Ana içeriğe atla

  
 
Print Friendly and PDF

Hak Dininin Hititlerdeki Görünümünden "Öteki Dünya Tasavvuru"



Tüm kavimlerde öldükten sonra insanın ne olacağı, yaşamın başka bir biçimde devam edip etmeyeceği konuları, insanları çok uğraştırmış, onları hep düşündüre gelmiştir. Hititler'in öbür dünya tasavvurlarıyla ilgili yazılı belgeler çok kıt olmakla birlikte, bu tasavvur ana hatlarıyla da olsa belirlenebilmektedir. Buna göre Hititler de iyimser bir yol bulmuşlardır, keza onların inancına göre de hayat ölümle sona ermemektedir.

Empirik deneyimlerin tüm yalanlamalarına rağmen, onlar da öldükten sonra insanın mutlaka yeniden dirileceğini ve dünyaya geleceğini sanmaktaydılar; ölümcül beden yok olup gitse bile en azından insan ruhu (Hititçe istanzana- ve Akadça NAPISTU, krş Türkçe'deki nefes !), varlığını şu veya bu şekilde sürdürecekti (Ünal 1 980 1 6 5vdd.).

Ölü ruhlarının yaşamsız bedeni terk ettikten sonra gökyüzüne gittikleri ve orada mutlaka dünyadakine biraz da olsa benzeyen bir biçimde varlıklarını sürdürdükleri anlaşılmaktadır. Ama metinlerde özellikle sıradan insanların ruhlarının karanlık ve soğuk yeraltına gittikleri hususunda da imalar vardır. Anadolu gibi kozmopolit bir toplumda birbirinden farklı çok sayıda inançlara sahip insanların yaşamış olması, aslında gayet doğaldır ve bundan dolayı burada kendi içinde tutarlı standard bir inanç şekli belirlemek olanak dışıdır. Mesela ölülerle ilgili Luwice bir metinde (KUB 35.45 ii 2 5vdd.) şöyle denmektedir:

 "Eğer o hayattaysa, onu Gök'ün Güneş Tanrısı alsın. Eğer o ölmüş ise, onu Yerin Güneş Tanrısı alsın!" Bu pasajdan, insanların öldükten sonra gömüldükleri anlaşılmaktadır. Ama sırf Luwi dilinde yazıldığı için bu metin Luwi inançlarını yansıtıyor, denebilir mi?

İnsan gömme adeti, diğer metinlerden ve arkeolojik buluntulardan da oldukça iyi bilinmektedir. Ama şimdiye kadar çok az Hitit mezarı bulunabilmiş, hele hele en başta Hattusa olmak üzere büyük kentlerin mezarlığı henüz bulunamamıştır. Mezarlıkların keşfedilememiş olması, Hitit arkeolojisinin kara sayfalarından biridir! (Ünal 1980, 165vdd.). Ölü ayini metinlerinden bildiğimiz kadarıyla (Kassian-Korolev-Sidel'tsev 2002, 22vdd.) ölü yakma (cremation) adeti sadece kraliyet ailesi mensupları arasında geçerliydi; cesetlerin yakıldığı ve geriye kalan yanık kemiklerin toplanarak defnedildi ğini tüm ayrıntılarıyla anlatan bu ayinler, kırık dökük de olsa elimize geçen çok sayıda metine göre en az 14 gün sürüyordu (CTH 450).

 Yukarı da da belirttiğimiz gibi, insan bedeni ölümden sonra yok olup gitse de, bedenden tamamen soyutlanan ruh, varlığını sürdürmeye devam ediyordu. Ruhları kara toprağın altına giden sıradan insanların aksine, krallar bu dünyada sürdükleri sefa yetmiyormuş gibi bir de öbür dünyada kendileri için ayrıcalıklı bir yaşam ortamı hazırlamışlardı : evet krallar öldükten sonra tanrı oluyorlardı ve tanrılar gök yüzünde oturduklarından, onların ruhu da göklere yükseliyordu. Gerek kral, gerekse sıradan insan olsun, ölülerle ilgilenme, mezarlar veya mozolelerin bakımı, ölü ruhlarına kurban sunarak onların öfkelenmelerini önlemek, çok önemli bir yer tutuyordu ve metinler bu konudaki bilgilerle dolup taşmaktadır. Keza kendisine gerekli ihtimam gösterilmediği için öfkelenen bir ölü ruhu, anında bir demona veya kötülük tanrısına dönüşebiliyor, insanları sürekli taciz ediyor ve onlara alabildiğine zarar veriyordu. Onları teskin etme ve tekrar barışık hale getirmek için sunulan envai çeşit kurbanlar ve ayinler vardı.   Aslında Hititler de ölümün geri dönüşü olmayan bir yol culuk olduğunu pekala biliyorlardı, ama insanın bencilliği ve yaşama tutkusu, onu bazı akıl dışı inanışlara itiyordu. Yabancı , Mezopotamya kökenli efsanevi bir metne göre ölümden soma yeraltına inen insanlar, orada çok kötü bir hayat sürdürüyorlar, insan pisliği yiyor, sidik içiyorlardı. Birer hayalet gibiydiler ve sis ve dumandan insanlar birbirini seçemiyor ve tanıyamıyordu (KBo 22 .1 78 + KUB 48. 1 09, CTH 457, çeviri Ünal 1 994, 859vd d. ve 111. Kitaptaki Edebiyat kısmı):

 "... Orada (ölüler diyarında) hiçbir insan diğerini tanımaz. Aynı anneden olan kızkardeşler bile (birbirlerini) tanımazlar. Erkek kardeşler (birbirlerini) tanımazlar. Anne kendi öz evladını tanımaz. Çocuk kendi annesini tanımaz. ... İnsanlar temiz bir masada oturup yiyemezler. ... Temiz yemekler de yiyemezler, kötü şeyler içmeye mahkumdurlar. Balçık çamuru (veya dışık) yerler, pislik (sidik) içerler. " [1]

Yukarı da tasvir edilen öbür dünyada sürdürülen bu kötü ve kötümser yaşam ortamı, cehennemin ta kendisi değil midir?

 Yunus Emre bile şöyle dememiş miydi?

"Ne kapı vardır giresi

Ne nimet vardır yiyesi

Ne ışık vardır göresi

Dûn olmuştur gündüzleri".

 Ahmet Ünal, HİTİTLER DEVRİNDE ANADOLU Cilt 2…2003, s.104-105



[1] Abese Süresi;

Kişinin kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı gün kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit, işte o gün onlardan herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır. (33-37) O gün birtakım yüzler vardır ki pırıl pırıl parlarlar, (38) Gülerler, sevinirler. (39) O gün nice yüzler de vardır ki, toz toprak içindedirler. (40) Onları bir siyahlık bürür. (41) İşte onlar, kâfirlerdir, günaha dalanlardır. (42)

Bu blogdaki popüler yayınlar

TWİTTER'DA DEZENFEKTÖR, 'SAHTE HABER' VE ETKİ KAMPANYALARI

Yazının Kaynağı:tıkla   İçindekiler SAHTE HESAPLAR bibliyografya Notlar TWİTTER'DA DEZENFEKTÖR, 'SAHTE HABER' VE ETKİ KAMPANYALARI İçindekiler Seçim Çekirdek Haritası Seçim Çevre Haritası Seçim Sonrası Haritası Rusya'nın En Tanınmış Trol Çiftliğinden Sahte Hesaplar .... 33 Twitter'da Dezenformasyon Kampanyaları: Kronotoplar......... 34 #NODAPL #Wiki Sızıntıları #RuhPişirme #SuriyeAldatmaca #SethZengin YÖNETİCİ ÖZETİ Bu çalışma, 2016 seçim kampanyası sırasında ve sonrasında sahte haberlerin Twitter'da nasıl yayıldığına dair bugüne kadar yapılmış en büyük analizlerden biridir. Bir sosyal medya istihbarat firması olan Graphika'nın araçlarını ve haritalama yöntemlerini kullanarak, 600'den fazla sahte ve komplo haber kaynağına bağlanan 700.000 Twitter hesabından 10 milyondan fazla tweet'i inceliyoruz. En önemlisi, sahte haber ekosisteminin Kasım 2016'dan bu yana nasıl geliştiğini ölçmemize izin vererek, seçimden önce ve sonra sahte ve komplo haberl...

YEZİDİLİĞİN YOKEDİLMESİ ÜZERİNE BİLİMSEL SAHTEKÂRLIK

  Yezidiliği yoketmek için yapılan sinsi uygulama… Yezidilik yerine EZİDİLİK kullanılarak,   bir kelime değil br topluluk   yok edilmeye çalışılıyor. Ortadoğuda geneli Şafii Kürtler arasında   Yezidiler   bir ayrıcalık gösterirken adlarının   “Ezidi” olarak değişimi   -mesnetsiz uydurmalar ile-   bir topluluk tarihinden koparılmak isteniyor. Lawrensin “Kürtleri Türklerden   koparmak için bir yüzyıl gerekir dediği gibi.” Yezidiler içinde   bir elli sene yeter gibi. Çünkü Yezidiler kapalı toplumdan yeni yeni açılım gösteriyorlar. En son İŞİD in terör faaliyetleri ile Yezidiler ağır yara aldılar. Birde bu hain plan ile 20 sene sonraki yeni nesil tarihinden kopacak ve istenilen hedef ne ise [?]  o olacaktır.   YÖK tezlerinde bile son yıllarda     Yezidilik, dipnotlarda   varken, temel metinlerde   Ezidilik   olarak yazılması ilmi ve araştırma kurallarına uygun değilken o tezler nasıl ilmi kurullardan ...

Ticani Tarikat Gerçeği

  Abdullah Muradoğlu 3/10/2010 Pazar Her darbe girişiminin yahut siyasette önemli değişimlerin öncesinde hep ilginç olaylara tanık olmuşuzdur. Genç kuşaklar bilmeyebilirler.. Türkiye''nin tek parti rejiminden çok partili rejime geçmesinden sonra "Ticaniler" diye bir grup zuhur etmişti. Ne idiğü belirsiz, bir silsilesi ve bir geleneği olmayan bir düzmece tarikatın adıydı Ticanilik. İşleri güçleri, Atatürk heykellerine saldırmak idi. 1950''de Demokrat Parti''nin iktidara gelmesinin ardından Ticaniler Atatürk heykellerine saldırılarını daha da sıklaştırdılar. Demokrat Parti, siyasi rakiplerinin Ticaniler üzerinden ne tür faydalar hasıl edeceklerini anlayarak derhal Atatürk''ü Koruma Kanunu''nu çıkardı. Tıpkı 11 Eylül 1980''de orda burada patlayan bombaların 12 Eylül sabahı susması gibi, Atatürk''ü Koruma Kanunu''nun çıkmasının ardından heykellere yönelik saldırılar da son buldu. Maksat hasıl olmuştu. Üstelik bu Tica...