Dr. A. MEDYALI
BERHEM YAYINLARI
Dr. A. MEDYALI
KÜRDİSTANLI YAHUDİLER
BERHEM YAYINLARI
BERHEM YAYINLARI:
BİRİNCİ BASKI: 1992
Kapak:
Kürdistan kaynaklı elyazması Neo-Aramice bir kitap sayfası.
Musa Peygamber zamanında Yahudilerin Mısır'dan ayrılışlarını, yani göç olayını konu alan yapıtın bu son sayfasındaki damgadan 1669 yılında Nerwada yazıldığı anlaşılıyor.
İÇİNDEKİLER
1 GİRİŞ 7
2 KAYNAKLAR VE TERMİNOLOJİ 21
3 KUTSAL KİTAPLAR VE YÖRESEL ANLATILARDA KÜRDİSTAN VE KÜRDİSTANLI YAHUDİLER 24
4 İBRANİLER VE SÜRGÜN OLGUSU 31
5 YAHUDİLERİN GUT1LER(MEDLER)'LE VE MECUSİLİKLE (MAG1AN1SM) KARŞILAŞMALARI 33
6 ADIABENE KRALLIĞI VE SASANİLER DÖNEMİ 42
7 ARAP İSTİLASI VE İSLAMİYETİN KÜRDİSTAN'DA YAYILMASI 47
8 12-20.YÜZYILLARDA KÜRDİSTANLI YAHUDİLER51
9 NÜFUS DAĞILIMI VE İSRAİL'E GÖÇ 57
10 EKONOMİK YAŞAM VE MESLEKLER 66
11 DİL, EDEBİYAT VE MÜZİK 70
12 YONA SABAR'IN KİTABINDAKİ KAYNAKÇA 83
13 KAYNAKLAR VE NOTLAR 86
14 EKLER94
- Tüm Halklar Gibi Kürt ve Yahudi Halkları da Kardeştir!97
Kürdistanlı Yahudilerin Edebiyat Örnekleri -112
Kürdistanlı Yahudilerin yerleşik bulundukları yerleri gösteren harita
"Kürtlerin, Ortadoğu'da Arap şovenizminin etkisi alanda, Yahudilere karşı düşmanlık hisleri beslemesinin hiçbir yararı yoktur. Kürtler Yahudi toplumuyla daha sıcak ilişkiler kurmak durumundadırlar. Kürtler Yahudi toplumunun demokratik kuramlarını görmezden gelemezler. Yahudi toplumu Ortadoğu'da Kürtlerin doğal ittifakçısıdır."
Dr. İsmail BEŞİKÇİ
KÜRDİSTANLI YAHUDİLER
Giriş:
Haftalık Yüzyıl dergisinin 10 Şubat 1991 tarihli sayısında ABD'nin Üç İsrail Planı başlıklı ilgi çekici bir yazı kaleme alınmıştı. "İkinci ve Üçüncü İsrail'in kimlikleri bu yazıda şöyle açıklanıyordu:
ABD Dışişleri Bakanı James Baker, Körfez Savaşı'nin hemen öncesinde 13 Ocak günü Çankaya'ya President Bush'un Üç İsrail planını getirdi. Kuşkusuz Baker, Özal'a bu planın ana çizgilerini anlatırken Türkiye'yi İkinci İsrail haline getirmek istediklerini söylemek gibi bir nezaketsizlikte bulunmadı. Ama her şey açıktı. ABD, savaş sonrası Ortadoğu'sunda Türkiye'ye ve onun himayesinde kurulacak Kürdistan'a ikinci ve üçüncü İsrail rollerini veriyordu.
ABD ve NATO ile ilişkileri, Ortadoğu'daki konumu gözönüne alınırsa, Tüıkiye'nin pratikte zaten İsrail'le paralel bir çizgide yeraldığı görülecektir. Gerek ABD'nin gerekse TC Devleti'nin Ortadoğu'da bir Kürdistan Devleti'ni -hangi önder tikle olursa olsun- istemedikleri ve böyle bir oluşumu engellemek için her türlü çabayı ve işbirliğini nasıl gerçekleştirdikleri de yeterince açıktır. "ABD güdümlü muhtemel bir Kürdistan Devleti"nin bölgede İsrail Devleti ve TC ile aynı konumu paylaşacağı savı, Kürt halkını yönlendirmekte olan yeni iç dinamikleri ve gelişip güçlenmekte olan uzun erimli savaşımını hesaba katmamaktadır. Kürt halkına bütünüyle edilgen bir rol biçen bu yanılgılı yaklaşım biçimiyle büyük bir haksızlık yapılmaktadır. Emperyalist devletlerin ve onlann Ortadoğu'da ki işbirlikçileri olan devletlerin yeni sömürgeleştirme planlan, Kürt halkının uzun bir tarihi geçmişe dayanan ulusal- demokratik hak talepleriyle hiç bir şekilde uyuşamaz.
1991 yazının sonlarında ise yukanda değinilen yazıda yer alan ilişkiler ağı ile bağlantısını kolaylıkla kurabileceğimiz yeni bir konu Türkiye'nin gündemine girdi. 1492'de göçe zorlanan Ispanyol Yahudilerinin Osmanh İmparatorluğu'na "kabul edilişlerinin"(gelişlerinin) 500. yıldönümü 1992 yılında kapsamlı programlarla kutlanacaktı. Ve Türkiye'deki kutlama çalışmalarını düzenlemek üzere, aralarında çok sayıda devlet adamının da bulunduğu(3) bir vakıf, "500. Yıl Vakfı" adı altında 19 Temmuz 1989'da kurulmuştu. Cumhuriyet gaze tesirlin 13 Eylül 1991 tarihli konuyla ilgili haberinde, vakıfla ilgili şu bilgiler veriliyordu:
Türkiye'nin 1492'de Ispanya'dan kovulan Sefarad Musevilerine kapılarını açmasının 500. yıldönümü, Türkiye, ABD, Avrupa ve Meksika'da düzenlenecek bir dizi kültürel ve bilimsel faaliyet ile kutlanıyor... Yönetim kurulu başkanlığını Jak Kamhi'nin, başkan yardımcılıklarını Naim Güleryüz, Tevfik Saraçoğlu ve Yako Veissid'in üstlendikleri 500. Yıl Vakfı, kuruluş amacını şöyle açıklıyor: «Türklerin devlet ve toplum olarak üstün insanlık vasıflarını her türlü olanaktan yararlanarak tüm dünyaya tanıtma, din ve vicdan hürriyetlerini korumak için bağnazlık ortamından kaçarak Türk toprağını vatan seçen Musevilere kucak açan Türk milletinin insancıl yaklaşımını en geniş şekilde yurt içinde ve yurt dışında duyurmak ve Musevi vatandaşlarımızın şükran ifadelerinin açıklanmasına yardımcı olmak...»
Ele alınacak olan konuyu tanıtmak amacıyla aktanlan bu alıntıların ardından bazı saptama ve düzeltmelerin yapılması gerekli görünmektedir. Her şeyden önce, 1492'de İspanyol Yahudilerini "kabul" ettiği ileri sürülen ülke Türkiye değil, Osmanlı İmparatorluğu idi ve o sırada tahtta Padişah Bayezid (1481-1512) bulunuyordu. Bugün Türkiye olarak adlandırılan coğrafi alan, Osmanlı İmparatorluğu'nun yalnızca bir bölümünü oluşturuyordu ve imparatorluğun merkezi olan İstanbul da buradaydı. Çok dilli, çok dinli, çok ırklı bu imparatorluğa Yahudilerin göç etmeleri, o dönem Avrupa'sındaki sosyo-ekonomik gelişmelerle büyük bağlantısı olan ve Osmanlı devlet düzeniyle bağdaşarak imparatorluğu büyütüp genişletmek amacına hizmet eden "dahili genel tolerans" ilkesiyle paralellik gösteren bir olgudur. Tarihleri soykırımlar ve sürgün acılanyla dolu olan Yahudi toplumu için de kuşkusuz oldukça önemli bir tarihsel olaydır.
Ortaçağ'da Yahudileri sürgün eden tek ülke İspanya değildi. Yine bu sürgünlerin yerleştikleri tek yer de Osmanlı ülkesi değildi. Batı Avrupa'da henüz büyük bir yerli tüccar ve tefeci sınıfının ortaya çıkmadığı dönemlerde, vergi tahsildarlarına (gelişmemiş de olsalar), dönemin mali işlerini yürütebilecek uzmanlara, savaş ve diğer gereksinmeleri finanse edebilmek için mali kaynaklara ihtiyaçlan olan feodal kastların koruması altında, Yahudi toplulukları büyük bir patlama gösterdiler. Büyük ve varlıklı topluluklar meydana getirdiler(4). Ancak Yahudiler, dinsel ve tarihsel yönelimlerin de etkisiyle kendi aralannda bütünleşmiş, kapalı ve ayn bir sosyal grup oluştum yorlardı. 11.yüzyılda Avrupa'da ticaretin gelişmesi ve nüfusun artması, bunun ardından bir gereklilik olarak ortaya çıkan
Haçlı Seferleri'nin de katkısıyla, Ban Avrupa ülkelerinin kendi yerli Hıristiyan tüccar ve tefeci sınıflan yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. Yükselen buıjuva sınıflarının keskinleştirdiği toplumsal ve sınıfsal çatışmalann görülmeye başladığı 13. ve 14. yüzyıllarda, bu ülkelerde yaşayan Yahudiler, toplumsal hoşnutsuzluklann ve nefretin yöneltildiği başlıca hedefler olmaktan kurtulamadılar. Yahudiler 1290’da İngiltere'den, 1306'da Fransa'dan ve bir süre sonra da Almanya'dan sürüldüler(5). Kendi yerli tüccar sınıflan gelişen Batı Avrupa ülkelerinin artık Yahudilere gereksinimleri azalmıştı. Aynı dönemlerde Doğu Avrupa'da ise üretim ilişkileri daha geri bir düzeydeydi. Henüz yerli bir orta sınıf olşmamış ve eskiden Batı Avrupa'da olduğu gibi bir tüccar- tefeci sınıfına ihtiyaç vardı, işte bu gereksinim Batı Avrupa'dan sürgün edilen Yahudiler tarafından karşılanacaktı. Nitekim çok sayıda Yahudi, Batı Avrupa'dan Polonya, Litvanya ve Rusya'nın çeşitli bölgelerine göç etti ve buralarda iyi karşılanıp özel ayncahklar elde ettiler(6).
1492'de Ispanya'dan sürgün edilen Yahudilerin Osmanlı topraklarına (sadece Türkiye olarak sınırlanan alana değil, imparatorluğa bağlı diğer ülkelere de) göç etmeleri olgusunda da aynı temel sosyo-ekonomik nedenleri izlemek mümkündür. Ancak Ispanya'da Yahudiler diğer Batı Avrupa ülkelerindekinden farklı olarak, yalnızca feodal egemenlerin çıkarlarına hizmet etmekle kalmayıp ülkenin tüccar sınıfının gelişiminden de pay alabilecek bir güce ulaşmışlardı. Yahudiler tüccar sınıfında yemliyorlardı. Bu nedenle de bu yeni sınıfı denetlemek isteyen Kilise öncülüğündeki feodal egemen kastın şiddetinin gittikçe arttıran saldınlanna hedef olmaktan kurtulamadılar. Oniki yüzyıldan daha uzun bir süre Ispanya'da yaşamış olan Yahudiler, tüccar ve zanaatkâr sınıflar içinde önemli bir konum elde etmişlerdi. Vergi tahsildarı ve finans uzmanı olarak İspanyol monarşisine hizmet edenler de bulunuyordu. Köylü ayaklanmaları ve toplumsal çatışmalann yaşandığı bir dönemde, Yahudilere yöneltilmiş olan baskı ve zulüm, egemen feodal sınıfın ve Kilise'nin çıkarlarına hizmet ediyordu(7).
İspanyol Yahudilerine uygulanan sosyo-ekonomik kökenli baskılar dinsel bir görünüm altında ortaya çıktı. Ortaçağ boyunca Kilise'nin bu ülkelerde insan yaşamında oynadığı rakipsiz rolün önemi ve niteliği gözönüne alınırsa, bu sonuç daha kolay anlaşılabilir. Bu dönemlerde yoğun baskılardan kurtulabilmek için Hıristiyanlığı kabul eden İspanyol Yahudileri bile toplumsal gerilimin doğurduğu öfkeden kaçıp kurtulamadılar. Ispanya'yı terkcden Yahudilerin büyük çoğunluğu Osmanh İmparatorluğu'nun yönetim merkezine (en çok gereksinim duyuldukları bölgeye) ve imparatorluğun diğer bölgelerine giderek oralara yerleştiler. Çünkü buralarda, daha önceki yüzyıllarda Batı ve Doğu Avrupa'da olduğu gibi, Yahudilerin ekonomik fonksiyonlarına ihtiyaç vardı.Batı Avrupa'da artık istenmiyorlardı. Doğu Avrupa'ysa daha önceki Yahudi sürgünleri banndınyordu ve yenileri için fazla yer yoktu. Bu durumda Osmanh ülkesi, İspanyol Yahudilerinin göç edip yerleşmesine uygun bir konumda bulunuyordu.
Konuya Osmanlılar açısından baktığımızda, Anadolu topraklarında Yahudi varlığının Türklerin buralara gelmeye başladıklan 9. yüzyıldan çok daha eski dönemlere uzandığım görürüz. Daha 13. yüzyılda, geleceğin Osmanh Devleti'ni yaratacak olan ilk önemli çabalar gösterilirken, Türk öncülerinin bölgede yerleşik Yahudi topluluklanyla ilişkileri olur. Orhan Bey döneminde (1324-1360) Bursa'yı elegeçirmek için yapılan savaşlar yüzünden bu bölgede yaşayan Hıristiyanlar ve Yahudiler başka yerlere kaçmışlardı. Bursa Orhan Bey tarafından alındıktan sonra, çatışmalar nedeniyle kaçan halkın ve özellikle de Yahudilerin geri gelmelerini sağlamak için Osmanlılar teşvik edici bir yaklaşım içinde olmuşlardır. Kurulmaya çalışılan devletin Yahudiler gibi ticaret, sanayi, maliye, idare ve ilim alanında gelişkin elemanlara mutlak gereksinimi olduğu biliniyordu.
Ispanya'da Müslüman Endülüs Emevi Devleti'nin 755- 931 yıllan arasında devam eden hakimiyet döneminin ardından Hıristiyanlar ülkeyi yeniden elegeçirmeye başladıklarında birçok Yahudi topluluğu da yeni yönetim içinde yer aldı. Özellikle bu geçiş döneminin başlannda çok geniş topraklar elegeçiren Hıristiyan egemenler önemli idari ve mali sorunlarla karşılaştılar. Ve bu sorunlarını çözebilmek için, Ispanya'da yaşayan Yahudi kitlesine başvurmak zorunda kaldılar. Hatta Ispanya dışından Yahudi "uzman" getirtme yoluna gittiler(8). Yükselma dönemine giren Osmanlı Devleti de benzer gereksinimleri duymuş ve benzer çözümler arayıp bulma çabası içinde olmuştur.
Engizisyon mahkemeleriyle kurumlaştınlan dinsel baskılar ve kitlesel öldürmelere varan şiddet uygulamaları yüzünden Yahudiler 1492’den önceleri de defalarca Ispanya'yı terketmek ya da kendilerini gizlemek ve Hıristiyanlaşmak zorunda kalmışlar. Bazı dönemlerde Ispanya'da hemen hiç Yahudi kalmamıştır. Dm değiştirerek Hıristiyan olmaya zorlanan Yahudiler, gizlice Yahudiliklerini devam ettirebildikleri "görünüşte Hıristiyan" bir topluluk oluşturdular. Konverso ya da Marona adı verilen bu Yahudiler, 14. yüzyılda geniş ve etkili bvir grup oluşturarak devlet örgütü içinde önemli kilit noktalara yerleştiler(9). İspanya'dakine kıyasla daha az oranda olmak üzere daha değişik bir uygulama biçimi Osmanlılarda da görülmüştür. Dönme olarak bilinen ve Müslüman olduklan kabul edilen çok sayıda Yahudi, Osmanlı devlet örgütünde çok önemli yerlere gelebilmiş, etkin roller üstlenmişler.
Çeşitli kaynaklar Fatih Sultan Mehmed (1451 -1482)’in İstanbul’u alırken şehirdeki Yahudilerle gizli bir anlaşma yaptığını aktanrlar( ). "Bizans yönetimiyle işbirliği yapmaktan kaçınma" şeklindeki bu dolaylı ittifaklan nedeniyle Fatih, İstanbul'u aldıktan sonra Yahudilere ayncahklı bir statü taramıştır. Fatih'in bu tutumunun ardında yatan tek neden,
Yahudilerin İstanbul'un alınması sırasında göstermiş olduklan dolaylı destek değildi. Bizans Yahudilerinin teknik beceri ve bilgi üstünlüklerinin farkında olan Fatih, genişleyen imparatorluğun nitelikli eleman gereksinimini karşılamada onlardan yararlanmayı düşünmüştür. Bu yaklaşımı nedeniyle de, Istanbul'u aldıktan sonra Yahudileri şehre yerleşmeye davet etmiş; • bu amaçla imparatorluk kentlerine tamimler göndererek İstanbul'un Yahudilere açık olduğunu ilan etmiş, İstanbul'a yerleşecek Yahudilere evler, bağlar, tarlalar vaat etmiştir. Bunun üzerine binlerce Yahudi ailesi İstanbul'a göç etmiştir(ii).
1469 ydında Ispanya'daki iki büyük devletin hükümdarları Kastilya Kraliçesi izabella ile Aragon Kralı Fernando evlenerek devletlerini birleştirdiler. Ardından Yahudiliklerini gizleyerek yaşamlarını sürdüren konversolan izleyip yakalayan ve "suçlu" bulduklannı idam ettiren Engizisyon mahkemelerinin yetkilerini daha da genişlettiler. Böylece Yahudilere yönelik baskı ve şiddet uygulamalan büyük bir hız kazandı. Daha sonra ise Yahudileri Ispanya'dan bütünüyle kovmak üzere 31 Mart 1492 tarihli bir fermen hazırlandı. Ve hemen aynı yılın Mayıs ayında yürürlüğe konularak uygulamalar başlatıldı. 1492'nin Ağustos ayının başlanna kadar yaklaşık 100.000 Yahudi Ispanya'dan ayrılmak zorunda kaldi(12). Bu dönem boyunca Ispanya'dan kovulan Yahudilerin toplam sayısı 250.000 civanndadır(13). Doğrudan Osmanlı ülkesine sığınan Yahudiler, sürgün edilenlerin sadece küçük bir bölümünü oluştururlar. Aynca Ispanya'dan kovulan Yahudilerin tamamen bilinçli bir seçim sonucu Osmanlı ülkesine göç etmiş olduklarını ileri süren savlar da doğnı değildir. Büyük çoğunluk öncelikle Portekiz ve daha az olarak da İtalya, Sicilya, Hollanda gibi Avrupa'daki diğer Hıristiyan ülkelere gitmişlerdir. Bu ülkelerde kendilerini din değiştirerek Hıristiyanlığa geçmeye zorlanma tehdidi altında hissedene 14) ve umdukları koşullan bulamayan bir kısım Yahudi sürgün, ancak çeşitli yerlerde durakladıktan sonra Osmanlı egemenliğindeki ülkelere göç ettiler. Bu sıralarda Osmanh Devleti kuruluş dönemini geride bırakarak gelişme ve yükselme dönemine girmişti. Sanayi. Teknik, ticari ve diğer birçok alanda, imparatorluğun yetişmiş kalifiye elemanlara büyük bir gereksinimi vardı. Daha önce Orhan Bey ve Fatih'in yaptığı gibi, u.Bayezid de Ispanya'dan göç eden Yahudilerin sahip olduklan gelişkin ti dan, teknik ve kültürel birikimden yararlanabileceğini hesaplamış ve yanılmamıştır. İspanyol Yahudilerinin Osmanh Devleti'ne getirecekleri önemli katkının farianda olan u.Bayezid, İspanya Kralı Fernando'nun bu konuda büyük bir hata işlemiş olduğunu dilegetiren "Böyle bir kralın {İspanya Kralı Fernando) akıllı olduğunu kim söyleyebilir? Kendi ülkesini sefalete sürerken benimkini zenginleştiriyor"(i5) şeklindeki sözleri, Osmanh Devleti’nin temel yaklaşımını ortaya koymaktadır. Gerçekten de Ispanya'dan kovulan Yahudiler genel olarak meslek sahibi, sanayi ve ticaretten anlayan, gelişkin bir bilgi ve kültür birikimleri olan ve Osmanh Devleti'nin çok ihtiyaç duyduğu kalifiye kişilerdi. Bu uzman kişiler Osmanh topraklarında birçok önemli endüstriyi ilk kez kurdular, kurulmuş olanları daha da geliştirdiler.Ömeğin İspanya Yahudileri top ve diğer ateşli silahların yapımında uzmandılar ve o sıralarda Osmanlı ordusu da bu yeni silahlarla donatılmaya çalışılmaktaydı. Avrupa'da henüz yeni bir sanayi kolu olan matbaayı da Osmanh ülkesinde ilk kez bu Yahudiler kurmuştur. Bu ilk matbaa 1493'de David ve Samuel ibn Nahmias kardeşler tarafından faaliyete geçirlimi ştir(l 6).
Açık olarak görüldüğü gibi 1492 yılında Yahudilerin Ispanya'dan göç etmeye zorlanmalan ve ardından bunların bir kısmının Osmanh ülkesine gitmeleri tarihsel olgusu konusunda Türkiye Cumhuriyeti Devleti (TCD)'nin çeşidi kurum ve sözcüleri ile 500. Yıl Vakfı'nın ileri sürdükleri görüşlerin çoğu yanlıştır. Gerçekler çarpıtılmış ve tahrif edilmiştir. İnsan haklan, azınlık haklan, hoşgörü vb. çağdaş ve güncel değerler açısından TC'ya puan kazandırmaya ve bu konulanla
Yona Gabbay
Zaholu tanınmış hikâye anlatıcısı.
Bir tüccar olarak Kürdistan'ı baştan başa gezdi. Çok sayıda halk
hikâyesi dinledi ve anlattı. 1972'de Kudüs'de öldüğünde 100 yaşının
üzerindeydi.
gerçekten kötü olan sicilini unutturmaya çalışan bu savların doğru olmadıklarının bir diğer kanın da, Osmanlı Devleti'nin aynı dönemde Ispanya'dan Yahudilerle birlikte kovulan 3 milyon kadar Müslümana yaklaşımında yatmaktadır. Yahudiler gibi kalifiye elemanlara, sanayi ve ticaretten anlayan bilgili kesimlere sahip olamayan bu Müslümanların hiçbiri Müslüman Osmanlı ülkesine kabul edilmemiştir.Yahudilerin Osmanlı ülkesine "kabul edilmiş olmalarını" bir övünç kaynağı ve kendi "üstün insanlık niteliklerini gösteren bir kanıt" olarak sunmaya çalışanların, Yahudilerle birlikte aynı dönemde Ispanya dan kovulan Müslümanların neden hiçbirinin kabul edilmemiş olduğunu da açıklamaları gerekir. Farklı bir dinden olduklan halde kendilerine teşvikler, olanaklar sunularak Yahudiler Osmanlı ülkesine "davet" edilirlerken, Osmanlıların din kardeşleri olan Müslüman sürgünler neden kabul edilmemişlerdir? "Üstün insanlık nitelikleri" ve İslam dininin kurallan, zor durumda bulunan Müslümanlara da yardım edilmesini, sığınacak bir yer arayan bu insanlann "Müslüman" Osmanlı Devleti tarafından korunmalarım ve hiç olmazsa bir kısmının uygun yerlere yerleştirilmelerini gerektirmiyor muydu? Gerçekte Osmanlı Devleti'nin çıkarları ve gereksinimleri "üstün insanlık niteliklerinden" ya da "İslam dininin gereklerinin” yerine getirilmesinden çok daha önde geliyordu. Yahudilerin Müslümanlara tercih edilmiş olmaları, her şeyden önce Osmanlı Devleti çıkarlarının gözetilmiş olmasının bir sonucudur.
1969 yılında Türkiye'de 35.00040.000 arasında Yahudi yaşıyordu. Bunların 30.000 kadarı İstanbul'da yerleşikti. Türkiye'deki Yahudilerin %95-97'si gibi büyük bir çoğunluğu Sephardim (Sifardim, Ispanyol Yahudileri), geriye kalanlarsa Ashkenazim (Aşkınazim; Polonya, Rusya ve Alman Yahudileri) kökenliydiler(i7). Cumguriyet gazetesinin daha önce değinilen haberinde aktarıldığına göre; The New York Times'm 30 Temmuz 1990 tarihli uluslararası baskısındaki bir yazısında Cfyde Haberman, Türkiye'deki Yahudilerin sayısını 22.000 olarak vermektedir. 500. Yıl Vakfi'nın tüm bu Yahudi nüfusu temsil ettiği oldukça kuşkuludur. Vakıf adına ortaya konulmaya çalışılan çok yönlü ve kapsamlı çabalar, Türkiye nin devlet olarak çalışmalarda üstlendiği etkin rol, vakfın salt bir kutlama komitesi ya da anma çalışmalarını yürütme kuruluşu olmadığım gösteriyor. 500 yıl önceki tarihsel bir olgu paravan yapılarak, olayın özü çarpıtılarak, çıkarlar doğrultusunda ve gösterilmeye çalışıldığından farklı amaçlar için kullanılmaktadır. Dünya Yahudilerinin ilgi ve sempatilerini kazanma çabasına girilmekte; Osmanlı İmparatorluğu ile bağlantılı tarihsel bir olgu (yapay bir biçimde) Türkiye Cumhuriyeti’yle özdeşleştirilmeye çalışılmakta; güncel insan haklan ihlalleri ve anti-demokratik uygulamalarla Kürt sorunu gerçeği unutturulmaya, haketmediği bir alanda Türkiye’ye puan kazandırılmaya çalışılmaktadır.
500. Yıl Vakfı'nın yan-resmi konumuna ve uluslararası boyutuna dikkatleri çeken İKİBİN'E DOĞRU dergisinde yer alan şu görüşler ilgi çekici:
TürkiyeİsrailABD ilişkilerinde birinci dercede önemli yer tutan 500. Yıl Vakfı'nın dış etkinlikleri de adeta tamamen ABD'ye yönelik... Vakıf Türkiye'nin Amerikalı Dostları Derneği'yle koordineli çalışıyor.
ABD ve İsrail bağlantılı 500. Yıl Vakfı'nın Türkiye devleti ile olan yakın ilişkisi, kurucuları arasındaki devlet adamlarının çokluğundan belli...
Vakıf Yönetim Kurulu üyesi Üzeyir Garih'in, çalışmalarında resmi görüş ile nasıl bir paralellik kurduklarını açıklaması ilginç. Dışişleri Bakanlığı ile Genelkurmay’dan bu işe tahsis edilmiş insanlar var. Biz onlarla temas ediyoruz diyor...
Yani Vakıf, Türkiye-ABD-tsrail koordinasyonuna katkıda bulunurken, Türkiye Devleti de vakfa yol gösteriyor.^).
Vakfın bağlantılan ve hedefleri gözönüne alındığında açıkça görülebileceği gibi 500. Yıl Vakfı politik hedefleri olan, organize ve uluslararası bir girişim. Gizlenmeye çalışılmasına karşın, vakıf yan-resmi bir statüye sahip.
Günümüzde Ortadoğu'daki İsrail karşıtı cepheleşmeyi yaratan temel neden, neredeyse bütünüyle Filistin sorunu ve bu sorunla ilgili görünen taraflardan hangilerinin desteklenip hangilerine karşı çıkılacağı şeklinde biçimlenip somutlaşmıştır. Oysa Ortadoğu'da mevcut devletlerarası ve halklararası ilişkilerin niteliğini belirleyecek daha başka etkenler, değerler, politikalar yok mudur? Yok iseler, yaratılamazlar mı? Varsalar geliştirilemezler mi? Kuşkusuz bu olanaklar vardır, neki kullanılması ve gelişdrilnmesi gerekir.
Filistin sorunuyla simgeleşen Arap-îsrail (ya da Müslüman-Yahudi) anlaşmazlığı ve bundan daha eski ve daha önemli bir süreç olan Kürdistan'ın paylaştırılıp sömürgeleştirilmesi süreçlerinin birbirleriyle ilişkileri yönünden yeniden ele alınıp incelenmesi, yeni politikalann oluşturulması Kürtler için bir zorunluluktur. Kuşkusuz Kürtler, Filistin halkının kurtuluş mücadelesini desteklemeli, Filistin halkıyla dayanışmaya girmeli, emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı Filistin halkıyla birlikte mücadele etmelidirler. Kürtler de Filistin halkının ve onun temsilcilerinin kendilerine karşı aynı tavır içinde olmalarını beklemelidirler. Filistin sorunu konusunda Kürtler, ezilen bir ulus olarak, Ortadoğu’da üzerlerine düşenden daha fazlasını yapmayı günümüze değin sürdürmüşler. Bu nedenle Kürdistan'ı aralarında bölüşmüş devletler de olmak üzere diğer Müslüman ülkelerle birlikte İsrail'e karşı aynı cephe içinde yeralmışlar. Oysa Kürtlerin çıkarları, kendilerini sömürgeleştiren devletlerin çıkarlarıyla çelişmektedir. Üstelik Ortadoğu'da Kürt halkının gerçek dostu, müttefiki diyebileceğimiz tek bir Müslüman devlet de bulunmamaktadır.
İsrail Yahudi Devleti, sadece Filistin sorunuyla özdeşleştirilemez, basitçe Filistin sorununa indirgenemez.Özellikle Kürtler bunu yapmamalıdırlar. İsrail Yahudi Devleti'nin aynı zamanda gelişkin bir demokratik yapısı, belli ölçülerde devletin kendisini sorgulayabilen bir kamuoyu potansiyeli, belirgin bir kültürel birikimi yanında bölgede gözardı edilmeyecek önemde bir askeri ve teknolojik gücü vardır. Kürtler İsrail’le Filistin sorunu konusunda değil, bu konularda yakınlaşacaklardır. Bu yüzden Kürtler, gereksinim duydukları Kürt-îsrail ilişkilerini halklar düzeyinde geliştirebilmelerinin önündeki en büyük engelin Filistin sorunu olup olmadığı konusunu bir sonuca bağlamak zorundadırlar. Şu soruların yanıtlan da araştınlmalıdır: Filistin halkının haklı davasına saygıda kusur göstermeyen Kürtlerin, kendi ulusal mücadelelerine katkı temelinde, İsrail'le ilişkilerini geliştirmelerinin Filistin halkına Türkiye-İsrail ilişkilerinden daha fazla zarar vereceği ileri sürülebilir mi? Ve yine bu zararın Filistinlilerin Türkiye, Irak, İran ve Suriye ile olan ilişkilerinin Kürt halkına verdiği zarardan daha fazla olacağı ileri sürülebilir mi? Kürtler açısından İsrail Yahudi devleti, Müslüman Irak, Türkiye, Suriye ve İran devletlerinden daha fazla mı gericidir, daha fazla mı ırkçıdır, yoksa daha fazla mı soykırımcıdır? Hiç bir halkı veya ulusu "düşman olarak görmeyen Kürtler, niçin kendilerini ezen, ulusal demokratik haklarım gaspeden, asimilasyonu, terörü, şiddeti ve soykırımı dayatan devletlerin" halklarına karşı besledikleri dostça , kardeşçe, barışçı ve insancıl tutumu İsrail halkından esirgesinler? Neden İsrail halkının dostça tutumundan kendilerini mahrum etsinler?
Kürdistan'ın erişilmez dağlarının 1492’lerden ve Türklerin Ön Asya'ya uzanmalarından çok çok önceleri, MÖ’lere uzanan dönemlerden itibaren, zor durumdaki çok çeşitli etnik, dinsel ve kültürel topluluk için güvenle sığındıkları birer yurt olduklan biliniyor. Bu topluluklar arasında Yahudiler de vardı. Sonralan kimi Kürt topluluklannın Yahudi dinini benimsemiş olduklan ve yine bazı Yahudi topluluklannın da Kürtleşmiş olduklan anlaşılıyor. Kürtlerle ilgili çeşitli kaynaklarda Yahudi Kürtler veya Kürdistanlı Yahudiler, Kürt Yahudi leri ile ilgili kısa değinmelere yer yer rastlanırsa da, konu ge
nelde henüz yeterince incelenmemiştir. Oysa günümüzde İsrail'de Kürdistan kökenli 200.000'den fazla Yahudi'nin yaşıyor olması bu konudaki araştırma ve incelemelerin gerekliliğini işaret etmektedir.
Geleneksel takı ve giysileriyle bir yahudi kadını
KAYNAKLAR VE TERMİNOLOJİ
Aralarında çok sayıda Müslüman ve Kürt olmayan toplulukları barındırmış olan Kürtler, diğer dinlere ya da mezheplere inananlara karşı, genelde hoşgörülü ve dostça bir tutum içinde olmuşlardır. Türkiye ile Irak arasındaki sınırın düzenlenmesi için Milletler Cemiyeti tarafından 30 Eylül 1924'de oluşturulan komisyon tarafından hazırlanan raporun Kültlerden sözeden bir bölümünde şöyle deniliyor
Çok savaşçı, çok bölünmüş ve disiplinsiz olmalarına rağmen, birlikte yaşadıkları diğer halklarla dostça ilişkiler içinde yaşamayı bilirler. Bütün Müslümanlar içinde, Hıristiyanlarla en iyi geçinenlerin Kürtler olduğunu gözledikti'))
Bu genel tutuma aykırı olan iki belirgin durumda, 19.yüzyıhn ikinci yansında (1843) Nesturilerle ve 2O.yüzyüın başlannda (1914-1918) Ermenilerle bozulan ilişkilerde ise dış güçlerin müdahaleleri sözkonusudur.
Putperestlik, Mecusilik, Zerdüştilik gibi eski inanç biçimterinin ardından Şafii, Sünni, Şii, Alevi, Ehl-i Hak (Ali ilahi), Kadiri, Ticani, Bektaşi, Şarli, Şebeki, Kakeyi, Bahai, Babi, Nakşibendi, Nurcu gibi çok çeşitli îslami mezhep ve tarikat mensuplan yüzyıllar boyunca Kürdistan'da Nesturiler, Süryaniler, Ermeniler, Yahudiler, Yezidiler, Şemsiler, Bajoranlar, Levitiler, Yakubiler(Jacobites), Amonitiler (Ammonites), Moabitiler (Moabites), Nazarenler(Nazarenes), Mandanhlar (Mandeans) gibi yine çok çeşitli ve farklı etnik-dinsel yapılardaki topluluklarla birlikte ve yanyana yaşamışlardır.
Kürdistanlı Yahudilerle ilgili kaynaklan değerlendirmeye geçmeden önce, terminolojiye ilişkin bazı açıklamalarda bulunmak gerekli görünmektedir. Özellikle Yahudi din adamlarının kaleme almış olduklan gezi yazılarında, seyahatnamelerde, dinsel ağırlıklı veya dinsel amaçlı kaynaklarda Kürdistan'daki tüm Yahudiler, Musevi (Yahudi) olma nitelikleri tamamen öne çıkarılarak ve Kürt olma nitelikjleri de gözardı edilerek Kürdistanlı Yahudiler (Jews of Kurdistan, KurdistaniJews) olarak adlandırılmışlar. Bir 12.yüzyıl gezgini olan ve Kürdistan'ın birçok yerini gezip buralardaki Yahudi topluluklarından seyahatnamesinde ilk kez sözedenlerin başın da gelen Tudelalı Benjamin (Benjamin of Tudela)'den Encyclopaedia Judaica(20)'ya kadar uzanan geniş bir yelpazede bu tutumu gözlemlemek mümkündür. Oysa pekçok çağdaş yazarın, araştırmacının, gazete ve dergi muhabirinin, daha önemlisi Kürdistanlı Yahudilerin büyük bölümünün kendi tutumlan bundan farklıdır. Bu kesimler tarafından Kürdistanlı Yahudiler terimi yerine (ya da en azından bu terimle birlikte) Yahudi Kürtler, Kürt Yahudileri veya yalnızca Kürt biçimindeki adlandırmaların daha çok tercih edildiğini görmekteyiz. İsrail deki Kürt Yahudileri toplum unun Kürdistan sorunu karşısındaki -ileride değineceğimiz- tutumlan ve İsrail'de kurduklan etnik boyutun belirgin olarak vurgulandığı çeşitli kuruluşlar, Kürdistan kökenli Yahudilerin Kürdistan'a ve Kürt halkına olan büyük ilgi ve bağlılıklannı gösteren açık olgulardır. Bu çalışmada genellikle tercih edilecek olan Kürdistanlı Yahudiler terimiyle, coğrafi bir yaklaşım amacı gözetilmekte ve etnik bakımdan Kürt olsun ya da olmasın Kürdistan kökenli tüm Y ahudiler hedeflenmektedir.
Çoğu kez Zerdüştilik’le eşanlamlı olarak kullanılan ve aslında köken olarak daha eski dönemlere uzanan Mecusilik (Mecusiye, Magianism) kavramına ise ileride yeri geldiğinde değinilecektir.
Kürdistanlı Yahudilerle ilgili temel verileri elde edebildiğimiz kaynakların başlıcalannı özet olarak şu şekilde gruplandırabiliriz:
Kuşaktan kuşağa sözlü olarak aktanlagelen ve sonraları bir kısmı da yazılı olarak kaydedilmiş olan yöresel anlatılar, hikâyeler, efsaneler.
Tevrat (Kitab-ı Mukaddes, Yahudilerin kutsal kitabı), Targum (Tevrat'ın Yeni Aramice'deki tercümesi), Incil (Hıristiyanlann kutsal kitabı) ve diğer dinsel kitaplar, elyazması belgeler.
Yöresel arkeolojik bulgular ve başta Arap tarihçilerinin eserleri olmak üzere, komşu halklara ait yazdı kaynaklar.
12.yüzyıldan itibaren. Kürdistan'ı gezmiş olan gezgincilerin kaleme aldıklan ya da başkalarının aktardıkları bilgüeri içeren yazık eserler.
Günümüzde neredeyse tamamı İsrail'e göç etmiş olan Kürdistanlı Yahudiler arasında doğrudan yapüan araştırma ve inceleme çalışmaları.
Bu kaynaklar grubundan ilk ikisinde (kutsal kitaplar, yöresel anlatılar vd.), gerçeklerle efsaneler sık olarak birbirine geçmiştir. Ancak tarihsel kanıtlarla da desteklendiklerinde, bu kaynakların aktardıkları bilgiler güvenilir bir anlam ifade etmektedirler. Bu nedenle -ileride ayrıntılı olarak değinileceği gibi- Kürdistan'daki Yahudilerle ilgili ilk sağlıklı bilgileri 12.yüzyılda Kürdistan'ı gezmiş olan iki Yahudi gezginin, Tudelalı Benjamin ve Ratisbonlu Pethahiahm gezi kitaplarından itibaren bulduğumuzu kabul etmekteyiz.
Kürdistanlı Yahudilerle ilgili yayınlan ve kaynaklan içeren oldukça kapsamlı bir kaynakça, Zaho (Güney Kürdistan'da bir kent) kökenli bir Kürt Yahudisi olan Kaliforniya Üniversitesi İbrani Dili Profesörü Yona Sabar'm ortaya koymuş olduğu antolojik bir çalışmanın 229-232. sayfalarında yer almaktadır(21). Yer yer alıntılar yapılacak olan kaynak adlarının izlenebileceği bu bibliografya ekte sunulmuştur.
KUTSAL KİTAPLAR VE YÖRESEL ANLATILARDA
KÜRDİSTAN VE KÜRDİSTANLI YAHUDİLER
Yahudi kutsal kitaplarında Kürdistanla ilgili olarak az da olsa bazı referanslar bulunmaktadır. Kürdistan, Arami dilinde BetKardu, yani Kardu Ülkesi olarak biliniyordu. Musevilerin kutsal kitabı Tevrat'ı, Aramice'ye çevirmiş olan Onkelos (MS 4.yüzyıl), Tevrat'ın bölümlerinden (Yaratılış, 8:4)'de yeralan Hare Ararat, yani (Nuh'un gemisinin oturduğu) "Ararat(Ağn) Dağlan" karşılığı olarak Türe Kardu'yu kullanmıştır. Bu karşılık Kürdistan Dağlan anlamındadır(22). Onkelos, (ieremiah, 51:27)'deki Mamlekhot Araratı ise Kardu Ülkesi Krallığı olarak Aramice’ye çevirmiştir(23).
Nuh'un gemisi ile ilgili olarak anlatılan hikâyelerin bazı eski kaynaklanndan sözeden Lous Ginzberg'in aktardığı bilgiler içinde, Kürdistanı konu edinenler de bulunmaktadır. Aşağıda sıralanacak olan bu kaynaklardan ilk ikisinde Kardu ve Kardunya doğrudan Kürdistan karşılığı olarak kullanıl iniştir.
Sonuncusunda ise Kürdistan'da bulunan Cudi Dağı’nın olduğu bölge'den bahsedilerek yine Kürdistan kastedilmiştir. Ginzberg'in aktardığı kaynaklar şunlardır:
Asur Ülkesi'ne dönen Sennaçerib (Sennacherib, Asur Kralı) bir kalas parçası buldu ve bir put gibi ona taptı. Çünkü o, Nuh'u tayfımdan koruyan geminin bir parçasıydı. Sennaçerirb, eğer kendisini bekleyen zor işleri başarmaya muvaffak olursa, oğullarım bu puta kurban etmeye and içti. Onun bu yemininden haberdar olan oğullan, babalannı öldürerek çok sayıda esir Yahudi'yi sürgüne gönderdikleri Kardu'ya kaçtılar.
Nuh'un gemisinin oturduğu Kardunya'nın valisi. Mamanın oğlu Parsandatha...
Yöredeki bir dağ, Jabal Judi (Cebel Cudi, günümüzde bilinen adıyla Cudi Dağı) üzerinde, Nuh'un gemisinin ve bir tapmağın (altann) varlığından sözeden yöresel bir anlatıdan 2.BenJamin başta olmak üzere birçok gezgin sözetmiştir. 2.Benjamin seyahatnamesindc(s.94) bu anlatıyı "Dağın eteğin de dikili duran dört sütun, burada oturan halka göre daha önceleri eski bir altara aitti. İnanüdığına göre, Nuh bu altan gemiden dışan çıktıktan sonra inşa etmişti" şeklinde aktarır.
MÖ ö.yüzyıla ait olan Babil dönemi Talmud'u da, Kardu ve Karduyyim hakkında bazı referanslar içermektedir. Bunlar arasından başlıca şu iki bölüm örnek olarak verilebilir:
Baba Batra, 91a: "Atamız İbrahim on yıl hapsedilmişti, üç yıl Kutha'da ve yedi yıl Kardu'da."
Yebamot, 16a: "Karduyyim içinde onlardan din değiş örenler kabul edilebilir."
Kürdistanlı bazı Yahudi topluluktan arasında kuşaktan kuşağa sözlü olarak aktanlan eski bir anlatıya göre Kürdistanlı Yahudiler, Asurlular döneminde Medlerin ülkesine (Medya'ya, Kürdistan'a) sürgün edilmiş olan on İbrani kabilesinin soyundandırlar. Bu hikâyeden ilk kez Haham Tudelalı Benjamin (Rabbi Benjamin ofTudela) söz etmiştir. Bir 12.yüzyıl gezgini olan Haham Benjamin, 1170 yılında Kürdistan'ı gezmiş ve yüzden fazla Yahudi topluluğunun varlığım saptamıştır. Kürdistan'ı çok daha sonralan, 19.yüzyılın ortalannda ziyaret eden gezgin 2.Banjamin de aynı yöresel anlaüyı kaydetmiştir(24). Ancak 2.Benjamiriin yanısıra Ben-Jacob ve Ben-Zvi gibi diğer bazı gezginlerse, aynı anlatının Kürdistan'daki çeşitli Müslüman ve Hıristiyan mezhepleri arasında da yaygın olduğunu belırtmişlerdir(25). Sadece Yahu di Kürtlerin değil, genel olarak Kürtlerin kökenini konu alan aşağıdaki hikâye de aynı doğrultudadır
Bir gün Hz. Süleyman (26) beş yüz cin çağırdı ve güneşin ardından batıya doğru uçmalarını, Avrupa'nın en uzak yerlerinde en güzellerinden beş yüz bakire kız bulmadan dönmemelerini emretti. Cinler istenen kızları bulmak için çok uzun bir zaman yol aldılar. Mayıs ayındaki dolunay gibi zarif ve şirin 500 kız bulana dek çok uzun bir zaman ölçüp biçtiler. Ve sonunda, hepsi aradıklarını bulunca geriye dönüş başladı. Ama, daha cinler genç bakirelerle birlikte uçarak saraya varmadan önce Hz. Süleyman'ın son nefesini vererek yaşamdan ayrıldığını öğrenirler. Cinler beraberlerinde getirdikleri bakireleri çok beğendikleri için, onları geri götürmeye gönülleri razı olmadı. Ve onları Avrupa'ya geri götürmek yerine, kendilerine eş olarak alıp çok sayıda güzel çocuğun babaları oldular. Ve bu çocuklardan daha fazla çocuk oldu... Ve bu şekilde Kürt ulusu ortaya çıktı(27).
Dr. Şıvan (Dr. Sait Kırmızıtoprak) bu hikâyeyi aktanrken, cinlerin Hz. Süleyman tarafından haremini genişletmek amacıyla gönderildiklerini ve Süleyman'ın ölümü üzerine de beraberlerindeki bakirelerle birlikte yüksek dağlara çekilerek onlarla evlendiklerini, çoğalarak dağlı bir topluluk oluşturduklannı da ekler(28). Children ofTheJinn (Cinlerin Çocukları) adlı Kürtleri konu alan kitabına yukandaki öykü ile başlayan Margaret Kahn'sa farklı olarak; Süleyman’ın 500 cini krallığından kovarak Zagros Dağlan’na sürgün ettiğini, sürgün edilen cinlerin önce Avrupa’ya giderek kendilerine 500 güzel bakireyi eş olarak seçtiklerini ve sonra dönüp ileride Kürdistan olarak bilinecek olan topraklara yerleştikleri biçiminde aktanr hıkâyeyi(29).
Kürdistan’ı gezip halktan dinledikleri sözlü anlatılan (çoğu kez kendi yorumlarını da ekleyerek) aktaran ve özellikle "bölgeye başka ülkelerden gelen Yahudi din adamı olma" niteliğini taşıyan kimi gezginlerin de etkisiyle, Kürdistanlı Yahudilerin kökenini, Asur krallarının İsrael (Kuzey Filistin) ve Judea (Güney Filistin)'den sürgüne gönderdikleri (MÖ 8. yüzyıl) ' İbrani kabilelerine dayandıran bir düşünce sık olarak ileri sürülmüştür. Bu görüşlere destek sağlamak üzere de, Tevrat (Kitab-ı Mukaddes, Eski Ahit)'daki şu iki bölümden birer kanıt olarak sıkça sözedilmişlir:
(Kings, 17:6): "Hoshea’nm dokuzuncu hükümdarlık . yılında, Asur kralı Şamata yı aldı ve İsrail kavmini Asur içlerine taşıdı ve onları Halah'a ve Habor, Gozan Nehri yakınlarına, ve Medlerın. Şehirlerine yerleştirdi(3O).
(fsaiah, 27:13: "...Asur ülkesinde neredeyse kaybolmuş olanlar..."(31).
Bu alınnlann birincisinde bahsedilen Halah, Haborjjdabw) ve Gozan Nehri, Kürdistan sınırlan içinde bulunuyor. Gozan (İbranice Guzana. Yunanca Gauzania), Dicle Nehri'nin kollarından biri olan Habur Nehri'nin kuzeyinde kalan bölgeye eski çağlarda verilmiş olan bir addı. Medlere ait olan bu bölgeyi MÖ 8O8'de Asurlularelegeçirmişlerdi. Medler Kürtlerin atalan olduklarına göre MED ŞEHİRLERİ de yine Kürtlerini yaşadıklan ya da en azından egemen olduklan yerleri dile geri rir. Asur ülkesinin kuzeyde Medya (Kürdistan) ile komşul olduğu ve Asur Kralı l.Salmanasar (MÖ 884-860) zamanında Asur Devleti'nin sınırlannın Fırat Nehri'ne kadar uzanıp bazı Mcd(Kürt) bölgelerini içine aldığı da haürlanmalıdır. Isaiah, 27:13'de muhtemelen bu bölgeler kastediliyor.
Kürdistan'a dair çok az sayıda referansın bulunduğu Talmudda sözü edilen tek Kürt şehri, dünyanın en eski şehirlerinden biri olan Erbil'dir(32).
Kürdistanlı Yahudilerin kökenlerini açıklamaya yönelik olarak yukanda değinilen düşünceyi ilk olarak savunanlar arasında 12.yüzyıl gezgini Tudelalı Benjamin de bulunmaktadır. Benjamin, "... bu (Kürdistanlı) Yahudilerin, Kral Salmanasar'm alıp uzağa götürdüğü ilk esirlerden olduklarını ve Targum’un yazılmış olduğu bir dille (Aramice) konuştuklarım" aktanr(33). Henry Field (s. 710) ise,"...onların (Kürdis tardı Yahudilerin) anlatılarına göre, Sennacherib, Sandur Köyü'nden bazı paganları (putperestleri) alarak Kudüs'e getirir ve dönüşte (eksilenlerin yerini doldurmak üzere) beraberinde Yahudileri götürür" açıklamasını yaparak konuya değinir. Bir zamanlar Kürdistan'daki önemli Yahudi yerleşim yerlerinden biri olan Sandur (Sandor) Köyü, Güney Kürdistan’da ve Zaho-Amediya-Musul üçgeninin ortasında bulunmaktadır (haritaya bak.).
Arap tarihçisi El Tebari, Hişam bin Muhammed el-Kelbi'yz dayanarak "... Ehl el-Kitab(34) bilginlerine göre, Mecusilerin peygamberi Zerdüşt’ün bir Filistinli olduğunu ve Yahudi peygamberi Jeremiahm müritlerinden birinin hizmetkârı olduğunu" aktanr. İşlediği bir suç nedeniyle efendisi tarafından lanetlenen Zerdüşt, cüzzam hastalığına tutulmuş ve daha sonra Azerbaycan'a giderek orada Mecusiye olarak bilinen dini yaymaya başlamıştır(35). Buna benzer bir diğer anlatıda ise, Yahudi bir peygamberin Blştesb(3f>)'\n sarayına gönderildiğinden ve orada Zerdüşt ile karşılaşmış olduğundan sözedilmektedir. Bu anlatıya göre Yahudi peygamberinin "İbranice" olarak anlattıklarım Zerdüşt "Pers dilinde" yazıya aktarmıştır. Yahudi peygamberi ve Zerdüşt kendi dinlerim (Zerdüştlük) ilan etmeden önce Biştesb ve babası Luhresb, Şabii inancına bağlıydılar(37).
Bu tür zorlama anlatılar, Zerdüştlük inancım Yahudi diniyle belli bir bağlantıya getirmeyi amaçlıyor. İlk anlatıda Zerdüşt din değiştirmiş bir Yahudi, İkincisindeyse Yahudi bir peygamberle uyum içinde ve onunla ortak düşünceleri nedeniyle ortak davranan biri olarak sunulmaktadır.
Kürdistanlı Yahudilerin, Kürdistan'a sürgün edilmiş veya göç etmek zorunda kalmış olan İsrail (İbrani) kabilelerinin soyundan geldiklerini ileri süren çeşitli yöresel anlatıların yanında, öyle olmadıklarını dilegetiren anlatıların da bulunduğuna daha önce değinilmişti. Bu doğrultudaki yöresel inançlardan biri, daha önce kendisinden bahsedileni Haham David tarafından seyahatnamcsinde(s.77) dilegetirilir:
Zaho'dan Musul'a doğru giderken, Zaho'dan yayan olarak altı saat kadar uzaklıktaki bir Kürt köyünde konaklayan Haham David, köyün ileri gelenleriyle bir tercüman aracılığıyla konuşur. Halkı Sünni Müslüman-Kürt olan bu köy ve çevre köylerde yaşayanlar, yine aynı yörede bulunan Yahudi komşularının yiyeceklerini yememekte, ikramlarını kabul etmemektedirler. Haham David «Türkiye, Mısır, Arap ülkeleri veJudea'daki Sünni Müslümanlar onların (Yahudilerin) yiyeceklerini yerken, kendilerinin neden yemediklerini» sorar. Buna karşılık köylüler, anlatılanların doğru olduğunu ve kendilerinin İsrail kavminden olanların yemeğini yediklerini, ancak buradaki Yahudilerin Bene Israel (İsrail kavminden olanlar) olmadıklarını ve bu nedenle onların yemeklerini yemediklerini söyleyerek cevap verirler. Haham David ise, onların (Kürdistanlı Yahudilerin) da Bene İsrael olduklarını söyler.
Kürdistanlı Yahudilerle ilgili çalışmalar yapan kimi araştırmacılar, yukarıda aktarılan anlatılann ve benzerlerinin tamamının olmasa bile en azından bir kısmının doğru olduğunu kabul etme eğilimindedirler. Dünyanın çeşitli bölgelerindeki Yahudi topluluklarında olduğu gibi Kürdistanlı Yahudiler arasında da eski bazı Yahudi sürgünlerin soyundan gelenlerin bulunabileceği savı, belli ölçülerde kabul edilebilir bir düşünce olarak görünmektedir. Bu düşüncenin tüm Kürdistanlı Yahudiler için de geçerli olabileceğinin ileri sürülemeyeceği gerçeğiyse kuşkusuz yeterince açıktır.
Anlatılardan çıkarılabilecek bir diğer önemli sonuçsa, Yahudilerin Kürdistanla ve Kürtlerin de Yahudi dini ve ülkesiy le ilişkilerinin çok eski çağlara dayanıyor olmasıdır. Kitlelerin bilincine kaydedilmiş olan bu ilk ilişkilerin, iki tarafın uğradığı sürgün olaylarıyla önemli derecede biçimlenmiş olduklan da göze çarpmaktadır.
Kutsal kitaplarda, seyahatnamelerde yer alan ve Kürdistanh Yahudilerin bir bölümünün kökenini açıklamaya çalışan kimi görüşlerin desteklenmesinde başvurulan "İsrail kabilelerinin Asur'a ve Medya'ya sürgün edilmeleri olgusu"nu, bölge tarihindeki yerine oturtmak, konuyu kavramada oldukça yararlı olacaktır.
ÎBRANİLER VE SÜRGÜN OLGUSU
îbraniler sonraları yurt edindikleri Filistin’e MÖ 2000 yıllannin sonlarında ve birbirlerinden kopuk ve dağınık kabileler halinde gelmeye başlamışlardı. İsrail ve Juda kabilelerinin önderliği altında toplanan Îbraniler, yöreye Filistin adını veren Filisten halkına karşı savaştılar. MÖ 11.yüzyılda Juda kabilesinden Davufun hükümdarlığı altında birleşerek İsrael-Juda Krallığı'nı kurdular. Davut'un oğlu Süleyman'ın ölümünden sonra, yoğunlaşan iç ayaklanmalar ve iktidar mücadeleleri sonucunda bu krallık MÖ 935 yılmda ikiye bölündü. îsrael Krallığı (Kuzey Krallığı) ve Judea Krallığı (Güney Krallığı) olarak bilinen iki ayrı krallık ortaya çıktı.
Asur Kralı Sargoriun MÖ 722'de İsrael Krallığı'nın başkenti Samari (Samara)'yi elegeçirmesiyle bu krallık yıkılır. Kuzey Krallığı'nı yıkan Asurlular, halkın bir kısmım sürgüne gönderirler(38).
Mısır'a saldıran ve Babil’i fetheden Asur Kralı Sargon, hükümdarlığının ortalarına doğru büyük bir orduyla Medya'yı işgal etti ve bazı şehirleri elegeçircrek Asur'a bağladı. Elegeçirdiği bölgelerde yeni ve takviyeli karakollar, kışlalar oluştur du. Amaç Med ülkesini imparatorluğuna katmak ve askeri kışlaların yardımıyla Medleri korkutup ayaklanmalanna engel olmaktı. Aynı amaç doğrultusunda halkın zorla başka yerlere göç ettirilmesi uygulamasına büyük ölçüde başvuruldu. Bu göçler nedeniyle meydana gelen nüfus azalmalarıysa, Saimara'dan getirilen Yahudi esirlerin Med şehirlerine yerleştirilmelerinde olduğu gibi, başka yerlerden Med olmayan farklı topluluklar getirilerek kapatılmaya çalışılmıştı(39).
Kuzey Krallığı'nın yıkılmasının ardından, Juda Krallığı varlığını bir süre daha devam ettirir. Babil Kralı Nebuchadrezzar (MÖ 605-562),MÖ 579 yılında Juda Krallığı’na bağlı olan Kudüs'ü işgal eder, ancak şehri yakıp yıkmaz. Babile geri dönerken, Kudüs halkı arasından seçilen bin kadarı zanaatkârlarla demircilerden oluşan savaşabilecek.yararh olabilecek on bin adamı da beraberinde götürür.
MÖ 586'da yeniden Judca üzerine yürüyen Nebuchadrezzar, bir yıla yakın bir süre devam eden zorlu bir kuşatmayla Kudüs'ü elegeçirir. Mescid-ül Aksa dahil hemen hemen tüm tapınakları, sarayları ve diğer yapılan yakıp yıkar, değerli eşyalan beraberinde götürür. Çiftçiler ve bağcılar dışında kalan tüm Kudüs halkı Babil’c sürgün edilir(40).
Ahamenid (Medo-Pers) Kralı Kuraş (Cyrus, Kyros, Kurash, Kurash, MÖ 550-529), özellikle din adamlarının öncülük ettiği iç ayak1 armalar ve sorunlarla iyice zayıflamış olan Babil'i heı.ıen hemen hiç bir direnmeyle karşılaşmadan MÖ 538'de elegeçirir. Babil Kralı Nabonidııs (Nabu-nâhid) ile anlaşma: ’:k içinde elan din adamlan ve Akadlılann yanısıra, Babil’c tutsak olarak getirilen ve ancak zaman içindel etkinliklerini arttırarak güçlenen Yahudilerin de Kuraş'z en başından itibaren yardım ettiklerini görüyoruz(4t).
YAHUDİLERİN GUTİLER(MEDLER)'LE VE MECUSÎLİKLE (MAGİANİSM) KARŞILAŞMALARI
Ahamenid Kralı Kuraş'ın Babil Seferi'nde, Kürtlerin alalan olan Merilerin rie etkin rol aldıkları mevcut belgelerden anlaşılıyor. Kuraş, Meri İmparatorluğu (MÖ 612-550)’nun son hükümdan olan Astyages (Astyaj)'in bir Pcrs soylusuyla evli olan kızı Mandane'nm oğludur. Pcrslcri biraraya toplayarak onlara önderlik eden Kuraş, MÖ 550 yılında dedesi Astyages'i yenilgiye uğratarak Med egemenliğine son verir. Pcrsler üzerindeki hakimiyetlerini yitiren Meriler, yinede imparatorluğun yönelimindeki etkinliklerini belli ölçülerde sürdürmüşler.
Merilerin Babil Sefcri'nc katılmalarını, bu seferi anlatan iki silindir yazıttaki (The annals-cylinder) bilgilerden izlemek mümkündür:
Akadlılar bir ayaklanma çıkardılar. Askerler, 14. günde Sippar'ı ele geçirdiler. Nabu-nâhid kaçtı. 16. giinde Gutiıım (Dağlık Zagros ülkesi) hükümdarı Ugbaru (Gobryas) ve Kuraş'ın ordusu dövüşmeden Babil'e indiler. Sonra, (Go-* bryas) yakalanan Nabu-nâhid'i kontrolüne aldı. Dumuzi (Haziran-Tcmmuz) ayının sonunda, Guti isyancıları Marduk tapınağının kapılarını kapadılar, fakat ne orada ne de diğer tapınaklarda kendilerini savunmak için bir şey yoktu, silah yoktu. Arâh-Shamna (Ekim-Kasım) ayının 3. günü Kuraş Babil'e indi. O gelmeden önce sokaklar kasvetli bir havadaydı. (Kuraş) şehire (Babil'e) ve tüm içinde yaşayanlara barış sözü verdi. Genel vali olarak onay verdiği Ugbaru, valiler tayin etti
ve Kislev ayından Adar ayına kadar (Kasım-Mart) Nabunâhid'in Babil'e getirmiş olduğu Akad tanrılarını ait oldukları kutsal yerlerine geri gönderdi. Kasvetli Arâh-Shamna ayında, 11. gün... kral (Nabu-nâhid) öldü..."(42).
Bu tarihsel kayıtlar, o dönemlerde Gutium olarak da adlandırılmış olan Kürdistan'ın, bölgenin en önemli tarihsel olaylarında etkin roller almayı sürdürdüğünü, Ahamenid Kralı Kuraş'm Babil’i egemenliği altına almasında olduğu gibi, diğer komşu kültürlerle (ve bu arada muhtemelen Babil'dc sürgünde bulunan Yahudilerle) olan ilişkileri nisbeten uzak yerlere taşıdığını göstermektedir. Guti hükümdarı Ugbaru, emrindeki yöresel ordularla kuzeyden, Kürdistan'dan inerek Babil’i elegcçirir. İran-Pehlcvi yazarlarından Dinkart, Bapcl olarak da bilinen Babil şehrinde "kötülük ve yanlışlığın yenilgiye uğratılması" ile Zerdüştlük inancı arasında bağlantı kurar ve Babil'in clcgcçirilmcsini Zerdüşt lüğün zaferlerinden biri olarak kabul eder(42). Babil'in fethedilmesi (MÖ 538) Zerdüşt peygamberin yaşadığı yıllardan (MÖ 660-583) bir kuşak kadar sonradır. Dinkartm yukarıda değinilen değerlendirmesinden Zcrdüştilcrin kutsal kitabı Ave.sra'da Bawri olarak adı geçen ve hoşnutsuzlukla sözü edilen Babil şehrinin fethedilmesi sürecinde Kuraş’ın etrafında biraraya gelinmesini Zerdüştlük inancının sağlamış olduğu düşüncesi de çıkarılabilir. Ordularıyla kuzeyden gelerek Babil’e giren Guti hükümdarı Ugbaru'nun Babil Scfcri'nc katılışını da bu ortak dinin birleştiriciliği zeminine oturtabiliriz.
Yine yukarıda aktarılan yazıtta, Marduk (en büyük Babil tanrısı) tapınağına girip kapdannı kapatan ve kendileri gibi bir Guti olan Ugbaru'nun komuta ettiği ordulara karşı direnmaya çalışan Guti İsyancılarından sözedilmektedir. Bu bilgiden, bazı Gutilerin Babil'de yerleşmiş olduklarım ve Babil Seferi sırasında tapınaklara sığınarak kendilerini savunmaya çalıştıklarını öğreniyoruz. Babil’de karşı karşıya gelerek birbirleriyle çatışmaya giren bu Gutium kökenli topluluklar arasındaki çelişki dinsel olabilir. Çünkü sözü edilen bu isyancıların sıradan birer Guti olmayıp, Medya'mn yerli halklarının doğal dini liderleri olarak tanıdığımız Magi din adamları olduklarını destekleyen kanıtlar bulunmaktadır. Medya ve Med kökenli olarak bilinen Magi din adamları Pers ülkesi (Persia), Azerbaycan, Luristan gibi komşu ülkelerde de etkin bir konuma ve sağlam bir statüye sahiptiler. Bunun yanısıra Asur, Babil ve Kudüs'e kadar etki alanlarını genişletme çabası içine girerek bir ölçüde başarılı olmuş ve Babil'de resmi görevler üstlenmişlerdi. Mö 591 yılında Baş Magus'un, bir Asur komutanı kimliğiyle Kudüs'e geldiğinden sözedilmcktedir(44). Bununla eşzaman? bir anlatıyı dilegetiren (EzekieK 8:16 ('da, "...orada, Tann Tın tapınağının (Mescid-ül Aksa) kapısında, sundurma ile akar (sunak) arasında, sırtlan Tann nın tapınağına ve yüzleri doğuya dönük yirmi beş kadar adam vardı ve doğudaki güneşe doğru ibadet ediyorlardı"(45) denilecek Kudüs'te bulunan Magi üyeleri, Dcinon'un adlandırmasıyla Medli Müneccimleri) anlatılmaktadır.
Yine Kıtab[ı Mukaddes (Jeremiah, 39:3.13)'de değinildiği gibi, Babil Kralı Nabuchadrezzatvn MÖ 586'da Kudüs'e gönderdiği Babilli resmi görevliler arasında Nergal-Sharezer adlı bir Rab-Mag da bulunmaktadır. Moultoria göre Rab-Mag, "Archi-Magus" (Baş Magus) anlamına gelmektedir. Oxford İbranice Sözlük'tcysc bu sözcük için B"Baş müneccim, müneccim başı" karşılığı veıılmiştir(47). ileride değinileceği, gibi Magi çoğul adının tekil şekli Magus'tur. Bu bilgilerden hareketle yukanda alıntı yapılan yazıtta sözü edile Guti isyancdarı’nın, Medya'daki dindaşlanndan farklı olarak henüz Zerdüştlüğü kabul etmemiş olan ya da Zedüştlüğe karşı çıkan Medya kökenli Magi din adamlan/inanırlan olduklan düşünülebilir.
Bertrand Russell tarafından da saptandığı gibi, Babil ve Asur tutsaklık süreçleri Yahudi dininin çok önemli değişmelere uğradığı dönemeçlerdir(48). Putperestliğin kötülenerek Tek Tanrı inancına yönelinmesi, Mescid-ül Aksa'da. kurban sunulmasının terkedilmesi, sinagogların kurulması, Cumartesi gününün önemi üzerinde durulması, sünnetin kurumlaşması gibi sonraları Yahudi dininin karakteristik özelliklerini oluşturacak olan pek çok şey (kısmen eski kaynaklardan da olsa) daha çok tutsaklık döneminde ortaya çıkmıştır. Bu değişimde diğer din ve kültürlerin etkisinin varlığı yadsınamaz. Daha sonraları Zerdüşt peygamberin kişiliğinde Zerdüşdiik öğrestisini içinden çıkaran, hemen tüm kadrolan Zerdüşti din adamlarına dönüşecek olan Magi inançları ve ardından da Zerdüştlük öğrestisi bu noktada önemli bir payın sahibi olarak ortaya çıkmaktadır.
Yahudi dini ve Zerdüştlük öğretisi arasındaki büyük benzerlikler ve yakınlıklar öteden beri dikkatleri çekmiştir. Yahudiliğin Zerdüştlük öğretisinden etkilenmiş olduğunu ileri sürenler yarımda, benzerliklerin baştan itibaren var olduğunu savlayanlar da bulunmaktadır.
Yahudilik inancındaki İbranilerle, Hürmüz (Ahura-Mazda) inancındaki Aryanlann (Medler, Persler vb.) birbirlerini tanıdıklarında "aynı Tann'nın inanırları oldukları gerçeğini gördükleri" kanısında olan George Rawlinson, bu gerçeğin, Kurafm Babil'i aldığında yaptığı konuşmada görülebileceğini ileri sürer(49). Ve yine Yahudilerin Efendi Tanrı'sı (The Lord God) ile Aryanlann Hürmüz (Ahura-Mazda) ün özdeş olarak algılandıklannı ekler(50). Ahamenid Kralı Kurafm Babil’i aldığında yaptığı konuşma (Ezra, l:2,3)'de şu şekilde aktarılmıştın
Pers Kralı Cyrus der ki: Yeryüzündeki tüm krallıkları cennetin Efendi Tanrısı bana verdi. Ve beni Judah (Judea ülkesi)'deki Kudüs'de kendisine bir ev yapmakla görevlendirdi.
Hep O'nun halkı olan sizler arasından, kim oradadır? Tanrısı onunla olsun! İzin verin, Judah'deki Kudüs'e gitsin ve Kudüs'deki İsrail Efendi Tanrısı'nin evini yapsın(5\).
Babil'i elegeçiren Kuraş, orada birkaç ay kalır ve dinsel toleransı öne alan genel tutumunu sürdürür. Kendisine yardım eden Babil halkının yanısıra Yahudileri de unutmaz ve onları ödüllendirir. Bu ödüllendirme Yahudilerin Babil'deki sürgünlüklerinin sona ermesi ve yurtlanna dönmeleri, Kudüs'ün ve Tapınağının yeniden inşasında yardım edilmesi, Nebucharezzar'ın alıp Babil'deki tapınaklara dağıttığı altın ve gümüşten kutsal eşyalann geri verilmesi vs. şeklindeydi(52). Tüm bunlar Kuraş'm açıkla±ğı ve daha önce sözü edilen yazılı bir bildiriyle duyunılmuştu(53). "A vro.v'un Açıklama Silindiri olarak bilinen bu tarihi belgelerde, Kuraş'm en büyük Babil tann sı MarduEüuı Büyük Tanrı tüyerek saygıyla sözettiğini ve Babil'i almak üzere "Babil tam sı Marduk tarafından görevlendirilmiş olduğunu" anlattığını la izlemektcyiz(54).
Şüphesiz Kurafm ne Yahudilerin Efendi Tann'siyin ne de Babillilerin Marduküylu bir ilişkisi vardı. Kesinlikle bilindiği gibi Kuraş bir Ahura-Mazda (Hürmüz) inanın olup Zerdüştlük inancına bağlıydı(55). Diğer inançlara hoşgörülü yaklaşımı, imparatorluğunu genişletme ve egemenliği altındaki halkları zorlanmadan birarada tutma amacına hizmet ediyordu.
MÖ ö.yüzyılda başta Medler ve Persler olmak üzere Mezopotamya'nın yukarı bölgelerindeki halkların ulusal dini haline geldikten sonra Zerdüştlük, diğer ülkelere ve halklara yayılma sürecine girdi. Barışçıl yolların yanısıra, Zerdüştlük adına yapılan ve kılıçlann son sözü söylediği din savaşları da sahneyi doldurmakta gecikmedi. Firdevsi Zerdüştlük inancının propagandası için gösterilen yoğun çabalardan ve bu kutsal görev için dört-bir yana gönderilen Mobed adı verilen Zerdüşti misyonerlerden Şahname'sinde sözeder(56). Mobedlerin beraberinde savaşçı birlikler vardı ve Magi din adandan gibi çoğu kez mobedlerin kendileri de savaşçıyddar.
Zerdüştlüğün güçlü bir inanç olarak ortaya çıkışının ardından, hemen hemen tüm Magi din adamlannm Zerdüştlüğü kabul ederek Zerdüşt din adamlarına dönüştükleri ve bu yeni dinin de en önde gelen kadınlan arasında yerlerini aldıklan biliniyor. Öyle ki, Mecusilik (Mecusiye) kavramı temelde Magi inancı (Magianism) karşılığı olarak kullanıldığı halde, sonralan giderek Zerdüştlük (Zoroastrianism) yerine de kullanılmıştır.
Arapça Mecusi sözcüğü tekil olup Eski Persçe'de (Medce!) Magus, Yeni Persçe'de (Farsça) Muğ, Akad dilinde Magusu ve Aramice'de Mgosa olarak geçer(57). Mecusi sözcüğünün Arapça'daki çoğul şekli Mecus'tur ve Magus'un çoğulu olan Magi sözcüğünün karşılığıdır. Zerdüştlük temelde Magi inançlanna ve yöresel sosyo-ekonomik yaşanü biçimine bir tepki olarak doğmuş ve Medyalı dinsel topluluğun içten desteğine sahip olmuştur. Magi inançlannı reforme ederek Zerdüştlük öğretisinin temellerini atan Zerdüşt ün de bir Magili olduğu biliniyor. Magi din adamlarının sahibolduklan etkin statülerini korumayı başararak, sonralan hemen tümüyle Zerdüştlük inancına katıldıklan da gözönüne alınırsa, Mecusi kavramının neden Zerdüştiler için kullanılmaya devam edildiği daha kolay anlaşılır.
Kürtlerin İslam'dan önceki eski dinlerini belirtmek amacıyla öteden beri kullandıklan, Kürtçe'ye yerleşmiş olan Mecusi sözcüğününse hem Magili (Magian, Magi inancında olan) ve hem de Zerdüşti (Zoroasdtrian, Zerdüştlük inancında olan) anlamlarını birlikte karşdıyor olması (her iki inancın da Kürtler tarafından benimsenmiş olduğu gerçeği dikkate alınarak) daha doğru göriinmektedir.
Zerdüşti misyonerlerin (Mobedler) Rum Ülkesi olarak adlandırılan Ön Asya'da ve Hindistan'da oldukça başanlı olduklan, Zerdüştlük inancının eski Yunanistan'da da tanındığı klasik kaynaklann aktardığı bilgilerden anlaşıhyor.Ömeğin ünlü Yunan filozofu Pisagor (Pytagoras MÖ ö.yüzyıl) Babil'de Magi (Mecusiler) tarafından eğitildiğini ve bir Zerdüşti olduğundan ya da en azından bir Magi inanın olduğundan sözedilmektedir(58).
Sandor, Irak Kürdistam'nda bir Yahudi köyü, 1934
Kürdistan’da Hıristiyanlığın da çok eski dönemlerden itibaren tanındığım ve bölgede yerleşik Hıristiyanların bir kısmının Kürt kökenli olduğunu destekleyen bilgiler bulunmaktadır. Isa Peygamberin ölümünden sonraki ilk Şavuot'da. {the Day of Pentecosr.,Tevrat'ın verildiği gün olup Museviler tarafından Haftalar Bayramı olarak, Hıristiyanlarda ise Hamsin Yortusu olarak kutlanır), Kudüs'de çok farklı dilleri konuşan değişik halklann biraraya geldikleri bir toplantıdan Incil'de sözedilmektedir. Toplantıya katılan halklar ve mensup olduklan ülkeler (Acts, 2:9)'da "Partiar, Medier ve Elamlılar, Mezopotamya, Judea ve Kapadokya, Pontus ve Asya'da oturanlar" şeklin de sayılırken Kürtlenn a t al an olan Merilerden ve ülkelerinin yeraldığı Mezopotamya'dan da bahsediliyor. Yine {Matthew 2:l-12)'de İsa'nın doğumundan hemen sonra
Kudüs'e gelip ona ibadet etmek istediklerini söyleyen üç Magi'den sözedilir.
Kürdistan'daki çeşitli Hıristiyan mezhepleri zamanla çevrelerindeki diğer topluluklardan ayrılarak bir tür akrabalık birimlerine dönüşmüşler ve adeta oetak dinsel bağların ortaya çıkardığı birer ulus gibi davranmışlar. Örneğin Kürdistan'da bulunan Hıristiyanların en kalabalık grubunu oluşturmuş olan ve değişik dönemlerde Süryaniler(Syrians). Asuriler(Assyrians), Kildaniler(Chaldeans) olarak da adlandınlan Nesturiler, ortak bir kilise ve ortak bir dilin, Aramice'nin bir lehçesi olan Süryanice'nin oluşturduğu bağlarla bir milliyet niteliği göstermişler. Ancak etnik olmaktan çok, kültürel bir topluluk oluşturmuşlar. Nesturi toplum içinde Asurilerin yanısıra Kürt, Fars ve Arami kökenli farklı etnik unsurlar da bulunuyordu (59). Bu durumu andıran bir etnik yapılanmayı Kürdistanlı Yahudiler arasında da görmekteyiz.
Bölgedeki Hıristiyan topluluklar arasında, Kürtler ve en yakın ilişkileri Nesturilerle kurmuşlar ve çok yaygın olmasa da karşılıklı evlenmelerle akraba da olmuşlar. Hıristiyanlığı kabul eden bir Kürt genellikle Nesturi Kilisesi (Doğu Suriye Kilisesi)'ni tercih ederdi(60).
Kürdistan'daki dinsel-etnik azınlıklarla Kürtler arasındaki ilişkilerin, din faktöründen o dönemlerde de çok az etkilenmiş olduğunu söylemek yerinde olur. Kürdistan'ın kendine özgü sosyo-ekonomik yapısının ve feodal yaşam biçiminin sonucu olarak aşiret çıkartan her şeyin önünde geliyordu. Ulus kavramından uzak olan bu çıkarlar için dinsel ve etnik farklılıklar gözardı edilebiliniyordu. Hatta gerektiğinde Kürt, Hıristiyan, Müslüman vd. aşiretler ya da topluluklar arasında kurulan ittifaklar, bunlann kendi dindaşlarına ve soydaşlarına yönelen ortaklaşa eylemlerle sonuçlanabiliyordu^).
Kürdistan'da sadece Kürtçe konuşulan Hıristiyan köylerinin ve bir zamanlar Hıristiyan olduklarını aktaran Müslüman-
Kürt aşiretlerinin varlığı da biliniyor(62). Arap yazarlarından Şabuti (lO.yüzyıl)'nin aktardığı verilere göre Diyar Rabia (Yukan Mezopotamya)'run merkezi olan Musul'da çok sayıda kilise bulunmaktaydı. El-Mesudi ise bu kiliselerin bulunduğu bölgelerde yaşayan Hıristiyan. Kürt aşiretleri ile ilgili değinmelerde bulunur(63). Kürdistanlı Yahudilerle ilgili çalışmalar yapan Yona Sabar, Kürdistan'da Hıristiyanlığın başarılı olmasında, buralarda Yahudilerin oturuyor olmasının hiç olmazsa kısmi bir kolaylaştırıcı etkisinin olduğu kanısını dilegetirmektedir(64).
ADIABENE YAHUDİ KRALLIĞI VE SASANİLER DÖNEMİ
Adiebene (Adiabenos) Krallığı'nın Yahudi dinini benimsemiş olması, Yahudiliğin Kürdistan'daki gelişmesine katkıda bulunmuş görünmektedir. Adiabenos, Dicle Nehri'ylc yine bu nehrin bir kolu olan Büyük Zap arasında kalan bölgeye eski çağlarda verilmiş olan bir addır(65). Kürdistan'a dahil olan bu bölge, günümüzde Güney Kürdistan sınırlan içinde yer almaktadır.
Asur Devleti'nin güçlü olduğu dönemlerde bir süre Asur egemenliği altında kalmış olan Adiabenos, daha sonra Med ve Pers egemenliğine girer. MS 40 yılına doğru Kral Izates (Monobaz) döneminde Adiabenos hükümdarlık ailesi Yahudi dinini benimser. Bölgedeki Yahudi olmayan birçok topluluk, belki bu arada bazı Kürtler dc onlan izler. Din değiştirerek Yahudi olan prenslerin ve diğer egemenlerinin çabalannın da katkısıyla yöredeki Yahudiler belirli bir güce ulaşma olanağı bulurlar. MS 2. yüzyılın sonlanna doğru, Yahudilik Adiabcnos'da artık güçlü bir konuma sahibolma aşamasına varmıştır (66). Adiabenos Krallığı'nın merkezi tanınmış Kürt şehri olan Erbil'di. Arbil, Irbil, Arbela gibi adlan da bulunan Erbil, Kürdistanlı Yahudiler tarafından Arwil olarak telafuz ediliyordu. 1950 yıllanndaki İsrail'e yönelik büyük kitlesel göçe değin Erbil, Kürdistan'da Yahudi topluluklannın sürekli olarak bulunduklan bir merkez durumundaydı(67).
Bir ara Horasan'ın Arseki Hanedanlığı'na bağlandıktan sonra Adiabenos, yine îran kökenli Sasani Hanedanlığı'nın yönettiği Sasani İmparatorluğu (MS 21 l-641)'nun egemenliği altına girer. Hanedanlığın ulusal dini olan Zerdiiştlük imparatorluğun da resmi dini olur. Zcrdüştlüğiin dinsel kadrolarını oluşturan Magi (Mecusileri sınıfıysa, egemen azınlıkla sıkı ilişkiler kurmuş olarak yönetimde sözsahibi konumundadır. Orta Dönem Persçesi’nde Magopet olarak bilinen bölgesel düzeydeki Magi liderlerinin 4.Yüzyılda Adiabenos, Beth Aramya (Arami ülkesi, Suriye) ve Mcysen'dc bulunduktan biliniyor. Yine 4-6. yüzyıllar arasında Magi inanırlan Adiabenos ve Germekan'ın köylerinde yerleşiktiler(68). Sonraları Yeni Persçc'dc Mobedan Mobed o şırak bilinen en büyük Magi (Mecusi, Zerdüşti) din adamlan iden (Baş Magi, Archi-Magus), Sasaniler döneminde Magi yeten Magopet diye adlandınlmıştı.
Büyük İskender ordularının MÖ 330 yılında Persepolis ve Scmcrkant şehirlerini yakıp yıkması, bu iki yerde büyük bir özenle saklanmakta olan orijinal ve eksiksiz Avesta metinlerinin de yokedilmcsiyle sonuçlanmıştır. Zerdüştlük inancının güç kaybettiği, baskı ve belirsizliklerle dolu beş yüzyıllık uzun bir sürenin ardından, geride kalabilen Avesta metinlerinin ve din adamlarının ezberinde kalan bilgilerin MS 3. yüzyılın başlarında (Arsekilcrin son dönemlerinde) biraraya getirilmeye çalışıldığı görülüyor. Sasani Hanedanlığı'nın kurucusu olan. Artakşir Papakan (MS. 226-240) ise, dağılmış durumdaki Avesta bölümlerinin biraraya toplanması için Baş Magi Tansar'ı görevlendirir. ı.Şahpur (241-272'1 ve ıı.Şalıpur (309- 380) dönemlerinde süren yoğun çabalar sonucunda, ıı.Şahpur un veziri Aderbad Marespend tarafından son kontrolü yapılan. Avesta metinlerinin doğru ve Zcrdüştlük inancına uygun olduklan ilan edilir(69).
Sasaniler döneminde Zerdüştlük öğretisini yeniden canlandırmak için gösterilen yoğun çabalara, Avesta'nın Pehlevi dilinde yeniden ortaya konulmasına, Zerdüştlüğün Sasani İmparatorluğu'nun resmi dini haline getirilmesine yönelik çalışmalara, Zerdüşti din adamlan sınıfının yönetimde pay sahibi olmasına, imparatorluğun her tarafında ateş tapınakları (Ateşgede) yapılmasına vb. rağmen Zerdüştileri oldukça zor günler bekliyordu. Zerdüştlüğün daha çok İrani (Mcd.Pers vd.) halklar tarafından benimsenen ulusal bir din olma konumunu fazla aşamaması, içerde ortaya çıkan Manicilik (3. Yüzyıl) ve Mazdekçilik (5. yüzyıl) gibi mezhepsel hareketlerin de etkisiyle, İslam bayrağı alımda yaklaşmakta olan Arap istilasının arifesinde Zerdüştiler hiç de iyi bir durumda sayılmazlardı.
Dönemlerinin iki büyük ve rakip devleti olan Bizans ve Sasani İmparatorlukları arasında aralıksız olarak uzun zaman devam eden savaşlar, Arap istilası öncesinde, 604-630 yıllan arasında da sürer. İki devletin ordulan için başlıca savaş alanı olarak seçtikleri Kürdistan topraklan (özellikle Mezopotamya, Şehrizor ve Dicle Nehri'nin kuzeydoğu kollanna yakın bölge ler) ve bu toraklarda yaşayan halklar büyük yıkımlar yaşarlar. Tarih boyunca olduğu gibi Kürdistan güçlü ve yayılmacı devletlerin savaş alanı olmaktan yine kurtulamamıştır. Savaş yıkıcılığının ve kandökücülüğünün mezbahası olarak yine Kürdistan seçilmiş, ülkenin insanlanysa çoğu kez yıkımdan ve şiddetten kaçamamışlar.
İmparator Heraklius döneminde (610-641) Sasanilcrc karşı üstün bir konuma geçen Bizans, birçok yerin yanısıra Kuzey Mezopotamya (Kürdistan)'daki bazı bölgeleri de elegeçirdi. Bizans hakimiyetinin yerleştiği bu bölgelerde yaşayan Zerdüş tilere (Mecusilere), Yahudilere, Hıristiyan Rafizilere ve diğer topluluklara karşı yoğun baskılar uygulanmaya başlandı. Bizans'dan kaynaklanan bu baskıların etkisiyle, sözkonusu toplulukların önemli bir kısmı güneyden yayılarak gelen Araplann safina geçerek Bizans'a karşı tavır aldılar. Tamamen bu nedenle olmasa da. Kuzey Mezopotamya’da Arap istilasına karşı direnişin yeterince şiddetli olmamasında ve bölgenin diğer yerlere kıyasla Araplara nisbeten kolayca teslim olmasında bu tutumun payı olmuştur.
Sasanilcrin son dönemlerinde Irani halkların büyük çoğunluğu Zerdüştlük inancına bağlıydılar. Ancak bu genelleme bütün için doğru değil. Bu halk topluluklannın tümü Zerdüşti olmadıkları gibi. Zerdüştiler sadece bu halkların yaşadıkları yerlerde değil: İrak, Bahreyn, Amman ve Yemen gibi ülkelerde de yönetici, asker ve arazi sahibi olarak bulunuyorlardı(70). Balı eyaletlerinde ve özellikle Irani olmayan halklar arasında Hıristiyanlık (başta Nesturi mezhebi olmak üzere) yayılmaya başlarken, doğuda ise Budizm güçleniyordu. Çok sayıda Zcrdüştinin din değiştirerek Hıristiyanlık ve Budizm'e yöneldikleri bu dönemlerde, Yahudilik inancı da belli ölçülerde kendini toparlama ve yayılma olanağı buldu. Mccusilcrin önemli oranda güç kaybettikleri 6. yüzyılda Adisbenos, Kerkük. Tikrit, Antep, Nusaybin gibi yerlerde ortaya çıkan yoğun din değiştirme sürecinden sözeden kayıtlar bulunmaktadır? t). Daha Sasanilcrdcn önce, Partiar döneminde Hıristiyanlığı yaymak amacıyla Kürdistan’a gelen misyonerler, "ağaçlara tapınan, şeytana kurbanlar adayan, güneş kültü ne sahip putperest topluluklarla" mücadele içinde olan bazı< Yahudi gruplarının valığından sözcdcrlcr. Bu "güneş kültüne-, sahip putperest topluluklardan bazdan din değiştirerek Yahlei diliği benimsemişlerdi^?). Din değiştirerek Yahudilcşen bu Kürdistanlı topluluklar Mccusi Kültlerdi.
Şu halde bu dönemler boyunca Kürdistarida hakim din Zcrdüştlük'kcn özellikle Sasanilcrin son dönemlerinde olduğu gibi Hıristiyanlık ve Yahudiliğe geçişler de olmuştur. Din değiştirme bakımından hareketli bir sürecin yaşandığı Kürdistan'da, Ncsturiler arasında bundan 500 yıl kadar önce zorla Hıristiyanlaştınlmış çok sayıda Yahudi kökenli aile bulunduğundan ve Asur krallarının bölgeye sürgün ettiği "on kabilc"nin soyundan çok sayıda Yahudi'nin de Hıristiyanlaştınlmış olduğundan sözeden Yahudi kaynaklı yöresel anlatıların varlığı da kaydedilmelidir(73). Güney Kürdistan’da Musul, Kerkük ve Hanekin bölgelerindeki 38 köyde BenjaminÇlA.) kabilesinden olduklarını söyleyen ve "Kürtçe yazılmış bir kutsal kitaba sahip olduklan" belirtilen yüzlerce Yahudi'nin yaşamış olduğu da aktanlanlar arasmda(75).
Çok çeşitli dinsel inanç ve öğretinin Kürdistan’da yüzyıllar boyunca yanyana, birlikte ve genellikle banş içinde yaşayabil miş olmasına katkıda bulunan önemli etkenlerden birini de Kürtlerin (şu ya da bu oranda) bu zengin çeşitliliğe katılmış olmalan gerçeğinde aramak gerekir. Belirli bir dönemde Kürtlerin büyük bir kısmının belirli bir ortak dini veya inancı benimsemiş olmasına karşın, farklı dinleri ve inançları kabul etmiş Kürt toplulukları da Kürdistan’da aynı dönemlerde hep var olmuşlardır. Yilkse; k ivmeli bir dinsel dönüşümler coğraf yasının merkezinde yüzyıllar boyunca geçerliliğini sürdüren bu olgu, feodal aşiretçi çıkarların öncelikli konumu ve (gelişmemiş de olsa) Kürt etnik-ulusal kimliğinin birleştiriciliğinin dinsel-mezhepsel farklılıktan törpüleyici etkisinin de yardımıyla Kürdistan'daki çeşitli halklan ve inançtan kapsamına alabilen geniş bir toleransın gelişmesine hizmet etmiş görünmektedir. Kürt tarihinin 7-10. yüzyıllar arasındaki dönemini Arap kaynaklanna dayanarak inceleyen Arşak. Poladyan da, eldeki bilgilerin Arap fetihleri ve İslamiyet'in yayılmasının hemen öncesinde Kürtlerin dini inançlannın çok çeşitli olduğunu ileri sürmeye yaradığı kanısındadır. Ona göre Kürt toplumunda sadece putperestlik değil, aynı zamanda Zerdüştlük, Hıristiyanlık, gittikçe yerlerini İslamiyete bırakan Hıristiyanlığın ortodoksal ve mezhepsel biçimleri(76) ve Yahudilik(77) de vardı.
ÎSLAMÎYETİN KÜRDİSTAN'DA YAYILMASI
7. yüzyıl Kürdistan vc Kürt halkı için çok önemli bir tarihsel dönüşüm sürecinin başlangıcıdır. İslam peygamberi Hz. Muhammed salla’llâhü aleyhi ve sellem nin öldüğü yıl olan 632'de ve Ebu Bekir'in halifeliği döneminde (632-634), Aran orduları Arap-îslam egemenliğini yaymak amacıyla Kürdistan'a değin uzanmışlardı. Arapların 637 yılında Tikrit ve Hilvan'ı almalarının ardından Kürdistan- İslamiyct ilişkileri oldukça yoğun bir sürece girer. Kürtler de dahil olmak üzere, Zcrdüştiler Arap istilasına karşı genelde zorlu bir direniş onaya koyarlar.
Araplara karşı güçlü bir direniş ortaya koyabilmek ve onları geri püskürtmek amacıyla Sasani Hanedanlığının son hükümdarı olan ııı.Yezdagird, imparatorluğun değişik bölgelerinden gelen kuvvetleri Medya (Kürdistan) merkezinde yeralan Nihavcnd'dc biraraya toplar. Yani Arap istilasına karşı en büyük direniş cephesi Kürdistan’da kunııur. Ancak bu çabalar başarılı olmaz ve Zcrdüştiler 641 yılında Nihavend'de yenilgiye uğrarlar. Zcrdüştlüğü devlet dini olarak kabul etmiş olan Sasani imparatorluğu da bu yenilgiyle ortadan kalkar. Arap istilasına ilişkin olayları aktaran çeşitli kaynaklar Yahudilerin yoğun olarak bulundukları Adiabenos ve çevresindeki "Kürt istihkâmlan"nın varlığından da sözederler(78). Kuşkusuz Yahudiler de Arap istilasından paylarına düşen şiddetten kaçamazlar.
Arap zulmünü ve yıkıcılığını göstermesi açısından, Güney Kürdistan'daki Süleymaıüye (Şehrizor) şehrinde bulunmuş olup "Kürtçe yazılmış en eski eser" olarak bilinen (MS 669 tarihli) bir deri levha üzerinde yazılı, Zerdüştilerin umutsuz durumunu dilegetiren şu dizeler yeterince anlamlıdır:
Hürmüzgan(D) ruman atıran(30) kujan
Xoşan şarewe Gevre Gevregan(3l)
Zorkeri Arep kırdıne xubar
Gıhane pala peşe ŞarizorÇiZ)
Jın û keçıkan ve dil beşinan
Merdi aza dilen jı rûye hevinan
Rewlşte Zerdeşt maye bedest
Bizika na kil Hürmûz(33) ve hiç kes
Türkçesi:
Tapınaklar^)) yıkıldı, ocaklar(30) söndü
Büyükler Büyüğü(31) kendini gizledi
Arap zulmü harap etti
Şehrizot(32)'a kadar tüm köyleri
Kadınlar ve kızlar esir alındı
Erkekler kendi kanlarında boğuldu
Zerdüşt inancı yalnız bırakıldı
Hürmüz(33)'ün hiç kimse için bağışlaması olmayacak
Yukandaki dizeleri yeniden düzenleyip Türkçe'ye çevirerek alıntı yaptığımız kitabında Nuri Dersimi, bunun bir ağıt olduğunu ev yakın zamanlara değin Kürtler arasında söylenegeldiğini belirtir(84). Bu ağıtın bulunduğu ve muhtemelen söylendiği ilk yer olan Şehrizor (Şehri zur: Küskün Şehir) Kürdistan'ın Araplar tarafından fethine en güçlü karşı konulan ve bu nedenle de Arap ordularının zulmüne en fazla manız kalan bölgelerin başında geliyordu. Şehrizor günümüzde Güney Kürdistan’da yeralan Süleymaniye şehrinin yakınlannda bulunuyordu. Arap kaynaklanma verdiği bilgilere göre Şehrizor, 642-643 yıllarında Utba Ibn Farkad tarafından elegeçirilmiştır. Arap tarihçilerinden El Belazuri, Utba'nın "Kürtlere karşı savaştığını, pekçoğunu öldürdüğünü ve Azerbaycan’a kadar olan bölgeyi Halife Ömer (634-644) için fethettiğini”; Ibn Haldun'sa "Kürtleri kırıp halkı haraç ödemek zorunda bıraktığını" yazar(85). Arap istilacılar, Zerdüştiler yanında Kürdistan’da yaşayan Hıristiyan, Yahudi ve diğer topluluklara da İslam ya da kılıç seçeneksizliğini belli ölçülerde dayattılar.
İslamiyet'in Kürdistan’da yayılması zaman almış; sürekli direnmeler ve karşıkoymalar nedeniyle Müslümanlığın Kürtler tarafından kabul edilmesi ancak uzun bir süre sonra ve düzensiz olarak gerçekleşmiştir. Arşak Poladyan'a göre "Halifeliğin vergi politikası materyalleri temel alınırsa, Kürtlerin ancak 9-10. yüzyıllarda büyük kitleler halinde İslamiyeti kabul etmeye başladıklan yargısına vanlabilir"(86).
Kürdistan gerçek anlamda bir terra incognita (bilinmeyen, ulaşılmayan, iç kısımları henüz keşfedilmemiş) olduğu için, Arap tarihçileri Kürdistan’ın pekçok yerleşim biriminin yanışı ra Yahudi yerleşim merkezlerinden de nadiren bahsetmişler. Ancak yine de yörede gözardı edilmeyecek önemde bir Yahudi topluluğunun bulunduğunu gösteren değinmelere rastlanabilmektedir. Arap tarihçilerinden Yakut ve El-Beyuladhuri, 7. yüzyıl ortalarındaki Arap istilası döneminde, Araplarla "Magi inanırları (Mecusiler, Zerdüştiler) ve Yahudiler" arasında Ermeni sınırına yakın bir kasaba olan Debil'de imzalanan bir fetih ya da şartlı teslim antlaşmasınadan sözederler(87). Bu bilgi o dönemde Kürdistanlı Zerdüştilerle Yahudilerin, Araplara karşı ortak hareket etmiş olduklan ya da en azından Araplarla yapılan bir antlaşmada birlikte yer almış olduklan biçiminde yorumlanabilir. Arap komutanı Habib bin Mesleme ile yapılan ve bazı haklan güvence altına alan bu antlaşmanın imzalandığı Debil (Dwin, Duvin veya Dvin) çok sonralan Kürt Şeddadi Hanedanlığı (951-1088)’na ait bölgelerden biri olacaktır. Yine Selahaddin Eyyubtrûn alalan da buralıdırlar.
12-20. YÜZYILLARDA KÜRDİSTANLI YAHUDİLER
Merkezi dağlık bölgelerine girememiş olmalarına rağmen 12. yüzyılda Kürdistan'ı gezmiş olan Tudelalı Benjamin ve Ratisbonlu PethaiaUxn. seyahatnameleri, Yahudiler yanında bölge hakkında da bazı önemli bilgiler içerir. Her iki seyyah da çok sayıda sinagog ve hahamları olan, düzenli ve varlıklı Yahudi topluluklarından sözederler. Kürdistn'ın başlıca ticaret ve kültür merkezlerinden olan Musul'da, Perhaiah'a göre 6000, Benjamin'e göre ise 7000 kişilik bir Yahudi nüfusu vardı. Musul Yahudileri bir ölçüde özerk yaşıyorlardı. Yahudilerden toplanan vergilerin yansı Yahudi cemiyetinin temsilciliğinde kalıyordu ve kendilerine ait bir hapishaneleri bile vanh(88).; Yaklaşmakta olan Haçlılar tehlikesi ve dinsel baskılar yüzünden çok sayıda Yahudi'nin yine bu dönemlerde Suriye- Filistin'den kaçarak Kürdistan'a sığındıktan düşünülebilir. 1099'da Haçlılann eline geçen Kudüs şehri, Kürt Eyyubi Hanedanlığı hükümdan ünlü Selahaddin Eyyubi (1137-1193) önderliğindeki birleşik İslam ordulan tarafından geri alınır.
Eyyubilerin ve Kürtlerin büyük çoğunluğunun bağlı olduğu Şafii mezhebi, Eyyubi yönetimi tarafından ileri derecede korunmuş, gelişip güçlenmesi için yoğun çaba gösterilmiştir. Selahaddin Eyyubi döneminde Şafiilik en görkemli çağını yaşamış. Bu mezhebe mensup alimler, devirlerinin önde gelen ilim adamları arasında yeralmışlaıdı. Şafiiliğin bu ayrıcalıklı konumuna rağmen, Eyyubilerin yönetimleri altındaki diğer mezhep ve inanç taraftarlarına genelde hoşgörüyle yaklaştıkları biliniyor. Bu dönemlerde Arap coğrafyacılarının El- Cezire olarak adlandırdıkları, Fırat ile Dicle nehirleri arasında kalan Kürt bölgelerinde oldukça kalabalık ve yaşam düzeyleri yüksek Hıristiyan ve Yahudi toplulukları bulunuyordu. Bu topluluk üyeleri arasında Eyyubi devlet yapısı içinde önemli yerler edinen devlet görevlileri, tüccarlar, hekimler, kâtipler vb. vardı(89).
Salâhaddin Devrinde Eyyûbîler Devleti adlı çalışmasında Dr. Ramazan Şeşen, devlet olma niteliklerini ayrıntılarıyla ortaya koyup kabullendiği Eyyubi Hanedanhğı'nın kurucusu Selahaddin Eyyubi'mn Kürt ve Kürdistan kökenli olmaları gerçeğini inkâr etmeye ve gizlemeye çalışmaktadır. Selahaddin ailesinin atalarının (Kürt Ravvadi Aşireti) aslında Kürt olmayıp, sonradan Hazbani (Hazbaniyye) Kürtleriyle karışarak Kürtleşmiş olduklanm(90); Eyyubi Devleti'nin ana karakter itibariyle bir Türk devleti olduğunu ve başta bulunan Eyyubi ailesinin dahi "Kürt menşeli olmasına rağmen Türkleşmiş olduklannı"(9i) söylemek vs. gibi çelişkili ifadeler önesürmesinin yanısıra, Eyyubilerin Menşei ve ilk Devirleri başlığı altında yeralan bölümün ilk cümlesindeyse asıl doğru olanı yazan "Salâhaddin’in babası Necmeddin Eyyub'a nisbet edilen Eyyubiler bugünkü Erivan'ın güneyindeki Duvin (Dvin) den olup Hazbaniye Kürtlerinin Ravadiye (veya Zerzariyye) koluna mensupturlar"(92).
1230 yıllannda Kürdistan'ı gezerek canlı ve duygulu izlenimlerini Mattwiafmda dilegetiren İspanyol Yahudisi şair Judah El-Harizi(93)'nin ardından 14. ve 15. yüzyıllarda Kürdistanlı Yahudilerle ilgili kayda değer bir bilgiye rastlanmamaktadır. Bu karanlık dönemler Kürdistan dahil olmak üzere tüm Yakın Doğu'yu etkisine alan Moğol istilacılarının, kitleleri genel bir soykırımdan geçirerek yerleşim merkezlerini yerlebir etmelerine bağlanmaktadır. Bu soykınm ve katliamların en koıkunç boyutlarda olanları Timurleng (1294-1307) dönemin de yaşanmıştı. 1247'de Süleymaniye'yi ve 1252'de Diyarbekiri elegeçiren Moğol orduları, 1257’de de Cengiz Han'ın torunu Hülagu Hah komutasında Kinnanşah ve Erbil kentlerini yakıp yıkarlar.
Kitleler halinde kılıçtan geçirilen ve Moğol korkusu nedeniyle Kürdistan'ın dağlık alanlarına sığman topluluklar arasın da muhtemelen çok sayıda Yahudi de bulunuyordu. Bu zor dönemlerde, özellikle düz alanlardaki şehirlerde yaşayan halkın önemli bir kısmının buraları terkederek ülkenin kolay girilemeyen bölgelerine kaçtıklan ve oralarda yeni kırsal topluluklar oluşturdukları düşünülmektedir(94).
Nihayet 16. yüzyıldan itibaren Kürdistan'ı gezen bazı gezginlerin eserlerinde aktaıdıklan bilgilerle yeniden karşılaşmak tayız. Bu dönemin gezginlerinden biri olan Yemen Yahudisi Yahya El-Zahiri, Kürdistan ın Erbil, Kerkük, Musul, Nusaybin ve Urfa gibi başlıca büyük şehirlerini dolaşmıştır. Yeni ve önemli bir olgu olarak bu yüzyıldan itibaren bizzat Kürdistanlı Yahudiler tarafından yazılmış olan ilk belgeleri ve elyazması kitapları da görmekteyiz. 16. ve 17. yüzyıllarda Kürdistanlı hahamlar tarafından yazılmış olan çeşitli belgeler ve elyazması kitaplar, genel olarak Kürdistanlı Yahudilerin başta dinsel olmak üzere, sosyal ve ekonomik yaşamdan hakkında aynntılı bilgilerin yaraşıra Kürdistan'la ilgili bazı dolaylı bilgiler de içermektedir. Bu dönemlerde kimi Yahudi topluluklan Kürdis tan halklannın genel yoksulluk tablosu içinde yer alırlarken, öteyandan özellikle ünlü Berzani Ailes 1(95)'den gelen hahamlar Kürdistan'ın birçok yerinde dinsel çalışmalar ve eğitim için merkezler kurmuşlardı. Bu dini merkezler Mısır ve İsrail gibi uzak yerlerden bile öğrenci kabul ediyorlaıdi(96).
18. ve 19. yüzyıllarda Kürdistan Osmanlı egemenliğine karşı ayaklanan Kürt feodal beyliklerinin yöresel ve sınırlı, ancak aidi arkası kesilmeyen inatçı isyanlarına sahne oldu. Baban, Mir Muhammed, Mahmut Han, Bedirhan Bey, Yezdan Şer, Şeyh Ubeydullah gibi önderlerinin adıyla anılan düzinelerce isyanın yolaçtığı silahlı, mücadele ve çatışmalar sürecindeki Kürdistan büyük zorluklar, derin acılar yaşar. Bu güvensiz ve anarşik ortam sadece Kürdistan'daki Müslüman halkları değil, Hıristiyan, Yahudi ve diğer etnik-dinsel topluluktan da olumsuz koşulların kıskacına iter ve nüfus azalmalarına neden olur. Örneğin 1843-1847 yıllarında Nurullah Bey komutasındaki Osmanlı kuvvetleri Nesturilerin yoğun olarak bulundukları Bervari (Berwari)'yi yerle-bir edip on bin kadar Nesturi'yi katlederler(97). Kürdistanlı Yahudiler de komşulan mn acılı yazgısına sık olarak ortak olmak zorunda kalırlar. Neivva ve Amadiye gibi daha önceki yıllarda kalabalık Yahudi topluhıklannın bulunduğu ve pek çok yerleşim yerinde, Yahudilerin nüfusu kısa sürede birkaç aileye kadar düşer.
1827 yıllarında Kürdistan'ı dolaşarak bölgeye adeta serpiştirilmiş bulunan Yahudi topluluklarını araştıran Haham David, ulaşabildiği Yahudilerden başka yer yer Yahudi olmayan diğer gruplara da seyahatnamesinde değinir. Bu bilgilerden, aynı dönemlerde Kürdistan’da Ammonitiler (Ammonites, Ammonoğullan) ve Moabitiler (Moabites) gibi Filistin kökenli olduklan kabul edilen başka toplulukların da yaşıyor olduklarını görmekteyiz. Yahudiler gibi Sami halklarından olan bu topluluklar, Filistin'de iken îbranilerle sürekli bir mücadele ve çatışma içindeydiler. Bazı Yahudi topluluklannı Kürdistan'a sığınmaya zorlayan nedenler, kimi Ammonitileri ve Moabitileri de benzer şekilde etkilemiş görünmektedir. Haham Davidin aktardığına göre Antep'den Urfa'ya, Diyarbekir'den Mardin'e giden yol boyunca dizilmiş olan çok sayıdaki köyde ve Kilis'deki birçok köyde Ammonitiler ve Moabitiler yaşıyorlardı. Bunlann tümü Kürtçe konuşuyordu. Urfa-Diyarbekir arasında bulunan Jarmuq (Cermuk) kentinin valisi de Goordy (Gurdi, Kürdi!) adlı bir Ammoniti idi(98).
Revanduz valisinin 1832'de Amediya'yı kuşatarak yakıp yıkmasından yedi yıl sonra 1839'da bölgeyi gezen Amerikalı misyoner Asahel Grant, "şehirde çok az kişinin kaldığını, toplam 1000 evden sadece 250 kadarının kullanıldığım, geriye kalanlannınsa yıkılmış ve kullanılmaz durumda olduğunu"
Kürdistanlı bir Yahudi kız Süslü nazarlık muhafazasıyla birlikte. kaydeder(99). Amerikalı bir misyoner hekim olan Dr. Asahel
Grant, Kürdistan'ı 1839, 1840 ve 1841 yıllarında üç kez ziyaret ederek daha önceleri hiç bir Batılı'nın ulaşamadığı iç bölgelere girme başarısını gösterir. 1839'da Hakkari’ye giden Dr. Grant, burada iki ay kalır. Bu süre içinde özellikle yörede ki Nesturilerle ilgilenir ve MarŞemun (17. yüzyıldan itibaren Nesturi patriklerine verilen genel ünvan)’un yanında beş hafta misafir olarak kalır. İncelemeleri sonucunda "İsrail’in kayıp kabilelerini” bulduğuna ve Nesturilcrin de bu kayıp kabilelerin soyundan olduklan kanısına varan Dr. Grant, izlenimlerini Nestorians; or the Lost Tribes(Nesturiler; ya da Kayıp Kabileler) adlı kitabında ve Missionary Heralctm 36. (1840) ve 39. (1843) sayılannda yazar. Dr. Grant'm bir de Life in Kurdistan( Kürdistan’da Yaşam adlı iki ciltlik, henüz basılmamış ve sayfalan numaralandınlmamış elyazması bir kitabı American Board of Commissioners for Foreign Missions arşivlerinde bulunmaktadır(ioo).
I. Dünya Savaşı(1914-1918)'nın hemen öncesinde Osmanlı İmparatorluğu'nun bölünüp paylaşılması için emperyalist devletlerce yoğun çabalar sürdürülürken Kürdistan da bu planlara dahil edilmiştir. Kürdistan’da bir yandan milliyetçi akımlar yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlarken, öteyandan genel bir kargaşa ve egemen bir otoritenin yolduğu olumsuz bir tablo oluşturmaktadır. Bölgesel olaylar vc olumsuz koşullar yankısını Kürdistanlı Yahudilcrdc de bulur. Örneğin bu dönemlerde, hakimiyet alanındaki yerleri baskı ve şiddet uygulayarak yönetmeyi sürdürmek isteyen Borazan şeyhine karşı Nervali bir mahalli ağa ayaklanır. Bunun üzerine Borazan şeyhi ağayı cezalandırmak ve isyanı bastırmak amacıyla Nerva'ya girer. Kenti ateşe vererek her şeyi yakıp yıkar. Nerva'da bulunan Yahudiler, üç aile dışında hep birlikte şehri terkederek Musul ve Zaho gibi başka Yahudi topluluklarının yaşadığı daha güvenli gördükleri yerlere göç ederler(ioi).
NÜFUS DAĞILIMI VE İSRAİL'E GÖÇ
Elimizde Kürdistanlı Yahudiler hakkında, özellikle geçmiş dönemlere ait değerlendirmelere gidebileceğimiz sağlıklı istatistikler bulunmamaktadır. Yaklaşık 200 köy ve kasabayı kapsayan geniş bir alana dağılmış olan Kürdistanlı Yahudilerin toplam nüfusu, 1948-1951 yıllan arasındaki İsrail’e yönelik büyük kitlesel göçün öncesinde 20.000-30.000 olarak tahmin edilmişti.
Bu toplam nüfus; en kalabalık olduğu Güney Kürdistan'da 19 topluluk, Kuzey Kürdistan'da 11 topluluk, Batı Kürdistan da ve gpri kalan diğer bölgelerde ise yine 11 topluluk halinde olmak üzere, yaklaşık 187 yerleşim birimine dağılmıştı (102).
Kürdistarun engebeli doğası, feodal yaşam biçiminin dayatması, aşiret tarzı örgütleme ve yerleşim birimlerini birbirlerine bağlayan yollann sürekli olarak tehlike içinde bulunmalan ncdenylc diğer topluluklar gibi Yahudiler de biribirinden kopuk, izole bir yaşam sürdürüyorlardı. Kürdistanlı Yahudiler özellikle Güney Kürdistan'da ve Erbil, Süleymaniye ile Zaho civanna serpiştirilmiş düzünelerce köyde yoğunlaşmışlardı. Bunun yanında, Musul, Kerkük ve Bağdat gibi büyük şehirlere yerleşmiş olanlar da bulunuyordu (103).
Geçmiş dönemlerde Kürdistanlı Yahudilerin yoğun olarak bulundukları başlıca yerleşim yerleri ekteki haritadan izlenilebilir.
19. yüzyılın ortalarına doğru, Kürdistanlı Yahudilerin nasıl bir dağılım gösterdikleri kabaca bir fikir edinmek için gezgin Haham David’in aktardığı verilerden yararlanılabilir. Kürdistan’ı 1827 yılında gezen Haham David’ in ulaşabildiği bazı yerlerdeki Yahudi toplulukları hakkında verdiği sayısal bilgiler biraraya getirildiğinde aşağıda sunulan nüfus tablosu ortaya çıkmaktadır. (Bak. Tablo /). Tüm Kürdistanlı Yahudileri ifade etmekten uzak olan bu bilgiler, toplam 15 sinagoga sahip 1.875 ailenin varlığından söz etmektedir.
Tablo 1: Haham David'in 1827 yılında saptadığı verilere göre( 104), Kürdistan'ın bazı yerleşim bölgelerindeki Yahudi toplulukların sayısal dağılımları ve sahip oldukları sinagog sayısı.
NÜFUS (AÎLE) StNAGOG
İslam Ansiklopedisi'nin ilk baskısında (1913-1936), Kürdistan'daki bazı yerleşim birimlerini konu alan çeşitli madde
lerdeki dağınık bilgilr içinde Kürdistanlı Yahudilerle ilgili kimi sayısal bilgiler de bulunmaktadır. Hemen hepsi 19. yüzyıla ait olan ve İslam Ansiklopedisi'nin Kürdistan'i konu alan diğer maddelerinin de incelenmesiyle genişletilmesi mümkün olan bu bilgiler, Hahan David'm seyahatnamesinde aktardığı verileri de tamamlar nitelikte görünmektedir (Bak. Tablo 2).
Yirminci yüzyıl başlarından itibaren. Güney Kürdistan’da ki Yahudi nüfus hakkında, yetersiz olmakla birlikte bazı resmi istatistiklerle karşılaşılır. (Bak. Tablo 3). Sadece Erbil, Kerkük, Musul ve Süleym aniye bölgelerini kapsayan bu resmi istatistiklere göre, 1947 yıkıda yalnızca Güney Kürdistan’da yaklaşık 20.000 Yahudi yaşıyordu. Oysa bu istatistiklere alınmış ya da ulaşılamamış birçok bölgede daha Yahudiler yaşamaktaydı. Örneğin özelllikle Hanekin de yoğun olmak üzere, Diyala bölgesinde çok sayıda Kürdistan Yahudisi yaşıyordu. Bunların sayısının 1920 de 1.689, 1932’dc 2.252 ve 1947 yılında ise 2.851 kişi olduğu biliniyor(105).
Tablo 2: İslam Ansiklopedisi (First Edition: 1913- 1936fndeki bilgilere göre( 106), Kürdistan daki bazı yerleşim birimlerinde kalan Yahudi nüfusla ilgili sayılar İslam Ansiklopedisi'nin ilgili yerleşim birimlerini konu alan maddelerinden alınmıştır.
YER tarih nüfus
Bitlis (107) ? 3.900 kişi
Erbil 1892 497 kişi
Senna 1918 500 aile
Irak ile Türkiye arasındaki sınır sorunu ile Milletler Cemiyeti tarafından 30 Eylül 1924 tarihinde oluşturulan komisyonun raporuna göre(iO8), alaşmazlığa konu olan bölgelerde yaşayan Kürdistanlı Yahudiler, sayısal önem sırasına göre Kürtler, Araplar, Hiristiyanlar, Türkler ve Yezidilerden sonra altıncı kalabalık topluluğu oluşturuyorlardı(i09). Yine aynı raporda yer alan kayıtlara göre, Sülemaniye de 1.550, Erbil'de 2.750, Musul'da 7.550 Yahudi bulunuyordu(llO).
_ Güney Kürdistan’da ise, bölgenin Irak sınınna yakın yerlerdeki yaklaşık 15 yerleşim birimine dağılmış şekilde, 1948 yılında 12.000 kadar Yahudi yaşıyordu. Bu bölgede, yaklaşık olarak 4.000 kişiden meydana gelen en-büyük topluluk Senendej (Senna, Sıne)'de, 1.300 kişiden oluşan ikinci en büyük grupsa Sakız'da yerleşiktin 11).
Tablo 3: Güney Kürdistan'daki Yahudilere Ait Resmi İstatistikler (Kaynak: EJJ, "Kurdistan", İsrael, 1972).
Kürdistanda yaşayan insanların tümünü benzer şekilde etkileyen bölgesel çatışmalar kıtlık, kuraklık, su baskınları gibi doğal afetler ve salgın hastalıklar, can ve mal güvenliğinin sık sık tehlikeye girmesine neden olan anarşik yapıdaki feodal hakimiyet sisteminin doğurduğu olumsuz koşullar, çok küçük yerleşim birimlerine dağılmış olan Kürdistanlı Yahudiler için çeşitli müslüman, Hıristiyan vs. mehzeplerle çevrili bir yaşam sözkonusuydu. Kürdistan'ın kendine özgü doğal ve sosyoekonomik koşullarının da zorlamasıyla belirli bir bölgede toplanmış olmaktan ziyade, oldukça dağınık bir yerleşin göstermiş olmalarının Kürdistanlı Yahudüeri bölgedeki diğer güçler le karşıkarşıya getirip çatışmaktan korumuş olduğu şeklinde görüşler de ileri sürülmektedir(ıi2). Genel olarak bölgesel çatışmalarda taraf tutmamış olmalarına rağmen, (Kürtler dahil) bölgedeki diğer toplulukların yaptığı gibi, Kürdistanlı Yahudiler de güçlü bir ağanın ya da beyin korumasına sığınmak zorundaydılar.
İsrail Ülkesi'ne göç etme düşüncesinin Kürdistanlı Yahudiler arasında taraftar bulmuş eski bir inanç olarak yaşadığını ileri süren görüşler bulunmaktadır. Bu görüşlerden bazılarına göre, Kürdistan da 12. yüzyılda ortaya çıkmış olan ve İbn Dugi, David Alroy (Bak. Ek 1) ve Menahem gibi Yahudi önderlerinin önderlik ettiği çeşitli Yahudi Mesih (kurtarıcı) hareketleri Kürdistanlı Yahudlileri İsrail’e geri döndürmek amacını güdüyorlardi(H3). Bu Mesih hareketleri, büyük bir olasalıkla o dönemlerde Haçlıların zulmünden kaçarak Kürsdis tan’a sığınmak zorunda kalmış olan Yahudileri daha çok ilgilendirmektedir. Amadiyalı (Güney Kürdistan'da) bir Yahudi olan ve kendisini Mesih (kurtarıcı) ilan eden David Alroy'vn önderliğinde Faslı egemen güçlere karşı başlatılmış olan isyan hareketinden ilk olarak bahseden kişi, Kürdistan’ı bu isyandan yaklaşık olarak on yıl sonra (1160’da} gezen gezgin Tudelalı Benjamin olmuştur. Kürdistanlı Yahudilerin, yöresel Fars (Iranlı) egemenlerine karşı başlattıktan ve büyük bir Yahudi katılımıyle süren bu ayaklanma önderi David Alroy'un ölümü üzerine sona erer(i 14).
David Alroy dan daha önce, 1120 yıllarında ortaya çıkmış olan bir başka Mesih hareketinin önderi olan tbn Dugi ise, Bağdat’da bulunan Yahudilere onlan mucizevi bir şekilde İsrail’e uçuracağı sözünü vermişti. 12. yüzyılda rastladığımız bu önemli Mesih hareketleri ya da Yahudi ayaklanmaları, o dönemlerde Kürdistan'da gözardı edilmeyecek büyüklükte nüfusa sahip bir Yahudi kitlesinin bulunduğu düşüncesini des tekleyen olgulardır.
Kürdistan’dan İsrail (Filistin)’e Yahudi göçü 16. yüzyıl gibi oldukça erken bir dönemde başlamıştır. Kürdistanlı bu ilk göçmenler Safed'e yerleşirleri! 15). 18. yüzyıl sonlan ile 19. yüzyıl başlannda Filistin topraklannda ilk Yahudi yerleşim alanlannın kurulmasının ardından, Yakın Doğu'lu Yahudi toplulukları arasında buralara ilk göç edenler yine Kürdistanlı Yahudiler olmuştur. Bunlardan bir kısmı, 1812 yılı gibi erken bir tarihte Kürdistan’dan aynlarak Filistin’e gelmişler ve özellikle Sejera (Sicere) gibi Kürdistan’ı andıran sapa yerlere yerleşmişlerdir.
20. yüzyılın başlannda ve I.Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde Kürdistan lı Yahudileri İsrail’e taşıyan yeni bir göç hareketi meydana gelir. Doğu Kürdistan'ın özellikle Urmiye bölgesinden aynlan Yahudiler Kudüs’te oluşturduktan mahallelerde yeni bir yaşama başladılar. Bunun ardından 19201926 yıllan arasında, 1.900 kişilik bir Kürdistanlı Yahudi grubu daha İsrail (Filistin)’e göç eder(ıi6). Bunu 1935 yılında 2.500 kişiden oluşan bir başka topluluk izler.
Tek tek aileler halinde göçlerin yanısıra, yukanda yer yer belirtildiği gibi, Kürdistan’ın bazı bölgelerinden kitleler halinde topyekün göçler de sık olarak görülüyordu. Bu ilk büyük göç hareketleri sürecinde, Kudüs için duyduklan dinsel bağlılığın da önemli etkisiyle, Kürdistanlı Yahudilerin büyük bölümü Kudüs şehrinde yeni kurulan mahallelere yerleştiler. Yerleşim genellikle Kürdistan’da iken yaşanılan bölgeler ve kentlere göre toplulukların oluşturulmuş olması özelliğini gösterir. Bu dönemdeki göçlerle Küdüs’te oluşturulan mahallelerden biri olan Mahaneh Yehudah (Mehanâ Yehuda: Yehuda Mahallesi), günümüzde de hemen hemen bütünüyle Kürdistan kökenli Yahudileri barındırmaktadır. Aynı dönemlerde gelen diğer bazılanysa adını Kürdistanlı Yahudi Mesih David Alroy'&sn. alan Alroy Köyü’nde olduğu gibi, kırsal alanlara yerleşmeyi tercih ettiler(i 17).
1912 yılında 12 Kürdistanlı Yahudi’nin öldürülmesi, 1925 terde Irak’ta başlatılan Yahudi-karşıtı propagandaların etkisiyle zor günler yaşayan Kürdistanlı Yahudiler üzerindeki baskılar, 1941 ortaya çıkan Reşit Ali İsyanı sırasında iyice yoğunlaşır. 14 Mayıs 1948 de Filistin topraklarının bir bölümünde İsrail Devleti’nin kurulduğunun ilan edilmesinin ardın dan, gittikçe artan bir hızla 1948-1951 yıllan arasında Kürdistan’ı terk eden Yahudiler İsrail'e yerleşmeye başladılar. İlk zamanlarda, göç edenlerin sayısı oldukça azdı. Ancak, özellikle 1950 yılının Mart ayında Doğu Kürdistan’daki bazı Yahudilerin ölümüyle sonuçlanan saldırılardan sonra İsrail’e göç etme süreci hız kazandı. Doğu Kürdistan'dan İsrail'e gitmek üzere, 8.000 kadar Yahudi yaşadıklan yerleri terk ettiler. 1953'de Doğu Kürdistan’da toplam 4.100 Yahudi’nin kalmış olduğu tahmin edilmiştir. Bunlann büyük bir bölümü özellikle Senendej ve Sakız bölgelerinde toplanmışlardı. 1956'da yapılan nüfus sayımına göre ise, Senendej de 1.417 ve geri kalan diğer yerlerde toplam 600 Kürdistanlı Yahudi bulunmaktaydı (118).
Aynı dönemde göç süreci Güney Kürdistan’da da tüm hızıyla Yahudi topluluklannı İsrail'e yöneltmiştir. Irak Kürdis tanı Yahudilerinin çok büyük bir bölümü, İsrail Devleti’nin kurulmasının hemen ardından öncç Bağdat’a ve oradan da Ezra ve Nehemiah Harekâtı olarak adlandırılan bir kaçış süreciyle İsrail’e gittiler. 1948 yılında sayılan 20.000’i aşan Güney Kürdistan Yahudilerinden geriye 1952 de ancak 6.000 kişi kalmıştı. Geriye kalan bu Yahudilerin Irak dışına çıkıştan ise devletçe yasaklanmıştı. Abdül Kerim Kasım ın yönetimi sırasında (Temmuz 1958 -Şubat 1963) bu yasak kaldınldı ve Yahudilerin Irak’ı terk etmelerine izin verildi. Ancak, Kasım dan sonra bu yasaklama yeniden yürürlüğe konur.
1948 yılında kuruluşundan sonra, İsrail Devleti ülke nüfusunu artırmak için dünyanın dört-bir yanına dağılmış olan Yahudilerin İsrail’e göç etmelerini sistemli ve sürekli olarak teşvik etmiş, bu amaçla yoğun çabalar göstermiştir. İsrail’e oldukça yakın bir bölgede yaşayan Kürdistanlı Yahudilerin İsrail’e göç etmeleri sürecinde de bu çabaların önemli etkisi olduğu biliniyor. Hatta bu çabaların başka ülkelerdeki Yahudileri göçe zorlama ya da göç için koşullar yaratma gibi bazen şiddeti de içeren zorlayıcı biçimlere değin uzandığım ileri süren görüşler de bulunmaktadır(l 19). Barzani önderliğindeki Güney Kürdistan Kürt hareketinin 1975 yılında yenilgiye uğramasının ardından, iktidardaki Baas diktatörlüğünün tüm ülkede uyguladığı yoğun terörün zorlaması ve İsrail’in de kolaylaştırıcı müdahaleleriyle bir grup Kürdistanlı Yahudi İsrail e gelir. Araştırmacı-yazar Faik Bulut'un anılarında "Irak tan gelen (kaçınlan ya da sürgüne zorlanan) 200-300 kadar Yahudi "Kürt" olarak değindiği bu göçten sonra, artık Kürdistan dan İsrail’e yönelik önemli bir nüfus hareketi kaydına rastlamamaktayız. Zaten artık Kürdistan’da kalmış olan çok az Yahudi kitlesel hareket oluşturabilecek sayısal güce de sahip değildir.
İsrail'de yaşayan Kürdistan kökenli Yahudiler tarafından kurulmuş olan İsrail'deki Kürt Yahudileri Ulusal Örgütü (The National Organization of Kurdish Jews in İsrail)'nün başkanlığım yapmış olan Habib Şimoni'nin 1973 yılında yapmış olduğu bir açıklamaya göre, İsrail'de 90.000 "Kürt" bulunuyordu(!20). Gazeteci-yazar Pamela Kidrorisi, 1988'de kaleme aldığı bir makalesinde "İsrailli 150.000 "Kürf’ün varlığından söz etmektedir(l21). Yakın tarihli bu kaynaklarda, Kürdistan kökenli Yahudi topluluklarından "Kürt" etnik kimlikleri vurgulanılarak bahsedilmesi dikkat çekicidir. Bu ayırım, Kürdistan kökenli diğer (Kürt olmayan) Yahudi topluluklannın varlığı da gözönüne alınarak yapılmış görünmektedir. Günümüzde İsrail'de, Kürdistan kökenli yaklaşık 200.000 kişinin yaşadığı tahmin edilmektedir. Halen Kürdistan'da bulunan çok az Yahudi hakkında kesin bir sayısal tahmin yürütmekse eldeki verilerin yetersizliği nedeniyle oldukça güçtür.
EKONOMİK YAŞAM VE MESLEKLER
Ekonomik yaşam ve meslekler bakımından Kürdistanlı Yahudilerin, tümüyle Kürdistan ın koşullan tarafından belirlenmiş genel bir görünüm içinde olduklan söylenebilir. Kürdistan'daki tüm diğer topluluklar gibi geçim kaynağının tamamen tanma dayalı olması, Kürdistanlı Yahudileri dünyanın diğer yerlerindeki dindaşlarından farklı kılmıştır. Yine buradaki Yahudiler arasında rastlanılan birçok mesleğe diğer bölgelerdeki Yahudi topluluklan arasında rastlanmaz.
Kürdistanlı Yahudiler 1950 yıllanna kadar önemli bir bölümü çiftçilikle uğraşan, köylü bir toplum bima yanı ağır basan, Kürdistan’a özgü yöresel nüfus özelliklerine sahip bir kitle olmuşlardır. T948-1951 yıllan arasındaki İsrail’e göç sürecini konu alan bir incelemeye göre, göç eden Kürdistanlı Yahudiler arasında çiftçiler %20’yi aşan bir oranda bulunuyordu(122). Bu oran diğer Yahudi topluluklanna kıyasla Kürdistanlı Yahudilerin daha çok tanma bağlı olduklannı göstermektedir. Çoğunluğu oluşturan köylü nüfus başlıca Rcvanduz, Barzan, Tel-Kabar, Dehok, Akra, Şanduka, Bitanura, Başkale, Köy-Sancak, Mirawa ve Girzengal gibi yerlerde yaşıyordu. Çiftçilikle uğraşan çok sayıda Yahudi toprak sahibiydi. Hayvancılık da yine tanm gibi önemli bir geçim kaynağıydı.
Zaho, Erbil, Bane ve Amadiye gibi kent ve kasabalarda yaşayan Kürdistanlı Yahudiler başlıca ticaret ve el sanatlan ile uğraşıyorlardı. Özellile Kürdistan'm doğu bölgelerinde ticaretle uğraşanlann sayısı el sanatlan ile uğraşan zanaakârlann sayısından daha fazlaydı. Ticaretle uğraşanlar başlıca dükkân cılar, toptancılar ve seyyar satıcılardan oluşuyordu. Zanaatkârlar ise dokumacılar, altın ve gümüş işleyicileri, boyacılar, marangozlar, dericiler, ayakkabıcılar vb. ile vasıfsız işçilerdi(123). Özellikle Zaholu Yahudiler arasında rastlanan yöreye özgü meslek de sallarla yapılan taşımacılıktı. Habur Nehiri'nin iki kolu arasında oluşan geniş bir ada üzerinde yayılmış olan Zaho kenti, bölgedeki önemli taşımacılık merkezlerinden biri olmuştu(i24). Seyyar satıcılık, Zaho gibi büyük kentlerdeki nisbeten yoksul kesim arasında oldukça yaygın olan bir meslekti. Yollann çoğu kez güvensiz olduğu Kürdistan ın izole bölgelerinde seyyar satıcılığın oldukça tehlikeli bir meslek olduğu söylenebilir. Feitelson (s. 202), biribirinden uzak Kürt köyleri arasında gezerek mallarım satmaya çalışan Kürdistanlı Yahudilerin seyyar satıcılıkları konusunda "... biribirleriyle rekabet halindeki Kürt aşiretleri ve köyleri arasında sık sık ortaya çıkan çatışmalarda taraf olmadıkları için, Yahudi Kürtlerin bu meslek için özellikle uygun olduklan" yorumunu yapar.
Kürdistanlı Yahudilerin geçimlerini sağladıkları işler, yukanda kısaca sayıldığı gibi, genel olarak kırsal veya küçük kasaba toplumlanna ait olarak bilinen tipik uğraşılardı. Bu nedenle dc, örneğin Bağdat lı Yahudilerden farklı olarak aralann da çok az sayıda varlıklı tüccar veya banker vardı. Bankerlik işlevini yöredeki feodal ağa ve beyler yerine getiriyorlardı. Kürdistan'ın genel olarak gelişmiş olan pazar ekonomisinin bir sonucu olarak para ve lüks tüketim mallan oldukça zor bulunan şeylerdi. Alışverişlerin büyük bir bölümü mal-değişimi (takas) yoluyla yapılmaktaydı.
Ticarete olan yatkınlıklan nedeniyle Yahudiler, Kürdistan da bazı önemli mevkiler elde etmişlerdi. Örneğin Kadiri tarikatının hakim olduğu Nusaybin kentinde bulunan gümrükte Sitilyanh bir Yahudi tahsildarın çalıştığından ve bu tahsildann aynı zamanda Kadirilerin hazinedan (veznedan) olduğundan söz eden Rabbi DavûZ(i25), Zaho’nun hazinedarının da bir Yahudi olduğunu aktan r( 126). Kürdistan'daki Yahudiler, Kürtler tarafından başanlı ve oldukça açıkgöz tüccarlar olarak kabul ediliyorlardı. Brauer'in (s. 180) Amadiyeli bir kaynak kişiden dinleyip aktardığı aşağıdaki fıkra Yahudilerin bu özelliklerini konu alın
Söylendiğine göre, Yahudi'nin biri bir gün bir ağanın evine misafir olur. Oturup sohbet edilirken, bir ara ağa Yahudi'ye şöyle der:
Şu Yahudiler hep dolandırıcı olur. Gel bana şu dolandırıcılık sanatını öğret!
Ağanın ısrar etmesiyle iyice korkan Yahudi ne yapacağını bilemez.
Nihayet biraz düşündükten sonra, ağaya:
Bana ince bükülmüş bir yün yumağı getirin, der.
Yün yumağı getirilip kendisine verildiği zaman, Yahudi ipin ucunu ağanın baş parmağına bağlar ve ağaya «Ben gelene kadar ipi böylece tut!» diye talimat verir. Yahudi ip yumağını çöze çöze evden çıkar. Evden biraz uzaklaştıktan sonra da ipi keser ve ucunu yakındaki bir ağaca bağlar. Sonra pazar yerine giderek sadece az bir kısmı kullanılmış olan yün yumağının geri kalanını satar. Ağa bu sırada evde oturmuş, hâlâ Yahudi'nin geri dönmesini beklemektedir. Uzun bir süre beklediği halde Yahudi geri dönmez. Beklemekten sıkılan ağa, sonunda ancak Yahudiyi aramak için dışarı çıktığında onun kendisine nasıl bir pratik dolandırıcılık dersi verdiğinin farkına vanr.
İsrail'e göç eden Kürdistanlı Yahudilerin bazılan, Kudüs dağları arasındaki ovalarda ve diğer bazı yerlerde tanmsal yerleşim alanlan meydana getirerek çiftçi olarak yaşamayı yeğlemişler. Bu kırsal yerleşim yerlerinin yer aldığı bir listenin Ben-Jacobun çalışmasında (s. 26) bulunduğu aktanlmaktadır(127). Çoğu Kudüs'de olmak üzere, şehirlere yerleşenlerin bir kısmı başlangıçta hamallık, duvarcılık ve taş işçiliği gibi zor işlerde çalıştılar. İnşaat sektörinde sıradan işçi olarak çalışmaya başlayan bu göçmenlerden bazılan ise günümüzde lüks otellere ve lokantalara sahiptirler ve İsrail’in öndegelen varlıklı kişileri arasında bulunmaktadırlar 128). Yakın dönemlerde, İsrail ordusunda ve akademik alanlarda sivrilerek ünlenmiş çok sayıda Kürdistan kökenli Yahudi'nin bulunduğu da eklenmelidir.
DÎL, EDEBİYAT VE MÜZİK
Sadece giyim-kuşam ve dış görünümlerine bakarak Kürdistanlı Yahudileri etrafındaki Müslüman Kültlerden ayırdetmek hemen hemen olanaksız gibidir. Kürdistanlı Yahudilere has temel farklılığı oluşturan Yahudi inancının öngördüğü günlük pratik uygulamaların bir çoğunda, Kürdistan-a özgü olduklan açıkça bilinen kimi özellikleri görmek yine de mümkündür.
Komşularıyla aralarındaki temel farklılıklardan bir diğerini belirli ölçülerde meydana getiren bir özellik olmasına karşın, Kürdistanlı Yahudiler arasında tam anlamıyla bir dil biriliği olduğu söylenemez. Ancak genellikle kabul edildiğine göre, yine büyük bir çoğunluğunun konuştuğu ortak ve farklı bir dil bulunmaktadır. Bu dil Aramice'nin bir lehçesi olup, Neo- Aramice (Yeni Aramice) olarak bilinir. Yeni Aramice lehçesini konuşan Kürdistanlı Yahudiler, bu dili Targum Dili ya da Lisnah Yahudiye (Yahudi dili) olarak adlandırmışlardır. Yine bu dile, daha çok Kürdistan'ın dağılık bölgelerinde yerleşik bazı topluluklar (Yahudiler, Nesturiler vb.) tarafından konuşulduğu için Araplar Cebeli (Dağlı) demişledir. Kürdistanlı Yahudilerin kendilerini Anshei Targun, yani Targun (dili) halta olarak tanıtılmış olduklan da biliniyor(129).
Targun, Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat'ın yeni Aramice lehçesinde yazılmış olan çevirisidir.
Aramca ve Aramice olarak bilinen Arami Dili, Semitik Diller Ailesi’nin Kuzeybatı-îç grubuna dahildir. Ön Asya'nın en eski ve en yaygın dillerinden biri olan Aramice, MÖ 7-6. yüzyıllarda, Yakındoğu'daki farklı diller konuşan çeşitli halklann biribirleriyle anlaşmak için kullandıkları Lingua Franca (uluslararası ticari dil) konumuna gelmişti. Millattan sonraki ilk yüzyıllardan itibaren Doğu ve Batı olmak üzere iki büyük gruba ayrılan Aramice, MS 7. yüzyıldan itibaren bölgede gittikçe genişleyen Arap yayılmacılığının etkisiyle önemini kaybederek yerini Arapça'ya bıraktı. Aramice'nin artık kullanılmayan ölü lehçelerini ve halen varlıklarını sürdürmekte olan lehçelerini gösteren bir tablo aşağıda verilmiştir (Bak. Tablo 4).
ARAMİCENIN LEHÇELERİ
1. Eski Aramice (X)
2. Empcryal Aramice (X)
3. Kitab-ı Mukaddes Aramicesi (X)
I
Tablo 4: Aramice'nin lehçeleri. Sonlarına (X) işareti kon-
muş olan lehçeler artık kullanılmayan ölü dillerdir (Bu tablo, Jere L. Bacharach, A Middle East Studies Handbook, USA, University of Washington Press, 1989, s. 52' daki genel tablodan yararlanılarak hazırlanmıştır)
Diğer bölgelerin hemen tümünde Arapça giderek Aramice nin yerini alırken, Kürdistan ın engebeli ve korunaklı dağınık bölgelerinde yaşayan ve buralara sığınmak zorunda kalan, Nesturi ve diğer Hiristiyan mezheplerin inananları dillerini kullanmayı sürdürebilmişlerdir. Kürdistan daki çeşitli topluluklar tarafından kullanılmış olan çağdaş (modem) Yeni Aramice lehçesinin yanlızca konuşulduğu bölgelere değil, aynı zamanda konuşanların Yahudi veya Hiristiyan olup olmadıklarına bağlı olarak değişen çeşitli alt-lehçeleri de bulunmaktadır. Kürdistan ın değişik bölgelerinde ve farklı diller konuşan komşu halklarla içiçe yaşamış olan Yahudi ve Hıristiyanlar, kendi konuştukları dillerin yanısıra genellikle komşulannın dillerini (Kürtçe, Arapça, Farşça) da öğrenmişler. Bu topluluklardan bazılarının zamanla kendi dillerini bırakarak komşularının dillerini konuşmuş oldukları da biliniyor. Kürtçe’nin bölgedeki en yaygın olan lehçesi Kurmanci, Kürdistan’da yaşayan çok sayıdaki Yahudi ve Hiristiyanın (Ammoniti, Moabiti, Ermeni, Nesturi vb.) da konuşma dili olmuştu. Kürdistanlı Yahudiler tarafından kullanılan Yeni Aramice lehçesi, çok sayıda Kürtçe kelime de içeımektedir. Yeni Aramice konuşmayan Kürdistanlı Yahudilere, diğerleri tarafından Mislevim adı verilmiştir(i30).
Elde bulunan az sayıda kaynağın aktardığı verilere göre, 1930 yıllarında Güney Kürdistan’da 9.837 kişinin Aramice konuştukları tahmin edilmişti(131). Oysa yine aynı yıllarda, resmi istatistiklere göre, bu bölgedeki Yahudilerin sayısı 15.000 kadardı. Kürdistan’daki Aramice konuşan toplulukların büyük bir bölümünün Yahudi olmadıkları (Nesturi ler, Yakubiler vb.) da gözönüne alınırsa, Kürdistanlı Yahudilerin Jbüyük bir bölümünün Kürtçe konuşmuş oldukları sonucuna vanlabilr. Günümüzde, İsrail ve Kürdistan'da yaşayan ve Aramice konuşan insanlann sayısı hakkında sağlıklı bilgilere sahip değiliz. Ancak 1970'li yılların sonunda, bunların toplam sayısının 15.000 ila 20.000 arasında tahmin edilmiş olduğunu(i32) burada belirtebiliriz.
Kürdistan-ın olağanüstü zenginlik ve çeşitlilikteki sözlü halk edebiyatı geleneğinin yansımalarını, Kürdistanlı Yahudilere ait edebiyat ürünlerinde de tüm açıklığı ile görmekteyiz. Kürt halkının Kürtçe olarak ortaya koyduğu sözlü edebiyat hâzinesinin Kürdistanlı Yahudiler tarafından yoğun ve yaygın bir paylaşımla yansıtılması, bu topluluklar arasınada Kürt dilinin geniş bir şekilde biliniyor ve konuşuluyor olması ile uygun bir açıklama bulabilr. Oldukça zengin bir sözlü halk edebiyatı hâzinesi meydana getirmiş olan Kürdistanlı Yahudiler, Yöredeki Kürtler gibi, sözlü geleneği kuşaktan kuşağa aktararak yakın zamanlara kadar sürdürmüşlerdir. Neredeyse hemen hepsi dinsel içerikli olan Kürdistan kaynaklı elyazması kita-| plarda kaydedilmiş olan yazılı edebiyat ürünlerinin kökenlerini aslında sözlü edebiyattan almış olduklan kabul edilmektedir (133). Yahudi kutsal kitaplannın ve dinsel metinlerinin Yeni Aramice lehçesindeki çevirileri de, Kürdistanlı Yahudiler arasında öteden beri sözlü olarak kuşaktan kuşağa aktanlagelmiştir. Yeni Aramice deki bu sözlü çeviriler, özellikle İsrail’deki bazı araştırmacılann ısran ve özendirmeleri sonucunda Kürdistan kökenli olup bu dilde okuyup yazabilen hahamlar tarafında ancak yakın zamanlarda yazılı hale getirilmiştir. Kürdistan ın genelinde olduğu gibi, Kürdistanlı Yahudiler arasında da okuma-yazma bilenlerin sayısı parmakla gösterilecek kadar azdı. Yeni Aramice lehçesinde okuyup yazabilenler ise Kürdistan'daki bazı Yahudi din merkezlerinde eğitim görmüş din adamları ile bu din adamlarının yetiştirmiş olduklan çok az sayıdaki şanslı insandan ibaretti.
Kürdistanlı Yahudilere ait sözlü ve yazılı edebiyat ürünleri arasında, içerik ve biçim bakmamdan bazı farklılıkların bulunduğu görünmektedir. Sözlü halk, edebiyatı ürünlerinin konulan genelde dinsel değildir, içerik ve kaynaklan (Yeni Aramicc olarak anlatılsalar bile) Kürt kökenlidir. Ancak bazen diğer komşu halklara ait de olabilirleri 134). Yöresel halk hikâyeleri, Yeni Aramice'nin konuşma dili olduğu yerlerde çoğunlukla bu dilde anlatılmışlardır. Bu durumda bile, özellikle halk hikâyelerinin birer bölümü veya parçası olarak söylenen halk ezgileri, şiirler ve atasözlerinin çoğu yine Kürtçe olarak orijinal halleriyle anlatılır ya da söylenirler. Bu önemli ve ayırdedici saptama, Kürdistanlı Yahudilerin halk edebiyan içinde yer aldıklan kabul edilen söz konusu öğelerin Yahudi kaynaklı olmadıklannı, büyük çoğunlukla Kürdistan ve Kürt kaynaklı olduklarını göstermektedir. Öte yandan yazılı olarak korunmuş olan edebiyat ürünleriyse genellikle dinsel olup içerik ve kaynaklan bakımından Yahudi kökenlidir.
Daha ence değinildiği gibi, büyük bir çoğunluğu sözlü edebiyat ürünlerinin yazıya geçirilmesiyle meydana getirilmiş olan yazılı edebiyat metinlerinin ilk olarak kaleme alındıkları dönemlerden yakın zamanlara değin, Kürdistanlı Yahudiler arasında hahmlar dışında okuma-yazma bilen hemen hiç kimse yoktu. Dinsel bir scçicilikc davranan hahamlarsa bu ayncalıklannı di nscl hedefler yaranna ve dinsel amaçlarla kullanırlarken, öte yandan Kürdistanlı Yahudilere ve diğer Kürt topluluklarına ait ulusal yönleri belirgin olan çoğu sözlü edebiyat ürünlerini, günlük yaşama ait çeşitli aynntılan ya da bazı önemli bölgesel gelişmeleri yazıya geçirmeye önem vermemiş, bundan açıkça kaçınmışlardır. Yazıya aktarılanların büyük bir bölümü hahamların dinsel düşünüş süzgecinden geçerken Kürt ulusal kimliklerinin gözardı edilmesi süreci yaşanmış, adapte edilmiş ya da deforme edilmişler. Oysa zamana ve hızlı bölgesel değişikliklere karşı direnerek varlıklarını halk kitleleri aracılığıyla günümüze değin ulaştırabilen sözlü edebiyat ürünleri, aynı yoğunluktaki kap
Sandor Koyu nden bir grup okul çocuğu,
samlı bir müdahaleye uğrama dan, kişisel müdahalenin dili kullanma ve anlatımdaki becerilerle sınırlandırmış olduğu, kuşaktan kuşağa aktarılan kitlesel bir değer olma özelliğindedir. Bu nedenle sözkonusu bu ürünler, Kürt kültürünün etnik tonlarını kendilerinde daha belirgin olarak taşımakta ve onu daha kapsamlı bir zenginlikle ortaya koymaktadırlar.
Edebiyat alanında karşımıza çıkan bu belirgin paylaşım ya da ayrışım özelliği, Kürdistanlı Yahudilerin yaşamlarındaki iki temel ve önemli boyutu yeniden önümüze çıkanr: Kürt (etnik- kültürel) boyutu ve Yahudi (dinsel) boyutu. Bu iki boyutun Kürdistan coğrafyasında ne zaman ve nasıl bir araya geldikleri, hangisinin ne oranda asıl zemini oluşturduğu, biribirleri de hangi ölçülerde etkileştikleri ve nasıl parelel bir çizgiye oturduktan, Kürtlerin Yahudileşmesinin mi, Yoksa Yahudilerin Kürtleşmesinin mi söz konusu olduğu, bu son iki sürecin beraber mi yaşandığı, ya da daha farklı durumlann mı var olduğu, henüz aynntılanyla ortaya konulmayı bekleyen sorunlardır. Ancak Kürdistanlı Yahudilerin (Kürt Yahudileri, Yahudi Kürtler ve bunlann dışında kalan Kürdistanlı Yahudi ler) günümüzde bilinen hetrojen kimlikleriyle ortaya çıkıştan nin, Kürdistan tarihinin çok eski dönemlerinden beri biribideriyle sürekli bir etkileşim içinde bulunmuş olan değişik etnik ve dinsel topluluklann kesişen gelişim süreçlerinin bir sentezi, bir sonucu olduğunu söylemek, konuya daha esnek bir bir yaklaşım sağlamak için gerekli görünmektedir.
Kürdistanlı Yahudilere ait dinsel içerikli ve dolaysıyla Yahudi kökenli olan, ancak Kürdistan dışında oluşturulmuş bulunan yazılı eserlerin önemli bir kısmı, orijinalleri gibi Îbranice olarak korunmuşlardı. Kürdistanlı Yahudiler tarafından Kür-distan da gerçekleştirilmiş elyazması eserlerin büyük çoğun-luğu Yeni Aramice'nin, özellikle Nerwa- Amadiye bölgelerin-de konuşulan bir alt-lehçesiyle kaleme alınmıştır. Yeni Aramice lehçesindeki bu elyazmalan arasında, İbranice'den yapı-lan çevriler de vardı. Tüm eserler İbranice yazı karakterleri kullanılarak yazılmıştır. İbranice yazı karakterleriyle Yeni Aremice lehçesinde yazılmış olan elyazması eserler içinde, bilinen en eski tarihlisi 17. yüzyüdan kalmadır (135).
Kürdistanlı Yahudilere ait elyazması kitaplar genelde sadece öykü, şiir, Midraşim(i36) ve Halka(i37) vb. gibi geleneksel edebiyat türlerini içermektedirler. Jonah Ben Gabriel' in elyazması kitabı ise bu genelden farklı olarak, bazı güncel olaylara ve yazarın yaşamış olduğu Erbil kentini de içine alan doğal afetlere değinmektedir (Bak. Ek 2). Jonah'm tuttuğu kayıtlardan 24 Nisan 1813 te şiddetli bir dolu yağışı nedeniyle çok sayıda insanın öldüğü ve vali konağının yıkıldığını, 1825- 1828 yıllan arasında çekirge akınının ekinlere zarar vererek açlığa ve ölümlere neden olduğunu, 1828’de Diyarbakır’dan başlayıp Qantara ya değin uzanan ve yine 1831 'de Erbil dahil tüm yöreyi etkileyen veba salgının sayısız insanın ölümüne yol açuğını vb. bilgileri öğıenmekteyiz(138).
Kürdistanlı Yahudiler arasında, Arami dilinde veya İbranice olarak eserler ortaya ko\ muş çok sayıda şair de bulunuyordu. Ben Jacob, Kürdistan Yahudisi yirmi sekiz şairden söz eder. Bunlar arasında en imunmışlan; Pihinehas Ben İsaac Hariri (Haricili İzak' ın oyla Fineh.es), babası İzak ve oğlu Hayyim idi. Bu üç şair, Erbil yakınlannda bulunan Harir’de ve çevresindeki yerlerde 17. ve 18. yüzyıllar arasında yaşamış lardı. Diğer tanınmış şairler arasında Samuel Ben Nathanael Barzani-Adoni ile kız kardeşi Asenath, ve Zaholu Moses Ben İsaac Bajulnaya sayılabilir (139).
Kürt halkının ortaya koyduğu zengin sözlü edebiyat geleneği, Kürdistanlı Yahudiler tarafından hem yaygın bir sos- yo-kültürel iletişim ve hem de bir zaman geçirme, eğlence kaynağı olarak sürdürülmekteydi. Kürt folklorunun sözlü unsurlun o denli büyük bir ilgi ile yaşatılıyordu ki, Kürdistan daki en iyi Kürt hikâyesi anlatıcılanndan bazılan Yahudi idi. Bu hikâye anlatıcılan hem müslüman Kürtler hem de Yahudiler tarafından ayni oranda seviliyor ve merakla bekleniyorlardı. Ehmede Xani nin görkemli eseri, ünlü Kürt aşk hikâyesi M em û Zin gibi bazı hikâyelerin içinde yeralan ezgiler ve ağıtlar, hikâyenin geri kalan kısmı Yeni Aramice olarak anlatılsa bile, her zaman Kürtçe olarak orijinal haliyle söylenirdi.
Sözlü edebiyat geleneğinin Kürdistanlı Yahudiler arşındaki en son ve en büyük temsilcilerinden biri olarak kabul edilen ve daha çok Memo Yona (Yunus Amca) olarak bilinen Zaholu Yona Gabbay, tüm Irak Kürdistan’ında tanınıyordu. Memo Yona okuma-yazma bilmiyordu. Ama, hikâyelerini Kürtçe, Yeni Aramice ve ya Arapça olarak aynı kolayılıkla anlatabiliyordu. Göç elliği Kudüs'te 1972'de öldüğü zaman yaşı yüzü aşkındı (140).
Kürdistanlı Yahudilerin müzik geleneklerinin de belirgin şekilde Kürt özelliklerini gösterdiği tüm verileriyle ortadadır. Kürt müziğinin etkisi, Kürdistan'a özgü bir taz biçiminde ortaya çıkan ve sinagoglarda kullanılan dinsel melodilere dahi yansımıştır. Uzun yıllar boyunca Kürdistanlı Yahudilerin müzük gelenekleri konusunda çalışmalar yapmış olan Prof. Edith Garson-Kivi, "...destanlar, ezgiler, oyun havalan ve benzeri türlerden oluşan zengin Kürt sözlü (yazılmamış) edebiyatının Yahudiler tarafından da kabul edilmiş olduğunu ve diğer şarkı söyleme (müzik) tarzlanyla bütünleşmiş olduğu" gerçeğini ifade eder (Garson-Kiwi, s. 61). Kurmanci lehçesinde söylenen Kürt halk ezgileri, Kürdistanlı Yahudiler tarafından olduklan gibi benimsenmişlerdi. Kürdistan Yahudisi ozanlar ve şarkıcılar, çoğu kez kürt halk edebiyatı geleneğinin gerçek birer temsilcisi olarak kabul edilmişlerdir.
Kürdistanlı Yahudilerin, müzik uygulamalarında kullanmış olduklan başlıca diller İbranice, yani Yeni Aramice, Kürtçe ve Arapça'dır. Bu dillerden her biri, farklı bir alanda daha yaygın olarak kullanılmıştır. Müzik geleneğinde göze çarpan bu farklı dil dağılımı şu şekilde özetlenebilir.
İbranice: Sinagoglarda, evlerde ya da Yahudi bay ramlan sırasında yapılan dini ayinlerde.
Yeni Aramice: Düğünlerde ve diğer kutlamalarda söylenen ve dini olmayan şarkılarda.
Kürtçe (Kurmanci): Kürt folkloruna ait konularda.
Arapça: Dinsel olmayan sosyal durumlarda ve (yakın dönemlere ait bir özellik olmak üzere) popüler müzikte (Garson-Kiwi, s. 62).
İsrail'de bulunan Kürdistan kökenli Yahudiler arasında, kökenlerini ve geleneklerini araştırmaya, koruyup yaşatmaya yönelik çeşitli çalışmalar yapılmaktadır. Bilim adanılan, araştır macılar, müzeler ve değişik kültür kurumlan yanında, bizzat Kürdistan kökenli Yahudiler de bir çok aktivitelerin organizasiyonunu gerçekleştirmişlerdir. Bu çabalann etkin bir şekilde sürdürülmesinde, İsrail'deki Kürt Yahudileri Ulusal Örgütü (the National Organization of Kurdish Jews in İsrail) adım verdileri bir kuruluş etrafında birleşen Kürdistanlı Yahudilerin rolleri olmuştur. Adı geçen kuruluşun îbranice olarak yayımlanan Hithad Desut (Yeni Doğuş) adlı bir yayın organı da bulunmaktadır. Kürt Yahudileri Ulusal Örgütünün organize etmiş olduğu en büyük ve en önemli çalışmalanndan biri, 1973 yılı baharından gerçekleştirilmiştir. Bu özgün çalışmanın amacı, ortadan kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya kalan Kürdistan kökenli kültürel mirası derleyip koruyarak gelecek kuşaklara aktarmaktı. İsrail'in değişik bölgelerinden gelen 56 yaşlı "Kürt" (Kürdistanlı Yahudi) Kudüs'Ormanı eğlence merckezi'ndc bir araya toplanmışlardı. Bu Kürtlerin yaşlan 70-90 arasında değişiyordu. Araştırma çalışmalannı İbrani Üniversi tesi Folklor Araştırma Merkezi yönlendiriyordu. Araştırmada yer alacak olan yaşlılar şarkı söylemek, hikâye anlatmak gibi halk kültürünün değişik alanlarındaki becerileri dikkate alınarak seçilmişlerdi. Eğlence merkezinde geçirilen on gün boyunca şarkılar söylendi, halk danslan oynandı, ziyafetler hazırlandı ve hikâyeler anlatıldı. On gün boyunca yaşlı Kürtler İbrani Üniversitesi'nin araştırmacılarına Kürdistan'dan taşıdıkları zengin foklor birikimlerini aktardılar... Bu araştırma çalışmasının göze çarpan diğer bir önemli yanı ise, Kudüs'teki Kürdistan kökenli büyük toplulukların genç nesillerinin düzenli gruplar halinde araştırma merkezinini ziyarete gelmeleri, tarihsel geçmişlerine duydukları yakın ilgi ve bağlılığı göstermiş olmalarıydı.
Kürt Yahudileri Ulusal Örgütü nün başkanı ve aynı zamanda Kudüs Belediye Meclis Üyesi olan Habib Şimoni, kendisiyle görüşen gazetecilere bu folklor toplantısının gerçekleştifümesini motive eden nedenin, Kürt kültürünün İsrail'in etnik kaynaştıncıhğının etkisiyle hızla yok olup gideceği korkusu olduğunu sölüyordu(141). Kürt teriminin İsrail'de sık olarak aşğdayıcı anlamda kullanılmasından yakınarak,"... Gençliğimize kökenimizi tanıtmak ve onunla gurur duymalarını sağlamak istiyoruz" diyen Şimoni, Kürdistan ve Kürt kimlikleri hakkındaki duyarlıklarını dile getiriyordu(142). Habib Şimoni'nin Kürt teriminin sıklıkla aşağılayıcı anlamda kullanıldığı şeklindeki yakınmaşı, belirli bir gerçeği dile yansıtmaktadır. Gerçekten de İsrail’de yaygın olan Arapça bir etnik aşağılama ifadesi Ena Kürdi şeklinde olup, Ben (bir) Kürdüm anlamındadır. Üstlerinin talimatlarına hiç düşünüp taşınmadan, katı bir şekilde uyarak bunları yerine getiren birisinden bahsetmek için kullanılan bu söz, İsrail'de yaşayan Kürdistan kökenli. Yahudileri aşağılar niteliktedir 143).
İsrail'e göç eden Kürdistanlı Yahudilerin folklor birikimlerini araştınpsaptamak ve korumak amacıyla başka ciddi çalışmalar da yapılmıştır. Örneğin İsrail Halk Hikâyeleri Arşivi (The İsrael Eolktale Archives) 1980 yılı ortalarına kadar, İsrail'de yaşayan Kürdistanlı Yahudilcrdcn toplam olark 579 değişik halk hikâyesi derlenmiştir. Bu halk hikâyelerinin 332 si Güney Kürdistan, 22 si Doğu Kürdistan ve 25 i ise Kuzey Kürdistan kaynakhdır(144). Derlenen bu hikâyelerin birçoğu İbranice olarak yayınlanmıştır.
Kürdistan kökenli Yahudilerin Kürdistan'daki yaşamlarını, geleneklerini ve sanatlarını konu alan oldukça kapsamlı bir sergi, 1981 yüında Kudüs'teki İsrail Müzesinde, açılmış ve büyük bir ilgi toplamıştır. Sergide gösterime çıkarılan 500 parça kadar eşya ve fotoğraf, İsrail Müzesi Yahudi Etnografisi Bölümü’nün 1974-1981 yıllan arasındaki biraraya getirme çabalanyla toplanmıştı. Eşyalar İsrail'deki yaklaşık 50 kadar köyden ve 1977 yılında bir araştırma ekibinin gönderildiği
Doğu Kürdistan'dan getirilmişti.
Kökenini Kürdistan'daki yaşamdan alan geleneksel Saharani Bayramı, İsrail'deki Kürdistanlı Yahudileri biraraya getiren büyük bir kültürel toplantı ve eğlence süreci olarak varlığını günümüzde de sürdürmektedir. Kürdistan dayken, Saharani Bayramı (ya da Festivalî)'nın önemli işlevlerinden biri de bölgedeki Yahudi olmayan topluluklarla dostluk ilişkilerini geliştirip sağlamlaştırmaktı. Eğlenceler sırasında, geceleri kamp kurulan yerlerdeki halkın güvenliğini korumak ve kimsenin olmadığı evleri korumak amacıyla, bölgedeki ağa muhafizlannı gönderirdi. İsrail'de 1971 yılından beri Saharani Festivali her yıl sonbaharda yapılan törenlerle kutlanmaktadır. Saharani Festivali"nın 17.'si 1988 yılında Ashkelon'daki Ulusal Park.'da kutlanmıştı. Piknik havası içinde iki gün süren fesival, yaklaşık olark 30.000 kişiyi biraraya getirmişti. Kürt müziğinin dinlendiği, davul-zuma eşliğinde oyunların oynandığı bu iki gün boyunca, İsrail'deki Kürdistanlı Yahudiler bazı önemli siyasal mesajları da ilk kez bu denli büyük çapta ortaya koydular. Henüz yeni kurulmuş olan Kürt Yahudiler Halk Konseyi" {Public Council of Kurdish Jews), yaptığı çağrılarla dünya kamuoyunun dikkatini Saddam Hüseyin nin diktatörlüğü tarafından Güney Kürdistan daki Kürtlere karşı kimyasal silahlarla yürütülen soykırım vahşetine ve Kürt köylerinin sistemli olarak yok edilmesi barbarlığına çekmeye çalıştı. Halk Konseyi tarafından festivale davet edilmiş olan IKDP (Irak Kürdistanı Demokrat Partisi) nin sürgünde bulunan eski sekreterlerinden Prof. Hamid Hüseyni de gazetecilerle görüşmeler yaptı. İsrailli "Kürt" Folklor gruplarının Frankfurt ve Bonn şehirlerinde düzenlenen halk dansları festivalinde gösteri yaparken tanıştıkları Avrupa'daki Kürt x mültecilerle kurulmaya başlanan ilk yakmlaşmalann sonuçlan da festivalde görünüyordu. Avrupa'daki bazı Kürt sanatçılan da festivale katılmak için îsraille gelmişlerdi(!44). Tüm bunlar, tsraildeki Kürdistan kökenli Yahudilerin Kürdistan ve
Kürtler konusunda oldukça duyarlı ve ilgili olduklannı, Yahudi-dinsel kimliklerinin ötesinde Kürdistan ve Kürt-etnik kimliklerini de büyük bir bağlılıkla koruyup ifade ettiklerini göstermektedir.
EK: Yona Sabar'ın The Folk Literatüre Of The Kurdistani Jews (Kürdistanlı Yahudilerin Halk Edebiyatı) adlı çalışmasının 229-232. sayfalan arasında yer alan, Kürdistanlı Yahudilerle ilgili başlıca kaynakların listesi.
Avidani, ’Alwân. Sefer Ma'aseh (!) hag-Gedulım. 5 vols. Jerusalem, 5732-36(1972-76).
Badger, George Percy. The Nestorians and Their Rituals. 2 vols. London, 1852. Reprint. Farmborough, UK, 1969.
Bates, Daniel G. "Kurds." In Muslini Peuples: A Wurld Ethnugraphic Survey, edited by Richard V. Weekes, pp. 220—26. Westport — London, 1978.
Benayahu, Meir. "Rabbi Semu'el Barzânî Ro§ Golat Kürdistan.0 $(/#/10/9(1965): 23-125.
Ben jacob, Abraham. Kehtllot Yehude Kürdistan [Kurdistani Jewish communities]. Jerusalem, 1961. Reprint. Jerusalem, 1981.
Benjamin of Tudela. İftnrrary. Edited by M. N. Adler. London, 1907.
Benjamin II, 1. J. Eıght Years in Asta and Africa. Hanovcr, 1863.
Bcn-Zvi, Isaac. "Lost and Regained: They That Werc Lost in the Land of Assyria." Phylon /6(1955): 57-63.
. The Exiled and the Redeemed. Philadelphia, 1961.
Bin Gorion, Micha Joseph. Mim-Mehor Ytsrael: Classical Jewish Folktales.
3 vols. Philadelphia, 1976.
Brauer, Erich. Yehude Kürdistan: Mezkur 'Etnologi [The Jews of Kürdistan: An ethnological study]. Jerusalem, 1947.
Cohen, Claudine. Grandir au quartier Kürde: Rapports de genfrations et nıudeles culturels d'un groupe d'adolescent s Israeliens d'urigine Kürde. Paris, 1975*
D’Beth Hillel, David. UnknownJews in Unknown Lands: The Travels of Rabbi- DavidD'Beth Hillel. Edited by W. J. Fischel. New York, 1973.
Ehrlich, Joseph. Ha-Hârariyyim [The mountainccrs). Tcl-Aviv, 1961.
Feitelson, Dina. "Aspects of the Social Life of ,Kurdish Jews/ JJS 1 (i959):20i-ı6.
Feldman, A. M., and Miller, E. TheJews ofSandor: An Exhtbttton Organized by the Maurice Spertus Museum of Judaica. Chicago, 1975.
Field, Henry. “Jews of Sandur, Iraq." Ana 37 (1937): 708-10.
Fischel, Waker J. ‘The Jews of Kurdistan a Hundred Years Ago: A Travcler’s Record.“Jtu7j/> Xoc/a/Studies 6 (1944): 195-226.
. “The Jews of Kurdistan: A First-Hand Report on a Near Eastern Mountain Community.” Commentary 8 (1949): 554-59.
Garbell, irene. The Jewish Neo-Annııaic Dialect of Perstati Azerbaijan: Linguistic Analysis andFolkloristic Texis. The Hague, 1965.
Gaster, Moses. The Exempla of the Rabbis. London, 1924. Reprint. New York, 1968.
. Ma'as eh Book. 2 vols. Philadelphia, 1934.
Gerson-Kiwi, Edith. “The Music of Kurdistan Jews: A Synopsis of Their Musical Styles.” Yuval 2 (1972) 59-72.
Ginzberg, Louis. The Legends of the Jews. 6 vok. Index volüme by B. Cohen. Philadelphia, 1946.
Grane, Asahel. The Nestorians, or the Los t Tribes. London, 1841. Reprinc. Amsterdam, 1973.
Hamikon, James. “The Use of Genetic Markers in Oriental Jewish Historical Studies."JQR 62 (1972): 288-313.
Hansen, Henny H. Daughters of Allah: Among Müslim Women in Kurdistan.
London, 1960.
. The Kurdish Womans Life. Copenhagen, 1961.
al-İJarizi, Judah. Tafykemoni. Edited by Y. Toporovsky. Tel-Aviv, 1952.
English translation by V. E. Reichert. 2 vols. Jerusalem, 1965-73.
Jastrow, Marcus. A Dıctionary of the Targumtm, the Talmud Babli and Yerushalmi, and the Midrashic Literatüre. 2 vols. New York, 1950.
Laurie, Thomas. Dr. Grant and the Mountain Nestorians. Boston, 1853.
Layard, Austcn H. Discoveries in the Ruıns of Nineveh and Babylon. New York, 1853.
Leslau, Wolf. Falasha Anthology: The Black Jews of Ethiopia. YJS, vol. 6. New Haven, 1951. Reprint. New York, 1969.
Maclean, Arthur John. Grammar of the Dialects of Vemacular Syriac. Cambridge, 1895. Reprint. Amsterdam, 1971.
. A Dictıonary of the Dialects of Vemacular Syriac. Oxford, 1901.
Reprint. Amsterdam, 1972.
Magnarella, Paul J. "A Note on Aspccts of Social Life among the Jewish Kurds of Sanandaj, Iran. ’JJS 11 (1969): 51-58.
Mann, Jacob. “Documents concerning the Jews in Mosul and Kurdistan."
In his Texts and Studies in Jewish History and Literatüre, 1, pp. 477—549.
Cincinnati, 1931. Reprint. New York, 1972:
Minorsky, V. “Kurdistan, Kurds.” El 2 (1927): 1130-55.
Patai, Raphael. Society, Culture, and Change in the Middle East. 3rd ed. Philadelphia, 1971.
Pethahiah of Ratisbon. Sıbbub. Edited by E. Gruenhut. Frankfurt a. M., 1905. English translation by A. Benisch. London, 1861.
Rivlin, Joseph Joel. Sırat Yehude hat-Targum [The poetry of the Jews of Kürdistan]. Jerusalem, 1959.
Sabar, Yona. “Ha-’Emunah be-Sed im ube-Mazziqin ’eşel Yehude Kürdistan.” YtddA m 8126 (1962): 27-28.
. "Tafsirim le-Mikra’ u-Fiyyuçim bi-LeJonam ha-’Ârammit Sel Yehude Kürdistan.” Sefunot to(ı<)GGY. 337-412.
. “Hay-Yesodot ha-'ibriyyim ban-Nib ha-’Ârammi JebbeFi Yehude Zakho be-Kurdistan." Leîonenu 38 (1974a)- 206-19.
. “First Names, Nicknames, and Family Names among the Jews of Kürdistan."JQK 6^5 (1974b): 43-51.
. "Nursery Rhymes and Baby Words in the Jewish Neo-Aramaic Dialect of Zakho (lraq).”JAO5 94 (1974c): 329-36.
. “Hay-Yesodot ha-lbriyyim ban-Nibim ha-LÂrammiyyim .Sel Yehude ’Azerbayjan.” Lefonenu 39 (1975a): 272-94.
— . “The Impact of Israeli Hebrcw on the Neo-Aramaic Dialect of the
Jews of Zakho in Israel: A Case of Language Shifc.” Hebrew Union College Annua/46 (1975b): 489-508.
. Pefaf Wayhi BeîaUah, a Neo-Aranıaic Mıdrath on Büallab (Exodus). Wiesbaden, 1976a (including "A Survey of the Oral and Written Literatüre of the Kurdish Jews," pp. 161-78).
. “Lcl-Hûza: Story and History in a Cycle of:Lamentations for the Ninth of Ab in the Jewish Neo-Aramaic Dialect of Zakho, Iraqi Kürdistan. ‘'Journal of Semitic Studies 21 (1976b): 1 38-62.
. “Multilingual Proverbs in the Neo-Aramaic Speech of the Jews of Zakho, iraqi Kürdistan.” International Journal of Middle Last Studies 9 (1978a): 215-35.
. “From Tel-Kepe in Iraqi Kürdistan to Providence, Rhode Island: The Story of a Chaldcan Immigrant to the U.S.A. in L92-]JAOS 98 (1978b): 410-15.
. “Kurdistani Realia and Attitudes in the Midrashic-Aggadic Literatüre of the Kurdish Jews.” In Studies inJewish Folklor:, edited by Frank Talmadge, pp. 287-96. Cambridge, Mass., 1980.
. "Qi$tit Hannah — Sippur Hannah we-Sibat Baneha ba- ’Arammit §ebbe-Fi Yehude Kürdistan.” İn Pe'amım 7 (1981): 83-99.
. “The Arabic Elements in the Jewish Neo-Aramaic Texts of Nerwa and ’Amâdîya, Iraqi Kürdistan.” In Franz Rosenthal Festschrift, edited by J. A. Bellamy and J. Lassner, forthcoming.
. “Legenti vs. Reality: An Analysis and Comparison of Folktales about the Rabbis of Kurdistan with Documents Written by Them or Their Cuntemporaries.” Pruuedings of the First International Congress for Sludy of Heri fage of Sephardic and Near Eas ter n Jewish Communities. Jerusalem, forthcoming.
. A\idra!im be-Aramın ii Yehude Kurdistan le-Faraİıyyot Wayhi, Itâallafr ue-Yitro. Jerusalem, forthcuming.
. “Perus DeraSi Ic-Sefer Yunah bö-‘Ârammit HâdaJah sel Yehude Kurdistan." İn Hağut 'Ibrıt be-Arjot ha-lslam, edited by Menahem Zohuri. Jerusalem, forthcoming.
. Stjer ücreti t ban-Ntb ha- Arammi !el Yehude Zako. Jerusalem (lurthcoming).
. "Tafsir le-Haiçarah sel Semini de-Fesab (İsa. 10:32-12:6) bc-’Ârammit Hâdasah Sel Yehude Kurdistan.” İn Noy le-Dov,
The Dov Noy Festschrift, edited by B. Z. Fischler, B. Bayer, and I. Ben-Ami. Jerusalem, forthcoming.
Schwartz, Ora. “Jewish Weaving in Kurdistan." Journal of Jewish Art 3/4 (1977): 74-89.
Schwarzbaum, Haim. Atım-Aiehor Ydra'el ue-Yitina el [The folkloriscic aspects of Judaism and İslam]. Tel-Aviv, 1975.
Shai, Donna. Neighborhood Relationi ın an Immigrant Quarter: A Social- Anthrcpologıcal Study. Jerusalem, 1970.
. "Wedding Customs among Kurdish Jews in Kurdistan (Zakho) and in Isracl (Jerusalem).” Studıeı m Atamage Customs, Folklore Research Çenter Studıes 4 (1974): 253-66.
Stern, Henry A. Daummgs of Lıght ın the East. London, 1854.
Weintraub, Dov, et al. Immigration andSocıal Change: AgrıculturalSettlement of New Immigranti in Israel. Jerusalem, 1971.
Xenophon. The Persian Expedit ion (Anabasıs}. Translated by Rex Warner. Edinburgh: Penguin Books, 1949.
al-£âhirî, Zechariah (Yahya). Sefer ham-Alusar. Edited by Y. Rat'zaby. Jerusalem, 1965.
Zikmund,,M., and Hanzelka, J. Kurdistan: Country of Inıurrectionı, Leğendi, andHupe. Czechoslovakia: Artia, 1962.
KAYNAKLAR VE NOTLAR
Dr. İsmail Beşikçi, Kürt Aydını Üzerine Düşünceler, İstanbul: Yurt Kitap Yayın, 1991, s 81.
Yüzyıl, ABD'nin Üç İsrail Planı, 10 Şubat 1991, s. 8.
3.500. Yıl Vakfı kurucularının tam listesi için bakınız: Cumhuriyet, 500 Yıllık Dostluk, 13 Eylül 1991, s. 3.
I. Rennap, Anti-Semitizim ve Yahudi Sorunu, İstanbul: înter Yayınlan, Çeviri: Şen S Her Kaya, 1991, s. 20.
/. Rennap, age. s. 22-23.
Rennap, age. s. 23.
Rennap, age. s. 26.
Moshe Sevilla-Sharon, Türkiye Yahudileri, İstanbul, iletişim Yayınlan, 1992, s. 25.
Moshe Sevilla-Sharon, age. s. 27.
Bu antlaşma ile ilgili daha fazla bilgi için bak; Moshe Sevilla-Sharon, age. s. 134-136.
Af. Franco, Essai sur l'Historie des Israelites de l'Empire Ottoman, Paris: Librairie Durlacher, 1897, s. 31’den naklen: Moshe Sevilla-Sharon, age. s. 36.
Moshe Sevilla-Sharon, age. s. 28
Mehmet Ali Kılıçbay, Cumhuriyet Kitap Eki, 26 Mart 1992, sayı 109, s. 4.
Mehmet Ali Kılıçbay, agy. s. 4.
İmanuel Aboab, Nomologia o Discursos Legales'den naklen: Moshe Sevilla-Sharon, age. s. 41.
Moshe Sevilla-Sharon, age. s. 105.
Cumhuriyet, Eylül 1989.
S. Yalçın -K. D. Öğüt Ü. Kalaycı, İkibin’e Doğru» "Küçt İhalesi Mosad'da", 22 Eylül 1991» s. 8-13.
Musul-Kerkük Sorunu ve Kürdistan m Paylaşımı (Milletler Cemyeti tarafından 30 eylül 1924 tarihinde oluşturulan komisyonun raporu), İstanbul 1991, Med Yayınlan, s. 122.
EJJ, "Kürdistan".
Yona Sabar, The Literatüre of the Kurdistani Jews, An Anatology, Michigan: Yale University Press, 1992.
Yona Sabar age. s. xııı.
EJJ, "Kürdistan".
EJJ, "Kürdistan'.
Yona Sabar, age. s. xv; EJJ, "Kürdistan".
Süleyman (Solomon: MÖ yüzyıl): Ünlü bir İbrani kralıdır. İsrail ve Yuda kabilelerini biraıaya getirerek tbranileri tek bir devlet içinde birleştirmiş olan Yuda Kralı Davud'un oğludur. Olağanüstü güçlere sahip efsanevi bir kişlik ve İbrani peygamberi olarak çeşitli anlatılara konu olmuştur.
Zikmund and Hanzelka, s. 5 ten naklen: Yona Sabar, age. s. xv.
Dr. S. Şıvan (Dr. Sait Kırmızıtoprak), Kürt Millet Hareketleri ve Irak ta Kürdistan İhtilali, Stockholm 1975, s.18.
Margaret Kahn, Children of the Jinn (In Search of the Kurds and Their Country), New York: Seaview Books, 1980, s. xı.
Holly Bible (The New King James Version), New York: Thomas Nelson Publishers, 1982.
Holly Bible.
Yona Sabar, age. s. xvı.
Benjamin ofTudela, s. 54 den naklen: Yona Sabar, age. s. xvi.
Ehl el-Kitab: Arapça bu kavram Kitap Halkı anlamına gelir. Önceleri kendilerine ait birer kutsal kitapları bulunan Yahudi ve Hiristiyanlan diğer ”putperest-dinsizler"den ayırmak için Muhammed bu kavramı kullanılmıştır. Putperestlerden farklı olarak (Kur’an ya da kılıç yerine) Ehl el-Kitab kapsamına girenlere cizye denilen bir tür özel vergi karşılığında İslam Peygamberi Hz. Muhammed salla’llâhü aleyhi ve sellem tarafından ibadetlerini ve dinsel inançlarını belirli ölçüler içinde sürdürebilme izni verilmişti. Hz. Muhammed salla’llâhü aleyhi ve sellem in sağlığında Hccer (Bahreyn) de bulunan Parsilerden de cizye kabul etmiş olduğu belirtilerek, önceleri Ehl el-Kitab sayılmayan ve Kürtlerin büyük bir kısmının bağlı bulunduğu Mecusilik (Zerdüştilik) inanırlarından da sonraln cizye alınması uygun görülmüştür. Böylece Ehl el-Kitab kapsamına Mecûsiler de dahil edilmiştir. Yine Kürdistan'ın merkezindeki Harran'da bulunan Sabiîlerden de cizye alınmıştır. Kur'anın Hac Suresi nin 17. ayetinde , «iman edenler, Yahudi olanlar, Sabiîler, Nasraniler, Mecûsiler, Müşrikler yok mu, Hak Taâla her şeye hakkile şahittir" denilirken Mûcisilcr de "iman edenler" ar assın da sayılmışlardır.
Encyclopaedia İslam (First Edition), Madjus.
Beştesb (Viştasp, Guştasp): MÖ 6. yüzyılda, Zerdüşt Peygamberin yaşadığı dönemde Azerbaycan'ın Balkh (Bactria) bölgesinde egemen olan hükümdardı. Yeni bir inanç olarak Zerdüştlüğü ortaya koyan Zerdüşt Peygamber, ilk on yıllık bir çabaya rağmen sadece kuzenine bu inancı benimsetebilmiştir. Medya'da Balkh bölgesine gidip orada Kral Viştasp'ı ikna edip inancını benimsetmeyi başardıktan ve onun maddi desteğini yanına aldıktan sonra, Zerdüştlük öğretisini hızla yayabilme olanağını buldu. Zerdüşlük inancını kabul ettirmek ve yaymak için girişilen uzun savaşlar boyunca, Viştasp en büyük koruycu ve destekçi idi. Bazı araştırmacılar, Kral Viştasp'm ilerde Ahamenid Devleti nin hükümdarı olacak olan Darius (Dârâ) un babası olduğunu ileri sürmüşlerdir.
V. F. Buchner, El (Frist Edition), Madjus.
Bertrand Russell, Batı Felsefesi Tarihi, İstanbul: Say Yayınlan, Çeviri: Muammer Sencer, 1983, s. 306; Server Tanilli, Yüzyılların Gerçeği ve Mirası, Cilt I : tik Çağ, İstanbul: Say Yayınlan, 1984, s. 149-159
George Rewlinson, The Five Great Monarchies of the Eastern World (The Third Monarchy: Media), New York: Dodd-Mead Co., 1881, s. 379.
Zenaide A. Ragozin, The Story of the Natîons: Media (Fourth Ediüon), London: T. Fisher Unwin, 1966, s. 176-177.
Zenaide A. Ragozin, age. 326-329.
Zenaide A. Ragozin, age. s. 328.
A. V. Williams Jackson, Zoroaster (The Prophet of Aneleni Iran), London: Mac Millan, 1899, s. 91.
James Hope Moıdton, Early Zoroastrianism, London: 1 Williams and Nogate, 1913, s. 189.
Holly Bible, "Ezekiel".
James Hope Moıdton, age. s. 189.
James Hope, age. s. 187-188.
Bertrand Russell, age. s. 306.
George Rawlinson, age. s. 325.
George Rawlinson, age. s. 326.
Holly Bible, "Ezra".
Zenaide A. Ragozin, age. s. 326-329.
Holly Bible, "2 Chronicles, 36: 22-23" ve "Ezra, I: 1-4" : Zenaide A. Ragozin, age. s. 326-327.
Zenaide A. Ragozin, age. s. 327.
Zenaide A. Ragozin, age. s. 314-331.
A. V. Williams Jackson, age. s. 84.
M. Morony, Encyclopaedia İslam (EI), New Ediüon, "Madjus", Leidcn: E.J. Brill, 1960.
A. V. Villiams Jackson, age. s. 90.
lohn Joseph, The Nestorians and Their Müslim Neighbors, New Jersey: Princeton University Press, 1961, s.
? 21.
i
G. R. Driver, "The Religen of the Kurds", Bulletin of' the School of Oriental and African Studies, 2 (1922), s.
197 den naklen: Johan Joseph. age. s. 37.
John Joseph. age. s. 37.
John Joseph, age. s. 37.
Arşak Poladyan, 7-10. Yüzyıllarda Kürtler, İstanbul: Öz-ge Yayınlan, Çeviri: Mehmet Demir, age. s. 73.
Yona Sabar, age. s. xvi.
Meydan Larousse, "Adiabenos”.
Yona Sabar, age. s. xvi.
67. Yona Sabar, age. s. 130.
Michael G. Morony, Iraq After the Müslim Conquest, New Jersey: Princeton University Press, 1984, s. 280-281
Encyclopeadia of Religon and Ethics (ARE), "Avesta", Edinburgh, 1926, s. 267.
EI (New Edition), "Madijus".
Michael G. Morony, age. s. 298.
Thomas Bois, EI (New Edition), ”Kurds, Kürdistan", s. 474-475.
EJJ, "Kürdistan"
Benjamin: Bir İsrail kabilesinin ve aynı zamada Yakub Peygamber in küçük oğlunun adıdır.
EJJ, "Kürdistan"
Arşak Paladyan, age. s. 73.
Arşak Paladyan, age. s. 22.
Arşak Paladyan, age. s. 92.
Hûrmızgan'. Zerdüştlük inancındaki tyilik Tanrısı Ahura Mazda’nın Kürtçe’deki karşılığı olan Hûrmız a tapınılan, ibadet edilen yerler; tapmaklar, ateş tapınaklan.
Atıran\ Agıran, Ağırdan, Adırge sözcüklerinin Gorani(Hewrami)'deki söyleniş biçimi. Zerdüştlük inancına göre kutsal kabul edilen ateş ocakları, kutsal ateşler.
Gevre Gevregan: Büyüklerin en büyüğü ya da Büyükler büyüğü anlamındadır. Zerdüştlük öğretisindeki en büyük tann olan
Ahura Mazda (Hûrmız)'ya yakıştırılan bir unvan gibi kullanılmıştır.
Şarizor. Şahrizor ya da Şahr-i Zur (Küskün Şehir) olarak da bilinen çok eskli bir Kurdistan kentidir. Günümüzde, Güney Kürdistan (Irak Kürdistam)daki Süleymaniye şehirinin yakınlarında bulunmaktadır.
Hûrnuz: Ahura Mazda nın Kürt dilindeki karşılığı, Hûrmız.
M. Nuri Dersimi. Kürdistan Tarihinde Dersim, Eylem Yayınlan, s. 28-29.
Arşak Poladyan. age. s. 22.
Arşak Poladyan. age. s. 75.
EJJ, ''Kurdistan"
Yona Sabar. age. s. xvii.
Dr. Ramazan Şeşan. Selâhaddîn Devrinde Eyyûbîler Devleti, İstanbul: Edebiyat Fakültesi Basımevi, 1983, s. 404- 405.
Dr. Ramazan Şeşan. age. s. 33 deki dipnotu.
Dr. Ramazan Şeşen. age. s. 400.
Dr. Ramazan Şeşen. age. s. 33.
Yona Sabar. age. s. xvii.
Yona Sabar. age. s. xix.
Kürdistan da oldukça yaygın olan, yaşanılan yere ya da soyun dayandığı yere göre isim veya daha doğrusu ünvan alma geleneğinin Kürdistanlı Yahudiler arasında geniş bir kullanım alanı bulmuş olduğu görülüyor. Bu özellikteki bazı isimlerden yararlanarak, Kürdistanlı Yahudilerin yaşamış oduklan çeşitli yerleşim yerlerinin dağılımı, Yahudilerin buradak yaşantılan, konumlan vs. hakkında Berzani Ailesi örneğinde olduğu gibi bazı ipuçlan elde edilebilmektedir.
Yona Sabar. age. s. xix.
Yona Sabar. age. s. xx.
Unknown Jews in Unknown Lands-The Travels of Rabbi David D Beth Hillel (1824-1832), New York:
Ktav Publishing House, 1973, s. 73.
Nakleden: Yona Sabar, age. s. xx.
John Joseph' age. s. 37.
Yona Sabar, a. g. e., s. xxi
EJJ, "Kurdistan".
EJJ, "Iraq” (Kurdish Jews).
El (Frist Ediüon).
EJJ, "Kurdistan".
Bitlis Vilayeti o dönemlerde Bitlis, Muş, Siirt ve Genç sancaklarından meydana geliyordu.
Mussul-Kerkük Sorunu ve Kürdistanın Paylaşımı...
Musul-Kerkük Sorunu ve Kürdistan ın Paylaşımı... s. 236.
Musul-Kerkük Sorunu ve Kürdistan ın Paylaşımı..., s. 207-209.
EJJ, ” Iran” (Kurdish Jews).
IU.EJJ,"Kurdistan".
Yona Sabar, age. s. xxx.
Yona Sabar, age. s. 49.
EJJ, "Kurdistan".
EJJ, "Kurdistan".
Yona Sabar, age. s. xxxi.
EJJ, ”Iran” (Kurdish Jews).
Faik Bulut, Filistin Rüyası, İstanbul: Kaynak Yayınlan, 1991, s. 184.
Abraham Ravinovich, "Ten-Day Paqrty in Forest" (Recording the Traditions of Kurdish Jewry), The Jerusalem Post (Intemationel Edition), 30 January 1973
Pamela Kidron, "The Kurdish Way", The Jerusalem Post (Intemaüonel Ediüon), 15October 1988.
EJJ, ”Iraq”(Kurdish Jews).
EJJ "Kurdistan".
Yona Sabar, age. s. xxxi
Unknown Jews in Unknown Lands... s. 74.
Unknown Jews in Unknown Lands... s. 76.
Yona Sabar, age. s. xxxiv.
Yona Sabar. age. s. xxxiv.
EJJ, "Kurdistan".
EJJ, "Kurdistan".
EJJ, ” Kurdistan".
EJJ, ’’ Kurdistan".
Yona Sabar. age. s. xxxii.
Yona Sabar, age. s. xxxiii.
Yona Sabar, age. s. xxxiii.
Midraşinv. Tevrat (Eski Ahit)'ın Arami dilinde yazılmış olan yorumlan.
Halaka'. Yahudilerin kanun ve yorum kitabı Talmudda bulunan kuralların toplamı.
J. Ratzaby'den naklen: Yona Sabar, age. s. 130-134.
Yona Sabar, age. s. xxxvi.
Yona Sabar, age. s. xxxvi.
Abraham. Rovinovich, age.
Abraham Rovinovich, age.
Yona Sabar, age. s. 206 daki dipnotu.
Yona Sabar, age. s. xxxvi.
Pamela Kidron, age.
EKLER
Müslüman Kürtler ve diğer etnik ve/veya dinsel topluluklardan oluşan bir komşuluk ortamında kurulan oldukça iyi ilişkiler zemininde gelişen ve hoşgörüye dayalı bir yaşam sürdürmüş olmalarına karşın, fazla sık olmayan örnekler dışında, Kürdistanlı Yahudilerin genelde Yahudi olmayan topluluklarla karşılıklı evlilik ilişkisi içine girmekten özellikle kaçınmış oldukları söylenebilir. Kendi isteği dışında, Yahudi olmayan bir Kültle evlendirilmek üzere olan bir Yahudi kızın söylediği anlaşılan aşağıdaki ağıt bu konuda bir fikir vermektedir. Orijinali Yeni Aramice olan ve İrene Garbell(V) tarafından kaydedilen ağıt, Yona Sabar'm eserindeki İngilizce çevirisi(2) temel alınarak Türkçeleştirilmiştir.
Ah anne, anne, beni alıp götürmelerine izin verme
Beni götürecek olanın bir Goyim (3), bir Kürt olduğunu söylüyorlar
Eğer (benim için) yerin yoksa, beni ahıra koy
Eğer (benim için ) yaprak dolman yoksa, pislik yerim
Ah anne, anne, beni alıp götürmelerine izin verme
Beni götürecek olanın bir Goyim, bir Kürt olduğunu söylüyorlar
İrene Garbell, Tbe Jewish Neo-Aramaic Dlalect of Persian Azerbaijan: Linguistic Analysis and Folkloristic Texts, The Hague, 1965. s. 273-279.
Yona Sabar, The Folk Literatüre of tbe Kurdlstani
Jews: An Antology, Michigan: Yale Universty Press, 1982, S. 198
3. Ibranice'de Yahudi(Muscvi) olmayan anlamındadır ve tekildir. Goyim sözcüğünün çoğul şekli ise Goyme olup, Yahudi olmayanlar anlamını karşılar.
Tribute
Each of Jerusalem’s many and diverse ethnic groups contribules in its life-style and customs to the human mosaic of the city. The community of Kurdish Jews stands out in the richness and colourfulness of its customs, dress and jewels, and in its centurylong participation in ali aspects of the city s life. It is a great privilege for the Israel Museum and for the City of Jerusalem to hold an exhibition in its honour.
It is my belief that the better acquainted we are with our different communities, the more successfully we can ensure the future of Jerusalem, the Capital of Israel. One way to achieve such understanding is to introduce the different life-styles to the general public. Tn the past, the Israel Museum has told the story of the Moroccan Jewish community and the Bukharan cnmmunity. We now continue this vital tradition with the Jews of Kürdistan.
Teddy Kollek
Mayor of Jerusalem
1981 yılında Kudüs teki İsrail Müzesi nde düzenlenen ve Kürdistan kökenli Yahudlerin Kürdistan daki yaşamlarını, geleneklerini ve ortaya koymuş olduklan el sanatları ürünlerini konu alan büyük çaptaki sergi nedeniyle o zamanki Kudüs Belediye Başkanı Teddy Kollek in yaptığı övücü açıklama.
Tekstin ve nıbrikinin çevirisi:
KÜRDİSTANLI YAHUDİLER
Günlük yaşam, gelenekler ve el sanatlan
Övgü
Kudüs'ün çok sayıdaki ve farklı etnik gruplarının her biri, şehim insan mozayiğine yaşam biçimleri ve gelenekleriyle katkıda bulunmaktadırlar. Kürt Yahudileri topluluğu, geleneklerinin, giyişi ve mücevherlerinin canlılığı, şehir yaşamının tüm görünüşlerindeki yüzyıhk katılımı açısından göze çarpmaktadır. Bunun onuruna bir sergi düzenlemek, İsrail Müzesi ve Kudüs şehri için büyük bir ayrıcalıktır.
Benim düşünceme göre; farklı topluluklarımızı ne kadar iyi tanırsak, İsrail'in Başkenti Kudüs'ün geleceğini o denli başarılı şekilde güvenceye alabiliriz. Bu anlayışı gerçekleştirebilmenin bir yolu,farklı yaşam biçimlerini kamuoyuna tanıtmaktır. Geçmişte, İsrail Müzesi Fars Yahudi toplumunun ve Buhara toplumunun hikâyesini anlatmıştı. Şimdi bu yaşamsal geleneği Kürdistanlı Yahudilerle sürdürüyoruz.
Teddy Kollek
Kudüs Belediye Başkanı
TÜM HALKLAR GİBİ KÜRT VE YAHUDİ HALKLARI DA KARDEŞTİR!
Sayın Hasan Bildirici,
31 Temmuz ve 1 Ağustos 1992 tarihlerinde ÖZGÜR GÜNDEM'de yayınlanmış olan İspanyol Yahudilerinin Osmanlı Ülkesine Göçü ve 5OO.Yıl Vakfı'nın İşlevi başlıklı yazı-ma ve bu arada ÖZGÜR GÜNDEM'e yöneltilmiş olan haksız ve yanlış değerlendirmelere dayanan bazı eleştirilerin içerikle-rinin önemini göz önüne alarak ve kavganın aynı tarafında yer alan bir Kürt yurtseveri olma duyarlığıyla, eleştirildiğim konularda kendimi daha iyi ifade etme gereğini duydum.
Temel eleştiri noktalarına yönelik olarak yaptığım ekteki açıklama ve düzeltmelerin konuyu yeterince anlaşılır kıldığına inanıyorum. Eleştiriyi cevaplama HAKKI ve GÖREVİ ilkesinin uygulanması talebiyle, ekteki açıklamalarımı gereğince değerlendirmenizi rica ediyorum. Sağlıklı günler ve iyi çalışmalar dileğiyle...
Dr. A. MEDYALI
1492 yılında Ispanya'dan göç etmeye zorlanan Yahudilerin Osmanh imparatorluğuna gelişlerinin 500.yılı nedeniyle, Türkiye'de ve başta ABD olmak üzere diğer bazı ülkelerde "kutlama" adı altında yapılan kapsamlı propaganda çalışmaları ile çok boyutlu ilişkiler bir yıldan daha uzun bir zamandan beri devam etmektedir. Bu amaçlara hizmet etmek ve yapılacak çalışmaları, kurulacak ilişkileri düzenlemek amacıyla Türkiye'de 500. Yıl Vakfı adı altında yan-resmi bir paravan vakıf 19 Temmuz 1989 tarihinde kurulmuştu.
Göç olayı ve Vakıf konusunda sunulmaya çalışılan TC- Vakıf kaynaklı yanlış veya çarpıtılmış bilgi ve savlan ortaya koyarak deşifre etmek amacıyla bir inceleme yazısı kaleme almıştım. Bu yazı 31 Temmuz ve 1 Ağustos 1992 tarihlerinde iki bölüm halinde, İspanyol Yahudilerinin Ösmanlı Ülkesine Göçü ve 500. Yıl Vakfı'nın İşlevi başlığı ile Özgür Gündem gazetesinde yayınlandı, izleyebildiğim kadanyla ifade edilmek istenen asıl düşüncelerin dile getirldiği ve bazı bilgilerin aktarıldığı uzun bölüm herhangi bir eleştiri almamış ve onay görmüş. Bu sevindirici. Öte yandan yazının son kısımlannda yer alan ve Kürt-Israil toplumlan arasındaki ilişkilerle ilgili kimi düşüncelerin dile getirildiği kısa bölüm şiddetli tepki çekmiş görünüyor. Bu arada Özgür Gündem'de "İsrail propagandası yapmak", "Ortadoğu'daki bütün Müslüman halkları, onların cihadını görmemezlikten gelip Filistinli bebeklerin katillerini dost görmek" ve "Ortadoğu'da İsrail'in Kürtlerin tek müttefiki olduğunu belirten bir yazı dizisi yayımlamak" gibi, gerçeklerle ilgisi olmayan haksız suçlamalara hedef oldu.
Haftalık İKİBİN'E DOĞRU dergisinin 16 Ağustos 1992 tarihli sayısında (s.23) yer alan Gündem'deki İsrail dizisini kim hazırladı? başlıklı ve yukanda değinilen yazının içeriğinden çok yazarının kimliğiyle ilgilenen kısa yazıda "Dizide Ortadoğu'da İsrail'in Kürtlerin tek müttefiki olduğu belirtiliyordu" biçiminde gerçeklerle ve yazının içeriğiyle hiçbir ilgisi olmayan bir değerlendirmede bulunulmuş. Sanki yazı hiç okunmamış da okuduğunu yanlış anlayan birinden duyulmuş!
Kimileri Yahudi toplumuna karşı aşın duyarlılıktan ve kimileri de yanlış anlamadan (ve belki de benim yeterince açık ifade edememiş olmamdan) kaynaklanabilecek bu eleştirileri Sayın Karasu'nun daha önce sözü edilen yazısındaki değinmeleri cevaplayarak karşılamam, sanının temel elştiri konusunu açıklığa kavuşturacaktır.
Sayın Karasu'nun anladığına göre, "Yazının esas amacı ve iletmek istediği mesaj son bölümünde açıkça vurgulanıyor. Ortadoğu'da Kürt halkının gerçek dostu ve müttefiki diyebileceğimiz tek bir Müslüman devlet de bulunmuyor diyerek; Dr. A. Medyalı, Kürtler için dost ve müttefik devlet arayışına çıkıyor."
Öncelikle yazının esas amacı ve iletmek istediği mesaj, Sayın Karasu'nun anladığı ve yansıttığı gibi değildir. "Mesaj" olarak algılanan düşünceler, olgulara dayanan gerçek bir saptamadır. Ve Sayın Karasu da, bu saptamanın doğru olmadığını, somut gerçeklerle uyuşmadığını söyleyememiş. İleri sürüldüğü gibi yazının esas amacı "devlet düzeyinde bir müttefik arayışı" değildir. Eğer "devlet düzeyinde" bir müttefik arayışı söz konusu olsa idi, bu devlet kuşkusuz İsrail Devleti olmazdı. Bu düşünce yazının bütününde yeterince açık olarak ifade edilmiştir. Öte yandan devlet düzeyinde olsun ya da olmasın, Kürtlerin kendilerine dost ve müttefikler aramalarında yadırganacak bir durum da yoktur.
"Ortadoğu'da Kürt halkının gerçek dostu, müttefiki diyebileceğimiz tek bir Müslüman devletin bulunmaması" gerçeğinden yola çıkarak, "Kürtler için dost ve müttefik devlet arayışına çıkıldığı" sonucuna ulaşabilmek için epeyce Uğraşmak gerekir!
Saym Karasu'nun yazısına "Kürt halkının doğal müttefikleri" başlığı uygun görülmüş. İsrail Devleti'nin (Yahudi halkının değil!) Kürt halkının herhangi bir şekilde, doğal ya da yapay, dostu ve müttefiki olmadığı açık olarak ortada duran bir gerçek. "Ortadoğu'da Kürt halkının gerçek dostu, müttefiki diyebileceğimiz tek bir Müslüman devlet (halk değil!) bulunmamaktadır" saptamasına itiraz eden Saym Karasu, acaba neden bunun tersini kanıtlayabilecek tek bir Müslüman devlet (halk değil!) adı veremiyor?.. Böyle bir devlet var mıdır? Bu özellikteki bir devletin olmaması gerçeği, neden Kültlerin dostsuz ve müttefiksiz kalmış olmaları anlamına gelsin ki? Kürtlerin devletlerden başka dostlan, müttefikleri olamaz mı? Halklar, demokratik kitle örgütleri, tek tek bireyler... ?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Türk halkı, Irak Devleti ile Irak Arap halkı, Iran İslam Cumhuriyeti ile İran halklan, Suriye Devleti ile Suriye Arap halkı nasıl aynı kategoriler içinde değerlendirilemez ve Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesi açısından nasıl ayınmsız-aynı politikaların hedefleri olamazlarsa, İSRAİL YAHUDİ DEVLETİ ile İSRAİL YAHUDİ HALKI da tek bir ortak kategori imişler gibi ele alınamazlar.
Yukarıda aktanlan alıntının ardından, Sayın Karasu görüşlerini şu şekilde sürdürmüş: (Dr. A.Medyalı) "Aradığını bulma tedirginliği ve sevinciyle Kürtlere İsrail Yahudi Devleti müjdesini veriyor ve ögütlüyor. Yzının esas amacı, devlet düzeyinde bir müttefik arayışıdır; bulunan devlet düzeyindeki müttefik de İsrail devleti oluyor."
Sayın Karasu'nun kullandığı "aradığını bulma tedirginliği ve sevinci" gibi duygu ifade eden sözler bu yazının içeriğine uymamaktadır. Eleştirilen kısımlarda herhangi bir keşif yapılmamıştır ve tedirginlik duyulacak bir durum da yoktur. Yazının hiçbir yerinde İsrail Yahudi DEVLETİ Kürt halkına bir "müjde" olarak sunulmamış, İsrail Yahudi Devleti ile dayanışma içine girilmesi de tavsiye edilmemiştir. Tersine, böyle yanılgılı bir algılamaya yol açmamak için özen gösterilmiştir. Sayın Karasu'nun eleştiri noktalan dikkate alınırsa, bu çabanın yeterli olmadığı anlaşılıyor. Bir özeleştiri olarak bu kaydedilmelidir.
Eğer Kürtlere İSRAİL DEVLETİ ve YAHUDİ TOPLUMU ilgilenmeleri ve bunlarla ilgili düşünceler üretmeleri gerektiğinin söylenmesine bir "müjde" değeri biçiliyor ise, bu tür düşünceleri daha önce dile getirmiş birçok kişiye haksızlık , etmemek için, burada yerinde bir değerlendirme yapılmamış olduğunu belirtmek gerekir. Örneğin Sosyolog Doktor İsmail Beşikçi Kürt Aydını Üzerine Düşünceler (İstanbul, Yurt Kitap-Yayın, 1991) adh çahşm asında bu doğrultuda düşünceler ortaya koymuştur. Sözkonusu çalışmada yer alan bazı düşünceleri burada aktarmak yararlı olacaktın
"...Ortadoğu'da Yahudi Devleti'nin kuruluşunu gerçekleştirmek için Yahudilerin geliştirdiği mücadelelerin incelenmesinde de yarar vardır..."(Age. s. 80).
"...Ulusal kurtuluş hareketlerini demokratik içerikleri açısından da irdelemek gerekmektedir. Bu konuda, İsrail, Hindistan örneklerinin yanısıra, Kongo, Senegal, Uganda... gibi örneklerin incelenmesi de yararlı olacaktır..."{Age. s. 79).
"...Kürtlerin, Ortadoğu'da Arap şovenizminin etkisi altında, Yahudilere karşı düşmanlık hisleri beslemesinin hiçbir yararı yoktur. Kürtler Yahudi toplumuyla daha sıcak ilişkiler kurmak durumundadırlar. Kürtler Yahudi toplumunun demokratik kuramlarını görmezden gelemezler. Yahudi toplumu, Ortadoğu'da Kürtlerin doğal ittifakçısıdır..."(Age. s. 81).
Filistin sorununa yaklaşım konusundaki görüşler, Sayın Karasu'da yansımasını "Dr. A. Medyalı, yazısında İsrail Yahudi sadece Filistin sorunuyla özdeşleştirilemez, basitçe Filistin sorununa indirgenemez derken tamamen haklı ve doğru bir konumdadır. Ancak yazann kendisi bu doğru saptamayı yanlış algılıyor, yanılgılı sonuçlar çıkarıyor ve esas olarak kendisi indirgemeci davranıyor. Peş peşe geliştirdiği sorular, İsrail'i, Filistin sorununa indirgeme mantığından üretiyor"biçiminde bulmuş.
Sayın Karasu'nun da "haklı ve doğru bir konum" olarak değerlendirdiği yukarıdaki saptamanın ardından "... Bu yüzden Kürtler, gereksinim duydukları Kürt-lsrail ilişkilerini halklar düzeyinde geliştirebilmelerinin önündeki en büyük engelin Filistin sorunu olup olmadığını bir sonuca bağlamak zorundadırlar" denilmişti. Burada dikkat edilirse Kürt-lsrail ilişkilerinin geliştirilmesi halklar düzeyinde olmaları koşuluna bağlanmıştır. Henüz bağımsız bir Kürdistan devleti olmadığı için, burada Kürdistan Devleti ve İsrail Devleti arasındaki bir ilişkinin gündeme getirilmesi söz konusu değildir. İsrail Devleti'nin Ortadoğu'daki konumu, emperyalizmle bağlan ve Kürdistan Ulusal Kurtuluş Hareketi'ne karşı takındığı olumsuz yaklaşım dikkate alınırsa, Kürt halkı ile İsrail Devleti arasında da bir dostluk-müttefıklik ilişkisinin söz konusu olmadığı kolayca anlaşılacaktır. Yani tüm bunlardan sonra geriye kalan ve gündeme getirilerek tartışmaya açılmak istenen konu; KÜRT HALKI ile YAHUDİ HALKI arasında kurulabilecek olan muhtemel bir yakınlaşma zemininin ihmal edilmemesi gerektiği olmuştur. Tüm diğer halklar gibi, Yahudi halkının da Kürt halkının dostu ve müttefiki olabilecek, en azından düşmanı olmayacak çeşitli unsurları bünyesinde barındırması halklar gerçeğine, halkların kardeşliği ve eşitliği ilkesine aykırı bir durum değildir. "Tüm halklar Kürt halkının dostudur, ama Yahudi halkı hariç..." denemez.
Yukarıda değinilen saptamaların ardından geliştirilen sorular ise, Sayın Karasu’nun ileri sürdüğü gibi "İsrail'i, Filistin sorununa indirgeme" mantığından üretilmemişlerdir. Tam tersine sadece bir devleti değil, aynı zamanda bir halkı, yani YAHUDİ HALKINI da bünyesinde barındıran İsrail'i Filistin sorununa indirgeme mantığını çözme amacına yöneliktir bu sorular. Sayın Karasu’nun yanıtlamamayı tercih ettiği bu sorulan hatırlatmakta yarar var: Filistin halkının haklı davasına saygıda kusur göstermeyen Kürtlerin, kendi ulusal mücadelelerine katkı temelinde, İsrail ile ilişkilerini geliştirmelerinin Filistin halkına Türkiye-İsrail ilişkilerinden daha fazla zarar vereceği ileri sürülebilir mi? Ve yine bu zarann, Filistinlilerin Türkiye, Irak, İran ve Suriye ile olan ilişkilerinin Kürt halkına verdiği zarardan daha fazla olacağı ileri sürülebilir mi? Kürtler açısından, İsrail Yahudi Devleti, Müslüman Irak, Türkiye, Suriye ve İran devletlerinden daha fazla mı gericidir, daha fazla mı ırkçıdır, yoksa daha fazla mı soykırımcıdır? Arap, Fars veya Türk, hiçbir halkı ya da ulusu düşman olarak görmeyen Kürtler, niçin kendilerini ezen, ulusal demokratik haklannı gaspeden, asimilasyonu, terörü, şiddeti ve soykırımı dayatan devletlerin halklarına karşı besledikleri dostça, kardeşçe, barışçı ve insancıl tutumu İSRAİL HALKINDAN esirgesinler? Ve neden, İSRAİL HALKININ dostça tutumundan kendilerini mahrum etsinler?
Sayın Karasu'nun İSRAİL DEVLETİ ile ilgili olarak . yaptığı saptamalara genel olarak katılıyorum. Bunlar genel doğrulardır ve söz konusu yazımda burada söylenenlerle çelişen herhangi bir açıklama da zaten yer almamıştır. Ancak Ortadoğu'daki diğer devletleri İsrail Devleti ile karşılaştırırken, Sayın Karasu "... Tüm gerici karakterlerine rağmen, İsrail dışındaki devletlerin tarihsel meşruiyetleri, toplumsal ve ulusal dayanakları var. İsrail ise gayri meşru bir devlettir" demektedir. PKK Genel Sekreteri Sayın Abdullah Öcalan'dan ödünç alınan ve yukarıdaki karşılaştırmada kriter olarak kullanılan "meşru-gayri meşru" kavramlarının, Sayın Karasu'nun yanlış saptaması nedeniyle, hakettikleri önemli işlevi göremedikleri söylenebilir. Ortadoğu'da yer alan İsrail dışındaki devletlerin, örneğin Türkiye, Iran, Irak ve Suriye devletlerinin "meşru" bir dayanakları olduğu nasıl ileri sürülebilir? Birinci Dünya Savaşı'nın ardından, 1915-1925 yıllan arasında Kürdistan bölünüp parçalanırken ve sömürgeleştirilirken her bir parçası bu devletlerin siyasal sınırlan içinde kalmamış mıdır? Kürdistan'ın bölünüp parçalanmasıyla kurulan devletler nasıl meşru olabilirler, nasıl meşru görülebilirler? Bu devletler de İsrail Devleti gibi (ama ondan çok daha önce) ya doğrudan doğruya emperyalizm tarafından ya da emperyalizmle işbirliği halindeki bölgesel egemen güçler tarafından kurulmuşlardır. Kaldı ki bu devletlerin meşru olmaları bile onların Kürdistan'ın parçalanıp sömürgeleştirilmesi, Kürt ulusunun bağımsızlığının, Kürt ulusal kimliğinin ve en temel insani haklannın ayaklar altına alınmasındaki sorumluluklarım ve Kürt halkına karşı uygulayageldikleri ulusal baskı, şiddet, soykırım vb. ile somutlaşan ağır suçlannı hiçbir şekilde hafîfletemezdi.
İsrail'in meşru olmayan statüsü ise, Kürdistan’ı bölüp sömürgeleştirmeyi aralarında büyük bir uyum ve işbirliği içinde sürdüren, sahip olabildikleri en korkunç şiddet ve ölüm araçlannı mazlum Kürt halkına karşı akılalmaz bir vahşetle kesintisiz olarak kullanmaya İsrarla devam eden devletlere meşru dayanaklar sağlamada kullanılamaz. Böyle bir yaklaşım en başta Kürt halkının ulusal demokratik kurtuluş mücadelesinin meşruluğu ile, haklı zemini ile çelişir. Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesi teorisinin temel dayanaklarının, kendi kendisi ile çelişir bir konuma getirilmesine izin verilmemelidir.
İsrail Devleti'nin militarist niteliği ele alınıp değerlendirilirken, "(Gariptir, Medyalı, İsrail militarizmini; Kürtler için bir olanak, bir dostluk gerekçesi sayıyor)" denilmiş. Bu yargıya ise "İsrail Yahudi Devleti'nin aynı zamanda gelişkin bir demokratik yapısı, belli ölçülerde devletin kendisini sorgulayabilen bir kamuoyu potansiyeli, belirgin bir kültürel birikimi yanında bölgede gözardı edilmeyecek önemde bir askeri ve teknolojik gücü vardır" saptamasından ulaşılmış olduğu anlaşılıyor! Öncelikle, başta Filistin olmak üzere Ortadoğu halklarına karşıt bir konumda bulunan İsrail Devleti'nin en önemli niteliklerinden biri olan aşın militarist yapışım "Kürtler için bir olanak, bir dostluk gerekçesi" olarak kabul etmek ve savunmak mümkün değildir. Eğer İsrail Devleti bölgede gerçekten gözandı edilmeyecek öneme, bir askeri güce sahip ise ve bu alanda komşularından daha üstün bir düzeyde ise, bu somut gerçek neden ifade edilmesin? Bu saptama ne İsrail Devleti'ni güçlendirir ne de Ortadoğu halklarını İsrail ya da diğer devletler karşısında geriletir. Varolan somut bir gerçeğin sadece saptanmış ve vurgulanmış olması, Kürtleri İsrail Devleti'ne yaklaştırmaya yarayacak bir gerekçe olarak değerlendirilemez.
Bugün ne Kuzey, ne Güney ve ne de Doğu Kürdistan ulusal kurtuluş hareketleri kendi silahlannı kendileri yapabilmektedirler. Hangi devletlerin, hangi halkların yaptıkları silahlarla savaşılıyor acaba?
Sayın Karasu, İsrail DEVLETt'nin siyasal-ideolojik yapısını (Siyonizm) ve dinsel yapışım (Yahudilik) PKK Genel Sekreteri Sayın Abdullah Öcalan'danyapüğı çeşitli alıntılardan yararlanarak ortaya koymaya çalışmış. İyi de yapmış. İSRAİL YAHUDİ DEVLETİ dikkate alınarak ortaya konulmuş olan bu somut gerçeklerin ve değerlendirmelerin, bütünüyle İSRAİL YAHUDİ HALKINA uygulanamayacağı yeterince açıktır. Sayın Karasu da bunun aksini söylemiyor. "Böyle bir ideoloji (Siyonizm) ve dinsel yapıya (Yahudilik) sahip toplulukların başka halkları ve uluslan dost görmesi, eşit ilişkiler geliştire-bilmesi nasıl mümkün olabilir?" diye sorarken de, sözü edilen "toplulukların" İsrail Devleti'ni bugünkü konumunda ayakta tutan egemen sınıfın siyasal örgütü ile, bilinçli ya da bilinçsiz her kesimden yandaşlarını kapsadığını ve temelde Yahudi halkını bu kapsamın dışında tuttuğunu anlıyoruz. Çünkü hemen sonra, "Doğal olarak Yahudiliğe karşı bir düşmanlık beslenemez ve böyle bir düşmanlığı da doğru görmeyiz... Burada sorun; Yahudi halkı değil, Yahudi devletinin niteliğinin ortaya konulmasıdır" denilerek buna açıklık getiriliyor! Ve hemen ardından da, "A. Medyalı'yı ilgilendiren, aslında Yahudi devletidir" biçiminde hiçbir dayanağı olmayan, yanlış ve eksik bir ifade kullanılmış. Daha önce belirtildiği gibi, Sayın Karasu'nun eleştiri konusu yaptığı "dostluk, müttefiklik" kavramları, İSRAİL YAHUDİ DEVLETİ değil(!) YAHUDİ HALKI hedef alınarak kullanılmışlardı. Hangi ırkdan ve dinden olurlarsa olsunlar, hangi dili konuşurlarsa konuşsunlar, dünyanın neresinde yaşarlarsa yaşasınlar, hangi devleün siyasal sınırlan içinde bulunurlarsa bulunsunlar... hiçbir halkın bir başka halka düşman olması beklenemez, onaylanamaz. Kürtlerin diğer tüm uluslara ve halklara olduğu gibi, YAHUDİ HALKINA da dostluk ve kardeşlik eli uzatmalan ve YAHUDİ HALKINDAN kendilerine uzanan dostluk elini (eğer olursa) tutmaları da yadırganamaz. Doğal olan ve gerçekleştirilmesine çalışılması gereken tavır budur.
Sadece YAHUDİ DEVLETİ'nin niteliğinin ortaya konulması yeterli değildir. YAHUDİ HALKI'nın niteliğinin de ortaya konulması gereklidir. Söz konusu yazımın ilgili kısımlarında dile getirmeye ve dikkatleri üzerine çekmeye çalıştığım nokta da buydu. Sayın Karasu'nun kendi sözleri de bu çabamızı desteklemektedir: "Kürt halkı için önemli olan halkların gerçek dostluğu ve dayanışma duygulandır. Bunun bugünden yanna ve kendiliğinden, hatta sıradan çabalarla yaratılamayacağını biliyoruz. Halklann devrimci potansiyellerinin açığa çıkanlması çabalanna paralel olarak halklararası dostluk ve ittifak somutluk kazanır, ete-kemiğe bürünür. Halklann kendileri ve devrimci dinamikleriyle devletleri aynı ve özdeş/ eşanlamlı olgular olarak saymak büyük bir yanılgıdır." Ancak halklar için dile getirilen bu gerçeklere karşın, Sayın Karasu, "tüm diğer halklar gibi YAHUDİ HALKI da Kürt halkının dostudur, doğal müttefığidir" diyememiş, bunu söylemekten kaçın -mış. Eğer halklar için dile getirilen bu gerçekler, YAHUDİ HALKI için geçerli değillerse, bu neden açık olarak ifade edilmemiş? YAHUDİ HALKI, halklar gerçeğine, halklann kardeşliği ve eşitliği temel ilkesine bir istisna mıdır?
"A. Medyalı'yı ilgilendiren, aslında Yahudi devletidir" ifadesi, (kullanıldığı anlamda) gerçeği dile getirmekten oldukça uzaktır. Kültlerin YAHUDİ HALKI(1SRAİL YAHUDİ DEVLETİ DEĞİL!) ile dostluk ilişkileri kuıma olanaklarını inceleyip araştırmaları gerektiğinin açıklanmaya çalışıldığına daha evvel de değinilmişti. Fakat, eğer nitelikleri açısından değerlendirilecekler ise, birbirinden çok farklı ve çelişkiler banndıran ama iç içe ve birlikte olan bu iki kategoriden (Yahudi halkı ve Yahudi Devleti) sadece Yahudi Devleti'ni ele alıp Yahudi halkı nı ihmal etmek veya yeterince önemsememek doğru olmaz. Yani sorun, sadece Yahudi Devleti’nin niteliğinin ortaya konulması değildir. Böyle bir yaklaşım, değerlendirmenin önemli ve vazgeçilmez bir bileşeninden mahrum kalmasına neden olacaktır. Sorun hem YAHUDİ HALKININ ve hem de İSRAİL YAHUDİ DEVLETİ'nin niteliklerinin birlikte ve birbirleriyle karşılıklı ilişkileri araştırılarak ortaya konulmasıdır.
Bir diğer yanlış çıkarsamada ise Sayın Karasu şöyle demiş: "Dr.A.Medyalı, Ortadoğu'da Kürt halkının gerçek dostu, müttefiki diyebileceğimiz tek bir Müslüman devlet de bulunmamaktadır derken, tam bir kafa karışıklığını sergiliyor ve bundan Kürtlerin dostsuz ve müttefiksiz kaldığı sonucunu çıkarıyor."
"Ortadoğu'da Kürt halkının gerçek dostu, müttefiki diyebileceğimiz tek bir Müslüman devlet de bulunmamaktadır" biçiminde ifade edilen doğru ve yerinde bir saptamadan hareketle, "Kürtlerin dostsuz ve müttefiksiz kaldıkları" sonucunu çıkarmak mümkün olmadığı gibi, yazının bütününün herhangi bir yerinde böyle bir "yanlış algılamaya!" neden olabilecek bir başka açıklama da yer almamıştır. Bu hatalı yorum ve yanlış yansıtma biçimi bana değil, bizzat Sayın Karasu'nun'zorlamalı tavana aittir. En başta belirtilmiş olduğu gibi, Sayın Karasu bu saptamanın yanlış olduğunu ya da doğru olmadığını ileri sürümemiş. Çünkü Ortadoğu'da "Kürt halkının gerçek dostu, müttefiki diyebileceğimiz tek bir MÜSLÜMAN DEVLET (HALK DEĞİL!) bulunmamaktadır" şeklindeki saptama, Kürt halkını çok yakından ilgilendiren olgusal bir gerçeği çok yalın ve kesin bir dille ortaya koymaktadır. Bunda kafa kanşüracak hiçbir yön, anlamayı zorlaştıracak tek bir kelime bulunmamaktadır. Bir yandan "Müslüman" olduklan iddiasınını sürekli tekrarlayan, öte yandan ise Kürdistan'ı parçalayıp sömürge statüsünde tutan ve mazlum bir halk olan MÜSLÜMAN KÜRT HALKINA insanlıkdışı bir şiddeti, tarihte eşi görülmeyen boyutlarda bir soykırımı, kişilik inkânnı dayatan DEVLETLERİN gerçek anlamda Müslüman olduklan ve İslamiyet'in özüne bağlı olduklan ileri sürülemez. Bu, İslam dininin özüne ve Müslüman halklann temiz inançlanna yönelik ağır bir hakaret olur!
’ Dr. İsmail Beşikçi, Kürt Aydını Üzerine Düşünceler adlı daha önce değinmiş olduğumuz çalışmasında, "İslamiyet" ile "İslam devletleri" arasındaki ilişkiyi Onadoğu özelinde şu şekilde değerlendirmiştir.
"... Şurası açık bir gerçektir: Ortadoğu'daki bütün uluslar, İslamiyet'i, İslamlığı kendi ulusal çıkarları doğrultusunda kullanmışlardır. Arapların, farşların, Türklerin İslamiyet'e yaklaşımlarının ana boyutu budur. İslam devletlerinden hiçbiri, İslamiyet'i, İslam düşüncesini geliştirmek, İslam halklarının refah ve mutluluğunu arttırmak doğrultusunda yönlendirmemiştir. Kendi milletlerinin çıkarlarını her zaman ön planda tutmuşlardır. İslamiyeti, hep bu milli, ulusal çıkarların gelişmesi, yaygınlaşması doğrultusunda kullanmışlardır. Islamiyetle, İslam düşüncesiyle, İslam devletleri arasındaki ilişkinin ana boyutu budur..." (Age. s. 25-26).
"Kürtlerin ve Kürdistan'ı sömürgeleştiren ve devletlerarası sömürge düzeyinde tutmaya çalışanların aynı dinden olmaları, Müslüman olmaları üzerinde durmak gerekir: Bu ilişki her zaman, Türklerin, Parsların, Arapların lehine fakat Kürtlerin aleyhine olmuştur. Çünkü Kürtler ezilen bir ulustur. Türkler, Parslar, Araplar ise ezen ulustur. Bu bakımdan Kürtlerin, Türkler, Parslar ve Araplarla olan ilişkilerini ezilen ve ezen ulus konumuna göre belirlemek gerekir. Belirleyici olan budur..."(Age. s. 44).
Daha önce (bkz. 5. madde) değinmiş olduğumuz "... (Gariptir, Medyalı, İsrail militarizmini; Kürtler için bir olanak, bir dostluk gerekçesi sayıyor)..." ifadesi ile aynı doğrultudaki bir yaklaşımla, Sayın Karasu yazısının bir başka yerinde "Dr. . A. Medyalı, Kürtlere İsrail dostluğunu önerirken, bulabildiği ortak payda İsrail demokrasisi oluyor. Dr.A.Medyalı büyük bir yanılgı içindedir." diyor.
Yeterince tekrar edildiği gibi, söz konusu yazının hiçbir yerinde Kürtlere, "İSRAİL DEVLETİ ile dostluk kurmalan" önerilmemiştir. Sadece İsrail Devleti'nin Ortadoğu’daki konumu, emperyalizmle ve gerici bölge güçleriyle organik bağlantılan dikkate alındığında bile; böyle bir önerinin hiçbir halka ve hele bölge sömürgeciliğine karşı amansız bir var olma savaşımı içerisindeki Kürt halkına hiçbir şekilde ve hiçbir gerekçe ile yapılamayacağı yeterince açık bir gerçektir. Söylenmek istenen; İSRAİL YAHUDİ HALKININ ve İSRAİL YAHUDİ TOPLUMUNUN İLERİCİ KESİMLERİNİN Kürt halkı ile dost olabilme potansiyellerinin, İSRAİL DEVLETİNİN OLUMSUZ YAPISININ ETKİSİYLE gözardı edilmemesinin gerektiğiydi. İsrail'in "demokratik" yapısı (Sayın Karasu'nun deyimiyle "Yahudilerin demokrasisi"), Kültlerin İSRAİL DEVLETİ ile dostluk arayışına girmelerinin bir gerekçesi değildir. Ama KÜRT HALKI ile YAHUDİ HALKI arasında kurulabilinecek olan dostça yaklaşımların, halkların eşitliği ve kardeşliği ilkesine uygun yakınlaşmaların önündeki aşılamaz bir engel de değildir! Hiçbir halkı ve ulusu düşman olarak görmeyen ve görmemesi gereken Kürdistan Ulusal Kurtuluş Hareketi'nin, YAHUDÎ HALKINI YAHUDİ DEVLETİ ile özdeşleştirerek görmemezlikten gelmesi beklenemez. Bu nedenle yanılgı içinde olan Sayın Karasu'nun kendisidir. Ancak yine de sevindirici olan, bu yanılgının daha çok söylenenlerin yanlış anlaşılmasından ve yanlış yorumlanmış olmasından kaynaklanmasının yanısıra, "KÜRT HALKI- İSRA ÎL DEVLETİ -YAHUDİ HALKI" ilişkisinin bir başka boyutuna katkıda bulunmaya hizmet etmiş olmasıdır.
Sayın Karasu'nun yazımla ilgili son değinmesi de şu: "İsrail halkının dostça tutumuna dikkat edilmelidir (Dr. A.Medyalı) sözleri bir hayal ürünü, yeterince düşünmeme sonucu değilse, ardındaki niyet ne olursa olsun Kürtler açısından bir tuzaktır."
"İsrail halkının dostça tutumuna dikkat edilmelidir" arabaşhğı yazının aslında yoktur. Yazı gazetede dizgiye hazırlanırken ilgili bölüme bir arabaşlık olarak konulması uygun görülmüş olmalı. Bu başlık yazıdaki şu bölümden uyarlanarak alınmış sanırım: "Arap, Fars veya Türk, hiçbir halkı ya da ulusu düşman olarak görmeyen Kürtler, niçin kendilerini ezen , ulusal-demokratik haklarını gaspeden, asimilasyonu, terörü, şiddeti ve soykırımı dayatan devletlerin HALKLARINA karşı besledikleri dostça, kardeşçe, barışçı ve insancıl tutumu İsrail HALKINDAN esirgesinler? Ve neden İsrail HALKININ dostça tutumundan kendilerini mahrum etsinler?"
Bir başka halktan dostça tutum beklemek, eğer böyle bir tutum yoksa yaratılmasına, biraz olsun varsa geliştirilmesine çalışmak niçin hayal ürünü olsun, neden bir tuzak olarak değerlendirilsin? Eğer, Sayın Karasu kendi yazdıklarını iyi okusaydı, bana yönelttiği eleştirileri kendisine de uygun görebilir miydi acaba? Sayın Karasu’nun "halklar" ve "Yahudi halkı" hakkında söylediklerine göz attığımızda, ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır:
"... Burada amacımız, Yahudi düşmanlığı yapmak değil, esas olarak İsrail gerçeğini ortaya koyabilmektir. Doğal olarak Yahudiliğe karşı bir düşmanlık beslenemez ve böyle bir düşmanlığı da doğru görmeyiz. Tarihte, Yahudiler de çok ezilmiş bir topluluktur. Öte yandan , Yahudi bilim adamlarının uygarlık tarihine katkıları görmezden gelinemeyeceği gibi, küçümsenemez de. Burada sorun; Yahudi halkı değil, Yahudi devletinin niteliğinin ortaya konulmasıdır... "
"Kürtler açısından bölge halklarıyla ve devrimleriyle stratejik ittifak, bir tercih sorunu değil, olmazsa olmaz bir zorunluluktur. Ulusal kurtuluşları, halklarla özgürlük, bağımsızlık ve eşitlik temelinde birlikte yaşama idealinin gerçekleşmesi bu zorunluluğun bilincinden geçer; Kürtler açısından özgürlük altını çizdiğimiz bu zorunluluğun bilinci oluyor..."
"... Kürt halkı için önemli olan halkların gerçek dostluğu ve dayanışma duygularıdır. Bunun bugünden yarına ve kendiliğinden, hatta sıradan çabalarla yaratılamayacağını biliyoruz. Halkların devrimci potansiyellerinin açığa çıkarılması çabalarına paralel olarak halklararası dostluk ve ittifak somutluk kazanır, ete-kemiğe bürünür. Halkların kendisi ve devrimci dinamikleriyle devletleri aynı ve özdeşi eşanlamlı olgular olarak saymak büyük bir yanılgıdır..."
”... Oysa Kürdistan devrimcileri; yüzlerini, devletlere değil, bizzat kendi devletleri tarafından ezilen ve sömürülen halklara çevirdiler. Bu ortak düşmanları olan devletlere karşı ortak mücadele arayışı ve pratiği içinde oldular..."
Sayın Karasu'nun "halklar" konusunda dile getirdiği bu haklı görüşleri, yönelttiği eleştirilerin içeriğiyle birlikte değerlendirince, bu söylediklerinde samimi olmadığını ya da halklar için söylenen tüm bu gerçeklere YAHUDİ HALKI HARİÇ çekincesi koymayı uygun bulduğunu düşünmek ve "Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?" demek istemiyorum. Yazısının bütününü gözönüne alarak;: Sayın Karasu'nun görüşlerinde samimi olduğuna inandığımı, ancak: YAHUDİ HALKINA KARŞI(YAHUD1 DEVLETÎ DEĞİL!) TAVIR konusundaki görüşlerini yeterince net ve açık olarak ifade etmemiş olduğunu ve bu konuda bana yönelttiği eleştirilerinde hak-: sız olduğunu, yanılmış olduğunu düşündüğümü belirtmek istiyorum.
Sayın Karasu'nun yazıma yönelik eleştirilerini yanıtlarken, eleştiri konusu olan düşünce ve görüşleri yeterince açık bir şekilde yeniden izah edebildiğime inanıyorum.
KÜRDİSTANLI YAHUDİLERİN
EDEBİYAT ÜRÜNLERİNDEN
ÖRNEKLER
Kürdistanlı Yahudile re ait halk hikâyeleri, masallar, şiirler, şarkılar, atasözleri ve diğer sözlü veya yazılı edebiyat ürünlerinden bazı örnekler sunarak, bu topluluğun yarattığı ve yansıttığı edebiyat değerleri hakkında -yetersiz de olsa- bir fikir vermeye çalışmak yararlı olacaktır. Burada seçilip sunulan örneklerin tümü Yona Sabar'm daha önce değinilmiş olan Kürdistanlı Yahudilerin Halk Edebiyatı (The Folk Literatüre of the Kurdistani Jews) adlı antolojik çalışmasında yeralan İngilizce metinlerin çevirileridir. Yona Sabar'm kitabında, her bir edebiyat ürününün kaynak kişisi, ait olduğu bölge, orijinal dili, çeşitli versiyonları arasındaki farklar vb. ayrıntılı bilgilerle de ilgili bölümlerde karşılaşılır. Biz sadece İngilizce metinleri Türkçe'ye çevirmekle ve kimi önemli dipnotlarını aktarmakla yetindik.
KÜRDİSTANLI MESİH DAVİD ALROY(l)
Genel Bilgiler:
David Alroy tarafından İran hükümdarına karşı örgütlenen isyandan, Alroy'un mesih hareketinden ve trajik ölümünden, bu olaylardan yaklaşık on yıl kadar sonra 1160'da Kürdistan'ı gezen Tudelalı Benjamin (Bkz. s.9 ve 31-32) ilk kez sözetmiştir. Tudelalı Benjamıriin çeşitli süsleyici ilaveler içeren anlatısı, daha sonraki Yahudi tarihçiler tarafından da tekrarlanmış, hatta Benjamin Disraeli tarafından yazılan tarihi bir romana konu olmuştur. Alroy'un ayaklanmasından önce, on ikinci yüzyılda İrak (Güney Kürdistan'da) üç Mesih hareketi meydana gelmiştir. Bunlardan biri Bağdat Yahudilerine Fısıh Bayramı'nm birinci gününde onları mucizevi bir şekilde İsrail ülkesine uçurarak götüreceğini vaadeden /bn Dugi önderliğinde 1120 yılında ortaya çıkmıştır. Bu Mesih hareketleri, Kürdis lan ve çevresindeki Yahudi topluluğunun oldukça kalabalık olduğunu göstermektedir. Tudelalı Benjamin "yüzden fazla Yahudi topluluğundan" bahseder ve ,4/roy'un memleketi olan Kürt şehri Amcdiyc'deki Yahudilerin sayısını yirmibeş bin olarak tahmin eder(2). Bu mesih hareketlerine ait belirli belirsiz kayıtlar, Yahudilerin Kürdistan'daki varlıklan hakkındaki ilk belgeleri sunarlar. Bu eski kayıtların yanısıra varlıklarını sürdüren kimi anlatılar da İran, Güney Mezopotamya ve Kürdistan Yahudileri arasında güçlü bağlar bulunduğunu göstermektedir.
Haham Avidani'nin kitabında yeralan Alroy’un Mesih hareketinin hikâyesi, diğer Yahudi kaynaklarındaki anlatımlardan biraz daha farklıdır.Başlıca farklılık Avidan’nin Dugi'nin hikâyesiyle Alroy'unkini birleştirip birbirine karıştırmasıdır. Alroy'un hikayesinin Kürdistanlı yahudiler rasında yaşayan bir anlatı olarak korunmamış olduğu(3) ve Kürdistanlı Yahudilerin O'nun hakkında tüm bildiklerinin Kürdisıan dışında yazılmış Yahudi kaynaklarından edinildiği anlaşılmaktadır. Yine de Alroy tarafından sekiz yüzyıl önce tutuşturulan Mesihsel arzular, hemen tümünün kitlesel olarak İsrail'e göç etmiş oldukları günümüze değin Kürdistanlı Yahudiler arasında sürmüştür. Hayfa yakınlarında yeralan İsrail Ülkesindeki ilk kırsal yerleşim yerlerinden biri bu mesih liderin anısına MOSHAV ALROY, yani Alroy Yerleşim Bölgesi olarak adlandı -nlmıştır.
(Anlatı)
-1 -
Bir zamanlar Ninova'dan yayan olarak beş günden fazla uzaklıkta bulunan ve benim de memleketim olan Amediya şehrinde David Alroy adında bir adam vardı. Ben, aciz Alwan Avidani... bu hikayeyi öğretmenlerimden ve atalanmdan dinledim. David Alroy Amediya şehrinden Başhaham Hasdai ve yine şehrin önemli adamlarından biri olan akademi başkanı ile birlikte Babil Talmudu çalıştığı Bağdat'a indi(4). Ve dinsel olmayan bilimlerin tümünü, Kutsal Ad'ın telafuzunu, Mısırlı ve Kaideli müneccimlerin tüm kitaplarını, ayrıca astrolojiyi öğrendi. Böylece ilimlerin her türlüsünde ileri derecede bilgili hale geldi ve hiç bir giz onun için çok zor değildi. Alroy mucize yaratan biri olarak tüm ülkede ünlendi ve bu nedenle oldukça zengin, saygın ve başarılı binlerce kişiden oluşan büyük bir topluluğun bulunduğu Sambaytan Nehri bölgesine değin, Heftun Dağlan'nda yaşayan tüm Yahudiler onu izlediler. Med ülkesinin başlangıcı olan Golan yöresi ile Kürdistan’daki Kardu (Ararat, Ağn) Dağlan’na kadar uzanan elli günlük(5) bir yürüyüş mesafesine sahibolan bu bölgede yüzden fazla Yahudi topluluğu bulunuyordu. BunalarÂra/ Siyrus (Cyrus)’tan sonra uzun yıllar boyunca İran hükümdannın yönetimi alımda kalmışlar, on beş ve daha yukarı yaştaki her kişi için bir alun kelle vergisi ödemişlerdi. Ve şimdi bu bölgedeki tüm Yahudi -1er, sadece Targum dilini (Yeni Aramice) konuşurlarken, David al-Davidi olarak da bilinen bu DavidAlroy yetnrş dil konu -şuyordu(6).
-2-
Alroy cesaret buldu ve İran hükümdannın bizzat kendisine karşı ayaklanmak istedi. Fakat, Yahudilerin ortaya çıkarak tüm Yahudi-olmayanlar ile savaşmalanna neden oldu. Onlara kehanetler ve mucizeler gösterdi. Ama onlar, Alroy’un büyük gücünün Tann’dan mı geldiğini yoksa aldatmacalar ve sihire mi bağlı olduğunu ayırt edemediler. Tudelalı Haham Jonah'\n oğlu Haham Benjamin'in Seyahatnamesinde de belirtildiği gibi, o sıralarda sadece Amediya’da yirmi beş bin aile vardi(7). (Bu hadise Musa'dan sonra 4920 yılında (MS 1160) meydana geldi)(8). Bu sayıya şehrin yüksek surlannın ötesindeki komşu bölgelerde yaşayanlar da dahildi. İran hükümdannın bu güçlü adamdan haberi olunca, canı çok sıkıldı. Yine de kendi kendine "Eğer gerçekten o Tann tarafından gönderilen Mesih ise, Tann'nın dileğine uygun olarak onu kabul eder ve inanınz" diye düşünerek Alroy'un gücünü görmek amacıyla yanına gelmesi için onu davet eder. Bunun üzerine David Alroy hükümdarın yanma gelir ve karşısında korkusuzca dikilir. Hükümdar ona sordu "Senin Mesih olduğun doğrû mu?" Alroy cevap verdi, "Evet, Mesih benim! Tann tüm sürgün bölgelelindeki İsrail halkını esaretten kurtarmak üzere beni gönderdi." Bunun üzerine hükümdar şöyle dedi:
"Bunun doğru olup olmadığını anlamak için seni zindana atacağım. Eğer oradan kurtulabilirsen, doğru olduğuna inanacağım. Aksi halde tüm yaşamın boyunca zindanda kalacaksın, fakat bir aptal olduğunu göstermek için seni öldürmeyeceğiz."
-3-
David Alroy zindana atıldıktan sonra, Hükümdar tüm vezirlerini ve danışmanlarını çağırarak "Hükümdarlığımıza karşı ayaklanan şu lanet Yahudilere karşı bir çözüm bulalım" dedi. Ancak onlar daha bu kötü amaçlı toplantıyı sürdürürken, Davıd'in kaçıp kurtulduğunu duydular. Ancak onun bunu nasıl becerdiğini anlayamadılar. Hükümdar bu durumu duyunca, Davidi yakalamak üzere aralarında süvarilerin de bulunduğu büyük bir orduyu peşinden gönderdi. Askerler onun bulunduğu yere ulaştıklarında kendisini göremediler, ama "Ben buradayım!" diyen sesini duydular. Sonra geri döndüler ve olanları Hükümdar'a anlattılar. Hükümdar şaşırmıştı, "Ben onun rvet vererek kaçtığını düşünmüştüm ama şimdi öyle olmadığını anlıyorum" dedi.
-4-
Hükümdar derhal atına binerek askerlerinin Davidi göremedikleri nehir kıyısındaki yere kadar dörtnala sürdü. Bu sefer hükümdar ve emrindekiler yüksek sesle onu çağırdılar. Ama o, "Aptallar ben sizin önünüzde yoluma devam ediyorum. Fakat siz şaşırmış durumdasınız ve beni yakalayabilecek güçte değilsiniz" diyerek cevap verdi. Sonra şalını Gozan Nehri'nin üzerine attı ve onların gözleri önünde, Hükümdar da seyrederken nehri geçti. Bunun üzerine Hükümdar, "Onda olan mutlaka Tann'nın gücüdür ve biz de onu Mesih olarak kabul etmek zorundayız" dedi. Fakat emrindekiler Davidin tüm bunları sihir ve yanıltma ile yaptığını söyleyerek onun bu düşüncesini değiştirdiler. Ondan sonra Hükümdar onlara sandallar getirmelerini buyurdu ve onu izleyen büyük bir orduyla nehri geçti. Ancak David bildiği Kutsal Adı söyleyerek, normalde yayan olarak on günde alınan yol yerine kestirme bir yol peyda olduğu için, Hükümdar'm bu çabası da işe yaramadı.
-5-
Hükümdar bunun da başarısızlığa uğradığını görünce, Bağdat'daki Başhaham'a haber göndererek Davûfi yakalayıp kendisine teslim etmelerini buyurdu. Aksi taktirde genç-yaşlı tümü biıden kılıçtan geçirilecekti ve topluluk liderlerini müthiş acılarla cezalandıracak, onlan birer birer yakacaktı. Aynca, inananların önderi olan ve Bağdat'da oturan Halife'ye bir mektup göndererek, ondan başhahamlan uyararak David'ı Hüküm dar'a teslim etmeleri gerektiğini söylemesini istedi. Bunun üzerine NEHERDEA, PUMBEDITHA, SURA ve tüm diğer bölgelerin başhahamlan David Alroy'a bir mesaj göndererek ondan aptallığı bırakmasını istediler. Ancak bu şekilde, onun yanısıra Yahudi toplumu ve liderleri iyi durumda olabileceklerdi. Çünkü şu anda büyük bir sorunla karşı karşıyaydılar ve çok ciddi bir tehlikenin içindeydiler.
-6-
Ancak David çok yaklaşmış olan Fısıh Bayramı sırasında kurtanlacaklannın kendisine Tann tarafından söylenmiş olduğu şeklinde cevap verir onlara. Bu nedenle Nisan'm onbeşinci gecesi (Fısıh Bayramı'nın ilk gecesi) evlerinin damlarında hazır beklemeliydiler. Cennetten gelen melekler onlan alıp bulutlann üzerinde taşıyarak Kudüs'e getirecekti. Tümü buna inandılar, çocukları ve eşleriyle beraber evlerinin damlannda kendilerini hazırladılar. Ayı ve açık gökyüzünü seyrederek bütün gece umutlannı tamamen yitirene kadar beklediler. Böylece sahte Mesih'in herhangi bir şey yapacak gücünün olmadığı öğrenilmiş oldu.
-7-
Daha sonra, ona "Eğer bu konudaki düşüncesini değiştirmezse, bu ve öbür dünyadaki tüm hahamlar tarafından afaroz edileceğini bilmesi gerektiği" şeklinde sert bir mektup gönderdiler. Benzer bir mektubu da Musul'daki Yahudi topluluğu lideri Haham Zakkay ve astrolog (müneccim) Haham Joseph Burhan el-Felek'e gönderdiler. Buna karşılık onlar da Alroy'a birer mektup göndererek "Jacob (Yakub)'a kadar sıkıntı zamanıdır (Jer. 30:7) ve Kutsal Tanrı, Süleyman'ın Türküsü (Song of Solomon 2: 7)'nde kendisi istemedikçe sevgiyi uyandırmamanızı, harekete geçirmemenizi diliyorum dediği için, cennetin rahmetine muhtacız" dediler(9). Onun üstatları ve büyük bilgin oldukları halde, David kararını değiştirmedi ve onlardan korkmadı.
-8-
Durum oldukça ümitsiz bir hale gelmişken, Iran Hükümdan'nın vassalı ve Yahudilerin de iyi bir dostu olan Zeyn el- Din adlı Türkiye Hükümdarı aracılığıyla Kutsal Tann bir mucize yarattı. Zeyn el-Din/)aviJ Alroy'un kayınpederini yakından tanıdığı için onu evine davet ederek şöyle dedi:
"İran Hükümdarı ile başı dertde tüm halkını kurtarmalısın. Git ve halkını kurtar. Eğer damadın olan bu adamı, Davidi öldürürsenYahudilerden on bin altın sikke toplayıp sana vereceğime sözveriyorum. Böyle yaparak birçok insanı kurtaracak ve cennete iki misli ödüllendirileceksin."
-9-
O akşam kayınpederi Davidi, onun için hazırladığı bir ziyafete davet etti. David şarap içti ve Lut kadar sarhoş oldu. Kayınpederi o zaman üzerine atılarak başım kesti ve Zeyn el- Din aracılığıyla İran Hükümdan'na gönderdi.Diğer bazı güvenilir tanıklar bunun sahte Mesih David Alroy'a ait olduğunu onayladüar. Ancak o zaman Hükümdar yatışti(iO).
Dipnotlar:
Yona Sabar, age. s. 94-100.
Tudelah Benjamin’in bu tahmini oldukça abartılı görünmek-tedir. Bu sayı, muhtemelen tüm Kürdistanlı Yahudi topluluğun nüfu-sunu dile getirmektedir. 1945 yıllarında Amediya'daki Yahudilerin sayısı 400’den fazla değildi.Tüm Kürdistan'da ise yaklaşık olarak 25.000 kadardı.
Hikâyenin başlangıcında yeralan Avidani'nin, öyküyü öğretmenlerinden ve atalarından duyduğunu belirten açıklaması şüphelidir. Çok benzer içerik ve üsluba ek olarak, özel isimlere ait ortak yanlış telâfuzlar, Avidani’nin anlatımının çoğunlukla Ibn Verga’nınkine uyduğunu göstermektedir. Avidani, Ibn Veıga tarafından kullanılan David el-Davidi adını David Alroy olarak değiştirmiştir. Ama Amediya'nın kuruluşu hakkındaki hikayenin David Alroy a atfedildiğini parantez içinde belli belirsiz olarak ilave etmiştir. Bu konudaki anlatılara göre Amediya, İran'dan gelen ve Amediya ile çevresindeki bölgeye 25.000 Yahudi ailesinin yerleşmesi için hükümdardan izin isteyen Joseph ve David (Yusuf ve Davul) adlı iki kardeş tarafından kurulmuştur. Yine anlatılardan birine göre kuruluş yılı 795, bir diğerine göre ise 1284’dür. Kardeşlerin dinsel ünvanlarına atfen BE HAZZANE olarak adlandırılan türbeleri, Amediya’daki en eski ve en çok saygı gösterilen yapılardan biridir. Brauer'e, Avidani olması muhtemel bir kaynak tarafından anlatılan öykü ise şöyledir: Joseph ve David kardeşler Amcdiya’ya kılık-kıyafetlerini değiştirerek derviş kılığında geldiler. Yörenin ne denli güzel olduğunu gördüklerinde, orada yerleşip kalmak için hükümdardan izin islediler. Hükümdar onlara hangi aşirete bağlı olduklarını sorduğunda "Israiloğullan aşire -tindeniz'' diye cevap verdiler. Hükümdar Yahudilerden hoşlanmadığı için "Burada sizin için verim yok” dedi! Bunun üzerine iki kardeş Bebadc olarak bilinen bir yere doğru yollarına devam etliler. Yollarına devam ederlerken, hükümdarı hastalandırmak için sihir güçlerini kullanarak büyü yaptılar. Çaresiz kalan hükümdar, kardeşlerden şehre geri dönmelerini islemek ve onların isteklerini yerine getireceğini peşlerinden iki atlı gönderdi. Kardeşler geri döndüler, hükümdarla selâmlaştılar ve ondan kendilerine sadece büyük bir öküzün derisinin çevreleyebileceği yer kadar bir toprak parçası bağışlamasını istediler. Hükümdar kabul etti. Kardeşler büyük bir öküzün derisini alarak kolay esneyebilir hale getirmek üzere birkaç gün suda yumuşattılar. Daha sonra da uzun ince bir şerit halinde kestiler. Bu deri şeritle eski sinagogu ve diğer yapıları üzerinde inşa ettikleri büyük bir arazi parçasını çevrelediler.
Kuzeydeki Kürdistan dağlarından güneydeki düz alanlara doğru herhangi bir seyahat, yörede "aşağıya gitmek, inmek" olarak ifade edilir.
Benjamin'e göre 25 gün.
Başka hiç bir kaynakta Alroy'un yetmiş dil konuştuğundan söz edilmemiştir.
Bu oldukça abartılı rakam, Avidani’nin Ben-Jacob’a anlattığı bir başka Öyküde tekrarlanmıştır. Bu durum Benjamin’in "25.000 Yahudi" şeklindeki tahmini (s. 51) ile îbn Verga'nm (s. 50) ve Joseph hak- Kohen’in (s. 47) "bin kadar aile" olarak verdikleri tahminlerin birleştirilmesi sonucu ortaya çıkmış görünmektedir.
Joseph hak-Kohen (s. 47), bu tarihi 1163 olarak verir.
Geleneksel mecazi yoruma göre, bu dize, Mesih'in uygun zamandan daha önce ortaya çıkmaya zorlanmasını yasaklamaktadır.
İbn Verga'ya göre (s. 51), hükümdar yine de David'in taraftarlarını cezalandırmak istiyordu. Ve ancak kendisine yüz altın para ödendikten sonra onları bağışladı.
JONAH BEN GABRİEL’İN GÜNCESİ'NDEN SEÇMELER(l)
Kürdistan'da ortaya çıkmış olan elyazması kitaplar, genellikle sadece midraşim, hikayeler, ilahiler, halaka (Talmud) kurallan ve benzeri geleneksel edebiyat ürünlerini içerirler. Fakat Jonah ben Gabriel'in elyazması kitabı geleneksel malzemeye ek olarak -bazılan Yahudileri hiç ilgilendirmeyengüncel olaylar konusundaki kayıtlarla birlikte, memleketi olan Erbil'i yaşamı sırasında etkileyen doğal afetlere ait ayrıntılı anlatımlar da içerir. Kendi ailesindeki doğumlar ve evlilikler gibi kişisel durumlarla ilgili birçok kısa bilginin yanısıra bir sinagogun yaptırılması gibi toplumsal konularla ilgili olanlar da bulunmaktadır. Bu elyazması kitaptaki daha geleneksel malzeme arasında halaka soru ve cevaplan, ilaçlar ve tedaviler, rüya yorumlan, şans oyunlan ve oniki burcun kullanımı ile bonolar ve ticari belgelerin çeşitleri de bulunmaktadır. Muhtemelen, bu eğitimli ve topluluk lideri adam için elyazması kitabı, kendisne ilginç gelen ve gelecek kuşaklar için saklamaya değece -ğini düşündüğü şeyleri kaydettiği bir hazine görevi görmüştü. Kitabındaki kayıtlara göre, Jonah ben Gabriel 14 Mart 1772'de doğdu ve 18 Şubat 1792'de evlendi. Sosyal olaylarla ilgili kayıtlannın 1793-1843 yıllannı kapsamış olması nedeniyle, yetmiş yıldan fazla yaşamış olmalı. Kayıtlan onun yaşadığı şehide önemli bir kişi olduğunu göstermektedir.Gabriel bir sinagogun yapılmasında ve Cumartesi günlerinde Yahudilerin eşyalannı bir yerden başka bir yere taşımalannı sağlamak için şehir arazisinin Türk validen sembolik olarak satın alınmasında sorumlu kişi idi. İsrail Ülkesi'nden gelen bir misafiri ağırladı ve ona bazı kitaplar ödünç verdi. İleri de-recede modem, berrak ve özlü üslubundan bilgili bir adam olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Her felaketi Tann'nın bir hükmü olarak kabul eden inançlı bir Yahudi olan Gabriel, kayıtlanın sık olarak günahlann af edilmesini dileyen kısa bir dua ile bitirir ve doğal afetlerle ilgili anlatımlannda Yahudi toplumunun çektiği acılara özellikle dikkati çeker. Ancak her -hangi bir duygusal yorum katmadan kendisini gerçekleri belirtmekle sınırlar.
Bir Sinagog Yapımı
Sinagogun ilk binasını 1793 yılında inşa ettik. İkinci bir yapı 1803 yılında ilave edildi. Yapıma Fısıh Bayramı'nın sonrasındaki ilk gün başladık ve Temmuz ayının birinci günü bitirdik. Sinagogun takdisi için, kutlu Temmuz ayının ilk günü töresel bir yemek verildi. Yapımdan sorumlu olanlar, David Michael ve ben naçiz kulunuz Jonah Gabriel idi. Tann bizi korusun ve yaşamda tutsun!
Şehir Arazisinin Sembolik Olarak Satın Alınması
1806 yılının Fısıh Bayramı'nda, yüce Sultan Selim'in yönetimi döneminde(2) sembolik olarak şehrin sahibi olma hakkını elde etmek ve böylece Cumartesi günleri eşyalanmızı bir yerden bir başka yere taşıyabilmek için Erbil şehrini Vali Haci Kasım Ağa'dan satın aldık(3). Sadece altı ay tahtta kaldığı ve sonra da öldüğü için, Sultan MustafaWnin hükümdarlığı döneminde şehir arazisini satın alamadık. Ama yüce Sultan Mahmut(5)'un hükümdarlığı sırasında, 1809 yılı Fısıh Bayramı'nda bir kez daha satın aldık.
Dolu Felaketi
1813 yılı Yahudi takviminde bir artık yıl idi. Nisan'ın 24'ünde, Fısıh Bayramı'ndan hemen sonraki Cumartesi öğleden sonra gökler karardı ve yağmur yağdı. Daha sonra, yaklaşık olarak yarım saat dolu yağdı. Dolu taneleri irili ufaklıydı, bazılan ceviz büyüklüğündeydi. Ama daha sonra dışan çıkan birkaç kişi tavuk yumurtası büyüklüğünde dolular gördüklerini ileri sürdü. Ardından sel sulan şehir surlannı sardı ve yaklaşık üç yüz -kimilerine göre yaklaşık dört yüz evi yıkıp harabeni, Yahudi olmayan bazı insanlar(6) öldü. Bunlardan bazdan evlerin içinde öldü, diğerleriniyse seller alıp uzaklara götürdü. Dolu taneleri kırlarda on beş gün kadar kaldı. Yahudi olmayanlar bunlan toplayıp getirerek pazarda satıyorlardı(7). O çumartesi sabahı valinin sarayı çöktü ve sekiz Yahudi-olmayan altında kalarak öldü(8). On gün sonra Yahudiolmayanlar şehre bir dolu tanesi getirdiler ve onu tarttılar. Ağırlığı bir KIYYE (yaklaşık olarak 1.5 libre) geldi. Aynca , Fısıh Bayramı'ndan önce başka bir şehirden bir Yahudi geldi ve söylediğine göre onun şehrinde dolu o denli şiddetli yağmıştı ki, dolu taneleri bazı kişileri öldürmüştü ve her bir dolu tanesi bir OKKA (yaklaşık 2.75 libre) ağırlığındaydı. Tann dünyada huzur versin! Amin!
Çekirge Felaketi
1824 yılında dünyada o denli çok nimet ve bolluk vardı ki, bir ERBİL KİLESt(9) buğday sadece.bir buçuk AKÎLEJ(IO) idi. Fakat 1825 yılında, ekinler iyi olduğu halde, ekinlere çok fazla zarar vermeyen çekirgeler ostaya çıktı ve bir Erbil kilesinin Fiyatı sekiz akileje yükseldi. 1826'da ekinler yine iyiydi, ama bu kez çekirgeler hububatın yansını yiyip bitirdi ve bir Erbil kilesi on iki akileje satıldı. 1827'de yağmur azdı, ekinler zayıftı ve çekirgeler arazilerdeki tüm yeşillikleri yiyip bitirdiler. Bunun sonucu bir Erbil kilesi altmış akileje çıktı ve Erbil civannda bulunan bütün köylerdeki halk kaçıp başka yerlere gitti. Bazılan açlıktan öldü, bazılan kaçmaya devam etti. İçinde kimsenin kalmadığı köyler haraboldu. Erbil'in saygıdeğer
t:
Yahudi cemaatinden -yiyecek hiçbir şeyleri olmayan erkek, kadın ve çocukikiyüz kadar Yahudi öldü. Atlar ve sığırlar da öldü. Yahudi-olmayanlar ölen eşek, at, köpek ve kedilerin etlerini yediler. Halk evlerindeki eşyalan çok ucuza satmak istedi, ama hiç bir alıcı bulamadı. 1828 yılında Erbil çevresindeki arazi yeniden ekildi. Ama çekirgeler aktif olduklan için, bir Erbil kilesi halen yirmi beş akilej ediyordu. Ancak çekirgeler ekinlerin sadece bir kısmını yedi ve geri kalanına dokunmadan bıraktılar. Öyle ki, daha sonra bir Erbil kilesi sekiz akilej oldu. Kutsal Tanrı bize bizim dürüst Mesih'imizi göndersin ve ölülerimizi yendiden diriltsin! Amin!
Veba Felaketi
1828 yılında Diyarbakır kapılarından Qantara kapılarına kadar yayılan korkunç bir veba salgını, sayılamayacak kadar çok, birkaç bin Yahudi olmayan insanı silip süpürdü. Erbil Yahudilerinden de yüz elli kadan öldü. Yahudiler köylere kaçtılar, ama oralarda bile bazı insanlar öldü.
1831 yılında Erbil dahil tüm bölgelerde başka bir veba salgını ortaya çıktı. Fısıh Bayramı'ndan sonraki ilk gün Yahudi cemaati yine köylere kaçtı ve oralarda üç ay kadar kalarak Temmuz ayının birinci günü geri döndü. Bu kez Yahudilerden yaklaşık yetmiş kişi öldü.Ulu Tann bizi her türlü beladan kurtar! Amin!
Bulut Sütunu
1843 yılı Mart ayında, gecenin ilk saatiyle birlikte başlayarak uzun bir bulut biçimindeki beyaz bir sütun karanlık gökyüzünde belirdi. (Bu sütun) batıda ortaya çıktı ve güneye döndü. Orada geceleyin iki saat kadar kaldı ve gittikçe belirsizleşerek kayboldu. Sütun, Fısıh Bayramı'nın ilk gecesine kadar her gece ortaya çıktı.Ancak ondan sonra bir daha görünmedi. Tevrat der ki, "Ve cennetin işaretlerinden korkmayın" (Jer. 10:2). Kutsal Tann bize dürüst Mesih'imizi
gönder ve ölümüzü süratle hemen yeniden dirilt! Amin!
Kitap Ödünç Alma Hakkında
İsrail Ülkesi (Kudüs)'nden gelen Joseph Uzziel adlı bir temsilci benden MIDRAŞ SAMUEL kitabım, BET PERES kitabını ve BAYRAM SEVİNCİ kitabını ödünç aldı. Bana, onlan Kerkük şehrinden veya Bağdat'dan geri göndereceğini söyledi, ama hiç bir zaman göndermedi.
Dipnotlar:
Yona Sabar, age. s. 130-134.
Burada bahsedilen Osmanh Sultanı, 1789-1807 yılları arasında tahtta oturan 3.Selim'dir.
Yahudi inançlarına göre, kutsal Cumartesi günleri eşyaların bir yerden başka bir yere taşınmaları yasaktır. Bu şekildeki bir sembolik satın alma, Yahudi cemaatinin tüm şehir arazisini tek bir mülk olarak kabul edebilmesine ve böylece Cumartesi günü kişisel eşyalannı bir yerden başka bir yere taşıyabilmelerine olanak sağlamıştır. Yeni bir yönetici işbaşına geldiği zaman, bu satın alma biçimi her seferinde yenilenmiştir.
Bahsedilen Sultan 4.Mustafa(1807)’dır.
Sultan Mahmutl808-1839 yılları arasında tahtta kalmıştır.
İngilizce metinlerde Gentilc(Centayl) terimi ile ifade edilmiş olan "Yahudi-o İm ay an” kimseleri belirten bu ifade, burada genelde yöredeki Kürtler için kullanılmıştır.
Genellikle Kürt köylüleri dolu tanelerini ve karları dağlardaki çukurlarda saklar ve soğutmada kullanılmak üzere yazın kentlilere satıyorlardı.
Yazar daha önce yağmurunöğleden sonra başladığını belirtmişti. Bu nedenle sarayıb çökmesi, selden çok deprem gibi bir başka nedene bağlı olmalı.
Çeşitli yörelerde kullanılan kile ölçüsü birbirinden farklı olduğu için, yazar ERBIL KİLESİ diye belirterek bu farklılığı vurgulamaktadır. Yöresel bir ölçü olan Erbil kilesi, yaklaşık 6.5 kuru litrelik ölçüme karşılık geliyordu.
AkileJ: Muhtemelen yöresel bir para birimi. Osmanh döneminde kullanılan ve akçe adı verilen para biriminden türetilmiş bir adlandırma olabilir.
YAHUDİ AYAKKABI TAMİRCİSİ
VE
KÜRT HAYDUT(l)
Diyarbekir şehrinde, Türkiye ile İran(2) sımanda çok eski zamanlardan beri büyük bir Yahudi topluluğu vardı. Bunlann birçoğu zanaatkar, terzi, ayakkabı yapımcısı ve palto yapımında kullanılan derileri tabaklayan sepicilerdi. Bunlar arasında, uzak dağlarda yaşayan Kürt çiftçilerine ve aşiretlerine yiyecek ve ayakkabı temin eden tüccarlar da vardı. Yahudi ayakkabı tamircileri, köylülerin ayakkabılarım onararak ve karşılığında pirinç, koyun yünü, keçi kılı, geceleri aydınlatmada kullanılan çam reçinesi gibi gerekli şeyleri alarak bir köyden diğerine dolaşıp dururlardı. Tcmmuz-Ağustos aylarında bir gün tüccar Jacob ben Hawwah(3) adına çalışan bir grup ayakkabı tamircisi köylere gönderilmişlerdi. (Bu tamirciler) gittikleri köylerde çalışıp, yine o köylerde yatarlardı. Çalışma malzemeleri tükenene ve dikmek için derileri kalmayana kadar, gruptakiler yaklaşık on gün çalıştılar. Tüccar Jacob işçilerine bir liste verdi ve onlan (ayakkabı) tabam için daha iyi olan tabaklanmamış sığır derisi ile diğer deri çeşitlerinin yanısıra muhtelif tuhafiye eşya lan alıp getirmeleri için şehire geri gönderdi. Ayakkabı tamircileri ihtiyaçları olan şeyleri satın aldıkta sonra, derilerileri suda bırakıp ıslattılar, kuruttular, torbalara koydular, torbalan yedi eşeğe yüklediler ve köylere dönmek üzere yola koyuldular. Yalnızca beş Yahudi'den oluşan küçük kervan, dağ patikaları boyunca hedefine doğru yavaşça ilerliyordu. Gun batarken beş adam birpmann kena-nnda konakladılar. Bu dağlarda kurt, ayı, tilki gibi vahşi hayvanların yaşadığı karanlık mağaralar bulunduğu için her adam bir kez nöbet tutmak üzere, beş Yahudi gece boyunca sırayla gözcülük yaptı.
Geceyansı nöbet bekleme sırası çırak Jacob'undu. Grubun en genciydi, ama hiç biri onun kadar cesur değildi. (Jacob) uyuyan adamları, çalınmamalan veya kaçmamaları sağlama almak düşüncesiyle adamların ayaklarına bağlanmış olan eşekleri gözetleyerek kampın etrafında dolaşırken, kendisine doğru gelen parıltılı bazı ışıklar ve bunlann bir kurdun gözleri olduğunu anladı. Gerçekten de biraz sonra, tümü av arayan kurtların gözlerine ait böyle birçok ışık gördü. Jacob ne mi yaptı? Çakmak ve fitilinin yardımıyla bir ateş yaktı ve kurtlar ateşten korkup geldikleri yönde ortadan kaybolup gittiler.
Ertesi gün öğlen vakti, güneş kafalarının tepesine çarparken, beş adam bir ağaçlığın gölgesinde kamp kurmaya karar verdi. Ot ve hububat karışımıyla hayvanlan yemledikten sonra oturmuş yemeklerini yerlerken, birden kendilerine doğru yaklaşan uzun boylu birini gördüler. Bu fişeklikler kuşanmış ve elinda bir tüfek tutan bir Kürt'tü. Kürt adanılan selamladı ve kendisine bir sigara sarmak için Jacob'dan biraz tütün istedi. Jacob tütün kesesini ve çakmağını ona uzattı, ama Kürt tek bir söz söylemeden onlan alıp cebine koydu.
Jacob Kürdün böyle davrandığını görünce hemen ondan sakındı ve Kürdün anlamamsı için arkadaşlanna Arapça(4) olarak şöyle dedi:
"Bu Yahudi-olmayan'ın tüfeğini elinden çekip alalım, çünkü niyeti kötü. Mutlaka bizi öldürmeyi tasarlıyor, çünkü bizim HEFKER (kanı bozuk) Yahudiler olduğumuzun farkına vardı. Bu yüzden ondan önce ve hemen şimdi harekele geçmeliyiz."
Jacob'un harekete geçmeye çağırdığı, eşleriyle küçük çocuklarını evde bırakmış olan diğer dört adam korkarak ve titreyerek oldukları yerde kalakaldılar. Buna rağmen cesur Jacob düşüncesinden vazgeçmedi. Kötü niyetini önceden tahmin edebilmek için Kürdü "yedi gözle" izledi. Ve sonunda bir kenarda dikilip kalan arkadaşlarının hiç yardımı olmadan tamamen kendi başına , Kürdün pınardan su içmek için öne doğru eğildiği bir andan yararlandı. Bulunduğu yerden sıçrayarak ayağını Kürdün sağ elinin üzerine bastı ve güçlü elleriyle tüfeği ele geçirdi.
Ayağa kalkması için Kürde fırsat vermeksizin, Jacob silahı mermilerle doldurdu ve hafifçe tetiği bastırdı. Sonra hırsız Kürde, tütün kesesiyle çakmağı geri vermesini ve fişeklikleri teslim etmesini emretti. Genç Yahudi'nin sadece uyanık olmakla kalmadığı ve her an tetiğe basabileceğini farkeden Kürt, tüm eşyalan verdi.
Daha sonra, (Jacob) arkadaşlanna Kürdü iple bağlamalarını söyledi. Kaçıp kurtulamayacak bir şekilde onu eşeklerden birine sımsıkı bağladılar. Sonra beşi binden eşyalarını eşeklere yüklediler ve Kürt eşeğin arkasında, Jacob da elinde tüfek onu kollayarak dağ yolunu tırmanmaya koyuldular.
Yollarının üzerindeki ilk köyün yakınlarında yaşlı bir kadınla karşılaştılar. Kadın Kürt hırsızı görünce, "İşte köylülerin ve masum aşiret adamlarının kanlarını döken ve en iyi mallanmızı çalan zalim katil!" diye haykırdı.
Kervan dağın tepesine ulaştığı zaman, Jacob havaya üç el ateş etti. Bunun üzerine bölgede bulunan bir aşiret kampından yirmi beş atlı ortaya çıktı. Yahudilerin tutsağını gördüklerinde oldukça şaşırmışlardı. Tüm grubu taştan yapılmış konağına davet eden aşiret reisi Abdülkadir'e hemen haber verilmişti. Aşiretin yaşlılarından ve Abdülkadir'in kardeşi olan Şeyh Süleyman, hırsız Kürdü Yahudilere teslim ettiği için Tann’ya dua etti ve Jacob'a "Sen ve arkadaşların büyük bir beladan kurtulmuşsunuz" dedi.
Hırsız Kürt, Abdülkadir ve kardeşi Süleyman'ın ellerini öptü, ancak bu kendini acındırma gösterisi ona bir yarar sağlamadı. Aşiret mensuplan, birkaç gün önce atlannı çalan
hırsızın bu olduğunu biliyorlardı. Hırsızlığını kabul edene ve atlan nereye sakladığını açıklayana kadar onu bir kamçıyla dövdüler.
Bölgedeki tüm köylülere ünlü eşkiyanın yakalandığını bildirmek üzere akşam dağlarda kır ateşleri yakıldı. Ertesi gün hırsız Kürdün aile üyeleri ve aşiret reisleri, fidyesini ödeyip onu kurtarmak amacıyla çadır kampına ulaştılar.Aşiret üyeleri, Kürdistan aşiret kurallanna göre onu yargılamadan serbest bırakmayı kesinlikle reddettiler. Tutsağın serbest bırakılması için yapılan görüşmeler sonuç vermeyince, hırsızın aşiretinin şefleri Abdülkadir'in aşiretine karşı savaş ilan ettiler. Hiç bir taraf kesin üstünlük elde etmeksizin, savaş üç tam gün sürdü.
Dördüncü gün, Hz. Muhammed salla’llâhü aleyhi ve sellem peygamberin soyundan geldiği kabul edilen Kürdistan'ın büyük şeyhi Zefrullah Şah, elinde iki taraf arasındaki anlaşmazlığa son vermek ve barış yapmak zamanının geldiğini gösteren beyaz bir bayrak taşıyarak bölgeye ukaştı. Her iki taraf da tüm bu süre boyunca hırsızın elleri ve ayaklan bağlı bir şekilde sıkı güvenlik tedbirleri altında tutulduğu savaşı durdurdu.
Büyük şeyhin emriyle, o geniş dağlık bölgedeki tüm kabile şefleri ve şeyhler, Abdülkadir’in çadır kampında biaraya geldiler. Sonra büyük Şeyh yüksek bir sesle "Önce hırsızı tesirsiz hale getirerek bize teslim eden Yahudiye teşekkür edelim" dedi. Sonra da eşkiyanın yanına getirilmesini istedi ve ona sordu:
"Niye pusu kuruyor, yolcuları soyuyor ve masum kanı döküyorsun?"
Çapulcu cevap verdi:
"Yaşamımı bu yolla sürdürüyorum."
Şeyh devam etti:
"Çakmak ve tütün çalma gibi şeylere yaşamını sürdürmek mi diyorsun? Bu dağ eşkiyalannın değil, sıradan hırsızlann yaptığı adi bir şey."
Sonra Şeyh, çapulcunun asılması ve aşiretinin de Suriye sınırının ötesine sürülmesi hükmünü verdi. Ve Abdülkadir’in aşiretinden çalınan tüfekler ve atlar geri verildikten sonra karar yerine getirildi.
Büyük Şeyh Zefrullah Han ayrılmak üzereyken çırak Jacob'u kutladı, ona birçok armağanlar verdi ve ona şöyle dedi:
"Musa peygamber Yahudilerin öldürmesini yasakladı(5). Bu yüzden hırsızı kendi ellerinle öldürmeyip aşiret kanununa göre mahkûm edildiği bu çadır kampına getirmekle iyi ettin."
Dipnotlar:
Yona Sabar, age, s. 138-142.
Çoğunlukla Başkale ve çevresinde kalıyorlardı.
Jacob ben Hawwah (Havva oğlu Yakub) adındaki Hawwa (Havva) ünvanı, tüccarın annesine aittir. Kürdistanlı Yahudiler (Kürtlerde olduğu gibi) genellikle babalarının adıyla tanınıyorlardı. Ancak baba erken öldüğü zaman anne adıyla bağlantılı bir şekilde adlandırılırdı.
Hikâyenin bir başka kısaltılmış versiyonunda kullanılan dil Yeni Aramice olarak geçiyordu. Muhtemelen IBRIT (îbranice) kelimesinin yerine ARBİT (Arapça) kelimesi yanlışlıkla kullanılmış olmalı. Çünkü Yahudi-olmayanlarla ilişkilerinde gizli dil olarak, Kürdistanlı Yahudiler tarafından Arapça'dan çok îbranice kullanıl-mıştır.
Burada, muhtemelen Tevrat (Göç. 20:13)'daki "öldürmeyecek-sin" şeklindeki emir kastedilmektedir.
TERZİ VE DOKUMACI TİLKİ»
Bir zamanlar, bir yende, bir kurt ile bir tilki yaşıyordu. Günün birinde bunlar ormanda karşılaştılar ve kurt tıkiye:
"Senin mesleğin nedir, yaşamak için ne iş yaparsın?" diye sordu.
Tilki:
"Elbiseler dikerim ve kumaş dokurum" diye cevap verdi.
Kürt dedi ki:
"Benim güzel bir elbiseye ihtiyacım var, bana dikiver."
Tilki:
"Bana yirmi beş koyun getirirsen olur. Onların yününden sana çok güzel bir elbise yapacağım" dedi.
Kurt kabul etti ve tilki ona bir ay sonra elbisesinin hazır olacağına dair söz verdi. Ertesi gün kurt söylenen yirmi beş koyunu getirdi. Ama tilki elbiseye henüz başlamamıştı bile. Bunun yerine o ve ailesi koyunlan iştahla yiyip kannlannı tıka basa doldurdular.
Bir ay kadar sonra kurt geldi ve tilkiye elbiseyi sordu. Korkan tilki:
"Ah evet diktim. Pantolonlar hazır, ama cekete yün yetmedi. Tüm elbisenin hazır olması için yirmi koyuna daha vd şu andan itibaren de bir ay zamana ihtiyacım var" dedi.
Kurt kabul etti ve yirmi koyun daha getirdi. Tilki yine onları da iştahla yedi ve bir ay daha keyfine baktı.
İkinci ayın sonunda Kurt geldi ve elbiseyi sordu. Tilki yine çok korkmuştu. Elbisenin nasıl dikileceğini ve kumaşın nasıl dokunacağını gerçekten hiç bilmiyordu. Kurda şimdi ne söyleseydi acaba? Tilki kansına ve küçük çocuklarına şöyle dedi:
"Kurt geldiğinde hep birlikte inimizden çıkıp ona hoş geldin diyeceğiz. Sonra benim küçük oğlum, kurt amcanızın elbiselerini alıp getirmen için seni göndereceğim. İne gireceksin, ama dışarı çıkmayacaksın. Sonra benim ortanca oğlum, kurt amcanızın elbisesini alıp getirmen için seni göndereceğim. Sen de ine gireceksin ama dışarı çıkmayacaksın. Sonra benim kanm, elbiseyi getirmen için seni göndereceğim. Sen de içeri gireceksin, ama dışan çıkmayacaksın. Sonra ben kendim elbiseyi ahp getirmeye gideceğim ve ben de inde saklanacağım.
Ve aynen böyle oldu. Kurt tilkinin ailesinin ortadan kaybolduğunu, daha doğrusu hepsinin ine girip dışan çıkmadıklannı görünce, inde doymak bilmeyen bir vahşi hayvanın oturduğunu ve içeri içeri girerse, vahşi hayvanın kendisini de yutuvereceğini düşündüğü için çok korktu. Kurt ne mi yaptı? Orayı terketti ve eve elbisesiz döndü. Tilki ve ailesi, kendilerine mükellef bir sofra kurmuşlardı. ;
* Yona Sabar, age, s. 166-167.
KURTULUŞ KILICI*
İrak Kürdistanı'nın kuzey kesiminde yaşamış olan Yahudiler, Musa efendimizin kılıcının kendi bölgelerindeki dağlardan birinde gömülü olduğuna inanıyorlardı. Bu kılıcı bulanın halkını kurtaracağına ve onları İsrail Ülkesi'ne geri götüreceğine de inanıyorlardı. Bu Yahudiler kurtulmayı çok istiyorlardı ve bu yüzden de birçoğu kılıcı bulmak için uğraştı. Ne yazık ki kılıç hic bir zaman bulunmadı ve onu bulmak için uğraşanların birçoğu yollarda haydutlar tarafından öldürüldü.
Bu konudaki tehlikelere rağmen bir keresinde, üç arkadaş kılıcı bulmaya kalkıştılar. "Halkımızın çektiği dertler büyüktür ve kurtuluş zamanı kuşkusuz gelmiştir" dediler.
Böylece, görkemli bir dağın tepesinde kurulmuş olan bir köye ulaşana kadar uzun bir zaman gezdiler. Bu köyün reisi olan ağa kördü, gözleri vardı ama göremiyordu. Kılıç hakkındaki efsaneyi bildiği ve İsrail'in yeniden kurtuluşu düşüncesinden hoşlanmadığı için bu Yahudilere çok kızdı.
Ağa üç yabancı Yahudi'nin köyün yakınlanna ulaştıklarını duyduğunda, onların neyi aradıklannın farkına vardı. Bunun üzerinde hizmetindeki insanlardan üçünü çağırdı ve onlara "Eski, kırık ve paslı bir kılıç alın ve gömün. Bunu sessizce yapın ki Yahudiler farkına varmasın. Sonra bana gelin, ben size daha sonra ne yapacağınızı söylerim" diye buyurdu.
Ağanın hizmetkârları emri aynen yerine getirerek kılıcı gömdüler ve sonra efendilerinin yanına döndüler. "Şimdi" dedi Ağa, tekrar aynı yere gidin ve Yahudilerin sizi göremeyecekleri bir gizlenme yeri bulun ve orada bekleyin. Üç Yahudi'nin kılıcı bulup topraktan çıkardıklarını gördüğünüzde, onlan yakalayın ve bana getirin!"
Ertesi sabah erkenden, üç arkadaş kılıcı bulmak üzere dışarı çıktılar. İki kaya arasında bir yer gördüler ve kazmaya başladılar ve işte ski ve kınk bir kılıç buldular. Daha onlar kılıca dokunmadan Ağa'nın adamları gizlendikleri yerden dışarı fırladılar. (Üç Yahudi'nin) ellerini bağlayıp onları Ağa'nın huzuruna getirdiler
"Ne arıyordunuz ve benim arazimde ne buldunuz?" diye, Ağa kızgınca sordu. Yahudiler herşeyin bilindiğini, açığa çıkuğını ve yalan söylemenin yaran olmadığını anladılar. Bu nednle içlerinden biri cevap verdi:
"Eski bir efsaneye göre, Musa peygamberin kılıcı Kürdistan dağlannda bulunmaktadır. Biz onu aradık, ama eski bir maden parçası bulduk sadece."
"Aha" diye bağırdı Ağa! "Onunla bizi yönetmeyi ve hatta hepimizi öldürmeyi düşündüğünüz kılıcı gerçekten aradığınızı biliyordum. Bu mu bize verdiğiniz karşılık, iyiye karşı kötrii mü? Burada, Kürdistan'da özgür bir halksınız. Ne eksiğiniz var? Hangi kurtuluşu anyorsunuz? Ama bana şunu söyleyin" diyerek ağa alçak bir sesle devam etti:
"Ben ne olacağım? Kurtulduğunuz zaman beni de öldürmeyi planlıyor musunuz?"
Bu Yahudilerden biri olan akıllı ve anlayışlı bir genç, içinde bulunduklan tehlikenin ne denli büyük olduğunu ve onları ancak uygun bir cevabın kurtaracağını anladı. "Ölüm ve yaşam dilin gücü içindedirler" (Prov. 18:21) sözlerini hatırladı ve konuşmaya başladı:
"Ya Ağa! Sen Musa peygamberin kılıcı hakkındaki hikâye yi bilirsin, ama hepsini değil. Bu hikâyeye göre, arazisinde kılıcın bulunduğu kişiye büyük bir onur ve hatta onurdan fazlası karşılık olarak verilmelidir. Ya Ağa! Otlağında Yahudilerin kurban edilmeye uygun kırmızı düveler bulduklan o şeyhi duymadın mı? O şeyh şimdi çok zengin bir adam."
"Güzel konuşuyorsun" dedi. Yahudi'nin ne demek istediğini anlayan Ağa, "Madem öyle herbiriniz bana yirmişer gümüş dinar ödeyin ve arazimde aramaya devam edin." dedi.
"Ya Ağa" diye karşılık verdi Yahudi, "Yanımızda sadece beş dinar var. Onu sana şimdi verelim ve geriye kalanı da kılıcı bulunca alırsın."
Ağa güldü "Senin akıllı bir Yahudi olduğunu görüyorum ve teklifini kabul ediyorum" dedi.
Ondan sonra üç arkadaş, çalışma aletlerini alarak evlerine döndüler. Ama Musa efendimizin kılıcını bulmak arzusu hala onların yüreklerinde yaşıyor.
* Yona Sabar, age, s. 187-189.
ÇOCUK ŞİİRLERİ
GÜNAYDIN ŞİİRİ(l)
Sabahların hayırlı olsun Ömrün uzun olsun
Düşmanların kefenlensin, ölsün Sıcak kahvaltıların hazırlansın, soğusun
BESLENME ŞİİRİ(2)
-1 -
Yemeklerin ne olsun?
Ekmek, pirinç ve helva,
Ve bütün üzerlerine serpilmiş kudret helvası(3)
-2-
Yemeğin sağlık ve hayat olsun,
Düğününde(4) büyük bir kalabalık olsun, Yarısı Akra'dan ve yarışı Şuş'dan.
Kayınbaban giymen için sana elbiseler biçsin, Kayınanan giymen için sana elbiseler diksin.
NAZARA KARŞI EFSUNLAMA(5)
'Bu yerde her kim ki seni sevmiyor,
Kafasını bir şahin alıp götürsün.
Bu mahallede her kim ki seni sevmiyor, Cüzzam belasına tutulsun.
Bu evde her kim ki seni sevmiyor, Kafasını bir tavuk gagalasın.
Dipnotlar:
Yona Sabar, age, s. 193.
Yona Sabar, age, s. 194.
Kudret helvası: Bazı ağaçların yapraklarından toplanan tatlı bir salgıdır. Bununla yapılan bir içki, zor doğum yapan kadınlar için ilaç olarak kabul edilmiştir. Emziren kadınlar sütlerini arttırmak için Üzüm, hurma, incir ve çayla yapılan tatlandırılmış içkilerden bol miktarda içerlerdi.
Erken yaşta bir düğün için hayırdua edilmesi oldukça yaygmdı ve bunların amacı, çoğunun erişkin bir yaşa ulaşmasını dilemekti.
Yona Sabar, age, s. 195.
HALK TÜRKÜLERİ
TÜRKÜ
Güneş doğmuş, ay batmıştı, Bir bulut gökyüzünü kaplamıştı;
Delikanlı bir genç
Bir kıza aşık olmuştu:
"Sana aşığım canım, Seni tüm dünyaya değişmem. Sen benim biricik yıldızımsın, Dünyanın üstünde parlayan güneş gibi."
TÜRKÜ
Testini alıp,
Çeşmeye git,
Git yavaş yavaş, Ben de gelirim (oraya). Bana bir öpücük ver, Böylece artık ölmem gerekmeyecek.
Kollarınla' sar beni, içeri gel
Gel, gel, hayatım, ruhum! "Vallahi gelmeyeceğim!"
15.TÜRKÜ
"Anne, anne gidiyorum
Serefend(2)'e orduda hizmet etmeye."
"Gitme oğlum, gitmemelisin, Yoksa düşmana bir kurban olacaksın."
"Hayır anne, gideceğim Seferend'e orduda hizmet etmeye.
Tanrı bir yangın tutuştursun Düşman toprağının orta yerinde."
"Gitme oğlum, gitmemelisin, Yoksa düşmana bir kurban olacaksın."
"Hayır anne, gideceğim Ve düşman toprağında kamp kuracağım."
Dipnotlar:
Yona Sabar, age, s. 197-201.
Serefend: Bugün Şerifin olarak bilinen ve Tel-Aviv’in güne-yinde bulunan bir askeri eğitim kampıdır. Bu türkü 2.Dünya Savaşı sırasında Kudüs'de bestelenmiş ve Ürmiyeli (İran Kürdistanı'nda) RÎVKE MİZREHİ'den alınarak kaydedilmiştir.
ATASÖZLERİ VE DEYİŞLERDEN ÖRNEKLER*
Kar dağların üzerine düşer.
Güneş batar, ama sıkıntılar gitmemekte direnir.
At nallanınca, yengeç de ayaklarını kaldırır.
Bir köpeğin iştahını kabart, ama insanların iştahını kabartma.
Kadının hizmetkârı aynen kadı gibidir.
Türk hamamı sadece yellenme rüzgârıyla ısınmaz.
Kendi sırtını görebilirsin, ama onu hiç bir zaman göremezsin.
Buğday ektik,adi mısır filizlendi.
Biri diyor "Sakalım yanıyor", diğeriyse "Üstünde kekliğimi kızart" diyor.
Bir adam ellerinin üzerinde yürümediği sürece, ayaklarının değerini bilmez.
Bir Kürt bir merkep kadar ahmaktır.
(Araplar tarafından söylenmiştir).
Yahudi dayak yemeden vergisini ödemez.
(Kürtler tarafından söylenmiştir.)
Yahudilerin sinagogu kadar gürültülü.
(Kürtler tarafından söylenmiştir.)
Yahudinin birine "Yahudi haydi cennete gidelim" dendiğinde, "Bugün Cumartesi değil mi" diye karşılık vermiş.
Suya dökülen yağ kaybolmaz.
Bir yer hiçbir zaman daha fazla insan için dar değildir.
Köpek bir kemik gördüğü sürece oradan ayrılmaz.
Tilki kamı doyduktan sonra "Üzümler ekşiydi" der.
Tatmin edici bir yaşamla birlikte olan küçük bir ev, boş bir hayatla birlikte olan büyük bir evden daha iyidir.
Kar soğuk olmaktan vazgeçmez.
Köpeğin kuyruğunu kırk gün prese koy, yine de kıvrılır.
Ateşin beni ısıtmıyor, ama dumanından kör oldum.
Koyunu kulaklarından, öküzü hayalarından yakala.
On aile, ama on iki ağa!
Eğer şansın seninleyse kendine dikkat et, eğer sana karşıysa malına dikkat et.
24 Yeni bir elbise giyen zengin adama "Güle güle giy", fakir oir adamsa "Onu nereden buldun" derler.
Zengin bir adam yılan başı yese, "Ne kadar akıllı"; fakir bir adam yese "Ne kadar obur" derler.
Bugünkü bir yumurta yannki bir tavuktan daha iyidir.
Utangaç gelin köyünden dışarı çıktıktan sonra kalçalan suratından daha sık görülür.
Her bulut yağmur getirmez.
Balık tutan kalçalarını ıslatır.
Eşek yüke doğru kımıldamazsa, yükü eşeğe doğru kımıldat.