BÜYÜK
SAVAŞ SIRASINDA İNGİLİZ AJANI BİNBAŞI HARRY SAİNT JOHN BRİDGER PHİLBY’NİN NECİD
GÖREVLENDİRİLMESİ
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi Cilt: 12 Sayı: 2 Haziran 2022 E-ISSN: 2149-3871
NEVŞEHİR
HACI
BEK.TAŞ VELİ ÜNİVERSİTESİ
Ara, bul.
NAJD APPOINTMENT OF BRITISH AGENCY HARRY SAINT JOHN BRIDGER
PHILBY
DURING THE GREAT WAR
Özer ÖZOCAK
Amasya
Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü
ozer.ozocak@amasya.edu.tr
ORCID No: 0000-0003-0129-7937
ÖZ
ABSTRACT
Geliş
Tarihi:
01.04.2022
Kabul
Tarihi:
22.06.2022
Yayın
Tarihi:
30.06.2022
Anahtar
Kelimeler
Philby
İbn Suûd
Necid
Keywords
Philby
Ibn
Saud
Najd
İngiltere, I. Dünya Savaşı yıllarında
Osmanlı Devleti’nin güneydeki topraklarını işgal edebilmek için bütün
imkânlarını seferber etti. Bu bağlamda kullandığı araçlardan biri de yetişmiş
insan gücü olarak sahada aktif görev alan ajanlarıdır. Savaş yılları boyunca
farklı yerlerde görevler yapan John Philby de belirtilen ajanlardan biriydi.
1917 yılı kasım ayında gerçekleşen Necid görevlendirmesi hayatının dönüm
noktası oldu. Seyahatin gerekçesi, İbn Suûd’un Hail emiri İbn Reşİd ve Acman kabilesine karşı
kışkırtılmasıydı. İngilizlerle iş birliği yaparak Osmanlı Devleti’ne isyan eden
Hüseyin ile birlikte hareket etmesinin sağlanmasıydı. Başarısı tartışılır olsa
da seyahati boyunca Arabistan’ın sakinlerini, yerleşim yerlerini, coğrafyasını
ve iklimini yakından tanıma imkânı buldu. Yaptığı gözlemlerle ve edindiği
tecrübelerle Arabistan topraklarının daha iyi anlaşılmasını sağlayacak
birbirinden kıymetli eserler verdi. Philby, İbn Suûd’un Osmanlı Devleti bünyesinde
çarpışırken
İngilizlere esir düşen Arap esirlere değin talepleriyle karşı karşıya kaldı.
Tarafların birbirlerinden beklentilerinin yansıtıldığı çalışmamızla Philby’nin
İbn Suûd ile tanışmasını sağlayan Necid misyonuna ve misyon kapsamındaki edinimlerine
dair bilgiler verilmesi amaçlandı. Zira bu misyon ile temelleri atılacak İbn
Suûd-Philby dostluğu, Vehhâbi Emiri’nin devletini inşa sürecinde ve sonrasında
Philby’nin en yakınındaki kişilerden biri olmasını sağladı.
England,
used all its means to occupy the southern lands of the Ottoman Empire during
the First World War. In this context, one of the tools he used was his agents,
who took an active role in the field as trained manpower. John Philby, who was
one of the agents mentioned served in different locations during the war years.
The appointment of Najd, which took place in November 1917, was a turning point
in his life. The reason for the trip was the incitement of Ibn Saud against the
Amir of Hail, Ibn Rashid, and the Ajman tribe. It was to ensure that he acted
together with Hussein, who rebelled against the Ottoman Empire by collaborating
with the British. Although his success is debatable, he had the opportunity to
get to know the inhabitants, settlements, geography and climate of Arabia
during his travels. With the observations he made and the experiences he
gained, he produced valuable works that will enable the lands of Arabia to be
better understood. Philby was faced with Ibn Saud's demands for Arab captives
who were captured by the British while fighting within the Ottoman Empire. In
our study, in which the expectations of the parties from each other are
reflected, it is aimed to give information about the Nejd mission that enabled
Philby to meet Ibn Saud and his achievements within the scope of the mission.
Because the friendship of Ibn Saud-Philby, whose foundations will be laid with
this mission, enabled the Wahhabi Amir to be one of the closest people to
Philby during and after the construction of his state.
Atıf/Cite as: Özocak, Ö., (2022). Büyük Savaş Sırasında
İngiliz Ajanı Binbaşı Harry Saint John Bridger Philby’nin Necid Görevlendirilmesi.
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi SBE Dergisi, 12(2),1038-1051.
Giriş
Siyasi haritaların çizimi noktasında
dünya tarihinin en önemli hadiselerinden biri I. Dünya Savaşı’dır. Farklı
milletlerin katılması, savaş boyunca ve sonrasında yaşanılanlarla 1914-1918
yılları arasındaki dönem ‘Büyük Savaş’ olarak da adlandırıldı. Savaş boyunca
çarpışan blokların her bir mensubu bütün siyasi, ekonomik ve askeri
kabiliyetlerini sahada zafere ulaşmak için seferber ettiler. Sanayi İnkılabı
sonrasında gittikçe kızışan dünya hâkimiyetini sağlama noktasında rakiplerini
devre dışı bırakmak ve daha fazla alanda sömürgecilik faaliyetlerini icra etmek
için kullandıkları araçların başında yetişmiş elemanlarını devreye sokmak oldu.
Savaşan tarafların en büyüklerinden olan İngilizler, varlık gösterdikleri ya da
ele geçirmek istedikleri yerlerde Lawrence gibi meşhur ajanlarını devreye
soktular (De Hauteclocque, 1931: 186). Bu noktada İngiliz-Arap ilişkileri bağlamında
Lawrence’ın ismi oldukça parlatılarak ön plana çıkarıldığından diğer bazı
önemli isimlerin varlıkları ve icraatları hakkında bilgi sahibi olunmasının
önüne geçildi. I. Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan manzara Philby’nin İbn
Suûd ile kurduğu yakın ilişki çerçevesinde İngiliz ajanları arasında kazanan tarafta
olduğunu gösterir (Massignon, 1923: 208). John Philby, Cambridge’de çok iyi bir
eğitim alarak mezunu oldu (L’independant, 1942). Görevde bulunduğu yıllar
içinde İngilizlerin en gizemli ajanlarından biri haline geldi (Londres, 1931:
72). Pek çok alandaki kabiliyetleri ile tüccar, kâşif, gazeteci, maden
araştırmacısı, ilham verici olarak nitelendirildi (Bremond, 1934: 16-17). XX.
Asırdaki Shakespear, Bell, Lawrence, Thomas, Thesiger gibi ajanlar arasında
sıralanarak hepsinden daha üstün gezgin olduğu iddia edildi (Trench, 1986:
201). İngiliz ajanı Philby, 1907 yılında Hindistan’daki İngiliz idaresinde
görevlendirildi. 1915’te Arabistan’a, 1917 yılı sonunda İbn Suûd ile görüşmek
üzere Necid’e gönderildi. Philby’nin İbn Suûd’u ziyaret etmesine neden olan
vazifelendirmenin çok çeşitli yansımaları oldu. Belirtilen vazifelendirme ile
Arabistan içlerine gitme fırsatı buldu. Seyahati esnasında dünyanın en büyük
çöl alanlarından Rubülhali Çölü’nü geçen nadir Avrupalılardan biri oldu (Paris
Soir, 1937). Bu ilk seyahati sonrasında tanıştığı İbn Suûd ile arasındaki
dostane ilişki zamanla öğünleri birlikte yiyecek derece yakınlığa ulaştı
(Wolfe, 1997: 384). Her ne kadar gerçekten Müslüman olup olmadığına dair bazı
tartışmalar olsa da Müslüman oldu (La Depeche Algerienne, 1930). Vehhâbİ Emiri ile ilişkisinin de etkisi ile Philby’nin durumu
süreç içinde Arabistan’da petrol konsorsiyumu almaya çalışan İngilizlerle
yapılan antlaşmayı engellemeye kadar evrildi (Meyer-Byrsac, 2016: 374). İbn
Suûd ile yakınlığından kaynaklanan bu tutumundan da ötürü ‘hain olarak
nitelendirilmeye başlandı (Meyer-Byrsac, 2016: 370).
Philby’nin Necid bölgesine
gönderilmesinin asıl gerekçesi, I. Dünya Savaşı yıllarına denk gelmesi
itibariyle pek tabii siyasi ve askeri kaygılardan ileri geldi. Hurma
geriliminin yaşandığı sırada Philby’nin İbn Suûd’a baskı yapmasına neden olduğu
üzere Suudi Emiri’nin kuzeydeki Osmanlı-İngiliz mücadelesi karşısında
Allenby’nin kuvvetlerine destekte bulunmak için İbn Reşİd’in merkezi Hail’e saldırmasını temin etmek görevlendirmenin
ana gerekçelerindendi (Mechin, 1958: 136). Hüseyin ile İbn Suûd’un birlikte
hareket etmelerini sağlamak da seyahatten beklentilerin arasındaydı. Buna
karşın Necid’in kendine has özelliklerinden dolayı bölgeye ulaşmak bile başlı
başına zorluk içermekteydi (Özocak, 2021: 121-142). İbn Suûd’un İngiltere’yi
temsil etmek için bölgeye gelen ajanın can güvenliğini sağlamak için bir kişiyi
görevlendirmesine karşın ıssız çöllerdeki ilerleyişler Philby’nin can
güvenliğini tehlikeye de atmaktaydı (TNA, IOR/R/15/2/38: 29). Bilhassa İhvan
mensuplarının yabancı karşıtlığı olası bir saldırı halinde Philby’nin
seyahatinin bedelini canı ile ödemesine neden olabilirdi. Zira İhvan
mensupları, İbn Suûd’un yanındayken bile onun varlığından duydukları rahatsızlığı
hissettirdiler (TNA, IOR/L/PS/10/389/2: 268). Misyon bağlamında İbn Suûd’un,
Philby ile görüşmesini ‘kafir köpekleri ağırlamak olarak ifade ettiler.
(Mechin, 1958: 134). Pek çok tehlikeyi de barındıran seyahati esnasında
Arabistan içlerinden Hicaz’a kadar geniş bir sahayı içerisine alan gözlemleri,
Philby’ye 1918 yılında Devasir Vadisi seyahati olarak ün kazandırdı ve Kraliyet
Coğrafya ödülünü almasını sağladı (Monroe, 1973: 72; Leyli Sedef Kalaycı, 2019:
62.)
Son olarak Philby’ye büyük bir ün
kazandıran Necid misyonu bağlamında tarih bilgisinin bulunduğu arşiv
belgelerinden gittiği yerlere ilişkin, bazen yaklaşık olsa bile, iz
sürülebilmektedir. Nitekim belgelerden 9 Aralık 1917 yılında Riyad’a gittiği,
28 Aralık 1917’den bir ya da birkaç gün önce Taife ulaşıp 28 Aralık’ta Cidde’ye
vardığı, 7 Mart 1918’de Bombay’da dinlendiği ve Mart 1918’in ortalarında
Basra’ya gitmek üzere ayrıldığı öğrenilebilmektedir (TNA, IOr/r/15/2/38: 29, 69, 72, 75). Yer
değiştirme hareketlerine ilişkin örneklerini verdiğimiz tarihlendirmelerin
ötesinde seyahatin en önemli taraflarından biri Philby’nin hayatının her
alanını etkilediğidir. Bu bakımdan çalışmamızda, metodolojik olarak İngiliz
ajanın bölgede bulunuşu, zamanla ilgili bir kısıtlama ya da daraltmaya
gidilmeksizin, Necid görevlendirilmesi ile gerçekleştiğinden yer yer 1917-1918
yıllarının ötesine geçilerek bazı meselelerin aktarılması yoluna gidildi.
Böylece Vehhâbİlerin devletleşme sürecinin en
önemli eşiklerinin geçildiği yıllara ilişkin Suûdİlerin kendi devletlerini inşasında çok önemli bir figür
olan Philby’nin görevlendirilmesi bağlamında bilgiler verilmesi amaçlandı.
Philby’nin Necid Görevlendirilmesinin Arka Planı
XIX. Asrın
ikinci yarısından itibaren Basra Körfezi’ndeki ticareti büyük oranda İngilizler üstlendiler (Troeller, 1976: 16). Osmanlı Devleti, İngilizlerin bölgedeki varlıkları karşısında duyduğu
rahatsızlıkla hâkimiyeti altında bulunan Basra Körfezi’nde etkinliğini
artırmaya çalıştı (Korkmaz, 2018: 46). Osmanlı Devleti’nin bölgedeki varlığını
hissettirme gerekçelerinin başında İngilizlerin
yerel unsurlarla iş birliği kurma gayretleri geldi (Onley, 2009: 1-44). İngilizlerin bölgedeki varlıklarını hissettirme isteklilikleri
ve kaygıları sadece körfezde yaşayan unsurlarla siyasi ve ekonomik ilişkiler
kurma çabaları ile sınırlı kalmadı. Arabistan’ın iç kesimlerinde yer alan Necid
bölgesi de sınırlı da olsa İngilizlerin
çeşitli yollarla irtibat kurdukları yerler arasındaydı. I. Dünya Savaşı’nın
henüz başlarında İbn Suûd’un bir çarpışmasına
eşlik eden Shakespear’ın Vehhâbİlerin yanında
olması İngilizlerin Necid’in içlerine ve
buradaki unsurlardan Suûdİlerle temaslarına
bir örnek teşkil etti (Peterson, 2003: 35). I. Dünya Savaşı’nın şiddetlendiği
dönemde Hâşimİlerle İbn Suûd’un arasında iş birliğinin sağlanması ve Vehhâbİlerin savaşa müttefikler lehine aktif olarak katkı
sağlaması düşüncesi ile Suûdİlere bir ismin
gönderilmesi fikri belirdi (TNA, IOR/R/15/5/103: 81).
Bölgeye gönderilmesi düşünülen isim,
Satia’nın gerçek bir casus olarak nitelendirdiği, Storrs’du (Satia, 2008: 82).
Storrs’un hatıralarından anlaşıldığı üzere her iki bölgesel gücü bir araya
getirme projesini ortaya atan kendisi olmadığı gibi projenin gerçekleşebilmesi
için İngilizlerin Bağdat Yüksek Komiseri Cox’un
sıkıştırmalarına da maruz kaldı. Muhtemelen Cox’un bilgisi dâhilinde Necid
Misyonu için Bahreyn yoluyla çok sayıda siber telgraf alındı; çünkü
telgrafların gönderim yerinde Philby bulunmaktaydı ve Philby’nin Cox ile arası
oldukça iyiydi. Philby, Storrs’un aday olması için ısrarcı bir tutum takındı ve
Şerifin sınırlarından çıktıktan sonra Storrs’un güvenliği için gerekli
tedbirlerin İbn Suûd tarafından alınacağını
bildirdi. Philby aracılığıyla uygulanan baskı Storrs’un Mısır’daki İngiliz Yüksek Komiseri’nin iznini alarak Şerif Hüseyin’in oğlu
Abdullah’a şahsi bir mektup yazmasıyla karşılık buldu. Storrs, Abdullah’tan
babasının kendisi ile Hicaz’da bir görüşme yapmak üzere ikna etmesini istedi.
Bir taraftan da Arabistan yolculuğunun nasıl yapılacağını şekillendirmeye
başladı. Bu kapsamda Storrs, Mark Sykes’a yazdığı mektubunda, Yenbu’dan Vadi
el-Ays’taki Abdullah’ın karargâhına uçakla gitmeyi buradan da İbn Suûd ile buluşacağı Büreyde’ye devam etmeyi düşündüğünü
iletti. Storrs’a göre Sefton Brancher, yaptığı teklifi prensipte kabul etmenin
ötesinde yapılan önerinden memnuniyet duyarak iyi pilotlarından birini
güzergâha ilişkin görüşme yapmak üzere gönderdi. Clayton da benzer biçimde
öneriyi destekledi. Storrs, ortaya çıkan bu manzara sonrasında Abdullah’a bir
not göndererek uçakla geleceğini bildirdi. Storrs’un hatıratında da Clayton ile
birlikte yola çıkmak üzere hazırlıkların yapıldığından bahsedilir. Esere göre,
Storrs sonradan edindiği bilgiler ışığında misyon görevini zamanında
gerçekleştirse bile İbn Suûd ile Hüseyin
arasında daimi bir ilişkinin kurulması mümkün değildi (Storrs, 1937: 288).
5 Kasım 1917 tarihli telgrafa göre
Storrs, üstlendiği görevin başarısına dair kaygılarına rağmen, içinde bulunulan
hafta Mısır’dan hareket edecekti. İlk durağı
olan Mekke’de Hüseyin ile bir görüşme gerçekleştirecek ve İbn Suûd ile iş birliği içinde hareket edilmesi yönünde
nabzını yoklayacaktı. Mekke’nin ardından Necid bölgesine giderek İbn Suûd ile bir araya gelecekti. Hicaz Kralı’na bir dostluk
heyeti göndermesi noktasında iknaya gayret edecekti. Storrs bu heyetle birlikte
Mekke’ye dönerek burada onlardan ayrılacak ve Cidde üzerinden Londra’ya gidecekti
(TNA, IOr/l/PS/10/388: 60).
Storrs’un başında bulunduğu heyetin ilk durağı Mekke Emiri Hüseyin oldu. Heyet
Hüseyin ile görüştükten sonra İbn Suûd ile
buluşmak için hazırlanırken Necid’in emniyetsizliğinin yol açtığı kaygılar
gündeme geldi. İngilizler, İbn Suûd ile görüşmeye giden yolda heyetin başına bir şey
gelmemesi için İbn Suûd’dan garanti almaya
çalıştılar. İstenilen güvencenin verilmemesi
ihtimali karşısında Storrs’un Londra’ya döneceği ihtimalinin üzerinde duruldu
(TNA, IOR/R/15/2/38: 8). Bağdat Yüksek Komiseri Cox, Bahreyn’de bulunan
Philby’i Storrs’un güvenliği noktasında gerekli önemleri almak üzere
görevlendirdi. Philby’ye verilen talimat Bahreyn-Riyad rotasının güvenliğinin
sağlanması ve Bahreyn’deki İngiliz siyasi
bürosunun mektuplarının gönderilebilmesi için gerekli düzenlemeleri yapması
şeklindeydi. 13.11.17 tarihli belgede Cox, Philby’e Kral Hüseyin’den Hicaz
vasıtasıyla güvenli bir yolculuk yapılması için gerekli güvence verilerek
Storrs için bir konvoy hazırlanmasını iletti. Storrs’un 14 gün içerisinde
Bağdat’ta olacağı ve olabildiğince hızla Cidde’ye doğru yola çıkacağı
belirtildi (TNA, IOR/R/15/2/38: 2).
Görüşmenin ilk durağı olan Kral Hüseyin, İngiliz heyetin
kendisi ile görüşüp Hicaz’dan ayrıldıktan sonra Storrs’un emniyeti için İbn
Suûd’un üzerine düşeni yapacağı kanısındaydı. İngilizler, Hüseyin’in kanaatini
yeterli görmediklerinden İbn Suûd’un gerekli güvenlik önlemleri alması için
önceden bilgilendirilmesinin gerekli olduğunu belirttiler. Güvenlik meselesi
ile ilgili Hüseyin’in düşüncesini yansıtan telgrafa rağmen emniyet kaygısı 9
Aralık 1917 tarihli telgrafa da yansıdı. Bu telgrafa göre İbn Suûd, heyeti
memnuniyetle karşılayacağı teminatını verdi. İbn Suûd, Şerif Hüseyin’in Hicaz
önlerinden ayrıldıktan sonra güvenliğine dair heyetin vazgeçmesini sağlayamaya
yönelik bir aldatmaca tutumu takındığından bahsetti. Storrs’a eşlik edecek
yeterli sayıda kişiyi göndermeyi ve kendi topraklarında güvenliğinin sağlanması
noktasında garanti vereceğini ifade etti (TNA, IOR/R/15/2/38: 29). Bu telgraftan
da anlaşılacağı üzere iki telgraf arasında bir çelişki söz konusudur. Zira
ilkinde Hüseyin kendi idaresinde bulunan topraklardan çıktıktan sonra Storrs’un
güvenliğini İbn Suûd’un sağlayacağı düşüncesini belirtmektedir. İkincisinde ise
İbn Suûd, zafiyet göstereceği propagandasından hareketle Hâşimİlerin kendi aleyhinde aldatmacada bulunduğunu
düşünmektedir.
Hüseyin ile İbn Suûd arasındaki
gerilim görüleceği üzere artmıştı. Tarafların yakınlaştırılmasını öngören
Storrs’un ziyareti mevsimsel etkilerden de kaynaklı olarak gerçekleştirilemedi.
Böylece bölgeye yönelik İngiliz girişimlerinden biri akamete uğramış oldu.
(Records of Saudi Arabia Primary Documents 1902-1960, 1992: 545546). Storrs’un
bölgeye gönderilmesi niyeti başarısız olsa da İngilizler çok geçmeden isim
değişikliği ile projenin yerine getirilmesi için yeniden harekete geçtiler.
Storrs’un zeki bir adam olarak bahsettiği, henüz Bağdat’a gazeteci ve
propagandist olarak atandığını belirttiği, ilgi çekici ve fırsatçı olarak
kendisini cezbettiğini söylediği Philby’e görev verildi (Storrs, 1937: 230).
Storrs’un Yerine
Philby’nin Görevlendirilmesi
I.
Dünya
Savaşı’nın bütün şiddetiyle devam ettiği sırada Storrs ile Arap liderler
arasında birlikteliğin sağlanması amacıyla gönderilmesi düşünülen heyet başarısız
oldu. Misyonun en büyük destekçilerinden Cox, yeni bir misyon teşkili için
gayret göstermeye başladı. Her iki Arap lideri arasındaki çatışmanın ortadan
kaldırılarak iki Arap liderinin de Türklere karşı yönlendirilmesi gerektiğini
düşünüyorum görüşü bağlamındaki girişimlerinden kısa sürede sonuç aldı
(TNA, IOR/L/PS/10/388: 60). Şu üç madde ana hedef olmak üzere yeni bir misyon
oluşturuldu:
1.
Müttefiklerle
iş birliği yapan Araplar arasında dostane ilişkilerin tesis edilmesi.
2.
Arap
kıyılarındaki düşmanlara karşı uygulanan blokajın daha etkili hale getirilmesi.
3.
Müttefik
Arapların askeri kaynaklarının daha etkili bir biçimde kullanılması (Krajewski, 1926: 105-122).
Cox’un Türklere karşı birliktelik oluşturulması düşüncesi,
Storrs’un görevlendirilmesinin de temel gerekçesi olarak, Hüseyin ve İbn Suûd
arasındaki ihtilafın giderilmesi arzusu ile ilk maddede tam olarak
karşılanmaktadır. İngilizler, Hüseyin ve İbn Suûd’un aralarındaki güvensizliğin
ve soğukluğun giderilerek her iki bölgesel gücün İngiltere ve müttefiklerinin
savaş planlarına daha iyi hizmet etmeleri hedeflenmekteydi. Hüseyin ve İbn
Suûd’un yakınlaşması ile Arap Yarımadası’nın hâkimi olan Osmanlı Devleti ve
müttefiklerine karşı uygulanan blokajın daha etkili bir hale getirilmesini
arzulamaktaydı. Bölgede ilişki içinde olduğu unsurların askeri güçlerinden
azami derecede faydalanılması niyetindeydiler. Tam da bu noktada açıklanan
üç madde ile savaşın kendi lehlerine seyretmesini isteyen İngilizler,
emellerine ulaşmak için ajanlarının en tecrübelilerinden biri olan Philby’i
bölgeye gönderme kararı aldılar.
Philby, Storrs’un yerine
görevlendirilmesinin ardından harekete geçti. Bahreyn’den Bağdat’a gönderilen 9
Aralık 1917 tarihli telgrafa göre, misyon kasım ayının on üçünde yola çıkarak
zorlu çölü aştıktan sonra yaklaşık 15 günde Riyad’a ulaştı. Philby, Kasım
1917’de başlayan ve sonrasında uzun soluklu hale gelecek Arabistan macerası
boyunca karşılaştıklarına dair notlar alarak kitaplar yazdı. Bölgeyi yakından
tanımasını sağlayan uzun soluklu seyahatleri, Rubülhali Çölü hakkındaki ‘The
Empty Quarter adlı eserinde kendisi ile Yüzbaşı G. F. Sadlier haricindeki
daha önce hiç kimsenin Arabistan’ı boydan boya kat etmediği gerçeğini dile
getirmesini sağladı (Philby, 1931: XVIII). Uçsuz bucaksız bir çöl olan Rubülhali
Çölü’nün yanı sıra bölgedeki yerleşim yerlerine ilişkin bilgiler verdi.
Eserlerinde verdiği bilgilere göre, Katif ve Cubail'de tarım hatırı sayılır
yerleşimcinin çok eski zamanlardan beri yürüttüğü ticari faaliyetten daha
önemli bir orana sahipti (Philby, 1922: 4). Necid bölgesinin önemli yerleşim
yerinden biri olan Aneyze ile Necid'e bağlı diğer yerleşim yerleri arasında
hayat şartları bakımından büyük farklılıklar söz konusuydu. Aneyze sadece şehre
gelen yolcuların değil aynı zamanda yerleşik halkının ticari faaliyetleri ile
Arabistan'ın önemli ticaret merkezlerindendi. İsmi sık sık Aneyze ile anılan
Büreyde’nin sakinleri ise Bağdat, Şam ve diğer yerlerden gelenlerle ancak
dönemsel temaslar kurarlardı (Philby, 1977: 268). Dar ve verimsiz bir kıyı şeridinde,
kum tepeleri ve deniz arasında bulunan Ukayr’da yeterli iş imkânı yoktu. Bu
nedenle halk yığınları ve tüccarlar hızla boşaltmakta olduğundan burası
stratejik önemini kaybetmekteydi (Philby, 1922: 4). Göçler ve diğer savaş
nedenlerinden ötürü nüfusta ciddi bir azalma olan Medine'nin merkezinin
gelişimi ihmal edilmiş gibi görülse de şehirde sokak genişletme faaliyetleri
yürütüldü (Philby, 1977: 278). Hufuf, 6.000 evi ve muhtemelen 30.000'den az
olmayan yerleşimcisiyle İbn Suûd'un uzakta
hüküm sürdüğü, en büyük şehirdi (Philby, 1922: 27). Batı taraflarında 60.000
civarında olan Ahsa'nın nüfusunun tamamı yaklaşık olarak 75.000
dolaylarındaydı. Katif ve Cubail'i ziyaret etmek için fırsat bulamadığını
belirtse de nüfusları 25.000'den aşağı olmadığı kanaatindeydi. Tahminlere göre
Ahsa'nın alınmasından sonra el-Ahsa nüfusunun önemli bir bölümünü oluşturan ve
çoğunluğu Şia anlayışına mensup Katiflilerin de aralarında bulunduğu 100.000
civarında insan Vehhâbİ topraklarının nüfusuna
dahil edildi (Philby, 1922: 32).
Harita 1. Philby’nin Arabistan’daki
Seyahatleri Bağlamında 1932 Tarihli Rubülhali Çölü’nü Gösteren Haritası
(L'Astronomie, 1932: 558).
Philby, bölgedeki dini anlayışın günlük hayata
yansımalarını, yer yer bölge halkı ile Avrupalılar arasında kıyaslamaları,
salgın hastalıkların etkilerini, karşılaştığı ilginç diyalogları, bölge
sakinlerinin çay tüketimini de konu edindi. Philby’nin verdiği bilgilere göre,
namaz vakti gelince Vehhâbİlerin bulundukları
yerlerde manzara aniden keskin bir değişime uğrardı. İlkin muvahhidinin dükkânları kapatın sesi duyulur,
kalabalık abdest almak üzere gözden kaybolurdu. Muvahhidin boş sokaklar boyunca
denetim için dolaşır, sokaklar yeniden gözleri yerlere bakarak camiye doğru
usulünce yürüyen halkla dolar ve bir düzine cemaatin derin sedasıyla sessizlik
kırılırdı. Namazın bitmesinin ardından dükkânlar yeniden açılır ve çarşı insan
sesleriyle dolardı. Böyle gün boyunca gürültü ve sessizlik arasında değişim
yaşanırdı (Philby, 1922: 73). Philby, 1891-1904 yılları arasında sürgünde
yaşamış olan 65 yaşlarındaki Abdullah adındaki birinin kendisine söyledikleri
üzerinden sıradan bir Avrupalı ile kıyaslama yapar. Abdullah, Philby’e o gün
yapacak bir şeyi olmadığı için kahvaltısını yaptıktan sonra sedire yatacağını
söyler. Buna karşın Philby, Avrupa'da herkes kısa bir zaman içinde açlıktan
ölse bile prensiplerin gereklerini yapacağını yazar. Diğer taraftan Philby yine
Abdullah’tan hareketle bölge sakinlerinden birinin piyasada egemen olmasını
arzuladığı para birimine ve dolaşımdaki metalara ilişkin bilgiler verir. Buna
göre Abdullah durağan bir gümüş madenine geçiş sürecinde ülkedeki dolar ve
Türklerin küçük gümüşlerinin baskılanması gerektiğini düşünmektedir. Dolar,
Arapların dolaşımdaki parası olmalıdır. Hal-i hazırda, Kasım'daki altınla
yapılan işlemlerin üçte ikisi İngiliz altını ve gerisi Türk Lirası ile
yapılmaktadır. Binto olarak adlandırılan Napolyon altınına oldukça nadir
rastlanır. Alman altını hiç görülmezken Rus altın paraları çok küçük bir
orandadır (Philby, 1977: 252). Seyahatin gerçekleştiği sıralarda salgın ciddi
can kayıplarına neden olmaktaydı. Kolera, 7 Aralık’ta Şeyh Nasir b. Muhammed’in
Kuveyt’te ölümüne yol açtı (TNA, IOR/R/15/2/38: 21). Philby de Arabistan'da
büyük bir etkiye sahip olan İspanyol gribine yerleşik halktan 25.000 kişi ve
Bedevilerden sayısız insanın yakalandığına değinmektedir (Philby, 1977: 254).
Philby bir genç ile Aneyza üzerindeki hayli ilgi çekici sohbetini de
aktarmaktadır. Philby, Aneyzalı’ya kendisini evinde gibi hissettiğini
söyleyerek sürekli yerleşmek istemesi halinde kendisini kabul edip
etmeyecekleri sorusuna Eğer dinimizi kabul ederse bu daha iyi olur o zaman
sana evlenmen için Aneyzalı bir kız buluruz' şeklinde cevap aldı. İkili
arasındaki bu konuşma üzerine Aneyza'nın Necid’in diğer bölgelerine nazaran
daha kapsayıcı bir yer olduğunu ifade etmektedir. Philby yine eserlerinden
birinde İstanbul üzerinden gelen Rus çaylarının Merkezi Arabistan'da yaklaşık
35 yıldır düzenli bir biçimde kullanıldığı bilgisine yer vermektedir (Philby,
1977: 268).
Philby, bölgedeki seyahatlerini
yalnızca eserinde işlemekle yetinmedi. Arabistan içlerindeki ender bitki
türlerine ait örnekler toplama yoluna gitti. Arabistan’daki botanik türlerine
ilişkin gönderdiği bir kutu 29 Ağustos 1918 tarihli yazışmada söz konusu oldu.
Bombay Doğal Tarih Topluluğu’ndan Kuveyt’te bulunan İngiliz Yüzbaşı P.G.
Loch’un aracılığıyla gönderilen yazıda kutunun kime teslim edildiği ya da hangi
buharlıya verildiğine dair kendilerine bilgi verilmediğinden bahsedildi. (TNA,
IOR/R/15/5/66: 221). 12 Eylül’e gelindiğinde, aynı topluluk Philby tarafından
gönderilen kutuyu aldığını bildirdi (TNA, IOR/R/15/5/66: 224). Philby, büyük
çöl kumullarında yaşayan beyaz derisi ve uzun düz boynuzlarıyla türünün bütün
niteliklerini yansıtan bir çift Afrika antilobunun İngiliz kralına hediye
edildiğine değindi (Philby, 1922: 83).
Philby’nin Necid’e
Ulaşması ve Tarafların Beklentileri
Philby, Abdülaziz b. Suûd ile sıkı bir dostluk ilişkisi
kurmasını sağlayacak Necid bölgesine ilk yolculuğu 9 Aralık 1917 yılında
Riyad’a ulaşması ile gerçekleşti (TNA, IOR/R/15/2/38: 37). Hindistan’daki
İngiliz idaresi tarafından seçilerek görevlendirilen Philby, Bağdat’taki Sivil
Komisyonunun alt koordinasyonuna bağlı olarak Necid misyonunda görev yapacaktı
(TNA, IOR/L/PS/10/389/2: 374). Misyondan tarafların farklı beklentileri söz
konusuydu. İngilizlerin İbn Suûd ile yapılacak görüşmelerden beklentilerinin
başında İbn Suûd’un merkezi Hail olan İbn Reşİd’e
ve Birleşik Arap Emirlikleri sınırlarındaki Acman kabilesine karşı kışkırtılmasını
sağlamaktı (TNA, IOR/R/15/5/103: 96; Philby, 21-22). Bu gerçek Philby’nin Hail’in
alınması için gerekli teşviklerde bulunulması ve Acman sorununun halledilmesi
noktasında yetkilendirildim’ şeklindeki sözlerine de yansıdı (TNA,
IOR/R/15/5/103: 96). İngilizler, seyahat boyunca Hâşimİlerle İbn Suûd’un karşı karşıya gelmesini engellemeye
çalışarak her ikisinin de Osmanlı Devleti ve müttefiklere karşı savaşlarında
birlikte hareket etmelerini temin etmeye çalıştılar. Hail üzerine yürümesine
yönelik beklenti İbn Suûd’un İngilizlerden çok sayıda talebinin olmasına neden
oldu. Esasen Philby ve beraberindekilerin Necid ziyaretleri ile aynı dönemlerde
İbn Suûd’un en çok güvendiği isimlerden biri olan Ahmed b. Süneyyan, Bahreyn’de
bulunan İngiliz yetkililerden Loch’u ziyaretine Suudilerin beklentileri ve
el-Hasa’ya yönelik saldırı ihtimali karşısında mevcut durumları yansıdı. İkili
arasında yapılan görüşmede, İbn Suûd’un temsilcisi Hail’in alınmasının ortak
çıkarları olduğunu ve İbn Suûd’un Acman’ın tüccarlarının kontrolü için harekete
geçmeye hazır olduğunu, Hail’in şehir kalesinin güçlendirilmesinden ötürü sahip
olduklarından daha ağır silahlara ihtiyaç duyduğunu, top ve cephane tedarik
edilebilmesi için para verilmesi halinde harekete geçilebileceğinden bahsetti.
Buna karşın Loch’a göre, para ve tedarik malzemeleri talebi olumlu
karşılanabilirdi; ama topların herhangi bir şey alınmaksızın verilmesi zordu.
Hasa’da İbn Suûd’un Türklerden kalan kullanılabilecek yedi topu vardı. Acman ve
el-Mürre kabilesinin Hasa’ya saldırması tehdidi karşısında topların büyük bir
kısmı tüfenkler ve cephane ile burada tutulmaktaydı. Hasa’nın kaybedilmesi İbn
Suûd’un gelirlerinin büyük bir kısmını kaybetmesine neden olabilecektir (TNA,
IOR/R/15/2/38: 59).
İbn Suûd’u talepte bulunmaya iten Philby ile birlikte
Riyad’a giden Owen’in de onayladığı üzere İbn Reşİd ile arasında yapılan kıyaslamaydı. Zira abartılı olmakla
beraber İbn Reşİd’in 15.000 dolaylarında dinç
adamı, 20.000 civarında iyi tüfengi ve en az 5 dağ topu olduğu düşünülmektedir.
Bu rakamlar bir miktar revize edildiğinde 10.000-12.000 silahlı adamının ve çok
sayıda kaliteli tüfenginin varlığı ile düşmanının üstünlüğü barizdir. Buna
karşın İbn Suûd’un silahlı adamının 6.000 dolaylarında olması silahlı sayısının
rakibinden yarı yarıya az olduğunu gösterir. İbn Suûd, kuvvetini donatacak
yeterli cephaneye sahiptir. Atılacak yeterli topu tartışmalı olmakla beraber
yedi ya da sekiz kullanılabilecek topu vardır. Ateşlemeyi bilen birer adamının
da olduğu dört makineli tüfengi bulunmaktadır. Gelirlerinin 15.000 kişinin
birkaç ay boyunca ihtiyacını karşılamaya yetecek nitelikten uzak olması
kuşkusuz beraberindeki kuvvetlerin sayısını sınırlayan temel etkenlerdendir.
Yanındaki güç unsurları ile birlikteliğini sürdürmesi, ihtiyaç duyduğu malzemeleri
ve taşımada kullanacağı develeri almasına bağlıdır. Hail’in şehirliler ve
bedevilerden oluşan homojen yapısının kırılmasının zor olduğunu itiraf etse de
bir zamanlar sahibi olduğu ve Aneyze kabilesi ile birlikteliğin sağlanması
halinde daha ilerisinin yapılabileceği kanaatindedir. İbn Suûd, Hail üzerine
düzenleyeceği seferin başarılı olabilmesi için cephaneleri ile iki kuşatma ve
iki sahra topunun verilmesini, 10.000 silahlının donatılmasını ve her ay 50.000
pound’un verilmesini istemektedir (TNA, IOR/R/15/2/38: 40). İngilizlerin
beklentileri çerçevesinde Hail’e yürümesi yanı sıra Medine ve sair yerlerden
Hail’in ihtiyaçlarını karşılamamasının önüne geçilmesi düşüncesi ciddi bir
ekonomik buhran içinde olan Vehhâbİlerin para
ve gerekli askeri teçhizatla donatılma talebini doğurmaktaydı (TNA,
IOR/R/15/2/38: 6162).
İngilizler, İbn Suûd’un ihtiyaçları bağlamında bazı adımlar
attılar. Bu kapsamda Philby’nin İbn Suûd’a 1.000 tüfenk ve mermisinin
verilebileceği düşüncesi, Bağdat’ta bulunan İngiliz Yüksek Komiserliği’nce de
uygun görüldü ve İbn Suûd’a gönderildi. Ancak teslim alınan silahlar Vehhâbİ cephesinde memnuniyetsizliğe neden oldu. Philby, sevk
edilen silahların yerine Arapların seçici tutumlarından dolayı İngiliz Enfield
ya da Alman Mavzer tüfenklerinin verilmesi gerektiğini belirtti (TNA,
IOR/L/PS/10/389/2: 347). İbn Suûd’un talepleri arasında sıraladığı
hususlardan biriyse oldukça dikkat çekicidir. Osmanlı Devleti’nin saflarında
Türk topçu birliklerinde görev yaparken çeşitli sebeplerle İngilizlerin esir
ettikleri Araplardan bazılarının kendisine verilmesini istedi. Philby, talep
edilen Arap eserlerinden birine örnek olmak üzere Muhammed Fuad’ın adını verir.
Türk bataryalarından emekli olan Muhammed Fuad, Maskat’ın toplarından
sorumluydu ve talebin gerçekleştiği dönemlerde İngilizlerin işgali altında
bulunan Basra’daydı (TNA, IOR/R/15/2/38: 40). İbn Suûd’un ilgi çekici talebinin
haricinde Philby’nin İbn Suûd’un ailesi ile kullanması için çadır talebinde
bulunduğu görülmektedir. Philby, İbn Suûd’un çadırlarının çok kısa
olduğunu, kendisi ve ailesi için Kanpur çadırlarından altı tane gönderilmesini
istedi. Öğleyin termometrelerin gölgede ortalama 110 Fahrenhayt dereceleri
gösterdiği Necid’de çadırların yetersiz kaldığını belirtti. Philby’nin talebi
dairesinde Bağdat’tan gönderilen telgrafta isteğin yerinde olduğu değerlendirildi.
Kanpur çadırlarının ayarlanması durumunda Gray Mackenzie şirketince Bombay
treni ile gönderileceği ifade edildi (TNA, IOR/R/15/5/66: 155).
İbn Suûd’un talebi sadece gerekli maddi desteğin
verilmesinden ibaret değildi. Kuveyt toprakları üs olarak kullanarak idaresi
altında bulunan yerlere yönelik saldırılardan oldukça rahatsızdı. Aralık 1915
tarihli İngiliz-Suûd antlaşması gereğince dışardan gelen saldırılara karşı
bulunduğu yerlerin korunmasını talep etti (TNA, IOR/R/15/5/103: 81). İbn Suûd’un
dillendirdiği rahatsızlık muhtemelen İngilizlerin girişimleri sonrasında Kuveyt
idaresini adım atmaya itti. Şeyh Salim kış aylarında özellikle de gözetleme
noktalarında bulunanların görevlerini tam anlamıyla yerine getiremediklerinden
Kuveyt’in etrafına yalnızca üç ya da dört çıkışı olan bir duvar inşa ederek
topraklarından dışarıya yapılan sevkiyatı kontrol altına alma niyetini ortaya
koydu. Belirli geçiş kapıları üzerinde kontrollü olarak yapılacak giriş ve
çıkışlar beraberinde İbn Suûd’un güvenlik kaygılarını gidermeye de yarayacaktı.
Diğer taraftan İngilizlerle Suûdİler
arasındaki ilişkiler bağlamında Kuveyt’in başka bir bahse konu olduğunu da
belirtelim. İngilizler, Hindistan’dan Kuveyt’e kendi bilgi ve kontrolleri
dışında mal sevkiyatının gerçekleşmesini arzulamamaktaydılar (TNA,
IOR/L/PS/10/389/2: 273). İngilizler benzer şekilde Arabistan içlerine doğru
kaçak mal sevk edilmesinden rahatsızlardı. Philby, İbn Suûd’un Kasım’da etkili
bir rol oynayabileceğini ve İngilizlerin düşmanlarının bölgedeki ticaretinin
durdurabileceğini düşünmekteydi. Kaçakçılığın engellenmesi noktasında adım
atması için Philby’e daha kesin talimatlar verilmesi gerektiği düşünüldü. Bu
düşüncenin bir sonucu olarak Philby, Kasım’daki kaçak ticaretin ve İbn Reşİd’in bağlı bulunduğu Şammar kabilesinin kontrol altına
alınması hususunda İbn Suûd’a baskı yaptı (TNA, IOR/R/15/5/101: 57). Philby,
İngilizlerin bilgileri haricinde gerçekleşen sevkiyatın önüne geçme isteğiyle
ortaya konacak uygulamaların İbn Suûd’u etkilemeyeceğini düşünmekteydi. Buna
karşın İbn Suûd’un hem Kuveyt Şeyhi’nden hem de kendilerinden şüphelendiği
kanaatindeydi. Blokajın kaldırılması ve Kuveyt Şeyhi ile iş birliğinin
sürdürülmesi, Arapların gözünde zayıflık işareti olarak görüldüğünden mevcut
durumun iyileştirilmesi için İbn Suûd’u destekleme niyetiyle adım atmaları
gerektiğini savundu (TNA, IOR/L/PS/10/389/2: 273).
İngilizler ve İbn Suûd’un
birbirlerinden farklı beklentileri olduğu gibi Philby’nin seyahat bağlamında
kişisel taleplerini de içeren bazı istekleri vardı. Bunlardan Bahreyn’de
bulunan G. A. Mungavin Basra’daki Howell’e gönderdiği 24 Nisan 1918 tarihli
telgrafında Doughty’nin Arabia Deserta adlı eserini Wandering in
Arabia Vol I yazarak talep etti (TNA, IOR/R/15/2/38: 79). Doughty, bölgeyi
dolaşan nadir Batıklardandır. Dougthy’nin eserinin talebi üzerine Basra ve
Bağdat’ta olmadığı yanıtı verildi. Mungavin, Doughty’nin Arabia Deserta
adlı bir ya da daha fazla cildini ödünç verilebileceğini iletti. Philby’nin
kendisinden önce coğrafya ile ilgili bir eseri talep ederek seyahati sırasında
gördükleriyle harmanlaması mevcut bilgilerden istifade edilmesi, yeni gözlem ve
tecrübelerle bilginin kümülatif hale getirilmesine önemli bir örnektir (TNA,
IOR/R/15/2/38: 90). Taleplerin arasında yer alan 10.000 riyal 28 Nisan 1918’de
ödendi (TNA, IOR/R/15/5/66: 38). Acilen gerek duyduğundan bahsettiği en yüksek
ve en düşük dereceli termometre istedi (TNA, IOR/R/15/5/66: 64). Philby, 28
Ekim’de bir kasa vermut, üç şişe viski, bir şişe limon suyu; 8 Kasım’da üç kasa
viski, bir kasa brendi talep etti. Ayrıca Kuveyt Şeyhi Ahmed b. Cabir
aracılığıyla bir kamp yatağı, iki kamp sandalyesi, biri dolu bir boş olmak
üzere iki tane silah kılıfı, revolver cephanesi, bavul, çay kutusu, ecza
kutusu, üç ispirto ocağı, tek takım tahta bavul, 10 lbs çay (yaklaşık 5 kg),
300 puro, 500 sigara, 2 lbs (yaklaşık 1 kg) Capstain tütünü, ikisi ayrı
paketlenenlerden hariç 303 tüfenk, ağzı mühürlenmiş her birinde 2.000 doların
olduğu iki sandık gönderildi (TNA, IOR/R/15/5/66: 93).
Necid Seyahatinde
Karşılaşılan Açmazlar
Philby’nin Cunliffe Owen yanında bulunduğu halde Riyad
topraklarına giriş yaptığını haber veren belgede durumun daha karmaşık ve kaygı
verici olduğu iletiliyordu (TNA, IOR/R/15/2/38: 37). Philby’nin henüz İbn
Suûd’un idaresi altındaki bölgeye giriş yaptığını haber veren belgenin genel
vaziyetin pek de parlak olmadığına yer vermesi görüşmenin de rahat bir ortamda
cereyan etmediğini teyit eder niteliktedir. Ortamın gergin olmasının
nedenlerinden biri Suriye-Filistin Cephesi başta olmak üzere I. Dünya
Savaşı’nın pek çok cephede halen devam etmesidir. Savaşın Arabistan içlerine
yansıması, bölgesel güçlerin parçalanmış ve diğerine karşı muhtemel bir
çarpışma karşısında hazır bulunması şeklinde oldu. Hüseyin’in İngilizlerle
ittifak yaptığı süreç zarfından Hail’deki İbn Reşİd ve Yemen’deki İmam Yahya’nın Osmanlı Devleti ile birlikte
hareket ettiği görülmektedir. İngilizlerle zaman zaman ilişki içerisinde
bulunan İbn Suûd’un konumu ise bir nebze muğlaktır.
İngilizlerin beklentileri ile İbn Suûd’un siyaseti
arasındaki farklılıklar karmaşanın asıl gerekçesidir. I. Dünya Savaşı’nın
başlarından itibaren bölgede meydana gelecek karmaşanın İngiliz kuvvetlerinin
cephelerdeki ilerleyişlerine zarar vermemesi üzerine kurgulanmıştı. Buna karşın
bölgedeki unsurlardan herhangi birinin bu temel beklenti ile kendi hedefleri
bağlamında çelişmeleri oldukça doğaldır. İngiliz siyaseti açısından İbn Suûd
cephesinden kaynaklanan açmazlar da siyaseten ya da yöntemsel farklılıklardan
kaynaklanmaktır. Bu noktada Necid seyahatinin ilk günlerinde İbn Suûd’un Kasım
hareketliliği Philby’de bariz bir hata algısı uyandırdı. Karşılaşabileceği
beklenmedik gelişmeler başarılarının zarar görmesine neden olabilirdi.
Abdülaziz b. Suud’un oğlu Türki, Kasım dolaylarında dostluk ilişkileri bağlamında
kabileler arasında vaziyeti yakından takip ederek kabilelerden birinin Hail’e
yönelik müdahalesinden faydalanmayı arzulamaktaydı. İngilizlerin temel
beklentileri, İbn Suûd’un Hail’e müdahale ederek Arabistan içlerinde Osmanlı
Devleti’nin iş birliği içinde hareket ettiği İbn Reşİd’i devre dışı bırakması olsa da Philby’nin Kasım’daki
hareketlilikle ilgili yöntemsel açıdan bir memnuniyetsizliği söz konusudur
(TNA, IOR/R/15/2/38: 40). İbn Suûd’un mücadele alanındaki kuvvetlerinin esasını
oluşturan İhvan mensupları da Philby’nin ziyareti bağlamında İbn Suûd ile
Philby arasındaki ilişkiden rahatsız oldular. Philby’nin Necid ziyareti
kapsamında en ciddi memnuniyetsizlik, İhvan mensuplarını da oldukça rahatsız
eden, Hüseyin ile Hurma üzerindeki egemenlik anlaşmazlığından kaynaklandı.
İhvan unsurları, Philby’nin İbn Suûd’u Hail üzerine saldırmaya teşviki
karşısında ‘Hüseyin ve Mekkeliler kafirdir diyerek seferin Mekke’ye
düzenlenmesi gerektiği eleştirisinde bulundular. Philby, maruz kaldığı baskı
karşısında İbn Suûd’a Mekke üzerine yürümesinin kendisi ve Necid’in geleceği
için çok tehlikeli sonuçlar doğuracağı tehdidinde bulundu (Mechin, 1958: 136).
Hurma,
1917 yılında Philby’nin seyahat güzergâhında yer almaktaydı (Philby, 1952: 90).
Esasen Wingate Bacos Ramleh’in Hindistan ve Bağdat’a gönderdiği telgrafına
yansıdığı üzere Hurma sorunu, Kral Hüseyin ve İbn Suûd’un geçmişteki
birbirlerinden nefretlerinin bir ilanı olarak görüldü. Ramleh, her iki tarafta
Osmanlı Devleti’ne karşı savaşmak yerine kendilerine verilecek destekle
diğerine üstünlük kurma arayışındaydı (TNA, IOR/R/15/5/103: 102). Hâşimİlerle Vehhâbİler
arasındaki çatışmanın en önemli duraklarından olan Hurma’daki gerilim Ramleh’in telgrafının dışında pek çok
yazışmaya konu edildi. Bu telgrafların
birinde İngilizler, Hurma üzerinden tarafların karşı karşıya gelmesini
arzulamadıklarını dile getirerek Şerif Abdullah ve Şerif Şakir’e vakit kaybetmeksizin
İbn Suûd ve adamlarına yönelik girişimlerden sakınılması uyarısını yaptılar.
Enerjilerini birbirleriyle çarpışarak tüketmek yerine Türklerle mücadeleye sarf
etmeye, Hurma’nın ötesine saldırma girişiminde bulunmamaya ve kan dökülmesine
yol açacak adamların toplanmasından vazgeçilmesine çağırdılar (TNA,
IOR/R/15/5/103: 89). Telgraflardan bir diğeri, 11.5.1918 tarihli ve çok gizli
ibareli olarak Bağdat’tan Bahreyn’deki siyasi büroya gönderildi. Belirtilen
telgrafta, Hicaz Kralı’nın Taifin kuzey doğusuna 170 km uzaklıkta olduğu
belirtilerek Hurma vadisindeki İbn Suûd’un
kuvvetlerinin hareketliliğinden şikayette bulunuldu (TNA, IOR/R/15/2/38: 92).
Bağdat’tan Kuveyt’e gönderilen telgrafa göre, Wingate’in mektubu doğrultusunda
Hurma’nın Taif ten yaklaşık 130 km uzaklıkta olmasından dolayı Hüseyin’in
alanıydı. İbn Suûd’un dışardan müdahaleye
hakkı olmadığı gibi Philby’nin uzlaştırıcı bir rol oynamasının mahzurlu yoktu.
Philby’nin İbn Suûd’a bu görüşü dayatması
gerekirken ona gelecekteki çıkarlarının hal-i hazırda Majesteleri hükümetince
dikkate alındığının garantisini vermekteydi. İki
bölgesel güç unsurunun karşı karşıya gelmesi halinde İngilizlerin tutumlarının nasıl olacağına dair şunları yazdı:
‘İbn Suûd’un eş bir biçimde iddialarını görmezden gelme
niyetimiz olmamasına karşın ne geçmişteki hizmetleri ne de gelecekteki
kullanışlılık potansiyeli Kral Hüseyin ile kıyas götüremeyecektir ve biz
Hüseyin’in çıkarlarının zarar görmesine ya da İbn Suûd’un zamansız
girişimlerinden dolayı dikkatinin ilkel düşman savunması görevine çekilmesine
izin vermeyiz’ (TNA, IOR/R/15/5/103: 35).
Philby’nin İbn Suûd’a
gerekli silahların verilmesi yönündeki talepleri karşısında Sir R. Wingate,
Kral Hüseyin'le çatışmaya girmesi olasılığını ve İbn Reşİd'in iddia edilenin
aksine daha zayıf olduğunu ileri sürerek İbn
Suûd'un kapsamlı bir biçimde silahlandırılmasına şiddetli bir biçimde karşı
çıktı. İbni Suud'a blanc cheque (açık
çek) verilmesinin bölgedeki güç dengesini zedelenebileceğine inanıyordu. Diğer
taraftan Hindistan Hükümeti, İbn Reşİd'in tamamen ortadan kaldırılmasına da karşıydı. Bu
yaklaşım İbn Reşİd’in ilerleyen yıllarda kullanılabileceği ihtimalinin göz
ardı edilmediği anlamına gelmekteydi. İbn
Suûd’a da para verilerek ‘oyunda tutmak gerekliydi (Records of Saudi
Arabia Primary Documents 1902-1960, 561-562).
İngilizler, İbn Suûd’u
ittifaka dâhil etmek için zaman zaman girişimlerde bulunsalar da aralarında
ittifak halinin tam olarak gerçekleşmediği ya da kırılgan olduğuna dair çok
sayıda emare söz konusudur. Bu noktada İngilizlerin
kendi yazışmalarından birkaç örnek vermenin faydalı olacağı kanaatindeyiz. Bu
belgelerden ilki, Philby’nin 30 Temmuz 1918’de gönderdiği telgraftır. Telgrafa
göre İbn Suûd, Asir’in önde gelen dört şeyhi
olan el-Murmar kabilesi reisi Hüseyin bin Said, Kâhtan kabilesinin en büyük
ismi Muhammed bin Düleym, Şahran kabilesinin reisi Said bin Abdülaziz ve
Asir’deki kabilelerin lideri olarak gösterilen Hasan’ın imzasını taşıyan bir
mektup aldı. Mektubun Asir Kumandanı ve Mutasarrıfı olan Muhyiddin Paşa’nın diktesi
ile yazıldığı açıktır. Türklerin idaresi altında olan Asir’de barış ve refah
içinde yaşadıklarından bahsederek Bâb-ı Âli ve Türkiye’deki İslami hükümete bağlılıklarını ifade etmektedirler.
Müttefiklerin hedefleri ile yol açacakları kıyım karşısında İbn Suûd’un İslam dininin
kurtarılmasına henüz iştirak etmemesinden dolayı duydukları üzüntüyü
iletmektedirler. Mektup, yakında İbn Suûd’un
Osmanlı Devleti ile birlikte hareket edeceğini umdukları ifadesiyle
bitmektedir. Şerif ve İbn Suûd arasındaki
anlaşmazlık Türklerin umutlarını artırmaktadır. Şerif ve Acman’ı
sınırlayamamaları halinde İbn Suûd kendilerine
güvenmeyecek ve durumu kurtarmak için geç olmadan adım atacaktır. Hal-i hazırda
tansiyon çok yüksekte seyretmektedir (TNA, IOR/L/PS/10/389/2: 485)
Philby’nin
telgrafından İngilizlerin bölgedeki yerel unsurlardan Hâşimİleri esas müttefikleri olarak belirlemelerine ve asırlara
dayanan Hâşimİ-Vehhâbi anlaşmazlığının
beraberinde Suûdİlerle ilişkilerini sağlam bir
ittifaka dönüştüremedikleri anlaşılmaktadır. Bu belge, İbn Suûd’un İngilizlerle sıkı bir müttefik ilişkisi içeresinde olduğu
savını sorgulanır hale getirmektedir. Bunun da ötesinde İngilizler bölgede İbn Suûd’un
da dâhil olduğu bir ittifak oluştursalar bile İbn Suûd’un ittifaktan ayrılabileceği beklentisinin yüksek olduğunu ortaya
koymaktadır. İbn Suûd’un Osmanlı Devleti ile
müttefiklere karşı mücadele edebileceğine dair beklenti yalnızca Asir’den
gönderilen mektuba yansımadı. 10 Ekim 1918’de Bağdat’tan gönderilen telgrafta
Philby, Medine Müdafii Fahrettin Paşa’nın 26 Eylül’de İbn Suûd’a bir elçi ile iki mektup gönderdiğinden
bahsetmektedir. Bu mektupların ilkinde Fahreddin Paşa, Sultan Mehmet Reşat’ın
öldüğünü ve yerine Vahdettin’in tahta geçtiğini haber verdi. Diğerinde ise
isyancı Hüseyin karşısında İhvan’ın Hurma’daki
zaferinden duyduğu memnuniyetini ve tebriğini iletti. Fahrettin Paşa, ‘Eğer
silah, mermi, top, makineli silahlar ve gerekli mali desteği talep ederseniz
göndermeye hazırız diyerek Osmanlı Devleti’nin İbn Suûd’a yardım etmeye hazır olduğu bildirildi (TNA,
IOR/L/PS/10/389/2: 333). Philby’nin bildirdiğine göre 31 Mayıs 1918 tarihli
Aden raporunda, Osmanlı Devleti ile İbn Suûd,
Necid vasıtasıyla Sana ile Medine arasında iletişim hatlarının ve İstanbul’dan gönderilecek yüklü paraların alınması için
gerekli bağın kurulması konusunda uzlaşıya vardı. Taraflar arasındaki uzlaşıya
rağmen Sana’nın Osmanlı Devleti’nden kopması ile proje hayata geçirilemedi
(TNA, IOR/R/15/5/101: 80).
İbn Suûd’un ittifakın içindeki kırılgan tutumu, Hüseyin’in
oğlu Abdullah tarafından bir propaganda malzemesi olarak kullanılmaya
çalışıldı. Bu gerçek Philby’nin Hogarth’a bir nüshasını gönderdiğinden
bahsettiği 14 Ocak 1918 tarihli telgrafa yansıdı. Telgrafa göre Fahrettin Paşa
ile İbn Suûd arasında iletişim vardır. Hatta İbn Suûd, Philby’e Fahrettin
Paşa’dan mektuplar alsa da bunlara cevap vermediğini söyledi. Mektuplarda
tedarik malzemelerinin ve deve birliklerinin Medine’ye getirilmesi ve Yemen’e
teçhizat parası gönderilmesine dair yardım istenildi (TNA, IOR/L/PS/10/389/1:
188-189). Türk-Vehhâbİ ilişkileri içinde son
derece önemli olan bu iddialara dair yazışmalardan biri 6 Ocak 1919’da
Mısır’dan Delhi’ye gönderilen telgraftır. Belirtilen telgrafla İbn Reşİd’in Mekke’ye bir heyet gönderdiği, Albay Wilson tarafından
rapor edildiği iletildi. Wilson’dan zeki, yakın zamanlardaki Arap siyaseti ile
ilgili donanımlı ve Beyrut Koleji’nde de dört yıl kalmış birisi olarak
bahsedilmektedir. Raporda bütün bu olumlu yanları ile güvenilir bir kimse
olmakla birlikte Wilson’ın İbn Reşİd’e meyilli
olduğunun göz ardı edilmemesi gerektiği ifade edilmektedir. Hakkında İngiliz
siyaseti için bir uyarıda bulunan Wilson’a göre, İbn Suûd ile Medine arasında
düzenli bir iletişim söz konusudur. Medine elçisi Yüzbaşı Ziya aktardığına göre
Fahreddin Paşa, geçen Eylül ayında Hâşimİlere
karşı olmak üzere İbn Suûd ile bir antlaşma yapıldığına dair İbn Reşİd’i bilgilendirildi. İbn Suûd’un aracılığıyla Fahreddin
Paşa da Hüseyin ve İbn Reşİd arasındaki gizli
görüşmelerden haberdar oldu. Ona göre, Fahreddin Paşa ile yapılan gizli
antlaşma ile İbn Suûd Medine’ye girmeyi ve muhtemelen Türk birliklerinden
bazılarını yanına çekerek silahlı bir güce sahip olmayı düşünmektedir. ‘İbn
Suûd büyükbabalarının ele geçirdiği Mekke’yi alma başarısını tekrar etmeksizin
durmayacaktır şeklindeki öngörüsünü bölgenin en büyük kabilelerinden olan
Uteybe ve Mutayr’ı da bünyesine katarak hızla büyümekte olan İhvan’a
dayandırmaktadır. Mevcut güç ve zindeliği ile Vehhâbilerin durdurulması
düzensiz kuvvetlerle gerçekleştirilemeyecektir (TNA, IOR/L/PS/10/390/1: 80).
Bütün yazışmalara karşın Philby, İbn Suûd’u ziyareti bağlamında hazırladığı
memorandumunda hissi olarak Fahreddin Paşa ile Vehhâbi Emiri’nin iletişiminin
olmadığı kanaatindedir (TNA, IOR/L/PS/10/390/1: 131). Kahire’den 1919’da
gönderilen bir telgrafta da Fahrettin Paşa’nın yaveri ve diğer yetkililer, İbn
Suûd ile iletişim halinde olunduğuna dair bütün bilgileri inkar ettiği
belirtilmektedir. Medine Müdâfaası’nın sürdürülebilmesi için ihtiyaç duyulan
malzemelerin dışarıdan tedariki noktasında Güney Necid yoluyla hiçbir kervanın
gelmediğinden ve Bassam’ın aracılığıyla yedi ay önce İspanya’dan bir kervanın
geldiğinden bahsedilmektedir (TNA, IOR/L/PS/10/390/1: 130).
Philby’nin Necid seyahati sırasında görülen açmazlar,
misyonun başarısının sorgulanmasına neden oldu. İbn Suûd’a Philby vasıtasıyla
yapılan baskı, İbn Reşİd’in merkezi olan
Hail’in Vehhâbİlerce düzenlenen kapsamlı bir
saldırı ile alınması sonucunu getiremedi. Hüseyin ile arasında gittikçe artan
tansiyon, ikilinin birlikte hareket etmesine olanak sağlamadığı gibi pek yakın
bir tarihte karşı karşıya gelmelerine yol açtı (Al-Zaydeh, 1989: 171172).
Sonuç
I.
Dünya
Savaşı, 20. Asrın en büyük hadiselerindendir. Savaş başladıktan kısa süre sonra
Osmanlı Devleti’nin güneydeki topraklarında da etkisini göstermeye başladı.
Bölgenin savaşın önemli çatışma alanlarından biri haline gelmesinin ardında
İngiltere’nin ilerleyiş hedeflerinin merkezlerinden olması yatıyordu.
İngilizler, savaşı başarılı bir biçimde sonuçlandırmak için Arabistan içlerine
doğru da adımlar atılması gerektiği düşüncesindeydiler. Esasen farklı
tarihlerde Necid dolaylarında bulunan bazı isimlerle bölgeye ilişkin
değerlendirmeler yapmışlarsa da bölgedeki güç unsurlarından İbn Suûd ile
çeşitli gerekçelerle sağlam bir ittifak kuramadılar. İbn Suûd’un müttefiklerle
birlikte hareket etmesinin gerekliliğini savunan düşüncesinin bir ürünü olarak
Storrs’un görevlendirilmesi, İbn Suûd ile ilişkilerin yeniden gündeme
alındığının bir ifadesi oldu. Storrs, ilgili görevlendirme bağlamında gerekli
hazırlıkları yapmaya başladı.
Hazırlıklar çerçevesinde uçak
kullanılmasını öngören değerlendirmelere karşı seyahat gerçekleşmedi. Osmanlı
Devleti ile birlikte hareket eden İbn Reşid’in
devre dışı bırakılması ve İngilizlerin çıkarlarının yanı sıra İbn Suûd’u da
oldukça rahatsız eden Acman kabilesinin kontrol altına alınması için yeni bir
görevlendirmeye gidildi. Görevlendirilen isim savaş sonrasında İbn Suûd ile çok
sıkı bir ilişki kuran Philby oldu. Philby’nin Necid görevlendirmesi, müstakbel
Vehhâbİ inşasında en önemli eşiklerden olan I.
Dünya Savaşı’nın son yıllarında İbn Suûd’un içinde bulunduğu ya da çevresinde
gelişmekte olan olaylara karşı verdiği tepkilerin ölçülmesini sağladı.
Özellikle de Hurma hadisesi bağlamında İngilizlerin Philby eli ile İbn Suûd’un
üzerine baskı kurması Vehhâbi Emiri’nin yakınında bulunanların ikili arasındaki
ilişkilere tepki göstermelerine neden oldu. Philby, Arabistan içlerinde
gerçekleştirdiği zorlu yolculukları esnasında bölgeye derinden nüfuz etmesine
sağlayan pek çok kişisel tecrübe yaşadı. Philby, Vehhâbi Emiri ve
beraberindekilerin değişen şartlar ve gelişen olaylar karşısında verdikleri
tepkileri şekillendiren Necid coğrafyasının unsurlarına dair bütüncül
değerlendirmeler yapmasını sağlayan birikimlere sahip oldu. İbn Suûd’un
devletini kurmasına şahitlik ettiği yıllarda tecrübeleri ile Vehhâbi Emiri’nin
en yakınındaki kişilerden biri olmayı ve pek çok konuda danışmanlık yapmayı
başardı. Osmanlı Devleti’nin hüküm sürdüğü topraklarda tarihi değişim ve dönüşüm
yaşanırken bölgenin nabzının tutulmamasını sağlayan eserlere imza attı.
Arabistan içlerindeki seyahatleri, Bombay Doğal Tarih Topluluğu’na endemik
türlere ilişkin topladığı örnekleri göndermesine kapı araladı. Buna karşın
misyonun başarılı olmasını engelleyen ve İngiliz siyaseti açısından kaygı
duyulmasına neden olan çok sayıda etkenle karşı karşıya kalındı.
Düzenlenmesinin gerisinde yatan gerekçelerin de hedeflerine ulaşmamasına yol
açabilecek çeşitli engellere karşın Necid seyahati, İbn Suûd ile Philby
arasında büyük bir yakınlaşmanın doğmasına zemin hazırladı.
Kaynakça
1.
Arşiv
Belgeleri
TNA, IOR/L/PS/10/388: 60.
TNA, IOR/L/PS/10/389/1: 188-189.
TNA, IOR/L/PS/10/389/2: 268, 273, 333, 347, 374, 485.
TNA, IOR/L/PS/10/390/1: 80, 130, 131.
TNA, IOR/R/15/2/38: 2, 8, 21, 29, 37, 40, 59, 61-62, 69,
72, 75, 79, 90, 92.
TNA, IOR/R/15/5/66: 38, 64, 93, 155, 221, 224.
TNA, IOR/R/15/5/101: 5, 80.
TNA, IOR/R/15/5/103: 35, 81, 96, 102.
2.
Yayınlanmış
Arşiv Belgeleri
Records of Saudi Arabia Primary Documents 1902-1960 (1992).
Vol: 2. Archive Editions.
3.
Kitap
ve Makaleler
De Hauteclocque, X. (1931). Le Turban Vert, La
Nouvelle Revue Critique.
Gary, T. (1976). The Birth of Saudi Arabia, London:
Frank Cass and Company Limited.
General Bremond, ‘La question d’Arabie’, Ambassades et
Consulats, 1934, 16-17.
Krajewski, L., (1926). ‘Le Nedjd et Les Wahabites’, Politique
et Parlementaire CXXVII, Paris, 105-122.
L'Astronomie: Revue Mensuelle d'astronomie, de Meteorologie
et de Physique du Globe et Bulletin de la Societe Astronomique de France. 1932
(1): 558.
Londres, A. (1931). Pecheurs de Perles, Paris:
Albin.
Massignon, L., (1923). ‘Asie’, La Geographie XXXIX,
Societe Geographie, 208.
Mechin, J. B. (1958). Arabian Destiny, New York:
Essential Books İnc..
Meyer, K. E. & Brysac. (2008). Orta Doğu Tarihi:
Kral Yaratanlar, İstanbul: Akılçelen Kitaplar.
Monroe, E. (1973). Philby of Arabia, Londra: Faber
and Faber.
Onley, J., (2009). ‘Britain and Gulf Shaikdoms 1820-1971’, Center
for International and Regional Studies, 1-44.
Özocak, Ö., (2021).
‘Vehhâbİ Coğrafyasını Anlamak: Hüseyin
Hüsnü’nün Necid İzlenimleri’, Akademik Matbuat, 5(2), 121-142, https://dergipark.org.tr/en/pub/matbuat/issue/67570/1009208.
Peterson J.E. (2003). Historical Dictionary of Saudi
Arabia, Oxford: The Scarecrow Press.
Philby, H. ST. J. B. (1952). Arabian Highlands, New
York: Cornell University Press.
Philby, H. ST. J. B. (1977). The kma of Wahhabis,
London: Frank Cass.
Philby, H. ST. J. B. (1931). The Empty Quarter,
London: Constanble and Company.
Philby, H. ST.
J. B. ( 1922). The Heart of Arabia Vol 1. A record of Travel &
Exploration, London: Constanble and Company.
Satia, P. (2008). Spy in Arabia The Great War and The
Culturel Foundation of Britain’s Covert Empire in the Middle East.
Oxford:
Oxford University Press.
Storrs, R. (1937). The Memoirs
of Sir Ronald Storrs, New York: G.P. Putnam’s Son.
Trench, R. (1986). Arabian
'Travellers, Topsfield: Salem House.
Wolfe, M. (1997). One thousand Roads to Mecca: Ten
Centuries of 'Travelers Writing About the Muslim Pilgrimage, New York:
Grove Press.
4.
Tezler
Al-Zaydeh, H. M. A. (1989). Saudi-British Diplomatic
Relations, 1918-1920: Khurmah Dispute [Yayınlanmamış Doktora Tezi]. Oxford.
Kalaycı, L. S. (2019). Harry St. John Bridger Philby:
Hayatı ve VehhâbİDevleti’nin
Kuruluşundaki Rolü [Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi]. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Korkmaz, M. (2018). Basra Körfezi’nde Osmanlı Denizcilik
Faaliyetleri (1847-1914)[ Yayınlanmamış Doktora Tezi]. İstanbul
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
5.
Gazeteler
La Depeche Algerienne, Le Fameux
Colonel Philby se Convertit a L’islam,
3 Eylül 1930.
L’independant, ‘Un Grant
Aventuier Disparait: Saint-John Philby’, 29 Ağustos 1942.
Paris Soir, ‘Mes Hommes D’aventure L'obscurrival du grand
Lawrence d’Arabie, a realise son reve. .Traverser le premier le legend’, 24
Mart 1937.
EXTENDED SUMMARY
Philby's trip to Najd helped to build strong bridges
between him and Ibn Saud. In this direction, the aim of our study is to focus
on the assignment of Najd, which laid the foundations of his close relationship
with Ibn Saud, the founder and first ruler of the State of Saudi Arabia. It was
aimed to show the environment in which Philby's trip took place, the main
concerns behind the British sending their agents to the Najd region, the
details of Philby's travel, Ibn Saud's expectations from the talks, and the
deadlocks of the trip.
In this study, in which Philby's Najd assignment is tried
to be analyzed in all details, the Najd mission is discussed in a broad
framework from the methodological concerns that ensure the realization of the
trip to its effects on Philby and Ibn Saud. In this respect, even though the
dating of the Najd voyage is between November 1917 and December 1918 in the
sources, it has gone beyond the specified date range in terms of its effects,
because of its effects. Within the framework of the stated attitude, many
sources were used to illuminate the mission. British archival documents were
used as the main source in the study. The data obtained from the archive
documents, which provide information about the Najd mission, as well as the
materials Philby needs in the context of his travel, were reflected in the
work. The works written by Philby, which is one of the sources that best
reflect the experiences within the scope of the Najd mission, were used. In the
study, which was carried out by focusing on British archival documents and
Philby's works, different books, articles, newspapers and theses were consulted
for a better understanding of the subject. The study, in which these sources
were used, was composed of four sub-titles, excluding the introduction and
conclusion sections. In the first sub-title, the background of Philby's
appointment of Najd was explained. In the second title, it was mentioned that
Philby was appointed instead of Storrs, who could not fulfill his mission
despite being assigned to Necid. In the third and fourth sub-headings, the expectations
of the parties from the trip and the dilemmas faced by the mission were
emphasized upon the arrival of Philby in Najd.
From the second half of the 19th century, the British
became one of the greatest power elements in the Persian Gulf. The British
presence, which was clearly visible on the Persian Gulf coast, began to be felt
in the interior of the gulf in the process. Different policies began to be
followed in order to consolidate the claim to exist in a wide area, including
the interior of Arabia. Although the interlocutor was shaped according to the
local power, the policies that envisaged British hegemony in the places where
the Arabs lived made it necessary to establish relations with the Wahhabis.
Beyond the discussions about when the relations between the British and the
Wahhabis started and at what level they were carried out, a rapprochement
process was again made between the parties during the First World War. The
thought that Ibn Saud should also be used in the war in the south, which envisaged
the invasion of the Ottoman Empire by the Allied armies, turned into a trip to
the interior of Arabia with Philby. Above all, he had a great impact on
Philby's life as a traveling person. Philby took the first step into his
long-lasting life in Arabia with his travel. His presence in Arabia enabled him
to get to know the geography where Westerners rarely traveled before him. It
was after his first acquaintance with the region with the Necid mission that
provided the opportunity to traverse the Rubülhali Desert. He had the
opportunity to make observations and gain experience in a wide range of areas
including the human element living in the region, geography, climatic
conditions, basic livelihoods and settlements. He became more well-known than
many British agents with the works he wrote about his travels in the region.
The travel, which was designed so that the British could
benefit from Ibn Saud during the war, and the mutual expectations of the
parties during their stay in Najd were reflected in the negotiations. He tried
to persuade Ibn Saud to march against Ibn Rashid and the Ajman tribe. As in the
case of Date palm, he tried to prevent him from entering into an unpredictable
struggle with the Hashemites and to direct his energies against the Ottoman
Empire in both powers. He pushed Ibn Saud to attack Hail and support the
advance of Allenby's forces. As in the case of Date palm, he tried to prevent
him from entering into an unpredictable struggle with the Hashemites and to
direct his energies against the Ottoman Empire in both powers. He pushed Ibn
Saud to attack Hall and support the advance of Allenby's forces. As tensions
escalated over Date, he faced comparisons made by British officials between
Hussein and Ibn Saud. He served in the shadow of the policy of priority of
Hussein's interests with the emergence of the opinion that Hussein's harm from
the developments was against the current interests of the British. Concerned
that Ibn Saud should not be strengthened beyond control, he witnessed the dissatisfaction
of the Wahhabi Emir because of the inadequacy of the weapons sent by Ibn Saud
to attack Hail. Inquiries about the reasons for the mission's sending also
caused difficulties. Because it was thought by some British officials that Ibn
Rashid should not be eliminated. The claim that Fahrettin Pasha, who was the
defense counsel of Medina, had attempts to bring Ibn Saud to the front against
the British, was also challenging the mission officer. The allegations that
Fahrettin Pasha was in secret contact with Ibn Saud caused suspicions against
Ibn Saud.
Philby's Najd
mission was accomplished under many challenges. Every obstacle that prevented
the achievement of the desired mission from the mission determined the
atmosphere in which Philby's meetings with his interlocutor would take place.
In the context of this fact, he had a series of meetings with Ibn Saud within
the scope of the Najd mission, which envisaged the British to be channeled
based on their interests. In order to support the allies in the ongoing war in
the north, Ibn Rashid attacked Hail, the center, and was provoked against the
Ajman tribe. It was at the center of the discussions due to the pressure to
make an expedition on Hail, which also caused the members of the Brotherhood to
feel uncomfortable. The differences between the expectations of the British and
Ibn Saud caused the Najd mission to continue in a more tense environment.
Despite many negative factors, especially the period in which the trip took
place, Najd's mission enabled him to write many works and to establish a close
relationship with Ibn Saud, and the Anglo-Wahhabi relations were represented
under a new name. The bond he established after meeting with Ibn Saud for the
first time became the basis of a close relationship that he would continue for
many years.