Mirasın korunması alanında geniş bir uluslararası uzman ağıyla HCC, aşağıdaki faaliyetleri kapsayan, her projeye uyarlanmış bir metodoloji ve yaklaşım sunmaktadır:
UNESCO Dünya Mirası Alanları, tarihi kerpiç şehirler ve arkeolojik alanların mirasının korunması, yenilenmesi, canlandırılması, yenilenmesi, restorasyonu ve geliştirilmesi, anıtların ve tarihi binaların uyarlanabilir yeniden kullanımı ve yerel malzemeler ve geleneksel teknikler kullanılarak yeni inşaatlar
3D lazer tarama gibi gelişmiş yöntemler kullanılarak tarihi ve arkeolojik alanların mimari belgelenmesi
Teknik çalışmalar, durum değerlendirmesi ve teşhis çalışmaları
Tarihi binalar ve kerpiç arkeolojik alanlarda uzmanlık
Koruma ve restorasyon çalışmalarının yürütülmesi, denetlenmesi, koordinasyonu ve izlenmesi
Toprak yapı tekniklerinde uzmanlık (kerpiç, sıkıştırılmış toprak blok, sıkıştırılmış toprak vb.)
Pilot projelerin eğitimi ve organizasyonu
Eğitim ve öğretim araçlarının hazırlanması, yayınlanması ve tanıtılması.
Dr. Mahmoud Bendakir - Samarra ve Ashur'un dünya mirası varlıklarına yönelik reaktif izleme misyonu – Irak (2011)
"TEK BİR ŞARTLA OSMANLININ İZİ SİLİNMESİ GEREKİYOR"
Murat Bardakçı
Giriş: 08.11.2017 - 07:22
Prens Abdülâziz'i Ecyad'ın lâneti mi öldürdü?
SAUD ailesinin bir prensi daha rahmet-i rahmana kavuştu. Ülkenin iki önceki kralı Fahd’ın 44 yaşındaki oğlu Abdülâziz, önceki gün kendisini tutuklamaya gelenlerle girdiği silâhlı çatışmada hayatını kaybetti.
Ölenler hakkında fena söz edilmemesi gerekir, hattâ “hayırla yâdedilmeleri” için hadis de vardır, dolayısı ile şimdi yazacaklarımın rahmetli Prens Abdülâziz’in aleyhinde sözler olarak değil, “bazı hakikatlerin hatırlatılması” olarak değerlendirilmesi gerekir.
Abdülâziz’i bana kalırsa Ecyad Kalesi’nde şehid olan askerlerimizin ruhları yahut hatıraları halletti!
Merâmımı anlatamadığımın farkında olduğum için, izah edeyim:
Bundan 15 sene önce, 2002 Ocak’ında, Türkiye ile Suudi Arabistan arasında Mekke’de, Kâbe’nin hemen yanıbaşındaki tepenin üzerinde bulunan “Ecyad Kalesi” yüzünden büyük bir tatsızlık çıktı. Ecyad, kutsal topraklara sahip olduğumuz devirlerde Türk birlikleri tarafından garnizon olarak kullanılmıştı, Mekke’de bizden kalan birkaç hatıradan biri idi ve Suudiler kaleyi, “Ne yapıyorsunuz? Böyle bir tarihî esere kıyılır mı?” dememize fırsat vermeden buldozerlerle gümbür gümbür yıktılar ve Ankara’dan yükselen bir-iki cılız sese karşılık, “Siz de Ermeniler’e soykırım yapmıştınız” cevabını verdiler!
KRAL BABANIN HEDİYESİ
Riyad ile ilişkilerimiz birkaç hafta gergin şekilde seyretti, derken rezaleti sineye çektik ve Suudiler ile münasebetlerimiz eskisi gibi şen ve şakrak şekilde devam etti.
Ecyad’ın tamamen yıkılmasının önüne geçilebilmesi için o günlerde en fazla yazan, hattâ âmiyâne ifadesi ile yaygara kopartan bir-iki gazeteciden biri, bendeniz idim. Konuyu günlerce ve haftalarca yazdım ama dışişlerimizin o zamanki “Meseleyi daha büyütmeyelim” zihniyeti herşeye hâkim geldi, “Yıkılan zaten yıkıldı, artık uzatmayalım” dediler ve rezaleti unutulmaya terkettiler.
Ecyad tartışmaları sırasında ortaya enteresan bir ayrıntı çıkmıştı: Yıktırılan kalenin bulunduğu yere devremülk olarak kullanılacak ve gökdeleni andıran iki bina yapılacaktı, işin başında da o günlerde Suudi tahtında bulunan Kral Fahd’ın küçük oğlu Abdülâziz vardı; Kral Fahd, Kral Abdülaziz Vakfı’na ait olan Ecyad Kalesi’nin arazisini bir kararname ile oğluna vermişti!
Yani, Riyad’da önceki gün çıkan silâhlı çatışmada hayatını kaybeden prense...
Suudi Arabistan’a sık gittiğim 1980’li senelerde, Abdülâziz on küsur yaşlarındaydı ve babasının gözbebeği idi. Kral Fahd hemen her yere onu da götürürdü; saraydaki bazı ziyafetlerde küçük Abdülâziz ile birkaç defa konuşmuşluğum da vardı ve Ecyad hadisesi sırasında, “Kale, işte bu çocuk için yıktırılmış” diye de yazmıştım.
ZEMZEM KULELERİ DİKİLİYOR!
Derken seneler geçti, Abdülâziz büyüdü, zengin, hem de çok zengin bir işadamı oldu, babasının İsviçre’de onun için açtırdığı 10 milyar dolarlık mütevazi hesabı da akıllıca kullandı ve servetine servet kattı. Bir ara hükümette önemli bir yere de getirildi ama sonra bırakıp sadece iş ile meşgul oldu, Intercontinental Grubu’nun temsilciliğini alıp Kâbe’nin önüne koskocaman bir otel, Ecyad Kalesi’nin bulunduğu yere de Zemzem Kuleleri’ni dikti ve Zemzem’den Türkler’e bile daire sattı. Hattâ sadece kendi memleketi ile yetinmedi, Avrupa’da ve Amerika’da da iyi para getiren yatırımlar yaptı.
Abdülâziz’in hayatı hakkında fazla birşey söylemeyeceğim, bu konudaki bilgilere kolayca ulaşabilirsiniz...
Ama, iki günden buyana merak ettiğim bir husus var: 44 yaşındaki prensin Riyad’da kurşunla can vermesi ile Mekke’yi müdafaa ettikleri sırada aynı şekilde kurşunlarla şehid olan Ecyad’daki askerlerimizin hatıraları arasında bir münasebetin bulunup bulunmadığı...
Ecyad Kalesi 1781 yılında Sultan I. Abdülhamid döneminde Mekke’de Kabe’yi dış tehlikelerden korumak amaçlı Kabe’nin karşısına 23 dönümlük arazi üzerine yapılmış bir Osmanlı Kalesi’dir. Ecyad Kalesi, I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı toprağı olan Mekke’yi korumak adına askerlerimiz tarafından sığınak olarak kullanılmıştır.
Ecyad Kalesi, Süleyman Şah Türbesi gibi topraklarımızın Lozan Antlaşması’nda koruma altına alınan yapıtlarımızdan biriydi. Biriydi diyorum çünkü 2002 yılında Ecyad Kalesi’nin korunacağını belirten bir açıklama sonrası Türkiye’nin Suudi yönetime teşekkürlerini iletmesinin ardından Kral Fahd’ın onayıyla Ecyad Kalesi yıkıldı. Kalenin yıkılmasının ardından bölgede Mimar Sinan’ın ustalığından çıkan revaklar dışında başka Türk esintisi kalmadı.
200 yıllık bir eseri gözünü kırpmadan yıkan Suudi Arabistan yönetimi bu yıkım sonrası hacılara alışveriş, konaklama gibi imkanlar sağlamak amacıyla gökdelenler dikti. Ortadoğu kafası gibi genelleşmiş bir söylemi yapıştırmadan geçemeyeceğim çünkü bu denli bir saygısızlık milletin değerlerini, o yapının tasarlayıcısını, o yapının içerdiği sanatı ve daha birçok önemli unsuru yok saymaktır. Kendi ülken içinde dikkat çeken tarihi bir yapı yerine, değeri olmayan bir gökdelen dikmek bugün kalıplaşan Ortadoğu kafası gibi yakıştırmalara çok uyan bir vaziyettir.
Peki Türkiye ne yaptı?
Türkiye ne yazık ki uyuyan kriz yöntemiyle Suudi Arabistan’la ilişkileri tırmandırmadı. Türkiye’nin “Böyle bir eser yıkılır mı?” tarzında cesaretsiz cümlelerine Suudi Arabistan “Tarihten söz edebilecek son ülke Türkiye’dir ve önce Ermeni meselesini halletmesi gerekir,” gibi sert söylemlerle karşılık verdi. Bu kriz böylelikle rafa kaldırıldı ve Ecyad Kalesi’nin yerini ise gökdelenler aldı.
Yazının Kaynağı:tıkla İçindekiler SAHTE HESAPLAR bibliyografya Notlar TWİTTER'DA DEZENFEKTÖR, 'SAHTE HABER' VE ETKİ KAMPANYALARI İçindekiler Seçim Çekirdek Haritası Seçim Çevre Haritası Seçim Sonrası Haritası Rusya'nın En Tanınmış Trol Çiftliğinden Sahte Hesaplar .... 33 Twitter'da Dezenformasyon Kampanyaları: Kronotoplar......... 34 #NODAPL #Wiki Sızıntıları #RuhPişirme #SuriyeAldatmaca #SethZengin YÖNETİCİ ÖZETİ Bu çalışma, 2016 seçim kampanyası sırasında ve sonrasında sahte haberlerin Twitter'da nasıl yayıldığına dair bugüne kadar yapılmış en büyük analizlerden biridir. Bir sosyal medya istihbarat firması olan Graphika'nın araçlarını ve haritalama yöntemlerini kullanarak, 600'den fazla sahte ve komplo haber kaynağına bağlanan 700.000 Twitter hesabından 10 milyondan fazla tweet'i inceliyoruz. En önemlisi, sahte haber ekosisteminin Kasım 2016'dan bu yana nasıl geliştiğini ölçmemize izin vererek, seçimden önce ve sonra sahte ve komplo haberl
FİRARİ Sana çirkin dediler, düşmanı oldum güzelin, Sana kâfir dediler, diş biledim Hakk'a bile. Topladın saçtığı altınları yüzlerce elin, Kahpelendin de garaz bağladın ahlâka bile... Sana çirkin demedim ben, sana kâfir demedim, Bence dinin gibi küfrün de mukaddesti senin. Yaşadın beş sene kalbimde, misafir demedim, Bu firar aklına nerden, ne zaman esti senin? Zülfünün yay gibi kuvvetli çelik tellerine Takılan gönlüm asırlarca peşinden gidecek. Sen bir âhu gibi dağdan dağa kaçsan da yine Seni aşkım canavarlar gibi takip edecek!.. Faruk Nafiz Çamlıbel SEVİYORUM SENİ Seviyorum seni ekmeği tuza batırıp yer gibi geceleyin ateşler içinde uyanarak ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi, ağır posta paketini, neyin nesi belirsiz, telâşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi, seviyorum seni denizi ilk defa uçakla geçer gibi İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık, içimde kımıldanan bir şeyler gibi, seviyorum seni. 'Yaşıyoruz çok şükür' der gibi. Nazım Hikmet
Yezidiliği yoketmek için yapılan sinsi uygulama… Yezidilik yerine EZİDİLİK kullanılarak, bir kelime değil br topluluk yok edilmeye çalışılıyor. Ortadoğuda geneli Şafii Kürtler arasında Yezidiler bir ayrıcalık gösterirken adlarının “Ezidi” olarak değişimi -mesnetsiz uydurmalar ile- bir topluluk tarihinden koparılmak isteniyor. Lawrensin “Kürtleri Türklerden koparmak için bir yüzyıl gerekir dediği gibi.” Yezidiler içinde bir elli sene yeter gibi. Çünkü Yezidiler kapalı toplumdan yeni yeni açılım gösteriyorlar. En son İŞİD in terör faaliyetleri ile Yezidiler ağır yara aldılar. Birde bu hain plan ile 20 sene sonraki yeni nesil tarihinden kopacak ve istenilen hedef ne ise [?] o olacaktır. YÖK tezlerinde bile son yıllarda Yezidilik, dipnotlarda varken, temel metinlerde Ezidilik olarak yazılması ilmi ve araştırma kurallarına uygun değilken o tezler nasıl ilmi kurullardan geçmiş hayret ediyorum… İlk çıkışında İslami bir yapıya sahip iken, kapalı bir to