Seyyid Burhaneddin Çelebi
İnceleme-Şerh
Hazırlayan
Prof. Dr. Fikret Türkmen
Önsöz
Tiirk
milletinin insanlık âlemine sunduğu değerlerden, belki de, en büyüğü Nasreddin
Hocadır. Her milletin kültüründe, karakterini aksettiren şahsiyetler ve
eserler vardır. Bazı eserler milletlerarası seviyeye yükselir ve insanlığa mal
olur. Bugün klasik dediğimiz eserler böyledir. Bu eserler temel olarak içinden
çıktığı halkın düşünce ve duygularından gıdalanmıştır. Bu yüzden bir bakıma halk
klasikleridirler. Bizce Hocanın en büyük özelliği, halk klasiği olmasıdır.
Onda, Türk’ün safdilliği ve zekâsı birleşmiş, eskilerin “Nekregû” dedikleri
ince ve gizli bir felsefeyle yüklü derinlik, şaşırtıcı bir duygu zenginliği
vardır.
Bu zamana
kadar Nasreddin Hoca ile ilgili pek çok eser yazıldı. Yazmalar, matbu ve sözlü
kaynaklar tarandı, kısaca zengin bir literatür meydana geldi. Ancak,
incelediğimiz Seyyid Burhaneddin’in eserinde, Hocanın fıkraları yeni bir
analize tâbi tutulmaktadır. Bu yeni yaklaşımda fıkraların görünen anlamı
yerine, tasavvuf! şerhi yapılmaktadır.
LETÂİF-İ
NASREDDİN HOCA
Yazmanın
orijinali Afyon İl Halle Kütüphanesinde (eski adıyla Gedik Ahmet Paşa
Kütüphanesi) bulunmaktadır. Ord. Prof. Dr.
Süheyl Ünver Bey’in lütuflarıyla yazmadan haberdâr
olunca, eserin mikrofilmini aldık ve metnin tamamını devrin çok yakın olması sebebiyle
transkripsiyonunu vermeden Latin harfleriyle aktardık. Ayrıca fıkraları
numaralayarak konularına göre inceledik. Bilhassa, “Tercüme” kısımlarını, anlaşılabilmesi
için, günümüz Türkçesi ne çevirdik. Bu kısımlardaki Arapça ve Farsça beyitleri
ve ifadeleri notlar halinde açıkladık. Daha sonra da, bütün fıkra ve tercümelerdeki
kelime ve terkipler hakkında bir sözlük verdik.
Bu tür
çalışmaların çoğalması, en azından Nasreddin Hoca fıkralarının tefrik
edilmesi ve incelenmesi bakımından büyük öneme haizdir. Faydalı olacağına
inanarak metni ilim âlemine sunuyoruz.
Prof. Dr. Fikret Türkmen
2013 Bornova/ İzmir
Nasreddin Hoca Lâtifeleriyle
Burhaniye Açıklamaları
(Sadeleştirilmiş Tercüme
Kısımları)
Girişi
Nasreddin Hoca
Hazretlerinin, Allah rahmet eylesin, vaktinin biriciği, latif bir kişi olduğu
herkesçe kabul edilir. Bizler hayat karşısında çocuklar gibi olduğumuzdan,
hakkın yolunu latifelerle, benzetme ve alay gibi söylerler. Halbuki bu şerefli
kişinin benzetme ve alay yerini tutan güzel latifelerinin yalnız eğlendirmek
için yapılmış sayılması, hakikatleri tam olarak anlayanlarca yeterli olmaz. Bir
nice ince düşüncenin anlamlarını ve faydalı nasihatleri içine alan
hikâyelerinin kabuğuna bakmayıp duruma uygun olan özünden yararlanmanın daha
doğru olduğu, pirimiz Hz. Mevlânâ’nın, sırrı mübarek olsun, Mesnevî-i Şerifinde
mübarek beyitte buyurdukları gibidir:
Beytimiz
beyit değildir ülkedir
Alayımız
alay değildir derstir.
Zirâ benzetme
bir ülke yerini tutar, alay ders yerini tutar. Anlamı kapalı olduğundan, bu
değersiz Seyyid Burhaneddin kul dahi sözü edilen rahmetlinin basılmış olan
kitabından yüz yirmi bir adet latifesini, tarikat arkadaşlarıma değersiz bir
yadigar ve Hoca Efendimiz’in ulu nâmını anmaya vesile olmak emeliyle, liyakâtim
olmaksızın, bir kısa, iyiye güzele yorma olarak anlatma ve açıklamaya çabucak
giriştim. “İnsan unutmaktan ibarettir.” Sözlerinin anlamından anlaşıldığı gibi
görülecek yanlışlarının fakircesine sermaye azlığıma bağışlanmasıyla
eksiklerimin bir yana bırakılması ve hayır duâ ile anılması irfan sebeplerinden
umulur.
Lâtife 1
Tercüme:
İşaret
buyurmuşlar ki “Sizler imamsınız. Va’z iki türlüdür. Biri sözle yapılan va’z,
biri sözsüz va’z. Sözlü va’zdan sözsüz va’z çok daha etkilidir. Varın gusül tahtasına
çıkmış ölü, hal dili ile size ne nasihat eyler ondan açıklanma almış olunuz.”
Bununla “Sessizce sus ve ölmeden önce ölün” sırrına ulaşmayı işaret
buyurmuştur, ikinci olarak, mademki siz hakiketleri tam anlamışsınız, niçin
bildiğinize göre iş yapmazsınız. Ben ne söylesem tesir etmeyecek. “Akıllı kişi
ancak gerektiğinde konuşur.” Sözünün anlamına göre bildiğinizi işleyip ilminizi
arttırın (deyip) sözü uzatmaya engel olurlar. Üçüncü olarak, “Alim olanlar
işlerini ilimlerine uygun yapmadıkça, nasihat eden va’z kâr etmez. Bir
faziletli, olgun yolgösterici bulup bilmediğinizi öğrenip bilmeyenleri de
uyandırın” demek isterler.
Lâtife 2
Tercüme:
Yüce Tanrının
büyüklük ve ihsanını görün. Her kuluna mal ve mansıp vermediğine şükredin. Zîrâ
herkesin kabiliyetine göre ihsan olunur. Kabiliyet olmadığında, (iş) deveye
kanat verilişine döner, hem günaha girmiş, hem günaha sokmuş olurdunuz.
(Bununla ken'• dişine) mal ve mansıp yaraşmayan kimselerin hallerine
şükretmeleri (gerektiğini) imâ iderler.
Lâtife 3
Tercüme:
Her nerede
bulunursanız bulunun Yüce Tanrı vardır ve görür. Yüce Tanrının büyüklüğüne ve
kudretine yaratılmışların hepsinde şahit olup, tek gözlü gibi, bir şeyi iki
görmeyin diye birlik sırrına işaret buyururlar.
Lâtife 4
Tercüme:
Şarkı
söyleyerek ve iki yüzlülükle yapılan iş uygun ve doğru olmaz. İbâdet ve ilmim
var diye öğünme ve gurur dahi etme. Hayatta iken şeriat ve tarikat hamamında
temizlenerek, dünya lezzetleri ve rahatından sakınarak, perhiz ile ve şeriate
uygun davranışlarla bekâ fikrini vaktini hasrederek tevhid ve kelime-i şahadet
ile yüksek makamlarda nağme ve terennüm ederek mutluluk bulmamızı daha iyi
bulduklarını belirtirler.
Lâtife 5
Tercüme:
“Bu fani
dünyada ellerimizde bulunan para ve Allah dışındaki şeyler tıpkı rüya gibidir.
Kavga dövüşle daha çok doymak için uğraşmamız sonunda boşunadır. Elinizde iken
yerine sadaka, ihsan, güzel hayrat saçın; uyandığınız vakit eliniz boş
çıkmasın.” demeği tarif ve işaret buyururlar.
Lâtife 6
Tercüme:
“Bu dünyaya
ziraate çıktık. Ölmezden önce ölüp, bu övünme elbisesini çıkarıp, kefenleri
boynunuza takınıp, âhiret azığmı hazırlayıp, ölmüşlerden olun. Zîrâ yolunuzda
soyguncu vardır. Birgün süratle gelip sizi yok eder.” demek anlatılır.
Lâtife 7
Tercüme:
Bu, hayal
gölgesi gibi olan dünyada düşünmeksizin mal ve erzak toplayıp, helal haram
seçmeyip biriktirerek, aşın isteklerle yarını düşünmeyen kimseler, yarm
hakikat bahçesinin sahibi olan Yüce Tanrının divanında öyle eğri büğrü sözler
ile kabul olmayacakları gibi, meşru ve gayrimeşru olarak biriktirmiş oldukları
mallar ve erzak için hesap anında bir cevap veremeyip üzüntü içinde kalacaklar.
Bu vartalara uğramaktan ise, şimdiden düşünüp insan hukuku üzre reyinizle (ölmüş)
sadaka dağıtma(nızı) ve tövbe istiğfar etmiş olup, Yüce Tanrı’dan bağışlanma
talebin (de bulunmamızı) söyler ve tenbih buyururlar.
Lâtife 8
Tercüme:
Konya ermişler
durağıdır. Helva yedirir gibi, tasavvuf yoluna darbe ve terbiye ile sokarlar.
Bu özellik, Hz. Mevlânanın dergâhına dahil olanlara müzik ve semâ ile yol
gösterip lokmasını dahi terbiye ile vererek (onları) gıdalandırırlar.” demeyi
imâ buyurur.
Lâtife 9
Tercüme:
Mübarek
Ramazan ın başlangıcına ve sonuna dikkat edilmesine ve Hoca’nın kızının, aşırı
sofu bir hatun olduğundan, üç aylarla birlikte mübarek günleri yüz yirmi beşe
çıkartmış olduğuna işaret buyururlar.
Lâtife 10
Tercüme:
Gençlikte
yapılan ibadet güzeldir. Gençliğinizden dolayı mağrur olmayın, ihtiyar olup yok
olma vakti geldiğinde, “Nolaydı, bu darmadağınıklıktan önce gençliğimizde
ibadet edeydik.” diye pişman ve nadim olmak fayda vermez demeyi anlatır.
Lâtife 11
Tercüme:
“Nefsiniz
devesine yavaş binin, aman verip kükretmeyin. Zîrâ gevşeklik gösterirseniz,
sizi kükreyip altına alır, yok eder. O size galebe etmeden perhiz ve açlık ile
onu boğazlayıp ruhunuzu nefsinize galip getirip, ulaşmak istediğiniz yere
ulaşın” diye tarif buyururlar.
Lâtife 12
Tercüme:
Bu dünya
terstir. Bazan dış görünüşte ziyan olarak görülen bir şeyin hemen sonra faydası
hissedilir. Söz gelişi (insan) yangın ve hırsızlıktan önce bir madde (yi)
ziyanına verirse, bütünüyle yarar sağlanmış gibidir. Bazı ziyan sanılan
işlerin, özel olaylarda menfaatin tâ kendisi oluşuyla “Herşey güzellikle olur.”
Açıklamasını imâ ederler.
Lâtife 13
Tercüme:
Yarın mahşer
günü sıra sıra durulup sual olunduğunda, kendisine soru sorulanların Islâm’ın
şartlarına aykırı nasihat eden imamları tutup mahşer halkı arasında rezil
olmaktansa, şimdiden şeriat ve tarikatın olgun imamını bulup, ulu divanda
utanç içinde olmak ve rezilliğin utancına düşmekten sakınmalarını tenbih
buyururlar.
Lâtife 14
Tercüme:
Yarın Sırat’a
varıldığında âsîlik ile gözümüz kör olduğu halde, Allah’ın Elçisi’nin
şefaatiyle, her birimiz Sırat’tan geçerken, bir değeri varmış gibi yaptıklarımıza
güvenişimiz körlüğün tâ kendisi olur. Günahımızın ağırlığı sebebiyle büyük
günah sahibi (olarak) cehennem ateşine düşmektense, ilimle ve yapılanlarla gururlanmayıp,
korku ve umut arasında, Allah’ın rızası ve affını istemeyi, yapılanlarla
gururlanmayıp onlara dayanmamayı tarif buyururlar.
Lâtife 15
Tercüme:
Bazı
kimse(ler) çok bilirim diye meydana çıkıp, bilmediklerini bile bilmez(ler).
(BÖyleleri) bilinmez şeylerden söz edip, yalan ve aldatmacayı seçtiklerinden,
“Bu çeşit saçmalıkları bırakıp, akı karayı birbirinden ayırıp, Hak yolunu
tutun.” diye işaret buyururlar.
Lâtife 16
Tercüme:
“Kul kusursuz
olmaz, affeder efendisi.” (sözünün) anlamına uygun olarak mümin kardeşlerinizin
aybmı, özellikle muhtaç kimselerin aybmı yüzlerine vurup (onları) mahcup edip
utandırmaktansa, onlara nasihat ve yumuşak itiraz ile kendilerini hoşnut
eylemenin yolunu tutup, ileride kendisinden zarar görmemenin yoluna bakıp, ayıpları
örten yüce Tanrı’dan büyük sevap istemeyi imâ ederler.
Lâtife T 7
Tercüme:
“Böyle boş
yere konuşmak saçmalayanlara (mahsustur). Dil bir, kulak ikidir. Az söyleyip
çok dinlemeli. Zîrâ boş söz söylemenin zararı çoktur. Akıllı olan laf etmez,
yalnız gerektiğinde konuşur” demeyi tarif buyurur.
Lâtife 18 '
Tercüme:
Bir dergâha ve
olgun bir yol göstericiye dayan ki şeriat, hakikat ve marifet merdiveninden
çıkıp, hakikat bahçıvanına ulaştığında naz, niyazda bulunup, azarlama ve hitab
olursa dahi, yardımın tâ kendisi olup, hakikat bahçıvanına ulaşılır.” demeyi
tarif buyururlar.
Lâtife 19
Tercüme:
“Ölmeden önce
kefeninizi başınıza sarıp, toplanarak Hakk için zikr, fikir ve inleyen ahlarla
aklınızı toplayıp, evvelimizin bir meni ve âhirimizin bir leş olduğunu akla
getirerek, heveslerinizi terk edip Hakka yalvarıp yakarın” demeyi anlatır.
Mesnevî
Ey birader sen
şimdi düşünüyorsun
Bizden kalan
kemik ve kıldır.
buyurulduğu
gibicesine.
Lâtife 20
Tercüme:
“Öyle izinsiz,
öküz gibi halkın evine ve bağına, bahçesine girerseniz, her ne kadar bu dünyada
sopa yemezseniz de, şeriat ve tarikat arabasına koşulursunuz. Yarın kıyamet
gününde zebaniler araba gibi sürüyüp, şiddetle vururlar. Bir, araya girip
kurtarmak isteyenin araya girişi ile kurtuluncaya kadar çok sopa yersiniz.”
demeyi tenbih buyururlar.
Lâtife 21
Tercüme:
“Zamanımızda
ikiyüzlü olan kimselerin abdesti ve namazı bunun gibidir. Yüziyle çarılıp bir
fayda sağlamadığı gibi, bir de pabuçtan olursunuz. İbadetinizi Allah için
yapıp azan haketmeyin” demeyi anlatır.
Lâtife 22
Tercüme:
“Şu dünya çok
yaşlı bir kocakarıya benzer ve toprağı da köhnemiştir. Hemen kalplerinizi
sağlam tutup, cila verip aydınlatın. Kabriniz de aydınlanıp, sual meleğine
doğru cevap vermeniz kolay olur.” diye yüce tenbihleri anlatılır.
Lâtife 23
Tercüme:
“Bu fâni
dünyaya son bulmazmış gibi oturarak, bir gün bir gecelik ömrü tükenmez zannedip
şar şır ile vakit geçirmeyin. Birgün Azrail aleyhisselam kapıya gelip, dünya
pisliğinden alıp kaldırmak ister. Bu, sonu olmayan, akar su gibi olan dünyayı
kalıcı sanmayın. Kalıcılığa sevgi duyarak Allah yolunu tutun.” demeyi anlatır.
Lâtife 24
Tercüme:
“Gençliğinizde
himmet atına binip gerçek yoluna ulaşın. Zîrâ yaşlanınca güç kuvvet kalmayıp,
himmet atma binemeyip, yerin altında “dünya ve âhirette zararlı kalırsınız”
demek isterler.
Lâtife 25
Tercüme:
“Tarikat
çocukları dış görünüş elbiselerini çıkarıp, nefsi eğitme hamamına
girdiklerinde, içlerinde bir ol
gun yol
gösterici bulunup, onun kimya gibi olan nefesinin etkisiyle mutluluğa
ulaşmadıkça, kendi kendine latif şeyler, gerçekler, bilgi ve kültür cevheri ve
sevgi hâsıl olmaz.” demeyi tarif buyururlar.
Lâtife 26
Tercüme:
“Tarikate
girip halvete girdikten sonra, öyle geri gelip dönmeyesin. Her an biraz daha
ilerleyip gerçek yönelinecek olana yönelsin.” demek yüksek tenbihlerde
olmuştur.
Lâtife 27
Tercüme:
“Kalp çocuğunu
ulu kılmayın. Sizlerden bir hata vâki olduğu zaman, babası, ölmüş gibi karalar
giyip yolculukta, kırda ve çölde ağlayıp tövbe edip dolaşarak Yüce Tanrı’dan af
isteme yoluyla affa ulaşınız.” demek isterler.
Lâtife 28
Tercüme:
“Nefse ait
hazlar ve şehvetlere ve fâni dünyaya gönül vermeyip arkanızı dönün. Zîrâ
bunların yeri geçici dünyadır. Yönelişiniz son bulmayan Allah’a olsun; zîrâ bu
dünya geçici olduğu gibi yenecek içecekleride geçicidir. Kalıcı olana kuvvet
harcayıp, manevî erzak ile rızıklanın” demeyi anlatır.
Lâtife 29
Tercüme:
Dünyayı
isteyenlere, “Hırs ve tamahla dünyayı, dünya nimetlerini elde etmek için gece
gündüz seğirtip aşağılık işler tarafına giderler. Bu gidişten vaz geçip, bir
yararlı olacak ve kendisinden âhiret azığı doğacak yüksek bir makama
ilerlesinler. Evinizde uğurlu olun” diye büyük tenbih olmuştur.
Lâtife 30
Tercüme:
“Onurlandırarak
ve ikramla beslediğiniz nefis sizi yoldan çıkarıp âhiret ateşi kaygusunu
çektirmez. Zîrâ kıyamet ölünce kopar. Zebânîler bozlayıp cehennemde kebab
ederler. Soyup giyeceklerini, yeni veya eski olsun, vârisler ateşe atıp
yakarlar. Şu halde nefsinize hizmet etmeyip, mahkûm edip boğazlayın” demeyi
anlatırlar.
Lâtife 31
Tercüme:
“Evini, gözde
malını hayra güzel işlere harca. Kalan kefenini arkana al. Asıl evine eli boş
varma. Yolunuzda soyguncu çoktur. Bir gün ölüp kabir evine varılacaktır.
Sağlıklı olduğunuz zamanı yoksullara ve dervişlere saçın” demeyi anlatır.
Lâtife 32
Tercüme:
"Yalnız
Arap ilimlerinden kalmayıp, diğer fenleri, özellikle Farsça kitapları çokça
okuyun, zîrâ Farsça ilimlerde tasavvuf çoktur ve (bunlar) tasavvufludur.
Maddî manevî
çok yarar sağlarsınız” demeyi imâ ve işaret buyururlar.
Lâtife 33
Tercüme:
“Dünya için
keder etmeyiniz. Bir şeyiniz kaybolursa Yüce Tanrıya sığının. Mükâfatınız bir
kat arttırılır. Cami ve mescidlerde ibaretle meşgul olarak, umar ve
yakarırsanız, dünyaya ve ondaki isteklerinize erişirsiniz. Bu dünya kalıcı
değildir. Dünyayı kaybedip, karşılığında âhiret nimetlerine boğulun” demeyi
anlatır.
Lâtife 34
Tercüme:
“Bir murdar
meniden, Yüce Tanrı kan, sinir, et, kemik ve ruh ihsan edip sonra bizi bu âleme
getirdi. Birgün ölüp bu vefasız, geçici dünyadan kalıcı olana gideceğiz ve
bütün organlarımız toprak olacak. Yine bütün organ ve kemikler bir araya gelip
mahşer günü için, hesap için ayağa kalkacağımızı nasıl inkâr edersiniz” diye
âhireti inkâr edenleri uyarmak için buyururlar.
Lâtife 35
Tercüme:
“Meşhur,
“Köpeğe dalanmadan, çalıyı dolanması yeğdir.” Öyle intikam alacağım diye
tehlikeye düşmektense, nefs, şeytan, kötü arkadaş ve başka düşmanlar galip
gelecek olurlarsa, “Allah sabredenlerledir” deyip öfkeyi yutup, onlardan
intikam alacağım diye acele etmeyip, (işi) Allah’a bırakmak daha iyidir”
demeyi tenbih buyururlar.
Lâtife 36
Tercüme:
“Siz de fırsat
eldeyken nefsinizin kanadını ve ayaklarını kesip, muzırlık etmeyip, (nefsi)
kuşa döndürüp ruhunuzu yüce makamlara yükseltip nefsinizi düşkünleştirin”
demeyi tenbih buyururlar.
Lâtife 37
Tercüme:
“Seyahatle,
çalışıp çabalayıp kendinizi bilgisizlikten kurtaracak bir faziletli yol
gösterici bulup ona katılın. O yol gösterici kişi her ne teklif ederse, kabul
ederek. “Ben artık oldum” sevdasında olmayıp, çabalayıp, her an ilerleyip,
derece yükselterek hakikat narlarını yiyin” demeyi anlatır.
Lâtife 38
Tercüme:
“Bu dünya
hilebaz ördek gibidir. Önünüzden kaçtıkça arkasına düşersiniz. Halbuki
gaddardır. Nice kimseleri yoldan çıkarmış. İşin sonunda sizi de çıkarmasın.
Eli boş kalırsınız. Öyleyse yarım ekmeğe şükredin. Vaktinizi gafletle
geçirmeyin, zira dünya sizi aldatır” demeyi anlatır.
Lâtife 39
Tercüme:
“Allah’tan
gayrı şeylere eğiliminiz olmasın. Vâde tamam olduğunda erzakınızı alıp
götürürler, kendinizi bir yüksek musalla taşına koyup mezar başına getirip
kabre koyarlar. O vakit kendinizi deneyip ne olduğunu tanırsınız. Kendimiz bir
leşizdir, çaylak kapar.
Mesnevî:
Ey birader sen
şimdi düşünüyorsan
Bizden kalan
kemik ve kıldır
Zîrâ insan kıl
ve düşünceden ibarettir” demeyi anlatır.
Lâtife 40
Tercüme:
“Şeytan hile
ile ipe un serer, aldanmayın. Zîrâ ömrümüz ipi çürüktür. Bu dünya ve Allah’tan
başka şeylerin ipe takacağı bir şey yoldur. Allah’tan gelene razı olmaya
uygun işler yapmazsanız, bir şeye erişemezsiniz. Dünya ve âhiret hasretiyle
gidersiniz” demeyi anlatır.
Lâtife 41
Tercüme:
“Size yakın
olmayanlarla bir arada bulunmayın. Sizin cinsinizden ve sizin yolunuzda giden
olmadıkça yakınlık ve sevgi lezzetini bulamayıp, kendinde kendini bulamazsın.
Hemen sevgili dostlar edinin. Var olup Allah’ta Allah için muhabbet eyle ki
Hakk’ı kendinde Bulasın:
“Kendimi
kendim yitirdim kendim arar kendimi
Kendimi kendim
gerekse kendim bulsun kendimi” demeyi tarif eder.
Lâtife 42
Tercüme:
“Akıl
maaşınıza uyup gündüz akşama kadar geçim için vakit geçirip, gece sabaha kadar
uyumağa izin yoktur. Zîrâ bu dünyaya yalnız yeme içme ve istirahat için
gelmedik. Allah’ı bir bilip gece gündüz ibadetle, yaratıcının yaratış maksadına
dayanıp, (o maksadın) ibadet ve doğru işlerle şu köhne kalıcı olmayan handa
âhiret azığını hazırlamaktan ibaret olduğunu gözönüne alarak aşağılık dünya
kocakarısını okşama ve iltifat kucağına almayın” diye tenbih buyururlar.
Lâtife 44
Tercüme:
“Alçak
gönüllülükle ölü gibi olun. Bir kimseye zarar vermeyip, yarar sahibi olun.
Eğer bu yokluk âleminde halkı usandırıp zarar verirseniz, yarın kıyamet
gününde zebanilerden çok sopa yersiniz” demeyi anlatırlar.
Lâtife 45
Tercüme:
Nefsinizin
kuyruğunu sıkı tutun. Eğer aman verip bırakırsanız, sizi yok eder. O sizi yok
etmeden siz onu yavaş yavaş riyazet ve perhiz kaçışı ile itaate götürün” demeyi
anlatır.
Lâtife 46
Tercüme:
“Bu, hayalin
gölgesi gibi olan dünyanın zor geçitleri çoktur. Duruşu ve ona dayanış bir
kesilir dala benzer.
Bunda
yerleşmeyiniz; zîrâ en sonra size ötesini dönüp pisler. Hemen ölmeden önce
ölün. Yarın Sırat köprüsü zor bir geçittir, geçmesi güçtür, şimdiden geçit
yerini belleyip bir o gün yol göstericiden el alıp hakikat ışığıyla zor
geçitlerden geçip yüksek dereceye erişesin” demeyi anlatır.
Lâtife 47
Tercüme:
“Dünyada ilim
ve irfan yolunda uğraşın ki eliniz boşa çıkmasın. Er geç muradınıza erip yok
olmayan hâzineye mâlik olursunuz” diye yüksek tenbihleri olmuştur.
Lâtife 48
Tercüme:
“Tam tevekkül
üzre olup, ekici ve yapıcı olun. Hikmete karışıp bilici olmayın, yaş kuru
demeyin. Böyle olursa ikiniz de elbise ve rızk elde edersiniz” Kendilerini
uyarma şeklinde cümleye de yüksek uyarıları olmuştur.
Lâtife 49
Tercüme:
“Bazı yerlerde
yüksek kudretli olgunluk sahiplerine itibar etmezler. Bazı beldelerde olgunluk
rütbesine ermemiş yeni başlamış mutasavvıfa itibar edip uyarak, yoluna
girerler. Şu halde ışık dolu olgunluk sahibi bir yol göstericiye uyup yüce
himmetleriyle mutluluk görüş ve kalp aydınlığı ortaya çıkarın” demeyi tarif buyururlar.
Lâtife 50
Tercüme:
İstekten
kuvvetli âlet olmaz. Ulu Tanrı Hazretlerinden ne dileğin varsa iste. Bu dünyada
ihsan olunan şeyler âhirete nisbetle az bir şeydir. Ahirette olan isteğiniz kat
kat artıp nice derecelere erişirsiniz. Yeterki Allah kapısından ayrılmayıp
istekte devam edin. Maddî manevî isteklerinize ne olursa olsun erişirsiniz”
demeyi anlatır.
Lâtife 51
Tercüme:
“Yoksul ve
derviş takımı geldiği vakit dış görünüşünüze bakmadan, aba giyenlere kaftan
giyenlerden daha çok izzet ve ikram edin. Zîrâ Allah’a yakın olanların çoğu
aba giyip geçmişler. “Kepenek altında er yatar” sözünün anlamına uygun olarak
yoksul ve zayıflara iltifat ve hürmet edip, gönlünü almaya uğraşın. Beyit:
Akıllı konuşan gelirse yol yok
Ama âşık
gelirse yüz merhaba.” demek anlatılır.
Lâtife 52
Tercüme:
“Ulu Tanrının
verdiği nimete şükrederek yarım ekmeği dahi gafletle yemeyip, Allah’ı anıp
düşünerek Hakka yönelin. Nice hediye ve maddî ve manevî ihsan olunup her bir
gününüz bayram olur” demeyi anlatır.
Lâtife 53
Tercüme:
“Dünya bir
kocakarı olduğu halde öyle taptaze kız gibi görünüp aldatıp kendini satmakta ve
dünya isteklileri de canını sakınmayıp almaktadır. Buna dayanarak, bu aşağılık
dünyaya gönül vermeyip uhrevî olan hakikat kızını kucaklamaya çalışınız ki onun
lutfu sayesinde nice türlü, maneviyat kalbinin çocukları ve fetihler görünür
demeyi anlatır.
Lâtife 54
Tercüme:
“Bu geçici
vefasız dünyaya aldanma, sonu gelmez. Arkasına düşme. Bu dünyayı satıp
karşılığında âhiret azığı al. Zîrâ kalıcıdır. Kalıcılığın sonu yoktur” demeyi
anlatır.
Lâtife 55
Tercüme:
“Dünya malı ve
evlâdı fitnedir. Kalp çocuğu görünmüş olsaydı müjdeye layıktın; yoksa dünya ve
dünya evlâdı için sevinip gönül vermeyip karşılığında manevî çocuk olmalı”
demeyi anlatır.
Lâtife 56
Tercüme:
“Hayvan hakkı
güç olur. Öyle hayvanın başına kulağına vurmayın. Mesul olur ve
azarlanırsınız. Özellikle yaradılış bakamından tanıdık kimseler hem hayvana
vurur hem sana söğerier. Ancak nefsinize binin. Nefsinizi ruhunuz üzerine
bindirip galip getirmeyin” demek de en uygunudur.
Lâtife 57
Tercüme:
“Bir şey
kaybederseniz üzülmeyin. Bir çul dahi kalırsa örtünüp şükrederek Ulu Tanrı’dan
onun bedelini isteyin ve sabredin ki yenice karşılıklar yaratılır” demeyi
anlatır.
Lâtife 58
Tercüme:
“Şâhidî
Hazretlerinin “Söyle, dinle, gece gündüz inek gibi olma.” buyurduğu gibi
tarikat ve şeriatin görünen şeylerinden her ne söylenirse kulak tutup ona göre
iş yapmanın yoluna bakınız. Zîrâ dil bir, kulak ikidir. Bir söyleyip iki
dinlemeli. însan olgunlaşıp kalbin çocuğu hasıl olur” demeyi anlatır.
Lâtife 59
Tercüme:
“Kalp
temizliğiyle yük altına girip aşk ateşiyle kalbinde bir ışık ortaya çıkarıp,
bir yerde duramayıp Allah aşkı ile mesafeler alarak Allah yönüne yönelmeniz tam
olsun” demeyi tarif buyururlar.
Lâtife 60
Tercüme:
“Zamanımızda
fazileti bir kimsenin va’za ve nasihatlerine kulak tutmayıp anlamazlar. Bir
komik kimse
olsa onun aldatmaca
ve sohbetine kulak tutup tat alırlar” demek olur.
Lâtife 61
Tercüme:
“Kendinize
soğukluk gelmeden, hayatta iken ruhunuza cila verip, kalp temizliği oluşturup,
İlahî nura ulaşın” diye tenbih buyururlar.
Lâtife 62
Tercüme:
“Ölmüş
kimsenin geriye kalan yetim oğlan ve kızlarının malını yemeyin. Zîrâ malın
sahibi ölmüştür ve şimdiki sahibi de yetimdir. Sakın öyle, kurdun eşşek eti
yediği gibi haram ve yetim malı yemeyin” demeyi anlatır.
Lâtife 63
Tercüme:
“Bir hayvanı
yokuş yukarı pek sürmeyin. O hayvanın hakkı olur. Zîrâ hayvandır, dili yok,
günah sevap bilmez, hayvan hakkını gözetmeli” demeyi anlatır.
Lâtife 64
Tercüme:
“Yarın hakikat
pazarına varıldığında öyle kuyruksuzluk para etmez, ilme ve yapılanlara
güvenmeyin. Ulu Tanrının affına ve bağışlamasına ve (sizden) razı olmasına
güvenip Hakka ulaşmayı arzu edir” demek olur.
Lâtife 65
Tercüme:
Böyle bir
tehlikeli durum atlatırsanız, Allah’a şükredip sadaka verin bağışta bulunun.
Zîrâ verdiğiniz sadaka nice belâları ve kazaları defeder. Sizleri tehlikeden
kurtarıp ömrünüz ve malınızın çok olmasına aracı olur.
Lâtife 66
Tercüme:
Bu dünya geniş
ise de sınırlı, yıldızlar çok ise de sayılıdır. Sakal ve kuyruk kılı sayıya
gelir, Ulu Tanrının rahmet denizi ölçüye gelmez, sınırı sonu yoktur ve erkek kadın
bütün îman sahiplerine doğru yolu göstericidir. Rahmetini isteyin ve Hak
yoluna girerek ezelden beri var olan İslâmlığınızı gösterip doğru yola gelin”
demeyi ister.
Lâtife 67
Tercüme:
“İyiliklerinizi
ve bağışlarınızı ikiyüzlülük ve gösterişten uzak yapın ki Ulu Tanrının hoşuna
gitsin, ilâhî nimetler ve bağışlara hak kazanasınız. Eğer (işe) ikiyüzlülük
karışırsa yüzünüze vurulur. Faydası olmadığı gibi eziyet ve azarı hak
edersiniz. Her ne kadar erik gibi az ise de Allah’tan geleni kabule uygun davranışlar
da bulunmalı” demeyi anlatır.
Lâtife 68
Tercüme:
“Bu dünya kof
bir at gibidir. Seni ıslatır, kaçırıp kurtaramaz çıplak ve şaşkın kor.
Bindiğinizi hızlandırıp, istenen yere erip çeşitli nimetlere ve cennet giysisine
ulaşınız. Öyle kof dünyaya eğilim duyup, Hak yolundan kalırsanız, günahınız
ağır olur, gerçek yola ulaşamazsınız” demeyi anlatır.
Lâtife 69
Tercüme:
Sizler
gençliğinizde ibadete, duaya ve ilim irfan tahsiline çalışınız. Eğer çok
yaşlanırsanız, çalışmadan kalıp üzgün ve perişan olursunuz. Zîrâ gençlikte olan
ibadet en güzeldir.
Lâtife 70
Tercüme:
“Akıl bir
padişahtır. Nefs ve diğer kuvvetler aklın altındadır. Dâima, dönülecek olan
akıl tarafına kuvvet verip nefs tarafını düşkünleştirmeli. Eğer nefse kuvvet
verip aklı düşkünleştirirsen, nefs akla pisler, (onu) düşkünleştirir. Bunlar
(nefsi) perhiz ile düşkünleştirip akla hizmet ettirmeyi anlatır.
Lâtife 71
Tercüme:
“Aklınızı
başınıza toplayın. Öyle, imam olan akıl huzurunda eksik iş yapmayın. Sonra
çomağı yersiniz. Hakikat şahı olan akıl tarafma eksikli gitmediğiniz zaman,
sîzlere maddî manevî nice bağışlar olur, akıl tarafına kuvvet verin” demeyi
anlatır.
Lâtife 72
Tercüme:
“Yani insanın
kendisine ettiğini kimse kimseye etmez,. Hemen kulağını yalan ve çirkin sözler
dinlemekten kes. Gözlerinin içini açıp, baştan da geçip, gizli açıklamalara
ulaşıp, kendinizi bir köşede ibadete vermiş bir durumda Ulu Tanrı’dan yardım
isteyin. Öyle, tersine iftira etmeyin” demeyi anlatır.
Lâtife 73
Tercüme:
“İte
dalanmaktan çalıyı dolanmak yeğdir. Allah’tan başka şeyleri bırakarak
yalnızlığı seç. Zîrâ şeytan imâna, âzrail cana, vârisler mala dalaşırlar. Eğer
onlara boyun eğersen, seni maldan candan ettiklerinden başka, Allah korusun,
sevgili îmândan bile ederler. Eli boş kalırsın” demeyi tarif buyururlar.
Lâtife 74
Tercüme:
“Ruh bizde
emanettir. Nefsi, üzerine galip getirme. Mal ve evlâdınız dahi fitnedir. Yarın
malınıza vâris olup üzerine ettiğinden başka, belki yaşınıza söğer. Sağlıklı
olduğunuz zaman çocuklarınıza edep ve irfan bilgisi öğretin. Alim ve doğru
yolda kişi olarak temiz yaradılışlı olur, sonra hayır duâ eder, anarlar” diye
yüksek tenbihleri olmuştur.
Lâtife 75
Tercüme:
“Kendini
kendinde ara. Kendine himmetin yüksek olsun. Kendini kendin yok etme. Nefsini
bilen Tanrısını da bilir. Ok yay gibi olan uğraşma ile nefsinizi acizleştirin.
Düşünerek kendini bul, aklını başına al” demeyi tarif eder.
Lâtife 76
Tercüme:
“Dersinizde,
devir yaptığınızda halka olup, yüzyüze “ayn-ı cem” olup alçak gönüllü ve övgüye
lâyık olun ve yüce karakter sahibi olarak kulağınıza halka takın” diye
arkadaşlığı öğretirler.
Lâtife 77
Tercüme:
“Geceleri
sabaha kadar çok yatıp uyumayın ve gündüz gaflet ile gün geçirmeyin. Hırsızlar
etrafınızı almış, görünmezler. Bir gün aym ışığından iner gibi evinizi
barkınızı harab ederler. Şeytan ibadetinizi, Allah’a yönelik işlerinizi yağma
eder. Ve güçlükle kazandığımız malı ortadan kaldırır. Aklınızı başınıza alıp
Allah’a yakarmaları ve Allah’ı anmaları sürdürün. Ölüm yol arkadaşıdır. Ölümden
sonra kabirde çok yatarsınız” demeyi anlatır.
Lâtife 78
Tercüme:
“Allah yolunda
yapılan savaşta çok sevap varsa da din düşmanlarına karşı yapılan genel savaşta
da çoktur.
Zahmet çok
çekilir; ama insan isteğine ve maksadına kavuşur” demeyi anlatır.
Lâtife 79
Tercüme:
“ Vücud
evinizde kini, hileyi ve Allah’tan başka şeylerin sevgisini yok edin ki yerine
îmân ve irfan dolsun. Şeytan geldiğinde îmân ışığından başka bir şey bulamayıp
eli boş olarak gider, imân ışığı kendinizde kalır” demeyi tarif buyururlar.
Lâtife 80
Tercüme:
“Allah yolunda
bulunup derviş olanlardan bir yanlış iş gelirse, eksikliğine göre seyahat
verirler. Daha çok gitmek gerekirse, emre boyun eğilir. Şeyhin rızasını bulup
şeyh hoşnut oluncaya kadar seyahat etmeli, marifet isteğinde olmalı” diye tarif
buyururlar.
Lâtife 81
Tercüme:
Yeşil gök ile
yeşil yer arasında yer tutuyoruz, vakit geçiriyoruz. Yarın kara tavuk şekli
olan karanlık kabir içine gireceğiz. “Acaba varacağımız, kızıl burunlu
cehennem ateşi midir, yoksa ışıklı cennete kavuşmak mıdır, hal nice olur” diye
gece yarısı kalkıp, kalbinde bir ışık yakıp, şeriate uygun, bir saat olsun
ibâdet etmeli, Allah’a yönelmeli ve düşünmeli. Zîrâ “Bir saat düşünme yetmiş
yıl ibadetten hayırlıdır” buyurulduğunu anlatır.
Lâtife 82
Tercüme:
“Günahlarınızı
önünüze koyup, niçin bu günahları işledik diye ağlamaya doymayıp, pişmanlık ve
huzur ile tövbe ederek ağlamaya doymayın” demeyi anlatır.
Lâtife 83
Tercüme:
“Nefsinizi
öyle tatlı tuzlu yiyecekler ile besleyip azdırmayınız. Dâima perhiz üzre bir un
çorbasıyla yetinip nefzini âcizleştirin. Eğer böyle yapmazsanız, şeytan sizi
yoldan çıkarıp îmânınızı almağa tamah eder” demeyi anlatır.
Lâtife 84
Tercüme:
Saklamış
olduğun mala ve bilgine, yaptıklarına güvenmeyip, kendini ölmüşlerden sayıp,
riyazet hamamında terleyip ve yunup yıkanıp Hakka tevekkül üzre ol” diye
tenbih buyururlar.
Lâtife 85
Tercüme:
“Bu geçici
dünyaya çamaşır yıkamağa gelmedin. Ne kadar yıkasan yine kirlenir. Çamaşır
yıkamaktan gönlü temizlemek daha iyidir. Dışımızı yıkamaktan ise, içimizin
pasını yıkayalım” demeyi anlatır.
Beyit
Dışta hamama
benzeyen bu aşağılık dünya hemen Dâima pisin elinden temiz olmayan ele geçer
Lâtife 86
Tercüme:
“Cuma gecesi
olduğu için, doğru yolda ve temiz evlât olarak bu mübarek günlerde toplanıp
Allah’ın adını tekrarladığınız, ibâdette ve Allah yolunda olduğunuz zaman nice
mânâ doğar. Maddî ve manevî çok menfaatlere kavuşursunuz” diye tarif
buyururlar.
Lâtife 87
Tercüme:
“Karılarınızı
öyle açık saçık dışarı bırakmayın, örtülü tutun. Zîrâ insanların kötüleri
vardır, yok etmeye bırakırlar. Eğer dışarda bir işleri olursa, kendiniz düzeltin,
fitne bırakmayın ve sırrınızı açığa atmayın” diye tenbih buyururlar.
Lâtife 88
Tercüme:
Bazı, Allaha
keşif yolu ile yönelenler bir şeyi bir şeye örnek verirler. O örnek onun bir
eşi olmazsa da ona bir örnek olur. “İşte bu da kişinin İlâhî coşku sahibi olup
kendini bilmesine denk gelir” demeyi anlatır.
Lâtife 89
Tercüme:
“Sevgilinize
ulaşmak isterseniz aç çıplak olarak nefsi kırma çabalarının arabasına binip
Allah’ın sevgilisi olma durumuna ulaşın, zîrâ kişi sevdiğini dâima anıp yoluna
canını fedâ eder” demeyi anlatır.
Lâtife 90
Tercüme:
“Dünyayı ve
Allah’tan başka şeyleri bir pula alma. Kalbinin aynasına bakıp, canını ve
başını Allah’ın rızasına feda et. Baş verip sır vermeyenlerden olup birlik
sırrını bulup, Allah’ın rızasına erişin” demeyi anlatır.
Lâtife 91
Tercüme:
“Sen bir
damlasın, kendini deryaya sal. Bilgisi deniz gibi geniş olanlardan ol ki o
zaman sen de geniş gönüllü olup birlik sırrına ulaşasın. Şimdiden aşk kemendini
boynuna takıp, ben sen demeyi aradan kaldır.
Mesnevimiz birlik
dükkânıdır
Birden başka
her ne görürsen o puttur” diye birlikten haber verir.
Lâtife 92
Tercüme:
“Dünya
âhiretin tarlasıdır” doğru sözüne uygun olarak azığı al, gidecek yol yokuştur.
Uzun, uzak yola gideceksin. Ahiret azığı dünyadan gider. Aklını başına topla.
Yolunda soyguncu vardır. Uğraşıp yüksek makama varılacak. Elin dolu olsun, boş
olmasın” demeyi tenbih eder.
. Lâtife 93
Tercüme:
“Armağan olanı
pek severler. “Ben falan adamım, benim dedem filandır” demek âhiret bakımından
fay
da vermez.
Herkes yaptıklarıyla kıyamet gününe gidecek. Yüce Tann’ya kulluk etmekte olun.
Eli boş olarak Allah’ın huzuruna girmeyin” diye tenbih buyurmuşlar.
Lâtife 94
Tercüme:
“Gizlice
edepler, yol yordam öğrenip maddî manevî gün görmüş olursun. Edepli olmayı
öğrenmeye devam et. Bağırıp çağırmak pazar etmez” diye tenbih eder.
Lâtife 95
Tercüme:
“Yüce Tanrının
has kulları vardır. Cennet teklif olundukta, kavuşma ve güzelliği görme zamanı
naz niyaz eden halis kişilerden olun” diye yüksek tenbihleri olmuştur.
Lâtife 96
Tercüme:
“Himmet atma
yan binmeyin, eğerde doğru durun, aklınızı başınıza toplayın. Allah yoluna
öyle eğri büğrü gidilmez. Doğruluk üzre olun, kendinizi şaşırmayın” demeyi
anlatır.
Lâtife 97
Tercüme:
“Kişi
yakınlarının hükmünü giyer. Eğer iyi kimselerle yakın olursan, misk ve anber
buluşur. Kötü kimselerin kötülüğü sana da yansır. Kötülerle arkadaş olma,
iyilerden iyilik öğren” demeyi anlatır.
Lâtife 98
Tercüme:
“Yüce Tanrı
tarafından Hazret-i Eyüb Aleyhisselam’a seslenildi: “Sen kimsin” “Hiç, kulunum
yâ Rab” buyurdular. O zat hiç olunca, bizler hiçin hiçi oluruz. Aradan var
olan beni kaldırıp, Eyüb Aleyhisselâm gibi sılântı zincirine dayanamayıp ip
gibi kalırsınız. Tamamen yok olun” demeyi tarif buyururlar.
Lâtife 99
Tercüme:
Abdestinizi ve
namazınızı dürüst eyleyin. Öyle abdest, öyle namaz olmaz. Huzur içinde tamamen
kendiniz verir bir halde olun kalın. Yarın Sırat’tan topal olarak
geçemezsiniz. İçiniz dışınız kin ve hileden arınmış olmayı, Allah’ınrızasına
uygun olmamayı tarif buyurur.
Lâtife 100
Tercüme:
Birlik
dairesine ulaşanm sağı solu olmaz. (O), sınırı olmayan deniz gibi, birlik
sırrına ulaşanlardan olur. Meselâ bir çubuğun ucunu yakıp döndürürsen bir daire
olur ki sağ solu ve ucu ötesi olmaz. Şu halde “Geniş gönüllü ol” demeyi
anlatır.
Lâtife 101
Tercüme:
“Çocuklukta
durmayıp, tahsili olgunlaştırın ki “Ne mal iledir, ne hileyledir, beyim ululuk
olgunluk* ladır” dediği gibi bir tavırda durmayıp günden güne ilerleyin,
aşağıya inmeyin” demeyi tarif ederler.
Lâtife 102
Tercüme:
“Hocanızı
hoşnud edin, huzurunda edepli olun. Eğer sizden yüz çevirirlerse, elinizden
tutan olmaz. Hemen rızâsını isteyin. Zîrâ hoca ve yol gösterici sizi bu
aşağılıktan yükseğe çıkarır. Gönülleri kırmayın” demeyi anlatır.
Lâtife 103
Tercüme:
“Parlak şeriat
bir kamu yoludur ve bir büyük denizdir ki nice kirleri temizler. Parlak
şeriate sarılın, dışınızı temizler. Ve tarikat yoluna çok güç harcayın, içinizi
temizler” demeyi anlatır.
Lâtife 104
Tercüme:
“Nefsinizi ve
çocuklarınızı küçük iken terbiye edin. Eğer terbiyesiz büyürse, önü alınmaz.
Sonra değneği siz yiyip azarlanma ve darbeyi hak edersiniz” demeyi anlatır.
Lâtife 105
Tercüme:
Yani insan
hilâl gibi görünüp olgun insan olduğunda ışık dolar, âlem ışığından
yararlanır. İhtiyarladığında yine hilâl gibi kalırsa da ruh Allah’ın
kılıcıdır, ten kılıf olmuş ona. “Daha çok kâr eder, bir kılıç ki
çıplak ola”
sözlerinin anlamına uygun olarak o olgun insanın ruhu şimşek ve yıldırımdan çok
parlar. Yüksek rûhânîlikleri âleme ışık verir. Ruhlarından yardım dilerler”
demeyi tarif eder.
Lâtife 106
Tercüme:
“Bazı kimseler
sırrım, sıkılmayıp açığa atar. Bu durumda kendisine birçok ziyanlar verdikten
sonra, sırrı açıkladığından dolayı, tuttuğu yoldan aşağı inip birçok ziyana
uğrar. Öyle kötü fikirlerle sırrını meydana atma. Yanlış fikriniz sizi ziyana
uğratır” derler.
Lâtife 107
Tercüme:
“Yoksulluk ve
açlığın ve vücut evinin boş bulunmasının ne derece yüksek olduğunu o taliplere
öğret. Açık gizli manevî rızklar ortaya çıkar” demeyi tarif buyururlar.
Lâtife 108
Tercüme:
“Şu dünya
düşüncesinden ve kadın çocuk kaygısından saklanın ve bir köşede Allah’a
yönelin. Belki ölmeden önce ölüp “Ölünüz, ölmeden önce (sözlerinin) sırrına
erişin” demeyi anlatır.
Lâtife 109
Tercüme:
“Bir fakir
sadaka istediğinde yumuşak davranıp, azarlamamak, bağırmamak. Aynı şekilde,
Yüce Tanrı’dan ihtiyacınızı istediğinizde, alçak gönüllülükle isteyip, bağış ve
hediyelere layık olur ve ulaşırsınız” demeyi anlatır.
Lâtife 110
Tercüme:
Bu latifeleri
biz yolun çocukları olduğumuzdan, (bize) ceviz meviz diye lütufla söyleyip,
kalp çocuğunun ortaya çıkması ve Allah yoluna teşvik edip, Allah yolunu
tutturup kalbinizden ilim irfan doğmasını imâ buyururlar.
Lâtife 111
Tercüme:
“Kadınların aldatmacası
çok olur. Onlara danışıp aksini yapmalı. (İnsan) eğer tersini yapsaydı, şu hileleden
kurtulurdu. Kısacası kadınların aldatmacası ve hilesi sebebiyle hüsranda
kalınıp nefs ve şeytanın içe girmesiyle yok olanlardan olursunuz” demeyi
lütfeder.
Lâtife 112
Tercüme:
Herkesin
karısıyla cinsel birleşmesi helaldir; lâkin öyle birleşme çokluğundan sakının,
zîrâ hastalık ortaya çıkar. Hakîki mimar olan yüce Tann’ya itaatiniz aksar.
Kalble ve vücudla yönelişiniz başlangıcı olmayan Allah’a olduğu zaman, cennette
her bir erkeğe yetmiş erkek kuvveti verilip ve her birinde yetmiş çeşit tad olacağını
bildirir.
Lâtife 113
Tercüme:
Şeriat,
tarikat, inkâr ve inkâr eden, âhiret benzeri şeyler bunun gibidir. Çünki:
Hocanın kendine yok demesi kendinin var olduğunu bildirir. İnkâr edenlerin de,
âhireti inkâr etmesinden doğrulama çıkar. Şu halde münkirliği engelleme ve
doğrulama kararlı olmamızı imâ buyururlar.
Lâtife 114
Tercüme:
İçinizde olan
kin, düşmanlık kötülük ve hasedi boşaltın ki içinizin evi güzel yapılsın. Eğer
içinizde büyüklük ve ortalık karıştırıcılık olursa, İlâhî ışık görünmez.
Beyit
Sür çıkar gayrı gönülden
tâ tecellî ede Hak
Padişah konmaz
saraya güzelce yapılmadan demeyi anlatır.
Lâtife 115
Tercüme:
Bazı
kimselerden, özellikle çocuklardan dil sürçmesi gelirse, azarlamayın. Belki
yumuşaklıkla kendisini uyararak iyilikle nasihat edip, kendisinden merhamet ve
şefkatinizi esirgemeyin. Hoca’nın bize tarifelerle anlattığı gibicedir.
Lâtife 116
Tercüme:
“Bir damlası
haram olmuş şarabı içenler, sanki kendinde olmayı âlemine varmak için, herhalde
akılları çok olmalı ki biraz azalsın diye (içiyor) olmalı. Öyleyse hem malını,
hem namusunu, hem vücûdunu verir, bir akılsızlık alır. Eğer kendinde olmayış
âlemini bulayım dersen, maldan, namustan olma. Yalnız bizim vücûd vermemizle,
çalışmakla ezelî şaraptan içip, hakikaten kendinde olmayış âlemini bulup,
aşkla geniş gönüllü olup, utanca düşmeyip ve şaşırmayıp, insanlık gerçeğini
bul” demeyi anlatır.
Lâtife 117
Tercüme:
Tam anlamıyla
yok olup, âhiretin geçit yerini dünyadan bir hakikat ışığı ile içi aydınlık
olarak (bul.) Diri gibi geniş gönüllü olup, deniz dalgası denizden geçer
gibice, sana deniz yol olsun. Çok bilgililerden olup, kendini kendinde bul,
başka yerde arama” demeyi anlatır.
Lâtife 118
Tercüme:
“Yalancı şeyh
olanın dizine baş koyma. Arayıp olgun bir yol gösterici bul. Canınla başını
fedâ edip, aydınlanarak Hak yoluna ulaşanlardan ol” demeyi lütfederler.
Lâtife 119
Tercüme:
Öyle, yalan
yere şehâdet etmeyiniz. Şehâdetinizde çok dikkat edin. Ağzınız “Hak deyip,
gönlünüz “Hak değil” demesin. Azarı hak edersiniz. Yüce Tanrının bir ve
kendisine ortak bulunmayan olup,
Peygamberliğin Övüncünün (Hz.Muhammed salla'llâhü
aleyhi ve sellem) hak peygamber olduğunu kalbin
arılığı ile tasdik ve şehâdet kelimesiyle kabul edip, rahmet ve şefaatle
şereflendirmesini kerem buyururlar.
Lâtife 120
Tercüme:
“Hakikat ayını
ararsanız, kendiniz arayınız. Boynunuza aşk kemendi takıp, fıkrederek ve
zikrederek ve kalbi bağlayarak zikre ve birliğe çalışır ve çabalarsanız, bir
gün olur kalbinizde manevî açılmalar ve gizliliklerin görünür hale gelmesiyle
iç aydınlığı olur. Hakikat ayına kavuşursunuz. Dünya ve ona ait şeylerin görünmez
olanları görünür ve levh-i mahfuza bakarak, hamd, övgü ve şükürle mutlu
olursunuz” demeyi anlatır.
Lâtife 121
Tercüme:
Hoca
Nasreddin’in kendisinin, Allah’ın rahmeti üzerine olsun, bir büyük latif kişi
olduğu bilinir. Bu latifeler bir örnektir. Kendisi “nefsin düşmanı” kuralına
göre aczini itiraf edip, “Bir yeni başlayan Tanrı yolu yolcusuyum, öyle yol
göstermeye yeterliliğim yok” diye kendini tam anlamıyla yok edip, alçak
gönüllüğü anlatır.
Bu değersiz
Burhan da bu Burhaniye adlı kısa açıklamayı dostlara bir örnek olsun diye
yazdım. Öyleki kendileri temiz zihinlerine havale etseler, bundan nice mânâlar
doğsa. Sayfa kenarlarına açıklamalar yazıp, çıkmalar yaparak tamamlaması ve bu
fakirin hayır dua ile anılması dileğini arzederim.
Mesnevî
Ey birader sen şimdi düşünüyorsan.
Bizden kalan kemik ve kıldır.
Rivayet olunur
ki Hoca her ilimde becerikli ve fende olgun imiş. Öğrenciler kendisinden ders
rica ettiğinde Kudûrî’den başka ders okutmaz imiş. Bazıları derler ki Kudûrî
okuturken keramet gösterecek hale gelmiş. Kudûrî okutmanın hikmeti bu imiş.
Allah ona bol rahmet eylesin. Şerefli ruhuna Allah rızası için fatiha.
Nasreddin Hoca Kitabının açıklayıcısı Mevlânâ Celâleddin oğlu Seyyid
Burhaneddin, sırrı mübarek olsun.
7 Muharrem, sene 1305.