YÜKSEK LİSANS TEZİ
Yaşar KAPLAN
GÜNÜMÜZ YEZİDİLİĞİ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Hazırlayan
Yaşar KAPLAN
Danışman
Doç. Dr. Hüseyin YILMAZ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜ’NE,
Bu çalışma, jürimiz tarafından
ANABİLİM DALI, BİLİM
DALI’nda YÜKSEK LİSANS / DOKTORA / SANATTA YETERLİK TEZİ olarak kabul edilmiştir.
İmza
Başkan :
Üye (Danışman) :
Üye :
Üye :
Üye :
ONAY: Yukarıdaki imzaların, adı geçen öğretim üyelerine ait olduğunu onaylarım.
.... / .... / 2011
Enstitü Müdürü
İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER I
ÖNSÖZ IV
KISALTMALAR VI
GİRİŞ 1
TARİHTE YEZİDİLER 9
1. YEZİDİLERİN KÖKENİ 9
1. 1. YEZİDİ İSMİNİN KAYNAĞI 10
1. 2. YEZİDİLİĞİN KÖKENİ 18
1. 2. 1. MEZOPOTAMYA KÖKENİ 18
1. 2. 2. İRANİ KÖKEN 19
1. 2. 3. İSLAMİ KÖKEN 24
2. ŞEYH ADİ B. MÜSAFİR EL- HAKKARİ 28
2. 1. YAŞADIĞI BÖLGEYE VE DÖNEME GENEL BİR BAKIŞ 28
2. 2. DOĞUMU VE NESEBİ 32
2. 3. EĞİTİMİ VE SEYAHATLERİ 36
2. 4. HOCALARI, AKRANLARI VE TALEBELERİ 38
2. 5. ZÜHDÜ VE İNZİVA HAYATI 39
2. 6. ADEVİ TARİKATI 40
2. 7. ŞEYH ADİ SONRASI ADEVİLİK 42
3. ADEVİLİKTEN YEZİDİLİĞE 44
3. 1. ŞEYH HASAN B. ADİ 44
3. 2. ADEVİLİĞİN DÖNÜŞÜMÜ 45
3. 3. YEZİDİLİĞİN MÜSTAKİL BİR DİN ŞEKLİNİ ALMASI 50
YEZİDİLİK 53
1. İTİKAD 53
1. 1. KELİME-İ ŞEHADET 53
1. 2. ULUHİYYET 55
1. 3. MELEKLER VE MELEK TAVUS 56
1. 4. YARATILIŞ 60
1. 5. ADEM VE BEŞER 61
1. 6. PEYGAMBERLER VE EVLİYALAR 63
1. 7. AHİRET HAYATI 67
1. 8. KUTSAL METİNLER 69
2. İBADET 72
2. 1. FARZLAR 73
2. 2. NAMAZ 73
2. 3. ORUÇ 74
2. 4. ZEKAT VE FİTRE 75
2. 5. HAC 76
3. TOPLUMSAL YAPI VE SOSYAL YAŞAM 79
3. 1. TOPLUM YAPISI 79
3. 1. 1. TOPLUMSAL SINIFLAR 80
2. 3. 1. 1. 1. ŞEYHLER 81
2. 3. 1. 1. 2. PİRLER 82
2. 3. 1. 1. 3. MÜRİTLER 82
2. 3. 2. DİN ADAMLARI 83
4. SOSYAL YAŞAM 87
2. 4. 1. BAYRAMLAR VE ÖNENMLİ GÜNLER 87
2. 4. 1. 1. GENEL BAYRAMLAR 87
2. 4. 1. 2. LALEŞ’TE YAPILAN MERASİMLER 89
2. 4. 1. 3. TAVAFLAR 93
2. 4. 1. 4. TAVUS VE SANCAK DOLAŞTIRMA 93
4. 2. ÖNEMLİ YEZİDİ RİTÜELLERİ 94
YEZİDİLİK VE DEĞİŞİM 99
1. TOPLUMSAL DEĞİŞİM 99
1. 1. KIRDAN KENTE GÖÇ 101
1. 2. EKONOMİK DEĞİŞİM 103
1. 3. GÖÇ VE KUTSALDAN KOPUŞ 105
2. ROLLERİN DEĞİŞİMİ 107
2. 1. DİN ADAMLARI VE AYDIN SINIFI 107
2. 2. SIR DİN’İNDEN AÇIK DİN’E 111
2. 3. İÇERİDEN OKUMA FAALİYETLERİ 113
2. 3. 1. DERLEME FAALİYETLERİ 114
2. 3. 2. POZİTİVİST DİNİ OKUMALAR 117
2. 3. 3. RASYONEL VE AHLAKİ DİN 119
DİN VE REFORM 121
1. REFORMA DUYULAN İHTİYAÇ 121
1. 1. MODERN DÜNYADA VAROLABİLME 123
1. 2. OLUMSUZ İMAJI DÜZELTME 125
1. 3. UYUM SORUNU 127
2. DEĞİŞİMİN NİTELİĞİ 132
2. 1. DOĞAL DEĞİŞİM 132
2. 2. DEĞİŞKENLER VE SABİTELER 134
2. 3. TOPLUMSAL KONTROL VE BİREY 138
2. 4. ŞEKİL VE MUHTEVA 141
2. 5. DİNİ ALGIDA DEĞİŞİM 146
SONUÇ 149
KAYNAKLAR 154
ÖZET 161
EKLER 165
EK-1: RÖPORTAJLAR 165
EK-2: RESİMLER 190
ÖNSÖZ
Sürekli olarak değişim süreçlerinden geçen insan toplulukları, buna bağlı olarak düşünce ve dünya görüşü bakımından da değişmektedirler. Toplum yapısı, çağın koşulları, ekonomi, eğitim gibi değişen şartların etkisiyle toplumlar; farklı çehreler kazanmakta, dini düşünce ve anlayışlar bakımından değişime uğramaktadırlar. Geleneksel olarak kendilerine özgü inançları olan ve kapalı bir toplum olma özellikleri ile temayüz eden Yezidiler, çeşitli sebeplerden dolayı başta Avrupa ülkeleri olmak üzere dünyanın çeşitli bölgelerine göç etmektedirler. Hem geleneksel bölgelerinde yaşayan hem de batılı toplumlar arasında yaşayan Yezidiler, modern dünyada kendi dini geleneklerinin temel parametrelerini kaybetmeden yaşamak istemektedirler. Ancak dünyamızda, kapalı bir toplum olarak şimdiye dek getire geldikleri dini gelenek ve toplumsal yapıları ile modern dünyaya karşı direnç kaybetmekte ve gün geçtikçe kültürel ve dini hassasiyetleri bir değişim sürecinden geçmektedir.
Doğulu ve batılı birçok araştırmacı tarafından Yezidiler üzerine çalışma yapılmıştır. Yezidi toplumu, kapalı bir toplum olması, gördüğü ağır baskılar sonucu dışarıya karşı güvensizlik hissetmeleri gibi nedenlerden dolayı, kendisini sürekli olarak araştırmacılara karşı gizleme yoluna gitmiştir. XIX. yy’ın başlarından itibaren bölgedeki Hıristiyan unsurlara yönelik yapılan misyonerlik faaliyetleri neticesinde batılılar tarafından keşfedilen Yezidiler üzerinde çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Yukarıda geçen sebeplere ilaveten Batılı misyonerlerin politik ve siyasi bakış açıları da eklenince Yezidiler hakkında yapılan çalışmalar birçok farklılıklar arz etmiştir. Bu çalışmalar asıl olarak köken ve tarihsel bir perspektif üzerine oturtulmuştur. Bu durum daha sonraki çalışmaları da etkilemiş olup bu çalışmaların da büyük çoğunluğunun köken ve tarih etrafında şekillenmesine sebep olmuştur.
Biz bu çalışmamızda sadece köken ve tarih ile sınırlamaksızın Yezidi dininin modern dünyada günümüz itibariyle geçirdiği dini, kültürel, ekonomik ve toplumsal değişim ile bu değişimin din ve dünya görüşü üzerindeki etkilerinin ortaya konulmasını amaçladık. Yezidi dini geleneğinin geçirmiş olduğu değişimin bir fotoğrafını çekmeye çalıştık.
Tez konusunun seçiminde bizi teşvik eden ve tamamlanmasında yardımlarını esirgemeyen hocam Doç. Dr. Hüseyin YILMAZ’a teşekkürlerimi sunuyorum. Laleş ve Duhok bölgelerinde Yezidiler arasında birçok mülakat ve sohbet imkânı sağlayan Duhok Laleş Merkezi yöneticilerine ve özellikle birçok konuda bize yardımcı olan Kadir Selim Şemo’ya da teşekkürlerimi sunuyorum.
Çalışmanın hayırlı olmasını diliyorum.
Yaşar KAPLAN
GİRİŞ
Ortadoğu’nun kadim dini geleneklerinden biri olan Yezidiliğe bağlı topluluklar; günümüzde Irak, Türkiye, Suriye, Ermenistan, Gürcüstan, Avrupa ülkeleri ve Rusya fedarasyonu sınırları içerisinde yaşamaktadırlar. Nüfusları eskiye nazaran bir hayli azalmıştır. Elimizde istatiski kesin veriler olmamakla beraber Yezidi kaynaklarının iddialarına göre dünyada; Irak’da 400- 450 bin, Suriye’de 1520 bin, Türkiye’de binler ile ifade edilecek küçük bir nüfus, Rus Fedarasyonunda 150- 180 bin, Avrupa’da 60- 75 bin olmak üzere 750 bin Yezidi mensubu yaşadığı tahmin edilmektedir. Yezidilerin yarısından biraz fazlası Irak devleti sınırları içerisinde, fiili olarak Bölgesel Kürt Hükümeti sınırları içerisinde Ninova (Musul) ve Duhok illerine bağlı Sincar ve Şeyhan bölgelerinde yaşamaktadırlar. Etnik olarak tamamı Kürt orjinlidirler. Genel olarak Kürtçe’nin Kurmanci lehçesinin Botan şivesini kullanmaktadırlar. Bununla beraber Irak’ın Ninova iline bağlı olan Bahzan ve Başik bölgelerinde oturanlar Arapça konuşmaktadırlar.
Geleneksel Yezidi dini genel olarak Senkretik (bağdaştırmacı), esoterik (batıni-gizemci), heretik (sapkın), asketik (çileci), etnosentrik (soy- klan merkezli) özellikler taşıyan ve buna bağlı olarak atalar kültü, inkarnasyon (Hulul), kast sistemi, endogami (iç evlilik) ve takiyyenin etkin olduğu bir dini gelenektir. Bu özelliklerinden dolayı tarih süreci içerisinde birçok baskı ve jenoside maruz kalmış ve hiçbir statü elde edememiştir. Yezidiler, dini bakımdan her ne kadar komşuları tarafından hoş görülmemişlerse de sosyal bakımdan genel olarak takdir edilmişlerdir. XIX. yy. Kürt ulemasından Molla Mahmud Bazidi, büyük bir açık yüreklilikle
Yezidi aşiretlerinin yiğitlik ve cesarette Müslüman Kürtlerden ileri olduklarını söylemiştir. Bunun dışında da Kürt folklorunda bulunan birçok hikayede yiğitlik ve fedekarlıkları ile ön plana çıkmışlardır.
Yezidiler üzerine yapılmış çalışmaların büyük bir çoğunluğu geleneksel Yezidi toplumunun dini inançları ve kökenleri üzerinde yapılmıştır. Biz bu çalışmamızda Yezidi dininin modern dünyada geçirdiği dini, kültürel, ekonomik ve toplumsal değişim ile bu değişimin din ve dünya görüşü üzerindeki etkilerinin ortaya konulmasını amaçladık. Yezidi dini geleneğinin geçirmiş olduğu değişimin bir fotoğrafını çekmeye çalıştık. Bu bakımdan günümüz Yezidiliğinin geçirmiş olduğu değişimi ve modern dünyaya uyarlanması üzerinden çeşitli değerlendirmelerde bulunmaya çalıştık.
Modern dönemde Yezidi dini geleneğinin geçirdiği değişimi yerinde izlemek gayesi ile dünya Yezidilerinin yarısından fazlasının yaşadığı Kuzey Irak bölgesine bazı seyahatler gerçekleştirdik. Özellikle Cema (toplanma) bayramı (6-13 Ekim) münasebetiyle Yezidilerin kutsal mekânı olan Laleş’te hazır bulunduk. Burada din adamları ile sohbet etme, yapılan dini merasimleri yerinde izleme ve kutsal mekânları gezme imkânı bulduk. Bu esnada her taraftan hacı olmak gayesi ile gelen Yezidilerle de görüşme imkânımız oldu. Bunun dışında o bölgede bulunan bazı Yezidi yerleşim bölgelerini de gezme imkânımız oldu. Çeşitli görevlerde bulunan bir dizi Yezidi aydını ile Yezidi dini geleneği ve değişim üzerine çeşitli mülakatlar yaptık. Çalışmamız boyunca buradaki izlenimlerimiz üzerinden değerlendirme yapmaya çalıştık. Yezidiler tarafından yayınlanan dergi, kitap vb. yayınlardan konumuz ile ilgili yazılardan olabildiğince istifade etmeye gayret ettik.
Çalışmamız beş bölümden oluşmaktadır. Geleneksel Yezidilik ile günümüz Yezidiliği arasındaki değişimi daha anlaşılır kılmak gayesi ile geleneksel Yezidilik hakkında sistemli bir bilgi aktarmaya çalıştık. Bu maksatla birinci bölümde Yezidi isminin menşei ve kökeni üzerinde durmaya çalıştık. Özellikle günümüz Yezidileri köken ve kimlik üzerinde birçok çalışma yapmaktadırlar. Günümüz Yezidiliğinin köken tartışmaları üzerine bir perspektif sahibi olmak gayesi ile konu hakkındaki fikirleri beyan ettikten sonra kendi görüşlerimizi ifade ettik. Aynı zamanda Yezidilikte önemli bir yer tutan Şeyh Adi b. Müsafir ve kurduğu Adevilik tarikatı hakkında elimizden geldiğince ilk kaynaklara inerek bilgi vermeye çalıştık. Bu meyanda Şeyh Adi’nin ardılları ve Adeviliğin İslam anlayışından uzaklaşarak Yezidiliğe dönüşümünü ele aldık.
İkinci bölümde geleneksel Yezidi dini inancının bir portresini çizmeye çalıştık. Bu bölümde özellikle Yezidi dini kaynakları üzerinden geleneksel Yezidilik hakkında bilgi verdik. Bu konuda Yezidilere atfedilen ‘Mushefa Reş’ ve ‘Kitaba Cilve’ isimli eserlerin Yezidiler tarafından muteber sayılmadığını gördüğümüz için dini metinler olarak kabul edilen sözlü dini metinleri esas aldık. Özellikle Yezidi dini metinlerin derlendiği en önemli kaynak olan Xelil Cindi Reşo’ya ait ‘Perın jı Edebe Dine Ezdiyan’ ‘Yezidi Dini Edebiyatından Sayfalar’ isimli hacimli esere müracaat ettik. Bunun dışında Yezidi din dersi müfredatına da müracaat ettik. Özellikle Yezidi yayınlarında inanç ile ilgili çalışmalardan da istifade etmeye çalıştık. Geleneksel Yezidi dinini sistemli ve bütüncül bir bakış açısıyla ele alarak herhangi bir dinler tarihi okuyucusunun anlayabileceği şekilde ele almaya gayret ettik.
Üçüncü bölümde geleneksel Yezidi toplumunu değişime zorlayan coğrafik, kültürel, sosyal ve politik değişimin haritasını çıkarmaya çalıştık. Bu meyanda değişen sosyo- politik durumu ve bu durumun Yezidi toplumsal ve dini yapısı üzerindeki etkilerini ortaya çıkarmaya çalıştık. Bu noktadan itibaren değişen roller ve Yezidiliğin modern dünyada varlığını devam ettirmesi için aldığı pozisyonları ortaya koymaya çalıştık.
Dördüncü bölümde Yezidilerin din algısının değişimini ve bu değişime zorlayan sebepleri ortaya koyduk. Burada Yezidi dini geleneğinin geçirdiği değişimin niteliğini ortaya koyarak günümüz Yezidiliğinin bir fotoğrafını çekmeye çalıştık. Geleneksel dünya ve modern dünyada Yezidiliğin geçirdiği değişimi karşılaştırmalar ve örneklerle açıklamaya gayret ettik.
Son bölümde bu çalışmada elde ettiğimiz sonuçların bir değerlendirmesini yaptık.
Burada Yezidi aydınları ve eğilimleri hakkında da biraz bilgi vermemiz yerinde olacaktır. Yezidi topluluklar, batılı araştırmacı ve seyyahlar tarafından oldukça egzotik ve özgün bir topluluk olarak görüldüler. Bu bakış açısı uzun bir süre Yezidi dini ve kültürüne yönelik bir hayranlığın ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Yezidi aydınlarının Yezidi dini ve kültürü ile ilişkileri kendilerini etnik ve dini bir kimliğe ait kılma çabası ile yakından ilgilidir. Bu kimlik algısı algılanan tarihi geçmiş ile uyumlu olmak zorundadır. Batılı araştırmacılar tarafından özgünlük ve köklülük bağlamında Yezidiler üzerine oluşturulan hayranlık duygularından oldukça etkilenen Yezidi aydınlarının zihninde Yezidi geçmişinin antik ve kudretli guruplara dayandığına dair kuvvetli bir algı oluştu. Zaten Yezidi dini geleneğinde varolan seçilmiş ve saf millet anlayışı da bunu tetiklemiştir. Yezidi aydınları tarafından Yezidilik üzerine yapılan okumaların en önemli tarafı muhakkak köken ile bağlantılı olmasıdır. Öyleki Yezidi dini ile ilgili en basit bir ritüel bile antik medeniyetler ile bağlantısı üzerinden değerlendirmelere tabi tutulmaktadır. Yezidi kitap, dergi, basın ve internet siteleri incelendiğinde din ve kültür ile alakalı çalışmaların büyük çoğunluğunun Yezidiliğin kökenine, antik medeniyetler ile olan benzerliğine ve doğu din ve inançlarının kökenini oluşturduğuna dair yazılar ile doludur. Köken ile ilgili iddialar dini ve politik statüsünü meşrulaştırmak ve müntesipleri arasında geçmişe dair gurur ve duygusal aidiyeti kuvvetlendirmek işlevini de görmüştür.
Bu kimlik algısı farklı koşullarda yetişen Yezidi aydınları arasında farklı şekillerde tezahür etmiştir. İlk aydın tabakasının oluştuğu Kafkasya Yezidileri arasında 1930’lu yıllarda Sosyolist Sovyet rejiminin Ateizmi resmi görüş olarak dayatması ve din karşıtı propagandaya başlamasıyla Şeyh ve Pirlerden oluşan din adamları koğuşturmaya uğradılar. Din karşıtı eğitim içerisinde yetişen bir çok aydın ve Şeyh ya da Pir ailesi mensubu Ateizmi benimsemiş ve dinin bir afyon olduğuna inanmışlardır. Burada Yezidilik bir din olmaktan ziyade bir ulus olarak kabul gördü. 1960’lı yıllardan sonra baskının azalması, göç ve farklı guruplarla ilişkiye girilmesine bağlı olarak Yezidi aydınları dinlerini araştırma ve diğer dinler ile karşılaştırma ihtiyacı hissettiler. Ermenistan Yezidi aydınlarından Tosıne Reşid bu arayış durumunu şöyle anlatıyor.: “Küçükken Şems üzerine yemin edildiğini duyduğumuzdan güneşe taptığımızı zannederdim. Biraz büyüyünce putperest olduğumuzu düşünmeye başladım. Daha sonra ise Zerdüşti olduğumuzu sandım. Ama bizden önceki nesil dinleri hakkında bizim kadar kuşkulu değillerdi. Onlar biz Yezidiyiz. Tek Tanrı’ya taparız. Sahibimiz yedi meleğin başı olan Melek Tavus’tur. Biz Adem’den beşyüz yıl önce vardık diye inanırlardı” . Kafkasya Yezidi aydınlarının din olarak Yezidilik ile ilgisi etnik köken, milliyetçilik ve köklü geçmiş üzerindendir.
1960’lı yıllardan itibaren Avrupa ülkelerine göç etmeye başlayan Türkiye Yezidi aydınları özellikle Kürt milliyetçiliği ile bağlantılı olarak Yezidilerin ve dolayısı ile Kürtlerin Med kökenli olduğu ve Zerdüştlüğün esas kurucuları oldukları ve buna bağlı olarak Yezidiliğin Zerdüştlüğe dayandığını savunmaktadırlar. Özellikle PKK’nin de Kürtlerin ve Yezidilerin Zerdüşti olduğunu ilan etmesi ile beraber bu yönde çalışmalar kendisine yakın yayın organlarında sıkça işlenmeye başlandı.8 Buradaki Yezidi aydınlarının birçoğu da materyalist eğilimler taşımakta ve din üzerine ilgileri genel olarak köken ve milliyetçilik üzerine kuruludur.
Irak Yezidi aydınları ise ilk olarak 60’lı yıllarda Yezidi Mir’inin kuzeni olan Beyazıd Bey tarafından Emevi soyundan geldiğine inandıkları Şeyh Adi bağlamında Emevi (Arab) kimliği üzerinde duruldu. Daha sonra Emir Envar Muaviye İsmail tarafından Kürtlerin ve Yezidilerin Zerdüştü kökeni üzerinde duruldu.9 7o’li yıllardan itibaren yetişen eğitimli nesil içerisindeki Irak Yezidi aydınları arasında kadim Mezopotamya medeniyetleri üzerinden çeşitli bağlar kuruldu. Irak Kürt hareketinin gelişmesine paralel olarak Yezidi aydınları arasında Zerdüşt öncesi İran dinleri ve özellikle Mitraizm üzerinden tezler oluşturuldu.
Irak Yezidilerinin bir kısmı hariç Yezidi aydınlarının önemli bir bölümü Materyalist ve Pozitivist bir bakış açısına sahiptirler. Yine çok önemli bir bölümü dindar değildirler. Yezidilik ile ilgileri özgün ve antik olması üzerinden Kürt milliyetçiliği ile yakından ilgilidir. Yezidiler, Yezidi olmaktan gurur duymaktadırlar. Bu manada aşağılık kompleksi Yezidiler arasında yok denecek kadar azdır. Bütün bunlar soylarına ilişkin sahip oldukları inançtan kaynaklanmaktadır.
Yezidi aydınları genel olarak modernist, milliyetçi, seküler Kürt aydınları ile düşünceleri bakımından büyük bir paralellik arzetmektedirler. Dindar olmadıkları halde Yezidiliğe aşırı hayranlık duymaları ve özgün- antik bir inanç olarak yaklaşmalarının temelinde varlıklarını ve geleceklerini teminat altına alma gayretinden kaynaklanmaktadır. Buna göre günümüzde küçük bir azınlık olarak yaşayan Yezidilerin varlıklarını devam ettirebilmeleri için bir merkeze eklemlenme ihtiyacı vardır. Bu merkez de ancak dini bir toplum olmaktan uzaklaşabildiği ve modernizasyonunu tamamlayabildiği ölçüde Kürt toplumu olabilir. Bu noktadan itibaren Kürt toplumunun dini (İslami) aidiyet bilincinin köreltilerek seküler bir uluslaşma süreci neticesinde otantik Kürt dini müntesipleri ve saf Kürtler olarak lanse edilecek olan Yezidi toplumunun asimile olmaksızın ve baskıyla karşılaşmaksızın beraber yaşayabileceği modern bir toplum oluşturulmak istenmektedir. Bu düzlemde Yezidi ve gayrı Yezidi Modernist Kürt aydınlarının düşünceleri örtüşmektedir.
Dini (İslami) hassasiyetleri etkin olan Kürt toplumunun, esasında İslami bir kökene sahip olan Yezidiliği kendi içerisinde eritme potansiyeli vardır. Bu potansiyeli azaltmak için olabildiğince İslami kökenler görmemezlikten gelinmektedir. Bu durum Şeyh Adi’nin saf olan Yezidi inancını bozduğu ve şeyhlik kastının Şeyh Adi tarafından topluluğa dayatılan bir Arap dayatması olduğu yönünde iddialara kadar varmıştır.10 Şeyh Adi öncesi ve İslam dışı köken ve kimlik inşası giderek etkinlik kazanmaktadır.
Yezidi aydınları üzerine son olarak şunu da söylememiz gerekir. Günümüzde Yezidilik ve Yezidi toplumu üzerine etkinliğini artıran aydınlar Şeyhan kökenlidirler.11 Hem Laleş bölgesinin hem de Yezidi emirinin Baedre’de oturması ki
iki bölge Şeyhan’a bağlıdır, bunların konumunu güçlendirmektedir. Avrupa Yezidileri arasında da Şeyhan ekolü etkinliğini artırmaktadır. Şeyhan ekolü daha çok geleneksel Yezidiliğe yakınken Avrupa’daki Türkiyeli ve Kafkasyalı aydınlar ideolojik Yezidiliğin savunucularıdırlar. Dolayısı ile Şeyhan ekolünde dindarlık oranının daha fazla olduğunu söyleyebiliriz. Şeyhan ekolü siyasi olarak Mesud Barzani’nin yönetimindeki Kürdistan Demokrat Partisi ile yakından ilişkilidir. Avrupada’ki Türkiye ve Kafkasya kökenli Yezidileri aydınları ise kısmen PKK’ye yakın durmaktadırlar. Fakat Şeyhan ekolü burada da etkinliğini artırmaktadır. Yezidi toplumunda Şeyhan ekolünün eli oldukça güçlenmiş bulunmaktadır. Bu noktada geleneksel, muhafazakar- demokrat bir duruş sergileyen Barzani yönetimindeki Kürt bölgesinde Yezidilerin Müslüman Kürt çoğunluğu ile ilişkilerinin nasıl seyredeceğini, Yezidilerin asimile mi olacakları yoksa daha güçlü bir şekilde varlıklarını devam ettireceğini tarih gösterecektir.
Bu çalışmamız esnasında kaynak aldığımız materyalin büyük bir çoğunluğu Kürtçe’dir. Bu dil ile ilgili çevirileri kendimiz yaptık. Bunun dışında Arapça ve Türkçe kaynaklara da müracaat edilmiştir.
TARİHTE YEZİDİLER
1. YEZİDİLERİN KÖKENİ
Yezidilerin kökeni üzerine birçok çalışma yapılmış ve bu çalışmalarda farklı teoriler geliştirilmiştir. Yezidilerin kendileri dışındaki insanlara kendi dinleri hakkında bilgi vermelerinin dini gerekçeler nedeniyle yasak olmasından dolayı haklarında birçok spekülatif bilginin oluşmasına zemin hazırlanmıştır. Okuryazarlığın geleneksel Yezidi toplumunda çok düşük olmasından dolayı Yezidiler tarafından aktarılan bilgiler de sağlıklı bilgiler değildir. Özellikle Yezidiler üzerine yapılan ilk çalışmaların Oryantalistlerin çalışmaları olması, daha sonra yapılan çalışmaların da ister Osmanlının son dönemlerinde ister bölgede modern devletlerin kurulması ile beraber yapılan çalışmalar olsun siyasi yönetimlerin gölgesi altında şekillenmesi bu çalışmaların bilimselliğini kısmen zedelemiştir. Bu meyanda ilk batılı çalışmalar esnasında köken sorunu Hıristiyan köken üzerine ya da batılı devletlerin siyasetine uygun olarak nasıl faydalanıbileceği üzerine anti- İslam bir perspektif üzerine oturtulmuştur. Osmanlının son dönemlerindeki çalışmalar da tam bunun karşısında batılı çalışmaların çürütülmesi ve Yezidilerin tekrar İslam’a kazandırılması üzerine yürütülmüştür. Modern devletlerin kurulması ile beraber de bu anlayış devam etmiştir. Örneğin Irak’da yapılmış çalışmalar özellikle Yezidilerin Emevi Arapları olduğu bağlamında dönemin siyasi havasına uygun olarak yürütülmüşlerdir.
Yüzyılımızın ikinci yarısından itibaren Yezidi toplumu arasında eğitimin yaygınlaşması ile beraber ortaya çıkan bir eğitimli tabakasının çalışmaları neticesinde Yezidiler, kendilerini araştırmaya ve dinlerini diğer dinler ile karşılaştırmaya başlamışlardır. Kendileri tarafından yapılan bu araştırmaların ön plana çıkan yönü kendileri dışında kendileri hakkında oluşturulmuş tezlere tepki olarak ortaya çıkmış olması ve bundan dolayı bu çalışmaların bilimsel olmaktan çok ideolojik temele dayanmasıdır. Öteki tarafından dışlanmış ve hor görülmüş olan bir dinin müntesipleri olarak Yezidiler bunun bir yansıması olarak kendi kökenleri üzerine duygusal ve ütopik tezler ileri sürmeye başlamışlardır. Yezidilerin kendilerine ait köken tanımı genellikle çağdaş politik etkenler üzerinden yürütülmektedir.
Bütün bunlara rağmen Yezidi ve gayrı Yezidi araştırmacılar tarafından çok değerli çalışmalar da yapılmıştır. Bilim çevrelerinde en fazla rağbet edilen görüşleri değerlendirerek Yezidi isminin kaynağı ve Yezidiliğin kökeni etrafındaki görüşleri şu şekilde açıklayabilriz.
1. 1. 1. YEZİDİ İSMİNİN KAYNAĞI
Yezidiler kendilerini Kürtçe Ezıdi veya Ezdi olarak tanımlarlar. Ezıd kök isim olup ‘i’ eki aitlik bildirmek üzere kendisine eklenmiştir. Bu isimlendirme Türkçe literatüre Yezidi olarak geçmiştir. Yezidilere adını veren Ezid isminin kaynağı ile ilgili olarak çeşitli fikirler ileri sürülmüştür. Bunları birer birer ele alıp incelemeye çalışacağız.
Yezid b. Üneyse: Özellikle klasik İslam mezhepler tarihi ile ilgili eserlerde Haricililerin İbahiye kolundan ayrılan Basralı Yezid b. Üneyse’ye isnat edilen Yezidiyye mezhebinden kastedilenin günümüz Yezidileri olduğu düşünülmüştür. Ahir zamanda Arap olmayan bir peygamberin geleceği ve İslam şeriatını ortadan kaldırıp kendisine gökten yeni bir ilahi kitap indireceği görüşünü savunmuştur. Fakat anılan şahsın günümüz Yezidileri ile isim benzerliğinden başka hiçbir ilişkisi yoktur. Nitekim bu şahıs Yezidiler tarafından bilinmemekte ve onunla ilgili olarak ne Yezidilerin sözlü dini metinlerinde ne de yazılı metinlerinde hiçbir bilgi yoktur.
Yezd şehri: İran’ın Yezd şehrine nispet edilerek Yezdi, Yezidi ismini aldıklarını savunan görüştür. Buna göre Yezidiler İslam’ın ortaya çıkışıyla beraber ana yurtlarını terk ederek Irak’ın kuzeyine göç ettiler ve ana yurtları olan Yezd şehri ile anıldılar. Bu görüş hiçbir tarihi kaynak tarafından desteklenmediği gibi Yezidi geleneğinde de buna atıfta bulunacak hiçbir ize rastlanmamaktadır.
Yezdan: Bazı araştırmacılar Yezidi isminin eski ve orta İran dilinin bir terimi olan ve melek manasına gelen ‘Yazata’ veya ‘Yazad’ isminden türediğini ve meleğe tapanlar için kullanıldığını söylemişlerdir. Buna göre Zağroslara özgü dinsel bir altyapı ve Aryen tarzı bir üstyapıya sahip olan Yezdanilik Zerdüştlükten daha öncedir ve Zerdüştlük üzerine güçlü bir etki bırakmıştır. Yine bu ismin Farsça ve Kürtçe’deki ‘İzed’ yani Melek veya modern Farsça’daki ‘Yezdan’ yani Tanrı kelimesinden türediği iddia edilmiştir. Yezidi isminin menşei için bu isimlerin kabul edilmesi bazı Yezidi araştırmacılar tarafından da şüpheyle karşılanmıştır. Çünkü Yezidi Literatüründe Tanrı için Yezdan ismi kullanılmadığı gibi melekler için de İzed, Yazata vb. isimler değil melek kelimesi kullanılmaktadır.
Ayrıca Yezidiler nezdinde bu isimler maruf değildir ve sözlü dini metinlerinde bu isimlere tesadüf edilmemektedir.
Ezda: Bazı araştırmacılar bu ismin kökeninin Ezda’ya dayandığını, bunun Kürt dilinde ‘ez’ (ben) ve ‘da’ (Yarattı, verdi) kelimelerinin birleşmesinden ortaya çıktığını ve ‘beni yaratan’ manasında Tanrı için kullanıldığını söylemişlerdir. Kürt dilinde Tanrı için Ezda ismi kullanılmaz. Ezda sadece Tanrı ismi olarak kullanılan Xuda (Hüda) ismi için bir sıfat olarak ‘Xudaye ez dayi’ (Beni yaratan Allah) şeklinde kullanılmaktadır. Bu durum Yezidi literatürü için de geçerlidir. Bu dini literatürde Tanrı için Ezda kelimesi kullanılmadığı gibi Yezidiler de günlük konuşma dillerinde Tanrı için bu adı kullanmazlar.
İzida ve İsis: Bu görüşe göre Yezidi isminin Babil’deki Nabu’ya ait İzida tapınağı ya da Mısır’ın Tanrıçası İzis ile bir bağlantısı olabileceği yönündedir.
Ezi ve Ezid: Günümüz Yezidi aydınları tarafından en fazla rağbet gören bu görüşe göre bu isim milattan binlerce yıl önce vardı. Nitekim bir Sümer yazıtında ilk olarak E-zı-di ismi ‘temiz ruhlar’, ‘dosdoğru yolda yürüyenler’ manasında kullanılmıştır. Bu isme izafeten Sümer, Akad ve Babilliler döneminde ‘Ezida’ ismiyle çeşitli tapınaklar yapılmış, yüce Tanrı ve en büyük kuvvet olarak burada ona ibadet edilmiştir. Hakeza Mazda-yasna dininde en büyük Tanrı olarak Ezdan tanınmış ve ona ibadet edilmiştir. Yezidilik bu kadim dinlerin bakiyesi olarak Tanrı’yı; Ezi, Ezid ve Ezdan olarak yapılan bu adlandırmayı günümüze kadar devam ettirmiştir. Yezidi dini literatüründe Xuda, Allah, İlah, Rab isimlerinin yanında Ezi, Ezid isimleri de Tanrı için sıklıkla kullanılmaktadır. Fakat bu isim sadece Tanrı için değil çoğu zaman ilahi sır, melek, evliya, sultan ve padişah manasına gelecek şekilde Tanrı dışında bir varlık için de kullanılmaktadır. Özellikle Sultan Ezi, Sultan Ezid ya da Ezide Sor (Kızıl Yezid) biçimleriyle kullanılmaktadır.
Yezidi dini literatürü dışında Kürt dilinin hiçbir lehçesinde, yazılı ve sözlü edebiyatında Tanrı için Ezi veya Ezid kelimeleri kullanılmadığı gibi maruf da değildir. Kürtler genel olarak Tanrı için ‘Xuda’ kelimesini kullanırlar. Bu kelime ‘Xwe’ (kendi) ve ‘da’ (yarattı, verdi) kelimelerinden oluşup ‘kendi kendini var eden, kendiliğinden var olan’ manasına gelmektedir. Kürt dilinde Allah lafzından daha fazla bu kelime kullanılmaktadır.
Yezid b. Muaviye: Doğulu ve batılı birçok araştırmacının en çok rağbet ettiği görüştür. Bu görüşü savunanlara göre Ezıd ismi Yezid b. Muaviye’ye dayanmaktadır. Yezidiliğin kurucusu olarak bilinen Şeyh Adi b. Müsafir’in, Yezid b. Muaviye hakkında: ‘Yezid b. Muaviye; Allah ondan razı olsun. İmam oğlu imamdır. Halifelik yapmıştır. Allah yolunda cihad yapmıştır. Kendisinden ilim ve hadis nakledilmiştir. Hz Hüseyin’in katli yüzünden Rafızilerin kendisi hakkındaki iftiralarından beridir.’sözleri ve ibn’i Teymiyye’nin Adeviler’e (günümüz Yezidilerine) göndermiş olduğu risalesinde ‘Şeyh Hasan döneminde birçok batıl nazım ve nesir yayıldı. Şeyh Adi ve Yezid Hakkında çok aşırı gittiler’ sözleri göz önünde bulundurulduğunda Yezidilerin, Yezid b. Muaviye ile ciddi bir bağları olduğu ve ona ilahi sıfatlar yükledikleri ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla Yezidilerin Ezid dediklerinde kastettikleri Yezid b. Muaviye’dir. Geleneksel Yezidiler ve ümmi din adamları da bu görüştedir. Birçok Yezidi önde geleni de bunu kabul etmektedir. Bunlardan biri olan Emir Envar Muaviye İsmail diğeri Emir Bayezid Emevi’dir.
Bize göre Yezidi isminin kökenini bulmak için yapılacak en önemli araştırma Yezidi dini literatürünü incelemek olmalıdır. Yezidi kavil ve dualarında Ezi, Ezid ve Yezid isimleri yüzlerce kez geçmektedir. Özellikle Sultan Yezid’in kimliğini, doğumunu ve babası şahsında şeriat ve kadılara karşı mücadelesini işleyen dokuz tane uzun kavil vardır. Bunlar; Büyük Kavil, Muhabbet Değirmeni Kavli, Anne Kavli, Derviş Habib Kavli, Ev Sahibi Kavli, Bir Ömürde Kalmışım Kavli, Şırora Kavli, Kazasker Kavli ve Arapbeyi Kavli’dir. Bunlar sadece Yezid’e hastır. Bunlar haricinde de yüzlerce kez Yezid ismi geçmektedir. Şimdi örneklerle Yezid’den kastedilenin kim olduğunu bulmaya çalışacağız.
117 kıtadan oluşan Büyük Kavil şu dizelerle başlar:
Bilge birisini isteriz.
Ben hayranın halini sorsun.
Anlatsın bize nasıldı Muaviye ile Sultan ’ın kıssası.
Hikaye edecek birisini isteriz.
itikat sahibi arslan,
Sultan Ezi nasıl kainata teşrif etti.
Sutan Ezi sorar annesine:
‘İlah hakkı için söyle
Babamın adı nedir?’
‘Oğul baban paşadır.
Beyliğinde ve tahtında oturmaktadır.
>35
Dımeşk (Şam) onun adı ile ayaktadır.
Ne kutsal bir sabah!
Benim sevgili adım Sultan Ezid’dir.
Benim bütün müritlerin itikadı.
Bana derler Muaviye oğlu Ezid.
Yeşil semavi elbisenin sahibi,
Kadılar ve Şam ileri gelenleri ile mücadeleye geldim.
Buradan açıkça Yezid’den kastedilenin Şam’da hüküm süren Emevi hükümdarı Muaviye’nin oğlu Yezid olduğu ortaya çıkmaktadır. Yezid, Muaviye şahsında kadılar ve şeriatla mücadele eder. Şaraba olan düşkünlüğü ile tanınan Yezid b. Muaviye’nin bu özelliklerine de değinilmektedir:
Ezi’nin annesi beyan eder.
Benim Ezid’im zaten sultandır.
O, Kur’an ilmine muhtaç değildir.
Vay o kör kadılara!
Onlar cehennemdeki yerlerini görmezler mi?
Sultan Ezi ’nin huzuruna gittiklerinde baktılar ki kase, bade ve mey.
Bundan şehadet etmediler (iman etmediler) Sultan Ezi’ye.38
Yezid b. Muaviye’nin doğuş hikayesini anlatan Muhabbet Değirmeni kavlinde şöyle geçer:
O idi Muaviye’ye nasihat eden.
Senden bir oğul zuhur edecek.
Dünyanın yarısı onu inkar edecek.
O daima ahdine sadık ve kararlıdır.
Muaviye söz verdi nebiye (Hz. Muhammed).
Dedi ki: asla evlenmeyeceğim.
Yezid b. Muaviye’nin olağanüstü doğuşunu anlatan Anne kavli ise şöyle der:
Ne güzeldir Şam!
Zuhur etti Sultan Ezid.
Benim ve bütün Adevilerin itikatıdır bu.
Amme Kasesini verdi bana.
içtim onu tamamıyla.
Haydi Şam’lı Ezid’i medhedelim.
Sultan Ezid Şam’lı idi.
Bütün bu kavillerden anlaşıldığı gibi Ezi ve Ezid’den kastedilen Yezid b. Muaviye’dir. Yezidi dini literatüründe yine bu iki isim hiç değişmeksizin Tanrı ve ilahi sır manalarında da kullanılmaktadır:
Sultan Ezi bizzatihi padişahtır.
Bin bir ismi vardır.
En büyük ismi Hûda’dır (Xuda).
Sultan EzidRabbu’s- Samet’tir.
Yedi meleği yarattı.
Ve ayırdı cennet ile cehennemi.
Görüldüğü gibi burada Sultan Ezi, Tanrı olarak tanıtılmaktadır.
Selamun aleyk ya han Sultan Ezid!
Gafiller o sırrı tanımadı.
Çünkü gafiller kördürler asılları demirdendir.
Sultan Ezi’nin annesi ayrıldı şehirden (Şam’dan).
Sultan Ezi’min Sırrı onunla idi.
Gitti ve Basra’ya yöneldi.
Bu dizelerde de Sultan Ezi’nin ilahi bir sır olduğu vurgulanmaktadır.
Bütün bu dizelerden anlaşıldığı gibi Yezidiler tarafından bazen Tanrı ve bazen de ilahi sır ya da Tanrı’nın hulul ettiği varlık olarak tasavvur edilen Ezi ve Ezid’den kastedilen bizzat Yezid b. Muaviye’dir. Kürt dilinde Yusuf; İsıv veya Ûsıv şeklinde, Yakub; Akûb şeklinde, Yunus; Ûnıs şeklinde kullanıldığı gibi Yezid ismi de Ezıd formunda söylenmektedir. Yezidi kavilleri ve duaları incelendiğinde
Kureyş, Beni Ümeyye, Haşimi, Muaviye, Şam, Havran (Yezid’in öldüğü yer), Yezidin şarap sevgisi vb. Yezid b. Muaviye’ye işaret eden birçok dizeye rastlamak mümkündür. Nitekim Yezidiler Yezid’in Laleş’te medfun olduğuna inanmaktadırlar. Laleş’te ideolojik çekişmeden bihaber sıradan bir Yezidiye Yezid’in mezarı nerededir diye sorulduğunda yerini gösterecektir.
1. 1. 2. YEZİDİLİĞİN KÖKENİ
Yezidiler üzerine XIX. yy’ın başlarından günümüze kadar Doğulu ve Batılı birçok araştırmacı tarafından birçok çalışma yapılmıştır. Yapılan bu çalışmalarda Yezidiliğin kökeni üzerine çeşitli görüşler ortaya atılmıştır. Bu görüşleri şu başlıklar altında kategorize edebiliriz.
1. 1. 2. 1. MEZOPOTAMYA KÖKENİ
Yezidilerin Kuzey Mezopotamya bölgesinde yerleşik bir halk olmasından yola çıkarak kökenlerinin kadim Mezopotamya halkları olan Sümerler, Akadlar, Babilliler, Asurlular, Sabiiler (Mandayi) ve Harran Sabiilerine dayanabileceği düşünülmüştür. Bu ilişki tarihi belgelere dayanmaktan çok bazı isim benzerlikleri ve daha çok bazı inanç ve dini ritüel benzerliklerine dayandırılmaktadır. Bu benzerlikleri şu şekilde sıralayabiliriz.
Babillilerin yılbaşı kutlamaları ve Sümerlerin Ekito dedikleri doğu takvimine göre Nisanın birinde kutladıkları bayram tarihi ile Yezidilerin yılbaşı saydıkları Nisanın ilk çarşambası aynı tarihe denk gelmektedirler. Aynı zamanda şehir Tanrıçaları için düzenlenen bahar şenlikleri ile Yezidilerin Tavaf dedikleri yılbaşından sonra köylerde Yezidi evliyalarının mezarları etrafında yapılan şenlikler birbirine benzemektedirler. Çarşamba günü Babillilerde kutsal olduğu gibi Yezidiler için de kutsaldır.
Sümerlerin Tanrısı Ato ve Babillilerin Tanrısı Nabu ile Yezidilerdeki Melek Tavus arasında; Utarid yıldızı ile sembolize edilmeleri, Çarşambanın Utarid yıldızının günü olması ve Utarid yıldızının Tavus kuşunun üzerinde sağ elinde bir yılan ve sol elinde de kitap bulunan bir genç resmi ile sembolize edilmesi gibi ortak özellikler yola çıkarak benzerlik kurulmaktadır. Babilliler ile Yezidilerde dini kast sisteminin bulunması, Babillilerin Sin Tanrısı ile Yezidilerdeki ayın sahibi olduğuna inanılan Şeyh-sın’ın isim benzerliği gibi daha birçok benzerliklerin bulunması bu görüş için delil olarak sayılmıştır.
Harran sabiileri ile Yezidiler arasında da; güneş Tanrısı Şamaş ile Yezidilerde güneş ile sembolize edilen Şeyh-şems arasında benzerlik kurulmaktadır. İki dinin sır dini olması, iki dinde ruhgöçü inancı olması, baş Tanrı Şamaş’ın emrinde Asur ismi taşıyan altı yıldız veya gezegen Tanrın’ın varlığı ile Melek Tavus ve emrinde yıldızlarla sembolize edilen altı meleğin olması ve iki dinde de vaftiz gibi birçok ortak özelliğin olması üzerinden de ilişki kurulmaktadır.
1. 1. 2. 2. İRANİ KÖKEN
XIX. yy’ın son 10 yılında ve özellikle XX. yy’ın başlarında Alman düşünürlerin kendi ‘Aryen’ köklerini yeniden keşfetme arzuları, Aryen dinleri üzerinde detaylı olarak çalışma ve bu dinleri semavi Yahudi- Hıristiyan dinlerinden daha çok yüceltmelerine yol açtı. Bu ‘Aryen Milliyetçiliği’ne göre Hint ve İran dinleri ana çıkış noktasını oluşturmaktadır. Kürtlerin Hind- Avrupalı kavimlerden birisi olması hasebiyle bu görüşten etkilenen dönemin Kürt Milliyetçisi aydınları buna uygun olarak İslam’ı Arap dini olarak hor görmeye başladılar. Zerdüştiliği Kürtlerin kadim dini olarak kabul edip İslam’ın Kürtlere kılıç zoru ile dayatıldığını fakat Yezidiliğin ise Zerdüştlüğün bir devamı olarak savunup Yezidiliği yücelttiler. Bu görüş XIX. yy. Avrupasında gelişen Aryen milliyetçiliğine paralel olarak ilk dönem Kürt aydınları ve günümüz Yezidi aydınları ile bazı günümüz Kürt aydınları tarafından savunulmuş ve savunulmaktadır. İlk dönem Kürt aydınları Yezidiliği Zerdüştlüğün bir devamı olarak görmüş ve yüzlerce yıl yabancıların saldırılarına rağmen saflığından bir şey kaybetmemiş olan bu dini, Kürtlerin esas dini olarak savunmuşlar ve Zerdüştlüğün bir devamı olarak görüp yüceltmişlerdir. Fakat şimdi Yezidilerin; Zerdüştlük, Maniheizm ve Mazdekizm ile benzer bazı ortak noktaları olabileceği kabul edilmekle beraber adı geçen dinlerin devamı olmadığı da dile getirilmektedir. Bir Yezidi aydını olan Dr. Xelil Cındi; Yezidi literatüründe Hz. Adem, Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. Danyal, Hz. İsa, Hz. Zekeriyya, Hz. Muhammed ile ilgili birçok anlatı olmasına rağmen Zerdüşt, Mani ve Mazdek isimleri ile ilgili hiçbir anlatıya rastlanmadığı, bunların Yezidiler tarafından bilinmediği, Yezidilerdeki sıkı evlilik bağlarına rağmen Mazdekilerin kadına ve aileye bakış açıları ile Maniheistlerin evliliğe karşı olmaları, Maniheistlerin et yememelerine karşın Yezidilerde yaygın kurban merasimlerinin varlığı, Zerdüştlükteki hayır ve şer Tanrılarının varlığına rağmen Yezidilerde hayır ve şerrin tek Tanrının elinde olması, Yezidiler ölülerini gömerken Zerdüştilerin ölülerini gömmeyip sessizlik kulelerinde yırtıcı hayvanlara terk etmeleri, Yezidilerde var olan ruhgöçünün Zerdüştilerde olmaması, Yezidilikteki yaygın kurban anlayışına rağmen Zerdüşt’ün kurbanı yasaklaması gibi birçok noktadan hareketle bu fikri reddetmektedir.
Yezidiliğin kökeninin Zerdüşt, Maniheizm ve Mazdekizme dayanmadığı kabul edilmekle beraber bu üç dinin kaynağı olan Zerdüşt öncesi İran Arilerinin dini olan Mazdayasna’ya dayandığı savunulmaktadır. Buna göre Avrasya’dan Hint ve İran bölgelerine Ari göçünün başlamasıyla beraber Ari Tanrı isimlerine bölgede rastlanmaya başlamıştır. M.Ö. XIV. yy’da Hititler ile Mitaniler arasında yapılan bir antlaşmada Mitra, Varuna, İndra gibi Aryen Tanrı isimleri geçmektedir. Aryen kavimleri İran coğrafyasında birçok devlet kurdular. Bu devletlerden biri de Medler idi. Zerdüşt (M.Ö. 660-583), Medlere bağlı Urmiye bölgesinde doğdu. Kadim Aryen dinini reforme edip Mazdaizm’deki Tanrıların birçoğunu pasifize ederek Ahura- Mazda’yı tek Tanrı ilan etti. O dönemde Aryenler başını İndra’nın çektiği şer güçleri olan Devyasna ve başını Varuna ile Mitra’nın çektiği hayır güçleri olan Ahuramazda Tanrılarına tapınmaktaydılar. Zerdüşt, yeni dini çağrıya uymayanları Devyasna yani şer güçlerine, Şeytan ve Ehrimen’e tapanlar manasında olarak isimlendirdi. Medlerin dini ayinlerini yöneten ve kutsal ateş bakıcıları olan Magu (Mecus) kastına ait din adamlarının şiddetli saldırısına maruz kalınca yeni dinini doğu İran bölgesine yaymak zorunda kaldı. Zerdüşt’ün yeni dinine giren Persler, Medleri yendi ama yeni dine girmek istemeyen Magu rahipleri birçok kez onlara isyan etti. Fakat daha sonraları Magu’lar Zerdüştlüğü kabul ettiler ama eski dinlerini büyük ölçüde yeni dinlerine sentezleyerek Zerdüştlüğü büyük ölçüde etkilediler ve Zerdüşt’ün ortaya koyduğu dinden uzaklaştırdılar. Böylece Zerdüşt’ün pasifize ettiği Mitra gibi Tanrılar ve kurban ritüelleri tekrar canlandı ve eski İran inaçları geniş bir alanda yayılma imkânı buldu. Büyük İskenderin Persleri ortadan kaldırmasıyla Mitra ve Anahita gibi Zerdüşt’ün gözden düşürmek istediği Tanrılar Anadolu, Yunanistan ve Roma’ya kadar geniş bir alana yayılma imkânı buldu. Öyle ki Mitraizm kültü M.S. II. asırda Roma topraklarında Hıristiyanlığın en büyük rakibi oldu. Zerdüştlük ancak Sasanilerin İran’a hakim olmasıyla resmi din olabildi. Sasaniler, Devyasna (Şeytanperest) olarak adlandırdığı Mitraistlere büyük bir baskı kurmaya başladı. Bu durum İslam’ın gelişine kadar devam etti. Bu şekilde Yezidiliğin bu Mitraizm kültünün bir devamı olduğu savunulmaktadır.
Devyasna ile Yezidiler için kullanılan Dasıni ismi arasındaki benzerlik ve her iki gurubun da Zerdüştiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar nezdinde şeytanperest olarak adlandırılmalarına rağmen, Yezidiliğin kadim Aryen dinine dayandığı ve bu dinin Zerdüşt’ün ıslah çalışmasına rağmen Zerdüştlüğü kendi içinde eriterek günümüze kadar geldiği savunulmaktadır. Özellikle Mitraizm’deki boğa kurbanı ritüeli bugün de Cemaya Şeyh Adi bayramında gerçekleştirilen ve Kapağ denilen Boğa kurbanı ritüeliyle büyük benzerlikler göstermektedir. Buna göre ışık ve güneş Tanrısı olarak bilinen Mitra’ya boğa kurban etme ritüeli ile Yezidilerin hac döneminde (Cemaya Şeyh Adi 6-13 Ekim arasında kutlanılır) bir boğayı Şeyh- şems’in türbesinin etrafında dolaştırmalarından sonra kurban etmeleri ile Mitra’nın doğum günü olan 25 Aralık ve Yezid bayramının yakın tarihlerde kutlanmaları iki inancın aynı kökenden gelmiş olma ihtimalini kuvvetlendirmektedir.
Bu görüş ile ilgili olarak açıklığa kavuşması gereken iki husus vardır. Birincisi Devyasna ile benzerliği kurulan Dasıni isminin gerek Süryani ve gerekse İslami kaynaklarda bir din, bir mezhep ya da bir meşrep için değil, şimdiki Duhok kentinin merkezi ve hemen güneyinden başlayıp doğuda Laleş’e doğru uzanan dağ silsilesini içine alan bölge için ve bu bölgede meskun Kürt aşireti için kullanılmasıdır. İkincisi ise bütün Yezidiler için değil sadece bu Yezidi aşireti için bu ismin kullanılmasıdır. Bu görüşe şüphe ile bakmamıza neden olan diğer önemli bir etken de İslam’dan önce Kürtlerin esas dini olarak kabul edilen Devyasna (Dasıni) inancının bir devamı olarak Yezidiliğin, yabancı din ve istilacı güçlerin tüm baskılarına rağmen Zağros ve Hakkari bölgesi dağlarında korunduğunun iddia ediliyor olmasıdır. Bilindiği gibi bu dağlık bölgeler coğrafi konumundan dolayı Kürtlerin özerk varlıklarını koruyabilecekleri ve her türlü istiladan korunabilecekleri bir imkan sağlamakta idi. Ortaçağ boyunca Kürtlerin siyasi ve askeri olarak hakim olduğu bu dağlık bölgede uzun bir süre boyunca Hakkari, Botan, Bahdinan, Soran, Erdelan, Bitlis, Hasankeyf, Şirvan, Müküs vb. birçok beylik varlığını devam ettirmiştir. Bu beyliklerin hepsi Müslüman idi. Fakat Yezidi dini toplulukları bu dağlık bölgelerde değil de istilaya çok daha açık olan Musul, kuzey batı Suriye, Mardin, Urfa ve Diyarbakır gibi geniş ovaların bulunduğu bölgelerde varlığını devam ettirmiştir. Dolayısı ile Yezidilik, Dağlık Kürt coğrafyasında etkin bir inanış değildir. Bütün bunlar bize Yezidiliğin, Kürtlerin dağlık coğrafyasında korunan İslam’dan önceki din olan Devyasna’nın bir devamı olduğu hakkındaki görüşlerin sorunlu olduğunu düşündürmektedir.
1. 1. 2. 3. İSLAMİ KÖKEN
Bilim çevrelerinde Yezidilerin kökeni ile ilgili yapılmış araştırmalarda en çok kabul gören görüş budur.59 Buna göre Yezidiliğin kurucusu olarak bilinen Şeyh Adi b. Müsafir (1074-1162) hayali bir kişilik değil tarihi bir şahsiyettir. Bu şahsın hayatı ile ilgili bilgiler tarih kitaplarında mevcuttur ve bazı eserleri günümüze kadar gelmiştir. Şeyh Adi b. Müsafir XII. yy’ın başlarında Musul ile Hakkari bölgesinin kesişme noktasında bulunan Laleş adlı vadide bir zaviye kurmuş ve buradan bölge halkını irşat etmeye başlamıştır. Burada Adeviyye olarak bilinen bir İslam tarikatı oluşturmuştur. Nitekim Şeyh Adi’nin ve halifelerinin döneminde yine o bölgede yaşamış ibn’ul Esir el- Cezeri (ö. 1232), ibn’ul- Mustevfi el- Erbili (ö. 1239) vb. İslam tarihçileri ve alimlerinin bir çoğu Şeyh Adi b. Müsafir’den büyük bir mutasavvıf ve muttaki bir zahid olarak bahsetmişler, onun halifelerini de İslami ilkelere sıkı sıkıya bağlı insanlar olarak tanıtmışlardır. Şeyh Adi’den önce bu bölgede Yezidi isminde veya onu çağrıştıracak herhangi bir din veya mezhep ismi de bu kaynaklarda geçmemektedir.
Adevi tarikatının ileri gelenlerinden ve Şeyh Adi b. Müsafir’in yeğeninin torunu olan Şeyh Hasan b. Adi (1195-1246) döneminde ve sonrasında yaşayan ibn’i Hallikan (ö. 1281), ibn’i Kesir (ö. 1372), ibn’i Teymiyye (ö. 1328), Zehebi (ö. 1345) vb. İslam tarihçileri ve alimleri de Şeyh Adi b. Müsafir ve etbalarından saygı ile bahsetmişlerdir. Fakat Şeyh Hasan’ın Yezid b. Muaviye ve Şeyh Adi b. Müsafir hakkında aşırı gittiğini, tabilerinin şeyhlerini aşırı derecede yücelttiklerini, hulul ve vahdet’ül- Vücud görüşlerini benimsediğini, siyasi emeller taşımaya başladığını, hem
59Roger Lescot, a.g.e., s. 17-18; Ahmet Teymur Paşa, a.g.e., s. 57-59; Enes Muhammed Şerif ed- Doski, a.g.e., s. 260-267; John S. Guest, a.g.e., s. 41-68; Sadık ed- Demluci, a.g.e., s. 176, Ahmet Turan, a.g.e., s. 4-6; Şerafettin Yaltkaya, “Yezidiler” DFİFM, Sene 1, Sa. 3, İstanbul, 1926, s. 1-35; Sami Said Ahmed, el- Yezidiyye, Ahvaluhum ve’l- Mutekidatuhum, Bağdat, 1971, s. 14; Said ed- Deyveci, a.g.e., s. 51-115; Mahmud Cındi, a.g.e., s. 16; Azad Said Sımo, el- Yezidiyye min Hilali Nususiha’l- Mukaddese, s. 37-38,
bazı İslam alimleriyle hem de Musul yöneticileriyle çatıştıklarını aktarmışlardır. Bu tarikatın mensupları bu tutumlarından dolayı Müslüman yöneticilerden büyük bir baskı ve şiddet görmeye başlayınca dağlara ve ıssız bölgelere çekilmişlerdir. Kendileri aleyhine verilen her fetva ve üzerlerine yapılan her baskı onları İslami ilkelerden daha da uzaklaştırdığı gibi şeyhlerine körü körüne bağlı olmalarını daha da artırmış ve Adevilerin İslam’dan daha da uzaklaşmasına neden olmuştur. Daha sonra Adeviler bu görüşlerini daha da ilerletmiş; İslam öncesi inanç ve geleneklerini canlandırmışlar, Nasturi Hıristiyanlardan, Harran Şemsilerinden, bölge Yahudilerinden ve İran kökenli inançlardan etkilenerek onların çeşitli inançlarını da bu yeni dini geleneklerine karıştırmaya başlamışlardır. Bu gurup hakkında Şeyh Hasan’ın ölümünden yaklaşık bir ya da bir buçuk asır sonra Yezidi ismi kullanılmaya başlanmıştır. Fakat bazı Adevi ileri gelenleri bu konuda eski İslami-Sünni çizgiyi terk etmemiş bu esaslar üzerinde Şam ve Mısır bölgelerinde uzun bir süre varlıklarını devam ettirmişlerdir. Bu görüşte olanlar Yezidiliğin bugün ayrı bir din hüviyeti almış olmasını kabul etmekle beraber bunun sapkın bir İslam tarikatı olduğunu savunmaktadırlar.
Günümüz Yezidi aydınları bu görüşü kabul etmemektedirler. Bir kısmı Yezidiliğin Mezopotamya kökenli olması üzerine ağırlıklı olarak dururken diğer bir kısmı Aryen kökenli olması görüşünü öne çıkarmaktadır. Ama özellikle İslami kökenini görmek istememektedirler. Bunun için Yezidiliğin sembol isimlerinden olan Yezid, Şeyh Adi ve Melek Tavus’un kökenlerini İslam öncesi Kürt tarihi içerisinde aramaktadırlar. Buna göre Yezidi dini metinlerinde geçen Yezid isminin bazen Yezid b. Muaviye için kullanılmış olduğunu kabul etmekle beraber bu ismin daha çok İslam öncesi Kürtlerin Tanrı için kullanmış olduğu Ezda, Yezdan, Ezi ve Mazdaizm’de melekler için kullanılmış olan Yazata isminden kaynaklanmış olduğunu savunmaktadırlar. Fakat en ilginci Yezid isminin Müslümanların şerrinden korunmak için alınmış olduğunu savunan görüştür. Çünkü Müslümanların şerrinden emin olmak isteyen birisinin en son sığınacağı isim Yezid ismidir. Hz. Hüseyin’in katlinden dolayı Müslümanlar tarafından hiç de hoş bir gözle bakılmayan Yezid’in söylenildiği gibi koruyucu bir isim olması mümkün değildir. Bunun gibi Yezid b. Muaviye’nin zaten Müslüman olmadığı, onun döneminde gayrı müslüm olan unsurlara hoşgörü gösterildiği, bu hoşgörü’nün hürmetine Yezidilerin dini metinlerinde ondan övgü ile söz ettiklerini söylemektedirler.
Bize göre Yezidiliğin İslami kökeni tarihi dayanakları itibari ile görmemezlikten gelinemeyecek kadar açıktır. Bunun dışında Yezidi dini literatürü, akideleri, çeşitli ibadetleri ve inançları incelendiğinde İslami kökenini ele verecek birçok materyal bulunmaktadır. Dini kavilleri incelendiğinde Hallac’ı Mansur, Beyazıt Bistami, Rabiat’ul- Adeviye, Cüneydi Bağdadi, Sırrı Sakati, Zınnun Mısri, Abdulkadir Geylani vb. birçok İslam Mutasavvıfı hakkında anlatı bulmak mümkündür. Bu metinlerde hakikat, tarikat, şeriat, marifet, irfan, kerem, lütuf vb. birçok tasavvufi terimin kullanıldığı görülmektedir. Hırka, züht, nefs, derviş, çile (yaz döneminde tutulan kırk günlük oruç ve kış döneminde tutulan kırk günlük oruç), mürit, şeyh vb. İslam tasavvufunu çağrıştıracak unsurların varlığı; Şeyh Adi b. Müsafir’in kurduğu züht, dünyaya önem vermeme, nefsin arzularından kurtulmak için uygulanan ağır metotları olan Adevi tarikatına işaret etmektedir. Hakeza Hz. Muhammed, ümmetin nebisi, Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Ayşe, Hamza; Huneyn, Bedir, Mekke, Medine; Yasin, Fatiha, Ayet’el- Kürsi, ihlas sureleri vb. birçok İslami unsur üzerine olan anlatılar da vardır. Esma’ul- Hüsna’da geçen Rahman, Rahim, Gaffur, Halık, Samed, Vahid’ul- Ekber, Sabur, Rezzak vb. birçok isim Tanrı ismi için kullanılmaktadır. Hac, Zekat, Namaz, oruç, fıtre, nikah, talak, zemzem, arafat, kurban bayramı, kadir gecesi, berat vb. islami uygulamalara yer verilmektedir. Semavi dinler tarafından bilinen Hz. Adem, Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. İsmail, Hz. Musa, Hz. Danyal, Hz. İsa, Hz. Zekeriyya vb. peygamberler ve onların Firavun, Nemrut, Azer gibi karşıtları ile olan mücadeleleri üzerine birçok anlatı vardır. Hz. İsa’nın bir peygamber olduğu ve mehdi olarak dünyaya geri geleceği gibi görüşlerin büyük bir çoğunluğu İslami varyantları ile oldukça örtüşmektedir. Bunun dışında Yezidiler Müslümanları Hüseyniler olarak adlandırmakta kendilerini de Sünni olarak tanımlamaktadırlar. Rafızi ile Kızılbaşlara karşı hasmane duygular içerisindedirler. Bu algılama Emevi ve Haşımi çatışmasında yani Sünni ve Şii çatışmasında aldıkları tarihi rolün bir devamı niteliğindedir ki bu da onların İslami kökenlerini ortaya koymaktadır.
Bütün bu saydıklarımıza binaen diyebiliriz ki Kürtlerin İslam öncesi dini ister Zerdüştlük ister Mitraizm ya da Devyasna olarak kabul edilsin Kürtlerin Müslüman olmasıyla beraber tamamen bu inançlar toplum içerisindeki etkisini yitirmemiş, hayatiyetini devam ettirmiştir. Fakat Yezidilik, Kürtlerin Müslüman olmadan bu eski dinlerinin bir devamı olarak ortaya çıkmamıştır. Aksine Müslüman olduktan sonra Adevi tarikatına intisap eden bir kısım Kürt’ün bir süre sonra İslam’dan peyderpey uzaklaşmaları ve uzaklaşma süresi içerisinde eski dinlerinin kalıntılarını canlandırmaları ve bölgedeki diğer inançların da buna eklenmesiyle oluşmuş ve günümüzde İslam’la ilişkisi oldukça zayıflamış bir dindir. Unutulmamalıdır ki Yezidiliğin ortaya çıktığı ve yayıldığı bölge tarih boyunca Aryen ve Mezopotamya kültürlerinin, doğu (Pers, Sasani) ve batı (İskender, Roma) kültürlerinin ve İslam ile Hristiyan dünyasının kesiştiği bir bölgedir. Bu kültürler burada birbirini etkilemişlerdir. Yezidilerin kökenine ilişkin bu kadar çok farklı görüş olması, bütün bu kültürlere ait emareleri içerisinde barındırmasından kaynaklanmaktadır.
2. ŞEYH ADÎ B. MÜSAFÎR EL- HAKKARÎ
1. 2. 1. YAŞADIĞI BÖLGEYE VE DÖNEME GENEL BÎR BAKIŞ
Şeyh Adi b. Müsafir’in yaşadığı Hakkari bölgesi tarihte şimdiki sınırlarından çok daha geniş bir bölgeyi içine alıyordu. Güneyde Musul, kuzeyde Van gölü kıyıları; batıda Cizre ve doğuda Azerbaycan’a kadar olan dağlık bölgeyi kapsamaktaydı. Günümüz Yezidilerin yaşadığı Irak’ın kuzeyinin önemli bir bölümü bu bölgenin sınırları içerisinde bulunuyordu. Müslümanların idari yapılanmasına uygun olarak Zozan olarak bilinen Hakkari bölgesinin; kuzey tarafı Ermeniye, güneybatı tarafı Cezire ve kuzeybatı bölgesi Azarbaycan bölgesi olarak tarih kitaplarında geçmektedir. İslam’ın gelmesinden kısa bir süre önce bölge Sasanilerin elinden çıkıp Bizans yönetimine geçmişti (627)64. Hakkari’nin batı ve kuzey bölgeleri Îyaz b. Ganem tarafından 637 yılında, güney ve kuzeybatı bölgeleri ise Atabe b. Furked es- Sülemi tarafından 641 tarihinde fethedildi. Belazuri’nin (ö. 892) fethedilen bu bölge ahalisi ile cizye antlaşması yapıldığını aktarması ve Vakıdi’nin de Îyaz b. Ganem’in Musul’un fethi sonrası Cizre’ye doğru yöneldiğinde bölge emirlerinden Melik Salih el- Hakkari’nin Îslam’ın çağrısına olumlu cevap vererek Îslam’ı tebliğ edecek kişiler istediği bilgisini vermesi bölgenin sulh yolu ile Müslümanların yönetimine girdiğini göstermektedir.
Bu bölgede Kürt, Arap, Hıristiyan Nasturi ve önemli ölçüde Yahudi yaşamıştır. Şeyh Adi döneminde; Hakkari, Hamidi, Mihrani, Hezbani, Dasıni, Zebari, Tenbeki, Sındi, Zomi (Zorzari) ve Rıhzadi gibi aşiretler bu bölgede yaşıyordu. Bu aşiretlerin göçebe olanları yazın kuzeydeki mera ve pınarlarla dolu olan dağlık bölgelere kışın ise güneydeki ovalara iniyorlardı. Bölgenin Müslümanlar tarafından fethinden sonra Arap aşiretleri de bölgenin güney ve güneydoğusuna yerleşmeye başladı. Özellikle Muhtar es-Sakafi tarafından kovalanan ve Hz. Hüseyin’in katlinde parmağı olan bazı Emeviler ile onların yandaşı olan Kinde Arapları bölgeye yerleşmişlerdi. Hakeza Beni Şeyban, Rabia ve Beni Tağleb Arapları da bölgeye yerleşmişlerdir. Özellikle Abbasiler döneminde birçok Emevi ailesi üyesi de bu bölgeye sığınmışlardı. Buraların islamlaşmasında bölge Araplarının büyük katkısı oldu. Birçoğunun Emevi yanlısı olmasından dolayı bölgede Emevilere yönelik bir sempatinin oluşmasına ve Şiilere karşı bir antipatinin oluşmasına tanık olunmuştur.
Hakkari bölgesinde yaşayan diğer önemli bir gurup da Hristiyan Nasturi ve Yakubiler idi. Miladi 1. Asırdan itibaren Hıristiyanlık bölgede yayılmaya başlamıştı. Dağlık bölge hem baskılardan korunmak için ve hem de inzivaya çekilen keşişler için oldukça uygun bir yer idi. VI. yy’ın sonlarına doğru bölgede Ma’lasa, Esıfne (Şeyhan), Dasın metropolitleri kurulmaya başlandı. Koman, Mar sava, Elkoş gibi önemli kiliseler de bu arada kurulmuştur. Hakeza bu bölgede Mar Danyal, Mar Saban, Mar Sıhduna, Reben İşoya ve Toma el- Merci gibi büyük Hıristiyan teologlar yetişmiştir.Babil sürgününden beri bölgede önemli bir Yahudi nüfusu da bulunmakta idi.
Emeviler (750) dönemi boyunca bölgede herhangi bir huzursuzluğun bulunduğuna dair tarihi bir kayıt bulunmamaktadır. Musul vilayeti ve buna bağlı olarak Hakkari bölgesi Said b. Abdulmelik ve Muhammed b. Mervan b. Hakem gibi Emevilerin ileri gelenlerinden olan valiler tarafından yönetildi. Bu sonuncusu son Emevi hükümdarı II. Mervan’ın babasıdır. Bölge Kürtlerinden bir kadın ile evlenmiş olduğundan oğlu Mervan Kürtlerin yeğeni idi. II. Mervan’ın Abbasiler tarafından öldürülmesi ile Hakkari dağları Emevi sempatizanları için en güvenli yer haline geldi. Buraya sığınan siyasi mülteciler daha sonra siyasi ihtiraslarını kaybettiler ve kendilerini İslami eğitime ve riyazete verdiler. Bunlardan biri olan Şeyhu’l- İslam Ebu’l- Hasan Ali b. Ahmet b. Yusuf el- Hakkari el- Emevi (1019-1097)72 Şeyh Adi’nin öncülerindendir. İmadiye yakınlarındaki Derış köyünde büyük bir zaviye kurdu. Onun öğrencileri özellikle Hakkari bölgesinin en ücra bölgelerine kadar dağıldılar. Bunun gibi birçok alim aşırı Şii karşıtı bir Sünni anlayışın bölge insanın zihninde yer edinmesine neden oldu. Bu durum da Emevi liderlerinin bölgede oldukça sevilmelerini beraberinde getirdi. Nitekim bölgedeki birçok Kürt beyi soylarını Emevi hükümdarlarına dayandırırlar. Abbasiler (750-1258) döneminde özellikle VIII. yy’ın sonlarına doğru bölgede huzursuzluklar baş göstermeye başladı ve IX. ve X. yy’larda bölge Kürtleri birçok isyan gerçekleştirdiler. Bunlar; Cafer b. Fehercis Dasıni (838), Davud b. Rehzad el- Kurdi (890), Muhammed b. Bilal el- Hezbani (906) isyanlarıdır. Bu isyanlar dini sebeplerden ziyade daha çok siyasi sebeplerden kaynaklanmaktaydılar.
Özellikle X. yy’ın ortalarından itibaren İslam dünyasında merkezi yönetim dağıldı ve çeşitli devletler ortaya çıkmaya başladı. Bölge, Şii Hamdaniler (929-991) ve Şii Buveyhilerin (945-1055) nüfuzu altına girmeye başladı. Büveyhiler’in, Abbasilerin merkezi Bağdat’ı almaları ile beraber bu bölge üzerinde büyük bir baskı kurmaya başladılar. 979 yılında Hakkari Kürtlerinin kaleleri üzerine yürüdüler. Büyük çatışmalar çıktı. Büveyhi emiri Alauddevle’nin Kürt emirlerine eman vermesi sonucu teslim olan Hakkari emirlerinin hepsi öldürüldü. Hakkari bölgesinde büyük tahribatlar yapıldı. Aynı dönemde Mısır’da Şii Fatımi devleti kuruldu (909-1171). Bu dönemde İslam coğrafyasının önemli bir bölümü Şiilerin yönetimine girdi. Öyle ki tarihçiler tarafından Şii yüzyılı olarak adlandırılmaktadır. Bu dönemde batıni hareketler gelişmeye bir Sünni-Şii çatışması ortaya çıkmaya başladı. Selçukluların (1055) Bağdat’a inip Şiilerin etkinliğini kırmasıyla kısa bir süre sonra (1070) Şeyh Adi’nin doğum yeri olan Suriye, Şiilerden geri alındı. Şiilerin siyasi olarak mevzi kaybetmesiyle batıni hareketler yeraltına inerek adeta terör estirmeye başladılar. Bu dönemde Nizamiye medreseleri kuruldu ve Sünni ekol yavaş yavaş ipleri eline almaya başladı. Tam bu karmaşanın ortasında Haçlı seferleri (1096-1187) ortaya çıkar ve Filistin, Suriye ve Anadolu’nun önemli bir kısmında etkinlik kurmaya başlarlar. Şeyh Adi’nin Laleş’te yaşadığı tarihlerde (1130-1162) Büyük Selçuklu devleti dağılmış, Musul’da Zengi Atebeyleri yönetime gelmiştir (1127-1222). İmadeddin Zengi (ö. 1146), Haçlılara karşı sağlam bir güç oluşturmak amacıyla kuzeydeki Hakkari ve Bohti kalelerine uzun bir süre saldırılar gerçekleştirdi. Hakkari, Hamidi ve Mihrani aşiretlerinin kalelerinin çoğu düşmüştür. Selahaddin’i Eyyubi iktidara gelinceye kadar (1169) Kürtler ile Zengiler arasındaki çatışmalar devam etmiştir. Selahaddin’i Eyyubi, özellikle Hakkari, Hamidi, Mihrani Kürtlerinden devşirdiği askerler ve Türkmenlerden oluşan ordusuyla bu iç çekişmelerden sıyrılıp önce Şii Fatımilere daha sonra haçlılara karşı mücadeleye girişmiştir. Bu askerlerin büyük çoğunluğu Şeyh Adi b. Müsafir’in bu bölgede yapmış olduğu irşat faaliyetlerinin etkisi altında yetişmişlerdi.
İşte Şeyh Adi b. Müsafir bu siyasi karmaşa ve huzursuzluğun hakim olduğu bir dönemde gözlerden uzak Laleş vadisine gelip inzivaya çekilmiş ve daha sonra Adevi olarak bilinen tarikatını kurmuştur. Bu dağlık bölgede yaptığı seyahatlerle halkı irşat etmeye ve İslami eğitim faaliyetlerine yönelmiştir.
1. 2. 2. DOĞUMU VE NESEBİ
İsmi, Adi b. Müsafir b. İsmail b. Musa b. Mervan b. Hasan b. Mervan eş- Şami el- Hakkari’dir. Şami lakabı doğum yerine, Hakkari lakabı ise yaşadığı bölgeye nispet edilmiştir. Bu silsile şeyhin ahfadından Şeyh Hasan b. Adi tarafından ibnü’l- Müstevfi’ye (ö. 1239) aktarılmıştır. Adı geçen Mervan, Emevi hükümdarı Mervan b. Hakem değildir. Emevi ailesine ait olup olmadığı ise tartışmalıdır. 1074 (h. 467) yılında Şam’ın batısında bulunan Beka yakınlarındaki Baalbek bölgesinin Beytifar köyünde doğmuştur. Bu bölge şimdi Lübnan devletinin sınırları içerisindedir.
Şeyh Adi’nin nesebi hakkında araştırmacılar iki farklı görüştedirler. Bazıları onun Emevi kökenli olduğunu bazıları da Kürt kökenli olduğunu söylemektedirler.
Kürt kökenli olduğunu savunanların görüşlerinin şu şekilde sıralayabiliriz. Şeyh Adi’nin akranı olan Sem’ani (ö. 1166)82 ve Şeyh Adi’ye yakın bir dönemde yaşayan ibn’i Mustevfi el- Erbili (ö. 1239) ve ibnü’l- Esir el- Cezeri (ö. 1232)84 ki ikisi Şeyh Adi ile aynı bölgede yaşamışlardır onu Emevi ailesine nispet etmemişlerdir. Bunlardan sonra gelen ebu’l Fida el- Eyyubi (ö. 1331), ibn’i Kesir (ö. 1372), Zehebi (ö. 1345), Suyuti (ö. 1505), Abdulvahhab Şarani (ö.1565), Vetri eş- Şafii gibi tarihçiler de onun Şamlı olduğunu zikretmekle beraber yaşadığı bölge olan Hakkari’ye nispet etmişlerdir. Abdullah el- Yafıi (ö. 1366) ve İmad el- Hanbeli (ö. 1678) gibi alimler de onu doğum yeri olan Şam’a nispet etmişlerdir. İlk olarak Emevi ailesine nispet eden Şatnufi’dir (ö. 1318). Ondan sonra ibn’i Teymiyye (ö. 1328), Tadufi, Makrizi (1441), es- Sehavi (1496), ibnü’l- Verdi (ö. 1348) gibi müellifler tarafından Emevilere nispet edilmiştir. Görüldüğü gibi vefatından bir buçuk veya iki asır sonra Emevilere nispet edilmeye başlanmıştır. Kendisine atfedilen eserlerde de Emevilere nispet edilmemiştir.
İbn’i Teymiyye’nin Adevilere göndermiş olduğu risaleden onun etbalarının kendilerini Emevi olarak kabul ettiklerini anlıyorsak da bu Şeyh Adi’nin Emevilere olan sevgisi ve Muaviye ile Yezid hakkındaki olumlu görüşlerinden kaynaklanmaktadır. Şam’lı olması ve Şam bölgesinin Emevilerin merkezi olması hasebiyle ve Hakkari bölgesi Kürtlerinin Emevilere olan sempatisi nedeniyle de kendilerini Emevilere nispet etmiş olabilirler.
İbn’i Müstevfi’nin Şeyh Hasan b. Adi’den Şeyh Adi’nin nesebi hakkında aktarmış olduğu malumata göre Şeyhin doğduğu köy Beytifar olarak bilinen Şevfü’l- Ekrad (Kürtlerin köyü)’dür. Dolayısıyla Şam bölgesine yerleşmiş olan Kürtlerden olabilir. Şeyh Adi’nin birçok memleket dolaşmasına rağmen gelip Laleş’e yerleşmesi, Kürtler içerisinde yaşaması onun anavatanında yaşamak istemiş olmasına işaret etmektedir. Şeyh Adi’nin Kürtçe konuşması, Kürtlerin şeyhi ve imamı olarak nitelendirilmesi, yeğeni Adi b. Sahr b. Sahr el- Hakkari’nin (1162-1228) Kürt Adi olarak adlandırılması ve bir şiirinde annesinin ismi Kürtçe ve Farsça olan Yezda olarak zikretmesi onun Kürt olabileceğini göstermektedir.
Rahib Ramişo (1452) gibi bazı Süryani kaynaklarına göre Şeyh Adi’nin Tiryaha Kürtlerinden Müsafir b. Ahmed el- Kürdi olan babası İşo Sabran manastırının çobanının oğludur.
Emevi kökenli olduğunu savunanların görüşleri de şunlardır.
Birçok tarihçinin Şeyh Adi’yi Emevilere nispet etmedikleri doğrudur. Fakat ne Emevi sayan ne de bu konuda sükut içerisinde olan tarihçilerden hiçbirisi onu Kürtlere de nispet etmemiştir. Aynı şekildi hiçbir Kürt aşiretine de nispet edilmemiştir. Hakkari’ye nispet edilmesi onun Hakkari aşiretinden olmasından dolayı değil (ki yaşadığı Laleş vadisi Dasıni ve Mihrani aşiretlerinin bölgesinde idi) yaşadığı bölgenin genel ismine izafe edilmiştir.
Şeyh Adi’ye isnat edilen eserlerde Emevilere nispet edilmediği doğru değildir. Bu risalelerde defalarca kez Emevilere nispet edilmiştir. Şeyh Adi’nin ardıllarından bazılarının el- Kürdi olarak tanınmaları, Şeyh Adi’nin Kürtçe konuşmuş olması; Kürtlerin içerisinde yaşamış olmasından ve ondan sonra gelenlerin de Kürtleşmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Müritlerinin birçoğunun Kürt olması onun da illa Kürt kökenli olduğunu göstermez.
Şeyh Adi’ye isnat edilen şiirler kendisine ait değildir. Hiçbir kaynakta şair olduğu belirtilmediği gibi bu şiirlerin içeriği ile kendisine ait olan risalelerin içeriği uyuşmuyor. Çünkü risalelerinde bid’at saydığı şeyleri şiirlerinde yüceltmiş olması mümkün değildir. İbn’i Teymiyye’nin de dediği gibi bunlar Şeyh Hasan b. Adi
döneminde ortaya çıkmıştır. Bu şiirlerin kendisine ait olduklarını kabul etsek bile bu şiirlerindeki bir dizede ‘ben Müsafir’in oğlu Adi el- Emevi’yim’ demektedir. Annesinin isminin Yezda olarak zikredilmesi onun Kürt kökenli olduğunu ■ ■ . 108
göstermez.
Bazı Süryani kaynaklarının Şeyh Adi hakkında aktardıkları bilgiler tarihi yanlışlıklar ile doludur. Hiçbir sahih kaynakta Kürtlerin Tirhaya isimli bir aşiretinden bahsedilmemiştir. Eğer anılan aşirete mensup olsaydı niçin o aşirete nispet edilmişmemiştir.
Bize göre Şeyh Adi’nin geç bir tarihte Emeviler’e nispet edildiği doğrudur. Fakat hiçbir kaynak eserde Kürtlere ya da herhangi bir Kürt aşiretine de nispet edilmemiştir. Dolayısıyla kesin bir hüküm vermek mümkün gözükmemektedir.
1. 2. 3. EĞİTİMİ VE SEYAHATLERİ
Şeyh Adi ilk eğitimini kendi köyünde aldı. İlme olan merakı, dünyaya sırt çevirmesi ve uzleti sevmesinden dolayı birçok memleket dolaştı. İlk olarak Şam’a gitti ve bölge âlimlerinden dersler aldı. Genç yaşta hacca gidip Medine’dedört yıl kaldı. İlk olarak kendisi gibi bir genç olan Abdülkadir Geylani (ö. 1166) ile burada karşılaştı. Daha sonra Bağdat’a giderek ilim tahsiline devam etti. Burada birçok zahid ve alim ile karşılaştı. Bağdat’tan ayrılıp Musul’da kısa bir süre kaldı.
Ardından kısa bir süreliğine Erbil’deki Kerhini denilen yerde kaldı. Fakat sahralarda ve dağlarda uzlet köşesine çekilmeye meyyal olan kişiliği onun daha fazla şehirlerde kalmasına müsaade etmedi. Laleş vadisine gelip yerleşti. Uzun bir inziva hayatından sonra kendisi için bir zaviye yaparak bölge halkı arasında irşat faaliyetlerine başladı. Bu maksatla bölgede birçok seyahatler yaptı. Buna rağmen Şam ile ilişkilerini kesmedi. Vefat edeceği yıl (h. 555) Şam’a gitti. Daha sonra aralarında Ahmed er-Rufai (ö.1183), Abdülkadir Geylani, Ukayl el-Menbici’nin olduğu kalabalık bir alim gurubuyla ikinci kez hacca gitti. Şeyh Adiy, Şafii fıkhında uzmanlaşmıştı. Selefi olup itikadı sağlam biriydi. Ehli sünnetten bir çok âlim (Şeyh Abdülkadir Geylani, Şeyhu’l- İslam ibn’i Teymiyye, Hafız ibn’i Kesir vb.) şeyhin ilmine ve yeterliliğine şahitlik etmişlerdir.
Şeyh Adi’ye ithaf edilen birçok risale mevcuttur. Bunlar; ‘ İ’tikadu Ehli Sünne ve’l- Cemaa, , Kitabu Adabü’n- Nefs ve Miet Zikir, Kitabü’l- Vesaya li Şeyh Adi ile’l- Halifeti Kayidi, Kitabu li Adabi’l- Muridi li’ş- Şeyh Hasan b. Adi b. ebi’l- Berekat Risale fi’l- Akaid’ ve bunun dışında şiirlerden oluşan ‘Sitte Kasaidü’ş- Şi’riyye’, ‘Şiir Divanı’ isimli eserleri vardır. Risalelerinde genel olarak Sünni inanca bağlı kaldığı görülmektedir. Sadece Muaviye ve Yezid hakkındaki görüşleri bakımından Ehli Sünnet’ten farklı bir anlayışa sahiptir. Kendisine nispet edilen şiirlerin çoğunun kendisine ait olması şüphelidir. Çünkü bu şiirlerin birçoğunun içeriği ile risalelerinin içeriği uyuşmamaktadır. Büyük ihtimalle bunlar Şeyh Hasan ya da diğer bazı Adevi şeyhlerine aittirler.
1. 2. 4. HOCALARI, AKRANLARI VE TALEBELERİ
Şeyh Adi esas olarak ilim tahsilini Bağdat’ta yapmıştır. Burada büyük bir ihtimalle Gazzali kardeşlerin sorumlu oldukları Nizamiye medreselerinde okumuştur. Fakat asıl tasavvuf eğitimini Ukayl el- Menbici’den (ö. 1165?) o da Mesleme es- Suruçi’den (ö. 1074) almıştır. Sufilik hırkasını Ukayl el- Menbici’den almıştır. Bu iki hocasına çok hürmet göstermiştir. Her ne zaman bir şey söylemek isterse ‘Ukayl el- Menbici ve Mesleme es- Suruçi hürmetine’ diye söze başlardı. Aynı zamanda Şeyh Adi özellikle Şeyh Ebü’l- Ferec eş- Şirazi (ö. 1094) ve Şeyhu’l- İslam el- Hakkari’den (ö. 1094) de oldukça etkilenmiştir.
Şeyh Adi, dönemin tanınmış birçok zahid ve alimiyle tanışmış ve dostluklar kurmuştur. Bunlar arasında; Gazzali kardeşler, Abdülkadir Geylani, Hammad ed- Debbas (ö. 1131), ebü’l- Vefa Hulvani (ö. 1108), ebu Necib Suhreverdi (ö. 1167), Ahmed er- Rufai (ö. 1182), el- Hiti (ö. 1169), Şeyh Musa ez- Zuli, Kadib el- Ban Musuli vb. isimleri sayabiliriz. Bunların çoğu Şeyh Adi hakkında övücü sözler sarf etmektedirler. Dikkat edilirse bu âlimlerin birçoğu Kadirilik, Rufailik, Sühreverdilik gibi tarikatların kurucularıdır. Nitekim kendisi de Adevilik tarikatını kurmuştur.
Laleş’e yerleşmesinden sonra birçok kerameti halk arasında yayıldı. Her taraftan kendisine öğrenciler gelmeye başladı. Yaşam tarzı ve etkili vaazları ile kendisine tabi olanların sayısı oldukça artmıştır. Nitekim ibn’i Hallikan’ın; ‘bütün bölge halkı kendisine aşırı derecede bağlandı. Gerçekten tasavvuf ehline bu derece bağlandığı görülmüş değildir’ sözleri onun nüfuzunun bölgede ne kadar arttığını göstermektedir. Onun bazı meşhur öğrencilerini şu şekilde sıralayabiliriz; Emir İbrahim Mihrani, Ömer Kubeysi, Ömer Kayidi, el- Barıstiki, İsmail Tunusi, Ali Mütevekkil, Ali Vasiti, el- Kalanisi, Muhammed b. Reşa, el- Botani, Muhammed b. Ahmed el- Kureyşi, Kayıd el- Bozi, Davud b. Muhbir, ibn’i Haris el- Halebi, İbrahim Necaşi, Hüseyin el- Hatip el- Bozi, İshak Serduli, Abdullah el- Konstantini, Abdulaziz Korkori.
1. 2. 5. ZÜHDÜ VE İNZİVA HAYATI
Dünya hayatına ilgi göstermeyen, nefsinin arzularından kurtulmak için çeşitli mücahede metotları geliştiren Şeyh Adi; mağaralarda, ormanlarda ve sahralarda yalnız başına yaşamıştır. O abid ve zahid bir kişi olarak tanınmıştır. Hafız ez- Zehebi şeyh hakkında şunları söylemiştir; ‘senelerce belde belde dolaştı, şeyhlerle dostluk kurdu, birçok mücahede usulünü icra etti. Musul’un dağlarında ikamet etti. İkamet ettiği yer kimsenin olmadığı, ama daha sonra Allah’ın insanlarla doldurduğu, şeyhin bereketiyle imar olduğu bir yer oldu. Öyle ki artık insanların rahatlıkla gidebileceği bir yer oldu. Bir kısım bozguncu Kürt, şeyhin bereketiyle düzeldiler. Şeyhten birçok kişi faydalandı. Meşhur bir şahıs, hayrı öğreten, öğüt veren, şeriate uygun davranan, Allah söz konusu olduğunda çok ciddi olan, Allah yolunda kınayıcının kınamasına aldırış etmeyen bir kişiydi. Şeyh seksen yıla yakın ömür sürdü. Bize ulaştığı kadarıyla kendisi ne bir şey satmış ne de bir şey satın almıştır. Dünya işleriyle ilgisi
olmamış, kendisine ait olan küçük bir pamuk tarlasıyla geçimini sağlamıştır
Şeyh bilindiği gibi günler boyunca Allah için oruç tutuyor, hatta insanlarda şeyhin bir şey yemeden içmeden yaşayabildiği yönünde bir kanaat hasıl olunca, zannedildiği gibi olmadığını ispat etmek için insanların gözü önünde ağzına bir şeyler alıp yediği de oluyordu. Şeyhin kerametleri, nefsini kırma yolundaki çabaları o kadar meşhur olmuştu ki bu şeyler eskiden olup şimdi anlatılsaydı insanlar uydurmadır derlerdi’. Abdulkadir Geylani de ‘Eğer peygamberlik mücahede ile elde edilseydi, onu mutlaka Şeyh Adi b. Müsafir elde ederdi’ demiştir. Nitekim yeme, içme, uyku gibi tabii ihtiyaçlarından kısarak olabildiğince kendisini ibadet ve nefis tezkiyesine vermiştir. O kadar zayıflamıştı ki secde ettiğinde beyninden; mücahedenin şiddetinden çakıl taşlarının kuru toprağa düşerken çıkardığı ses gibi bir ses çıkardı. İbnü’l- Müstevfi de Şeyhin öğrencilerinden Hammad b. Muhammed b. Cessas’tan Şeyh hakkında şu sözlerini aktarmıştır: ‘Adi’den daha güzel yaşayan, ondan daha heybetli, daha mütevazi ve daha duygusal kimse görmedim. ... Adi bir küheylana bindi. Ölünceye kadar ondan inmedi. Gündüzleri bir lokma yemedi. Geceleri uyumadı. Kimsenin ne yiyeceğini yedi ne de içeceğini içti. Kimse onu kötü bir huy ile itham etmemiştir.’
1. 2. 6. ADEVİ TARİKATI
Ukayl el- Menbeci’den sufilik hırkasını alan Şeyh Adi, Laleş’te bir zaviye kurup halk arasında irşat faaliyetlerine başladı. Şeyh Adi’nin etrafında birçok öğrenci ve geniş bir halk kitlesi toplandı. Bunda zühdü ve dilden dile dolaşan keramet ve menkıbeleri oldukça etkili oldu. Kaynaklarda doğuda insanların ziyaretine gittiği, müritlerin eğitim için başvurduğu, birçok evliyanın yanında kemale erdiği, birçok memleketten insanların ziyaret ettiği ve halkın çok büyük hürmet gösterdiği bir kişi olarak tanıtılmaktadır.
Bu bölgede yaşayan Kürtler kendisine bağlanıp etrafında toplanmaya başladılar. Ta ki Şeyh’in şöhreti beldeleri kaplayıp kendisine bağlı olanlar çoğalıp Adeviyye adını alıncaya kadar. Şeyhin tabileri, şeyhi yöneldikleri bir kıble, ahirette geçimlerini yapacakları bir azık edindiler. Etrafında müritlerin çoğalmasıyla beraber Adevi tarikatı ortaya çıkmaya ve kurumsallaşmaya başladı. Yalnız şunu unutmamak lazım ki Adevi tarikatı tamamıyla sırtını dünyaya vermiş bir tarikat değildi. Tarihi kaynaklara göre bu bölgede ilmi bir canlanma meydana geldiği gibi huzur ve sükun da sağlanmaya başlanmıştır. Bölgedeki emirlerden bazıları kendisine mürit oldular. Kürtler ile Musul atabeyleri arasındaki çatışmalar durdu. Haçlılara karşı bir cihat merkezi oldu. Vefatından birkaç yıl sonra önce Şii Fatımilere sonra da Haçlılara karşı mücadele eden Selahaddin’i Eyyubi’nin ordusunun askerlerinin çoğu bu bölge halkından idi ve çoğu Şeyhin rahleyi tedrisatından geçmişti. Bu yüzden şeyhi Kudüs’ün manevi fatihi olarak kabul edenler de olmuştur.
Tercih edilen görüşe göre Şeyh Adi 90 yıl yaşamış ve 1162 (h. 507) tarihinde vefat etmiştir. Laleş’teki zaviyesine defnedilmiştir.
1. 2. 7. ŞEYH ADİ SONRASI ADEVİLİK
Şeyh Adi’nin vefatından sonra yerine yeğeni Ebu’l- Berekat Sahr b. Sahr b. Müsafir geçti. Beytifar köyünde doğdu. Babasının yanında yetişti. Salih, müttaki, zahid, ilim ve hadise arzulu, alimlerin derslerini kaçırmayan biriydi. Babasının ölümünden sonra Şam’dan yola çıkıp, amcasının irşad faaliyetlerinde bulunduğu Laleş’e, Hakkari bölgesine doğru yola çıktı. Amcası onun gelmesine çok memnun oldu ve ona itina gösterdi. Amcası onu bir Kürd kızı ile evlendirip soyunun bereketli olması için dua etti. Ebu’l- Berakat bu duanın bereketiyle zürriyet sahibi oldu. Oğullarından tanıdıklarımız arasında Ebu’l- Mefahir lakaplı Şeyh Adi ve İbnü’l- Mustevfi dışında kimsenin bahsetmediği Ahmet vardır. Şeyh Adi, Ebü’l- Berakat’tan çok umutluydu. Bunun için müritlerine Ebü’l- Berakat benim halifemdir diyordu. Şeyh Adiy’in vefatından sonra Adeviler onu amcasının yerine tayin ettiler. Onun emrine itaat etmeye başladılar. Vaaz ve nasihatlerini dinlemeye başladılar. Ebü’l- Berakat, takva ve züht bakımından hiç de amcasından geri değildi. Öyle ki tarihçiler onun hakkında şöyle derler; ‘En hayırlı öncüye en hayırlı halef’. Şeyh amcası gibi kitaba ve sünnete bağlı, heva ehlinden uzak, öncekilerin yoluna çağıran biriydi. Vefat yılı tam bilinmiyor. Laleş’te amcasının yanına defnedildi. Yezidiler tarafından Şeyh Berakat adı ile tanınmaktadır. Vefatından sonra yerine oğlu Adi geçti. Onun döneminde de Adeviler sıratı müstakim üzeri kaldılar.
Adi b. Sahr b. Sahr 1162 yılında doğmuştur. Laleş’te doğan ilk Adevi şeyhi olduğu için Kürt Adi olarak tanınmaktadır. İlk eğitimini babasından aldı. Doğudaki birçok şeyhle görüştü. Kendisi; hayalı, sessiz, ilim ehlini seven, akıllı, çok alçak gönüllü, alimlerin ihtiram ve yüceliğinde ittifak ettikleri biri idi. Şöhreti her tarafa yayılmıştı. Babasından sonra şeyhlik makamına geçerek birçok insanı takva ve ilim sahibi yapıp şeyhlik makamına çıkardı. İbn-i Müstevfi’nin dediğine göre Şeyh, Mekke yolunda, ihramlı bir şekilde iken vefat etti (1228).
Bu tarihe kadar Adevi tarikatı Şeyh Adi b. Müsafir’in koruduğu Ehli Sünnet çizgisini devam ettirmiştir. Nitekim ibn’i Hallikan; ‘Şeyh Adi’nin torunları hala orada (Laleş’te) yaşamakta, onun ilkelerini uygulamakta, onun izinden yürümektedirler. Halk da tıpkı şeyhin (Şeyh Adi b. Müsafir) zamanında olduğu gibi samimi bir inanç ve büyük bir saygı ile onlara bağlılıklarını sürdürmektedir’ derken bu gerçeğe dikkat çekmiştir. Şeyh Adi b. Sahr’ın ölümünden sonra yerine oğlu Şeyh Hasan geçti. Bu dönemden sonra Adevi tarikatında köklü değişiklikler oldu.
3. ADEVÎLÎKTEN YEZÎDÎLÎĞE
1. 3. 1. ŞEYH HASAN B. ADÎ
1195 tarihinde Laleş’te dünyaya geldi. Asrının dahi, dili akıcı, delil getirmede kuvvetli, birçok olağanüstü özellik ile donatılmış, nadir bir zekaya sahip kişilerinden biriydi. Fakat Zehebi’nin belirttiği gibi kendisinden önceki Adevi Şeyhleri gibi sağlam bir akide sahibi değildi. Şeyh Adiy ile aralarında dağlar kadar fark vardı. Îbn’i Arabi’nin Musul’a geldiği sene onunla görüşmüş ve ondan oldukça etkilenmiştir. Yerine kardeşi Şeyh Fahreddin’i bırakarak 6 yıl boyunca halvete çekilmiştir. Bu sırada müritleri ile irtibatını kardeşi sağlıyordu. Înzivadan çıktıktan sonra ‘Kitabü’l- Cilve li Erbabi’l- Halve’ isimli bir eser yazdı. Bunun dışında ‘Mehkü’l- Îman ve Hidayetü’l- Ashap’ isimli iki eseri daha vardır. Bugün bunların hiçbiri elimizde değildir. 1246 yılında Musul emiri Bedreddin Lu’lu tarafından öldürülmüştür.
Bu dönemde Adeviler bir tarikat olmanın yanında siyasi bir hüviyet almaya başlamışlar ve aynı zamanda tasavvuf anlayışı da değişmeye başlamıştır. Bu durum beraberinde bölgedeki hem siyasi iktidar hem de farklı dini anlayışlar ile çatışmaları getirmiştir. Bu dönemde Adevilerin sayısı hızla artmıştır. Adevi müritlerinin kendilerine körü körüne tabi olduklarını bilen Adevi şeyhleri bunu hem siyasi ihtiraslarını gerçekleştirmek hem de kendilerine karşı olan farklı dini anlayışları bastırmak için kullanmışlardır.
1. 3. 2. ADEVİLİĞİN DÖNÜŞÜMÜ
Şeyh Hasan ile Şeyh Adi’nin Ehli Sünnet ve’l- Cemaat’in ilkeleri üzerine kurduğu Adevi tarikatı önü alınamayacak bir değişime uğramıştır. Öyle ki ibn’i Teymiyye, Adevilere uzun bir risale yazarak onlara İslami ilkeleri tekrar hatırlatma ihtiyacı hissetti ve onları Şeyh Adi’nin tertemiz yoluna çağırma ihtiyacı duydu. Bu değişimi şu şekilde sıralayabiliriz.
Yezid b. Muaviye ile Şeyh Adi hakkında aşırıya gitmeye başlanması. İbn’i Teymiyye şöyle demektedir: ‘Şeyh Hasan döneminde tarikata asılsız birçok nesir ve nazım soktular. Şeyh Adi ve Yezid hakkında çok aşırı gittiler. Halbuki Şeyh Adi bu şeylerden uzak idi. Onun tarikatı sağlıklı idi ve böyle hurafeler içermiyordu.’ Şeyh Adi’ye birçok keramet ve menkıbe atfedilmeye başlandı. Ona tanrısal sıfatlar verilmeye başlandı. Yezid’i sevmeyenlerin kanını ve malını helal addettiler ve ona da tanrısal sıfatlar atfettiler. En sonunda bunların, onları dini yükümlülükten kurtardığını iddia ettiler. Bunu destekleyecek birçok kavil şu anda da Yezidi dini literatürinde de bulunmaktadır.
Adevi tarikatı; Kadirilik, Rufailik, Sühreverdilik gibi tarikatların kurulduğu bir zaman diliminde (XII. yy) kurulmuştu ve onlar gibi Ehli Sünnet ilkelerine sıkı sıkıya bağlı idi. Fakat daha sonra ibn’i Arabi gibi mutasavvufların Vahdet’i Vücut gibi düşünceleri ile farklı bir kulvara sapmaya başladı. Şeyh Hasan da bu tasavvufi anlayıştan oldukça etkilendi. Allah’ın veliler tarafından görülebileceği düşüncesi, Vahdet’i Vücud, Hulul ve İttihad gibi düşünceleri savundu. Batın- Zahir, Şeriat- Hakikat ayırımları ortaya çıkmaya başladı. Bu konuda Adevilerin büyük çoğunluğu şeyhlerine uydular. Fakat kendi ailesinden bazıları ona karşı geldiler. Bunların dışında da Şeytan hakkında aşırıya gittiler. Özellikle Tasavvuf’ta guluv ve şath olarak bilinen, Hallac’ı Mansur, Ahmed el- Gazzali ve ibn’i Arabi’nin Şeytan hakkındaki yorumlarından etkilenerek Şeytan’ın Allah’tan başkasına secde etmeyerek en büyük Muvahhid olduğunu ileri sürmeye başladılar. Hallac- ı Mansur’un Yezidiler arasında çok büyük nüfuzu vardır. Laleş’te makamı mevcuttur ve Hallac-ı Mansur adına uzun bir Kavil anlatılmaktadır. Hallac’ın Yezidilerce çok önemsenmesinin nedeni Şeytan hakkındaki olumlu görüşleridir ki bu görüşler Melek Tavus inancının oluşmasında önemli bir işlev görmüştür.
Adevilerin şeyhlerine körü körüne tabi olmaları. İlk Adevi şeyhlerinin olağandışı yaşam biçimleri, kerametleri ve menkıbelerinin tesiriyle Adeviler şeyhlerine aşırı bir bağlılık ve hürmet göstermişlerdi. Bu konu ile ilgili olarak ibn’i Hallikan’ın; ‘gerçekten tasavvuf ehline bu derece bağlandığı görülmüş değildir’ sözlerini daha önce aktarmıştık. Bu dönemden itibaren şeyhler kutsanmaya ve aşırı yüceltilmeye başlandı. Bu konuda Şeyh Hasan ile ilgili ilginç bir olay aktarılır: ‘Bir gün Şeyh Hasan’a bir vaiz gelip vaaz vermeye başladı. Öyle ki Şeyh Hasan ağladı ve bayıldı. Uyandığında Kürtlerin vaizi kanında boğduklarını görünce bu da ne diye sordu. Onlar şeyhimizi ağlatan köpeğe hak ettiği cezayı verdik dediler. Şeyh kendini düşündüğünden bir şey demedi.’
Adevi şeyhleri ile müritleri arasındaki bağ tarikatın, taşrada yayılmasından ve müritlerinin aşiret üyelerinden oluşmasından dolayı farklı bir şekil almıştı. Sayıları arttıkça şeyh ile mürit arasında keskin bir hiyerarşi oluşmaya ve iradelerini tamamen şeyhe teslim etmeye başladılar. Bu durum çok örgütlü bir dini ve siyasi yapının ortaya çıkmasına neden oldu. Artık Adevi şeyhleri sadece dini irşat değil aynı zamanda siyasi bir liderlik de yapmaya başladılar. Siyasi bir hüviyet almaya başlamaları ile beraber kendi düşüncelerini eleştirenlere karşı ilmi olarak cevap vereceklerine siyaseten baskı uygulamaya, terör estirmeye başladılar. Örneğin Kur’an’da’ki hareke ve noktaların Emeviler döneminde konulmasından ve Emevilere olan sevgilerinden dolayı bu harekelemelerin Kur’an’dan olduğuna inanıyorlardı. Bu görüşlerinden dolayı kendilerini eleştirmiş olan Musul ulemasından Şeyh Salih Ebu Ahmed Abdullah b. Hasan b. Müsenna’nın mezarını açmış kemiklerini çıkarmış ve yakmışlardı. Bunun dışında da insanın dilinin varamayacağı şeyler yapmışlardı. Adevilerin bu düşüncelerinden ve düşmanlarına karşı olan bu baskıcı tavırlarından dolayı Musul emiri Bedreddin Lu’lu saldırılarını meşrulaştırmak için alimlerden Adevi karşıtı fetva istedi. Aslında Adevilerin görüşleri Lu’lu’yu fazla ilgilendirmiyordu. O daha ziyade gün geçtikçe siyasi olarak güçlenen Adevilerin büyük bir güç olmadan ortadan kaldırılmaları için bunları bir fırsat olarak görüyordu. Bunun üzerine İmam Ebu Hamid Muhammed b. Yunus fetva verdi. Bedreddin Lu’lu, Şeyh Hasan’ı Musul’a çağırdı. Şeyh Hasan büyük bir asker topluluğu ve süvarilerle Musul’a geldi. Lu’lu bu adamlara ‘gidin Nevbe denilen yerde Allah’a ibadet edin. Şeyh Adi’nin zaviyesine yaklaşmayın. Burayı Ahmed b. Ebi’l- Berakat’a bırakın’ dedi. Bu olay Adeviler ile Musul hakimi arasındaki ilk çatışma idi. Bu çatışma üzerine Bedreddin Lu’lu bu adamları Laleş’ten çıkardı. Oraya girişlerini yasakladı. Şeyh Hasan sürgüne benzer bir şekilde 1230 yılı Ramazan ayının onuncu gününde Erbil’e geldi. Fakat Erbil meliki Muzaffer kendisine nafaka tayin edip Ramazan’ın 11. Gününde Erbil’den çıkardı.
Musul emirleri özellikle onların artan siyasi nüfuzlarından korkmaya başladılar. 1240-1254 tarihleri arasında Adeviler ve Musul hakimi arasında şiddetli çatışmalar yaşandı. Şeyh Hasan döneminde Hakkari, Musul, Cezire ve Şam bölgelerinde kendisine tabi olanların sayısı oldukça artmıştı. Bölge Kürtleri ile Atabekler arasında çatışmalar yeniden başlamıştı. Emirlikler arası çatışmalar ve gittikçe ağırlaşan vergiler halkı bezdiriyordu. Şeyh Hasan da tabilerinin gözündeki makamına bakarak bölgenin hakimi olması gerektiğine kani olmalı ki siyasi gayeler gütmeye başladı. Adeviler o kadar güçlenip kuvvetli oldular ki Musul emiri Bedreddin Lu’lu bunlardan çok korktu. Ayrıca Bedreddin Şii idi. Adevilerin Yezid’e ve Emeviler’e olan sevgisi onu çok kızdırıyordu. Kendisi Şeyh Hasan ve tabilerini yok etmeye karar verdi. Bu arada Müslüman alimler Şeyh Hasan’ın sapık fikirlerini şikayet ediyorlardı. Bedreddin, Adevileri yok etmeyi kafasına koymuştu koymasına ama Adevilerin şeyhleri uğruna ölümü göze almaları, bulundukları yerin engebeli olması onun gözünü korkutuyordu. Yine de Şeyh Hasan’ı kandırarak Musul’daki bir kaleye hapsetmeyi başardı. Kürtlerin Musul’u harap etmelerinden korktuğu için tel ile boğdurdu (1246). Şeyhin hapsedilip öldürülmesi daha kötü sonuçlara yol açtı. Çünkü Adeviler şeyhlerinin ölmediğini tekrar döneceğini onları bir araya getireceğini iddia etmeye başladılar. Bedreddin’e karşı düşmanlık beslemeye, Bedreddin’den intikam almak için fırsat kollamaya başladılar. Adevilerden çekinen Bedreddin; Adevileri öldürmeye, sürgün etmeye ve türlü türlü işkencelere maruz bırakmaya başladı. Adevilerin yaşadığı bölgeye askerlerini göndererek onlardan çokça kişi öldürttü. Bazılarını esir aldı. İleri gelenlerinden yüze yakın kişiyi öldürüp organlarını parçalattı ve bunları Musul’un kapılarına asılmasını emretti. Ayrıca askerler Şeyh Adi’nin kabrini açıp kemiklerini yaktılar. Bütün bu olanların şeyhlerine aşırı derecede düşkün olan Adevilerin ruhlarında nasıl yaralar açtığını tahmin etmek zor olmasa gerek. Bu olaylardan sonra Şeyh Adi’nin ailesi, başta atalarının vatanı olan Şam olmak üzere değişik bölgelere göç ettiler.
Şeyh Hasan dönemindeki bu dönüşüm ve kendilerine uygulanan bu ağır baskılara Moğol istilası da etkilenince Laleş’teki irşat faaliyetleri sekteye uğradı. Önde gelen Adevi şeyhleri Şam ve Mısır’da tarikat faaliyetlerini devam ettirdiler. Bunlar birkaç kez siyasi faaliyetlerde bulunsalar da sonunda tamamıyla kendilerini tarikat faaliyetlerine vererek İslam üzere devam ettiler. Fakat Laleş bölgesinde kalan Adeviler artık tedrici bir şekilde İslam’dan uzaklaşmaya başladılar. İbn’i Teymiyye’nin Şeyh Hasan’ın öldürülmesinden yaklaşık seksen yıl sonra kendilerine gönderdiği risale göz önünde bulundurulduğunda bunların bütün aşırı düşüncelerine rağmen hala Müslüman olarak görüldüklerini söyleyebiliriz.
Yezidiliğin ne zaman ayrı bir din hüviyeti aldığı konusu araştırmacılar tarafından farklı biçimlerde değerlendirilmiştir. Yezidiliğin bir guruba isim olarak verildiği kaynakları ele alıp değerlendiren Enes Muhammed Şerif ed- Doski; Yezidi isminin Şeyh Adi’nin vefatından beş yıl sonra(1166) Sem’ani tarafından kullanıldığını belirtmektedir. Bu dönemde ve daha sonraları müstakil bir din olarak değil Yezid hakkında aşırıya gidenler olarak Adevi ismi ile beraber kullanılmıştır. Ancak bu tarikat Şeyh Hasan’ın öldürülmesinden bir buçuk ya da iki asır (XV. yy.) sonra yeni bir din olarak şekillenmeye başlamıştır. XVI ve XVII. yy.lara gelince artık tamamıyla müstakil bir din hüviyeti almıştır.
1. 3. 3. YEZİDİLİĞİN MÜSTAKİL BİR DİN ŞEKLİNİ ALMASI
Yezidilik, uzun bir tarihi seyir içerisinde aşamalı olarak İslam’dan uzaklaştı ve müstakil bir din haline geldi. Bu yeni dinin ortaya çıkmasının nedenlerini maddeler halinde sıralayabiliriz.
Tecrit: Adevilerin aşırı fikirlerinden ve liderlerinin siyasi çabalarından dolayı gördüğü ağır baskılar sonucu dağlara ve ücra köşelere çekildiler. Özellikle Yezid ve Şeytan hakkında sahip oldukları aşırı görüşleri onların Müslüman toplulukla bir arada yaşamasını zorlaştırdı ve tamamen kapalı bir toplum olmalarına neden oldu. Bu kapalı toplum yapısı içerisinde katı bir hiyerarşik yapı edindiler. Bu yapı onların dış saldırılara karşı daha da kenetlenmesini ve liderlerine körü körüne tabi olmalarını beraberinde getirdi. İradelerini tamamen liderlerine teslim ettiler.
Cehalet: Adeviler ilk dönemlerinde İslami eğitim kurumlarına ve bilgin yöneticilere sahip iken Laleş’in yıkılması nedeniyle bu eğitim kuramlarından mahrum kaldılar. Tecrit oldukları dönemde tasavvuf’un derin konuları avamileşmeye başladı. Bu durum onların dini liderlerinin kendi arzu ve anlayışlarına göre yeni bir din anlayışı geliştirmelerine ortam hazırladı. Buna göre onlar Tanrı’nın seçkin halkı, üzerlerinden dini vecibeler kaldırılmış ve cennet onlar için hak olmuştur.
Baskı: Yezidilerin sahip oldukları aykırı düşünceler özellikle İslam ulemasının düşmanlığını kazandı. Fakat ibn’i Teymiyye haricinde hiçbirisi onları güzel bir şekilde uyarmadı. Aksine kendileri aleyhine fetva çıkararak kanlarını ve mallarını helal addettiler. Tarihleri boyunca birçok kez katliam ile yüz yüze bırakıldılar. Müslüman yöneticilerin kendilerine karşı yaptıkları zulüm, katliam ve haksızlıklar onların daha da İslam’dan uzaklaşmasına ve yeni dinlerine dört elle sarılmalarına sebep oldu. Öyle ki Sultan Abdulhamit döneminin Musul valisi Ömer Vehbi Paşa’nın Yezidileri Müslümanlaştırmak için uyguladığı zulümlere karşı Yezidilerin Hıristiyanlara başvurarak Müslüman olmaktansa Hıristiyan olmak istediklerini bildirmeleri bu yöntemin onları ne kadar rahatsız ettiğini göstermek açısından oldukça önemlidir.
Başka din ve kültürlerden etkilenme: Daha önce de belirttiğimiz gibi Adeviliğin geliştiği bölge de Yahudi, Hıristiyan ve farklı dinlerden topluluklar bulunmakta idi. Hatta birçok Hıristiyan, Şeyh Adi döneminde Müslüman olmuştu. Fakat Adevilerin dağlara çekilmesi ve kapalı bir toplum olması ile beraber İslam öncesi kültür ve inançlar tekrar ortaya çıkmaya başladı. Buna dağlarda yaşayan bir kısım Mazdeki ve Şemsilerin katılımının yanında özellikle Hıristiyanlık ve Yahudilikten gelen etkileri varsayarsak bütün bu harmanlanan farklı düşünceler yeni dinin oluşmasını daha da hızlandırmıştır.
Toplumsal yapı: Adevilerin büyük çoğunluğu aşiret üyeleri idi. Zaten onların bu örgütlü yapısı liderlerinin siyasi ihtiras sahibi olmalarını perçinlemişti. Bundan dolayı onlar diğer gayrı müslüm guruplar gibi reaya değil; siyasi bir bağımsızlık için uğraş veren savaşçı bir gurup haline gelmişlerdi. Yaşadıkları bölgenin dağlık ve engebeli olması onların tehlikeli zamanlarda savunmaya çekilebilmelerine ortam yaratıyor ve bölgede önemli bir güç olarak bulunmalarına yarıyordu. Bunun haricinde her bir Yezidi ferdinin sahip olması gereken şeyh, pir, usta, mürebbi ve ahiret kardeşi inancı onların sıkı bağlarla örülmüş bir toplumsal yapıya sahip olmalarını ve liderleri tarafından kolay denetlenebilir bir toplum haline gelmelerini sağlıyordu. Bu durum toplumsal baskının Yezidi fertleri için çok ağır bir şekilde hissedilmesine neden oldu ve Yezidi çevrelerde farklı din ve anlayışların ortaya çıkmasını engelledi. Öyle ki şimdi dahi Yezidilikten farklı bir dine girmek ölümle neticelenebilmektedir.
YEZİDİLİK
1. ÎTÎKAD
1. 1. KELİME-Î ŞEHADET
Yezidiler her akşam yatmadan önce kelime-i şehadet (Şehda dini) getirirler. Yezidilik babadan oğula geçen bir din olduğu için bu dine kabul için okunacak bir giriş duası değil imanlı olarak ölmek için özellikle yatmadan önce okunan bir duadır. Yezidiler tarafından küçük farklarla birkaç şehadet duası okunmaktadır. Biz Irak devleti resmi okullarında Yezidiler için verilen din dersi müfredatında öğretilmekte olan duayı esas alarak aktarıyoruz.
‘Muhakkak O ’dur Hüda, muhakkak O ’dur.
O, ne yer ne de uyur.
Şehadet ve inancım onun ismi ve Melek Tavus ’un ismi iledir.
Bir Allah ’a şehadet ederim.
Melek Tavus hakHabibullah’tır.
Maklup ve Mergeh ’e selam.
Selam olsun Laleş’e, Maklub’a, Mergeh’e
Aydan kaşlara, çift kubbeye, o yere ki Yezidiler
ibadet ve secde için Şeyh Adi’nin önünde başlarını eğerler.
Sultan Yezid padişahımdır.
Melek Tavus şehadetim ve imanımdır.
Akpınar (Kaniya Spi) benim mührümdür.
175
Mağara ve Zemzem benim haccımdır.
Güneş benim kıblemdir
Sultan Şeyh Adi benim padişahımdır.
Şeyh Şems benim mezhebimdir, Gözümün nurudur.
pirimdir.
şeyhimdir.
mürebbimdir.
sahibimdir.
Hamd olsun Adevilere.
Ayırdı bizi kafirlerden ve Rafızilerden.
Bizi Sünnilerin payına kattı.
Minnettarız erenlere!
Ayırdılar bizi kafirlerden ve domuzlardan.
Bizi şeyhlerin ve pirlerin payına kattılar.
Minnettarız o minnete
Ayırdı bizi kafirlerden ve Şeriattan.
Bizi sünnet şeyhinin payına kattı.
Huda ’nın dilemesi ile Yezidiyiz.
Sultan Yezid’in ismi üzereyiz.
Biz dinimizden ve erkanlarımızdan razıyız’.
1. 2. ULUHİYYET
Yezidiler kendilerini İbrahimi geleneğin esas temsilcisi olarak görür ve tek Tanrılı dinlerin öncüsü olarak kabul ederler. Yezidi dini literatürü gözden geçirildiğinde tek Tanrıya iman ettikleri açık bir şekilde görülecektir. Buna göre Allah; ezeli ve ebedidir. Onun ortağı ve vekili yoktur. O bütün kainatın; dünya ve ahiretin, insanların ve cinlerin yaratıcısıdır. O yeme, içme ve uyuma gibi insani sıfatlardan münezzehtir. O muratları yerine getiren ve insanın yaşaması için bütün şartları oluşturandır. O her türlü tapınmaya ve senaya layık olandır.
Allah’ın bin bir ismi (diğer bir kavle göre üç bin üç ismi) vardır. Allah, Hüda, Yezid, Şeyh Adi, Şeyh Şems vb. birçok isim Tanrı için kullanılmaktadır. Bunun yanında Tanrının sıfatları için İslami literatürde kullanılan ‘Rahman, Rahim,
Halık, Gaffar, Samed, Vahid’ul- Ekber, Sabur, Emin, Settar, Cabbar, Alim, Kadim’ vb. sıfatlar sıklıkla kullanılmaktadır.
Yezidiler tek Tanrı’ya tapmakla beraber bu tek Tanrı’nın kimliği oldukça karmaşık bir yapıya sahiptir. Çünkü tek Tanrı dışında Tanrısal sıfatların verildiği birçok varlık bulunmaktadır. Yezidi dini literatüründe Tanrı’nın farklı isimleri olarak nitelenen Yezid, Şeyh Adi, Şeyhsin, Şeyhşems gibi varlıklar hem bizzat Tanrı hem de Tanrı haricinde farklı şahsiyetler olarak ortaya çıkmaktadırlar. Bu durum Tanrı’nın onların bedenine hulul ettiğine inandıklarına işaret etmektedir. Bunun haricinde yarı Tanrı (Xudan-Sahip) olarak kabul edilen Pirefat, Memşıvan, Mehmetreşan vb. birçok varlık bulunmaktadır. Bunlar çoğu kez Tanrı’nın yerini tutmaktadırlar. Dolayısıyla Yezidiliğin tek Tanrılı bir din olduğunu kabul etmekle beraber bu Tanrı’nın pasif ve birçok tasarrufu bu yarı Tanrısal varlıklara verdiğini, Tanrı ile insan arasında ilişkileri düzenleyen Tanrısal özelliklere sahip birçok evliya olduğunu kabul etmek gerekir.
2. 1. 3. MELEKLER VE MELEK TAVUS
Melekler Yezidi itikatında merkezi bir yere sahiptirler. Tanrı, ilk olarak kendi zatından nurani bir inci yarattı ve bu nurani inci kandil içerisinde gizlendi. Doksan bin yıl geçtikten sonra bu kandildeki nurundan her biri haftanın ayrı bir gününde olmak üzere yedi melek yaratmıştır. Bir mumun diğer bir mumu yakması gibi melekler de Tanrı’nın nurundan yaratılmışlardır. Yaratma işi Cuma günü başlayıp Cumartesi günü sona ermiştir. Melekler nurani oldukları için yeme, içme vb. beşeri özelliklerden uzaktırlar. Bunların yiyeceği ‘elhamdülillah ve şükürdür’. Allah’ın emirlerini yerine getirirler ve Allah’ın kendilerine vermiş olduğu kainatı yönetme işinde her birisi farklı bir görevi yerine getirir. Bunlar daima Allah’ın huzurunda bulunurlar. Kâinatın işleyişi ile ilgili işlerin hepsi bunların denetimindedir. İlahi mesajları peygamberler aracılığıyla insanlara ulaştırırlar. Bunlar dışında da başka meleklerin varlığına inanılmaktadır. İslam’daki Kiramen Katibin meleklerinin işlevini gören melekler, Münker Nekir melekleri vb. meleklere de iman etmektedirler.
Yezidi itikatında melekler hiyerarşisi diyebileceğimiz büyük yedi melek için tanrısal sıfatlar, Yezidi dini literatüründe gelişigüzel bir şekilde kullanılmaktadır. Tek Tanrı için kullanılan sıfatların neredeyse tümü bu melekler ve onların yeryüzündeki tecellileri olan Adevi büyükleri için de kullanılmaktadır. Bu durum tek Tanrı’nın oldukça pasif bir görünüm almasına sebep olmaktadır. Çünkü neredeyse tek Tanrı’nın yapabileceği hiçbir iş kalmamış, bütün işler daha aşağı derecedeki ortakları tarafından bölüşülmüştür. Yezidi dini ritüelleri incelendiğinde bu ritüellerin büyük çoğunluğunun Tanrı’dan ziyade bu ilahi varlıkların etrafında yoğunlaştığı görülecektir.
Tablo 1: Yezidi avatarları
Yezidi dininin en önemli itikad esaslarından biri Melek Tavus (Azazil)’e imandır. Buna göre Yüce Tanrı, yedi meleği yarattıktan sonra onlara kendisinden başka hiç kimseye ibadet ve secde etmemelerini emretti ve onlardan ayrıldı. Kırk bin yıl geçtikten sonra Tanrı, Adem’in bedenini yarattı. Yedi yüz yıl boyunca Adem’in bedeni Ruh’suz kaldı. Tanrı, meleklere Adem’in bedenine Ruh’un girmesi için Adem’e secde etmelerini söyledi. Azazil dışındaki altı melek secde ettiler. Tanrı, Azazil’e niçin Adem’e secde etmediğini sordu. Azazil: ‘Ey Tanrım, ben senin benden başkasına secde etmeyin emrini unutmadım. Secdeye layık tek varlık sensin’ dedi. Bunun üzerine Tanrı, Azazil’i tebrik etti ve ismini Melek Tavus olarak değiştirerek meleklerin başı yaptı. Aynı zamanda kendisine Tok ( Gırivan olarak da bilinir) hediye etti. Onu divanının emini yaptı.
Yezidiler, Azazil’in en büyük muvahhid olduğunu ve bu özelliğinden dolayı Tanrı’dan sonra en büyük ikinci varlık olduğunu kabul etmektedirler. Fakat buna rağmen Yezidiler, Azazil’in tevhid konusunda göstermiş olduğu hassasiyeti göstermemektedirler. Çünkü Tanrı tarafından yaratılmış olan meleklere ve onların yeryüzündeki tecellileri olan Adevi büyüklerine açıkça secde etmekte ve onlara ilahi sıfatlar yüklemektedirler.
Azazil ismi; Yahudi ve Hıristiyan kaynaklarında ‘Azazel, Azael, Hazazel’ olarak ‘Allah’ın güçlendirdiği’ anlamında geçmektedir. İslami literatürde ‘Şeytan ve İblis’in bir diğer adı olarak kullanılan bu kelime Kur’an’da ve hadislerde geçmez. Özellikle mutasavvuflardan Hallac-ı Mansur, Şeytan’ın Allah’tan başkasına secde etmemiş olmasına dayanarak onun gökte meleklere iyiyi ve doğruyu, yeryüzünde de insanlara kötülük ve çirkinlikleri gösterdiğini savunmuştur. Bunun dışındaki birçok mutasavvufun Şeytan hakkındaki onu yücelten yorumları vardır. Bu mutassavvufların birçoğu Yezidiler tarafından bilinmekte ve sevilmektedirler. Büyük bir ihtimalle Yezidiler bu yorumların tesirinde kalmışlar ve Adeviliğin Yezidiliğe dönüşümüyle avamileşen bu Tasavvufi görüşler neticesinde Azazil onların itikatında başat rol oynamıştır. Tanrı’dan sonra en büyük varlık olan Azazil, çevrelerinde yaşayan Sünni çoğunluk ve Hıristiyan azınlık tarafından kötülüğün simgesi olarak görülen Şeytan ismi ile nitelendirildiğinden onlar ‘Şeytan’ ismini bir hakaret olarak görmeye başlamışlardır. Bundan dolayı Yezidiler ‘Şeytan’ kelimesini çağrıştıracak şat, kaytan, na’let, şin vb. kelimelerin kullanımını yasaklamışlardır. Şimdi dahi Yezidiler yazılarında Şeytan kelimesinin kullanmayıp (Ş) harfi ile göstermektedirler.
2. 1. 4. YARATILIŞ
Tanrı önce kendi nurundan yedi meleği ardından kainatı ve en son beşeri yaratmıştır. Yerin, göğün ve içerisindekilerin yaratılmasından önce her taraf karanlıklar içerisinde iken Tanrı yedi meleği kendi nurundan yarattı. Uzun bir zaman diliminden sonra melekleriyle oturup kainatı yaratmaya karar verdi. Daha sonra kendi nurundan bir inci yarattı. Bu inci yüce Tanrı’nın heybet ve azametine dayanamayarak renkten renge girdi ve parçalandı. Bu parçalanma neticesinde ‘su, ateş, toprak ve hava’ oluştu ve bu parçalanan inciden dökülen sular her tarafı kapladı. Tanrı ve yedi meleği bir binite binerek su üzerinde dolaştılar. Laleş’te durarak burası gerçek vatan dediler. Tanrı suya maya attı ve maya tuttu. Ardından sudan bir duman yükseldi ve yedi sema gök ve yedi tabaka yer oluştu. Fakat yer bir türlü sükuna ermedi. Laleş gökten indirilerek yerin sükuna ermesi sağlandı. Hemen ardından kainatta insanın yaşaması için gerekli bütün şartlar oluşturulmaya başladı. Güneş, ay, yıldızlar, dağlar, sular vb. bütün unsurlar şekillendi. Bütün bunlar Laleş’in yere nüzuluyla gerçekleşti.
Yezidi kavillerinde kainatın yaratılışı oldukça karmaşık ve birbiri ile tezat teşkil eden varyantlar ile anlatılır. Bu anlatılar Yezidilerin yaşadığı bölgelere göre farklı şekiller almaktadır. Ama genel olarak kainatın yaratılışı insanın anne karnında oluşmasını ve doğuşunu anımsatmaktadır. Çünkü bu anlatıların birçoğunda Tanrı daha yaratma işine başlamadan önce her tarafın karanlık olduğu söylenmekte ve sadece bahrin var olduğu söylenmektedir. Aslında burada kastedilen deniz değil anne karnıdır. İnci bu bahrin içerisinde idi ve hiçbir canlılık belirtisi yoktu. Tanrı kendi nurundan üfleyerek ona canlılık verdi. Burada Adevi büyüklerine atıfta bulunarak bunların kadın ve erkeğin birleşimi ile değil ilahi bir sır olarak insan suretinde yaratıldıkları anlatılmaktadır. Kainatın yaratılışı, meleklerin ve onların tecellilerinin yaratılışı, insanın anne karnındaki serüveni ile iç içe geçecek şekilde anlatılmaktadır. Fakat açık bir şekilde melekler ve kainatın özünü oluşturan ilahi nurun, Tanrı tarafından yoktan var edilmiş değil bizatihi kendi zatından ayırarak ortaya çıkarıldığı savunulmaktadır. Bütün bunlar bu düşüncelerin Vahdet’i Vücud ve Hulul gibi etkileri akla getirmektedir. Fakat bu düşünceler cahil kalmış anlatıcıların dilinde birçok değişime uğramış ve karmaşık bir hal almıştır.
2. 1. 5. ADEM VE BEŞER
Kainatın yaratılmasından sonra Adem’in bedeni Cumartesi günü başlanıp Çarşamba günü bitirilmek suretiyle dört unsurdan yaratılmıştır. Aradan yedi yüz yıl geçtikten sonra yedi melek, Tanrı ile beraber onun etrafına toplandılar. Tanrı, Adem’e hayat suyu içirdikten sonra beden canlandı fakat Ruh Adem’in bedenine girmek istemedi. Ruh yücelerden ‘Saz ve Kudum’ gelmeyinceye kadar bedene girmeyeceğini söyledi. Daha sonra ‘Saz ve Kudum’ getirilip müzik icra edilince ‘Muhabbet Nuru’ kendisini cezp etti ve ‘Saz ve Kudum’ eşliğinde Adem’in bedenine girdi. Azazil dışındaki melekler ona secde etti. Melekler Adem’i alıp cennete koydular. Buğday dışındaki her şey kendisine mubah kılındı. Uzun bir süre bu şekilde yaşadıktan sonra Azazil, Tanrı’ya geldi ve dedi: ‘Adem cennette buğday yemezse beşer nasıl ortaya çıkacak.’ Tanrı gerekenleri yapması için ona emir verdi. Azazil, Tanrı’nın izniyle Adem’e buğdaydan yemesini salık verdi. Buğday yedikten sonra defi hacet ihtiyacı duyan Adem, cenneti kirletmesin diye oradan çıkarıldı ve yeryüzüne getirildi. Uzun bir süre dünyada yalnız başına yaşayan Adem sıkılmaya başlayınca sol kaburgasından Havva kendisine eş olarak yaratıldı. İkisinden yetmiş iki millet ve on sekiz bin alem peyda oldu.
Kainatın yaratılışı ve Adem’in kıssasının anlatıldığı ‘Zebun Meksur’ kavli Şit peygamberden başlayarak hepsi de İslami literatürde geçen peygamberlerin hayat hikayesini aktardıktan sonra Kureyş ve Haşimilerin hikayesi ile devam etmektedir. Yezidiler, kendilerinin Adem ve Havva’nın birleşmesiyle ortaya çıkan yetmiş iki milletten ayrı bir millet olarak kabul etmektedirler. Çünkü Adem ve Havva’nın çocukları birbirleri ile evlenerek çoğaldılar. Kendileri ise sadece Adem’den olan oğlu Şit ve bir cennet hurisinden meydana gelmişlerdir. Şit de meleklerin bir testiye koydukları tertemiz sünnet özünden yaratılmıştır. Onun için Cer (Kürtçe testi demektir) oğlu Şit demektedirler. Şit ile cennet hurisinin sırtları birbirine yapışık olan bir ikizleri doğdu. Sultan Yezid kılıçla ikisini ayırdı. Bu esnada bir avuç et yere düştü. Bu ikizlerden biri Kureyş diğeri ise Haşimi idi. Bu iki ikizden biri şeyh biri de Pir oldu. Düşen et parçası da Mürid oldu. Bu üç kardeş büyüyünce Takya, Kisya ve Bedriya adında üç huri ile evlendiler ve Yezidi milleti bunların soyundan gelmektedirler. Buradan da açıkça anlaşıldığı gibi Yezidiler seçkin bir millet olarak tasavvur edilmekte, toplumsal kast sisteminin ontolojik dayanağı oluşturulmakta ve Yezidilik kan bağı üzerinden inşa edilmektedir. Aynı zamanda bütün peygamberler ve Yezidi evliyaları aynı ailenin üyeleri olarak düşünülmektedir. Böylece Yezidilerin Emeviler ile olan ilişkisi de açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
2. 1. 6. PEYGAMBERLER VE EVLİYALAR
Yezidiler genel olarak peygamberlerin varlığını kabul ederler. Yezidi dini literatürü özellikle ismi Kur’an’ı Kerim’de geçen peygamberler olmak üzere birçok peygamberin hayat hikayesine dair kavil ve kıssalarla doludur. Özellikle Hz. İbrahim, peygamberlerin babası olması hasebiyle başat bir rol oynamaktadır. Bu peygamberlerin hikayeleri İslami versiyonları ile büyük benzerlikler göstermektedir. Mesela Hz İsa, Tanrı’nın oğlu değil kulu olarak tanınmaktadır. Ümmetin nebisi ya da Seyyid’ul- Murselin olarak geçen Hz. Muhammed’in vefatı ile ilgili uzun bir kıssa da anlatılmaktadır. Bazı Yezidi aydınları Yezidilerin kendilerine gönderilmiş peygamber olduğuna inanmadıklarını ama diğer milletlere gönderilen peygamberleri kabul ettiklerini iddia etmektedirler. Fakat Yezidilerin soylarının dayandığı Şit, Yezidi kavillerinde Şit peygamber olarak geçmektedir. Örnek olması açısından Peygamberlerle ilgili bir kavli aktarıyoruz.
.... Onlardan ve Halilullah’tan (Hz. İbrahim) sonra
Musa ’dır, İsa ’dır ve Muhammed Mustafa ’dır
Muhammed kamil insandır.
Onun sevgisi birçok gönle düşmüştür.
Onun için Seyyidü’l- Mürsel olarak isimlendirildi. .
Geleneksel Yezidilik genel olarak takdis edilen evliyalar ve bu evliyaların mezarları ve makamları etrafında uygulanan ritüel ve merasimlere dayanmaktadır. Yezidilik, melekler kültü ve azizler (evliyalar) kültü üzerine kuruludur. Bu evliyalar Yezidilerin nazarında peygamberler ile eşdeğer hatta daha üstün olarak tutulmaktadırlar. Oldukça kalabalık bir evliyalar hiyerarşisi bulunmaktadır. Bunlardan bir kısmı bilinen büyük İslam mutasavvufları diğer bir kısmı ise Adevi ve Yezidi evliyalarıdır. Şeyhlerin Arap kökenli Şeyh Adi ailesinin fertleri, Pirlerin ise Kürt kökenli halifelerinin aile fertleri olduğu da iddia edilmektedir.
Yezidi itikadına göre ‘Batıni Sır’ (Sırra Batıni) denilen ilahi özellikler, melekler vasıtasıyla salih olan insanlara nüfuz ederek onları yarı ilahlaştırır. Bu durumu ‘Batıni Sırrın Erişmesi’ (Sırra Batıni Gehışte) olarak isimlendirirler. Batıni sırra mazhar olan bu kişiler, ‘Havas’ (Xas), ‘Babçak’ (İyi Ata) ve evliya olarak isimlendirilir. Bu evliyalar ilahi güçler ile donatılmışlardır ve genel olarak insanları dardan kurtarma, muradları hasıl etme ve iyi ile güzeli insanlara gösterme gibi peygamberlerin görevleri ile eşdeğer diyebileceğimiz görevleri yerine getirirler. Bu evliyaların her biri meleklerden birisinin sırrı olarak yeryüzünde bulunurlar. Bunların dünyadaki işleri bitince ‘Ebedi Cennet’ (Beheşta Baqi) denilen cennette kendisinden südur ettiği meleğin katına çekilirler. Yeryüzünü terk edip asıl özlerine rücu edince onlar da ‘Melek’ ismini alırlar. Evliyaların bu yer değiştirme ameline ‘Yer (Ayak) Değiştirme’(Qedem Gûhûrin) ya da ‘Beden (Gömlek) Değiştirme’ (Kıras Gûhûrin) denir. Bu evliyar, Tenasuh yolu ile değil Hulul yolu ile yeryüzüne iner ve İttihad yolu ile de asli yerlerine geçerek bu yolculuklarını tamamlarlar.
Yukarıda da geçtiği gibi evliyalar, Yezidi dininde çok önemli bir yer tutmaktadır. Yezidi evliyalar hiyerarşisi oldukça zengindir. Başta Laleş olmak üzere Yezidilerin yaşadığı her bölgede yüzlerce evliya mezarı ya da bu evliyaların makamları bulunmaktadır. Be evliyaların büyük çoğunluğu Şeyh Adi b. Müsafir’in ailesi ve onların bazı halife ve müritlerinden oluşmaktadır. Onlar bir erkek ve kadının birleşmesiyle değil ilham olunan ilahi sırla dünyaya teşrif etmişlerdir ve bu ilahi sır birisinden diğerine geçmiştir. Dini merasimlerin birçoğu buralarda icra edilmektedir. Bu evliyalardan önemli birkaç tanesini izah edeceğiz.
Yezid: Yezidi kavillerine göre Sultan Yezid, binlerce yıl önce Tanrı’nın huzurunda gizli bir sır (Sırra Mexfi) olarak var idi. Onun sırrı Muaviye ve eşinde izhar oldu. Yezidiler kendi evliyaları için doğdu demezler. Bunun yerine zahir oldu derler. O, Adem’in neslinden değil tertemiz sünnet özündendir. O, Şeriat ile hakikat (ya da Tarikat) arasındaki farkı izhar etmek için, Zahir’in değil Batın’ın ortaya çıkması için dünyaya gelmiştir. Her ne kadar Kureyşli ve Şam’lı olarak biliniyorsa da bunlar görecelidir. O, Muaviye ve Kadılar şahsında Şeriat (Zahir) ile çatışmaya girerek Yezidileri Şeriatın boyunduruğundan kurtarmıştır. Yani dini vecibeleri yerine getirmekten kurtarmıştır. Onun bu sırrına Şeyh Adi ve Yezidi evliyaları muttali olmuşlardır. Aslında Yezid, Tanrı’nın hulul ettiği bir şahsiyettir. Onun bu sırrına muttali olmayıp bu şekilde kabul etmeyenler cehennemi boylayacaklardır. Yezidi dininin iman ve itikad esası bu şekli ile Yezid’e imana dayanır. Çünkü birçok Yezidi kavli ve duasında Yezidilerin itikadının Yezid’e dayandığı beyan edilmektedir. O, bütün nebilerden üstündür. Ahir zamanda tekrar yeryüzüne inecek şeriatın hükmünü kaldırıp Tarikatı (Yezidileri) egemen hale getirecek ve dünyayı adalet ile dolduracaktır.
Şeyh Adi: Yezidi itikadında Şeyh Adi önemli bir yer tutmaktadır. Bir yezidi kavline göre ‘Şeyh Adi, Melek Tavus ve Sultan Yezid’ birdirler. Çünkü hepsi aynı ilahi özden gelmişlerdir. Şeyh Adi birçok kavilde Tanrısal özellikler ile donatılmıştır. O Beytifar’da zuhur etmiş, Laleş’te Yezidi erenleri kendisini serdar olarak kabul etmişlerdir. Onun sıfatları İslam’dan öncedir. Sultan Yezid, ezelde hırkayı yaratmış;
Şeyh Adi ise kutsal tac ve hilleyi yaratmıştır. O, Melek Tavus’un yeryüzündeki tecellisidir. Onun yeryüzündeki divanı Tanrının semadaki divanına denk gelmektedir. Yezidilere göre Şeyh Adi, Laleş’e yerleştikten sonra Yezidi dinini yeniden tanzim ederek dini tabakaları oluşturmuş ve ibadet şekillerini kendilerine göstermiştir. Şeyh Adi’ye birçok ilahi vasıf verilmekte, onlarca keramet ve mucize atfedilmektedir. O, Tac’ul- Evvelin ve’l- Ahirin olarak da isimlendirilmektedir. Onun türbesi Yezidilerin en kutsal mekânıdır. Dini merasim ve hac orada icra edilmektedir. Laleş, burada Mekke’nin farklı bir versiyonu olarak tasarlanmıştır.
Şeyh Hasan b. Adi: Yezidi literatüründeki ismi Melik Şeyhsin’dir. Şeyhsin; Şeyh Hasan isminin Kürtçe bozulmuş şeklidir. Musul hakimi Bedreddin Lu’lu ile mücadelesini anlatan kavillerde, Lu’lu kendisini Laleş’te yeni bir hac merkezi kurup hacıların yönünü oraya çevirmek ile suçlarken; kendisi bizim haccımız Laleş’te bulunan Zemzem, mağara ve Kaniya Spi (Akpınar)’dir demektedir. Şeyhsin gökte Sünnet’in şeyhi, yerde Ümmetin Nebisinin kuvvetidir. Bu aslında mutaassıp derecede Sünni olan Adeviler ile Şii olan Musul hakimi arasındaki çatışmalarda Şeyh Hasan’ın yerini ortaya koymaktadır. Öldürülen Şeyh Hasan ile Hz. İsa arasında benzerlikler kurulmakta ve onun Sünniler için kendisini feda ettiği söylenmektedir. O, ölmemiş ahir zamanda tekrar dönecek ve Yezidilerin düşmanlarından intikam alacaktır. Kendi soyundan din adamları Kelime-i şehadat getirirken Melek Tavus yerine Melik Şeyhsin Habibullah derler.
Bunun dışında Yezidilerin Sahip (Xudan) dedikleri, Şeyh ve Pir’lerin ilk atalarından oluşan birçok evliya vardır. Bunlar kırk tane Pir ve kırk tane Şeyh’ten oluşan ilk atalardır. Bu ilk ata, hem onun soyundan gelen din adamlarının hem de bu din adamlarına bağlı olan Yezidi guruplarının sahibidirler. Bunların her biri ilahi güçler ile donatılmış ve her birisi farklı bir özelliği ile temayüz etmiştir. Mesela bu sahiplerden biri olan Fahra Hatun (Xatuna Fexra) doğum sahibidir ve doğum esnasında kadınlar kendisinden yardım ister. Mem Şıvan ise koyunların sahibidir ve çobanlar ondan yardım ister. Şeyh Ebrus, yıldırımların sahibidir ve bu konudaki yardımlar kendisinden talep edilir.
2. 1. 7. AHİRET HAYATI
Yezidi akidesinde ölüm, ölüm sonrası hayat, ahiret, kıyamet, hesap günü, hulul, itthad ve tenasuh ile ilgili konular hakkında bilgi almak için Yezidi dini literatürü gözden geçirilmelidir. Tanrı veya onun kudretinin bazı insanlara ve varlıklara geçtiğini ve o varlıklarda da bu tür güçlerin ve özelliklerin mevcut olduğunu benimseme olan Hulul yukarıda geçtiği gibi Yezidi itikadında bulunmaktadır. Fakat Hulul sadece evliyalarda bulunabilir, diğer Yezidi fertlerinde bulunmaz. Zaten ölüm için kullandıkları ‘Kıras Guhurin’ (Gömlek (Beden) Değiştirme) terimi genellikle din adamlarından birisi öldüğü zaman kullanılır. Bazı Yezidi aydınları da ısrarla Yezidilikte, ruhların beden değiştirerek dünyaya tekrar tekrar gelmelerini ifade eden Tenasuh inancının olduğunu belirtmektedirler. Fakat her konu ile ilgili birçok Yezidi dini metinlerinden birçok Kavil getirmelerine rağmen Tenasuh ile ilgili sadece bir kıtayı delil getirmektedirler. Bu kıta: ‘Rahman’ın ruhu, fani olmaz. Daima Tanrı’nın elindedir’ demektedir. Görüldüğü gibi burada ruhun ölümsüzlüğü dile getirilmekte fakat Tenasuh inancının varlığına işaret edilmemektedir. Ahiret, kıyamet günü, hesap günü, cennet, cehennem ve mehdi inancı olan bir dinde; Tenasuh inancının olması mümkün değildir. Yezidi dini literatürü öldükten sonra ruhun yeni bir bedende tecelli edeceğine dair bir bilgi aktarmamaktadır.
Yezidi itikatında belki de eşitliğin en fazla ortaya çıktığı yer ölüm ile ilgili kavillerde geçmektedir. Çünkü burada ölüm tabakalar arası bütün farklılıkları ortadan kaldırır. Ölüm sonrası ile ilgili bilgiler genel olarak ‘Seremerge’, ‘Kıyamet’ ‘Zavallı Miskin’ kavilleri ve ‘Telkin Duası’nda geçer. Bu kavillere göre kişi öldükten sonra kabre konulunca Münker ve Nekir ile karşılaşır. İyi olanlara iyi muamele edilirken kötü olanlara orada kabir azabı yapılır. Öldükten sonra ruhu Laleş’e götürülür. Ahiret sahneleri Laleş’te gerçekleşir. Orada Zebaniler tarafından Sırat Köprüsü’nden geçirilir. Sırat köprüsünün bir tarafı Cennet, bir tarafı da Cehennem ve karanlıklardır. Burada şefaat geçerlidir. Şefaatte bulunan kişiler de Şeyh, Pir, Murebbi ve Ahiret kardeşidir. Amelleri tartılır, sevapları fazla gelirse cennette, az gelirse cehennemde, sevap ve günahları eşit olursa karanlıklarda kalır.
Tenasuh’un varlığına inanan Yezidi aydınları Kıyamet günü ile Ahiret günü üzerinde farklı düşüncelere sahiptir. Onlara göre Ahiret günü; kişi ölünce günah ve sevap durumuna göre yeni bir bedende tekrar dünyaya gelmeyi ifade etmektedir. Bu günde şefaat geçerlidir. Kıyamet günü ise; son imtihanın olduğu gündür. Artık ruh tekrar yeni bir bedene girmez ve burada şefaat geçerli olmaz. Doğrusu Yezidi dini literatürü incelendiğinde böyle bir ayırımın olmadığı açıkça görülür. Ahiretin anlatıldığı bir kavilde: ‘Ahiret günü onlar için hazırlanan yer; dardır, sıkışıktır ve katrandır. Akrep sokumu ve yılan ağzıdır. Kafirler ve imansızlar safına atılırlar. Ebedi olarak burası onların yeridir’ denilmektedir. Burada açıkça görüldüğü gibi zina eden, haksız yere insan öldüren ve fitne çıkaranların Ahiret gününde ebedi olarak cehennemde kalacakları belirtilmekte, Ahiret gününün ruhun yeni bir bedende dünyaya geri geleceğine dair hiçbir ifade bulunmamaktadır. Bazı Yezidi aydınları da Yezidilikte tenasuh inancı olduğu, Ahiret hayatı ile ilgili inançların başka dinlerden Yezidiliğe geçtiğini savunmaktadırlar. Fakat dediğimiz gibi Yezidi dini literatüründe Ahiret hayatı ile ilgili safhalar anlatılmakta ve tenasüh fikrini destekleyecek bir bulgu bulunmamaktadır. Şunu da eklemek gerekir ki Yezidi dini literatüründe geçen ölüm, kabir, sorgu melekleri, sırat köprüsü ve cennet-cehennem anlayışı İslam’ın Ahiret ile ilgili birçok inancıyla benzeşmektedir.
Yezidiler, ahir zamanda Şerfedin’in mehdi olarak İsa peygamberle yeryüzüne ineceğine inanmaktadırlar. İsa, Mısır’da Şerfedin ise Kürdistan’da kırk yıl boyunca hüküm süreceklerdir. Yezidi itikatında kıyametin alametlerinden bahsedilmekte; Deccal’ın çıkması, İsa ve Şerfedin’in mehdi olarak gelmeleri, Ye’cüc ve Me’cüc’ün ortaya çıkması, güneşin batıdan doğması, yeryüzünün dümdüz olması, ölülerin kabirden çıkması ve alınlarının ortasında olan tek göze sahip olmaları kıyametin alametleri olarak sayılmaktadır.
2. 1. 8. KUTSAL METİNLER
XIX. yy’ın sonlarına doğru Yezidiler üzerine çalışma yapan misyonerler tarafından ilk olarak Yezidi kutsal kitapları olan ‘Mushefa Reş’ (Kara Kitap) ve ‘Kitab-ı Cilve’ basıldı. Yönetiminde yaşadıkları Osmanlı devleti tarafından Ehli Kitap sayılmadıkları için her türlü haktan mahrum olan Yezidiler, kendilerinin de ehli kitap sayılabilmeleri için yardımcı olabileceği düşüncesiyle bu duruma pek ses çıkarmadılar. Bu eserler Yezidilerin kullandıkları Kürtçe’nin Kurmanci lehçesi ile değil Sorani lehçesi ile yazılmaktaydı. Alfabesi de Arap alfabesi esas alınarak Kürtçe’ye has sesleri karşılayan bir kısım ünsüz harflerin eklenmesi ile oluşturulmuştu. Bu iki kitabın hem Arapça ve hem de Kürtçe nüshaları; kullanılan dil ve üslup bakımından yeni ve içerik bakımından Yezidi sözlü kültürüne ait bazı öğelerin gelişigüzel kullanımı ile yazıya geçirilmişlerdir. Her iki kitap tezatlarla doludur. Mesela şimdi dahi Yezidi aydınları yazılarında Şeytan kelimesini kullanmayıp (Ş) harfi ile gösterirlerken burada ‘Şeytan’ın ismini anmayacaksın’ demek suretiyle kullanılmıştır. Kitabı Cilve ismi Yezidi dini literatüründe geçmektedir. Bu, Şeyh Hasan b. Adi’ye ait ‘Kitab’ul- Cilve li Erbab’il- Halve’ adlı kitaptır. Bu kitabın bir nüshasının Bahzan köyünde bunun bu Şeyhin soyundan gelen Doktor Haydar b. Şeyh Hasan’ın yanında muhafaza edildiği iddia edilmektedir. Dili Arapçadır. Matbu Kitab-ı Cilve’nin bu kitapla bir alakası yoktur. Şeyh Hasan b. Adi’nin müritlerine gönderdiği bir ‘Müşir’ elimizdedir. Bu Müşir de Arapça yazılmıştır.
Günümüz Yezidi aydınlarının kahir ekseriyeti bu iki kitabı kabul etmemektedirler. Onlara göre Yezidi dini metinleri yazıya geçirilmeyip özellikle Kavvallar tarafından sözlü şekilde nesilden nesile aktarılmıştır. Doğru olan da budur. Özellikle Yezidi din adamları çeşitli münasebetlerle sözlü dini geleneği aktarmaktadırlar. 1960’lı yıllardan itibaren bu kavil ve dualar derlenmekte ve basılmaktadır. Toplanan bütün bu sözlü gelenek derlenerek standartlaştırılmaya çalışılmakta ve bunların muhtevasından derlenecek bilgiler ışığında itikad ve ibadet ile ilgili esaslar ortaya çıkarılmaya çalışılmaktadır. Hali hazırda Yezidi din dersi müfredatında esas olarak kabul edilen dini metinler bu sözlü dini metinlerdir.
Yezidiler genel olarak Semavi dinlere ait kutsal kitapları kabul eder ve saygı gösterirler. Kur’an’ı Kerim’e özel bir önem atfederler. Bazı Yezidiler teberrüken Kur’an’ı evlerinde bulundurur, okur ve çocuklarına da öğretirler. Fakat Şeytan ve bu ismi çağrıştıracak olan kelimelerin üzerini karalarlar. Yasin, Fatiha, İhlas, Ayetu’l- Kürsi Kadir suresi gibi sureler ve bazı ayetler Yezidiler tarafından bilinmekte ve önem verilmektedir. Bu sureler ve ayetlere ait pasajlar Yezidi dini tekstlerinde sıklıkla kullanılmaktadır.
2. İBADET
Yezidiler sözlü ve fiili olmak iki çeşit ibadet yapmaktadırlar. Ameli ibadetler daha çok din adamları tarafından yerine getirilmektedirler. Yezidilerin birçoğu ameli ibadetlerden ziyade ahlaki emirleri yerine getirmenin daha önemli olduğuna inanmaktadırlar. Sözlü ibadetlerin başını çeşitli zaman ve mekânlarda okunan dualar çekmektedir. Bu dualar Kürtçe okunmaktadır. Fakat din adamları dışındaki Yezidilerin büyük çoğunluğu bu duaların çok az bir kısmını bilmektedirler. Bu dualar şunlardan oluşmaktadırlar: namazda okunan dualar, çeşitli hastalıklar için okunan dualar (Ay çarpması, nazar, diş ağrısı, ishal ve karın ağrısı duası, sarılık duası, meme ağrısı duası vb. dualar), uğurlama duası, yemek duası, çeşitli varlıkların zararından emin olmak için okunan dualar, Şeyh, Pir, Mürit duaları ile Melek Tavus ve Kelime-i şehadet dualarıdır. Şunu da belirtmekte fayda vardır ki bu duaların içeriği bölgeden bölgeye ve bağlı bulunulan Şeyh veya Pir’in kimliğine göre farklılıklar arz etmektedir.
Yezidiler, ibadetlerini kendi dindaşları dışında kimsenin göremeyeceği bir yerde yerine getirirler. İbadetlerin yerine getirileceği özel bir mabet yoktur. Laleş kutsal bir mekân olarak merkezi bir yer tutmaktadır. Çünkü ibadetlerin büyük bir çoğunluğunu yerine getiren din adamları genellikle burada bulunmaktadırlar. Hakeza birçok dini merasimin yerine getirildiği mekânlar Laleş’te bulunmaktadır. Bunun haricinde Yezidi köylerinde bulunan evliya mezarları ve makamları da birçok dini merasimin yerine getirildiği mekânlardır.
2. 2. 1. FARZLAR
Yezidiler, Hakikat Farzları ve Tarikat Farzları olmak üzere iki farklı farz kategorisine inanmaktadırlar. Hakikat Farzları beş tanedir. Bunlar; Şeyh, Pir, Usta, Mürebbi ve Ahiret kardeşi (ya da kız kardeşi)’dir. Tarikat Farzları ise; dört namazda okunan dualar, her Yezidinin tutması gereken üç günlük Oruç, Laleş’teki Kaniya Spi (Akpınar)’da vaftiz olmak, yatmadan önce Şehadet duasını okumak, her Yezidi’nin boynunda ‘Toka Ezid’ bulunması, erkek çocukların sünnet olması gibi Yezidilerin sembollerinden meydana gelmektedir. Bu iki farz gurubu dini erkanları oluştururlarlar.
2. 2. 2. NAMAZ
Yezidilerin yerine getirdikleri Dua ya da Nımej olarak dile getirdikleri günlük dört namaz vardır. Fakat halk arasında daha çok iki namaz kılınmaktadır. Namaza başlamadan önce abdest olarak ellerini ve yüzlerini yıkamaları gerekmektedir. Bundan sonra bellerine kuşak bağlamaları gerekmekte ardından yalınayak bir şekilde sağ eli sol elin üstüne getirmek suretiyle namaz için hazır hale gelirler. Kıble niyetine yüzlerini güneşe çevirirler. Fakat öğle namazı vakti güneş tam tepe noktasında olduğu için Laleş’e yönelirler. Dört namaz; ‘fecr, sabah, öğlen ve akşam’ namazlarıdır. İlk olarak fecir vaktinde fecir namazı kılınır. Ardından özellikle ‘Rısthılgır’ denilen kuşak bağlayan din adamları tarafından Pıştgıredan namazı kılınır. Güneşin doğuşu ile beraber Sabah namazı kılınır. Öğle vaktinde öğle namazı, güneş batarken da akşam namazı kılınır. Her namazın kendine özgü duası vardır. Yukarıda geçtiği şekilde kıyamda eller bağlandıktan sonra önce namazın duası okunur ardından secdeye varılır ve güneşin değdiği yer öpülür. Dua ederek elini yüzüne sürer ve namazını bitirmiş olur.
2. 2. 3. ORUÇ
Yezidilerde iki çeşit oruç tutulmaktadır. Bütün Yezidi halkının tuttuğu genel oruç ve sadece Babaşeyh, Kavval ve Fakirler gibi din adamlarının tuttuğu özel oruç vardır. Genel oruç; doğu takvimine göre her Aralık ayının ilk Salı, Çarşamba ve Perşembe günleri olmak üzere üç gün tutulan ‘Yezid Orucu’dur. Cuma günü Yezid bayramı kutlanır. Oruç tutma şartları Müslümanların oruç tutma şartlarına benzemektedir. Gece yarısı sahura kalkılır, güneşin doğuşuyla oruç başlar. Yeme, içme, cinsel ilişki ve orucun maneviyatını bozan her davranıştan kaçınmak gerekir. Güneşin batışıyla beraber akşam namazı duasının okunmasıyla iftar yapılır. İftar ya bir parça ekmek ya da kutsal ‘Berat’ı öpmekle açılmalıdır. Hakeza Şubat ayının ilk pazartesi, Salı ve Çarşamba günleri de oruç tutulur. İlk iki gün sadece din adamları ve adı Hıdır ile İlyas olanlar tutarken son gün bütün Yezidiler oruç tutar.
Bunlar dışında her Yezidi gurubunun bağlı olduğu sahipleri (Xudan) için belirli zamanlarda tutulan oruçlar vardır. Mesela Şeyh Şems ya da Şeyhsin için, bunların sahibi oldukları Yezidiler tarafından tutulan oruçlar gibi. Evliya ve havaslar için de tutulan oruçlar vardır. Bunların hepsi nafile oruçlardır. Bunların yekunu on beş günü geçmez.
Kırk gün yazın (Çıle Havine- Yaz Kırkı) ve kırk gün kışın (Çıle Zıvıstane- Kış Kırkı) olmak üzere seksen günlük bir oruç daha vardır ki bu oruç genellikle Babaşeyh, maiyetindeki din adamları ve Fakir kastındaki din adamları tarafından tutulur. Kış orucu Aralık ayının on birinde başlar ve Şubat ayı başlarında biter. Yaz orucu ise Haziran ayının on birinde başlar ve Ağustos ayının başlarında biter. Bu oruçların ilk üç günü Laleş’te tutulur. Kalan günleri ise memleketlerinde tutarlar. Dikkat edilirse yazın en sıcak ve kışın en soğuk günleri oruç tutulmaktadır ve bu oruç Şeyh Adi orucu olarak bilinmektedir.
2. 2. 4. ZEKAT VE FİTRE
Yezidi dini literatüründe zekat ve fitre isimleri geçmekte ve bunların pirlerin payı olduğu söylenmektedir. Mesela Kara Furkan Kavli’nde: “Tanrı (Padişah) hükmünü erenlere şöyle verdi. Pir’lerin eline Fitre ve Zekat, Şeyhlerin eline ise saç tutamı ve makası verdi) denilerek bunların Tanrı’nın bu kişilere verdiği bir lütuf olarak verildiği söylenmektedir. Yezidilerde zenginlerden alınıp fakirlere verilen bir zakat yoktur. Mürit topluluğu din adamlarına (her mürit kendi Şeyh ve Pirine) yılda bir kez zekat vermekle mükelleftir. Verilecek miktarın belli bir nisabı yoktur. Bunun dışında bayram, saç kesimi, sünnet, kurban, mezar ziyaretleri, ölü gömme törenleri, doğum ve düğün gibi çeşitli münasebetlerle de birçok zekat, fitre ve bahşiş din adamlarına verilmektedir.
Senenin belli vakitlerinde Yezidi köyleri arasında Kavvallar tarafından dolaştırılan sancak (Tavus heykeli) için birçok mali yardım toplanmaktadır. Toplanan bu yardımların bir kısmı Laleş’teki ihtiyaçlar diğer kısmı ise Yezidi emirine verilmektedir. Bunların bir kısmı da Yezidi toplumunun genel ihtiyaçları için harcanmaktadır.
Yezidilerdeki zekat ve fitre kavramı oldukça eskidir. Şeyh Hasan b. Adi’ye ait ve Müşür denilen bir el yazması belgede Şeyh, kendisine bağlı halifelerinden vermeleri gereken mali yardımları sıralamaktadır. Bunun dışında Müritler mali yardımları günahlarının affına sebep olduğu gerekçesiyle de vermektedirler.
2. 2. 5. HAC
Yezidilerde en az ömürde bir kez güç yetirebilen herkesin Laleş’e gidip hac ibadetini yerine getirmesi gerekmektedir. Herhangi bir sebepten dolayı buna güç yetiremeyen, Kavvalların Sancak dolaştırmaları esnasında Melek Tavus heykelini kutsayarak bu farzı üzerinden kaldırabilir. Sancağa ulaşma imkânı da yoksa kendisine yakın olan herhangi bir ziyaret yeri ya da kutsal mekânlardan birisini ziyaret ederek bu farzı üzerinden kaldırabilir.
Hac mevsimi eskiden muayyen bir günde yerine getiriliyordu. Doğu takvimine göre Mart ayının son haftası hac mevsimi idi. Ardından Nisan’ın ilk çarşambası yeni yıl bayramı olarak kutlanıyordu. Fakat hac mevsiminin belli bir zaman diliminde olması izdihama sebep olunca Yezidi Ruhaniler Meclisi tarafından istenilen zaman diliminde Yezidilerin Laleş’e gelip hac ibadetlerini yerine getirebileceklerine dair yeni bir düzenleme getirildi. Şimdi özellikle Laleş’e uzak bölgelerde yaşayan Yezidiler sonbahar döneminde Cemaya Şeyh Adi denilen ve 6-13 Ekim tarihleri arasına düşen zaman diliminde hac ibadetlerini yerine getirmektedirler.
Yezidilerdeki hac ibadeti İslam’ın hac ibadetiyle birçok benzerlikler arz etmektedir. İslam’dan aşamalı bir şekilde uzaklaşılmasıyla beraber Laleş ile Mekke arasında benzerlikler kurularak Mekke’de bulunan mekânların farklı versiyonları Laleş’te de oluşturulmuştur. Mekke’ye karşılık Laleş, Kabe’ye karşılık Şeyh Adi’nin türbesi ya da Şeyh Şems’in türbesi, Arafat dağına karşılık Laleş’teki Arafat dağı, Zemzem suyuna karşı Laleş’teki Zemzem suyu gibi birçok mekân oluşturulmuştur.
Yezidi haccı; belirli bir yapılış şekli olmamakla beraber, şu şekilde yapılır: Genel olarak kurban bayramından bir gün önce beyaz elbiseler giymiş olarak Laleş’in kuzey tarafında bulunan Arafat dağına çıkarlar. Bazılarına göre Arafat dağına çıkmadan önce Şeyh Adi’nin türbesi ya da mezarı etrafında yedi kere tavaf etmek gerekir. Arafat dağından indikten sonra aşağı inerek kurbanlarını keserler ve etlerini dağıtırlar. Bayram günü Şeyh Adi’nin türbesine girilir ve Zemzem suyu ile Sela yaparlar. Bundan sonra da bayramlaşma yapılır ve teberrük babından Berat denilen kutsal Laleş’teki Berat mağarası toprağı, Kaniya Spi suyu ve yoğurt ile yoğurulmuş bilye büyüklüğünde küçük toprak parçaları alınarak memleketlerine dönerler. Bunun dışında Babaşeyh yönetiminde din adamları bayram öncesi akşamüzeri Arafat dağına çıkarak Çekulte denilen şamdanın etrafında üç kere dönerler. Kısa bir dinlenmeden sonra Sema yaparlar. Daha sonra Babaşeyh ve Mirhac yüksekçe bir taşın üstüne çıkarak ellerindeki ekmeği havaya atarlar. Etraftaki insanların her biri bir parça ekmek alarak Laleş’e doğru koşarlar ve kutsal Kaniya Spi suyuna bandırırlar. Bu suya ilk ulaşana Yezidi emiri hediyeler verir.
3. TOPLUMSAL YAPI VE SOSYAL YAŞAM
2. 3. 1. TOPLUM YAPISI
Yezidi toplumu genel olarak büyük ailelerden oluşmaktadır. Büyük aileler kendi aralarında “Bınemal” veya “Babık” denilen daha geniş bir yapı oluştururlar. Kafkasya Yezidileri bu terimlerin yerine daha çok “Kabile” veya “Berek” terimlerini kullanırlar. “Kabile” ve “Berek”lerin birleşmesiyle de “İl” ve “Aşiret”ler oluşur. Yezidi toplumunun çoğunluğunu oluşturan Mürid’ler sınıfı aşiret ve kabilelerden oluşur. Din adamları sınıfını oluşturan Şeyh ve Pir aileleri ise “Mal” veya “Ocak” terimleri ile isimlendirilir.256 Şeyhlerin kırk ve Pirlerin de kırk ocağa ayrıldıkları kabul edilmektedir.
Yezidi toplumundaki tarihi büyük aşiretlerin çoğu daha alt örgütlenme biçimi olan “Kabile” ve “Berek”lere ayrılmıştır. Aynı aşiretin “Kabile”leri farklı coğrafyalarda bulunabilmektedir. Aynı zamanda herhangi bir Yezidi aşiretinin Müslüman Kürt aşiretleri ile farklı bir konferadasyon oluşturmuşlardır. Buna benzer şekilde Yezidi bir “Kabile” Müslüman bir aşiretin içerisinde onun bir “Kabile”si olmuşlardır. Din adamları kastını oluşturan Şeyh ve Pir ocakları değişik Yezidi aşiretleri ve kabileleri arasında dağılmışlardır.
Yezidiler birbirlerini aşiret, kabile, mal veya ocaklar üzerinden tanımaktadırlar. Bu tanışıklık toplumsal birlik ve kaynaşma için olumlu roller oynamaktadır. Şimdi bu kapalı ve sınıflı topluma daha yakından bakabiliriz.
2. 3. 1. 1. TOPLUMSAL SINIFLAR
Yezidi toplumu dini altyapıya dayanan fakat ekonomik yönü daha ağır basan bir toplumsal örgütlenme biçimine dayanmaktadır. Bu örgütlenme biçimi kan bağına dayanan ve doğuştan elde edilen imtiyazlar üzerine kurulu olan katı bir hiyerarşi ile birbirine bağlanan sınıfsal bir yapıdır. Bu sınıflar arası geçişler mümkün değildir. Bu sınıfsal yapının kökeni Adevi tarikatının tarikat yapılanmasından gelmektedir. Yezidiler genel olarak; Şeyhler, Pirler ve Müritler sınıfından oluşmaktadırlar. Şeyhler ve Pirler yönetici durumunda Müritler ise onlara bağlı bulunmaktadır. Şu anki Yezidi toplumunun % 6-7’sine tekabül eden din adamları sınıfı olan Şeyhler ve Pirler, geri kalan % 93-94’lik Müritler sınıfını yönetmektedirler.257
Yezidi toplumunun bütün darbelere karşı yok olmasını engelleyen en önemli özellik sıkı bir şekilde örgütlenmiş olan bu toplum yapısına dayanmaktadır. Yukarıda da geçtiği gibi her Mürit; Şeyhler ve Pirlerden olmak üzere muhakkak bir Şeyh, bir Pir, bir Usta, bir Mürebbi ve bir Ahiret Kardeşi’ne sahip olmak zorundadır. Mürit, bunlara büyük bir saygı ve bağlılık göstermeli ve yılda çeşitli münasebetlerle onlara maddi yardımlarda bulunmalıdır. Bu da unutulmamalıdır ki şeyhler ve Pirler de bu beş hakikat farzını eda etmek zorundadırlar. Fakat bu unsurlar Şeyh ya da Pir kastından karşılanmalıdır.
Yezidiler bu sınıfsal yapının Şeyh Adi döneminde konulduğuna inanmaktadırlar. Buna ve bunun gibi korunması gereken Yezidi inançlarına genel olarak ‘Hed u Sed’ demektedirler. Bu, haram ve helal sınırlarını belirleyen genel ilkelerdir. Bu sınıfsal yapı Yezidilerin yekvücut bir toplum olmalarını sağlamıştır. Şeyhler ve Pirler Ruhani sınıfı oluştururlar ve Tarik ya da Dunav olarak adlandırılırlar. Kırk Şeyh ve kırk Pir ocağının varlığına inanılmakta ise de Yezidi toplumunda bu ocakların sayısı daha fazladır. Şimdi bu sınıfsal toplum yapısına daha yakından bakalım.
2. 3. 1. 1. 1. ŞEYHLER
Şeyhler kendi aralarında üç bölüme ayrılmaktadırlar.
Adaniler: Şeyh Adi b. Müsafir’in ailesinden gelen Şeyhlerdir. Bunlar Şeyh Hasan, Şerfedin, Şeyh Zendin (Zeynuddin), Şeyh İbrahim Hetimi, Şeyh Musa, Şeyh Etima, Siti Gül (Siti Tavus) ailelerinden oluşmaktadır. Bunların soyundan gelen aileler bu sınıfı oluşturmaktadır.
Şemsaniler: Bu sınıf İzzeddin Emir’in soyuna dayanmaktadır. Bunun; Şeyh Şems Şemseddin), Şeyh Fahr (Fahreddin), Nasırdin ve Sıcadin isimli dört oğlundan türeyen onlarca Şeyh ailesi mevcuttur. Bunlar; Şeyh Şems’in oğulları; Hesın, Tokıl, Hıdır, Ali Şems, Babık, Amadin, Babadin, Hevınd, Avdel ve kızları Bılkan, İs ve Nısret’in soyundan gelen aileler ve Şeyh Fahr’ın; Şeyhmend, Şeyh Bedir, Şeyh Akup ve Hatun Fahra isimli çocuklarının soyundan gelen Şeyh ailelerinden oluşmaktadırlar.
Kataniler: Bu sınıf Derviş Adem Katani’nin soyundan gelmektedir. Şeyh Muhammed Horasani, Şeyh İsmail Anzeli, Şeyh Abdulkadir ve Şeyh Bekir ailelerinden oluşmaktadırlar.
Bu üç Şeyh kastı kendi aralarında evlenemezler ancak her Şeyh ailesi kendi kastı içerisinde evlenebilir. Mesela Adani şeyhlerinden birisi ancak Adani bir aileden birisi ile evlenebilir.258
2. 3. 1. 1. 2. PİRLER
Pir kelimesi hem terim olarak hem de kelime olarak Arapça Şeyh kelimesinin Kürtçe karşılığıdır. Şeyh aileleri Şeyh Adi’nin ailesinden oluşurken Pirler genel olarak Adevi Şeyhlerinin öne çıkan halife ve öğrencilerinin soylarına dayanmaktadırlar. Yezidiler, Pir sınıfının Şeyh Adi’nin gelmesinden önce Laleş’te yaşadıklarını söylüyorlarsa da bunun tarihi bir dayanağı yoktur. Kırk Pir ocağının lideri Hesın Meman Pirleridir. Hesın Meman dışındaki Pir aileleri kendi aralarında evlenebilirler.
Şeyhler ve Pirler genel olarak şu vazifeleri ifa ederler.
Dini bakımdan müritleri irşat etmek, kavil ve duaları öğretmek
Toplumsal sıkıntıları gidermek ve bozulmaları ıslah etmek.
Müritlerinin defin, düğün, vaftiz, saç kesimi vb. işlemlerini yapmak
Müritlerden zekat ve fitrelerini almak
Dini merasimleri organize etmek
2. 3. 1. 1. 3. MÜRİTLER
Yukarıda geçen sınıflar dışında kalan geniş Yezidi halk kitlesi, Müritler olarak adlandırılmaktadır. Dini ve ekonomik bakımdan din adamları sınıfına bağlıdırlar. Müritler ancak kendi aralarında evlenebilirler. Bunların neredeyse hepsi aşiret ve kabileler şeklinde örgütlenmişlerdir. Herhangi bir aşiretin ya da aşirete bağlı bir kabile veya ailenin bağlı bulunması gereken Şeyhler ve Pirler önceden belirlenmiştir. Bağlı bulunan din adamı ailesinden istenilen bir şahıs Şeyh, Pir, Usta ve Mürebbi olarak seçilebilir.
Şeyhlerin, Pirlerin ve Müritlerin beş hakikat farzına göre bağlı oldukları unsurları örnek olması bakımından bir şema şeklinde gösterebiliriz.
Tablo 2: Yezidilikte beş hakikat farzının toplumsal yansıması
Yukarıdaki şemada da görüldüğü gibi Yezidi toplumu çok sıkı bağlarla birbirine bağlanmakta ve böylece sıkı bir toplumsal denetim sağlanmaktadır.
2. 3. 2. DİN ADAMLARI
Yezidi din adamları genel olarak Şeyhler ve Pirler sınıfı içerisinde iç dengeler gözetilmek suretiyle seçilirler ve Ricaluddin, Tarik ya da Dunav olarak isimlendirilirler. Bunların önemli bir kısmı Laleş’teki dini merasimleri düzenlemek maksadıyla genellikle Laleş’te bulunurlar. Bunların dışında da Yezidi halkı ile beraber değişik yerlerde yaşayan din adamları mevcuttur. Din adamlarını şu şekilde sıralayabiliriz.
Emir: Yezidilerin dini ve dünyevi alanda lideridir. Katani Şeyhlerinden Şeyh Muhammed’in soyundan gelirler. Bu aile Pısmir olarak da bilinir. Emir, ruhaniler meclisinin birinci üyesidir. Tüm Yezidilerin temsilcisidir. Laleş ve kutsal mekânlardan sorumludur. Yezidi sancakları yanında bulunur. Toplanan maddi yardımları uygun yerlere sarf etmekle sorumludur. Şimdiki Yezidi emiri Mir Tahsin Bey’dir. Duhok yakınlarında Baedre’de oturmaktadır.
Babaşeyh (Mirgeh İhtiyarı): En büyük dini otoritedir. Şemsani Şeyhlerinden Şeyh Fahr’ın ailesindendir. Ölünceye kadar görevinde kalır. İçki içemez ve bu görevde olduğu müddetçe evlenemez. Dini irşat için yılda iki kez Yezidi köylerini dolaşmak zorundadır. Kırk günlük yaz orucu ve kırk günlük kış orucunu tutar. Laleş’teki dini merasimleri organize eder. Beyaz elbiseler giyer. Üzerinde yedi halka bulunan ve Rıst denilen bir kuşak takar.
Fakir: Kendisini dünya zevk ve lezzetlerinden uzaklaştırarak tamamıyla ibadete vakfeden kişidir. Her sınıftan isteyen kişi Fakir olabilir. Kaba yünden örülmüş ve siyahlatılmış olan Hırka’yı giyerler. Bellerinde Rıst ve boyunlarında Meftul bulunmaktadır. Hakeza başlarında Kulık denilen bir takke vardır. Fakirler Yezidi toplumundan büyük saygı görürler. Uzun oruçlar tutarlar ve çeşitli riyazet metotları ile nefis tezkiyesinde bulunurlar. Fakirlerin kadın olanlarına Fakra denir. Bunlar daima Laleş’te bulunurlar ve oradaki hizmetleri görürler.
Koçek: ‘Guh-çak’ yani iyi kulaklı, gaybdan haberdar olan manasına gelmektedir. Kahinlere denk gelmektedir. Gizli ilimlere muttali olduklarına inanılır. Elbiseleri Babaşeyh’in elbiselerine benzer. Yaz ve kış oruçlarını tutar. Hastalık ve delirme gibi birçok hastalığa şifa verdiklerine inanılmaktadır.
Kavval: Musul yakınlarındaki Bahzan ve Başik köylerinde otururlar. Şeyh Adi döneminde Şam’dan geldikleri rivayet olunur. Arapça konuşurlar ki Arapçaları Halep ağzına yakın bir Arapçadır. Bunlar Mürit sınıfından bir ailedirler. Sadece o aileye mensup olanlar Kavval olabilirler. Bunlar, Def ve Şebab eşliğinde dua, kavil ve beyt okurlar. Senenin belli vakitlerinde Melek Tavus sancağını alarak Yezidi köylerini dolaşırlar. Yezidi dini literatürünün büyük bir kısmı bunların hafızası sayesinde yaşamaktadır. Çeşitli münasebetlerle bunları okur ve tefsir ederler. Kavalbaşı, Sancakbeyi, Baş usta ve Şakirt olmak üzere dört kısma ayrılırlar. Birçok dini merasimde başat rol oynarlar.
Peşimam: Adani Şeyhlerinden Şeyhsın ve Şerfedin ailesindendirler. Babaşeyh gibi giyinirler ve uzun süreli oruçları tutarlar. Bunların ilginç bir görevi Beraat Gecesi Laleş’te Müslümanların namazına benzer şekilde İhlas süresi ve diğer bazı süreler eşliğinde namaz kılmalarıdır. Emir, Babaşeyh ve Fakirlerin özel Peşimamları vardır.
Baba Gavan: Şemsani sınıfından Amadin ailesi şeyhlerindendirler. Babaşeyh gibi giyinir ve onunla beraber Yezidi köylerinde dolaşırlar.
Baba Çavuş: Herhangi bir sınıftan olabilirler. Bunlar daima Laleş’te bulunurlar. Kendilerini Şeyh Adi’nin türbesinin hizmetine adamışlardır. Asla evlenmezler. Beyaz elbise giyer ve ortasına Rıst bağlarlar.
Şeyh Vezir: Şemsani Şeyhlerindendir. Ruhani meclisi üyesidir.
Nakip: Hacı Al Pirlerindendirler. Kavallar ile beraber Yezidi köylerinde dolaşırlar. Tavus heykelini taşırlar.
Mirhac: Mir ailesindendir. Laleş’teki merasim ve bayramları organize eder. Özellikle hac işlerinden sorumludur.
Mücevir: Yezidi kutsal mezar, yatır ve makamlarının bekçi ve hizmetçileridir. Hem Laleş’teki mezarların hem de Yezidi köylerindeki mezarların bakıcılığını yaparlar. Tavus heykeli dolaştırma, Babaşeyh’in Yezidi köylerini dolaşmasında köylerdeki organizeyi sağlar ve köylülere sözcülük yapar. Köylerdeki tavaf, kurban ve dini hizmetleri görür. Her mezardaki Mücevir genellikle o mezar sahibinin ailesinden biri olur. Mücevirler genel olarak Müslüman imamlara denk gelmektedirlerler.
Din adamları tarafından oluşturulan iki meclis bulunmaktadır. Bunlardan ilki Ruhaniler Meclisidir. Bu meclis şu üyelerden oluşmaktadır: Emir, Babaşeyh, Bahzan Peşimamı, Kavvalbaşı, Şeyh Vezir, Laleş Fakiri, Fakirlerin lideri, Babaşeyh’in Peşimam’ı, Baba Gavan, Akpınar (Kaniya Spi) Mücevir’i, Bahzan İhtiyarı, Başik İhtiyarı, Nakip, Baba Çavuş. Bu meclis, Emir yönetiminde dini ve dünyevi her türlü kararı alabilir ve alınan kararlar bütün Yezidiler için geçerlidir. Bunun dışında Babaşeyh Meclisi olarak bilinen bir meclis daha vardır ki bunlar; Peşimam, Baba Gavan, Bahzan İhtiyarı, Başik İhtiyarı ve Köçek ile Fakir’den oluşmaktadır ve Şeyh Fahr celsesi denilen Laleş’teki yerlerinde çeşitli merasimler münasebetiyle toplanmaktadırlar.
4. SOSYAL YAŞAM
2. 4. 1. BAYRAMLAR VE ÖNENMLİ GÜNLER
2. 4. 1. 1. GENEL BAYRAMLAR
Yezidilik; bayram, özel gün ve merasimler bakımından oldukça zengindir. Senenin büyük çoğunluğu bayram, özel günler, özel ziyaretler gibi özel zamanlar ile doludur. Bununla beraber Yezidiler özel mekânlar bakımından da oldukça zengindirler.
Yılbaşı: En büyük ve en önemli Yezidi bayramıdır. Melekzan, Melek Tavus ve Çarşamba Sor (Kızıl Çarşamba) olarak da bilinir. Doğu takvimine göre Nisan ayının ilk Çarşambası Yılbaşı sayılır. Nisan ayı boyunca düğün yapılmaz. Bayram öncesi kırdan bahar çiçekleri ve Benav denilen Kari otu (Yabani ıspanak) derlenir. Kaynatılan yumurtalar farklı renkler ile boyanır ve yumurtalar tokuşturulur. Yumurta kabukları, kır çiçekleri ve Benav otu hamur ile karıştırılarak geceleyin evin kapısının üzerine asılır. Sevik denilen bir ekmek pişirilir ve renkli yumurtalar ile konu komşuya hediye edilir. Bayram sabahı bütün erkekler köydeki ziyaretin bakıcısı olan Mücevir’in bayramını kutlarlar orada bayramlaşma yaparlar. Ardından getirilen yemeklerle öğle yemeği yenilir. Çocuklar en güzel elbiselerini giyerek şeker toplamak için köy evlerine dağılırlar. Ev reisleri rengarenk haşlanmış birkaç yumurta ile tarlalarına gider, orada yumurtayı yedikten sonra bereket getirmesi için kabuklarını tarlaya serperler. Hakeza yılbaşı gecesi Babaşeyh ve meclisi tarafından sema icra edilir. Laleş’in her tarafındaki kandiller yakılır. Özellikle Sûka Marifet (Marifet Çarşısı) denilen alınlıkta senenin her gününü temsilen 365 tane kandil yakılır.
Yezid Bayramı: Üç günlük Yezid orucu tutulduktan sonra dördüncü gün olan Cuma günü bayram olarak kutlanır. Aralığın ilk Cuma’sına denk gelir. Kurbanlar kesilir ve Sımat denilen yemek ile Sevık ekmeği yapılır. Evliya mezarları ve mezarlıklar erkenden ziyaret edilir.
Belında Bayramı: Çıle Zıvıstane’nin (Kış Kırkı) ilk Cuma günü sadece Pirafat Pirlerinin bayramı ikinci Cuma ise genel bayram olarak kutlanır. Ölüler bayramı, Batizm ve Melmelav olarak da bilinir. Farklı aşiretler ve kastlar tarafından Kış Kırkı’nın tutulduğu tarihler arasında kutlanır. Hıristiyan Paskalya bayramı ile büyük benzerlikler gösterir. Hakeza bu bayramlar tarım bayramlarıdır. En önemli ritüeli Gurgega (Öküz Alevi) denilen ve öküzlerin önünde yakılan ateştir. Buğday, arpa ve darı çiftçilerin üzerine serpilir. Hevler (Xewler), Sevık, Şılk denilen çörek ve tatlılar yapılır.
Hıdır İlyas Bayramı: Şubat’ın ilk Perşembe günü kutlanır. Bu bayramda kurban kesmek ve yolculuk yapmak yasaktır. Çerhis (Çerxwis), Kelatık (Qelatık), Pohin (Poxwin) gibi yiyecekler yapılır. Bu bayramda gençlerin muratları hakkında ipucu sahibi olabilecekleri ritüeller bulunmaktadır.
Bunlar haricinde Kurban bayramı, Ramazan bayramı, İsa bayramı, gibi birçok bayram bulunmaktadır. Ramazan ve Kurban bayramları Müslümanların bu bayramlarından iki gün önce kutlanır. İsa bayramı ise Hıristiyanların Paskalya bayramına denk düşer. Kurban bayramı ve Hz. İbrahim önemli bir rol oynamaktadır. Hz. İbrahim peygamberlerin babası olarak kabul görür ve oğlu Hz. İsmail’i kurban etmekle imtihan edilmesi münasebetiyle Kurban bayramı kutlanır.
Her Yezidi ailesi bu bayram vesilesiyle erillerden olmak üzere bir kurban kesmekle mükelleftir.
2. 4. 1. 2. LALEŞ’TE YAPILAN MERASİMLER
Birçok Yezidi merasimi Laleş’te icra edilmektedir. Laleş’te gerçekleştirilecek her ziyaret için ister özel bir ziyaret olsun ister mutat merasimler için olsun girmeden önce Sırat köprüsü olarak isimlendirilen yerden itibaren temizlenmiş olarak bütün ziyaretçiler ayakkabılarını çıkarır ve yalınayak Laleş’e girilir. Her merasim ile ilgili din adamları bir gün önceden gerekli hazırlıkları yaparlar. Orada bulunan birçok mezarla ilgili olarak her mezarın sorumlu Mücevir’i tarafından önceden ziyaret edilecek mekân hazırlanır ve kutsal mekânlardaki bütün kandiller önceden yakılacak hale getirilir. Din adamları kendi özel yerlerinde yerlerini alırlar. Üç önemli Celse yeri vardır. Şeyh Fahr celsesi (Babaşeyh ve meclisinden oluşur) ve Şeyh Adi celsesi (Katani ve Şemsani Şeyhlerinden oluşur) Şeyh Adi’nin türbesinin iç avlusunda bulunur. İzzeddin Emir celsesi ise Kaniya Spi alınlığında bulunur. Özellikle Kavvallar Celse’deki yerlerini alırlar, Def ve Şebab eşliğinde sabahleyin Cindi’nin beyti ile Sabah beyti, akşamleyin de Akşam beyti okunur. Sema ve kantere denilen merasimler icra edilir. Dini müzik eşliğinde deveran etmek olan Sema, bütün bayram ve kutsal günler münasebetiyle genelde Akşam beyti okunduktan sonra sadece Laleş’te icra edilir. Tac ve Hille giyen Şeyh Adi türbesinin Fakirinin öncülüğünde bir gurup din adamı tarafından icra edilir. Kavvalların Def ve Şebab müziğini icra etmeleri ile beraber ziyaretçilerin ‘hol hol’ sesleri ve zılgıtları eşliğinde türbe içerisinden avludaki Şeyh Fahr celsesine kadar olan mesafede icra edilir. Tek sıra halinde önce sol ayak bir adım yavaş hareketlerle öne uzatılır. Bu esnada sağ elini sol omuzuna atar ve yavaşça aşağı doğru kaydırır. Aynı anda sağ ayağını ileri doğru uzatır. Bu hareketler sıradaki din adamları tarafından birbiri ardısıra yapılır. Şeyf Fahr celsesine gelince Babaşeyh’in meclis üyeleri ile beraber üç kere Çekulte (Şamdan) etrafında bu şekilde dönerler. Yedi çeşit Sema vardır ve her semada farklı makamlarda müzik icra edilir. Kantere ise bayram günlerinde Laleş’te sabahleyin Sabah beytinden ve akşamleyin Akşam beytinden önce icra edilir. Sabah Kanteresi şu şekilde yapılır: iki guruba ayrılan din adamlarından bir gurup Şeyh Adi türbesinden Kaniya Spi’de bulunan İzzeddin Emir celsesine doğru Sema yürüyüşü ile gider. Ardından diğer gurup Şeyh şems türbesinden yola çıkarak aynı yere varır. Akşam Kanteresi ise Şeyh Adi celsesinin Fakiri şeyh fahr celsesine giderek babaşeyh’ten Kantere için izin ister. Sonra iki celsedeki din adamları beraberce Sema yürüyüşü ile Şeyh Şems, Fahra Hatun, Şeyhmend, Sıcadin, Şeyh Hasan, İzzeddin Emir ve Kaniya Spi’yi ziyaret ederler. Biraz dinlendikten sonra aynı şekilde Şeyh Adi celsesine dönerler ve oradan Şeyh Fahr celsesine geçerek otururlar.
Dini bir merasim münasebetiyle gelen Yezidi ziyaretçiler Laleş’te özellikle Şeyh Adi’nin türbesi, Şeyh Fahr türbesi, Şeyh Şems türbesi ve Kaniya Spi (Akpınar) gibi yerleri muhakkak ziyaret ederler. Her türbenin Mücevir’i gelen ziyaretçiler için kurban kesmeli ve onlara ikram etmelidir. Bunlar dışında Laleş’te kutsal Kaniya Spi suyundan içilir ve vaftiz yapılır. Zemzem suyu ile ilgili olarak da Sela denilen ve bir avuç suyun havaya fırlatılarak su ininceye kadar sevdiklerinin isminin anılması ya da isteklerin sıralanması ile ilgili bir ritüel yapılır. Bu anılan merasimler genel olarak Laleş’i ziyaret eden tüm Yezidiler tarafından yerine getirilmesi gereken uygulamalardır. Bunlar haricinde de her merasim için icra edilen farklı uygulamalar vardır.
Laleş kutsal bir yer olduğundan burada her türlü kötü davranıştan sakınılmak, içki, kan dökme, hırsızlık ve bitkilerin kesilmesi yasaktır. Her taraftan gelen Yezidiler arasındaki birçok ihtilaf bu kutsal mekânda çözüme kavuşturulur, küsler barıştırılır. Şunu da ifade etmek gerekir ki Laleş’teki bütün etkinlikler şenlik ve festival havasında geçer. Bu etkinliklerde kadın ve erkeklerden oluşan topluluklarca halaylar çekilmekte ve milli ezgiler eşliğinde oyunlar sergilenmektedir.
Yaz Kırkı (Çıle Havine) ve Kış Kırkı (Çıle Zıvıstane) Bayramları: Yaz Kırkı; Doğu takvimine göre Temmuz’un 16’sı ile 2o’si arasında beş gün boyunca Laleş’te kutlanır. Kış Kırkı ise doğu takvimine göre 20 Ocak’ta kutlanır. Özellikle kırk gün boyunca oruç tutan din adamları tarafından kutlanmakla beraber isteyen her Yezidi de kutlamalara katılabilir. Bu bayramlar boyunca Laleş’teki türbeler ziyaret edilir ve Kantere ile Sema gösterileri yapılır.
Cemaya Şeyh Adi: Güneş takvimine göre her yılın 6-13 Ekim tarihleri arasında düzenlenir. Yedi gün süren kutlamalardan önce Laleş’teki hizmetli ve Mücevirler orada hazır bulunur. Merasimleri yönetecek olan din adamları yerlerini alırlar. Oraya gelen her Yezidi Şeyh Adi’nin türbesi, Şeyh Fahr türbesi, Şeyh Şems türbesi, Kaniya Spi (Akpınar), Zemzem ve bağlı bulunduğu Şeyh ve Pir’in türbelerini ziyaret eder. Yedi gün boyunca her türbenini Müceviri ziyaretçiler için Sımat yemeği hazırlar. Akşam olunca da türbe ve kutsal mekanlardaki çıralar yakılır. Kavvallar şafak vakti Cındi’nin Beyti ve Sabah Beyti’ni güneşin batışıyla da Akşam Beyti’ni Def ve şebab eşliğinde okurlar. Yine yedi gün boyunca akşam güneş battıktan sonra din adamları tarafından Sema ve Kantere icra edilir. Her yedi gün yapılan bu merasimlere ek olarak bu bayramda Peri Sıvarkırın (Çaput Bağlama), Bere Şıbake (Tabut) ve Kabağ (Boğa Kurbanı) merasimleri de icra edilir. Dördüncü günü Peri denilen ve Türbe ve mezarlarda sarılı bulunan değişik renkteki kumaşların kutsal Kaniya Spi suyu ile vaftiz edilmesi ve tekrar eski yerlerine asılması merasimidir. Sadece Sıti Es, Şeyh Adi, Şeyh Şems, Şeyhsin, Şeyh Bekir ve Şeyh Fahr’ın mezarları üzerindeki kumaşlar değiştirilir. Bu merasim esnasında birçok maddi yardım toplanır. Beşinci günde Kabağ merasimi gerçekleştirilir. Bu merasim bir boğan’nın kurban edilmesinden oluşan oldukça karışık ve ayrıntılı bir merasimdir. Boğa, Şeyh Şems türbesinin Müceviri tarafından boğazlanır ve eti ziyaretçilere dağıtılır. Bere Şıbake merasimi ise 81 adet bakır halkanın iki odun parçası eşliğinde seccade üzerinde bağlanarak sedye veya tabut oluşturulması işlemidir. Bu malzemeler bayramın beşinci günü Bahzan köyünden getirilerek Laleş’te din adamlarına teslim edildikten sonra altıncı gün bu merasim yapılır. Bu merasim aslında Şeyh Adi b. Müsafir’in ölüm yıldönümü münasebetiyle yapılan bir anma merasimidir. Kaniya Spi’de vaftiz edilen seccadenin Şeyh Adi türbesine götürülerek üç kere kaldırılıp indirilmesiyle son bulur.
Berat Gecesi: İslam’daki Şaban ayının yarısında kutlanan Beraat Kandili Laleş’te de yapılan bir merasim ile kutlanmaktadır. Şeyhsin ailesinden gelen Şeyhler tarafından icra edilen bu merasimde Müslümanların namazına benzer bir namaz İhlas süresi ve diğer bazı Kur’an sureleri ile beraber kılınır.
Bunlar dışında kurban bayramı da Laleş’te din adamları eşliğinde bir merasimle kutlanmaktadır.
2. 4. 1. 3. TAVAFLAR
Bilindiği gibi Yezidilik’te ibadet için özel mabetler yoktur. Bunun yerine bu işlevi daha çok Yezidi evliyalarının mezarları, dağlar, su kaynakları, ağaçlar gibi kutsiyet kazanmış mekânlar görmekte ve bu mekânlar etrafında düzenlenen şenlik ve festival havasında geçen merasimler önemli bir yer tutmaktadır. Yezidilerin yaşadığı bütün bölgelerde muhakkak ziyaret edilecek kutsal bir mekân vardır. Yılbaşı bayramının bitimiyle Haziran ayının sonuna kadar bir köyden diğer bir köye sırasıyla bu etkinlikler yapılmaktadır. Yezidiler bu kutsal mekânların ziyaret edilmesini Tavaf olarak isimlendirmektedirler. Bu etkinliklerde Mücevir önceden gerekli hazırlıklara başlar. Bu meyanda kubbeler beyaza boyanır, çaputlar ve mezar üzerindeki kumaşlar vaftiz edilir veya yenilenir. Bu etkinliklerde genel olarak mezarlar ziyaret edilir, kurbanlar kesilir, Sımat denilen yemek yapılarak dağıtılır ve oyun ile eğlence dolu büyük bir bahar şenliği yapılır.. Her yıl belli zaman aralıklarında düzenlenen bu tavaflar genel olarak Yezidi toplumunun birlik ve dirliğinin devamı hususunda büyük bir öneme haizdir.
2. 4. 1. 4. TAVUS VE SANCAK DOLAŞTIRMA
Tavus kuşu heykeli, Yezidiliğin sembolü ve Yezidilerin bayrağıdır. Geleneksel olarak Yezidilerin yaşadığı bölgelere binaen yedi tane Tavus heykeli vardı. Bunlar belli zamanlarda bu bölgelerde dolaştırılırdı. Şimdi ise sadece iki tanesi Anzel (Şeyhan) ve Şengal (Sincar) Tavusları dolaştırılmaktadır. Yılbaşı bayramı ve Yaz Kırkı bayramından sonra ilk Perşembe ya da ikinci Perşembe bu Tavusların dolaştırılması etkinliği başlamaktadır. Tunç, bakır ya da bronzdan yapılmış olan Tavus heykelleri genel olarak şu unsurlardan oluşur. Yedi tane yastık üst üste konulur ve tavus heykelinin sağına gelecek şekilde yeşil bir kefiye sarkıtılır. Bunların yanında Şerbık (su tası), kutsal Beratlar ve yedi fitilli bir çıra bulunur. Sancak (Tavus) dolaştırma zamanı yaklaşınca anılan iki bayramın arifesinde Emir’in yaşadığı yer olan Baedre’deki Hazine-i Rahman denilen özel yerinden alınarak Def ve Şebab eşliğinde Laleş’e getirilir. Kaniya Spi’de vaftiz edildikten sonra Şahsuvar türbesinde muhafaza edilir. Bayramlar bittikten sonra Kelok Havuzu denilen yerde sumak suyu ile yıkanır. Nakip başkanlığında dört kavalla beraber beyt ve kaviller eşliğinde Laleş’ten çıkarılır ve ilk olarak Bahzan köyüne getirilir. Ardından diğer bölgelere doğru yola çıkılır.
Gidilen köyde köyün eşrafının evine gidilerek Tavus heykeli sergilenir. Burada Berat dağıtılır ve Şerbık ile kutsal su ziyaretçilere serpilir. Akşam vakti yedi fitilli çıra yakılır, tüm köylüler Tavus’un etrafında toplanır ve Kavvallar kavil ve beyt okurlar. Köylülere dini nasihatler ederler. Bu şekilde Yezidi köyleri dolaşılır. Bütün bu seyahatler arasında büyük mali yardımlar toplanır. Getirilen bu mallar sancak toplama işi bitince Yezidi emirine teslim edilir.
2. 4. 2. ÖNEMLİ YEZİDİ RİTÜELLERİ
Geleneksel Yezidilikte, her Yezidi ferdi doğumundan ölümüne kadar hayatındaki her önemli aşama ile ilgili olarak birçok dini ritüel yerine getirmektedir. Bundan dolayı Yezidilik mutlak surette hayatın her safhasında kutsal ile temas halindedir. Bir Yezidinin kutsal ile ilişkisi genellikle din adamları vasıtasıyla sağlanmaktadır. Hayatında karşılaşacağı bütün sıkıntılardan kurtulmak için din adamları vasıtasıyla evliyalara sığınma, mutlu anları için din adamları aracılığıyla evliyalara şükran duygularını ifade etme, her türlü hastalığı ile ilgili olarak din adamları vasıtasıyla evliyalardan şifa isteme şeklinde din adamları olmaksızın gerçekleştirilen dini ritüel oldukça azdır. Bütün bu ritüeller esnasında din adamlarına hem maddi yardım yapmada hem de yatırlar için çeşitli kurbanlar sunulmaktadır. Şimdi geleneksel Yezidilikte doğumdan ölüme kadar bir Yezidinin hayatında yerine getirilen bazı önemli ritüelleri yakından görelim. Şunu da ifade edelim ki geleneksel Yezidilik genel olarak Yezidilerin toprakları dışına göç etmeden önceki yaşadıkları kendi doğal yurtları olan köylerde ve tarım ile hayvancılığa dayalı ekonomiye sahip oldukları dönemi kapsamaktadır.
En önemli Yezidi ritüellerinden birisi doğum ile ilgili inançlardır. Evli bir çiftin çocukları olmuyorsa ilk olara bir Köçek’in yanına gidilir. O Köçek bu çiftin evlat sahibi olması için hangi evliya mezarına adakta bulunmasına dair bilgi verir ve o çift de o mezara giderek adakta bulunur. Bunun için o mezarın Mücevirine maddi yardımda bulunur ve bir kurban keserler. Eğer bu adaktan dolayı çocukları olursa her yıl belirli münasebetlerle o mezara adakta bulunmaya ve o Mücevire belli aralıklarla maddi yardım yapmaya devam edilir. Çocuk doğduktan sonra zararlı kuvvetlerden korumak maksadıyla belli bir miktar maddi yardım yaptıktan sonra Amadin Şeyhlerinden alınan bir iğne çocuğun yastığının altına konur. Bir tutam saç kesecek olan Şeyh (Şeyhi Bıske) gelinceye kadar kimse çocuğa dokunamaz. Bir tutam saçını kesen Şeyh ardından çocuğa biraz su serpiştirir. Saç kesimi esnasında Bısk Duası okunur ve ardından kesilen saç, Şeyh tarafından saklanır. Bu işlem için de kurban kesilerek Sımat yemeği yapılır ve Şeyhe maddi bir yardımda bulunulur. Doğum yapan kadın ilk bir hafta boyunca yalnız başına kalamaz, odasında daima yanan bir ışık bulundurulur ve bir hafta geçmeyinceye kadar yıkanamaz. Çocuk eğer sağlıklı olursa nazar değmesin diye bazen çirkin isimlerle isimlendirilir.
Çocuk bir yaşını tamamlamadan Laleş’teki kutsal Kaniya Spi suyu ile vaftiz edilmelidir. Bunun için Laleş’e getirilen çocuk Kaniya Spi’nin Müceviri tarafından üzerine üç kere su dökülür ya da suya bandırılır. Bu ritüel için de Mücevir’e maddi yardımlar yapılır.
Diğer önemli bir Yezidi ritüeli de sünnet merasimidir. Her Yezidinin sünnet olması gerekir. Eğer sünnet olmadan ölürse gömülmeden önce sünnet edilir. Çocuğunu sünnet edecek her Yezidi çocuğu için bir Kirve tutar. Kirvenin kucağında sünnet edilen çocuğun bir kısım kanı Kirve’nin elbisesine sürülür. Kirvelik beraberinde sihri akrabalık ilişkilerini getirir ve evlilik manileri ortaya çıkarır. Yezidiler ancak saç kesimi, sünnet ve vaftiz ile tam Yezidi olabilirler.
Çocukların karşılaşabileceği nazar, havale, idrar ile ilgili sıkıntılar, yürüyememe, kekeleme, uyuyamama gibi birçok hastalık ile ilgili olarak tedavi için din adamlarına başvurulur ya da ziyaretlere adaklar adanır. Bütün bunlar için de birçok maddi yardımlar yapılır.
Yezidi ailesi geniş aileden oluşur ve ataerkil bir yapıya sahiptir. Yezidi çocuklar daha küçük yaşlarda statülerine uygun işleri yerine getirmekle hayata atılırlar. Erkek çocuklar ev dışındaki işlerle kızlar ise annelerinin denetiminde ev içi işler ile uğraşırlar. Geleneksel Yezidilik’te çocuklar okula gönderilmez. Okuma hakkı sadece Şeyhsin ailesine mahsustur. Bunun için geleneksel Yezidi toplumu oldukça cahil kalmıştır.
Geleneksel Yezidi toplumu gençleri oldukça erken bir yaşta evlendirir. Bu evlendirmelerde genellikle son söz aile reisinin olurdu. Bazen evlenen çiftler evlendikten sonra tanışırlardı. Erken yaşlarda evlendirme genellikle o gençlerin erken yaşlarda sorumluluk sahibi olmaları için yapılır. Yezidi düğünleri de genel olarak Müslüman komşularının düğünlerine benzemektedir. Düğünler genel olarak sonbahar döneminde yapılır. Yezidiler’de kastlar arası evlilik yasakları haricinde yenge, amcasının karısı, dayısının karısı, elti ve Kirveler ile evlilik yapılamaz. Zifaf gecesi nikah kıyma hakkı ellerinde olan Şeyhsin Şeyhlerinden bir Şeyh, eğer onlar yoksa herhangi bir Şeyh, iki şahit eşliğinde nikahları kıyarlar. Nikah duasından sonra yeni evli çiftlere Berat verir. Yezidi toplumunda boşanma hoş karşılanmaz. Talak ve boşanma hakkı kocanındır.
Bir Yezidi öldüğünde yıkamak maksadıyla başı batıya ve ayakları doğuya denk gelecek şekilde uzatılır. Şeyhi tarafından yıkanır ve Piri tarafından su dökülür. Yıkama işlemi bittikten sonra beyaz bir elbise giydirilir ve ardından kefenlenir. Bu esnada bir Berat; parçalanarak dudaklarına, gözlerine ve kulaklarına konulur. Tabuta konulduktan sonra Def ve Şebab eşliğinde söylenen ‘Zavallı Miskin’ kavli ile beraber kabristana doğru gidilir. Mezarlar doğu-batı yönünde kazılır ve baş batı tarafına getirilir. Kadınların mezarı erkeklerin mezarından daha derin kazılır. Gece vakti kimse gömülmez gündüz beklenir. Ölü gömüldükten sonra genellikle Mücevvir tarafından ‘Seremerg’ kavli ve Telkin duası okunur. Mezar taşları çakıldıktan sonra ziyaretçiler mezar taşını öperek kabristandan ayrılırlar. Şunu da belirtmek gerekir ki her Yezidi bulunduğu kasta göre farklı yerlere gömülür.
Ölüm Yezidi geleneğinde çok önemli bir yer tutmaktadır. Bir hafta boyunca yas tutulur. Ölümün üçüncü gününde, ilk haftasında, kırkıncı gününde ve devri senesinde kurbanlar ve hayır hasenatlar yapılmak suretiyle ölü için yemekler dağıtılır. Her Cuma akşamı ve Bayram arifelerinde ölü yemeği dağıtılır.
Geleneksel Yezidi toplumu genel olarak Tanrı ve kendileri arasındaki ilişkiyi sağlayan evliyalar ve melekler üzerinden kutsal ile ilişkisini devam ettirir. Bununla ilişkili olarak kutsiyet kazanan birçok zaman, mekân ve nesneler bulunmaktadır. Buna göre; güneş, ay, yıldızlar gibi gök cisimleri; Nisan ayı, Çarşamba günü, ve diğer bütün bayram vakitleri gibi zamanlar; Laleş Vadisi, evliya mezarları, güneşin değdiği ilk yer, kapı eşikleri, Sincar ve Cudi dağları gibi mekânlar; Kaniya Spi ve Zemzem gibi sular; Mend ağacı, Köçekler ağacı, Arar ağacı vb. birçok ağaç; Hırka, Tok, Babaşeyh Seccadesi, Meftul, kuşak, Rıst gibi din adamlarının giyim kuşamı ile ilgili öğeler; Tavus heykeli, Tası, Berat, Def ve Şebab gibi öğeler; kara yılan, geyik, horoz gibi hayvanlar; ateş, Sımat vb. unsurlar ile birçok kutsal şahsiyet bulunmaktadır. Bu kutsal öğelerin buluşması etrafında şekillenen dini, toplumsal, tarımsal, hayvancılık ile ilgili ritüelleri yıl boyunca devam eder.
Hakeza Yezidi aşiretlerinin ekonomik altyapı ile yaşadığı coğrafyaya bağlı olarak ve ilişkide bulunduğu din ve kültürlerden etkilenme durumuna bağlı olarak ritüelleri bölgeden bölgeye farklılık arz etmektedir.
3. YEZİDİLİK VE DEĞİŞİM
1. TOPLUMSAL DEĞÎŞÎM
XX. yy’ın başlarından itibaren Yezidi toplumu, toplumsal altüstlere sahne olmuştur. Bu durum sadece Yezidi toplumu için değil Osmanlı topraklarında yaşayan bütün toplumlar için geçerli olmuştur. Osmanlı devletinin yıkılıp enkazı üzerinde modern devletlerin oluşmasıyla beraber Yezidi toplumu da parçalandı ve aralarındaki iletişim ortadan kalktı. Önemli bir kısmı Irak sınırları içerisinde kalan Yezidilerin bir kısmı Türkiye, Suriye ve eski Sovyetler birliği sınırları içerisinde kaldılar. Geleneksel Yezidilikte, Yezidiler arası birlik ve diyalogun devam etmesini ve dini canlılığı devam ettiren Kavvallar eşliğinde Melek Tavus heykelinin dolaştırılması uygulaması bu nedenle dar bir coğrafyada uygulama alanı buldu. Bu durum Irak Yezidilerinin dışında kalan Yezidilerin büyük bir kısmının ama özellikle Sovyet sınırları arasında kalan Yezidilerin uzun bir süre merkezle iletişimlerinin kesilmesinden dolayı dini olarak oldukça bilgisiz kalmalarına neden olduğu gibi onların dış tesirlere karşı korumasız hale gelmelerine de sebep oldu.
Uzun tarihleri boyunca ehli kitap sayılmadıkları için herhangi bir statü sahibi olmayan Yezidi toplumu, Osmanlı devletinin son dönemlerine doğru bir statü sahibi olmak için birçok uğraş vermelerine rağmen herhangi bir statü elde edememişlerdi. Yeni kurulan modern devletler içerisinde de Yezidiler herhangi bir statü elde edemediler. Sadece Sovyet sınırları içerisinde yaşayan Yezidiler ulusal bir statü elde ettiler ve bu statü içerisinde diğer dindaşlarına nazaran daha güvenli bir hayat sürdüler. Bunda Müslüman Kürtlerden farklı olarak Rusların yanında savaşa girmelerinin önemli bir payı vardı.
Federal Irak’ın yeni yapılanmasında Yezidiler; dini, siyasi ve hukuki bakımdan çok önemli mevziler kazandılar. Buradaki kazanımlardan dolayı bu dönemi Yezidiliğin en parlak dönemlerinden biri sayabiliriz. Çünkü Yezidilerin dahi tahayyül edemeyeceği derecede kazanımlar elde ettiler. Bu durum ile ilgili olarak Kadir Selim Şemo şunları aktarmaktadır: ‘Dini bakımdan değerlendirmeye başlayacak olursak biz arzu ettiğimiz derecede değiliz. Ama özellikle bölgesel Kürt hükümeti bölgesinde yaşayan bizler için bu dönem altın değerinde bir dönemdir. Çünkü Yezidilerin siyasi ve dini bakımından bu dönemde sahip olduğu olanaklar hiçbir dönemde Yezidilerin sahip olmadığı olanaklardır. Mesela 1991 yılından önce Yezidiler üzerine bir şeyler yazıp çizmek yasaktı. Yezidilerin ismi veya herhangi bir merasimleri medyada geçmezdi. Fakat 1991’den sonra Yezidilerle ilgili kültür evleri açıldı ve araştırma imkânları ortaya çıktı. Medyada Yezidi merasimleri yer almakta ve Yezidi ritüelleri serbestçe halkın gözleri önünde cereyan etmektedir. Bütün bu kazanımlara bölgesel Kürt hükümeti sayesinde kavuştuk. Siyasi açıdan bakacak olursak hem Bağdat parlamentosunda hem de Erbil parlamentosunda bizim siyasi temsilcilerimiz bulunmaktadır. Mesela geçen kabinede Erbil’de üç temsilcimiz vardı ama bu dönemde bunu tek kişiye indirdiler. Bağdat parlamentosunda yedi temsilci kazandık. Hakeza kent konseylerinde de Yezidiler temsil edilmektedir. Mesela Musul kent konseyinin yedi üyesi Yezidi’dir. Bölgesel Kürt parlamentosunda Yezidi olan bakanlar vardır. Bölgesel Kürt hükümetinin dinden sorumlu bakanlığı olan Evkaf bakanlığında Yezidilere ait bir müdürlük bulunmaktadır. En önemlisi Yezidi çocukları okullarda kendi dinlerinin derslerini alabilmektedirler. Bunun için bu süreç bizim için altın değerindedir. Fakat bütün bunlar bize yapılan lütuflar değildir. Çünkü bizler bu demokratik ortamın sağlanması için diğer insanlarla beraber mücadele ettik ve bedeller ödedik.’
1. 1. KIRDAN KENTE GÖÇ
Bilindiği gibi geleneksel Yezidi toplumu köylü bir toplum idi. Tarihleri boyunca komşularının ve yönetiminde oldukları devletlerin baskı ve hoşgörüsüzlüğünden dolayı ücra yerlere çekilmişler ve diğer toplumlara karışmadan yalıtılmış olarak kır hayatı yaşamakta idiler. Şehir hayatına ve şehirsel kurumlara yabancı idiler. Fakat modern devletlerin kurulmasıyla beraber ister istemez şehir hayatı gerçeği ile yüz yüze geldiler. Bu durum onların devlet aygıtı ile ilk kez bu kadar yakın ilişkiler içerisine girmelerine neden oldu. Artık her sıkıntı anında sığınabilecekleri ücra ve kuytu dağlar kalmadı. Böylelikle silahlı mücadele ortamları tamamen ortadan kalktı.
İlk olarak şehirleşme gerçeği ile karşılaşan Yezidi topluluğu Sovyet sınırları içerisinde kalan Yezidiler idi. Ekim devriminden önce buradaki Yezidiler dini bir baskı ile karşılaşmaksızın özgürce yaşadılar. Bu durum ekonomik olarak bir iyileşmeyi beraberinde getirdi.300 Ekim devriminden sonra ise Yezidiler için yepyeni bir dönem başladı. 1920’li yıllardan itibaren buradaki Yezidiler arasında eğitimli bir aydın zümresi ortaya çıkmaya başladı. Yezidi köylerinde Yezidiler için Kürtçe eğitim veren okullar açılmaya başlandı. Fakat Yezidiler çocuklarını okula göndermede isteksiz davrandılar. Fakat 50’li ve 60’lı yıllardan itibaren artık Yezidiler çocuklarını okula göndermeye kani oldular ve kısa süre içinde birçok dalda yetişen önemli bir eğitimli zümresi ortaya çıktı. Burada özellikle Kürt dili ve kültürü üzerine birçok çalışma yapıldı. İlk kez Yezidiler, Kürt ulusalcılığı ile buradaki Yezidiler sayesinde tanıştı. Özellikle 1955 yılında Erivan radyosunun açılışıyla Yezidiler buradan diğer bütün Kürtlere hitap etme imkânına sahip oldular.301 Ama
dini olarak herhangi bir çalışma yapılamadı ise çünkü Komünist rejim de bu mümkün değildi, Kürdoloji çalışmaları adı altında Yezidiler dini değerlerini yaşamaya devam ettiler. Burada Yezidiler genel olarak köylerde yaşıyor olmalarına rağmen şehir hayatı ile tanışma imkânı buldular. Çünkü eğitim nedeniyle önemli bir kısım Yezidi şehirlerde yaşama imkânı buldu. Yezidiler bu bölgede ulusal bir gurup olarak kabul ediliyordu. Din adamları görevlerini oldukça gizli bir şekilde yerine getirmeye çalışıyorlardı. Birbirine yakın bir coğrafyada yaşamalarından dolayı toplumsal parçalanma yaşanmadı. Ayrıca birinci dünya savaşında yaşamış oldukları trajedi onların birbirlerine kenetlenmelerini sağlıyordu. Bu sebeplerden dolayı diğer din mensuplarının kendi dini değerlerinin birçoğunu unutmalarına rağmen Yezidiler, Komünist rejimden daha az etkilendiler.
Türkiye Yezidileri ise ilk olarak askerlik görevi esnasında şehir gerçeği ile karşılaştılar. Burada ilk olarak ikinci bir dil öğrendiler. 60’lı yıllardan itibaren Batman’da petrol çıkarma çalışmalarının başlaması ile beraber çevredeki Yezidiler burada işçi olarak çalışmaya başladılar. Burada hoşgörüsüzlük ve baskılardan bıkan Yezidi işçiler kimliklerini gizlemek kaydıyla Türkiye’nin bazı büyük şehirlerinde çalışmaya başladılar. Fakat buralarda da çalışma şartları kısa sürede tekrar zorlaştı.
Irak Yezidileri ise Irak yönetimleri tarafından özellikle güçlü Kürt muhalefetinden etkilenmemeleri için şehir ile ilişkilerinin olmaması yönünde politikalar uygulandı. Özellikle Irak Yezidilerinin % 80’inin yaşadığı Sincar bölgesi Yezidileri 10 yıl önceye kadar dahi şehirlere uzak yaşadılar. Fakat Musul ile Duhok kentleri arasında bulunan Şeyhan Yezidileri daha erken bir dönemde şehir ile tanıştılar. Yezidilerin şehirleşme ihtiyacı ile ilgili olarak Yezidi aydınlarından Şemo Kasım şöyle demektedir. ‘Çünkü biz tekrar eskisi gibi tecrit olmuş olarak dağlarda, köylerde kuytu yerlerde yaşamak istemiyoruz. Bildiğimiz kadarıyla Yezidiler kendileri için bir şehir bile inşa edememişlerdir. Biz dini hassasiyetlerimiz yüzünden şehir ve uygarlığa yaklaşamıyorduk. Ama şimdi normal bir şekilde diğer insanlarla beraber yaşıyoruz.’ Şu an Yezidilerin önemli bir kesimi şehirlerde ya da şehir merkezlerine yakın yerlerde yaşamaktadırlar. Dolayısıyla kır hayatı davranış kalıpları büyük bir değişime uğramıştır.
1. 2. EKONOMİK DEĞİŞİM
Geleneksel Yezidi toplumu ekonomik olarak üç geçim kaynağına sahip idi. Tarım, hayvancılık ve yağma. Irak ve Türkiye’de Yezidilerin yaşadığı coğrafya oldukça verimli bölgelerdi. Özellikle tarımsal alanda üretilen maddeler hem kullanılmakta hem de satılmakta idi. Hayvancılıktan elde ettiklerini kendi ihtiyaçları için kullanırlarken ihtiyaç fazlasını satmada sıkıntı çekiyorlardı. Çünkü Müslüman ve Hıristiyan komşuları nazarında necis olarak görülen Yezidilerin hayvansal ürünleri tercih edilmiyordu. Bu durum onların ticaret yapma imkânlarını azaltıyordu. Yağma ise Yezidilerin modern devletler öncesi yalıtılmış olması ve baskı görmelerinin neticesi olarak özellikle Sincar bölgesi aşiretlerinin başvurduğu bir durum idi. Fakat modern devletlerin kurulması ile beraber bu durum sona erdi.
Sovyet bloğunun çökmesi ile başlayan ekonomik krizden dolayı Ermenistan Yezidilerinin büyük çoğunluğu Rusya federasyonu içerisine dağılmaya başladılar. Türkiye Yezidileri ise iş bulma gayesi ile yurtiçinde çalışma olanakları zorlaşınca ilk olarak 1964 ve 1974 tarihlerinde Avrupa’ya işçi olarak gitmeye başladılar. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde 1984 tarihinden itibaren çatışmalı ortamın başlamasıyla beraber büyük çoğunluğu köylerini terk ederek 1999 tarihine kadar aşamalı olarak Avrupa’ya göç ettiler. Orada işçi olarak çalışmaya başladılar.
Irak Yezidileri ise geleneksel üretim şekline uzun bir süre devam ettiler. Ama özellikle gayrı- müslüm olma statülerini avantaja çevirebilen bazı Yezidi mürid sınıfı üyeleri uzun bir süre otel ve bar çalıştırarak mali bakımdan başarılı oldular. Bu bakımdan dini statü bakımından daha aşağı sayılan müridler, şeyh ve pir sınıfı üyelerine nazaren daha fazla ekonomik imkana sahip oldular. 1991 yılında Irak’ın ABD tarafından işgali ile beraber çalışmak gayesiyle birçok Yezidi Avrupa’ya kaçak yollardan giriş yaptı. Bölgesel Kürt yönetimi altında yaşayan Yezidiler devlet kurumlarında çalışma imkânına sahip olmaları ve aldıkları eğitime bağlı olarak birçok farklı alanda iş bulmakla beraber Sincar Yezidilerinin büyük çoğunluğu Kürt illerinde işçi ve amele olarak çalışmaktadırlar. Bununla ilgili olarak Duhok üniversitesi öğretim üyesi Yezidi Erşed Hemed Mıho şöyle demektedir. ‘Katliam ve talanlar Yezidilerde büyük bir korku ve güvensizlik oluşturdu. Eskisi gibi bu korku kalmamışsa da bu kısmen hala devam ediyor. Bu durum ekonomik bakımdan da Yezidilere büyük zarar verdi. Şimdi bile bir tüccar sınıfından mahrumuz. Zengin olanlarımız varsa da bunlar Yezidiler için şehirlerde iş imkânı sağlamıyorlar. Yezidilerin büyük bir çoğunluğu özellikle Sincar ve Şeyhan bölgesindekiler Irak şehirlerinde işçi ve amele olarak çalışmaktadırlar. Şarya ve Hanke bölgesindekiler nispeten ekonomik bakımdan daha iyidirler. Bu iki bölgede birçok eğitimli insan var.’
Ekonomik alt yapının değişimi ister istemez göçü ve şehirleşmeyi dayatmaktadır. Bu durum da Yezidilerin yalıtılmış toplum yapısından sıyrılarak farklı kesimlerle ilişki içerisine girmelerine sebep olmakta ve bu farklı ilişki biçimi onların yaşamını ve dini algılama biçimlerini değiştirmektedir.
1. 3. GÖÇ VE KUTSALDAN KOPUŞ
Geleneksel Yezidilik daima ‘Kutsal’ ile iç içe var olmuştur. Daha önce de değindiğimiz gibi Yezidilik genel olarak kutsal mekânlar, kutsal zamanlar ve kutsal varlıklar etrafında şekillenen bir dizi uygulamaya sahip bir dindir. Bu noktada içinde yaşanılan coğrafya ve buna bağlı olarak yaşama biçimi, dini ritüellerin şeklini ve dini algılama biçimini şekillendirmektedir. Bundan dolayı geleneksel Yezidi coğrafyası kutsal mezarlar, şahsiyetler, dağlar, ağaçlar, sular ve nesnelerle doludur. Dini yaşam ve dini gelenek bunların etrafında dönmektedir. Her ‘Kutsal’ın ifa ettiği bir vazife, doldurduğu bir manevi boşluk alanı vardır.
Yezidi toplumunun geleneksel coğrafyasından kopması ile beraber ‘Kutsal’ ile ilişkisi sekteye uğradı. Metafizik varlıklarla dolu bir coğrafyadan bambaşka bir kavganın yaşandığı ruhsuz şehirlerde yaşamaya mecbur olmaları onların manevi dünyalarında altüstler meydana getirdi. Avrupa’da yaşamak zorunda kalan bir Yezidi kadının ‘Cin diye bir şey var mı bilmem. Ama eğer cinler varsa ancak bizim topraklarımızda yaşayabilirler. Almanya’da yer yok cinlere’ sözleri bu ‘Kutsal’ dışı hayata alışmanın zorluklarını gözler önüne sermektedir.
Kutsal’dan kopuş, yeni göç edilen coğrafyada doğan yeni nesillerin kendi dini geleneklerini anlamada önemli sıkıntılar ortaya çıkarmakta ve kuşak çatışmalarını beraberinde getirmektedir. Çünkü onlara göre yapılan birçok uygulama hiç bir şey ifade etmemektedir. Nitekim batılı toplumlar arasında yaşayan Yezidiler’in Laleş’e gelirken bir mümin olmaktan ziyade meraklı bir turist gibi davrandıklarını müşahade etmekteyiz.
Göç, şehirleşme ve üretim araçlarının değişimi bir geçiş dönemi yaşayan Yezidi toplumunda bu süreç genel olarak ilk önce çözülme, ardından yeniden oluşma ve yeni olan ile uyum sağlama biçiminde şekil almaktadır. Göç ve ‘Kutsal’dan kopuşla maddi ve manevi dünyası sarsılan Yezidi dünyası, tarihi ve toplumsal varoluş dayanakları sayesinde yeniden tavır almakta ve en son yeni duruma göre pozisyon belirleyerek varlığını devam ettirmektedir. Dini ve toplumsal yapı yeni duruma göre kendini dizayn etmektedir. Yezidi toplumunun bilinçaltında tarihi baskı ve hoşgörüsüzlükten kaynaklı köklü bir yer edinen dışlanmışlık hissinin şekillendirdiği güvenlik sendromu onların farklılıklarını korumalarını ve yeni ile karşılaşmalarında sorun yaratacak uç taraflarını törpüleyecek bir savunma mekânizması oluşturmalarını sağlamıştır. Fakat bu savunma mekânizması Yezidi geçmişinin toplumsal hafızasının canlı kalabildiği müddet içerisinde geçerliliğini devam ettirebilecektir. Özellikle Avrupa’da yetişen yeni nesil bu toplumsal hafızaya sahip değildir. Toplumsal hafıza yeni nesillere sağlıklı bir şekilde aktarılabildiği nispette Yezidilik geleceğini garanti altına alabilecektir.
2. ROLLERİN DEĞİŞİMİ
2. 1. DİN ADAMLARI VE AYDIN SINIFI
Geleneksel Yezidi toplumunda din adamlarının çok yönlü görevleri vardır. Bunlar hem dini alanda hem de dünyevi alanda Yezidi toplumunun en önemli sınıfı idi. Buna bağlı olarak Yezidi toplumu hem inanç yönünden onların rehberliklerinin dışına çıkmamalı hem de ekonomik bakımdan onları beslemek zorunda idi. Yukarıda sıraladığımız toplumsal değişim ister istemez din adamları sınıfının eski nüfusunun azalmasına sebep oldu.
Din adamlığı kalıtım yolu ile babadan oğula geçmekte olup dini bilgi ve dini uygulamalarının büyük çoğunluğu babadan oğula sözlü olarak aktarılmaktadır. Aslında bu dini bilgilerin, yazılı olmayıp sözlü olarak aktarılmasının Yezidi toplumunun tarihi ve toplumsal şartları dışında önemli bir sebebi; din adamlarının, sahip oldukları bu bilginin kolektif olmasının önüne geçerek kendi konumlarını sağlama alma ihtiyacından kaynaklandığını söyleyebiliriz. Genel olarak din adamları; doğum, sünnet, vaftiz, ölüm vb. münasebetlerle dini görevlerini icra ederlerdi. Günümüzde de bu görevlerini icra etmektedirler. Irak’ın bazı Yezidi bölgelerinde ilk olarak 1940’lı yıllardan 1963 yılına kadar Kavvallar ve Mücevirler tarafından sözlü olarak Yezidi çocukları için din dersleri verildiyse de her biri farklı şekillerde eğitim faaliyetlerini yürüttüğü için dini eğitim de herhangi bir birlik sağlanamamıştı. Bu çalışma çok sınırlı bir bölgede kaldı.
Yezidi toplumunun geçirmiş olduğu değişime bağlı olarak Yezidilerin modern okullarda okumaya başlamalarıyla beraber bir Yezidi aydın zümresi ortaya çıkmaya başladı. Gerçi Sovyet Yezidilerinin aydın tabakası erken bir dönemde
oluşmaya başlamıştı ama dediğimiz gibi buradaki aydınlar din adamları sınıfına alternatif olarak ortaya çıkmadılar. 1960’lı yıllardan itibaren Irak üniversitelerinde okuyan bir kısım Yezidi gençleri, Irak Yezidileri aydın sınıfını ortaya çıkardılar. Özellikle Irak’taki Kürt ulusal mücadelesinden etkilenen bu yeni aydın sınıfı bundan sonra Yezidiliğin yürüyeceği kulvarı belirlemek açısından önemli görevler yüklendiler.
Yezidiliğin modern dönemde varlığını devam ettirebilmesi için gerekli koşulları ortaya çıkarma üzerine fikir yürüten Yezidi aydınları bu düşüncelerini fiiliyata dökmek için 1991 yılına kadar beklemek zorunda kaldılar. Yezidiliğin modern dönemde yaşanabilir bir din halinde tutmak gayesiyle Yezidi merkezleri bu tarihten itibaren kurulmaya başlandı. Bu konu ile ilgili olarak Şemo Kasım şunları söylemektedir: ‘Doğrusu 1991 tarihi öncesi Kürt ayaklanması başlamadan önce Yezidilere yönelik böyle bir merkezin kurulması düşünülmekte idi. Fakat daha önceki rejimler Yezidilerin kendileri için bu tür merkezler açmalarına müsaade etmiyorlardı. Çünkü onlar biliyorlardı ki böyle merkezler kurulursa Yezidiler, Yezidiliğin doğrusunu ve gerçeğini ortaya çıkaracaklardır. Onlar da bunun ortaya çıkmasını istemiyorlardı Fakat 1991’deki Kürt isyanından sonra gelişen yeni
süreçte bir merkez açma düşüncemiz daha da perçinleşti ve Yezidilik üzerine düşünce ve görüşlerimizi ifade edebileceğimiz bir ortam oluşunca bir Yezidi kültür merkezi kurmak gayesi ile o zaman on beş kişiden oluşan bir genç ve aydın gurubu ile çalışmaları başlattık.’313
Yezidi aydınları genel olarak Yezidiliği tanıtmak, Yezidi dini ve kültürünü derleyerek standart bir din oluşturmak ve Yezidi halkının kültür seviyesini yükseltmek gayesi ile hareket etmektedirler. Yezidi aydınlarının hedefleri hakkında adı geçen Yezidi aydını şunları aktarmaktadır: ‘Bu merkezin oluşturulması ile ilgili olarak biz önümüze üç hedef koyduk. İlk olarak biz Yezidiliğin gerçek yüzünü ve Yezidilik gerçeğini tanıtmak istedik. Çünkü Yezidiler üzerine birçok yanlış bilgi oluşturulmuştu. Bizim yaptığımız bu çalışma bir ilkti. Çünkü ilk kez Yezidiler kendileri olarak kendileri hakkında düşüncelerini serdediyorlardı. İkinci hedefimiz ise kültürümüzü, geleneğimizi ve dini tekstlerimizi derlemek idi. Laleş merkezinin kurulmasından önce ve hatta şimdiye kadar Yezidilerin ellerinde yazılı hiçbir kaynak yoktu. Bize karşı yapılan yetmiş iki fermanda Mushefa Reş ve Cilve dahi sahip olduğumuz bütün kaynaklarımız yok edilmişti. Yezidiler olarak elimizde kalan tek şey o kitapların içeriğinin halkımız arasında dilden dile aktarılmasından başka kaynağımız kalmamıştı. Şeyh Adi’den günümüze babadan oğla geçecek şekilde dini metinlerimiz nesilden nesile aktarıldı. İşte bizim ikinci gayemiz bu sözlü geleneğimizi derleyerek kitaplaştırmak ve bu kitabı okuyucuların ve Yezidi nesillerinin hizmetine sunmak olmuştu. Bu sayede standartlaştırılmış ve birbiri ile uyumlu bir hitap oluşturmak istiyorduk. Üçüncü gayemiz ise Laleş merkezi sayesinde halkımızın kültür seviyesini artırmak istiyorduk. Çünkü birçok gelenek görenek ve dini uygulamalarımız unutulmaya yüz tutmuş ve kaybolmuştu. Kadim dini merasimlerimizi aslına uygun olarak yeniden tanzim etmek ve bu yolla Yezidiliğe hizmet etmek istiyorduk. Biz bu üç gayeye matuf olarak çalışmalarımıza başladık ve Yezidiliği kökleri üzerinden yeniden canlandırmaya çalıştık.’314
Yukarıda da değindiğimiz gibi yeni aydın sınıfı Kürt ulusal mücadelesinin etkisinde oldukları gibi bu mücadele içerisinde yer de almışlardı. 1991 yılında Irak’ın ABD tarafından işgaliyle beraber Irak’ın Kürt bölgesinde kurulan yeni yönetim ile beraber Yezidiler tarihlerinde ilk kez büyük kazanımlar elde ettiler. Hem temel hakları teminat altına alındı hem de siyasi olarak temsil hakkına sahip oldular. Fakat en önemli kazanım Yezidi din dersinin eğitim müfredatına girmesi idi. Bu kazanım sayesinde Yezidilikte var olan okumanın haram oluşu inancı yıkıldı ve tarihte ilk kez
Yezidilik ders olarak modern okullarda öğretilmeye başlandı. Yezidi din eğitimi dersi ile alakalı olarak Laleş merkezi yetkililerinden olan Şemo Kasım bize şu bilgileri aktardı: ‘1996 yılı itibariyle Bölgesel Kürt hükümeti sınırları içerisinde kalan Yezidi çocuklarına okullarda Yezidi din dersinin verilmesi amacıyla merkezimiz nezdinde çalışmalar başlattık. Erbil’de düzenlenen eğitim kongresinde Yezidi çocukları için de tıpkı Müslüman ve Hıristiyan çocuklara kendi dinlerine göre verilen din dersi gibi bir dersin Yezidilerin çoğunlukta olduğu bölgelerde verilmesi için talepte bulunduk. Müslüman ve Hıristiyanların da destek vermesiyle bu isteğimiz kabul edildi. Merkezimiz nezdinde oluşturulan bir komisyonun çalışmaları neticesinde ilkokullar için birinci sınıftan altıncı sınıfa kadar olan öğrenciler için din dersi kitabı oluşturuldu. 2000 yılında yedinci, sekizinci ve dokuzuncu sınıflar için de din dersi kitapları basıldı ve okullarda Yezidi çocuklarına bu dersler verilmeye başlandı. 2001 yılında Liseler için de Yezidi din dersi kitapları hazırlandı ve okutulmaya başlandı. Şu an birinci sınıftan on ikinci sınıfa kadar her gurup için hazırlanmış ayrı kitaplar halinde Yezidi din dersi verilmektedir. Yezidi öğrenci oranının % 25’i geçtiği her okulda Yezidi din dersi verilmektedir.’ 2003 yılından sonra Irak Yezidilerinin % 80’inin yaşadığı Sincar bölgesinin de fiili olarak Kürt yönetiminin denetimine geçmesiyle beraber Yezidi din dersi bu bölgelerde de verilmeye başlandı. Buna bağlı olarak Avrupa’da yaşayan Yezidiler de özellikle Almanya’nın Hannover ve Oldengburg şehirleri ile Hollanda’da yaşayan Yezidiler de din eğitimi dersleri almaya başladılar.
Bunun dışında Yezidi aydınlarının öncülüğünde kurulan Yezidi araştırma merkezleri ve Avrupa’daki ‘Yezidi Evleri’inde Yezidi halkına yönelik dini ve kültürel çalışmalar yapılmaya başlandı. Bölgesel Kürt hükümetinin destekleriyle Yezidiler için Irak genelinde birçok çalışma merkezleri kuruldu. Bu merkezlerde belli aralıklarla düzenlenen seminer ve konferanslar yoluyla Yezidi halkını dini ve tarihi konularında aydınlatmak için birçok çalışma yürütülmeye başlandı.
Geleneksel olarak Yezidilerin dinleri ve tarihleri hakkında bilgi edindikleri din adamlarının yerini aydınlar zümresi almaya başlamıştır. Din adamları daha çok Laleş ve önemli ziyaret yerlerindeki merasimleri icra etmekle beraber din hakkında bilgilendirme işi Yezidi aydınları tarafından yürütülmektedir. Burada aydınlar ve din adamları arasında bir çatışmanın olduğunu söylemek istemiyoruz. Fakat bakış açıları arasında önemli farkların olduğunu belirtmemiz gerekir. Çalışmamız sırasında Duhok kentindeki Laleş Kültür Merkezi yöneticilerine Yezidilik ile ilgili olarak din adamları ile görüşmek istediğimi ifade ettiğimde, bana ‘Çalışmanla ilgili gereken bütün konularda sana yardımcı olabiliriz. Din adamlarımız size daha fazla hurafe ile dolu bilgi anlatacaklardır.’ dediler. Dolayısıyla Yezidi aydınları, din adamlarının bilgilerini kendi süzgeçlerinden geçirdikten sonra ortaya koymaya meyyaldirler.
2. 2. SIR DİN’İNDEN AÇIK DİN’E
Geleneksel Yezidi toplumu kapalı toplum özelliği taşımaktaydı. Genel olarak bu toplum, Senkretist (Bağdaştırmacı), kast sistemine sahip, batıni bir hüviyet kazanmış ve iç evlenmelerin yoğun olarak yaşandığı gizemli bir din hüviyeti gösteren bir dini topluluktu. Yabancılar ile görüşmeme, ibadetlerini gizli yapma, farklı olanla bir arada yaşamama gibi inançlar bağlı olarak dinleri hakkında bilgi vermeleri de sıkı bir şekilde denetim altına alınmış idi. Özellikle bu durum Yezidiler üzerine yapılan çalışmalarda kendini göstermiştir. Kendileri hakkında bilgi vermekten kaçındıkları için onlara yönelik merak artmış, kendilerine ilginin artmasıyla beraber ya araştırmacıların duymak istediklerini söylemişler ya da belli bir noktadan sonra sukut ederek araştırmacının farklı tezler geliştirmesine yol açmışlardır. Aslında Yezidiler hakkında yapılmış çalışmalarda birçok farklılığın ortaya çıkmasının bir sebebi de budur.
Fakat kapalı bir toplum yapısı ve gizemli- batıni bir dini inanca sahip olan Yezidiler, toplumsal olarak geçirmiş oldukları değişime bağlı zahiri bir hüviyet almak zorunda kalmıştır. Kendilerinin kapalı bir toplum olmalarından dolayı haklarında kötü bir imaj ortaya çıkmıştır. Fakat şehirleşme ve farklı olanla ilişkiye girmenin beraberinde getirdiği bir zorunluluk olarak bu kötü imajı yıkmak için ister istemez kendilerini yeniden tanıtmak ve haklarında oluşan yanlış imajın yıkılması için gizemli- batıni anlayışı kırarak zahiri- açık bir anlayışa sahip olmak zorunda kalmışlardır. Bununla beraber Yezidi toplumu özellikle aydınlar öncülüğünde Yezidi dininin ne olup olmadığı hakkında bilgi vermeye ve bu konu ile ilgili kitap, makale, TV ve radyo programları hazırlamaya başlamıştır. Özellikle birçok Yezidi dini merasimleri çeşitli TV programlarında yayınlanmakta ve insanlara sunulmaktadır.
Kapalı toplumun açık toplum ve batıni dinin açık din haline gelmesiyle beraber birey üzerindeki toplumsal baskı azalmıştır. Artık birey kendi başına karar alabilmekte ve dini anlayışı ile toplum içerisindeki yerini belirlemede daha rahat davranabilmektedir. Dini bilgiler belli bir zümrenin tekelinden çıkarak kolektif bir hale gelmeye başlamıştır. Bu durum beraberinde kastlar arası ilişkilerin yeniden düzenlenmesi, dış evlilikler ve farklı ile ilişki biçimlerinin niteliği hakkında tartışmaların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Artık tabular tartışılmaya başlanmıştır.
Kapalı toplumsal yapı ve batıni din anlayışının değişimi ile beraber bireyin ön plana çıkması Yezidi toplumunun çözülmesini hızlandırmaktadır. Bu çözülmeyi durdurmak veya yavaşlatmak için birçok çözüm geliştirilmiştir. Bu çözüm yolları ile Yezidiliğin kapalı ve gizemli bir topluluk olmaksızın varlığını devam ettirebilmesi amaçlanmaktadır.
3. 2. 3. İÇERİDEN OKUMA FAALİYETLERİ
Modern dönemde Yezidiliğin varlığını devam ettirebilmesi amacıyla ilk kez Yezidiler; kendi dini geleneklerini, tarihlerini, dillerini araştırma konusu yapmaya başlamışlardır. XVIII. yy’dan itibaren birçok doğulu ve batılı araştırmacının konusu olan Yezidiler, daima başkaları tarafından araştırma ve inceleme konusu olmuştur. Kendisi hakkında bilgi vermede isteksiz olan Yezidi ferdi modern dünyada gizlenerek var olmanın mümkün olmadığını anlamıştır. Kendini tanıma ihtiyacını kendi dışında yapılmış çalışmalardan ziyade kendisinin yapacağı içe dönük bir okuma ile gidermek istemektedir. Yezidiler tarafından Yezidiliğin araştırılması ilk olarak Ermenistan’da Qanate Kurdo (1973), Irak’da Pir Hıdır Süleyman (1979), Xelil Cındi gibi Yezidi aydınlar tarafından başlatılmıştır. Bu çalışmalar daha sonra Irak’da Laleş, yurt dışında da Roj, Denge Ezdiyan ve Laleş dergilerinin çıkmasıyla daha da ilerlemiştir. Doğrusu Yezidi aydınlarının bu içe dönük okumalarının oldukça pragmatist olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü çok az Yezidi aydını ön kabul olmaksızın iç okumaları yapmaktadır. Bunun için birçok çalışma önceden tasarlanmış tezlerin içini doldurmak için yapılmaktadır.
İçeriden okuma faaliyetlerinin başat konusunu köken konusu oluşturmaktadır. Bunun için özellikle Yezidi dininin tarihi kökenlerinin ne kadar derin olduğu ve ne kadar özgün bir dini gelenek olduğu tezi savunulmaktadır. Bununla ilgili olarak Yezidiliğin kadim İrani veya Mezopotamik dini geleneklerle ilişki ve benzerlik kurabileceği bütün yönler öne çıkarılırken, İslam, Hıristiyanlık ve Yahudilik ile benzer yönler tevil edilmektedir. Günümüzde varlığını devam ettiren dini gelenekler ile farklı yönler, tarihte kalmış dini gelenekler ile benzer yönler ortaya çıkarılmaya çalışılmaktadır. Büyük oranda Semavi dinlerin ama özellikle İslami geleneğin izlerini üzerinde taşıyan geleneksel Yezidiliğin, farklı bir hüviyet alabilmesi için yoğun olarak okumalara tabi tutulmaktadır. Yezidilerin içeriden okumalarına baktığımızda genel olarak tarihi dayanakları ile açık bir şekilde ortaya çıkan Şeyh Adi b. Müsafir, Tasavvuf, Adevilik tarikatı vb. İslami yönlerin görmezden gelinerek; tarihi dayanakları itibari ile oldukça zayıf olan kadim medeniyetlerle her vesile ile irtibatlandırıldığını göreceğiz. Çünkü Yezidiliğin İslami bir kökene sahip olduğunu ortaya çıkaracak her bilgi güçlü bir tebligat ve birlikte yaşama durumuna bağlı olarak Yezidilerin İslam’a doğru ihtidalarını hızlandıracaktır. Bunun için olabildiğince İslam ile ilişkisi farklı şekillerde yorumlanmakta ve Şeyh Adi b. Müsafir’in İslami kimliği yok edilmeye çalışılmaktadır.
Aslında Yezidi aydınlarının bu okuma şekli ile modern dönemdeki bütün ulusların kendileri hakkındaki okumaları arasında niteliksel bir fark bulunmamaktadır. Çünkü her modern ulus kendisini farklı kılabilmek maksadıyla sanal bir tarihi geçmiş kurgulamıştır. Bu anlamda Yezidilerin din-ulus okumaları da sanal bir tarihi ve dini inşa etme sürecidir ve bunu normal karşılamak gerekmektedir. İlerleyen süreçle beraber taşlar yerine oturacak ve içeriden okumalar bilimsel bir şekil alabilecektir. Bu içeriden okumaların niteliğini aşağıdaki başlıkların altında inceleyebiliriz.
3. 2. 3. 1. DERLEME FAALİYETLERİ
İçeriden okuma faaliyetleri ile ilgili olarak yapılan en önemli çalışma Yezidi dini tekstlerinin derlenmesi, Yezidi dininin itikadi ve ibadi yönleri üzerine yapılan çalışmalar ve bunların yanında antropolojik ve kültürel çalışmaların yapılmaya başlanmış olmasıdır. Laleş merkezi başkanı Şeyh Şemo konu ile ilgili olarak şunları aktarmaktadır: ‘Bu meyanda atalarımızdan kalan kültürümüzün ve dini inançlarımızın derlenmesi için bir ihtiyaç hissedildi. 1991’de Kürtlerin kendi bölgelerine hakim olması ile bu düşüncelerimiz uygulama imkânına kavuştu. Kısacası Laleş merkezini Kürt ulusal hareketinin bir kazanımı olarak görebiliriz. 1993 yılında Laleş merkezi kuruldu. Merkezimizin temel ilkesi ‘Laleş, Kürt entelektüelliğine akan berrak bir nehirdir’ sözüdür. Yezidi-bilim için bir kültür ve toplum araştırmaları merkezidir. Atalarımızın kültürünün yeniden inşa edilmesi ve canlandırılması için hizmet etmeye kararlıdır. Kürdolojinin derin köklerinden olan Yezidiliğin bilimsel bir şekilde aydınlığa kavuşturulması için çalışmaktadır. Bu manada entelektüel, dini, kültürel, tarihi ve antropolojik çalışmalarını devam ettirmektedir.’320
Özellikle Yezidi dini metinlerinin derlenmesi oldukça önemlidir. En önemli tarafı bu derlemelerde derlenen materyalin değiştirilmeden olduğu gibi yayınlanarak bilim dünyasının hizmetine sokulmasıdır. Çünkü bu dini metinlere bağlı kalınarak Yezidi dini geleneği hakkında yapılacak çalışmalar Yezidiliğin sanal olarak yeniden inşa edilmesi sürecinde gerçeğin ortadan kaybolmasının önüne geçecektir. Bu konuda Yezidi derlemecilerin bilimsel titizlikle hareket ettiklerini söyleyebiliriz. Fakat bu materyalin kullanımı noktasında yeni inşa süreci ile bağlantılı olarak değiştirildiği ve tevil edildiğini söylememiz mümkündür. Mesela orijinal dini metinlerde Ezda vb. terimler geçmemesine rağmen kurgulanan köken ile ilgili olarak bazı Yezidiler bu dini metinleri kullanırken Yezid isminin yerine bu terimi kullanmaktadırlar.
Geleneksel Yezidiliğin okuma ve yazma imkânına sahip olmamasından kaynaklı çok zengin bir sözlü edebiyat ve kültürü vardır. Aslında çoğu zaman Yezidi sözlü kültürü ile Müslüman Kürtlerin sözlü kültürünü birbirinden ayırmak zordur.
Çünkü ikisi birbirine oldukça yakındır. Derlenen Yezidi dini metinleri genel olarak efsane, masal, dualar, kaviller, beytler, kaside, musahabet (dini vaaz ve yorumlar) ve dini müzikten oluşmaktadır. Şimdiye kadar derlenen kavil, beyt, kaside, dua ve dini müzik 4468 kıta ve 13404 dizeden oluşmaktadır. Bu dini tekstlerde genel olarak inanç, mitoloji, gelenek, efsane ve menkıbeleri içermektedir. Yezidiliğin dini ve kültürel yapısı hakkında en fazla bilgi verecek olan materyaller bu Yezidi sözlü kültürüdür. Tarihi okumalar eşliğinde bu sözlü kültür ile beraber yapılacak çalışmalar neticesinde Yezidiliğin kökeni ve tarihi serencamını ortaya çıkarmak oldukça kolaylaşacaktır.
Yezidilik üzerine yapılan bu derlemelerin en önemli sonucu din adamlarının sahip olduğu en önemli ‘güç’ün onların denetiminden çıkarak topluma açık hale gelmesidir. Aslında ilk olarak din adamları kendi ezberlerinde korunan bu dini metinleri vermek istemediler. Hatta bunun için Yezidi emiri Mir Tahsin Bey din adamlarına çağrıda bulunarak ‘kimin yanında dini metinler varsa bunların yazıya geçirilmesi için aydınlara yardımcı olsun’ deme ihtiyacı hissetti. Ama şunu belirtelim ki Yezidi aydınları ile din adamları arasında keskin sınırlar yoktur. Yezidi aydınlarının çoğu din adamları sınıfındandır aynı zamanda. Dolayısıyla din adamları sınıfından olan bir aydının derleme faaliyetlerine başlamış olması bu konudaki isteksizliği ister istemez kırmıştır.
Bu çalışmaların bir diğer önemli sonucu da geleneksel Yezidilikte ‘İlim’ denilen bu dini metinlerin Yezidi fertlerinin hizmetine girmiş olmasıdır. Artık dini bilgi belli bir sınıfın tekelinden çıkmış herkesin eşit derecede üzerine kafa yorabileceği şekilde açık hale gelmiştir. Ama bunu da belirtmek gerekir ki bu dini metinler uzun bir süre nesilden nesile sözlü olarak aktarıldığından ve bu metin aktarıcılarının da cahil olmalarından dolayı oldukça karmaşık bir hal almışlardır. Ama yine de iyi tahliller sayesinde içeriği anlaşılabilecek ve yorumlanabilecektir.
Yezidi dini metinleri ile beraber geleneksel Yezidiliğin dini algılama ve uygulamaları ile ilgili olarak da antropolojik ve folklorik derleme faaliyetleri yapılmaktadır. Bu manada Yezidinin ‘Kutsal’ karşısındaki durumu, toplumsal kimlik ve bunun karşısında Yezidi bireyin durumu, tarihi- coğrafik- toplumsal şartların dayattığı birçok inanç ve ritüel üzerine bir hayli materyalin derlendiğini ifade etmemiz gerekir. Derlenen materyaller içerisinde eskiden uygulama imkanı olan bazı inanç ve ritüeller şu an uygulamada olmadığı gibi uygulama imkânı da yoktur. Fakat Yezidiliğin kendi özgün kökenleri! üzerinden yeniden canlandırılması için kullanılmak istenmektedir. Son olarak derlenen bu malzemelerin tasnif edilerek sistemli bir bütün haline getirilmeye çalışıldığını ve böylece standart bir dini inanç oluşturulmaya çalışıldığını söylememiz gerekir.
3. 2. 3. 2. POZİTİVİST DİNİ OKUMALAR
Modern dönemde Yezidiler kendi dini geleneklerini anlaşılır bir halde tanımak ve tanıtmak maksadıyla Yezidiliği, Dinler tarihi biliminin kabul edebileceği bir tipolojiye sokmak ihtiyacı hissetmişlerdir. Bu manada pozitivist dinler tarihi kuramının dinlerin ortaya çıkışı ve yayılışı ile ilgili olarak dinin; insanlığın tarihte geçirmiş olduğu evrime uygun olarak ruhçuluk ve tabiata tapınma ile iç içe olan mitolojik dönem, metafiziğe dayalı kavram ve değerler dönemi ile en son tek tanrılı semavi dinler dönemi şeklinde sınıflandıran bakış açısına uygun olarak Yezidiliği yorumlamaktadırlar. Buna göre Yezidilik ilk olarak tabiat ve doğal güçlere tapınma ile başlamış ve ilk kez tek Tanrılı sisteme geçmiş çok kadim bir dini gelenektir. Şemo Kasım bu konuda şunları söylemektedir: ‘Yezidilik diğer dinler gibi belli bir tarihi andan itibaren ortaya çıkmamıştır. Biz Yezidiler Allah’ı herkesten önce doğadaki göstergeler üzerinden tanıdık. Biz yaklaşık olarak 3500 yıldan beri Allah’ı tanımaya başladık. Tarihte ismimiz Ezdayi, Mazdayi, Dasıni ve Yezidi olarak geçti. Biz tarihimizi iki bölüme ayırmaktayız; Şeyh Adi öncesi Yezidilik ve Şeyh Adi sonrası Yezidilik. Şeyh Adi geldiğinde Yezidi dini yok olma tehlikesi ile karşı karşıya idi. O, dinimizi reforme ederek yeniden kurdu ve geliştirdi.’
Yezidi inanç, uygulama ve değerler ile ilgili olarak da pozitivist ve materyalist okumalar ve yorumlamalar Yezidi aydınlarının sık sık başvurduğu bir durumdur. Mesela derlenen efsane ve masalların; ilkel insanın varlık hakkındaki duygu ve ifadelerinin kalıp bulduğu anlatılar olarak değerlendirilmesi ve dualarla ilgili olarak ilkel insanın korku ve saygı ile karışık, kendi varlığını korumak için doğaüstü varlıklara bir sığınma ihtiyacı olarak değerlendirilmesi gibi dinin; insanın evrim sürecine bağlı olarak şekil alıp ilerlediği şeklinde pozitivist okumalar yapmaktadırlar. Özellikle Yezidilikteki gök ve doğadaki varlıklarla ilgili inançlar ile ilgili değerlendirmelerde bunlar göze çarpmaktadır.
Yezidi aydınlarının bulunduğu kültürel ortam ve eğitim durumuna göre bu yorumlar çeşitlilik kazanmaktadır. Örneğin Avrupa’da yaşayan ya da Türkiye ve Kafkas Yezidi aydınları genel olarak pozitivist okumalara çok sık başvurmaktadırlar. Fakat Irak bölgesinde yaşayanlar ve özellikle geleneksel din adamları pozitivist okumalardan ziyade düşünce yapısı itibariyle doğulu mantık açısıyla olayı değerlendirmekte ve semavi dinlere mensup komşularının anlayabileceği düşünce metodu içerisinde yorumlamaktadırlar. Örneğin pozitivist okumalar eşliğinde şekillenen Yezidilik, bir kült, folklorik- kültürel bir unsur olarak ön plana çıkarken, diğer okumalarda tek Tanrı, melekler, evliya ve ibadetler ön plana çıkmaktadırlar.
Doğrusu geleneksel Yezidi dini ile pozitivist okumalar neticesinde şekillenen Yezidi dini arasında birçok fark bulunmaktadır. Özellikle pozitivist okumalara tabi tutularak yapılan yorumlar daha çok Yezidi dininin köken olarak ne kadar eski ve özgün olduğuna dair bir şeyler ifade edebilir ama böyle bir durumda ‘din’in içi boşaltılmış oluyor. Bu okuma biçimi ile insanın ontolojik ve teleolojik meraklarını gidermede ve deruni boyutu ile maddi boyutu arasında sağlam bir ilişki kurmasına yardımcı olmada başat rolü oynayan din, boş bir ideolojik döngü haline sokulmaktadır. Özellikle Yezidilik gibi Adevi tarikatının bakiyesi üzerine kurulu ve dini metinleri bozulmuş da olsa irfan kokan bir dini gelenek olarak içi boş bir hale gelmektedir. Manevi olarak din müntesiplerinin ruhsal açlıklarını gidermediği müddetçe varlığını devam ettirmesi mümkün değildir. İşte tam bu noktada bu boşluğu dolduracak şekilde rasyonel ve ahlaki din oluşturulmaya çalışılmaktadır.
3. 2. 3. 3. RASYONEL VE AHLAKİ DİN
Geleneksel Yezidi inancı doğası gereği birçok bakımdan müntesiplerini sınırlayan inanç, ritüel ve şekli uygulamaları mecbur kılmaktaydı. Tecrit edilmiş bir şekilde yaşayan ve dini hoşgörüsüzlük ile karşı karşıya kalmış olan bu inanç doğal olarak birçok hurafe, batıni dini anlayışlar ve yasaklarla doluydu. Bu haliyle Yezidilik farklı olanla karşılaşmada büyük sorunlar yaşıyordu. Bu geleneksel haliyle Yezidiliğin modern dünyada yaşama imkânının zorluğundan dolayı Yezidi inancının Rasyonellik ve ahlak üzerinden yeniden inşa edilme ihtiyacı duyulmuştur. Geleneksel olarak daima farklılıkları üzerinden var olmaya çalışan Yezidilik, bundan sonra farklı ile ortak yönleri ekseninde beraber yaşama ihtiyacı hissetmiştir.
Yeni yetişen Yezidi nesillerinin geleneksel dini kalıplara mecbur olmaksızın modern dünyada yaşayabilecekleri bir dini anlayışın verilmesi amacıyla Yezidi din dersi müfredatı; insancıl, ahlaki ve hoşgörü ekseni üzerinde günümüzle uyum içerisinde nesiller yetiştirmek üzerine kuruludur. Özellikle Yezidi aydınlarından ve Yezidi din dersi müfredatının hazırlayıcıların biri olan Şeyh Şemo: ‘biz çalışmamızda Yezidiliği ahlak üzerinden değerlendirdik. Biz çocuklarımızı bağnazlık, mutaassıp dindarlık ve dini hoşgörüsüzlükten uzaklaştırıp güzel bir ahlak üzere yetiştirmek istiyoruz’ dediğinde kendisine peki bölgedeki diğer dinlerin din dersi müfredatı da bu hususa önem veriyor mu? diye sorunca gururla bize şu cevabı verdi: ‘Doğrusu Abdulaziz Tayyip’in eğitim bakanı olduğu dördüncü kabine iş başında iken özellikle o dini eğitimin bütün Kürt bölgesinde aynı usullere göre yapılması için çok uğraş verdi. Bunun için hem İslam hem de Hıristiyan din eğitimi müfredatında değişiklikler yaptı. İnanın ki Yezidiliği övmek için söylemiyorum ama bu bakan bizim Yezidilik üzerine hazırladığımız kitaplardaki ahlakilik, bilimsellik ve hoşgörüyü görünce Müslüman ve Hıristiyan din eğitimcilere göstererek Yezidileri örnek almalarını istedi.’ Bunun gibi Yezidi dini geleneğinin kadim medeniyetlerin bilgi birikimini içinde barındırdığı ve aslında bilimsel bir çerçeveye oturtulabileceği inancıyla Yezidi yaratılış hikayeleri ile dünyanın oluşumu ile ilgili bilimsel teorileri karşılaştıran yazılara da rastlamak mümkündür.
Yukarıda değindiğimiz gibi rasyonellik ve ahlakilik üzerinden öteki ile ortak yönler oluşturma gayesi güdülmektedir. Bu meyanda Yezidiliğin tek Tanrılı bir din olduğu ağırlıklı bir şekilde işlenmekte, Melek Tavus ile Şeytan arasında bir ilişki olmadığı söylenmekte ve en önemlisi Yezidilerin, Adem ile Havva’dan değil sadece Adem’den türediğine dair seçkin millet anlayışı ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır.
DİN VE REFORM
1. REFORMA DUYULAN ÎHTÎYAÇ
Doğal coğrafyasında modern devletlerin yönetiminde ve asıl coğrafyasının dışında Avrupa ve Rus toplumu arasında yaşayan Yezidi toplumunun, geleneksel yapıya bağlı olarak varlığını devam ettirmesinin zorluğu karşısında bu süreci başarılı bir şekilde devam ettirebilmek için ister istemez bir değişim süreci yaşaması kaçınılmaz olmuştur. Geleneksel olarak kapalı, farklılıklarını önceleyen, farklı ile aynı ortamda bulunmaktan kaçınan ve bunların neticesi olarak katı bir hiyerarşik toplum yapısı ile beraber oto kontrol mekânizmasını etkinleştirerek bütünlüğünü ve devamlılığını koruyan Yezidi toplumu; bütün sınırların kaldırıldığı, farklılıkların oldukça törpülendiği ve toplum karşısında bireyin ön plana çıktığı yeni dönem paradigmasına uygun olarak değişim ihtiyacı hissetmiştir. Çünkü kendisi olarak kalabilmesi için tecrit olma halini kabul etmesi gerekiyor ki bu mümkün değildir.
Genel olarak Yezidi toplumu geleneksel dini anlayış ve toplumsal yapı itibari ile varlığını kaybetmeksizin öteki ile bir arada yaşayabileceği bir tecrübeden yoksun olması hasebiyle modern dünyada birlikte yaşamanın kaçınılmazlığını göz önünde bulundurduğumuzda öteki ile iletişim halinde olmasının onun varlığına halel getirmemesi için bir dizi değişimlerden geçmek zorunda kalmıştır. Yezidi entelijansı, bunun için kendisinin farklıyı algılama biçiminin ve farklının kendisini algılama biçiminin uygun biçimde değişebilmesi için uğraş vermektedir.
Değişimi dayatan önemli bir olgu da Yezidiliğin modern eğitim karşısında edindiği kırılganlıktır. Özellikle batılı toplumlar içerisinde yaşayan ve oradaki eğitim sistemi içerisinde yetişen Yezidi nesli bu durumdan oldukça etkilenmiştir. Batılı eğitim sisteminin etkilediği bu nesillerin zihni; Yezidiliğe ait bazı ritüeller, yiyecek ve kıyafet tabuları, evlilik ve kastlara ait katı kuralları anlamakta oldukça zorlanmıştır. Batılı zihin yapısının farklılığına ve Yezidiliğin batılı entelektüel bilgi sistemlerine karşı savunmasız olduğunun farkına varılmıştır. Bu durum dinlerini entelektüel bir tarzda anlama ve kavrama ihtiyacını gidermek için yeni bir metodu formüle etme ihtiyacı ortaya çıkarmıştır. Metafizik unsurlar üzerine kurulu olan dini gelenek ve bireysel- toplumsal davranışlar üzerine katı kurallar koyan dini anlayış ister istemez modern eğitim sisteminin dayandığı pozitivizm ve bilimsellik çatışmıştır. Bu durum Yezidiliği, bu kırılgan durumdan kurtarmak için farklı okuma türlerinin geliştirilmesine neden olmuştur.
Günümüz Yezidi ferdi din ve değişim arasında ikilem yaşamaktadır. Hem dini varlığını devam ettirmek istemekte hem de zamana ayak uydurmak istemektedir. Bilindiği gibi Yezidiliğin geleneksel olarak varlığını korumuş olmasının en önemli sebeplerinden biri, bireyin; din ve toplumun bekası için kurban edilmiş olmasıdır. Toplumsal değişim ve rollerin değişimine bağlı olarak birey toplum karşısında mevzi kazanmış, dini algılama biçimi ve toplumsal hiyerarşi karşısında tutumu değişime uğramıştır. Bu noktada bireyselleşme ve toplumsal duyarlılık karşıtlığı yaşanmaktadır. Yezidi toplumunu dağılmaktan korumak gayesiyle bireyselleşmenin toplumsal duyarlılık ve toplumsal hafızayı köreltmemesi için çalışmalar yapılmaktadır. Bunun için batılı toplumlar arasında yaşayan Yezidi topluluğu bireyselleşmenin zararlarını en aza indirebilmek için ulusal ve ideolojik okumalarla toplumsal hafızayı diri tutmak ihtiyacı hissetmektedir. Günümüz koşullarında Yezidi toplumu gibi küçük bir azınlığın geçirmekte olduğu değişim sürecini, varlığını koruma güdüsü ile kontrol altında tutma isteği anlaşılır bulunmalıdır. Modern dönemde değişim kaçınılmaz olmuştur. Bu değişim sürecinin, Yezidi dini geleneğinin ve toplumunun varlığını tehdit edecek şekilden çıkarmak ve kontrol edilebilir bir seviyede tutmak önem kazanmaktadır. Değişimin kontrol edilebilirliği doğal coğrafyasında yaşamaya devam eden Yezidi toplumu için geçerliliğini devam ettirebilirse de doğal coğrafyasının dışına taşmış olan Yezidi toplumu için bu pek mümkün görünmemektedir. Yezidi toplumunun değişim ihtiyacını şu başlıklar altında açmamız mümkündür.
1. 1. MODERN DÜNYADA VAROLABİLME
Yezidi toplumunun önemli bir kısmı göçle beraber Avrupa ve Rusya gibi batılı toplumlar arasında yaşamaya başlamıştır. Bunun dışında birçok Yezidi eğitim ve iş dolayısı ile büyük şehirlere yerleşmeye yönelmiştir. Yaygın iletişim araçlarının etkisinin gün geçtikçe artması ile beraber Yezidi toplumu modern dünyanın dayattığı yaşam biçimi ve değer yargıları ile karşı karşıya kalmıştır. Bu durum geleneksel yaşam ilişkilerinden, birey gurup ilişkilerine, dini algılama biçiminden farklı olana bakış açısına birçok algılama biçimini değiştirmektedir. Doğal olarak bu süreç bireylerde geleneklerini yeniden değerlendirmeye tabi tutma ihtiyacını ortaya çıkarmaktadır. Toplumsal kontrol mekânizmalarının zayıflamasıyla beraber ilişki biçimleri ve algılamalar daha serbest bir biçimde şekillenmektedir. Bu durum yeni nesillerin kendi geleneklerine eleştirel bir bakış sahibi olmalarını tetiklemektedir.
Geleneksel Yezidi toplumunun ‘Kutsal’dan uzaklaşması ile beraber bu yeni yerleşme bölgelerindeki nesiller arasında büyük bir sekülerleşme yaygınlaştı. Kutsal’ı modern değerler ile şekillenmiş zihin dünyalarında bir yere oturtma noktasında bocalamalar yaşamaktadırlar. Konu ile ilgili olarak Kadir Selim şunları ifade etmektedir: ‘Evet Yezidiler özellikle de Türkiye Yezidileri Avrupa’ya göç etmek zorunda kaldılar. Ben kendim de bir müddet Avrupa’da kaldım ve kendi gözlerimle bu farkı gördüm. Avrupa’daki Yezidilerin din algısı ile kendi topraklarında yaşayan Yezidilerin din algısı arasında büyük farklar var. Avrupa’da büyük bir özgürlük ortamı var. Yaşı ileri olanlarda din kaygısı var fakat genç nesiller için dinin bir önemi yok ve hiçbir dini kurala kulak vermemektedirler. Fakat buradaki (Irak) Yezidiler ister istemez böyle bir serbestlik içerisinde değildirler. Dini ve toplumsal değerlere göre hareket etmek zorundadırlar. Avrupa toplumunun yapısına bağlı olarak Avrupa’da Yezidilik günden güne yok olmakta ama burada bunu söylememiz mümkün değildir. Avrupa’da bizim kutsal ziyaretgahlarımız yok. Her ne kadar Avrupa’da özellikle Almanya’da ‘Yezidilerin Evi’ adı altında bazı kültür evleri açılmışsa da ki bunlar belli bir dereceye kadar Yezidiliği yok olmaktan kurtarmaktadırlar yine de buradaki kutsal mekânların işlevini görmemektedirler.’332 Bu durum beraberinde kuşaklar arası çatışmayı getirmektedir. Yeni kuşaklar ile eski kuşaklar algılama biçimleri üzerinden birbirinden uzaklaşmaktadırlar. Kuşaklar arası çatışmayı azaltmak ve bu geçiş sürecini yok olmadan atlatabilmek için bir takım değişimlerin devreye girmesi kaçınılmaz olmuştur.
Modern dönemde varlığını sürdürmeyi zorlaştıran bir önemli sorun da geleneksel dindar Yezidinin dini değerleri algılama biçimi ile modernitenin etkisi altında yetişen yeni nesillerin dini değerleri modern zihin yapısı ile algılama biçimi arasında uçurumların bulunmasıdır. Özellikle giyim kuşam, bedeni tasarruflar, renkler ile ilgili inançlar yeni nesiller için bir şey ifade etmemektedir. Hakeza kast sisteminin varlığı ile ilgili olarak bu hiyerarşik yapıdaki alt- üst ilişkileri de yeni Yezidi nesillerinin algılamakta zorluk çektikleri ve zihni olarak bir yere oturtamadıkları uygulamalardır.
Bilindiği gibi Yezidiler, Mabed olarak kullandıkları bir mekâna sahip değildirler. Kurulan ‘Yezidi Evleri’nin bu mekânların yerini tutması mümkün değildir. Bunun yanı sıra bireysel olarak yerine getirilebilen şekli ibadetlerin azlığı ve gurup olarak yerine getirilen dini merasimlerin ise sadece Laleş ya da bazı kutsal ziyaretgahlar etrafında yapılması toplumsal birlik ve dirliği sağlamada önemli bir işlev gören dinin etkisinin azalmasına sebep olmaktadır. Şu anda genel olarak doğum, sünnet, vaftiz, saç kesimi, düğün, ölüm vb. münasebetlerle toplumsal işleyişte dinin etkinliği devam etmektedir. Fakat bunların da yeni nesillerin zihninde modern dönemdeki yılbaşı, doğum günü gibi olgulara doğru evrildiğini söylememiz mümkündür. Dolayısıyla manevi bir açlığı gidermekten yoksun bir dinin şekli biçimiyle varlığını sürdürebilmesi zora girmiştir. Bunun için manevi ihtiyacı giderecek çözümler sağlanmadığı müddetçe yeni nesillerin farklı ideolojik tutumlar takınmalarının önüne geçmek zorlaşacak ve ideolojiler din olarak Yezidiliği ortadan kaldıracaktır. Modern dönemin Yezidiliğe olan olumsuz etkisi ile ilgili olarak Erşed Hemed Mıho şöyle demektedir: ‘Eskiden atalarımız dinlerinden olmamak için canlarını vermekten çekinmediler. Ama şimdi bazıları çok basit bir şekilde Yezidiliği terk etmektedir. Özellikle Avrupa’da ama aynı burada da Hıristiyan ya da Müslüman olanlar artmakta. Modern dönem, Yezidilere karşı yapılan siyasi, askeri baskılardan daha fazla Yezidiliğe zarar vermektedir.’333
1. 2. OLUMSUZ İMAJI DÜZELTME
Geleneksel Yezidi toplumunun kapalı yapısı ve gizemli din anlayışı nedeniyle tecrit edilmiş olarak yaşamalarından kaynaklı olarak diğer toplumlar tarafından birçok olumsuz sıfatla tanındılar. Özellikle ‘Şeytanperest’, ‘Yezidi’ (Ali düşmanı olarak), ‘Sekiz Bıyıklılar’ hatta bazen ‘Mum Söndürenler’ gibi olumsuz isimler ile anıldılar. Bu olumsuz imajın oluşumunda araştırmacıların birbirinden farklı değerlendirmeleri de etkili olmuştur. Aynı şekilde Yezidilerin ehli kitap sayılmamalarından kaynaklı statüsüz konumları onları her türlü keyfi uygulamaya karşı korumasız bırakıyordu. Yezidi toplumunun içinde yaşadığı tarihi şartlar da göz önünde bulundurulduğunda kendisini layıkıyla tanıyabilme ve tanıtabilmede büyük zorluklar yaşamışlardır. Bu olumsuz imaj yüzünden Yezidiler, geleneksel doğu toplumu içerisinde yaşayamaz bir hale gelmişlerdi. Komşuları tarafından murdar ve necis muamelesi gören Yezidilerin kestikleri hayvanların eti yenilmez, yemek yedikleri kap kacaklar kırılır, oturdukları minderler yıkanır, hayvansal ürünleri kullanılmazdı. Bütün bu hakaret ve hor görmeler Yezidilerin ruhlarında büyük yaralar açmıştır.
Yezidi toplumu bu olumsuz imajı yıkmak için kendilerine isnat edilen suçlardan beri olduklarını ortaya koyma ihtiyacı hissetmektedir. Bu meyanda itikadi ve ibadi olarak kendisini yeniden tanımlama ve ifade etme gereği duymaktadırlar. Bu konu ile ilgili olarak Şemo Kasım şunları ifade etmektedir: ‘Eskiden Yezidilerin Allah’a tapmadıkları Şeytan’a taptıkları iddia edilir, kafirler olarak tanıtılır ve hiç yıkanmadıkları söylenirdi. Bu çalışmalarımız sayesinde bu tarz propagandaların önüne geçtik. Halbuki biz de Allah’a tapmaktayız. Dünyadaki bütün dinler gibi bizim de erkanlarımız, oruç, namaz ve diğer bir çok dini vecibelerimiz vardır. Televizyon ve radyo yayınları vasıtasıyla da Yezidi gerçekliğini duyurmaya çalıştık.’334
Avrupa’ya iltica faaliyetlerinde Yezidiler de bu sorun ile mücadele etmişlerdir. Avrupa toplumunun dini ve teolojik sınıflandırmalarına göre bir kategoriye sokulmalarında birçok sıkıntı yaşamışlardır.335 Çünkü burada da farklı bir algılama biçimi ile karşı karşıya kalmışlardı. Bunun zorlukları ile karşılaşınca yeniden kendilerini tanımlama ihtiyacı hissetmişlerdir. Buna bağlı olarak özellikle Irak’da semavi dinlerin müntesiplerince kabul edilebilir bir durumda olmak için çalışmalar başlatılmış; bu çalışmaların izleri Yezidi din dersi müfredatına da yansıtılmıştır. Buna göre tek Tanrı’ya tapıldığı vurgulanmakta, Şeytan’a tapmadıkları ifade edilmektedir. Bunun dışında da ahlaki öğütler ön plana çıkarılarak yanlış imaj yıkılmaya çalışılmaktadır.
1. 3. UYUM SORUNU
Yezidi toplumunu değişime zorlayan bir diğer önemli etken de uyum sorunudur. Şehirleşme, göç vb. gerekçelerle farklı olanla bir arada yaşama zorunda kalan Yezidi toplumu ister istemez ötekini ile bir arada yaşamasında sorunlara sebep olabilecek yönlerini değiştirme ihtiyacı hissetmiştir. Öteki ile bir arada yaşama tecrübesi az olan Yezidi toplumu, farklı ile bir arada yaşamayı zorlaştıracak, tarihi ve siyasi şartların dayattığı, bir takım ön kabuller edinmişti. Komşu toplumların onlara karşı gösterdiği hoşgörüsüzlük ve kötü imaj da buna eklenince birlikte yaşama konusunda birçok sıkıntı ortaya çıkmıştı. Bu konu ile ilgili olarak Şeyh Şemo şöyle demektedir: ‘Globalleşen dünyamızda bir arada yaşama, özgürlükler ve bilginin öneminin artması gibi değişen dünya şartları üzerinde belki de merkezimizin kurulmasından sonra Yezidiler olarak düşünmeye başladık. Bunun için biz de dini anlayış ve uygulamalarımızda bir takım değişimlerin olması ve bu değişimlerin günümüz realitesiyle örtüşmesi gerektiğini hissettik. ... Şeyh Adi döneminden beri yapılan bazı dini uygulamalarımızı modern dünyada uygulanabilecek şekilde uyarlamaya çalıştık Mesela eskiden bir Yezidi Duhok şehrinde yaşayamazdı. Ya kendi anlayışından dolayı ya da diğer dinlerin kendisi hakkındaki tasavvurlarından dolayı diğer dinler ile aynı ortamda bulunmak istemezlerdi. Hem Yezidilik realitesi hem de diğer toplumlarda var olan hoşgörüsüzlük buna yol vermezdi. Ama şimdi biz bunu kırdık. Üniversitelerde okuyan yüzlerce çocuğumuz, yüksek düzeyde memuriyet veya devlet yönetiminde üst düzey görev yapan birçok insanımız bulunmaktadır. Bunda bizim dini geleneğimizi komşularımızın kabul edebileceği bir hale sokmamızın etkisi vardır. Çünkü biz tekrar eskisi gibi tecrit olmuş olarak dağlarda, köylerde kuytu yerlerde yaşamak istemiyoruz.’336
Birlikte yaşamayı zorlaştıran diğer önemli bir husus ise geleneksel Yezidi dini anlayışında var olan bazı yasaklardı. Bu yasakların birçoğu dini olmaktan ziyade sosyo-politik-kültürel altyapıya dayanmaktaydı. Bu yasakların topluma entegre olma da sıkıntıya sebep olması ister istemez bu yasakların ortadan kalkmasına yol açtı. Mesela geleneksel Yezidilikte ‘Şeytan’ ismi ve bu ismi çağrıştıracak her hangi bir kelimenin kullanımı yasak idi. Bu konu ile ilgili sorumuza cevap olarak Erşed Hemed Mıho şunları ifade etmektedir: ‘Evet doğru mesela babalarımız, dedelerimiz Şeytan ismini duysa idiler çok rahatsız olur ve Müslümanlarla kavgaya tutuşurlardı. Bu da birçok toplumsal sıkıntıya sebep olurdu. Ama şimdi özellikle yeni nesiller ve eğitimliler olmak üzere Yezidi toplumu Melek Tavus’un Şeytan olmadığına ve Şeytan’a ibadet edilmediğine kani oldu. Dolayısıyla bu yasak eskisi gibi etkili değil ama hala yaşlı nesiller arasında bu yasaklara uyulmaktadır. Ama tabi kabul etmek gerekir bu dini inanışların tarihi kökenleri var ve bu tarihi derinliğe sahip inançlar kolay kolay atılmazlar.’337
Yezidiler uyum konusunda göstermiş oldukları gayret ve değişimin aynısının birlikte yaşadıkları toplumlarca da gösterilmelerini arzu etmektedirler. Kendilerinin yıkmış oldukları tabuları karşı tarafında da yıkmasını istemektedirler. Bunun için özellikle toplumun din üzerine kurgulanmasından endişe etmektedirler. Çünkü din üzerinden kurgulanacak toplumsal yapıda kendi dini geleneklerinin kovuşturmaya açık hale geleceğini düşünmektedirler ki tarihi geçmişleri de bunu doğrulamaktadır. Bundan dolayı özellikle Irak Kürt bölgesinde ulus üzerinden inşa edilen toplumsal yapının en hararetli savunucularındandırlar. Bu konuda Yezidilik ile Kürtlük kol kola yürümektedir. Özellikle uyum sorununun aşılması için beraber yaşanılan toplum ile ortak yönler kurulması gerektiğinin farkına varmışlardır. Bunun için din ve devlet işlerinin birbirine karıştırılmaksızın ortak bir dil, kültür ve tarihi geçmişe dayalı ulus birliği içerisinde komşuları ile yaşamak istemektedirler. Laleş merkezi müdürü Şeyh Şemo şöyle demektedir: ‘Her toplumdaki azınlıkların birlikte yaşamaya ihtiyacı vardır. Biz de azınlığız. Bunun için bizim kendi toplumumuzu birlikte yaşamaya hazır hale getirmemiz lazım. Bunun için eski korkularımızdan sıyrılmamız lazım. Düşmanlarımızın bizim hakkımızda oluşturduğu bütün yanlış önyargıları ortadan kaldırıp kendimizi toplumun geneline tanıtmamız ve kabul ettirmemiz gerekmektedir. Bu meyanda biz olumlu adımlarımızı attıkça birlikte yaşama daha da güçlü temellere sahip olacaktır. Biz kuruluş olarak kendimizi topluma tanıtmayı, dini yaşayışımızın ne olduğu hakkında bilgilendirmeyi görev edindik. Bana göre eğer bu işi yürütenler aydınlar olursa parlak bir geleceğimiz olacak. Yönetim sadece belli bir dini anlayışa göre hareket ederse birlikte yaşama zorlaşacaktır. Yezidi tapınakları, kiliseler ve camiler arasında diyalog ve hoşgörü olmadıkça birlikte yaşamamız zorlaşacaktır. Dinler arası bu diyalog toplumda da mutlaka yansımasını bulacaktır. Bu sayede bağnaz ve taassup sahibi insanların olumsuz faaliyetlerinin önüne geçilebilecektir. Ama tabi belirttiğimiz gibi bu iş modern zihniyetli insanların rehberliğinde hedefine ulaşacaktır.’338 Hakeza Kadir Selim de uyum sorunları ile ilgili şu değerlendirmeleri yapmaktadır: ‘Problemler vardır ama bunların çoğu din veya yönetim ile ilgili olmaktan ziyade toplumsal ön yargılardan kaynaklanmaktadır. Siyasi olarak Yezidilerin herhangi bir siyasi hareketle sıkıntısı yoktur. Ama toplumumuzun, kültür ve eğitim düzeyi bakımından, birlikte yaşama veya hoşgörü noktasında zaafları vardır. Bölgemiz toplumu hala dini bir toplumdur. Halbuki bize göre toplumumuz ulusal bir birlik etrafında hareket etmelidir. Nasıl olsa din Allah için ve vatan da herkes içindir. Sıkıntılar toplumsal olaylar yüzünden ortaya çıkmakta. Kız kaçırma gibi.’339
Uyum sorunun aşılması ile ilgili olarak Yezidi toplumunun farkına vardığı diğer önemli bir şey de küçük bir azınlık olmaları hasebiyle bir merkeze eklemlenme veya bir bütünün parçası olma ihtiyacıdır. Bu konuda genel olarak Yezidi toplumunun büyük bir kesimi Müslüman Kürt toplumu ile birleşme veya Kürt toplumuna eklemlenme konusunda büyük bir dönüşüm yaşamaktadır. Geleneksel Yezidi toplumunun Geleneksel Kürt toplumu ile birleşme durumu pek mümkün değildi. Çünkü tarihi olarak birçok baskı görmüş ve bunun neticesi olarak siyasi tercihini de diğer Kürtlerin tersine Rus veya İngilizler ile çeşitli ittifaklar kurmakta görmüştür. Zaten geleneksel Yezidiliğin Müslüman Kürt algısı da farklılaşmıştı. Onların nazarında Kürt demek Müslüman demekti. Bu konu ile ilgili olarak Ermenistan Yezidi aydınlarından Tosıne Reşid ilginç bir anekdotunu aktarmaktadır. Kürt kökenli olduklarını anlattığı bir Yezidi ihtiyar: ‘Yeğenim eğer biz Kürt isek niçin ata toprağımızı kaybedip buralara kaçtık. Biz Kürtlerden kaçmadık mı?’ diyerek Müslüman olmadıklarını söylemiştir.340 Fakat ilk Kürt milliyetçilerinin Yezidilik adı altında kadim din ve kültürlerini övmeleri ile beraber Kürt toplumu nezdinde Yezidiler sempati toplamaya başladılar. Bu durum dini bir yapıya sahip geleneksel Kürt toplumunun modernizasyonunun ilerlemesi ile beraber daha da ilerlemiş ve Yezidiler orijinal Kürt dini ve kültürünün temsilcileri olarak kabul edilmeye başlanmıştır. Yezidilerin dil ve diğer pek çok noktalarda Kürtler ile birçok ortak noktaya sahip olmalarından ötürü Kürt toplumu içindeki dini farklılıklar arasındaki keskinlikler oldukça azalmıştır. Dolayısıyla Yezidi toplumu geleceğini Kürt toplumu arasında görmektedir. Bundan dolayı Kürt toplumu ile birlikte yaşama ve hoşgörüyü kuvvetlendirecek biçimde bir değişim süreci geçirmektedir. Ama bu tek yanlı bir değişim süreci değil aynı zamanda Müslüman Kürt toplumu da Yezidiliğe bakış açısında ve buna bağlı olarak ilişki biçimlerinde büyük değişimler geçirmektedir.
Uyum sorununun beraberinde getirdiği diğer önemli bir durum da korku ve ürkekliktir. Bu korku onların ağır sorumluluklar altına girmelerine engel olmaktadır. Çünkü toplumsal manada güven problemi yaşamaktadırlar. Dolayısı ile siyasi ve ekonomik olarak girişimci olmaktan çekinmektedirler.
2. DEĞÎŞÎMÎN NÎTELÎĞÎ
2. 1. DOĞAL DEĞÎŞÎM
Geleneksel Yezidilik; senkretik bir dini gelenektir. Tarihi süreç içerisinde özellikle kendisi gibi heretik olan birçok dini anlayışı kendisine göre uyarlamıştır. Toplumsal olarak oldukça pragmatist olan geleneksel Yezidi toplumu, tarihi şartlara göre tavır belirleyerek varlığını devam ettirmiştir. Buna bağlı olarak kendi içerisinde dışarıya karşı korunaklı güçlü bir toplumsal birliktelik ve hiyerarşik yapı oluşturmuştur. Bu yapıya göre toplum fertlerinden her birisinin konumu ve görevi önceden belirlenmiştir. Bu toplumsal yapı ve dini algılayışın şekillenmesi büyük ölçüde tarihi, Sosyo-politik ve coğrafik etkiler altında ortaya çıkmış ve doğal akışı içerisinde dış tehdit algısı ile beraber bu yapı daha da birbirine kenetlenerek kuvvet kazanmaya devam etmiştir.
Modern dönem ile beraber bu toplumsal ve dini yapının varlığını güçlendiren etkenlerin azalması ile beraber bu yapı sarsılmaya ve çözülmeye başlamıştır. Bu sarsılma ve çözülme sürecini atlattıktan sonra modern zamana göre ilk olarak toplumsal dinamikleri sayesinde doğal korunma mekânizmasını devreye sokarak kendi doğallığı içerisinde gelişen bir değişim süreci başlamıştır. Buradaki değişimin en önemli özelliği değişimin kendisini dayatmış olmasıdır. Dolayısıyla bu değişim ihtiyacı ilk olarak toplum veya aydınlar tarafından farkına varılarak oluşturulmuş bir durum değildir. Çünkü bu değişim ilk olarak geçirdiği çok ani toplumsal, dini ve politik değişimler karşısında ani tavır alınması şeklinde ortaya çıkmıştır. Toplumsal korunma mekânizmasının sağlam olmasından dolayı bu ani değişiklikler toplumsal yapı ve bununla beraber dini yapıyı sarsmışsa da yok edememiştir. Geleneksel ilişki biçimleri ve dini tasavvurlar, toplumsal ve dini algıların farklı altyapılar üzerinde kurgulandığı modern zamanlara göre yok olma tehlikesi karşısında kendisini eklemlemede başarı göstermiştir.
Aydın sınıfının ve din adamlarının değişim ihtiyacını hissetmeye başlamaları ve müdahil olma ihtiyacı hissetmeleri, değişimin kendisini bir zorunluluk olarak dayattığının farkına varılmasıyla bu değişimin kontrol edilebilir ve geleceğe dair tasavvurlar ekseninde yürütülmesi hususunda çalışmalar başlamıştır. Ama yukarıda da işaret ettiğimiz gibi Avrupa ve Rusya sınırları içerisindeki Yezidi toplulukları bu sınıfların değişim hakkındaki fikirleri oluşmaya fırsat kalmadan kendilerini değişimin içerisinde hissetmiştir. Fakat Irak Yezidileri için bu değişim çok fazla sarsıcı olmadan gelişmiş ve bu sınıfların önderliğinde yönlendirilmeye çalışılmıştır. Ama yine de din adamları eliyle ya da aydınlar tarafından bir değişimin dayatılması mümkün değildir. Şeyh Şemo bu konu ile ilgili şöyle demektedir: ‘Zaman yapılması gereken değişimleri topluma dayatmaktadır. Yani içinde yaşanılan zaman ve mekân dini ve toplumsal geleneği değiştirmektedir. Yezidi ruhani meclisi eli ile topluma dayatılabilecek bir yasağın uygulama imkânı bulması mümkün değildir. Bu değişim süreci sadece Yezidiler için geçerli değil bölgemizdeki Müslüman nesiller için de bu durum geçerlidir.’341
Batılı toplumlar içerisinde yaşayan Yezidi toplumu; şehirleşme, eğitim, birlikte yaşama alanlarındaki değişimlere bağlı olarak geleneksel ilişki biçimlerini aşamalı olarak terk etmişlerdir. Burada yeni yaşama biçiminin kolaylığı için pratik çözümler bulunmaya çalışılmıştır. Bu bakımdan içe dönük ilişki biçimleri farklılaşmaya ve dışarı ile ilişki biçimleri bakımından geleneksel yapıdan farklı tavırlar alınmaya başlanmıştır. İç ilişki biçimlerinden olan dini kastlar arası ilişki ve beş hakikat farzı etrafında yerine getirilmesi gereken ödevler eskisi gibi önem kazanmamaktadır. Özellikle yeni yetişen nesiller için beş hakikat farzı bir anlam ifade etmemekte ve buna bağlı olarak Şeyh, Pir, Mürebbi gibi sahip olunması gereken şahsiyetler bulunmamaktadır. Fakat nispeten geleneksel ilişki biçimlerinin hala yoğun olarak yaşandığı Irak Yezidi toplumu, bu değişim sürecini daha az tehlikeli olarak yaşamakta ve bu değişim süreci kendi doğallığı üzerinde ilerlemektedir.
Değişim sürecinin kendi doğallığı içerisinde akmasını sağlayan önemli bir sebep de Yezidi inancının kaynak olarak kitabi değil şifahi olmasıdır. Dolayısıyla yazılı bir metin olmadığı için kesin, kati hükümler uygulanması açısından zorluklar çekilmektedir. Bu durum toplumun değişim karşısında daha esnek bir tutum takınmasını sağlamış ve değişimi daha sancısız hale getirmiştir.
4. 2. 2. DEĞİŞKENLER VE SABİTELER
Yezidi toplumundaki dini değerler öncelik ve önem durumuna göre ikiye ayrılabilir; hiçbir şart altında değiştirilemez esaslar ve zamana göre değişebilir esaslar. Değiştirilemez esaslara melek Tavus inancı ve dini kastlar; değişkenler için de beden ile ilgili tasarruflar, yasak yiyecek ve renkler örnek olarak verilebilir. Birinci dereceden önemli olan esaslar, farklı coğrafyalarda yaşayan Yezidi topluluklarının genelinde aynı haliyle kalmıştır. Fakat ikinci dereceden önemli esaslar ise Yezidi guruplarının bulunmuş olduğu coğrafyanın sosyo- kültürel durumuna göre farklılık göstermiştir. Örneğin içki ve domuz ile ilgili tutumlar komşu oldukları toplumun Müslüman veya Hıristiyan olmasına göre değişebilmektedir. Bunun dışında modernitenin etki altında yetişen Yezidi nesiller nezdinde sabiteler ve değişkenler arasındaki bağlantı azalmaktadır. Kadir Selim bu durumu şöyle ifade etmektedir: ‘Yeni Yezidi nesilleri için elli veya yüz yıl önceki Yezidiliğin şimdiye kaldığını söylememiz zor. Hem dini anlayış bakımından hem de yaşayış bakımından birçok değişiklik meydana geldi. Tabi her inançta olduğu gibi değişmeyen taraflar da devam etmektedir. Yeni nesiller birçok inançlarını unutmuşlar veya umursamıyorlar. Modern döneme uygun bir bakış açısı ile değerlendirmektedirler. Zamanımızla örtüşmeyen her şeyi eleştirmektedirler. Kısacası yeni nesiller günümüz dünyasının değer yargıları ile hareket etmektedirler.’342
Yezidi dininin ve toplumunun en önemli sabitesi dini sınıflar ve var olan sınıflar arası hiyerarşik yapıdır. Yezidi toplumunu dağılmaktan ve yok olmaktan koruyan en önemli esas olan bu sınıfsal yapıya göre her Yezidi ferdinin konumu ve yapması gerekenler önceden tespit edilmiş ve fertlerin guruptan kopuşunu imkânsız hale getirecek olan oto kontrol mekânizması sağlanmıştır. Bugün dahi Yezidilerin yaşadığı her bölgede bu sınıfsal toplum yapısı korunmaktadır. Bu sınıfsal yapının kaldırılmasına dair bazı Yezidi aydınlarının çıkışları olmuşsa da fazla taraftar toplamamı ştır. Şemo Kasım konu ile ilgili olarak şunları söylemektedir: ‘Yezidilikteki sınıflar diğer toplumlarda var olan sınıflar gibi değildirler. Bunlar dini geleneğimiz ile oldukça bağlantılıdır. Bu sınıflara gelecek her zarar dinimizden birçok değerin ortadan kalkmasına neden olacaktır. Bunlarda oluşacak her hangi bir etki dinimizi de oldukça etkileyecektir. Özellikle Avrupa’daki bir kısım Yezidiler tarafından bu sınıflara dördüncü bir genel sınıfın eklenmesi düşünülmüştür. Buna göre bu sınıflarda bulunmak istemeyen herhangi bir kişi bu sınıfa girebilecektir. Fakat bu düşünce uygulama imkânı bulmadı. Bu sınıfsal yapı şu an tüm etkinliğini devam ettirmektedir. Yezidilik var olduğu müddetçe bu sınıflar da var olacaktır. Çünkü bu dine dayanmaktadır, toplumsal yapıya değil.’343
Dini sınıfların korunması hakkında Yezidi toplumunun büyük çoğunluğu ittifak halindedir. Bunun esas nedeni bu sınıfsal yapının toplum ve dinin geleceği için faydalarının zararlarından çok daha fazla olmasıdır. Erşed Hemed Mıho bunu şöyle ifade etmektedir: ‘Evet Yezidi dininin kırmızı çizgisi budur. Bu sınıfların kaldırılması ile ilgili hiçbir çalışma yoktur. Bana göre bu sınıflar varlığını devam ettirecek ve kimse bu tabularla ilgili kuralları aşmaya cesaret edemeyecektir. Bu sınıfların varlığı Yezidi toplumu için sıkıntı yaratmış değildir. Tarihte de bu sınıflar arası kurallar çok az ihlal edilmiştir. Bu sınıfların faydalı olduğunu söylemiyorum ama bizim için sıkıntı yarattığını da düşünmüyorum.’ Fakat bununla beraber bu sınıfsal yapının zorunlu kıldığı birçok uygulama özellikle batılı toplumların içinde yaşayan Yezidi toplumu arasında etkinliğini kaybetmektedir. Mesela bu sınıfsal yapıya dayanarak Şeyh, Pir, Ahiret kardeşi veya bacısına sahip olma, bunlara gösterilmesi gereken saygı ki her görüldüklerinde ellerinin öpülmesi, karşılarında ayak uzatılmaması, Şeyhin yeni doğan çocuğun saçından bir tutam kesmesi, din adamlarına zekat ve fitre verme gibi birçok ritüel gün geçtikçe ortadan kaybolmaktadır.
Yezidi toplumsal yapısı ile dini yapısını ayrıştırmak çok zordur. Dinin nerede başlayıp nerede bittiğini kestirmek de zordur. Çünkü toplumsal davranış kalıpları neredeyse hepsi dini altyapıya dayandırılmıştır. Aslında geleneksel Yezidi toplumu tamamıyla dini bir topluluktu. Çünkü tarih süreci içerisinde kazanılan bütün etkinlikler dinden bir parça hüviyetini kazanmıştı. İşte modern dönemde aslında dinden kaynaklı olmayıp ama zamanla dini bir hüviyet kazanan davranış ve tutumların birçoğu kendiliğinden değişime uğradı. Biz bunları değişken değerler olarak tanımlayabiliriz. Değişen Yezidi değerleri, haram- helalleri ile ilgili olarak Erşed Hemed Mıho şöyle demektedir: ‘Örnek vermek gerekirse bizim atalarımız ve şimdiki yaşlı nesil okullara gitmekten korkuyorlardı. Dinlerinin okumayı haram ettiğine inanıyorlardı. Okumanın haram olduğuna dair dini bir inanç ortaya çıktı. Nitekim doğulu ve batılı birçok Yezidi araştırmacıyı incelediğimizde Yezidi dininin okumayı haram saydığını göreceğiz. Halbuki hiçbir Yezidi dini metni bunu desteklememektedir. Fakat atalarımız bunu dini bir inanç olarak anlamışlardı. Bunun gibi toplumsal şartların dayandırdığı birçok uygulamayı dini bir emir olarak kabul etmişlerdi. Mesela marul, lahana gibi yiyecekler de haram sayılmıştı. Şimdi dahi bizim yaşlı nesillerimiz haramdır diye bu sebzeleri tüketmemektedirler. Fakat şimdi benim ve benden önceki nesiller artık bu haramlara dikkat etmemektedirler. Yine eskiden Yezidiler Rüsum adı altında şeyhlerine, Pirlerine ve Mücevirlere ayni ve nakdi yardımlar yapmakta idiler. Şimdi bu uygulamalar eskisine göre biraz azaldı. Laleş’e yılda iki üç kere gitmek farz addedilirdi ve her Laleş’e gittiklerinde oraya maddi durumlarına göre yiyecek, içecek ve erzak götürürlerdi. Ziyaret ettikleri her ziyaretgah için maddi yardımda bulunurlardı. Bu uygulamalar şimdi de var ama eskisi gibi kuvvetli derecede etkili değiller. On yıl önceye kadar Tavaf dediğimiz dini ve toplumsal şenliklerimizde ki her Yezidi köyünde bir mezar, kubbe veya ziyaretgah vardır, Yezidiler belli aralıklarla orada toplanır gösterişli kutlamalar yapar, kurbanlar keser ve eğlenirlerdi. Özellikle Irak’taki asayiş sorunları yüzünden bunlar ortadan kalktı ve yapılanlar da daha sade bir şekilde yapılmakta. Yine Yezidi toplumu için fevkalade önemli olan ve birçok toplumsal ve dini faydası olan Kavvallar eşliğinde Melek Tavus heykelinin Yezidi köylerinde dolaştırılması ve halkın ziyaretine açılması uygulaması sekteye uğradı. Halbuki bu dolaşım esnasında Yezidi toplumu birliğini koruyordu, dini açıdan canlanıyorlardı, Yezidi toplumunun sorunları tespit ediliyor ve çözüme kavuşturulabiliyordu. Siyasi ve dini olarak otokontrol mekânizması sağlanabiliyordu. Kavvallar dini metinleri şifahen okuyorlar ve yorumluyorlardı. Bir nevi dini irşad programı görevini üstleniyorlardı. Fakat şimdi bu Tavus heykeli dolaştırma eylemi tamamıyla bitme noktasına geldi. Bir de Yezidi emirinin hazinesi için Yezidiler arasında bu Tavus dolaştırma uygulaması esnasında maddi yardımlar toplanıyordu.’346
Geleneksel olarak yenilmesi haram addedilen; domuz, horoz, balık, ceylan ile ilgili inançlar geçerliliğini kaybetmektedir. Kelem, fasulye vb. sebzeler tüketilmektedir. İçki tüketiminin çok az olduğu Yezidi toplumu artık bu konuda değişime uğramış, içki tüketimi artmıştır.
4. 2. 3. TOPLUMSAL KONTROL VE BİREY
Geleneksel Yezidi toplumu dini bir toplumdu ve hiyerarşik yapısına binaen roller önceden belirlenmişti. Bireyin toplumsal kabullerin dışına çıkması ya da bunlarla çatışması kesinlikle düşünülemezdi. Bu toplumsal yapı içerisinde birey ancak kendisini koruyabilirdi. Bunun için bir Yezidinin aforoz edilmesi veya toplumdan kovulması en büyük işkence idi. Bu durumda bir Yezidinin sığınabileceği hiçbir yer yoktu. Böyle bir kişinin geleneksel doğulu Müslüman toplum içinde de sığınabileceği bir yer yoktu. Çünkü Müslüman dahi olsa ancak komşu ağa, Şeyh veya beylerin yanında hizmetçilik yapabilirdi. Bunun için geleneksel Yezidi toplumunun bütün ihtida hareketleri gurup halinde olmaktaydı. Ancak bu şekilde toplum içerisinde sağlam bir yer bulabilinirdi. Dolayısıyla bir Yezidi ferdi bütün toplumsal kabullere riayet etmek zorunda kalıyordu.
Modern dönemde toplumsal yapı ve dini yapıdaki değişimlere bağlı olarak Yezidi ferdi için sığınabileceği alternatif ortamların oluşumuyla beraber birey, kendini daha rahat bir konumda görmeye başlamıştır. Bu alternatif ortamların oluşumu din adamlarının keyfi uygulamalarının da önüne geçmiştir. Toplumsal değişime karşı din adamlarının biraz sessiz olmasının bir sebebi de fert olarak Yezidinin ürkütülmemesi olarak görülebilir. Yezidi dininin en büyük dini otoritesi olan Babaşeyh Heto (Xeto) ile yaptığımız sohbet esnasında kendisine: ‘sizin döneminizdeki gençleri ile şimdiki gençleri karşılaştırabilir misiniz?’ diye sorduğumda bana şu cevabı verdi: ‘bizim dönemimizde gençler yoğun olarak köy işlerini yaparlardı, pek boş vakitleri yoktu. Şimdiki gençlerin çoğu ise çalışmadan geçiniyor, devlet onlara maaş veriyor. Şimdi ne bıyık bırakıyorlar ne de sakal. Halbuki bunlar peygamberler, melekler döneminde kutsal idi ve kesmek için kimse dokunamazdı.’ Bu uygulamanın ortadan kalkmasından rahatsızlık duymakta fakat herhangi bir yaptırıma gidememektedir. Hakeza Yezidi emiri Tahsin Bey Avrupa’da hala başlık parası alan Yezidi ailelere karşı, artık başlığı terk etme çağrısı yapmakla beraber Almanya’da hürriyet ve özgürlük olduğunu, çağrıdan başka elinden bir şey gelmediğini zor ve kuvvet kullanamayacağını belirtirken aslında bireyin toplum karşısında kazandığı mevziye işaret etmektedir.
Yezidi dini eğitimi sayesinde dini bilginin belli bir sınıfın tekelinden çıkıp kolektif bilgi halini almasıyla beraber sıradan bir Yezidi ferdi din hakkında fikir beyan etme imkânına kavuşmuştur. Bunun dışındaki konular hakkında farklı tavırlar takınmanın da önü açılmıştır. Toplumsal ilişkilerdeki bu esneklik sayesinde geçerli anlayışlardan uzaklaşma veya sapma hoşgörü ile karşılanmakta, cemaatten ihraç ile 349
son bulmamaktadır.
Geleneksel Yezidi toplumu, toplumsal birlik ve dirliği sağlayan, dini ve milli duyguların artmasını ve kaynaşma ortamının devamını sağlayan birçok dini ve folklorik bayram, şenlik ve merasime sahipti. Gerçekten de bu şenlikler yılın belli zamanlarında sıklıkla uygulanmaktaydı ve bu durum toplumsal ve dini geleneğin korunmasında fevkalade bir öneme haiz idi. Kutsal zaman ve mekânlardan uzaklaşma ile beraber bu etkinliklerin büyük çoğunluğu ortadan kalkmakta ya da eskisi kadar etkin olarak uygulanmamaktadır. Bunun dışında ölü ve evliyalar ile ilgili yapılan birçok uygulamada ortadan kalkmıştır. Mesela Yezidiler her Cuma akşamı ölüleri için akşam yemeği dağıtırlardı ya da evliya mezarlarında kurbanlar keserek dağıtırlardı. Şehirleşme ve batılı toplumlar içerisinde bunları yerine getirmek zorlaşmakta ve yeni nesiller de artık bunlara önem vermemektedirler. Bayram ve kutsal günlerde güzel yemekler yapılmakta ve komşular ziyaret edilmekte ve bunlar toplumda kaynaşmayı artırmakta idi. Fakat batılı toplumlar içerisinde bu uygulamaların sekteye uğraması toplumsal kaynaşmayı bir dereceye kadar yavaşlatmış ve bireyin daha ön plana çıkmasına sebep olmuştur.
Yezidi toplumunda bireyin hareket kabiliyetinin artmasıyla politik konularda farklı tutumlar alması da mümkün hale gelmiştir. Mesela aynı ailenin farklı üyeleri politik olarak birbirinden farklı örgütlenmeler içerisinde yer alabilmektedir. Fakat özellikle muhalif Kürt siyasi partilerinin muhtemel karşı karşıya gelişlerinde onların içerisinde bulunan Yezidi fertlerinin de karşıt cephelerde olmalarına sebep olabilmektedir. Nitekim Yezidi toplumu arasında farklı politik tutumların alınması özellikle Avrupa coğrafyasında birçok huzursuzluğa sebep olmuştur.
Geleneksel Yezidi toplumunda ailenin reisi babadır ve baba çocukları üzerinde tasarrufta büyük bir selahiyete sahiptir. Bu meyanda çocuklarının rızasına bakmaksızın onları istediğiyle evlendirebilirdi. Fakat bireyin ön plana çıkmasıyla beraber bu davranışlar yavaş yavaş terk edilmektedir. Bunun dışında geleneksel toplumca hoş karşılanmayan bireysel tutum ve davranışlar da artık fazla nahoş karşılanmamaktadır. Özellikle kadınlar ile ilgili algı ve tutumlar değişime uğramaktadır. Mesela geleneksel Yezidi toplumunda bir kadının yabancı birisi ile konuşması, yanında bulunması, el ele tutuşması, babasının istediğiyle evlenmemesi kesinlikle yasak iken şimdi bunlar normal karşılanmaktadır.
4. 2. 4. ŞEKİL VE MUHTEVA
Geleneksel Yezidi toplumu tarihi süreç içerisinde kendisini diğerlerinden farklı kılacak birçok şekli görüngüye sahip olmuştur. Bu şekli görüngüler beden ile ilgili tasarruflardan, giyim kuşama, ev araç gereçlerinden, konuşma kalıplarına kadar birçok alanda kendini göstermektedir. Öteki ile ilişkilerin artması, iletişim araçlarının etkisinin her tarafta hissedilmesi, özenti vb. nedenlerle bu şekli görüngüler yavaş yavaş ortadan kalkmaya başlamıştır. Bu, ister istemez şekil ve muhtevanın değeri arasında farklı bir algının oluşmasını beraberinde getirmektedir. Şemo Kasım bu durumu şu şekilde dile getirmektedir: ‘Mesela Yezidiler bıyıkları ile tanınmaktaydılar. Fakat şimdi biz de dünyaya uyduk. Bıyığın kesilmesi Yezidi olmaya engel değildir Bunun haricinde biz dini ahlaka indirgemeye çalışarak
dinin deruni yönünü ön plana çıkarmaya çalıştık. Yezidilik dış görünüş üzerinden değil iç- duyarlılık üzerinden görünsün istedik.’353 Buna benzer bir şekilde Kadir Selim de bu algı değişikliği hakkında şunları söylemektedir: ‘Geleneksel Yezidilik ile günümüz Yezidiliği arasında farklılıklar muhakkak vardır. İnanç bakımından büyük bir değişimin olduğu söylenemez. Ama dış görünüşü itibariyle hem din hem de toplumda değişiklikler gözle görülür derecededir. Mesela Yezidi dini tekstlerinde geçmemesine rağmen Yezidiler Mavi renkli elbise giymek haramdır diye bir inanca sahip olmuşlardı. Ama şimdi herkes mavi renkli elbise giymekte ve bu inanışa önem vermemektedir. Ya da bıyık meselesi; Yezidiler bıyığın kesilmesi veya kısaltılmasına karşı idiler. Ama şimdiki Yezidiler bıyık ile ilgili tasarruflarında oldukça serbesttirler. Elli yüz yıl önce bir kişi bunu yapsaydı, ona bozuldu yani Yezidilikten çıktı derlerdi. Şimdi ise bütün bunları yapsan da yine Yezidi sayılıyorsun. Bunun gibi eski değerini taşımayan birçok uygulama var. Ama esas inançlar hala varlığını devam ettiriyor.’
Yezidi toplumundaki bu şekli değişime rağmen özellikle Laleş ve kutsal ziyaretgahlardaki din adamları ki bunların neredeyse hepsi dini merasimleri yönetmekle sorumludurlar şekil bakımından eski durumlarını devam ettirmektedirler. Fakat bunların dışındaki din adamları bu şekli inançların neredeyse hepsini terk etmişlerdir. Artık dini merasimleri yöneten din adamları dışında kalan din adamları arasında çok az din adamı sakal bırakmakta veya hırka giymektedir.
Yezidi dini erkanlarından olan Tok, beyaz iç elbise giyme, içinde mavi renk olan elbise giymeme gibi şekli görüngülere çok az Yezidi riayet etmektedir. Çarşamba günleri saç sakal ile ilgili tasarrufta bulunma, cinsel ilişkiye girme, yıkanma ve temizlenme ile normal zamanlarda bıyığın kesilmesi veya kısaltılması, vücut hatlarını gösterecek kadar ince elbiseler giyilmesi, yas zamanları haricinde tamamen siyaha bürünülmesi, kadınlar için baş açık olma, çocuk düşürme veya çocuk yapmaya karşı çıkma gibi birçok uygulama modernite karşısında yok olmaktadır. Geleneksel Yezidi kadınları kılık kıyafet bakımından örtünmeye Müslüman komşularından daha fazla riayet etmekte idiler. Şimdi dahi orta yaş ve üzeri Yezidi kadınları buna riayet etmektedirler. Fakat sonraki nesillerde örtünme görülmemektedir. Modern bir tarzda giyinmektedirler.
Geleneksel Yezidilik, Adevilik tarikatının bir devamı olarak irfan ve tasavvuf alanında İslami terminolojide olan yüzlerce kavram ve inanca sahip idi. Yezidilikte tasavvuf ve zühd hayatı önemli bir yer tutmakta idi. Buna bağlı olarak; Fakir, Şkesti (nefsini kıran), Hırkapoş, Havas, Derviş, Tarik, Hüdanas (Tanrıtanır) olarak isimlendirilen şahıslar vardı ki bunlar nefsin arzularından kaçıp kendilerini açlık, susuzluk ve benzeri riyazi usullerle Tanrı’ya yaklaştırmak için mücahade eden insanlardı. Hakeza buna bağlı olarak nefis, hırka, kerem, lütuf, marifet vb. yüzlerce terim de tasavvufi hayat ile ilgili olarak Yezidi literatüründe geçmektedir. Yezidilik, Adeviliğin İslam’dan uzaklaşmasına bağlı olarak batıni manada; ilahi sevgi, hulul, ittihad, Tanrı ile hemhal olma gibi şekil ve zahiri öteleyen bir dini anlayışa sahip olmaya başlamıştı. Bu manada zahir ve şeriate karşı bir düşmanlık olduğu dini metinlerden anlaşılmaktadır. Bu bakımdan geleneksel Yezidilik; ilahi sevgiye ulaşmak maksadıyla nefsin bütün kötü arzularına karşı mücahade yoluyla direnmeyi, bunun için hırkaya bürünerek dünyanın aldatıcı lezzetlerini terk etme ve riyazi usullerle benliğini güçlendirmeyi, buna bağlı olarak Tanrıya yaklaşma derecesine göre kerem ve lütuflara mazhar olarak keramet ve olağanüstü haller izhar etmeyi ve en son olarak Tanrı ile birleşme ya da Tanrısal özelliklerin kendisinde ortaya çıkmasıyla beraber en üst makama ulaşmayı işleyen bir tasavvuf anlayışına sahiptir. Bütün bunlar yapılırken şekli olarak yapılan ibadet ve eylemler kötülenmekte bunların faydasızlığı işlenmekte idi. Fakat zamanla toplum arasında bu tasavvufi algılar azaldı fakat buna mukabil tasavvufi sembol ve simgeler ön plana çıktı. Hırka, meftul vb. semboller de zaman içerisinde içeriklerinden bir bakıma soyutlanarak sahiplerine toplumsal itibar kazandırmaya hizmet eder hale geldiler.
Modern dönemle beraber Yezidi inancının artık tasavvufi muhtevadan soyutlanmış, folklorik unsurlar ile doldurulmuş olan şekli ve sembolik görüngülerinin yeniden muhteva bakımından doldurulmaları gereği ortaya çıkmıştır. Fakat bu muhtevanın oluşturulması artık ideolojik okumalara bağlı olarak yapıldığından farklı bir seyir almaktadır. Mesela Laleş kapısında bulunan yılan sembolü; Şeytan ve Adem ile ilintili rolünden sıyrılarak Gılgamış destanı ile ilintili
bir hale getirilmektedir. Bunun gibi birçok şekil ve sembol Yezidi köken ve özgünlüğü bağlamında değerlendirilerek kadim medeniyetlerle ilişki kurulmak istenmektedir. Laleş’de yapılan dini merasimlerden biri olan Kapağ (Boğa kurbanı) Mitra’nın boğa kurbanının bir yansıması olarak değerlendirilmektedir. Fakat dinin şekli boyutunun tarihi geçmişin derinliği ve özgünlüğü ekseninde anlamlandırılması, dini olarak müntesiplerinin nazarında o şekil ve sembollerin ruh ve manevi içerikten soyutlanmasına neden olmaktadır. Geleneksel Yezidi dindarlar için Boğa kurbanı ritüeli her şeyden önce bir ibadet olarak Tanrı ile yakınlık sağlamak için ifa edilmektedir. Kutsal ile ilişkili ve bir ibadet olarak yapılan Boğa kurbanı, modern Yezidi okumalararında Yezidi dininin ne kadar eski olduğunu göstermesi bakımından Mitraizmdeki boğa kurbanı törenleri ile bağlantılı hale getirilerek ibadet boyutundan soyutlanmaktadır. Dini ritüellerin ibadet boyutundan soyutlanması dini; kültürel ve folklorik bir öğenin ötesine götüremeyecektir. Dolayısı ile geleneksel şekil- muhteva ilişkisi ile modern dönemdeki şekil- muhteva ilişkisi değişmekte ve bu değişim dinin; kültürel ve folklorik bir öğe olarak değişimine neden olmakta bu da dinin sonunu hazırlamaktadır.
Geleneksel Yezidilikte, ‘nefsini kıranlar’ anlamında ‘Şkesti’ denilen bir dindarlar gurubu vardır ki bunlar hayatlarını Tanrı’ya ve Laleş’teki dini mabetlerin hizmetine adayan bir guruptu. Bu maksatla bunlar kendilerini toplumdan soyutlayarak evlenmeksizin çeşitli mücahede yolları ile nefsin arzularından kurtulmaya çalışmakta ve bu şekilde hayatlarını Tanrı’ya vakfetmektedirler. Bu şekilde bir yaşam Yezidi dini tekstlerinde övülmektedir. Fakat bu şekildi dini tecrübenin yoğun olarak yaşandığı durumlar oldukça azalmış bulunmaktadır. Bu eksikliği gidermek amacıyla Yezidi dini tekstlerinde yerilmiş olan; dini kutsallara saygısızlık, yalan, gıybet, nemime, sui-zan, zina, faiz, cimrilik vb. kötü davranışlar ve övülen; tevbe, mağfiret dileme, iyi niyet, hayır hasenatta bulunma, dini simgelere saygı, misafirperverlik vb. iyi davranışlar gibi genel geçer bir ahlak Yezidi din dersi müfredatında işlenmektedir. Yezidi din dersi aracılığıyla bireysel dini tecrübe konusundaki boşluk ahlaki ilkelerin salık verilmesiyle doldurulmaya çalışılmaktadır. Muhtevanın rasyonellik ve ahlakilik üzerinden şekillenmesi akli ve tabii bir din oluşturma çabalarının bir ürünüdür. Fakat hem insanlığın genel geçer ahlaki kuralları üzerinden kurulacak bir dini muhtevanın farklılığını nasıl koruyabileceği hem de şekli ibadetler ile desteklenmeyecek bir muhtevanın modern dönemde yaşama imkânı bulmasının zorluklarından dolayı bu çalışmaların ne kadar başarılı olacağını kestirmek zordur.
Yezidilikte bireysel dindarlığın günden güne modernite karşısında azalması ile ilgili olarak Erşed Hemed Mıho şunları söylemektedir: ‘Yezidilik bir ruh olarak var olacaktır. Kendimden örnek vermem gerekiyorsa ben aslen dindar bir insan değilim. Ama Yezidi olmaktan gurur duyuyorum. Kendi dinlerine veya kimliklerine tutku ile bağlı olmak ve bundan onur duymak Yezidiler için oldukça önemli bir olgudur. Özellikle eğitimli aydın tabakası dindar olmamakla beraber kendi Kürt kimliklerini, orjinalitesini, asaletini, kadimliğini, özgünlüğünü Yezidilik içinde bulmaktadırlar. Yezidiler geleneğinin bir kısmını demode kabul etmekle beraber onun özgünlüğünün yok olmasını istemezler. Mutaassıp, kapalı ve işe yaramayan yasakları olan bir Yezidilik değil özgün ve kökü derinlerde olan Yezidiliği kastediyoruz.’ Şekil ile muhteva arasındaki doğal dengesini kaybetmiş bir Yezidiliğin geleceğini garantiye alması zor görünmektedir. Çünkü dinin bireysel ve toplumsal hayatta tecrübe edilerek yaşanmaktan ziyade tutku ile bağlı olunan bir olgu haline gelmesi dinin sonunu hazırlamaktadır.
4. 2. 5. DİNİ ALGIDA DEĞİŞİM
Geleneksel Yezidilikte, kişisel ibadetten ziyade kült toplantıları ve merasimler bulunur. Kaynakla bağlantıyı sağlayan ve Tanrı ile olan birliği hatırlatan kült merasimleri ve ritüelleri olmaksızın ahlaki tefekküre dayalı anlamlı bir hayat gerçekleşemez. Bu merasimleri yöneten din adamları, nesebi olarak Tanrısal özden gelen Melekler ile akrabadırlar. Dolayısı ile bunlar Tanrısal varlıklardır. Gücünü ana varlıktan türemiş olmaktan almış olan din adamları öncülüğünde gerçekleştirilen merasimler sayesinde Tanrısal güç ile barış içerisinde olunması amaçlanmaktadır. Yukarıda geçen toplumsal ve bireysel değişime bağlı olarak bu merasimlerin geniş Yezidi kitlelerce yapılmasının sekteye uğramasına bağlı olarak Yezidi dininin esasını oluşturan kolektif, kalıtımsal ve batıni öğelerin çözülmesini beraberinde getirmiştir. Farklı olan ile ilişkiye gidildikçe dinin tanımı ve oturtulacağı perspektif üzerine yeni bir düşünme dönemi başlamıştır.
Bu andan itibaren Yezidiler; kendileri için sistemli, bütüncül yeni bir tanımlama ve öteki için de anlaşılır bir tanımlama yapma ihtiyacı hissetmişlerdir. Bu meyanda batılı toplumlar içerisinde kalan Yezidiler; Zerdüştlük, Mitraizm ya da Mezopotamya kökenli bir dini tasavvur üzerinden yeni bir dini kimlik kurgularken, Irak’da kalan Yezidi topluluğu ilk olarak Sami dinler ve Mitraizm üzerinden bir dini tasavvur kurgulamaktadırlar.
Bu yeni dini tasavvurlar bağlamında seçkin millet anlayışı, dış evlilik, Yezidiliğe yeni girişlerin serbestiyeti üzerinden tartışmalar yürütülmektedir. Fakat Yezidi kozmogonisine dayanan; kan bağına dayalı dinsel aidiyet üzerinden katı bir hiyerarşi üzerine kurulu olan toplumun çözülmesini hızlandıracağı endişesiyle bunlar hala geleneksel toplum tarafından benimsenmiş değildir. Bununla beraber yeni nesiller arasında bu yönde bir dini algılama biçiminin başlamış olmasına rağmen
toplumun bekası için bunlar pratiğe geçirilmemektedir. Dolayısı ile dini algının değişen yönü toplumsal varlığın korunması yönünde kullanılmaktadır.
Geleneksel Yezidilikte kimlik tamamıyla din üzerine kuruludur. Kendi dünyası içerisinde Tanrısal akrabalık ve seçkin millet olma anlayışı nedeniyle kendini merkez kabul eden toplumsal bilinç içerisinde etnik kimlik oldukça silik kalmıştır. Fakat modern dönemle beraber Yezidiler küçük bir azınlık olduklarını ve varlıklarını koruyabilmeleri için bir merkeze eklemlenmeleri gerektiğini hissetmişlerdir. Bu merkezin belirlenmesinde, kendisiyle paylaştığı birçok ortak nokta olması nedeniyle unsuru oldukları Kürt etnisitesi ile yeniden tanışma başlamıştır. Aslında duygusal kopuş yaşanmış olmasına rağmen iki tarafın son yüzyılda yaşadığı trajedilerin birbirine benzemeleri nedeniyle yeni bir buluşma ve birleşme ihtiyacı doğmuştur. Bu noktadan itibaren karşılıklı yeniden tanışma ve bir gelecek inşa etme hususunda birbirlerine yakınlaşmışlardır. Bu konu ile ilgili Şemo Kasım şöyle demektedir: ‘Biz Yezidiliği Kürtlük üzerinden ele almaktayız. Çünkü Kürtlük dediğimizde ilk olarak dini merasimlerinin tamamının Kürtçe olduğu diyanet Yezidi dinidir. Biz bu çalışmalarımızda Kürtlük ile Yezidilik arasındaki sıkı ilişkiyi gözler önüne sermeye çalıştık.’364 Dikkat edilirse Yezidi geleneğinin Kürtçe üzerine kurulu olduğu ve Kürtçenin de uzun bir süre bölgedeki ulus- devletlerin asimilasyon politikaları ile karşı karşıya kaldığı göz önünde bulundurulduğunda Yezidi ve Müslüman Kürtlerin dil konusunda birbirlerine yakın durdukları görülecektir. Dolayısıyla Kürtçe’nin ister asimilasyon politikaları isterse batılı toplumlar içindeki konumundan dolayı yok olmasının aslında Yezidiliğin yok olması ile eşdeğer bir durum olduğu ortaya çıkacaktır. Bu nedenle dini kimliğin korunması ulusal kimliğin en önemli öğesi olan dilin korunmasına bağlı kalmaktadır. Bu nedenle Kürt ulusalcılığı ister istemez farklı dini ve toplumsal algılara sahip olan iki gurubu yakınlaştırmış ve bir arada yaşamaları gerektiğine ikna etmiştir. Bu algının pratiğe geçirilmesi Irak Kürt bölgesinde yaşayan Yezidi topluluğu için altın bir sayfa açmıştır. Kürtlerle beraber siyasi, hukuki, dini ve toplumsal haklarının büyük çoğunluğu garanti altına alınmakta ve daha sağlam temeller üzerinde bir dini ve toplumsal yapı oluşturulmaktadır. Toplumsal hakların teminat altına alınmış olması her ne kadar dini ve siyasi olarak güvence sağlıyorsa da Yezidilerin Müslüman Kürt toplumu içerisinde evrilmesini ve ihtida faaliyetlerinin artmasına neden olmaktadır. Komşuluk, eğitim, ticaret vb. münasebetler ister istemez bu süreci hızlandırmaktadır. Batılı toplumlar içerisinde yaşayan Yezidilerin Kürt kimliği üzerinden dönüşümü dini bakımdan Yezidiliği geriletmektedir. Çünkü buradaki Kürt kimliği algısı Kürtlerin islam öncesi sahip olduğu düşünülen İrani dinler ile yoğurulmakta ve ideolojik bir boyut kazanmaktadır. Etnik kimliğe bağlı olarak değişen din algısı; tanrısal akrabalık ve seçilmişlik üzerine kurgulu dini toplum yapısının üzerinde büyük tahribatlar ortaya çıkarmaktadır.
SONUÇ
Geleneksel Yezidi dini geleneği; Şeyh Adi b. Müsafir tarafından kurulmuş olan Adevi tarikatının tecrit, baskı, etkileşim, toplumsal yapı gibi sebeplerden dolayı aşamalı bir şekilde İslam’dan uzaklaşmasıyla beraber yeni bir din haline gelmiş ve eski folklorik birçok unsur bu yeni dinde önemli bir yer edinmiştir. Geleneksel Yezidi dini geleneği genel olarak Senkretik (bağdaştırmacı), esoterik (batıni- gizemci), etnosentrik (soy- klan merkezli) bir hüviyet kazanmıştır. Buna göre Tanrı’nın birliğini ve yüce kudretini kabul etmekte ve kendilerinin Tanrı ve Melek Tavus’u ilk olarak gerçek manada hakkıyla tanıyan topluluk olduklarına inanmaktadırlar. Yezidi milletinin, Melek Tavus’un sırrı olduğuna inanmakta ve bununla beraber Tanrı ve Melek Tavus’un güç ve kudretinin birçok azizde yer ettiğine inanmaktadırlar. Bundan dolayı aziz, havas, kalender ve evliyalar onların nazarında büyük bir mertebeye sahiptirler. Bu azizlere ait mezar, yatır ve mekanlar kutsiyet kazanmakta ve bu mekanlar etrafında onlar için bayramlar kutlanmakta ve çeşitli merasimler düzenlenmektedir.
Yezidi toplumu Irak, Rusya ve Avrupa’da kısmen siyasi ve hukuki bir statüye kavuşmuştur. Buna bağlı olarak dini ve toplumsal bir çok hakları güvence altına alınmıştır. Özellikle din eğitiminin okullarda verilmesi en önemli kazanım olarak görülebilir. Ancak Türkiye ve Suriye’de dini bir azınlık olarak kabul edilmemektedirler.
Yezidi toplumu XX. yy’ın başlarından itibaren modern devletlerin yönetiminde yaşamaya başlamışlar ve göçler ile beraber kır toplumu olma özelliğinden önemli oranda sıyrılmışlardır. Bu andan itibaren Yezidi dini geleneği ve toplumsal yapısı siyaset, eğitim, hukuk vb. alanlarda modernitenin etkisi altına girmeye başlamıştır. Buna bağlı olarak ekonomik alt yapı da değişmiştir. Geleneksel yapı bu değişime bağlı olarak yeni bir sürecin içerisine girmiş olup bu sürecin en önemli özelliği Kutsal’dan kopuşun başlamış olmasıdır.
Yezidi toplumunun kapalı toplum yapısı içerisindeki küçük dünyasının yıkılması ve öteki ile bir arada yaşamaya başlayan bir azınlık konumuna gelmesi ile beraber ister istemez Yezidiliğin, Yezidilerin bizzat kendileri tarafından bir iç okumaya tabi tutulmasına neden olmuştur. İlk kez Yezidiler kendileri hakında araştırma ve inceleme çalışmalarına başlamışlardır. Bu çalışmalar neticesinde Yezidiliğin hem komşularıyla sorun yaşanmadan kabul edilebilir bir şekilde sunulması sağlanmış hem de din bilimleri içerisinde oturtulacağı çerçeve oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu çalışmalar ile Yezidi sözlü geleneği derlenmeye başlanmış ve derlenen materyal üzerinden rasyonel ve ahlaki yönü ön plana çıkan sistemli, bütüncül ve standart bir dini inşa sürecine yönelinmiştir. Artık sır dini, açık din haline gelmeye başlamıştır.
Geleneksel Yezidi geleneğinin yaşama imkanı bulduğu tarihi, coğrafik ve sosyo- kültürel çevrenin değişimine bağlı olarak modern dünyada Yezidiler varolma, uyum ve asimilasyon gibi sorunlarla karşı karşıya kalmışlardır. Bu geçiş dönemini dağılmadan atlatmak gayesi ile yeni dönemin koşullarına uygun olarak geleneksel dini ve toplumsal birçok uygulama ve inanç esnetilmiştir.
Şehirleşmeye bağlı olarak Yezidi toplumunda eğitimin yaygınlaşması ve Yezidi din dersinin müfredata girmesi ile beraber dini bilgiler din adamlarının tekelinden çıkmış ve topluma mal olmaya başlamıştır. Bu durum din adamlarının nüfuzunu azaltmış ve toplum karşısında bireyin ön plana çıkmasına sebep olmuştur. Din adamları aracılığı ile verilen sınırlı din eğitimi artık modern okullarda verilmeye başlanmıştır.
Yezidiliğin algılanması ve yorumlanması noktasında Yezidi aydınları ve ruhanileri arasında derin farklar bulunmakta ve geleneksel haliyle ruhaniler yetersiz görülmektedirler. Aydınlar dini algı ve uygulamada değişim istemekte bunun için Yezidiliğin çıkış noktası olarak gördükleri kadim uygarlıkları entelektüel bir okumaya tabi tutarak ilk kaynaklar bağlamında Yezidiliği yeniden yorumlamaktadırlar. Ruhanilerin söz ve eylemlerindeki derin irfani geleneğin izleri gitgide kaybolmakta ve dinin deruni boyutu azalmakta bununla beraber ahlak ve rasyonellik üzerinden semboller ön plana çıkarılmaya çalışılmaktadır.
Geleneksel Yezidi dini geleneği modernite karşısında değişime uğramak zorunda kalmıştır. Bu değişim kendi doğallığı içerisinde kısmen ani kısmen de zamana yayarak ilerlemiştir. Tarihi şartlar içerisinde dini bir inanç haline gelen uygulamalar bu değişim karşısında yok olurlarken sabiteler revize edilerek devam ettirilmektedir. Yezidi toplumunu yok olmaktan koruyan hiyerarşik ve sınıfsal toplumsal yapı varlığını hala devam ettirmektedir. Batılı toplumlar arasında yaşayan yeni nesillerin bu yapıyı koruyamayacakları ve asimile olacakları beklenmektedir. Yezidiliğin modern dünyada ayakta tutabilmek için keskin inanç ve uygulamalar terk edilmektedir. Bundan dolayı şekli ibadet ve merasimlerin uygulanma alanı oldukça sınırlanmıştır.
Geleneksel Yezidi dini geleneği batıni bir gelenek idi ve bu batıni gelenek çeşitli merasimler aracılığı ile zahiri bir forma dökülmekte idi. Fakat modern dönem ile beraber bu zahiri formların korunduğu merasimlerin çoğu sınırlı bir alanda icra edilmektedir. Dolayısıyla geniş kitleler için zahiri bir formdan yoksun kalan batıni gelenek gün geçtikçe anlamını yitirmektedir.
Yezidi toplumu içerisinde dindarlık oranı gitgide azalmaktadır. Geleneksel Yezidilikte dindar bir mümin idraki ile yapılan birçok uygulama artık daha çok kültürel bir etkinlik veya festival mantığı ile uygulanmaktadır. Kutsal’dan kopuşla
beraber sekülerleşen toplum, dini toplum olmaktan uzaklaşarak ulus üzerinden Kürt toplumuna eklemlenmektedir. Bununla beraber Yezidi kimliği dini bir aidiyetten çok tutku ile bağlı olunan kültürel- ulusal bir kimliğe doğru evrilmektedir. Dolayısı ile din, tecrübe edilen bir olgu olmaktan ziyade seküler bir kimliğin öğesi olmaktadır. Yezidilik dini bir kimlik olmasının yanı sıra Kürtlük üzerinden tanımlanmaya başlanmıştır. Yezidi aydınları başta olmak üzere Yezidi toplumu arasında Kürt ulusalcılığı büyük bir ivme kazanmaktadır. Dini ve milli kimlik arasında uyum sağlanmaktadır.
Yezidi toplumu her bakımdan dış dünyadan etkilenmektedir. Toplumsal yapı çözülmekte ve birey ön plana çıkmaktadır. Yeni nesiller günümüz dünyasının değer yargılarına göre hareket etmektedirler. Yezidi kimliğini seçkin ve farklı kılan özellikler eskisi gibi önemsenmemektedir. Dinleriyle gurur duyuyor olmakla beraber zamana göre yaşamak istemektedirler.
Modern dönemde Yezidiliği olumsuz etkileyen en önemli amil doğal coğrafyasından göç ve buna bağlı olarak batılı toplumlar arasında yaşamak durumunda olmanın ortaya çıkardığı sorunlardır. Batılı değerler arasında yetişen nesillerde; toplumsal hafıza zayıflamakta, hiyerarşik toplum yapısı esnemekte ve dindarlık yok olmaktadır. Bu bakımdan göç asimilasyona sebep olmaktadır. Baskı, tecrit, seçkincilik, sınıfsal yapı ve kapalı toplum gibi özellikleri ile günümüze kadar varlığını koruyan Yezidilik kendisinin varlığını güçlendiren bu amillerin ortadan kalkmasıyla modern dünyada güç kaybetmektedir. Baskı gördüğü geleneksel toplumu içerisinde varlığını korurken herhangi bir baskı ve ayrımcılıkla karşılaşmadığı batılı toplumlar arasında ise varlığını kaybetmektedir.
Yezidiliğin ideolojik okumalar ya da ulusal- folklorik değerleri üzerinden varlığını bir din olarak devam ettirmesi mümkün gözükmemektedir. Bir din olarak varlığını devam ettirebilmesi maddi ve manevi değerleri arasındaki dengenin yeniden tesis edilmesine müntesiplerinin ruhi açlıklarını gidermesine bağlıdır. Fakat modern dönemde dini geleneğin deruni boyutunun korunması mümkün görünmemekte ahlaki ve rasyonel değerler üzerinde inşa edilecek bir dinin bu boşluğu dolduramayacağı gözlemlenmektedir. Bunun için gelecekte Yezidiliği bir din yapan değerlerin büyük oranda dejenere olması ile beraber Yezidiliğin bir din olarak büyük oranda güç kaybedeceği gözlemlenmektedir.
KAYNAKLAR
AHMED, Sami Said, el- Yezidiyye, Ahvaluhum ve’l- Mutekidatuhum, Bağdat, 1971.
AKÇA, Mehmet, Yezidiler, İnanç Esasları ve Ritüelleri, (Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul, 2006. ALLİSON, Christine, Yezidi Sözlü Kültürü, Avesta Yay. İstanbul, 2007 ASKER, Said Halil, “Xirarek jı Xilmeta Şkestiyen Perestgeha Lalış”, K. L., Sa. XXVII, Çapxana Xani, Duhok, 2007.
AYDIN, Mehmet, Ansiklopedik Dinler Sözlüğü, NKM Yay., Konya, 2005.
B. Ş. Dılkovan, “el- İzidiyye ve’l- Hındukiyye ve’l- Zerdeştiyye fi Mizani Mukarene ve Avdeti ila Dasın”, K. L., Sa. XII, Çapxana Xebat, Duhok, 2000. BABE Lalış, “Re û Resmen Bıçûkbûne lı cem Ezıdiyan”, K. L., Sa. XVI, Çapxana Xebat, Duhok, 2001.
BAQESRİ, İzzeddin Selim, Mergeh, el- İzidiyyetu, el- Aslu, et- Tesmiyyetu, el- Mefahimu, et - Tukus, el- Merasim ve’n- Nususü’d- Dini, Matbaa Xebat, Erbil, 2003.
BAZİDİ, Mela Mahmude, Cami’eya Risaleyan u Hikayetan bı Zımane Kurmanci, (Haz. : Ziya Avcı), Lis Yay., İstanbul, 2010.
BEDEL, Fakir Haci, “Hatına Şerfedin û Roja Qıyamete”, K. L., Sa. IV, Çapxana Rewşenbiri Hewler, Erbil, 1994.
BELAZURİ, Futuhü’l- Buldan, Mektebet’ul- Hilal, Beyrut, 1983, s. 323.
BEYSANOĞLU, Şevket, İnançları Gelenek ve Görenekleri ile Yezidiler, Neyir Matbaası, Ankara, 1988.
BİDLİSİ, Şerefhan, Şerefname, (Çev.: M. Emin Bozarslan), Hasat Yay., İstanbul, 1990.
BOZANİ, Xeri, “Celile Celil ile Röportaj”, K. L., Sa. XI, Çapxana Xebat, Duhok, 1999.
, “Destpekek jı bo Xudenasiye dı Ezdiyatiye da”, K. L., Sa. XII, Çapxana Xebat, Duhok, 2000.
, “el- Hatietü ve’c- Cezau fi Nazari’l- Yezidiyye”, K. L., Sa. IX, Çapxana Xebat, Duhok, 1998.
CANBULAT, Mehmet, “Azazil”, Dini Kavramlar Sözlüğü, DİB Yay., Ankara, 2006.
CEMİL PAŞA, Ekrem, Kürdistan Kısa Tarihi, Doz Yay. İstanbul, 1998.
CINDİ, Mahmud, Ma Hiye el- Yezidiyye ve men Hum el- Yezidiyyun, Matbaat
Tedamin, Bağdat, 1976.
ÇAKIR, Mehmet Sait, Yezidilik, Vadi Yay., Ankara, 2007.
DERSİMİ, Nuri, Kürdistan Tarihinde Dersim, Doz Yay. İstanbul, 2004.
DINANİ, Şemo Kasım, “Rumuzü’t- Tevhid fi Ba’zi’l- Mu’tekidati’l- Kadime”, K. L., Sa. XVI, Çapxana Xebat, Duhok, 2001.
EBU ZEHRA, Muhammed, İslam’da Itikadi, Siyasi ve Fıkhi Mezhepler Tarihi, (Çev. : Sıbğatullah Kaya), Anka Yay., İstanbul, 2004.
ED- DEMLUCİ, Sadık, el- Yezidiyye, Matbaa İttihad, Musul, 1949.
ED- DEYVECİ, Said, el- Yezidiyye, Muessesetu Darü’l- Kutub li’t- tibaeti ve’n- Neşri fi Camieti’l- Musul, Musul, 1973.
ED- DOSKİ, Enes Muhammed Şerif, Etbau Şeyh Adi b. Müsafir el- Hekari, mine’l- Adeviyyeti ile’l- Yezidiyye, Matbaat Havar, Duhok, 2006.
EL- HAKKARİ, Adi b. Müsafir, İ’tikadu Ehli’s- Sünne ve’l- Cema’a, (Tah. : Hamdi Abdulmecit Selefi- Tahsin İbrahim Doski), Medine, 1998.
EL- HASENİ, Seyyid Abdurrezzak, el- Yezidiyyun fi Hadirihim ve Madihim, darü’l- Kitabi’l- Cedide, Bağdat, 1974.
EL-BAĞDÂDÎ, Ebû Mansur, Mezhepler Arasındaki Farklar, (Çev.: E. R. Fığlalı), İstanbul, 1979.
EL-YAFIİ, Abdullah, Miratü’l- Cinan, Haydarabad, 1338.
EŞ- ŞAFIİ, Vetri, Revdetü’n- Nazirin ve Hulasatu Menakibi Salihin, Mısır, 1306. EYYUBİ, Ebü’l- Fida, el- Muhtasar fi Ahbari’l- Beşer, Mısır, 1325.
Ezdiyati, 1, 2, 3, 4, 5, 6. Sınflar İçin, Wane bo Ferxwazen Ezdiya, Haz. Hıdır Pir Süleyman, Irak Bölgesel Kürt Hükümeti Eğitim Bakanlığı Matbaası, Erbil, 2000. FERHAN, Adnan Ziyan - ŞEMO, Kadir Selim, Meseletü’l- İzidiyyin, el- Fermanat ve Hemlatü’l- İbadeti Zıddü’l- Kurdü’l- İzidiyyin ebri Tarih, Matbaat Hani, Duhok, 2009.
FIĞLALI, Ethem Ruhi, Çağımızda itikadi İslam Mezhepleri, Şa- To İlahiyat, İstanbul, 1999.
GÜNDÜZ, Şinasi, Yaşayan Dünya Dinleri, DİB Yay., Ankara, 2007.
HACI Cafer, “Hındek Piroziyen Ezdiyan”, K. L., Sa. X, Çapxana Xebat, Duhok, 1999.
HIDIR, Pir Süleyman, “Mılyaket dı Baweriya Ezdiyan da lı ber Ronahiya Teksten Ezdiyan”, K. L., Sa. XVIII- XIX, Çapxana Xebat, Duhok, 2002.
, Sifrü’l- İzidiyye, min Menşuratü’l- Merkezi Laleş es- Sakafi ve’l- İctimai, Duhok, 2009.
HIRORİ, Derviş Yusuf Hasan, Biladü’l- Hekari (945-1326), (Çev.:Mukaddes Tovi), Hani Yay., Duhok, 2010.
HURMİ, Heso, “Xudenasi dı Ezdiyatiye da”, K. L., Sa.XII, XII, Çapxana Xebat, Duhok, 2000.
, Ezdiyati dı Sed Pırsan da, Spirez Yay., Duhok, 2008.
İBN’İ TEYMİYYE, Ebü'l-Abbas Takıyyüddin Ahmed b. Abdülhalim, el- Vasiyyetü'l-kübra: Risaletü Şeyhülislamİbn Teymiyye ila etba’i Adi b. Müsafir el-Ümevi; (Neşre haz. : Muhammed Abdullah en-Nemr, Osman b. Cum’a Damiriyye), 2. bs. Taif: Dârü’l-Faruk, 1989/1410.
İBNÜ’L- VERDİ, Tetimmeti’l- Muhtasar, (Tah. : Ahmet Rıfat Bedravi), Darü’l-
Marife, Beyrut, 1970.
İBNÜ’L-ESİR, İzzeddin ebü’l- Hasan Ali, el- Kamilfi’t- Tarih, Dar Sadir,
Beyrut, 1966.
İBNÜ’L-MUSTEVFİ, Şerefuddin b. Ebi Berekat, Tarihu Erbil, (Tah. : Sami b.
Seyyid Hamis es-Sakar), Tabetu Vezaretü’s- Sekafetu ve’l- ‘İlam- Cumhuriyyetü’l- İrakiyye, Dar Reşid,1980.
İBN-İ HALLİKAN, Ahmed b. Muhammed, Vefeyatü’l- A ’yan ve Enbau Ebnai’z-
Zaman, Darü’s- Sekafe, Beyrut, 1970.
İBN-İ KESİR, İsmail b. Ömer el- Kuraşi, el-Bidaye ve’n-Nihaye, Mektebetü’l-
Mearif, Beyrut.
İDO Babaşex, “Zarok dı Cıvata me da 1”, K. L. I, Çapxana Rewşenbiri Hewler,
Erbil, 1993.
, “Zarok dı Cıvata me da 2”, K. L., Sa. II- III, Çapxana
Rewşenbiri Hewler, Erbil, 1994.
İMAD EL-HANBELİ, Abdulhay b. Ahmed, Şezeratü’z- Zehebi fi Ahbari men Zeheb, Darü’l- Kutubü’l- İlmiyye, Beyrut, ts.
KARAMAN, Fikret, “Ruh Göçü”, Dini Kavramlar Sözlüğü, DİB Yay., Ankara, 2006.
KEYLANİ, Macit Arsan, Hakeza Zahere Cilu Selahaddin ve Hakeza Adeti’l- Kuds, el- Mehadü’l- Alemi li’l- Fikri’l- İslami, Amerika, 1994.
LAYARD, Austen Henry, Ninova ve Kalıntıları, (Çev. : Zafer Avşar), Avesta Yay. İstanbul, 2000.
LESCOT, Roger, Yezidiler, Din Tarih ve Toplumsal Hayat, Cebel Sincar ve Suriye Yezidileri, (Çev. : Ayşe Meral), Avesta Yay., İstanbul, 2001.
M. G. S. Hodgson, İslam’ın Serüveni, II, İz Yay., İstanbul, 1993.
MAKRİZİ, Ahmed, Hıtat ve’l- Mevaiz ve’l- İ’tibar, C. IV, Mısır, 1324.
MARUNISİ, Dr. Abdulkadir, “Ezdiyati Weki Dineki Kevne Kurdan”, K. L., Sa. XIV, Çapxana Hawar, Duhok, 2000.
MELA HALİL, Ahmet, Min Azarbaycan ila Laleş, Spirez Yay., Duhok, 2006.
MENZEL, Thomas, “Yezidiler”, MEB, İ. A. C. XIII, İstanbul 1986.
MER’İ, Ferset, Kürdistan fi’l- karni Sabii Miladi, Merkezi Kürdistan li Dirasati İstirateciyyeti, Süleymaniye, 2006.
MIZURİ, Abdurrahman, ‘Şeyh Adi b. Müsafir el- Hakkari Leyse Emeviyyen.
(Çev. : Fadhıl H. Khudeda), Duhok, 2009.
NERVEYİ, Ali Tatar, Kurd û Mejû, Spirez Yay., Duhok, 2010.
OKÇU, Davut Yezidilik ve Yezidiler, Tablet Yay., Konya, 2007.
OMERXALİ, Xanna, Ezdıyati, (Çev. : Ergin Öpengin), Avesta Yay., İstanbul, 2007.
OMERXALİ, Xanna - XANKİ, Kovan, Analiza Qewlen Ezdıyan, Avesta Yay. İstanbul, 2009.
RESAN Hasan, Ezıdi û Xwendına Ezdiyatiye, Laleş Merkezi Yay., Duhok, 2007.
REŞO, Xelil Cındi, Perın jı Edebe Dine Ezdiyan, Spirez Yay., Duhok, 2004.
, Nehve Me’rifeti Hakikati Diyaneti’l- İzidiyye, İsveç, 1997
S. GUEST, John, Yezidilerin Tarihi, Çev. İbrahim Bingöl, Avesta Yay., İstanbul, 2007.
SAHAVİ, Muhammed b. Abdurrahman, Tuhfetü’l- Ahbab ve Bugyetü’t- Tullab fi’l- Hitat ve’l- Mezarat ve’l- Teracum ve’l- Bikai’i- Mubarekat, Matbaatü’l- Ezheriyye, Kahire, 1302.
SELEFİ, Hamdi Abdulmecid- DOSKİ Tahsin İbrahim, Havle nesebi Şeyh Adi b. Müsafir ve Mu’tekidihi, Matbaat Havar, Duhok, 2004.
, İkdü’l- Cuman fi teracimi’l- Ulema ve’l- Udebai’l- Ekrad ve’l-
Mensubine ila Mudun ve Kura Kurdıstan, Mektebetu Asaletu ve’t- Turas, Beyrut, 2007.
SEM’ANİ, ebu Said Abdulkerim b. Muhammed, Kitabü’l- Ensab, (Tah. :
Abdullah Ömer el- Barudi), Darü’l- Fikr, Beyrut, 1988.
SEVER, Erol, Yezidilik ve Yezidilerin Kökeni, Berfin Yay., İstanbul, 2006.
SIMO, Azad Said, el- Yezidiyye min Hilali Nususiha’l- Mukaddese, el- Mektebü’l- İslami, Beyrut, 2001.
SIMO, Azad Said, el- Yezidiyye, Dirasetu Havle İşkaliyyeti’t- Tesmiyye, Darü’z- Zaman, Dımeşk, 2009.
SUYUTİ, Celaleddin, Lubü’l- Lubab fi Tehriri’l- Ensab, Beyrut, ts.
SÜLEYMAN, Reber, “Şex Mirze Akonsi”, K. L., Sa. VIII, Çapxana Xebat,
Duhok, 1997.
ŞA’RANİ, Abdulvahhab, et- Tabakatü’ş- Şa’rani, Matbaat Mustafa el- Babi,
Mısır, 1954.
ŞATNUFİ, Behcetü’l-Esrar ve Me ’denü’l-Envar, Matbaati’l- Meymeniyye, Kahire, 1304.
TADUFİ, Muhammed b. Yahya, Kelaidü’l- Cevahir (Cevherden Gerdanlıklar), (Çev. :Naim Erdoğan), Sinan Yay., İstanbul, 1972.
TEVFİK, Zırar Sıddık, “Mevduan Havle’t- Tarihi Yezidiyye ve Yezidiyyun”, K.
L., Sa. V, Çapxana Rewşenbiri Hewler, Erbil,1995.
TEYMUR PAŞA, Ahmet, Arap Kaynaklarına Göre Yezidiler ve Yezidiliğin
Doğuşu, (Çev. : Eyüp Tanrıverdi), Ataç Yay., İstanbul, 2008.
TİMURTAŞ, Abdulhadi, Çığır Açan Şark Alimleri, Kent Yay., İstanbul, 2007.
Tolan, Kemal, Nasandına Kevneşopiyen Ezdiyatiye, Peri Yay., İstanbul, 2006.
TOSINE Reşid, Ezdiyati, Lis Yay., İstanbul, 2010.
TUĞ, Salih, “Azazil”, TDV. İslam Ansiklopedisi, C. IV, DİB Yay. Ankara, 2006.
TURAN, Ahmet, Yezidiler; Tarihçeleri, Coğrafi Dağılımları, inançları, Örf ve Adetleri, Samsun, 1994.
URAL, İbrahim, “Hulul”, Dini Kavramlar Sözlüğü, DİB Yay. Ankara, 2006. VEHBİ, Tevfik, “el- Yezidiyyetu Bekaya’l- Diyaneti’l- Misraiyye”, (Çev. : Şevket İsmail Hasan), K. L., Sa. II- III, Çapxana Rewşenbiri Hewler, Erbil, 1994. XEMO, Tarık Şükrü, “Tewafet Ezıdiya lı Devera Qayidiya”, K. L., Sa. XXVII, Çapxana Xani, Duhok, 2007.
XERAVAYİ, Şükri Reşit, “Felsefetü’l- Mevt, fi Bazi Mu’tekidat ve’l- Edyan”, K. L., Sa. XXVIII, Çapxana Xani, Duhok, 2008.
YALKUT, Sabiha Banu, Melek Tavus’un Halkı Yezidiler, Metis Yay., İstanbul, 2006.
YALTKAYA, Şerafettin, “Yezidiler”, DFİFM, Sene 1, Sa. III, İstanbul, 1926. YILDIZ, Hakkı Dursun, “Yezid b. Muaviye”, MEB, İ. A. XIII,
ZEHEBİ, Hafız Muhammed b. Ahmed, Siyerü Âlami’n- Nubela, (Tah. Şuayb Arnavut- M. Naim Arkusi), Müesseset’ur- Risale, Beyrut, 1413.
ZEKİ BEG, Muhammed Emin, Diroka Kurd û Kurdıstane, (Çev. : Ziya Avcı), Avesta Yay., İstanbul, 2002.
ULUÇAY, Ömer, Dewreşe Evdî Destanı, do Yay. İstanbul, 2006.
ÖZET
Günümüz Yezidiliği
Yezidi dini geleneği Ortadoğu bölgesinde İslami bir tarikat olan Adeviliğin; aşırı fikirler ve heretik anlayışlar bağlamında değişim göstererek baskı, tecrit, etkileşim ve cehalet gibi etkenler nedeniyle tarihi süreç içerisinde oluşmuş olan gizemci, bağdaştırmacı, etnosentrik bir dini gelenek ve sınıfsal ve kapalı bir toplumsal gelenek etrafında ortaya çıkmıştır. Yezidiliğin varlığını sağlam bir şekilde devam ettirmesini sağlayan bu etkenler XX. yy’ın başlarına kadar süregelmiştir.
Geleneksel kır toplumu olan Yezidilerin şehirleşmesi, ekonomik ilişki biçimlerinin değişimi ve göçle beraber ‘Kutsal’dan kopuşla beraber Yezidi toplumu Modernite ile karşı karşıya kalmıştır. Modern dönem ile beraber geleneksel Yezidiliğin varlığını güçlendiren coğrafik, siyasi ve sosyo- kültürel alt yapının değişimi ile Yezidi toplumsal yapısı esnemiş ve dini anlayışı değişime uğramıştır. Modern dönemde varlığını devam ettirebilmek için yeni bir tanımlama ihtiyacı duyulmuştur. Bu nedenle ilk kez Yezidiler dini geleneklerini yazılı hale getirerek, derlenen materyallerden sistemli, bütüncül ve standart bir dini inşa sürecini başlatmışlardır. Geleneksel Yezidiliğin modern dünyada varolabilmesini hedefleyerek dönemin realitesi ile örtüşecek bir şekilde uygun olmayan yönleri törpülenerek yeni bir okumaya tabi tutulmaktadır.
Batılı toplumlar içerisinde yaşayan Yezidi nesilleri arasında bireyselleşmenin artması ile beraber toplumsal hafıza ve kontrol azalmıştır. Bu durum Yezidiliğin varlığını tehlikeye sokmaktadır. Irak sınırları içerisinde yaşayan Yezidi toplumu yeni oluşan siyasi şartlar ortamında dini, siyasi, hukuki, eğitim ve kültürel bakımından çeşitli statüler elde etmiştir. Bu şekilde geleceğini güvence altına almak istemektedir.
Geleneksel Yezidi dini geleneği modernite ile karşılaşmasında ilk olarak sarsılmış ardından yeniden oluşmuş ve en son yeni duruma uyum sağlamaya çalışmıştır.
ABSTRACT
Yazidizm of Today
The tradition of the conventional Yazidi religion has emerged around a mystical (esoteric), syncretic, etnocentric religious tradition, and denominational and closed social tradition formed in the historical process due to factors such as oppression, isolation, interaction, and ignorance by the transformation of Adevism which was an Islamic sect in the Middle East in the context of extreme ideas and heretical insights. These factors providing the maintenance of the presence of Yazidism in a strong way conserved its presence until the beginning of the XX. century.
The Yazidi community faced with modernity with the break from “the Sacred” with urbanization, the change of the form of economic relations and the migration of the Yazidis which were traditional rural society. Yazidi social structure stretched, and the understanding of religion underwent a change with the change in geographic, political and socio-cultural infrastructure reinforcing the existence of the traditional Yazidism with the modern period. In order to continue its existance in the modern period, the need for a new identification arose, Yazidis, inter alia for the first time, compiled and put their religious traditions in writing, and initiated the process of constituting a systematic, holistic and standard religion from the compiled materials. By considering its existence in the modern world, traditional Yaezidism is being subject to a new reading by rasping inappropriate aspects in a way that suits with the reality of the modern world.
Social memory and control decreased with the increase of individualisation between the Yazidi generations living in Western societies. This situation jeopardizes the existence of Yazidism. The Yazidi community living within the borders of Iraq, has achieved various statutes in respect of religious, political, legal, educational, and cultural terms in the environment of political conditions. In this way, wants to secure its future.
The traditional Yazidi religion encountering with modernity, at first has been dissolved later re-formed and at the end adhered to the new situation. It has’nt been dissoluved in the modern time on the contary goined a solid structure even.
EKLER
EK-1: RÖPORTAJLAR
ŞEMO KASIM DINAYİ:
Y. K. : Kendinizi tanıtabilir misiniz?
Ş. K. : Ben Şemo Kasım Dınayi. Laleş merkezi yönetim kurulu üyesiyim. Aydın komitesi sorumlusuyum. Şu anda Laleş Dergisi yazı işleri sorumlusu olarak çalışmaktayım.
Y. K. : Laleş merkezinin kuruluş gerekçeleri nelerdir.
Ş. K. : Doğrusu 1991 tarihi öncesi Kürt ayaklanması başlamadan önce Yezidilere yönelik böyle bir merkezin kurulması düşünülmekte idi. Fakat daha önceki rejimler Yezidilerin kendileri için bu tür merkezler açmalarına müsaade etmiyordu. Çünkü onlar biliyorlardı ki böyle merkezler kurulursa Yezidiler, Yezidiliğin doğrusunu ve gerçeğini ortaya çıkaracaklardır. Onlar da bunun ortaya çıkmasını istemiyorlardı. Onlar Yezidileri Arap olarak kabul ediyorlardı ve vakıa olarak Yezidilerin dillerinin Kürtçe olmasını ve dinleri ile ilgili bütün ibadet ve merasimlerinin Kürtçe yapılması ile gelenek ve görenekleri bakımından Kürt olarak görülmelerini kabul etmek istemiyorlardı. Bunlardan dolayı Yezidi gençlerinin bu meyanda kuracakları bir merkez ya da bir derneğin kurulmasına müsaade etmiyorlardı. Fakat 1991’deki Kürt isyanından sonra gelişen yeni süreçte bir merkez açma düşüncemiz daha da perçinleşti ve Yezidilik üzerine düşünce ve görüşlerimizi ifade edebileceğimiz bir ortam oluşunca bir Yezidi kültür merkezi kurmak gayesi ile o zaman on beş kişiden oluşan bir genç ve aydın gurubu ile çalışmaları başlattık. Bu merkezin oluşturulması ile ilgili olarak biz önümüze üç hedef koyduk. İlk olarak biz Yezidiliğin gerçek yüzünü ve Yezidilik gerçeğini tanıtmak istedik. Çünkü Yezidiler üzerine birçok yanlış bilgi oluşturulmuştu. Bizim yaptığımız bu çalışma bir ilkti. Çünkü ilk kez Yezidiler kendileri olarak kendileri hakkında düşüncelerini serdediyorlardı. İkinci hedefimiz ise kültürümüzü, geleneğimizi ve dini tekstlerimizi derlemek idi. Laleş merkezinin kurulmasından önce ve hatta şimdiye kadar Yezidilerin ellerinde yazılı hiçbir kaynak yoktu. Bize karşı yapılan yetmiş iki fermanda Mushefa Reş ve Cilve dahi sahip olduğumuz bütün kaynaklarımız yok edildi. Yezidiler olarak elimizde kalan tek şey o kitapların içeriğinin halkımız arasında dilden dile aktarılmasından başka kaynağımız kalmamıştı. Şeyh Adi’den günümüze babadan oğla geçecek şekilde dini metinlerimiz nesilden nesile aktarıldı. İşte bizim ikinci gayemiz bu sözlü geleneğimizi derleyerek kitaplaştırmak ve bu kitabı okuyucuların ve Yezidi nesillerinin hizmetine sunmak olmuştu. Bu sayede standartlaştırılmış ve birbiri ile uyumlu bir hitap oluşturmak istiyorduk. Üçüncü gayemiz ise Laleş merkezi sayesinde halkımızın kültür seviyesini artırmak istiyorduk. Çünkü birçok gelenek görenek ve dini uygulamalarımız unutulmaya yüz tutmuş ve kaybolmuştu. Kadim dini merasimlerimizi aslına uygun olarak yeniden tanzim etmek ve bu yolla Yezidiliğe hizmet etmek istiyorduk. Biz bu üç gayeye matuf olarak çalışmalarımıza başladık ve Yezidiliği kökleri üzerinden yeniden canlandırmaya çalıştık. Böylece Yezidi düşmanlarının Yezidiliği ortadan kaldırma planlarını ve uygulamalarını yok etmeye çalıştık.
Bu gayelerle 12. 05. 1993 tarihinde Duhok şehrinde resmi törenle açılışını gerçekleştirdik. Yönetim ve yürütme esasları belirlenen merkez 1994 yılına kadar bir kurul tarafından yönetildi. Bu yıl yapılan kongre neticesinde yeni bir yönetim kurulu oluşturuldu. Bu güne kadar on bir tane kongre gerçekleştirdik. Her yıl gerçekleştirilen etkinlikler ve kongrede alınan kararlar Laleş dergisinde yayınlanmaktadır. Halihazır merkezimiz bünyesinde sekiz dergi ve üç gazete yayınlanmaktadır. En önemli yayın organımız Laleş dergisidir. Bu dergi ile ilgili olarak altı ekimiz vardır. Laleş merkezinin sekiz şubesi bulunmaktadır. Her şubemizin de kendine has yayın organı bulunmaktadır. Bu şubelerimiz Xanke, Şaryan, Şexan, Baedre, Xetare, Başik ve Bahzan, Şıngar, Sınun bölgelerinde bulunmaktadır. Denge Laleş (Laleş’in Sesi) isimli on beş günlük gazetemiz bulunmaktadır. Bunlar dışında birçok konferans ve seminer düzenlemiş bulunmaktayız. Bütün bu sonuçlara Laleş merkezinin kurulması sayesinde ulaştık. Bu sayede Yezidiler doğru bir şekilde tanınmaya başlandı. Eskiden Yezidilerin Allah’a tapmadıkları Şeytan’a taptıkları iddia edilir, kafirler olarak tanıtılır ve hiç yıkanmadıkları söylenirdi. Bu çalışmalarımız sayesinde bu tarz propagandaların önüne geçtik. Halbuki biz de Allah’a tapmaktayız. Dünyadaki bütün dinler gibi bizim de erkanlarımız, oruç, namaz ve diğer bir çok dini vecibelerimiz vardır. Televizyon ve radyo yayınları vasıtasıyla da Yezidi gerçekliğini duyurmaya çalıştık.
Y. K. : Yezidilere ait radyo ve televizyon gibi yayın kuruluşlarınız var mıdır?
Ş. K. : Bize has radyo ve televizyonlarımız yok fakat Kürdistan TV’de bize has programlarımız vardır. Gerçi üç dört aydır yayın yapamadık ama on birinci aydan itibaren tekrar yayına başlayacağız. Zaho’daki Hizil ve Duhok’taki Duhok radyosu üzerinde de programlarımız bulunmaktadır.
Y. K. : Sizi Laleş merkezini açmaya sevk eden hedeflere ne kadar ulaşabildiniz?
Ş: K: : Hedeflerimizin % 80’ine ulaştığımızı rahatlıkla söyleyebilirim. Özellikle 2003 yılında Irak genelinde etkili olan yeni sürece bağlı olarak Kürt bölgesi dışındaki Irak sınırları içerisinde olan diğer Yezidi bölgelerine ulaşma imkanımız oldu. Son beş altı yıldır çalışmalarımızda ağırlığı bu bölgelere vermeye başladık. Çünkü 2003 tarihine kadar Yezidi nüfusunun % 80’i Kürt bölgesinin sınırları içerisinde değil Irak devleti yönetiminde idi. Ama şimdi o bölgelerde Bölgesel Kürt Hükümetinin sınırları içerisine girdi. Bu yeni süreç ile beraber bu yeni kurtarılmış bölgelerde de şubelerimizi açmaya başladık ve halkımızı aydınlatma çalışmalarını oralara da yaydık. Önümüze koyduğumuz hedefleri oralarda da gerçekleştirmek istiyoruz. Elhamdülillah oralarda da çalışmalarımızın meyvesini almaya başladık ve en önemlisi Yezidi din dersi müfredatı orada da uygulanmaya başlandı. Laleş dergisi oralarda dağıtılmaya başlandı. Özellikle Yezidilerin büyük bir çoğunluğu oluşturduğu Sincar bölgesinde din adamlarımız arasında dini tekstleri derleme faaliyetlerini başlattık. Orada dinimizi yeniden canlandırma ve insanlara tanıtma faaliyetlerimiz devam etmektedir.
Y. K. : Yezidi din dersi nasıl verilmektedir.
Ş. K. : 1996 yılı itibariyle Bölgesel Kürt hükümeti sınırları içerisinde kalan Yezidi çocuklarına okullarda Yezidi din dersinin verilmesi amacıyla merkezimiz nezdinde çalışmalar başlattık. Erbil’de düzenlenen eğitim kongresinde Yezidi çocukları için de tıpkı Müslüman ve Hıristiyan çocuklara kendi dinlerine göre verilen din dersi gibi bir dersin Yezidilerin çoğunlukta olduğu bölgelerde verilmesi için talepte bulunduk. Müslüman ve Hıristiyanların da destek vermesiyle bu isteğimiz kabul edildi. Merkezimiz nezdinde oluşturulan bir komisyonun çalışmaları neticesinde ilkokullar için birinci sınıftan altıncı sınıfa kadar olan öğrenciler için din dersi kitabı oluşturuldu. 2000 yılında yedinci, sekizinci ve dokuzuncu sınıflar için de din dersi kitapları basıldı ve okullarda Yezidi çocuklarına bu dersler verilmeye başlandı. 2001 yılında Liseler için de Yezidi din dersi kitapları hazırlandı ve okutulmaya başlandı. Şu an birinci sınıftan on ikinci sınıfa kadar her gurup için hazırlanmış ayrı kitaplar halinde Yezidi din dersi verilmektedir. Yezidi öğrenci oranının % 25’i geçtiği her okulda Yezidi din dersi verilmektedir.
İki yıl önce Kürt bölgesi yüksek öğrenim kurumuna edebiyat fakülteleri Kürt dili ve Tarihi bölümlerinde Yezidilik konusunun da bir bölüm olarak okutulmasını talep ettik. Çünkü Yezidilik Kürt dili ve edebiyatı için büyük bir kaynaktır. Yezidi dini tekstlerinde orijinal binlerce Kürtçe kelime bulunmaktadır. Kürtlerin Müslüman olması ile beraber kültürel olarak Arapların etkisi altına girildi. Fakat bu orijinal kültürümüz bizim aramızda hala yaşamaktadır. Birçok kez merkezimize başvurmak sureti ile bazı kelimelerin orijinal Kürtçeleri hakkında bizden bilgi istenmektedirler. Bunun için dini tekstlerimizin edebiyat bölümlerinde okutulmasını talep ettik. Tarih bakımından ise Kürt tarihinde rol oynayan birçok önemli Yezidi şahsiyet vardır. Bu sayede Yezidilerin orjinalitesi gözler önüne serilsin. Fakat bu talebimiz bugüne kadar hala kabul edilmiş değildir.
Y. K. : Yezidi din derslerine giren öğretmenler eğitimlerini nerede almaktadırlar?
Ş. K. : Merkezimiz tarafından oluşturulmuş Yezidi eğitim kurulları tarafından yezidi öğretmenler yaz dönemlerinde bir ya da iki süresince formasyon eğitimine tabi tutulmaktadır. Biz bu seminer çalışmalarımızla öğretmenlerimizi iyi bir şekilde eğittiğimizi düşünüyoruz. Bu bizim için çok önemli. Ama şunu da belirtelim ki biz Yezidiliği Kürtlük üzerinden ele almaktayız. Çünkü Kürtlük dediğimizde ilk olarak dini merasimlerinin tamamının Kürtçe olduğu diyanet Yezidi dinidir. Biz bu çalışmalarımızda Kürtlük ile Yezidilik arasındaki sıkı ilişkiyi gözler önüne sermeye çalıştık. Diğer önemli bir çalışmamız da Yezidiliği ahlak üzerinden değerlendirmemizdir. Biz çocuklarımızı bağnazlık, mutaassıp dindarlık ve dini hoşgörüsüzlükten uzaklaştırıp güzel bir ahlak üzere yetiştirmek istiyoruz. Biz eğitimimizde geniş ufuklu nesiller yetiştirmeye önem verdik.
Y. K. : Beraber yaşadığınız diğer dinler de eğitim müfredatlarında sizin dikkat ettiğiniz bu ahlakilik ile modern dünyaya uyumluluk konularında sizin hassasiyet gösterdiğiniz kadar hassasiyet gösteriyorlar mı?
Ş. K. : Doğrusu Abdulaziz Tayyip’in eğitim bakanı olduğu dördüncü kabine iş başında iken özellikle o dini eğitimin bütün Kürt bölgesinde aynı usullere göre yapılması için çok uğraş verdi. Bunun için hem İslam hem de Hıristiyan din eğitimi müfredatında değişiklikler yaptı. İnanın ki Yezidiliği övmek için söylemiyorum ama bu bakan bizim Yezidilik üzerine hazırladığımız kitaplardaki ahlakilik, bilimsellik ve hoşgörüyü görünce Müslüman ve Hıristiyan din eğitimcilere göstererek Yezidileri örnek almalarını istedi. Bunun için onların da din eğitimi müfredatlarında daha fazla dini hoşgörü ve birlikte yaşama kültürüne yer vermelerini istedi.
Y. K. : Modern dönemde Yezidi dininin sorunları hakkında bilgi verebilir misiniz?
Ş. K. : Yezidilik diğer dinler gibi belli bir tarihi andan itibaren ortaya çıkmamıştır. Biz Yezidiler Allah’ı herkesten önce doğadaki göstergeler üzerinden tanıdık. Biz yaklaşık olarak 3500 yıldan beri Allah’ı tanımaya başladık. Tarihte ismimiz Ezdayi, Mazdayi, Dasıni ve Yezidi olarak geçti. Biz tarihimizi iki bölüme ayırmaktayız; Şeyh Adi öncesi Yezidilik ve Şeyh Adi sonrası Yezidilik. Şeyh Adi geldiğinde Yezidi dini yok olma tehlikesi ile karşı karşıya idi. O, dinimizi reforme ederek yeniden kurdu ve geliştirdi. Yezidilik dar bir sınıfsal yapıya bürünmüştü. O, bu sınıfsal yapıyı yeniden kurguladı. Yezidileri Şeyh, Pir ve Mürid sınıflarına ayırarak onların görevlerini düzenledi. Buna göre dini liderlik Pirlere, dini ve dünyevi liderlik Şeyhlere ve bu iki guruba itaat etmeyi de Müritlere verdi. Daha sonra Yezidi toplumunun diğer toplumlarla kültürel alışverişte bulunmasını sağladı. Bu etkileşim neticesinde komşularından Kurban bayramı, Yılbaşı bayramı veya Laleş’teki Arafat, Zemzem gibi birçok alıntılar yapıldı. Bütün bunlar neticesinde Yezidileri yok olmaktan kurtarabilmek için komşuları ile yakınlaştırmaya çalıştı. Bu şekilde Şeyh Adi yaptığı değişimlerle Yezidi toplumunu komşu toplumlara yaklaştırmak suretiyle onları hem saldırılardan hem de yok olmaktan kurtardı. Globalleşen dünyamızda bir arada yaşama, özgürlükler ve bilginin öneminin artması gibi değişen dünya şartları üzerinde belki de merkezimizin kurulmasından sonra Yezidiler olarak düşünmeye başladık. Bunun için biz de dini anlayış ve uygulamalarımızda bir takım değişimlerin olması ve bu değişimlerin günümüz realitesiyle örtüşmesi gerektiğini hissettik. Mesela Yezidiler bıyıkları ile tanınmaktaydılar. Fakat şimdi biz de dünyaya uyduk. Bıyığın kesilmesi Yezidi olmaya engel değildir. Şeyh Adi döneminden beri yapılan bazı dini uygulamalarımızı modern dünyada uygulanabilecek şekilde uyarlamaya çalıştık. Mesela eskiden biz Yezidiler Cema, bayram ve Tavaflarımızda çok aşırıya gidecek şekilde masraflara sebep olurdu. Şimdi biz bunu her köyün kendi dini merasimlerini yapacağı şekilde normalleştirdik. Bunun haricinde biz dini ahlaka indirgemeye çalışarak dinin deruni yönünü ön plana çıkarmaya çalıştık. Yezidilik dış görünüş üzerinden değil iç- duyarlılık üzerinden görünsün istedik. Kadim olarak yaptığımız dini uygulamalarımızı bu çağda yapmamız mümkün değil. Mesela eskiden bir Yezidi Duhok şehrinde yaşayamazdı. Ya kendi anlayışından dolayı ya da diğer dinlerin kendisi hakkındaki tasavvurlarından dolayı diğer dinler ile aynı ortamda bulunmak istemezlerdi. Hem Yezidilik realitesi hem de diğer toplumlarda var olan hoşgörüsüzlük buna yol vermezdi. Ama şimdi biz bunu kırdık. Üniversitelerde okuyan yüzlerce çocuğumuz, yüksek düzeyde memuriyet veya devlet yönetiminde üst düzey görev yapan birçok insanımız bulunmakta. Bunda bizim dini geleneğimizi komşularımızın kabul edebileceği bir hale sokmamızın etkisi vardır. Çünkü biz tekrar eskisi gibi tecrit olmuş olarak dağlarda, köylerde kuytu yerlerde yaşamak istemiyoruz. Bildiğimiz kadarıyla Yezidiler kendileri için bir şehir bile inşa edememişlerdir. Biz dini hassasiyetlerimiz yüzünden şehir ve uygarlığa yaklaşamıyorduk. Ama şimdi normal bir şekilde diğer insanlarla beraber yaşıyoruz. Yeni Irak devleti yönetimi kuruluncaya kadar Yezidiler, din ve geleneğini kaybetme korkusundan dolayı çocuklarını okula göndermiyorlardı. Bu yüzden biz eğitim ve bilimden uzak kaldık. Toplumumuz cahil kaldı. Sadece din adamlarımızın gönüllerinde ve dillerinde korudukları dini metinlerimiz ve toplumsal hafızamızda kalan kültürel değerlerimiz kaldı. Bunun için biz Laleş merkezi olarak bunları derlemeye ve yayınlamayı büyük bir görev addediyoruz. Bu manada biz geleneğimizin büyük çoğunluğunu yok olmaktan kurtardık. Biz şu anda Yezidiliği şekilcilikten kurtararak orjinalliğimizin kaynağı yaptık ve Yezidiliği ahlak üzerinden yeniden canlandırmaya çalıştık. Bu şekilde insanlar da biz Yezidilerin çok eski bir din olarak kadim bir Kürt geleneği olduğunu anladı.
Y. K. : Yezidilerin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Ş. K. : Bana göre içinde yaşadığımız bu dönem Yezidiler için altın bir dönemdir. Yezidiliğin büyük bir canlanma yaşadığı ve bütün cevherlerini gözler önüne serdiği bir dönemdir. Çağımızın iletişim ve özgürlükler bağlamında kat ettiği ilerlemeyi göz önüne bulundurduğumuzda ki artık Tanrı düşüncesi bile rahat bir şekilde sorgulanmaktadır bizim çok uyanık olmamız gerekir. Biz bununla Yezidiliğin daha korumasız bir hale geldiğini söylemiyoruz. Aksine Yezidiliğin daha sağlam bir şekilde kendini yeni dünyaya uyarladığını söylemek söylüyoruz. Fakat Yezidilerin dışarıya göç etmeleri Yezidiliği olumsuz etkilemektedir. Özellikle Avrupa’ya göç eden dindaşlarımız Avrupa toplumunun sahip olduğu sınırsız özgürlük anlayışı yüzünden gün geçtikçe erimektedir. Birinci ve ikinci nesil asimile olmasa bile üçüncü ve dördüncü nesiller için Yezidilik isminden başka bir şey kalmayacak.
Y. K: Yeni Yezidi nesilleri, var olan bu sınıfsal toplum hakkında ne düşünmektedirler. Bu sınıfsal toplum çözülüyor mu yoksa daha da güçleniyor mu?
Ş. K. : Yezidilikteki sınıflar diğer toplumlarda var olan sınıflar gibi değildirler. Bunlar dini geleneğimiz ile oldukça bağlantılıdır. Bu sınıflara gelecek her zarar dinimizden birçok değerin ortadan kalkmasına neden olacak. Bunlarda oluşacak her hangi bir etki dinimizi de oldukça etkileyecek. Özellikle Avrupa’daki bir kısım Yezidiler tarafından bu sınıflara dördüncü bir genel sınıfın eklenmesi düşünüldü. Buna göre bu sınıflarda bulunmak istemeyen herhangi bir kişi bu sınıfa girebilecekti. Fakat bu düşünce uygulama imkânı bulmadı. Bu sınıfsal yapı şu an tüm etkinliğini devam ettirmektedir. Yezidilik var olduğu müddetçe bu sınıflar da var olacaktır. Çünkü bu dine dayanmaktadır, toplumsal yapıya değil.
Y. K. : Son olarak şunu sormak istiyorum. Acaba Laleş merkezinin yönetici ve kurucuları genel olarak ruhaniler sınıfından mı yoksa Müritler sınıfından mıdırlar?
Ş. K. : Doğrusu bir merkez kurma düşüncesi Yezidi aydınları arasında ortaya çıktı ve bunlar genel olarak belli bir sınıfa mahsus değildirler. Bizim için önemli olan kişilerin yeterlilik koşullarıdır. Ben öyle inanıyorum ki Kürt bölgesindeki en demokratik seçimler merkezimizde yapılan seçimlerde bulunmaktadır.
Y. K. : Ben çok teşekkür ediyorum.
Ş. K. : Asıl ben teşekkür ediyorum.
ERŞED HEMED MIHO
Y. K. : İlk olarak kendinizi tanıtabilir misiniz?
E. M. : Ben Erşed Hemed Mıho. Duhok üniversitesi edebiyat fakültesinde öğretim üyesiyim.
Y. K. :Modern dönemde ve özellikle bölgedeki yeni gelişmelerden sonra Yezidiliğin ve Yezidi toplumunun problemleri nelerdir?
E. M. : Bana göre Irak Yezidilerinin iki önemli sorunu vardır. İlki göçtür ki bunun asıl önemli sebebi ekonomik gerekçelerdir. Bu bakımdan bunun olumlu sonuçları olmuştur ekonomik bakımdan. Fakat asıl olarak gençlerin ve özellikle eğitimli kesimin göç ediyor olması bizim için sıkıntı yaratmaktadır. Aynı zamanda kadın oranı erkek oranına göre arttı. Bunun yanında Yezidi toplumu tarihinden gelen tarihi ihtilaflar hala komşu olduğu Müslüman toplumuyla uyum sorunları yaratabiliyor. Doğrudur şu an da rahat bir şekilde eğitim faaliyetlerimizi sürdürebiliyoruz ve komşu topluluklarla ilişki kurabiliyoruz.
Y. K. : Burada o tarihi ihtilafları biraz açabilir misiniz?
E. M. : Özellikle Osmanlı boyunduruğunda yaşamış olan Yezidi toplumu 400 yıl boyunca Osmanlıların dini seferlerinin hedefi oldu. Bunun başka sebepleri de muhakkak vardı. Fakat bu saldırıların Yezidileri Müslüman yapmak üzerine düzenlenmeleri Yezidileri toplum ve medeniyetten uzaklaştırdığı gibi onlarda yaygın bir korkunun ortaya çıkmasına, komşularıyla sağlam ilişkiler kurmalarına mani oldu. Bu katliam ve talanlar Yezidilerde büyük bir korku ve güvensizlik oluşturdu. Eskisi gibi bu korku kalmamışsa da bu hala devam ediyor. Bu durum ekonomik bakımdan da Yezidilere büyük zarar verdi. Şimdi bile bir tüccar sınıfından mahrumuz. Zengin olanlarımız varsa da bunlar Yezidiler için şehirlerde iş imkanı sağlayamıyorlar.
Yezidilerin büyük bir çoğunluğu özellikle Sincar ve Şeyhan bölgesindekiler Irak şehirlerinde işçi ve amele olarak çalışmaktadırlar. Şarya ve Hanke bölgesindekiler nispeten ekonomik bakımdan daha iyidirler. Bu iki bölgede birçok eğitimli insan var.
Y. K. : Farklı kültür ve toplumlarla ilişki içerisinde bulunan yeni Yezidi nesilleri ile geleneksel Yezidiliği yaşayan yaşlı nesil arasında dini anlayış ve yaşayış bakımından nasıl bir fark oluşmuştur.
E. M. : Muhakkak farklar vardır. Örnek vermek gerekirse bizim atalarımız ve şimdi ki yaşlı nesil okullara gitmekten korkuyorlardı. Dinlerinin okumayı haram ettiğine inanıyorlardı. Okumanın haram olduğuna dair dini bir inanç ortaya çıktı. Nitekim doğulu ve batılı birçok Yezidi araştırmacıyı incelediğimizde Yezidi dininin okumayı haram saydığını göreceğiz. Halbuki hiçbir Yezidi dini metni bunu desteklememektedir. Fakat atalarımız bunu dini bir inanç olarak anlamışlardı. Bunun gibi toplumsal şartların dayandırdığı birçok uygulamayı dini bir emir olarak kabul etmişlerdi. Mesela marul, lahana gibi yiyecekler de haram sayılmıştı. Şimdi dahi bizim yaşlı nesillerimiz haramdır diye bu sebzeleri tüketmemektedirler. Fakat şimdi benim ve benden önceki nesiller artık bu haramlara dikkat etmemektedirler. Yine eskiden Yezidiler Rüsum adı altında şeyhlerine, Pirlerine ve Mücevirlere ayni ve nakdi yardımlar yapmakta idiler. Şimdi bu uygulamalar eskisine göre biraz azaldı. Laleş’e yılda iki üç kere gitmek farz addedilirdi ve her Laleş’e gittiklerinde oraya maddi durumlarına göre yiyecek, içecek ve erzak götürürlerdi. Ziyaret ettikleri her ziyaretgah için maddi yardımda bulunurlardı. Bu uygulamalar şimdi de var ama eskisi gibi kuvvetli derecede etkili değildirler. On yıl önceye kadar Tavaf dediğimiz dini ve toplumsal şenliklerimizde ki her Yezidi köyünde bir mezar, kubbe veya ziyaretgah vardı, Yezidiler belli aralıklarla orada toplanır gösterişli kutlamalar yapar, kurbanlar keser ve eğlenirlerdi. Özellikle Irak’taki asayiş sorunları yüzünden bunlar ortadan kalktı ve yapılanlar da daha sade bir şekilde yapılmaktadır. Yine Yezidi toplumu için fevkalade önemli olan ve birçok toplumsal ve dini faydası olan Kavvallar eşliğinde Melek Tavus heykelinin Yezidi köylerinde dolaştırılması ve halkın ziyaretine açılması uygulaması sekteye uğradı. Halbuki bu dolaşım esnasında Yezidi toplumu birliğini koruyordu, dini açıdan canlanıyorlardı, Yezidi toplumunun sorunları tespit ediliyor ve çözüme kavuşturulabiliyordu. Siyasi ve dini olarak otokontrol mekanizması sağlanabiliyordu bu yüzden. Kavallar dini metinleri şifahen okuyorlardı ve yorumluyorlardı. Bir nevi dini irşad programı görevini üstleniyorlardı. Fakat şimdi bu Tavus heykeli dolaştırma eylemi tamamıyla bitme noktasına geldi. Bir de Yezidi emirinin hazinesi için Yezidiler arasında bu Tavus dolaştırma uygulaması esnasında maddi yardımlar toplanıyordu.
Y. K. : Yezidiler ile ilgili olarak kaynaklarda Mushefa Reş ve Cilve isimli kutsal kitaplara sahip oldukları söylenir. Fakat Yezidilerin bu iki kitaba rağbet etmediklerini görüyoruz. Yezidilerin dini metinleri hakkında bilgi verebilir misiniz?
E. M. : Biz Yezidilere göre Şeyh Hasan b. Adi tarafından XII. yy içerisinde bu iki kitap yazılmıştır. Bu iki kitap yaratılış ve Yezidi itikadı hakkında bilgi vermektedir. Önemli olan bu kitapların şu an nerede olduğudur. Doğulu ve Batılı birçok araştırmacılar tarafından bu iki kitaba ait bazı nüshalar yayınlandı. Fakat biz Yezidilere göre bu yayınlanan kitapçıkların Şeyh Hasan tarafından yazılan asıl nüshalar olduğuna inanmıyoruz. Asıl nüshalar şu an elimizde değildirler. Kesin bir şekilde söyleyebilirim ki elimizde olsaydılar muhakkak yayınlardık. Ama o kitaplarda yazılı olanlar şifahi olarak bazı din adamlarımız tarafından biliniyor olabilir.
Y. K. : Yezidiliğin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
E. M. : Bana göre Yezidilik ortadan kalkmayacak ama etkisi azalacak. Çünkü göç Yezidiliği olumsuz yönde etkilemeye devam ediyor. Eskiden atalarımız dinlerinden olmamak için canlarını vermekten çekinmediler. Ama şimdi bazıları çok basit bir şekilde Yezidiliği terk etmektedirler. Özellikle Avrupa’da ama aynı burada da Hıristiyan ya da Müslüman olanlar artmakta. Modern dönem, Yezidilere karşı yapılan siyasi askeri baskılardan daha fazla Yezidiliğe zarar vermektedir. Ama şunu kesin belirteyim ki Yezidilik ortadan kalkmayacaktır. Yezidiler bundan daha ağır koşullar içerisinde hayatını devam ettirebilmiştir çünkü. Yezidilik bir ruh olarak var olacaktır. Kendimden örnek vermem gerekiyorsa ben aslen dindar bir insan değilim. Ama yezidi olmaktan gurur duyuyorum. Kendi dinlerine veya kimliklerine tutku ile bağlı olmak ve bundan onur duymak Yezidiler için oldukça önemli bir olgudur. Özellikle eğitimli aydın tabası dindar olmamakla beraber kendi Kürt kimliklerini Yezidilik içinde bulmakta, orjinalitesini, asaletini, kadimliğini, özgünlüğünü Yezidilik içinde bulmakta. Yezidi geleneğinin bir kısmını demode kabul etmekle beraber onun özgünlüğünün yok olmasını istemezler. Mutaassıp, kapalı ve işe yaramayan yasakları olan bir Yezidilik değil özgün ve kökü derinlerde olan Yezidiliği kastediyoruz.
Y. K. : Yezidilerin komşu topluluklarının etkisiyle uygarlığa uzak kaldıkları, şehirleşemedikleri bir olgu ama aynı zamanda Yezidilik de kendi toplumunun uygarlık ve şehirleşme konusunda ilerlemesi için birçok bakımdan bağlamıştır. Şimdi toplumlar arasında sınırlar ortadan kalkıyor. Acaba farklı olan ile bir arada yaşama tecrübesi Yezidilikten ne götürdü ve Yezidiliğe ne kattı?
E. M. : Yezidi toplum yapısı ve dini, doğası gereği Yezidi toplumu üzerine birçok kayıt ve sınırlar dayatmıştır. Yezidi fertleri ağır sorumluluklar altına girmekten ürkmektedir. Şimdi hem siyasi hem de ekonomik olarak elinden iş gelebilecek etkili konumda olan Yezidi şahsiyetler vardır. Ama maalesef onlar sadece şahsi menfaatlerini düşünmektedirler. Bir Ruhaniler Meclisimiz var ama asla faal değil, Yezidiliğin hizmetinde değil. Irak’ın siyasi durumuna bağlı olarak Kürt partileri içerisinde üst düzeyde olan ve Barzani ile Talabani’nin bir dediklerini iki etmeyecek olan şahsiyetlerimiz vardır. Ama maalesef onlar kendi nüfuzlarını halklarının çıkarı için kullanmamaktadırlar. Mesela bizim bölgemizde Hıristiyanlar var. Ama onların sorumluları kendi halklarının refahı için çok çalışmaktalar. Hıristiyan köylerine baktığımızda hepsinin imar edildiğini, Bağdat ve Musul’dan kaçan dindaşları için bütçeden para ayırdıklarını görüyoruz. Eğitim ve yayın durumlarına baktığımızda bizden çok ileride olduklarını görüyoruz. Bizim yayınlarımız onların yayınları yanında çok basit kalmakta ve toplum olarak dergi ve gazetelerimizi okumamaktayız. Bizim bu konumda olmamamız. Şahsi menfaat peşinde koşmamız, geleceği görememek ve kendimize güvenememekten kaynaklanıyor bütün bunlar. Halbuki yezidiler için televizyon kurabilecek ve günlük gazete çıkarabilecek altyapıyı sağlayabilecek kişiler var aramızda. Bizim hep yakınıp kimse bize yardım etmiyor dememiz gerekmez. Çünkü daha biz yapabileceklerimizi yapmadık.
Y. K. : Şeytan isminin anılmaması veya duyulmaması gibi birlikte yaşamayı güçlendiren bazı Yezidi yasakları ile ilgili olarak bu yasakların günümüz Yezidileri için ne ifade ettiğini öğrenebilir miyiz?
E. M. : Evet doğru mesela babalarımız, dedelerimiz Şeytan ismini duysa idiler çok rahatsız olur ve Müslümanlarla kavgaya tutuşurlardı. Bu da birçok toplumsal sıkıntıya sebep olurdu. Ama şimdi özellikle yeni nesiller ve eğitimliler olmak üzere Yezidi toplumu Melek Tavus’un Şeytan olmadığına ve Şeytan’a ibadet edilmediğine kani oldu. Dolayısıyla bu yasak eskisi gibi etkili değil ama hala yaşlı nesiller arasında bu yasaklara uyulmakta. Ama tabi kabul etmek gerekir bu dini inanışların tarihi kökenleri var ve bu tarihi derinliğe sahip inançlar kolay kolay atılmazlar.
Y. K. : Yezidi dini kastları yeni nesiller ve eğitimli Yezidiler tarafından nasıl değerlendirilmektedirler? Bunlar etrafında herhangi bir tartışma yürütülmekte midir?
E. M. : Evet Yezidi dininin kırmızı çizgisi budur. Bu sınıfların kaldırılması ile ilgili hiçbir çalışma yoktur. Bana göre bu sınıflar varlığını devam ettirecek ve kimse bu tabalarla ilgili kuralları aşmaya cesaret edemeyecek. Bu sınıfların varlığı Yezidi toplumu için sıkıntı yaratmış değildir. tarihte de bu sınıflar arası kurallar çok az ihlal edilmiştir. Bu sınıfların faydalı olduğunu söylemiyorum ama bizim için sıkıntı yarattığını düşünmüyorum.
KADİR SELİM ŞEMO
Y. K. : Kendinizi tanıtabilir misiniz?
K. S. : Ben Kadir Selim Şemo. Duhok Üniversitesi Tarih bölümü öğretim üyesi.
Y. K. : Yeni Yezidi nesli Yezidiliğe nasıl eleştiriler getirmektedirler?
K. S. : Yeni Yezidi nesilleri için elli veya yüz önceki Yezidiliğin şimdi kaldığını söylememiz zor. Hem dini anlayış bakımından hem de yaşayış bakımından birçok değişiklik meydana geldi. Tabi her inançta olduğu gibi değişmeyen taraflar da devam etmektedir. Yeni nesiller birçok inançlarını unutmuşlar veya umursamıyorlar. Modern döneme uygun bir bakış açısı ile değerlendirmektedirler. Zamanımızla örtüşmeyen her şeyi eleştirmektedirler. Kısacası yeni nesiller günümüz dünyasının değer yargıları ile hareket etmektedirler.
Y. K. : Bilindiği gibi modern döneme göre kendini güncelleyemeyen dinler inananları nezdinde etkisini kaybediyor. Yezidilik için de böyle bir durum cari midir?
K. S. : Biz modern dönemde dinlerin etkisini tamamen kaybettiğini savunmuyoruz. Evet insanlar dinleriyle gurur duyuyor ama bununla beraber zamana göre de yaşamak istiyorlar. Ama Yezidilikte zamanın değişmesiyle değişemeyecek şeyler vardır. Çünkü onların değişimiyle Yezidilik ortadan kalkacak. Mesela Yezidilikteki dini kastlar var ve bunların değişimi şimdi söz konusu değil. Elli yüz yıl sonra dahi bu dini kastların ortadan kalkacağına ihtimal vermiyorum. Bu kastlara karşı büyük bir karşıtlık yok. Şu önemli Yezidilikte bazı reformların olduğu doğrudur fakat bunlar özel gayretlerle değil kendiliğinden zamanın dayattığı değişimlerdir.
Y. K. : Yezidiliğin şimdiki hali ile geleneksel Yezidilik arasında hangi konularda farklar göze çarpmaktadır.
K. S. : Geleneksel Yezidilik ile günümüz Yezidiliği arasında farklılıklar muhakkak vardır. İnanç bakımından büyük bir değişimin olduğu söylenemez. Ama dış görünüşü itibariyle hem din hem de toplumda değişiklikler gözle görülür derecededir. Mesela Yezidi dinin tekstlerinde geçmemesine rağmen Yezidiler Mavi renkli elbise giymek haramdır diye bir inanca sahip olmuşlardı. Ama şimdi herkes mavi renkli elbise giymekte ve bu inanışa önem vermemekte. Ya da bıyık meselesi; Yezidiler bıyığın kesilmesi veya kısaltılmasına karşı idiler. Ama şimdiki Yezidiler bıyık ile ilgili tasarruflarında oldukça serbesttirler. Ama elli yüz yıl önce bir kişi bunu yapsaydı. Ona bozuldu yani Yezidilikten çıktı derlerdi. Şimdi ise bütün bunları yapsan da yine Yezidi sayılıyorsun. Bunun gibi eski değerini taşımayan birçok uygulama var. Ama esas inançlar hala varlığını devam ettiriyor.
Y. K. : Yezidiliğin kan bağına dayanması ve yabancılara dini tebliğin olmaması Yezidiliğin geleceğini nasıl etkilemektedir?
K. S. : Eskiden Yezidilerin sayısı şimdiye nispetle daha fazla idi. Misyonerliğin olmaması onların sayısının azalmasına sebep oluyor. Bu bakımdan bu olumsuz bir durumdur fakat başka tarafından baktığımızda da dini tebşiratın olmamasının hoşgörü, musamaha gibi duyguları içinde barındırdığını görürüz. Bu özellikler bu durumdan dolayı Yezidilikte oldukça gelişkindir. Yezidiler kimseye gidip dinini terk edip benim dinime gir diyemez. Çünkü herkesin dinine ve inancına saygı duymakta kendinden olmayanların yanlışta olduğu ön kabulüyle hareket etmez. Dolayısıyla ahlaki olarak Yezidiliğin tebşirata sahip olmaması oldukça büyük bir şeydir.
Y. K: : Topraklarını terk edip özellikle Avrupa’ya göç eden Yezidiler ile kendi topraklarında yaşayan Yezidiler arasında dinin toplumsal ve bireysel etkisi bakımından ne gibi farklar vardır?
K. S. : Evet Yezidiler özellikle de Türkiye Yezidileri Avrupa’ya göç etmek zorunda kaldılar. Ben kendim de bir müddet Avrupa’da kaldım ve kendi gözlerimle bu farkı gördüm. Avrupa’daki Yezidilerin din algısı ile kendi topraklarında yaşayan Yezidilerin din algısı arasında büyük farklar var. Avrupa’da büyük bir özgürlük ortamı var. Yaşı ileri olanlarda din kaygısı var fakat genç nesilleri için dinin bir önemi yok ve hiçbir dini kurala kulak vermemektedirler. Fakat buradaki Yezidiler ister istemez böyle bir serbestlik içerisinde değildirler. Dini ve toplumsal değerlere göre hareket etmek zorundadırlar. Avrupa toplumunun yapısına bağlı olarak Avrupa’da Yezidilik günden güne yok olmakta ama burada bunu söylememiz mümkün değil. Avrupa’da bizim kutsal ziyaretgahlarımız yok. Her ne kadar Avrupa’da özellikle Almanya’da ‘Yezidilerin Evi’ adı altında bazı kültür evleri açılmışsa da ki bunlar belli bir dereceye kadar Yezidiliği yok olmaktan kurtarmaktadır yine de buradaki kutsal mekanların işlevini görmemektedirler.
Y. K. : Federal Irak devleti içerisinde dini, ekonomik, siyasi ve eğitim bakımından Yezidi toplumunun durumu nedir?
K. S. : Dini bakımdan değerlendirmeye başlayacak olursak biz arzu ettiğimiz derecede değiliz
Ama özellikle bölgesel Kürt hükümeti bölgesinde yaşayan bizler için bu dönem altın değerinde bir dönemdir. Çünkü Yezidilerin siyasi ve dini bakımından sahip olduğu olanaklar hiçbir dönemde Yezidilerin sahip olmadığı olanaklardır. Mesela 1991 yılından önce Yezidiler üzerine bir şeyler yazıp çizmek yasaktı. Yezidilerin ismi veya herhangi bir merasimleri medyada geçmezdi. Fakat 1991’den sonra Yezidilerle ilgili kültür evleri açıldı ve araştırma imkanları ortaya çıktı. Medyada yezidi merasimleri yer almakta ve Yezidi ritüelleri serbestçe halkın gözleri önünde cereyan etmekte. Bütün bu kazanımlara bölgesel Kürt hükümeti sayesinde kavuştuk. Siyasi açıdan bakacak olursak hem Bağdat parlamentosunda hem de Erbil parlamentosunda bizim siyasi temsilcilerimiz bulunmakta. Mesela geçen kabinede Erbil’de üç temsilcimiz vardı ama bu dönemde bunu tek kişiye indirdiler. Bağdat parlamentosunda yedi temsilci kazandık. Hakeza kent konseylerinde de Yezidiler temsil edilmekte. Mesela Musul kent konseyinin yedi üyesi Yezididir. Bölgesel Kürt parlamentosunda Yezidi olan bakanlar var. Bölgesel hükümetin dinden sorumlu bakanlığı olan Evkaf bakanlığında Yezidilere ait bir müdürlük bulunmaktadır. En önemlisi Yezidi çocukları okullarda kendi dinlerinin derslerini alabilmekteler. Bunun için bu süreç bizim için altın değerindedir. Fakat bütün bunlar bize yapılan lütuflar değil çünkü bizler bu demokratik ortamın sağlanması için diğer insanlarla beraber mücadele ettik ve bedeller ödedik.
Y. K. : Yezidiler ile Müslüman komşuları ya da Hıristiyanlar arasında ne gibi problemler vardır?
K. S. : Problemler vardır ama bunların çoğu din veya yönetim ile ilgili olmaktan ziyade toplumsal ön yargılardan kaynaklanmaktadırlar. Siyasi olarak Yezidilerin herhangi bir siyasi hareketle sıkıntısı yoktur. Ama toplumumuzun, kültür ve eğitim düzeyi bakımından, birlikte yaşama veya hoşgörü noktasında zaafları vardır. Bölgemiz toplumu hala dini bir toplumdur. Halbuki bize göre toplumumuz ulusal bir birlik etrafında hareket etmeli. Nasıl olsa din Allah için ve vatan da herkes içindir. Sıkıntılar toplumsal olaylar yüzünden ortaya çıkmakta. Kız kaçırma gibi.
Y. K. : Bizi şaşırtan bir şey olarak bölgede Yezidiler üzerine çokça kitap ve makale yayınlandığını görüyoruz. Bazılar birbirine karşıt, bazıları yakın, bazıları da
birbirini tamamlar nitelikte. Yezidilerin bu kadar araştırma konusu olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz ?
K. S. : Doğrusu bu durum bizi memnun etmekte. Olumlu veya olumsuz Yezidiler üzerine yapılan her çalışmayı olumlu buluyoruz. Çünkü ileride muhakkak bu yazılanlardan en doğru olanlarının ortaya çıkması biraz da buna bağlı. Fakat şu anda yapılan çalışmalar daha çok Yezidiler üzerine materyallerin derlenmesi ve toplanmasıdır. Bütün bunlar Yezidiler üzerine sağlam çalışmaların yapılmasına önayak olacaktır.
ŞEYH ŞEMO
Y. K. : Kendinizi tanıtabilir misiniz?
Ş. Ş. : Şeyh Şemo, Laleş merkezi yönetim kurulu başkanı.
Y. K. : Laleş merkezini açma ihtiyacı duymanızın sebepleri nelerdir?
Ş: Ş: : Bilindiği gibi Yezidilik birçok aşamadan geçmiştir. Modern Irak devletinin kurulduğu günden beri Yezidiler gün yüzü görmediler. 1960’lı yıllardan itibariyle Yezidiler bu tür merkezler açmak istediler ama diktatör rejimler buna müsaade etmedi. Irak’taki Kürt ulusal hareketinin gelişmesiyle beraber Yezidiler arasında sadece ulusal duyguların gelişmesini değil aynı zamanda bir aydın tabakasının ortaya çıkmasını da tetikledi. Bu meyanda atalarımızdan kalan kültürümüzün ve dini inançlarımızın derlenmesi için bir ihtiyaç hissedildi. 1991’de Kürtlerin kendi bölgelerine hakim olması ile bu düşüncelerimiz uygulama imkanına kavuştu. Kısacası Laleş merkezini Kürt ulusal hareketinin bir kazanımı olarak görebiliriz. 1993 yılında Laleş merkezi kuruldu. Merkezimizin temel ilkesi ‘Laleş, Kürt entelektüelliğine akan berrak bir nehirdir’ sözüdür. Yezidi-bilim için bir kültür ve toplum araştırmaları merkezidir. Atalarımızın kültürünün yeniden inşa edilmesi ve canlandırılması için hizmet etmeye kararlıdır. Kürdolojinin derin köklerinden olan Yezidiliğin bilimsel bir şekilde aydınlığa kavuşturulması için çalışmaktadır. Bu manada entelektüel, dini, kültürel, tarihi ve antropolojik çalışmalarını devam etmektedir. Bu merkezimiz tarihi bir ihtiyaç ve ulusal bir adımdır. Bu merkez Yezidilerin sahip olduğu en önemli kuruluştur. Bu merkezimiz kuruluşundan bu yana on iki kongre yapmış ve oldukça demokratik geçen bu kongrelerin neticesinde yönetim kurulları oluşturulmuştur. Bize göre bu merkez birçok yönden Yezidilere faydalar vermiştir.
Y. K. : Yirmi birinci yüzyılda hem Yezidi dininin hem de Yezidi toplumunun sorunları nelerdir?
Ş. K. : Biz Yezidiler kendimize özgü kuralları olan bir toplumuz. Hakeza inancımızın kendine özgü bir yapısı vardır. Başından yetmiş iki ferman geçmiş bir toplum olarak gözümüz korkutuldu, tecrit olduk, yabani bir hayat tarzı benimsedik. Görmüş olduğumuz ağır baskılar bizi kendimizi gizlemeye dini merasimlerimizi gözden uzak bir şekilde yerine getirmemize neden oldu. Yani kısacası Yezidiler korku ile büyüdüler. Bütün bunlardan dolayı istesek de istemesek de bu yüzyılla sorunlar yaşamaktayız. Yaşadığımız tarihsel trajedi hem dini olarak gizlenmemize ve dinimizi yazıya dökemememize neden oldu hem de toplumsal olarak birlikte yaşama konusunda komşularımızla sorunlar yaşamamıza neden oldu. Ama şimdi sahip olduğumuz demokratik ortam hem dini hem de toplumsal birlikte yaşama noktasında yepyeni bir süreç başlattı. Düşmanların toplumumuz arasına koyduğu dini ve toplumsal bölünme yavaş yavaş ortadan kalktı. Bunun neticesinde birbirini tanıma ve kabul etme süreci başladı.
Y. K. : Şimdi sağlanan birlikte yaşama imkanı Yezidilikten ne götürdü ve Yezidiliğe ne kazandırdı?
Ş. Ş. : Her toplumdaki azınlıkların birlikte yaşamaya ihtiyacı vardır. Biz de azınlığız. Bunun için bizim kendi toplumumuzu birlikte yaşamaya hazır hale getirmemiz lazım. Bunun için eski korkularımızdan sıyrılmamız lazım. Düşmanlarımızın bizim hakkımızda oluşturduğu bütün yanlış önyargıları ortadan kaldırıp kendimizi toplumun geneline tanıtmamız ve kabul ettirmemiz gerekmektedir. Bu meyanda biz olumlu adımlarımızı attıkça birlikte yaşama daha da güçlü temellere sahip olacaktır. Biz kuruluş olarak kendimizi topluma tanıtmayı, dini yaşayışımızın ne olduğu hakkında bilgilendirmeyi görev edindik. Bana göre eğer bu işi yürütenler aydınlar olursa parlak bir geleceğimiz olacak. Yönetim sadece belli bir dini anlayışa göre hareket ederse birlikte yaşama zorlaşacaktır. Yezidi tapınakları, kiliseler ve camiler arasında diyalog ve hoşgörü olmadıkça birlikte yaşamamız zorlaşacaktır. Dinler arası bu diyalog toplumda da mutlaka yansımasını bulacaktır. Bu sayede bağnaz ve taassup sahibi insanların olumsuz faaliyetlerinin önüne geçilebilecektir. Ama tabi belirttiğimiz gibi bu iş modern zihniyetli insanların rehberliğinde hedefine ulaşacaktır.
Y. K. : Hem bölgedeki hem de yurtdışındaki Yezidilerin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Ş. Ş. : Biz bölgesel Kürt hükümeti sınırları içerisindeki Yezidilerin geleceğini parlak olarak görüyoruz. Artık aydın bir kafa yapısıyla dinimizi yaşamaya ve toplumla ilişki kurmaya çalışacağız ki yanlış adımlar atmayalım. Şimdi bilim ve eğitim çağıdır. Eskiden bizim bir elin parmakları kadar üniversitede okuyan öğrencilerimiz vardı. Şimdi ise sadece Duhok üniversitesinde bine yakın çocuğumuz okumaktadır. Bütün bunlar bizim modern çağa göre kendimizi yenilememiz üzerinden aydınlık yarınlar kurmamıza sebep olacaktır. Fakat diğer dünyanın diğer bölgelerinde yaşayan Yezidiler için bunu söylememiz zor. Özellikle Avrupa ve eski Sovyet bloku içerisinde yaşayan Yezidilerin, o toplumların gelişmişlik düzeyi, kültür yapısı ve yaşayış tarzı bakımından sahip oldukları yapıdan dolayı uzun bir süre varlıklarını korumaları mümkün gözükmemektedir. Oradaki yeni nesiller o ülkelerin eğitim kurumlarında yetişmektedirler. Oradaki toplumsal dinamikler arasında büyümekte ve o toplumların yaşama biçimi ve dünyayı algılama biçimine sahip olmaktadırlar. Avrupa’da bize ait dini mekanlar olmadığı için diğer dinler gibi nesillerimizi etkilerden kurtarmamız daha da zorlaşmakta. Biz yurtdışındaki yeni nesiller için korkmaktayız. Belki isim olarak Yezidi ismini taşımaya devam edeceklerdir ama Yezidi inançları ve Yezidi geleneğine bağlı olma noktasında büyük bir çözülme olacaktır.
Y. K. : Bilindiği gibi geleneksel Yezidilikte birçok yasak, haram ve helal algısı vardır. Bu dönemde birlikte yaşama ya da şehirleşme ile beraber bunlar sorunlara sebep olmakta mıdır?
Ş. Ş. : Evet geleneksel olarak toplumsal yapımızdan kaynaklı birçok yasaklarımız vardı. Ama toplumsal yapının değişmesiyle bu yasaklar için kendiliğinden gelişen bir durum ortaya çıktı. Artık insanlar bu yasakların olup olmadığını bile bilmiyorlar. Bunların çoğu ortadan kalkmış bulunmakta. Toplumu kontrol etmek mümkün değildir. mesela oğlum üniversitede arkadaşlarının giyim kuşamından etkilenmekte ve onlar gibi giyinmekte. Bizim dinimizde kararlar alınarak uygulanacak bir şey yoktur. Zaman yapılması gereken değişimleri topluma dayatmaktadır. Yani içinde yaşanılan zaman ve mekan dini ve toplumsal geleneği değiştirmektedir. Yezidi ruhani meclisi eli ile topluma dayatılabilecek bir yasağın uygulama imkanı bulması mümkün değildir. Bu değişim süreci sadece Yezidiler için geçerli değil. Bölgemizdeki Müslüman nesiller için de bu durum geçerlidir. Realiteden kaçmak mümkün değildir. Artık kendimizi dış dünyadan soyutlamamız mümkün değildir. Bugün dünden farklıdır. Dün bir köyde yaşayıp şehre çok az uğrayan birisinin geleneksel yaşamını devam ettirme imkanı vardı. Ama şimdi bu gelişme ilerleme ortamında etkilenmeden kendi geleneğini devam ettirmen mümkün değildir.
Y. K. : Yeni nesiller Yezidi dini kastları hakkında ne düşünüyorlar?
Ş. Ş. : Bana göre bu kastların ortadan kalkması mümkün değil ama yine de değişime bağlı olarak bazı insanlar yoldan çıkıp bu duvarları yıkmak isteyebilirler. Yezidilerin kalkıp bu kastların kaldırılması için bir uğraş vermeleri bana göre Yezidiliğin ortadan kalkması demektir. Bizim felsefemizin veya orijinal Kürtlüğü temsil etmemiz, toplumumuzun ve dini geleneğimizin bu özgünlüğünde yatmaktadır. Bizim bu toplumsal farklılığımızı ve özgünlüğümüzü ortadan kaldırdıktan sonra Yezidilik kaybolacaktır. Bunun için Yezidilerin elinden geldikçe bunu korumalıdırlar. Bu kastların kaldırılması için toplumsal bir talep olmaktan çok birkaç aydın bunu talep etmektedirler.
Y. K. : Yezidilerin, bu bölgede Müslüman ve Hıristiyanlar ile birlikte toplumsal ilişkileri ne düzeydedir?
Ş. Ş. : Tabi şimdi ilişkilerimiz eskiye nazaran daha iyi bir noktada. Ama bu hiçbir sorunun olmadığı anlamına gelmiyor. Uzun bir tarihi süreç içerisinde birbiriyle birçok olumsuzluklar yaşamış farklılıkların kısa bir süre içerisinde kaynaşmaları mümkün değildir. Fakat bölgemizde ulusal birlik üzerinden hareket edildiği müddetçe birlikte yaşama daha da gelişecektir. Bunun için biz Yezidilerin de elimizden gereken çabayı göstermemiz gerekiyor ki ulusal birlik üzerinden birlikte yaşama projesini ilerletebilelim. Biz ulusal aidiyet bağlamında toplumsal dinamiklerimizi harekete geçirdik. Fakat özellikle Müslüman Kürtlerinde bu birlikte yaşama projemizi geliştirebilmemiz için ulusal hassasiyetlerini geliştirmesi gerekmektedir. Ulusal esas üzerine el ele tutuşabildikten sonra inançlarımız biz ve Allah arasında kalmaktadır. Bu şekilde birlikte yaşama gelişebilir.
EK-2: RESİMLER
Resim 1: Laleş’in girişinde bulunan Pıra Anzel (Sırat Köprüsü).
Resim 2: Şeyh Adi b. Müsafir’in türbesinin kubbeleri.
Resim 3: Laleş tapınağından bir görünüm.
Resim 4: Kutsal Akpınar (Kaniya Spi)
Resim 5: Laleş tapınağı girişinde bulunan bir kitabe.
Resim 6: Laleş tapınağının giriş kapısı ve bir Fakir (Siyah sarıklı olan)
Resim 7: Yezidilerin en büyük dini otoritesi olan Babaşeyh, Şeyh Fahreddin celsesindeki makamında.
Resim 9: Şeyh Adi b. Müsafir’in sandukası.
Resim 10: Laleş’teki Marifet Çarşısı (Sûka Merifete)
Resim 11: Şeyh Adi celsesinde Şemsani şeyhleri.
Resim 12: Şeyh Adi celsesinde Katani şeyhleri.
Resim 13: Şeyh Hasan b. Adi’nin sandukası.
Resim 14: Laleş’te Arafat tepesi.
Resim 15: Tipik bir Yezidi mezarı.
Resim 16: Laleş tapınağında hazine odası ve bir Fahra.
Resim 17: Laleş tapınağını ziyarete gelen Yezidi kadın ve çocuklar.
Resim 18: Laleş tapınağında Melek Tavus heykeli ve Müceviri.
Resim 19: Laleş tapınağındaki kutsal Zemzem suyu.
Resim 20: Laleş’te bir dilenci.
Resim 21: Laleş’ten bir görünüm.