Ana içeriğe atla

  
 
Print Friendly and PDF

Rusya ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Boğazlar İlişkisi

 


Uluslararası ilişkiler aktörlerinin birbirleri ile ilişkilerinde yönelimleri yönetim biçimleri, ekonomik yapılan, askeri etkinlikleri gibi unsurların biraz da coğrafi veriyle karıştırılması sonucu mu ortaya çıkar? Bu faktörlerden herhangi birinde meydana gelecek değişim, aktörün dış politika yönelimlerini değiştirir mi? Bir uluslararası politika aktörü olarak "Devlet”, kendi varoluş bilincinden yoksun bir "aygıt” mıdır?

Yoksa aktörlerin birbirleri ile ilişkilerinde yukarıda bahsedilen "dönemsel” unsurların etkilerinin yanı sıra, genel ve zamana dayanıklı dış politika yönelimlerini belirleyen, doğrudan doğruya ilgili aktörün değişmeyen varoluş tanımı ile ilgili başka bazı unsurlardan söz edilebilir mi?

Bu çalışmanın amacı, 1700 yılında "resmileşen” karşılaşmaları sonrasında özel bir jeostratejik ilişki temelinde karşılıklı olarak konumlanmış iki devletin; Osmanlı İmparatorluğu- Türkiye Cumhuriyeti çizgisi ile Rus İmparatorluğu-SSCB Rusya Federasyonu çizgisinin birbirlerine 'yönelik politikalarının zamana dayanıklı unsurlarını aydınlatmak, iki devlet arasındaki ilişkinin "temel halin?' iki ülkenin ortak tarihinde üç bölge (veya çatışma alanı) üzerinde örnekleyerek ortaya koymak ve geleceğe yönelik projeksiyonlarda bulunmaktır.

Bu doğrultuda çalışmanın ilk  bölümü, aktörlerin birbirleri ile mekansal ilişkilerinde ortaya çıkan varoluş tanımları ve bunun, her bir aktörün dış politikasındaki temel yönelimleri üzerindeki belirleyiciliğini açıklamaya ayrılmıştır. Temel yönelimler, aktörün mekansal kimliği —ki kimlik de "diğeri ile mekansal nitelikli ilişki içinde tanımlanabilmektedir- üzerinde inşa edilmekte ve önemli ölçüde -olağandışı dış şaftlar ortaya çıkmadığı sürece- sabitlenmekte, "zamana dayanıklılık” kazanmaktadır. Bu anlamda rejim değişiklikleri, askeri veya ekonomik kapasitedeki artışlar/ azalışlar, dünya sistemindeki değişiklikler gibi dönemsel hususlar, söz konusu temel üzerinde ancak yine dönemsel nitelikli etkilerde bulunmakta, özel koşulların ortadan kalkmasıyla aktörlerin yönelimleri olduğu kadar bunların hayata geçirilmesindeki öncelikleri de "temel haline” dönmektedir.

Temel halin ise ilgili aktörün kendi varoluş tanımında yeri olan "diğerleri” ile tarih çizgisi içindeki ilişkileri incelenerek açığa çıkarılabilecek nitelikte olduğu düşüncesindeyiz.

Bu yönde, aralarında çalışma içinde açıklamaya çalışacağımız nedenlerle "özel” bir mekansal-jeostratejik ilişki bulunduğunu düşündüğümüz Rusya ve Türkiye'nin aralarındaki ilişkinin ortak tarihi üzerinde durmanın, kuramsal yaklaşımımızın pratikte test edilmesi bakımından son derece uygun bir gözlem alam oluşturduğu düşüncesindeyiz.

Çalışmamızın diğer bölümleri, bu nedenle, iki aktörün doğrudan mekansal ilişki içine girdikleri üç asnn incelenmesine ayrılmıştır. Bu bölümlerde karşılıklı siyasi yönelimlerin somut biçimde hızlandırıldığı, ittifakın rekabet yapılarının ve karşılıklı güç kullanımlarının temel yönelimler doğrultusunda kendilerini açığa çıkardıkları "dönüm noktaları”, anılan bölümlerin alt-başlıklarını teşkil etmiştir. Çalışmanın son bölümü, iki aktörün siyasi-mekansal ilişkisinin veya "birlikte zamana dayanıklı varoluşunun” günümüzde hangi alanlarda ne şekilde kendini göstermekte olduğunun açıklanmasına ayrılmıştır.

Aktörün varoluş tanımının ve dış ilişkilerinde temel ve zamana dayanıklı mekansal yönelimlerinin aydınlatılmasının, ilgili aktörün gelecekteki dış politikasının ana unsurlarının da az çok sağlıklı biçimde tahmin edilebilirliğini mümkün kılabileceğini düşünüyoruz. Bu anlamda, çalışmamıza konu teşkil eden Rusya ve Türkiye'nin karşılıklı ilişkilerinin bugününün bir tesadüf, yarınının da belirsiz olmadığına inanıyoruz.

Devletlerin dış politikalarının formülasyonunda mekansal unsurun temel belirleyici niteliği Rusya-Türkiye ilişkisi ömeğinde açık biçimde görülmektedir. Varoluşları gereği özel bir jeostratejik ilişki içinde bulunan Rusya ve Türkiye, son üç asırlık tarihlerinin hemen hemen her döneminde birbirleri için, doğal-mekansal yönelimleri bakımından "tehdit” ve "engel” teşkil etmişlerdir. Ortak jeostratejik motifler, -Kafkasya, Türk Boğazlan, konjonküre bağlı olarak daha önce Balkanlar, bugün için ise Orta Asya-her iki ülke için de geçerli olmak üzere, birbirlerine yönelik siyasetlerini zamana karşı koruma altına alabilecek — stabilize edecek- ölçüde önemli olup, iki aktörü özel bir ilişkiyle birbirine bağlayan ve bir arada tutan unsurlar olmuştur.

Türkiye ve Rusya'nın sözkonusu bölgelerle ilgili yönelimleri onların kendi varoluşlarıyla doğrudan bağlantılı olup, diğer yönelimlerinin yanında bunlara öncelik tanınmıştır.

Bununla birlikte çalışmamızda iki devlet arasındaki ilişkilerin sürekliliğini sağlayan sözkonusu bölgelerin özelliklerini ortaya koyarak, devletlerin bu alanlara yönelik siyasetlerinin "temel halini” ve bazen de temel halden sapmalara gitmelerinin nedenlerini açıklamaya çalıştık: Boğazların, gerek Çarlık Rusyası, gerek Sovyet Rusya, gerekse günümüz Rusya'u için hem siyasi hem de ekonomik açıdan önemi yaşamsal olmuştur. Dolayısıyla, Rusya'nın Boğazlar politikası, Rusya'nın güçlü olduğu durumlarda Boğazlara sahip olma yönünde, nispeten zayıf olduğu zamanlarda ise başka güçlü bir devletin Boğazlara yönelik yönelimlerini engelleme yönünde gelişmiştir. Başka bir deyişle, Boğazlar üzerinde nispeten zayıf bir Türkiye'nin egemenliği, Boğazların başka bir güçlü devletin etkisine girmesine göre Rusya'nın bu bölgeyle ilgili çıkarlarının korunması açısından tercih edilen bir seçenek olmuştur. Rusya'nın Boğazlarla ilgili siyasetinin "temel hali” onu kendi kontrolüne almak olurken, Türkiye'nin toprak bütünlüğünü dolayısıyla da Boğazların Türkiye'nin elinde kalmasının savunması da Rusya'nın Boğazlarla ilgili siyasetinin "temel hali "nin konjonktüre bağlı diğer bir ifadesine dönüşebilmiştir.

Boğazlarla ilgili Rusya'nın uyguladığı yöntem, diğer bölgeler -Kafkasya, Orta Asya ve Balkanlar- için de geçerli olmuştur. Burada Balkanlarla ile ilgili Rus yönelimlerinin, Soğuk Savaş sonrası bölgeye hızlı bir şekilde girmekte olan Almanya dolayısıyla Batı Avrupa'nın artan etkileriyle şimdilik ikinci plana alınmış olduğunu da hatırlatalım.

Rusya'nın, Kafkasya ve Orta Asya üzerindeki uzun süreli egemenliği, sözünü ettiğimiz bölgeler ile Rusya arasındaki ilişkilere, mekansal-siyasi ve ekonomik boyutlarının yanında sosyal bir boyut da kazandırmıştır. Dolayısıyla, Soğuk Savaş sonrası Rusya'nın sözkonusu bölgelere yönelik siyaseti, bir önceki dönemlere nazaran etkisinin azalmasına rağmen, uzun dönem bu bölgelerde varlığını devam ettirmenin bir sonucu olarak daha da karmaşık hale gelmiştir. Bunun yanında, Rusya ve Türkiye arasındaki mekansallığa dayalı "özel ilişki” hayata geçişini Rusya ile Kafkasya ve Orta Asya üzerinde görmek mümkündür. Coğrafi yakınlık Rusya'nın bu bölgelere girmesini kolaylaştıran unsurlardan bir tanesi olmuştur. Türkiye'nin, sözkonusu bölgede din, dil ve tarihi yakınlığı bulunan devletlerin bağımsızlıklarını kazanmalarına rağmen, bölgede halen etkin olamamasında Türkiye ile bu bölgeler arasındaki coğrafi uzaklık ve Rusya ile karşılaştırmalı kapasite konusundaki dezavantaj da etkili olmaktadır. Türkiye, Rusya ile özel mekansal ilişkisinde bu durumlarda başvurduğu çareyi yinelemekte, sözkonusu güç açığını kapatmak için bir "büyük müttefik” ile stratejik ortaklığa yönelmektedir.

1990 sonrası Rusya'nın ve Türkiye'nin Kafkasya ve Orta Asya politikaları genel olarak değerlendirildiğinde, iki ülkenin bu bölgelere yönelik siyasetinin, birbirleri ile ilişkileri çerçevesinde, temel objektifler yönünden bugünkünden —ve sözkonusu ikili ilişkinin tarihinden- farklı olmayacağı söylenebilecektir. Bunun nedenini Rusya'nın ve Türkiye'nin, birbirleri ve sözünü ettiğimiz bölgelerle ilgili yönelimlerinin mekansal varoluş tanımları ile ilişkisinde bulmak mümkündür.

Kaynak: Namiya, Amanbayeva, Jeopolitik Unsur Işığında Türkiye-Rusya İlişkilerinin Siyasi Boyutu (1700'den Günümüze), Yüksek Lisans Tezi, Danışman: Prof.Dr. Can.Hamamcı, 154s.

 

Bu blogdaki popüler yayınlar

TWİTTER'DA DEZENFEKTÖR, 'SAHTE HABER' VE ETKİ KAMPANYALARI

Yazının Kaynağı:tıkla   İçindekiler SAHTE HESAPLAR bibliyografya Notlar TWİTTER'DA DEZENFEKTÖR, 'SAHTE HABER' VE ETKİ KAMPANYALARI İçindekiler Seçim Çekirdek Haritası Seçim Çevre Haritası Seçim Sonrası Haritası Rusya'nın En Tanınmış Trol Çiftliğinden Sahte Hesaplar .... 33 Twitter'da Dezenformasyon Kampanyaları: Kronotoplar......... 34 #NODAPL #Wiki Sızıntıları #RuhPişirme #SuriyeAldatmaca #SethZengin YÖNETİCİ ÖZETİ Bu çalışma, 2016 seçim kampanyası sırasında ve sonrasında sahte haberlerin Twitter'da nasıl yayıldığına dair bugüne kadar yapılmış en büyük analizlerden biridir. Bir sosyal medya istihbarat firması olan Graphika'nın araçlarını ve haritalama yöntemlerini kullanarak, 600'den fazla sahte ve komplo haber kaynağına bağlanan 700.000 Twitter hesabından 10 milyondan fazla tweet'i inceliyoruz. En önemlisi, sahte haber ekosisteminin Kasım 2016'dan bu yana nasıl geliştiğini ölçmemize izin vererek, seçimden önce ve sonra sahte ve komplo haberl

FİRARİ GİBİ SEVİYORUM SENİ

  FİRARİ Sana çirkin dediler, düşmanı oldum güzelin,  Sana kâfir dediler, diş biledim Hakk'a bile. Topladın saçtığı altınları yüzlerce elin,  Kahpelendin de garaz bağladın ahlâka bile... Sana çirkin demedim ben, sana kâfir demedim,  Bence dinin gibi küfrün de mukaddesti senin. Yaşadın beş sene kalbimde, misafir demedim,  Bu firar aklına nerden, ne zaman esti senin? Zülfünün yay gibi kuvvetli çelik tellerine  Takılan gönlüm asırlarca peşinden gidecek. Sen bir âhu gibi dağdan dağa kaçsan da yine  Seni aşkım canavarlar gibi takip edecek!.. Faruk Nafiz Çamlıbel SEVİYORUM SENİ  Seviyorum seni ekmeği tuza batırıp yer gibi  geceleyin ateşler içinde uyanarak ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi,  ağır posta paketini, neyin nesi belirsiz, telâşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi,  seviyorum seni denizi ilk defa uçakla geçer gibi  İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık,  içimde kımıldanan bir şeyler gibi, seviyorum seni.  'Yaşıyoruz çok şükür' der gibi.  Nazım Hikmet  

YEZİDİLİĞİN YOKEDİLMESİ ÜZERİNE BİLİMSEL SAHTEKÂRLIK

  Yezidiliği yoketmek için yapılan sinsi uygulama… Yezidilik yerine EZİDİLİK kullanılarak,   bir kelime değil br topluluk   yok edilmeye çalışılıyor. Ortadoğuda geneli Şafii Kürtler arasında   Yezidiler   bir ayrıcalık gösterirken adlarının   “Ezidi” olarak değişimi   -mesnetsiz uydurmalar ile-   bir topluluk tarihinden koparılmak isteniyor. Lawrensin “Kürtleri Türklerden   koparmak için bir yüzyıl gerekir dediği gibi.” Yezidiler içinde   bir elli sene yeter gibi. Çünkü Yezidiler kapalı toplumdan yeni yeni açılım gösteriyorlar. En son İŞİD in terör faaliyetleri ile Yezidiler ağır yara aldılar. Birde bu hain plan ile 20 sene sonraki yeni nesil tarihinden kopacak ve istenilen hedef ne ise [?]  o olacaktır.   YÖK tezlerinde bile son yıllarda     Yezidilik, dipnotlarda   varken, temel metinlerde   Ezidilik   olarak yazılması ilmi ve araştırma kurallarına uygun değilken o tezler nasıl ilmi kurullardan geçmiş hayret ediyorum… İlk çıkışında İslami bir yapıya sahip iken, kapalı bir to