Ana içeriğe atla

  
 
Print Friendly and PDF

Piyasa Ekonomisi Liberal Demokrasi ve İslam

 

BİCAN ŞAHİN

Yrd. Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi

Liberalizm ve Demokrasi

Yakın geçmişte hayata veda eden ünlü liberal iktisatçı Milton Friedman, Kapitalizm ve özgürlük (1962) adlı eserinin giriş bölümünde “Özgürlük nadir ve narin bir çiçektir” demektedir. Bu nazik varlığa yönelebilecek en büyük tehlike, gücün tek elde toplanmasmdadır. Gücün tek elde toplanması, iktisadi güç ile siyasi gücün bir merkezde buluşması halinde gerçekleşecektir. Friedman’a göre, bu tehlikeyi savuşturmanın tek yolu gücün dağıtılmasında yatmaktadır. Bunun başlıca yolu da, iktisadi güç ile siyasi gücün birbirinden ayrılmasından geçer.

Sosyalist veya komünist tüm kollektivist ekonomiler iktisadi güç ile siyasi gücü tek elde toplarlar. Bireylerin ve onların oluşturduğu ülkenin iktisadi ihtiyaçlarım karşılamaya yönelik üretim, dağıtım vb. kararlar bir merkezden, siyasi gücü elinde bulunduran devlet memurları tarafından oluşturulur. Buna karşılık, özel mülkiyete dayanan serbest piyasa ekonomisi veya diğer adıyla kapitalist model, iktisadi ve siyasi güçleri birbirinden ayırmaktadır. Bu sistemde, ekonomik kararlar hiç kimsenin tek merkezden yönlendirmediği ve yönlendirmeye de muktedir olmadığı piyasa sistemi tarafından alınır. Bu kararlar, bireylerin sübjektif ihtiyaçları doğrultusunda, piyasada ortaya koydukları talebi karşılamak üzere, üreticilerin mal ve hizmet arzında bulunması ile oluşturulmaktadır. Kapitalist sistemde hangi malın, ne kadar, ne zaman, nasıl ve kimin için üretileceğine bürokratlar değil, ihtiyaçlarının ne olduğunu en iyi bilen tüketiciler karar verir.

İktisadi güç ve siyasi güç ile ilişkili iki özgürlük bulunmaktadır. Bunlar, iktisadi özgürlük ve siyasi özgürlüktür. İktisadi özgürlük, kısaca, bireylerin emek, sermaye, toprak gibi sahip oldukları üretim faktörlerini diledikleri gibi kullanabilmelerini ifade eder. Buna karşılık, siyasi özgürlük, insanların kendilerini ilgilendiren temel siyasi/kamusal kararların alınmasında doğrudan veya dolaylı olarak temsilcileri aracılığıyla söz sahibi olması olarak ifade edilebilir.

Siyasi özgürlüğün hâkim olduğu siyasi sistemin adı, demokrasidir. Demokraside, halkı oluşturan bireyler kendi hayatlarını ilgilendiren önemli kamusal kararların oluşturulmasında yetkilidir. Halk bu yetkisini ya doğrudan kendisi ya da temsilciler eliyle dolaylı olarak kullanır. Bu sistemde egemenlik halkın elindedir.

Ekonomik özgürlüğün varlığı, yukarıda da işaret edildiği gibi, serbest piyasa ekonomisinde mümkündür. Kapitalizm olarak da isimlendirilen bu sistemde, bireyler sahip oldukları üretim faktörleri temelinde üretmiş oldukları mal ve hizmetleri, Adam Smith’in ([1776] 1976:17) deyişiyle, “bir şeyi başka bir şeyle takas ve değiş tokuş etme eğilimi” temelinde birbirleri ile mübadele ederek ihtiyaçlarını en iyi şekilde tatmin etmeye çalışırlar. Bu sistemde bireyleri ekonomik faaliyete yönlendiren, onları üretime sevk eden güdü, başkalarına karşı hissettikleri hayırseverlik duygusu olmayıp, bireylerin kendilerine yönelik duydukları öz-sevgileri, bir başka ifadeyle, kişisel çıkar arayışıdır. Ancak, Adam Smith’in de ifade ettiği gibi, tüm bireyler kişisel çıkarlarını tatmin etmek üzere eylemde bulunurken, “görünmez bir el” onların bu çabalarını, onlar buna niyet etmemiş olsa da, ortak çıkara da hizmet edecek şekilde yönlendirir. Burada devlete düşen esas rol, Friedrich von Ha- yek’in (1993) ifadesiyle mübadelelerde hile ve zor kullanımını yasaklayacak “adil davranış kuralla- n”mn geliştirilmesi ve bu kurallara uygun olarak yapılan sözleşmelerin yürütülmesini sağlamaktan ibarettir.

Siyasi özgürlüğün hâkim olduğu siyasi sistemin adı, demokrasidir. Demokraside, halkı oluşturan bireyler kendi hayatlarını ilgilendiren önemli kamusal kararların oluşturulmasında yetkilidir. Halk bu yetkisini ya doğrudan kendisi ya da temsilciler eliyle dolaylı olarak kullanır. Bu sistemde egemenlik halkın elindedir. İtalyan siyaset bilimci Giovanni Sartori (1993) demokrasinin bu yönünü “halk iktidarı” (de- mo-power) ifadesiyle niteler. Halk iktidarını, oybir- liğinin olmadığı hallerde (ki çoğu kez durum böyle- dir), çoğunluk prensibi çerçevesinde kullanır.

Ancak, demokrasinin bu yönü halkı muktedir kıldığı kadar, onu güven içinde de kılmaz. Kararların çoğunluk prensibi temelinde alındığı bir demokraside, çoğunluk dışında kalan kişi ve grupların temel haklan pekâlâ istismar edilebilir. Belli kişi ve gruplar sahip oldukları çoğunluğa dayanarak, demokratik yollardan karar oluşturmanın sağladığı meşruiyeti de arka- lanna alarak, azınlıkta yer alan kişilerin haklannı ellerinden alabilirler (Barry 1999:9). îşte bu nedenledir ki, liberaller, demokrasi de dâhil olmak üzere tüm yönetim biçimlerinin sınırlandırılmış olmasına büyük önem atfederler. Nitekim Barry Holden’m da (1988:12) ifade ettiği gibi, “liberal” sıfatı önüne geldiği yönetim biçimlerinin sımrlandınlmış, bir başka ifadeyle, anayasal yönetimler olduğuna işaret eder. Bir liberal demokraside halkın egemenliğinin sınırını, bireylerin temel hak ve hürriyetleri belirler. Demokrasiyi bir liberal demokrasi haline getirmenin araçları arasında yazılı bir anayasa, güçler ayrılığı, hukuk devleti, federalizm gibi ilke ve kurumsal düzenlemeler bulunmaktadır (Erdoğan 2003). Giovanni Sartori (1993), demokrasinin bu yönünü halkın güvenliği (demo-protection) ile niteler. Atilla Yayla’nm (2004:32) sözleriyle, demokrasi, liberalizmden çıplak olarak bakıldığında halka dayak, halk tarafından seçilmiş bir yönetim isterken; liberalizm, demokrasiden ayrı bakıldığında, sınırlı yetkili ve hukukla bağlı yönetim talep eder. Liberal demokrasinin talebi ise meşruiyetini halkın rızasından ve insan haklarına saygıdan alan, fakat sınırsız yetki sahibi olmayan, sınırlı ve anayasal bir yönetimdir.

Buna göre, liberal demokrasi, “halkın I) temel siyasi kararları negatif veya pozitif olarak, aldıkları veya almaya yetkili oldukları, 2) siyasi otoritenin meşru alanının sınırlı olması nedeniyle bu kararlan sınırlı bir alanda aldığı yönetim biçiminin adıdır” (Holden 1988:12-13). İşte, Milton Friedman’ın üzerine titrediği özgürlük çiçeği böyle bir siyasal, ekonomik yapı içerisinde yeşerecektir.

Bu noktada dikkat çekilmesi gereken önemli bir husus, David Held’in (1995:4) de işaret ettiği gibi, “liberal demokrasi” tamlamasındaki “liberal” sıfatından tüm liberallerin aynı şeyi anlamadığıdır. Kimi liberaller bu sıfatı ahlâki bir değerler sistemi ile özdeşleştirirken, kimileri de onun minimal bir ahlâk anlayışını ifade ettiği ve liberalizmin esasen siyasi bir doktrin olduğu kanaatindedir. Birinci grup liberalleri “ahlâki/kapsayıcı liberaller” olarak, ikinci grubu da “siyasi liberaller” olarak tasnif etmek mümkündür.1

Ahlâki liberaller, liberal bir toplumu oluşturan kişi ve grupların ahlâki değerleri ve temel idealleri ile o toplumun siyasi çerçevesini düzenleyen kuralların birbirinden ayrılamayacağını, İkincinin birinci üzerinde yükselmesi gerektiğini ifade etmektedirler (Waldron 2004:91). Bu nedenle, onlar özerklik gibi liberal ahlaki değerleri benimsemeyen kişi ve gruplara hoşgörü gösterilmemesi taraftandırlar (Fitzma- urice 1993). Öte yandan, siyasi liberaller toplumdaki ahlâki değerler arasındaki çeşitliliği göz önüne alarak, siyasi sistemin tüm farklılıklar karşısında gerçek anlamda tarafsız kalabilmesi için siyasi sistemin temel kurallarının toplumu oluşturan herhangi bir grubun ahlaki değerleri üzerinde yükselmesi fikrini reddederler (Waldron 2004:91). Onlara göre, liberal bir toplumda, başka kişi ve gruplara fiziksel baskı yapmadıktan ve kendi üyelerinin de aynlma haklannı teslim ettikleri sürece, liberal olmayan kişi ve gruplar da var olabilir (Kukathas 2003).2

Bu çerçevede, yukandaki iki farklı liberalizm anlayışından hangisini seçtiğimize göre liberal demokrasinin atacağı renk de farklılaşacaktır. Ahlâki liberalizm üzerine temellendirilen bir liberal demokrasi çeşitliliğe karşı daha sınır koyucu olurken, siyasi liberalizm temelli bir liberal demokrasi daha fazla çeşitliliği içinde barındıracaktır.

İslam ve Demokrasi İlişkisi

İslam ve demokrasi ilişkisi hakkında birbirine karşıt iki temel görüşten bahsetmek mümkündür.3 Bunlardan birincisi İslam ile demokrasi arasında uyumun söz konusu otamayacağı görüşünü ileri sürerken, diğer görüş İslam ve demokrasinin birbiriyle uyumlu olduğu kanaatindedir. Bu ikinci görüşe liberal İslam veya İslami liberalizm adı da verilmektedir. Bizim buradaki amacımız, bu görüşlerden herhangi birisini tutup diğerine karşı savunmak olmayıp, bir durum tespiti yapmaktır.

Ahlâki liberaller, liberal bir toplumu oluşturan kişi ve grupların ahlâki değerleri ve temel idealleri ile o toplumun siyasi çerçevesini düzenleyen kuralların birbirinden ayrılamayacağım, İkincinin birinci üzerinde yükselmesi gerektiğini ifade etmektedirler.

İslam ile demokrasi arasında uyumun olmayacağını ileri süren görüş İslamcılık ideolojisi olarak nitelenmektedir (Nasr, 2005). Bu görüşün belli başh savunucuları arasmda Ebul Ala el-Mevdudi ve Seyyid Kutub gibi İslam düşünürleri bulunmaktadır. Bu düşünürlerin İslam ve demokrasi karşıtlığı bahsinde ileri sürdükleri temel argüman, İslam’da egemenliğin mutlak surette Allah’a ait olmasına karşılık, demokrasinin bu egemenliği halka vermesidir (Tripp, 1994:162; El-Affendi, 2003:37). Bu düşünürlere göre, İslam sadece ahlâki hayata ilişkin kurallar koymakla kalmayıp siyasal/kamusal atana ilişkin de emredici kurallar içerir. Onlara göre, İslam hayatın her alanını kuşatan kapsayıcı bir doktrindir. İslami yönetici sadece Allah'ın emirlerine ve Peygamber’in hadisine uygun eylemde bulunursa adil olabilir. Bireyler kendi hayatlarının hiçbir kısmında hâkim değildir. Siyasal otoritenin egemen olmadığı bir özel atan söz konusu değildir. Veli Nasr’ın (2005:16) da işaret ettiği gibi, bu bakış açısı birey hak ve özgürlüklerine yer bırakmayan illiberal, otoriteryen bir ideolojidir. John Esposito’ya (1998:153) göre, Mevdudi ve Kutub gibi düşünürler kamusal ile özel arasında ayrım bırakmadığı, özel olanı ortaklaşa sahip olunana tabi kıldığı müddetçe, İslamcılık totaliter bir İdeoloji olarak bile görülebilir. İran İslam Cumhuriyeti’nin böyle bir ideolojiye dayandığını söylemek yanlış olmayacaktır.

Buna karşılık, İslam ile demokrasinin uyumlu olduğunu ileri süren liberal İslam okulunun içerisinde en azından iki farklı yaklaşımın mevcudiyetini tespit edebiliriz (Binder 1988:243-244). Bunlardan ilki, İslam ve demokrasinin uyumu konusunda iki delil ortaya koymaktadır. İlk olarak, Kuran ve Hz. Muham- med’in hadislerine hâkim olan hoşgörü ruhunun demokrasiyi İslam toplumlannda mümkün kılacağıdır. İkinci ve daha önemlisi, ne Kuran ne de Peygam- ber’in hadisinde devletin siyasal örgütlenme biçimine ilişkin kesin hükümlerin bulunmamasıdır. Bu nedenle, Müslümanlar dilerlerse demokratik bir siyasal örgütlenme modelini seçebilirler. Bu yaklaşıma göre, İslam esasen ahlâki alana ilişkin moral bir doktrindir. O, Müslümanlara siyasal hayatlarını şekillendirecek bir siyaset felsefesi sunmamaktadır (Erdoğan 1999; Çaha 2003). Liberal İslam'ın içindeki

İkinci liberal demokrasi anlayışının, kanımca, ilkine üstünlüğü, onun ilki gibi belli bir ahlâk (liberal) anlayışında ısrar ederek bu ahlâk anlayışını paylaşmayan birey ve grupların rızasını kazanamama ve meşruiyetini bu kişi ve grupların gözünde yitirme durumunda olmamasıdır.

ikinci yaklaşım, demokrasinin İslam dünyasında meşru kılınması için bizzat İslami kaynaklara referansta bulunmakta, bir başka ifadeyle, demokrasiyi İslam üzerinden meşrulaştırmaktadır. Bu yaklaşıma göre, gerek Kuran’da gerekse Hz. Peygamber’in hadislerinde siyasal örgütlenme alanında bizzat demokrasiyi gerektiren ilkeler ve pratikler vardır. Bunların arasında şûra, içtihat, icma kurumlan ve Hz. Peygamber’in çeşitliliği öven ve gözeten hadisleri yer almaktadır. Bu görüşün savunuculan arasında Abdulkerim Sımış ve Şeyh Raşit Gannuşi gibi düşünürler bulunmaktadır (Wright 1996).

Liberal İslam düşüncesi, genel olarak, dinin özü ile asırlar boyunca dinin etrafında birikmiş tarihsel tortu arasında bir aynm yapar. Onlara göre asıl izlenmesi gereken, dinin orijinal mesajıdır. Bu mesaj da sadece Kuran’da ve Hz. Peygamber’in hadislerinde bulunabilir. Buna karşılık, ilahi hukuk, yani şeriat, meşruiyet kaynağını Kuran’dan almasına karşın, karşımıza dört farklı okul olarak çıkmaktadır. Şüphesiz, bu farklılık tarihsel süreç içerisinde, farklı koşullar içinde, hukuki sorunlara cevap arama arayışı içerisindeki din/hukuk adamlarının aynı kaynağı farklı biçimde yorumlamalarından doğmaktadır. Bu nedenle, şeriatın büyük oranda tarihsel olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Eğer şeriat dinirrözü- nü değil ama büyük oranda içinde doğup geliştiği tarihsel ve sosyal koşullan yansıtıyorsa, liberal İslam’ın özellikle ikinci biçiminin savunucularına göre, demokrasiyi yerleştirmenin önünde şeriattan kaynaklanan engelleri aşılmaz görmemek gerekir. Şeriat günün koşullarına göre yeniden yorumlanabilir, yorumlanmahdır (Kubba 2003).

Değerlendirme ve Sonuç

“İslam ile demokrasi birbiri ile uyumlu mudur?” sorusu ile “İslam ve liberal demokrasi birbiri ile uyumlu mudur?” sorusu birbirinden nitelik olarak farklıdır. Hatırlanacağı üzere, incelememizin birinci kısmında işaret ettiğimiz gibi, tek başına demokrasi, önemli siyasal kararların alınmasında yetkinin nihai olarak halkın elinde olduğu bir siyasal yönetim biçimidir. Bu haliyle demokrasi bize halkın bu yetkisini hangi sınırlar içerisinde kullanacağını söylemez. Bu bağlamda, çoğunluğun iradesinin ortak iyiyi temsil eden “genel irade”yi yansıttığı, bu nedenle de sınırlanmaması gerektiği şeklindeki Rousseau’cu bir demokrasi anlayışı, demokrasinin genel tanımıyla uyuşur. Buna karşılık, liberal demokrasi, halkın karar alma yetkisini, sınırlan temel insan haklanyla bebrle- nen bir alanda meşru olarak kullanabileceği bir siyasal sistemdir. Buna ilave olarak, liberal demokrasinin de kendi içinde iki farklı çeşidinin olabileceğine işaret etmiştik. Bunlardan ilki, liberal demokrasiyi liberalizme has bir ahlâk anlayışı ile meşrulaştırırken, diğeri siyasal sistem ile ahlâk sistemi arasında bir aynm yapmakta ve liberal demokrasiyi herhangi bir ahlâk anlayışı üzerinde temellendirmekten imtina etmekteydi. İkinci liberal demokrasi anlayışının, kanımca, ilkine üstünlüğü, onun ilki gibi belli bir ahlâk (liberal) anlayışında ısrar ederek bu ahlâk anlayışını paylaşmayan birey ve gruplann nzasını kazanamama ve meşruiyetini bu kişi ve gruplann gözünde yitirme durumunda olmamasıdır. Ahlâki bir liberalizm değil, siyasi bir liberalizm üzerine temellenen liberal demokrasi, farklılıklara karşı çok daha hoşgörülü olacaktır.

Öte yandan demokrasiye ilişkin olarak İslami görüş de monolitik değildir. Bir yanda İslam ile demokrasinin hiçbir şekilde .uyuşmadığı görüşündeki, otori- teryen / totaliteıyen İslamcı ideoloji, diğer yanda da demokrasi ile İslam'ın genel olarak uyumlu olduğunu iddia eden liberal İslam yaklaşımı. Dahası, liberal İslam da kendi içinde ikili bir ayrıma tabi tutulabilmektedir. Bunların ilki, bir din olarak İslam’ın esasen bir ahlâk doktrini olduğunu, İslam'ın kaynaklarının (Kuran ve Hadis) yönetim konusunda sessiz olduğunu ve bu nedenle de Müslümanların dilerlerse demokratik olarak örgütlenebileceğim ileri sürmektedir. ikinci yaklaşım ise, spesifik olarak İslam’a referansla İslam ve demokrasinin uyumluluğunu göstermektedir.

İlk olarak, her ne kadar, temsilcileri İslam ile demokrasi arasında uyumun söz konusu olmadığım iddia etseler de, İslamcılık ideolojisi Rousseau’cu bir sınırsız demokrasi anlayışı ile pekâlâ bir arada var olabilir. Devletin farklı iyi hayat anlayışları karşısında tarafsız kalmadığı, kamusal alanın İslami ilkelere göre düzenlendiği ve halkın da sadece İslamcı ideolojinin değişik renkleri altında örgütlenmesine izin verilen bir İslami demokrasi tasavvur edilebilir. Bugün İran İslam Cumhuriyeti’nde var olan sistem üç aşağı beş yukarı böyledir. Dolayısıyla, İslamcılık ideolojisi perspektifinden, İslam ve sınırlandırılmamış (illiberal) bir demokrasinin uyumlu, liberal bir demokrasinin ise uyumsuz olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Öte yandan, İslam’ı esasen bireyin ahlâki yaşamına ilişkin bir doktrin olarak gören ilk liberal İslam yaklaşımı, liberal demokrasiyi belli bir ahlâk anlayışına dayamayan, onu bir yaşam tarzı olarak değil, içinde farklı yaklaşımların bir arada bulunabileceği siyasi bir çerçeve olarak gören siyasal liberalizm temelli liberal demokrasi anlayışı ile uyumlu olacaktır. Bu bakış açısı, siyaset ile ahlâk arasına bir çizgi çekmekte ve farklı ahlâk anlayışları karşısında mümkün mertebe tarafsız kalmaktadır. Bunun doğal bir gereği olarak da, siyasal alanda devletin farklı inanışlar ve iyi hayat anlayışları karşısında tarafsız kalması demek olan sekülerizm hâkim olacaktır.4

Buna karşm, demokrasiyi İslami ilkelere referansla meşrulaştıran ikinci liberal İslam yaklaşımı, demokrasinin içini liberal ahlâki ilkelerle doldurmaya çalışan ahlâki liberalizm yaklaşımına paralellik arz etmektedir. Bu yaklaşımda da siyaset alam belli bir ahlâk anlayışı (İslami) temelinde şekillendirilmeye çalışılmakta, ahlâk ve siyaset arasında var olması gereken çizgi belirsizleşmektedir. Bu da aynı ahlâki yaklaşımı benimsemeyenlerin veya İslam’ı bu ikinci tür liberal İslam temsilcileri gibi yorumlamayanlann gözünde siyasal sistemin meşruiyetini yitirmesine neden olmaktadır. Bu yaklaşımın temsilcilerinin içine düştüğü güçlüğün gerisinde, liberal demokrasinin ahlâki ve siyasi öğeleri olan bir sistem olduğu ve bu sistemin de, kendi yorumladıkları şekliyle İslam’ın ahlâk ve siyaset anlayışı ile uyum içinde olduğunu gösterme çabasının yatmakta olduğu söylenebilir.

Devletin farklı iyi hayat anlayışları karşısında tarafsız kalmadığı, kamusal alanın İslami ilkelere göre düzenlendiği ve halkın da sadece İslamcı ideolojinin değişik renkleri altında örgütlenmesine izin verilen bir İslami demokrasi tasavvur edilebilir.

Kanımca, liberal demokrasi ile İslam arasındaki en sağlıklı birliktelik, din ve vicdan özgürlüğünü tanıyarak farklılıklara daha hoşgörülü olan siyasal liberalizm üzerinde yükselen bir liberal demokrasi ile İslam’ı esasen ahlâki bir doktrin olarak gören liberal İslam yorumu arasında gözükmektedir. Böyle bir liberal demokrasi anlayışı, İslam’ın kendisine uygun bir yorumunun yapılmasını gerektirmeyecektir. Öte yandan, ahlâki liberalizm temelli bir liberal demokrasi anlayışında, İslam’m “özerklik” gibi liberal değerlerle çelişmediğini göstermek zorunluluğu olacaktır. İslam’ın özünde bireyin özerkliğinin kabul edildiğini düşünen Müslümanlar böyle bir siyasi sistemi meşru olarak görebilecekken, bu değere iyi hayat anlayışlarında yer vermeyen Müslümanlar ve/ya Müslüman olmayan diğer kişi ve grupların nezdinde siyasal sistem meşruiyet sorunu yaşayacaktır.®

kaynakça

Barry, N. P. “Civil Society, Religion and İslam”, in İslam, Civil Society, and Market Economy, Ed. Atilla Yayla (Ankara: Liberte Books, 1999).

Binder, L., Islamic Liberalisin: A Critique of Development Ideologies, (Chicago: University of Chicago Press., 1988) Çaha, Ö. “İslam and Democracy: A Theoretical Discussion

on the Compatibility of İslam and Democracy,” Alternati- ves: Turkish Journal of International Relations, Vol. 2, Number 3-4, Fall-Winter 2003, 106-134.

http://www.alternativesjournal.net/volume2/num- ber3and47caha2.pdf

El-Affcndi, A., “What is Liberal İslam? The Elusive Refor- mation”, Journal of Democracy, 2003, 14 (2): 34-39.

Erdoğan, M., İslam ve Liberalizm (İslam and Liberalism), (Ankara: Liberte, 1999).

Erdoğan, M., Anayasal Demokrasi, (Ankara: Siyasal Kitabeyi, 2003).

Erdoğan, M., “Liberalizm ve Türkiye’deki Serüveni,” içinde Modern Türkiye ‘de Siyasi Düşünce, Der. Murat Y ılmaz, Cilt 7, İstanbul: İletişim Yayınlan, ss.23-40.

Esposito, J. L., İslam and Politics, 4**1 Edition, (Syracuse: Syracuse University Pres, 1998).

Fitzmaurice, D. “Autonomy as a Good: Liberalism, Auto- nomy- and Toleration,” The Journal of Political Philo- sophy, Vol. 1, Number 1, 1993.

Friedman, M. Capitalism and Freedom (Chicago: The University of Chicago Press, 1962).

Hayek, F. A. Law, Legislation and Liberty, Vols. 1-3, (Chicago: The University of Chicago Press, 1993), Vol. 3.

Held, D. Democracy and the Global Order (Cambridge: Polity Press, 1995).

Holden, B. Understanding Liberal Democracy (London: Philip Allan Pub., 1988).

Khan, M. “Islam’s Compatibility with Democracy,” 2001. Online at www.ijtihad.org/isladem.htm.

Kubba, L., “What is Liberal İslam? Faith and Modemity”, Journal of Democracy, 2003, 14 (2): 45-49.

Kukathas, C., The Liberal Archipelago: A Theory of Freedom and Diversity (New YorkfOxford Uni. Press, 2003)

Nasr, V, “The Rise of ‘Müslim Democracy”’, Journal of Democracy, 2005, 16 (2): 13-27.

Sartori, G., Demokrasi Teorisine Geri Dönüş, Çev. T. Ka- ramustafaoğlu, M. Turhan, (Ankara: Yetkin Basımevi, 1993).

Smith, A., The Wealth ofNations, first published in 1776, Edited and with an Introduction, Notes, Marginal Sum- mary, and Index by Edwin Cannan, (the University of Chicago Press, 1976).

Soroush, A. K., Reason, Freedom, & Democracy in İslam, tr., ed., and with a “Critical Introduction” by Mahmoud Sadri and Ahmad Sadri (Oxford: Oxford University Press, 2000).

Şahin, B., “Is İslam an Obstacle to Democratization in the Müslim World? The Debate of the Compatibility of İslam and Democracy Revisited”, Bilig, Spring 2006, 37: 189204.

Şahin, B., “Toleration, Political Liberalism, and Peaceful Coexistence in the Müslim World,” The American Journal of Islamic Social Sciences, vol. 24, no.l, Winter 2007, pp- 1-24.

Tripp, C. “Sayyid Qutb: The Political Vision", (ed. Ali Rahnema), Pioneers of Islamic Revivat, London: Zed Bo- oksLtd, 1994), pp. 154-183.

Waldron, J., “Liberalism, Political and Comprehensive”, Gerald F. Gaus & Chandran Kukathas (eds.), Handbook of Political Theory (London: Sage Publications, 2004), pp. 88-99.

Wright, R., “İslam and Liberal Democracy: Two Visions of Reformation", Journal of Democracy, 1996, 7 (2): 64-75.

Yayla, A., Siyaset Teorisine Giriş, (Ankara: Siyasal Kitabeyi, 2004).

dipnotlar

  1. Liberalizmin ahlaki/kapsayıcı ve siyasi versiyonları ve bunların arasındaki farklar hakkında daha fazla bilgi için Bkz. Mustafa Erdoğan, “Liberalizm ve Türkiye’deki Serüveni,” içinde Modern Türkiye 'de Siyasi Düşünce, Der. Murat Yılmaz, Cilt 7, İstanbul: İletişim Yayınlan, ss.23-40.

  2. Ahlaki liberalizmden ziyade siyasi liberalizme yakın olan Chandran Kukathas’a göre, insanlann en temel çıkan, pek çok ahlâki liberalin ileri sürdüğü gibi “özerk” bir yaşam sürmekte değil, “vicdan”ının sesine uygun bir hayat sürebilmekte yatmaktadır. Vicdan özgürlüğünün doğal bir uzantısı örgütlenme özgürlüğüdür (freedom of associati- on). Bu özgürlüğün doğal sonucu da “aynlma hakkı”dır (freedom of exit). Kukathas’a göre, liberal bir siyasal düzen bireylerin bu özgürlükler temelinde farklı vicdani kabullerine uygun olarak yaşamalanna olanak tanıyan bir rejimdir. Bkz. Kukathas, C., The Liberal Archipelago: A Theory of Freedom and Diversity (New York: Oxford Uni. Press, 2003).

  3. İslam ve demokrasinin uyumu konusunda daha aynntılı bir başka tartışma için bkz. Şahin, Bican. “Is İslam an Obstacle to Democratization in the Müslim World? The Debate of the Compatibility of İslam and Democracy Revisited”, Bilig, Spring 2006,37: 189-204.; İslam ile liberalizm ve liberal demokrasi arasındaki uyum tartışması için bkz. Şahin, Bican., “Toleration, Political Liberalism, and Peaceful Coexistence in the Müslim World,” The American Journal of Islamic Social Sciences, vol. 24, no. 1, Winter 2007, pp- 1-24.

  4. Abdulkerim Suruş (2000) ve Muktedar Khan’ın (2001) tespit ettikleri gibi, siyasal alanın farklı yaşam tarzları karşısında tarafsız kalabilmesinin bir zorunlu koşulu olan “se- külerizm” demokrasinin bir önkoşulu değildir; o liberalizm ile şekillenen liberal demokrasinin bir önkoşuludur. Bu çerçevede, illiberal demokrasilerin farklı ahlâk anlayışları karşısında tarafsız kalmak gibi bir amacı yoktur. Böyle rejimlerde çoğunluğun iyi yaşam anlayışı azınlıkta olanlara da dayatılır. Suruş ve Khan, bir taraftan, liberal demokrasinin sunduğu nimetler olan, sivil özgürlükler, hukuk devleti ve sınırlı yönetimi arzularken, diğer taraftan da bunların zorunlu bir parçası olan sekülerizmi reddetme eğilimindedirler. Onlar, bir demokrasinin, seküler yani “liberal” olmadan da bu nimetleri sunabileceğini düşünmektedir. Kanımca, bu yanhş bir düşüncedir.

Bu blogdaki popüler yayınlar

TWİTTER'DA DEZENFEKTÖR, 'SAHTE HABER' VE ETKİ KAMPANYALARI

Yazının Kaynağı:tıkla   İçindekiler SAHTE HESAPLAR bibliyografya Notlar TWİTTER'DA DEZENFEKTÖR, 'SAHTE HABER' VE ETKİ KAMPANYALARI İçindekiler Seçim Çekirdek Haritası Seçim Çevre Haritası Seçim Sonrası Haritası Rusya'nın En Tanınmış Trol Çiftliğinden Sahte Hesaplar .... 33 Twitter'da Dezenformasyon Kampanyaları: Kronotoplar......... 34 #NODAPL #Wiki Sızıntıları #RuhPişirme #SuriyeAldatmaca #SethZengin YÖNETİCİ ÖZETİ Bu çalışma, 2016 seçim kampanyası sırasında ve sonrasında sahte haberlerin Twitter'da nasıl yayıldığına dair bugüne kadar yapılmış en büyük analizlerden biridir. Bir sosyal medya istihbarat firması olan Graphika'nın araçlarını ve haritalama yöntemlerini kullanarak, 600'den fazla sahte ve komplo haber kaynağına bağlanan 700.000 Twitter hesabından 10 milyondan fazla tweet'i inceliyoruz. En önemlisi, sahte haber ekosisteminin Kasım 2016'dan bu yana nasıl geliştiğini ölçmemize izin vererek, seçimden önce ve sonra sahte ve komplo haberl

FİRARİ GİBİ SEVİYORUM SENİ

  FİRARİ Sana çirkin dediler, düşmanı oldum güzelin,  Sana kâfir dediler, diş biledim Hakk'a bile. Topladın saçtığı altınları yüzlerce elin,  Kahpelendin de garaz bağladın ahlâka bile... Sana çirkin demedim ben, sana kâfir demedim,  Bence dinin gibi küfrün de mukaddesti senin. Yaşadın beş sene kalbimde, misafir demedim,  Bu firar aklına nerden, ne zaman esti senin? Zülfünün yay gibi kuvvetli çelik tellerine  Takılan gönlüm asırlarca peşinden gidecek. Sen bir âhu gibi dağdan dağa kaçsan da yine  Seni aşkım canavarlar gibi takip edecek!.. Faruk Nafiz Çamlıbel SEVİYORUM SENİ  Seviyorum seni ekmeği tuza batırıp yer gibi  geceleyin ateşler içinde uyanarak ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi,  ağır posta paketini, neyin nesi belirsiz, telâşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi,  seviyorum seni denizi ilk defa uçakla geçer gibi  İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık,  içimde kımıldanan bir şeyler gibi, seviyorum seni.  'Yaşıyoruz çok şükür' der gibi.  Nazım Hikmet  

YEZİDİLİĞİN YOKEDİLMESİ ÜZERİNE BİLİMSEL SAHTEKÂRLIK

  Yezidiliği yoketmek için yapılan sinsi uygulama… Yezidilik yerine EZİDİLİK kullanılarak,   bir kelime değil br topluluk   yok edilmeye çalışılıyor. Ortadoğuda geneli Şafii Kürtler arasında   Yezidiler   bir ayrıcalık gösterirken adlarının   “Ezidi” olarak değişimi   -mesnetsiz uydurmalar ile-   bir topluluk tarihinden koparılmak isteniyor. Lawrensin “Kürtleri Türklerden   koparmak için bir yüzyıl gerekir dediği gibi.” Yezidiler içinde   bir elli sene yeter gibi. Çünkü Yezidiler kapalı toplumdan yeni yeni açılım gösteriyorlar. En son İŞİD in terör faaliyetleri ile Yezidiler ağır yara aldılar. Birde bu hain plan ile 20 sene sonraki yeni nesil tarihinden kopacak ve istenilen hedef ne ise [?]  o olacaktır.   YÖK tezlerinde bile son yıllarda     Yezidilik, dipnotlarda   varken, temel metinlerde   Ezidilik   olarak yazılması ilmi ve araştırma kurallarına uygun değilken o tezler nasıl ilmi kurullardan geçmiş hayret ediyorum… İlk çıkışında İslami bir yapıya sahip iken, kapalı bir to