YAHYÂ KEMÂL’İN HAYATI, KİŞİLİĞİ VE ÜSLUBU,
A. HAYATI
Yaşadığı dönemin edebiyat anlayışına yeni bir bakış
açısı getirerek, kendisinden sonraki dönemlere de ışık tutmuş olan Yahyâ Kemâl
Beyatlı 1884 yılında Üsküp’ te doğmuştur. Yahyâ Kemâl’in asıl adı Ahmed
Âgah’tır. Babası Niş’li İbrahim Naci Bey ve annesi Vranyalı Nâkiye Hanım’dır.
Şâirin annesi Leskofçalı Galip Bey’in yeğenidir. Yahyâ Kemâl’in Niş’e gelip
yerleşmiş bilinen ilk atası Şehsuvar Bey’dir ve soyadını da bu “Şehsuvar”
isminin Türkçesi olan Beyatlı olarak almıştır. ( ÖZBALCI, 1996 : 9 - 10)
Yahyâ Kemâl’in çocukluğunda ve hayatının ileriki
dönemlerinde de etkili olacak en önemli isim annesidir. Şâir, ilk eğitimini
annesinden almıştır. Bu, dînî bir eğitimdir; annesinden Yazıcıoğlu’ nun
Muhammediye adlı eserini dinleyerek büyür. Yahyâ Kemâl 1889’ da Yeni Mektep’e,
1892’de de daha iyi bir eğitim alacağı düşünülerek Mekteb-i Edeb’e verilir.(
BEK, 2005 :19-21)
Şâirin babası, annesinden farklı bir dünya görüşüne
sahiptir. Annesi, geleneklere bağlı bir şehir olarak gördüğü Üsküp’ ü ne kadar
sevmekte ise babası o kadar bu şehirden ayrılmak istemektedir. Bu durum karşısında
annesinde üzüntü ile berâber ilk hastalık belirtileri görülmeye başlar.
Babasına göre Selânik daha Avrupalı bir şehirdir ve ısrarları sonunda Selânik’e
taşınırlar; ancak annesi bu duruma dayanamayarak epeyce hastalanır. Tekrar
Üsküp’e dönmelerine rağmen iyileşemez ve ölür. 1898’de tekrar Selânik’e
taşınırlar ve babası burada evlenir.(BEK,2005: 21-24) Şâirin Üsküp özlemi de bu
dönemde başlar. Buna, annesinin Üsküp’ü sevmesinden dolayı şâirin annesine
duyduğu özlemin yansıması da denilebilir.
Yahyâ Kemâl 1902’de tahsil için İstanbul’a gönderilir
ve annesinin akrabalarından birinin konağında kalmaya başlar. Bu konak şâirin
hayatındaki dönüm noktalarından biridir. Müzik zevki, burada, Hacı Ârif Bey’den
dinlediği alaturka mûsıkî ile oluşur. Konakta tanıştığı Şekip Bey ismindeki
Avrupa hayranı genç ve onun Avrupa hayatı ile ilgili düşünceleri Yahyâ Kemâl’i
etkileyen bir diğer noktadır. Dönemin gençleri arasında yaygın olan Avrupa’yı
görme isteğinin de etkisiyle ailesinden habersiz Paris’e gider.(
AYVAZOĞLU,1999:20-22)
Bu dönemde tarih, millet ve vatan konularında
düşüncelerinin şekillenmesinde büyük rol oynayacak olan büyük Fransız tarihçisi
Albert Sorel’in öğrencilerinden olur. Türklük kavramını yeniden düşünmeye başlar.
Vatan toprağı, tarih, millet bütünlüğünü, Türklük kavramını anlamadaki önemini
keşfeder. 9 yıllık Paris yaşamının ardından 1912’de İstanbul’a döner.
İstanbul’a döndükten sonra Darüşşafaka’da Eyüp
Rüştiyesi’nde, Medresetü’l-Vâizin’de öğretmenlik yapar. Lozan’a giden heyetin
içinde müşavir olarak bulunur.1923’te Urfa milletvekili olur. Varşova ve Lizbon
elçiliği de yapan şâir 1947’de Pakistan büyükelçisi seçilmiştir.
1958’de bağırsak kanaması sebebiyle hayata veda eder.
B.KİŞİLİĞİ VE ÜSLÛBU
Yahyâ Kemâl’in kişiliğinde ve edebî şahsiyetinin
oluşmasında şüphesiz ki çocukluk döneminin çalkantılarının rolü büyüktür.
Şâirin annesi Nâkiye Hanım dindar bir insandır; Müslüman bir şehir olan
Üsküp’te yaşamak, burada ölmek ister. Ancak babası İbrahim Nâci Bey
Avrupalılaşmak taraftarıdır ve buna uygun olmadığını düşündüğü Üsküp’ten
taşınmak ister. Bu durum karşısında şâir, annesiyle daha çok kenetlenir. İlk
dînî eğitimini annesinden alan şâirin dînî inancının şekillenmesinde, annesinin
ölümünden sonra devâm ettiği Rufâî tekkesinin de rolü
büyüktür.(ÖZBALCI,1996:71)
Çocukluğundaki zorakî ayrılış ve sonraki yıllarda yurt
dışında geçen dönemler şâir için gurbet duygusunun kaynağıdır.
Balkan şehirlerinde geçerken çocukluğum
Her lâhza bir alev gibi hasretti duyduğum.
(KGK, AD)
Kendi Gök Kubbemiz’ de yer alan Kaybolan Şehir
şiirinde Üsküp’ e çocukluğuna ve annesine duyduğu özlemini şu şekilde dile
getirmiştir:
Üsküp ki Yıldırım Beyazıd Han diyârıdır,
Evlâd-ı Fatihân’a onun yâdigârıdır.
Firûze kubbelerle bizim şehrimizdi o;
Yalnız bizimdi, çehre ve rûhiyle
bizdi o.
Ben girmeden hayâtı şafaklandıran çağa,
Bir sonbaharda annemi gömdük o toprağa.
Annesinin ölümünden sonra tahsil için İstanbul’a
gönderilen ve burada annesinin akrabalarından İbrahim Bey’in konağında kalan
Yahyâ Kemâl, bu konakta Hacı Ârif Bey’in mûsıkî ile yoğrulmuş toplantılarına
katılmış ve büyük Türk betsekârı Itrî’nin müziğiyle tanışmıştır.(BEK,2005:32)
Sonraki yıllarda bu büyük bestekâr için yazdığı “Itrî” şiirinde;
Çok zaman dinledim Nevâ-Kâr’ı
Bir terennüm ki hem geniş hem şûh;
Dağılırken “Nevâ”nın esrârı,
Başlıyor şark ufuklarında vuzûh;
Mest olup sözlerinde her heceden,
Yola düşmüş birer birer geceden
Yürüyor fecre elli milyon rûh
diyerek bu mûsıkînin ne kadar etkisinde kaldığını
ifâde etmiştir. Yine aynı şiirde yer alan;
Mûsıkîsinde bir
taraftan din,
Bir taraftan bütün
hayat akmış;
Her taraftan, Boğaz,
o şehrâyin,
Mâvi Tunca’yla gür
Fırat akmış,
Nice seslerle, gök ve
yerlerimiz,
Hüznümüz, şevkimiz,
zaferlerimiz,
Bize benzer o kâinat
akmış
dizeleriyle de, Itrî’nin eserlerinin kendisine yalnız
mûsıkî zevki değil, aynı zamanda ülkeye, bu millete ait her şeyi
çağrıştırdığını da anlatmıştır. Bu da şâirin, bu millete ait her unsuru bir
bütün olarak düşündüğünü gösterir.
Yahyâ Kemâl’in 1903’ te Paris’e gitmesi ve burada
Camille Julian’ın, Fransa topraklarının uzun bir sürede Fransız milletini
yarattığını anlatan düşüncesi ile Türk milleti ve Türk tarihi ile ilgili yeni
bir düşünce dünyasının içine girmiştir. Şâir, 1071’i bir başlangıç olarak alıp,
bu tarihten itibaren Anadolu topraklarındaki Türk milletinin tarihini,
eserlerini incelemeye başlamıştır.(BEK,2005:53-54) Malazgirt şiirinde
düşüncelerini;
Senden evvel bu vatan
vardı bu millet vardı;
Yine bâki kalacaklar
ölümünden sonra
Bu görüş gerçi büyük
bir gerçektir.
Lâkin aksettirebilmez
bu senin varlığını,
Bir uzun hadisedir
varlığının tarihi
mısralarıyla dile getirmiştir.
Paris’te yaşadığı dokuz yıl şâirin sıla özlemi çektiği
yıllardır aynı zamanda. Ancak bu özlem daha sonraki yıllarda elçilik görevi ile
yurt dışında bulunduğu yıllarda da devam etmiştir. Varşova’da elçi iken kaleme
aldığı “Kar Mûsıkîleri” şiiri bu özlemi anlatır:
Bin yıldan uzun bir gecenin bestesidir bu.
Bin yıl sürecek sanılan kar sesidir
bu.
Zihnim bu şehirden bu devirden çok uzakta,
Tanbûri Cemil Bey çalıyor eski
plâkta.
Sandım ki uzaklaştı yağan kar ve karanlık,
Uykumda bütün gece Körfez’deyim artık!
Yahyâ Kemâl’in şiir anlayışı ve üslubu ile ilgili olan
diğer önemli bir nokta da parnasyen olduğu ile ilgili görüşlerdir. Şâir bunu
kesinlikle reddeder. Parnasyen şiirin, imkansızlık, histen uzak olma ve şâirin
kendi kişiliğini gizlemesiyle oluştuğunu ancak kendisinin asla bu tanımlara
uymadığını belirtir.(BEK,2005:231-232)
Yahyâ Kemâl’e göre şiirin temeli sözcüklerdir ve
bunlar anasının ak sütü gibi temiz bir dile aittir. Şâir İstanbul dışında
yetiştiği için İstanbul’da konuşulan Türkçe’ye hayrandır ve onun adeta bir
mûsıkîyi çağrıştırdığını söyler. Şâire göre dil tarih boyunca değişip gelişen
ve vatanın toprakları üzerinde yaşayan insanların kültürleriyle yoğrulup ortaya
konan bir süreçtir.
Mallarme’
nin “Şiir Kelimelerle Yazılır” sözünü ilke edinmiş ve bu milletin benimsediği
dili, sözcükleri kullanmıştır.Ahmet Hamdi Tanpınar “Yahyâ Kemâl” adlı eserinde
Yahya Kemal’in Avrupa’da bulunmasının şâirin şiirine ve diline yeni bir bakış
getirdiğini vurgulamıştır.Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun “ Dilci Gözüyle Kendi
Gök Kubbemize Bakış” başlıklı makalesinde şiiri bir dil işçiliği olarak nitelendirmiş
ve şairin kullandığı sözcüklerden yola çıkarak şâirin şiirlerinde bir masal
anlatma havasının hâkim olduğunu ifâde etmiştir.
Yahyâ Kemâl, Paris’te bulunduğu süre içinde Fransız
edebiyatını yakından yanıma fırsatı bulmuştur. Fransız şâirlerinin eserlerinin
köklerinin eski Yunan’da olduğu sonucuna varır. Zaten Avrupa kültürünün
kökeninin Eski Yunan ve Latin kültürüne dayanması da bu görüşlerini
pekiştirir.O dönemde Türk aydınları arasında da Avrupa’ya ve özellikle de
Fransa’ya ve buranın kültürüne olan eğilim neticesinde, edebiyatımızı eski
Yunan edebiyatına dayandırma, bir nevi doğudan alıp batıya taşıma düşüncesi
egemen olmuştur. Yahyâ Kemâl’in başlattığı ve Yakup Kadri ile birlikte
sürdürdükleri bu akıma “Nev Yunanilik” denilmiştir. Ancak bu akım fazla rağbet
görmemiş, kısa süreli olmuştur.( ÖZBALCI,1996:215-216)
Yahya Kemâl her ne kadar edebiyatımıza Batılı bir
bakış kazandırmaya çalışsa da eserlerinde doğu edebiyatlarının özellikle şekil
konusunda etkili olduğu görülür. “Ok” dışında şiirlerinin hepsini aruz
ölçüsüyle yazmıştır. Ancak şekilde eskiye bağlı kalış içerikte farklı bir boyut
kazanmıştır. Bireysel duygulardan ziyade vatan, ölüm, tabiat gibi tüm
insanların duygularını ifade edecek konuları ağırlıklı olarak işlemesi de bunun
göstergesidir.
Şâir, yaşarken,
eserlerini kitap haline getirmemiş ancak ölümünden sonra İstanbul Fetih
Cemiyeti tarafından kurulan Yahyâ Kemâl Enstitüsü eserleri kitap haline
getirmiş ve yayınlamıştır.
Yahyâ Kemâl Beyatlı XX. yy’ın
başlarında yaşamış, pek çok edebî cereyana tanıklık etmiş, ancak bağımsız
olarak eserlerini ortaya koymuş bir isimdir, ancak Servet-i Fünun grubuna dahil
olmamakla birlikte bazı şiirlerini bu grubun etkisinde kalarak yazmıştır.
Bitmemiş Şiirler isimli kitabının son bölümü Serveti Fünun Tarzında Yazılmış
Şiirler başlığını taşımaktadır.
Yahyâ Kemâl ile ilgili yapılan
çalışmalar çoğunlukla şâirin şiirlerinde işlediği temalar üzerine
yoğunlaşmıştır. Biz bu çalışmamızda şâirin kullandığı sözcükleri ve bunlardan
yola çıkarak üslubunu ortaya koymaya çalıştık.
Şâirin hayatının her dönemine
ait izler şiirlerine yansımıştır. Gezip gördüğü ya da özlemini çektiği, sevdiği
yerler, mûsıkî aşkı, edebiyat anlayışı ve etkisinde kaldığı isimler farklı
şiirlerinde her seferinde başka bir tatla karşımıza çıkmıştır.
Şâir, anlam ve şekil
bütünlüğünü, dengesini korumayı bilmiştir. Duygularını, sözcüklerin içindeki
mana yükü ve ahenk arasındaki mükemmel uyumla ifade etmiştir. Ahenkte aruzdan
vazgeçmemiştir.
Yahyâ Kemâl’e göre “esin
(ilham)” şiirin temelidir. Bu görüşü ise şiirlerinin esin kaynağının şâirin
hayatı olmasıyla desteklenebilir. Şâir için masa başında uzun uğraşlar ve
düşünme zorluklarından sonra şiir yazmak mümkün değildir. Yazmaya yöneltecek
bir duygu yoğunluğu, gizli bir el gerekir. Bu da elbette “esin” dir.(
BEK,2005:193-194)
Şâir çoğu zaman da eserlerin
toplu olarak bir arada tutmayı gerekli görmemiştir. İstemeden yazmak şâir için
son derece sıkıntı vericidir. Sağlığında eserlerini kitap haline getirmemiş,
ölümünden sonra bunlar dört şiir kitabı ve sekiz nesir kitabı olarak
yayımlanmıştır.
Yahyâ Kemâl eserlerinde
mükemmeli aramış ve hep daha iyisi olabileceğini düşünmüştür. Bu sebeple pek
çok şiirini yarım bırakmıştır. Bu şiirler “Bitmemiş Şiirler” adıyla kitap
haline getirilmiştir.
Yahyâ Kemâl’in 307 şiirinde
toplam 16093 kelime tespit ettik. Bunlar içinde şâirin sık kullandığı sözcükler
üslubunu belirlemede önemlidir.
Şâirin en çok kullandığı “bir”
belgisiz sıfatı (407) şiirlerinde hayali, belirgin olmayan bir hava
oluşturmuştur. Vatan ve sevilen, özlem duyulan coğrafyayı anlatan yer (86 kez)
zaman kavramı içinde hayatın akışını belki de en güzel ifade eden gün (72 kez),
sonsuzluğu, yeniliği ifade eden ufuk (63 kez), zamanın durmadan ilerleyişini
bazen de ömrün sonunu anlatan gece (62 kez), şâirin duygulanmalarını ifade eden
gönül (61 kez) kullanılmıştır.
Sık kullanılan sözcükler şâirin
işlediği temalar ile ilgili önemli işaretlerdir. Kelime aileleri oluştururken
bu sıklıklardan faydalandık. Bunlar aynı zamanda şâirin hayata bakışını,
nesneleri, kavramları, dünyayı algılayışını gösteren ipuçlarıdır.
Klasik olmayan herkesten başka
bir bakış açısının yansımalarından biri de farklı kurgulanmış tamlamalardır.
Tamlamalarda unsurlar arasındaki öznel bağ şâirin hayal dünyasının
göstergesidir. O güne kadar alışılagelmiş benzetme ve nesnelliğin ön planda olduğu
tamlamalar dışında şâirin kendine has bir bakışla oluşturduğu tamlamalar onun
şiirlerine ayrı bir renk katmıştır.
Yahyâ Kemâl’in eserleri için
söz sanatları, şâirin kaleminin gücünü gösteren, sıkça başvurduğu bir şiir
lezzetidir. Şâirin, kendisi için önemli unsurlara insan özellikleri yüklemesini
sıkça görmekteyiz. Bunun yanında yine nesne ve kavramlara, yeni bir hayâl alemi
oluşturacak benzetmeler yapması da çokça karşılaştığımız bir söz sanatıdır.
Şâir bildiği, gördüğü şeyleri
bazen bir daha tekrarlamak ister. Bunu yaparken sanki olanlara inanmaz ya da
daha güzel bir sebep bulur onlar için. Biz şâirin sık kullandığı teşbih,açık
istiare,kapalı istiare,teşbih,mecaz-ı mürsel ve hüsn ü talil sanatlarından
örneklere yer verdik. Bu da şâirin kaleminin gücünün bir başka işaretidir.
Sözcüklerden yola çıkarak
şâirin şiirlerinde üzerinde durduğumuz hususlar, Yahyâ Kemâl’in şiir dünyasına
bir kere daha farklı bir gözle bakmamızı sağlamıştır.
Kaynak: Feride Gül Eruz, Yahya
Kemâl Beyatlı’nın Şiirlerinde Kelime Dünyası, T.C Gazi Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Türk Dili Ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Türk Dili Bilim Dalı Master
Tezi Hazırlayan ANKARA - 2006