Yazarı: Prof. Dr. Ali Arslan Second Jevvish Mipration From
Europe to Turkey
1. Baskı Nisan 2006 Truva Yayınları
Prof. Dr. Ali Arslan
AVRUPA'DAN
TÜRKİYE'YE İKİNCİ
YAHUDİ GÖÇÜ
PROF.DR.ALİARSLAN
İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü Türkiye Cumhuriyet Tarihi Anabilim Dalında öğretim üyeliği yapmakta
olan Doç. Dr. Ali
Arslan'ın diğer eserleri
şunlardır:
-
Türk Cumhuriyetlerinden Gelen Öğrenciler (1994)
-
Darulfünun'dan Üniversite'ye (1995)
-
İ.Ü Edebiyat Fakültesi Tarihçesi (Prof. Dr. Ali İhsan Gencer'le birlikte) (2004)
-
Osmanlı Devleti'nde Rum Basını (2004, Yunanistan, Yunanca Baskı)
-
Kısır Döngü-Türkiye'de Üniversite ve Siyaset (Ağustos, 2004, Truva)
-
Balkanların Anahtarı-Önemi Bilinmeyen Ada: Taşöz (Nisan, 2005, Truva)
-
Kutsal Ermeni Papahğı-Eçmiyazin Kilisesi'nde
Stratejik Savaşlar (2005)
- Osmanlı'dan Cumhuriyet'e
Rum Basını (Eylül, 2005,
Truva)
-
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ/9 GİRİŞ/ 13
I-
AVRUPA'DA YAŞANAN ZULÜMLER ÖNCESİNDE
YAHUDİLER 13
II-
BATI AVRUPA'DAKÎ ZULÜMLER VE
BATI
AVRUPA'NIN YAHUDİLERDEN
TEMİZLENMESİ 15
III-
DOĞU AVRUPA'DA YAHUDİLERİN
TOPLANMASINDA OSMANLILARIN ROLÜ 18
IV-
BATI AVRUPA'DA YAHUDİLERİN HAKLARINI
KAZANMALARI ,..,21
Fransa 21
İngiltere 23
Almanya 25
BİRİNCİ BÖLÜM
AVRUPA'DA YAHUDİ DÜŞMANLIĞININ
ŞİDDETLENMESİ VE GÖÇE DÖNÜŞMESİ / 27
I-
AVRUPA'DA YAHUDİLERE KARŞI TEPKİLERİN OLUŞUMU 29
Fransa 30
Almanya 32
Avusturya-Macaristan 33
Rusya 34
II-
YAHUDİLERDE SİYON FİKRİNİN/FİLİSTİN'E
YERLEŞME DÜŞÜNCESİNİN ORTAYA ÇIKIŞI 36
III-YAHUDİ GÖÇÜNÜN NİTELİĞİ 39
IV-
YAHUDİ YARDIMSEVERLERİ VE YARDIM KURULUŞLARI 40
V-YAHUDİ KURULUŞLARI ARASINDAKİ İLİŞKİLER 52
VI- BATI AVRUPALI BÜYÜK DEVLETLERİN
DOĞU POLİTİKALARINDA YAHUDİLERİN YERİ 53
İngiltere 53
Fransa 57
Almanya 60
Rusya 62
ABD 62
İKİNCİ BÖLÜM
RUSYA VE DOĞU AVRUPA'DAN YAHUDİ
GÖÇÜ KARŞISINDA OSMANLI YÖNETİMİ / 69
1-II. ABDÜLHAMİD DÖNEMİ ??. 71
A- İlk Göçler Karşısında Osmanlı Yönetiminin Tavrı
B-İngiltere'nin Yeni Politikasında Yahudi Göçmenleri
ve Osmanlı Devleti'nin Yahudi Göçmenlerin
Filistin'e Yerleşmemeleri Kararının Oluşması 73
C- Bulgaristan Prensliği'nin Irkçı Uygulamaları
Karşısında Yahudilerin Göçe Yönelmesi ve
Osmanlı Hükümeti'nin Yahudiler Lehine Müdahalesi .76
D- Yahudi Mültecilerin Geldikleri Ülkeler ve Geliş Şekilleri 78
E- İstanbul'da Sayıları Artan
Yahudi
Mültecilerin Tehlikeli Olabileceği Endişesi 81
F- Yahudi Mültecilerin Gelişlerini Engelleme
Çabaları 82
G- Yahudi Mültecilerin Planlı Olarak Yerleştirildiği Yerler
86
H- İskan Edilen Muhacirlerin Yol Masraflarının
Osmanlı Hükümetince Karşılanması 89
I-
Osmanlı Yönetiminin Filistin Ve Civarı
Hakkında İlave Önlemler Alması 89
a- Filistin'e Yahudi Göçmen Yerleşmesi Yasağının Oluşumu 89
b-
Filistin'in Neresi Olduğunun
Tespiti 91
c- Yahudilerin Filistin'de
Para Basımı 92
d- Filistin'de Yahudilerin
Toprak Alımının
Kısıtlanması 93
e- Yahudi Göçünün Filistin'e Bitişik Alanlara Yönelmesi Üzerine
Suriye ve Beyrut'ta Yahudi Göçünü Engelleme Çalışmaları 96
f- Siyonistlerin Filistin
Hedefleri Karşısında
Filistin 'deki Yasakların Ağırlaştırılması 99
İ- Gayri Müslim Muhacirlerin Osmanlı Devleti'nde
İskanlarının Yasaklanması Kararı 101
J- II. Abdülhamid Döneminde 1908
Tarihine
Kadar Göçün Devam Etmesi........................ 103
K- II. Abdülhamid Döneminde Siyonistlerle
İlişkiler ...104
II-
II. MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE YAHUDİ GÖÇÜNE BAKIŞ
108
8-
İttihat ve Terakki'nin Hükümete Girişinden
1.
Dünya Savaşı Arefesine Kadar Olan Dönem 110
a- Filistin'de Yasakların Devamı 110
b- Göçmen Yahudilerin Makedonya'ya
Yerleştirilme
Teşebbüsü 119
c- Göçmen Yahudilerin Mezapotamya'ya
Yerleştirilme Teşebbüsü 121
C-1. Dünya Savaşı Arefesi ve Müslüman-Yahudi İttifakı Teşebbüsü ile
İngiltere'nin Siyonist ve Arap Milliyetçilerini
Yanına Çekmesi ..122
D-1. Dünya Savaşı Dönemi 126
III-OSMANLILARIN YAHUDİ GÖÇÜNE BAKIŞI 128
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM OSMANLI DEVLETİ'NE YERLEŞEN
YAHUDİLER /139
I-
YAHUDİLERİN YERLEŞTİKLERİ ALANLAR VE NEDENLERİ 141
A- Osmanlı Devleti'nin Göçmenleri
Yerleştirmek İstediği Şehirler 141
a- İstanbul 141
b- İzmir ve Civarı 142
c-
Selanik ve Civarı 143
d- İzmir ve Selanik Bölgelerine Yerleştiriliş Nedenleri
144
B- Siyonist Göçmenlerin Yerleşmek İstediği Yer:
Filistin 146
a- II. Abdülhamid Dönemi 148
b- Filistin'deki Yahudilerin
Otonom
Bir Tarzda Örgütlenmeleri 155
c- II. Meşrutiyet
Dönemi'nde Filistin'e
Yahudilerin Yerleşimi 158
II-
GÖÇMEN YAHUDİLERİN HAHAMHANE İLE İLİŞKİLERİ
159
III-YAHUDİLER ARASINDAKİ TARTIŞMALAR 161
Gabele Vergisi Tartışması 161
Kasap Açma ve İşletme Tartışması 163
IV-GÖÇMEN YAHUDİLERE AÇILAN OKULULAR 164
V-
GÖÇMEN YAHUDİLER İÇİN MESLEKİ EĞİTİM
VE SANAT ÖĞRETME ÇALIŞMALARI 171
VI-YAHUDİLER İÇİN AÇILAN HASTANELER 172
VII-
GÖÇMEN YAHUDİLERE AÇILAN MABEDLER 172
VIII-GÖÇMEN YAHUDİLER IÇtN MEZARLIK TEMİNİ 177
IX-
GÖÇMEN YAHUDİLER VE
YENİ DİLLERİN ETKİNLİĞİNİN ARTIŞI 178
X-GÖÇMEN YAHUDİLERİN YAYIN FAALİYETLERİ 178
XI-
GÖÇMEN YAHUDİLERİN FUHUŞ SEKTÖRÜNDEKİ
YERİ VE YAHUDİLER ARASINDA YAŞANAN TARTIŞMALAR 178
XII-
GÖÇMEN MÜZİĞİ YANİ KLEZMER'DEKİ TÜRK ETKİSİ
182
XIII-GÖÇMEN YAHUDİLERİN SİYASİ ALANDAKİ ETKİLERİ 182
XIV-
ALLIANCE ISRAELITE
UNIVERSELLETN OSMANLI'DAKİ GÜCÜ 184
XV-
SİYONİSTLERİN OSMANLI DEVLETfNDE ÖRGÜTLENMESİ 186
XVI-İŞGAL DÖNEMİNDE YAHUDİ GÖÇÜNE BAKIŞ 194
XVII-
İŞGAL DÖNEMİNDE SİYONİST YAHUDİLERİ 197
XVIII-
OSMANLI DEVLETİ SONRASINDA
TÜRKİYE'DEKİ YAHUDİLER 199
SONUÇ/ 211 CONCLUSION/219
ÖNSÖZ
Türkiye'nin AB'ye yakınlaşmak için çalıştığı ve zayıf olarak gösterilen insan hakları karnesinin devamlı önüne çıkarıldığı bir sırada, Osmanlı
Arşivi'nde araştırma yaparken, XIX. yüzyılın sonları ve XX. yüzyılın başlarında, Avrupa'nın zulmünden kaçan Yahudilerin
sığındıkları ülkedeki
Padişah'a takdim ettikleri şiirdeki;
"Padişahım padişah-ı mün'im-i bî-çârgân Tacidarım tacidar-ı muhsin-i
bî- vâbgân Lutf-ı ihsan
umumu eyledi mesrur ve şad Ömrünü etsin fuzûn Rabb-i celîl-i zevi'l-mennân"
şeklindeki içten duyguları yansıtan mısralar ile karşılaşmam, bu konuyu incelemeye yönelmemde önemli bir rol
oynadı. Bu
konudaki bilgi birikimimin belli bir düzeye ulaşması üzerine, TTK tarafından Ankara'da, 9-13 Eylül 2002'de düzenlenen Türk Tarih
Kongresi'nde "Rusya ve Doğu Avrupa'dan Yahudi Göçü Karşısında Osmanlı Yönetiminin Tavrı" başlıklı bir tebliğ sundum. Ancak bu kongrenin
bildiri metinlerinin matbaada bekletilip bir türlü basılmaması dolayısıyla ilim
alemince incelenmesi mümkün olamamıştır.
10 • ALİ ARSLAN
Milliyetçilik akımlarının etkili hale geldiği ve ırkçılığa dönüştüğü XIX. yüzyılda, Yahudilere bakışta bir tavır değişikliği ortaya çıkacak ve onlar için Avrupa'da acı ve ızdırab dolu bir dönem başlayacaktı. Daha önce dinî nitelikli olan eski Hıristiyan-Yahudi düşmanlığı, XIX yüzyılın ikinci yarısında yerini biyolojik niteliğe bırakacaktı. Ancak,
bu Yahudi aleyhtarlığı
(antısemitizm) daha önce mevcut olan ön yargılarla da desteklenecekti. Acaba
Avrupa'daki bu yaklaşım
Avrupalı sayılmayan, emperyalist düşüncelerle parsellenmeye çalışılan Doğu'da, yani Osmanlı Devleti'nde nasıldı?
Bu çalışma ile XIX. yüzyıl sonu ve XX. yüzyıl başında, özellikle bazı ülkelerde ortaya çıkan ırkçılık ve Yahudiler için antise-mitizm uygulamaları karşısında Osmanlıların tavrını sorgulamak
da hedeflenmiştir. Siyonistlerin
Filistin'i istemeleri üzerine ortaya konan tavır, Yahudi düşmanlığından mı yoksa ülkeyi savunmaktan mı kaynaklanmıştır? Türkler bu önemli ayrımı yapabilmede başarılı olmuşlar mıdır?
Türkiye'de Yahudilerle ilgili yapılan çalışmaların genellikle
Filistin konusu ekseninde veya Filistin konusu zihinlerde tutularak yazıldığını rahatlıkla söylemek mümkündür.
Osmanlı'nın son döneminde Yahudiler konusunu incelerken
Filistin konusuna girmemenin mümkün olmadığının farkında, olmakla ve çalışmamızda da yer vermekle beraber, Yahudilerle
ilgili yapılan bütün
çalışmaların Filistin konusuna hapsedilmemesi
gerektiğini düşünmekteyiz. Özellikle I. Dünya Savaşı'ndan sonra
Yahudilerin Filistin'e akın etmeleri ile yerli halkın tepkisi ve 11. Dünya Savaşı sonunda İsrail'in kurulması ile
Filistinlilerin yaşadığı
mağduriyetler nazarda tutularak, Osmanlı dönemi Yahudileri konusunu bütünüyle kavramak mümkün değildir. Biz
konuyu, dönemi içinde kalarak
ve sadece siyasi boyutu yerine bütün yönlerini incelemeye gayret ettik.
Bu çalışmamızda, Yahudilerin göç olayını sadece Siyonistle-
11
•AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ rin
faaliyetleri olarak gören
anlayıştan veya sömürgeci devletlerin faaliyetlerini dikkatten kaçırarak, eski Osmanlı coğrafyasında meydana
gelen bütün olayları Siyonistlere
atf eden anlayıştan
kaçınılmaya çalışılmıştır. Bunun için, göçü etkileyen faktörlerin veya aktörlerin, yapabildiğimiz kadarıyla, tamamını dikkate
alarak kitabımızın
taslağım oluşturduk. Bu açıdan, Yahudilerin Avru-pa'daki
durumu, Osmanlı'nın Avrupa'da
Yahudilerin mağduriyetlerini
azaltmadaki rolünü, bilhassa Batı Avrupa'da Yahudilerin siyasi ve ekonomik canlanmaları ve Filistin rüyasının ortaya çıkışı, Yahudi düşmanlığının da katkısı ile göçün başlaması, bu aşamada yardım için hazır olan
Yahudi teşkilatları,
büyük güçlerin Osmanlı Devleti stratejilerinde Yahudilere
verdikleri önemi, göç
karşısında Osmanlı yöneticilerinin ortaya koydukları tavırları, göçün insanî boyutu
ile siyasî boyutunu
ayırmada gösterdikleri hassasiyeti,
Osmanlı Devleti
topraklarında yerleşen Yahudilerin
eğitim, kültür, siyasî, dinî
ve sosyal faaliyetleri incelenmeye çalışılmıştır.
Bu eserin yayınlanması hususunda beni ikna eden
Burak Fazıl Çabuk'a; eseri
dikkatlice okuyarak eserin olgunlaşmasına katkıda bulunan Pınar Bulut'a ve tüm Truva Yayınları yetkililerine teşekkür ederim.
Din, milliyet, görüş ve mensubiyet dolayısıyla hiç kimsenin
aşağılanmaması, eşitlik
kavramlarının sözden öze, düşünceden kalp ve vicdanlara hakim kılınması, belki daha da önemlisi, emniyetle kendini üstün gören anlayıştan kurtularak,
kendisi için istediği
eşitliği, hatta kazanımlarım, ötekiler için de istemeyi iç-selleştirme erdemine bütün insanların kavuşması temennisiyle...
Prof. Dr. Ali Arslan
İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi
Tarih Bölümü Öğretim Üyesi
GİRİŞ
I-AVRUPA'DA YAŞANAN ZULÜMLER ÖNCESİNDE YAHUDİLER
Mısır'dan hayatlarını kurtaran, daha sonra Asur'a götürülen, bilahare Kudüs'e dönmelerine izin
verilen Yahudilerin hayatında
yeni bir dönem, Romalıların bölgeyi işgal etmeleriyle başlamıştı. Roma imparatorlarına tapmayı kabul
etmeyen Yahudilere karşı
Romalılarda bir öfke ortaya çıkmış ve Yahudilerin bu tavrı, Ro-ma’nın kutsal kabul edilen kurallarına karşı gelmek
olarak algılanmıştı. Bu,
Yahudiler için kötü bir dönemin başlangıcı olmuş, İÖ 74'te, Kudüs'teki kutsal tapınakları Romalılar tarafından yıkılmış ve
Yahudiler dünyanın dört bir yanına dağıtılmışlardı. Hz. isa'nın çarmıha gerilmesinde
Yahudileri kolektif olarak suçlu kabul eden anlayışın ortaya çıkması ve Roma împaratorluğu'nda Hıristiyanlığın resmi
din olarak kabul edilmesi, Yahudilerin gördüğü zulmü daha da arttırmıştı. Roma İmparatoru Constantinus, 325'te, Hıristiyanlığı Roma’nın dini yapmış ve bunu kabul etmeyen
Yahudileri ezmeye başlamıştı.
14
• ALİ ARSLAN
İslamiyet'te Allah'ın son peygamberi Hz. Muhammed salla'llâhü
aleyhi ve sellem'i ve onun vasıtası ile insanlığa gönderilen Kuran'ı kabul
etmeyen Yahudiler kınanmakla birlikte, İslamiyet gayrimüslimlerle birlikte
Yahudilere de hoşgörülü olmuştu. İslamiyet'te; Müslümanlara zarar vermemek üzere, Yahudilere kendi din ve kültürlerini yaşamak ve yaşatmak hakkı tanınmış, Müslüman ülkelerde devlet yönetiminde bile görevler verilmişti. Müslümanların uyması gereken
bazı kurallardan
muaf tutulmaları ve
dinlerinden kaynaklanan kurallara göre yönetilebilmeleri için Yahudilerin farklı kıyafet giymeleri usulü benimsenmişti. Askerlik
hizmeti yapmadıkları
için cizye adı verilen ilave bir vergi alman Yahudiler için -değişik sebeplerle ortaya çıkan bazı bağnazlıklar dışında- İslam anlayışlı devletler
zulümden kurtuluş vesilesi
olmuşlardı.
Yahudiler, İslam dünyasında özellikle X-XII. yüzyıllarda yaşanan gelişmeyi Müslümanlarla "birlikte
paylaşmışlardı".1
İnsanlık tarihinin mirasına sahip çıkan ve bunu geliştiren Müslümanların eserleri
Avrupa'yı etkilerken,
bu etkileşimde Yahudiler
de yerini almıştı. İbni
Sina'nın yazdığı eseri XIV. yüzyılda Milanolu hekimler İbranice çevirisinden okumaktaydüar. Salerno
Okulu ile Montpellier Fakültesi, Müslüman ve
Yahudilerin temsil ettiği tıp ilmi sayesinde bu alanın öncüleri olmuşlardı.2 III. Abdurrah-man
(912-961)’ın başkentte
yaptırdığı Kurtuba Üniversitesi, Avrupa'dan da öğrencilerin kabul edildiği, Hıristiyan ve Müslüman öğrencilerin eğitim gördüğü önemli bir
ilim merkezi idi. Hıristiyan
İspanya'da kurulan ilk üniversite, İspanyol Castilla Kralı VI-II. Alfonso (1158-1214) tarafından Valencia'da kurulmuştu. Bu üniversitenin öğretim üyeleri Müslüman ve
Yahudilerden meydana geliyordu.3 Abbasiler liderliğindeki İslam dünyasının parçalanması, iç
15
«AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ karışıklıklar ve çatışmaların başlaması, Avrupalıların geri kaldıklarının farkına varmaya
başlamaları, refah
ve zenginliğe doğru
hareket etme arzularının uyandığı bir döneme rast gelmişti. İsmi ve halkı harekete geçirmek için kullandığı söylem dışında dinsel
bir niteliği olmayan
Haçlı seferleri
döneminde, Müslümanlarla beraber
Yahudiler de büyük zararlara
uğrayacaklardı. .
II-BATI AVRUPA'DAKt ZULÜMLER VE
BATI AVRUPA'NIN YAHUDİLERDEN TEMİZLENMESİ
1096 yılında, Keşiş Piyer tarafından Köln'de başlatılan Haçlı seferi öncesinde, Almanya'da Yahudilere
katliamlar yapılmış ve, bu birçok yerde tekrarlanmıştı.4 1215'teki
Laterano Konsili'nden ve Albililerin, Haçlı seferinden sonra, Yahudilere küçük sarı bir halka işaret takma mecburiyeti getirilmişti.
1066'dan itibaren İngiltere'ye gelen Yahudiler, Aslan Yürekli Richard'ın tahta çıkışına kadar rahat bir hayat yaşamışlar, yüz yıl kadar acılı bir dönemden sonra, 1290 tarihinde İngiltere'den koyulmuşlardı. Böylece Avrupa'da
Yahudilerin yaşaması yasaklanan
ilk ülke İngiltere
olmuştu.
Fransa'da, Yahudilerin ilk sürgün fermanı 1182'de yayınlanmıştı.
Fransa'nın batısında bulunan Brittany'den 1240 ve
Gas-konya'dan 1288'de çıkarılan Yahudiler, XIV. yüzyılda kademeli olarak Fransa'dan çıkarılmış ve 1394'te artık Fransa, Yahudilerin yaşamasına kapalı bir ülke haline getirilmişti. Fransa, Avrupa'da Yahudilere kapatılan ikinci ülke olmuştu.
İber yarımadasında, Müslümanların gerilemesine paralel olarak
1391 ve 1492 tarihlerinde, İspanya'da ve 1497 tarihlerinde Portekiz'de yaşamak isteyen Yahudiler, din değiştirme ile ölüm
16
- ALİ ARSLAN
arasında tercihle karşı karşıya bırakılmıştı. Hıristiyanlığı mecburen
kabul eden Yahudiler de Yahudilik propogandası yapmakla suçlanmışlardı. Suçlanan Yahudiler,
diri diri yakılmak dahil çeşitli cezalara çarptırılmışlardı. Yahudi kökenli Hıristiyanların cezalandırılmaları XVIII. yüzyılın sonlarına kadar
devam etmiş ve İspanya'da engizisyon 1834'te kaldırılabilmişü.
XVI. yüzyıldaki reform hareketi, başlangıçta birçok Yahudiyi
ümide şevketmiş, fakat
Martin Luther'in Yahudilere yönelik yatıştırıcı tavrının daha sonra acımasız bir düşmanlığa dönüşmesi, Protestan
yöneticilerin Yahudileri
ülkelerinden kovması ile neticelenmişti. Reform karşıtı olan Papalık da Yahudiler aleyhindeki uygulamalarını şiddetlendirmişti. 1556'da,
Papa IV. Pavlus, Roma Yahudilerinin bir gettoda yaşamaları uygulamasını başlatmış ve bu, Papalığın dünyevi devlet niteliğinin sona erdiği tarih olan 1870 tarihine
kadar tamamen kaldırılmamıştı.
1775 tarihinde, Papa VI. Pius tarafından Yahudilere yönelik baskı uygulamasına yeni
tedbirler konulmuş, Yahudilerin
arabaya binmeleri ve mezarlıklardaki ölülerinin başına taş dikilmesi yasaklanmıştı. Yahudiler İtalya'dan bütünüyle kovulmamış fakat
gettolarda yaşamaya mahkum edilmişlerdi.
İngiltere ve Fransa'dan sürülen Yahudiler doğuya doğru hareket etmişlerdi.. Danimarka, Hollanda,
Almanya, Avusturya, İsviçre ve
Parma gibi İtalya'nın bazı
bölgelerinde Yahudilere karşı olumsuz bir tavır mevcut olmasına karşılık, İngiltere ve
Fransa'da olduğu gibi tamamen
ülkeden kovulmamışlar di. XV.
yüzyılda, bu ülkelerde ortaya konan tavır dalgalı bir^şekilde devam etmiş, yaşanan zulümlere karşılık Yahudiler
hayatlarını devam ettirmişlerdi.
Batı Avrupa'daki Yahudiler, gördükleri zulümler dolayısıyla, İngiltere, Fransa
ve diğer merkezi
Avrupa ülkelerinden Do-
17' AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ ğu Avrupa'ya
doğru göçmüşlerdi. Portekiz
ve İspanya'dan kovulan,
gördükleri zulümler
karşısında İtalya'dan göçmek zorunda kalan Yahudiler, 1299'dan
itibaren gittikçe genişleyen
Osmanlı Devleti ve diğer Müslüman ülkelere göçmeye başlamışlardı. İspanya, Portekiz
ve İtalya'dan
göçenler; Selanik, İstanbul, İzmir ve diğer Osmanlı şehirlerine yerleşecekler ve bu
Yahudilere Sefaridi denilecekti. Doğu Avrupa'ya yerleşenler de Eşkenazi olarak adlandırılacaktı.
Reformasyon döneminde, Batı ve Orta
Avrupa'daki Yahudiler büyük ölçüde yerlerinden edileceklerdi. Eşkenazilerin büyük kısmı Polonya-
Litvanya yönünde
sürülecek ve Hıristiyan toplumla ilişkileri kesilmeye çalışılacaktı.5 1671'de,
Branden-burg-Prusya'ya elli Yahudi ailesinin yerleşmesine ve ticaret yapmalarına müsaade edilecek,
ancak bunların açıktan
dinî ibadetlerini yapmaları yasaklanacaktı. Kısacası, XVII. yüzyıl sonunda "Osmanlı toprakları hariç, Avrupa'nın büyük
kısmında dinî dogmalar politik hayatı yönlendiren esas
unsurlar olma özelliğini
korumaktaydı."6
Bu dönemde, Avrupa'da Yahudiler
"gettolara kapatılmış
ve sefil bir şekilde" yaşarken; Osmanlı Devleti'nde, "kent
toplumu ile çok iyi bir
şekilde bütünlük sağlamakta,
hür şehir yaşantısına katılarak hayatlarını devam
ettirmekteydiler.7 Elbette, zulüm görenlerin imkanları olduğunda insanca yaşayacakları bölgelere doğru hareket
etmeleri doğal bir tavırdır.
İber yarımadasından gerçekleşen ve bizim birinci göç olarak vasıflandırdığımız olayda,
Osmanlılar Yahudilere
kucak açarak onları
zulümden kurtarmışlardır. Merkezi ve Doğu Avrupa'daki Yahudilerin, Batı Avrupa ülkelerine nazaran daha rahat yaşamalarında da Osmanlıların bu bölgedeki hakimiyetlerinin genişlemesinin büyük rolü olduğunu tespit
etmekteyiz.
18* ALİ ARSLAN
III-DOĞU AVRUPA'DA YAHUDİLERİN
TOPLANMASINDA OSMANLILARIN ROLÜ
Batı Avrupa'da zor günler yaşayan Yahudiler için Osmanlı topraklarının bir sığmak olduğu bilinmektedir. XV. yüzyılda sadece Batı'dan değil, Orta ve
Doğu Avrupa'dan
da sayıları az da
olsa, Yahudilerin Osmanlı
ülkesinin özellikle Balkan topraklarına göçtüklerini görüyoruz. Mesela,
Selanik'e göç eden Eşkenaz Yahudiler, 1470 tarihinde Eşkenaz sinagogunu kurmuşlardı.8
Avrupa'nın batısında Osmanlı Devleti'nin gücünün ulaşmadığı, kuvvetinin
yetmediği ve
etkisinin bulunmadığı
ülkelerden Yahudiler sürülürken; Osmanlı Devleti'ne bağlı olan veya kontrolü altında bulunan
veyahut vergi ödemek mecburiyetinden
dolayı Osmanlı'yla iyi geçinmek durumunda kalan Avrupa'nın doğusundaki ülkelerde, Yahudiler
hayatlarını devam
ettirmekteydiler. Bu durum Batı Avrupa Yahudilerinin Doğu Avrupa'ya göçlerine neden olmuştu. Bundan dolayı, doğuya doğru göçen Yahudilerin
hayatlarını Osmanlılar sayesinde
kurtardıklarını
söylemek mümkündür. Çünkü Batı Avrupa'da Yahudiler zor günler geçirirken, Orta ve
Doğu Avrupa'da
bir güç olarak
ortaya çıkan ve bölgedeki bütün politikaları etkileyen
Osmanlı hakimiyet
ve himayesi tarih sahnesine çıkacaktı. XV. yüzyılın sonunda Batı Avrupa'dan Osmanlı Devleti'ne doğru yaşanan sürgün nitelikli
Yahudi göç hareketi,
Orta ve Doğu Avrupa'da
yaşanmayacaktır. Çünkü bu bölgede büyük ölçüde hakimiyeti
ele geçiren
Osmanlılar, Yahudiler dahil gayrimüslimlere karşı bir tavır takmmayıp, onlarla
birlikte yaşama
anlayışına sahip bulunmaktaydılar. Orta ve Doğu Avrupa'nın Osmanlı nüfuzuna girmesini
isteyen Yahudilerin Osmanlı
topraklarına veya Osmanlı topraklarının diğer kısımlarına gönüllü olarak göç etme şansları da ortaya çıkmıştı. Buna güzel bir örnek, Osmanlı ordularının 1526'da
Macaris-
19 • AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ tan'ın başkenti Budin'i
ele geçirmeleri
üzerine yaşanmıştı. Burada yaşayan ve istekli olan Yahudilerden
"binlercesi" aileleriyle birlikte "İslam ülkelerine" göç ettirilmişti. Bunlardan
bazıları Selanik
ve İstanbul'a
yerleştirilmişti.9 Avrupa'da dengelerin değişmesini sağlayan bu süreci kısaca özetlemekte yarar vardır.
Osmanlılar, 1526 tarihinde Macar Kralı Lajos H'yi yendi ve hayatına son verdi. Macaristan tahtı Avusturya Kralı Ferdinand’ın eline geçti. 1529 tarihinde Osmanlılar ilk defa Viyana'yı kuşatmışlardı. 1533
tarihinde, Osmanlı-Habsburg
barışı yapıldı. Avusturya Kralı Ferdinand 1, Osmanlı padişahına bağlı olduğunu kabul
etti ve Osmanlı da Ferdinand’ın elinde tuttuğu Macar toprakları üzerindeki hakimiyetini
tamdı. Osmanlıların 1566'da
Ziget-var'ı ele geçirmeleri üzerine, 1568'de
Osmanlı-Habsurg barışı
yapıldı. Bu anlaşma ile Avusturya, Osmanlı Devleti'nin toprak kazançlarını tasdik ettiği gibi, yıllık 30.000 duka vermeyi kabul etmişti. Bu anlaşma, 1574'te sekiz yıl daha uzatılmış ve 1590'da da yenilenmişti. 1606'da, Osmanlı padişahı Avusturya
kralının kendisine
denk olduğunu kabul etmiş, yapılan uzun mücadelelerden sonra 1699'da, Osmanlılar Macaristan topraklarının büyük bölümünü kaybetmiş ve
Avusturya'ya bırakmıştı. 1718
tarihli Pasorof-ça
Anlaşması ile de Temeşvar ile Eflak, Bosna ve Sırbistan'ın bazı bölümlerini yine
Avusturya'ya bırakmak zorunda
kalmıştı.
Kısacası, Yahudilerin Batı Avrupa'dan çıkarıldıkları bir dönemde, Merkezi Avrupa'yı 1500-1700 yılları arasındaki mücadelesi ile
etkisi
altında tutan Osmanlılar, Doğu Avrupa'da da siyasi üstünlük ve kontrollerini kurmuşlardı.
Merkezi Avrupa yanında, XV. yüzyılda Tuna nehrinin güneyine hakim olmalarını takiben Osmanlılar, Macar ve Polonyalıların Romanya üzerindeki mücadelesinden faydalanarak
Romanya'yı denetim
altına almışlar ve bunu
1774'te Ruslara kaptırmaya
20-ALİ ARSLAN
başlayana kadar devam ettirmişlerdi. Osmanlı Devleti'nin
hakimiyeti Romanya ile de sınırlı kalmamış, Romanya'dan Baltık'a kadar uzanan Lehistan
(Polonya) üzerinde hakimiyet
mücadelesine başlamıştı. 1490'da
imzalanan Osmanlı-Lehistan
anlaşması ile Polonya Osmanlı himayesine girmişti. Osmanlı Devleti, Polonya ile zaman zaman
problemler yaşasa da, Avusturya'nın kuzeydoğuya, Rusya'nın ise batıya ilerlemesine karşı Lehistan'ı devamlı korumuştu. Yahudilerin
Polonya'daki altın çağı;
Rusların kuvvetlenmesine paralel olarak
onlarla beraber hareket eden Kossaklarm, 1648 tarihinde, Polonya yönetimine karşı olduğu kadar
Yahudilere karşı da düşmanlık içeren isyan
hareketi ile son bulmuştu.
1648-1660 yılları arasında, Polonya ve Ukrayna'da Yahudilere karşı şiddetli baskılar meydana
gelmiş ve bazı Yahudiler Osmanlı topraklarına göç etmişlerdi. Bunlardan
bir kısmı
İstanbul'daki Balat ve Hasköy semtlerine yerleşmiş ve buradaki Yahudi
Karaitlerle kaynaşmışlardı.10
Osmanlı Devleti, Polonya'yı korumak ve kendi gönenliği sağlamak için 1768'de
Ruslara savaş açmış ve
yenilerek Küçük Kaynarca
Anlaşması’ın imzalamak
zorunda kalmıştı. Yahudilerin
yoğun olarak yaşadıkları Polonya, bu savaş sırasında, 1772'de
Rusya-Avusturya-Almanya arasında paylaşılarak ortadan kaldırılmıştı. 1795'te, Polonya
Yahudilerinin büyük çoğunluğu Rus Çarı’nın uyruğu haline gelmişler ve "Yahudi yerleşim alanına" kapatılmışlardı. Böylece
Osmanlılar, Merkezi Avrupa'da gerilemenin arkasından Doğu Avrupa'yı da terk
etmek mecburiyetinde kalmalarına karşılık, Almanlar ve Rusların hakimiyeti ortaya çıkmıştı.
Yahudiler, Batı Avrupa'da zor durumda kaldıkları bir dönemde, Osmanlı ülkesine veya
onun etkisindeki Merkezi ve Doğu Avrupa'ya sığınarak hayatlarını kurtarmışlardı. Osmanlı Devleti'nin
XVII. yüzyılın
başlarından itibaren Orta Avrupa'daki etkisini kaybetmeye başlaması üzerine, bu bölgedeki Yahudiler yeni
21
«AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
zorluklarla karşı karşıya kalmaya başladıları gibi, bu bölgedeki bir kısım Yahudiler de Osmanlı topraklarına göçe yönelmişlerdi. Mesela
XVII. yüzyılda Avrupa'dan
göçen Yahudilerin
İzmir'de devam
ettikleri bir sinagog mevcuttu.11
Orta ve Doğu Avrupa'da Yahudilere yönelik zulüm uygulamaları daha da
artış gösterecekti.
Kısacası, Osmanlıların XVIII. yüzyıl sonunda Yahudilerin yoğun olarak yaşadıkları Orta ve Doğu Avrupa'dan çekilmeleri, bu bölgelerdeki Yahudiler için zor günlerin yeniden başlangıcı olacaktı. Buna karşılık, Batı Avrupa'da Yahudilerin
konumunda önemli
düzenlemeler yapılacak, statüleri düzeltilecekti.
FV-BATT AVRUPA'DA YAHUDİLERİN HAKLARINI KAZANMALARI ,
Fransa
XVIII. yüzyılın başlarından itibaren,
Yahudilerin kovulduğu ikinci
Avrupa ülkesi olan
Fransa'da Yahudilere bakışta iyileşme başlamıştı. 1781 tarihinde, Prusyalı bir hükümet görevlisi olan
VVilhelm Dohm Über, yazdığı Die bürgerliche Verbesserung der Juden adlı kitabında, Yahudilere
ekonomik hayatta konan sınırlamaların kaldırılması ve statülerinin düzeltilmesi halinde
devlete daha faydalı hale
gelebileceklerini ileri sürmüş ve bu sayede Yahudilerin tarım ve zanaatta kendilerini gösterebileceklerini kaydetmişti. VVilhelm
Dohm'un bu kitabı, 1782
tarihinde Fransızca'ya
tercüme edilmiş ve aydınlarca ilgiyle karşılanmıştı. 1785 tarihinde, Societe
royale des sciences et des art de Metz, Fransa'da yaşayan Yahudilerin nasıl "daha mutlu ve faydalı" hale getirilebileceği konusunda
bir deneme yarışması
düzenlemişti. Abbe Gre-goire'in yaptığı çalışmada, Yahudilerin
"yenileştirilmesi"
kavramı
22
. ALI ARSLAN
öne çıkarılmıştı. Yahudilerden kaynaklanan hatalar yanında, onlara karşı uygulanan zulümlerin de iyileşme yolunu kapattığı vurgulanmaktaydı. Fransa'da
artık Yahudilerin
nasıl faydalı yurttaşlar
olacağı tartışılmaya başlanmış ve yeni bir döneme geçiş başlamıştı. Fransız İhtilali ile haklarını kazanmaya başlayan Yahudiler kısa süre sonra örgütlenme şansı da yakalayacaklardı.
Napolyon, Yahudiler için 1808'de kurulan "idare
meclisi" sistemi ile Yahudileri yenileştirmeyi gerçekleştirmeye çalışmıştı. Bu
meclisler, Yahudilerin tarım ve zanaat gibi alanlara girmesini teşvik etme görevini de yerine getirmekteydiler.
Geleneksel Yahudi eğitimini yetersiz bulan Yahudi reformcular,
eğitim alanında yeni açılımlar sağlamışlar ve ilk
modern Yahudi okulunu 1818 yılında, Merz'de açmışlardı. 1819'da ikincisi açılmış ve bunların sayıları 1821'de
on ikiye çıkmıştı. 1825 yılında, "Ecole de travail" adıyla bir çıraklık okulu kurulmuştu. Fransa Yahudileri Merkez İdare Meclisi, Yahudi toplumunda köklü değişim için 1827
tarihinde, Metz'de modern taz-da bir Haham Okulu (ecole rabbinique) açmış ve bu okul 1859'da Paris'e taşınmıştı.12
Fransa'daki Hıristiyan din adamları, I. Napolyon döneminden itibaren devletten maaş almaya başlamışlardı. Bir süre sonra, 1831 tarihinde, Yahudi
din adamları hahamlar
da devletten maaş almaya başlamışlardı. 1846 yılında, mahkemelerdeki önemli bir engel de ortadan kaldırılmış ve Yahudilerin mahkemelerde tanıklık için yapmak zorunda oldukları özel yemin, yani "more
juda-ico" tarihe karışmıştı.13
Bu kazanımlarla beraber, Yahudiler basın hayatına girmişlerdi. Özellikle 1840 yılında, Fransa'da Archives îsraelües gazetesinin yayına başlamasıyla beraber
Yahudi basını giderek
artan bir güçle faaliyete
başladı.14
23* AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
Fransa ile bütünleşen Fransa Yahudileri, dış politikada da Fransızlarla beraber çalışmaya başlamışlardı. Paris'teki
Merkez îdare Meclisi,
1854 yılında Allgemeine
Zeitung gazetesinin editörü Ludwig
Philippson'un önerileri
üzerine, "Doğu Yahudilerinin uygarlaştırılması görevini" üzerine almıştı. Bunun için hazırlıklara başlayan İdare Meclisi,
Comite de Bienfaisance'ın
başkanı ve Rothschildlerin sekreteri Albert Cohn'u doğuya göndermişti. Cohn'un
görevi, Osmanlı Devleti'ndeki
şartlar hakkında bir
rapor hazırlamaktı.
Bölgeye giden Albert Cohn, bu arada Rothschild'in parasıyla İskenderiye'de iki
okul, Kudüs'te bir
hastane ve biri kızlar, biri
erkekler için bir
meslek okulu açmıştı. Ayrıca Albert
Cohn, İzmir ve İstanbul'da da birer okul kurmuştu.15 Cohn'un İzmir'de bu açtığı bu okul kısa süre içinde kapanmıştı.16
AIU, 1867 tarihinde "Ecole
Normale Israelite Orientale" (Doğu Yahudileri Yüksekokulu) adıyla bir öğretmen okulu kurmuştu. Kuzey Afrika dahil doğu bölgelerindeki okullardan
iyi derecede mezun olmuş kabiliyetli
birer öğrenci bu
okula kabul ediliyordu.17 Yahudi kızlar da Bischoffsheim Enstitüsü ve Madam Isaac Yatılı Okulu'na devam ediyorlardı.18
Ortaçağ'da Fransa'dan kovulan Yahudiler, XIX. yüzyılın başında Fransa tarafından benimsenmiş, dinî hakları tanınmış,
hahamlarına devlet tarafından maaş ödenmeye başlanmıştı. Fransızlar, Fransa
Yahudilerine doğudaki Yahudileri
"uygarlaştırarak" Fransa için faydalı hale getirme görevini de vererek Yahudileri Doğu politikasında kullanmayı hedeflemişlerdi.
îngiltere
Avrupa'da, ülkesindeki Yahudileri ilk önce kovan ülke unvanına sahip olan İngiltere'de, Yahudiler XVIII. yüzyılda konumla-
24 • ALİ ARSLAN
rını düzeltmiş ve XIX. yüzyıl başlarında rahat
bir hayata kavuşmuşlardı.
İngiltere'deki Yahudiler, örgütlenmelerini resmi
olarak kabul ettirerek Londra Temsilciler Kurulu oluşturmuşlardı.19
İngiltere, vatandaşları olan Yahudiler ile iyi ilişkiler kurduğu gibi, başka ülkelerdeki Yahudileri
de himaye akma alma ve Yahudiler için bir ideal olan Filistin'de bir Yahudi devleti kurma
fikrini de savunmaya başlamıştı. 1840 tarihinde, Şam'da Hıristiyanların Musevilere
karşı giriştiği hareket
dolayısıyla birçok Musevi'nin
ölümü üzerine, İngiltere Yahudileri
himayesine almıştı.
Dışişleri Bakanı Palmerston, 11 Ağustos 1840 tarihinde, Yahudilerin
Filistin'de kurulacak bir "Yahudi Yurdu"na yerleştirilmeleri gerektiğini ifade etmişti.20
İngiltere'deki konumlarının düzelmesine paralel
olarak basın hayatına giren
Yahudiler, bilhassa 1841 yılında, İngiltere'de Jewish Chronicle gazetesinin yayma başlamasıyla beraber güçlü bir şekilde basın faaliyetlerine başlamış ve etkisini gün geçtikçe artırmıştı.21
Yahudiler, İngiliz meclisine seçilmek için mücadele etmişlerdi. Antony
Rothschild, 1846 yılında "Baron"
unvanını almış ve
Lordlar Kamarası'na
girmişti. Lionel Rothschild, Yahudi olması dolayısı ile
tepkilerle karşılaşsa da 1847
yılında İngiliz Avam Kamarası'na milletvekili olarak seçilmişti. Yabancı ülkelerde de
Yahudi vatandışlarmın
hakkını korumayı görev bilen İngiltere, 1850 yılında Yahudi asıllı Don Pacifico ve Finlay haklarım korumak için Yunanistan'ın Pire Limanı’ın ablukaya bile almıştı.22
Avrupa'da Yahudileri ilk kovan ülke olan İngiltere'de, XIX. yüzyılda Yahudiler iktisadî ve ticarî hayatta etkin bir hale
gelecek, ileride bu zeminden faydalanacak olan Siyonistler, uluslararası faaliyetlerinde İngiltere'den faydalanacaklardı.
25' AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ Almanya
Haçlı Seferleri sırasında Yahudilerin büyük sıkıntı çektikleri Almanya'da
Yahudilere yönelik
sınırlamalar devam etmişti. Yahudilerin konumu XVIII. yüzyılda düzelmeye başlayacaktı. Artık, Yahudilerin
de ülke
kalkınmasına katkı sağlayabileceği fikirleri ileri sürülmeye başlamıştı. Mesela,
1781 tarihinde Prusyalı bir hükümet görevlisi olan
Wilhelm Dohm Über, yazdığı Die bürgediche Verbesserung der Juden adlı kitabında, Yahudilere
ekonomik hayatta konan sınırlamaların kaldırılması ve statülerinin düzeltilmesi halinde
devlete daha faydalı hale
gelebileceklerini ileri sürmüş ve bu sayede Yahudilerin tarım ve zanaatta kendilerini gösterebilece-ceklerini kaydetmişti.23 Statüleri nispeten
düzelen Yahudiler,
gerçekten de XIX.
yüzyılda bunu
ispat etmişlerdi.
Gösterdikleri başarılardan rahatsızlık duyanların sayısı da hızla artacaktı.
Toplumsal hayatta yerlerini alan ve ticarî hayatta başarı gösteren Yahudiler,
basın alanında da
faaliyete başlamışlardı. Nitekim,
1840 yılından önce Almanya'da
gelişmiş bir
Yahudi basını mevcuttu.
En önemlisi ise
Magdeburglu Dr. Ludwig Ppiloppson'un editörlüğünü yaptığı Allgemeine Zeitung des Judenthums
idi.24
Gettolardan kurtulan Almanya
Yahudileri, kısa sürede
büyük başarılar gösterecekler ve 1870-1880lerde bazı Alman ırkçıları tarafından tehlike
olarak görülmeye
başlanacaklardır.
DİPNOTLAR
Nicholas de Lange, Yahudi Dünyası, İstanbul 1987,
s. 39.
Claude Delmas, Avrupa Uygarlık Tarihi, çeviren; Nihal Önol, İstanbul 1973, s. 159.
26.
ALİ ARSLAN
3 Redaktör Hakkı Dursun Yıldız, Büyük İslam Tarihi,
IV, İstanbul 1987,
s. 377, 380. ?. B. Bülent Can, "Halkın Haçlı Seferi(1096)",
Tarih ve Toplum, sayı 165, Eylül 1997, s. 28. B. Bülent Can, "Yahudi Katliamları", Tarih
ve Toplum, Mayıs, haziran
Ağustos 1997 ^
Thomas Munck, Seventeenth Century Europe, 1598-1700,1900, s. 284, 6 Thomas Münck, Seventeenth Century Europe,
1598-1700,1900, s. ,370. ' Henri
Nahum, İzmir Yahudileri, İstanbul 2000, s. 41. ? Meropi
Anastasiadou, Tanzimat Çağında Bir Osmanlı Şehri Selanik,
çeviren İşık Ergüden, İstanbul 2001, s. 51. 9 Peçevi İbrahim Efendi, Peçevi Tarihi I (Yayma Hazırlayan Bekir Sıtkı
Baykal),
Ankara 1981, s. 76. *7 Robert Mantran, İstanbul Tarihi, Çeviren: Teoman Tunçdoğrn, İstanbul 2005,
s. 261. : Henri
Nahum,
İzmir Yahudileri, İstanbul 2000, s. 45. *•*; Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 8-11. *:^ Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 29. ?f Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 24-25. I5 Aron Rodrigue, Türkiye
Yahudilerinin Batılılaşması, s. 25. *ö
Yahudilerinin Batılılaşması, s. 71. J'
Yahudilerinin Batılılaşması, s. 92. *°
Yahudilerinin Batılılaşması, s. 116. *J
Yahudilerinin Batılılaşması, s. 39. 2®
Ufuk Kitaplan, İstanbul 2002, s. 84. *?* Aron
Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin
Batılılaşması, s. 15.
^ Lewis Apjohn, W. E. Gladstone, London, s.64, 70. rr Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 8-11. *?* Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 15.
BİRİNCİ BÖLÜM
AVRUPA'DA YAHUDİ
DÜŞMANLIĞININ ŞİDDETLENMESİ
VE GÖÇE DÖNÜŞMESİ
I-AVRUPA'DA YAHUDİLERE
KARŞI TEPKİLERİN OLUŞUMU
Danvin'in biyolojik determinizminin
Herbert Spencer tarafından
insan bilimine uyarlanmasından sonra, ırkçılıkta yeni bir anlayış geliştirilmeye başlanmıştı. Milletlerin
ırkî ve manevî özelliklerinin dikkate
alındığı iddiası ile, siyasî tabloda Avrupalılar en tepeye yerleştirilerek, antropoloji
adına sübjektif değerlendirmeler'yapılmaya
başlanmıştı. Irkçı görüşleri ilk olarak ortaya atan Fransız Joseph Gobineau, "beyaz ırk"m güzellik, zeka ve
kuvvetin "tekeline" sahip olduğunu iddia etmişti. Asya'da ortaya çıkan insan ırkının Hem, Sem ve Yasef kollarına ayrıldığım, Hem ve
Sem kollarının
karışarak safiyetlerini kaybettiklerini, Yafes kolunun bir bölümü olan Ariler'in (Aryan)
safiyet ve yüceliklerini
koruduklarını savunuyordu, ingiliz Herbert Stewart
Chemberlain, en soylu ırk olan Arilerin Cermenler olduğunu iddia etmişti. Chemberlain, Almanların Tanrı tarafından seçilmiş bir ırk olduğunu ve aşağı ırklarla karışmaması gerektiğini savunacak
kadar
ırkçı fikirler ortaya koymuştu. Batı'da, dünyadaki insanların en üstününün Avrupalı ırklar olduğu kabulünden sonra, artık Avru-
30 • ALİ ARSLAN
pa'daki hangi ırkın daha üstün olduğu tartışması Avrupa'da
yeni çatışma zeminini
oluşturmaya katkı yapmaya
başlamıştı.1
Avrupa'da yaşayan yabancı milletler
bu ırkçı
sıralamalardan etkilenecekti. Dinî nitelikli olan eski Hıristiyan-Yahudi düşmanlığı, yerini
XIX. yüzyılın ikinci yarısında biyolojik niteliğe bırakıyordu. Ancak,
bu Yahudi aleyhtarlığı (antisemitizm)
daha önce mevcut
olan ön yargılarla da
destekleniyordu. Bu, Yahudilerin davranışlarını da etkileyecekti. Mesela, 1885'te,
ABD'nin Pitts-burg şehrinde toplanan
Hahamlar Konferansı'nda, "biz
artık kendimizi,
bundan böyle bir
ulus olarak değil, bir
dinsel topluluk sayıyoruz"2
denilmişti. Bu, ulus devletlerde Yahudilerin rol olmasını kolaylaştıracağı gibi,
biyolojik niteliğe dönüşen
Yahudi düşmanlığı için de bir tedbir olacaktı. Ancak diğer bir kısım Yahudiler de dinsel bir
topluluktan ırkî birlik
istikametinde hedeflere yönelmeye başlayacaklardı. Fransa
Fransız İhtilali ile vatandaşlık haklarım kazanan
Yahudilere karşı Fransa'da
da XIX. yüzyılın
ortalarında düşmanlık başlamıştı. 1844 yılında, Alphonse Toussenel tarafından Yahudi aleyhtarı, laik nitelikte les Juifs,
Rois de I'epoque'u yayınlanmıştı.
1848 Devrimi Avrupa'da yeni açılımlar sağlarken, Yahudiler
açısından bazı kötü hadiselerin
cereyan etmesini sağlamıştı.
Alsas'ta, 1848 hareketleri sırasında Yahudilere karşı bir ayaklanma da yaşanmıştı. Kamu eğitiminde görev alan
Yahudilere karşı tepki
ortaya konmuş, Yahudi öğretmenlerin görevlerine son verilmiş ve kilisenin eğitim alanında kontrolü ele alması sağlanmıştı. Görevine son
verilenler arasında, gelecekte
AlU'in kurucularından olan
Isi-dore Cahen de bulunmaktaydı.3
31 •AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
Bu gelişmeler, Yahudilerle ilgili her alanda
onların aleyhine
olacak şekilde
değerlendirilmeye başlanacaktı. 1858 yılında, Bo-logna'da Edgar Mortara adındaki bir Yahudi çocuğu küçük bir bebekken Hıristiyan bir uşak tarafından gizlice
vaftiz edilmişti. Bunun üzerine kilise bir Hıristiyan olarak yetiştirmek için yedi yaşındaki çocuğu aileden
almıştı. Yahudilerin
bütün teşebbüsüne rağmen, bu çocuk ailesine verilmemiş ve kilise tarafından bir rahip olarak yetiştirilmişti.4
1870'teki Alman yenilgisi, Fransızların milliyetçilik duygularının kabarmasına
yol açmıştı. Bu da daha önce başlayan Yahudi aleyhtarlığının artmasına katkı sağlamıştı. Bu süreç, 1886'da Edo-uard Drumont'un, Fransa'nın Yahudiler tarafından paylaşıldığım i-lan ettiği Yahudi Fransa isimli eseri
ile yeni bir boyuta taşınmıştı.
Aynı yazar, 1892'de, Özgür Konuşma adlı bir eser daha yayınlamıştı. Fransa'da Yahudi düşmanlığını zirveye taşıyan veya açığa çıkmasını sağlayan olay,
Dreyfus Davası olmuştu. 1897'de,
Alfred Dreyfus isimli bir Yahudi yüzbaşısının Almanlar lehine casusluk yaptığı ortaya atılmış ve yüzbaşı haksız yere idam edilmişti. Bu dava sürecinde, Fransa'daki milliyetçilik duygular, Yahudi düşmanlığı eksenine yönelmişti. 1898'de, Maurice Pujo ve
Henri Vaugeois-sâh’ın
girişimleri ile Yahudisiz bir Fransa için Fransız Hareket Komitesi (Comite
d'Action Française)
kurulmuştu. Bu komite, Yahudilerin Masonlarla ve Protestanlarla işbirliği yaparak Katolikliğin kalesi olan Fransa'yı çökertmek istediklerini
öne sürmüştü. Nihayet
Maurras, Kralın
Süahşörleri (Camelots du Roi) adlı gizli'bir örgüt kurarak Fransa'da Yahudilere baskı yapmaya başlamıştı.5
XIX. yüzyılın başlarında haklarım kazanan
Yahudiler hakkında, aynı
yüzyılın ikinci yarısında tepkiler ortaya çıkmasına rağmen, Doğu Avrupa'daki
gibi Yahudi karşıtlığı Fransa'da
yaşanmamıştı.
32«ALİ ARSLAN
Almanya
1870'te, Prusya önderliğinde Almanların büyük bölümünün bir
devlet altında
birleşmesine rağmen, bu, Alman milliyetçilerini tatmin etmemişti. Çünkü Almanların manevi özelliklerini geliştirme yerine
maddi gelişmeye
öncelik verilmiş ve hızlı ekonomik kalkınma sağlanmıştı. Yapılması gereken,
Almanların manevî dirilişini
sağlamaktı. Özellikle Avrupa'daki 1870 ekonomik krizi dolayısıyla, toplumun şimşeklerini siyasal rejimlerden başka yönlere çekmek için bir vasıtaya ihtiyaç ortaya çıkmıştı. Ekonomik alanda tefecilik de
yapan Yahudiler, kolay bir hedef olarak ortada duruyorlardı. Hz. İsa'yı tanımadığı ve onun
çarmıha gerilmesine
neden olduğu
Hıristiyanlarca kabullenilmesi dolayısı ile Yahudiler dinsel alanda
da çok eskilere
dayanan bir düşman motifiydi.
Daha önceleri din değiştirip vaftiz olarak toplumla kaynaşan Yahudiler, ırkçılığın gelişmesi ile artık bu şanslarını da kaybetmişlerdi. Çünkü Yahudiler
din değiştirmekle
ırkî özelliklerinden arınmıyorlardı. Alman Juîius Langbehn'e göre, "erik elmaya dönüşemeyeceğine göre, bir
Yahudi de
hiçbir zaman Alman olamayacaktır", çünkü Yahudiler aşağı ırka mensup olup, onlarla karışmak Alman ırkını bozacaktır. Bunun için bulunan en iyi çare de Yahudilerin Alman
toplumundan sökülüp
atılmasıdır. Irkçı düşüncede olanlar, ekonomik ve toplumsal
problemlerde çözümü Yahudileri
Almanya'dan sürmek olarak
kabul etmişlerdi.6
Ayrıca Bismark’ın liberal muhalefeti etkisiz hale
getirmek için Yahudi düşmanlığından faydalanması, Yahudi düşmanlığına siyasi bir boyut kazandırmıştı.
Yahudi düşmanlığı, siyasî alanda
kendisini daha da net bir şekilde Adolf Stöcker tarafından, 1878 tarihinde kurulan Hıristiyan Sosyal îşçi Partisi ile göstermişti. 1879 tarihinde, William Marr,
Anti-Semitler Birliği'ni
kurmuş; buna benzer diğer bir ku-
33 «AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
ruluş, Theodor Fritsch tarafından 1880'de, Leipzıg'de kurulmuştu. Theodor
Fritsch, Yahudi Sorunu'nun El Kitabı ve Anti-Semitizmin İlmihali adlarıyla iki
eser yayınlamıştı.7 Almanya'da,
1882 yılında
Uluslararası Yahudi Aleyhtarlığı Kongresi yine Protestan Papazı Adolf Stöcker başkanlığında, Dresden'de
toplanmıştı.8 Nisan
1884'te, Stöcker ve arkadaşları, 250.000 imzalı bir dilekçe ile Bismark'a müracaat ederek Orta Avrupa'dan Yahudi
göçmen akınının
sınırlandırılmasını istemişlerdi.
Yahudi düşmanlığını daha da net bir şekilde ifade etmeye başlayan Stöcker, 1886 yılında "zafere ulaşıncaya değin Yahudilerle
savaşacağız" demişti.
Ayrıca hükümetten Yahudilerin eğitim ve hukuk gibi alanlara girmelerini
önleyecek tedbirler
almasını istemişti. Almanya'daki
Yahudi aleytarlığı siyasi
alandan ilim alanına da sıçramıştı. Mesela Göttingen Üniversitesi'nden Paul de
Lagar de, Yahudileri "mikrop taşıyarak milli kültürleri kirleten, ev sahiplerinin beşeri ve maddi kaynaklarını kurutan" insanlar olarak
vasıflandırmıştı.9
Almanya'da ortaya çıkan bu gelişmeler, ileride Almanya'nın politikalarını etkileyecekti.
Alman yönetimi, Almanya'daki
Yahudilerden kurtulmak için Siyonistleri desteklemeye varan bir politikayı benimseyecekti.
Avusturya-Macaristan
Almanya'daki Yahudi karşıtlığı, Alman asıllı olan diğer bir ülke Avusturya'yı hemen etkilemişti. XIX. yüzyılın sonu ve XX. yüzyılın başında, başkent Viyana'da
Yahudiler büyük bir güç haline gelmişlerdi. O dönemin kayıtlarında, "1914'e
kadar olan devrede Viyana'da endüstri ve
ticaret tamamiyle Musevilerin
kontrolündedir" ifadesi,
Viyana'daki Yahudilerin etkisinin ne kadar güçlü olduğunu ortaya koymaktadır. Avusturya'nın baş-
34 • ALİ ARSLAN
kentindeki bu durum, milliyetçi çevrelerde rahatsızlık meydana
getirmeye başlamıştı. Buna
ilave olarak, Rusya ve Romanya'dan göç etmek zorunda kalan bazı Yahudilerin Viyana'ya göçmeleri rahatsızlığı daha da
arttırmıştı. Ayrıca bu yeni
Yahudiler görünüş ve kültür bakımından da Viyana'da
yaşayan Yahudilere
benzemiyorlardı. Bu
insanlar zulümden
kaçarken herşeylerini kaybettikleri için çok yoksul bir vaziyetteydiler.
Yahudi düşmanlığının en ateşli temsilcileri, 1873'te
Reichsrat'a seçilen Ge-orge
Ritter von Schörerer ve
1895'te Viyana belediye başkanı olan Doktor Kari Leuger'di. Schörerer, Yahudi hocaların okullardan uzaklaştırılmasını ve
Rusya'dan Yahudi göçünün
kısıtlanmasını savunmuştu.10
Rusya
Balkanlar'daki Osmanlı hakimiyetine son vermek ve Doğu Avrupa'daki yayılma politikalarını yürütebilmek için, özellikle
X-IX. yüzyıl ortalarından itibaren, Ruslar Panslavist
politikalar ortaya koymuşlardı.
Bundaki amaç, uyanan milliyetçilik duygularını kendi siyasal çıkarları için kullanmak amacıyla yeni bir vasıtanın tespiti idi. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı'nda uygulanan
bu siyaset vasıtasıyla,
Osmanlı Devleti neredeyse Balkanlar'dan uzaklaş-tırılıyordu. Milliyetçilik duygularıyla beraber
Balkanlar ve Doğu Avrupa'da
Rus etkisinin artışı, Yahudiler
için de kötü günlerin başlangıcı olacaktı.
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda,
Rusya'daki libera-list ihtilal hareketi, 1881'de II. Aleksandr’ın öldürülmesi ve oğlu III. Aleksandr’ın çar olmasıyla neticelenmişti. Bu dönemde, Rusya'da yaşayan Türkler ve
Yahudiler de hürriyet için
ümitlenmişlerdi. Fakat Rus olmayanlar daha şiddetli zulme uğramış ve Yahudiler de bundan
nasibini oldukça ağır bir şekilde almıştı.
35* AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
1881'de, Rusya'da tahta çıkan III. Aleksandr, yeni bir
siyaset
belirlemişti. Bu siyaset; "Tahtın dokunulmaz haklarını muhafaza etmek ve Rusya'yı tek bir devlet (Çarlık), tek bir millet (Rusluk) ve
tek bir görüş (Ortodoksluk)"
haline getirmekti. Bunun için Bf, Rusya Çarlığı'nda
yaşayan Rus olmayan kavimleri ya "imha etmek" veya "Ruslaştırmak" gerekiyordu.11
Rus olmayan milletleri tamamen imha etmenin mümkün olmamasından dolayı Ruslaştırma siyaseti
tercih edilmişti. Rus yönetiminin bu işin tatbikatında en büyük destekçileri ve aynı zamanda yol göstericileri ise, Çar'ın eğitimcisi Mukaddes
Sinod Reisi (Rus Kilisesi İşleri) Pobe-donostsev ile bilimsel teorisyenliği ve uygulayıcılığını da
yapan Nikolay I. İlminskiy
(1822-1891) idi. 1 Kasım 1894'de ölen III. Aleksandr’ın yerine geçen II. Nikola (1894-1917) da babasından kalan Ruslaştırma politikasına devam etmişti.12 XIX. yüzyıl sonlarından itibaren,
Rusya Çarlığı idaresinde
gayri Rus olmak, Rus yönetimi için artık tek başına büyük bir problem olmakla eşdeğer hale gelmişti.
Rusya ve Polonya'da yüzlerce Yahudi öldürülmüş, binlercesi evsiz barksız kalmıştı. Başta Türkler olmak üzere diğer gayri Ruslar için kimsenin müdahale etmeye yeltenmemesine karşılık, Yahudiler için bazı batı devletlerinin cüzi protestoları olmuştu. Çar Hükümeti, Mayıs 1882
tarihinde "Yahudiler Hakkında Muvakkat Nizam" adlı bir kanun çıkararak Yahudileri birçok haktan mahrum etmişti (Bu kanun 1917 îhtilali'ne kadar yürürlükte kalmıştı). Rusların bu
Yahudi karşıtı tavrı hemen
kendi eksenindeki ülkelerde
de etkisini göstermişti. Mesela Romanya'da Yahudiler aleyhine uygulamaları yürürlüğe koymuştu.13
Rus Hükümeti, ülkesindeki Yahudilere
karşı iki yönlü bir politika izliyordu.
Bundan birincisi, Yahudilerin bir kısmını Rusya'dan sımrdışı etmek; ikincisi ise Yahudileri
Rusya'da akraba ve
36 • ALİ ARSLAN
dostlarıyla beraber yaşadığı eyaletten başka bir Rus eyaletine sürgüne göndermekti. Bunlar,
gittikleri yeni mekanlarında
çoluk çocuklarıyla beraber aç ve çaresiz bir vaziyette yaşamak veya Rusya'dan göç etmek zorunda kalmaktaydılar.14
II-YAHUDİLERDE StYON FİKRİNİN/FİLİSTİN'E YERLEŞME DÜŞÜNCESİNİN ORTAYA ÇIKIŞI
XIX. yüzyıldaki Yahudi karşıtlığı ortaya çıkmadan çok önce, XVIII. yüzyılda Hassidim Hareketi'nin
etkisiyle yeni Yahudi grupları da Filistin'e akiri etmiş ve kendilerini ibadete adamışlardı.
Dinsel olarak, Tanrı tarafından gönderilecek bir
Mesih'in Yahudileri Kudüs'te
toplayacağını düşünen Yahudiler, sabırla o günü beklemişlerdi. Ancak Belgratlı Haham Judah Alkalai
(1789-1878), Yahudilerin kefaretlerini bir an önce tamamlayıp insanoğlu eliyle
Filistin'e dönüş
sürecini başlatması fikrini ortaya atmıştı. Avrupa'da dolaşarak düşüncesini yaymaya
çalışmış ve örnek olmak için kendisi de Filistin'e yerleşmişti. Alkalai ile aynı görüşleri paylaşan diğer bir
Yahudi aydını, Doğu
Prusya'nın Thorn şehrinde doğan Zevi Hirsch Kalischer (1795-1874) gençliğinde Fransa ve Almanya'da
Yahudilerin medeni hak ve özgürlüklerini elde ettiklerine şahit olmuş ve bunu Yahudilerin sürgündeki kefaretlerinin dolmasının bir delili olarak kabul etmişti. Kalischer, Tanrının vaadini gerçekleştirmek için, Yahudilerin
insan girişimi ile
Filistin'e dönme sürecinin
başlatılması ve Yahudilerin bir bayrak altında toplanmasını önerdi. Bu amaçla, Avrupa'daki Yahudi liderleri birleşmeli ve bir dernek kurmalıydı. Bu dernek, Yahudilerin
Filistin'de tekrar egemenliğini
kurmak için çalışmalıydı. Kalischer, bu fikirlerini hayata geçirmek için de çalışmalar yapmış
37* AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
ve 1836 tarihinde,
Rothschildler'den Kudüs'ün
satın alınması için dönemin Mısır ve Suriye Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa nezdinde girişimde bulunulmasını istemişti. Aynı teklifi
daha sonra Yahudi cemaatinin önderlerinden Moses Montefiore de yapmıştı. Ancak AIU, Kalischer'in
fikirlerini değerlendirerek,
1870'te, Yafa'da Mikveh Israel (İsrail'in Umudu) adlı tarım okulunu kurmayı kabul etmişti.15
İngiltere vatandaşı, Yahudi asıllı Moses Montefiore, Kudüs'ün satın alınması fikrini
ortaya atmakla kalmamış, 1835'ten
itibaren Filistin'le ilgilenmiş ve Kudüs'ü çevreleyen surlar dışında bir yerleşim kurmayı tasarlamıştı. Montefiore,
bu isteğine 1855
tarihinde Osmanlı
Padişahı'ndan elde ettiği fermanla ulaşmış, Kudüs'ün batısında ve Sion
Dağı eteklerinden
aldığı arazide,
1857-1860 yılları arasında
Mişkenot Şaananim (Huzurlu Evler) mahallesi adı verilen bir merkez oluşturmuştu.16 Yahudilerin
Filistin'e yerleşmesi konusunda
çalışmalar yapan İngiliz vatandaşı Moses
Montefiore, 1839 yılında Filistin'de
İngiltere himayesinde
bir Yahudi devleti kurulması
gerektiğini ifade ederek17 bir ilki gerçekleştirmiş ve
Yahudiler'in Filistin'e yerleşmek için bir büyük devletten faydalanması düşüncesinin mimarı olmuştu. Bu
fikir ile, Yahudilerin Filistin'e yerleşme konusu, bölgeyi ele geçirmek isteyen emperyalist devletler
için dikkate
alınması gereken
uluslararası bir
kart haline gelmişti.
Yahudilerin Filistin'e dönüşünü dinsel nedenlerle değil ulus-ırk zemininde ele alan Moses Hess
(ö. 1875),
1862 tarihinde yayınladığı Roma ve
Kudüs adlı eserinde,
"Hıristiyan Roma yıkıntıları altından
yepyeni bir İtalya fışkırıyor" demekte
ve bunun Yahudiler tarafından
da taklit edilmesi gerektiğini savunmaktaydı. Hess, Yahudilerin bir ümmet değil bir millet/ırk olduğunu, Almanların da
Yahudilerin dininden değil ırkından nefret ettiğini
?İÇ-'. 38 • ALİ ARSLAN
iddia etmekteydi. Ona göre, tek çözüm Filistin'de bir Yahudi
devleti kurmaktı. Bu
proje için
uluslararası şartların da uygun olduğuna inanan Hess, Avrupalı devletlerin Şark Meselesi'nin çözümü için mücadele ettikleri
bir dönemde, Filistin'de
Yahudi devletinin kurulmasının,
Avrupa'nın "Hasta Adamı" olduğu iddia edilen Osmanlı Devleti'ni de dirilteceğini savunuyordu. Rothsc-hildler
gibi birkaç Yahudi
zengininin birleşerek mali
boyutunu karşıladıktan sonra Avrupalı devletlerin de Yahudi
devletinin kurulmasını
onaylayacaklarına inanıyordu. Osmanlı Devleti'nin de Yahudi
'devletinin kurulmasına itraz etmeyeceği kanaatinde olan Hess, Osmanlı yöneticilerine, "Bize
ülkemizi geri
verin, bizim paramızla da çürüyen imparatorluğunuzun diğer yerlerini
onarın" diye
teklifte bulunuyordu.18
Rusya'da Yahudilere karşı zulümlerin başlaması üzerine, Yahudi göçünün Siyon'a, yani Filistin'e yönlendirmesinde etkili
olan bir önder de Ödessah Doktor Yehuda Leib Pinsker
(1821-1891)'dir. Daha önceleri Rusya'da yaşayan Yahudilerin hak ve özgürlüklerini kazanması için mücadele eden
Pinsker, 1881'den itibaren Rusya'da başlayan Yahudilere yönelik zulümler üzerine, 1882 yılında yazdığı Kendi
Kendine Kurtuluş eserinde,
Yahudi aleyhtarlığının
Doğu'da ve Batı'da tedavisi olmayan psikolojik bir hastalık olduğunu, bunun çözümünün de Yahudilerin diğer uluslarla denk bir statüye kavuşturacak bir
devletin kurulması ile gerçekleşeceğini savunmuştu. Ayrıca Pinsker,
Yahudilerin bağımsızlığının
Avrupalı devletlerin girişimleri ile değil Yahudilerin kendi ortak çalışmaları sonunda gerçekleşmesi gerektiğini belirtmişti. Bu düşünceleri benimseyen Yahudi toplulukları, birçok yerde
Siyon Aşıkları (Hoveve
Zion) dernekleri kurmuşlardı.
Bir yıl gibi kısa bir süre içinde, Rusya ve Doğu Avrupa'da kurulan Siyon Aşıkları derneklerinin sayısı on ikiye yükselmiş ve daha sonra da hızla artmıştı. Pinsker,
6 Kasım 1884'te
Katoviçe'de bir
39« AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
kongre düzenlemiş ve Filistin'deki kolonizatör Yahudilere yardım eli uzatılmasının yöntemleri tartışılmıştı.19
Avrupa'da Yahudilere karşı zulümlerin henüz başlamadığı bir dönemde, 1830'larda, Kudüs'ün satın alınarak buraya
Yahudilerin yerleştirilmesi
düşüncesi ortaya çıkmış; 1860'lara gelindiğinde ise bu düşünce daha da gelişerek Yahudi devletinin kurulmasında izlenecek yol da ortaya konmuştu. Bu genel çerçeve; Avrupalı devletlerin
Şark Meselesi
yani Osmanlı
coğrafyasının paylaşılmasmdaki mücadelelerinden yararlanılacak, mali
boyut Yahudi zenginleri tarafından halledilecek, mali sıkıntı içinde olan Osmanlılara Filistin'in Yahudilere verilmesi
karşılığında yardım
yapılacaktı.
1870-1880'lerde, Doğu Avrupa'dan Yahudi göçleri başladığında, Filistin'de
bir Yahudi devleti kurmak isteyenler, bu konuyu düşünce ve plan noktalarından çözüme bağlamışlardı. Onlar için yapılması gereken, bu planın tatbikinin yapılması ve ortaya çıkacak engellerin aşılmasından ibaretti.
III-YAHUDİ GÖÇÜNÜN NİTEÜĞİ
Doğu Avrupa ve Rusya'dan 1870'lerde göç başlamış, özellikle Rusya'da,
1892'de baskının zirveye
çıkması üzerine, Yahudiler
akın akın emniyetli
ülkelere göç etmeye başlamışlardı. Yahudilerin göç sürecinde iki önemli özellik göze çarpmaktadır. Bunlardan
birincisi, canlarını kurtararak
çoluk çocuğuyla beraber
Yahudi olarak yaşayabilmek; ikincisi
ise, bu göç ortamında Filistin'de
bir Yahudi vatanı kurmak
veya en azından buna
zemin hazırlamak
şeklindedir
Canını kurtarmak ve rahat yaşamak için başta ABD ve
Kanada olmak üzere Türkiye dahil
pek çok ülkeye göç
edilmişti.
40 • ALİ ARSLAN
1880-1914 tarihleri arasında Avrupa'dan sadece ABD'ye göç e-den Yahudilerin sayısı 3.000.000'u bulmuştu.20
Dinî ve milli amaçla yapılan göçün hedefi ise Filistin'di. XIX. asrın başlangıcından beri dinî maksatlarla bazı Yahudiler gelip kutsal şehirlere yerleşmeye başlamışlardı. Ancak, dinî ve ticarî alan dışında kolonizasyon için ilk ziraî Yahudi göçü 1882 yazında başlamış ve
3.000 kadar Yahudi Yafa'ya ayak basmış ve yeni bir süreç başlamıştı.21 Doğu Avrupa ve Rusya'da yaşanan baskılar sırasında, Yahudiler
bir yandan hayatlarım kurtarmak
için mücadele ederlerken,
diğer yandan
Filistin'de bir devlet kurma düşüncelerini, Yahudi önderlerinin etkisiyle, olgunlaştırmaya
başlamışlardı. Osmanlı Devleti'nin Yahudilerin göçüne karşı alacağı tavır da bu
noktalar dikkate alınarak
şekillenecekti.
IV-YAHUDİ YARDIMSEVERLERİ
VE YARDIM KURULUŞLARI
Avrupa'dan Yahudi göçleri başladığı sırada, Filistin'de
bir Yahudi devleti kurmak isteyenler stratejilerini belirledikleri gibi, nerede
olurlarsa olsunlar, göçmen Yahudilere
yardım etmek için örgütlenmiş Yahudi teşkilatlan da kurulmuş bulunuyordu. Bu teşkilat ve hayırseverlerin bir kısmı şunlardır:
Filistin'deki Yahudiler İçin Kurulan Fon: Flaluka
Dünyanın her yerindeki Yahudi cemaati,
Filistin'deki yaşayan Yahudiler
için haluka
toplamakta idi. Tayin edilen görevlilerce toplanan bu yardımlar, belli bir sistem içerisinde toplanarak Filistin'deki
Yahudilere gönderilmekte idi.
XVIII. yüzyılda,
İstanbul'da Va'ad ha-Pekidim adı verilen bir kuruluş meydana
41 •AVRUPA'DAN' TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ getirilmişti. Daha
sonra Amsterdam'da benzeri bir yapılanma gerçekleştirilmişti. 1830'lardan itibaren Doğu Avrupa'dan Eşka-naziler Filistin'e göçe başladılar. Gittikçe artan
ve sadece ibadet ve eğitimle
meşgul olan Yishuv (Yahudi yerleşim birimleri)larda yaşayan bu Yahudilerin gelir kaynağı sadece haluka idi. Göçmenlerin her gün artması, Filistin Yahudilerine yardım anlayışının tartışılmaya başlanmasını
sağlamıştı. Yahudilerin Filistin tutkusunun bir göstergesi olan bu yardım anlayışı22 yeni
yeni yardım faaliyetlerinin
ortaya çıkmasını
sağlayacaktı. Moses Montefiore ve Kudüs'te
Yeni Yahudi Mahallesi Kuruluşu
1835'den itibaren Filistin'le
ilgilenen İngiltere
vatandaşı Yahudi asıllı Moses Montefiore, Kudüs'ü çevreleyen surlar dışında bir yerleşim kurmayı tasarlamıştı. Montefiore
bu isteğine 1855
tarihinde elde ettiği fermanla
ulaşmış, Kudüs'ün batısında ve
Si-on Dağı eteklerinde
arazi almasına izin verilmişti. 1857-1860 yılları arasında kesintisiz
tek parça halinde
bitişik küçük konutlar
dizisi oluşturulmuş ve Mişkenot Şaananim (Huzurlu
Evler) mahallesi adı
verilmiş, etrafı duvarlarla çevrilmiş ve geceleri kapanan sağlam bir giriş kapısı yapılmıştı. Bir vakıf kuran Moses Montefiore,
kendisinin kurduğu mahallenin
ihtiyaçlarını karşılamaya
çalışmıştı.23
Adolphe Cremieux'nûn Yardımları
Fransa içinde ve dışında Yahudi haklarını müdafaa eden
Adolphe Cremieux, 1845 yılında karısını ve çocuklarının dinini değiştirip onları Hıristiyan yapmıştı. Bu yıldan itibaren Yahudiliğe ilişkin meselelerde
kendini geri planda tutmuştu.
Cremieux,
42«ALİ ARSLAN
1848 devrimci hükümetinde adalet bakanı olmuş ve 1870'te II. Napolyon'un
iktidardan düşmesi üzerine tekrar
adalet bakanı olarak görev yapmıştı. 1860 yılında, AlU'nun kuruluşunda yer almış ve bir süre başkanlığını yürtmüştü.24
Cremieux, 1840 tarihinde, Kahire'de
okullar açtırmış, ancak
bu okullar onun temsilcisi Albert Cohn'un bölgeden ayrılması üzerine kapanmışlardı.25
Baron Maurice de Hirsch'in Yardımları
Türkiye'deki ilk demiryollarını finanse eden demiryolu kralı Baron Maurice de Hirsch, zor
durumda olan veya durumlarının
geliştirilmesi arzulanan Yahudilere yardım yapan önemli bir şahsiyetti. 1873 tarihinde, Baron Maurice
de Hirsch'in Osmanlı Devleti'ndeki
Yahudilerin eğitimine harcanmak
üzere AlU'ya
bir milyon frank bağışlaması,
Türkiye'de açılması düşünülen fakat mali zorluklar yüzünden bir türlü gelişme gösteremeyen Alyans okullarının önünü açmıştı. Bu okulların kurulması için bir vakıf kurmuş ve vakfın idaresini AlU'ya vermişti. Ayrıca Hirsch'in
karısı Clara
da bu okullara yüzbinlerce
franklık yardımlarda bulunmuştu.26
Rothschild'in Yardımları
Osmanlı Devleti'nin Avrupai tarzda yeni düzenlemeler yaptığı son döneminde, Yahudilerin eğitim anlayışında bazı değişiklikler meydana
gelmişti. Yahudiler,
Hahamhanelerin açtıkları okullar
yanında yerli
ve yabancı Yahudilerin
açtıkları özel okullarda
eğitim görmeye
başlamışlardı. Paris'teki Merkez idare Meclisi, 1854
yılında Comite
de Bien-
43 »AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ faisance’ın başkanı ve
Rothschildler'in sekreteri Albert Cohn'u doğuya göndermişti. Bölgeye 50.000 Frankla beraber giden
Albert Cohn, Rothschild'in parasıyla İskenderiye'de iki okul, Kudüs'te bir hastahane, kızlar için bir okul ve erkekler için bir meslek okulu açmıştı. Ayrıca Albert
Cohn, İzmir ve İstanbul'da da birer okul açmıştı.27 Bu arada Cohen'in,
Yahudilerin de Islahat Fermanı'na dahil edilmesi için Padişah
dahil Osmanlı yöneticileri ile görüşmeler yaptığını da
belirtmek gerekir. 1854'te, Rothschildler'in desteği ile Hasköy-Piripaşa'da açılan Eskuola
(Okul), İstanbul'da Hahamhane
kontrolü dışında yahancı Yahudilerin
açtığı ilk
okul olarak faaliyete başlamıştı. Ancak, İstanbul'daki Yahudilerin eğitimi, Alliance Israelite
Universelle'nin 1875 yılında açmaya başladığı eğitim kurumu ile Avrupai yönde önemli bir ivme kazanabil-mişti.28 Yahudilerin
yeni okullar açmalarında,
Hasköy'de olduğu gibi, Protestan misyonerlerinin
Yahudilik aleyhine yaptıkları
propagandaların yoğunlaşmasının da önemli rolü vardı.29
Rothschild'in
Filistin'e yerleşen Yahudilere
yaptığı yardımın miktarı da oldukça fazlaydı. Mesela,
1883-1899 yılları
arasında, bütün Siyon Aşıkları derneklerinin yeni Yishuh için harcadıkları para
87.000 sterlini aşmamaktadır.
Tarımla uğraşmamış kişilerden oluşan Yahudiler, sıtma ve diğer hastalıklar dolayısıyla kırılmak üzere iken, adının gizli kalması şartıyla Baron
Edmond de Röthschild, Siyon Aşıkları’nın imdadına yetişmiş ve
1883-1899 yılları arasında
1.5 milyon sterlin yardımda bulunmuştu. Edmond de Röthschild, Filistin'e Yahudilerin yerleşmesini sağlamak için toplam
5.600.000 sterlin harcayarak "Yishuv'un Babası" unvanını kazanmayı gerçekten
haketmişti. Siyonistler tarafından Siyonizm karşıtı olarak algılanan Röthschild dahi sonraları "farklı bir
Siyonist" olarak tarif edilecek ve Chaim Weizmann da "yanılmışız.................. Onun Siyonizm'e
ilgisi en az bizimki kadar politikti" demekten kendini alamayacaktı.30
44 • ALİ ARSLAN
Universal Evangelical
Alliance
(Evrensel Protestan Birliği)
1855 yılında, Londra'da Culling Eardley tarafından kurulmuştur. Hıristiyan dünyasında Yahudilere
sempatiyle bakan bir örgüttür. Yahudilerin ıslah edilmesi gerektiğine inanan bu örgütte, ağırlıklı bir
isim olan Neuchatelli Pastor Petovel'in, daha sonra AlU'nun liderliğini yapacak kimselerle ilişkileri vardı. Bu teşkilat, Yahudiler için de bir Alliance oluşturmak için ilham kaya-nağı olmuştu.31 Alliance
Israelite Üniverselle
Alliance Israelite Üniverselle (AIU); Yahudileri özgürleştirmek, eğitmek ve kalkındırmak için 1860 yılında, Paris'te kurulmuştu. Kuruluş için yapılan çağrı ve
menifestoda yazılanlara
göre, "dünyada bir tek Yahudilerin kendilerini
koruyacak bir devletleri yoktu." Örgüt bu boşluğu
doldurmak için çalışacaktı. Örgüt "manevi
kalkınma-dinsel dayanışmanın
merkezi ve Yahudi olmaktan dolayı eziyet gören herkesi koruyan bir yer"
olacaktı.32
AlU'nun öncelikli gördüğü konuların başında, Yahudilerin
eğitimi için yaptığı faaliyetler
gelir. Bu çerçevede, AlU'nun
Osmanlı Devleti'nde
ilk açtığı okul, çoğunluğu Seferadi kökenli 1500 civarındaki Yahudi cemaatinin AlU'ya müracaatı üzerine, 1864 yılında, Volos'ta kurulmuştu.33
AlU'nun başkanı Adolphe Cre’ınieux'nün 1863 yılında İstanbul'u ziyareti
sırasında, Abraham
de Kamondo başkanlığında
Alyansın İstanbul Komitesi kurulmuştu; yardımcılığına Jacques
de Castro, sekreterliğe Emmanuel
Veneziani, saymanlığa Daniel
Fernandez ve üyeliklere de J.R.
Servi, Hermann Klarfeld ve Adolph Barbier getirilmişti. AIU, okul açmak için yardıma hazır
45 «AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ olsa
bile esas itibariyle mahalli cemaatin mali desteğini sağlamadan okullara idareci göndermiyordu.34 Kuzguncuk
Erkek Alyans Okulu, İstanbul
Hahambaşılığı'ndan mali yardım alırken, Kuzguncuk
ve Dağhamamı kız
okulları yardım alamıyordu.35
Alyans ideallerinden etkilendikleri
belli olan, diğer bölgelere
göre nispeten zengin Yahudilerin oturduğu Kuzguncuk cemaati, mevcut
Talmud Tora'yı reform
ederek Fransızca,
Türkçe ve Tevrat'ın okutulacağı yeni bir okul açmak için hazırladıkları planlarını daha
1867 yılında kamuoyuna
duyurmuşlardı. Ancak
bunda başarı elde edilememişti. Fakat, 1873 tarihinde Baron
Maurice de Hirsch'in Osmanlı Devleti'ndeki Yahudilerin eğitimine harcanmak üzere AlU'ya bir milyon frank bağışlaması, Alyans okullarının önünü açmıştı.36 Alyans,
1874-1908 arasında
İstanbul'da altısı erkekler ve beşi kızlar için olmak üzere on bir okul kurmuştu. 1912 yılında, bu Alyans okullarında yarısı parasız olmak üzere 4000'den fazla öğrenci okuyordu.37 1911 yılında, 65.000 Yahudi'nin yaşadığı İstanbul'da, Alyans okullarına giden öğrencilerin sayısı 4634
olup, bu rakam okul çağındaki
Yahudi çocuklarının % 35'ini oluşturuyordu.38
Başlangıçta, Alyans Okulları dört yıllık ilkokul
seviyesinde idi. İki
yıllık anaokulu da açılabildi. Bu okullar daha sonraları 6-15 yaşları arasındaki çocuklar için yedi-sekiz
sınıflı hale getirilmişlerdi. Ders programı; din bilgisi, Tevrat kaynaklı tarih, İbranice, Fransızca, aritmetik,
coğrafya, tarih, fen bilimleri, Fransız hattatlığı, "faydalı bir
dil"di. Ayrıca, kızlara
elişi de öğretiliyordu.39
1860 yılında kuruluşundan itibaren,
Fas'tan İran'a kadar
Se-farad Yahudilerinin çocuk ve gençlerinin eğitimini üzerine alan AIU, I. Dünya Savaşı arefesinde, 183 okulunda
43.000 öğrenciyi
yetiştirmekteydi. AIU, Sefarad cemaatinin geleneksel eğitim siste-
46-ALİ ARSLAN
mini ortadan kaldırarak veya zayıflatarak eğitim alanında bir
tekel oluşturmuştu.40
AIU, bazı ülkelerde farklı adlarda
teşkilatlanma yapabilmekteydi.
Mesela, Almanya'da "Deutsche Konferenzgemeinschaft" adıyla örgütlenmişti.41
Siyon Aşıkları Hareketi
Odessah Doktor Yehuda Leib Pinsker
(1821-1891), 1881'den itibaren Rusya'da Yahudilere yönelik başlayan zulümler üzerine, 1882 yılında yazdığı Kendi
Kendine Kurtuluş eserinde,
Yahudi aleyhterlığınm
Doğu'da ve Batı'da tedavisi olmayan psikolojik bir hastalık olduğunu, bunun çözümünün de Yahudileri diğer uluslarla denk bir statüye kavuşturacak bir
devletin kurulması ile gerçekleşeceğini savunmuştu. Ayrıca Pinsker,
Yahudilerin bağımsızlığının
Avrupalı devletlerin girişimleri ile değil Yahudilerin kendi ortak çalışmaları ile gerçekleşmesi gerektiğini belirtmişti. Pinsker,
Filistin'de kolonizasyonun şart olduğuna inanmakta ve Avrupalı devletlere Yahudi yurdu
kurmak için haklı bir
sebep gösterilebilirse
Batı'nın Siyonizm! destekleyeceğini ve Osmanlı Devleti'ne baskı yaparak Siyonistlerin
isteklerine kavuşabileceklerini
ifade ediyordu. Bu düşünceleri benimseyen Yahudi toplulukları, birçok yerde
Siyon Aşıkları (Hoveve
Zion) dernekleri kurmuşlardı.
1882-1883'te Rusya ve Doğu Avrupa'da kurulan Siyon Aşıkları derneklerinin sayısı on iki iken, daha sonra büyük bir hızla artarak 1889-1890 yıllarında 138'e ulaşmıştı. Üye ve dernek sayısındaki artışa rağmen Siyon Aşıkları’nın en büyük problemi mali konularıydı. Örgütün yıllık gelirinin
50.000- (yaklaşık 5000
dolar) ruble olmasına
karşılık, Filistin'e yerleştirilecek bir ailenin maliyetinin 3000 ruble olması gözönü-ne alındığında Siyon Aşıkları örgütünün zaafiyeti
ortaya çıkmak-
47* AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
tadır. 1883-1899 yılları arasında bütün Siyon Aşıkları demeklerinin yeni Yishuh için harcadıkları para
87.000 sterlini aşmamaktadır.
Tarımla uğraşmamış kişilerden oluşan Yahudiler, sıtma ve diğer hastalıklar dolayısıyla kırılmak üzere iken, adının gizli kalması şartıyla Baron
Edmond de Rothschild, Siyon Aşıkla-rı’nın imdadına yetişmiş ve 18831899 yılları arasında 1.5
milyon sterlin yardımda
bulunmuştu.42 Yahudi Koloniler Birliği
(Jewish Colonization
Association)
1891 tarihinde, Baron Maurice de
Hirsch tarafından
göçmen Yahudileri Arjantin ve diğer yerlere yerleştirmek için kurulmuştu.43 Sağlığının bozulması ve oğlunun Cambridge Üniversitesi 'nde öğretim görmekte olması dolayısıyla, Edmond
de Rothschild, Filistin'de kurup geliştirdiği yeni Yishuv'ı 1900 yılında, bu alanda tecrübeli Yahudi Koloniler Birliği'ne devretmişti.
Ingiliz-Yahudi Cemiyeti
(Angb-Jewish Association)
Yahudilere yardım etmek üzere kurulmuş bir cemiyet olup siyasi
alanda da faaliyet göstermekteydi.
1909'da, Osmanlı Milletvekilleri Londra'dan ayrılmadan önce İngiliz-Siyonist Federas-yonu'nun
daveti ile bu kuruluşun
başkanı Francis Mantefiore ve yetkilileri ile görüşmüşler ve ayrılıkçı Yahudileri istemediklerini açık bir şekilde beyan etmişlerdi.44 ;. Bu cemiyetin Osmanlı Hükümeti nezdinde
de etkisi büyüktü. Mesela,
Osmanlı Hükümeti, okulların herhangi
bir kuruluş adına kaydedilmesini
yasaklayan kanunu bozarak Kudüs'teki Eveline de Rothschild Okulu'nu İngiliz-Yahudi Cemiyeti adına kaydetmişti.45
48.ALİ ARSLAN
Alman-Musevi Kolonizasyon Örgütü
(Allgemeine Jüdische Kolonisations Organizastion)
Yahudilere maddi ve siyasi alanda yardım etmek üzere kurulmuş bir örgüttü. 1909'da, Berlin'deki Osmanlı Büyükelçisinin girişimiyle, AJKO,
Yahudilerin Mezapotomya'ya yerleştirilmesi konusunda bir plan hazırlamıştı. Planı Osmanlı Hükümeti'ne sunmak üzere örgütün başkanı Dr.
Alfred Nossig İstanbul'a
gelmişti.46 Hilfeverein der Deutschen Juden
Doğu Avrupa Yahudilerinin sosyal ve politik durumlarının düzeltilmesi için 1901 yılında kurulan Alman Yahudi örgütü. Al-liance Israelite Üniverselle karşı bir
okul örgütü
geliştirdi. Eşke-nazi cemaati ile yakından
ilgilendi. 1908'den sonra İstanbul'daki iki Talmud Tora'ya yardımda bulunmuş ve Eşkenazi cemaatinin desteğini kazanmıştı.47
Hilfsverein kısa süre içerisinde Alyans’ın bir
alternatifi haline gelmişti.
Mesela 1911 yılında, Manastırdaki mahalli Alyans teşkilatı ile Paris'teki merkez arasında yaşanan anlaşmazlıklar karşısında, Siyonist
L'Aurore gazetesinin editörü Sciuto, Alyans’ın rakibi Hilfsverein'in davet
edilmesini teklif etmiş ve
"Alyans Hilfs-verein'e karşı şiddetli bir kıskançlık duyması" dolayısıyla mahalli
teklifleri kabul edeceğini
belirtmişti.48 B'nai Brith (Bene Berit)
1843 yılında, Amerika Birleşik Devletleri'nde kurulan Yahudi
örgütü. Localı ve din adamı meclisli Masonluk basamakları üzerine yapılanmıştı. 1911'de
İstanbul, İzmir ve
Edirne'de localar açmıştı. Joseph
Niego, 1911'de İstanbul'da kurulan
Bene
49-AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
Berit'in hem İstanbul locası başkanı hem de Doğu Akdeniz'i kapsayan XI. bölgesinin başkanlığını yürütmeye başlamıştı. Bu gelişme, Türkiye Yahudilerinin
Alyans vesayetinden kurtarılması
çabalarının "kurumsallaşmış bir ifadesi" idi. Eşkanazi ve Sefa-rad ileri gelenleri
bu localar sayesinde bir araya gelmiş ve cemaat mensupları arasında yardımlaşmayı güçlendirmek için çalışmışlardı. Balkan
ve I. Dünya Savaşları
sırasında muhtaç Yahudilere etkin bir şekilde yardım etmişlerdi. Bu
localar Siyonistler tarafından
ele geçirilmiş ve Hahambaşı Naum aleyhine yürütülen kampanyanın merkezi
haline getirilmişlerdi.
Merkezi kontrolden oldukça bağımsız olarak çalışmalar yapan Bene Berit, Türkiye'de I. Dünya Savaşı'ndan sonra güçlenmeye başlamış ve
1920'lerde bu localar Yahudi cemaatinin bütün işlerini eline almıştı. Bene Berit örgütü, Yahudileri "bağımsız, yetişkin birer
insan olarak ilan" etmiş ve yerel cemaati hareket geçirip canlandırmayı locaları sayesinde
başarmıştı.49
Bulgar Prensliği'de Filistin Kolonileştirme
Örgütleri ve Hoveve Sion
1878'de kurulan Bulgar Prensliği'nde Siyonist fikirler taşıyan akımlar güçlenmeye başlanmıştı. 1895 yılında, Sofya, Filibe ve Plevne'de
Filistin Kolonileşme
örgütleri kurulmuştu ve Hoveve Sion örgütü gençler üzerindeki etkinliğini gittikçe
arttırmaktaydı. 1913 yılma gelindiğinde, Siyonistler,
Bulgar Prensliği'ndeki Yahudi
cemaatinden, iki yer hariç Alyans örgütünü uzaklaştırmışlardı.50
Dünya Siyonist Teşkilatı
XIX. yüzyıl boyunca gelişen ve Herzl'le zirveye çıkan Siyonizm düşüncesi; Yahudilerin Filistin'e yerleşerek bağımsız bir
50 • ALİ ARSLAN
devlet kurmaları ve Yahudiliğin bütün kurumları ile canlandırılmasını ifade
ediyordu.
Herzl öncesinde, Alkalay, Hess ve Kalischer
gibi Siyonist öncüler vardı.
İbranicenin yeniden canlandırılıp yaşayan bir dil
haline getirilmesi ve kutsal topraklara yerleşilmesi fikrini savunan Baruh Mitrani de bu
ekole dahildi.51
1860 yılında, Budapeşte'de dünyaya gelen
Doktor Theodor Herzl, Viyana Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde öğrenim gördü ve 1884
tarihinde doktorasını
tamamladı. Bir süre avukatlık yapan Herzl, bu işten tatmin olmayarak gazetecilik
yapmaya başlamış ve Avrupa'nın tanınmış gazetelerinden
Neue Freie Presse'nin Paris temsilciliğine atanmıştı. Theodor Herzl, Dreyfus davası sırasında yaşanılan Fransız antisemitizmi
üzerine, Yahudi
Devleti (1896) kitabını yazdı.
Çeşitli yollarla Filistin'e sızma metodunu takip edenlere
minnetini açıkça ifaden
eden Herzl, bu metottan vazgeçilerek konunun siyasi olarak halledilmesi gerektiğini belirtmişti. Yahudilerin
yaşadığı toplumlarda
açık veya
gizli olarak antisemitizm.bulunduğunu
ve bunun da Yahudi sorunuyla neticelendiğini savunuyordu.
Yahudilerin bir devlet kuracak kadar güçlü olduğuna işaret eden Herzl, Yahudi sorununun uluslararası bir mesele olduğunu, çözümünün de uluslararası arenaya çıkarılıp büyük devletlerin
dikkati çekilerek
çözüleceğini belirtiyordu.
Herzl, Yahudi devleti kurulana kadar,
iki teşkilatın
kurulmasını teklif ediyordu. Birincisi "Yahudi Cemiyeti"
adında siyasi
bir örgüt olacak,
Avrupa devletleri ile temasa geçecek, diplomatik mücadele edecek ve Yahudiler adına bir hükümet gibi hareket edecekti. İkinci teşkilat ise,
Yahudilerin Filistin'e göçünü ve orada yerleşmesini sağlayacak bir ticarî şirket olacaktı. Bu
ticaret şir-
51 • AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ ketinin
her bakımdan önemine
binaen, Londra'da kurulmasını teklif etmişti.
Herzl'in fikirleri doğrultusunda, 27 Ağustos' 1897'de ilk Siyonist Kongre Basel'de
toplandı, bayrak
ve ulusal marş seçildi.
İli kongrede,
yirmi kişiden oluşan Büyük Hareket
Komitesi kuruldu. Bu komite içinden de Herzl, Max Nordau ve David Wolf-sohn'dan oluşan Küçük Hareket Komitesi kurulmuştu. Böylece Filistin'de
bir Yahudi anavatanını
gerçekleştirecek uluslararası bir teşkilat kurulmuş oldu.
Tabiidir ki teşkilatın
başkanı Herzl idi.52
Herzl'in ikinci olarak kurmak istediği ticarî şirket, 1898'de
Basel'de toplanan İkinci Siyonist
Kongresi'nde kararlaştırıldı ve bir
banka kurulması
kararlaştırıldı. Londra'da bir anonim şirket olarak kurulan bankaya iki
milyon sterlin sermaye temin edildi ve Yahudi Müstemleke Vakfı adıyla faaliyete
başladı. Bu
banka, 1903'te, sermayesi 100.000 sterlin olan İngiliz-Filistin Şirketi'ni kurmuştu. Bu şirket Hayfa, Yafa, Kudüs, Hebron, Beyrut, Safed,
Tiberyas ve Gazze'de şubeler açarak Yahudi kolonizatörlerin her türlü toprak alım-satımıyla ilgilenmeye başladı.53
Amerikan Ortak Yardam
Komitesi
(American Joint Distribution
Committee)
1. Dünya Savaşı sırasında Alyans okulları dahil pek çok Yahudi okulu bu komitenin yardımlarına muhtaç duruma gelmişti.
Yahudi Kız ve Kadınları Koruma Cemiyeti
Londra'da kurulmuş olan Yahudi Kız ve Kadınları Koruma Cemiyeti (Jewish
Association for the Protection of Girls and Wo-men), fuhuş sektöründe mağdur olan göçmen Yahudilere yardım etmek için çalışmaktaydı.54
52 »ALİ ARSLAN
V-YAHUDÎ KURULUŞLARI ARASINDAKİ ÎIİŞKÎLER
Yahudi örgütlerinin çalışma metotları birbirinden
farklı olmakla
beraber, hedeflerini birbirinden ayırmak mümkün olmamaktadır. Alyans; ortak bir din ve
ahlaki geleneklerle birbirine bağlanmış olan Yahudilerin birliğini ve dayanışmasını hedeflemişti. Örgüt, Siyonistlerin
iddia ettiği gibi
sadece filantropik bir hareket değildi. Alyansın siyasal programı, Yahudilerin uluslararası boyutta seferber edilmesini sağlamaktı. Esasında bu,
Siyonist düşünceye de uzak
değildi. Ayrıca Alyans,
Filistin'de ziraat ve ticaret okulları açarak oradaki Yahudileri üretken hale getirmek için çalışma başlatan ilk örgüttü. Fakat Alyans teşkilatının Filistin sevdası, verimsiz olan topraklarda kalabalık nüfusu besleyemeye-ceği için, bölgeye kitlesel
bir Yahudi göçünü
içermiyordu. Bu ise, Siyonizme tamamen ters bir
fikirdi.
Türkiye'ye ikinci Yahudi göçünün başladığı süreçte, Yahudi teşkilatlarının iki
gruba ayrıldıkları
görülmektedir. En eski ve ilk etkili teşkilat olan AIU, İngiliz-Yahudi Cemiyeti (Anglo-Jewish
Association) ile Israelitische zu Wien ile yakın işbirliği içinde çalışmaktaydı. Alyanstan tamamen ayrı ve ona karşı faaliyetleri sürdüren Dünya Siyonist Örgütü (The World Zionist
Organization) ve Hilfsverein der Deutschen gibi teşkilatların XX. yüzyılın başında ortaya çıkmaları, Alyansın Yahudi dünyasındaki liderliğini sarsmaya
başlamıştı. Buna karşı Alyans, Siyonist harekete ve karşı saldırılarına sessiz kalmayı tercih etmişti.55
AIU ile 1891 tarihinde, Baron Maurice
de Hirsch'ün
tarafından göçmen Yahudileri Arjantin ve diğer yerlere yerleştirmek için kurulan
Yahudi Koloniler Birliği
arasında sıkı bir işbirliği vardı. 1891'de
AlU'nun başkanlığını
yürüten Narcisse Leven, aynı zamanda Yahudi Koloniler Birliği'nin de başkanı idi. Aydm'da açılan Or Yehuda Ziraat Okulu,
Yahudi Koloniler Biriliği'ne
ait
53 »AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
olup açılışında AIU tarafından yardımda bulunulurken,
daha sonra da AIU tarafından
denetlenmişti.56
Alyans’ın Filistin'deki Mikve Yisrael Ziraat
Okulu'nun müdürlüğünü
yapmış olan Joseph Niego, 1911'de, İstanbul'da kurulan Bene Berit'in hem İstanbul locası başkanı hem de Doğu Akdeniz'i kapsayan XI. bölgesi başkanı idi. Aynı zamanda Alyansla yakın ilişkileri olan
Yahudi Koloniler Birliği'nin
Osmanlı Devleti'ndeki temsilciliğini yürütüyordu. Bene Berit'in İstanbul locasının açılışı sırasında yaptığı
konuşmada, Doğu Yahu-dilerini vesayeti altında tuttuğu için üstü kapalı olarak
Alyans teşkilatını
eleştirmiş ve "buna karşın bene Berit örgütünün bu Yahudileri bağımsız, yetişkin birer
insan olarak ilan ettiğini"
ifade etmişti.57
Daha önce Herzl'le görüşen her Musevinin afaroz
edilmekle tehdit edildiği
İstanbul'da, Alyans'a bağlı olan ve Hahambaşı görevine başlayan Haim
Naum da Dr. Jacopson'a Siyonistlerin başarısı için çalışacağını söylemiş, hatta Odessa'daki Siyon Aşıkları Kongresi'ne tebrik telgrafı bile göndermişti.58
Yahudilerin Avrupa'dan sürülme çalışmalarına başlandığı dönemde, Yahudilerin
bir kısmı ilk kez
ihtiyaç duyan kardeşlerine yardım edebilecek
iktisadî güce ve uluslararası karta sahip olmuşlardı.
VI-BATI AVRUPALI BÜYÜK DEVLETLERİN
DOĞU POLİTİKALARINDA YAHUDİLERİN YERİ İngiltere
XVIII. yüzyılda, Cebelitarık ve
Malta'ya yeleşen
İngiltere, sömürgesi olan Hindistan ile arasında kalan ve Osmanlı Devleti'ne
54 • ALİ ARSLAN
ait olan topraklarda nüfuzunu arttırarak gelecekte
bu bölgeyi kontrol
etmeyi hedefliyordu. Bu hedef istikametinde, öncelikle faydalanacağı gayrimüslimlerdi. Böyle bir arayış içinde olan İngiltere için, Filistin'de
bir Yahudi devleti kurmak amacıyla ^bazı Yahudilerin 1830'larda
faaliyetlerim hızlandırması
büyük bir nimetti. İngiliz yönetimi, bu düşüncedeki Yahudilerle iyi ilişkiler kurmuş ve
Yahudilerin Filistin'e yerleşmesi konusunda çalışmalar yapan İngiliz vatandaşı Moses
Montefiore'ye Kraliçe Victoria
tarafından 1837
tarihinde "Sir" unvanı verilmişti. Moses Montefi-ore de Filistin'de İngiltere himayesinde bir Yahudi
devleti kurulması
gerektiğini 1839 yılında ifade etmişti.59
Yahudilerden de faydalanarak bölgeyi kontrol altına alma hedefi istikametinde çalışmalar yapan İngiltere, istediği imkana
da kısa süre
içerisinde kavuşacaktı. 1840 tarihinde, Şam'da Hıristiyanların Musevilere
karşı giriştiği hareket
dolayısıyla yaşanan olayın
birçok Musevinin ölümü ile sonuçlanması üzerine, özellikle Batı Avrupa'daki Yahudiler, Osmanlı Devleti'nde yaşayan Yahudilerin can ve mal güvenliği için yardım yapılmasını propaganda
yoluyla talep etmişlerdi. Bu
talebe ilk cevap veren İngiltere olmuş ve Yahudileri himayesine almakla kalmamış, Palmerston, 11 Ağustos 1840 tarihinde, İngiltere'nin İstanbul'daki Büyükelçisi Ponsonby'ye
gönderdiği mektupta,
Avrupa'da zulme uğrayan Yahudilerin
Filistin'de kurulacak bir "Yahudi Yurdu"nâ yerleştirilmelerinin Türkiye için de yararlı olacağını iddia etmişti. Palmerston, "Musevi göçmenlerin serveti yerli halka iş imkanları açacak, teknik
bilgileri ise endüstrinin
gelişmesini sağlayacağı için Osmanlı Devleti'nin zenginlik kaynakları artacak ve Batı’nın 'Hasta Adamı' olmaktan kurtulacaktır" demişti.60
Doğu Akdeniz limanları ile yakından ilgilenen İngiltere, Yahudiler için de çok önemli olan Akka, Hayfa, Yafa ve
Gazze gibi Filis-
55-AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ tin limanlarının haritalarını hazırlamış ve bu
limanlarda yapılan
çalışmaları, yenileştirmeleri yakından takip etmeye başlamıştı.61
İngiltere, 1847 tarihinde Yahudilerin himaye
edilmesi uygulamasında
genişleme yapmayı kararlaştırmıştı. Lord Shaftes-bury'nin
gayretleri ve İngiltere'deki Yahudi
lobisinin de katkısı ile Başbakan Palmerston, Osmanlı Devleti sınırları içerisinde Avusturya,
Rusya, Fransa veya başka bir ülke vatandaşı olup da bir problemle karşılaştığında, ilgili
devletin temsilcisinin sessiz kalması halinde, İngiliz konsoloslarının bu Yahudiler lehine müdahale etmeleri için yetki vermişti. İngiltere'nin bu politikasından şüphelenen diğer devletler
de Filistin'e gelen Yahudilere himaye belgesi dağıtmaya başlamışlardı.62
Almanya'nın etkin bir güç olarak ortaya çıkması ve 93 Harbi neticesinde Osmanlı Devleti'nin oldukça zayıfladığının tezahür etmesi üzerine, İngiltere Osmanlı Devleti'nin
elindeki stratejik topraklara yerleşmeye başlamıştı: Kıbrıs adasına yerleşmesi, bu sürecin başladığını gösteren önemli bir gösterge olmuştu. Osmanlı topraklarında nüfuzunu
arttırmak isteyen İngiltere'de, politikalarına da hizmet edecek Yahudilerin
Filistin'e yerleştirilmesi projesi
de bu dönemde gündeme
getirilmişti. İngiliz Muhafazakar Partisi'nin eski
milletvekillerinden Oliphant, bu konudaki görüşlerini İngiltere Başbakanı Disraeli'ye anlatmıştı. Bu projeyi uygun gören Disraeli, bu projenin yazılı hale getirilerek Dışişleri Bakanı Salisbury'ye
iletilmesini istemişti. Bu konu
Salisbury tarafından da
uygun görülmüş ve bu
projeye yardımı dokunabilecek
Osmanlı ülkesindeki İngiliz
diplomatlarına da birer mektup bizzat Salisbury tarafından yazılmıştı. Bunun üzerine Oliphant, İstanbul'a gelerek hazırladığı projeyi Mayıs veya Haziran 1879 tarihinde
II. Adülhamid'e
sunmuştu. Bu arada İngiltere'de Türk düşmanlığını keskin bir şekilde ifade eden Gladstone hükümeti işba-
56 • ALİ ARSLAN
şma gelmiş ve ilişkiler iyice gerilmişti. Oliphant’ın projesine
cevap almak için
İngiltere'nin İstanbul Büyükelçisi Layard, doğrudan II. Abdülhamid'e müracaat etmiş, ancak
1880'de bu proje uygun görülmemişti.53 Yahudilerin Filistin'e yerleşmesini İngiliz hükümetinin doğrudan desteklemesi,
esasında köklü bir değişimin habercisidir. Artık İngiltere Filistin'de
sahipsiz kalan Yahudileri himaye etmekle yetinmemekte, onları Filistin'e yerleştirerek stratejik açıdan önemli bir merkez oluşturmak istemektedir. Osmanlı Devleti'ne ait toprakları doğrudan idare
etmeye yönelen
İngiltere, kısa bir süre sonra Mısır'ı işgal ederek bu politikasını şüphe götürmez bir şekilde ortaya koymuştu.
Herzl, Osmanlı Devleti'nden Osmanlı borçları karşılığında Filistin'i
istediği sırada, İngiliz
Hükümeti ile de Filistin'e bitişik olan İngiltere'nin işgali altında bulunan Mısır'a bağlı olan Sina Yarımadası64 ile Filistin'in denizden komşusu olan ve İngiltere'nin zoraki yönetimi altında olan Kıbrıs'a Yahudilerin yerleşmesi görüşmeleri de yapmıştı.65
Herhangi bir devletin tek başına Siyonistleri himayelerine
alarak Filistin'de bir Yahudi devletini himayeye kalkması halinde bir savaşın başlamasından çekinen İngiltere, Siyonistlerin
hemen bir devlet kurması
için destek vermekten çekiniyordu. Çünkü, Filistin bölgesini de içine alan Suriye'yi kendi nüfuz bölgesi olarak gören Fransa, böyle bir durum karşısında Suriye kıyılarında demirlemiş olan Fransız donanması ile savaşı başlatacaktı. Bu
tehlike dolayısı ile İngiltere, Siyonistlerin Başkanı Herzl'e Uganda'yı vaat ederek, onların bu bölgeye ilgisini azaltmak istemiş ve bu sayede de Fransa'nın Filistin'e girmesini engellemişti.66
Siyonistleri kendi politikasının aracı olarak göıcn İngiltere, uluslararası alanda Fransa'nın yanında olmasına duyduğu ihtiyaç
dolayısı ile Filistin'de hemen bir Yahudi devleti kurulması fikrini
57» AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
içeren politikasından vazgeçmişti. Belki de bu sayede İsrail'in kuruluşu elli yıl gecikmişti.
Fransa
İngiltere gibi, sömürgecilik faaliyetlerinde Yahudilerden
faydalanmak isteyen Fransa, bu yönde politikalar üretmişti. Fransa'nın Kuzey Afrika'da genişlemesine paralel olarak, Fransa'da ' yaşayan Yahudiler birlikte hareket etmiş ve Yahudilerin batılılaşması istikametinde çalışarak Cezayir'de Fransızların yerleşmesine katkıda bulunmuşlardı. Bu
arada Yahudilerin de kalkınmasına yardımcı olmuşlardı. Kuzey Afrika'daki Fransa'nın diğer bir sömürgesi olan Tunus'a da Fransızlarla beraber Fransa vatandaşı Yahudiler de gelmiş ve AIU, 1875 tarihinde
Tunus'un Djedeida şehrinde bir tarım okulu açmıştı.67
Kırım Savaşı'nda Osmanlı Devleti'nin Rusya'ya karşı İngiltere ve
Fransa ile ittifak yapması ve Osmanlı yönetiminin gayri müs-limler lehine statü değişikliğine gideceğinin ortaya çıkması üzerine, Avrupalı Yahudiler
Osmanlı Yahudileri
ile daha fazla ilgilenmeye başlamışlardı. Yapılacak değişikliklerin Yahudileri
de kapsaması için Fransa'da
Yahudilerin Merkez İdare Meclisi
III. Na-polyon'a, İngiltere'deki
Temsil Heyeti (Board of Deputies) de İngiliz Dışişleri Bakam
Lord Claendon'a Osmanlı
Hükümeti'nin yapacağı ıslahata Yahudilerin de dahil edilmesi
için başvurmuştu. Bu
talepler Fransa ve İngiltere
tarafından olumlu karşılanmıştı. |ltâ siyasal teşebbüsle de yetinmeyen Avrupalı zengin Yahudi ailelerinden Fransız ve İngiliz Rothschild aileleri, Osmanlı Devleti'nin dış borç müzakereleri başladığı sırada, Islahat
Ferma-nı'ndan Yahudilerin
de faydalanmalarını
gündeme getirmişlirdi. 1854 yılında, Paris'teki Merkez İdare Meclisi, Comite de Bienfa-isance’ın başkanı ve
Rothschildler'in sekreteri Albert Cohn'u do-
58 «ALİ ARSLAN
ğuya göndermişti. İstanbul'da bulunduğu sırada padişah ve
hariciye nazırı ile görüşen Cohn, gayrimüslimler hakkında yapılacak düzenlemelere Yahudilerin
de dahil edilmesini talep etmişti. Zaten Osmanlıların da bir ayrım yapmak gibi düşünceleri olmamıştı. Islahat
Fermanı'nda
"Hıristiyanlara ve diğer gayri Müslim vatandaşlara" yeni
haklar getiren bu düzenlemeyi
Avrupalı Yahudiler memnuniyetle karşılamıştı.68
Paris merkezli Alyans okulları, Fransa'nın resmi kuruluşları olmadığı için, Fransız yetkililer
Alyans'tan gelen bireysel müracaatlara cevap vermekte ve zorluklarla karşılaştıklarında yardım edilmesini
diplomatlarına bildirmekteydi.
Yıllar ilerledikçe, hem Fransız hem de Alyans teşkilatının birbirine daha da yakınlaştığı görülmektedir. 17
Nisan 1868'de Fransız
Dışişleri Bakanı Mar-quis de Moustier, Kudüs'teki Fransız konsolosuna
M. Krieger'in Kudüs'te kurduğu
Yahudi okuluna resmi yardım sağlanması talimatını verdiği gibi, Alyans teşkilatı da 1879 tarihinde Fransız konsoloslarının Alyans okullarını himayesinin
"ihtiyari" olmaktan çıkarılarak "yasal bir düzenlemeye kavuşturulması" için Dışişleri
Bakanı Waddington'a başvurmuştu. Bunun üzerine Wad-dington, Osmanlı Devleti'ndeki Alyans okullarına ve öğretmenlerine yardım edilmesi
için Fransa'nın İstanbul
Büyükelçiliği'ne talimat vermişti. Ancak bu gelişme Osmanlı yöneticileri tarafından hoş
karşılanmamıştı. Alyans okullarının resmi olarak Fransız himayesine girmesinin Osmanlı Devleti'ndeki Yahudilere
zarar vereceği kanaatine
varan Alyans Teşkilatı,
Fransız Dışişleri Baka-nı’nın talimatından faydalanma yoluna gitmemişti. Kudüs'teki Alyans
okulu müdürü Nissim Behar’ın 1886'da Alliance França-ise'den yardım isteğine de
Alyans örgütü şiddetle
karşı çıkmıştı. Alyans okullarını himayde Fransa'nın İstanbul Büyükelçiliği de
resmi bir tavır ortaya koymamış ve 1901'de Fransa'nın himayesindeki okullar
listesine Alyans okullarını
dahil etmemişti.69
59* AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
Fransızların Siyonizme karşı bir tavır sergilemelerinde kendilerine özgü nedenleri vardı. Filistin'i de içine alan bölgeyi ele geçirerek Büyük Suriye
(la Syrie İntegrale)
oluşturmak isteyen Fransa, Alyans teşkilatına daha sıcak davranmaya başlamıştı. Fransa, Osmanlı üzerindeki mücadeleye geç başlayan, fakat kısa zamanda büyük ilerleme kaydeden Almanya'nın Siyonistleri desteklediğine inanmaktaydı. Fransızlar, Siyonizmi
Fransa'nın Suriye'deki
çıkarlarını baltalamaya
yönelik bir
"Alman" oyunu olarak görmekteydiler. 1900 tarihinde, Fransa'nın Kudüs konsolosu,
"Siyonizm ister Almanya ile henüz tam rayına oturmamış gizli bir yakınlaşma sağlasın, ister çıkar temelinde hareket etsin...
Alman yayılmacılığının
yeni bir biçim olarak ortaya çıktığı"nı ileri sürmüştü. 1901'de Almanya Yahudilerinin
o vakte kadar bu işlevi
gören Alyans'a karşı, Osmanlı Devleti'nde okullar açmak için Berlin'de Hilfsverein örgütünü kurmaları, Almanya'nın yeni politikasını su yüzüne çıkarmıştı. Bulgar Prensliği'ndeki Alman
etkisinin artmasına paralel
olarak Siyonist ve bunların yan kuruluşu Hilfsverein'in güçlenmesi ve Alyans okullarının faaliyetlerinin bitme noktasına getirilmesi üzerine, Fransızlar, 1904 yılında Al-ırian- Siyonizm
bağlantısında nihaî kararı
vermiş ve Siyonizmin Alman karakterli olduğu sonucuna varmıştı. Sefaradlar arasında Fransa'nın Alyans,
Eşkanaziler arasında ise Almanya'nın Hilfsverein örgütü nüfuz sahibi idi. Fransa, kendi çıkarlarına ve sömürgecilik faaliyetlerine daha uygun olduğu için Alyans teşkilatını desteklemeye daha özel bir gayret göstermeye başlamıştı.70
Osmanlı Devleti'nin, okulların herhangi bir kuruluş adına kaydedilmesini yasaklayan
kanunu bozarak Kudüs'teki Eveline
de Rothschild Okulu'nu Îngiliz-Yahudi Cemiyeti adına kaydetmesi üzerine, Fransa, Osmanlı yönetimine 1904
tarihinde sözlü bir
nota vermiş ve
AlU'nin bir Fransız
"derneği" statüsünde kabul edilmesini istemişti. Önceleri buna yanaşmayan Osmanlı Hükümeti bu is-
60-
ALİ ARSLAN
teği 1908'de kabul etmişti. Fransızlar, Siyonizmi; Alman Siyonizmi
(germano-Siyonisme) olarak tarif etmeye başlamışlardı. Böylece Fransa, Siyonistlere karşı Alyans teşkilatı ile işbirliğini güçlendirilmişti. 1912-
1913'te Selanik'teki Yahudilerin Selanik'in serbest bir liman haline
getirilmesi teklifine de burasını Siyonistlerin ele geçirmesi halinde Alman
ve Avusturya'nun nüfuzuna açık bir merkez haline gelebileceği düşüncesi ile
Fransa karşı
çıkmıştı.71
1. Dünya Savaşı sonunda
Siyonistlerin İstanbul'daki
ağırlığı karşısında, Fransız Yüksek Komiserliği Alyans okullarındaki İb-ranice ders
saatlerinin arttırılmak suretiyle
Siyonistlerle uzlaşmaya gidilmesini
tavsiye etmiş ve örgüt de buna uymuştu. 1920 yılında Alyans ile Fransız yönetimi arasında yakınlık en üst düzeye çıkmış ve Fransız hükümetleri devamlı olarak
AlU'ye her yıl 1.500.000
Frank bağış yapmaya
başlamışlardı.72
Doğu Avrupa'dan Yahudi göçünün başladığı bir dönemde, Doğu politikaları dolayısı ile Osmanlı Devleti'nin Araplarla meskun
olan topraklarını ele geçirmek isteyen İngiltere için Yahudiler önemli bir vasıta olarak ortaya çıkmıştı. Fakat Fransa İngilizlerden farklı düşünmekteydi. Fransa,
kendisini Büyük Suriye
projesinin bir parçası olarak gördüğü için, Filistin'de kurulacak bir
Yahudi devletine karşı bir tavır takınmıştı. Fransa,
bu konu hariç Yahudilerin
yanında yer
almakta ve özellikle Kuzey
Afrika ve Doğu
politikalarında yerleşik Yahudiler ile Fransa'da yaşayan Yahudiler vasıtası ile irtibat kurarak kendi politikası doğrultusunda onlardan
faydalanmaktaydı.
Almanya
Yahudilerin aşağı ırktan olduğu inancının en
fazla yaygın olduğu Almanya'da,
bu anlayışa zıt bir şekilde XIX. yüzyıl sonunda
61 • AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
Siyonizmi destekleyen bir yönetim vardı. Filistin'e göç etmeyi hedefleyen Yahudileri
destekleyen Almanlar, ülkelerindeki birçok olumsuzluğun sebebi olarak gördükleri Yahudilerden bu sayede
kurtulmak istiyorlardı. 1898 yılında, Almanya'nın Viyana Büyükelçisi, Siyonist Teşkilat’ın Başkanı Herzl'e
"Alman imparatoru, Osmanlı padişahına tavassut etmeye ve Doğu'daki tüm Musevileri himayesine almaya hazırdır" demişti. Bundan
bir ay sonra da Alman İmparatoru Kayzer, Herzl ile görüşürken ona Siyonizme sempati duyduğunu söylemişti. Alman İmparatoru, Osmanlı Padişahı ile görüşmede Siyonistler konusunu gündeme getirmiş ve
"Siyonistler, Türkiye
için hiçbir zaman tehlikeli değillerdir. Fakat Yahudiler her tarafta baş belası olduklarından, onları Almanya'dan
kovup kurtulmak istiyoruz" demişti. Wilhelm’ın bu sözlerini geçiştiren II. Abdülhamid, Wilhelm ile beraber Kudüs'e gönderdiği Hariciye
Nazırı Tevfik Paşa'dan imparatoru Siyonistlerle
ilgili fikirlerinden vazgeçirmesi yönünde çalışmasını istemişti. Filistin'de
Yahudi kolonilerini gezerken
Tevfik Paşa, imparatora, "Padişahın ne
Siyonizmle ne de bağımsız bir
Yahudi krallığı ile işi olduğunu" söylemişti. Neticede
Alman imparatoru, II. Abdülhamid ve Osmanlıları gücendirmemek için Siyonistlere
destek vermekten vazgeçmişti.
Zaten Almanya Başbakanı Kont Bülov, Siyo- nistleri desteklemenin Osmanlı egemenelik ve toprak bütünlüğüne aykırı olduğu için Almanların Siyonizmi
desteklemesine karşı
çıkmaktaydı.73 Böylece Almanya, dünya politikası için ihtiyaç duyduğu Osmanlı Devleti'ni
kendisinden uzaklaştırmamak
için, Siyonistlerin Filistin'de bir devlet kurmasını desteklemekten vazgeçmek zorunda kalmıştı. Ancak Filistin'deki Yahudiler
ile ilişkileri tamamen
kestikleri söylenemez.
Esasında, Yahudilerin Almanya'da yaşamalarından memnun olmayan Alman yöneticileri, Siyonistler vasıtası ile Filistin'de etkilerini arttırmak, bu sayede İngiltere ve Fransa'ya karşı politikalar ortaya koymak istiyorlardı.
62 • ALİ ARSLAN
Bu politikayı, hem Almanya'daki Yahudilerden
kurtulmak hem de onları
Doğu politikalarında kullanmak için istiyorlardı.
Rusya
Almanya'nın Doğu Avrupa'daki en büyük rakibi olan Rusya Çarlığı da Almanların Siyonizm'i destekledikleri dönemde, Siyo-nistleri desteklemişti. Almanların, Önasya'daki
politikalarını yaymak için Yahudileri kullanarak burada
kendi kontrollerinde bir Yahudi devleti kurma politikası izlediği düşünen Rus Çarlığı, daha önce davranarak, kurulacak bu
Yahudi devletini kendi himayesine alma politikasına yönelmişti. Rus Dışişleri Bakanı Plehve,
Ağustos 1903
tarihinde, Dr. Herzl'e yazdığı mektupta; "Amacı Filistin'de bağımsız bir devlet kurmak olduğu sürece Rus Hükümeti olarak Siyonizmin arkasındayız" demişti. Ancak Almanya'nın Siyonizmi temel politika aracı olarak desteklemekten vazgeçtiğinin ortaya çıkması üzerine, Rus Çarlığı da Siyonizmi desteklemekten
uzak durmaya başlamış ve Rus Dışişleri Bakanı Plehve
de daha önce verdiği
sözleri gündemden çıkarmıştı.74
Almanya'nın Doğu Avrupa ve Rus Çarlığı’nın güney batısındaki Osmanlı ile ilişkilerini dikatlice izleyen Rus Hükümeti, buna karşı politikalar üretmeye çalışmakta, en azından Almanya'dan geri kalmamak düşüncesini taşımaktaydı. Rusya'nın Siyo-nistleri
desteklemesinin diğer bir
sebebi de Rus Çarlığm'da
yaşayan Yahudilerin buradan göçmelerini teşvik etmek
ve onlardan kurtulmak düşüncesi olmalıdır.
ABD
XIX. yüzyılda, sömürgecilik faaliyetlerini
Amerika kıtası ve
Pasifik civarında
gerçekleştiren ABD, Osmanlı coğrafyasındaki fa-
63 • AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ aliyetlerini,
eğitim, kültür, ticaret
ve özellikle misyonerlik
alanlarında
yoğunlaştırmıştı. ABD'nin İstanbul Büyükelçiliği'ne atanan
Yahudi asıllı Oscar
Straus, Yahudiler lehine girişimlerde bulunmuş ve Filistin'e Yahudilerin yerleşmelerini engelleyen yasakların kaldırılması için çalışmıştı. Padişah II. Abdülhamid'i ikna edecek devlet erkanına rüşvet vermeyi
tasarladığının Ali
Ferruh Bey tarafından bildirilmesinden
sonra, ABD, padişahın isteği
üzerine elçisini 1900 tarihinde görevinden almıştı.75 ABD'ye dönen Oscar Straus, devamlı olarak Osmanlı elçisi ile görüşmüş ve onu Rusya Yahudileri
lehine padişah nezdinde
girişinde bulunması için ikna
etmeye çalışmıştı. Straus,
dünya maliyesinin
ekseriyetinin Yahudilerin elinde bulunduğunu, Osmanlı Devleti'nin Rusya'dan gelecek
Yahudiler için.gerekli
kolaylıkları göstermesi halinde, "Yahudi sermayedarlarının yardımını kazanacağını" ve mali
problemlerini kolaylıkla
çözeceğini belirtmişti. Viyana, Londra gibi merkezlerde yayınlanan "ekseri gazetelerin
Museviler tarafından idare olunduğu" belirten Straus, Avrupa
kamuoyunu ikna etmek için de Yahudilerin yardımcı olacaklarını ifade etmişti. Straus, Rusya'dan göçen ve göçecek Yahudilere karşı Osmanlıların gösterecekleri kolaylıklar
dolayısıyla Osmanlı Devleti'nin büyük maddi menfaatler temin edeceğini, Osmanlı Elçisi Ferruh
Bey'e izah etmişti. Ferruh
Bey de Straus'un fikirlerini İstanbul'a bildirmişti.76
Doğu Avrupa'dan büyük göç alan ABD'nin Yahudilere yönelik politikaları İngilizlerle paralellik
göstermekteydi. ABD,
Siyonistlere olan desteğini
diplomatik vasıtalarla da ortaya koymaktaydı.
DİPNOTLAR
I Charles Seignobos, Avrupa
Milletlerinin Mukayeseli Tarihi, çeviren; Samih Tiryakioğlu, İstanbul 1960,
S.400-401.
64-
ALİ ARSLAN
? Nicholas de Lange, Yahudi Dünyası, İstanbul 1987,
s. 58.
3 Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 29.
4 Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 34.
, Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, Ufuk Kitapları, İstanbul 2002,
s.
20-21. 6 Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, Ufuk Kitapları, İstanbul 2002,
s.
15-18. ' Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, Ufuk Kitapları, İstanbul 2002,
65- 8-19. ° Nicholas de Lange, Yahudi Dünyası, İstanbul 1987,
s. 59. J Mim Kemal Öke, Filistin
Sorunu, Ufuk Kitapları,
İstanbul 2002, s.19.
10 Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, Ufuk Kitapları, İstanbul 2002,
s.20. 12
?*•'! Akdes Nimet Kurat,
i?usya Tarihi, 3. Baskı,
Türk Tarih Kurumu Yayınlan, Ankara 1993, s. 360-361.
III. Aleksandr döneminde uygulanmaya başlanan bu politikadan Ermeniler de
nasibini almıştı. Ermenilerin
milli duyguları ezilmeye,
dillerinde eğitim yapmaları
yasaklanmaya ve Gregoryen kiliselerine baskı yapılmaya başlanmıştı. Ayrıca, Ermenilere
ait bir kısım kültür ve eğitim kuruluşları ile okulları kapatılmıştı. Hayrullah
Cengiz, "Rusya'nın 1895-1805
Yılları Arasında Kafkasya
Ermenileri Politikası -
Ermenileri Ruslaştırma
Çabalan-", Kafkas Araştırmaları, IV, İstanbul 1998, s. 176.
}?
Celal Tevfik Karasapan, Filistin ve Şark- ül- Ürdün, II, İstanbul 1942. s. 37.. .
*?" Galata ve Balat Eşkanazi-i Museviye Milleti Cemaatbaşı Leon Efen- di'nin tezkeresi;
BOA, Y.PRK.AZN, 6/4.
^ Esther Benbassa-Aron
Rodrigue, Türkiye ve
Balkan Yahudileri Tarihi, İstanbul 2003, s. 27.1-277; Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, Ufuk Kitapları, İstanbul 2002,,
s.23-26.
16 Catherine Nicault, "Osmanlı Kudüs'üne Dönüş" Kudüs 1850-1948,
Hazırlayan: Catherine
Nicault, İstanbul 2001,
s. 54-55.
• ' Mehmet Salih Arı, "Osmanlı Arşiv Belgeleri
Işığında II. Abdülhamid Dönemin'de Yahudilerin
Filistin'e Yerleşim
Çabaları", Akademik Araştırmalar Dergisi, sayı 24, İstanbul 2005, s. 110.
65 »AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
W Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, Ufuk Kitapları, İstanbul 2002,
s.225- 26.
*y Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, Ufuk Kitapları, İstanbul 2002,
s.27- 29.
^ü Celal Tevfik Karasapan,
Filistin ve Şark- ül- Ürdün,
II, İstanbul 1942.
s. 37..Lv
^ Celal Tevfik Karasapan,
Filistin ve Şark- ül- Ürdün,
II, İstanbul 1942. s. 38.
^ Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 26-27.
K? Catherine Nicault, "Osmanlı Kudüs'üne Dönüş" Kudüs 185,0-1948,
Hazırlayan: Catherine
Nicault, İstanbul 2001,
s. 54-58.
^ Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s.36.
^ Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s.25.
^" Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s, 86, 88-89.
1/ Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 24-25.
^° Silvyo Ovadya,
"Yahudi Okulları",
İstanbul Ansiklopedisi, VII, İstanbul 1994, s. 402-403.
^ Naim Güleryüz , "Moşe Levi", İstanbul Ansiklopedisi, V, İstanbul 1994, s. 211.
|" Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, Ufuk Kitapları, İstanbul 2002,
s. 3032.
P Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 34-35.
*> Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 36.
JJ Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 78.
" Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s.38, 76-77, 91.
-*5 Ali Arslan, "Osmanlı Devleti'nin Son Döneminde Yahudilerin Üsküdar'daki Eğitim Faaliyetleri",
Üsküdar Sempozyumu
(12-14 Mart 2004), İstanbul 2005,
s.
-'" Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 86, 88.
-*' Rena Molho,
"Tanzimat Öncesi ve Sonrasında İstanbul Yahudileri",
19.
Yüzyıl İstanbul'unda Gayrimüslimler, s.85.
3° Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 145.
•^ Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 112.
66 «ALİ ARSLAN
40 Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. XVIII.
t* Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 192.
^^ Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, Ufuk Kitapları, İstanbul 2002,
s.
27-30. 4^ Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 166.
'. Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, s. 115-118.
45 Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin
Batılılaşması, s. 233.
? ?? Mim Kemal Öke, Filistin
Sorunu, s. 115- 118. *" Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 195. "™ Aron
Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin
Batılılaşması, s. 204.
4y Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin
Batılılaşması, s. 202-104. _" Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin
Batılılaşması, s. 210-212. <v Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin
Batılılaşması, s. 95. ?2 Nicholas de Lange, Yahudi Dünyası, İstanbul 1987,
s. 65. " Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, Ufuk Kitapları, İstanbul 2002,
s.
39 •^ Rıfat N. Bali, "istanbul'da
Yahudi Fuhuş Tacirleri",
Tarih ve Toplum,
Temmuz 2003, sayı 235, s. 9-19. c5 Aron
Rodrigue, Türkiye
Yahudilerinin Batılılaşması, s. 209-210. 5" Aron
Rodrigue, Türkiye
Yahudilerinin
Batılılaşması, s.
166-167. ?' Aron
Rodrigue, Türkiye
Yahudilerinin Batılılaşması, s. 203. 5 Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, Ufuk Kitapları, İstanbul 2002,
s.
105-107. 5y Mehmet Salih Arı, "Osmanlı Arşiv Belgeleri
İşığında II.
Abdülhamid
Dönemin'de Yahudilerin Filistin'e Yerleşim Çabaları", Akademik
Araştırmalar Dergisi,
sayı 24, İstanbul 2005, s. 110. H Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, , s. 84. °*
Ruth Kark, "Rise and dicline of coastal towns", Ottoman Palestine
1800-1914, Editör; Gad G. Gilbar, Leiden 1990,
s. 83-84. 6^ Mim
Kemal Öke, Filistin Sorunu, s. 55. v,.
II. Bölümdeki Filistin
ile ilgili Osmanı Devleti'nin
kararının oluşması
kısmına bakınız. ° Alan R. Taylor, İsrail'in Doğuşu, İstanbul 2001,
s. 19.
67» AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
^ Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, s. 56.
H Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, s. 71-72 67
Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 166.
69
Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 23-25.
Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 220-230. M
Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 230-232. H Aron
Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 233-236. H Aron
Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 239. '-1 Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, s. 69-70.
K Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, Ufuk Kitapları, İstanbul 2002,
s. 71. || Mim Kemal Öke, Filistin
Sorunu, s. 86-87. M Washington Elçisi Ali Ferruh Bey'in gönderdiği tahrirat tercümesi;
BOA, Y. PRK, AZN, 23/104, lef
2.
İKİNCİ BÖLÜM
RUSYA VE DOĞU AVRUPA'DAN
YAHUDİ GÖÇÜ KARŞISINDA
OSMANLI YÖNETİMİ
îlk Göçlerin Başlaması
Avrupa'dan Osmanlı Devleti'ne gelen göç, XIX. yüzyılın ilk yarısında artmaya başlamıştır. Osmanlı başkenti İstanbul'a önemli bir
miktarda yeni Yahudinin gelişi, 1854 yılında Kırım Harbi dönemine rastlamaktadır. Bunlar arasında Rus ordularından esir alman Yahudi asıllı askerler de önemli bir yer tutmaktaydı. Rus ordusunda askerlik yapmak
istemeyen, hayat şartları
ağır olan Rusya ve Doğu Avrupa'daki Yahudiler, yapılan zulümlerden de
kurtulmak için göçe
başlamışlardı.1 I-II. ABDÜLHAMlD DÖNEMİ
A-tlk Göçler Karşısında Osmanlı Yönetiminin Tavrı
1870'li yıllarda, muhacir Yahudilere kapılarını açan Osmanlı yönetimi, bunların uygun
yerlere iskanlarını da sağlamıştı. Os-manh-Rus Savaşı sırasında, Rusların Kafkasya'da
ilerleyerek Kars, Ardahan ve Batum'u ele geçirmeleri sürecinde, 1877 yılında, Kaf-
72 «ALİ ARSLAN
kasya'dan kaçan Yahudiler Osmanlı Devleti'ne sığınmışlardı. Bu Yahudiler Alyans tarafından Aydm'a oluşturulan bir çifliğe yerleştirilmişlerdi.2
Osmanlı idaresinin bu tavrından dolayı çok memnun olan İstanbul Yahudi Hahambaşılığı, bu memnuniyetini doğrudan Padişah II. Abdülhamid'e bildirmişti. Hahambaşı Kaymakamı
tarafından 1877 tarihinde gönderilen yazıda; Adalet ve merhametle Osmanlılığın, "ihtiva ettiği arizperverliği" tarihte
olduğu gibi
ispat edildiği
belirtilmişti.
"Mecbur-ı terk-i dâr u diyar olan
Muse-viler"in Osmanlı
topraklarına "iskânTnda, Osmanlı yönetimi tarafından gösterilen
"şefkat ve merhamet" için büyük küçük bütün Musevilerin
"teşekküratı"
kaydedilmişti. Ayrıca, duygularını daha veciz bir şekilde ifade için bir şiire de yer verilmişti: "Padişahım padişah-ı mün'im-i
bî-çârgân Tacidarım tacidar-ı muhsin-i bî- vâbgân Lutf-ı ihsan
umumu eyledi mesrur ve şâd Ömrünü etsin fuzûn Rabb-i celîl-i zevi'l-mennân".3
Osmanlı yöneticilerinin gösterdiği yakınlık ve yaptıkları ihsandan dolayı Yahudiler de çok memnun kalmaktaydı. 1308'de, İstanbul Hahambaşılığı Kaymakamı Moşe Levi
Efendi, Yahudilerin duygularına
tercüman olmak üzere Padişah II. Abdülhamid'e bir teşekkürde bulunmuştu. Bu teşekkürnamede şu şiir de yer almaktaydı: Ey Padişahım mezdâd ede
zemanm Saye gide kâmrandır
bilcümle bezkânm Lütfunla şadumandır her yerde Museviler Her an
derim vird-i evradı asdikânın
Sen mün'im-i cihansın Sultan-ı alışansın.4 Osmanlı Devleti'ne
gördükleri zulüm dolayısıyla
mecburen
73 • AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ yaşadıkları yerleri
terk ederek Osmanlı Devleti'ne
sığman Yahudileri,
sadece insanî nitelikli
olduğu için kabul
etmekte bir beis görmemişti.
Osmanlı Yahudileri de devletin bu politikasından çok memnun olmuşlardı. B-îngiltere'nin Yeni Politikasında Yahudi Göçmenleri ve Osmanlı Devleti'nin Yahudi Göçmenlerin Filistin'e Yerleşmemeleri Kararının Oluşması
24 Nisan 1877'de, Rusya Osmanlı Devleti'ne harp ilan etmiş, ancak Çar rahat hareket edebilmek için, 8 Haziran 1877'de, Mısır, Süveyş, Boğazlar ve İstanbul'a dokunulmayacağı hususunda
İngiltere'ye teminat
vermişti. Savaşta yenilen
Osmanlı Devleti
ile Rusya arasında imzalanan
Ayestafanos Antlaşması,
İngiltere tarafından kendi çıkarlarına aykırı bulunmuştu. Bu
arada, İngiltere Anadolu'yu
Rusya'ya karşı korumak
vaadiyle Kıbrıs'ın idaresinin
kendisine bırakılmasını, 4
Haziran 1878'de Osmanlı Devleti'ne
kabul ettirmişti. 13
Haziran'da başlayan Berlin Konferansı, 13 Temmuz 1878'de sona ermiş, fakat Anadolu'da Osmanlı lehine ciddi bir düzenleme yapılmamıştı.
Doğu Avrupa ve Rusya'da zor durumda olan Yahudilerle ilgili
Berlin Antlaşması'nda
açık bir hüküm mevcut değildi. Ancak, Osmanlı Devleti'nin terk ettiği topraklarda yaşayanların mal ve em-laklarım satarak hicret etme hakkı tanınması, Rusya'nın etkisinin
arttığı bölgelerdeki
Yahudilerin göçü için bir fırsattı. Çünkü göç hakkı sadece Müslümanlara değil "isteyen"
herkese tanınmıştı.5
93 Harbi sonunda, özellikle Balkanlar'dan Osmanlı Devleti'ne yoğun bir şekilde yaşanan göç sırasında, İngiltere'nin Orta Doğu politikalarına da
hizmet edecek Yahudilerin Filistin'e yerleştirilmesi projesi gündeme getirilmişti. İngiliz Muhafazakar
74 • ALİ ARSLAN
Parti'sinin eski
millitvekillerinden Oliphant, bu konudaki görüşlerini ingiltere Başbakanı Disraeli'ye anlatmış, o da bunu yazılı hale getirerek Dışişleri Bakam Salisbury'ye iletmesini
istemişti. Bu konu
Salisbury tarafından da
uygun görülerek, bu
projeye yardımı dokunabilecek
Osmanlı ülkesindeki İngiliz
diplomatlarına birer mektup da yazılmıştı. Bunun üzerine, 1879'da Filistin bölgesinde incelemeler yapan Oliphant, İstanbul'a gelerek hazırladığı projeyi Mayıs veya Haziran 1879 tarihinde
II. Adülhamid'e
sunmuştu. Bu arada, İngiliz donanmasının Çanakkale Boğazı'na yönelik gözdağı vermesi
ve İngiltere'de
Türk düşmanı Gladstone hükümetinin işbaşına gelmesi
ilişkilerin iyice
gerilmesine neden olmuştu.
Oliphant'ın projesi, İngiliz Büyükelçisi Layard’ın menfi veya müspet bir cevap verilmesi için doğrudan II. Abdülhamid'e müracaatı üzerine, 28
Cemaziyelevvel 1297 (1880) tarihinde Meclis-i Vükela'da konu görüşülmüştü.6
Bu projeye göre, padişahın himayesinde
merkezi İstanbul olmak üzere Filistin topraklarına göçmen yerleştirmek için "Arz-ı Filistin'de
Muhacirîn-i Osmanî
Kumpanyası" kurulacaktı. Bu kumpanyanın Avrupa'da da şubeleri olacaktı. Belka Sancağı'nın Ürdün ile Darülhac arasında bulunan
4.356.000 dönüm arazisi
bu şirkete
satılacak ve Suriye eyaletine bağlı ayrı bir mutasarrıflık olarak düzenlenecekti. Bu şirketin idaresinde olacak bu mutasarrıflığa, Yahudilerle
beraber Müslüman muhacirler
de yerleştirilecekti.7
Ancak, buradaki esas hedefin Yahudi muhacirler olduğu açıktır. Bu konu
Meclis-i Vükela
tarafından dikkatle incelenmiş ancak çok tehlikeli bulunmuştu. Osmanlı Hükümeti bu isteğin ne ile neticeleneceği konusunu da düşünmüş ve böyle bir yapının oluşturulması "hükümet içinde hükümet demek"
olacağından, "politikaca
ve idarece" mahzurlu olacağına karar vermişti. Padişah, Oliphant'ı yemeğe davet etmiş ve hükümetin kararını açıklamıştı.8
75 • AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
Fakat ingiliz Oliphant, bu konudaki çalışmalarına devam etmiş ve Yahudilerin durumlarını incelemek üzere Doğu Avrupa'ya gitmişti. 1882 yılında, Romanya ve Moldovya
Yahudileri arasında incelemeler
yapan Oliphant, ABD Büyükelçisi
Wallace aracılığı ile Osmanlı Hükümeti'ne yeniden
müracaatta bulunmuş ve Osmanlı vatandaşı olmayı kabul
eden Yahudilerin Filistin dışındaki Suriye topraklarındaki boş arazilere
500'er ailelik gruplar halinde yerleşmelerine müsaade edilmesini istemişti. Sadrazam Said Paşa'yla görüşen Wallace'a,
muhacir Yahudilerin Filistin,dışında
özellikle Mezapotamya ve Halep'e 200-250'şer ailelik gruplar halinde yerleşebileceğini, bunun için özel bir izne de gerek olmadığını belirtilmişti.9
Yahudi göçünün büyük dalgalara dönüştüğü 1882'de, Osmanlı yönetimi, Filistin
dışında yerleşmek şartıyla Yahudi göçünü kabul kararma ulaşmıştı.
Kutsal mekanları ziyaret için giderek buralarda yerleşmeye başlanılması üzerine, yabancı uyruklu
Yahudilerin bu bölgede
kalmalarına sınır getirilmişti. Kudüs ve civarında bir aydan fazla kalma yasağının uygulanmasında, başta İngiltere olmak üzere ilgili ülkelerin konsolosları, Musevi vatandaşlarının geldikleri
ülkelerine dönmeleri için
hiçbir kolaylık göstermemişlerdi. İngiltere Konsolosu,
Kudüs ve civarında bir ayla sınırlandırılmamn İngiliz Yahudileri
için kabul olunamayacağını ve
kendi büyükelçisi
tarafından emir verilmesi gerektiğini bildirmişti. Osmanlı Hükümeti, konuyu
20 Kasım 1887
tarihli toplantısında
görüşmüş ve Kudüs'de çok farklı inanç ve mezhebe mensup insanlar arasında hassas bir şekilde mecvut bulunan dengenin bozulmaması gerektiğini ve Kudüs'ün "ticaretgah olmadığı" için ziyaretçilere sınırlama getirilmesinin
tabii olduğunu
belirtmişti. "Arz-ı Filistin'e" ye-reşerek burayı "tavattun"
etmek isteyen Yahudilere getirilen ya-
76 • ALİ ARSLAN
sakların muhafaza edilmesine hüküm veren Osmanlı Hükümeti, ziyaretçiler için daha önce uygulanmaya başlanan bir ay sürenin az olduğuna karar vermiş ve bu sürenin üç aya çıkarılmasını uygun görmüştü.10
Osmanlı Devleti istikametinde yoğun olan ilk'Yahudi göçünün başladığı 1870li yıllarda, Osmanlı yönetimi, bunu insanî gerekçelerle çok normal
bir tarzda karşılamıştı. Ancak, Olip-hant’ın 1979 yılında Filistin bölgesine Yahudilerin yerleşmesini hedefleyen projesini Osmanlı Devleti'ne
sunması, Osmanlı yönetiminde tereddütler meydana
getirmiş ve
Yahudilerin Filistin dışında yerleşmeleri konusunda karar oluşmuştu. 1880'li yıllarda da Osmanlı Devleti'ne sığman Yahudileri kabul etmek
devletin şanının bir gereği sayılmış, ancak
Yahudilerin Filistin'e iskanları engellenmeye çalışılmıştı.
C-Bulgaristan PrenskğTnin Irkçı Uygulamaları
Karşısında Yahudilerin Göçe Yönelmesi ve
Osmanlı Hükümeti'nin Yahudiler Lehine Müdahalesi
Osmanlı-Rus savaşı sonunda imzalanan Berlin Antlaşması ile kurulması kararlaştırılan Bulgaristan
Prensliği'nde dinî cemaatlerin
özerk bir şekilde örgütlenmesi kararlaştırılmıştı.11 Bu azınlık hakları Turnova
Bulgar Prensliği
Anayasası'na da konulmuştu. 1881'de 20.503 olan Yahudi nüfusu, 1900'de 33.663'e yükselmiş olup, Bulgar Prensliği'nin nüfusunun %0.90'ım oluşturuyordu.12
Azınlık hakları uluslararası anlaşma ile garanti altına alınmasına ve prensliğin Osmanlı Devleti'ne
bağlı olmasına rağmen, Bulgar Prensliği militan bir milliyetçilik benimsemişti. 1890'lar-da,
Doğu Avrupa'da
Yahudilere yönelik düşmanca
tutum Bulgaristan'ı da etkilemiş, Bulgar gazetelerinde
Yahudiler aleyhine ya-
77. AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
ymlar yapılmaya başlanmıştı. Bu tavır, basından meydanlara
taşınmış ve
Vidin'de 40-50 kişilik bir
Bulgar grubu, yaptıkları mitingde
Yahudilerden alışveriş
yapılmamasını istemişlerdi. Hatta bâzı tüccarlar da bundan etkilenmiş ve bu durum Vidin Tüccar Vekaleti tarafından padişaha bildirilmişti. Bunun üzerine II. Ab-dülhamid, "ileride bir Musevi
gailesi zuhuruyla" problemlerin ortaya çıkmasını engellemek için, "insaniyete
mugayir" olan bu hareketleri önlemek için Bulgar Hükümeti nezdinde teşebbüslerde 'bulunulmasını hükümetten istemişti. Bu
konuyu 27 Ocak 1895'de görüşen Osmanlı Hükümeti, Bulgarlar tarafından Yahudilere yapılan kötü muamelelerin Osmanlı Devletince "Musevi İskam arzu olunmayan
mahallere" Yahudilerin göçüne sebep 'olacağından, gerekli tedbirlerin alınması için Bulgaristan'daki Osmanlı Komiserliği tarafından Bulgar Hükümeti nezdinde gerekli teşebbüsatm yapılması kararlaştırılmıştı.13 Fakat
bunda pek başarılı
olunamamıştı. Nisan 1900'de, Şark treniyle Sofya ve Filibe'den
gelen 8 hane ve 45 kişilik muhacir,
Osmanlı topraklarına giriş
yapmıştı.14
Yeni oluşan bu stratejik aralık, Eşkenazi ve
Sefaradlar için de önemli bir faaliyet alanı hâline gelmişti. Alyans örgütü burada zemin kaybederken
Siyonist düşüncesine yakın olanlar
gittikçe etkin
hale gelmeye başlamışlardı. Alyans
okul müdürlerinin
bildirdiğine göre, 1895 yılında, Sofya, Filibe ve Plevne'de
Filistin kolonileşme
örgütleri kurulmuştu ve Hoveve Sion Örgütü gençler üzerindeki etkinliğim gittikçe
arttırmaktaydı. 1913 yılma geldiğinde, Siyonistler
Bulgar Prensliği'ndeki Yahudi
cemaatinden, iki yer hariç, Alyans örgütünü söküp atmışlardı.15
İleride göreceğimiz gibi, Yahudilerin gelişini engellemeye çalışacak olan Osmanlı Hükümeti, kendisine
bağlı olan
Bulgar Prens-liği'nde bile göç hareketini engelleyemeyecek
bir durumdaydı.
78 • ALİ ARSLAN
D-Yahudi Mültecilerin Geldikleri Ülkeler ve Geliş Şekilleri
1880li yıllarda, gittikçe artan
bir oranda ortaya çıkan Yahudi karşıtlığı ve Yahudilerin Filistin özlemi dolayısıyla Doğu Avrupa'dan
göçler hızlanmıştı. Özelikle
Rusya ve Romanya'da .ciddi sıkıntıya düşen Yahudiler,
en kolay bir şekilde Osmanlı Devle-ti'ne
sığmıyorlardı.
Bu göçler deniz yolu ile olduğu gibi kara yoluyla da
olabiliyordu. Mesela, 1887 tarihinde, Yahudi muhacirlerinin bir kısmı Dobruca'da muvakkat ikamet
ederek buradan 15'er 20'şer hane olarak Osmanlı topraklarına gelçmişlerdi!6 Göç devamlı bir şekilde sürmüş ve 1891 tarihinde Rusya'dan
gelen kadm-erkek 132 Yahudi, eşyalarıyla beraber İstanbul'a gelmişlerdi. Bunlar Halıcıoğlu'da Hücrehane Hastahanesi
karşısında Ayıcı Emin
Efendi'nin tasarrufundaki haneyi beş lira bedel ile icar ederek yerleşmişlerdi.17
1891 ortalarında, sadece İstanbul'a 400'den fazla Yahudi gelmişti. Bunların bir kısmını Rusya'dan smırdışı edilenler oluşturuyordu. Rusya'dan gelenlerin diğer kısmını da Rusya'daki yaşadığı eyaletten başka bir Rus eyaletine sürüldükleri ve gittikleri yeni mekanlarında çoluk- çocuklarıyla beraber
sokaklarda aç ve çaresiz olacaklarını anlayarak,
Rusya'dan mecburen göç ederek İstanbul'a gelenler oluşturuyordu. İstanbul'da gidecek
bir yer beklerken kiraladıkları
evlerde kalan göçmenler için AlU'nin Paris'teki merkezinden 30.000
Frank, İstanbul'daki Banker
Ferdinandes'e gönderilmiş ve bu
para da Fransız Mektebi
Müdürü Lalem tarafından dağıtılmıştı. İskan edilen
evler için büyükler
için günlük 100, çocuklar içinse 50 para verilmekteydi. Bu göçmen Yahudilerden 130 hanesi Osmanlı vatandaşı olup,
ellerinde Osmanlı pasaportu
olduğu halde,
Rus yöneticilerden
aynı muameleyi gördükleri için İstanbul'a gelmişlerdi. Göçmenlerden 50 hane
Ro-
79 »AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
manya vatandaşı olup, ellerinde Romanya
pasaportu olduğu halde,
Romanya Hükümeti'nin bu
Yahudileri katiyyen geri kabul etmeyeceğini bildirmesi üzerine bunlar ortada kalmışlardı ve haklarında Osmanlı Hükümeti'nin vereceği kararı beklemekteydiler.
Rusya pasaportu taşıyan 22
haneye mensup göçmenlere bir
miktar maddi yardım
yapılarak, geldikleri yere dönmeleri için Osmanlı yetkilileri çalışma yapmaktaydılar. Mısır'dan gelen
12 hane göçmenlerin tekrar dönmelerine çalışılmışsa da hiç kimse geldikleri yere dönmeyi kabul etmemiş, gönderilmeleri yerine öldürülmelerinin daha
evla olacağını ifade etmişlerdi. Bu göçmenlerin her türlü yardımına Galata
ve Balat Eşkanazi-i Museviye
Milleti Cemaatbaşı Leon
Efendi koşmaya gayret etmiş, Fransız Okulu Müdürü vasıtası ile
Paris'teki AlU'ya müracaat ederek,
bu göçmen Yahudilerden
işçilik yapacak
kudrette olanların ABD'ye gönderilerek ailelerinin geçimlerini sağlamaya çalışmaktaydı." Ancak
oradan da henüz bir
haber alınmamıştı. Rus
pasaportu taşıyan göçmen Yahudilerin
geri gönderilmeleri
hakkında, 2 Teşrinisani 1308 (14 Kasım 1892)'de Rusya'dan vapura
bindirilerek İstanbul'a
gönderilen ve karaya çıkmalarına izin verilmediği için mavna içinde yaşamak mecburiyetinde kalan 66 kişi vardı. Bunlardan 36'sı Osmanlı vatandaşı olduğu halde,
dikkatli davranıl-madığı
için diğerleri ile aynı muameleye tabi tutulmaları üzerine, Galata
ve Balat Eşkanazi-i Museviye
Milleti Cemaatbaşı Leon
Efendi, Osmanlı
yöneticileri nezdinde girişimde bulunmuştu.18
1891'de, Hocabey'den Çariçe Vapuru ile 90 kadar Yahudi
muhacir gelip, yabancı olanlar
kendi mavnalarıyla Galata'ya
çıkıp dağılırken, Osmanlı
vatandaşı olanlar Galata Gümrüğü'nde belgelerini tasdik ettirmek için uğraşıyorlardı.19
1892 tarihinde, Odesa'dan gelen Straviç Vapuru ile 17 nüfuslu üç hane Musevi muhacir, Kavak Karantinası'ndan geçtikten
80 «ALİ ARSLAN
sonra, 31 Temmuz 1892
tarihinde Liman İdaresi
önüne gelmişti.20 Kaide olarak liman idaresi memurları ile zaptiye görevlileri vapurların içerisine girememekte,
sadece vapurlardan dışarıya muhacirlerin
çıkarılmamasını takip
etmekteydiler. Ancak bu Rus şirketi, muhacirleri kendi kumpanyasının mavnasına naklederek
deniz üstünde bırakmak
suretiyle muhacirlerin çıkarılmasına yol bulmuştu.21
Rusya'dan Osmanlı Devleti'ne Yahudilerin kabul
edilmemeleri "mükereren"
emredildiği halde bunların göçleri "meşhur" olmuştu. Bu defa
Odesa'dan 17 Yahudi muhacir gelmiş ve Liman Dairesi önünde deniz üstünde mavna içinde beklemeye başlamışlardı.22
28 Ağustos 1893 tarihinde, Çikopof adlı Rus vapuruyla Osmanlı ve Rusya vatandaşı Yahudiler İstanbul'a gelmişlerdi.23
Rusya'dan Yahudilerin Osmanlı topraklarına gelişi devam etmiş ve Eylül 1894'te 200 kişinin geleceği ortaya çıkmıştı. Rus vapur şirketi, bu Yahudilerin Osmanlı Hükümeti tarafından kabul
edilmemesi durumunda, İstanbul'a vardığı zaman bu göçmenlerin mavnalara konularak gemiden uzaklaştırılacağını bildirmişti. Zaptiye
Nezareti'nin bildirmesi üzerine Hariciye Nezareti tarafından inceleme yapılmış ve Rusya Büyükelçiliği de yolcular Osmanlı vatandaşı olduğu için gemilerle
İstanbul'a gelmelerini
Rus yetkililerin de engelleyemeyeceğini
bildirmişti. Konu, 15 Eylül 1894 tarihinde hükümet tarafından görüşülmüş, bu defa
gelenlerin, aslında Osmanlı
vatandaşı olup çok önceden Rusya'ya göç etmiş oldukları anlaşılmış ve Osmanlı Hükümeti'nin kendi vatandaşı olan Musevileri ülkeye kabul etmeme hususunda ısrara mahal bulunmadığına karar vermişti.24
Nisan 1900'de, Şark treniyle Sofya ve Filibe'den
gelen 8 hane ve 45 kişi ile
Romanya'dan 7 kişi gelmişti.25
81 .AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
Kara ve deniz yolundan gelen
Yahudilerden Osmanlı
vatandaşı olanları resmî işlemler yaparak ülkeye yerleşirken, yabancı olanlar
kaçak olarak İstanbul başta olmak üzere Yahudilerin yaşadıkları bölgelere sığmıyorlardı.
E-lstanbuTda Sayılan Artan Yahudi Mültecilerin
Tehlikeli Olabileceği Endişesi
On yıl gibi bir sürede, gittikçe artan
bir şekilde Yahudilerin
Osmanlı topraklarına ve özellikle istanbul'a gelmeleri, Osmanlı yöneticilerinde bazı tedbirler
alma düşüncesinin ortaya çıkmasına vesile olmuştu. Göçün çok yoğunlaştığı Ekim
1891'e gelindiğinde, Rusya'dan
hicret eden Musevilerden bir çoğunun Galata semtine dağılmaları, bazı Osmanlı idarecileri tarafından tehlikeli bulunmaya başlanmıştı. Hatta en son gelen 90 kişilik bir Yahudi grubundan yabancı ülke vatandaşı olanlar
Galata'ya giderlerken, Osmanlı vatandaşı olduğunu iddia edenlerin belgelerinin doğruluğu anlaşılın-caya kadar gümrükte tutuldukları ortaya çıkmıştı. Bu
durumun tehlikeli bir hal
almakta olduğuna dikkati
çeken Şehrameneti, durumu padişaha bildirmişti. Bunun üzerine II. Abdülhamid de "ileride devlete bir
gaile-i azime idebilmeleri ihtimaline mebni Musevilerin buraya hicret ve vüradlannın suret-i katiyede meni zımnında ciddi bir çare düşünülerek keyfiyetin
bir karar altına
alınarak" bir mazbatayla kendisine
bildirilmesini istemişti.26
1891'de, İstanbul'da muhacir olarak bulunan Osmanlı vatandaşı Yahudilerin
İstanbul'dan çıkarılıp uygun görülen eyaletlere yerleştirilinceye kadar
herhangi bir hastalığın
yayılmasına meydan vermeden "müctemian bir yerde ikamet etdirilmeleri" için Şehramanetiyle Zaptiye
Nezareti'nin gerekli tedbirleri alması da kararlaştırılmıştı.27
82 .ALİ ARSLAN
Yahudi muhacirlerin İstanbul'da çoğalmalarının devam
etmesi üzerine, 27
Temmuz 1892 tarihinde, Dahiliye Nezaretinden Musevi muhacirlerinin İstanbul'da çoğalmasının zararlı olduğu, bunların ya
geldikleri mahalle iadeleri veya yabancı ülkelerden istediklerine gitmeleri hakkında Zaptiye Nezareti'ne malumat verilmişti.28
Çeşitli yollarla İstanbul'a gelen Yahudilerin sayısının devamlı artması, II. Abdülhamid'in.de dikkatini
çekmişti. "İskanları
için münasip mahaller bulımamamasından dolayı" "muhacirîn-i Mu-seviye
kullanılın istanbul'a
sirayetine sebep" olunacağına dikkati çeken II. Abdülhamid, Osmanlı Hükümeti tarafından bunlar hakkında kesin bir çözüm bulmasını istemişti.29
Osmanlı Devleti'ne Odesa'dan 17 Yahudi muhacirin Liman Dairesi
önüne mavna içinde bırakılması üzerine II. Abdülhamid, "taharet ve nezâfete riayet eylememeleri hasebiyle
şurada burada
ikametleri hıfz-ı sıhhiyece
tecviz edilemeyeceğinden" dolayı, Yahudilerin göçünün kabul edilemeyeceğini ve İstanbul'daki göçmenlerin de
Selanik gibi uygun yerlere gönderilmesini istemişti.30
Osmanlı yönetimi, özellikle Osmanlı vatandaşı olmayan
Yahudi, göçmenlerin
kaçak olarak İstanbul'da dağılmalarını hem güvernik hem de salgın hastalıklar dolayısıyla tehlikeli
görmüştü. BuHİann göçünün engellenmesi
veya İstanbul dışında
Osmanlı topraklarına sevk edilmeleri düşüncesi ortaya çıkmıştı.
F-Yahudi Mültecilerin Gelişlerini Engelleme
Çabaları
Doğu Avrupa'dan Osmanlı topraklarına Yahudi göçünün zirveye çıktığı 1891 tarihine gelindiğinde, Musevi muhacirlerin Osmanlı Devleti'ne kabul
edilmemesi karar altına alınmıştı, o dönemin ifadesi ile "adem-i
kabulleri mukarrer" idi. Bundan dolayı,
83 »AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ İstanbul'a gelen
Yahudi muhacirler daha Osmanlı görevlileri ile karşılaşmadan yani gümrüğe uğramadan karaya çıkıyorlardı. Osmanlı Hükümeti de bu
muhacirlerin yaşadıkları
ülkelerden Osmanlı topraklarına hareket etmeden önlemler almaya çalışıyordu. Bunları şu şekilde sıralamak
mümkündür:
En fazla Yahudi muhacirinin geldiği Rusya'nın İstanbul Sefa-reti'ne,
Osmanlı Devleti'nin
Yahudilerin kendi ülkesine hicret
etmelerini yasakladığı
bildirilmişti.
Rusya'daki Yahudilerden Osmanlı topraklarına hicret
etmek arzusunda bulunacakların
pasaportlarının vize edilmemesi, Osmanlı Devleti'nin ilgili şehbenderliklerine bildirilmişti.
Vapurların Osmanlı topraklarına, Yahudi mülteci getirmemeleri ve
"illet-i müstevliye zuhuruna
sebep olmamak" için getirilenlerin
de gümrükler
dışında harice çıkarılmamaları hususunda vapur kumpanyalarına tavsiyesi kararlaştırılmıştı. Bunun üzerine , Hariciye Nezareti İstanbul'daki büyükelçiliklere bu kararı bildirmişti. Bu konu
ile en fazla ilgili olan Rus Büyükelçiliği, gerekli tenbihatm yapılması için kendi devletine keyfiyetin bildirileceğini, ancak
bu vakte kadar "bir-üd"
vapurla Musevi muhacirinin gelmesinin muhtemel olduğu cevaben bildirilmişti.
İstanbul'da bulunan yabancı Yahudi muhacirlere münasip bir süre verilerek mensup oldukları devlet kançılaryaları marifetiyle Osmanlı sınırları dışına çıkarılmaları
kararlaştırılmıştır. Bu konuda İstanbul'daki yabancı devlet
temsilciliklerine tekiden bilgi verilmesi de karar altına alınmıştı.
Osmanlı vatandaşı olduklarını iddia edenlerin pasaportları muayene edilerek, gerçekten Osmanlı vatandaşı olanlar
uygun görülecek vilayetlere
sevk edilecekti.31
Osmanlı yönetiminin bu tedbirlerine rağmen, Yahudi mu-
84 • ALİ ARSLAN
hacirlerin İstanbul'a gelişi devam etmişti. Meşale Odesa'dan
bir vapur ile gelen 17 Musevi muhacir, Kavak Karantinasından geçtikten sonra,
31 Temmuz 1892 tarihinde Liman İdaresi önüne gelmişti.32 Bu muhacirler
daha önce verilmiş olan Yahudi muhacir kabul
edilmeme emri gereğince kıyıya
çıkarılamamıştı. Bunun üzerine, Rus kumpanyasının İstanbul Acentası, bu yolcuları akşama kadar
gemide beklettikten sonra İskenderiye postasına kıyam edeceği esnada, bu kumpanya
hizmetinde kullanılan mavnalardan
birine bu Yahudi mültecileri
naklederek deniz üzerine bırakmıştı. Vapur ise İskenderiye'ye doğru hareket
etmişti. Yolcuların içinde
bulunduğu mavna, Liman İdaresi önünde tevkif edilerek, Rus Kumpanyası İstanbul Şubesi yetkililerine
yapı-• lan uyarılardan da ;bir
netice alınamamıştı. Hatta
bu şirket yetki-
\ lileri uyarıları dikkate
bile almamışlardı. Liman İdaresi memurları ile
zaptiye görevlileri
vapurların içerisine kaide olarak girememekte, sadece
vapurlardan dışarıya muhacirlerin
çıkarılmamasını takip
etmekle yetinmek mecburiyetinde kalıyorlardı. Ancak bu Rus şirketi, muhacirleri kendi kumpanyasının mavnasına naklederek
deniz üstünde bırakmak
suretiyle muhacirlerin çıkarılmasına yol bulmuştu. Bu mavnaya müdahale edildiğinde, şirket çalışanları ile bir
münazaaya vesile
olmamak için her türlü tedbiri almakta olan Liman İdaresi, yeni karşılaşılan bu durumun tekrarlanmaması için Rus
Sefareti tarafından ikaz
edilmesi gerektiğini de belirtmişti.33
Bu ikazlara rağmen, önce 45 sonra da 62 kişilik iki grup daha İstanbul'a ulaşmıştı. Bu
Yahudilerin gemilerden indirilmeden İzmir ve Selanik'e sevk edilmeleri üzerine, II. Abdülhamid, esas çözümün muhacirlerin gelişini engellemek olduğu kanaatindedir. Bunun için gemilere bindirilerek Osmanlı Devleti'ne gönderilme tarzında "Rusya'dan
muhacir gelir ise kabul olunmayacağının" Rusya Büyükelçiliği'ne bildirilmesini
istemişti. II. Abdülha-
85-AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ mid,
"Yahudilerin gelmemeleri esbabının istihsal kılınmasını" emretmişti.34
28 Ağustos 1893 tarihinde, Çikopof adlı bir Rus vapuruyla yeni Yahudi
göçmenlerin İstanbul'a gelmesi
üzerine, II. Abdülha-mid, Yahudilerin gelişim engellemek için lazım gelen Şehbenderliklere tabiğat yapılmasını emretmişti.35
İstanbul gibi şehirler dışında bazı Yahudilerin
esas olarak gitmek istedikleri Filistin'e göç de önemli bir orana ulaşmıştı. Herzl'in öncülüğünde kurulan Dünya Siyonist Teşkilatı’nın açıktan Filistin'i
ele geçirmek için
çalışmalar başlatması üzerine, Osmanlı yönetimi de
Filistin ve Suriye'ye giden Yahudilerle ilgili tedbirleri arttırmıştı. II. Abdülhamid,
yabancı ülkelerden "arz-ı Filistin ve Suriye
iskelelerine gidecek şahıslardan maruf ve mute-med bulunmayanların pasaportlarının Osmanlı Devleti
Şehbenderleri tarafından
şimdiki halde vize edilmemesi ve pasaportları vize edilenlerin hal ve şanları hakkında alman malumatın mümkün mertebe
pasaportlarına"
yazılmasını emretmişti.36
Yahudilerin Filistin'e girişlerini engellemede başarısız olan Osmanlı Hükümeti, 27
Haziran 1900 tarihinde büyük devletlere bir nota vererek, Filistin'e yerleşmek üzerre yola çıkan Yahudileri engellemek için yardımcı olunmasını istemiş ve
ilgili devletlerin gemicilik şirketlerine bu çerçevede talimat vermesini talep etmişti: Osmanlı Hükümeti, gemicilik
şirketlerinden, pasaportu
olmayanları gemilere
almamaları, Filistin'e
gideceklere bilet satmamaları,
İstanbul yoluyla Avrupa'ya bilet alan yolcuların İstanbul'da gezmek için bir-iki saat bile olsa gemiyi
terketmelerine izin verilmemeleri gibi isteklerde bulunmuştu. Ancak bu istekler ilgili
devletler tarafından dikkate
alınmamıştır.37
İstanbul'daki Yahudi göçmenlerinin her geçen gün artması üzerine, Osmanlı yönetimi Yahudilerin
Osmanlı Devleti'ne
gö-
86 • ALİ ARSLAN çünü yasaklamıştı. Göçün gerçekleştiği ülkelerle
doğrudan temas kurarak, bu göçü önlemek istemiş ve kendi konsoloslarına vize vermemeleri için emirler vermişti. Ancak bu kararlara ve çabalara rağmen, Yahudilerin
Osmanlı topraklarına göçü devam etmişti.
G-Yahudi Mültecilerin Planlı Olarak Yerleştirildiği Yerler
Osmanlı yönetiminin Filistin dışındaki topraklarında Yahudilerin
yerleşmesine karşı olmadığı 1887
tarihinde, bunların ileride
bir probleme sebep olmaması
için tedbirler almaya çalıştığı gözlenmektedir. Mesela Dobruca'daki 400
ailenin Osmanlı
topraklarına hicret etmek istemeleri üzerine yapılan tahkikatta,
bunlardan İstanbul'a
ulaşmış olan sekiz aileye Hüdavendigar vilayetinde yer verildiği, diğerlerinin de aynı şekilde buraya geleceği anlaşılmıştı. Meclis-i
Vükela, Yahudi
muhacirlerinin Hüdavendigar
Valiliğince "tensip olunacak mahallere müteferrikan iskan edilmek üzere" hicretlerinin kabul
edilmesine karar vermişti.38
Burada Yahudi muhacirlerin grup olarak değil de müteferrik olarak iskan edilmek
istenmesi, Osmanlı
yöneticilerinin Yahudilerin çok büyük gruplar halinde bulunmalarını, tehlikeli bulduğunu ortaya koymaktadır.
1891 tarihinde, İstanbul'da Yahudi mülteci konumunda olan Osmanlı vatandaşı Yahudilerin
gerekli pasaport kontrolleri yapıldıktan sonra,
uygun görülen Osmanlı vilayetlerine
sevk edilerek oralarda tavattun ve iskan edilmeleri Meclis-i Vükela tarafından ?kararlaştırılmıştı. Ayrıca, Meclis-i
Vükela, muhacirlerin
içlerinde fakir olanların yol masraflarının "Zuhurat
Tertibi'nden" karşılanmasını
da kararlaştırmıştı. Bu, Yahudilerin sağlık açısından korunmasını da tasarlamaktadır.39
87-
AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
. Rusya'dan hicretle İstanbul'a gelmeye devam etmekte olan
Yahudi muhacirler, "iskanları
için münasip mahaller bulunama-masından dolayı şurada burada"
geçici olarak
iskan edilmiş olduğunu
gören II. Abdülhamid, bu probleme Babıalice kesin bir çözüm bulunmasını istemişti.40 Bu
arada, deniz yolu ile gelen Yahudilerin gemilerden çıkarılarak mavnalarla İstanbul'da deniz ortasında bırakılması karşısında, Zaptiye
Nezareti de Dahiliye Nezaretinden deniz üzerinde kalan bu muhacirler hakkında ne yapılacağım sormuştu.41
Osmanlı Devleti'ne Odesa'dan 17 Yahudi muhacirin Liman Dairesi
önüne mavna içinde bırakılması üzerine II. Abdülhamid, Yahudi göçünün engellenmesi için yeniden "gayet müessir çare" bulunmasını hükümetten
istemişti. Diğer taraftan II. Abdülhamid, gerek bu 17 muhacirin ve
gerekse daha önce gelmiş olup
Balat vesair yerlerde iskan edilenlerin, Filistin dışında "Musevi şakin olan Selanik gibi münasip mahallere" gönderilmesini emretmişti.42 Bu
arada, bahsi geçen 17
muhacir geçici olarak Has-köy'e yerleştirilmişti. II. Abdülhamid'in gelmiş olan
Yahudilerin Filistin dışında uygun yerlere yerleştirilmesi emri üzerine, bu. 17 muhacir ile bunlardan
sonra gelen 45 kişilik kafile
nezaret akma alınarak, 22
Temmuz 1308 (14 Ağustosl892)
tarihinde İdare-i Mahususa vapuruyla İzmir'e gönderilmişti. Bu arada,
daha önce İstanbul'a gelen
426 kişi de aynı vapurla Adana ve Mersin'e gönderilmişti. İstanbul'da geçici olarak
bulunan göçmen Yahudilerin
İzmir, Adana
ve Mersin'e gönderilmesinden
sonra 62 kişilik bir grup daha İstanbul'a ulaşmıştı. Osmanlı yetkilileri bu defa yeni bir
yol izlemiş ve bu
Yahudileri İstanbul'da
geçici olarak barındırmadan, geldikleri gemilerden indirmeden İzmir ve Selanik'e sevk etmişlerdi.43 28 Ağustos 1893 tarihinde, Çikopof adlı Rus vapuru ile İstanbul'a gelen Rus ve Osmanlı vatandaşı Yahudilerin
geçici olarak
Galata'ta münasip bir
yere yerleştirilerek daha
sonra
88* ALİ ARSLAN
gidecek vapurlarla İzmir'e nakl iskan edilmesi Sadaret tarafından emredilmişti.44
Rusya'dan Yahudilerin Osmanlı topraklarına gelişi devam etmiş ve Eylül 1894'te 200 kişinin geleceği ortaya çıkmıştı. Rusya Büyükelçiliği yolcuların Osmanlı vatandaşı olduğu
için gemilerle İstanbul'a gelmesini Rus yetkililerin de engelleyemeyeceğini bildirmesi
üzerine, Osmanlı Hükümeti bu
konuyu 15 Eylül 1894
tarihinde görüşmüş, bu defa
gelenlerin Osmanlı
vatandaşı oldukları için karantinadan geçirilip gerekli sahhi tedbirler alındıktan sonra İstanbul'a girişlerine izin
verilmeden 100 kişinin İzmir'e,
diğer 100 kişinin de Selanik'e gönderilmelerine karar vermişti. Bu göçmenlerin gittikleri yerlerde uygun
olan yerlere iskanlarının
gerçekleştirilmesini kararlaştırmış ve bu işin gerçekleştirilmesi Zaptiye
Nezareti'ne havale edilmişti.
Hariciye ve Dahiliye Nezaretlerine de bilgi verilmesine hükm verilmişti.45
Osmanlı Devleti'nin Filistin'e göçe yönelik tedbirleri arttırması ve göçün yönünü Selanik ile İzmir'e yönlendirmesi bu iki şehrin nüfuslarının arttırmıştı. Yahudiler
buralarda da sadece Selanik ve İzmir şehir merkezlerine yerleştirilmemişti. Bu iki
merkezden bölgeye
dağıtımları sağlanmıştı. Mesela 1892 Ağustos ayında, Selanik'e
1500 kişi gelmiş ve bunların 400'ü Manastır ve Üsküp'e gönderilmişti.46
Ayrıca II. Abdülhamid'in Yahudilerle alakalı olarak Doğu Anadolu ile ilgili projeler üzerinde kafa yorduğu anlaşılmaktadır. Çünkü, II. Abdülhamid 1893'te Hahambaşı Moşe Levi'yi huzuruna çağırarak Rusya'dan gelmek isteyenleri Doğu Anadolu'ya yerleştirmek istediğini ve
bunlardan 10.000 kişilik bir
askeri kuvvet teşkil etmeyi düşündüğünü belirtmişti. Ancak
bu düşünce uygulamaya
konmamıştı.
Osmanlı topraklarına gelmekte olan Yahudilerin Filistin
di-
89-AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ şmdaki bölgelere büyük gruplar
halinde olmamak üzere
yerleştirilmesine bizzat katkıda bulunan II. Abdülhamid, 1892 yılında İstanbul'da perişan olan
Yahudilerin iskanı için tedbirler
almasını Meclis-i
Vükelâ'dan istemişti.
H-îskan Edilen Muhacirlerin Yol Masraflarının
Osmanlı Hükümetince Karşılanması
İstanbul'a gelen ve Osmanlı yönetimince Selanik-îzmir gibi Osmanlı vilayetlerine sevk edilerek
oralarda tavattun ve iskan edilmeleri kararlaştırılan fakir Yahudilerin yol masraflarını Osmanlı Hükümeti
karşılamıştı. 1 Kasım 189l'de, Meclis-i Vükela muhacirlerin içlerinde fakir olanların yol masraflarının bütçenin "Zuhurat
Tertibi'nden" karşılanmasını
kararlaştırmıştı.47 Padişah tarafından da uygun görülmesi üzerine, Selanik
ve Aydın vilayetlerine
sevk olunan Yahudi muhacirlerin nakil ve diğer masraflarını karşılamak üzere Dahiliye Nezareti ve Dahiliye
Nezareti Vez- nesi'nden yetmiş iki bin otuz üç kuruş gönderilmişti. Bu paranın elli iki bin dokuz yüz altmış bir kuruş on parası harcanmış ve on
dokuz bin yetmiş kuruş yirmi
sekiz paranın mevcud olduğu Muhacirin Komisyonu Riyaseti tarafından bildirilmişti.48
Osmanlı Hükümeti, özellikle Osmanlı vatandaşı olan
Yahudilerin yol masraflarını
ödediği gibi, hastalıklara karşı tedbirler de almaya çalışmıştı. I-Osmanlı Yönetiminin Filistin
ve Civan
Hakkında İlave Önlemler Alması
a-Filistin'e Yahudi Göçmen Yerleşmesi Yasağının Oluşumu Osmanlı
Hükümeti, Ekim 1882'de hacılar dışında yabancı
1
90» ALİ ARSLAN
uyruklu Musevilerin
Filistin'e girmesine yasak getirmişti. Ancak Yahudilerin hacı olarak geldiklerini bildirip
daha sonra izlerini kaybettirmelerini Kudüs Mutasarrıfı Rauf Paşa’nın Dahiliye Neza-reti'ne
bildirmesi üzerine, hacı dahi
olsa geldikleri ülkelerdeki
Osmanlı temsilciliklerinden vize almayan Yahudilerin
Filistin'e girmesi, 1884 tarihinde yasaklanmıştı. Bu uygulamaya rağmen Yahudilerin Filistin'e yerleşmelerini engelleyemeyen Osmanlı yönetimi, 1887 yılında, hacı Yahudilerin bu bölgede kalışlarını bir ay
ile sınırlamış ve girişlerinde kendilerinden yüksek miktarda depozit alınmıştı. Bu depozitler ülkeden çıkışta kendilerine
tekrar ödenme usulü ile
Yahudilerin Filistin'e girişine engel olunmaya çalışılmıştı.49 Kudüs ve civarında bir aydan fazla kalması yasaklanan Yabancı uyruklu Musevilerin, bu süre dolduğunda bu bölgeden çıkarılmalarında mahalli
yöneticiler problemlerle
karşılaşmışlardı. İlgili
ülkelerin konsolosları, Musevi vatandaşlarının geldikleri
ülkelere dönmeleri için
hiçbir kolaylık göstermemişlerdi. Bu konuda en sert tepkiyi İngiltere konsolosu göstermiş, Kudüs ve civarında bir ayla smırlandırılmanın İngiliz Yahudileri
İçin kabul olunamayacağını ve
kendi büyükelçisi
tarafından emir verilmesi gerektiğini yazılı olarak Kudüs Mutasarrıflığına bildirmişti. Zor
durumda kalan Kudüs
Mutasarrıfı,
gelinen noktayı İstanbul'a bildirmişti. Osmanlı Hükümeti, bu
konuyu 20 Kasım 1887
tarihli toplantısında
görüşmüştü. Osmanlı Hükümeti, Kudüs'ün çok farklı inanç ve
mezhebe mensup insanlar arasında hassas bir şekilde mecvut bulunan dengenin bozulmaması gerektiğine işaret ederek,
Kudüs'te yaşayan insanların bu
hususta "taassubu" bulunduğundan Yahudilerin buraya yerleşerek dengelerin bozulmasına müsaade edilemeyeceğine karar vermişti. Hükümet, Kudüs'ün "ticaretgah
olmadığı" için
ziyaretçilere sınırlama getirilmesinin tabii olduğunu belirtmişti. "Arz-ı Filistin'e"
yereşe-rek burayı "tavattun"
etmek, yani vatan edinmek isteyen Yahudi-
91 -AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
lere getirilen yasakların muhafaza edilmesine hüküm veren Osmanlı Hükümeti, ziyaretçiler için daha önce uygulanmaya başlanan bir ay sürenin az olduğuna karar vermiş ve bu sürenin üç aya çıkarılmasını uygun görmüştü. Bu süreyi dolduran yabancı uyruklu Yahudilerin
Filistin'de ikamet etmelerine müsaade edilmeyerek, eskiden alman karara uygun olarak, smırdışı edilmeleri uygulamasına devam kararı alınmıştı. "Arz-ı Filistin'e
hicretle tavattun etmek arzusunda bulunan" Yahudiler için herşeyden önce Osmanlı Hükümeti'nden izin alınması ve bu cevaba göre işlem yapılmasını hükme bağlamıştı. Bu kararların gerekli işlemler yapılması için Dahiliye
ve Hariciye nezaretlerine tebliği karar altına alınmıştı.50
Bu tedbirler, az da olsa Yahudilerin gelişini etkilese de 1890 sonlarında Doğu Avrupa'da
baş gösteren kıtlık, Yahudilerin
Filistin'e göçlerini
arttıran önemli bir etken olmuştu.51
1882 tarihine kadar Osmanlı topraklarına göç eden
Yahudileri kabul eden ve onların nerelere yerleşeceği hakkında bir kısıtlama getirmeyen Osmanlı yönetimi, bu
tarihten sonra Filistin'e Yahudilerin yerleşmesini yasaklamış ve gittikçe bu yasakların daha etkin hale getirilmesi için önlemler almıştı. Ancak Osmanlı idari yapısında Filistin diye bir birimin olmaması bazı karışıklıklara yol açmıştı. Bu problem 1891'de çözülmüştü. b-Filistin'in Neresi Olduğunun Tespiti
Vesikalarda Yahudilerin Filistin'e yerleşmelerine müsaade edilmemesi
istikametinde kararlar alınmasına rağmen, Osmanlı Devleti'nde Filistin diye bir
idari kavram yoktu. Rusya'dan hicret eden Yahudilerin Arz-ı
Filistin'e iskan edilmemesi için tekiden kararlar alınmasına rağmen, 1891
tarihinde mahallince "hangi
92» ALİ ARSLAN
sancak ve kazanın Arz-ı Filistin idüğü bilinemediği" ortaya çıkmıştı. Bu problemin çözülmesi Osmanlı Hükümeti'nden talep edilmişti. Bunun üzerine bu konuda inceleme başlatılmıştı. Arz-ı Filistin'in
neresi olduğuna dair en
önemli güvenlik kurumu
olan "Daire-i Askeriyece de bir güne malumat olmadığı" yapılan yazışmalardan anlaşılmıştı. Bu
konuyu 3 Ramazan 1308 (12 Nisan 1891) tarihinde görüşen Meclis-i Vükela, "Musevi muhacirlerin arz-ı Filistin tabiriyle İskam men' edilen mahaller(in) Kudüs ve Akka sancaklarımn havi olduğu hududdan ibaret olduğu" kararına varmıştı.52
Yahudilerin Filistin'deki topraklara
grup olarak yerleştirilmesi projelerinin
Osmanlı Padişahı II. Abdülhamid'e sunulmasından yaklaşık 13 yıl sonra, Osmanlı idarecilerinin hâlâ Filistin'in neresi olduğuna dair bir fikirlerinin olmadıkları ortaya çıkmaktadır. Bu da II. Abdülhamid'in sıkı kontrolündeki Osmanlı yönetiminin,
bu konunun önemini 1891 tarihine kadar ciddi olarak kavrayamadıklarını göstermektedir.
c-Yahudilerin Filistin'de
Para Basımı
II. Abdülhamid yönetiminin 1891
tarihine kadar daha Filistin'in neresi olduğunu tespit edemediği bir sırada, Yahudilerin Filistin'e yerleşerek burada kendi fiili otonom bölgelerini kurarak para bile bastıkları anlaşılmaktadır. Filistin
bölgesine yerleşen Yahudilerin
Osmanlı, hakimiyetini
de tanımayacak tarzda bazı faaliyetleri Osmanlı yönetimini rahatsız etmişti. 1891 yılında, Yafa'da meskun Yahudi
muhacirleri tarafından "imal
ile tedavül etdirile-mekte
olan bir akçe" ile
ilgili haber II. Abdülhamid'e
ulaştığında, bu Yahudi akçesinin "men'-i tedavülü çaresine teşebbüs olunma-sı"nı
emretmişti. Bu konu Meclis-i Mahsus tarafından 1 Kasım 1891 tarihinde görüşülerek, bu "akçenin men'-i tedavülle beraber
93 •AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ hâmillerin meydana
çıkarılıp haklarında muamele-i
lazimenin ifasıyla alet ve
edavâtımn zabt ve
müsadaresi" emrini
o bölgedeki yöneticilere vermesi
Dahiliye Nezareti'nden istenmişti.53
Yahudilerin Filistin'den toprak
alarak yerleşmeleri ve gün geçtikçe etkilerim arttırmaları, Filistinliler arasında rahatsızlığa y-ol açmış ve bazı çatışmalar yaşanmıştı. Bunun üzerine Kudüs esnafı birleşerek 24
Haziran
1891 tarihinde Sadrazam'a çektikleri telgrafta, Müsliman esnaf Yahudilerin Filistin'e sokulmaması için yalvarıyorlardı. Yahudilerin
göçünün devam
etmesi halinde Filistin piyasasının onların eline geçeceği de özellikle vurgulanmıştı.54
Daha Dünya Siyonist Teşkilatı kurulmadan yıllar önce, Filistin'e yerleşen Yahudiler bağımsızlığın en önemli simgelerinden biri olan para basımını gerçekleştirmiş ve
kendi aralarında kullanmaya
başlamışlardı. Bu
Yahudi akçesini kendi aralarında kullansalar da, bu Osmanlı hakimiyetine aykırı bir teşebbüstü.
d-Filistin'de Yahudilerin
Toprak Alımının
Kısıtlanması
Yahudi göçünün defalarca daha da sıkılaştırılmasına rağmen, Rusya'dan
Osmanlı Devleti'ne
Yahudi muhacirlerin gelmesi devam etmişti. Bunun üzerine II. Abdülhamid, 19 Temmuz 1892'de Yahudi göçünü engellenmesi için "gayet müessir çare" bulunmasını istemiş, ancak o
ana kadar İstanbul'un
çeşitli yerlerinde ikamet edenlerin Filistin dışında "Musevi sakin olan
Selanik gibi münasip mahallere"
gönderilmesini emretmişti.55
Osmanlı Devleti topraklarına Yahudi muhacirlerin kabul edilmesi padişah iradesi ile yasaklanmış olmasına rağmen, yerli
Museviler ile kapitülasyonlardan
yararlanan devletlerin vatandaşı Yahudiler toprak alımlarına yardımcı olmakta,
göçmenlerin yaşadığı bazı topraklar
resmi olarak Osmanlı
vatandaşı Yahudiler üze-
94-ALİ ARSLAN
rinde gözükmekteydi. Bir taraftan "muvazaaten
arazi ve emlak" alınarak muhacirlere tahsis edilmekte, diğer taraftan da gizli bir surette
Rusya Musevileri bu yerlere nakledilmekteydi.56 Bu dolaylı satın almaları engellemek
isteyen Osmanlı
yönetimi, 1892 sonbaharında harekete geçmiş ve Kudüs Mutasarrıfı İsmail Hakkı Paşa, ayrım
yapılmaksızın bütün Musevilerin Filistin'de arazi satın alamayacağım halka
ve mahalli kadastroya bildirmişti. Özellikle miri arazinin de hiçbir şekilde Yahudilere devr edilemeyeceği ilan edilmişti. Said Paşa, 3 Nisan 1893 tarihli
beyannamesi ile bu yasağı
açıklamış ve yeni düzenlemenin Filistin'e sızmayı başaran Yahudilerin
buraya yerleşmesini engellemeye
yönelik olduğunu
belirtmişti. Bu açıklamaların tersine, 3 Nisan 1893
tarihine kadar yasal olmayan yollardan toprak almış yabancı Yahudilerin haklarım tanıyan bir
nevi af çıkarılmıştı. 3 Nisan
1893 tarihinden sonra ise Filistin'de emlak alımı bütün Yahudilere yasaklanmıştı. Gerçekten de
tedbirin yerli yöneticiler
üzerinde daha etkili olduğu anlaşılmaktadır.57
Yerli Yahudiler veya kapitülasyonlara dayanan
yabancı Yahudiler
üzerine mal
alarak Filistine yerleşme taktiklerine
karşı koymak için yerli ve yabancı bütün Yahudilere hiçbir surette, özellikle köylerde, arazi
ve emlak satılmamasmı
kararlaştıran Osmanlı yönetimi, o ana kadar alınan fakat devr işlemleri yapılmamış olan
emlak ve arazilerin satış
işlemlerini yapmama kararı almıştı. Ancak bu uygulamaya bazı yabancı devletler itiraz etmiş ve bu kararın tam olarak uygulanmasından vazgeçilmek zorunda
kalınmıştı. Sonunda,
yabancı Yahudilerin
emlak ve arazi alımı bazı
şartlara bağlanmıştı. Şöyle ki, mülk alacak Yahudi'nin göçleri yasaklanan gruba dahil olmadığına dair mensubu olduğu ülkenin konsolosluğu tarafından tasdik
edilen bir şehadetname sahibi olması şarttı. Bu şartı yerine getirenler, şehirde alacağı em-lakta
muhacir Yahudilerin ikametine müsaade etmeyeceğine, köylerde arazi alanlar da muhacir ve mülteci yerleştirmeyeceklerine
95 »AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ dair
bir taahütname vermeleri
gerekecekti. Bu işlemleri
tamamlayan bir yabancı Yahudi, Filistin'de arazi ve emlak satın alabilecekti. Bu şartlara uyulmadığı takdirde,
mahalli Osmanlı memurları
tarafından gerekli tedbirler alınacaktı.58
Filistin'de arazi alanların buralara göçmen Yahudileri yerleştirmeyeceklerini içeren yazılı taahhütlere
rağmen, yabancı Yahudiler Filistin'e yerleşerek köyler kurmaya
devam etmişlerdi. Mesela
Nisan 1893'de, Akka Sancağı dahilinde
bulunan Hayfa kazasına bağlı Zemarin,
Şakya, Ümmüttavt, Ümülcemal ve
Nezale köylerindeki arazi
muhacir Yahudiler için
satın alınarak, zeytin ve dut gibi meyveli ağaçlar ile asmaçubuğu cinsinden istifadesi bulunan nebatatı ekmek üzere yirmi yıllık aşar vergisini önceden ödeme takvimi sunulmuştu.59 1893 ortalarında, "hicret eden Yahudilerin
müctemian bir
mahalde iskarlanyla kendilerine arazi temliki memnu' olduğu halde" Rusya'dan sürülen yüz kırk hane
Yahudi Hayfa'ya gelmiş ve
bunlara arazi satılarak toplu
olarak iskan edildiği;
yabancı Yahudilere şahıs arazileri yanında "arazi-i erniriye", yani devlete ait çok yerlerin de satıldığı ve bunların üzerinde büyük bir köy kurulduğu haberi II. Abdülhamid'e ulaşmıştı. II. Abdülhamid, Yahudilerin bu şekilde toplu olarak yerleşmelerinin "ileride
bir Yahudi gailesi" doğuracağını ifade ede-'rek bu işin önünün bir an önce alınmasını Osmanlı Hüküme-ti'nden istemişti.50
Rothschild'in Hayfa'ya Yahudi mültecileri yerleştirmesinin yanında, "diğer bir
Yahudi'nin" arazisine de 200 civarında
Yahudi göçmenin iskan ettiği, sadrazam tarafından 5 Eylül 1893 tarihinde II. Abdülhamid'e bildirilmişti. II. Abdülhamid, Osmanlı Devleti'nde
"bir de Yahudi meselesi zuhuruna meydan vermemek üzere o havaliye Yahudi iskanı gibi dai-i me-Jiazir ve
mazarrat olan ahvalin" meydana gelmemesine itina olunması ve teferruatı hakkında mükerreren irade çıkmasına rağmen, Hayfa'da
Musevi köyü
kurulmasının sebeplerinin incelen-
96* ALİ ARSLAN
meşini istemişti. Ayrıca II. Abdülhamid, gelecekte büyük problemlere sebep olacak
Filistin'e Yahudi göçünün "cidden
önü alınacak surette
ittihazı lazım gelen
tedabirin hükümetçe
müzakere edilerek kendisine bildirilmesini istemişti.61
Gün geçtikçe Filistin'de Yahudilerin
faaliyetlerinin artması
üzerine, II. Abdülhamid, "Eğer Müslüman Arap unsurunun, fa-ikiyetini
muhafaza etmesini istiyorsak, Filistin'e Yahudi yerleştirilmesi fikrinden
vazgeçmeliyiz. Aksi
takdirde yerleştirildikleri
yerde çok kısa zamanda bütün kudreti elde edeceklerinden dindaşlarımızın ölüm kararını imzalamış oluruz"62
demişti.
Osmanlı Devleti, Filistin'e yerleşmek üzere gelen
Yahudileri engellemek için ciddi tedbirler almaya çalışmasına rağmen, Fransa
ve İngiltere gibi büyük devletler ile Osmanlı vatandaşı Yahudilerin
Filistin'de toprak alımım
yasaklayamamış, sadece bunlardan aldıkları emlak ve arazilerde muhacir göçmen yerleştirmeyeceklerine dair taahhüt almakla yetinmişti.
e-Yahudi Göçünün Filistin'e Bitişik Alanlara
Yönelmesi Üzerine Suriye ve Beyrut'ta
Yahudi Göçünü Engelleme Çalışmaları
Osmanlı yönetiminin Filistin'de sıkı tedbirler aldığı 1892'ye gelindiğinde, Filistin'de 16 Yahudi
kolonisi kurulmuştu.63 Filistin'e
yerleşme konusunda
Osmanlı yönetiminin hassasiyet
göstermesi üzerine, Yahudilerin
göçüne yardım eden ve
onların toprak
ve barınması için
ihtiyaçlarını karşılayan Avrupa'daki Yahudi zenginleri ve örgütleri, muhacir Yahudileri Filistin civarındaki Beyrut ve Suriye'ye yerleştirmeye yönelmişlerdi. Çünkü Filistin
dışında toprak
almak için, özellikle uygulanan,
ciddi bir engel bulunmamaktaydı.
Hatta Ağustos 1893 tarihinde, Dahiliye Neza-
97-AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
eti, "Musevi
muhacirlerinin şurût-ı malume
ile arazi mubayaa edebilmelerine müsaade olunması hakkında" tebliğde bulunmuştu. Bu şansı değerlendiren Yahudi göçmenler, Beyrut ve Suriye'den toprak
alarak yerleşmeye
başlamışlardı. Alman toprak miktarının çok fazla olması mahalli yöneticileri rahatsız etmişti. Mesela,
sadece Beyrut'un Kafr kazasında, 1893 yılının Ağustos-Eylül-Ekim aylarında Yahudi
muhacirlerin 18.329 dönüm
arazı ve 1410 zira' arsa ve 119 hane, ahur vesaire aldıkları ortaya çıkmıştı. Bu miktarın daha da artacağının satış için yapılan müracaatlardan
anlaşılması üzerine, Beyrut Valiliği, emlak ve arazi satışlarım geçici olarak durdurmuştu. Beyrut Valisi'nin bu konuda
ne yapılması
gerektiği hususundaki telgrafı üzerine, bu konu Osmanlı Hükümeti tarafından 24 Aralık 1893'te görüşülmüştü. Hükümet konuyu
tam olarak müzakere edebilmek
için, arazı ve
emlak satın alanların
Osmanlı veya yabancı bir devletin vatandışı olup olmadığının tespiti; satışların Dahiliye Nezareti'nin bildirdiği şartlarda yapılıp yapılmadığının
saptanması; Yahudi muhacir yerleştirilmeyeceğine dair taahhüdnamelerin suretlerinin
gönderilmesi ile
arazi ve emlak alanların isimleri
ve aldıkları
mülklerin miktarının bir defter olarak Beyrut
Vilayeti'nden bildirilmesini istemişti.64
Filistin'de toprak alımının şartlara bağlanması üzerine, Yahudilere
yaptığı yardımlarla
"İsrail'in Babası" unvanını kazanan Baron Edmond Rothschild,
Filistin'e komşu bölgelere
göçmenleri yerleştirmek için harekete geçmişti. Suriye'de, Culand'da
Yahudilerin yerleştirilmesi
için toprak satın almıştı. Buraya 200 Yahudi'nin yerleştirilmesi için Baron
Edmond Rothschild'in hususi katibi tarafından izin istenmişti. Bu konuda, padişah tarafından İp Aralık 1894
tarihinde gerekli müsaade
verilmişti. Bu haberin Musevi ailere ulaşması üzerine, emlak
ve emvallerini satarak Suriye'ye göç etmek üzere haber beklemeye başlamışlardı. Bir türlü
98 • ALİ ARSLAN
göçün gerçekleşmemesinden dolayı bu aileler perişan bir vaziyette kalmışlardı. Bu durum karşısında Rothschild'in hususi katibi
tekrar II. Abdülhamid'e
müracaat ederek, 200 Yahudi'nin yeni yerlerine yerleşmeleri için verilen
fermanın yerine
getirilmesi için, Beyrut
ve Suriye vilayetlerine gerekli emrin verilmesini istirham etmişti.65 Bu müracaati inceleyen II. Abdülhamid, konunun Meclis-i Vükela tarafından müzakere edilerek
varılan neticenin
kendisine bildirilmesini istemişti.66 Osmanlı
Hükümeti, bu konuyu 4 Mart 1896 tarihinde görüşmüş ve vardığı neticeyi bir mazbata haline getirmişti. Hükümet, "bir
zamandan beri arz-ı Filistin'de
Musevilerin ele geçirdikleri
arazide bila-ruhsat ebniye inşa etmeye ve müctemian iskan etmek hususundaki arzularını" gerçekleştirmek için bazı
vasıtalarla yol bulmakta olduklarını ve daha önce İzmir'in de dahil olduğu Aydın Vilayeti'ne iskanlarına izin verilen muhacir
Yahudilerin de Filistin'deki Yahudilere 'ilhak eylemekte' olduklarının bilindiğini" ifade etmişti. Bu hareketlerin esasen
"Rothschild'in vekillerinin" gösterdikleri kolaylık ve yardımlardan kaynaklandığını belirten
hükümet, Rothschild
adına alman
ve alınacak arazi
vesair mülklerin
sınırlandırılmadı-ğı takdirde, "gelecekte önü alınamayacak mahzurları netice vereceğini işaret etmişti. Rothschild'in
başım çekitiği Yahudilerin
çalışmalarının gelecekte
ortaya çıkaracağı tehlikeleri
ortaya koyan Osmanlı
Hükümeti, yürürlükteki hükümlere uymak ve "şimdiye kadar gelen 300 haneden başka muhacir celp ve iskan
etmemeyi taahhüd eylemeleri
halinde iştira eylemiş
oldukları arazinin kendi namlarına" devir işlamlerinin yapılabileceği görüşüne varmış ve son sözün padişaha ait olduğunu belirtmişti.67 Suriye'de,
Cu-land'da toprak satın alarak
buraya 200 Yahudi'yi yerleştirmek isteyen Rothschild'in istekleri üzerine, Filistin'e göç konusunda da fikirler içeren Osmanlı Hükümeti'nin mazbatası, sadrazam
tarafından 4 Mart
1896'da padişaha takdim edilmişti.68
99 »AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
Filistin'e yerleşemeyen Yahudi muhacirlerin buraya yakın mahallere yerleşmelerinin artması üzerine, 27 Ocak
1897 tarihinde, Meclis-i Vükela yeni bir karar ortaya koymuştu. Meclis-i Vükela, yabancı ülkelerden hicret
eden Musevilerin Arz-ı Filistin'de
iskanları yasak olduğu gibi, bunların "Arz-ı Filistin
civar ve inhasından
ma'dûd olan Suriye ve Beyrut vilayetleri dahilinde iskanları dahi mahzurdan salim olmayacağına" karar vermişti. Bu çerçevede, 250 Musevi ailenin Suriye ve
Beyrut vilayetlerine iskanına [da izin vermemişti.69 Böylece, 1879'da
Oliphant’ın Filistin'e
Yahudi yerleştirmesi projesini
teklifinden sonra Kudüs
civarını Yahudilere kapatan Osmanlı yönetimi, Yahudilerin
Suriye ve Beyrut vilayetlerinde yoğunlaşmaları üzerine bu alanı genişletmişti.
Osmanlı Devleti'nin Yahudilerin iskanına kapattığı alanı genişlettiği tarihin,
Theodor Herzl'in yazdığı Yahudi
Devleti kitabından sonra,
I.
Siyonist Kongresi (21-31 Ağustos 1897) tarihinden önce olduğu dikkate alınmalıdır.
f-Siyonistlerin Filistin
Hedefleri Karşısında
Filistin'deki Yasakların Ağırlaştınlması
Rusya ve Doğu Avrupa'dan Filistin'e yerleşmek isteyen Yahudilerden bir kısmı, önce Almanya, Avusturya ve İngiltere gibi ülkelere uğrayarak bu ülkelerin vatandaşlığına geçtikten sonra
Filistin'e geliyorlardı.
Böylece kapitülasyonlardan faydalanma, imkanı bulan Yahudiler,
istediklerini daha kolay elde edebiliyorlardı. Özellikle Herzl'in öncülüğünde kurulan Dünya Siyonist Teşkilatının açıktan Filistin'i
ele geçirmek için
çalışmalar başlatması, Osmanlı Devleti'ni yeni tedbirler
almaya yöneltmişti.
Ağustos 1898 tarihinde, Kudüs Mutasarrıfı bütün yabancı devletlerin temsilciliklerine
bütün ülkelerin Yahudi vatandaşlarının Filistin'e
100 • ALİ ARSLAN
girişlerinin yasaklandığım bildirmişti.70 Bununla
da yetinmeyen Osmanlı
yönetimi', Filistin ve Suriye'ye giden Yahudileri daha sıkı kontrol etmenin yollarını aramış ve II. Abdülhamid, yabancı ülkelerden "arz-ı Filistin
ve Suriye iskelelerine gidecek şahıslardan maruf ve mutemed bulunmayanların" pasaportlarının Osmanlı Devleti
Şehbenderleri tarafından vize
edilmemesi ve pasaportları vize
edilenlerin "hal ve şanları hakkında alman malumatın mümkün mertebe
pasaportlarına"
yazılmasını emretmişti.71
Misafir olarak gelen Yahudilere karşı tedbirleri daha da sıklaştırmak isteyen Osmanlı yönetimi, yeni önlemler almış ve 21 Kasım 1900'de dört maddelik "İbranî Misafirler îçin Mukaddes Topraklara Duhuliye Şartları" adlı yeni
bir uygulamayı
yürürlüğe koymuş ve bunu Filistin'deki yabancı temsilciliklere bildirmişti. Bu nizamnameye göre; herhangi bir ülkeden Filistin'i ziyarete gelecek
Yahudilerin elinde mesleği, milliyeti
ve yolculuk nedeni belirtilen pasaport veya tezkeresi bulunacak; Filistin'e ulaştığında elindeki resmi evrağı pasaport memuruna teslim
edecek ve kendisine kırmızı bir
tezkere verilecek; bu ziyaretçilerin kayıtları tutulacak ve bir ayı dolan Yahudiler, ellerindeki kırmızı tezkereyi iade ederek orjinal
pasaportu veya mürur tezkeresi
kendisine iade edilecekti. Bir aylık süreyi doldurdukları halde Filistin'i terk
etmeyenler yakalanarak ülke dışına çıkarılacaktı.72
Bütün bu tedbirlere rağmen, Filistin ve civarında Yahudilerin arazi ve emlak almaları devam etmişti. Bu konuyu araştırmak üzere Beyrut Valiliği
tarafından bir Komisyon-ı Mahsus kurulmuştu. Bu komisyonun çalışmaları neticesinde, 1901 tarihinde,
1.700.000 küsur kuruş bedel
ile birçok arazinin
Paris'teki Cemiyet Reisi Nersis Lefen adına feragat muamelesi yapıldığı tespit edilmişti. Bu bilgiler doğrultusunda konu Şurayı Devlet'e havale edilmişti. Şura-yı Devlet,
"Kıta-i- Hicaziye'den"
başka bölgelerde
101 • AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ yabancıların mülk alma hakkına sahip olduklarından hareketle, yabancı devlet vatandaşlarının Beyrut
Vilayeti'nde emlak ve arazi alabileceklerine karar vermişti. Yalnız aldıkları emlak
ve arazilerde Yahudi göçmen ikametine müsaade etmeyeceği ve muhacir yerleştirmeyeceği hakkında taahhütte bulunmalarının
gerektiği tespitini de yapmıştı. Şura-yı Devlet'in Nersis Lefen'in Beyrut'tan
arazi ve emlak alabileceği
kararı Sadaret tarafından padişaha bildirilmişti. II. Abdülhamid, Paris'teki Cemiyet Reisi
Nersis Lefen'in bu arazileri Yahudi göçmenleri yerleştirmek için aldığının kesin olduğunu, vereceği senet
ve taahhütün
tereddütleri ortadan kaldırmaya yetmeyeceğini belirtmişti. Padişah, "muhacirin-i
Museviye'nin arz-ı Filistin'e
hicretlerinin meni ver memnuiyeti" Meclis-i Vükela kararının padişah tarafından da onaylanması ile verilen irade "icabından iken",
"Şura-yı Devletçe
hilafına muamele olunması asla caiz olamayacağından" bu satışın yapılamayacağına karar vermişti.73 Böylece II. Abdülhamid, kapitülasyonlardan faydalanan
Fransız vatandaşı olan
Nersis Lefen'in Beyrut'tan arazi ve emlak almasını onaylamamıştı. Osmanlı Devleti, Dünya Siyonist Teşkilatı'nın Filistin'i satın almak dahil her yolu
deneyecek bir Yahudi devleti kurmak için ciddi olarak çalışmaya başlaması üzerine, Yahudilerin Filistin'de
toprak alımına karşı daha sıkı tedbirler almıştı.
Î-Gayrimüslim Muhacirlerin Osmanlı Devleti'nde iskanlarının. Yasaklanması Kararı
Yahudi ve bazı Hıristiyan grupların Osmanlı topraklarına göçü
ve bunun bazı siyasal hedeflere yönelmesi üzerine çaresiz kalan Osmanlı yönetimi, daha
radikal bir karar almaya yönelmiş ve gayrimüslimlerin Osmanlı topraklarına göçünü yasaklama
kararı almıştı. Başta Romanya'dan
olmak üzere Yahudilerin
Osmanlı
102 • ALİ ARSLAN
Devleti'ne kabul edilmeleri için müracaatların devam
etmesi üzerine, 16
Nisan 1900'de, II. Abdülhamid,
"badeezin yalnız muha-cirin-i îslamiye'nin Memalik-i Şahane'de iskanlarına müsaade edilip
islam olmayan diğer muhacirlerin
kabul edilmemesi için bir
karar ittihazı "m
emretmişti.74 II. Abdülhamid'in bu iradesi, Meclis-i Vükela tarafından 23
Zilhicce 1317 (24 Nisan 1900) tarihinde görüşülmüştü. Padişahın görüşüne katılan Meclis-i
Vükela, Osmanlı memleketine
"yalnız muhacirîn-i
Îslamiye'nin kabulü nüfus-ı îslamiyenin tezâyüdüne sebep olacağı cihetle bi'l-vücuh müstelzem-i fevâid ve muhsinât olduğu" kanaatine
varmıştı. II.
Abdülhamid'in emri mucibince, artık Müslüman olmayan muhacirlerin Osmanlı Devleti'ne kabul edilmemesi için gerekli tedbirleri alması için Dahiliye Nezareti'ne haber
verilmesi ve Hariciye Nezareti ile Muhacirîn-i İslamiye Komisyonu birinci azalığına malumat verilmesi kararlaştırılmıştı.75
Bu uygulama sırasında bazı problemlerle karşılaşılmıştı. Konulan
bu yasağın, Osmanlı
Devleti'nin bir parçası sayılan (ecza-i memalik-i şahanede bulunan) Bulgaristan ve Şarki Rumeli gibi yerlerde yaşayan Yahudileri de içine alıp almadığı Dahiliye
Nezareti tarafından
anlaşılamamıştı. Sofya ve Filibe'den gelen 8 hane ve
45 kişilik muhacir
ile Romanya'dan gelen 7 kişi için yapılacak muamele hükümetten sorulmuştu. 25
Nisan 1900'de bu konuyu görüşen Hükümet, padişahın iradesinin "İslam'dan olmayan
muhacirlerin kabul edilmemesi merkezinde olduğu"nu dikkate alarak, gelen Yahudi ve Hıristiyan olan Kossaklarm geldikleri ülkelere iade edilmesi gerektiğine karar vermişti. Hükümet ayrıca, bundan
sonra İslam olmayan
muhacirler Osmanlı Devleti
topraklarına kabul edilmeyeceğinden, Müslüman olmayan
muhacirlerin ülkeye gelmelerine
ruhsat verilmemesi için
gereğinin yapılması için Hariciye Nezareti'ne bildirilmesine
karar vermişti.76
*'?'? ?
103 • AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
Özellikle Yahudi ve bazı Hıristiyan grupların Osmanlı topraklarına
göçmesi Osmanlı yöneticilerini telaşlandırmıştı. Muha-Wk
gayrimüslimlerin ve özellikle Yahudilerin Osmanlı Devletinden bazı toprakları ayırabileceğinden endişelenen II. Abdül-hamid ve Osmanlı Hükümeti, çareyi gayrimüslimlerin
tamamı-fein Osmanlı topraklarına göçünü yasaklamakta bulmuştu. Ancak bu kararı uygulamak mümkün olmamıştı.
J-II. Abdülhamid Döneminde 1908
Tarihine Kadar Göçün Devam. Etmesi
Gayrimüslimlerin göçünün yasaklanması kararından istenilen
netice elde edilemediği gibi,
Yahudilerin Filistin'den toprak alımı da devam etmişti. II. Abdülhamid'in yabancı devlet vatandaşlarının toprak alımını engelleyememesi, Yahudilerin
Filistin'e yerleşmesinde
önemli bir işlev görmekteydi. Özellikle finans alanında büyük bir güce sahip olan Baron Rothschild
gibi şahısları engelleyebilmek
de oldukça güçtü.
Bunların faaliyetleri sınırlanmaya çalışılsa da başarı elde edilememekteydi. Mesela,
Baron Rothschild'in, Hayfa kazasında almak istediği arazinin 2000 dönümden fazla olmaması, 130'dan fazla hane yaptırmaması ve muhacir yerleştirmemesi şartlarına rağmen buna uymadığı anlaşılmıştı. Mahalli
memurlar tarafından alman
arazinin 2000 dönümü geçtiği,
yapılan ev sayısının 130'dan çok fazla olduğu ve inşaatların devam ettiği tespit edilmişti. Bu ev ve arazilere yerleşmesi yasak muhacir Yahudiler de yerleştirilmişti.77 1907'de
mahallinden gelen bilgilerde, Yahudilerin çeşitli vasıtalar kullanarak bu bölgede toprak almaya ve yerleşmeye devam ettikleri anlaşılmaktaydı. Mesela
Taberiye'de kanunî olarak sakıncası olmayan şahısların üzerine gösterilmek üzere arazi
ve emlak alarak buralara yerleştikleri tespit edilmişti. Ayrıca Kudüs'teki Alyans
Okulu
104 • ALİ ARSLAN müdürünün büyük miktarda
arazi alacağı
söylentileri hakkında inceleme başlatılmıştı.78
II. Abdülhamid'in Yahudilerin toprak alımına getirdiği kısıtlamalar ve bütün gayrimüslimlerin göçünün yasaklanmasına
rağmen, Yahudilerin Filistin'e göçü ve toprak satın almaları değişik vasıta ve usûllerle devam etmişti.
K-II. Abdülhamid Döneminde Siyonisderle
ilişkiler
Filistin'e sızma yerine, kurulacak bir örgütle uluslararası ilişkiler alanında siyasi
bir çaba ile
Filistin'de bir Yahudi devleti kurmayı hedefleyen Herzl, bu bölgenin Osmanlı hakimiyetinde
olması dolayısıyla dönemin
padişahı II. Abdülhamid ile görüşmek için harekete geçmişti. Bu görüşmeyi temin etmek için Polonyalı Kont Philipp de Nevlinski ile
beraber İstanbul'a Haziran
1896'da gelmiş, ancak padişahla görüşememişti. Yalnız Nevlinski,
Siyonistlerin Filistin'in Yahudilere verilmesi karşılığında 20 milyon sterlin
tekliflerini II. Abdülhamid'e
iletmişti. II. Abdülhamid, "Musevilerin muavenet-i müessiresi munzam olmadıkça" Osmanlı Devleti'nin
mali problemlerinin çözülemeyeceğine
kanaat getirmekle birlikte, "Ben bir karış toprak dahi olsa satmam, zira
bu vatan bana değil milletime
aittir" ifadelerini içeren red cevabının Herzl'e iletilmesini istemişti.
Padişahtan bu cevabı almasına rağmen, II. Abdülhamid'den Filistin'in satın alınabileceğine inanan
Herzl, 18 Temmuz 1896'da, Edmond de Rothschild'i Paris'te ziyaret etmiş ve Osmanlı Padişahı'ndan Filistin'i
satın alabilmek
için lazım olan meblağın önemli bir kısmını temin etmesini istemişti. Ancak Edmond de Rothschild bu
isteğe olumlu
bir cevap vermemişti.
11.
Abdülhamid ile görüşmek için çareler arayan
Herzl, padi-
105 «AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
şaha yakınlığı olan Yahudi asıllı Prof. Arminius Vamberi vasıtasıyla, 19 Mayıs 1901 tarihinde bu isteğine kavuşmuştu.79 Herzl, büyük devletlerin Osmanlı Devleti'nin boyunduruk altında tutmak için ekonomik kalkınmayı engellediklerini, Yahudilerin
Filistin'e yerleşmeleri kabul edildiği takdirde iktisadî kalkınmanın temin edileceğini söyledi. II. Abdülhamid, Osmanlı topraklarının Yahudi göçmenlerine açık olduğunu belirtmiş ve
Herzl'den Osmanlı
borçlarının konsolide edilmesi için bir plan hazırlamasını istemişti. Herzl,
bir ay sonra hazırladığı
planını takdim etmişti. Herzl'in planına göre, Avrupa borsalarındaki Osmanlı borç tahvilleri
bir-i-ki yıl içinde Yahudi
bankerler tarafından toplanacak;
ziraat, endüstri ve
ticaret hayatını
geliştirecek bir Osmanlı-Musevi şirketi kurulacaktı. Buna karşılık, Yahudilerin Filistin'e yerleşme ve özerk idare kurma hakkı tanınmasını istemişti. Herzl'in
Filistin merkezli bu teklifi, II. Abdülhamid tarafından yine red80 edilmişti. II. Abdülhamid'in Filistin dolayısı ile Herzl'in teklifini
reddetmesine rağmen, Dr.
Herzl bu konuda anlaşma
sağlanabileceği kanaatine varmış ve Siyonist Kongre'de, II. Abdülhamid tarafından "Siyonistlerin
arz-ı Filistin'de
yerleşebilmeleri için
müsaade buyrulaca-ığiru beyan" ettiğine dair haberler, basında yer almıştı.
Berlin'deki Osmanlı Büyükelçiliği'nden gelen
haberler, sadrazam tarafından
1 Ocak 1902 tarihinde padişaha arz edilmişti. Bunun üzerine II. Abdülhamid, "Siyonistlerin arz-ı Filistin'de yerleşmelerine müsaade buyurulacağma dair"
Dr. Herzl'e hiçbir tebligat
yapılmadığını belirterek,
bu konudaki Dr. Herzl'in beyanatının "hilaf-ı hakikat olduğunu"
söyleyerek bu haberlerin "red ve tekzip
edilmesi lüzumunu" 3 Ocak
1902 tarihinde emretmişti.81
Dr. Herzl'in Filistin'e göçe izin vereceği hakkındaki iyimser
açıklamalarının II. Abdülhamid tarafından tekzip
edilmesinin üzerinden daha
bir ay geçmişti ki, bu
defa 5 Şubat 1902'de,
Herzl İstanbul'a
çağrılmıştı. Hemen İstanbul'a giden Herzl, II. Ab-
106 «ALİ ARSLAN
dülhamid adına Mabeyn İkinci Katibi İzzet-(Holo) Paşa ile görüşmüştü. Osmanlılar, Yahudilerin
Filistin dışındaki
Osmanlı topraklarının Yahudi göçü kabul edilecek, gelen
Yahudilerin Osmanlı
vatandaşlığına geçmeleri şart olacak, Siyonistler bir
sendika kurarak Osmanlı
borçlarını konsolide edecek, halen varolan ve yeni keşfedilecek madenlerin işletilmesi Yahudilere verilecekti. Ancak
Herzl, Filistin'de kendilerine bir imtiyaz tanımayan bir anlaşma için Yahudileri harekete geçiremeyeceği gerekçesiyle bu
teklifi reddetmişti.
1902 Temmuzu'nda Londra'da bulunan
Herzl'e Osmanlı Devleti'nin
Londra Büyükelçisi Kostaki
Antopuîos Paşa vasıtası ile II.
Abdülhamid'in şifahî teklifi
iletilmişti. Kostaki
Antopuîos Paşa, Osmanlı borçlarının
tasfiyesi için Fransızlarla anlaşmak üzere olunduğunu, Yahudilerin
daha iyi bir teklif sunmaları
halinde Siyonistlerle anlaşılabileceğini bildirmişti. Buna karşılık, padişah Yahudilerden
adalet ve himayesini esirgemeyecekti. Bu teklife karşılık Herzl, konsolide planı içeren bir muhtıra hazırlayarak takdim etmişti. Buna göre; Osmanlı borçlarının faizleri
için ihtiyaç duyulan
1,5 milyon Sterlin hemen temin edilecek, 30 milyon Sterlin tutarındaki Osmanlı borçlarının tahvilleri
Avrupa borsalarından toplanacak,
Batılı alacaklıların
baskısından kurtulan Osmanlı Devleti "tam bağımsızlığına" kavuşacaktı. Osmanlı Devleti
de Yahudilerin bu yardımına
karşılık Hayfa dahil olmak üzere Akka Sancağı’ın verecekti. Daha önceki görüşmelerde II. Abülhamid'in Filistin'i vermemeye niyetli olduğunu bilen Herzl, bütün Filistin yerine onun bir parçasını istemişti. Ancak,
Herzl bu teklifine de olumlu bir cevap alamamış ve Osmanlı Devleti borçlarının tasfiyesi konusu Fransa
Maliye Bakanı M.
Rouvier'e havale edilmişti.
Herzl'in bu gayretlerine rağmen Osmanı borçları karşılığında Filistin'den toptan satın alınması girişimi başarısız olmuştu.82
107 • AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
Osmanlı borçları karşılığında Filistin'in Siyonistlere satılması, II. Abdülhamid ve Osmanlı yönetimi tarafından kabul
edilmemekle birlikte, Siyonistlerin Filistin'deki faaliyetlerine karşı etkili bir çare bulunamadığını görmekteyiz. Şöyle ki;
1898'de Basel'de toplanan İkinci Siyonist Kongresi'nde, Londra'da bir banka kurulması kararlaştırılmış ve Yahudi
Müstemleke Vakfı adıyla faaliyete
başlamıştı. Bu
banka, 1903'te sermayesi 100.000 sterlin ;olan Îngiliz-Filistin Şirketi'ni kurmuştu. Bu şirket Hayfa, Yafa, Kudüs, Hebron, Beyrut, Safed,
Tiberyas ve Gazze'de şubeler açarak Yahudi kolonizatörlerin her türlü toprak alım-satımıyla ilgilenmeye başladı.83 Zaten Rothschild gibi
zenginler çok daha ön-G6' muhacir Yahudiler için toprak almaya başlamışlardı ve devam etmekteydiler.
3 Temmuz 1904'te, Herzl'in ölümü üzerine Dünya Siyonist
Teşkilatı’nın başına, mevcut imkanları değerlendirerek hedefe u-laşma mantığı ile
hareket eden David Wolfsohn getirilmişti. Prof. Vamberi'nin, Osmanlı yönetiminin büyük bir iktisadî kriz yaşadığını ve II. Abdülhamid ile pazarlık için iyi bir vakit olduğunu bildirmesi ve diğer kaynaklardan da malî yardım karşılığında padişahın Filistin'e
Yahudilerin göçünü yasaklayan
kararları kaldırabileceği haberleri
VVolfsohn'a ulaşmıştı. Bunun üzerine, Wolf-sohn 25 Ekim 1907
tarihinde İstanbul'a
gelmiş ve bir planı Osmanlı Hükümeti'ne sunmuştu. Bu plana göre, 50.000 Yahudi ailesi
Filistin'e yerleştirilecek;
göçmenlerin iskan edileceği yerleri Kudüs dışında Filistin sınırları içinde olmak üzere Osmanlı Hükümeti tespit
edecek; bu Yahudiler Osmanlı vatandaşlığına geçecek ve askerlikle mükellef tutulacak; Yahudilere verilen
topraklar Siyonist Teşkilatı
adma kaydedilecekti. Bu imtiyazlara karşılık Siyonistler 2 milyon sterlini
Osmanlı Hükümeti'ne vereceklerdi.
Fakat Osmanlı Hükümeti
bu miktarı az bulmuştu. Bu görüşmeler neticesinde, Osmanlı yönetimi iyi
niyet göstergesi olarak
Si-
108 • ALİ ARSLAN
yonistlere İstanbul'da bir banka kurma hakkı tanımıştı. Bu
sayede Siyonistler İstanbul'da
Anglo-Levantine Banking Company (İngiliz- Lövanten Bankacılık Anonim Şirketi)'yi kurmayı başarmışlardı. Başına da
Beyrut'taki İngiliz-Filistin
Bankası Müdürü Viktor Jacobson getirilmişti. Siyonistler Jacobson'ı Osmanlı başkentindeki elçileri olarak göreceklerdi.84
Dolaylı yollan bırakarak Filistin'i satın almak için uğraşan Dünya Siyonist
Teşkilatı lideri
ile dolaylı ve dolaysız olarak görüşen II. Abdülhamid, Yahudilerin sermaye gücünden yararlanarak Osmanlı Devleti lehine faydalar temin
etmeye çalışmıştı.
Yalnız, Siyonistlere yerleşmek için Filistin dışındaki Osmanlı toprakları teklif edildiği için Siyonistler tarafından bu kabul görmemişti. Siyonistler de malî açıdan zor durumda olan Osmanlı borçlarını karşılamak için mutlaka
Filistin'e yerleşmek istedikleri
için II. Abdülhamid ile anlaşamamışlardı.
II-II. MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE
YAHUDİ GÖÇÜNE BAKIŞ
İkinci Meşrutiyet döneminin tamamında Yahudi göçüne karşı tavırlarda farklılıklar görülmektedir.
Bunun bazı sebeplerini iktidarın şekillenmesi, İttihatçıların devlet yönetiminde tecrübe sahibi olması, uluslararası dengeler
ve mali konular olarak sıralamak mümkündür. II. Meşrutiyet dönemini üç ayrı dönemde incelemek,
konunun kavranması
açısından yerinde olacaktır.
A-II. Meşrutiyetin İlanından İttihatçıların Hükümete Dahil Olmalarına KadarkL Geçiş Dönemi
12.
Abdulhamid'in tahtını muhafaza ettiği ve daha önce ülke-
109 • AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
yi idare edenlerin hükümeti devam ettirdikleri bu geçiş döneminde, İttihat ve
Terakki yetkilileri henüz
doğrudan yönetime katılmamışlardı.
II. Meşrutiyetin ilanıyla beraber
fikirler açıktan ifade
edilmeye başlanmış ve İstanbul'da kurulan Anglo-Levantine
Banking Company (İngiliz-Lövanten
Bankacılık Anonim Şirketi) Müdürü Viktor Jacobson’ın yönlendirmesiyle, Siyonistler
fikri propoganda için
İbranice La Mevaserve Fransızca Lejeune Turc gazetelerini çıkarmaya başlamışlardı. Ayrıca Ladino
olarak yayınlanan el
Ju-dio ve Fransızca olarak yayınlanan L'Aurore gazetelerini yaptıkları yardımlarla kendi taraflarına çekmişlerdi.85 Ayrıca, Dr.
Jacobson, Celal Nuri ile anlaşarak Le Jeune Türkün Siyonistler lehine yayın yaptığı takdirde bu gazeteyi maddi
olarak destekleyeceğini
taahhüt etmişti. Jocobson, faaliyetlerini İstanbul'la sınırlı tutmamış, döneminin en büyük Yahudi şehri olarak vasıflandırılan Selanik'te
çalışmalarını
hızlandırmıştı. Kısa sürede Selanik Hahambaşı Yakup Meir ile mahalli L'epoca
gazetesinin yazı işleri
müdürü ve Selanik Belediye Başkanı olan Josef Naor'ı da Siyonistler safına katmışlardı. Siyonistler safında yer alan İttihatçıların içersinde yer
alan Emanuel
Karasu, Nesini Ruso ve Nesih Mazliyah'ı da Siyonistler tarafına geçmeye ikna etmişti. Daha sonra İstanbul Milletvekil Vitali Faraci
Efendi de bunlara yaklaşmıştı.
Ayan meclisinde bulunan tek Yahudi Behor Efendi Siyonistlere karşı olmadığını açıkça belirtmişti. Daha önce Herzl'le görüşen her Musevi'nin afaroz
edilmekle tehdit edildiği
İstanbul'da, Alyans'a bağlı olan ve Hahambaşı görevine başlayan Haim
Naum da Dr. Jacob-son'a Siyonistlerin başarısı için çalışacağım söylemiş, hatta Odes- sa'daki Siyon Aşıkları Kongresi'ne tebrik telgrafı bile göndermişti. Dr. Jacobson özellikle İttihat ve
Terakki içinde yer
alan Musevi milletvekileri vasıtasıyla hükümeti etkilemek istiyordu. Ruso ve
Mazliyah; Ahmed Rıza, Enver,
Talat ve Nazım Beylerle
görüş-
110 • ALI ARSLAN
müşlerdi. Bunlar Musevi göçünün yararlı olacağı kanaati
taşımaktaydılar. Hatta
meclis başkanlığım tebrik için gelen Haim Naum'a Ahmet Rıza, "Musevileri devletimizin
her köşesinde ellerimiz
açık olarak karşılamaya hazırız; yeter
ki onlar sermayelerini alarak ülkenin endüstri ve tarımına katkıda bulunmaya
gelsinler" ifadelerini kullanmıştı. Hahambaşı'nın sadrazamı ziyaretinde de Hüseyin Hilmi Paşa, Filistin'de Yahudilerin "yerleşim merkezleri" kurmalarına karşı çıkmayacağını belirtmiş, ancak
bu göçmenleri kullanacak
Rus Hükümeti'nin Filistin'e
müdahelesinden korktuğunu açıklamıştı.
Bu gelişmeler üzerine, Achad Haam gibi en kötümser Siyonistler bile "...Artık Filistin kapısı bize açılmakta ve her yönden oradaki Yahudi iskanı iyiye gitmektedir..."
demekteydiler.86 Ancak, II. Abdülhamid'in daha tahtında olduğu ve İttihatçı kadroların tam
olarak yönetime hakim olmadıkları ara dönemde Yahudilere yönelik ılımlı yaklaşım kısa süre sonra
sona ermişti.
Esasında, iktidarda olmayan İttihatçıların Siyonistler lehine ortaya koydukları tavır sadece sözde kalmıştı. Bu
arada Filistin'deki yasaklar resmen kaldırılmış değildi.
B-îttihat ve Terakki'nin Hükümete Girişinden
I.
Dünya Savaşı Arefesine Kadar Olan Dönem a-Filistin'de Yasakların Devamı
5 Ekim 1908'de Bulgaristan'ın bağımsızlığını ilanı ile başlayan ve hürriyet ortamında Osmanlı Devleti
içinde beraber
yaşamak için çalışma yerine
her grubun kendi menfaatleri için harekete geçmesi, II. Meşrutiyetin başındaki bahar havasını bozmuştu. Esasında, Yahudilerin
sermayesinden ve teknik bilgilerinden faydalanmak isteyen İttihat Terakki,
ABD'nin İstanbul Büyükelçisi Oscar
Straus'un belirttiği gibi,
Siyonizmi Osmanlı'dan bir ba-
111 • AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
ğımsız devlet koparmak akımı olarak görmekteydi. Bu düşüncenin sebebi 1907'de Filistin'e
gezi düzenledikten sonra
1909'da İsrail Vatanı (Eretz
Israel) kitabını yazan
Jakobus H. Kann'ın
Mı-sır-Şam-Lübnan-Akdeniz ile çevrili bölgenin Siyonistlere
devrini istemesi olmuştu.
İttihatçıları telaşlandıran diğer bir husus ise, Filistin'de
faaliyet gösterenlerin sadece
Siyonist Teşkilatı değil,
Alyans (AIU), Yahudi Kolonizasyon Örgütü, Alman-Musevi Ko-lonizasyon Örgütü, Hilfsverein der Duetschen
Juden gibi teşkilatların uzun
bir süredir bu bölgede faaliyet göstermeleri idi. İstanbul da, başta Kazım Nami Bey olmak üzere, Siyonizm aleyhine yazılar yayınlamaya başlarken Filistin'deki
İttihat ve
Terakki Cemiyeti'nin de Yahudi göçünün durdurulması için hükümete başvurması üzerine, Hüseyin Hilmi Paşa bir rapor hazırlanmasını istemişti. Neticede,
20 Haziran 1909'da toplanan Osmanlı Hükümeti, Filistin'de 50 bin yabancı Yahudi olduğuna dikkat çekerek, Kudüs Mutasarrıflığı dahil
olmak üzere bütün Filistin'de
yabancılara arazi satışını yasaklamıştı.87
1909 yılı ortalarında, Rusya
Yahudilerinden İlya Baykof,
pasaportlu bir şekilde Kudüs'e seyahat
amacıyla hareket
etmiş ve
Yafa'ya çıktığında pasaportu
elinden alınarak kendisine
Kırmızı Tezkere
verilmek istenmiş, ancak İlya Baykof bu tezkereyi almayı reddetmişti. Bunun üzerine İstanbul Hahambaşılığı, "ahkam-ı
Meşrutiyetle nâkabil-i telif olan bu uygulamanın "lağvı esbabının" sağlanması
için kendilerine gönderilen telgrafnameyi Dahiliye Nezareti'ne
takdim etmişti. Bu
"tedbir-i istisnaiyenin devr-i Meşrutiyet'te devamı caiz görülemeyeceğinin" açık olduğuna işaret eden İstanbul Hahambaşılığı, bu Kırmızı Tezkere uygulamasının kaldırılması için mahalli
yetkililere emir gönderilmesini
Dahiliye Nezareti'nden talep etmişti.88 Bu talep üzerine Dahiliye Nezareti, Kudüs Mutasarrıflığı'dan bu
konuda tahkikat yapılarak
bildirilmesini istemişti.89 Bu emri alan Kudüs Mutasarrıflığı, bu
konu-
jUNUERSİTE MUN-I PASSEPORT SUSSE ET TESK PARTOU
L!BRE«ENT EXE£PTE JAFFA
> >
in
> 2
1909 yılında Filistin'de Kırmızı Tezkere uygulaması! illi LtcVaill cLLltil
lld.ixrxlj
(BOA, DH. MUİ, 26-2/29, Lef 7)
İLld iiyd. D<xy kofun telgrafı.
—4*
VörU^^^lj
•^O^J
1909'da, Filistin'e
Yahudilerin girmesini engellemek için yürürlükte olan
Kırmızı Tezkere uygulamasının kaldırılması hakkında İstanbul
Hahambaşılığı’nın müracaatı. (BOA, DH. MUİ, 26-2/29, lef 6)
>
<
c
>
> z H W K m
>
d
o
o o= ?n ö
114 • ALİ ARSLAN
^*v^vy
; - ; "*<?"''"'•tjp&A &jk\.
II Abdûlhamid döneminde başlayan Kırmızı Tezkere
uygulamasının devam ettiği hakkında Kudüs mutasarrıfının tezkeresi.
(BOA, DH MUÎ, 26-
2/29, lef 3)
115-AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
da inceleme yapmış ve bölgeye ziyarete gelen Yahudiler için yapı-i lan uygulamayı anlatmıştı. Ziyaret
için gelen
Yahudilerin ellerindeki pasaport veya mürur tezkereleri pasaport memurları tarafından alınarak kendilerine
üç ay ile sınırlanan geçici kırmızı kağıtlar verilmekteydi.
Bu uygulama, İstanbul'dan, Dahiliye
Nezare-ti'nden, 16 Teşrinisani
1316 (29 Kasım 1900) tarihinde gönderilen tebligat hükümlerine göre gerçekleştirilmekteydi. Ayrıca
Kudüs Mutasarrıflığı bu uygulamalarla ilgili olarak tafsilatlı bilgilerin 2 Mart (15 Mart
1909) ve 23 Haziran 1325 (6 Temmuz 1909) tarihlerinde Dahiliye Nezareti'ne bildirildiğini vurgulamıştı.90
Yabancı Yahudilerin Filistin'e seyahat etmeleri esnasında üç aylık süre kısıtlaması ve Kırmızı Tezkere uygulaması devam ederken, Yahudilerin iskanım engellemeye yönelik çalışmalar da 31
Temmuz 1909 öncesinde
başlatılmıştı. Şöyle ki; Yahudilerin "arz-ı Filistin"e dahil olan
yerlerde iskanlarının engellenmesinin
;"kati surette temini için ne gibi tadâbir ittihazı muktazi bulunduğuna dair tafsilat ve mutalaatı havi Beyrut Vilayeti'yle Kudüs Mu-tasamfhğı'ndan cevaben
alman" iki tahrirat, Dahiliye Nezareti tarafından Sadaret'e gönderilmişti.91
Yönetimde etkili olmak için nezaretlere İttihat ve Terakkili müsteşarlar atanmasının istenmesi
üzerine anlaşmazlık
çıkmıştı. Bunun üzerine, Dahiliye Nazırı Ferit Paşa istifa etmiş ve yerine 7 Ağustos 1909'da Talat Bey (Paşa) atanmıştı. Talat
Bey, Şura-yı Devlet'ten
bu Yahudi göçü konusunu
incelemesini istemişti. Bu
konunun 5 Eylül 1909Jda
tekrar hükümetin önüne gelmesi
üzerine Talat
Bey, Yahudilerin Filistin'de ne kadar arazi ve taşınmaz mal aldıklarının incelenmesi için Defter-i Hakanı Nezaretince bir komisyon kurulmasını teklif etmişti. Bu komisyonun
raporuna göre, Filistin'e Yahudi göçünü engelleyecek kanunlar çıkartılacaktı. Bu
arada yasalar çıkarılıncaya kadar,
Yahudiler dahil, bü-
llö^ALİ ARSLAN
tün yabancılara arazi satışı yasaklanmıştı.92 Bu
arada Şura-yı Devlet'in
"evvelce ittihaz edilmiş olan mukarreratm devam-ı meriyeti" kararma93 istinaden Dahiliye Nazırı Talat Bey, 28 Eylül 1909 tarihinde, konunun çok "acil" olduğunu belirterek II. Ab-dülhamid dönemindeki yasak
ve kısıtlamaların aynen uygulanmasını emretmişti. Osmanlı vatandaşı Musevilerin
de Filistin'de arazi ve emlak almaları yasaklanmıştı, ittihat ve Terakki'nin yönetimde etkili olmaya başladığında aldığı bu sert
tedbirler, II. Meşrutiyet'in
ilanı ile Filistin konusunda ümitlenen Siyonistlerde şok etkisi yaratmıştı.94
Yabancı Yahudilerin Filistin'e geldiklerinde ellerindeki pasaportların alınarak kendilerine
kırmızı kağıt verilme
uygulaması tepki
ile karşılanmaktaydı.
Bu istisnai uygulamanın Meşrutiyet devrinde uygulanmasının mümkün olamayacağı hakkında İstanbul
Hahambaşılığı da Rusya Yahudilerinden îlya Baykof olayı do-layısı ile
Talat Bey'in Dahiliye Nazırı olmadan önce Osmanlı Hü-kümeti'ne müracaat etmişti. İlya Baykof olayı hakkında yapılan uygulamanın İstanbul'dan
gönderilen tebligat çerçevesinde olduğu anlaşılmıştı. Osmanlı Yahudilerinin
de toprak alımlarının yasaklandığı
ve Talat Bey'in Yahudilere yönelik yasakların uygulanmasını istediği bir sırada, Dahiliye Nezareti 25 Ekim
1909 tarihinde bir sembol haline gelen Kırmızı Tezkere uygulamasının kaldırılarak yeni bir uygulamanın başlatılmasını gündeme getirmişti. "Musevilerin
Arz-ı Filistin'den
madûd olan
mahallerde men'-i iskanlarını
temin için ittihazı muktazi tedabir ve muamelata dair
cereyan eden muhaberat üzerine Beyrut Valiliği ve Kudüs Mutasarrıflığı'nden cevaben"
gelen tahriratlar ile Dahiliye Nezareti'nden bu konuda yazılan tezkere, Şura-yı Devlet'e havale edilmişti. Dahiliye Nezareti, Yahudiler hakkında "Şura-yı Dev-let'ten
çıkacak karara göre muamele olunmak ve şimdilik Musevilerin Kudüs'e vürudlarmda yedlerindeki
pasaportları bir
defter-i r
117 • AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ mahsusa
kayd ile ziyaret için muayyen
olan üç ay müddeti ikmal edip etmedikleri(nin) o
suretle tayin kılınmak üzere
Kırmızı Ka-ğıd usulünden sarf-ı nazar olunması münasip görüldüğü"nü belirtmişti.95 Ziyaret
için
gelen yabancı Yahudilerin Kudüs'te üç ay kalması uygulamasını devam
ettiren ancak Kırmızı Kağıt
uygulamasını Şura-yı Devlet'in Arz-ı Filistin ile ilgili vereceği karara kadar geçici olarak kaldırmayı düşünen Dahiliye
Nezareti, Yahudileri kontorol için Kırmızı Kağıt yerine bunların isimlerini hususi bir deftere
kaydedilmesini teklif etmişti. Yani Kırmızı Kağıt yerine Defter-i Mahsus uygulanmasını sadrazama önermişti. Sadaret, bu konudaki kararını 8 Kasım 1909'da kesinleştirmiş ve Dahiliye Nezareti'nin
teklifini Şura-yı Devlet'in
19 Eylül 1909
tarihli kararı ile
Filistin'de uygulanmakta olan yasakların devamını kararlaştırdığını dikkate alarak onaylamamıştı. Ayrıca sadrazam,
Filistin'e gelen yabancı Yahudilerin
"bir Defter-i Mahsusa kaydı veya-î.'hud ellerine bervech-i karar-ı sabık bir ikamet tezkeresi"
verilmesi usulleri arasında Museviler
için bir
fark olmadığını, ancak Kırmızı Tezkerelerin verilmemesi
halinde ikamet müddetleri geçen
Yahudilerin "mahallince tetkik ve tayini mümkün olamaya-cağı"ndan dolayı, Yahudilerin
ellerindeki pasaportların
alınarak yerine Kırmızı Tezkere verilmesi usulünün devamına 8 Kasım 1909'da karar vermişti.96 Bunun üzerine, yürürlüğe konmasını teklif
ettikleri usulün Yahudilerin
Filistin'e yerleşmelerini
kolaylaştırmak olmadığını izah etmek için, Dahiliye Nezareti, 11 Kasım 1909 tarihli ikinci bir
tezkereyi Sadarete göndermişti.
"İşar-ı sabık-ı aciziden maksad Musevilerin Arz-ı Filistin'de tahdid-i
ikametleri hakkındaki
usulün tağyiri olmayıp, yalnız Museviler, mahsusen kendileri
hakkında mahallince
Kırmızı Kağıt itası hakkında
tatbik edilmekde olan usulün şu devr-i Meşrutiyet'te de-vam-ı icrasına kaide-i
müsavata muhali
bir muamele -i istisnaiye suretinde telakki ederek bundan dolayı müteessir bulundukları"
118 • ALİ ARSLAN
anlaşıldığından buna bir çare bulunmak istenmişti. Kırmızı Kağıt uygulamasından esasen
istenilenin yabancı Yahudilerin
üç aydan
ziyade ikametlerine imkan tanımamak olduğuna işaret eden Dahiliye Nezareti, bunu sağlamak için başka yolların da kullanılabileceğini belirtmişti.
Bunlardan birisi, yabancı Yahudilerin Filistin'e vardıklarında ellerindeki pasaportlarına varış tarihleri
kaydedilerek icap ettiğinde
mahalli yöneticiler tarafından pasaportlarının muayenesi usulü idi. Dahiliye Nezareti'nin diğer bir önerisi de yabancı Yahudilerin Filistin'e varış tarihlerinin "bir
defter-i mahsusa kayd ve işaretleme" usulü olabileceğiydi. Yahudilerin Filistin'e yerleşmesinin engellenmesine taraftar olan
Dahiliye Nezareti, daha önceki teklifleri doğrultusunda, ileride "Şura-yı Devletçe
ittihaz ve tebliğ olunacak karara uyulmak üzere şimdilik" Kırmızı Kağıt verilme
usulünün kaldırılması
gerektiğini sadarete yeniden bildirmişti.97 Talat Bey (Paşa)'in hedefi Yahudilerin Filistin'e
iskanlarını kolaylaştırmak
değil, eşitlik ilkesini benimseyen Meşrutiyet dönemi şartları içinde Yahudileri
egellemek için yeni formüller üretmekten ibarettir.
Sembol haline getirilen Kırmızı Kağıt yerine, Filistin'de en fazla kalış müddeti olan üç ayın pasaportlara kaydedilerek, yabancı Yahudilerin Filistin'den çıkarılmalarım sağlamak oldukça rafine
bir düşüncedir.
II.
Meşrutiyet Dönemi'nde özellikle Dahiliye Nazırı Talat Bey'in öncülüğünde alman kararlardan kurtulmak
ve Siyonistlerin ayrılıkçı
olmadıklarına inandırmak için Dünya Siyonist Teşkilatının Başkanı Wolfsohn
İstanbul'a gelerek
Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa ile görüşmüştü. Hilmi Paşa, 25 yıl yürürlükte olan yasaların kaldırılamayacağım ona bildirmişti. Siyonistlerin İstanbul'daki temsilcisi Jacobson da Maliye
Nazırı Cavit
Beyle görüşmüştü. Cavit
Bey de Siyonistlerin bağımsız bir devlet kurmak istediklerini ve hükümetin ayrılıkçı gruplarla
pazarlık yapmayacağını
bildirmişti. İttihat ve Terakki'nin ağırlığının arttığı hüküme-
119-AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
tin bu tavrına karşı, 1910'da Basel'de toplanan 10.
Siyonist Kongresi'nde Wolfsohn, Türkleri teskin etmek için, ayrı bir devlet kurmak istedikleri
hakkındaki görüşleri
şiddetle reddettiğini Öylemişti.98 1911'de Talat Bey'in yerine
Dahiliye Nezareti'ne ge-irilen Halil Bey de, ülke menfaatlerine aykırı ve Osmanlıcılık ilcesine uymayan Siyonizme
taviz verilmeyeceği ve Osmanlı va-andaşı olan
Musevilerin de Siyonizm'den uzak durmaları gerek-iğini belirtmişti. Bu arada, Kudüs Mutasarrıflığına da göçmen ahudilerin Filistin'in iktisadî kalkınmasına katkısı olmadığı gö- üşünü savunan
Azmi Bey getirilmişti.
Hükümetin görüşünü çıklayan Azmi Bey, kendilerinin Anti-semitist olmadıklarını, an-ak Filistin'in ellerinden alınmasına da müsaade etmeyeceklerini öylemişti."
11. Meşrutiyet dönemi başlarında
bazı İttihatçıların söylem azında Yahudileri umutlandıran açıklamaları icraata
dönüşme-aiş, II. Abdülhamid döneminde devlet adına alman kararların uygulamasına devam edilmişti. Yahudilerin göçüne engel olamayan İttihatçılar da Yahudileri Filistin'den
uzak tutabilmek için II. Abdülhamid'in İzmir ve
Selanik'e uygulamasına benzeyen
bir tarzda, muhacir olarak gelen Yahudileri Makedonya ve Mezapo-tamya'ya yerleştirme politikasına yönelmişlerdi.
b-Göçmen Yahudilerin Makedonya'ya
Yerleştirilmesi Teşebbüsü
Yahudilerin Filistin'e yerleşerek burada bir devlet kurma düşüncelerinden dolayı, II. Abdülhamid döneminde olduğu gibi, insanî boyutta olmak üzere zulme uğrayan Yahudilerin Filistin dışında Osmanlı topraklarına yerleştirilmesi
gündeme gelmişti. Bundaki amaç, Yahudilerin sermayesini ülke menfaatleri için
120 «ALİ ARSLA.N
kullanmak, tarım ve sanayi alanındaki tecrübelerinden yararlanmaktı.
İttihatçıların aklına gelen yer, 1907'den itibaren mücadelenin zirveye çıktığı Mekadonya olmuştu. Buranın Rum ve
Bulgarlar tarafından ele geçirilmemesi için Osmanlı Devleti'ne
sadık olan
unsurlar 1885lerden itibaren desteklenmişti. Bu bölgede yaşayan, nüfusları 100.000
civarında olduğu tahmin
edilen Ulahlar da ayrı bir
cemaat haline getirilmişti.100
Bu politikayı de7 vam ettiren İttihaçılar, Osmanlı Devleti'ne
sadık olacak
Yahudilerin Makedonya'ya yerleştirilmesi konusunu da incelemişlerdi. İttihatçıların önde gelen
liderlerinden Dr. Nazım, Temmuz
1909'da Musevileri Makedonya'ya yerleştirmek için bazı projeleri olduğunu açıklamıştı. AlU'nun
Fransa'daki yöneticileri ile devamlı yazıştığı bilinen
Dr. Nazım, 7 Ocak
1910'da, Paris'te JCA ile Vardar nehri kıyısının Yahudilerin yerleşimine açılacağını ve
buraya 200 bin göçmen Yahudinin
yerleştirileceğini
açıklamıştı. Ancak bu proje tatbik edilmeden bu
defa Yahudilerin Mezapo-tomya'ya yerleştirilmeleri gündeme alınmıştı.101
Yahudilerin Makedonya'ya yerleştirilmesi düşüncesi yeni
bir düşünce değildi.
Hatta, kısmen II. Abdülhamid döneminde uygulanmıştı. Daha önce incelendiği gibi,
II. Abdülhamid,
İstanbul'da sayıları artan Yahudilerin Selanik gibi
yerlere yerleştirilmesini
istemişti. Muhacir Yahudiler de sadece Selanik şehir ve civarına değil, Üsküp ve Manastır gibi yerlere de yerleştirilmişti. Buralar
da o dönemde Makedonya
coğrafyasına dahildi.
İttihatçıların yaptığı, Selanik
ismi yerine Makedonya'yı öne
çıkarmalarıdır. Diğer bir nokta da, o tarihte dünyadaki en büyük Yahudi şehri olan Selanik'te Yahudilerin sayısının daha da artmasını engellemek ve muhacir
Yahudileri Balkanlar'daki çatışma alanına yerleştirerek Makedonya'yı kontrolde
tutmak için onlardan
faydalanmak düşüncesi olabilir.
121 • AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
c-Göçmen Yahudilerin Mezapotamya'ya Yerleştirilmesi Teşebbüsü
Filistin'e Yadudi göçüne yasak getiren ancak Avrupa'da
zul-l me uğrayan Yahudilere
de yardım etmek
isteyen ve onlardan ülke için
yararlanmayı düşünen İttihatçılar, göçmenlerin Mezapotam-Jya'ya
yerleştirilebilecekleri kanaatine
varmışlardı. Bu görüş, Talat '..?Bey, Nesim
Mazliyah, Sasun Efendi ve Rıza Tevfik'ten oluşan Osmanlı milletvekillerinin Temmuz 1909'daki
Avrupa gezileri sırasında
açıklanmıştı. Sasun Efendi, Rum, Arnavut ve Bulgar
meseleleri varken, hükümetin
bir de Musevi meselesi istemediğini, iskan edilecek Yahudilere kesinlikle
otonomi verilmeyeceğini
açıklamıştı. Bu heyetteki milletvekilleri,
Londra'dan ayrılmadan önce
İngi-liz-Siyonist Federasyonu'nun daveti ile bu kuruluşun yetkilileri ile görüşmüşler ve ayrılıkçı Yahudileri istemediklerini açık bir şekilde beyan etmişlerdi. İttihatçıların bu
konuda ciddi oldukları, bu
heyetin İstanbul'a
dönüşünden üç ay sonra, Evkaf Nazırı Flamada Paşa'nın Yahudilerin Mezapotamya'ya iskanlarının hangi şartlarda gerçekleştirilmesi gerektiği hakkındaki raporunu
Sadra-zam'a sunması ile
ortaya çıkmıştı. Bu
konuda Berlin'deki Osmanlı
büyükelçisinin girişimiyle AJKO da bir plan hazırlamış ve Osmanlı Hükümeti'ne sunmak üzere örgütün başkanı Dr.
Alfred Nossig İstanbul'a
gelmişti. Dünya politikası izlemeye başlayan Almanya'nın desteklediği Yahudi teşkilatlarının himayesinde,
Mezopotamya'ya Yahudilerin yerleştirilmesi projesinden, bu bölgeyi kendi nüfuz bölgesi olarak gören İngiltere rahatsız olmuştu. Bağ-dat-Berlin Demiryolu
ile bölgeye giren
Almanlardan sonra Alman-ya'daki Yahudi teşkilatlarının desteği ile Yahudilerin bu bölgeye yerleşme ihtimali
İngiltere'yi ürkütmüştü. Zaten İttihatçıların sömürgeciliğe karşı tavırlarından ve
kendilerini "Asya'nın
dirilişinin öncüleri" olarak görmelerinden rahatsız olan İngiltere, Osmanlıla-
122» ALİ ARSLAN
rın Almanlardan sonra sermaye sahibi Yahudilerle yakınlaşmasını engellemek ve Yahudileri
kendinden uzaklaşürmamak
için tedbirler aldığı gibi, Osmanlı Devleti'nde de iktidardaki İttihatçıların muhaliflerini desteklemişti. İngiltere, İstanbul Büyükelçilğı yetkilileri,
İttihatçıların Siyonistlerle
işbirliği yaptığını ve Almanların da Siyonistleri desteklediğini yaymıştı. İngiltere'nin etkisi yanında, zaten Yahudilerin de Mezopotamya'yı değil Filistin'i
istemeleri dolayısıyla bu
proje başarısız
olmuştu.102 II. Abdülhamid döneminde olduğu gibi, İttihatçıların da Doğu Avrupa'daki kıyımlardan kaçan Yahudileri
Filistin dışına
yerleştirmek için ortaya attıkları bu projede dikkat çeken nokta, "her halükarda çok önemli bir yoğunlaşmadan kaçınmayı" arzu
etmeleridir.103
Filistin'e Yahudilerin göçünü engellemek, Yahudilerin
sermayelerinden faydalanmak ve Doğu Avrupa'dan göçen Yahudilere insani olarak yardım etmek mecburiyetinden dolayı Mezapotam-ya fikri ortaya atılmıştı. Bu, muhacir Yahudilerin
Filistin dışında Osmanlı
topraklarına yerleşebilecekleri hakkında 1880'lerden itibaren devlet politikası haline gelen anlayışın bir devamıdır. II. Meşrutiyet döneminde, Yahudilerin
Mezapotamya'ya yerleştirilmesi projesinde
Alman etkisi olduğu doğrudur.
Ancak bu fikir İttihatçıların bulduğu bir çözüm yolu değildi. Çünkü ilk defa bu fikir 1882'de
Sadrazam Said Paşa tarafından,
Yahudilerin Filistin'e yerleştirilmesi için çalışan İngiliz Oliphant'a aracılık eden ABD Büyükelçisi VVallace'a söylenmişti.
C-I. Dünya Savaşı Arefesi ve Müslüman-Yahudi ittifakı Teşebbüsü ile
ingiltere'nin Siyonist ve Arap MilEyetçuerini Yarana Çekmesi II. Meşrutiyet'in ilanı ve aynı yıl İstanbul'da Siyonist
teşkila-
123 •AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
tının kurulması Siyonist Yahudileri Filistin
konusunda ümitlen-dirmişti.
Fakat 1909'da yasakların tekrar sıkı bir şekilde uygulanması Yahudilerde
hayal'kırıklığına yol açmıştı. Ancak, Siyonist teşkilatın Filistin'e Yahudilerin yerleştirilmesi için çalışmaları devam etmiş ve Osmanlı Devleti'nde Ulusal Yahudi
Merkezi'nin kurulması
gündemdeki yerini korumuştu. İttihat ve Terakki yönetiminin Filistin konusunda önceki idareden farkı yoktu. Balkan Savaşları sonunda mali destek arayan İttihatçıların, bunu
Avrupa'daki Yahudilerden sağlayabilecekleri fikriyle 1913-1914 yıllarında, Osmanlı yönetiminin Siyonizme
karşı tavrında bir yumuşama yaşanmıştı.104 Bu
arada, İngiltere'nin105
Arap milliyetçiliğini desteklemesinin de etkisiyle,
1913'te, Paris'te Arap Milliyetçileri Kongresi sırasında, İttihat ve
Terakki Genel Sekreteri Mithat Şükrü Bey, Araplarla ilgili olarak, Osmanlı Hükümeti'nde üç Arap bakanın da bulunmasını içeren bir
mutabakat imzalamıştı. Talat
Bey, Yahudilerin de Araplarla anlaşma yolu aramaları gerektiğini belirtmiş ve Talat Bey bir "Müslüman- Musevi İttifakından bahsetmişti. Bu
fikri Esad Bey ve Ahmed Ağaoğlu tarafından Siyonistlerin İstanbul'daki temsilciliğini yürüten Dr. Ja-
cobson'a anlatmışlardı. Talat
Bey'in teklifi Arap milliyetçileri
tarafından
da benimsenmişti. Kahire'deki Osmanlı Adem-i Merkeziyet Fırkası temsilcilerinden Davut
Bereket, böyle bir anlaşmanın Arap vilayetlerinin kalkınmasına katkı sağlayacağını söylemişti. Aynı partinin
kurucularından İslamcı Reşit
Rıza, İslam dünyasının Siyonistlerin maddi imkanlarına muhtaç olduğunu belirtmiş ve böyle bir anlaşmanın Siyonistlerin aşırı isteklerine de set çekeceğini ifade etmişti. Bu partinin başkanı Refik el- Azm Bey de bu görüşlere katılmıştı. Sonunda
Adem-i Merkeziyetçi Araplar
adına İbrahim Salı Naccar,
Siyonistlerden Sami Hoch-berg'e mektup yazarak anlaşmak istediklerini bildirmişti. Siyonist Örgütü'nün direktifi doğrultusunda Kahire'ye giden Hoch-
124-ALİ ARSLAN
berg, Arap milliyetçileri ile görüşmüş, Suriye ve Filistin'e Yahudi göçüne karşı çıkmayacakları ve
Siyonistler aleyhine şiddetli yayınlara son verdirecekleri konusunda şifahi olarak anlaşmıştı. Hochberg, daha sonra
Beyrut'taki Arap örgütlerinden
Islahat Komitesi yetkilileri ile görüşmüş ve aynı tarzda bir anlaşmaya varılmıştı. Arap milliyetçileri ile Yahudiler arasındaki ilişkiler o kadar
ileri gitmişti ki,
Haziran 1913'te, Paris'te toplanan Arap Kongre-si'nde, Osmanlı Hükümeti'nin Balkan Savaşları sonunda yerlerinden kovulan Türklerin, Suriye ve Filistin'e yerleştirilmesi sert
bir dille kınanmıştı. Arap
vilayetlerine ekonomik yararlar sağlayacağını düşündükleri Yahudilerin Suriye ve
Filistin'e iskan edilmesini de ilan etmişlerdi. Hatta Ahmed Bayhum, "Musevi göçüne evet; Türk göçüne hayır." diye bağırmıştı.
Araplarla Siyonistler arasındaki uzlaşmayı izleyen
Osmanlı Hükümeti, 24 Eylül İ913 tarihinde, Yahudilerin
Filistin'de uzun süre
kalmasını engellemek için uygulanan Kırmızı Tezkere uygulamasını kaldırmıştı. Ancak, Osmanlı Hükümeti hiçbir kısıtlamaya tabi tutulmaksızın Yahudilerin göçüne istekli olmadığını ortaya koymuş ve Dahiliye Nazırı Talat Bey, Yahudilerin pasaportlarının ellerinden
alınmasa da, ziyaretçilerin sıkı kontrole
tabi tutulmalarını,
bütün kayıtların tutularak, ziyaret için verilen gün dolduğunda ülkeden çıkarılmalarını emretmişti.
Hahambaşı Na-um ve. Dr. Jacobson, bundan rahatsız olduklarını Talat
Bey'e bildirmişlerdi.
Hahambaşı, Avrupa'dan borç para bulunma işinin başarısız olduğunu, biraz zaman tanınırsa ABD'den para bulunabileceğini de bildirmişti. Bunun üzerine Osmanlı Hükümeti, O-cak
1914 sonunda Yahudilere yönelik üç aylık sürenin kaldırılacağı ve gayrimenkul alımının serbest bırakılacağını Siyonistlere bildirmişti. Bu kısıtlamaların
kaldırılabilmesi için de Yahudi göçmenlerin Osmanlı vatandaşlığına geçmeleri şart
koşulmuştu.106
125* AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
Osmanlı yönetiminin Yahudi göçmenlere karşı ortaya koyduğu bu ılımlı tavır Yahudiler arasında hemen yankı bulmuş ve Doğu Avrupa'dan Yahudilerin
Filistin'e gelmeye başladıkları
haberleri İstanbul'a ulaşmıştı. Bunun üzerine, Dahiliye Nezareti bu dönemde Selanik'ten Yafa'ya Musevi
muhacir gelip gelmediğinin hemen
bildirilmesini Kudüs
Mutasarraflığı'dan 10 Mart 330 (23 Mart 1914) tarihinde istemişti.107 Bunun üzerine, bölgeye gelen
Yahudileri takibe alan Kudüs Mutasarrıflığı, 13 Mayıs 1914 tarihinde Odessa'dan
Yafa'ya bir Rus gemisiyle 150 Yahudi'nin çoluk çocuk ve ev eşyalarıyla birlikte geldiklerim,
bildirdi. Yafa Kaymakamlığı,
bunların ev eşyaları ile birlikte gelmesini dikkate alarak
Filistin'e ikamet için geldikleri
tespitini yapmıştı. 300 kişilik diğer bir Yahudi grubu, 14 Mayıs 1914 tarihinde, bir Rus
vapuruyla Yafa'ya gelmişti.
Yafa Kaymakamlığından gelen bilgileri Dahiliye Nezareti'ne
bildiren Kudüs
Mutasarrıflığı, yeni gelen bu Yahudiler hakkında ne muamele yapılması gerektiğini de sormuştu.108 Osmanlı borçları dolayısıyla sermayedar
Yahudilerden faydalanmak isteyen Osmanlı yönetiminin bu ılımlı tavrı kısa bir süre sonra değişerek yeniden sertleşecektir.
Çünkü, Siyonistlerle Araplar arasındaki yakınlaşmadan ve Türkiye'deki Mason teşkilatının başkam olarak,
İngiltere'deki Mason teşkilatından bağımsız Mısır'da bir
Mason teşkilatı kurma girişiminde bulunan Talat Bey'den ve
genel olarak sömürge karşıtı
İttihatçılardan rahatsız olan İngiltere, İttihatçı liderlere
karşı suikast
planı hazırlatmış ve
iktidara kendilerine taraftar Adem-i Merkeziyetçi Kamil Paşa'yı getirmeyi planlamıştı. Bu tertibi öğrenen Osmanlı Hükümeti gerekli
tedbirleri almış ve suikastçılar yakalanmıştı. Araplarla
Siyonistler arasındaki
görüşmeleri dikkatle takip eden ve bu çalışmaları "Müslüman-Yahudi İttifakı"
için hazırlık çalışmaları olarak gören İttihatçılar, kısa süre sonra
ortaya attıkları projenin
İngilizler tarafından
Osmanlı'ya karşı
126« ALİ ARSLAN kullanılmaya başlandığım fark
edeceklerdi. Yahudi önderlerden
Sokolow'un Beyrut Valisi Bekir Sami Bey ile yaptığı görüşmede Kahire'de
toplanacak "Arap-Siyonist Zirvesf'nden haberdar olunmuş ve Sami Bey,
bu toplantının Suriye'de yapılması gerektiğini bildirmişti. Kahire'de
toplanacak zirvenin İngiliz
güdümünde olacağı ve Arap milliyetçilerin yabancı müdahalesi dahil, Osmanlı Devleti aleyhine yeni teşebbüsler ortaya çıkaracağına kanaat getiren İttihatçılar, "Müslüman-Musevi
İttifakı"ndan vazgeçmişler ve Araplarla Siyonistlerin anlaşmalarını sağlayacak zirvenin
yapılmasına karşı
çıkmışlardı. Bu gelişmenin bir neticesi olarak, 18
Haziran 1914 tarihinde, Osmanlı Hükümeti Filistin'de Yahudilere yönelik kısıtlamaları yeniden
yürürlüğe koymuştu. Bu yasakların yeniden yürürlüğe girmesini protesto etmek
isteyen Hahambaşı Haim
Naum ve Milletvekili Mazliyah'a İtihatçılardan Talat Bey ve Mithat Şükrü Bey tarafından sert tepki gösterilmiş ve yasakların yeniden yürürlüğe girmesinden Siyonistlerin
sorumlu olduğu,
hükümetin bütün iyi niyetine rağmen Siyonistlerin sözlerinde durmadıkları ifade edilmişti. Bu tarihten kısa bir süre sonra, 28 Haziran 1914'te I. Dünya Savaşı başlamıştı.109
Yahudileri yanlarına çekmeye ve İngilizlerden uzaklaştırmaya yönelik olarak ortaya
konulan "Müslüman-Yahudi
İttifakı"nm kısa süre sonra İngiltere'nin yönlendirmesi ile
"Arap-Yahudi İttifakı"
haline dönüşmesi üzerine, Osmanlı yönetimi Ocak-Haziran 1914 tarihleri arasında, Yahudilere karşı gösterdiği ılımlı tavra
son vermişti. Arap milliyetçileri ise Yahudilerin Filistin'e yerleşmesini de kabul etmişlerdi.
D-I. Dünya Savaşı Dönemi
I. Dünya Savaşı sırasında yapılan savaş hazırlıkları
sırasında Osmanlı vatandaşı Yahudiler de askere alınmış ve bunlar savaşla-
127» AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
ra katılmışlardı. Ancak Filistin bölgesinde yaşayan ve Osmanlı vatandaşı olamayan
Yahudiler ciddi problemlerle karşı karşıya kalmışlardı.
1. Dünya Savaşı döneminde Siyonistler
aracılar vasıtasıyla Osmanlı
yöneticileri ile görüşmeler yaparak, yabancı uyruklu Yahudilerin
Filistin'den kovulmamasım
sağlamaya çalışmışlardı. Ancak bunda tam bir başarı elde edilememiş, birçok Yahudi
Filistin'den ayrılarak
İskenderiye'ye gitmek zorunda kalmıştı. Suriye Valiliği ve 4. Ordu Komutanlığı görevinde bulunan
Cemal Paşa’nın anti-Siyonist
hareketi, 1915-1916 yıllarında
aralıksız devam etmişti. Yabancı Yahudilerden oluşan askeri birlikler İngiltere ile beraber savaşa katılmış ve Nili
adlı İngiliz yanlısı casusluk
teşkilatı, Suriye
ve Filistin'de 1915-1917 arasında faaliyet göstermişti. İngilizlerin Gazze'ye
ulaştıkları bir sırada, 9 Nisan 1917
tarihinde Yafa'da yaşayan 7.000-9.000 arasında Yahudi kuzeye gönderilmişti.110 İtilaf Devletleri'nin
Mısır'dan Kudüs'e doğru ilerlemeleri
aşamasında İngiltere Yahudilerden
de faydalanmak için harekete
geçmişti. Bu politikanın bir ürünü; İngiliz dışişleri bakanının Lord
Rothschild'e gönderdiği ve daha
son Balfour Bildirisi olarak anılan 2 Kasım 1917 tarihli mektuptu. Bu mektupta, İngiliz Hükümeti'nin "Yahudilere
Filistin'de bir milli yurt kurulmasına olumlu mütalaa etmekte" olduğunu açıklamıştı. Buna karşı, Almanlar da Yahudileri kendi yanlarında tutmak istedikleri için müttefikleri Osmanlı Devleti'ne
baskı yaparak
Siyonistlerle anlaşılması
gerektiğinde ısrar etmişlerdi. Yahudilerin bir devlet kurmak
için harekete
geçtiklerinin farkında olan Osmanlı Hükümeti, Filistin'de
bir Yahudi Milli Merkezi kurulmasını kapsayan anlaşmadan hoşlanmamış, bizzat
Talat Paşa’nın isteği
üzerine "Dini Merkez" ifadesinde karar kılınmıştı. Almanların baskısı ile yapılan bu görüşmeler de sonuçlanmamıştı. Bu
arada Kudüs, Osmanlı elinden
çıkmıştı.111
128 • ALİ ARSLAN
Savaş bittiğinde, Filistin İngiltere'nin eline geçmiş ve 1917' de ilan edilen
Balfour Dekarosyonu istikametinde Yahudilerin Filistin'e göçünün önündeki engelleri
kaldırılmıştı.
III-OSMANULARIN YAHUDİ GÖÇÜNE BAKIŞI
Rusya ve Almanya gibi ülkelerin Yahudi vatandaşlarından kurtulmak
istediklerine ve diğer
birçok Avrupa ülkelerinde kusurlu, suçlu muamelesi gören Yahudilere yönelik Osmanlı Devle-ti'nde
bir tavır ortaya konmamıştı. Kendi vatandaşı olan Yahudilerin dini
kimlikleri ve örgütleri ile yaşama hakkı tartışma konusu olmamıştır. Yabancı uyruklu
Yahudilere bakış açısı da
yerli Yahudilerinki ile paralellik göstermektedir. Ancak toprak talebi yapan Yahudilere karşı Osmanlı yöneticileri tedbir alıp siyasi isteklerini engellemek
istemişlerdi.
> Bu çerçevede, gördükleri kötü muameleler
dolayısıyla XIX. yüzyılda Avrupa'dan gelen Yahudilerin ülkelerine sığınmalarını normal karşılayan Osmanlı yöneticileri, "felah"a
kavuşmak için kendilerine
sığınanları geri çevirmeyi şartlarına uygun görmüyorlardı. Bundan dolayı, 1887 yılında Osmanlı Hükümeti, Osmanlı Devleti'ne
"iltica edenlerin kabulü şan-ı âli iktizasından" olduğuna karar vermişti.112
Muhacir Yahudilerin sayısının çok artması ve
Filistin'e yerleşmede Yahudilerin
ısrarı üzerine, ülkeye
sığınmak isteyen Yahudilere karşı tedbirler almaya çalışan Osmanlıların bu tavrı, onların Yahudi
olmalarından kaynaklanmıyordu. Filistin'i kaybetmek
istemeyen Osmanlı
yöneticileri, kendilerine sığınanları Filistin dışındaki Osmanlı topraklarına yerleştirmekte bir
mahzur görmüyorlardı. Ancak
Yahudilerin hedefinin Filistin olduğundan dolayı da bunların Osmanlı topraklarına hareket
etmeleri engel-
129 • AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ lenmeye
çalışılmaktaydı. 1892'de,
geldikten sonra mutlaka ilgilenmek mecburiyetinde olduğuna inanan ve bunların Yahudilerin yaşadığı Selanik gibi yerlere yerleştirilmesini isteyen
II. Ab-dülhamid, esas çözümün muhacirlerin gelişini engellemek olduğu kanaatindedir.113 Yabancı Yahudilerin ülkeye girişini engellemeye
çalışan II. Abdülhamid, Osmanlı vatandaşı olup
uzun yıllar Rusya
gibi ülkelerde
yaşayan Yahudilerin dönüşlerine bir engel çıkarmamaktadır. Mesela Osmanlı Hükümeti, 1894
tarihinde Osmanlı
vatandaşı olup çok önceden Rusya'ya göç etmiş olanların ülkeye kabulüne karar vermişti.114
Siyasi nedenlerle ülkeye Yahudilerin göçünü engellemeye çalışan Osmanlı yönetimi, Avrupa'da
Yahudilere yapılan muameleyi
benimsememekte ve haklı
görmemekteydi. Mesela 1895 yılında, Bulgarlar tarafından Yahudilere yapılan kötü muamelelerle ilgili haberin İstanbul'a ulaşması üzerine, II. Abdülhamid bu hareketleri
"insaniyete mugayir" olarak değerlendirmişti. Osmanlı Hükümeti de Osmanlı Devleti'ne bağlı olduğu kabul edilen Bulgar Hükümeti nezdinde Bulgaristan'daki Osmanlı Komiserliği tarafından gerekli
teşebbüsatm yapılmasını
kararlaştırmıştı.115
Bazı Avrupa ülkelerinde Yahudilerin uğradıkları zulümleri insanlık dışı olarak
kabul eden Osmanlı
yönetimi, ülkeye gelen Yahudileri aşağılayan bir ifade kullanmamaktadır. Avrupa'da
Yahudilerin aşağı ırktan ve pis oldukları hakkında ortaya atılan fikirler Türkiye'de mevcut değildi. 18771922 tarihleri arasını ihtiva eden ve tarafımızdan incelenen vesikalarda,
Yahudilere hakaret edilen bir bilgiye rastlamadık. Yaygın hastalıkları önlemek için uygulanan
karantina usulü, Yahudilere
de tatbik edilmişti. Mesela
1894 yılında, Osmanlı
Hükümeti, Yahudilerin "karanti- nahanelerce haklarında tathîrât ve tencîzât-ı lazime ifa edildikten
sonra" ülkeye
girişlerine izin verilmesini istemişti ,116
130 «ALI ARSLAN
İnsani duygularla ülkeye girişlerine müsaade edilen ve İzmir, Selanik gibi bölgelerde iskanları gerçekleştirilen Yahudilerin
Filistin'e göçmek için
çareler aramaları, Osmanlı Hükümeti'ni rahatsız etmişti.117 Bunun üzerine, Müslüman olmayanların Osmanlı topraklarına
göçü yasaklanmıştı.118 Göç yasağı sadece Yahudilere değil, Hıristiyanlara da uygulanmıştı.
Osmanlı Devleti, Filistin'e göçü engellemeye çalışıp, hatta daha da ileri giderek gayrimüslim muhacirlerin ülkeye girişini yasaklamasına rağmen, Osmanlı Yahudilerinin
Doğu Avrupa'da
zulüm gören Yahudilere
yardım etmesini
engellememişti. Mesela
1906 yılında, Rus Çarlığı sınırları içinde olan
Hoca Bey ve diğer yerlerde
meydana gelen olaylarda Yahudiler perişan olmuşlar ve Osmanlı Yahudilerinden yardım istemişlerdi. Bu isteğe cevap vermek isteyen Osmanlı Yahudileri, Hahambaşı Kaymakamlığı vasıtası ile Osmanlı Hükümeti'nden izin istemişlerdi. II. Abdül-hamid, Osmanlı Devleti'nde
bulunan "Musevilerin sadakati cihetiyle" isteklerine izin verilmesi ve "haklarında muamele-i
erham ve şefkat ifası
muvafık-ı insaniyet olacağından bu yolda ibraz-ı müessir-i insaniyet
ile ahali-i sairece ianatda bulunacak olanlar olur ise bunda beis olamayacağı"na karar vermişti. Ayrıca II. Ab-dülhamid, "tanzim olunacak iane
biletlerinden bir mikdarınm
hakipay-ı hümayun-ı şahaneye" yani kendisine "ref ve
takdimi" için de ayrıca emir vereceğini belirtmişti.119 II. Abdülhamid yabancı Yahudilere
yardım etmek
isteyen Osmanlı Yahudilerine
izin vermiş ve
kendisi de katkı yapmayı
planlamıştı. II. Abdülhamid sonrasında da bu
devam etmiş, Sultan
Mehmed Reşad da, yurtdışındaki başarılı Yahudileri
ödüllendirmişti. Mesela
1909'da, Rusya vatandaşı Liyonidlam
Efendi sanayi madalyası ile ödüllendirilmişti. 12°
Muhacir Yahudilere karşı
gösterilen tavırda, II. Meşrutiyet
131 • AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ döneminde de bir farklılık görülmemektedir. Tartışılan konu,
Yahudiler değil Siyonist
Yahudilerin Filistin'i istemelerinden kaynaklanmaktadır. Bu dönemde de, Yahudilere karşı bir tavır bulunmamakta ve Filistin dışında Makedonya ve Mezapotamya gibi
bölgelere muhacirlerin
yerleşebileceği bile İttihatçılar tarafından teklif
edilebilmektedir. Bu da Osmanlıların Yahudi göçü karşısında aynı tavra
sahip olduklarım
göstermektedir. Yani Avrupa'da kötü muamele görenler Osmanlı topraklarına gelebilir,
ancak Filistin Yahudilere verilemez anlayışıdır. Bu anlayışta Yahudi düşü- manlığı değil, topraklarını koruma
gayreti mevcuttur.
DİPNOTLAR
Rıfat N. Bali, "İstanbul'da Yahudi Fuhuş Tacirleri", Tarih ve
Toplum, Temmuz 2003, sayı 235, s. 9-14. Henri Nahum, İzmir Yahudileri, İstanbul 2000, s. 47. İstanbul Yahudi Hahamhanesi Kaymakamı tarafından 1294
(1877) tarihinde II. Abdülhamid'e gönderilen teşekkür yazısı; Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA),
Y. PRK. AZN, 1/78.
İstanbul Hahambaşısı Moşe Levi Efendi'nin Padişah II. Abdülhamid'e 1308 tarihli teşekkür yazısı; BOA, Y.
PRK. AZN, 4/73. Berlin Antlaşması (Nihat Erim, Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih
Metinleri, Ankara 1953, 403-424), m. 12, 30, 39. Rusya ile İstanbul Antlaşması (Nihat
Erim, Devletlerarası Hukuku
ve Siyasi Tarih Metinleri, Ankara 1953, 425-427), m. 7.
Ş. Tufan Buzpmar, "II. Abdülhamid Dönemi'nin İlk Yıllarında Filistin'de Yahudi İskanı Girişimleri" (1879-1882),
Türkiye Günlüğü, 30, Eylül- Ekim 1994, s. 58-60.
Oliphant'ın layihası için bakınız; Bayram Kodaman-Nedim İpek, "Yahudilerin Filistin'e Yerleştirilmeleri ile
ilgili Olarak II. Abdülhamid'e
1879'da Sunulan Layiha", Belleten, LVII, 37, s. 575-585.
132* ALİ ARSLAN
° Buzpınar, agm, s. 61.
y Buzpmar, agm, 62. 10
Meclis-i Vükela’nın 8 Teşrinisani 1303 (20
Kasım 1887) /4 Rabiülev-
vel 1305 tarihli mazbatası; BOA, MV, 26/47. } 1 Berlin Antlaşması, m. 5.
12 Esther Benbassa-Aron
Rodrigue, Türkiye ve
Balkan Yahudileri Tarihi, İstanbul 2003, s. 226-227.
13 Meclis-i Vükela’nın 30 Receb 312 (27 Ocak 1895)
tarihli mazbatası; BOA,
MV, 83/62.
14 Meclis-i Vükela’nın 12 Nisan 1316 (25 Nisan 1900)
tarihli mazbatası; BOA,
MV, 100/7.
^?-' Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 210-212.
16 Meclis-i Vükela’nın 21 Haziran 303/12 Şevval 1304 (4Temmuz 1887)
tarihli mazbatası; BOA, MV, 21/36. . Beyoğlu Mutasarrıfının 2 Teşrinievvel 1307 (14 Ekim 1891) tarihli
tezkeresi; BOA, Y. PRK, ZB, 9/30.
1" Galata ve Balat Eşkanazi-i Museviye Milleti Cemaatbaşısı Leon Efen-
di'nin tezkeresi; BOA, Y.
PRK. AZN, 6/4.
19 28 Rebiülevvel 1309 (1 Kasım 1891) 20 Te 1307 tarihli
Meclis-i
Mahsus mazbatası; BOA, Y. A. Res, 56/41.
20 Zaptiye Nezareti'nin 18
Temmuz 1308 (27 Temmuz 1892 ) tarihli tezkeresi; BOA, Irade-i Hususiye, 1310 M
2, no: 41.
21 İstanbul Liman İdaresi'nin 6 Muharrem 1310/18 Temmuz
1308 tarihinde Sadarete gönderdiği tezkeresi; BOA, İrade-i Hususiye, 1310 M 2, no: 41.
22 Padişah’ın 7 Muharrem 1310/19 Temmuz
1308 (19 Temmuz 1892) tarihli iradesi; BOA, îrade-i Hususiye, 1310 M 7, no.: 57.
23 Padişah’ın 15 Safer 1311 ve 15 Ağustos 309 (29 Ağustos 1893) tarihli
iradesi; BOA, İrade-i Hususiye, 1311 s. 15, vesika
no: 87.
24 Meclis-i Vükela’nın 3 Eylül 1310 (15 Eylül 1894) 16 RA 1312 tarihli
mazbatası; BOA, MV, 81/51.
25 Meclis-i Vükela’nın 12 Nisan 1316 (25 Nisan 1900)
tarihli mazbatası;
BOA, MV, 100/7.
26 28 Rebiülevvel 1309 (1 Kasım 1891)/20 Te 1307 tarihli
Meclis-i
133^ AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
Mahsus mazbatası; BOA, Y. A. Res, 56/41.
27 28 Rebiülevvel 1309 (1 Kasım 1891) 20 Te 1307 tarihli
Meclis-i Mahsus mazbatası;
BOA, Y. A. Res, 56/41.
2° Zaptiye Nezareti'nin 18
Temmuz 1308 (30 Temmuz 1892) tarihli tezkeresi; BOA, İrade-i Hususiye, 1310 M 2, no: 41.
29 II. Abdülhamid'in 6 Muharrem 1310/18 Temmuz
1308 (30 Temmuz 1892) tarihli iradesi; BOA, İrade-i Hususiye, 1310 M 2, no: 41.
30 Padişah’ın 7 Muharrem 1310/19 Temmuz
1308 (19 Temmuz 1892) tarihli iradesi; BOA, İrade-i Hususiye, 1310 M 7, no: 57.
31 28 Rebiülevvel 1309 (1 Kasım 1891) 20 Te 1307 tarihli
Meclis-i
Mahsus mazbatası; BOA, Y.A. Res, 56/41.
32 Zaptiye Nezareti'nin 18
Temmuz 1308 (1892) tarihli tezkeresi; BOA, İrade-i Hususiye, 1310M2, no:41.
33 İstanbul Liman İdaresi'nin 6 Muharrem 1310/18 Temmuz
1308 (30 Temmuz 1892) tarihinde Sadaret'e gönderdiği tezkeresi; BOA, İrade-i Hususiye, 1310 M 2, no: 41.
34 Padişah’ın 24 Muharrem 1310/5 Ağustos 1308 (17 Ağustos 1892) ta rihli iradesi; BOA, İrade-i Hususiye, 1310 M 24, no: 172.
35 Padişah’ın 15 Safer 1311ve 15 Ağustos 1309 (29 Ağustos 1893) ta rihli iradesi; BOA, İrade-i Hususiye, 1311 s. 15, vesika
no: 87.
3" Padişah’ın 26 cemaziyelevvel 1316 ve 1 Teşrinivvel 1314 (13 Ekim 1898) tarihli
iradesi; BOA, İrade-i Hususiye,
1316 CA 26, vesika
no: 92. 37 Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, Ufuk Kitapları, İstanbul 2002,
s.
91.
3° Meclis-i Vükela'nın 21 Haziran 1303 (3 Temmuz
1887) 12 Şevval
1304 tarihli mazbatası; BOA, MV, 21/36.
39 28 Rebiülevvel 1309 (1 Kasım 1891) 20 Te 1307 tarihli Meclis-ı
Mahsus mazbatası; BOA, Y. A. Res, 56/41.
40 II. Abdülhamid'in 6 Muharrem 1310 (31 Temmuz
1892) 18 Temmuz 1308 tarihli iradesi; BOA, İrade-i Hususiye, 1310 M 2, no: 41.
41 Zaptiye Nezareti'nin 18
Temmuz 1308 (30 Temmuz 1892 ) tarihli tezkeresi; BOA, İrade-i Hususiye, 1310 M 2, no: 41.
42 Padişahın 7 Muharrem 1310/19 Temmuz
1308 (19 Temmuz 1892)
134-ALİ ARSLAN
44
tarihli iradesi; BOA, Irade-i
Hususiye, 1310 M 7, no: 57. 43 Padişah’ın 24 Muharrem 1310/5 Ağustos 1308 (17 Ağustos 1892) tarihli iradesi; BOA, îrade-i Hususiye, 1310 M 24, no: 172.
Padişah’ın 15
Safer 1311 ve 15 Ağustos 1309
(29 Ağustos 1893)
tarihli iradesi; BOA, îrade-i Hususiye, 1311 s. 15, vesika no: 87.
45 Meclis-i Vükela’nın 3 Eylül 1310 (15 Eylül 1894) 16 RA 1312 tarihli
mazbatası; BOA, MV, 81/51.
46 Meropi Anastasiadou,
Tanzimat Çağında Bir Osmanlı Şehri Selanik, çeviren Işık Ergüden, İstanbul 2001,
s. 105-106.
47 28 Rebiülevvel 1309 (1 Kasım 189D/20 Te 1307 tarihli
Meclis-i
Mahsus mazbatası; BOA, Y. A. Res, 56/41.
4" Dahiliye Nazm’nın sadrazama gönderdiği 6 Receb 1310 ve 12 Kanunusani
308 (24 Ocak 1892); BOA, trade-i Dahiliye, 1310-B-25, no: 28. . Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, s. 74-76.
50# Meclis-i Vükela’nın 8 Teşrinisani 1303 (20 Kasım 1887) /4 Rabiülev- * vel 1305 tarihli mazbatısı; BOA, MV, 26/47.
51 Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, s. 74-76.
?>2 Meclis-i Vükela’nın 3 Ramazan 1308 (12 Nisan
1891) tarihli mazbatası; BOA,
MV, 64/15.
53 28 Rebiülevvel 1309 (1 Kasım 1891)/20 Te 1307 tarihli
Meclis-i
Mahsus mazbatası; BOA, Y. A. Res, 56/41.
->4 Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, s. 62-66.
55 Padişah’ın 7 Muharrem 1310/19 Temmuz
1308 (19 Temmuz 1892) tarihli iradesi; BOA, îrade-i Hususiye, 1310 M 7, no: 57.
56 Meclis-i Vükela’nın 19 Ramazan 1313/21 Şubat 1311 (4 Mart 1896) tarihli mazbatası; BOA, Y. A. Res, 78-27.
-*' Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, s. 79-80.
58 Meclis-i Vükela’nın 19 Ramazan 1313/21 Şubat 1311 (4 Mart 1896) tarihli mazbatası; BOA, Y. A. Res, 78-27.
60
59 Meclis-i Vükela’nın 4 Zilhicce 1310/6 Nisan 1309
(18 Nisan 1893); BOA, MV, 74/18.
Padişah’ın 5 Safer 1311 ve 5 Ağustos 1309 (17 Ağustos 1893) tarihli iradesi; BOA, îrade-i Hususiye, 1311 s. 5, vesika
no: 30.
135* AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
61 Padişah’ın 25 Safer 1311/25 Ağustos 1309 (6 Eylül 1893) tarihli iradesi; BOA, İrade-i Hususiye, 1311 s. 25, vesika
no: 153.
|f Sultan Abdülhamid, Siyasi Hatıratım, Dergah Yayınları, İstanbul 1984,
s. 76.
63 Bu koloniler için III. Bölüm'deki Filistin'de Yahudiler kısmına bakınız.
64 Meclis-i Vükelanın 12 Kanunuevvel 1309 (24 Aralık 1893) tarihli mazbatası; BOA, MV, 77/117
fr Baron Edmond Rothschild'in
hususi katibinin Padişah 11. Abdülha- mid'e sunduğu 7 Kasım 1895 tarihli arzuhali; BOA,
Y. A. Res, 78-27.
"6 Padişah’ın 5 Cemaziyelahir 1313/10 Teşrinisani 1311 (22 Kasım 1895) tarihli iradesi; BOA, îrade-i Hususiye, 1313 C 5, no: 82.
67 Meclis-i Vükelanın 19 Ramazan 1313/21 Şubat 1311 (4 Mart 1896) tarihli mazbatası; BOA, Y. A. Res, 78-27.
68 Sadrazam’ın 19 Ramazan 1313/21 Şubat 1311 (4 Mart 1896) tarihli
tezkeresi; BOA, Y. A. Res, 78-27.
69
Meclis-i Vükela’nın 21 Şaban 1314/14 Kanunusani 1312 (26
Ocak 1897) tarihli mazbatası;
BOA, MV, 91/19.
'" Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, s. 76-77.
'} Padişah’ın 26 cemaziyelevvel 1316 ve 1 Teşrinivvel 1314 (13 Ekim 1898) tarihli iradesi; BOA, İrade-i Hususiye, 1316 CA 26, vesika
no: 92.
7^ Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, Ufuk Kitapları, İstanbul 2002,
s. 7677.
73 Padişah’ın 1 Receb 1319 /30 Eylül 1317 (13 Ekim 1901) tarihli
irade si; BOA, İrade-i Hususiye,
1319 B 1 Vesika no: 2.
74 Padişah’ın 15 Zilhicce 1317 / 3 Nisan
1316 (16 Nisan 1900) tarihli iradesi; BOA, İrade-i Hususiye, 1317 z 19, vesika no: 48.
7 ^ Meclis-i Vükela’nın 23 Zilhicce 1317 (24 Nisan
1900) tarihli mazbatası; BOA,
MV, 99/78.
'6 Meclis-i Vükela’nın 12 Nisan 1316 (25 Nisan 1900)
tarihli mazbatası; BOA,
MV, 100/7.
77 Mehmet Salih An, "Osmanlı Arşiv Belgeleri
Işığında II. Abdülhamid Dönemi'nde Yahudilerin
Filistin'e Yerleşim
Çabaları", Akademik Araştırmalar Dergisi, sayı 24, İstanbul 2005, s. 116.
136 • ALİ ARSLAN
'" Beyrut Vilayeti'nden gönderilen 27 Mayıs 1323 (9 Haziran 1907) tarihli
tezkere; BOA, Y. MTV, 298/141.
? Herzl'in bu görüşmeyle ilgili hatıraları için bakınız; Theodor
Herzl, Hatıralar,
İstanbul 2002, s. 231-290.
°ü II. Abdülhamid'in Herzl telifleri ile ilgili görüşleri için bakınız; Sultan Abclülhamid, Siyasi Hatıratım, İstanbul 1984,
s. 76-77'.
81 Padişah'ın 23 Ramazan 1319/21
Kanunuevvel 1317 (3 Ocak 1902) tarihli iradesi; BOA, Irade-i Hususiye, 1319 n
23, vesika no: 66: Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, s. 35-48.
82
<" Mim. Kemal Öke, Filistin Sorunu, s. 39.
°* Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, Ufuk Kitapları, İstanbul 2002,
s. 4950.
°, Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 191.
87
8" Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, Ufuk Kitapları, İstanbul 2002,
s. 105112. Prof. Öke, II. Meşrutiyet dönemi ile
beraber Filistin'e giden yabancı Yahudilere verilen "Kırmızı Tezkere" uygulamasına son verilerek sadace
pasaportla gidebilmelerine müsaade edilmiş ve toprak satın alımında Yahudilere yönelik ilave tedbirlerin kaldırılmış olduğunu yazmasına rağmen, Osmanlı
vesikalarına (BOA, DH. MUİ, 26-2/29, lef 1- 6.) göre bu ifadeler doğru değildir. Kırmızı Tezkere
uygulaması dahil kısıtlamalar aynen devam etmiştir. Belki Meşrutiyet havası içerisinde mahalli
yöneticilerin kısıtlamaları tam
olarak uygulamamaları
yaşanmış olabilir. Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, s. 113-114.
88 İstanbul Hahambaşılığı'nın Dahiliye
Nezareti'ne gönderdiği 18
Haziran 1325 (1 Temmuz 1909) tarihli arzuhal; BOA, DH. MUİ, 26-2/29, lef 6. °* Dahiliye Nezareü'nin Kudüs Mutasarnflığı'na gönderdiği 22
Haziran 1325 (5 Temmuz 1909) tarihli tezkeresi; BOA, DH. MUİ, 26-2/29, lef 1. y^ Kudüs Mutasarnflığı’nın Dahiliye
Nezareti'ne gönderdiği 14
Temmuz 1325 (27 Temmuz 1909) tarihli arzuhal; BOA, DH. MUİ, 26-2/29, lef 3. y-"-
Dahiliye Nezareti'nin Sadaret'e gönderdiği 18 Temmuz 1325 (31 Temmuz 1909)
tarihli tezkeresi; BOA, DH. MUİ, 26-2/29, lef 9.
137. AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ "*?
Mim Kemal Öke, Filistin
Sorunu, s. 113-115.
|- Sadaret'en Dahiliye
Nezareti'ne gönderilen 26 Teşrinievvel 1325 (8 Kasım 1909) tarihli tezkeresi; BOA,
DH. MUİ, 26-2/29,
lef 5.
!'? Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, Ufuk Kitapları, İstanbul 2002,
s. 113-115. Mim Kemal Öke, Yabancı uyruklu Yahudilerin Filistin'deki kalış süresinin üç ayla sınırlandığını ve Kırmızı Tezkere uygulanmasına yeniden başlandığını kaydetmesine (Öke, Filistin Sorunu, s. 113-115) rağmen yukarıda vesikalara
dayalı olarak verdiğimiz bilgilerden yabancı Yahudilerin üç ay kalması ve Kırmızı Tezkere uygulamasının II.
Meşrutiyet döneminde de kesintisiz olarak uygulandığını göstermektedir. "-)
Dahiliye Nezareti'nin Sadaret'e gönderdiği 12 Teşrinievvel 1325 (25 Ekim 1909) tarihli
tezkeresi; BOA, DH. MUİ, 26-2/29,
lef 10.
I" Sadaret'ten Dahiliye
Nezareti'ne gönderilen 26 Teşrinievvel 1325 (8 Kasım 1909) tarihli tezkeresi; BOA,
DH. MUİ, 26-2/29,
lef 5.
"' Dahiliye Nezareti'nin
sadarete gönderdiği 29 Teşrinievvel 1325 (11 Kasım 1.909) tarihli tezkeresi;
BOA, DH. MUİ, 26-2/29,
lef 11.
"" Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, s. 113-.
115.
99 Mim
Kemal Öke, Filistin
Sorunu, s. 138-139. ? 0
Bu konuda bakınız:
Ali Arslan, "Grek-Vlach
Conflict in Macedonia", (Academie des Sciences de Bulgarie) Etudes
Balkaniques, , XXXIX/2 (2003, Sofia), s. 78-102; Ali Arslan, "Vlachs of Mânastir", 2004.
101 Mim Kemal Öke, Filistin
Sorunu, s. 115-118.
1°2 MUTİ Kemal Öke, Filistin Sorunu, Ufuk Kitapları, İstanbul 2002,
s. 116-130.
103 Henri Nahum, İzmir Yahudileri, İstanbul 2000, s. 143.
104 Esther Benbassa,
"20. Yüzyıl Başında
Osmanlı İmparatorluğu'nda Siyonizm", çeviren: Natali Medina, s. 227.
105 İngiltere'nin 1882'de Mısır'ı işgal ederek başlattığı politikalar için bakınız; Cezmi Eraslan, II. Abdülhamid ve islam Birliği, İstanbul 1992,
s. 161-176, 289-302.
106 Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, s. 154-170.
1°' Dahiye Nezareti'nin Kudüs-i Şerif Mutasarraflığı'na gönderdiği 10 Mart
330 (23 Mart 1914) tarihli tezkere; BOA, DH. KMS 18-41 Lef 1.
138 «ALİ ARSLAN
'"° Kudüs Mutasarraflığı’nın Dahiye
Nezareti'ne gönderdiği 8 Mayıs 330 (21 Mayıs 1914) tarihli tezkere; BOA,
DH. KMS 18-41 Lef 4.
1Q9 Mjm Kemal Öke, Filistin Sorunu, Ufuk Kitapları, İstanbul 2002,
s.154-170.
^9 Esther Benbassa, "20.
Yüzyıl Başında Osmanlı
İmparatorluğu'nda Siyonizm", çeviren: Natali Medina, s. 227.
m Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, Ufuk Kitapları, İstanbul 2002,
s. 253310.
**2 Meclis-i Vükela'nın 21 Haziran 1303/12 Şevval 1304 (4 Temmuz 1887) tarihli mazbatası; BOA, MV, 21/36.
113 -Padişah’ın 24 Muharrem 1310/ 5 Ağustos 1308 (17 Ağustos 1892) ta
rihli iradesi; BOA, Irade-i Flususiye,
1310 M 24, no: 172.
114 Meclis-i Vükela'nın 3 Eylül 1310 (15 Eylül 1894V16 RA 1312 tarihli
mazbatası; BOA, MV, 81/51.
1 *5 Meclis-i Vükela'nın 30 Receb 1312 (27 Ocak 1895)
tarihli mazbatası; BOA,
MV, 83/62.
116 Meclis-i Vükela'nın 3 Eylül 1310 (15 Eylül 1894) 16 RA 1312 tarihli mazbatası; BOA,MV, 81/51.
117 Meclis-i Vükela'nın 19 Ramazan 1313/21 Şubat 1311 (4 Mart 1896) tarihli mazbatası; BOA, Y. A. Res, 78-27.
118 Meclis-i Vükela'nın 12 Nisan 1316 (25 Nisan 1900)
tarihli mazbatası;
BOA, MV, 100/7
Ü9 Padişah’ın 1323 ZA (Ocak 1906) tarihli iradesi;
BOA, trade-i
Hususiye, 1323 ZA , vesika
no: 3
120 Padişah’ın 9 Şaban 327/12 Ağustos 325 (25 Ağustos 1909) tarihli
iradesi; BOA, trade-i
Hususiye, trade-i hususiye 1327 Ş 9, vesika no: 14.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM OSMANU DEVLETİ'NE YERLEŞEN
YAHUDİLER
Osmanlı Devleti topraklarına gelen Yahudilerin bir kısmı çeşitli ülkelere hareket
ettikleri gibi, bir kısmı da bu ülkede kalarak hayatlarını devam ettirmişlerdi. Yeni yerleştikleri bu ülkede pek çok farklılıklarla karşılaşan Yahudiler,
eskiden beri bu ülkede
yaşayan kardeşleri ile bile bazı problemler yaşayacaklardı. Muhacir
Yahudilerin yerleştikleri alanlar,
açtıkları okullar,
yaptıkları siyasi
faaliyetler gibi pek çok konunun incelenmesinde fayda vardır. Bu bölümde, göçten sonra
Yahudilerin bu topraklardaki faaliyetleri incelenmeye çalışılacaktır.
I-YAHUDÎLERİN YERLEŞTİKLERİ
ALANLAR VE NEDENLERİ
A-Osmanlı Devleti'nin Göçmenleri
Yerleştirmek İstediği Şehirler a-lstanbul
1833 yılında, İstanbul'da 39.000
Yahudi bulunurken, XIX.
142 • ALİ ARSLAN
yüzyılın sonunda bu rakam 55.000'e ulaşmıştı. Bu toplam nüfusun içeriğinde değişiklik meydana
gelmiş ve Eşkenaz olarak adlandırılan Doğu Avrupalı Yahudilerin
sayısı 3.000 civarına çıkmıştı. İstanbul'a yeni yerleşen Eşkenaz cemaati
Galata'da bulunmaktaydı. l Bu
Yahudiler ayrıca Hasköy
civarını da tercih etmekteydiler. Göçmen olarak istanbul'a gelen
Yahudiler, önceleri, burada yıllardır yaşayan Yahudilerin
yakınlarına
yerleşmeye çalışmışlardı. Mesela 1891 tarihinde
Rusya'dan gelen kadm- erkek 132 kişilik Yahudi, Halıcıoğlu'nda Hücrehane Hastahanesi karşısında Ayıcı Emin
Efendi'nin tasarrufundaki eve yerleşmişlerdi.2 Ancak İstanbul'daki Yahudi sayısının fazla artması üzerine izmir
ve Selanik gibi diğer
şehirlere sevk edilmişlerdi.
b-Izmir ve Civan
Bir ticaret şehri olan izmir'de devamlı olarak önemli bir miktarda Yahudi yaşamaktaydı. AlU'dan David Cazes'in 1873
tarihli raporuna göre,
İzmir'de 3.500 civarında Yahudi ailesi bulunmaktaydı. Bunlardan bin kişi, geçimlerini hayır kurumlarının yardımları ile sürdürebiliyordu.3 Sadece
izmir şehrinde değil bu
civardaki diğer şehirlerde
de Yahudi nüfusu mevcuttu. Avrupa'dan başlayan bu göç, Batı Anadolu'daki Yahudi nüfusunun artışım da sağlayacaktı. Mesela 1887 tarihinde,
Rusya'dan gelen yedi Yahudi ailesi Aydm'a yerleşmiş ve tarımla uğraşmaya başlamışlardı. BunlarK
AlU'dan yardım
görmelerine rağmen 1890'da yerlerini terk etmişlerdi.4 1892 tarihinde, 150 aileden oluşan 750 kişilik bir grup, göçmen olarak gelip yerleşmişti. 20.000 Yahudi'nin yaşadığı izmir ve civarı için bu, önemli bir rakamdı.5 Yahudilerin göçü devam etmiş ve 1910 yılında izmir'deki yabancı uyruklu Yahudi sayısı 8.000 civarına varmıştı.6 Bu artış, İzmir Yahudi Ce-maati'nin idaresine
de yansımıştı. 1911 yılında düzenlenen İzmir
143 • AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
Yahudi Cemaati Nizamnamesi'ne
göre, cemaatin
60 kişilik Mec-lis-i
Umumisi'nde 6 Eşkanaz Yahudi
yer almıştı.7
İzmir'deki Yahudi nüfus artışı civar yerleşim birimlerinde de yaşanmıştı. Şöyle ki,
XIX. yüzyılın
ortalarında, Milas'ta 114 kişiden oluşan 23 hane bulunurken, bu sayı gittikçe artmaya başlamış ve XX. yüzyılın başında, 1900 yılında 130 aileye, 1910 yılında ise 157 aileye ulaşmıştı. Bu rakamdaki artış I. Dünya Savaşı yıllarında da
devam etmişti.8 Bu nüfusun artışının esas
sebebi, Avrupa'dan gelen Yahudi göçmenlerdi.
İngiltere ve Fransa'nın desteğiyle, 15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir'in Yunanlılar tarafından işgal edilmesi,
buradaki Yahudilerin bir kısmım tedirgin etmişti. Özellikle Yahudi mağazalarının bazı Rumlar tarafından yağmalanması, cemaatin
önde gelenlerinizden
bazılarının tartaklanması, hatta ölümlerin olması, İzmir Yahudileri
arasında korku salmıştı.9 Bu
bölgede yaşayan Yahudilerin büyük çoğunluğu, daha
sonraki yıllarda İsrail ve diğer ülkelere göç etmişlerdi.
c-Selanik ve Civan
XV. yüzyılda, İtalya, Orta
Avrupa ve nihayet 1492'de İspanya'dan göçen Yahudilerin bir kısmı Selanik'e yerleşmişti. Burada-ski sayıları gittikçe artan
Yahudiler, Selanik'teki en büyük grup haline gelmişlerdi. 1831 yılında, Selanik şehrinin erkek nüfusu 12.714'e yükselemişti. Bunun 5.670'i Yahudi (%44,6),
4.294'ü Müslüman (%33,7),
ve 2.758'i Ortadoks Hıristiyanlardan
(%21,7) meydana gelmekteydi.10 1850'lerden itibaren Doğu Avrupa'dan Yahudi göçünün başlaması, buradaki
Yahudi nüfusunun daha da
artmasını sağlamıştı. 1891'de,
Osmanlı Devleti'nin
Filistin'e göçe yönelik tedbirleri
arttırması ve. göçün yönünü Se-
144 • ALİ ARSLAN
lanik ile İzmir'e yönlendirmesi, bu iki şehrin nüfuslarını artırmıştı. Yahudiler
burada sadece Selanik şehir merkezine yerleştiril-memişti. Selanik'e gelen Yahudilerin Selanik
Vilayeti içerisine ve bölgedeki diğer elverişli yerlere
dağıtımı sağlanmıştı. Mesela
1892nin Ağustos ayında, Selanik'e
1.500 kişi gelmiş ve bunların 400'ü Manastır ve Üsküp'e gönderilmişti. İster Selanik'te
olsun, isterse diğer bölgelere
gönderilmiş olsun, bu Yahudilerin ikamet yerlerini temin etmekte oldukça güçlüklerle karşılaşılmıştı. Bunlar geçici olarak okul, sinagog gibi
binalara yerleştirildikleri
gibi, Paris'teki Alyans teşkilatından da yardım istenmişti. Osmanlı Devleti
bu göçmenlerin ekmek ihtiyacım karşılamaya çalışmış, diğer ihtiyaçların Yahudi
cemaati tarafından temin
edilmesine çaba
gösterilmişti.11
Balkanlar'ın en önemli ticaret şehri olan Selanik'te sanayi
tesislerinin kurulmasında, Yahudilerin
öncelikli katkıları
olmuştu.12 Balkan Savaşları neticesinde Selanik'i Osmanlı Devleti kaybetmişti. Yunanistan tarafından 1913 tarihinde yapılan resmi nüfus sayımına göre, Selanik
şehrinde 61.439
Yahudi, 45.867 Türk, 39.953
Rum, 6.283 Bulgar ve 4.364 yabancı bulunmaktaydı.13
d-îzmir ve Selanik Bölgelerine Yerleştiriliş Nedenleri
Osmanlı Devleti'nin Yahudileri İzmir ve Selanik gibi yerlere yerleştirmek istemesinde özel bir sebep olabilir mi? Esasında Yahudilerle Rumlar arasındaki düşmanlığın temelleri,
Doğu Roma İmparatorları Büyük Konstantin
ve II. Teodosius'un, Yahudileri "nefret edilecek, ahlaksız, günahkar ve iğrenç bir mezhep" mensupları olarak
tanımlamalarına kadar uzanmaktadır. Hıristiyanlarca Hz. İsa'nın öldürülmesinden sorumlu
tutulan Yahudilere duyulan düşmanlık, daha sonraki dönemlerde "kan iftiraları" dolayısıyla yeni
bir boyuta taşınmıştı. Yahudilerin
Pesah'ın kutlan-
145 • AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
ması sırasında gerekli olan hamursuz ekmeğe kan katmak için Hıristiyan çocukları öldürdüğü iddiaları, Yahudilerle
Rumlar arasında Osmanlı
döneminde devamlı gündeme gelmiş ve bu yüzden iki grup arasında ciddi bir düşmanlık ortaya çıkmıştı.14 Os-\ manii Devleti'nin iki
grup arasındaki bu zıtlıktan faydalanmak istediği anlaşılmaktadır. Siyasi kaygılarla başka yerlerde
Yahudilerin toplanmasına
müsaade etmeyen Osmanlı yöneticileri, İzmir ve Selanik'e göçmen Yahudileri kendi elleri ile yerleştirmişlerdi, Bu dönemde Osmanlı sınırları içinde bulunan
Selanik! ele geçirmek için Yunan
ve Bulgarlar ciddi çalışmalar
yapmaktaydılar. Yunanistan, Adalar Denizi ve Batı Anadolu'yu ele geçirmek için stratejik çalışmalar yürüterek nüfus dengelerini
lehine değiştirmek için
uğraşmaktaydı.15 Yahudilerin özellikle Selanik ve İzmir'e yerleştirilmesine II. Abdülhamid döneminde başlanmış, İttihatçılar
döneminde de devam edilmiştir. Selanik'in de içinde bulunduğu Osmanlı Makedonyası üzerinde,
Osmanlı liüküme-ti'nin Yunan, Bulgar ve Sırp mücadelesine katkı sağlaması için Yahudilerin
Selanik'e yerleştirilmesi
oldukça mantıklıdır. Bölgenin kapısı hükmünde olan
Selanik'te büyük miktardaki
Yahudi nüfusu daha da
artırılarak, özellikle
Yunanlıların bölgedeki nüfuzları kırılmaya çalışılmıştı. Bunda
Balkan Savaşlan'na kadar başarılı olunduğunu da söylemek mümkündür. II. Abdülhamid'in bu politikasını İttihatçılar daha da
ileri götürerek, muhacir
Yahudileri, Makedonya'ya yerleştirerek buradaki dengeleri Osmanlı lehine çevirmek istemişlerdi. Yunanlılarla arası bozuk
olan Yahudilerin, kaçmak zorunda
oldukları Bulgaristan
ve Sırbistan gibi ülkeler lehine politikalara alet olmayacakları malumdur.
11.
Abdülhamid döneminde İzmir'deki Rum nüfusu ciddi bir tehdit oluşturmamakla birlikte, bu bölgeye Rum göçünü teşvik eden ve bunda da belli bir
oranda başarı gösteren Yunan politikasına karşı, Yahudilerin
İzmir ve Batı Anadolu'ya yerleştirilmesi
146* ALİ ARSLAN
de Yunanlıların politikalarının önünü kesecek
ve Osmanlılara
yardımcı olacaktı. Özellikle İttihatçıların, Batı Anadolu'ya
sadece Yahudileri
yerleştirmekle kalmayıp, Yunanistan'ın politikalarını engellemek
için, Balkanlardan
sürülen Müslümanları16 Batı Anadolu'ya
yerleştirdiği bilinen
bir gerçektir.
Yahudilerin İzmir ve Selanik'e yerleştirilmesindeki diğer bir
neden de ticari nitelikli olmalıdır. Yahudilerin dönemin önemli ticaret merkezleri olan İzmir ve Selanik'e yerleştirilmelerinde bilhassa
Tanzimat döneminde
Osmanlı Devleti'nin ticari hayatında öne çıkan Rumların iktisadi
alanda da sınırlanması hedefinin
de bulunması gerekir.
Selanik ve İzmir'deki
mücadelenin iktisadi alanda da yapılması gerektiğine şüphe yoktur.
B-Siyonist Göçmenlerin
Yerleşmek İstediği Yer: Filistin
Yahudi göçü başlamadan önce, Filistin'de
Musevilerin "Yis-huv" dedikleri ve çoğunluğunu Sefaradlarm oluşturduğu bir cemaat mevcuttu. XVIII. yüzyılda Hassidim Hareketi'nin
etkisiyle yeni Yahudi grupları da Filistin'e akın etmiş ve kendilerini ibadete adamışlardı. Bunların geçimi için Avrupa'dan
yardım toplanması için haluka adlı örgütlenme gerçekleştirilmişti. 1840'lı
yıllarda, Eşkenazların Filistin'e göçünde önemli bir artış olmuş; Almanya, Hollanda,
Macaristan'dan her yıl 300-500
göçmen düzenli olarak
gelmeye başlamıştı. 1850 öncesinde Kudüs'teki Eş- kanaz sayısı 2.000'e ulaşmıştı. Sefaradlarm sayısı ise 4.000 civarında idi. Filistin'e Yahudiler
sadece Avrupa'dan değil; Kuzey
Afrika (1854), Kafkaslar (1863), Buhara (1868) Yemen (1882) gibi bölgelerden de gelmekteydiler.17 1835'ten
itibaren Filistin'le ilgilenen İngiltere vatandaşı Yahudi asıllı Moses Montefiore, Kudüs'ü çevreleyen surlar dışında bir yerleşim kurmayı tasarlamıştı. Montefiore
bu isteğine 1855
tarihinde elde ettiği fermanla
ulaş-
147. AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ mış, Kudüs'ün batısında ve Sion
Dağı eteklerinde
arazi almasına ;izin verilmişti. 1857-1860 yılları arasında kesintisiz
tek parça halinde
bitişik küçük konutlar
dizisi oluşturulmuş ve Mişkenot Şa-ananim (Huzurlu
Evler) "mahallesi" inşa edilmişti. Bu mahalenin iki sinagog, bir mikve,
bir ekmekçi dükkanı,
bir cemaat fırını ve bir sarnıcı bulunmakta olup, etrafı duvarlarla çevrili ve geceleri kapanan sağlam, bir giriş kapısı bulunmaktaydı. Bu
mahalleyi Kudüs civarında kurulan
Mahaneth İsrael (1866),
Nahalat Şiva (1869),
Beit David (1873), Bea Şearim (1874), Even İsrael (1875-1876, 53 daireli), Mişkenot İsrael (1875-1876,
140 ko-nutlu), Kiryat Neemanah (1879), Beit Yaakov (1880) mahalleleri takip etmişti.18
Batı Yahudilerinin hayırseverlerinde, XIX. yüzyıl boyunca Yahudilerin
"ulusal kurtuluş"unu
içeren "Filistinseverlik" gittikçe güçlenmişti. Filistin'deki
Yahudileri üretken hale
getirmek için çeşitli
çareler üzerinde tartışmalar yapılmıştı. Montefiore, Kudüs Yahudilerine zanaat öğretmek için bir plan hazırlamıştı. Rothsc-hild Ailesi ise
Yahudilerin tarım yapması
amacıyla yerleşim girişimlerini desteklemişti. Ancak
bu alandaki ilk somut adım AIU tarafından atılmıştı. AIU, 1870 yılında Yafa yakınlarında Mikve Yisrael (İsrail Düşü) adıyla bir
ziraat okulu kurulmasıyla, Yahudilerin
toprağa bağlı olarak üretken olmaları için ilk adımı atmıştı.19 1873
tarihinde, Baron Maurice de Hirsch, Osmanlı Devle-ti'ndeki Yahudilerin eğitimine harcanmak üzere AlU'ya bir milyon frank bağışlamıştı. AIU bu paranın yarısını bu
ziraat okuluna harcama kararı almıştı. İstanbul'daki komite bunu protesto etmiş ancak AlU'nun kararı değişmemişti. Çünkü ziraat Doğulu Yahudilere "yenileşme" kapısını açacak önemli anahtarlardan
biri olarak görülüyordu. Bu açıdan, Paris'teki Merkez Komitesi tarafından Mikve Yisrael okulu ayrı bir öneme sahipti. AIU, Avrupa
Yahudilerinin 1850'lerdeki ilgisinin bir devamı olarak Filistin Ya-
148 »ALİ ARSLAN
hudilerini üretici bir nüfusa dönüştürerek dıştan gelen
haluka bağışlarından kurtarmak
istiyordu.20
Doğu Avrupa'dan büyük Yahudi göçü başlamadan önce, Yahudiler Filistin'e yerleşmiş, Kudüs şehrinde pek çok yeni mahalle kurarak
Filistin'deki iskan sürecini
başlatmışlardı.
a-II. Abdülharnid Dönemi
II. Abdülhamid'in göreve başladığı sırada yoğunlaşan ve
"ilk aliya" olarak adlandırılan Filistin'e Yahudilerin göçü, kısa bir sürede önemli bir miktara ulaşmıştı. 1880-1890 yılları arasında 12.000 civarında göçmen Filistin'e
yerleşmişti.21 1889-1890
yıllarında, Kudüs dışındaki ilk
Yahudi mahallesi olan Mişkenot Şa-ananim etrafında bir gecekondu şehri ortaya çıkmıştı. Siyonist Kongre'nin yapıldığı 1897 tarihinde, Kudüs 46 Yahudi mahallesi ile ciddi
bir Yahudi yoğunluğa
ulaşmıştı.22
Bu, aynı zamanda Filistin'de
Yahudilerin toprak alımım da
beraberinde getirmişti. Yahudi göçünün başladığı sırada yürürlükte olan
1867 tarihli Osmanlı Arazi
Kanunnamesi'ne göre, Yahudilerin
Filistin'de toprak almalarını
engelleyecek bir husus yoktu. 5 Mart 1883 tarihinde çıkarılan yeni kanunnamede ser-bertçe emlak satın alma hakkı sadece Osmanlı
Musevileri ile sınırlanıyordu. Vatandaşlığını değiştirenlerin ve yabancıların toprak almaları ancak Osmanlı Hükümeti'nin iznine bağlanmıştı. Ancak Osmanlı Musevilerinin Siyonistlere yardımlarını engelleyen bir madde mevcut değildi. Yerli Museviler yabancı uyruklu Yahudilerin toprak almalarına yardımcı olmakta,
göçmenlerin yaşadığı topraklar
resmi olarak bunların
üzerinde gözükmekteydi. Bu dolaylı satın almaları engellemek
isteyen Osmanlı
yönetimi, 1892 sonbaharında harekete geçmiş ve Kudüs Mutasarrıfı İs-
149 «AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
mail Hakkı Paşa, ayrım yapılmaksızın bütün Musevilerin
Filistin'de arazi satın
alamayacağını halka ve mahalli kadastroya bildirmişti. Özellikle miri
arazinin de hiçbir şekilde Yahudilere
devredilmeyeceği ilan edilmişti. Said Paşa, 3 Nisan 1893 tarihli
beyannamesi ile bu yasağı
açıklıyor ve yeni .düzenlemeyle Filistin'e sızmayı başaran Yahudilerin
buraya yerleşmesini engellemek
istediklerini belirtiyordu. Bu açıklamaların tersine, bu düzenleme ile, 3 Nisan 1893 tarihine
kadar yasal olmayan yollardan toprak almış yabancı Yahudilerin haklarını tanımış, yani
bir nevi af çıkarmış oluyordu.
3 Nisan 1893 tarihinden sonra ise Filistin'de emlak alımı bütün Yahudilere yasaklanıyordu. Gerçekten de
tedbirin yerli yöneticiler
üzerinde daha etkili olduğu anlaşılmaktadır. Mesela 1896 yılında, Rothschild ailesi Filistin'de
bir kız okulu açmak için yerli satıcılarla anlaşmasına rağmen, Kudüs Defter-i
Hakani Müdürlüğü bu alışverişi onaylamamıştı.23
Bu yasaklar anlaşmalarla elde ettikleri haklarına aykırı olduğu gerekçesiyle Avrupa
devletleri tarafından hoş
karşılanmayarak protesto edilmişti. Kapitülasyonlarla tanınan mülkiyet ve satın alma haklarının sınırlanamayacağmı savunan
Avrupalıların bu baskısı karşısında Osmanlı yönetimi geri adım atmış ve yabancı Musevilerin yerleşim kolonileri kurmamaları şartıyla arazi satın almalarına tekrar
izin verilmişti.24
Ayrıca mülk alacak Yahudi'nin göçleri yasaklanan gruba dahil olmadığına dair mensubu olduğu ülkenin konsolosluğu tarafından tasdik
edilen bir şehadetname sahibi olması şarttı. Bu şartı yerine getiren şehirde alacağı emlak-ta
muhacir Yahudilerin ikametine müsaade etmeyeceğine, köylerde arazi alanlar da muhacir ve mülteci yerleştirmeyeceklerine dair
bir taahhütname vermeleri
gerekecekti. Bu işlemleri
tamam-. layan bir yabancı Yahudi Filistin'den arazi alabilecekti. Bu şartlara uymadığı
takdirde mahalli Osmanlı memurları tarafından gerekli
tedbirler alınacaktı.25
150 «ALİ ARSLAN
Osmanlılarda Filistin diye idari bir bölge olmadığı için, Osmanlı Devleti,
1891 tarihinde Kudüs ve Akka
sancaklarını Filistin
diye kabul etmişti. Kendi belirlediği Filistin alanında Yahudilerin toprak alımının ve yerleşmelerin zorlaşması üzerine, Yahudiler
bu sancakların
civarında yerleşmeye başlamışlardı. Mesela 1893 yılının Ağustos-Eylül-Ekim aylarında, sadece
Beyrut'un Kafr kazasında Yahudi
muhacirlerin 18.329 dönüm arazi
ve 1.410 zira' arsa ve 119 hane, ahur vesaire almışlardı.26 Filistin'de toprak alımının şartlara bağlanması üzerine, Baron
Edmond Rothschild Filistin'e komşu bölgelere göçmenleri yerleştirmek için harekete
geçmişti. 1894
tarihinde, Suriye'de, Culand'a 200 Yahudi'nin yerleştirilmesi için toprak satın almıştı.27 Yahudiler,
bu yola gitmek ile kendi hedefleri dışına çıkmamış oluyorlardı. Çünkü Yahudilerin Filistin diye
kabul ettikleri yerler Osmanlıların belirlediği sınırlardan daha genişti.
II. Abdülhamid dönemi sonuna
kadar olan dönemde yabancı Yahudiler
için 33 yerleşim merkezi28 kurulmuştu. Bu yerleşim birimlerinin kapladığı alan oldukça genişti. Mesela Aşağı Galile'de JCA tarafından on yılda alman toprak miktarı 75.000 dunamas i-di.29
Filistin'deki Yahudilerin kontrolüne geçen toprak miktarı kayıtlı olandan
daha fazla idi. Çünkü Filistin'de
özel mülkiyet dışındaki köy
toprakları köyün ortak malı iken zamanla köy ağası tarafından zaptedilmişti. Özellikle Siyonistlerin
İngiliz-Filistin Şirketi
aracılığı ile toprak satın almaya başlamaları Filistinli köylüler için yıkım olmuştu. Köy ağaları kendi topraklarım satarken, köyün ortak malı da Yahudilerin eline geçmişti. Çünkü toprağın yeni
sahipleri Filistinli köylülerin bu topraklarda tarım yapmasına izin vermemişler, göçmen Yahudilere
öncelik tanımışlardı.30
Filistin'deki Yahudi nüfusu, 1882-1908 tarihleri arasında 24.000'den 70.000-80.000'e çıkmıştı.31 I. Dünya Savaşı öncesin
, 151 «AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ de Kudüs, Akka ve Nablus mutasarrıflıklarını içeren Filistin'de
1914 tarihli Osmanlı nüfus
sayımı kayıtlarına göre ise 31.700 kişi yaşamaktaydı.32 Fakat
Filistin'de yaşayan Yahudilerin
büyük bir kısmının yabancı uyruklu
olduğu unutulmamalıdır. Bu yabancı Yahudilerin
eklenmesi ile I. Dünya Savaşı öncesinde Filistin'deki
Yahudi nüfusu tahminen
85.000 civarında idi.33
1908 yılma kadar Filistin'de kurulan yerleşim birimleri kuruluş
tarihlerine göre şöyledir:
Mikve îsrael (1870) Batı Şeria'da
TetakTikva (1878) Batı Şeria'da kurulmuş ve
1883-1884'te Siyon
Aşıkları Teşkilatı tarfmdan yenilenmişti.
Roş Pinah (1882) Galile'de
Rişon le Siyon (1882) Batı Şeria'da
ZikronYakob (1882) Batı Şeria'da
Yessad Hamaldı (1883) Galile'de
Mismar Hayarden (1884)
Galile'de
Son beş tanesi Siyon Aşıkları Teşkilatı tarafından kurulmuştu.
Ekron (1884) Batı Şeria'da
Katrah (1884) Batı Şeria'da
Bene Yehudah (1886) Ürdün'de
Bath Şolomo (1889) Batı Şeria'da
Rehoboth (1890) Batı Şeria'da
Mozah (1891) Batı Şeria'da
Şeveya (1891) Batı Şeria'da
Gederah (1891) Batı Şeria'da
152 -ALİ ARSLAN
?Icıııl.ı fo
Vcsnd lıa-Ma',tl; M.Tİınn.llııi'O 1:yn-Zcyı İıır^_0_j
i,;,-Y,,<|C, SAI-"I:b
RoshPtaa
'OV
JMislıınru
O
Moshava
1IAII-A
'Allil IA
0 /Slıfcya
Zıl<lırüiı-Y,ı’ın|l>y <>Ol(,ıı Shlımıo
0<;iv\-tı "Aılı l.mrcr (taliler Stvnoti» , n.ıık'r.1
(Yahudi yerleşim birimi) • Kent yerleşimi Vj Yahudi yerleşim bölgesi
1882-1908 yılları arasında Yahudi yerleşim bölgeleri
(GAD G., GILBAR, Ottoman
Palestine 1800-1914, Studies in Economic and Social History, E. J. Bnll, Leiden
1990, s. 133)
S Y R IA
(Teverya)' •
.... '•••-'Kaz* ‘ın
"V..;; \, I5RAEC/: ORDAN
36»
I
/
:.--V
> <
C >
> z
H
w
•<'
m
•<
>
C
ö
o o o
154 «ALİ ARSLAN AynZeytun (1891)
Galile'de Castinieh (1895) Batı Şeria'da Artuf (1896) Batı Şeria'da
Metula (1896) Galile'de
Nes Siyonah (1897) Batı Şeria'da
Mehanim (1899) Galile'de
Secera (1899) Galile'de
Cemma (1902) Galile'de
Meşa (1902) Galile'de
Mehlamiyeh (1902) Galile'de
Kafir Seba (1904) Batı Şeria'da
Bedem (1905) Galile'de >
Şefzibah (1905) Batı Şeria'da
Marah (1907) Batı Şeria'da
BirYakob (1907) Batı Şeria'da
Atlit (1907) Batı Şeria'da
Mizpah (1908) Galile'de
Kinneredı (1908) Galile'de34
Filistin'e Yahudilerin yerleştirilmesi için Osmanlı idarecilerine
resmen müracaat
edildiği 1878'den itibaren, Osmanlı Padişahı ve yöneticilerinin gündeminde Filistin'e
Yahudilerin yerleşmesi konusu devamlı mevcuttu. Elbette Yahudilerin
Filistin'e koloniler halinde yerleştiğinden II. Abdülhamid de haberdardı. Zira Alman împarotorü II. Wilhelrn 1898'de
Filistin'e gittiğinde, ona
refakat eden Hariciye Nazırı Tevfik Paşa ile beraber Filistin'deki
155* AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
Yahudi kolonilerini gezmişti. Tevfik Paşa, imparatora, "Padi-şah’ın ne
Siyonizmle ne de bağımsız bir
Yahudi krallığı ile işi olduğunu" söylemişti.35 II. Abdülhamid, tahttan indirildikten sonra
Selanik'te ikamet ederken, doktoru Atıf Hüseyin Bey'e, kurulan kolonilerin gelecekte teşekkül edecek İsrail Devleti'nin
"mukaddimesi" yani başlangıcı olduğu tespitini yapmıştı.36 II. Abdül-hamid'in yönetimden ayrıldıktan sonra yaptığı bu tespiti son derece
yerindedir. Ancak kurulan bu yerleşim birimlerinin birisi hariç tamamının kendi döneminde kurulmuş olması dolayısıyla İsrail Devleti'nin
temellerinin II. Abdülhamid
döneminde atıldığı tespitini de yapmalıyız.
b-Filistin'deki Yahudilerin
Otonom Bir Tarzda örgüdenmeleri
Osmanlı Devleti sınırları içerisinde yaşayan dini gruplar, millet sistemi
denilen tarzda örgütlenerek, bir coğrafi bölgeye bağlı kalmamak
üzere,
din, eğitim, kısmen ticari ve hukuk alanlarında imtiyazlara sahip
olabilirlerdi. Ancak, göçmen Yahudilerin Filistin'e koloniler halinde yerleşmesi ile millet sistemini aşan bir yapılanma ortaya çıktığını tespit ediyoruz.
İngiliz vatandaşı Moses Montefiore tarafından 1857-1860 yılları arasında Kudüs surları dışında kurulan
ilk /ahudi mahallesi olan Mişkenot Şaananim (Huzurlu Evler), Yahudiler dışındakilerin girmesini engelleyen bir
tarzda kurulmuştu. Bu
mahale-nin iki sinagog, bir mikve, bir ekmekçi dükkanı, bir cemaat fırını ve bir sarnıcı bulunmakta olup, etrafı duvarlarla çevrili ve geceleri kapanan sağlam bir giriş kapısı bulunmaktaydı. Bu
mahalleye 1880'e kadar sekiz tane daha katılmıştı.37
Birbiriyle ayrı bölgelerde de
olsalar Yahudi kolonileri ortak bir
156 • ALİ ARSLAN
otonom yapı altında örgütlenmeye başlamışlardı. Bilindiği gibi
bir devleti simgeleyen en önemli göstergelerden biri para basmak ve bu paralan kendi sınırları içinde tedevüle koymaktır. Filistin'e
yerleşen Yahudilerin
para basarak bunları kendi aralarında tedavüle başlattıkları ile
ilgili ilk haber II. Abdülhamid döneminde İstanbul'a ulaşmıştı. Şöyle ki,
1891 yılında, Yafa'da
meskun Yahudi muhacirleri tarafından bir akçe basılarak tedavüle konulduğu haberi
II. Abdülhamid'e
ulaştığında, padişah, bu Yahudi akçesinin tedavülünün önlenmesini emretmişti. Bu konu
Osmanlı Hükümeti tarafından da 1 Kasım 1891 tarihinde görüşülmüş, bu akçenin tedavülüne engel olunması ve suçluların yakalanması emrini
o bölgedeki yöneticilere vermesi
Dahiliye Nezareti'nden istenmişti.38
Kendi aralarında para tedavül teşebbüsüyle yetinmeyen
göçmen Yahudiler,
daha da ileri giderek otonom bir tarzda örgütlenme çalışmaları da yapmaktaydılar. Batı Şeria'daki koloniler,
"Yahu da Koloniler Federasyonu", Kudüs çevresindekiler ise "Galile Koloniler
Federasyonu" olarak örgütlenme gerçekleştirmişlerdi. İktisadi problemlerden
adli meselelere kadar her şeyi, Osmanlı yönetiminden bağımsız bir şekilde, kendi içlerinde çözümleyecek kurumlar
oluşturmuşlardı. Göçmen Yahudiler
kolonilerini korumak için küçük bir ordu kurmuş ve buna "Hashomer"
(Gece Zabtiyeleri) adını
vermişlerdi. Bu Yahudi milisleri, silah kullanma
ve dövüş tekniği
alanında kazandıkları beceriler ile kısa sürede çevrelerindeki yerli halkı sindirerek göçe zorlamışlardı. Nasıra Kaymakamı'nın ifadesine
göre, göçmen Yahudiler,
Hz. Davud'un yıldızı ve onun
da altında "Siyon"
yazısı ihtiva
eden mavi bayrakları
Osmanlı
bayrağı yerine çekmeye ve Siyonistlerce kabul edilen milli marşı söylemeye başlamışlardı. Kendi çocuklarına dövüşmeyi ve
silah kullanmayı
öğreten göçmen Yahudilerin, özel posta hizmetleri ve posta pulları da mevcuttu.39 En kolay yürütülen faaliyet ise eğitim çalışmalarıydı. Çünkü Osmanlı Dev-
157» AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
leti'nde eğitim çalışmalarını sistemli
hale getiren 1869 Maarif-i Umumiye Nizamnamesi'ne40 göre Yahudilerin kendi dillerinde eğitim yapacakları özel okullar
açmaları serbest
olduğu gibi, ihtiyaç halinde Yahudilerin yoğunlukta olduğu yerlerde
Osmanlı Hükümeti'nin açacağı
ilk ve orta okullarda Yahudilerin kendi din ve dillerini öğrenmesi normal bir uygulamaydı.41 Zaten göçmen Yahudiler de kendi okullarında eğitim yapmaktaydılar.
Yerleştikleri kolonilere Osmanlı memurlarının müdahalesini azaltmak
isteyen Yahudiler, vergileri uzun süreliğine peşin olarak ödeyerek bunu gerçekleştirmek istemişlerdi. Mesela
1893 yılında, Akka Sancağı dahilinde bulunan Hayfa kazasına bağlı Zema-rin, Şakya, Ümmüttavt, Ümülcemal ve
Nezale köylerindeki araziye
zeytin ve dut gibi meyveli ağaçlar ile asmaçubuğu gibi istifadesi bulunan nebatatı ekmek üzere yirmi yıllık aşar vergisini önceden ödeme takvimi sunmuşlardı. Yahudiler adına llyas Şeyd, bu köylerin yıllık aşarı kırk bin kuruşa iblağ ederek on senelik dört yüz bin kuruş olan aşar vergisini bir defada ödemeyi ve on yıl bitiminde de ikinci on
senelik ödemenin peşin olarak yapılmasını teklif etmişti. Bu teklif karşısında Beyrut Valiliği bir karar verememiş, Maliye Nezareti de konuyu hükümet toplantısına getirmişti. Osmanlı Hükümeti 18
Nisan 1893 tarihinde bu meseleyi görüşmüş, bu köylerin Rothschild'in satın aldığı ve içerisinde "teba-i Devlet-i
Aliyye'den Museviler iskan edilmekte olduğu" tespitini yapmıştı. Bu köylerin arazisinin civar köylerin arazileri ile bitişik ve karışık bulunması dolayısıyla diğer köyler hakkında
yürürlükte olan uygulamanın bu köylere de uygulanmasının zaruri olduğuna ve Yahudi köylerinden aşar vergisinin
yirmi seneliğinin
peşin ödenmesinin Aşar Nizamnamesi hükümlerine de aykırı olduğuna karar vermişti.42
Filistin'e yerleşen Yahudiler burada grup olarak yaşarlarken,
yerleştikleri toprağa hep beraber malik olmakta, bir nevi
ortak mülkiyet sistemi
uygulanmakta idi. Bu, Yahudiler arasında kaynaşma ve güvenliği sağlamakta önemli katkılar yapmakla
beraber, Osmanlı
Hükümeti'nin hakimiyetini de sınırlamaktaydı. II. Abdülhamid'in son dönemleri ile İttihat ve Terakki iktidarında bu uygulamaları ortadan kaldırmak için yeni düzenlemeler yapılarak ortak mülkiyet uygulamasına son
vermeye çalışılmıştı.
Ayrıca Yahudilere yeniden toprak dağıtımı yapılmasına da
engel olunmaya çaba sarf edilmişti.43
Kısacası sınırları dar olsa da göçmen Yahudiler, otonom hatta bağımsız bir devlet düşüncesi ile örgütlenme çalışmalarına kolonilerin
kurulmasıyla beraber
başlamışlardı. II. Abdülhamid'in her şeyi kontrol etme anlayışına dayalı idari uygulamalarına rağmen oldukça başarılı da olmuşlardı. c-II. Meşrutiyet Dönemi'nde Filistin'e
Yahudilerin Yerleşimi
II. Meşrutiyet'in ilanı Siyonist
Yahudileri Filistin konusunda ümitlendirmişti. Bulgaristan'ın bağımsızlık ilam ve
ittihat ve Terakki yetkililerinin hükümete dahil olması ile 1909'da Filistin'de
Yahudilere yönelik
kısıtlamalar eskiden olduğu gibi aynen uygulanmaya devam edilmişti. İttihatçılar, Osmanlı'dan, bir
devlet kurarak ayrılmak
isteğinde olan Siyonistlere sert tepki göstermiş ve Yahudilerin Makedonya,
Mezapotomya gibi Filistin dışına yerleşmelerine müsaade edeceklerini açıklamışlardı. İttihatçıların bu tavrı karşısında 1909
Hamburg ve 1911 tarihi Basel Kongreleri'nde Osmanlı Devleti'nin bütünlüğünü savunduklarını iddia etmişlerdi.
Ancak Filistin konusunda Dünya Siyonist Teşkilatı Filistin'e Yahudilerin yerleştirilmesi için yapılan çalışmaları devam ettirmiş ve Osmanlı Devleti'nde Ulusal Yahudi
Merkezi'nin kurulması gün-
159 • AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ demdeki
yerini korumuştu. İttihat
ve Terakki yönetiminin Filistin konusunda önceki idareden bir farkı yoktu. Özellikle Balkan Savaşları sonunda ve I. Dünya Savaşı arefesinde mali destek arayan
İttihatçılar, bunu
Avrupa'daki Yahudilerden sağlayabilecekleri fikriyle, 1913-1914 yıllarında Osmanlı yönetiminin Siyonizme
karşı tavrında bir yumuşama oluşturmuşlardı,44 hatta Müslüman-Yahudi İttifakı dahi gündeme gelmişti. Ancak
bu başarısız olunca Osmanlı Hükümeti 1914'te
tekrar sert uygulamaları
başlatmıştı.
1908'de Meşrutiyetin ilanı ile
merkezi Yafa olmak üzere
başkanı Almanya kökenli Dr. Arthur Ruppin olan Filistin Toprak Geliştirme Ofisi
kurulmuştu. Filistin'deki Yahudilerin özerklik talep edecek orana ulaşmadığını gören Ruppin,
1905'te tekrar başlayan Yahudi göç akınından gelenleri koloniler kurarak
istihdam etmeye başlamıştı.
1908-1914 arasında kollektif mülkiyet ilkesine dayanan sistemle oluşturulan yerleşim merkezlerinin
(kvutzah) sayısı 9
adetti. Bu merkezlerin 50 bin dönümü toprağa malikti. Ruppin, Yafa yakınlarında 139 hane ve 1.500 kişiden oluşan ve adına Tel Aviv (İlkbahar Tepesi) denilen merkezi kurmuştu.45
II. Meşrutiyet döneminde, Osmanlı yöneticilerinin Filistin
konusundaki tavırları
aynıydı. Osmanlılar engellemeye çalışırken Yahudiler de çeşitli yollarla Filistin'e yerleşmeye çalışıyorlardı. II. Meşrutiyet döneminde kurulan
Yahudi kolonisi sayısı 9 idi. Ab-dülaziz döneminde 1, II. Abdülhamid döneminde 32 ve İttihatçılar döneminde 9 olmak
üzere, I. Dünya Savaşı'na kadar
Filistin'de 42 Yahudi yerleşim merkezi kurulmuştu. II-GÖÇMEN YAHUDİLERİN HAHAMHANE
ÎLE İLİŞKİLERİ Osmanlı Devleti,
Eşkenazileri Seferadlardan
ayrı bir
dinsel
160 • ALİ ARSLAN
grup olarak kabul etmişti. Resmi olarak aynı Hahamhaneye bağlı olmakla beraber, kendi
istekleri ile ayrı ve
kendilerine has nizamname hükümlerine göre hayatlarını sürdürüyorlardı.46 Eşka-naz nüfusunun gittikçe
artması, nüfusları ile orantılı olmasa da, göçmen Yahudilerin Yahudi cemaatinin
idaresinde yer almalarını
sağlamıştı. Mesela 1911 yılında, İzmir Yahudi cemaatinin idaresini gerçekleştiren 60 kişilik Meclis-i Umumisi'nde 6 Eşkenaz Yahudi yer almıştı. İzmir'de Meclis-i
Umumi tarafından gizli
oyla seçilen Meclis-i
Cismani'de 7 Seferad'a karşılık 1 Eşkenaz bulunmakta idi. Bunların dışında 3 de
din adamı mevcuttu.47
Eşkenazilerin gün geçtikçe sayılarının artmasına rağmen Yahudi
cemaat kurumlarında yeteri
kadar temsil edilemiyorlardı.
Bu durum, göçmen Yahudileri Siyonistlere yaklaştıran önemli bir
sebep olmuştu.
Hahamhaneyi yıpratmak isteyen Siyonistler Eş-kenazileri kullanmışlardı. Ayrıca bu
durum, Siyonistlerin Yahudi cemaatinin kurullarına giremeyen Eşkenazlarla ilişki kurmalarını kolaylaştırmıştı.48
B'naı Brith (Bene Berit)'in 1911'de İstanbul, İzmir ve
Edirne'de localar açması, Eşkanazi
ve Seferad ileri gelenlerinin bir araya gelmesine ve cemaat mensupları arasında yardımlaşmanın güçlenmesine
büyük katkısı olmuş, Balkan ve I. Dünya Savaşları sırasında muhtaç Yahudilere
etkin bir şekilde yardım edilmesini
sağlamıştı. Bu
localar, Eşkenazilerin
ağırlıklı
olduğu Siyonistler tarafından ele geçirilmiş ve Alyansçı Hahambaşı Naum
aleyhine yürütülen
kampanyanın merkezi haline getirilmişlerdi.49
İstanbul'daki Yahudiler arasında Siyonistlerin etkisinin artması, 1911'den itbaren etkisini
Yahudilerin Meclis-i Cismani'de de kendisini göstermişti. Sayıları gittikçe artan
Siyonist Yahudiler, yaptıkları
ustaca manevralarla 1913 ve 1914 seçimlerinde İstanbul'daki cemaat
meclislerinde çoğunluğu ele geçirmişlerdi. I.
161 -AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
Dünya Savaşı yaklaştığında, Siyonist Yahudiler Yahudi
cemaati yönetiminde de
etkili bir konuma gelmişlerdi.
Hahamhane'de iktidarı elinde tutan Seferadlarla Hahamhane organlarındaki Eşka-nazilerin arasındaki çatışmalar
Yahudi cemaatini felç etmişti.50
Siyonistlerin etkisindeki Göçmen Yahudilerin Filistin'de bir
Yahudi devleti kurma yolundaki çabalarına karşı Osmanlı yönetiminin koyacağı tavır, Alyans
ve Seferad Yahudılerini
endişeye sevk etmekteydi. Alyans ve Hahamhane, Osmanlı Yahudilerinin Osmanlı Devleti'ne bağlılık yerine, başka emeller peşinde koştuklarına Osmanlı yönetiminin kanaat
getirmesi halinde, Osmanlı
sınırları dahilinde yaşayan Yahudilerin başına büyük tehlikeler açacağını düşünmekteydiler. Bu endişe, Alyans ve Haham- hane'nin
Siyonizm aleyhine tavır
koymalarında başlıca etkenlerdendi.51
Alyans’ın mensubu Naum'un 24 Ocak 1909'da Osmanlı Ha- hambaşılığı'na seçilmesinden itibaren
İstanbul'daki Yahudi
cemaati Alyans teşkilatının etkisi altına girmişti. İstanbul'un İtilaf Devletleri
tarafından işgal edilmesinden
sonra, İngilizlerin de yardımı ile 1920-1922 tarihleri arasında Siyonistler Yahudi cemaati
idaresini de ele geçirmişlerdi.52
III-YAHUDÎLER ARASINDAKİ TARTIŞMAIAR
Gabele Vergisi Tartışması
Rusya ve Doğu Avrupa'da gördükleri zulümler dolayısıyla 1870'li
yıllardan itibaren
Osmanlı Devleti'ne
yoğun bir şekilde göçe başlayan ve Eşkanazi olarak adlandırılan Yahudilerin sayısal olarak artması üzerine, bunlarla
Osmanlı topraklarındaki
çoğunluğu Seferad olan Yahudilerle arasındaki cemaat içi tartışmaların bir
konusu da gabele vergisi53 idi. Bu vergi, dinsel olarak helal
kılman bir ürünün satın alınması ile Yahudi cemaatine ödenen bir cemaat vergisiydi.
1879 yılma doğru, İzmir'de Yahudilerin
arasında gabele
vergisinin toplanma ve paylaşılması yüzünden tartışmalar meydana gelmişti. Bazı cemaat önderleri bu verginin kaldırılması için fikirler
ortaya koymuşlardı. Bunun üzerine AIU, bu konuya müdahale etmek zorunluğunu hissetmiş ve İstanbul'daki Kamondo Bankası Müdürü ve Bölge Komitesi Başkan Yardımcısı Emmanuel
Veneziani'yi İzmir'e
göndermişti. Veneziani, cemaatin en önemli gelir kaynağı olan gabele vergisinin devam
etmesi gerektiğini taraflara
kabul ettirmiş ve
toplanan paraların
dağıtımı için bir komite oluşturulmasını sağlamıştı. Bu varılan netice problemin tamamen çözülmesini sağlamamış, on yıl olmadan bu konudaki tartışmalar yeniden alevlenmişti. Şöyle ki, İzmir'de 1888 yılında gabele vergisi yüzünden yeniden tartışma çıkmıştı. Birçok muhalif
bu verginin toplanmasına engel
olmaya başlamıştı.
Eşkenazi bir kasap, hahamhaneye vergi ödemeksizin et satışına başlamıştı. Bunun üzerine, hahamheneyi elinde tutan
Seferadlar İzmir dışından Seferad
kasaplar getirmişlerdi. Bu tartışmalara Osmanlı mahalli
yöneticileri müdahale etmek
zorunda kaldığı gibi,
cemaat içinde çatışmayı
derinleştirmesi dolayısıyla AIU da endişeye kapılmış ve örgütün genel sekreteri Isidore Loeb,
1888 yılının sonunda
İzmir'e gelerek
iki tarafı
uzlaştırmıştı.54
Seferadlardan ayrı bir tarzda Musevi Eşkenazi Cemaati olarak örgütlenen ve bunu tanıması için Osmanlı yönetimine müraccat eden Eşkenaziler, İstanbul'da 1910 yılında, Yahudilerin yedikleri et üzerinden kasaplardan peşin olarak alman gabele
vergisinin Eşkenazi cemaatinin
geliri olduğundan, kendilerine
de verilmesini istemişlerdi. Gabele
vergisini, Seferadlann elinde olan İstanbul Hahambaşılığı topladığı için Eşkenaziler bundan faydalanamıyor-
163» AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
du.55 Ancak, Osmanlı Hükümeti bütün Yahudilerin
temsilcisi olarak Hahamhaneyi kabul ettiği için Eşkenazilerin gabele vergisini toplamalarına müsaade edemiyordu.56
Bundan dolayı da
gabele vergisi üzerindeki
Seferad-Eşkenazi tartışması devam etmişti.
Yahudi cemaatinde et, şarap ve peynirin üretimden tüketime kadar
herkesi ilgilendirmesi ve herkesin vergi vermesi dolayısıyla tartışmalar ortaya çıkmıştı. Verginin yüksek olması hâlinde Yahudiler
Osmanlı yönetimine
başvururken, Osmanlı Hükümeti de daha önceki ve diğer
bölgelerdeki uygulamalara bakarak karar verirdi.57
XIX. yüzyıl sonunda
Doğu Avrupa'dan
göçerek Osmanlı Devleti'ndeki
Yahudi Cemaati'ne katılan
Eşkenazilerle Se-feradlar arasında da bu gabele vergisinin paylaşılması meselesi ortaya çıkmıştı. Bu tartışma Cumhuriyet dönemine kadar bir tartışma konusu olmaya devam etmiştir.
Kasap Açma ve işletme Tartışması
Gabele vergisi gibi Eşkenaziler ile Seferadlar arasındaki bir tartışma konusu da kasap dükkanı açma idi. Çünkü, Yahudi cemaatine mensup bir
Yahudi'nin kasap dükkanı
açması, Haham-hane'nin iznine bağlı idi. Gerek et kesimi ve
gerekse dini koşullara uygun
et satılması
(koşut) hahamlığın denetimi altındaydı. Bu denetimin dışına çıkılması halinde
şiddetli tartışmalar
yaşanmaktaydı. Hahamhaneleri ellerinde tutan
Seferadlar bu konuda çok hassas davranmaktaydılar. İzmir'de 1888 yılında bir Eşkena-zi kasaplık yapıp hahamhaneye
vergi ödemeksizin et satışına başlamıştı. Bundan rahatsız olan ve hahamheneyi elinde
tutan Seferadlar, İzmir
dışından Seferad kasaplar getirmişlerdi.58
Yahudiler arasında et kesimi ve kasaplık konusunda bazen çok ciddi itilaflar ortaya çıkıyordu. 1899 yılında, İzmir'de silah-
164 «ALİ ARSLAN
ların kullanıldığı bir "patırtı" meydana
gelmişti. Bunun
sebebi, et kesiminde görevli olan hahamların değiştirilmesi idi. Valinin yeni hahambaşı seçimine kadar
hal-i hazırın
değişmemesi için emir vermesine karşılık, daha sonra yeni hahambaşımn seçimini beklemeden
et kesmek için izin
vermesi idi. Kasaplık meselesi
nedeniyle, Yahudiler arasında yabancı Yahudilerin de dahil olacağı yeni Meclis-i Umumi kurulması planlandığı haberleri
yüzünden büyük olayların
çıkmasından endişe edilmişti.59
Bu tartışmalar sadece İzmir'de yaşanmamıştı. 1900
tarihinde, İstanbul Balat'ta
dükkanı bulunan
bir Yahudi kasap, Orta-köy'de
de bir kasap dükkanı açmak için hahambaşına müracaat etmiş, o da
konuyu Haham Mahkemesi (Bet Din)'ne havale etmişti. Ancak, mahkeme bu kasabın ikinci dükkanı açmasına izin vermemişti. Kasap izin verilmemesinin
sebebim sormuş ve hahambaşına hakaret etmişti. Hahambaşı da kasabı tutuklatmıştı. Bu olay
üzerine, Bet Din
de kasabı aforoz
(herem) ederek topluluk dışı ilan etmişti. Yahudi halkının kendi gazetesi olan El 77-
empo'da yalnız bu
herem değil
"çağımızın düşüncesine, düşünce çeşitliliğine aykırı olan
genel anlamdaki heremi de suçlayıcı bir yazı
yayımlayan" Bay D. Fresko'yu da kızdırmış ve Bay Fresko da Bet Din'e çıkarılmış ve büyük tartışmalar yaşanmıştı.60
IV-GÖÇMEN YAHUDİLERE AÇILAN OKULLAR
Sıbyan Okullanıun Açılması
Osmanlı Devleti'nde gayrimüslim cemaatlerin okul açmasının önünde bir
engel yoktu. Tanzimat'a kadar kendi dini kurumları tarafından kontrol edilen bu okullar, 1869
Maarif-i Umumiye Nizamnamesi ile Müslümanların açtıkları okullar gibi Maarif Vekaleti'nin
denetimine alınmıştı.
Gayrimüslimler ço-
165 • AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
ro 91 % (A < i 1 a o o o ı m U
166-ALİ ARSLAN
cuklarını devletin açtığı okullara gönderebilecekleri gibi,
kendi okullarını da açabilirlerdi. Yahudilerin Osmanlı topraklarına göçmeleri ile
beraber bunların da
okullara ihtiyacı ortaya çıkmış ve Yahudiler genellikle kendi
kurdukları okullarda
çocuklarını eğitmeye
çalışmışlardı.
Göçmen Yahudilerin kendi çocukları için okul açma çabalarına güzel bir örnek, Selanik Vilayeti'nde yaşanmıştı. Bulgaristan Prensliği'nde hicret ederek Osmanlı topraklarına sığınmış olan
Yahudilerin bir kısmı Selanik
Vilayeti'ndeki Cuma-ı Balâ'ya
yerleşmişlerdi. Cuma-ı Bala kasabasının varoş kısmına yerleşen 139 kişiden oluşan Yahudiler, bir sıbyan okulu inşa etmek istemişler ve 1893 yılında okul inşasına ruhsat verilmesi için müracaatta bulunmuşlardı. Bu
konuda Selanik Vilayeti tarafından tahkikat yapılarak hazırlanan tahrirat
ve diğer evraklar
okul inşaatına izin
verilmesi
için Adliye ve Mezahip Nezareti'ne takdim olunmuştu. Adliye ve Mezahip Nezareti'nin
gönderdiği bu
evraklar, Şura-yı Devlet
Dahiliye Dairesi'nde, 22 Haziran 1893 tarihinde görüşülmüştü. Kasabanın varoşunda yaşayan bu
Yahudilerin bir okula ihtiyacı olduğuna kanaat getirilmişti. İnşaatına izin
istenilen okulun uzunluk ve genişliğinin sekizer metre, yüksekliğinin de beş metre olması kararlaştırılmıştı. Burada yapılacak havra ile beraber beş bin sekiz yüz kuruşa maî olacağı tahmin
edilen okulun yapılmasında bir sakınca olmadığı hükmüne varılmıştı.61 Şura-yı Devletin
bu kararı hükümet
tarafından da uygun görülmüş ve sadrazam tarafından, Cuma-ı Bala kasabasının varoşuna yerleşen Yahudiler
için bir
okul açılması
için.izin verilmesi Padişah II. Ab-dülhamid'e arz edilmişti.62
Temel eğitim kurumları dışında, göçmen Yahudilere
yönelik çeşitli alanlarda
farklı seviyelerde
okullar açılmıştı. Bu okulların bazıları şunlardır:
167-AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ Laemel
Okulu
Kudüs'te Avusturya konsolosu himayesi altında 1850-1860 yılları arası açılmıştı.63
Evelyana de Rothschild Okulu
(veya Alyans Okulları)
Kudüs'te 1850-1860 arasında açılmıştı. Ancak
bu okul surlar dışındaki yeni şehre taşınmasından sonra gelişmeye başlamış ve
1880lerde Alyans kompleksine dönüşmüştü.64 Kudüs'teki Alyans Okulu müdürünün sadece eğitimle ilgilenmeyip muhacir
Yahudiler için büyük miktarda
arazi alımında etkili olduğu söylentileri üzerine, Sadaret
1907 tarihinde inceleme başlatmıştı.65
Mikve Yisrael (İsrail Ümidi)
Göçmen Yahudilerin toprağa bağlı olarak üretken olmalarına yardımcı olmak
ve tarımsal teknikleri
öğreterek çiftçilik becerilerini
artırmak için A1U,
1870 yılında Yafa yakınlarında Mikve Yisrael (İsrail Düşü) adıyla bir
ziraat okulu kurmuştu.66 Bu
okulun öğrenci sayısı Filistin'e
Yahudi göçüne paralel
olarak artmıştı. Kuzey
Afrika dahil Doğu'daki AIU okullarından her yıl bir iki öğrenci Filistinli öğrencilerle beraber ders görmek üzere bu okula gönderilmekteydi.67
Galata Goldschmidt Okulu
İstanbul'daki Eşkanazi cemaatinin büyük çoğunluğunun yaşadığı Galata'da,
1876 yılında
açılmıştı. Okul, AlU'nun Başkan-vekili Salomon Goldschmidt'in bağışları ile yapılmış ve bundan dolayı da okula onun adı
verilmişti. AlU'nun diğer okullarında eğitim dili Fransızca iken, bu okulda eğitim dili Almanca idi.
168 • ALİ ARSLAN
AIU da bu okula yardımlarını devam ettirmişti. Bu okuldaki öğrenci sayısı 1885'te 152 iken, 1908'de
250'ye yükselmişti.68
Galata Kız Okulu
1875 tarihinde açılmıştı. Galata'da Sefarad Yahudilerle
beraber Eşkenazi Yahudilerin
kızlarının beraber
eğitim gördükleri bir
okuldu. AIU, Eşkenaz kızlar
için ayrı bir okul açmamış ve oldukça büyük olan bu okulda eğitimi Seferad ve Eşkenazi cemaatlerinin çocukları birlikte yapmışlardı. Okulun öğrenci sayısı 1885 yılında 169 iken, 1908'de 671'e ulaşmıştı.69 Bu rakamlar İstanbul'daki göçmen nüfusun artması ile
paralel artış
göstermişti.
ibrani Dili Akademisi
Eliezer Ben Yehuda tarafından 1889 tarihinde, Kudüs'te kurulmuştur. İbranicenin incelenmesi
ve İbranicenin
günlük bir dil haline getirilmesi hedeflenmiştir. Eliezer
Ben Yehuda, İbrani dilinin
tüm kelimelerini
derlemeyi hedeflediği
sözlüğünü burada yazmıştır.70 Dorşei Leşon Sion Okulu
Bu okul, 1890 tarihinde, İstanbul'da Eşkanazi ve
Seferadlar tarafından kurulan
Dorşei Leşon Sion
(Sion Dili Dostları)
Derneği tarafından Yahudilerin din ve kültürlerini kaybetmeden Türkçe'yi de öğrenerek toplumla uyumlu bir şekilde yaşamalarını sağlamaya yönelikti. Özellikle
Fransızca eğitimine ağırlık verilen Alyans okullarına tepki olarak kurulmuş ve İbranicenin öğretilmesine çok ehemmiyet
verilmişti. Bu
okula 6-8 yaş arası Yahudi çocukları kabul edilmekteydi.71
169-AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
Tarım Eğitim Merkezi
Aşağı Galile'de kurulan Secera yerleşim merkezinde, göçmen Yahudileri tarım alanında yetiştirmek üzere JCA tarafından kurulmuştu.72 Or
Yehuda (Yudah'ın Işığı)
Ziraat Okulu
İzmir bölgesine yerleştirilen Yahudilerin toprakları işlemede başarısız olması üzerine, Tunus'taki
uygulamayı Anadolu
için de yararlı gören AIU, İzmir AIU Okulu Müdürü Gabriel-Arie'yi bir çiftlik almak için görevlendirmişti. Gabriel
Arie'nin tavsiyesi üzerine,
Aydın yakınlarında bir iki Rusyalı Yahudi göçmenin kaldığı 2.587 hektarlık çiftlik arazisi,
1900'de Yahudi Koloniler Birliği tarafından satın alınarak, burada
ziraat okulu kurulmuştu. Bu okul
Yahudi Koloniler Birliği'ne
bağlı olmasına rağmen, AIU, bu okulu aralıklarla denetlemişti. Öğrencilerinin yarısı Romanya'dan
yarısı da
Anadolu'dan olan bu okulun ilk yıllarında öğrenci sayısı 30-35 iken, 1908'de 50'ye ulaşmıştı.73
İbrani Öğretmen ve Ticaret Okulu
Hilfsverein tarafından Kudüs'te açılmıştı.74 1900
tarihindeki okul
müdürü Albert Antebi idi.75
Arkeolojik Araştırma Enstitüsü
Sadece öğrenci ve yabancı araştırmacılara açıktı.76
Kudüs İbrani Üniversitesi Kurma Çalışmaları
XIX. yüzyılın başından beri
Siyonistler Kudüs'te bir üni-
170 • ALİ ARSLAN
versite kurmak için çalışmalar başlatmışlardı. Hatta
Filistin'de toprak alımından
sorumlu Yahudi Milli Fonu tarafından, 1913 tarihinde Scopus Dağı'nda bir arazi de satın alınmıştı. Ancak
1, Dünya Savaşı’nın
başlaması dolayısıyla üniversitenin açılışı gerçekleştirilememişti. Bu üniversitenin temeli, Kudüs'ün İngiltere tarafından işgali altında
bulunduğu 24 Temmuz 1918 tarihinde atılmıştı.77
Yahudi Sanat ve Zanaat Okulu
1906 tarihinde, "yeni bir Yahudi
sanatı" oluşturmak
amacıyla Heykeltıraş Boris Schartz tarafından Siyonistlerin yardımı ile Kudüs'te kurulmuştur.78
Yafa Technicum Okulu
Hilfsverein tarafından, 1908 tarihinde Yafa'da
kurulacak okulun dili hakkında tartışmalar yaşanmıştı.79
İbrani Beden Eğitimi Okulu
Kudüs'te, 1909 yılında kurulan okul Siyonist ideale
sahiptik
istanbul Yahudi Lisesi
AlU'nun lise seviyesinde bir okul açmaması üzerine, 1915
tarihinde Bene Berit örgütü İstanbul şubesi yardımları sayesinde kurulmuştu. Eğitim dili Fransızca olan bu lise, büyük bir boşluğu doldurmuş ve
Yahudilerin misyoner liselerinde okumaları mecburiyetini ortadan kaldırmıştı.81
171 •AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ V-GÖÇMEN YAHUDİLER İÇİN
MESLEKİ EĞİTİM VE SANAT ÖĞRETME ÇALIŞMALARI
Yahudilere Çiftçilik öğretmek için Çiflik Açılması
İzmir bölgesinde topraklarını işlemeyerek dağılan göçmenlere tarımı
öğretmek için AIU, 1890'da, İzmir yakınlarındaki Bur-nabat'ta
bir çiftlik satın alarak
Filistin'deki Mikve Yisrael mezunu eğitimciler gözetiminde çiftçilik eğitimi vermeye
başlamıştı. Bu teşebbüsün, satın alman
arazinin verimsiz olması
dolayısı ile başarısız olmasından dolayı, 1895 tarihinde bu çiftlik terk edilmiş, ancak AIU Yahudilere çiftçilik eğitimi vermeye
devam etmişti.82
Yahudilere Çıraklık Eğitimi
Seyyar satıcılık, hamallık, balıkçılık, işçilik, hizmetçilik,
kürekçilik gibi istikrarsız işlerde çalışan Doğu Yahudilerinin fakir kısmına ve yeni göçmenlere el emeği sevgisini aşılamak, tarım ve
zanaat becerileri kazandırmak
için çalışmalar yürüten AIU, 1872 tarihinde Volos Okul Müdürü David Caves'in önerisiyle Alyans okulları idarecilerine çıraklık uygulamasına geçilmesini benimsedi
ve Volos'ta uygulanmaya başlandı. İstanbul'da, 1867'de kimsesiz çocuklara çıraklık eğitimi vermeye
çalışan Ha-Pe'ula
gibi dernekler de AlU'ya katıldı. 1879 yılında AlU'nun Edirne'deki çıraklık programı, Dorşei ha-Haskala
adlı bir
dernek tarafından
yürütülmeye başlandı. İzmir, Manisa, Aydın, Tekirdağ gibi
yerlerde de çıraklık projeleri
uygulanmaya kondu. İstanbul'da
terzilik mesleği Eşkenazi Yahudilerinin elinde olmakla beraber,
bazı meslekler
Rum ve Ermeniler tarafından
yürütülmekte ve Yahudilerin girişi engellenmekteydi. Bu çıraklık projeleri uygulaması sayesinde, Edirne örneğinde olduğu gibi,
Yahudi sanatkarların
ürünleri nitelik bakımından Türk, Rum ve Ermenilerin ürettiklerinden üstün
172 • ALİ ARSLAN
hale gelmişti. Kız çocukları için de ilk atölye 1882'de Galata'da açılmış ve bu faaliyetler diğer bölgelere yayılmaya başlamıştı. Ancak çalışma imkanlarının azlığı dolayısıyla kızların
çırak yetiştirilmesinde önemli bir başarı elde edilememişti.
Yapılan bütün çalışmalara rağmen, borçlar nedeniyle
iflas e-den Osmanlı Devleti'nde
yerel şartların
oluşmaması ve 1838'de imzalanan Ticaret Antlaşması'yla ithal malların ülkeyi istila
etmesine dayalı olarak üretim sektörünün gelişememesi yüzünden çıraklık
eğitiminde tam bir başarı elde edilememişti.83
VI-YAHUDÎLER ÎÇİN AÇILAN HASTANELER
Muhacir Yahudi sayısının devamlı artması yeni
hastanelerin yapılmasını da gerektirmişti. İlk göçlerin hedefi
olan Kudüs şehrinde,
oldukça erken dönemde özel hastane açıldığını görmekteyiz. Kudüs'ün ilk
Yahudi hastanesi Mayer-Rothschild Hastanesi olup, 1854 yılında kurulmuştu.84 Bu
hastaneyi Albert Cohn, Rothschild'in parasıyla açmıştı. AIU, bu hastanenin düzenli olarak çalışması için yönetimi ile doğrudan ilgelenmişti.85
1857 yılında, Alman konsolosluğunun himayesi
altındaki Peruşimler,
Amerikalı ve Avrupalı Yahudi hayırseverlerin desteği ile
Bikkur Holim Hastanesi'ni açmışlardı. Bu hastane, 1864 yılında İngiliz misyonunun
yakınlarına, Habad Sokağı'na taşınmıştı. 1891 yılında, yeni şehre taşınmadan önce 36 yatağı olan bu hastanede, hastalar üç gün parasız muayene edilmekte ve düşük fiyatlarla ilaç da temin edilmekteydi.86 VII-GÖÇMEN YAHUDİLERE AÇILAN MABEDLER
Osmanlı Devleti'nde gayrimüslimlerin ihtiyaçları için ibadet-
173 • AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ hane açmalarında bir engel bulunmamaktaydı. Bir
ibadethanenin inşaası için ilgili
cemaat tarafından Adliye
ve Mezahip Nezare-ti'ne müracaat edilir, Şura-yı Devlet'in de onay vermesinden
sonra hükümet
tarafından sunulan arzın padişah tarafından da onaylanmasının ardından inşaata başlanırdı. Yalnız ibadethanenin
açılacağı yer, ihtiyacı karşılayan bir
mabedin olması, arsa üzerinde ihtilafın bulunmaması, inşaat
masraflarının cemaate baskı yapılarak zorla
temin edilmemesi şartlan
aranırdı.87
Yahudi muhacirlerin Osmanlı topraklarına yerleşmesi ve sayılarının günden güne artması dolayısıyla yeni
ibadethanelere ihtiyaç
duyulmuştu. Yahudi muhacirlerinden bir kısmının İzmir'e yerleşmeleri üzerine, XX. yüzyılın başlarında yeni
bir mahalle olan Karataş'ta
büyük bir sinagog inşa edilmişti.88
Bulgaristan Prensliği'nden hicret ederek Osmanlı topraklarına sığınmış olan
Yahudilerin bir kısmı, Selanik
Vilayeti'ndeki Cuma-ı Balâ'ya
yerleşmiş ve orayı vatan edinmişlerdi. Otuz iki hanede 139 kişi olan bu Yahudi cemaatinin bir
ibadethaneye ihtiyaçları ortaya çıkmıştı. Cuma-ı Bala kasabasının varoş kısmına yerleşen bu
Yahudiler, 1893 yılında, Havra inşasına ruhsat verilmesi için müracaatta bulunmuşlardı. Bu
konuda Selanik Vilayeti tarafından tahkikat yapılarak hazırlanan tahrirat
ve diğer evraklar
havra inşaatına izin
verilmesi için Adliye
ve Mezahip Nezareti'ne takdim olunmuştu. Bu evraklara ilave olarak, aynı konuda Di-van-ı
Hümayun Kalemi tarafından hazırlanan müzekkere Şura-yı Devlet'e havale
edilmişti. Adliye ve Mezahip Nezareti'nin gönderdiği bu konu, Şura-yı Devlet
Dahiliye Dairesi'nde, 22 Haziran 1893 tarihinde görüşülmüştü. Kasabanın
varoşunda olduğu için havraya ihtiyaç olduğuna kanaat getirilmiş, havra yapılacak
arsanın Yude adlı bir kimsenin mülkü olduğu ve havra için bağışlandığı
anlaşılmış ve inşaat masraflarının cemaat tarafından karşıla-
174 • ALİ ARSLAN j>> fU*
H
m
*s.
<Ar
•,_, %%
"S.
%w
>ı£A
**nc
y,s
û '•?im
W* "jm
-£cr
m
?JW
\#
1
Guma-i Bâlâ'daki Yahudi havrasının planı (BOA,
Y.A, Resim, 66/22, lef 3)
175 • AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ nacağı tespit edilmişti. İnşaatına izin
istenilen havra; on metre uzunluğunda, beş metre genişliğinde ve beş metre yüksekliğinde olacaktı. Burada yapılacak mekteple beraber beş bin sekiz yüz kuruşa mal olacağı tahmin edilen havranın yapılmasında bir sakınca olmadığı hükmüne varılmış, nihai
karar için padişaha takdim edilebileceğine karar verilmişti.89 Şura-yı Devlet'in
bu kararı hükümet
tarafından da uygun görülmüş ve sadrazam tarafından, Cuma-i Bala kasabasının varoşuna yerleşen Yahudiler
için bir
havra inşaası için izin
verilmesini padişaha arz edilmişti.90
Osmanlı topraklarına yerleşen Eşkenaz Yahudiler, kendi dil ve
gelenekleri içerisinde ibadetlerini
yapmak için çareler aramaya
başlamışlardı. O dönemde havraların Seferadlar
tarafından idare
edilmesi dolayısıyla
sıkıntılar çeken göçmen Yahudiler, büyükçe evlerde dinî ibadetlerini yapmaya başlamışlardı. Ancak ferdi ibadetler dışındaki dinî faaliyetlerin resmen tanınmış mekanlarda yapılması gerekmekteydi. Havra yapma güç ve imkanına sahip olan muhacir Yahudiler,
yukarıdaki örneklerden de anlaşılacağı üzere havralar
inşa etmekteydiler.
Bu imkana sahip olmayan göçmen Yahudiler, fiilen ibadet için kullandıkları evlerin
mabed olarak kabul edilmesi için Osmanlı Hükümeti'ne müracaat
etmişlerdi. Bu konuda önemli bir örnek İzmir'de yaşanmıştı. Rusya'dan
göç ederek İzmir'in Musevi Mahallesi'ne yerleşen Yahudiler, ibadetlerini gerçekleştirmek için 1898 yılında Mösyö Kramer'in bağışladığı Lofya Sokağı 11 numaralı haneyi ibadet amacıyla kullanmaya başlamışlardı. Ancak bu kanunî değil fiili bir uygulamaydı. Bu meseleyi çözmek için İzmir tüccarlarından Kramer
ve Muhacirlerin vekili Sami Körizoğ (?) 1901 tarihinde Şura-yı Dev-let'e müracaat ederek bu evin bir mabed
olarak kabul edilmesini istemişlerdi. Bu evdeki mabede izin verilirken,
muhacir Yahudiler yine İzmir hahambaşılığma tabî olacak ve mezbahaneden alınan gabele,akçesi, eskiden
olduğu gibi hahambaşılığa verilmeye
176 • ALİ ARSLAN
devam edilecekti. Bunun üzerine, Şura-yı Devlet
bu konu hakkında Aydın Vilayeti'nden
bilgi istemişti. Aydın
Vilayeti'nin 18 Şaban 1318 tarihli cevabı, Adliye ve Mezahip Nezareti'nin 6 Zil-kaade 1318
tarihli tezkeresi ile Divan-ı Hümayun Kalemi'nden yazılan derkenar Şura-yı Devlet Mülkiye Dairesi'nde görüşülmüştü. Ruhsat istenen ev, üçü ufak üçü büyük olarak altı oda bir çamaşırhane ve bir taraçadan oluşmaktaydı. Şura-yı Devlet,
İzmir'deki bütün Yahudi
ibadethanelerin İzmir Hahamhanesi'nin
"idare-i ruhaniyesine bağlı" kalması gerektiğine, ancak Eşkenazi-ler için "icabat
ve mecburiyet-i mezhebiyeye binaen ayrıca bir ibadethane ittihazı"nm zaruri olduğuna kanaat getirmişti. Bazı mekanların hususi
surette ibadethane olarak kullanılmasına "muvakkaten" müsaade edildiği hakkında uygulamaları emsal
kabul eden Şura-yı Devlet,
bu mabedin İzmir
Hahambaşılığı'na bağlı olmasına, gabele akçesinin ödenmesinin şart olduğuna karar vermişti. Ayrıca, bu evin
hiçbir vakit
sinagog haline konulmaması ve bu
evin "emâkin-i adiyeden"
kabul edilmesi ve bu konuda "teminat-ı kaviyye alındıktan sonra" içinde ayin yapılmasına müsaade edilmesi
hükme bağlanmıştı.91 Şura-yı
Devlet'in bu kararı, sadrazam tarafından 12 Nisan 1317 tarihli tezkere ile padişaha arz edilmiş ve "Rusya'dan hicret
eden Eşkenazi Musevileri
için İzmir'de ayrıca bir
ibadethane olmadığına"
da işaret edilmişti. Padişah II. Abdülhamid de söz konusu olan evin belirlenen şartlar altında Eşkenaziler tarafından ibadethane
olarak kullanılmasına izin vermişti.92
İstanbul'a gelerek yerleşen ve "Eşkanaz denilen" Lehistanlı Yahudileri, 1921 yılında mezarlık olarak
kullanmak üzere Avusturya
vatandaşı Frederik
Husrlik'e ait olan Arnavutköy'deki
An-barlı Dere Caddesi'nde bulunan arsanın, mezarlık olarak kullanılmasına izin verilmesini Adliye ve
Mezahip Nezareti'nden talep etmişti. Bu mezarlık içerisinde bir de
sinagog inşaatına
müsaade
177.
AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ istenmişti. 12
Nisan 1921 tarihinde bu isteği görüşen Osmanlı Hükümeti, bu arsanın meskenlere yakınlığının tespiti, buraya ölülerin gömülmesinde bir
mahzur olup olmadığının
İstanbul Şehrameti'nden sorulması ve mezarlık olması istenilen
arsanın yerini
de gösteren
Arnavutköy haritasının hazırlanarak gönderilmesini Dahiliye
Nezareti'ne tebliğ
etmişti.93 Bu konuyu inceleyen Şehremaneti, ellerinde bölgenin haritası olmadığına işaret ederek,
daha önce hazırlanan krokilerden
faydalanılması gerektiğini ve
mabedin yapılmasına izin verilebileceğini Dahiliye
Nezareti'ne bildirmişti.94 Dahiliye
Nezareti de yapılan tahikıkatların
neticesini sadarete bildirmişti.95
Osmanlı yönetimi, yeni havraların yapılmasına veya
evlerin geçici olarak
ibadethane olarak kullanılmasına
müsaade etmişti. İbadetlerinde ayrı usulleri kullanan Eşkenazilerin kendi gelenekleri içinde ibadet yapmalarına imkan sağlanmıştı.
VIII-GÖÇMEN YAHUDİLER İÇlN MEZARLIK TEMÎNİ
Yahudi göçmenlerin sayısının artması bunlar için yeni mezarlıklar teminini de zaruri kılmıştı. Mesela, 1921 yılında göçmen olarak İstanbul'a gelen ve "Eşkanaz denilen" Lehistanlı Yahudiler, mezarlık olarak kullanmak üzere Avusturya vatandaşı Frederik Husrlik'e ait olan Arnavutköy'deki Anbarlı Dere
Cadde-si'nde bulunan arsanın mezarlık olarak kullanılmasına izin veril-meşini Adliye ve Mezahip
Nezareti'nden talep etmişti. Adliye
Nezareti bu konuyu, 17 Mart 1921 tarihinde hükümet gündemine getirmişti. 12 Nisan 1921 tarihinde bu isteği görüşen Osmanlı Hükümeti, bu arsanın meskenlere yakınlığının tespiti, buraya ölülerin gömülmesinde bir
mahzur olup olmadığının
İstanbul Şehrameti'nden sorulması ve mezarlık olması istenilen
arsanın yerini
de gösteren.. Arnavutköy haritasının hazırlanarak gönderil-
178-ALİ ARSLAN
meşi gerektiğine karar vermişti.96 Meclis-i Vükela'nın bu kararı üzerine Sadaret gerekli rapor ve haritanın hazırlatılması için Dahiliye
Nezareti'nden talepte bulunmuştu.97 Bu konuda gerekli işlemlerin yerine getirilmesi, Nazır İzzet Paşa tarafından Şehrema-neti'den
bildirilmişti.98 Bu konuyu inceleyen Şehremaneti, bu talebin 1330 yılında da yapıldığını
ve yerleşim birimlerinden yeterince uzak
olan bu arsanın kabristan
olarak kullanılmaya
müsait olduğuna karar verildiğini belirtmişti. Ancak,
bu arsanın dereye
meyilli olan kısmının
mezarlık sınırlarından hariç tutulması sağlık açısından zaruri görülmüştü. Yeni yapılan incelemelerde de eskiden
verilen kararın yerinde
olduğuna hükmedilmişti.
Şehremaneti, ellerinde bölgenin haritası olmadığına işaret ederek,
daha önce hazırlanan krokilerden
faydalanılması gerektiğini Dahiliye
Nezareti'ne bildirmişti.99 Dahiliye
Nezareti de yapılan tahkikatların
neticesini Sadarete bildirmişti.100
K-GÖÇMEN YAHUDİLER VE
YENİ DİLLERİN ETKİNLİĞİNİN ARTIŞI
Avrupa'dan Yahudilerin İstanbul'a göçmesiyle beraber
AIU ve Seferadlann kullandığı
Fransızca yanında Almanca da ortaya çıkmıştı. Bunun sebebi, yeni gelenlerin
Almanca'nın yoğun olduğu
bölgelerden olması yanında Almanların Osmanlı Devleti
sınırları dahilinde
ticari faaliyetlerinin artması idi. Bu ticarî faaliyetlerde yer alabilmek için Almanca önemli bir vasıta haline gelmişti. Ticaretin "can damarı" olan toplulukların taleplerini karşılamak gerekiyordu. Bundan dolayı kuruluşundan itibaren
AlU'nun okullarında
eğitim dili' Fransızca olarak kabul edilip uygulanırken, 1890'larda AlU'nun İstanbul'daki belli başlı okullarının müfredat programına, Paris'teki
Merkez Komitesi'nin kararıyla,
Almanca dersi konulmuştu.101
179 «AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ X-GÖÇMEN YAHUDİLERİN YAYIN FAALİYETLERİ
Osmanlı Devleti'ndeki göçmen Yahudi sayısının artmasına paralel, bu Yahudiler tarafından yeni gazete ve dergiler de yayınlanmaya başlanmıştı. Mesela,
Kudüs'te 1863
tarihinde tbranice olarak HaLevonon (Lübnan) ve HaVatzeleth (Zambak) yayınlanmaya başlanmıştı.102 Daha
sonra yeni yeni gazeteler de Filistin'de yayınlanmaya başlanmıştı. Bunlardan biri, 1909'da yayınlanmakta olan Ha-Zevi gazetesiydi.103 Türkçeyi öğrendikten sonra Türkçe basını ve özellikle Tanin gazetesini dikkatle
takip eden Ben Gourion, hazırladığı makaleleri Filistin'deki Siyonist yayın organlarına göndermişti.104 Filistin
dışında da göçmen Yahudilerin yoğun olduğu yerlerde gazeteler yayınlanmaya başlanmıştı. Şöyle ki,
Siyonistler İstanbul'da El-Judio
(Yahudi) ve La Boz (Ses); Selanik'te LaTribuna Libera (Serbest Kürsü) ve El Puevlo (Halk) gibi
gazeteleri desteklemişti.105
Bu yayınlara yenileri eklenmeye devam etmişti. Bazı
yayınlar Yahudi teşkilatları tarafından çıkarılmaktaydı. Mesela Doğu Yahudi Federasyonu La Nation
(Ulus) isimli bir yayın
organı yayınlamıştı.106
XI-GÖÇMEN YAHUDİLERİN FUHUŞ SEKTÖRÜNDEKİ YERİ VE YAHUDİLER ARASINDA YAŞANAN TARTIŞMALAR
Kırım Harbi sırasında Rus ordularından esir alınan Yahudi asıllı askerler, 1854 yılında İstanbul'a yerleştirilmişti. Bu
Yahudilerden bazılarına
Yüksekkaldırım ve civarındaki sokaklarda genelev açma görevi verilmişti. Bu
tarihten itibaren Galata'daki genelevleri ve fuhuş ticaretini Yahudiler kontrol
etmeye başlamıştı.
Beyoğlu'nda ise bu işi yapanların çoğunluğu, Fransız, Alman, Romen, Rus, Rum ve
Ermenilerdi. Galata'daki fuhuş
180 »ALİ ARSLAN
ticaretinde kullanılan kızların çoğunluğu Rusya ve
Polonyalı Yahudilerden
oluşuyordu. Beyaz köle olarak kullanılan bu Yahudi kızları daha iyi bir hayat, yüksek ücretli iş bulma,
evlilik yapma ve hatta Mukaddes Diyar (Filistin)'a gitme hayalleri ile kandırılmaktaydı.
İki yüz civarındaki Yahudi ailesinin geçimlerini bu meslekten sağlaması, Yahudi Seferad ve Eşkenaziler arasında tartışmalara yol açmıştı. Seferad kökenli istanbul cemaati, Osmanlı Devleti'nde doğmuş hiçbir Yahudi kız ve kadınının fahişelik ve
genelev patronluğu
yapmaması ile övünmekteydi. Çoğunluğu yabancı uyruklu ve kendileri gibi
Orta ve Doğu Avrupalı Yahudilerden
oluşanların
gerçekleştirdikleri fuhuş dolayısı ile Eşkenazi cemaati de eski itibarını kaybettiği için büyük üzüntü duymaktaydı.
Bundan dolayı Eşkanazi cemaati, fuhuşla uğraşanların kendilerinin
devam ettiği sinagoglara
girmelerine engel olmuşlardı.
Bunun üzerine, fuhuş sektöründe çalışanlar kendi sinagoglarını kurmuşlardı. Bundan
da rahatsız olan Eşkenaziler, bir süre bu sinagogu kapatmayı başarmışlardı. Ancak
bir süre sonra Hahambaşı Moşe Levi (1872-1908), fuhuş yapanların devam ettiği sinagogun etrafının yüksek tuğla duvarlarla
çevrilerek tecrit
edilmesi şartıyla yeniden
açılmasına izin
verecekti. Bu sefer, Eşkenazi cemaati lideri Dr. Markus, bu kötü unvanı olan sinagogu satın alarak faaliyetlerine son
vermek istemiş, ancak başaramamıştı. Bu sinagog, 1915 yılında fuhuş faaliyetlerine son verilene
kadar açık kalacaktı.
Genelevlerde çalışanlar Müslüman olmadığı sürece bu
konunun Müslümanları
ilgilendirmediği anlaşılmaktadır. Başka ülkelerde yapılan ve
kendi anlayışına göre bir sakıncası olmayan fahişelik noktasında Osmanlı idarecileri
ilgisiz kalırken,
onların bu hususta yetkilerini kısıtlayan bir engel de kapitülasyonların yürürlükte olmasıydı. Fuhuş
sektöründe çalışanların büyük çoğun-
181 •AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ luğunun Osmanlı vatandaşı
olmaması ve kapitülasyonlardan faydalanmaları, dolayısıyla adli
alan dahil birçok konuda Osmanlı kanunlarına tabi bulunmamaları, Osmanlı memurlarının müdahalesini engellemekteydi.
Fuhuş sektöründe kullanılan Yahudileri kurtarmak için Yahudi yardım kuruluşları çaba göstermesine rağmen, bu
konuda kolay mesafe alınamamıştı.
Eşkenaz Cemaati lideri Aron Halevy, 1890'da AlU'ya bir rapor göndermişti. Londra'daki Yahudi Kız ve Kadınları Koruma Cemiyeti (Jewish
Association for the Pro-tection of Girls and Women) fuhuş sektöründe mağdur olan
Yahudilere yardım etmek için harekete geçmişti. Hahambaşı Haim
Naum, bir süre bu fuhuş sektörüne son
vermek için uğraşmasına
rağmen başarısız olmuştu. Bene Berith Locaları fuhuşu önlemek için ciddi çalışmalar başlatmıştı. Nihayet
1914 yılında, ABD Büyükelçisinin de teşvikleri ile Maliye Nazın Reşat Paşa başkanlığında fuhuşla mücadele
için Uluslarası Komite kurulmuştu. Bu komite, Hahambaşı Haim Naum'un fahri başkanlığında, ABD' nin Yahudi asıllı Büyükelçisi Henry
Morgenthau ve eşi, İstanbul
Eşkenazi Cemaati Lideri Dr. David Markus, Hilfsverein
temsilcisi Dr. İsrael Auerbach
ve Madam Fucks gibi şahıslardan
meydana gelmişti. Fakat bu mücadelede hemen bir başarı elde edilemedi. Çünkü kapitülasyonlar dolayısıyla yabancı
uyrukluların pek çok davada konsolosluk
mahkemelerini muhatap almaları Osmanlı yönetimini çaresiz bırakıyordu. Nihayet
I. Dünya Savaşı’nın
başlaması ve Osmanlı Devleti'nin kapitülasyonları kaldırma çalışmaları sırasında, fuhuşla mücadelede başarı elde
etmenin fırsatı
doğmuştu. İstanbul Emniyet Amiri Osman Bedri Bey'in
etkin çalışmaları ile fuhuş yasaklanmış ve çoğunluğu yabancı olan fahişeler yurtdışına gönderilmişti. Osmanlı
vatandaşı olanlar da sürgün edilmişlerdi. Fuhuşu Önleme Uluslararası Komitesi'nin
çalışmalarına yardımcı olmak
ve Yahudi kızları topluma
kazan-
182* ALİ ARSLAN
dırmak için Bene Berith Locaları bir Yahudi Komitesi kurmuştu. Uluslararası Komite'nin
kurtardığı Yahudi kızlara, Yahudi Komitesi tarafından bir sığmak ev temin edilecekti.107
XII-GÖÇMEN MÜZİĞİ
YANİ KLEZMERT>EKİ TÜRK ETKİSİ
Doğu Avrupa'dan Amerika ve İsrail'e göç eden Yahudilerin müziğine Klezmer denilmektedir. İsrailli sanatçı Yinon
Muallem, Klezmer müziğinde
"ritimlerin makamlarının Türk müziğine yakın olduğunu, hicaz
ve nikriz makamları
kullanıldığını" belirtmektedir. Osmanlı Devleti döneminde Balkanları da içerisine alan geniş bir bölgeyi etkileyen "Türk müziğinin kültür havzası"ndan Yahudilerin
de etkilenmeleri tabii bir süreçtir. Türk müziğinin etkili olduğu Doğu Avrupa ve Bakanlar'da yaşayan ve daha sonra buradan göç etmiş olan Yahudiler de Türk müziğinden etkilemişlerdir.108
XIII-GÖÇMEN YAHUDİLERİN
SİYASİ ALANDAKİ ETKİLERİ
Sosyalizm'in Türkiye'ye Girişindeki Etkileri
Doğu Avrupa'dan Yahudiler göçerlerken orada etkisinde kaldıkları fikirleri de Osmanlı Devleti'ne getirmişlerdi. Sosyalizmin sendikalar vasıtası ile Türkiye'ye girişi ve
etkin bir güce kavuşması Avram
Benaroya vasıtası ile olmuştu. Avram Benaroya, Osmanlı Devleti'nde "ilk
sol" siyasal örgüt kuran şahsiyet olmuştu.
Avram Liyezer Benaroya, 27 Ağustos 1882'de Vidin'de doğmuş Simcanbar ailesine mensup bir
Yahudi idi. Bulgaristan'da sosyalizm ile tanışmış ve benimsemişti. Bulgaristan dahil Doğu Avrupa'da Yahudilerin gün geçtikçe yaşam şartlarının ağırlaş-
183* AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ ması ve Osmanlı Devleti'nde 11. Meşrutiyetin ilan edilmesi üzerine, Avram Benaroya Selanik'e gelmişti. Bulgaristan'ın Osmanlı Devleti'nden
bağımsızlığını ilan ettiği 5 Ekim 1908'den iki hafta önce, Edirne-îskeçe üzerinden pasaportsuz
olarak Selanik'e varmıştı.
Yahudilerin nüfus ve nüfuz bakımından ağırlığının bulunduğu bu şehir, o dönemde Osmanlı'da parlementer
sisteme geçiş sürecinde ve geçiş sonrasında siyasi faaliyetlerin
önemli bir
merkezi haline gelmişti. Avram
Benaroya da Selanik'te 11. Meşrutiyet'in getirdiği imkanlardan faydalanarak sosyalizmin propagandasını yapmayı hedeflemişti. Avram
Benaroya,
Selanik'e gelir gelmez Osmanlı'daki en ciddi ve "örgütlü" sosyalist
hareketi başlatmış, Yahudi işçilerin örgütlenmesini sağlamıştı. Musevi Tütün İşçileri Cemiyeti'nin kuruluşunu gerçekleştirmişti. İşçilerin 1 Mayıs kutlamalarına öncülük etmişti. Başlangıçta Bulgar
sosyalistlerle beraber hareket eden Avram Benaroya, Bulgar sosyalislerin ayrılıkçı fikir ve davranışları dolayısıyla bunlarla
anlaşmazlığa düşmüştü. Avram
Benaroya, Osmanlı'daki
bütün etnik grupları içine alan faaliyetlere girişmişti. Kurmuş olduğu Selanik
Sosyalist İşçi Federasyonu'nda
Türk, Yahudi,
Rum ve Bulgarlara ait sendikaları bir araya getirmeye çalışmıştı. Selanik Sosyalist İşçi Federasyonu'na bağlı olarak Selanik merkezli
Sosyal Demokrat Amele Fırkası kurulması için Temmuz 1910'da müracaat etmiş ancak bu partinin kurulmasına izin verilmemişti. Avram Benaroya, 1912 yılında smırdışı edilerek
Yunanistan'a gönderilmişti. Benaroya,
burada Yunan Komünist Partisi'ne
katılmış, Selanik'in
Balkan Savaşları sonunda
Yunanistan'ın eline geçmesi üzerine, Selanik
Sosyalist İşçi Federasyonu
Yunan Komünist Partisi'ne
bağlanmış ve
Avram Benaroya da 1924 yılma kadar federasyonun sekreterliğini yürütmüştür.
Selanik'in Osmanlı Devleti'nde bulunduğu sırada, Avram
Benaroya, sadece mahalli bir sosyalist gibi davranmamış, Avru-
184 • ALİ ARSLAN
pa'daki sosyalistlerle de bağlantı kurmuştu. Kurmuş olduğu Selanik
Sosyalist İşçi Federasyonu,
Brüksel'deki Sosyalist
Enternasyonal tarafından da tanınmış,109 böylece Avram Benaroya’nın başlatığı hareketle
kurulan Selanik Sosyalist İşçi Federasyonu sayesinde Osmanlı'daki sosyalist hareket dünya sosyalist hareketinin bir parçası haline gelmişti.
XIV-ALLIANCE ISRAELITE
UNIVERSELLE'IN OSMANLI'DAKİ
GÜCÜ
AIU, Osmanlı Devleti'ne Yahudi cemaatinin
idaresini elinde tutan Seferadlarla bütünleşme yoluna gitmişti. Osmanlı Devleti'ndeki
en etkili Yahudi kurumu olan hahambaşılığmda etkin olmayı hedeflemişti. Bu
alandaki sembol isim, Paris'te yetiştirilerek İstanbul'a gönderilen Haim Naum idi. Hahamhane'de çalışmaya başlayan Haim
Naum, 1908'de Hahamhane Kaymakamlığı'na ve daha sonra ise 1909 tarihinde de hahambaşılığa yükselmişti. Bu
sayede AIU kısa bir sürede Osmanlı Yahudilerinin idaresini ele geçirmişti. Böylece AIU gelenekçi Seferad Yahudiliğinin etkin olduğu coğrafyayı idarî olarak
kontrol etmeye
başlamıştı. Açılan AIU okulları ile AlU'nun yönlendirdiği eğitim anlayış ve müfredatı sayesinde AlU'nun etkinliği Osmanlı Devleti
de gün geçtikçe
sağlamlaşmıştı.
Yahudi cemaatine yön veren hahamların yetiştirilmesine önem veren
AIU, Haham Okulu'nu da kendi hedefi istikametinde örgütlemişti. Daha önce Edirne'de bulunan Haham Okulu
İstanbul/Haliç civarında bulunan
Hasköy'e taşınarak110 1895 yılında faaliyete başlamıştı.111 İstanbul'a dönen Haim
Naum da bu okulda 1898 yılında öğretmenlik yapmaya başlamıştı. Böylece İstanbul başta olmak üzere Osmanlı Yahudilerinin batılılaşmasında yeni
bir döneme
girilmişti.112 Yalnız bu okul için resmi izin alın-
185-AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ ması 1902 yılında Haim Naum'un çalışmaları sayesinde mümkün olmuştu.113
Gelenekçi-Avrupacı tartışması, haham okulunun açılması ile İstanbul Yahudileri arasında yeni bir boyut kazanmıştı. Bu defa haham okulunda Türkçe derslerinin verilmesi gelenekçi Yahudiler tarafından tepki ile karşılanmıştı.114 Bunlara
ilâve olarak,
hahambaşı ve yandaşları haham okulunun günden güne gelişmesinin önüne geçmek için entrikalar
yapmaya başlamışlardı. Bunun üzerine Haim Naum ve Alyans teşkilatına mensup arkadaşları, haham okulunun Boğazın Asya kıyısına taşınması için hazırlıklara girişmişlerdi.
Ancak, hahambaşı yeni taşınılacak yerin Osmanlı şehzadelerinden birine
ait olan ormana yakınlığını
ileri sürerek Maarif Nezareti'nden taşınmadan önce izin alınmasını önermişti. Okulların bir
yerden diğer yere taşınması için izin alınma zorun-luğu vardı. Fakat,
Haim Naum, "taşınma nedeninin
açıklanmasının işi çıkmaza sokmaktan
başka bir işe yaramayacağı" kanaatin-deydi.
Sonunda hahambaşımn
isteği doğrultusunda taşınma için yapılacak başvuru yönetmeliğe uygun
olarak hazırlanmıştı. Bu
evrak Hahambaşılık Kapu Kahyası tarafından Maarif
Nezareti'ne götürülmüştü. Ancak
Haim Naum, Bay Danon'u da yanına alarak işlerin bir an önce bitmesi için dostlarından ricada bulunmak üzere Maarif Nezareti'ne gitmişti.115
Nihayet haham okulu Kuzguncuk'taki
tepenin tam üzerine
taşınmıştı. Haim Naum haham okulunda 1906 yılında dersler vermeye devam
ediyordu.116 Böylece haham
okulu o dönemki
İstanbul'da yaşanan tartışmalardan uzak bir, şekilde eğitim çalışmaları yapmaya
başlamıştı. Alyans teşkilatının doğrudan kontrolünde olmayan
haham okulunda esas
itibariyle Alyans’ın istediği istikamette
yeni hahamlar yetişmeye
başlamıştı.
Yahudilerin kurtuluşu ve bulundukları ülkeyle bütünleşme-
186« ALİ ARSLAN
leri ideolojisini savunan
AIU, anti-Siyonist bir güç görümümün-de idi. Dünya Siyonist Teşkilatı’nın kuruluşunu onaylayan
1897 Basel Kongresi, AIU tarafından tepki ile karşılanmış, Filistin'de yapılmakta olan çalışmaları baltalamakla suçlanmıştı. AlU'nun Türkiye Komitesi Başkanı İsaac Fernandez, "Dr. Herzl'in
başını çektiği harekette
Türkiye'deki İsraillilerin
çıkarlarına, AlU'nun yaptıklarına ve Filistin'in sömürgeleştirilmesine ters düşen başka bir şey yoktur" demişti.117
1912 yılında, Balkan Savaşı sırasında Bulgarların İstanbul'a doğru
yürümeleri üzerine, Fransız Büyükelçiliğinden bir Fransız gemisinin Hasköy-Balat arasında demirlemesini
isteyen Hahambaşı Naum, Fransız Elçiliği'nden tehlikeli
bir durum olduğunun haber
verilmesi halinde İstanbul'daki
Yahudi okullarının geçici olarak kapatılması kararını vermeyi
tasarlamıştı.118 Fransa
ile olan iyi ilişkiler
yanında hahambaşı İttihatçılarla da iyi ilişkiler kurmuştu. Bundan dolayı Birinci Dünya Savaşı başladığında Osmanlı Hükümeti Fransız
koruması altındaki okulları kapattığı halde, Hahambaşı Haim Naum'un isteği üzerine Alyans okulları kapatılmamıştı.119
Alyans teşkilatı, özellikle açtığı okullar
sayesinde yerli-yabancı Yahudilerin
eğitiminde büyük role
sahipti. Mesela, Bene Berit örgütüne göre İstanbul'daki zengin Yahudilerin yüzde 60'ı AIU oku-larından mezun olmuşlardı.120 I. Dünya Savaşı sonunda, İngiliz liderliğindeki İtilaf devletlerinin
İstanbul'u işgal etmesi üzerine Alyans’ın etkisi
azalacak, Siyonistlerin etkisi zirveye çıkacaktı.
XV-SÎYONÎSTLERİN OSMANLI DEVLETÎNDE ÖRGÜTLENMESİ Osmanlı Devleti'ndeki
Siyonist taraftarlarının
gücü ile Siyo-
187.
AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
nistlerin kurduğu örgütlerin sayısı arasında ciddi
bir fark vardı. O dönemde Osmanlı Devleti'nde
Siyonizme taraftar gözükmek
faydalı bir tavır değildi. Mesela, Dünya Siyonist Teşkilatı’nın kuruluşunu onaylayan
1897 Basel Kongresi, İstanbul'daki hahamhane tarafından kınanmıştı. Fakat
hahamhanenin de bu davranışı
ve Osmanlı Devleti'ndeki Yahudi ileri gelenlerinin Siyonizme
muhalefetleri Osmanlı
yöneticileri ile
ilişkileri açısından uygun bir tavırdı. Amaçları Osmanlı Devleti'ne
bağlı gözükerek onun "korumasından yararlanmaktı."12 *
Dorşei Leşdn Sion (Sion Dili Dostları) Derneği
1890 tarihinde, İstanbul'da Eşkanazi ve
Seferadlar tarafından kurulan
bir dernekti. Yahudilerin yaşadıkları ülkede din ve kültürlerini kaybetmeden diğer insanlarla birlikte yaşamalarına hizmet amacıyla kurulmuştu. Bu amaçla okul ve kütüphaneler de kurmuşlardı.122 Siyonist
işçi Akımı
David Ben Gourion Selanik'te bulunduğu sırada Siyonist
İşçi Akımı Po'alei
Ziyon'un bir kolunu Selanik'te kurmak istemişti. Bunda başarısız olmuştu.123
İngüiz-Filistin Şirketi
1898'de Basel'de toplanan İkinci Siyonist Kongresi'nde bir
banka kurulması
kararlaştırılmış ve Londra'da bir anonim şirket olarak 2 milyon sterlin
sermaye temin edilmişti. Bu
banka, Yahudi Müstemleke Vakfı
Şirketi (Jewish Colonial Trust Ltd/judische Colonialbank) adıyla 20 Mart 1899 yılında resmen açılmış ve fa-
188* ALİ ARSLAN
aliyete başlamıştı. Bu banka 27 Şubat 1902'de sermayesi 100.000
sterlin olan İngiliz-Filistin
Şirketi (Anglo-Falestine Company Ltd)'ni kurmuştu. Bu şirket kısa süre sonra kuruluş hedefi istikametinde
Filistin'de faaliyete başlamıştı. Yafa (21 Temmuz 1903), Hayfa, Kudüs, Hebron, Safed, Tiberyas,
Beyrut (1906) ve Gazze'de şubeler açarak Yahudi kolonizatörlerin her türlü toprak alım-satımıyla ilgilenmeye yönelmişti. İlk olarak
Ya-fa'da açılan şube daha
sonra Filistin'de merkez şube olarak faaliyet göstermeye başlamıştı.124
Kudüs'ü yöneten mutasarrıflar, kurulan bu Siyonist şirketle ilişki kurmaktan
çekinmemişti. Mesela,
Osman Kazım Bey
(1897-1904), mutasarrıflığın
bazı sosyal hizmetlerini karşılamak için İngiliz-Filistin Şirketi'nden borç almıştı. II. Abdülhamid, bunu haber alınca Kazım Bey'i Halep'e tayin etmişti. Onun yerine gelen Mutasarrıf Ahmed Reşid Bey (1904-1905) de mutasarrıflığının vergi açığım kapatmak için yine İngiliz- Filistin Şirketi'nden borç aldığı için görevinden
alınmıştı.125
Filistin Toprak Geliştirme Şirketi
1905 yılında, Palestine Land Development
Company adıyla Dünya Siyonist
Örgütü'nce kurulan
bu şirket, İngiliz-Filistin
Şirketi ile beraber
çalışmakta ve göçmen Yahudilere temin edilen toprakların iyi bir şekilde işlenmesini sağlamaya çalışmaktaydı.126
Filistin Bürosu
1908 Dünya Siyonist Örgütü'nce gelişmeleri daha
iyi takip etmek ve irtibatı
sağlamak amacıyla Yafa'da kurulmuştur. Başında D/E
Ruppin bulunmaktaydı.127
189 • AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ Siyonisderin
Dolaylı Örgütlenmesi ve İstanbul'da Anglo Levanten Bankacılık Şirketi ve
Siyonist İrtibat
Bürosu'nun Kuruluşları
Dünya Siyonist Teşkilatı Başkanı VVolfsohn, 25 Ekim 1907 tarihinde İstanbul'a gelmiş ve Osmanlı Hükümeti'ne sunmuş olduğu plan
ile 50.000 Yahudi ailesinin Kudüs dışındaki Filistin topraklarına yerleşme izni karşılığında 2 milyon sterlini Osmanlı Hükümeti'ne vermeyi
teklif etmişti. Fakat Osmanlı Hükümeti bu miktarı az bulmuştu. Bu görüşmeler neticesinde, Osmanlı yönetimi iyi
niyet göstergesi olarak
Siyonistlere İstanbul'da bir
banka kurma hakkı tanımıştı.
Bu sayede Siyonistler İstanbul'da Anglo-Levantine Banking Company (İngiliz-Lövanten Bankacılık Anonim Şirketi) kurmayı başarmışlardı. Başına da
Beyrut'taki İngiliz-Filistin
Bankası Müdürü Viktor Jacopson getirilmişti. Siyonistler jacopson'ı Osmanlı başkentindeki elçileri olarak göreceklerdi.128 Siyonistler
gizli olarak yürüttükleri çalışmalarım
II. Meşrutiyet'in ilanından birkaç ay sonra Siyonist İrtibat Bürosu'nu oluşturarak açığa çıkarmışlar ve böylece İstanbul'da ilk
resmi örgütlerine
kavuşmuşlardı.129 Jacobson’ın İstanbul'a gelmesinden sonra,
Siyonistler fikri propoganda için îbranice La Mevaser ve Fransızca Le Jeune Turc gazetelerini çıkarmaya başlamışlardı. Ayrıca Ladino
olarak yayınlanan el
Judio ve Fransızca olarak yayınlanan L'Au-rore gazetelerini de yaptıkları yardımlarla kendi saflarına çekmişlerdi.130 Dr.
Jacobson, Celal Nuri ile anlaşarak Le-Jeune Türkün Siyonistler lehine yayın yaptığı takdirde bu gazeteyi maddi
olarak destekleyeceğini
taahhüt etmişti.131
1909 tarihinden itibaren
Siyonizm önce
İstanbul'da, daha sonra 1912 yılma kadar Osmanlı hakimiyetinde kalan Selanik
ve diğer büyük Seferad
Yahudilerinin merkezlerinde kök salmaya başladı. Bu akım öncelikle göçmen Yahudiler
üzerinde etkili
ol-
du ama yedi Yahudiler üzerinde de etkili olmuştu. Seferadlarm ağırlığı olmakla beraber Osmanlı Devleti'ne göçen ve diğer Yahudilerle eşit haklara sahip olan Eşkenazilerin Seferad ağırlıklı bir cemaat otoritesi tarafından yönetilmesi çok zordu.132
Makabi Kulübü
Jimnastik spor kulübü özellikle Eşkanazi Yahudiler
arasında Siyonizm
davasının yayılması için bir
zemin oluşturmuştu.
Alyans’ın istanbul Bölge Komitesi Başkanı İzak Fernandez'in 1911 yılında Paris'e bildirdiğine göre, İstanbul'daki Yahudi gençlerin yüzde doksanı Siyonist
olmuştu. Makabi kulübünün onur üyesi plan Alyans’ın istanbul'daki en önemli temsilcisi olan Hahambaşı Haim Naum, bu gelişmeler dolayısı ile
Makabi kulübünden istifa etmişti.133 I. Dünya Savaşı öncesinde Maka-bi'nin
üye sayısı 2000'e ulaşmıştı. Makabi kulübü Hasköy'de Bene
Yisrael gibi Siyonist derneklerin kurulmasını sağlamış ve bu dernek Alyans okullarına karşi planlı saldırılar başlatmıştı.134 Alyans
da buna karşılık "Amicale"
adlı yan bir
gençlik kuruluşu meydana
getirmişti.135
Genç Yahudiler Derneği
1909'da faaliyette olan bu dernekte
filozof Rıza Tevfik,
Siyo-nistleri destekleyen bir konuşma yapmıştı.136
Agudat Cremieux
1910 yılında, istanbul Alyans Okulları Mezunları Derneği kurulması için
çalışmalar tamamlanmıştı. Fakat bu dernek Siyonistler tarafından tepki ile karşılanmış ve kendi taraftan olan Al-
191 -AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ yans okulları mezunlarıyla Agudat
Cremieux adı ile bir
örgütlenmeye gitmişlerdi. Siyonistler
bu örgüte Filistin'de
Mikve Yisrael Ziraat Okulu'nun kurucusu ve Alyans’ın en tanınan başkanının adını vermişlerdi. Bu
sayede Alyans’ın sonraki
politikalarının
Fransızlaştığım vurgulamak istemişlerdi.137
Doğu Siyonist Federesyonu (FSO)'nun Kurulması
1. Dünya Savaşı’ın sona
erdiren Mondros Ateşkes
Anlaşmasının imzalandığı günün ertesinde, hahambaşmın İstanbul'da yokluğundan yararlanan
Siyonistler, Ulusal Yahudi Konseyi'ni kurmuşlardı. Daha sonra İtilaf devletlerinin İstanbul'u kontrolleri altına almaları üzerine, 1919 yılında Doğu Siyonist Federesyo-nu'nun kurulması sağlanmış ve
Siyonistler açıkça harekete
geçmişlerdi. Siyonistlerin
hedef aldıkları, çoğunluğunun
işçi olduğu Rus göçmenleri idi. Osmanlı Devleti'nde
FSO'ya bağlı 4000 Siyonist bulunmaktaydı. Ancak Osmanlı Devleti'ndeki Siyonistlerin
Londra'daki Evrensel Siyonist Organizasyonu ile bağları çok zayıftı. İstanbul'daki Hit'ahdut
ile Makkabi Jimnastik Derneği gibi bazı Siyonist kuruluşlar da FSO'nun yetkilerini bile tanımıyordu. Siyonizm bu dönemde Yahudiler arasında yerlemış ve kurumsallaşmıştı. Daha
sonra Tel-Aviv valisi olan Siyonist liderlerden Mei Dizengoff, "Burada (İstanbul'da) birçok Siyonist
var ve İstanbul Yahudilerinin
büyük çoğunluğu kendilerine
Siyonist diyorlar, fakat burada Siyonizm yoktur" demiştir.138 Kısacası, I. Dünya Savaşı sonunda, Evrensel Siyonist
Organizasyonu'na resmen bağlı olmasalar bile İstanbul ve dolayısıyla Türkiye'deki Yahudilerin
büyük çoğunluğunun Siyonist
ideali benimsedikleri görülmektedir.
İstanbul'daki Siyonistlerin güçlenmesi etkisini diğer Yahudi kurumları üzerinde de göstermişti. Mesela, Siyonistlerin çalışma tarzına soğuk yaklaşan AlU'nun
tavrının değişmesini de sağla-
192 «ALİ ARSLAN
mıştı. Şöyle ki, İtilaf devletlerinin 1918 sonunda İstanbul'u işgali üzerine, İngiltere'nin
desteğindeki Siyonistler, Alyans ve taraftarı Hahambaşı Naum'a karşı harekete geçmişlerdi. Siyonist Yahudilerin İstanbul'daki esas gücü elinde tutan İngiliz desteği ile
Alyans okullarının
kapatılmasından korkan İstanbul'daki Fransız Büyükelçiliği, yeni şartlara uyum sağlanmasını ve okullarda İbra-niceye daha geniş yer verilmesini Alyans'tan istemişti.139
Osmanlı dönemdeki en etkin Siyonistler Eşkanezi kökenliydi. Bu akıma paralel olarak, Dünya Siyonist Orgütü'nün resmi temsilcileri de 1919 yılma kadar Eşkanazi kökenliydi. 1919 yılında bu gelenek bozulmuş, Bulgaristan Yahudilerinden ve
Sefe-rad kökenli İsrael Caleb, Dünya Siyonist Orgütü'nün Türkiye temsilciliğine atanmıştı.H0
Bu Federasyon'un 1920-1921 yıllarındaki üye sayısı, 70.000
Yahudi'nin yaşadığı
İstanbul'da 4000-5000'e ulaşmıştı. Bu federasyona, İstanbul'dan 18 ve taşradan 10 olmak üzere 28 Yahudi örgütü üyeydi. Yahudi Federasyonu'nun La
Nation (Ulus) isimli bir de yayın organı mevcuttu. Tükiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla beraber bu federasyon dağılmıştı.141 Filistin Bürosu
İstanbul'un İtilaf devletleri tarafından işgal altında tutulduğu 1920'de,
İstanbul'da kurulmuştu. Bu dönemde Filistin'e göç e-den Yahudiler için
önemli bir köprübaşı olan İstanbul'da, bu göçmenlere yardım etmek için kurulmuştu. Bunlar
genellikle Be-sarabya ve Romanya üzerinden geçerek İstanbul'a gelen ve burada Filistin için vize bekleyen Ukraynalılardan oluşmaktaydı. Türkiye dışındaki Siyonist
örgütlerle işbirliği halinde
çalışan Filistin
Bürosu, Haziran
1920-Haziran 1921 arasında 4200 göçme-
193 • AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
ne yardımda bulunmuştu. Bu
Filistin Bürosu, 1935 yılına kadar faaliyette bulunmuştu. Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti'nin bu büroyu kapatması ile Türkiye Yahudileri'nin Filistin ile irtibatı "resmi" olarak kesilmişti.142 Türkiye'de Faaliyet
Gösteren Göçmen Siyonist
Önderler David
Ben Gourion: İsrail'in Kurucu Başkanı
1886 yılında, Rus işgalindeki Polonya'da, Plonsk'da doğan David Grin, daha sonra David
Ben Gourion (aslanın oğlu). Se-lanik'e
gelen Ben Gourion, burada Türkçe öğrenmişti. Yahudiler arasında siyonizmin yayılması için çalışmıştı. Yahudilerin
siyasi alanda iyi temsil edimediğine inandığı için Osmanlı vatandaşlığına geçerek Osmanlı Mebusan
Meclisi'ne girmek istemişti.
İttihat ve Terakki'nin desteklediği Yahudi aday Emma- nuel Karasu'ya karşı faaliyet göstermiş ve Yahudilerin Makabi Kulübü'de onun aleyhinde konuşmalar yapmıştı. Bir yıl Selanik'te kalan Ben Gourion,
daha etkili olabilmek için 1911 yılında İstanbul'a geçmişti. Türkçeyi öğrendikten sonra Türkçe basını ve özellikle Tanin gazetesini dikkatle
takip eden Ben Gourion, hazırladığı makaleleri Filistin'deki Siyonist yayın organlarına göndermişti.
1912 yılında, İstanbul Darülfünunu Hukuk Fakültesi'ne kayıt olmuştu. Balkan Savaşları sırasında, Darülfünun'da öğretimin
aksadığı dönemde Filistin'e gitmişti. 1914 yılı dönem sonunda yine Filistin'e gitmişti. Bu arada I. Dünya Savaşı’nın başlaması ve
Yahudilerin büyük
çoğunluğunun Rus vatandaşı olması dolayısıyla sınır dışı edilmeleri
kararlaştırılmıştı. Bunu
engellemek için Ben
Gourion ve Ben Zvi'nin başını çektiği Rusya vatandaşı Yahudiler, Kudüs Hahambaşı’nın evinde
toplanarak Osmanlı vatan-
r
194.ALİARSLAN
daşlığma geçmeyi ve gönüllü olarak savaşa katılmayı teklif etmişlerdi. Bu teklif kabul görmüş ve oluşturulan Yahudi Bölüğü el konulan bir Rus kilisesi bahçesinde talime başlamıştı. Ancak bu icraat Suriye Valisi
Cemal
Paşa tarafından dağıtılmıştı. Ben Go-urion ve Ben Zvi bu
karan iptal ettirmek için uğraşmalarına ve Cemal Paşa'ya müracaat etmelerine
rağmen başarısız olmuşlardı.
Ben Gourion Osmanlı topraklarından çıkarılarak İngiltere'nin elindeki
İskenderiye'ye
gönderilmişti.143
Izak Ben Zvi: İsrail'in Gelecekteki Cumhurbaşkanı
Ben Zvi, Selanik'ten siyasi alanda
daha etkili olabilmek için, Ben Gourion'la birlikte 1911 yılında İstanbul'a geçmişti.
I. Dünya Savaşımın başlaması ve
Yahudilerin büyük
çoğunluğunun Rus vatandaşı olması dolayısıyla sınır dışı edilmeleri
kararlaştırılmıştı. Bunu
engellemek için Ben
Zvi, Ben Gourion ile beraber Kudüs Hahambaşı'nın evindeki toplantıya katılmış, Osmanlı vatandaşlığına geçmeye
ve gönüllü olarak savaşa katılmaya destek vermişti. Bu teklif üzerine oluşturulan Yahudi Bölüğü talime başlamıştı. Ancak bu icraatı Suriye Valisi Cemal Paşa tarafından kabul edimemiş, Ben Zvi de Ben Gourion gibi Osmanlı topraklarından çıkarılarak İngiltere'nin elindeki
İskenderiye'ye
gönderilmişti. 144
XVI-İŞGAL DÖNEMİNDE YAHUDİ GÖÇÜNE BAKIŞ
Yahudilerin göçü konusunda uzun süre büyük baskı altında kalan Türkler, bu baskıdan I. Dünya Savaşı sonlarına doğru kurtulmuşlardı. Zira, 9
Aralık 1917
tarihinde Kudüs'ün o dönemki dünyanın en güçlü devleti olan İngiltere tarafından işgal edilmesi,
I. Dünya
Savaşı'ndaki çatışmayı sona erdiren 30 Ekim 1918
195 • AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
tarihli Mondros Ateşkes Anlaşması ve İngilizlerin Filistin'i fiili olarak yönetmeye başlamaları ile
yeni bir döneme
girilmişti. Yahudiler için artık Filistin'de iskan etmenin önündeki Osmanlı engeli kalkmış ve Siyonistleri destekleyen İngiltere bütün kapıları onlara açmıştı. Bu gelişme, Siyonizme taraftar olduğu halde bunu ifade edemeyen Türkiye'dekiler dahil
Yahudiler arasında büyük
mutluluğa yol açmıştı. İzmir'de yayınlanın LaBoz de İzmir gazetesi 5 Aralık 1918 tarihili nüshasında "Çaresizlikle beklediğimiz
Tanrı'nın sevgili kulları ve Mesih geldi... adı Wilson ve Tan-rı'nın gönderdiği meleklerinin adları ise Lloyd George ve
Cle-menceau. Demir yumruğu ile ışığın ve özgürlüğün tüm düşmanlarım yıkıyor. Güçlüleri
alçaltıyor ve zayıfları yükseltiyor. Mesih değil mi o? Tanrı'nın gönderdiği o değil mi?"145 ifadeleri ile
Ya- ' hudilerin o anki mutluluklarını yansıtıyordu. Zafer havası ile o kadar ileri gidiyor ki,
İngiltere'nin emperyalistlerin
en büyüğü olduğu bile nazır-ı dikkatten kaçırılıyordu. Bu
kayıtlar, Siyonist Yahudilerin İngiltere ile işbirliğini dinsel motiflerle anlatan güzel ifadelerdir.
I. Dünya Savaşı sonunda İstanbul ve boğazları da işgal altında tutan İngilizlerin önderliğindeki İtilaf devletleri,
İstanbul'un Filistin'e
göç etmek
isteyen Yahudiler için bir üs olarak kullanılmasına müsaade etmişti. Siyonistlere
bu imkanları sağlamakla
kalmayan İngilizler, İstanbul Hükümeti nezdinde teşebbüslerde bulunarak, Osmanlı Hükümeti kontrolünde bulunan
bazı mekanların Siyonistlerin
geçici olarak
ikamet etmeleri için tahsis
edilmesini de istemişlerdi. Bu
konuda güzel
örneklerden birisi, Haziran 1922 tarihinde yaşanmıştı. Rusya'dan Filistin'e geçen "Siyonist muhacirleri için îstirihat Karargahı olarak"
kullanılmak üzere, İstanbul
Boğazı Mülga Mevki-i Mustahkemliği'ne ait Keçilik Kışlası’nın münasip bir ücret karşılında tahsis
edilmesi İngiliz Askeri Mümessili tarafından talep edilmişti. Bu talebe doğrudan
7
196 «ALİ ARSLAN
cevap veremeyen Harbiye
Nezareti, konuyu Osmanlı
Hüküme-ti'nin karara bağlamasını istemişti. İngilizlerin bu isteği, 14 Haziran 1922 tarihinde Osmanlı Hükümeti tarafından görüşülmüş ve
Siyonistlerin Keçilik
Kışlası'nda ikametlerininin "mahzurdan salim olmayacağı" gerekçesiyle reddedilmişti.
Osmanlı Hükümeti, Harbiye Nezareti'nin bu konuda bir "cevab-ı münasib" vermesini
ve Hariciye Nezareti'nin de bu hususta geçerli bir "mania" bulmasını istemişti. Ayrıca bu kararın Dahiliye ve Maliye
Nezaretlerine de bildirilmesi kararlaştırılmıştı.146
Osmanlı Hükümeti nin red kararma rağmen, Siyonistler tarafından Filistin'e Yahudi göçünün istanbul üzerinden gerçekleştirilmesi dolayısıyla, bu göçmenlerin geçici,olarak barınmaları için ihtiyaç duyulan
mekanın temin
edilmemesi üzerine
sıkıntılar meydana gelmekteydi. Ortaya çıkan bu probleme Osmanlı yöneticileri de çareler aramaktaydı. Şöyle ki; Ağustos 1922'de, Rusya ve Polonya
Yahudileri, Rusya'nın Karadeniz
kıyısında bulunan
Dokular ile Bulaşık
limanlarından gelip Anadolu Kavağı Tehaffüzhanesi'nde sağlık kontrolünden
geçirilerek Filistin'e gitmek üzere serbest bırakılmakta ve onlar da istanbul'a
gelmekteydiler. Siyonist teşkilatınca Filistin'e gitmeleri kararlaştırılan bu
Yahudilerin şehir dahilinde
ikamet ederek burada kalma sürelerini uzatmalarının, Sıhhiye Nezareti tarafından mahzurlu olduğu kanaatine varılmıştı. Sıhhiye Nezareti,
göçmen Yahudileri
İstanbul şehrine
sokmadan gidecekleri yöne hareket etmelerini sağlamak için yüz elli kişinin barınmasına yetecek
bir mahallin Rumeli Kavağı'ndaki
kışlalardan temin edilebileceğini düşünmüş ve bunu Harbiye Nezareti'nden de sormuştu. Harbiye Nezareti de bu
konudaki görüşünü 16 Ağustos 1922 tarihinde bildirmişti. 20 Ağustos 1922'de toplanan Osmanlı Hükümeti, göçmen Yahudiler
için bir
mahallin muvakka-, ten tahsisi hususunu münasip görmemiş ve "Siyonistlerin bura-
197 • AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ da
temdid-i ikametlerinin mahzurdan salim olamayacağına" karar vermişti. Osmanlı Hükümeti, bu
konuda önceden verilen
karara da atıf yaparak,
Siyonistlere geçici olarak
bile Osmanlı Hükümeti
tarafından ikametgah tahsis edilmesini kabul etmemişti. Ayrıca, böyle bir teşebbüse meydan verilmemesi için tedbir alınması da Harbiye Nezareti'nden istenmişti.147
İngiltere liderliğindeki İtilaf devletlerinin işgali altında olan İstanbul'daki Osmanlı Yönetimi, İstanbul'un Filistin'e
Yahudi göçü için bir üs olarak kullanılmasını engelleyememiş, ancak
bu göçmenlere
yardımcı olmak üzere geçici olarak ikamet temin edilmesine dahi yardımcı olmamıştı.
XVII-IŞGAL DÖNEMİNDE SİYONİST YAHUDİLERİ
I. Dünya Savaşı sonrasında, İngiltere'nin himayesinde
Yahudilerin Filistin'e serbestçe yerleşmeye başlamaları dinsel olarak Yahudilerin
hayallerini gerçekleştirdiği
için bir zafer havası meydana gelmişti. Filistin konusunda, Osmanlı yöneticilerinin karşı tavrı dolayısıyla sessiz
kalmak zorunda kalan Yahudiler artık bu engelden kurtulmuşlardı. Artık Filistin'e Yahudilerin yerleşmesi ülke topraklarının kaybına yol açacağı ve vatan toprağının başkalarına teslim edileceği meselesi İstanbul veya Ankara yönetimlerini ilgilendirmiyordu.
Bu, Türkiye'deki Yahudilerin tavrına da yansımıştı. İstanbul'daki Yahudiler
Filistin konusunda çalışmalarını
bir federasyon tarzında örgütlenme ile devam ettirirken, Yunan işgali altındaki İzmir'de de
Siyonistler aynı tavrı
göstermekteydiler. İzmir'de Yunan, Ermeni ve Siyonist bayrakları yanyana dalgalanmaktaydı. Siyonist
gazeteler coşkulu bir şekilde "Yahudi Devleti" başlıkları ile yayınlanmaktaydı. LaBoz
de İzmir gazetesi,
29 Ma-
yıs 1919'da "Yahudi ulusunun bağımsızlıktan yoksun kaldığı 1850 yıldan sonra İngiltere'nin himayesi altında bir Yahudi Devleti doğdu... Filistin'i dünya uygarlığına ve kültürüne örnek olacak
bir ülke haline
getirmek için çaba sarf
etmek gerekecek" diye yazıyordu. Artık hergün Yahudilerin Filistin idealini
besleyen şiirler
yayınlanarak Yahudilerin Filistin'de toplanmasına çalışılıyordu. 29 Mayıs 1919 tarihindeki LaBoz de İzmir gazetesinde şu şiir yayınlanmıştı:
Her Zaman Filistin'de kalacağım İsrail'in adını yüceltmek için Tüm gücümü
koyacağım Şevkle çalışacağım
Kudüs cevap verdi: Bağrıma gel ve sevin Ben de istiyorum ki: Beni asla terk
etmeyin Ve toprağımı Çiçek ve güllerle süsleyin
Gelip güzel Filistin'i görelim
Güle benzeyen
Süt ve bal ülkesini
Havası tertemiz, güzelliği ışıltılı.148
İzmir'deki bu Siyonist hava Yunanlıların da lehineydi. Yahudilerin İzmir'den Filistin'e göçmeleri de Yunanların lehine bir gelişmeydi. Sevr Antlaşması ile İzmir'in ilhakı için fırsat yakalayan
ancak nüfus olarak azınlıkta olan Rumların sayısını arttırmaya çalışan Yunan yönetiminin Yahudileri de gönderme politikası mantıklı bir davranıştır.
199* AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ XVIII~OSMANLI
DEVLETİ SONRASINDA
TÜRKİYE'DEKİ YAHUDİLER
28 Aralık 1917'de, Albay Ronald Storrs,
Kudüs Askeri Valili-ği'ne getirilmişti. Siyonist
lider Haim Weizmann ile Şerif Hüseyin'in oğlu Faysal arasında, 1919 tarihinde Londra'da yapılan bir anlaşma ile, Şerif Hüseyin'e verilen
Birleşik Arap
Devleti'nin kurulması
karşılığında Yahudi Milli Yurdu kurulması kararlaştırılmıştı. Faysal’ın Filistin'den
vazgeçmesine rağmen
İngiltere ve Fransa Osmanlı'dan kalan toprakları kendi aralarında paylaşmışlardı. İngiltere ile müttefikleri arasında Nisan
1920'de yapılan San
Remo Konferansı'nda Filistin
İngiltere'ye bırakılmıştı.
İngiltere, Filistin'i Sömürgeler Bakanlığı tarafından yönetmeye başlamış ve
Filistin Yüksek
Komiserliği'ne de Londra'daki Siyonistlerin destekçisi Yahudi asıllı Herbert Samuel atanmıştı. Resmi dil olarak da İngilizce, Arapça ve İbranice beraber kullanılmaya başlanmıştı. Bu süreçte Yahudi Milli Yurdu kurulması için çalışmalar da hızlandırılmıştı. İngiltere'nin Filistin'i
işgaliyle beraber
Haim Weizmann başkanlığındaki Siyonist
Komisyon faaliyet merkezi
olarak Kudüs'ü
seçmişti. Siyonist Komisyon, 1919'da eski Filistin Bürosu ile birleşmiş ve 1921'de Siyonist İcra Kurulu haline dönüştürülmüştü. Bu
kurul Yahudilerin özerk
hükümeti olarak faaliyet göstermeye başlamıştı. 1919-1923 arasında Rusya ve Polonya'dan 35.000
Yahudi Filistin'e göç
etmişti.149
Türkiye'deki Yahudileri en fazla etkileyen olay,
24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Antlaşması ile çizilen sınırlar haricinde
kalan Filistin'e İngilizlerin
sahip olmalarıydı ve bütün dünyadaki Yahudiler
gibi Türkiye'deki Yahudileri
de etkilemişti.
İngiltere'nin mandası altındaki Filistin'e artık Yahudilerin yerleşmesi için ciddi
bir engel kalmamıştı.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasından sonra da "Siyonizm
200 • ALİ ARSLAN
gizli bir biçimde işlenmiştir". Yahudi
halk arasında Siyonist
idealler kabul görmüş ve yerleşmişti. İsrail'in kuruluşundan hemen
sonra, Türkiye'den
İsrail'e göç eden Türkiye Yahudilerinin büyük çoğunluğunu bu halk
kitleleri meydana getiriyordu. Türkiye'den Filistin'e yerleştirilen Seferadlarm, Araplar ile
Avrupa'dan Filistin'e göç eden ve Siyonistlerin en ateşli taraftan olan Eşkena-ziler arasında bir köprü olabileceğini düşünenler de
mevcuttu.150
Cumhuriyet döneminde, Siyonizm yeraltına çekilmesi için zorlanmış ve
kamuoyu gündeminden
düşmüştü.151 Ancak 1920'de Filistin'e göçen Yahudilere yardım amacıyla İstanbul'da kurulan
Filistin Bürosu Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti'nin 1935'te
kapanmasına kadar
faaliyetlerine devam etmişti. Bu büronun kapanması ile Türkiye Yahudileri'nin Filistin ile
"resmi" irtibatı
kesilmişti152. İngiliz sömürgesi altındaki Filistin'de İsrail Dev-leti'nin yükselmeye başladığı dönemde, Avrupa'dan
Türkiye'ye gelerek
Filistin dışındaki yerlerde
yaşamaya başlayan Yahudiler,
Filistin'e hareket ettikleri gibi, Seferad kökenli Yahudiler de aynı tavrı ortaya koymaya başlamışlardı. 1946-1948 yıllarında Türkiye'den Filistin'e
göçte bir
azalma yaşanmakla beraber
göç devam etmişti. İsrail devletinin
kurulmasının başarılı olmasından
sonra 1948-1949 yıllarında 30.657 kişi İsrail'e göç etmişti. 1919-1949
tarihleri arasında
Türkiye'den Filistin'e göç edenlerin sayısı toplam 38.934'e ulaşmıştı.153 Bu göç hareketi daha sonraki yıllarda da devam etmiş ve Türkiye'deki Yahudi sayısı oldukça azalmıştır.
DİPNOTLAR
1
Rena Molho, "Tanzimat Öncesi ve Sonrasında İstanbul Yahudileri",
19. Yüzyıl
İstanbul'unda Gayrimüslimler, Editör: Finolopi Stathis, İstanbul 1999, s. 79-81.
201 • AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19 20 21
Beyoğlu Mutasarrıh’nın 2 Teşrinievvel 1307 (14 Ekim 1891) tarihli
tezkeresi; BOA, Y.PRK, ZB, 9/30.
Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 105. Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 167. Henri Nahum, izmir
Yahudileri, s. 47. Henri Nahum, İzmir Yahudileri, s. 167. Henri Nahum, izmir Yahudileri, s.
65.
Melek Çolak, "Milas Yahudileri ve Türk-Yahudi İlişkileri", Akademik
Araştırmalar Dergisi,
sayı 21, s.
60. Henri Nahum, izmir Yahudileri, s. 184.
Meropi Anastasiadou, Tanzimat
Çağında Bir Osmanlı Şehri Selanik, çeviren Işık Ergirden, İstanbul 2001, s. 51, 55. Meropi
Anastasiadou, Selanik, s. 105-106.
Michael Plairet, Balkan
Ekonomileri 1800-1914, Çeviren Ayşe Edirne, İstanbul 2000, s. 62-64.
Esther Benbassa-Aron
Rodrigue, Türkiye ve
Balkan Yahudileri Tarihi, İstanbul 2003, s. 231.
Yahudilerle Rumlar arasındaki tartışmalar ve kan iftiralarının asılsız olduğuna dair
bilgiler için bakınız; Henri
Nahum, izmir Yahudileri, s. 87100.
Yunanistan'ın bu politikaları için bakınız; Ali
Arslan, "Yunanistan'ın
Doğu Ege Politikası Ve Osmanlı Devleti'nin Adalardaki Halkla
İlişkileri Ve Yardımları", İ.O Edebiyat
Fakültesi, Güney Doğu Avrupa Araştırmaları
Dergisi, Sayı: 12, İstanbul 1998, s. 23-36. Balkanlardan göçler ve yerleştirildikleri yerler için bakınız; Yıldırım Ağanoğlu, Balkanların Makus
Talihi Göç, İstanbul 2000.
Catherine Nicault, "Osmanlı
Kudüs'üne Dönüş" Kudüs 1850-1948, Hazırlayan: Catherine Nicault, İstanbul 2001, s. 43-44. Catherine
Nicault, "Osmanlı
Kudüs'üne Dönüş" Kudüs 18501948, s. 54-55.
Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 28. Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 86, 88-90. Catherine
Nicault, "1917: Kutsal Şehir İçin Yeni Efendiler", Kudüs 1850-1948, Hazırlayan: Catherine Nicault, İstanbul 2001, s. 20.
202 • ALİ ARSLAN
22 Catherine Nicault, "Osmanlı Kudüs'üne Dönüş" Kudüs 1850-1948,
Hazırlayan: Catherine
Nicault, İstanbul 2001,
s. 57. ;?, H\ Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, s. 79-80, 90.
2^ Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, Ufuk Kitapları, İstanbul 2002,
s. 9091.
25 Meclis-i Vükelânın 19 Ramazan 1313/21 Şubat 1311 (4 Mart 1896) tarihli mazbatası; BOA, Y.A.Res, 78-27.
26 Meclis-i Vükeia’nın 12 Kanunuevvel 1309 (24 Aralık 1893) tarihli mazbatası; BOA, MV, 77/117
2' Baron Edmond Rothschild'in
hususi katibinin Padişah II. Abdülha-. mid'e sunduğu 7 Kasım 1895 tarihli arzuhali; BOA,
Y.A.Res, 78-27.
2" II. Abdülhamid döneminde Yahudilerin
satın aldıkları toprağın
miktarı 40.000 dönüm olduğu (Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, s.81)
ifadelerini sıhhatli kabul
etmek pek mümkün
görülmemektedir. Çünkü 1893'te sadece Kefr Kazasmdaki üç köyde Yahudilerin aldığı toprak miktarı 18.000 dönümü aşmıştı (BOA, MV, 77/117).
2y Yossi Ben-A'rtzi,
"Changes in the agricultural sector of the mosha-vot, 1882-1914",
Ottoman Palestine 1800-1914, Editör: Gad Gil-bar, s. 136.
™ Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, Ufuk Kitapları, İstanbul 2002,
s. 65. ff Esther Benbassa, "20. Yüzyıl Başında Osmanlı İmparatorluğu'nda Siyonizm",
çeviren: Natali
Medina, s. 227.
-î2 Filistin ile ilgili 19.14 Osmanlı Nüfus Sayımı İstatistikleri için bakınız;
Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri, I, Ankara 2005, s.625,653.
-^ U.O. Schmelz,
"Population characteristics of Jerusalem and Hebron regions according to
Ottoman census of 1905", Ottoman Palestine 18001914, Editör: Gad Gilbar, s. 65.
^ Yossi Ben-Artzi,
"Changes in the agricultural sector of the moshavot, 1882-1914",
Ottoman Palestine 1800-1914, Editör: Gad Gilbar, s. 131147; Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, s.81.
^ Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, s. 69-70.
? Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, , s. 92,
J' Catherine Nicault, "Osmanlı Kudüs'üne Dönüş" Kudüs 1850-1948,
s. 54-55.
203* AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
38
39
40
41 42
43
44
45 46
47 48
49 50 51 52 53
54 55
28 Rebiülevvel 1309 (1 Kasım 1891)/20 TeT307 tarihli
Meclis-i Mahsus mazbatası;
BOA, Y.A.Res, 56/41.
Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, Ufuk Kitapları, istanbul 2002, s. 139140.
Ali Arslan, Kısırdöngü/Türkiye'de Siyaset
ve Üniversite, İstanbul
2004, s. 1869 tarihli Maarif-i Umumiye Nizamnamesi, m. 6, 23.
Meclis-i Vükela’nın 4
Zilhicce 1310/6 Nisan 1309 (18 Nisan 1893); BOA, MV, 74/18.
Ya'akov Firestone, "The
land-equalizing musha' village; a reassess-ment", Ottoman Palestine
1800-1914, Editör: Gad G.
Gilbar, Leiden 1990, s. 122.
Esther Benbassa, "20. Yüzyıl Başında Osmanlı împaratorluğu'nda Siyonizm",
çeviren: Natali
Medina, s. 227.
Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, Ufuk Kitapları, İstanbul 2002,
s. 139. Rena Molho, "Tanzimat Öncesi ve Sonrasında İstanbul Yahudileri", 19.
Yüzyıl İstanbul'unda Gayrimüslimler, Editör: Finolopi
Stathis, İstanbul 1999,
s. 79.
Henri Nahum, İzmir Yahudileri, s. 65.
Esther Benbassa, "20. Yüzyıl Başında Osmanlı împaratorluğu'nda Siyonizm",
çeviren: Natali
Medina, s. 228. Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 202 Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 191, 197. Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 197. Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 197. Osmanlı Devleti'ndeki gabele vergisi hakkında geniş bilgi için bakınız; Ali Arslan, "Yahudilerin
Gabele Vergisi", /. Ü. Edebiyat Fakültesi Tarih Araştırmaları Merkezi Osmanlı Öncesi ile Cumhuriyet Dönemi Esnaf ve Ekonomi Semineri
(9-10 Mayıs 2002)
Bildirileri, II, Globus Dünya Basımevi, İstanbul 2003, s. 391-403. Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 108-109. Musevi Eşkenazi Cemaati adına Dahiliye Nezareti'ne sunulan
22 Haziran 1326 (5 Temmuz 1910) tarihli arzuhal; BOA, DH. MUİ, 111/23, Lef 2.
204 • ALİ ARSLAN
^ Dahiliye Nezareti'nden
Adliye ve Mezahip Nezareti'ne gönderilen 24 Haziran 1326 (7 Temmuz 1910)
tarihli tezkere; BOA, DH. MUİ, 111/23, Lef 1.
57 Ali Arslan,
"Yahudilerin Gabele Vergisi", s. 391-403.
->° Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 108-109. 59 İzmir Vali Muavini Hasan’ın 3 Nisan 1315 (15 Nisan 1899)
tarihli şifreli
şikayeti; BOA, Y. PRK.UM, 45/77.
"° Haim Naum'un 27 Şubat 1900 tarihinde Alyans
Sekreteri Bay Bigart'a yazdığı mektup; Esther Benbassa, Son Osmanlı Hahambaşısmm Mektupları, İstanbul 1998,
s. 82-83.
$? Şura-yı Devletin 7 Zilhicce 1310 ve 9
Haziran 1309 tarihli mazbatası: Y.A. Res, 66-22, lef 2
"^ Sadrazamın padişaha sunduğu 26
Muharrem 1311 ve 28 Temmuz 1309 tarihli mazbatası: Y.A, Res, 66-22, lef 1.
6^ Catherine Nicault, "Osmanlı Kudüs'üne Dönüş" Kudüs 1850-1948,
Hazırlayan: Catherine
Nicault, İstanbul 2001,
s. 78.
v^ Catherine Nicault, "Osmanlı Kudüs'üne Dönüş" Kudüs 1850-1948,
Hazırlayan: Catherine
Nicault, İstanbul 2001,
s. 78.
*" Beyrut Vilayeti'nden gönderilen 27 Mayıs 1323 (9 Haziran 1907) tarihli
tezkere; BOA, Y. MTV, 298/141.
"° Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 28. "' Aron Rodrigue,
Türkiye Yahudilerinin
Batılılaşması, s. 166.
"" Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 140,143-145.
69 Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 140,143-145. , Catherine
Nicault, "Osmanlı
Kudüs'üne Dönüş" Kudüs 1850-1948, Hazırlayan: Catherine Nicault, İstanbul 2001, s. 92. ? Esther
Benbassa- Aron Rodrigue, Türkiye ve Balkan Yahudileri Tarihi, İstanbul 2003, s. 254.
'??- Yossi Ben-Artzi,
"Changes in the agricultural sector of the moshavot, 1882-1914",
Ottoman Palestine 1800-1914, Editör: Gad Gilbar, s. 136. Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 167.
'* Catherine Nicault, "Osmanlı Kudüs'üne Dönüş" Kudüs 1850-1948,
Hazırlayan: Catherine
Nicault, İstanbul 2001,
s. 78.
' J Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 158.
205 • AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
'"
Catherine Nicault, "Osmanlı
Kudüs'üne Dönüş" Kudüs 1850-1948, Hazırlayan: Catherine Nicault, İstanbul 2001, s. 92. 77 Catherine
Nicault,
"Osmanh Kudüs'üne
Dönüş" Kudüs 1850-1948, Hazırlayan: Catherine Nicault, İstanbul 2001, s. 92-93, 105 '"
Catherine Nicault, "Osmanlı Kudüs'üne Dönüş" Kudüs 1850-1948,
79 80
Hazırlayan: Catherine Nicault, İstanbul 2001, s. 92.
Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 236.
Catherine Nicault, "Osmanlı Kudüs'üne Dönüş" Kudüs 1850-1948,
Hazırlayan: Catherine Nicault, İstanbul 2001, s. 57. ? Aron Rodrigue,
Türkiye Yahudilerinin
Batılılaşması, s.
202-203. "? Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 167. "? Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 151- 166. <"?
Catherine Nicault, "Osmanlı
Kudüs'üne Dönüş" Kudüs 1850-1948,
Hazırlayan: Catherine Nicault, İstanbul 2001, s. 78. "5 Aron
Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin
Batılılaşması, s. 184.
"" Catherine Nicault, "Osmanh Kudüs'üne Dönüş" Kudüs 1850-1948,
Hazırlayan: Catherine Nicault, İstanbul 2001, s. 78. T Ali Arslan, Balkanların Anahtarı Taşöz, Emre Yayınları, İstanbul 2005,
s. 34-39. ? Henri Nahum, İzmir Yahudileri, İstanbul 2000, s. 45.
89 Şura-yı Devletin 7 Zilhicce 1319/9
Haziran 1309 (12 Temmuz 1893) tarihli mazbatası: YA. Res, 66-22, lef 2.
90 Sadrazamın padişaha sunduğu 26
Muharrem 1311/28 Temmuz 1309 (9 Ağustos 1893) tarihli mazbatası: YA. Res, 66-22, lef 1.
91 Şura-yı Devlet Mülkiye Dairesi'nin 6 Zilhicce 1318
/14 Mart 1317 (27
Mart 1901) tarihli mazbatası; BOA, Irade-i Adliye ve
Mezahip, 1319
M 12, no: 6.
"*? Sadrazamın 5 Muharrem 1319/12 Nisan 1317
tarihli tezkeresi ve padişahın 12 Muharrem 1319/19 Nisan 1317 (2 Mayıs 1901) tarihli iradesi; BOA, îrade-i Adliye ve Mezahip, 1319 M 12,
no: 6.
93 Meclis-i Vükela’nın 3 Şaban 1339/12 Nisan 1337 (1921)
tarihli mazbatası; BOA,
MV, 221/107
^ Şehremaneti Vekaleti'nden Dahiliye
Nezareti'ne gönderilen 4
Haziran 1337 (1921) tarihli tezkere; BOA, DH/l-UM, 77-1-16, Lef 4.
206 -ALİ ARSLAN
95 Dahiliye Nezareti'den
Sadaret'e gönderilen 6 Haziran
1337 (1921) ta rihli tezkere; BOA, DH/İ-UM, 77-1-16, Lef 3.
96 Meclis-i Vükela’nın 3 Şaban 1339/12 Nisan 1337
(1921)tarihli maz batası; MV,
221/107
J' Sadaret'ten Dahiliye
Nezareti'ne gönderilen 4 Şaban 1339/12 Nisan 1337 (1921)
tarihli tezkere; BOA, DH/l-UM, 77-1-16, Lef 2.
J" Dahiliye
Nezareti'nden Şehremaneti Vekaleti'ne
gönderilen 16
Nisan 1337 (1921) tarihli tezkere; BOA, DH/l-UM, 77-1-16, Lef 1.
99 Şehremaneti Vekaleti'nden Dahiliye
Nezareti'ne gönderilen 4
Haziran 1337 (1921) tarihli tezkere; BOA, Dtl/İ-UM, 77-1-16, Lef 4.
?^ Dahiliye Nezareti'den
Sadaret'e gönderilen 6
Haziran 1337 (1921) tarihli tezkere; BOA, DH/İ-UM, 77-1-16, Lef 3.
101 Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 140.
*~2 Catherine Nicault, "Osmanlı Kudüs'üne Dönüş" Kudüs 1850-1948,
Hazırlayan: Catherine
Nicault, İstanbul 2001,
s. 93.
f T? Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, Ufuk Kitapları, İstanbul 2002,
s. 141.
*-^ Emre Öktem, "Davicl Ben
Gourion", Toplumsal Tarih, sayı: 142, İstanbul 2005, s. 87.
* ? Esther Benbassa-Aron
Rodrigue, Türkiye ve
Balkan Yahudileri Tarihi, İstanbul 2003, s. 284.
*°" Esther Benbassa-Aron
Rodrigue, Türkiye ve
Balkan Yahudileri Tarihi, İstanbul 2003, s. 288.
^°' Rıfat N. Bali, "İstanbul'da Yahudi Fuhuş Tacirleri", Tarih ve
Toplum, Temmuz 2003, sayı 235, s. 9-19.
*-®° Yinon Muallem ile "Türk Müziğinin Yahudi
Sesi" başlığı ile
Burhan Eren tarafından
yapılan röportaj: Zaman/Turkuaz, 9 Ekim 2005.
^-* Avram Benaroya’nın faaliyetleri için bakınız; Emre Polat, Osmanlı'nın İlk Yahudi
Sosyalisti, Truva Yayınları,
İstanbul 2004, s. 39 vd.
?*" Haim Naum'un 30
Nisan 1902 tarihinde Bay Bigrat'ta yazdığı mektubu (Esther Benbassa, Son Osmanlı Hahambaşısmm Mektublan,
Çev. İrfan Yalçın, İst. 1998),
s. 94.
*?*-*- Rena Molho,
"Tanzimat Öncesi ve Sonrasında İstanbul Yahudileri",
19. Yüzyıl
İstanbul'unda Gayrimüslimler (Editör:Pinelopi Stathis,),
İstanbul 1999,
s. 80.
207« AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
V^ Esther Benbassa, Son Osmanlı Hahambaşısının Mektupları, s. 66.
?+3 Haim Naum'un 30 Nisan 1902 tarihinde Bay Bigrat'ta yazdığı mektubu (Esther Benbassa, Son
Osmanlı Hahambaşısının
Mektupları, s.94.
^4 Rena Molho, "Tanzimat
Öncesi ve Sonrasında İstanbul Yahudileri",
19. Yüzyıl
İstanbul'unda Gayrimüslimler, s. 80. .I? Haim Naum'un 17
Temmuz 1904 tarihinde yazdığı mektubu (Esther Benbassa, Son Osmanlı Hahambaşısının Mektupları,), s.
103-104.
?*•*" Haim Naum'un 22 Şubat 1906 tarihinde yazdığı mektubu (Esther Benbassa, Son
Osmanlı Hahambaşısının
Mektupları, s. 107.
M Esther Benbassa, "20. Yüzyıl Başında Osmanlı İmparatorluğu'nda Siyonizm",
çeviren: Natali
Meclina, s. 227.
•••1° Haim Naum'un 14 Kasım 1912 tarihinde yazdığı mektubu (Esther Benbassa, Son
Osmanlı Hahambaşısının
Mektupları, s. 185.
**? Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 237.
^° Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 176.
",' Esther Benbassa,
"20. Yüzyıl Başında
Osmanlı İmparatorluğu'nda Siyonizm", çeviren: Natali Medina, s. 227.
1" Esther Benbassa-Aron
Rodrigue, Türkiye ve Balkan
Yahudileri Tarihi, İstanbul 2003,
s. 254.
123 Esther Benbassa,
"20. Yüzyıl Başında
Osmanlı İmparatorluğu'nda Siyonizm", çeviren: Natali Medina, s. 229.
1 . Nachum T. Gross,
"The Anglo-Palestine Company", Ottoman Palesti- ne 1800-1914, Editör: Gad Gilbar, s. 219-220..
^r^ Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, Ufuk Kitapları, İstanbul 2002,
s. 82.
^" Nachum T. Gross,
"The Anglo-Palestine Company", Ottoman Palesti- ne 1800-1914, Editör: Gad Gilbar, s. 241, 246.
"/ Nachum T. Gross,
"The Anglo-Palestine Company", Ottoman Paîesti- ne 1800-1914, Editör: Gad Gilbar, s. 245.
. ? Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, Ufuk Kitapları, İstanbul 2002,
s.
49-50.
*29 Esther Benbassa-Aron
Rodrigue, Türkiye ve
Balkan Yahudileri Tarihi, İstanbul 2003, s. 277.
208 »ALİ ARSLAN
f'^v Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 191.
Mf Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, Ufuk Kitapları, İstanbul 2002,
s.
105.
I-5' Esther Benbassa,
"20. Yüzyıl Başında
Osmanlı İmparatorluğu'nda Siyonizm", çeviren: Natali Medina, s. 226.
* Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 191. ? r. Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 193. ?•* Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 215.
*?•§ Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, Ufuk Kitapları, İstanbul 2002,
s. 117.
*?-*' Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 194.
IJÖ gsthej- Benbassa, "20. Yüzyıl Başında Osmanlı İmparatorluğu'nda Siyonizm",
çeviren: Natali
Medina, s. 229.
*-}" Benbassa, Mektuplar,
s. 40.
*4^ Esther Benbassa,
"20. Yüzyıl Başında
Osmanlı İmparatorluğu'nda Siyonizm", çeviren: Natali Medina, s. 230.
*?*}. Esther Benbassa-Aron
Rodrigue, Türkiye ve
Balkan Yahudileri Tarihi, İstanbul 2003, s. 288.
v4 Esther Benbassa-Aron
Rodrigue, Türkiye ve
Balkan Yahudileri Tarihi, İstanbul 2003, s. 294. ^ Emre Öktem, "David Ben
Gourion", Toplumsal Tarih, sayı: 142, İstanbul 2005, s. 87.
•"•H? Emre Öktem, "David Ben
Gourion", Toplumsal Tarih, sayı: 142, İstanbul 2005, s. 87.
145 Henrı Nahum, İzmir Yahudileri, İstanbul 2000, s. 194-195.
i4" Osmanlı Hükümeti'nin 14
Haziran 1338 (1922) tarihli kararı; BOA, MV, 223/209
^7 Osmanlı Hükümeti'nin 20 Ağustos 1338 (1922) tarihli kararı; BOA, MV, 224/62.
148 Henri Nahum, İzmir Yahudileri, İstanbul 2000, s. 194-195.
*4y Catherine Nicault, "Uluslararası Bir
Meselenin Doğuşu"
Kudüs 18501948, Hazırlayan: Catherine Nicault, İstanbul 2001, s. 95-112.
*? -ü Esther Benbassa, "20. Yüzyıl Başında Osmanlı İmparatorluğu'nda Siyonizm",
çeviren: Natali
Medina, s. 230.
209- AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, s. 197.
Esther Benbassa-Aron
Rodrigue, Türkiye ve
Balkan Yahudileri Tarihi, İstanbul 2003, s. 294.
Esther Benbassa-Aron
Rodrigue, Türkiye ve
Balkan Yahudileri Tarihi, İstanbul 2003, s. 392.
SONUÇ
Yahudiler, XIII-XVI. yüzyıllarda Batı Avrupa'dan
sürülmüşlerdi. XV. yüzyılda doğuya doğru devam
eden Yahudi göçünde
sığındıkları mekanlar genel olarak Osmanlı toprakları olmuştu. Batı Avrupa'dan
Doğu Avrupa'ya
göçen Yahudilerin
bu topraklarda barınabilmelerinde,
Balkanlar'da ve Doğu Avrupa'da hakimiyetini kuran Osmanlı Devleti'nin büyük rolü bulunmaktadır. Osmanlıların bu
topraklardan çekilmesine paralel
olarak, Doğu Avru-pa'daki
Yahudiler için tekrar kötü günler başlayacaktır. Irkçı anlayışların
artması da bu kötü günleri iyice karanlığa dönüştürecekti.
Batı ve özellikle Doğu Avrupa'da Yahudi düşmanlığının zirveye çıktığı XIX. yüzyılın ikinci yarısında, bu menfi gelişmenin aynı zamanda
bir Doğu Avrupa ülkesi olan Osmanlı Devleti'ni etkilemediği görülmektedir. Osmanlı Devleti,
Yahudilere düşmanlık yerine,
kendi vatandaşı olanlar
için 1865 yılında yeni bir nizamname yürürlüğe koyarak, onların dinî cemaat olarak örgütlenmelerini daha mükemmel hale getirdiği gibi sosyal dayanış-
212 «ALİ ARSLAN
malarına da katkıda bulunmuştu.1 Hatta
Yahudi cemaatine kendi mensuplarından cemaat kurumları için özel vergi
toplama hakkını da daha
sağlam temellere
kavuşturmuştu.
Doğu Avrupa ve Rusya'da yaşanan baskılar sırasında, Yahudiler
bir yandan Yahudi olarak yaşamak ve hayatlarını kurtarmak için çaba
gösterirlerken, diğer yandan Filistin'de bir devlet kurma düşüncelerini olgunlaştırmaya başlamışlardı.
Osmanlı Devleti, Yahudi göçünün bu yönlerini iyi kavramış ve Yahudi göçüne karşı alacağı tavrı da bu
noktalar dikkate alınarak
şekillendirmişti. 1870li yıllarda uğradıkları zulüm dolayısıyla mecburen
yaşadıkları yerleri
terk ederek Osmanlı Devleti'ne
sığman Yahudilerin
göçü insani
nitelikli olduğu için,
Osmanlı Hükümeti bunları kabul etmekte hiçbir mahzur görmemişti. Diğer ülkelerde tahkir
edilen Yahudilere karşı
Osmanlı yönetimince ortaya konan bu tavır, Osmanlı Yahudilerini de çok memnun etmişti.
Kudüs'te yerleşen Yahudilerin mahalleler kurmalarına, 1870'ten itibaren Yahudi yerleşim birimlerinin kurulmaya başlanmasına rağmen, Filistin
dahil göçmen Yahudilerin
Osmanlı topraklarına gelip yerleşmesi için herhangi
bir kısıtlama
yapılmamıştı. Ancak, İngiliz eski milletvekillerinden Oliphant’ın Filistin bölgesine Yahudilerin yerleşmesini hedefleyen projesini 1879 yılında Osmanlı Devleti'ne
sunması, Osmanlı yönetiminde
tereddütler meydana getirmiş ve yapılan teklifin "devlet içerisinde devlet" oluşturulmak istendiği şeklinde algılanmasına yol açmıştı. Oliphant’ın bu
teklifi, Yahudilerin Filistin dışında yerleşmeleri gerektiği kararının oluşumunda etkili olmuştu. Çünkü artık İngiliz yönetimi de
Suriye ve Arabistan bölgelerinde
Osmanlı aleyhine politikalar üretmeye başlamıştı. Artık Yahudilerin
özellikle Filistin
bölgesine göçü bir uluslararası kart haline dönüşmeye başlamıştı. Bu tereddütlerin oluşmasına rağmen 18801i yıllarda Os-
213-AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ manii
Devleti'ne sığman Yahudileri
kabul etmek, yani mazluma yardım etmek, devletin şanının bir gereği sayılmış, ancak Filistin'e Yahudilerin göçü engellenmeye çalışılmış ve bu devlet politikası haline getirilmişti.
Doğu Avrupa ve Rusya'dan kara ve deniz yoluyla gelen
Yahudilerden Osmanlı
vatandaşı olanların gümrüklerde resmî işlemlerini yaptırarak ülkeye
yerleşmesinde bir sakınca görülmemişti. 18901ı yıllara gelindiğinde,
Osmanlı yönetimi artık Yahudi göçü ile baş edemez bir duruma gelmişti. Bundan dolayı, yabancı devlet vatandaşı olan Yahudiler kaçak olarak Osmanlı topraklarına sığınmaya başlamışlardı. Buna karşılık Osmanlı yönetimi, Yahudilerin
ülkeye kabul edilmeyeceğini ilgili ülkelerin yetkililerine ve yolcu şirketlerine bildirdiği gibi,
vize vermemeleri için de Osmanlı diplomatlarını uyarmıştı. Osmanlı Hükümeti,
Yahudi göçünü Yahudilerin yaşadıkları yerlerden ayrılmadan veya
Osmanlı topraklarına yönelmeden engellemeye çalışmıştı. Burada dikkat edilmesi
gereken, Osmanlı
yönetiminin Yahudi muhacir istememesinin Yahudi karşıtlığından kaynaklanmadığıdır. Çünkü, başka
ülke vatandaşı Yahudileri ülkeye istemeyen Osmanlı yönetimi, kendi vatandaşı muhacir Yahudilerin yol masraflarını bile karşılayarak iskanlarını temin
ediyordu. Bu da Osmanlı
yönetiminin ırk veya din olarak Yahudi karşıtı olmadığını göstermektedir. Ayrıca siyasi kaygılar ortaya çıkmadan önce Osmanlı yönetimi, insanî amaçlarla Yahudi göçüne yardımcı da olmuştur.
Osmanlı Devleti yöneticilerinin, özellikle İngiltere başta olmak üzere dönemin büyük devletlerinin
politikalarına karşı tedirginlik
yaşadığı bir dönemde, daha Siyonist Teşkilatı’nın kurulmasından önce Yahudilerin
Filistin'de kurdukları kolonilerin
20'ye ulaşması, bir
nevi otonom idareler kurmaları ve hatta para basmaları II. Abdülhamid dahil Osmanlı yöneticilerinin gözünü
214« ALİ ARSLAN
korkutmuştu. Filistin'de Yahudilerin toprak satın alması, yerleşmeleri ve seyahat
etmelerine kısıtlamalar
getrilmişti. Ancak kapitülasyonlar ve
zaafiyet dolayısıyla
Osmanlı yönetimi bu yasaklardan istediği başarıyı elde edememişti.
Yahudilerin Filistin'e yönelik arzularından kaynaklanan
yasaklarla istediği neticeyi
elde edemeyen II. Abdülhamid
yönetimi, Yahudi göçünün yönünü Filistin dışındaki Osmanlı topraklarına çevirmeye çalışmış ve
Yahudileri İzmir, Selanik
ve Bursa gibi bölgelere
yerleştirme politikası takip etmişti. Bundaki hedef, Yunan ve
Bulgarlara karşı Selanik'te
Yahudilerden faydalanmak, İzmir için faaliyet gösteren Yunanlara karşı da Batı Anadolu'da gelecek için tedbirler almaktı.
11.
Abdülhamid'in 1882'den itibaren Filistin konusunda
hassasiyet gösterdiğine dair
bilgiler mevcut olmasına
rağmen, II. Abdülhamid ve Osmanlı yöneticiler Yahudilerin
Filistin konusundaki çabalarının ciddiyetini Herzl'in Filistin'in
kendilerine satılması için
müracaat etmesine kadar tam olarak kavrayamadıklarını görüyoruz. Çünkü Filistin'i
Kudüs ve Akka
olarak tespit, ancak 1891'de yapılmıştı. Osmanlıların Filistin dedikleri alan ile
Yahudilerin Filistin olarak kabul ettikleri alan arasındaki fark do-layısı ile Yahudiler Kudüs ve Akka dışındaki civar topraklara yer- lemeye başlamışlardı. II. Abdülhamid, Filistin'in toptan satılması teklifini reddetmesine rağmen, II. Abdülhamid dönemde Filistin'de
kurulan 32 Yahudi kolonisini dikkate aldığımızda, Filistin topraklarının Yahudiler
tarafından perakende tarzda satın alındığı ortaya çıkmaktadır. Zaten, AIU, Siyonist Teşkilatı’nın kurulmasının, Filistin'de
uygulanan kademeli yerleşme
politikasının tehlikeye sokacağı ve Filistin'de yapılmakta olan çalışmaları baltalayacağına kanaat getirmişti. AlU'in Türkiye Komitesi Başkanı Isaac Fernandez de "Dr.
Herzl'in başını çektiği hareket
Türki-
215-AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ ye'deki
İsraillilerin çıkarlarına, AlU'nin
yaptıklarına ve
Filistin'in sömürgeleştirilmesine
ters düşen" bir adım olarak yorumlanmıştı. Esasında, II. Abdülhamid ve dönemi yöneticileri Herzl
sayesinde Filistin konusunun ciddiyetini kavramışlardı. Herzl bu davranışı ile Filistin'de Yahudilerin yerleşiminin bir süre yavaşlamasına neden olmuştu.
Filistin'e bakış noktasından özellikle Siyonistler
veya bunlara paralel düşünenler ile Osmanlılar arasında ciddi
bir anlayış farkı mevcuttu.
Siyonistler, önce Osmanlı Devleti'ni
ingiliz İmparatorluğu gibi sömürgeci bir devlet kabul etmişler ve Osmanlı Devle-ti'nin yönetiminde bulunan Filistin kolonisini
para karşılığında
Osmanlılardan istemişlerdi. Osmanlı Devleti ise Filistin'i sömürdüğü bir toprak olarak görmemekte, burayı vatanın asli
bir parçası olarak
kabul etmekteydi. Filistin'i asli toprak ve orada yaşayanları da asli vatandaş kabul eden bir devlet anlayışında bu toprak parçasının satılmasının düşünülmesi zaten mümkün olamazdı. Bundan dolayı, Osmanlılar gerek
II. Abdülhamid ve
gerekse İttihatçıların
liderliğindeki II. Meşrutiyet döneminde, Avrupa'da
zulme uğrayarak
Türkiye'ye gelen Yahudi muhacirlerin İzmir, Selanik, Bursa, Adana,
Makedonya, Mezapotamya gibi yerlere yerleştirmekte bir sakınca görülmemekte, ancak
Filistin konusunda menfi bir tavır ortaya konarak, Yahudilerin Filistin'e yerleşmesine engel olunmaya çalışılmaktadır.
12.
Meşrutiyet döneminde göçmen Yahudilere karşı uygulanan politikalarda ciddi
bir farklılık
gözükmemektedir. II. Meşrutiyet dönemi başlarında bazı İttihatçıların
söylem bazında Yahudileri umutlandıran açıklamaları icraata
dönüşmemiş, II. Abdülhamid döneminde devlet adına alman kararların uygulamasına devam edilmişti. Özellikle Talat
Bey (Paşa) gibi İttihatçıların Osmanlı Hükümetlerinde yer
almaya başladıkları 7 Ağustos
216^ ALİ ARSLAN
1909'dan itibaren Yahudilerin
Filistin'den uzak tutulması
için Meşrutiyet anlayışı içinde politikalar üretilmeye çalışılmıştır. Yahudilerin
Osmanlı
topraklarına göçüne engel olamayan İttihatçılar da Yahudileri Filistin'den
uzak tutabilmek için, II. Abdülha-mid'in İzmir ve
Selanik uygulamasına benzeyen
bir tarzda, muhacir olarak gelen Yahudileri Makedonya ve Mezapotamya'ya yerleştirme politikasına yönelmişlerdi. I. Dünya Savaşı arefesin-de, Müslüman-Yahudi İttifakı projesi
ile mali olarak Yahudilerden faydalanmak isteyen İttihatçılar, İngiltere'nin bu
projeyi Arap-Yahudi İttifakına
dönüştürerek Osmanlı aleyhine kullanmak istemesi üzerine bundan vazgeçmişlerdi. İngiltere'nin politikası
çerçevesinde, Arap milliyetçileri Yahudilere Filistin'de
"Milli Yurt" vermeyi kabul etmişlerdi.
1492'deki ilk Yahudi göçünde, Yahudiler Batılıların karşısında onların düşmanı ve Doğuluların dostu konumumdaydılar. İkinci göçte ise, Doğu Avrupalılarla anlaşmazlık içinde olmalarına
rağmen Batı Avrupalılarla aynı safta yer almakta ve
Filistin'e göçte onların siyasi desteğini alarak hareket etmekteydiler.
Birinci göç hayat
kurtarmak için bir kaçış iken, ikinci göç daha özgür, daha refah içinde yaşamak ve imkan olursa Filistin'de
bir Yahudi devleti kurmak hedefiyle gerçekleşmiştir.
Endülüs'ten kaçmak zorunda kalan Yahudilere 1492'deki yardımı devamlı olarak hatırlanan Türklerin, esasında 400
sene sonra da Yahudilere bakışlarında bir değişiklik olmadığını görüyoruz. İnsani isteklerle
Osmanlı Devleti'ne
göçmek isteyenlerin
aynen 400 sene önceki gibi karşılandığını, ancak Osmanlı Devle-ti'nin bir parçasını ele geçirmek için çalışanlara karşı doğal olarak
tedbirler alındığını tespit
ediyoruz.
Osmanlı ülkesine yerleşen Yahudilerin ihtiyaçlarını karşılamak için gerekli
ortamı hazırlamada Osmanlı
yöneticilerinin bir
217» AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
engeli olmadığı, hatta katkıları olduğunu söylemeliyiz. Hatta
kendi gelenekleri içinde ibadet
yapmak isteyen göçmen Yahudilere,
eskiden beri Osmanlı
topraklarında yaşayıp bazı Sefarad Yahudiler engeller çıkarmalarına rağmen, bu
muhacirlerin kendi usûlleri dairesinde
ibadet yapmaları
Osmanlı yöneticileri tarafından resmen temin edilmişti. Sosyal faaliyetleri, örgütlenmeleri, eğitim çalışmaları, ticari
faaliyetleri yapmalarında bir
engelle karşılaşmayan
göçmen Yahudiler, Türkiye'deki siyasi faaliyetler içerisinde de yer almışlar ve ilk sendikal hareketleri başlatmışlardı.
Kısacası, siyasal nedenlerle Siyonistlere karşı gösterilen tepki dışında Türklerde ırk veya
din olarak Yahudi karşıtlığı
olmadığını rahat bir şekilde ifade edebiliriz. Bütün insanların yaşam hakkı olduğunu kabul eden, bütün
insanları insan kabul eden bir anlayışa sahip olanlardan farklı bir netice beklemek de zaten mümkün değildir. Hiçbir toprak
talebinde bulunmadıkları
ülkelerde kötü muamelelere uğrayan Yahudilerin devlet kurmak için toprak isteğinde bulunduğu bu ülkede, kendi vatandaşı olan Yahudilere hiçbir kötü muamele yapmadığı gibi, Avrupa'dan göçen Yahudilere de insani kaygılarla yardım eden,
hatta onların Filistin
dışına yerleşmelerine
müsaade edenlerin XIX. yüzyıl sonunda ve XX. yüzyıl başında yaşanan sınavda gösterdikleri başarı için takdir
edilmeleri gerekir.
Günümüzde de insanlarımızın ve bütün insanların insaniyet
sınavında başarılı olmaları,
insanca yaşanacak mutlu bir geleceğe bütün insanların kavuşması temennisiyle...
DİPNOT
. Olkühan Özdemir, Osmanlı Devleti'nin
Son Döneminde Yahudiler
ve Hahambaşılık, Marmara
Üniversitesi Türkiyat
Araştırmaları Enstitü-sü'nde basılmamış Yüksek Lisans
Tezi, İstanbul 2000,
s. 52-83.
CONCLUSION
Jews were exiled from Western Europe
in 13th and 14th centu-ries. Generally they took refugee with Ottoman State.
Ottoman State played the key role in their refugee position with his rule in
the Balkans and Eastern Europe. Paralel to the empire's withdrawing from
Europe, Jews in Eastern Europe had to achieve really bad days. Racial attitudes
would make those days darker.
in the second part of 19th century,
vvhich antisemitism had re-ached peak levels, this attitude didn't effect
Ottoman State as a Eastern Europe country. Instead of seeing them as enemy, Ottoman
go-vernment made a new regulation in 1865, that made it perfect for them to get
organized as a religious community. Moreover, he made it easier for Jews to
collect special taxes from its members.
Jews made an effort to live as a Jew
in Eastern Europe, on the other hand they started to make plans for
establishing a new state in Palestine. Ottoman State comprehended this plan and
embodied his manner against Jew settlement according to this situation. Leaving
220« ALİ ARSLAN
their lands because of the outrage
in Europe, Jews started to take refugee with Ottoman State in 1870's. This
immigration was obliga-tory and humanitary, so Ottonıans accepted it gladly.
Ottomans haven't restricted Jew
settlement in Kudüs at
first hand. But after Oliphant, one of former English deputies, presen-ted a
project of settling Jewish migrators to Palestine, they started hesitating and
perceived this project as "organizing a state in State." This offer
made Ottoman authorities decide to locate Jews out of Palestine. Because Britons
were follovving a certain politic line in Syria and Arabia against Ottoman
State. Jew settlement in Palestine was an international political card now.
Despite these conditi-ons, Ottoman State allowed these Jews, helped the needy
in 1880's; but tried to stop their way to Palestine and thought of it as a
state policy.
Jews, coming from Eastern Europe and
Russia, who were Ottoman citizens were allowed in the country by processing
neces-sary procedures in customs house. But in 1890's, Ottomans were having
difficulties in coping with Jewish migration. Foreign states' citizens were
coming to Ottoman lands secretly. Ottoman authorities told the foreign state
authorities that this would not be allo-wed and instructed his own officers not
to issue vizas to these Jews. The point here is that; Ottoman State didn't put
these acti-ons in practice because of antisemitism. He didn't let foreign Jews
to settle into his land bu he covered his own citizens' transportati-on costs.
This telis us that Ottoman State wasn't racially antisemi-tist. He even helped
Jews before he started having political prob- lems about this issue.
Ottoman State had doubts about
foreign countries' policies and in the same period, before Jews' Zionist
Organisation has been installed, Jews' colonies in Palestine reached to number
20. They
221 -AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ started
organizing a kind of autonomy and even coined money. Af-ter that, Abdülhamid II restricted them in buying
land and travel-ling. But he couldn't get what he wanted because of the
capitulati-ons and political weakness.
Abdülhamid administration, that couldn't success
in its plans against Jews, tried to rotate Jewish migration to regions except
for Palestine; like İzmir, Selanik
and Bursa. The target was to use Jews against Bulgarians in Selanik and Greeks
in Western Anatolia.
Abdülhamid II was responsive about Palestine but
he and his administrators could comprehend importance of this matter only after
Herzl's offer of buying Palestine. Because until 1891, Ottomans couldn't
determine Palestine as Jaruselam and Akka. Because of the difference in
perceiving Palestine, Jews started settling to. lands around Jerusalem. Abdülhamid II denied Palestine's buying
project but if we consider 32 Jewish colony in Palestine those years, it can be
understood that Jews bought retail. Alleiance Israelite Uni-, verselle (A1U)
suggested that a Zionist organization would risk Je-wish settlement in
Palestine. AIU's Turkey Comittee Chief Isaac Fernandez said that Dr.Herzl's
enterprise was against to Israel inte-rests in Palestine. Actually Abdülhamid administration understood the
Palestine problem's importance through Herzl. He slowed down Jewish settlement
for a while.
There was a serious perspective
difference about Palestine betvveen Zionists and Ottomans. At first hand,
Zionists thought that Ottoman was a colonialist empire, so they wanted to pay
in return to Palestine. But Ottomans were not seeing Palestine as a peace of
land; it was a part of their motherland. And it is not pos-sible for a state to
see Palestine as motherland and also seli it. Because of that, neither Abdülhamid II nor İttihat Terakki nıinded settling Jews to İzmir, Selanik, Bursa, Makedonya and
Mezopo-
222* ALİ ARSLAN
tanıya but they put the boot in Palestine issue and tried to
stop Jew settlement in Palestine.
There wasn't a big difference in
Jewish policy after 1908 too. Some part of İttihat Terakki made declerations that gave hope to Jews but
this was never put into action and they continued desici-ons which were given
during Abdülhamid administration.
Especi-ally after 7 August 1909, when party members like Talat Paşa, star-ted officiating in
Ottoman governments, new policies has been ge-nerated. ittihat Terakki that
couldn't stop Jewish migration to Ottoman land, preferred to settle them into
Macedonia and Mesopota-mia. in World War I eve, İttihat Terakki thought of a
Muslim-Je-wish alliance but when England turned this into a Arabian-Jewish
alliance, they gave up. Obeying to English policy, Arabian nationa-lists
accepted giving land to Jews in Palestine.
During the first Jewish migration in
1492, according to Wes-tern community, Jews were friends of East not West. But
in the se-cond one,
Jews were receiving political
support from Western Euro-pe against Eastern Europe. in the first migration,
Jews were run-ning away for their lives, but in the second one they were aiming
a more free and wealthy life and to establish a new state in Palestine.
We can see that there is no
difference between the attitudes of Turks about helping Jews both in the first
migration and in the second migration. People who wanted to come to Turkey
because of humanitarian causes were being welcomed like the had been four
hundred years ago. But naturally, the ones who wanted to come to get a piece of
land from Ottoman State weren't.
Otoman authorities weren't
interrupting Jews to provide the necessary conditions for themselves,
contrarily, they were helping them. Besides, they let them worship according to
their own traditi-ons, even when a branch of Jews, Sefarads, tried to handicap
this
223 «AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
opportunity for them. Jews
didn't encounter any obstacles in their social activities, organizations,
education and commercial activities, also took part in Turkish political life
and started the first unionist movement.
in brief, except for the political
reaction, Turks never had anti semitist feelings. Besides, it is not possible
to think that a state which accepts people because of their humanity, has
racist and reli-gious prejudices. The state that never mistreated Jews who
wanted land from him and helped them for humanitarian concerns, even let them settle
into a place except for Palestine, should be appreci-ated for his success in
the hard examinations at the end of 19th century and at the beginning of 20th
century.
BİBLİYOGRAFYA
BAŞBAKANUK OSMANU ARŞİVİ FONLARI
BOA, MV
BOA, Y.PRKAZN
BOA, Y. PRK.UM
BOA, Y.A.Res
BOA, Y. MTV
BOA, Y.PRK, ZB
BOA, İrade-i Hususiye
BOA, İrade-i Dahiliye
BOA, İrade-i adliye ve Mezahib
BOA, DH. MUİ
BOA, DH KMS
BOA, DH/İ-UM,
Belge numaraları dipnotlarda verilmiştir.
226» ALİ ARSLAN
KİTAP VE MAKALELER
Ağanoğlu, Yıldırım, Balkanlar
Anastasiadou, Meropi, Tanzimat: Çağında Bir Osmanlı Şehri Selanik, çeviren Işık Ergüden, İstanbul 2001.
Apjohn, Lewis W. E.
Gladstone, London.
An, Mehmet Salih "Osmanlı Arşiv Belgeleri
Işığında II. Ab-dülhamid Dönemin'de Yahudilerin
Filistin'e Yerleşim
Çabaları", Akademik Araştırmalar Dergisi, sayı 24, İstanbul 2005, s. 110.
Arslan, Ali, "Yahudilerin Gabele
Vergisi", /. Ü. Edebiyat
Fakültesi Tarih Araştırmaları Merkezi Osmanlı Öncesi ile Cumhuriyet Dönemi Esnaf ve Ekonomi Semineri
(9-10 Mayıs 2002)
Bildirileri, II, Globus Dünya Basımevi, İstanbul 2003. 391-403.
Arslan, Ali, "Osmanlı Devleti'nin Son Döneminde Yahudilerin Üsküdar'daki Eğitim Faaliyetleri",
Üsküdar Sempozyumu
(12-14 Mart 2004), İstanbul 2005,
s.
Arslan, Ali "Grek-Vlach Conflict
in Macedonia", (Academie des Sciences de Bulgarie) Etudes Balkaniques, ,
XXXIX/2 (2003, Sofia), s. 78-102.
Arslan, Ali "Vlachs of
Manastir", 2004, s.
Arslan, Ali, "Yunanistan'ın Doğu Ege Politikası ve Osmanlı Devleti'nin Adalardaki Halkla
İlişkileri ve Yardımları", İ.Ü Edebiyat
Fakültesi, Güney Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, Sayı: 12, İstanbul 1998, s. 23-36.
Arslan, Ali Balkanların Anahtarı Taşöz, Emre Yayınları, İstanbul 2005.
Arslan, Ali Kısırdöngü/Türkiye'de Siyaset
ve Üniversite,
İstanbul 2004. Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri, I, Ankara 2005.
227
. AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
Bali, Rıfat N. "İstanbul'da Yahudi Fuhuş Tacirleri", Tarih ve
Toplum, Temmuz 2003, sayı 235, s. 9-19.
Ben-Artzi, Yossi, "Changes in
the agricultural sector of the moshavot, 1882-1914", Ottoman Palestine
1800-1914, Editör: GadGilbar,
s. 136.
Benbassa, Esther, Son Osmanlı Hahambaşısmm Mektupları, istanbul
1998.
Benbassa, Esther -Aron Rodrigue, Türkiye ve Balkan Yahudileri Tarihi,
istanbul 2003.
Benbassa, Esther, "20. Yüzyıl Başında Osmanlı împaratorlu-ğu'nda Siyonizm",
çeviren: Natali
Medina, s. 227.
Buzpınar, Ş. Tufan "II. Abdülhamid Dönemi'nin ilk Yıllarında Filistin'de Yahudi Iskanı Girişimleri (1879-1882),
Türkiye Günlüğü, 30, Eylül -Ekim 1994, s. 58-60.
Büyük islam Tarihi, Redaktör Hakkı Dursun Yıldız, IV, istanbul 1987.
Can, B. Bülent, "Halkın Haçlı Seferi
(1096)", Tarih ve Toplum, sayı 165, Eylül 1997, s. 28.
Can, B. Bülent, "Yahudi Katliamları" Tarih
ve Toplum, Mayıs, Haziran
Ağustos 1997.
Cengiz, Hayrullah, "Rusya'nın 1895-1805
Yılları Arasında Kafkasya
Ermenileri Politikası - Ermenileri Ruslaştırma Çabaları", Kafkas Araştırmaları, IV, istanbul 1998, s. 176.
Çolak, Melek "Milas Yahudileri ve Türk-Yahu di İlişkileri", Akademik
Araştırmalar Dergisi,
sayı 21, s.
60.
Delmas, Claude, Avrupa Uygarlık Tarihi, çeviren; Nihal Önol, İstanbul 1973.
228
- ALİ ARSLAN
Eraslan, Cezmi 11. Abdülhamid ve İslam Birliği, İstanbul 1992.
Eren, Burhan, "Yinon Muallem ile
"Türk Müziğinin Yahudi
Sesi" başlığı ile tarafından yapılan röportaj", Zaman/Turkuaz,
9 Ekim 2005.
Erim, Nihat, Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih
Metinleri, Ankara 1953.
Güleryüz, Naim , "Moşe Levi", İstanbul Ansiklopedisi, V, İstanbul 1994, s. 211.
Firestone, Ya'akov "The
land-equalizing musha' village; a re- assessment", Ottoman Palestine
1800-1914, Editör: Gad G.
Gilbar, Leiden 1990, s. 122-
Gross, Nachum T., "The
Anglo-Palestine Company", Ottoman Palestine 1800-1914, Editör: Gad Gilbar, s. 219-220.
Herzl, Theodor, Hatıralar, Türkçesi: İstanbul 2002.
Karasapan, Celal Tevfik, Filistin ve Şark- ül- Ürdün, II, İstanbul 1942.
Kark, Ruth "Rise and dicline of
coastal towns", Ottoman Palestine 1800-1914, Editör; Gad G. Gilbar, Leiden 1990,
s. 83-84.
Kodaman Bayram -Nedim İpek, "Yahudilerin Filistin'e Yerleştirilmeleri ile
ilgili Olarak II. Abdülhamid'e
1879'da Sunulan Layiha", Belleten, LVII, 37,s. 575-585.
Kurat, Akdes Nimet, Rusya Tarihi, 3. Baskı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1993.
de Lange, Nicholas, Yahudi Dünyası, İstanbul 1987.
Mantran, Robert, İstanbul Tarihi, Çeviren: Teoman Tunçdo-ğan, İstanbul 2005.
Molho, Rena, "Tanzimat Öncesi ve Sonrasında İstanbul Ya-
229
• AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE YAHUDİ GÖÇÜ
hudileri", 19. Yüzyıl İstanbul'unda Gayrimüslimler, Editör:
Fino-lopı Stathıs, İstanbul 1999, s. 79-81.
Munck, Thomas, Seventeenth Century
Europe, 1598-1700, 1900.
Nahum, Henri, İzmir Yahudileri, İstanbul 2000.
Nicault, Catherine, "Osmanlı Kudüs'üne Dönüş" Kudüs 1850-1948,
Hazırlayan: Catherine
Nicault, İstanbul 2001,
s. 54-58.
Nicault, Catherine, "1917:
Kutsal Şehir İçin Yeni
Efendiler", Kudüs 1850-1948,
Hazırlayan: Catherine
Nicault, İstanbul 2001,
s. 20.
Peçevi İbrahim Efendi, Peçevi Tarihi I (Yayma Hazırlayan Bekir Sıtkı Baykal), Ankara 1981.
Plairet, Michael, Balkan Ekonomileri
1800-1914, Çeviren Ayşe Edirne,
İstanbul 2000.
Polat, Emre Osmanlı'nın İlk Yahudi
Sosyalisti, İstanbul 2004.
Rodrigue, Aron, Türkiye Yahudilerinin Batılılaşması, İstanbul.
Seignobos, Charles, Avrupa
Milletlerinin Mukayeseli Tarihi, çeviren;
Samih Tiryakioğlu, İstanbul 1960.
Schmelz, U.O., "Population
characteristics of Jerusalem and Hebron regions according to Ottoman census of
1905", Ottoman Palestine 18001914, Editör: Gad Gilbar, s. 65.
Sultan Abdülhamid, Siyasi Hatıratım, Dergah Yayınları, İstanbul 1984
Ovadya, Silvyo "Yahudi Okulları", İstanbul Ansiklopedisi,
VII, İstanbul 1994,
s. 402-403.
Öke, Mim Kemal, Filistin Sorunu, Ufuk Kitapları, İstanbul 2002.
Öktem, Emre, "David Ben Gourion", Toplumsal Tarih, sayı: 142, İstanbul 2005, s. 87.
Özdemir, Ülkühan, Osmanlı Devletinin Son Döneminde Yahudiler ve Hahambaşıhk (Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü'nde
basılmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2000.
Taylor, Alan R., İsrail'in Doğuşu, İstanbul 2001.
TRUVA / BİREYSEL GELİŞİM
1,
ÇOCUKLARDERİN DOŞONOR
Mehmet Murat Döğüşgen
2,
DEĞİŞİME VAR MISINIZ?
Nancy Christie Çev. Esra Makara
TRUVA/EDEBİYAT
1.
DA VİNCİ ALDATMACASI (Roman) Thomas
Swan Çev. Serhan
Nuriyev (3 baskı)
2.
DERYALARI DİZE GETİRENLER (Roman)
Raif Karadağ
. ,.' 3,SAHTE MELEKLER -
Hortumcuzadeler (Roman)
Memduh Bayraktaroğlu
4.
AŞKI SEVEN BEŞ KADIN (Öykü) Ihara Saikaku Çev. Sevda Kubilay
5.
KUTSAL KADIN (Roman) Qaisra
Shahraz Çev. Deniz
Arslan
6.
ÇÖL KAHRAMANI (Roman) Donya AI-Nahi Çev. Serhan Nuriyev
7.
ATTİLA - Tann'nın Kılıcı (Roman)
Ross Laidlaw Çev. Selim Yeniçeri (2 Baskı)
8.
ADOLPHE (Roman)
Benjamin Constant Çev. Mehmet Murat Döğüşgen-Ergün Büke
9.
BEYAZ MOĞOLLAR (Roman) William Dalrymple Çev. Enver Günsel 10. MATHILDA'DAN KALANLAR
(Roman) Marcia Willett Çev. Özlem Toprak
11.
PERİ MASALINDA GÜZEL (Öykü) Ayça Atçı
12.
KRAL FİDYESİ (Roman)
James Grippando Çev. Enver Günsel
13.
AKBABA FONU (Roman) Stephen
W. Frey Çev. Deniz
Arslan
14.
GÜMÜŞ ÇANLAR (Roman)
Luanne Rice Çev. Safiye Gül Avcı - Murat Özpınar
15.
BİLDİĞİM BİR SIR VAR (Roman) Marcia Willett Çev. Safiye Gül Avcı
16.
ANTİKACI ARAGO'NUN GÜNLÜĞÜ (Roman) Mehmet Murat tldan
17.
SAKLI MABET (Roman)
Stephen W. Frey Çev. Banu Sadıklar - Esra Makara
18.
DANS ET BENİMLE (Roman)
Luanne Rice Çev. Aslı Türk - Nilgün Eker
19.
HÂlA YAZIP ÇİZECEK BİRKAÇ SATIRIM KALDI (Anı) Tamer Şahin
20.
İP CAMBAZI İMPARATOR (Roman) Su Tong Çev. Deıya Öztürk
21.
TAYFUN (Roman)
Qaisra Shahraz Çev. Deniz Arslan
22.
KAFKAS RULETİ'- Fırat'ın Ayak
Sesleri (Roman)
Selman Kayabaşı (2 Baskı)
23.
UYANMIŞLAR TARİKATI (Roman) Jacques Attali Gev. İlhan Güllü
24.
PARİS'İN ALTINDAKİ GÜLLER (Roman) Mehmet Murat 11dan
25.
MİLYON DOIAKLIK GİZEM (Roman) James Grippando Çev. Filiz Göktaş
26.
UYUŞTURUCU TARİKATI-PIT (Öykü) Selena Özen - Uygar Özen
27.
- AMERİKA DÜŞERKEN (Roman)
Mustafa Karnas
28.
TAŞ YÜREK (Roman) Luanne Rice Çev. Mesut Şahın
29.
AMERİKA 2014 (Roman) Dawn Blair Çev. İrem Özel
30.
AYTEN (Roman) Burhan Cahit
Morkaya
31.
MİSYONERLER SAVAŞI Mustafa Karnas
32.
TÜRKİYE'NİN GÖZYAŞLARI (Roman) Selman Kayabaşı TRUVA/EKONOMİ
1.
AÇIK TOPLUM - Küresel Kapitalizmde Reform
George Soros Çev. Doğan Selçuk Öztürk
TRUVA / INCELEME-ARAŞTIRMA
2.
MOR BAKIŞLAR - Kadının Sırtından Sopa
Eksik Olmuyor Cahide
Günay (2 Baskı)
3.
ATATÜRK'TEN İNSANLIĞA YOL GÖSTEREN SÖZLER Derleyen:
Selman Kılmç (2 Baskı)
4.
PRENSES DIANA CİNAYETİ - Yüzyılın Yalanı Noel
Botham Çev. Sevda
Kubilay - trem Özel
5.
MEDYA İMPARATORLUĞU - İhtilaller, İhaleler ve 28 Şubat'ın Kutsal İttifakı Hamit Karalı
6.
YENİÇAĞ'DA DÜŞÜNCE GÜCÜ VE HOLlSTlK SAĞLIĞA
AÇILAN PENCERE
Özer Uçuran Çiller
PİRİ REİS HARİTASININ ŞİFRESİ
Metin Soylu (4 Baskı)
ATATÜRK VE KAYIP KITA MU
Sinan Meydan (4 Baskı)
ATATÜRK'TEN TÜRKİYE'YE IŞIK TUTAN KONUŞMALAR
Derleyen: Doç. Dr. Halil Bal (2 Baskı)
PIRI REİS'İN HAZİNELERİ
Metin Soylu (2 Baskı)
10.
ŞAFAKTA KIZIL GÖKYÜZÜ
James Gustave Speth Çev, Semih Türkoğlu
11.
SON TRUVALILAR
Sinan Meydan (2 Baskı)
TRUVA/METAFİZİK
1.
DÜNYANIN SONU 2009 - Mesih ve Armagedon
Kehanetleri Peter
Lorie Çev. Attila Berkeoğlu (4 baskı)
2.
NOSTRADAMUS 2003-2025 KEHANETLERİ - Geleceğin Tarihi
Peter Lorie Çev. Seda Çöl
TRUVA/POPÜLER
1.
SAMİMÎYSEN KONUŞALIM Dilek Kaykılar
2.
LUCIFER'DEN KADINLARA ŞEYTANİ TAVSİYELER Deniz
S.
Vincente
3.
MEFİSTO'DAN ERKEKLERE ŞEYTANİ TAVSİYELER Deniz
S. Vincente
4.
EV ERKEĞİNDEN SANAL SOHBETLER Haluk Kesim -
Aydın Denizci
5.
BAFOMETTEN HERKESE ŞEYTANt TAVSİYELER Deniz
S. Vincente
6.
EV ERKEĞİNDEN AŞK MASALLARI Haluk Kesim - Aydın Denizci
7.
SIRADAN SÖYLEMLERE KARİZMATİK CEVAPLAR
Polat Labar
8.
DRUİDLER'DEN YÜRÜTTÜĞÜM POPÜLER BÜYÜLER Deniz
S.
Vincente
9.
AÇI - Felsefi Kaçık Komedi Abdullah Koçoğlu (Joker Abdul) TRUVA/SAĞLIK
1.
DİYET Mİ? NİYET Mİ?
Memduh Bayraktaroğlu
2.
GÜZELLİĞİN SIRLARI
Sevgi Anık
TRUVA/SANAT
1.
IŞIĞA TUTUNMAK Bünyamin Aygün
2.
ÇANAKKALESAVAŞI KARİKATÜRLERİ
Halil Ersin Avcı
TRUVA /SİYASET
1.
ŞEYTANA SON-Terörde Savaş Nasıl Kazanılır? Richard
Perle-David
Frum Çev. Gökçe Kaçmaz
2.
HAYDUT MİLLET - Dünyanın Bilmediği Amerika
Peter Scowen Çev. Attila Berkeoğlu
3.
BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ VE TÜRKİYE Abdullah Şahin
4.
KISIR DÖNGÜ - Türkiye'de Üniversite Ve
Siyaset Prof. Dr. Ali Arslan
5.
CASUSLUK - 20. Yüzyılın En Büyük Casusluk Operasyonları Ernest
Volkman Çev. Sevda Kubilay-Melike Atik
1.
6.
MODERN SAVAŞLARI KAZANMAK - Terörizm ve Amerikan imparatorluğu General Wesley K. Clark Çev. Attila Berkeoğlu
7.
SİSTEM DE ÇÖKTÜ İNSAN DA ÇÖKTÜ Memduh Bayraktaroğlu
8.
DARAĞACINDA BİR BAŞBAKAN -Menderes! Menderes! İsmet
Bozdağ (3 Baskı)
9.
TARİHİN SEYRİNİ DEĞİŞTİREN GİZLİ AJANLAR Ernest Volkman Çev. Enver Günsel
10.
BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ VE TÜRKtYE ÜZERİNE
STRATEJİK ANALİZLER Prof, Dr. Mahir Kaynak (4 Baskı)
11.
AMERİKAN ÜSTÜNLÜĞÜ HAYALİ - Yanlış Kullanılan Amerikan
Gücünün Düzeltilmesi
George Soros Çev. Doğan Selçuk Öztürk
12.
GİZLİ DÜNYA İMPARATORLUĞU - Dünyayı Yöneten Gizli
Güçler Jim Marrs Çev. Selim Yeniçeri (3 Baskı)
13.
TARİH BOYU SAVAŞ VE STRATEJİ
E. Tuğgeneral Nejat Eslen (Genişletilmiş 3. Baskı)
14.
BAŞARISIZ BAŞARI - Bir İstanbul Macerası Ergun Göknel
15.
TAPINAĞIN GİZLİ KAPISI Halil Ersin Avcı
16.
MASKELİ BALO - Türkiye, ABD ve Diğerleri Prof. Dr. Mahir
Kaynak (2 Baskı)
17.
POLİTİKADA ŞİDDET Tana Akyol
18.
SIRLAR OPERASYONU - Terör mü? Politika mı? Jim Marrs Çev. Pınar Bulut
19.
KÜRESEL HAMLELER ANAHTAR STRATEJİLER
E. Tuğgeneral Nejat Eslen (Gözden Geçirilmiş 2. Baskı)
20.
BARIŞ İSTİYORSAN SAVAŞA HAZİR OL - Savaşta ve Barışta Stratejinin Mantığı Edward N. Luttvrak Çev. Melike Atik
21.
HAYALET SAVAŞLARI Steve Coll Çev, Enver Günsel
22.
İSTİHBARAT RAPORLARINA GÖRE İSRAİL'İN GAP SENARYOSU - Tevrat'ta Yazılanlar Uygulamaya Mı Konuluyor? (2 Baskı)
Hasan Taşkın
23.
KARANLIĞIN SAVAŞÇILARI
Ernest Volkman Çev. Aslı Türk - Halime Çetin
24.
BAŞIMIZA ÇUVAL GEÇİRENLER Prof. Dr. Mahir Kaynak
25.
ŞU DERİN DEVLET Hasan Taşkın (3 Baskı)
26.
BEYAZ CAMIN KARA KUTUSU Kadir
Çelik (2 Baskı)
27.
KÜRESEL İSTİHBARAT - Günümüzde Dünya Gizli
Servisleri
' Paul Todd - Jonathan Bloch Çev. Enver Günsel
28.
2000 YAŞINDA BİR DÜNYA GÜZELİ Ergun Göknel
29.
KONUŞAN TÜRKİYE Murat Erdin
28.
TRUVA/ SOSYOLOJİ
1.
AVRUPA YOLUNDA BATILAŞMAYA DA BATILILAŞMA - İstanbul'da Sosyal
Değişimler
Dr. llbeyi Özer
2.
'', MİLENYUM TARİKATLARI - Batı'da Yeni Dini Akımlar
Prof. Dr. Ali Köse
TRUVA /TARİH
1.
SÜRGÜNDE ÜÇ ÖLÜM - Enver, Talat ve Cemal Paşaların Bilinmeyen Yönleri Emir Sekip Arslan Haz. Ömer Hakan Özalp (4 Baskı)
2.
CEHENNEM DEĞİRMENİ - Siyasi Hatıralarım RaufOrbay(2Baskı)
3.
HEDEFTEKİ SULTAN II. ABDÜLHAMİD - Bir Siyasi Tarih
Denemesi Dr. Vahid Çabuk (2 baskı)
4.
HAREM PENCERESİNDEN II. ABDÜLHAMİT İsmet Bozdağ
5.
KÜRT İSYANLARI İsmet Bozdağ
6.
BİLİNMEYEN ATATÜRK - Celal Bayar Anlatıyor İsmet Bozdağ (4 Baskı)
7.
KIZIL MEYDANDAN TAKSİME - Siyasette, Kültürde ve Sanatta Türk-Sovyet İlişkileri
Raşid Tacibayev
8.
OSMANLI'NIN İLK YAHUDİ SOSYALİSTİ - Avram
Benaroya ve Faaliyetleri Emre Polat
9.
LATİFE VE FİKRİYE - İKİ AŞK ARASİNDA ATATÜRK - Atatürk'ün Başyaveri Salih
Bozok Anlatıyor
İsmet Bozdağ (5 Baskı)
10.
ATATÜRKTEN HİÇ YAYINLANMAMIŞ ANİLAR Prof. Dr.
Yurdakul Yurdakul (4 Baskı)
11.
KUTSAL ERMENİ PAPALIĞI - Eçmiyazin Kilisesi'nde Stratejik Savaşlar Prof. Dr. Ali Arslan
12.
KAYİP TOPRAKLAR-Ortadoğu'da Türk Askeri Burak Artuner
13.
ATATÜRK'ÜN SOFRASI Derleyen: Oğuz Akay (2 Baskı)
14.
AVRUPAYLA AŞKIMIZ Burak Artuner
15.
GAZİ - Fikriye'yle Neden Evlenmedi? Latife'yle Neden
Evlendi?
Derleyen: Oğuz Akay
16.
OSMANLIDAN CUMHURİYETE RUM BASINI Prof. Dr. Ali
Arslan
17.
SOYKIRIM MI? HODRİ MEYDAN! - Atatürk'ten Soykırım İddialarına Cevaplar
İsmet Bozdağ
18.
ROSSLYN VE KUTSAL KASENİN SIRLARI Mark Oxbrow - lan
Robertson Çev. Enver Günsel
19.
ORTADOĞUDA İRKÇILIK VE KÖLELİK Prof. Dr. Bernard Lewis
20.
AWUPADANTÜRKtYEYElKtNCl YAHUDİ GÖÇÜ Prof. Dr. Ali Arslan
21.
HEDEF GELİBOLU Oğuz Akay