Ana içeriğe atla

  
 
Print Friendly and PDF

Güvenen Beyin PATRICIA S. CHURCHLAND

 

 

İÇİNDEKİLER

ŞEKİLLER

Teşekkür

1. Giriş

2. Beyin-Temelli Değerler

3. Önemseme ve Bakım

Oksitosin Dışında Ne var?

4. İşbirliği ve Güven

Evrim ve İnsan İşbirliği

5. Ağ Oluşumu:. Genler, Beyin ve Davranışlar

6 . Sosyal Yaşam için Gerekli Beceriler

İnsanlar, Niyetler ve Ayna Nöronlar

7. Kural Değil

8 . Din ve Ahlak

Kaynakça

Dizin


main-1.jpg

İHIM

Nörobilim Ahlak Hakkında Bize Ne Anlatır?

Patricia S. Churchland

GÜVENEN BEYİN

 

Güvenen Beyin

PATRICIA S. CHURCHLAND

California, San Diego Universitesi'nde ve Salk Enstitüsü'nde felsefe profesörü olan Patricia S. Churchland, günümüzün en önemli nörofelsefecilerindendir. 1991 yılında MacArthur Fellowship ödülüne layık görülen yazarın başta Nörofelsefe olmak üzere diğer önemli kitapları Alfa Bilim dizisinden yayıma hazırlanmaktadır.

YELDA TÜREDİ

Boğaziçi Üniversitesi Kimya Mühendisliği mezunudur. Türkçeye kazandırdığı başlıca eserler şunlardır: İstanbul'u Dolaşırken, Büyük Satrant Tahtası, Einstein: Bilim Dünyasından Bir Hayat, Daru!İn: Bilim Dünyasından Bir Hayat, Stephen Hawking: Bilim Dünyasından Bir Hayat.

Güvenen Beyin

 

 

1. Basım: Şubat 2013

 


main-2.png

ALFA'   BiliM

Kimseye güvenmemek ahlaksızlıktır, aynı şekilde herkese güvenmek de ahlaksızlıktır. -Seneca

Bizim memelilere özgü çatışmamız şudur:

Neyi kendimize saklayacağız, neyi başkalarına vereceğiz? Bu çizgiyi arşınlarken başkalarını denetlemeye ve başkaları tarafından denetlenmeye ahlak deriz.

-lan McEwan, Sonsuz Aşk

İÇİNDEKİLER

ŞEKİLLER

2.1    Oksitosinin moleküler yapısı

Subkortikal yollar

Teşekkür

Pek çok sabırlı ve zeki bilim insanı ve felsefeci bildiklerini bana öğretmek için çabaladılar. Özellikle Roger Bingham, Siman Blackbum, Don Brown, Sue Carter, Bud Craig, Antonio Damasio, Hanna Damasio, Owen Flanagan, A.C. Grayling, Greg Hickok, Saralı Hrdy, Barry Keveme, George Koob, Randy Nesse, Jaak Panksepp, Don Pfaff, V.S. Ramachandran, Matt Rid-ley, Terry Sejnowski, Michael Stack, Ajit Varki ve Piotr Winki-elman. Lt. Col'a teşekkür etmek isterim. Califomia-San Diego Üniversitesi'nde eğitim görürken (USAF) Bili Casebeer ahlakın kökeninin bilimsel açıklamasına karşı mevcut argümanların kusurluluğuna ve hem Aristoteles hem de Hume'un ahlakın nörobiyolojisini anlamlı bulacak ahlak filozoflan olduğuna beni ikna etti. Ralph Greenspan ve ben beraberce nörobiyoloji ve ahlak üzerine doktora dersi verdik, benim için hem eğlenceli hem aydınlatıcı bir çabaydı ve Ralph bu kitaptaki fikirlerin pekiştirilmesinde etkiliydi. Ek olarak, özellikle UCSD'de doktora öğrencisi Chris Suhler'e teşekkür etmek istiyorum: bana yaşının çok ötesinde bilgelik, dil ustalığı ve sağduyu verdi. Edwin McAmis'e de büyük desteği, kitabın taslağını bir avukat gibi, netlik ve uyumluluk gözeten benzersiz okuyuşu için teşekkür borçluyum. Felsefeci, sanatçı ve müşkülpesent

bir eleştirmen olan Sue Fellows'a da minnettanm. Kılı kırk yaran eleştirileriyle beni aptalca hatalardan koruyan ve ahlakın nörobiyolojisi üstüne yeni yollar aşılayan Mark Churc-hland ve Anne Churchland de bana çok yardımcı oldu. Paul Churchland, hemen hemen kırk beş yıl boyunca benimle her düşünce üzerinde çalıştı; asla bir fikir ona mı bana mı ait emin olamıyorum, biz bunun önemli olmadığına karar verdik. Ayrıca Princeton University Press'in başeditörü Rob Tempio'ya, kitabı hazırlamamda pek çok şekilde yardım eden düzeltmen Jodi Beder'e ve hiçbir aksaklığa izin vermeyen Debbie Tegarden'a da özel teşekkürlerimi sunarım.

1.    Giriş

Okulda çileyle imtihanı öğrendiğimizde bana akıl almaz ölçüde adaletsiz geldi. Nasıl olmuştu da Avrupa'da yüzlerce yıl yerleşik bir uygulama olagelmişti? Temel fi.kir basitti: Tann'nın müdahalesiyle hırsızlıkla suçlanan suçluysa gölün dibine batar, zinayla suçlanan masumsa elini kızgın demir dağlamaz, böy-lece masumiyet açıkça ortaya çıkardı. Sadece suçlular boğulur, sadece suçlular yanardı. (Cadılar için yargılama daha katıydı: Cadılıkla suçlanan boğulursa masum kabul edilir, eğer yüzeye çıkarsa suçlu kabul edilerek hazır bekleyen ateşe götürülürdü.) Bir boş zamanımızda arkadaşım ve ben bir plan yaptık. O beni yapmadığım halde cüzdanını çalmakla suçlayacak, bunun üzerine ben de elimi ocağın üzerine koyacak, elimin yanıp yanmadığını görecektik. Elimin yanacağına emindik ve yandı. Peki, bu denemenin sonucu bu kadar barizken, insanlar çileyle imtihanı adalet sistemi sayarak ona nasıl güvenebilmişlerdi?

Ortaçağ rahiplerine göre, bunun cevabı bizim denememizin ciddiyetsizliğidir, Tanrı yaramazlık yapan çocuklar için mucizelerle müdahale etmeye lütfetmeyecektir. Bu cevap bize biraz uydurma gözükmüştü. Tann'nın yanlışlıkla suçlanan birileri için herhangi bir zamanda müdahale ettiğini gösteren kanıt var mıydı? Başka bir zorluk dinsizlerle ilgiliydi, yani mese-

la henüz misyonerlerin ulaşmadığı kişiler ya da... Belki ben? Sonuçta bu cevap ahlaki uygulamalarda metafizik (ya da o zamanki tabirimizle "uhrevi") inançlar konusuna dikkatimizi çekti, hem de suçluyu tespit etmede bize bariz şekilde adil gelenin diğerleri için hiç de adil olmayabileceğini fark etmemizi sağladı.

Tarih öğretmenimiz ortaçağlı atalarımıza karşı hissettiğimiz üstünlüğü yumuşatmayı amaçlayarak bu ortaçağ uygulamasını o zamanki durumla açıklamaya çalıştı: çileyle imtihanda, suçlular Tann'nın kendilerini kurtarmayacağına inandıkları için muhtemelen itiraf edecek, Tann'nın kendilerine yardım edeceğine inanmış masumlarsa imtihana girmeye hazır olacaklardı. Bu şekilde sistem masumları korumakta başarısız olsa bile suçlulardan itiraf almakta oldukça iyi işleyebilirdi. Bu cevap ahlaki uygulamalarda faydacılığın mevcudiyetine dikkatimizi çekti, bizde yaratılan beklenti kadar yüce değildi. Eğer masumsanız ve çileyle imtihan ediliyorsanız, bu ne korkunç bir adaletsizlikti. Kendimi piyano hocama cadılık yapmaktan suçlanarak iplerle bağlanmış, bir nehirde boğulurken hayal edebiliyordum. 1

1 Edwin McAmis İngiliz adaletinin ayırt edici vasıflarına ancak 1066'daki Nonnan İstilası'ndan sonra kavuştuğunu belirterek, benim hukuk tarihi bilgilerime katkıda bulunmuş. tık başta Norman-lar Anglo-Sakson çileyle imtihan sistemini değiştirmek için hiçbir şey yapmadılar. Aslında, kendi tanrısal yollarını getirdiler - savaşla imtihan. Bütün bunlar II. Henry 1154'te tahta çıktıktan kısa süre sonra değişti. Henry daha önce İngiltere'deki kraliyete ait arazilerin başkalarına verildiğini öğrendi. Hemy'nin selefi, Kral Stephen'in saltanatını altüst eden şiddet, hatta anarşi bu zayiata sebep mi olmuştu? Bu arazilere sahip olanlar işgalciler miydi, yoksa bunları daha önceki bir kraldan mı almışlardı? Bu sorulara cevap vermek kolay değildi. çünkü İngiliz yöneticiler l 200'lere kadar yaptıklarının kayıtlarını tutmamışlardı.

Kral Henry araziler için kavgaya tutuşmadı. Bunun için bir anlaşmazlık çözümü üretti. Bu çözüm o zamanlar Normandiya'da biliniyor, ancak İngiltere'de bilinmiyordu. Kral davalı arazinin bulunduğu her kontluktaki şerife her arazideki hak sahibini tespit etmesi için on iki kişilik bir grup atamasını emretti. Seçilenler söz konusu tarihlerde arazinin sahipliğine dair olguları bilen yerli halktan ol-

Öyleyse adil olmak nedir? Neyin adil olduğunu nasıl biliriz? Neden çileyle imtihanı yanlış addederiz? Böylece doğru-yanlış, iyi-kötü, erdem-ahlaksızlık hakkındaki soruların engin ve karmakarışık ormanına giden kapı açılır. Yetişkin hayatımın büyük bir bölümünde, bir filozof olarak, ahlak hakkındaki bu türden sorulara sakınımsızca dalmaktan kaçındım. Büyük oranda bu o karmakarışık ormanda sistematik bir yol göremememe bağlıydı, akademik salonlarda hürmet gösterilse de pek çok çağdaş ahlak felsefesi somut şeylerden tamamen bağımsızdı; yani evrimle ya da beyinle hiçbir bağlantısı yoktu, bu nedenle ne kadar kendilerinden emin olsalar da, salt kanaatler denizinde yüzme tehlikesi altındaydılar.

Aristoteles, Hume ve Darwin büyük olasılıkla haklı gözükmektedir: Doğamız gereği sosyaliz. Ama bu beynimiz ve genlerimiz anlamında ne demektir? Doğamız hakkında geniş öngörülerde bulunmanın ötesinde, ilerleme sağlayabilmek için iddialarımızı bağlayabilecek sağlam bir şeylere ihtiyacımız var. Evrimsel biyoloji, nörobilim ve genetiğin buna ilişkin gerçek verileri olmadan "doğamız" hakkındaki fikirleri sabitlere nasıl bağlayacağımızı bilemiyorum.

malıydı. Seçilenler toplandı ve belli bir arazide kimin hak iddiasının daha geçerli olduğuna karar verdi. Hangi karar verilmiş olursa olsun, Kral Henry karar oybirliğiyle alındığı sürece sonucu kabul etti.

Bu yöntem o kadar işe yaradı ki benzeri sorunlan bulunan Henry'nin baronları aynı prosedürü kullanmak için kendisinden izin istediler. Kral her şerife kraliyet hazinesine belli bir harç ödenmesi karşılığı bir ferman verdi. Bundan sonra başka kişilerde çeşitli anlaşmazlıkları çözmek için ferman istemeye başladılar. Bu şekilde İngiltere adaletine kraliyet yönetimi geldi. Bundan önce adalet şerifler, yüzler ya da derebeyi tarafından yürütülürdü. Kralın bir ilgisi yoktu. Zaman içerisinde kraliyet mahkemeleri kuruldu ve kraliyet yargıçları müşterek hukuku ilan ettiler (İngiltere'de herkes için geçerli hukuk).

Bu İngiliz jürisinin başlangıcıydı. İlk başta, komşular olguları bilmeliydi. mahkemede ifade alınmazdı. Birkaç yüzyıl geçtikten sonra jüri üyelerinin, kendi bilgilerine değil, duyduklarına ve mahkemede gördüklerine dayanarak karar vermeleri standart uygulama haline geldi.

Şaşırmama rağmen, biyolojik bilimlerdeki son gelişmeler yeni verilerle karmaşıklığın içinde açığa çıkan yollan görmemize izin veriyor. Artık ahlaki değerler olgusu eskisi kadar muammalı değil. Tamamen net değil, ama daha az karmaşık. Nörobilimden, evrimsel biyolojiden, deneysel psikolojiden ve genetikten gelen yeni verileri kullanarak, bu verilerle uyumlu felsefi bir çerçeve içinde değerlerin nereden geldiği sorusuna anlamlı bir şekilde yaklaşabiliriz.

Verilerin zenginliği bizi bir bataklık gibi kolaylıkla yutabilir, ama hikayenin ana teması oldukça doğrudan ifade edilebilir. Buradaki amacım, sosyal doğamız hakkında muhtemelen doğru olanı açıklamak ve ahlaki davranışın nöral platform terimleriyle ne içerdiğini ifade etmektir. Açıkça anlaşılacağı gibi, platform sadece platformdur; insan ahlaki değerlerinin tüm hikayesi değildir. Her ne kadar sosyal uygulamalar ve daha genelde kültür, insanların yaşamlarını belirleyen değerlerde, şüphesiz ki, çok önemli olsalar da buradaki odak noktam değil. Buna ek olarak savaş ne zaman haklıdır ya da miras vergileri adil midir gibi tikel ahlaki ikilemler de odağı oluşturmaz.

Doğamıza dair genel cinsten görüşler çoğunlukla yeni düşüncelere açık kulaklara ulaşsa da, bu kulaklar beyin devresinin ayrıntıları konuşulmaya başladığında sağırlaşabilir. Zihnimiz hakkındaki büyük ölçekli sorularla nörobilimdeki gelişmeleri birbirine bağlama olasılığından konuştuğumuzda, parmaklarını sallayıp bizi bilimcilik konusunda uyarmayı adet edinmişler var. Anlayabildiğim kadarıyla bu, bilimi sözümona hiç haddine düşmeyen yerlere koyma, bilimin her şeyi açıklayabileceği, her şeyi yapabileceği hayalinin pençesine düşme hatası anlamına geliyor. Usulünce uyanldığım gibi, bilimcilik fazla ileri gitmektir.

Ahlaki anlayışa bilimsel yaklaşımın bilimcilik günahı işlediği şikayeti bilimin ilgilendiği şeyi gerçekten de abartıyor, çünkü bilimsel girişim sanatın ya da beşeri bilimlerin yerini almayı hedeflemiyor. Shakespeare, Mozart, Caravaggio protein kinaz ya da mikro RNA'yla rekabet etmiyor. Öte yandan, ahlaki gelenek gibi şeylerin doğasına dair felsefi iddiaların kırılgan olduğu doğrudur. Burada felsefe ve bilim aynı zeminde çalış-

maktadır, kanıt masabaşı düşünce üretiminden daha baskın çıkacaktır. Buradaki iddia, bilimin bize,tüm ikilemlerde neyin yanlış neyin doğru olduğunu söyleyeceği değildir. Daha ziyade buradaki husus, insan ve diğer hayvanlan sosyal yapanın ne olduğuna, bizi başkalannı önemsemeye, bakımını üstlenmeye yönlendirene dair daha derin bir kavrayışın sosyal sorunlarla baş etmede daha geniş bir anlayışa götürebileceğidir. Bu kötü olamaz. İskoç felsefeci Adam Smith'in (1723-1 790) gözlemlediği gibi "Bilim heves ve batıl inancın en büyük panzehiridir." Buradaki hevesle ideolojik coşkuyu kastetmiştir, şüphesiz ki gözlemleri ahlaki alan için özellikle geçerlidir. Gerçekçi olmak ' gerekirse, bilim beyin, evrim ya da genetik hakkında her şeyi açıklamanın eşiğinde falan değildir. On yıl önce bildiğimizden çok fazlasını biliyoruz; on yıl sonra daha da fazlasını bileceğiz. Ama daima ufukta yeni sorular belirecek.

Ancak ahlaki platformu anlamada biyolojik bilimlerden faydalanmanın mantıksal saçmalığı konusunda uyarılar bazen daha da sertleşebilir. Buradaki suçlama böyle bir amacın olandan, olması gerekene, oculardan değerlere gitmek gibi aptalca bir hataya dayandığıdır. Uygun bir şekilde ahlakın yapmamız gerekeni söylediği, biyolojinin ise olanı anlattığı vaazlan verilecektir.2 Sabırsızlığa kapılıp 18. yüzyıldan başka

2 Bu hususun doğrulanması için bkz. Philip Kitcher, "Biology and Et-hics," The Oxford Handbook of Ethics, ed. D. Copp (Oxford: Oxford University Press, 2006), s. 163-185; ve Catherine Wilson, "The Bio-logical Basis and Ideational Superstructure of Ethics," Canadian Joumal of Philosophy 26 (supplementl (2002): 211-244.

Hume'un söylediği dillerde dolaşana göre daha inceliklidir: Şimdiye kadar rastladığım tüm ahlak sistemlerinde, yazann bir zaman alışılmış muhakeme yoluyla ilerlemesi, Tann'nın varlığını saptadığına ya da insan ilişkilerine dair yorumlar yapması; sonra da aniden, olanca şaşkınlığımla, önermelerin alışılmış bağı. .. dır ve değildir yerine ...ma!ı ve olmamalı'yla bağlanmamış tek bir önermeye rastlamamam her zaman dikkatimi çekti. Bu değişiklik sezilmez; ama son vargıdadır. Bu -malı, olmamalı, yeni bir ilişki ya da doğrulama ifade etmediği için, gözlenmesi ve açıklanması gerekir; kendisinden tamamen farklı olandan bu yeni ilişkinin nasıl çıkartıldığı tümden kavranılamaz gözüktüğünden, bir sebep verilmelidir.

bir filozofun, David Hume'un (17ll-1 776), olan üzerine ifadelerden olması gereken ifadelerinin türetilemeyeceği ikazına kulak asmadığımız için bizi kınayabilirler. Zaten benim projem bu itirazlara göre sersemce ve gayri meşrudur. Homurdananlara öğüdüm "tam burada okumayı bırak" olacaktır.

Bu kınama zorlamadır. İlk olarak Hume bu yorumu muhakemenin -duygular, tutkular ve önemsemeden koparılmış, basite indirgenmiş muhakeme düşüncesinin- ahlakın havzası olduğu kanısının saçmalığını gösterme bağlamında yapmıştır. Temel değerlerin doğamızın bir parçası olduğunu fark eden Hume tereddüt etmez: "Muhakeme tutkuların kölesidir ve öyle olması gerekir."3 Tutku'yla duygulardan daha genel bir şey kastetmiştir; sosyal ya da fiziksel dünyada edim doğrultusunda zihindeki herhangi bir uygulanabilir yönelim.4 Hume ahlaki davranışın, anlayış ve derin düşünmeyle bilgilendirilse de, "ahlaki duyarlılık" adını verdiği derin, yaygın ve kalıcı sosyal motivasyonda köklendiğine inanmaktaydı. Bu bizim biyolojik doğamızdır. Hume kendinden önceki Aristoteles ve kendinden sonra gelen Darwin gibi tepeden tırnağa tam bir doğalcıdır.

Peki, Hume'un bu olan ve olması gerekene dair uyarısı nereden gelir? Çünkü tam anlamıyla, kesinlikle doğalcıdır. Hume bilge bir doğalcının basit, olandan olması gerekene giden baştan savma çıkarsamalarla işi olmaması gerektiğini netleştir-meliydi. Ahlaki anlayışı seçkinlerin özel alanı görenlere, özellikle tanımlar ile talimatlar arasında ahmakça çıkarsamalar yapan ruhban sınıfına meydan okumuştu.5 Örneğin (Hume'a değil, bana aittir) "Kocalar kanlarından daha güçlüdür, bu yüzden kadınlar kocalarına itaat etmelidir" ya da "Küçük erkek çocukların baca temizleyicisi olarak çalışması bir gelenektir,

David Hume, A Treatise of Human Nature [insan Doğası Üzerine Bir inceleme), ed. David Fate Norton ve Mary J. Norton (Oxford: Ox-ford University Press, 2000), 3.1.1.27.

3 David Hume, A Treatise of Human Nature [insan Doğası Üzerine Bir inceleme!, 2.3.3.4.

4 Simon Blackbum, "Response to Marc Hauser's Princeton Tan-ner Lecture," basılmamış metin, 2008, http://ww. pbil.cam. ac.uk/-swb24/PAPERS/Hauser.pdf olarak temin edilebilir.

5 Siman Blackbum, How to Read Hume (Londra: Granta, 2008).

bu nedenle küçük erkek çocuklan baca temizleyicisi olarak çalıştırmalıyız" ya da "Deforme insanlardan nefret etmek doğaldır, bu nedenle deforme insanlardan nefret etmek doğrudur." Bu çıkarsamalar aptalcadır, Hume doğalcılığı sebebiyle, kendisini bunlardan ve aptallıklarından ayn tutmak istemiştir.

Hume bir yandan ahlaki kararların karmaşık ilişkilerinin incelikli, akla yatkın izahatına tutunurken, öte yandan da zihinsel süreçlerin dinamik etkileşimine tutunmaya -motivasyon, düşünceler, duygular, hatıralar ve planlara tutunmaya- ihtiyacı olduğunu anlamıştı. Bunu bir dereceye kadar yapmıştır. Sosyal uygulamaları öğrenmede, tutkulanmızı biçimlendirmede acı ve hazzın; istikrar ve refaha çerçeve sunmada gelenek ve göreneklerin; mevcut gelenek ve görenekleri gözden geçirmede düşünme ve zekanın önemini ana hatlarıyla belirtmiştir.6 Ahlaki değerler kadar tutku ve motivasyonların birbiriyle çelişebileceğinı, sık sık da çeliştiklerini ve sosyal mizaçta bireysel değişkenliğin mevcudiyetini anlamıştır.

Çağdaş deyimlerle devam edersek, dolayısıyla sosyal itkiler ile esenliğe hizmet eden sosyal uygulamalar arasındaki ilişki hiç de basit değildir, kesinlikle basit kıyaslama mantığıyla işlemez: Sosyal sorunlara iyi çözümler bulmak çoğunlukla bilgelik, iyi niyet, uzlaşma, tarihi bilgi ve zeka gerektirir. Aynen Hume'un söylediği gibi. Doğalcılık aptalca çıkarımlardan uzak dururken, ahlakın kökenlerini -doğamızda- nasıl olduğumuz, neye önem, neye değer verdiğimizde bulur. Ne doğaüstücülük (uhrevi tanrılar) ne de seyreltilmiş, gerçekdışı muhakeme kavramı ahlakın ana kartını açıklayamaz.7

Peki, öyleyse "olandan olması gerekeni türetemezsiniz" fikri nasıl oldu da ahlaka doğalcı yaklaşıma atılan "güvenilir" felsefi şamar konumunu edindi? İlk olarak anlambilimsel

6    Annette Baier'in belirttiği gibi, "İnsan Doğası Üzerine Bir İnceleme, düşünmeyi önce bir tür muhakeme versiyonunu yıkmak, sonra da kendi ahlaki incelemelerini kaldırabilecek türden gelenek, görenek, alışkanlık, yetenek ve tutkuları kumak için kullanmıştır." Bla. ^-nette Baier, A Progress of Sentiments: Reflections on Hume's Trea-tise (Cambridge, MA: Harvard University Press, 1991), s. 288.

7    Bkz. Bölüm 7 ve 8.

bir açıklama, tarihi nedenleri anlamaya yardımcı olacaktır. Tümdengelimli mantıkta önerme türetme kelimenin tam anlamıyla kesinlikle geçerli sav gerektirir; yani öncüllerden tümdengelimle hiçbir istisna, hiçbir başka olasılık olmadan sonucu çıkarmalıdır (örneğin "Tüm insanlar ölümlüdür, Sok-rates bir insandır, o halde Sokrates ölümlüdür"). Öncüllerin doğru olduğunu kabul edersek, sonuç doğru olmalıdır. Bu nedenle açıkça görüldüğü gibi ne olduğuna dair olgulardan ne gerektiğine dair ifade (kesinlikle geçerli sav oluşturma anlamında) türetilemez. Hikayenin diğer kısmı ise pek çok ahlak felsefecisinin, özellikle de Kant takipçilerinin, Hume'un doğalcılığının açıkça yanlış olduğunu ve de genel olarak biyolojinin tek başına bize ahlak hakkında öğretebileceği hiçbir şey olmadığını düşünmeleridir. Böylece de Hume'un olan/olması gerekene dair ileri sürdüğü fikirle doğalcılığı ayaklarından sallandırmışlardır.

Ama Hume doğalcı olmakta haklıydı. Türetme yerine geniş anlamıyla uçıkarım"la bilgi, algı, duygu ve anlayışa dayanarak, önemli etkenleri birbirine göre değerlendirerek ne yapmanız gerektiğini çıkarsayabilirsiniz (çıkartabilirsiniz). Bunu hem fiziki hem sosyal dünyada sürekli yaparız. Sağlık, hayvancılık, çiçekçilik, marangozluk, gençlerin eğitimi ve pek çok diğer pratik konuda, her daim ne yapmamız gerektiğini durumun olgularına ve geçmiş kavrayışımıza dayanarak çıkarırız. Çok feci dişim ağrıyor? Dişçiye gitmeliyim. Ocak tutuştu? Üstüne kabartma tozu atmalıyım. Karşıma ayı çıktı? Başım önde mırıldanarak sakince geri yürümeliyim. Dünyada işlerimizi yürütmemizi sağlayan çoğunlukla mantıksal tümdengelim (türetme) değildir. Genelde problem-çözme faaliyetlerimiz -düşünerek bir sonuca varma ve muhakeme-- tümdengelim ya da bir algoritmanın icrasından çok sınırlandınlmış tatmin yöntemine benzer. Örneğin bir kurt sürüsü ren geyiklerini gözlemekte, olası bir kurbanı, zayıf, yalnız ya da yavru bir tanesini seçmeye çalışmaktadır. Kurt sürüsü çok açtır, avın mutlaka başarılı geçmesi gerekmektedir, ayağı sakat yetişkin bir hayvan minik yavrulardan daha iyi bir seçim olabilir, ama daha risklidir; avcılar mümkün olduğunca az enerji harcayarak en çok enerji ge-

GIRİŞ

tirecek besini elde etmek isterler, bunun için nehrin konumu, avı bekleyen kurtlara doğru nasıl sürebilecekleri gibi pek çok noktayı göz önüne almaları gerekir. İnsanlar da sürekli benzeri sorunlarla karşılaşırlar; araba alırken, evlerini yerleştirirken, yeni bir işe, yayılmış kansere karşı ağır bir tedaviyi kabul edip etmeyeceklerine karar verirken. Her durumda açıktır ki, bu problem-çözmelerin pek çoğu tümdengelim değildir. Pek çok pratik ve sosyal sorun sınırlandırılmış tatmin problemleridir, beyinlerimiz de çözüm üretirken çoğunlukla oldukça iyi kararlar verir.8 Sınırlandınlmış tatminin nörobiyolojik terimlerle ne olduğunu henüz anlamıyoruz, ama kabaca söylemek gerekirse, çeşitli ağırlıklardaki çeşitli etmenlerin ve olasılıkların bir soruya uygun cevap üretmek üzere birbiriyle etkileşimini, mutlaka en iyi sonucu değil, ama en uygun sonucu içermektedir. Buradan hareketle projem için önemli olan açıktır: Dünyada problem çözme söz konusuyken olandan olması gerekeni türetememek pek fazla önemli değildir.

Hayvanların yaşamlarını nasıl sürdürdükleri göz önüne alınırsa -hangi meyveler lezzetli, ağaç kurtlan nerede bulunur, balık nasıl yakalanır gibi- beyinler nedensel dünyada, önem vermeleri gereken olayları tanıyarak ve kategorize ederek yol alırlar.9 İleri sürülen hipotez sosyal dünyadaki yön belirlemenin büyük çoğunlukla aynı nöral mekanizmalara dayandığıdır; motivasyon ve itki, ödül ve tahmin, algı ve hafıza, dürtü kontrolü ve karar-verme. Aynı mekanizmalar hem fiziksel hem de sosyal karar vermede, yani kim kolay sinirlenir, ne zaman yiyeceğimi paylaşmam, grubu savunmam ya da kavgada geri çekilmem beklenir gibi dünyasal ya da sosyal bilgi inşa etmede kullanılabilir. 1

Sosyal yön belirleme genelde nedensel yön belirlemenin bir örneğidir, kendini mevcut ekolojik koşullara göre şekillendirir. Sosyal alanda, ekolojik koşullar her bir grup üyesinin sosyal davranışı yanı sıra "ahlaki" ya da "yasal" denen kültürel uygulamaları da içerecektir. Genelde insanlar, diğer bazı sosyal memeliler gibi, grup üyeleriyle beraber olmak ve onların uygulamalarını paylaşmak konusunda son derece isteklidir. Bizim ahlaki davranışlarımız diğer hayvanların sosyal davranışlarından daha karmaşıksa da mevcut sosyal ekolojide hayatımızı iyi idare etme girişimimizi temsil etme açısından onlara benzerdir.

Özetle, nörobilim ve beyin evrimi açısından, Hume'un olandan olması gerekeni türetmeye karşı uyarısına dayanarak ahlaki davranışlara bilimsel yaklaşımın rutin reddi, özellikle uyarı tümdengelimli önermelerle sınırlı olduğundan talihsiz gözükmektedir. Bu hüküm muhakeme ve sorun-çözmenin ne olduğu, sosyal yön bulmanın nasıl işlediği, evrimin sinir sistemi tarafından nasıl hayata geçirildiği, memeli beyinlerin nasıl karar verdiğine dair daha derin, yine de programlı nörobiyolo-jik bakış açısı için bir kenara bırakılabilir.

Kendinin, yavruların, eşlerin, akrabaların ya da diğerlerinin esenliğini önemseme devrelerinde köklenmiş değerler çelişki çözümü, barış koruma, savunma, ticaret, kaynak dağılımı gibi bütün zenginliğiyle sosyal yaşamın birçok yönündeki pek çok konuda sosyal muhakemeyi şekillendirir gözükmektedir. Bu değerler ve bunların maddi temelleri sosyal sorun çözmeyi sınırlamakla kalmayıp, aynı zamanda ne yapılacağını bulma işleyişinin özünü gösteren olgulardır; çocuklarımızın bizim için önemli olması, onların esenliğini önemsememiz, kabilemize değer vermemiz bu olgulara örnektir. Bu değerlere bağlı olarak sosyal sorunların bazı çözümleri diğerlerinden daha iyidir; işin doğrusu, bu değerlere bağlı olarak pratik politik kararlar tartışılabilir.

İleri sürülen hipotez şudur: Biz insanların etik ya da ahlak dediği, iç içe geçmiş beyin süreçleriyle şekillenen sosyal davranışa yönelik dört boyutlu bir şemadır: 1) önemseme (yavru ve yakınlara bağlanma ile onların esenliğine önem vermede

kökleşmiştir) 2) diğerlerinin psikolojik durumlannı tanıma (diğerlerinin davranışlarını öngörmenin faydalarında kökleşmiştir) 3) sosyal bağlamda sorun çözme (örneğin kısıtlı mallan nasıl dağıtacağız, arazi anlaşmazlıklarını nasıl çözeceğiz, zalimleri nasıl cezalandıracağız) 4) sosyal uygulama-lan öğrenme (pozitif ve negatif pekiştirme, taklit, deneme ve yanılma, şartlanma ve benzeşimle olur). Bu şemanın basitliği yöntemlerinin, çeşitlerinin ve nöral mekanizmalarının basit olduğu anlamına gelmez. Tam tersine sosyal yaşam, aynen sosyal yaşamlarımızın dayanağı beyin gibi şaşırtıcı derecede karmaşıktır.

İnsanın öğrenme ve temel sosyal itkilerle sınırlanan sosyal sorun çözme kapasitesi genelde sosyal değerler diyerek düşündüğümüz şeyin temelidir. Şüphesiz farklı bağlam ve kültürlerde, altta yatan sosyal itkiler paylaşıldığında bile bu değerlerin dile getirilişinin farklı şekil ve biçimleri olabilir. Bu hipoteze göre değerler kurallardan daha temeldir. Sosyal yaşamı yöneten, ödül/cezayla pekiştirilen çeşitli kaideler Üzerlerinde düşünüp tartışılarak sonunda açıkça ifade edilebilir, hatta değişebilir ya da neyin "doğru geldiğine" dair içkin, ar-dalan bilgisi halinde kalabilir.11

Birbirinden son derece farklı koşullarda kültürleri biçimlendiren gereksinimler ve 250.000 yıl önce küçük gruplar halinde yaşayan insanların sosyal yaşamları üzerinde düşünmek bizi ahlaki değerleri diğer değerlerden ayıranın ne olduğu sorusuna götürür. 12 Ben genellikle "ahlak"ın kesin bir tanımını ortaya koymaktan kaçınır, sosyal davranışların spektrumu olduğunu, bunlardan bazılarının ele geçirilen tutsakların kö-

11    Aynca bkz. James Woodward ve John Allman, "Moral lntuition: Its Neural Substrates and Normative Significance," Journal of Physio-logy-Paris 101, no. 4-6 (2007): 179-202; Alex Mesoudi. "How Cultural Evolutionary Theory Can Inform Social Psychology and Vice Versa," Psychological Review, no. 116: 929-952 (2009).

12    Ahlak, değerler, erdem ve etiğin pek çok farklı şekilde anlaşılmasının tarihine dair harika bir inceleme için bkz. Alasdair Maclntyre'nin After Virtue adlı eseri. (Notre Deme, iN: University of Notre Dame Press, 2007). Batı kültürlerindeki mevcut şekil elbette ki tek yol değildir.

!eleştirilmesi, çocukların ihmali gibi çok ciddi konulan içerdiğini, bunlara ahlaki denme eğilimi olduğunu, bazılarınınsa bir düğünde nasıl davranılacağı gibi daha önemsiz konularla ilgili olduğunu söylemeyi tercih ederim. Prototipik vakalarda hemfikir olsak bile "ahlak" kavramının sınırlan, tıpkı "ev" ve "sebze" gibi son derece belirsizdir, bu da tanımın kesinliğini engeller. 13 Ahlaki değerlerin kurallar içermesi gerekmez, ama bazen içerebilirler; açık açık ifade edilmiş olmaları gerekmez, ama çocuklar sosyal dünyalarına uyum sağlamayı öğrenirken, tıpkı ateş yakmayı, hayvanlara bakmayı öğrendikleri gibi onları da zımnen öğrenebilirler.

Kültürel inançlar ve uygulamaların ahlaktaki merkezi rolünü kabul etmekle birlikte, bu kitaptaki amacım genelde memelilerin, özelde insan sosyalliğinin kökenlerini incelemektir. Bu projeye yüksek derecede sosyal memelilerin beyinlerinde sosyalliklerini etkinleştirenin ne olduğunu ve böylece ahlaka neyin zemin oluşturduğunu anlamak istediğim için başladım. Sosyal mizaçtaki -ait olma, duygusal paylaşım, güçlü bağlılık oluşturma itkilerindeki- çeşitliliği de anlamak istedim. Farklı biyolojik bilimler aracılığıyla yaklaşım bize sosyal platform hakkında pek çok şey anlatsa da, hiçbir şekilde insan ahlakının bütünü ve özü değildir. Yine de kültürel evrim ve kültürün türlerin ekolojisini nasıl değiştirdiğine dair hipotezlerle birlikte.'4 nörobiyolojik perspektif, davranış ve beyin bilimlerinde bir araya getirilen insan ahlaki değerlerinin portresini tamamlamaya katkıda bulunabilir.

Ahlaki davranış bilimine katkım son derece alçakgönüllü olacaktır, çünkü nörobilim ve davranış genetiğinde pek çok soru henüz yanıtlanmamıştır. Ayrıca çok eksiktir, çünkü mo-

13    Mark Johnson, Moral Imagination: Implications of Cognitive Sci-ence for Ethics (Chicago: University of Chicago Press, 1993).

14    Eytan Avital ve Eva Jablonka, Animal Traditions: Behavioural In-heritance in Evolution (New York: Cambridge University Press, 2000); Robert Boyd ve Peter J. Richerson, "Solving the Puzzle of Human Cooperation." Evolution and Culture, ed. Stephen C. Levin-son (Cambridge, MA: MIT Press, 2005); Peter J. Richerson ve Robert Boyd, Not by Genes Alone: How Culture Transformed Human Evo-lution (Chicago: University of Chicago Press, 2005).

dem beynin yaşadığı yakın zamanda gelişmiş kültüre değil, beyine odaklanır. Sınırlıdır da, çünkü ilk insanların ya da insansı atalarımızın beyinlerini ya da davranışlarını inceleye-meyiz.15 Giderek, kemiklerden elde ettiğimiz DNA'yla soyu tükenmiş insan ve insansıların genomları üzerinde daha fazla şey öğreneceğiz, böylece bazı bilgiler elde edilecek. Bütün bu kısıtlılığı kabul ederken, eğer hipotezim genel hatlarıyla doğruysa beyin ve davranışsa! araştırmaları bütünleştirebilir diye ümit ediyorum.

Bu kitapta yeğlenen insan ahlakına biyolojik yaklaşımın özü yeni değildir, ancak benim şahsi veri sentezleme ve ilişkin felsefi geleneği içerme yöntemlerim yeni olabilir. Yaklaşım Aristoteles'e (MÔ 384-322) ve büyük Çinli filozof Mensiyüs'a (MÔ 4. yüzyıl), oradan duyarlı 18. yüzyıl akılcı düşünürleri Scots, David Hume ve Adam Smith'e kadar uzanır; büyük oranda Charles Daıwin'e dayanır. Biyoloji ve sosyal bilimlerdeki ilerlemeler, ahlak ile memelilerin beynindeki "aile hayatı"16 ve onunla birlikte ahlak coğrafyasını şekillendiren önemseme ve merhamet pınarlarını üretmiş evrim arasındaki bağlantıyı titizlikle araştırmayı mümkün kılmıştır.

Kitaptaki merkezi tezi geliştirecek strateji kısaca şöyledir: Bir sonraki bölüm sosyal ve ahlaki davranışlardaki evrimsel kısıtlamaya dair genel bilgilere değinmektedir. Üçüncü bölüm oksitosin gibi hormonları inceleyerek memelilerin beynindeki evrim ve bu evrimin bakımı, önemsemeyi nasıl desteklediği-

15    İnsansılar [Homininler] modern insanın son ortak atası (Homo sapiens sapiens) ve Homo alttakımındaki Homo erectus, Homo ha-büis, Homo rudolfensis, Homo ergaster, Homo jloresiensis, Homo heidelbergensis, Homo neanderthalensis ve de dokuz-on tane geçiş homini dahil olmak üzere tümü soyu tükenmiş türler olarak tanımlanır. Kısa ve öz açıklama için bkz. Bernard A. Wood, Human Evo-lution: A Very Short Introduction (Oxford: Oxford University Press, 2005); Chad E. Forbes ve Jordan Grafman, "The Role of the Prefron-tal Cortex in Social Cognition and Moral Judgment." Annual Revi-ew of Neuroscience no.33 (2010): 299-324.

16    Merhum nörobilim uzmanı Faul MacLean'inbulduğu bir söz. Örnek için bkz. Paul D. MacLean, The Triune Brain in Evolution: Role in Paleocerebral Functions (New York: Plenum Press, 1990).

ni ayrıntılarıyla anlatmaktadır. Dördüncü bölüm işbirliğine, özellikle de insanlardaki işbirliğine, oksitosinin işbirliği ve güvendeki rolüne daha yakından bakmaktadır. Genler üzerine olan beşinci bölüm sakınımlı bir şekilde beyindeki ahlaki modüllerin genleri üzerine bilinen ve bilinmeyenlere odaklanmaktadır. Altıncı bölüm zihinsel durumları yorumlamanın sosyal önemi ve böyle bir kapasitenin olası beyin dayanaklarını anlatır. Yedinci bölümde kurallar ve ahlaki davranışta kuralların rolüyle tez daha geleneksel felsefi forma sokulacaktır. Din ve dinin ahlakla ilişkisi son bölümün konularıdır.

1

David Danks, "The Psychology of Causal Perception and Reasoning," The Oxford Handbook ofCausation, ed. H. Beebee, C. Hitchcock ve P. Menzies (Oxford: Oxford University Press, 2009), s. 447-70.

2.    Beyin-Temelli Değerler

Ahlaki değerler sosyal dediğimiz yaşam biçimine zemin oluşturur. İnsanın ahlaki uygulamalarının kökeninde sosyal arzular vardır; en temelde, bunlar aile bireylerine bağlılık, arkadaşlıktan hoşlanma, ait olma ihtiyacını içerir. Bu değerlerle motive olan bizler sefalete, istikrarsızlığa sebep olan, hayatımızı sürdürmemize tehdit oluşturan sorunları bireysel ve ortaklaşa olarak çözmeye çalışırız. Beyinlerimiz hem kendimizin hem de yakın çevremizin esenliğini göz önüne almak üzere örgütlendiğinden, zaman zaman kendi ihtiyaçlarımız ile başkalarının ihtiyaçları birbiriyle bağdaşmaz. Sosyal itkilerle zemin bulan sosyal sorun çözme bu çelişkilerin halledilmesini sağlayan yöntemlere götürür. Bazı çözümler diğerlerinden daha etkilidir, bazıları da uzun vadede ya da koşullar değiştiğinde sosyal açıdan istikrarsız olabilir. Böylece kültürel uygulamalar, adetler, gelenekler ve kurumlar doğar. Bir çocuk bu tür uygulamaların sosyal ekolojisinde büyürken doğru ve yanlışa dair sağlam sezgiler köklenir ve filizlenir.

Değerler nereden gelir? Beyinler nasıl oldu da başkalarını önemsemeye başladı? Eğer genlerim beynimi hayatta kalmama, ürememe ve bu genleri aktarmama hizmet edecek şekilde örgütlüyorsa nasıl olur da beynimi başkalarına değer vere-

cek şekilde örgütleyebilir? Bu olgunun nörobiyolojisinin birazı, ama sadece birazı yeni yeni anlaşılmaya başlandı. Ancak öncelikli temel soru şudur: Beynin bir şefi önemsemesi nasıl olur?1 Belli bir görüş açısını vurgulayarak söylemek gerekirse, nöronlar nasıl önem verir? Bir nöron sisteminin önemsemesi, değer vermesi ne anlama gelir? Bu sorular üzerinde çokça bilgi sahibiyiz, cevaplarsa bizi sosyal duyarlılığın karmaşık topraklarına fırlatacak.

Tüm hayvanlarda nöral devreler öz-bakım ve öz-esenliğe zemin oluşturur. Bunlar doğaya özgü en temel değerlerdir. Kendini koruma motivasyonu bulunmayan hayvan ne uzun süre hayatta kalabilir ne de üremesi olasıdır. Bu öylesine barizdir ki, sosyal değerlerin mevcudiyeti ve başkalarını önemseme davranışları çok şaşırtıcı gelebilir. Neden biz ve diğer memeliler başkalarını önemseriz? Şu kadarını biliyoruz: Ortalamada, bu tür davranışlar dolaylı ya da doğrudan söz konusu hayvanların doğal seçilime uygunluğuna hizmet etmelidir. Aksi takdirde özellikle enerji sarfiyatı, bazen de kol-bacak kaybı ya da hayati tehlike bedelleri içeren bu davranış doğal seçilime uygun olmaz. "Özgecil-bakım" davranışının bedeline maruz kalan hayvanlar bunu dengeleyici faydalardan mahrum ise "özgecil-bakım" gösteren hayvanlar zamanla sayıca azalacak ve "öz-bakının gösterenler sayıca artacaktır. Popülasyon profili değişecektir. Bedel ve fayda hesabının nihai sonucunu üreme başarısı, yani genlerin pek çok nesil boyunca popülas-yonda yayılması belirler.

İşbirlikçi davranışı üreten nöral mekanizma muhtemelen pek çok kez evrimleşmiştir. Böceklerin ve memelilerin sinir sistemi hem boyut hem de örgütlenme açısından farklıdır; başkalarını önemseme içeren davranışlar üreten mekanizmalarda, örneğin insanlar ve karıncalar arasında, büyük farklılıklar vardır. Karıncalar diğerlerine fayda sağlamak için büyük bedeller ödemede insanlardan çok öte seviyelerde özgeci davranış gösterirler. İnsanlarda görülen bireyler arasındaki sos-

Aynca bkz. Owen J. Flanagan, The Really Hard Problem: Meaning in a Material World (Cambridge, MA: MiT Press, 007). Özellikle bkz. Bölüm 4.

yallik ve gönüllü ortaklık, ortaklık ve özgeci-önemseme tarzı özellikle memeli beyninde meydana gelen özgül evrimsel değişimlerden ve memelilerin başlangıcındaki, yaklaşık 350 milyon yıl önceki, evrimsel baskıdan kaynaklanır.2 Memeli familyasında -bilinen yaklaşık 5700 tür içerisinde- tüm türler en azından minimal seviyede sosyaldir, yani bireyler üremek için bir araya gelir ve anneler yavrulara bakar. Babun ve mirket gibi bazı türler, karaayı ve orangutanlar gibi diğer türlerden çok daha sosyaldir, ancak tipik olarak yalnız yaşayan hayvanlar kaynak bolluğu rekabeti azalttığında daha sosyal olabilirler. Mesela bir kutup ayısını doğada husky'yle arkadaşça oynarken gösteren videolar vardır. Çarpıcı derecede birbirinden farklı tarzda sosyal yaşamlar ortaya çıkmışsa da, memeli beynindeki ortak örgütsel özelliklere bağlı nöral mekanizmadaki benzerlikler memeli sosyalliğinin mevcudiyetini genel olarak açıklamaya yardım eder.

Hormon-beyin etkileşimini inceleyen nöroendokrinoloji-nin sunduğu güçlü ve ilginç kanıtlar memelilerde (ve büyük olasılıkla sosyal kuşlarda) bireylerin kendi esenliklerini görmelerini sağlayan sinirsel örgütlenmenin yeni değerleri -belli diğerlerinin esenliğini- motive etmek için değiştiğini ileri sürmektedir.3 Memelilerin evriminin ilk aşamalarında bu diğerleri sadece çaresiz yavrulardı. Ekolojik koşullara ve sağlık etmenlerine bağlı olarak bazı memeli türlerinde yavruların esenliğini önemseme akrabaları, arkadaşları ve hatta çevre

2    C. Sue Carter, James Harris ve Stephen W. Porges, "Neural and E-volutionary Perspectives on Empathy," The Social Neuroscience of Empathy, ed. J. Decety ve W. Ickes (Cambridge, MA: MiT Press, 2009). s. 169-182.

3   Eric B. Keverne, "Understanding Well-Being in the Evolutionary

Context of Brain Development," Philosophical Transactions of the Royal Society of Londra B: Biological Sciences 359, no. 1449 (2004): 1349-1358.

Ebeveyn ve eş bakımı memeliler ve kuşlarda yakınsak evrimle ortaya çıkmış olabilir, ama Ralph Greenspan'ın bana belirttiği gibi, yavrulara bakan ortak bir ata da mevcut olabilir. Bkz. Oingjin Meng vd., "Palaeontology: Parental Care in an Ornithischian Dinosaur," Nature 431, no. 7005 (2004): 145, 146.

genişlediğinde yabancıları içine alacak şekilde genişledi. Sosyal davranıştaki bu diğerlerini-gözetme genişlemesi sonunda ahlak olarak filizlenecek oluşumun ortaya çıkışına işaret eder. Bir türün sosyal yaşamının aldığı özel biçim türün hayatını nasıl sürdürdüğüne bağlı olacaktır. Bazı türler için grup hayatı, özellikle avlanma ve yırtıcılara karşı savunma gibi konularda ortalamada hayli avantajlıdır; diğerleri için, mesela ayılarda, yalnız yaşama ve kendi kendini koruma yeterlidir.


main-3.png

Şekil 2.1: Oksitosinin moleküler yapısı. Diğer moleküllerle bağlanan dokuz amino asit gösterilmiştir (sistin iki adettir). Demir içeren ve kanda oksijeni taşıyan hemoglobin molekülünde yaklaşık 500 amino asit vardır. Bu nedenle oksitosin basit bir peptit (amino asit zinciri) görülür. Oksitosinin üç boyutlu yapısı gösterilmemektedir.

Çok eski bir peptit, yani amino asit zinciri olan oksitosin, soyun evrimine dayanan pek çok farklı sosyallik çeşidinin dayanak noktası olarak memelilerin diğerlerini önemsemesindeki adaptasyonun girift ağının göbeğinde yer alır (Şekil 2.1). Oksi-tosin tüm omurgalılarda bulunur, ama memeli beyninin evrimi oksitosini yavruların bakımı ve sonunda sosyalliğin daha geniş biçimleri için yeni görevlere uyarlamıştır.

Ahlakın ön tasarımını oluşturan memeli sosyalliğinde ok-sitosin ve diğer hormonların yeni rollerinin yanı sıra beyindeki iki bağımsız evrimsel değişim hayati önem taşımaktaydı. Birincisi yavrudan ayrılmada ya da yavruya yönelik tehdit oluştuğunda durumu düzeltecek eylemi yapma motivasyonuyla birlikte olumsuz korku ve kaygı hislerine yol açan değişimdir. Buna ek olarak, ebeveyn yavruya kavuştuğunda ya da tehdit ortadan kalktığında memnuniyet ve rahatlama hissi gelir.4 İkinci önemli değişim, acı ve hazla bağlantılı, bireyin gruptaki diğerlerinin usullerine dair bilgiyi kazanmasını sağlayan artan öğrenme kapasitesidir. Artan hafıza kapasitesi hayvanın sorunu öngörme ve daha etkin planlama yeteneğini büyük ölçüde geliştirmiştir. Bu değişimler birlikte olma arzusu kadar yerel sosyal uygulamalara ayarlı "vicdan" yani öğrenmeyle şekillenmiş, onay ve onaylanmama ve de daha genelde duygularla güçlü bir şekilde düzenlenen sosyal tepki kümesinin gelişimini de destekler. Daha basit bir ifadeyle acı, korku ve kaygıyı düzenleyen negatif ödül sistemi dışlanma ve onaylanmamaya, pozitif ödül sistemi ise onay ve ilgiye tepki verdiği için memeliler sosyal uygulamaları öğrenmeye motive olurlar.

Kısaca buradaki fikir şudur: Ayrılığın acısı ve bir arada olmanın hazzıyla garantiye alınmış girift nöral devreler ve nörokimyasallarla idare edilen bağlanma, ahlakın nöral platformunu oluşturur. Bağlanma kelimesiyle, nöroendokrinoloji-nin terminolojisindeki diğerlerine bakmak, onlarla bir arada olmak ve onlardan ayrılmaktan huzursuzluk duymak eğilimini kastediyorum.5

Arkeolojik kanıtlar Afrika'da 300.000 yıl önce anatomik açıdan modern Hama sapiens'in mevcut olduğunu göstermek-

4    Jaak Panksepp, "Feeling the Pain of Social Loss," Science 302, no. 5643 (2003): 237 -239. Ancak timsahlar yavruları bağırdığında yuvayı savunur. Sinapsitler ya da sürüngen benzeri memelilerin yaklaşık 315 milyon yıl önce sauropsitlerden (sürüngenlerden) ayrıldığına inanılır. Memelilerin evrimi hakkında pek az şey bilinmektedir, çünkü günümüzde sadece memeliler doğrudan sinapsitlerden gelmiş, diğerleri yok olmuştur.

5    Bazı klinik psikologlar bağlanmayı farklı şekilde kullanmaktadır.

tedir.6 Çuvaldız, kanca, mızrak ucu ve de aşı boyasıyla duvar resimleri yapılması gibi kültür kanıtları 75.000 yıl önceye aittir (örneğin Güney Afrika'da Blombos Mağarası).7 Bu erken zamanlarda gruplar arası ticarete dair bazı kanıtlar olması da dikkate değer.0 Arizona Üniversitesi'nden Curtis Marean Güney Afrika'da, Pinnacle Point'te daha keskin aletler yapmak amacıyla, yaygın bulunan silkretin" yüksek sıcaklıklarda "ısıl işlem"den geçirildiğini gösteren daha erken tarihli, yaklaşık 110.000 yıl önceye ait kanıtlar bulmuştur. Dikkatle uygulanan bir dizi işlemde ulaşılan zihinsel başarı son derece etkileyicidir: Taşı 350 °C'ye ısıtmak için kuma çukur açmak, sıcaklığı bir süre sabit tutup sonra yavaş yavaş düşürmek.9 Ağaçtan yapılmış aletlerin kullanımı yaygın olabilir, ama öyle bile olsa tahta aletler onları bulmamıza olanak verecek kadar uzun süre dayanmaz.

Bir fosilin modern insan anatomisiyle uyumlu olup olmadığını tespit etmek zor da olsa mümkündür, ama bu bedenin modern kabul edilen insan davranışlarını gösterip göstermediğini tespit etmek imkansızdır. Bu soruya dair son derece kısıtlı kanıtlar aletlerin, nesnelerin, beden süslemelerinin, işliklerin, ritüelleşmiş ölü gömmelerin vb arkeolojik keşiflerinden gelmektedir. Küçük bir grup Homo sapiens'in göç ettiği Avrupa'daki mağara sanatını ve aletlerini içeren teknolojik bulgular 40.000-50.000 yıl öncesine tarihlenmektedir. Blombos Ma-

6   L. Vigilant ve diğerleri, "African Populations arıd the Evolutiorı of

Humarı Mitochorıdrial DNA," Science 253, no. 5027 (1 991): 15031507.

7    Christopher S. Henshilwood ve diğerleri, "An Early Bone Tool In-dustry from the Middle Stone Age at Blombos Cave, South Africa: Implicatiorıs for the Origins of Modern Humarı Behaviour, Symbo-lism arıd Larıguage," Joumal of Human Evolution 41, rıo. 6 (2001): 631-678; Christopher Herıshilwood vd., "Middle Storıe Age Shell Be-ads from South Africa," Science 304: 404.

8   Sally McBrearty ve Alison S. Brooks, "The Revolution That Wasn't:

A New Interpretation of the Origin of Modern Humarı Behavior," Joumal of Human Evolution 39, no. 5 (2000): 453-563.

• Silisli kil ve kum karışımından oluşan bir tür çakıl -yn.

9    Curtis W. Marean, "When the Sea Saved Humanity," Scienti.fic Ame-rican 303 (2010): 55-61.

ğarası ve Pinnacle Point'teki keşiflerden önce Avrupa'daki bu buluntuların insan kültürünün ilk kez ortaya çıkışını belirlediği düşünülüyor, bazı antropologlara göre ilk insanlarda farklı bir beyne yol açan genetik değişikliklerin Avrupa'ya 50.000 yıl önce göç eden Homo sapiens'de meydana geldiğini gösteriyordu. Şimdi özellikle 75.000-1 10.000 yıl öncesine tarihlenen Blombos Mağarası ve Pinnacle Point keşifleriyle varsayılan olgular ve bunları açıklamaya çalışan teori olası gözükmemektedir. Bu daha eski buluntular lisan, daha gelişmiş teknoloji ya da ahlaka ilişkin genlerin yalnızca yaklaşık 50.000 yıl önce ortaya çıkmış olması öngörüsünü de zayıflatmaktadır.

Bu zamana kadarki buluntulara göre büyük olasılıkla insanların ortaya çıkışının yaklaşık ilk 150.000 yılında insanların sosyal etkinliklerinde kültür, örneğin bonobo ya da babun-ların sosyal etkinliklerinde olduğundan daha büyük bir etmen değildi. Muhtemelen tıpkı ilk insan teknolojisinin kemik ve taş aletlerden ibaret olması gibi ilk insanların sosyal yaşamları da basitti, Afrika, Asya ve Avrupa'da dolaşan küçük gruplardan oluşuyordu. Basit derken günümüzde, hatta Atina gibi antik şehirlerde, yaşanan sosyal yaşama göre basit diyorum; ancak kunduzun ya da tüysüz köstebek faresinin sosyal yaşamına göre kesinlikle basit değildi.

Arkeolojik kayıtlara göre 250.000 yıl önce yaşayan insanların kafatası büyüklüğü kabaca bizimkiyle aynıydı (1300-1500 cm3), şimdi olduğu gibi bireysel farklılıklar mevcuttu (Karşılaştırmak amacıyla, kafatası büyüklüğüne göre şempanze beyni 400 cm3, Homo erectus beyni sadece 800-1100 cm3 hacme sahiptir). Nöral anatominin ayrıntılarının aynı olup olmadığı elbette bilinemez, beyin ölümden kısa süre sonra çürür. Orta Taş Devri (300.000-50.000 yıl önce) insanlarının beyinlerinin doğduklarında en azından sosyal eğilim ve sorun-çözme kapasiteleri anlamında bizimkine oldukça benzediği varsayımı genel kabul görmektedir. Bu varsayımda bulunursak, insan ahlakının nöral destekleyici unsurlarına dair her rivayet onlar için de geçerli olacaktır. Tıpkı -o zamanlarda ve günümüzde-teknoloji ve meskenlerdeki farklar gibi, elbette ahlaki uygulamalarda kültürel farklar -o zamanlarda ve günümüzde- pek

çoktur. Orta Taş Devri atalarımızın tersine, çağdaş insanlar okumayı, bisiklet sürmeyi ve gitar çalmayı öğrenir. Öğrenme beyinde yapısal değişimlere yol açtığından, elbette bu becerileri kazananların beyinleri bu becerileri kazanmamışlann beyinlerinden farklı olacaktır. Bu anlamda benim beynim 100.000 yıl önce yaşamış uzak kuzenimin beyninden farklı olacaktır. Yine de şu anda bildiklerimize göre büyük olasılıkla onlar ve ben hayata aynı nöral sosyallik ve bilişsellik ekipmanlarıyla başladık.

Bu varsayıma karşı güçlü bir delil yoktur, bizim ve Taş Devri atalarımızın sosyal ve bilişsel kapasitelerinin aşağı yukarı benzerliği varsayımı insan doğasına modem çağdan fikirler enjekte etmemizi önlemeye yardımcı olur. Afrika ve Avrupa'daki Orta Taş Devri atalarımızın aynı temel platformu paylaşmalarına rağmen çağdaşlarımızın ahlaki kanılarına benzer herhangi bir şeye sahip olduklarını varsayamayacağımız anlamına gelir.1° Dolayısıyla felsefeci Susan Neiman insanın ahlaki amaca duyduğu derin ihtiyaç diye gördüğü şeyi, insanlığın ahlaki ilerleyiş için özlemini vurgularken, onun bu derin yorumlan büyük olasılıkla sadece oldukça yakın zamanda yaşayan ve belki de sadece ahlaki amaç üzerinde düşünmek için refaha, sağlığa, ömre, zamana ve kültürel birikime sahip insanlar için geçerli olmaktadır.11 Bu tür ahlaki ilerleme özlemleri tıpkı teknolojik ve bilimsel ilerleyiş fikirleri gibi kültürle teşvik edilebilir.

İnsanlık tarihinin büyük bölümünde atalarımızın doğum ve ölüm, yiyecek ve barınakla uğraşmaktan ahlaki ilerleyişe pek kafa yormamış olmaları benim için hiç şaşırtıcı olmaz; tabii boş zamanlarında ne yaptıklarını bilemiyoruz. Beynin, okumadan ziyade eylemi yönetmeye yardımcı olacak karmaşık örüntüleri fark etmeye evrimleşmesi gibi, evrensel insan haklan ya da modem mahkemeleri tercih etmek için evrimleş-memiş olması da tamamen mümkündür. Bu günümüzde ahlaki ilerleme fikrinin bizi motive etmediği anlamına gelmez, ama

10    Bkz. Marean, "When the Sea Saved Humanity."

11    Susan Neiman, Moral Clarity: A Guide for Grown-up ldealists (Or-lando, FL: Harcourt, 2008).

ilk Homo sapiens1ere ve böylece de bugünkü temel doğamıza ahlaki ilerleyiş özlemi gibi değerler atfetmeden önce dikkatli olmamız gerektiğini gösterir.

Diğer memelilerle kıyaslandığında, insanların beden büyüklüklerine oranla çok büyük beyinleri vardır. Bir anlamda diğer memelilerden daha zekiyiz: Kavrayışsal esnekliğimiz, soyutlama ve uzun-vadeli planlama kapasitemiz daha yüksek, çok güçlü taklit etme yeteneği ve eğilimi gösteriyoruz.12 Ancak daha büyük beynin ne sunduğu, zekaya nasıl bir katkısı olduğu açık değildir.13 Genişlemiş korteks ve zeka arasındaki bağlantının yeterince anlaşılmamış oluşu üzücüdür, ama yine de artık prefrontal korteksin karar verme, dürtü kontrolü, hedefler belirleme ve diğerlerini algılamada önemli olduğu bilinmekte-dir.14 Zekayı beyin büyüklüğüne bağlayan spekülasyonlar pek çoktur, ancak beyin işlevleri ve örgütlenmesi hakkında daha fazla bilgiye ulaşılıncaya kadar bunlara sadece hoş hikayeler gözüyle bakılabilir.

İnsanlar oldukça karmaşık lisanlar ve zengin kültürler geliştirdiklerinden sosyalliğimiz ve etik değerler sistemimiz o ölçüde karmaşıklaşmıştır. Teknoloji ve sanatımızın -ve muhtemelen lisanımızın- 200.000 yıl boyunca görece ilkel kalmış olması muhtemel gözükmektedir. Örneğin görüldüğü kadarıyla, Neanderthallerin ve 200.000 yıl boyunca Homo sapiens'in yaptığı ve kullandığı tek alet taş el baltalarıdır. Mızrak teknolojisi bize pek olağan gelir, yine de 200.000 yıl boyunca kimsenin aklına gelmemiş olabilir. Sözü yazıya ge-

12    Angie A. Kehagia, Graham K. Murray ve Trevor W. Robbins, "Lear-ning and Cognitive Flexibility: Frontostriatal Function and Mono-aminergic Modulation," Current Opinion in Neurobiology 20, no. 2 (2010): 199-204; Derek E. Lyons, Andrew G. Young ve Frank C. Keil. "The Hidden Structure of Overimitation." Proceedings of the Natio-nal Academy of Sciences 104, no. 50 (2007): 19751-19756.

13    lan J. Deary, Lars Penke ve Wendy Johnson, "The Neuroscience of Human Intelligence Differences, • Nature Reviews Neuroscience 11, no. 3 (2010): 201-211.

14    T.W. Robbins ve A.F.T. Arnsten, "The Neuropsychopharmacology of Fronto-Executive Function: Monoaminergic Modulation." Annual Review of Neuroscience 32, no. 1 (2009): 267-287.

çirmek de keza bizim için son derece olağandır, ama Homo sapiens 5400 yıl öncesine kadar yazıyı icat etmemiştir. Sonuç olarak büyük bir beyne sahip olmak, kesin ve kaçınılmaz olarak teknolojik ya da sosyal alanlarda icatlar ve buluşlar gerçekleştirmeyi getirmemiştir.

Bilim gazetecisi Matt Ridley takas ve alışveriş başladığında, zıpkın ya da takılar gibi çeşitli insan el yapımı nesneler gruplar arasında değiş-tokuş edildiğinde, yapımsal buluşların ve sosyal yeniliklerin ivmelendiğini ileri sürmektedir.15 Gruplar arasında mal değişimi kanıtlan 100.000 yıl önceye uzanmaktadır, bu da insanların 200.000 yıl boyunca takasla meşgul olmadığını gösterir. Birinin sahip olduklarına karşılık ötekindeki farklı şeyleri takas etmesinin getirdiği eşsiz faydalar, Ridley'in görüşüne göre, insan ekonomisinde teknoloji ve işgücünün uzmanlaşmasının uzun ve yavaş gelişiminin başlangıcını belirleyen dönüm noktasıdır. Eğer pek çok mızrak yaparsam ama hiç ağım yoksa bu mızrakları ağla takas edersem aniden alet çantam iki katına çıkar. Bunun sonucunda yiyecek bulma fırsatlarım önemli ölçüde artar.

Ridley'in hipotezinin açıkladığı gibi, alışveriş ve takas, buluşları ve işgücünün uzmanlaşmasını ödüllendirmiş, bu da daha fazla alışveriş ve takasa, böylece de daha fazla yeniliğe ve uzmanlaşmaya yol açmıştır. Muhtemelen alışverişteki ilk adımlar pek kayda değer değildir, ama bir şekilde değiş-tokuş ve takasın faydaları bazı insanlarca fark edilmiştir, çünkü uygulama yaygınlaşmış, giderek daha incelikli bir hal almıştır. Bu pozitif geribildirim döngüsü buluş sahiplerinin ve değiş-tokuşçulann refah fırsatlarını artıran ticari sosyal uygulamaların yaratılmasını teşvik etmiştir.

Yazının bir "yazı geni" olmadan icat edilmesi gibi, muhtemelen takas ve ticaret "alışveriş geninin" desteği olmadan, tesadüfen bulunmuş ve gelişmiştir. Sorun-çözme kapasitesi, beyin devreleri terimleriyle gerçekte ne içeriyorsa içersin, yeni genlerin yardımı olmaksızın yeni davranışların ortaya çıkışına olanak verir.

15    Matt Ridley, The Rational Optimist (New York: Harper Collins, 2010).

Kültür tarihi ve evrim, sosyal bilimlerde, çok değerli deneysel ve kuramsal çalışmaların odağı olmuştur.16 Bu çalışmalarda ortaya çıkan önemli bir tema kültürel evrimin dinamiklerinden biriyle ilgilidir; örneğin kültürel evrim biyolojik evrimden çok daha hızlı olabilir, kültürel gelenekler ekolojik şartlarda seçilim baskısını farklılaştıracak değişim meydana getirebilir. 17 Farklı malların (mızrağa karşılık ağ) takas ve alışverişi, ulaşılabilir kaynaklar kümesini genişleterek doğal seçilim baskısını farklılaştıran sosyal ekolojideki değişimlerin bir örneğidir. Örneğin kementle sincap avlamak yanlarına süzülüp kafalarına sopayla vurmaktan daha hızlı ve güvenilir bir yöntemdir.

Avcı-toplayıcılıktan tarımsal geçim biçimine 10.000 yıl önce başlayan yavaş geçiş, sosyal yaşam koşullarında pek çok değişikliği şekillendirmiş kültürel bir dönüşümdü. Hayvanlardan elde edilen süt ve et, hububat ve sebze hasadı gibi güvenilir yiyecek kaynaklan, sadece arama-bulmaya dayanan belirsizlikleri azalttı. Daha önemli sosyal değişikliklerden biri, kan bağı olmayan pek çok kişiden meydana gelen büyük grupların ortaya çıkmasıydı. Daha büyük bir grup içinde yaşamak çözülmesi gereken yeni sosyal sorun çeşitleri yanı sıra refahı artırma fırsatları, grup içi ve gruplar arası yeni rekabet biçimleri doğurdu.

16    Roy F. Baumeister, The Cultural Animal Human Nature, Meaning, and Social Life (New York: Oxford University Press, 2005); Ernst Fehr ve Simon Giı.chter, "Cooperation and Punishment in Public Go-ods Experiments," American Economic Review 90 (2000): 980-994; Herbert Gintis, The Bounds of Reason: Game Theory and the Uni-fication of the Behavioral Sciences (Princeton: Princeton Univer-sity Press, 2009); Saralı Blaffer Hrdy, Mother Nature: A History of Mothers, Infants, and Natura! Selection (New York: Pantheon Bo-oks, 1999); Richard E. Nisbett ve Dov Cohen, Culture of Honor: The Psychology of Violence in the South (Boulder, CO: Westview Press, 1996); Peter J. Richerson, Robert Boyd ve Joseph Henrich, "Gene-Culture Coevolution in the Age of Genomics," Proceedings of the NationalAcademy of Sciences 107, Supplement 2 (2010): 8985-8992.

17    Avital ve Jablonka, Animal Traditions; Gregory Cochran ve Henry Harpending, The 10,000 Year Explosion: How Civilization Accelera-ted Human Evolution (NewYork: Basic Books. 2009).

Son 10.000 yıldaki genetik değişimlere dair kanıtlar mevcuttur, ama şimdiye kadar bulunan değişimler beyin devreleri, biliş ya da sosyal mizaçla değil, büyük olasılıkla altüst edici değişimler zincirini tetiklemeyen, evrimsel değişime daha uygun özelliklerle ilgilidir. Önemli bir örnek yetişkin insanların hayvan sütü sindirmesine olanak veren genetik değişimdir. Memelilerin yavruları sütü sindirmeye yarayan laktoz enzimi sayesinde sütle beslenebilir. Taş Devri'nde (pek çok memeli hayvanda olduğu gibil sütten kesildikten sonra insanlarda laktoz tükenirdi. Ancak yaklaşık 10.000 yıl önce -keçi ve ineklerin evcilleştirildiği sıralarda- yetişkinlikte laktoz üretimini sürdüren geni (laktoz dayanıklılığı) taşıyan insanlar, sütü sin-direbildikleri için, seçilimsel bir avantaj yakaladılar. Böylece hayvancılık yapan topluluklarda laktoz dayanıklılığı bulunan yetişkinlerin sayısı giderek arttı.18 En az dört farklı genin laktoz dayanıklılığıyla ilişkisi bilinmektedir. Bu genler Avrupa ve Afrika'da, muhtemelen hayvancılık ve süt sağmanın yerel adaptasyonuna bağlı olarak, farklı zamanlarda ortaya çıkmıştır.19

Sosyal ve bilişsel davranışlarla ilgili genetik değişimlere dair iddialan gösterebilmek çok daha zordur, cazipse de varsayımsal kalmaktadır. Söylenenlerin doğru olması olasıdır, ama bilim inanmak için kanıt ister. Genlerin protein yaptıklarını, proteinlerle beyin devreleri arasındaki nedensel güzergahın çok uzun olduğunu, beyin devreleri ile gen ifadesini ve proteinleri etkileyen çevre arasındaki nedensel güzergahın daha da uzun olduğunu akılda tutmak gerekir. Genler genetik ağın parçasıdır, bu ağlar çevreyle karmaşık biçimlerde etkileşir. Genlerimizin ne olduğumuzdaki ve aramızdaki çeşitlilikteki ağırlıklarının çok büyük olduğuna şüphe yoktur, ama buradan adalet, din, araştırma arzusu geni gibi belirgin sonuçlar elde edilemez. Elbette insan beyninin temel yapısını etkileyen insan genomu değişikliklerinin 200.000 yıl önce durduğunu varsayınak oldukça yanlış olacaktır. Yine de genler ve davranışlar arasında nedensel

18    Avital ve Jablonka, Animal Traditions.

19    Önce deve ve inek sütü içme avantajı sağlayan genetik değişikliğin mi meydana geldiği, yoksa süt üretimini, belki anne sütüne eklenmesiyle genetik değişikliğin mi takip ettiği henüz bilinmemektedir.

bir ilişki ortaya koymak ve sonra da bu gen ile davranışın ne için seçildiğini göstermek etkileyici bir hikaye anlatarak yapılamaz. İnsanlar hakkında şaşırtıcı olan, bu derece geniş yelpazedeki pek çok farklı şeyi kolaylıkla öğrenmemizdir, bunlar mevcut kültür göz önünde tutulursa 200.000 yıl önce öğrenme fırsatımız olmayacak şeylerdir. Teknoloji ve gelenekler açısından zengin bir kültürde öğrendiklerimiz daha basit bir kültüre göre bizi daha akıllı- yapar. Eğer el baltalannı sağlam dallara bağlayarak mızrak yapmak ya da birinin alışverişte ne kadar borçlandığını yazmak bana kolay geliyorsa, bunun sebebi kültürümün bu açılardan beni daha akıllı kılmasıdır. Eğer 200.000 yıl önce Afrika'da yaşasaydım, el baltasıyla vurmak yerine mızrak atmayı akıl edebilir miydim? Çok şüpheliyim.

Kısaca açıklamak için yaklaşık yirmi yıl önce California, San Diego Üniversitesi'nden on maceracı lisans öğrencisini Kuzey Kutbu'na, Firth Nehri'nin kaynağından Beaufort Denizi'ne, Kuzey Buz Denizi'ndeki Herschel Adası'na rafting gezisine götürüşümü anlatacağım. Bunlar tıp fakültesi, doktora, işletme hedefleyen sınıflarının en başanlı öğrencileriydi, ama vahşi doğada yolculuk etmede tamamen acemiydiler. Yolculuğumuzun ikinci gününde İnuit rehberimiz akşam yemeğinden sonra beni bir kenara çekip öğrencilerin aptal olup olmadığını sordu. Çünkü çadır kurmaya çalışırken, yemek hazırlarken, botları yüklerken, botlara binerken hep en aptalca şeyi yapmışlardı. Bizim rehberimizin ve çocuklarının, hava değişikliklerini fark edebilmek için sürekli gökyüzünü kontrol etmek gibi alışkanlıkları, öğrencilerin tamamıyla cahil kaldıkları becerilerdi. Ancak çok kısa zamanda öğrendiler; rehberimiz bunu çok takdir etti ve yedi gün sonra onlara misk öküzü sürüsünü nasıl takip edeceklerini öğretti.

Ama Sadece insanlar mı Ahlaklıdır?

İnsanların ve diğer memelilerin beyinlerindeki farkları ve benzerlikleri göz önüne alırsak, karşımıza önemli temel bir soru çıkar: Sadece insanların mı ahlaki değerleri vardır, yoksa diğer hayvanların da kendi sosyal örgütlenmelerine ve ekoloji-

lerine uygun ahlaki değerleri olduğu söylenebilir mi? Genel olarak sosyal memelilerin davranışlarının altında ortak güdüler, ortak mekanizmalar bulunduğundan insan dışındaki hayvanların ahlaki değerleri olup olmadığının cevabı hiç de açık değildir. Üstelik insan kültürlerinde ahlaki değerler diye sunulanların çeşitliliğini düşünürsek, "insan-tarzı" ahlak tek bir etik değerler kümesi değildir. Bazı kültürler sakat ya da istenmeyen bebeklerin öldürülmesini kabul ederken, bazıları bunu korkunç bulur, bazıları öldürdüğü düşmanın etiyle ağzını doldurmasını cesur bir savaşçı için zorunluluk görürken, diğerleri bunu barbarca bulur.

Bağlanma ahlak için platform olabilirse de bizi "Önem veriyorum, değer veriyorum"dan belli bir ahlak sorununun, özellikle de kompleks kültürlerde ortaya çıkan sorunların en iyi çözümüne götürecek basit adımlar kümesi mevcut değildir. Açıktır ki birbirini iten, çeken, diğerleriyle yarışan, beynin vereceği kararı kısıtlayan, birbiriyle etkileşen pek çok etmenin yer aldığı bireysel bir beyinde gerçekleşen sosyal sorun-çözme zorlu bir iştir. Bazı kısıtlamalar diğerlerine göre önceliklidir; bazı etmenler bilinçlidir, bazıları değildir; bazıları kolayca anlaşılır, bazıları kolayca anlaşılmaz. Genelde karar-verme kısıtlanmış-tatmin işidir, eğer iyi giderse aklın galip geldiğini söyleriz.20 Bir sosyal grup içindeki sosyal sorunlara eğilmek bireysel karar vermeden daha karmaşıktır; sosyal grup içerisinde çıkarlar, inançlar, davranış biçimleri ve gelenekler grubun seçeceği kararı sınırlandırırken, gruptaki her bireyin beyni bunlara ilaveten kendi içsel kısıtlamalarını da barın-dırmaktadır.21 Gelenek ve yasalarla biçimlenen ahlaki ilerleme

20 David Danks, "Constraint-Based Human Causal Learning." Procee-dings of the 6th Intemational Conference on Cognitive Modeling (ICCM-2004), ed. M. Lovett, C. Schunn, C. Lebiere ve P. Munro (Mah-wah, NJ: Lawrence Erlbaum Associates, 2004): 342, 343.

21 Bkz. Patricia S. Churchland, "Inference to the Best Decision," The Oxford Handbook ofPhilosophy and Neuroscience, ed. John Bickle (NewYork: Oxford University Press, 2009), 419-430. Aynca bkz. De-borah Talmi ve diğerleri, "How Humans Integrate the Prospects of Pain and Reward During Choice." Joumal of Neuroscience 29, no. 46 (2009): 14617-14626.

büyük oranda müzakereye, geleneklerin tarihine ve etkileşimdeki iktidarların politikasına dayanmaktadır.

Bir yandan insanların diğer yandan da şempanzelerin, ba-bunların, katil balinaların, fillerin, mirketlerin, ipek maymunlarının sosyal davranışlarının farklılığını düşünürken sadece insan ve hayvan diye ayrılan iki tür ahlak bulunduğu varsayımını rafa kaldırmak gerekir. Varsayımdaki sorun her sosyal türün ortak özelliklerine rağmen çeşitli açılardan benzersizliğidir. Bonobolar -görüldüğü kadarıyla sadece onlar- cinselliği sosyal gerilimi azaltmak için kullanır, şempanzeler ve babunlar kullanmaz; gibonlar komşu gruplarla sosyalleşirler, goril ve lemurlar sosyalleşmezler. İnsanlar gülmeyi gerilimi azaltmak için kullanır, şempanzelerde de oyun oynarken hızh hızlı nefes alıp vermek, ağız açık, çene ileride, dişleri hafifçe gösterir bir ifade takınmak böyle bir rol üstlenmektedir,22 ama babun ve lemurlarda bu yapıda davranışlar görülmez. Şempanzelerde üreme çağına gelen dişiler yeni bir yuva bulmak üzere sürüyü terk ederler, ama babunlarda yetişkinliğe eriştiğinde sürüyü terk eden erkeklerdir. Şempanzelerde görülen model Arktik İnuit kabilesi gibi avcı-toplayıcı topluluklarda da gözlenir. Bu tür davranışsa! modeller grup içindeki altüst ilişkileri ve hiyerarşinin pek çok yönünü belirler. Mirketler-de alfa dişi daha baskın bir dişinin bebeklerini öldürüp onu gruptan sürerken, babunlarda sürüdeki tüm doğurgan dişiler bebek yaparlar. Üstelik bir tür içerisinde yerel tarzlar (ya da dilde ifade edilmeyen kurallar)23 olabilir.

Yirminci yüzyıl öncesi İnuitler gibi, küçük avcı-toplayıcı insan gruplarında diğer kabilelerden kadınların ele geçirilmesi yaygındı, şüphesiz bu uygulama bilinçli niyet içermemesine rağmen, gen havuzunun çeşitlenmesine yardımcı olmuştur. Modern Batı toplumlarında ahlaka kuralcı yaklaşmayı yeğleyenler bunu ahlaki kuralların çiğnenmesi şeklinde gördüklerinden muhtemelen bu uygulamayı kınayacaklardır. Ancak

22 Matthew Gervais ve David Sloan Wilson, "The Evolution and Func-tions of Laughter and Humor: A Synthetic Approach,'' Ouarterly Re-view of Biology 80, no. 4 (2005): 395-430.

23 Robert M. Sapolsky, A Primate's Memoir (NewYork: Scribner, 2001).

ben bunu yargılamayı zor buluyorum, çünkü bunun alternatifinin, yani kabile içi üremenin ne İnuitlerin ne o dönemlerde onlardan biri olsaydım kendimin maruz kalmasını istemeyeceğim zararları vardır. Bizim kendi kültürümüzde sıklıkla bir eylemin değerlendirilmesi konusunda anlaşmazlıklar vardır. 1972'de kırsal bölge pilotu Martin Hartwell kötü hava koşullarına rağmen büyük bir cesaretle yardım uçuşuna karar vermiş, ne yazık ki uçak kötü bir kaza geçirmişti. Yolcuları acilen apandisit ameliyatına alınması gereken İnuit bir çocuk ve ona eşlik eden hemşireydi. Hemşire kaza anında, çocuksa daha sonra öldü. İki bacağı kınlan Hartwell haftalarca aç ve yan baygın bir halde kurtarılmayı beklemiş, arkadaşının, kazada ölen hemşirenin bacağını yemişti. Sonunda, otuz bir dondurucu soğuk günün ardından, Hartwell kurtarıldı. Bu tür uç noktalardaki yamyamlık üzerine farklı fikirler vardır, ben tüm aynntılan bildiğimiz durumlarda bile tek bir doğru cevap olduğundan şüphe duyanın. Pek çok iyi besili insan, köpek yenmesi fikrinden dehşete düşer, ama geleneksel bir İnuit av bulununcaya kadar köpek yiyerek hayatta kalmak yerine açlıktan ölünmesinden dehşete düşecektir. Hepimizin bildiği gibi, rasyonel insanlar en iyi vergilendirme, gençlerin eğitimi ya da önleyici savaşların ne zaman açılacağı konusunda hemfikir olmayabilirler. Çoğunlukla daha iyi ya da daha kötü çözümler vardır, ama tek doğru seçim yoktur; böyle durumlarda kısıtlanmış tatmin işbaşındadır; dengeleyerek, uyum gözeterek, uygun bir karara vanr.

Yukarıda anlatılanlar sadece insanlarda "gerçek" ahlak bulunduğu, diğer hayvanların, karmaşık ve sosyal bile olsalar ahlakdışı oldukları varsayımından uzak durmanın da akıllıca olabileceğini göstermektedir. Burada söylenenler kısmen kimin konuşma kurallarına göre kelimeleri kullandığımıza bağlıdır. Ama düşünceleri kelimelerin kullanımını yöneten "anlam kralın diye biri yoktur. Eğer kelimeleri gerçek ahlakın lisan ve lisanla formüle edilmiş kurallar gerektirdiğiyle tanımlıyorsanız, o zaman sadece insanların gerçek ahlakı olduğunu söyleyebilirsiniz. Ama bu semantik anlam kaymasıyla elde edilen ilerleme nedir? Üstelik "gerçek ahlakn neden lisan gerektirir

diye tanımlansın ki? Çağdaş ahlak felsefecisi Christine Kors-gaard gibi bazı kişiler başka bir savı benimsemektedir: Sadece insanlar gerçek anlamda rasyoneldir, ahlak rasyonaliteye dayanır, böylece insan dışındaki hayvanlar ahlaklı değildir.24 Pek çok kuş ve memeli sorun-çözme ve planlamanın güzel örneklerini gösterirken, rasyonalitenin sadece insanlarda var olduğu iddiası dar ve yetersiz bilgiye dayanır gözükmektedir. 25

İnsan dışındaki memelilerin sosyal değerlere sahip olduğu açıktır; yavrularına, hatta bazen eşlerine, akrabalarına, grup üyelerine değer verirler; işbirliği yapar, cezalandırır, kavga sonrası barışırlar. 26 Bu değerlerin gerçekten ahlaki değerler olup olmadığı üzerine semantik tartışmalara girişebiliriz, ama kelimeler üzerine tartışmalar verimsizdir. Elbette sadece insanlar, insan ahlakına sahiptir. Ama bu yeni bir şey değil, sadece sıkıcı bir totolojidir. Sadece ipek maymunlarının ipek maymunu ahlakı vardır da diyebilir, listeyi böylece devam ettirebiliriz. Karıncaların insanların tarzında ahlaklı olmadığı, babun ve bonobolann sosyal davranışlarının bizimkilere çok daha yakın olduğunda hemfikiriz. Bize ipucu verecek film kayıtlan olmadığından diğer insansıların, örneğin Homo erectus, Homo neanderthalensis ya da Homo heidelbergensisin sosyal davranışlarının modern insanın sosyal davranışına yakın olup olmadığını bilmiyoruz. Daha derin bilimsel anlayışı bekleyerek bu konuyu burada noktalayabiliriz.

24    Bkz. Christine M. Korsgaard, The Sources of Normativity (NewYork: Cambridge University Press, 1996).

25    Bkz. Amanda M. Seed, Nicola s_ Clayton ve Nathan J. Emeıy, MPost-conflict Third-Party Affiliation in Rooks, Corvus frugilegus." Current Biology 17, no. 2 (2007): 152-158.

26    G. Cordoni ve E. Palagi, MReconciliation in Wolves (Canis lupus): New Evidence for a Comparative Perspective." Ethology 114, no. 3 (2008): 298-308.

3.    Önemseme ve Bakım

Bir hayvan diğerlerinin bakımını üstlenirken ya da sosyal değerler ifade ederken beyninde neler olur? Sunduğumuz teze göre memelilerde temel açıklayıcı unsur, bağlanma ve bağ kurmanın nörokimyasıdır. 1 Bu nedenle sosyal değerlerin be-

1    Pek çok kuş türü de son derece sosyaldir. Onlardaki oksitosin benzeri mesotosin hak.kında şu ana dek bilinenlere göre, bunlar oksito-sinin memelilerde oynadığı role benzer şekilde yavrular ve eş bağlanmasında rol oynamaktadır. Mekanizmalarda farklar muhtemeldir, çünkıi memeliler ve kuşların ortak atalan 300 milyon yıl önceye dayanır ve de kuşların beyni memelilerinkinden çok farklı biçimde örgütlenmiştir. Bu kitaptaki incelemem sadece çok daha fazla bilgiye sahip bulunduğumuz memelilerin sinir sistemine dayanacaktır, ancak zaman zaman kuş sosyalliğine dair yorumlarda da bulunacağım. Kuş sosyalliği için bkz. Nicola S. Clayton, Joanna M. Dally ve Nathan J. Emery, "Social Cognition by Food-Caching Corvids: The Western Scrub-Jay as a Natura! Psychologist." Philosophical Tran-sactions of the Royal Socieıy B: Biological Sciences 362, no. 1480 (2007): 507-522; James L. Goodson, "The Vertebrate Social Behavi-or Network: Evolutionary Themes and Variations," Hormones and Behavior 48, no. 1 (2005): 11-22; ve James L. Goodson ve diğerleri, "Mesotocin and Nonapeptide Receptors Promote Estrildid Flocking Behavior," Science 325 (20091: 862-866; aynca bkz. Jaak Panksepp, Affective Neuroscience: The Foundations of Human and Animal Emotions (NewYork: Oxford University Press, 1998).

yin-temelli platformunu anlamak için, ilk olarak bizi yeniden sosyal değerlere götürecek daha temel bir soruyu ele almalıyız: Beyin bir şeyi nasıl önemser? Farklı bir şekilde söylemek gerekirse, nöronlar bir şeye nasıl değer verir?

Konunun ilk ve en temel kısmı öz-muhafazadır.2 Tüm sinir sistemleri ait bulundukları bedenin hayatını sürdürmesiyle ilgilenecek şekilde örgütlenmiştir. Evrimsel bakış açısıyla, genel nokta nettir: Kendine bakmak kendini ihmal etmeye yeğlenir. Kendilerini muhafaza davranışlarından mahrum hayvanlar genlerini bir sonraki nesle geçirme şansından mahrumdur, bedenlerini sağlıklı tutmayı başarmış hayvanlarsa genlerini geçirme şansına sahiptir. Bir hayvanın hayatta kalması için enerji, su ve bedenin çalışmasını sağlayacak diğer gerekli şeyleri bulmak amacıyla dünya üzerinde hareket etmesi gerekir. Acı ve korku, davranışların düzeltilmesi gerektiğini belirten hayatta kalma uyarılarıdır. Acının farklı çeşitleri davranışsa! düzeltmenin farklı yollarının uyarılarını verir.

Bu genel gözlemler nöral mekanizmalara ilişkin sorular doğurur: Örneğin bir fare yiyecek bulması, bir oyuğa gizlenmesi ya da yuva yapması gerektiğini nasıl bilir? Esenliği sağlayan davranışsal kararlar nöronlarca nasıl gerçekleştirilir?

Bu soruya kabaca verilecek cevap farenin beyin sapındaki ve hipotalamusundaki nöronların farenin iç ortamını -hayatta kalmayla ilgili parametrelere göre bedeninin iç halini- denetlediğidir. Belli bir gereksinim saptandığında motivasyonel bir duygu yaratılır. Farede -ve bizde- beyin sapı ve hipotala-mustaki nöronlar beden ısısı, glikoz seviyesi, kan basıncı, kalp atım hızı ve karbondioksit seviyesini düzenler. ôzdenge; organizmanın iç çevresinin hayatta kalmak için gereken değerler aralığında tutulmasının düzenlendiği süreçtir. Nörobilim uzmanı Bud Craig'in ifade ettiği gibi, acı özdengesel bir duygu-dur.3 Hepimiz iç ortamda bir dengesizliği düzeltmemiz gerekti-

2   P^ksepp, Affective Neuroscience. Antonio R. Damasio, The Feeling

of What Happens: Body and Emotion in the Making of Conscious-ness (New York: Harcourt Brace, l 999).

•   Homeostasis -yn.

3    A.D. Craig, "A New View of Pain as a Homeostatic Emotion," Trends in Neurosciences 26, no. 6 (2003): 303-307; Craig, "Pain Mechanisms:

ğini bildiren değişikliklere aşinayız: oksijensiz kaldığımızdaki panik, üşümenin rahatsızlığı, susama, mide bulantısı hissi ve aşırı aç kalınca duyulan ağrı. Bunlara belirgin itkiler eşlik eder: sıcaklık. su, yiyecek arayışı; kusmak, kaçmak, yatmak vb.

Frontal

-► \ BF

Akumben

Beyincik


main-4.jpg

| Talamus |

Amigdala

Bazal qanqllonlar

Hipotalamus

"

Beyin sapı

DA SHT NA Hist


main-5.jpg

Şekil 3.1 Burada şematik olarak subkortikal yapılar ve onlann kortekse bağlantılan gösterilmektedir. Özellikle frontal alanlar ve subkortikal alanlar arasındaki, ödül (akumben) ve korkuyla (amigdala) ilgili olanlar dahil, zengin bağlantı yollanna dikkat edin. Hipotalamus kapsamlı şekilde, umumiyetle çift yönlü şekilde, pek çok yapıya bağlanmıştır. Beyin sapından farklı nörokim-yasallan olan dört adet nörona! projeksiyon sistemi çıkar. Nö-romodülatör de denilen bu dört nörokimyasal serotonin (5HT). noradrenalin (NA), dopamin (DA) ve histamindir (Hist). Alıntı Jo-sef Parvizi, "Corticocentric Myopia: Old Bias in New Cognitive Sciences." Trends in Cognitive Sciences 13, no.B (2009): 354-359 (Amigda!anın yerini üç boyutlu görmek için bkz. http.//commons. wikimedia.org/wiki/File:Amygdala_small.gifl

Farenin subkortikal beyni koku ve ses gibi algısal ipuçlarını kullanarak dış dünyadaki risk ve fırsatları değerlendirir. Fare-

Labeled Lines versus Convergence in Central Processing," Annual Review ofNeuroscience 26, no. 1 (2003): 1-30.

lerde tohumların kokusu yaklaşma davranışını uyandırır; dişi farelerin kızışmasıyla özdeşleştirilen koku erkek farelerde kur yapma davranışlarını uyandırır. Yeni bir bölgeye giren erkek fare başka bir erkek farenin idrar kokusunu aldığında bölgeyi terk etme eğilimi gösterir.

Bizim için hırlayan bir köpeğin yarattığı korku ya da sebebi bilinmeyen dumanın yarattığı panik, belirgin ve nahoş duygulardır. Beyin sapındaki subkortikal yapılar, hipotalamus, insu-lar korteks ve de singulat kortekste hayata-ilişkin bu duygular bütünleştirilir ve uygun hareket koordine edilir (Şekil 3.1) Sempatik sinir sistemindeki mekanizmalar bedeni "kaç ya da savaş" için ayarlar, tehlike geçtiğinde, parasempatik sistemdeki diğer mekanizmalar kan basıncı ve kalp atımını daha az enerji tüketen "dinlen ve sindir" durumuna geri getirir. Üstelik devreler önceliklere duyarlıdır, uzakta beliren yırtıcı hayvanın korkusu güzel bir cevize duyulan açlığa ya da cinsellik fırsatına galip gelir. İç ortam ve beden yüzeyinden gelen sinyalleri bütünleştiren beyin sapı-limbik devreleri öz-muhafazanın, bunun sonucu olarak da minimal düzeyde kendilik hissinin temel örgütlenmesidir.4 Bedenin sağlığını ve esenliğini sürdürmek, belli bir sosyal gruba dahil ve belli bireylerle özel bağlar kurmuş bir kişi olarak kendilik hissi gibi daha üst düzey kendilik temsilinin nörobiyolojik çatısını meydana getirir.5

Bu nedenle en temel anlamda bakım, sinir sisteminin zemin kat işlevidir. Beyinler esenliğe ve rahatsızlıktan kurtulmaya yönelmek üzere örgütlenmiştir. Böylece son derece açıktır ki, öz-sürdürme ve acıdan kaçınma devreleri, en temel değerlerin, yani sağ olmanın ve esenliğin kaynağıdır. Kurbağalar, somonlar ve semenderler için hemen hemen sadece bu tür gözetme vardır. Öyle olsa bile tüm omurgalılarda büyük oranda muhafaza edilmiş bu düzey bütünleşme son derece karmaşıktır.

4    A.D. Craig, "How Do You Feel? Interoception: The Sense of the Physi-ological Condition of the Body." Nature Reviews Neuroscience 3, no. B (2002): 655-666; Rodolfo R. Llinas, I of the Vortex: From Neurons to Self (Cambridge, MA: MIT Press, 2001); Damasio, The Feeling of What Happens; Panksepp, Affective Neuroscience.

5   Antonio R. Damasio, Self Comes to Mind: Constructing the Conscio-

us Brain (New York: Knopf/Pantheon, 2010).

Altta yatan devreler anlaşılması güç derecede karmaşıksa da öz-bakım yönünde doğal seçilim baskısı açıktır. Peki, baş-kalannı gözetme nasıl açıklanabilir? Bölüm 2'de ileri sürüldüğü gibi ana fikir şudur: Memelilerin duygusal. endokrin, stres ve ödül/ceza sistemlerindeki evrimsel ayarlamalar hayvanın esenliğine önem verdiği bireylerin çemberini, en azından belli bazı hayatta-kalışa dair davranışlar kümesinde etkin şekilde genişletmiştir. Böylece anne sıçan yeni doğan yavruları kendi özdenge sınırlan içindeymiş gibi davranır; tıpkı kendisini beslemesi, sıcak ve temiz tutması, dünyanın tehlikelerinden korunması gerektiği gibi anlan beslemesi, temizlemesi, sıcak tutması, dünyanın tehlikelerinden koruması gerekir. Yavrular tehdit altındayken, sanki kendisi tehdit altındaymış gibi önemser ve düzeltici davranış tercih edilir. Ôzdenge duygula-nndan hem his hem motivasyon olan acı ve korku yavrulan tehlike altındayken tetiklenir. Ben dairesi benim aciz yavruları da içine alacak şekilde genişlemiş gibidir. (Bkz. Şekil 3.2)6

Doğrudur ki eğer tehlike aşın ise kurt ya da sıçanın yav-rulannı terk etmesi normaldir, yavrulan kurtaramayacaksa kendisini kurtarması gerekir. Yani özdenge sınırlarının genişlemesi yine de kendisi ve değer verilen diğerleri arasında ayrım yapabilmeye izin verir. Benzeri şekilde büyük tehlike altında insan ebeveynler kendilerini kurtarmayı seçebilirler, ama bazen yavruyu kurtarma motivasyonu ebeveynin kendini feda etmesine yol açabilir. Bu tür vahim durumlardaki insan davra-nışlan felaketin doğası, kişisel mizaç, sosyokültürel ardalan, diğer yavrulann mevcudiyeti gibi pek çok etmene de dayanır. Bunlar öz-muhafazanın çok güçlü sistemiyle iç içe geçmiş, ama onun çok ötesine giden son derece güçlü sistemlerdir. "Ötesine gitmek" tesadüfi değil, sistematik bir şekilde diğerlerinin, özellikle de akrabalann esenliğiyle ilişkilidir.7

Sadece öz-bakımdan memelilere özgü sosyallik (özgecil-bakım) tiplerinin çeşitlerine giden hayati adımlar, anne meme-

6    Yawei Cheng ve diğerleri, "Love Hurts: An fMRI Study: Neuroimage 51. no. 2 (2010): 923-929.

7    Belki ahlaki duyarlılık ifadesini kullanırken Hume'un aklındaki buydu. Bkz. Blackburn, How to Read Hume.

li beynini "anneleştiren" diğer hormonlarla birlikte nöropeptit oksitosin (OKT) ve arginin vasopressin (AVP) hormonlarına bağlı nöron-ve-beden mekanizmalanna dayanır. Bu mekanizmalar başlangıçta daha geniş sosyal amaçlara hizmet etmek için değil, yalnızca dişinin aciz yavrularını onlar bağımsız hale gelinceye kadar beslemesi, savunması, daha genelde, onların esenliğine kendini adaması için gerekli kaynak ve motivasyona sahip olmasını güvence altına almak için seçilmişlerdir. Yavrularının bakımına uygun devrelere sahip memelilerin yavrularına bakmayan memelilere göre daha fazla sayıda yavrusu hayatta kalmıştır.


main-6.jpg

Şekil 3.2 Bakım dairelerini gösteren çizim. Bireyin hayatta kalışı ve esenliğine hizmet eden devreler memelilerde yavruları içine alacak şekilde değişmiştir. Sosyal memelilerde, bu genişleme giderek azalan yoğunlukta, bağlanmanın derecesine bağlı olarak yakın akrabaları, yakın arkadaşları, diğer grup üyelerini ve hatta yabancıları içine alabilir.

Ancak yavrular olarak belirlenmiş diğerlerine bakmaya yol açan değişim bir kez yerleştikten sonra, belki oldukça minör yollarla yavru olmayan, ama esenlikleri bireyin kendi esenliği ve yavrulannınkiyle bağlantılı olan diğerlerine bakmaya doğru uyarlanmış olabilir. Türe ve evrimsel seçilim baskısına bağlı olarak, farklı sosyal düzenlemeler seçilecek, pek çok farklı beyin mekanizması oyuna sokulacaktır. Böylece bir kurt sürüsünde ya da kunduz kolonisinde sadece tek bir çift ürerken, babun ve katil balina sürülerinde tüm dişiler çiftleşe-cektir. Halka kuyruklu lemurlar anaerkildir; dişiler erkeklere göre baskındır ve pek çok erkekle çiftleşir. Irmak susamurlan

ve Kuzey Amerika boz ayılarında sürü dişi ve yavrularından oluşur, dişi ona uygun şekilde kur yapan herhangi bir erkekle çiftleşir. Hint şebeklerinde bebekler sadece anneye bağlanır, ama titi maymunlarında babaya daha fazla bağlanırlar. Bunlar memeliler arasında görülen sosyal kalıpların çeşitliliğinin çok küçük bir kısmından örneklerdir, ama muhtemelen hepsinin altında oksitosin, diğer hormonlar ve nörokimyasal reseptörlerinin farklı düzenlemeleri yatmaktadır.

Nörobilim uzmanı Porges ve Carter, OKT ve AVP'nin memeli beyinlerindeki özel rollerine nasıl uydukları sorusunu ortaya atmışlardır.8 Bu soruyu cevaplarken, peptitlerin son derece eski (memelilerden çok daha önce mevcut, en azından 700 milyon yıllık) olduğunu, kara hayvanlarında bedendeki su ve mineral seviyelerinin ayarlanmasında yer aldıklarını belirtirler. Oksitosinin ve vasopressinin evrimsel açıdan daha önceki çeşidi -vasotokin- iki yaşamlıların (amfibilerin) çiftleşme davranışlarında ve yumurtlamalarında önemli rol oynar. Memelilerin ortaya çıkışından çok önce, vasotokin üremede yer almaktadır. Memelilerde su ve minerallerin düzenlenmesi çok daha incelikli bir hal almıştır, çünkü gebelikte dişinin plasenta ve bebeğin içinde geliştiği amniyon sıvısını muhafaza eden amniotik keseyi oluşturması, doğumdan sonra da bebek için süt üretmesi gerekir.9 Bu bize OKT ve AVP'nin, evrimin memelilerin üremesindeki deneysel ayarlamalarında neden yer aldıklarına ve kuşların sosyalliğinde bu peptitlerin benzerlerinin neden önemli olduğuna dair açık bir ipucu verir. Biyolog James Hunt'ın belirttiği gibi, uSosyallik, tıpkı çokhücrelilik gibi çeşitli taksonlarda pek çok kereler ortaya çıkmış ve farklı

8    Stephen W. Porges ve C. Sue Carter, •Neurobiology and Evolution: Mechanisms, Mediators and Adaptive Coıısequences of Caregi-viııg," Self Interest and Beyond: Toward a New Understanding of Human Caregiving, ed. S.L. Browıı, R.M. Brown ve L.A. Penııer (Ox-ford: Oxford University Press, baskıda). Aynca bkz. Eric B. Keverne, •Geııomic Impriııting and the Evolutioıı of Sex Differences in Mam-malian Reproductive Strategies," Advances in Genetics 59 (2007): 217-243.

9    Porges ve Carter, "Neurobiology and Evolutioıı."

bütünleşme seviyelerine ulaşmıştır."10 Tüm canlı formlannın OKT ve AVP içerdiği varsayılamaz, içerenlerde de ne şekilde içerildiği değişebilir.

Memelilerde nöral seviyede bağlanma nasıl gerçekleşir? Bu soru üzerinde ilerlemeden önce, bağlanmayı daha ayrıntılı incelememiz gerekiyor.

Aile Değerleri: Ait Olma ve Ait Olmayı isteme

İnsanlar dahil, tüm gebe memelilerde fetüsün plasentası annenin kan dolaşımına annenin beynini "anaçlaştırma" etkisi bulunan çeşitli hormonlar salar.11 Progestin, östrojen ve prolaktin ağırlıklı bu hormonlar subkortikal yapıdaki nöronlara tesir eder.12 Bu, kemirgenlerde ve kedilerde gebe dişinin daha çok yemesine, doğurulacak yavrular için yuva hazırlamasına ve doğum yapmak için güvenli bir yer bulmasına sebep olur. İnsan dişileri de doğum zamanı yaklaştıkça "yuva" itkisine tepki verir, (benim şahsen deneyimledi-ğim gibi) evini temizlemeye, bebek için hazırlıkları bitirme gayretine girişir. OKT üretimi gebelik esnasında artırılır; doğumda OKT'nin salınması rahmin kasılmasında rol oynar. OKT emzirme döneminde sütün gelmesi için gereklidir. OKT'nin salgılanması beyinde yeni doğanla meşgul olmayı, onlan sıcak, temiz, güvenli tutmayı içeren tüm anaç tavırları tetikler. İnsanlarda anaç tavırlar evlat edinilen bebekle de tetiklenebilir, karında taşınılıp doğrulan bir bebeğe bağlanma kadar güçlü bağlanma oluşabilir.13 Bu da muhtemelen

10    Elizabeth Pennisi'nin alıntısından, "On the Origin of Cooperation." Science 325, no. 5945 (2009): 1196-11999.

11    Keverne, "Genomic Imprinting and the Evolution of Sex Differen-ces."

12    Bunun, olağanüstü anlatımı için bkz. Donald W. Pfaff, The Neuros-cience of Fair Play: Why We (Usually) Follow the Golden Rule (New York: Dana Press, 2007).

13    K.D. Broad, J.P. Curley ve E.B. Keverne, "Mother-Infant Bonding and the Evolution of Mammalian Social Relationships." Philosophical Transactions of the Royal Society B: Biological Sciences 361, no. 1476 (2006): 2199-2214.

oksitosinin salınımıyla ilgilidir. Mirket yavrularının teyzeleri de aynı şekilde tepki gösterir. Diğer memelilerin kendi yavrularıyla birlikte diğer türlerin yavrularını da emzirdikleri bilinmektedir; bir köpeğin domuz ya da kedi yavrusunu emzirdiği görülür.

Endojen opiatlar, kendi beyinlerimiz tarafından hazırlanan bu afyon-benzeri moleküller de büyük olasılıkla an-nesel bağlanmada hayati rol oynar, emziren dişi emzirme sırasında salınan opiatlardan haz ödülünü elde eder. Kendi deneyimime göre, emzirme haz verir ve rahatlatıcıdır, ama size belirgin şekilde "kafayı buldurmaz." Opioid reseptörlerini bloke eden, böylece etkilerini de engelleyen nalokson isimli kimyasal verilen anne Hint maymunları yavrularına kayıtsız kalır, onları ihmal etme eğilimi gösterir. Nalokson enjekte edilen anne koyunlar kuzularını etkin şekilde reddeder. İnsan dişisinde eroin bağımlıları, karmaşıklaştıran sosyal etmenler varsa da, genellikle büyük oranda yavrularını ihmal etme ya da terk etme eğilimi gösterirler. Muhtemelen bağımlılarda endojen opiatların zayıf etkisi nispeten çok daha büyük oranlarda alınan eroinin güçlü etkisiyle bastırılmaktadır,14 ancak OKT seviyelerindeki anormalliklerin de bir rolü olabilir. İnsanlarda kokainman anneler kokain bağımlısı olmayan kontrol gruplarına göre daha düşük OKT seviyesi gösterirler.15 Ancak normalde yavruyla ilgilenmek ödüllendiricidir; iyi hissettirir. Aksine bebek ağladığında, uzağa götürüldüğünde ya da acı çektiğinde kaygı seviyesi artar ve bu kötü hissettirir.

Bu da bizi acıya, daha kapsamlı şekilde ifade etmek gerekirse, memelilerin sosyal davranışlarının ortaya çıkışında merke-

14    Eric B. Keveme, "Understanding Well-Being in the Evolutionary Context of Brain Development." Philosophical Transactions of the Royal Society of Londra B: Biological Sciences 359, no. 1449 (2004): 1349-1358.

15    Kathleen C. Light ve diğerleri, "Deficits in Plasma Oxytocin Responses and Increased Negative Affect, Stress, and Blood Pressure in Mothers with Cocaine Exposure During Pregnancy." Addictive Be-haviors 29, no. 8 (2004): 1541-1564.

zi rol oynayan negatif etkiye getirdi.16 Deneyimlendiğinde basit gelse de acı pek çok farklı özelleşme, bileşen, nörokimyasal, yol ve bağlantılarla son derece karmaşık bir anatomi üstlen-miştir.17 Oksitosini içeren değişikliklere ilaveten, memelilerin negatif etki -acı, ağn, korku, panik, kaygı- sistemlerinde de değişimler olmuştur. Tüm omurgalılarda korku, kaygı ve fiziksel acı beyin sapında ve hipotalamusta "kendini-koruma" uyan sinyali olarak kaydedilmiştir. Bu değişimler öz-muhafaza devreleri vasıtasıyla düzeltici davranış repertuanna yol açar. Bu temel sistemlerdeki evrimsel değişimler memelilerin kendileri kadar yavrulara yönelik tehdit ve incinmelere de tepki göstermelerini temin eder. "Kendini-koruma" taktikleri için geçerli his ve tepkiler "kendininkileri-koruma" taktikleri için de ge-çerlidir.

Memelilerin beyinlerinin ayırt edici özelliklerinden biri kortekstir, korteks serebral yanmkürelerin dış kabuğunu meydana getiren düzenli şekilde örgütlenmiş altı-kat tabakadır (bkz. Şekil 3.3).18 Bu şaşırtıcı evrimsel buluş pek çok işleme yapısını sınırlı bir alana sığdırır, erişilebilirlik kaybı olmaksızın işleme gücünü azami seviyeye çıkartmak için küçük-dünya örgütlenmesini akıllıca kullanır; yani yerel bağlantılar yoğun, uzak bölgelere bağlantılar seyrektir, ama hepsi birbiriyle yakın bağlantıdaki komşular yardımıyla her alan başka bir alana birkaç adımda ulaşabilir. Konumuzla alakalı kısmı ise ilgi değişiminin, özellikle sevilenden aynlma ya da sevilene yönelik tehdit durumunda ortaya çıkan, acının temsilinin kortikal ayrıntılarıyla ilgili olmasıdır.

16    Bkz. Don M. Tııcker, Phan Lu ve Douglas Derryberry, "Love Hurts: The Evolution of Empathic Concern through the Encephalization of Nociceptive Capacity." Development and Psychopathology 17, no. 3 (2005): 699-713; Cheng ve diğerleri, "Love Hurts: An fMRI Study."

17    A.D. Craig, K. Krout ve E.T. Zhang, "Cortical Projections of VMpo. a Specific Pain and Temperature Relay in Primate Thalamus." Abs-tracts-Society for Neuroscience 21 (1995): 1 165.

18    Georg F. Striedter, "Precis of Principles of Brain Evolution." Behavi-oral and Brain Sciences 29, no. 1 (2006): 1-12.

111

Diğer kortikal alanlar

Talamus

Diğer kortikal alanlar

Beyin sapı modülatör sistemleri

Beyaz madde

Subkortikal yapılar


main-7.jpg

Karşı yarı- Talamus küredeki diğer kortikal alanlar

korteks

Şekil 3.3: Beynin korona! kesit görüntüsü (dikey). Dış yüzeydeki gri kenarlar kortekstir (kortikal kabuk). Beyaz ve gri maddeler arasındaki renk farkı mi-yelinin mevcudiyetine bağlıdır. Miyelin nöron aksonlannın etrafını saran yağ açısından zengin hücrelerden meydana gelir. Bu da bir tür yalıtım sağlayarak sinyal iletimini hızlandırır. Gri maddede miyelin bulunmaz. Büyütülmüş kareyle işaretli alan korteksin tabakalar halindeki örgütlenmesini ve son derece düzenli mimarisini göstermektedir. Nöronlann yoğunluğu gösterilmemiştir: Kortikal dokunun 1 milimetreküpünde 100.000 nöron bulunur, bu nöronlar arasında bir milyar sinaptik bağlantı vardır. Alıntı A.D. Craig, "Pain Mecha-nisms: Labeled Lines versus Convergence in Central Processing," Annual Revi-ew of Neuroscience 26 (2003): 1-30 ve E.G. Jones, "Laminar Distıibution of Cor-tical Efferent Cells." CeUular Components of the Cerebral Cortex, ed. A. Peters ve E.G. Jones INewYork: Plenum, 1984), Cilt. 1, sayfa 521 -553.

Nörobilim uzmanı A.D. (Bud) Craig'in üzüntüyle dile getirdiği gibi acı muam adır. Yine de son elli yılda çoğu Craig ve çalışma arkadaşlarınca gerçekleştirilen büyük buluşlar bazı eski ve kabul gören yanlış kanılan düzeltti, acının gizemini az da olsa kaldırdı. 19 Acıyı basınç gibi bir duyu değil, özdenge duygusu olarak sınıflandırarak, Craig acının öz-muhafaza mekanizmalanrun geniş kümesi içerisindeki önemli rolüne vurgu yapmaktadır. Bu, genelde dış dünyanın temsiline tahsis edilmiş, ama mesela bir "yanık" gibi kendiliğinden motivasyonel "his" içermeyen, görmenin ya da duymanın rolüyle bir karşıtlık oluşturur. Elbette karşıtlık sadece de-receseldir, çünkü son kertede -sadece bazen daha dolaylı şekilde--görme ve duyma da öz-muhafazaya hizmet eder. Susama ve üşüme gibi acı sinyalleri de bedenin içinden, kaslardan, eklemlerinden, yüzeyinden gelerek düzeltme ihtiyacı hissini harekete geçirir. ôz-dengeyi korumanın dinamik sürecinin bir parçası olarak acının duyusal yönü uyaran değişmemişken bile değişebilir; örneğin savaş alanında vurulan askerler saha hastanesine gelene kadar, tıpkı susuzluk ve açlık hissetmedikleri gibi, hiç acı hissetmeyebilirler.

Şekil 3.4'te gösterildiği gibi insanlardaki merkezi sinir sistemi omuriliğin lamina 1 denen bölgesinden doğar, beden dokusu ve organlardan gelen incinmeyle (ağn süreci) ilgili sinyaller buraya gelir. Bu sinyaller omurilik boyunca yukarı, beyin sapma taşınır, burada özdenge tepkilerini düzenleyen bölgeler arasında iletişim alışverişi olur ve sonra talamusun belli bölgelerine ilerler. Spi-notalamik yol olarak bilinen bu sistem ağrı süreci sinyallerinin yerinin ve farklı çeşitlerde acı hislerinin -keskin bir aletle incinme, yanma, birini yitirmekten yaşanan kederin- büyük bir kesinlikle saptanmasını sağlar. Acı sürecinde kabukta iki yer önemli rol oynar: insula (frontal lobun altındadır ve kolaylıkla gözden kaçabilir) acı deneyiminin olumsuzluğu -niteliksel açıdan negatif yönleri- için elzem gözükmektedir, bağlı olduğu anterior sin-gulat korteks (ASK) acının motivasyonel (bir şeyler yap) yönüne hakimdir. İnsula (Bkz. Şekil 3.5) bedenin tam durum raporunu oluşturmak için beden sinyallerini hızlıca bütünleştirir.

19    A.D. Craig, "Pain Mechanisms: Lııbeled Lines versus Convergence in Centrııl Processing," Annual Review of Neuroscience 26, no. 1 (2003): 1-30.


main-8.jpg

Şekil 3.4 Çizim insan beynindeki ve omurilikteki baskın ağrı yollarını korona! kesitten göstermektedir. Korteks ve diğer gri madde yapılan (ağırlıklı olarak nöronlar) koyu gri gösterilmiştir, beyaz madde (ağırlıklı olarak miyelinli nöron aksanları) açık gridir. Lateral spinotalamik yollar beyin sapında özdengeyi düzenleyen bölgeyle bağlantı yapıp oradan talamustaki iki farklı çekirdekle (gri madde bölgesi) sinaptik bağlantılar yapmak üzere devam etmektedir. Talamik çekirdeklerden biri bedenin fizyolojik halinin temsilini içererek anterior insula (introseptif kortekse) ve soma-tosensoral kortekse (Alan 3a) uzanır; diğer çekirdek ASK'ya (anterior singulat korteks) nöronlar gönderir. Alıntı A.D. Craig, "Pain Mechanisms: Labeled Lines versus Convergence in Central Pro-cessing," Annual Review of Neuroscience 26 (2003): 1-30 İzniyle yayımlanmıştır.

Sinyaller önce insulanın gerisine ulaşır, bir dizi aşamayla yeniden işlemeden geçerek, muhtemelen temsil edilenin karmaşıklığı ve bütünleşmesi artarak, insulanın önüne doğru ilerler. İnsula tüm beden ve beyinden gelen sinyalleri bütünleştirirken benim-halim ve benimkinin-halini yansıtır gözükmektedir. Rahatsız edici soğuk ya da saldın tehlikesi gibi eksik, kusurlu gelen bir durumda acı sinyalleri tepkisi vererek telafi motivasyonu sağlar. Nöroanatomiyle uyumlu şekilde, insuladaki nöron tahribatı da içeren frontotemporal demans hastalan deneyimlenen acının azalmasının yanı sıra empatik tepkilerde belirgin bir kayıp gösterirler.


main-9.jpg

Şekil 3.5 Sol yanmküredeki insulayı gösteren anatomik fotoğraf. İnsula frontal lop, temporal lop ve parietal lop kesilerek açığa çıkartılmıştır. İnsula, frontal lopun temporal loptan ayrılmasıyla da açığa çıkarılabilir. (Girus tepe, sulkus çukur demektir; beyin coğrafyası beyin büyürken kafatası hacmiyle sınırlanmasından kaynaklanan kıvrımların sonucudur. Belirli noktalar kabaca [ama sadece kabaca[ tüm bireylerde benzerdir), bunlar a, m, p, yani anterior, orta, posterior anterior insula giruslan; A, P anterior ve posterior posterior insula ginıslan; APS: anterior pe-riinsular sulkus; SPS: superior periinsular sulkus; IPS: inferior periinsular sulkus; H: Heschel girus. Alıntı Thomas P. Naidich ve diğerleri, "The Insula: Anatomic Study and MR Imaging Display at 1.5 T,n American Joumal ofNeuroradiology 25 (2004): 226.

Bu işleme hiyerarşisinin tepesindeki bölge -anterior insula- sadece primatlara özgü gözükmektedir, insanlarda diğer

piramitlerden çok daha fazla gelişmiştir.20 Bu değişikliğin kapasite anlamında ne ifade ettiği anlaşılamamıştır, ama benim-halim ve benimkinin-halinin yansıtılmasının karmaşıklığıyla ilgisi olabilir; belki yitirmenin acısını uzatıyor, belki ben-ve-benimkinin gelecekteki olası hallerine dair daha soyut yansıtmalara yol açıyordur.21

İnsanlar sosyal beyne sahip olduğundan daha genelleşmiş ağrı sistemimiz sadece kendimizin değil, sevdiklerimizin esenliği tehdit edildiğinde de kötü hissetmemize yol açar. Memelilerin yavruları bağlanma kurdukları kimselerden ayrıldıklarında korkar ve rahatsızlık çağrısı verirler. Bu iyi bir şeydir, çünkü kendilerini besleyemediklerinden ve koruyamadıklarından anne babalarına ihtiyaçları vardır.22 Aynı şekilde anne memeliler ve bazı türlerde baba memeliler yavruları rahatsızlık çağrısı yaptıklarında kaygı duyar, kötü hissederler - bu da iyi bir şeydir, çünkü bebeklerinin onlara ihtiyacı vardır. Hem insula hem ASK fiziksel acıya tepki verir, ama ayrılma, dışlanma, onaylanmamayla tetiklenen sosyal acıya ve hatalardan, yanlış tahminlerden kaynaklanan acıya da tepki verir.23 Anne memeliler yavrunun güvenliğini sağladığında ve onu doyurduğunda, endojen opiatlar ile OKT hem doyurulan yavrunun hem de rahatlayan annenin beyninde salınır. Beraber olmak iyi hissettirir. Oksitosin ya da endojen opiatların ne olduğunu bilmesek de biz insanlar bu hissi biliriz.

Hepsi değilse de çoğu insan başka birini incittiğinde pişmanlık, suçluluk ve utanç duyar. Psikopatlar mahkeme salonunda pişmanlık göstermenin önemini bilseler de terör, yara-

20 A.D. Craig, "Interoception and Emotion: A Neuroanatomical Pers-pective." Handbook of Emotions, 3. baskı, ed. Michael Lewis, Je-annette M. Haviland-Jones ve Lisa F. Barrett (New York: Guilford, 2008), 272-288.

21    A.D. Craig, "How Do You Feel-Now? The Anterior Insula and Human Awareness." Nature Reviews Neuroscience 10, no. 1 (2009): 59-70.

22    Bkz. Damasio, The Feeling of What Happens. Korkunun rolü için bkz. Pfaff, The Neuroscience of Fair Play.

23    Naomi 1. Eisenberger ve Matthew D. Lieberman, "Why Rejection Hurts: A Common Neural Alarm System for Physical and Social Pa-in." Trends in Cognitive Sciences 8, no. 7 (2004): 294-300.

lama ya da ölüme yol açtıklarında bile bunları hissetmezler. Psikopatlar sosyal dünyada rol yapan ve albenili davranan kimselerdir, ama vicdanları yoktur ve güçlü bağlanma oluşturmama eğilimindedirler.24 Psikopatlar üzerine yapılan çalışmalar (psikopat ve sosyopat kelimeleri birbiri yerine kullanılmaktadır) oldukça kesin teşhis ölçütlerinin sentezine olanak doğurmuştur.25 Psikopat olarak teşhis edilen bireyler genelde en az beş-altı ağır suç kaydına sahiptir, uzun süreli ilişki kurma ihtimalleri düşüktür, manipulatif ve sahtekardırlar, pek çok konuda pozitif ya da negatif derin duygulan yoktur. l 974-l 978'de otuz cinayet işlediğini, işkence ve ölü sevicilik yaptığını itiraf eden Ted Bundy klasik bir sosyopattır; eylemlerinden pişmanlık ya da suçluluk duymaz, ama çok çekici ve etkileyicidir. Tersine 1969'da Los Angeles'da işlenen Tate ve LaBian-ca cinayetlerine suç ortaklığından hüküm giyen tarikat lideri Charles Manson açıkça sannsaldır, insanların iyiliği için bir devrime önderlik ettiği sanrısını yaşamaktadır.

Psikopatların beyinleri farklı mıdır? Öyle gözükmektedir. Şu ana kadar edinilen veriler psikopatların beyinleriyle sağlıklı kontrol deneklerininki arasında duygular, itkiler ve sosyal tepkileri düzenleyen alanlarda önemli farklar olduğunu ortaya koymaktadır. Özellikle beynin paralimbik kısımlan psikopatlarda hem anatomik (daha küçüktür) hem de işlevsel (duygusal öğrenme ve karar verme işlerinde etkinlik düzeyi daha düşük-

24    Bkz. Robert D. Hare, Without Conscience: The Disturbing World of the Psychopaths among Us (New York: Pocket Books, 1993); Martha Stout, The Sociopath Next Door: The Ruthless versus the Rest of Us (NewYork: Broadway Books, 2005).

25 Robert D. Hare, Manualfor the Hare Psychopathy Checklist-Revised, 2. Baskı (Toronto: Multi-Health Systems, 2003); R.D. Hare ve C.N. Neumann, "The PCL-R Assessment of Psychopathy: Development, Structural Properties, and New Directions," Handbook of Psycho-pathy, ed. C. Patrick (NewYork: Guilford, 2006), s. 58-88; R.J.R. Blair, "Neuroimaging of Psychopathy and Antisocial Behavior: A Targeted Review." Current Psychiatry Reports 12, no. 1 (2010): 76-82. Aynca benim Walter Sinnott-Armstrong'la röportajıma bkz. (Mayıs 2010, Oxford, England) The Science Network, http://thesciencenetwork. org/programs/the-rightful-place/the-rightful-place-with-walter-sinnott-armstrong.

tür) açıdan farklıdır.26 Bu paralimbik alanlar tam da beklenen bölgeleri kapsamaktadır: duygusal tepkileri düzenleyen amig-dala ve septum gibi subkortikal yapılar, hafızayla ilgili yapılar (hippokampal alanlar), sosyal acı ve haz hissetme içeren sosyal etkileşimde etkin kortikal alanlar (insula, ASK, orbital frontal korteks ve lateral temporal lop, bkz. Şekil 3.6).27


main-10.jpg

Şekil 3.6 Çizim insan beyninin şu bölgelerini gösterir: Anterior singulat korteks, orbitofrontal korteks (göz çukurlarının [orbit) tam üstünde yer aldığı için bu adla anılır), hippokampal girus, superior frontal girus, inferior temporal girus, fusiform girus ve korpus kallosum (iki yanmküre arasında.ki ana bağlantı yolağı) Alıntı Wikimedia Commons (http://commons.wikimedia.org/w/ index.php?title=Special%3ASearch&search=anterior+cingulate).

İkizler ve aile bireyleri üzerinde yapılan çalışmalar psiko-patlıkta kalıtsallığın yaklaşık yüzde 70 seviyesinde olduğunu göstermektedir; taciz ve ihmal gibi çocukluk koşulları genetik eğilime katkıda bulunabilir.28 Hapishane nüfusunun

26    Kent A. Kiehl, "A Cognitive Neuroscience Perspective on Psycho-pathy: Evidence for Paralimbic System Dysfunction." Psychiatry Research 142 (2006): 107-128.

27    A. Raine ve diğerleri, "Hippocampal Structural Asymmetry in Un-successful Psychopaths." Biological Psychiatry 552 (2004): 185-191.

28    T.D. Gunter. M.G. Vaughn veR.A. Philibert, "Behavioral Genetics in An-tisocial Spectrum Disorders and Psychopathy: A Review of the Recent Llterature." Behavioral Sciences & the Law 28, no. 2 (2010): 148-173.

önemli bir yüzdesi -muhtemelen yüzde 30-40- psikopatik ölçütler skalasında yüksek puanlar almaktadır, psikopatlar hem aldatıcı hem de yıkıcı olduklarından, bu sosyal bozukluk büyük ilgi gerektirir. Psikopatlar sosyal ilişkide negatif etkinin önemini -uygun sosyal davranışı öğrenme, anti-sos-yal eylemlerin baskılanmasında ve vicdanın gelişimindeki hayati rolünü- de hatırlatır. Eğer sosyal acı hissetmezseniz, bir insanın uzvunu keserek işkence etmek neşeli bir şaka gibi gelir.29

İnsan beyninin prefrontal ve limbik alanları geniş olduğundan, nahoş durumlara sabit tepkilervermemiz gerekmez.30 Gelecekte acı duymaktan sakınmak ya da uzun-vadedeki faydası için hali hazırdaki acıya dayanmak gibi seçenekleri düşünebiliriz. Uzun-vadeli planlar yapıp olası sonuçlarını değerlendirebiliriz. Bunu nasıl gerçekleştirdiğimiz üzerine araştırmalar sürmektedir, ama tam anlaşılmış değildir.31 Bildiğimiz tatmini ertelemek genel anlamda bilinci, gelecekteki etkiler ise hayal gücü içerir, ama pozitif ödül sistemiyle uzun sürede yerleşmiş alışkanlıklarla da ilintili olabilir.32 Bu tür değerlendirme, duygulardan etkilenmeyen, 29 ile 57'yi toplamak gibi, "tamamen bilişsel" şekilde anlaşılmamalıdır. Aslında öngörülen gelecek olayların değerlendirilmesi, kısıtlanmış tatmin süreci, değer atfeden devrelerden gelen sinyallerle şekillenir, bu devreler olmanın, esenliğin ve sosyalliğin temelidir. "Katıksız" akıl duy-

29    Bkz. Bölüm 6, Vicdan Edinimi.

30    Todd M. Preuss, "Evolutionary Specializations of Primate Brain Systems," Primate Origins and Adaptations, ed. M.J. Ravoso ve M. Dagosto (New York: Kluwer Academic/Plenum Press: 2007), s. 625675.

31 Sara Jahfari ve diğerleri, "Responding with Restraint: What Are the Neurocognitive Mechanisms?" Joumal of Cognitive Neuros-cience 22, no. 7 (2010): 1479-1492; Caroline H. Williams-Gray ve diğerleri, "Catechol 0-Methyltransferase Vall58met Genotype Inf-luences Frontoparietal Activity During Planning in Patients with Parkinson's Disease," Joumal of Neuroscience 27, no. 18 (2007): 4832-4838; S.E. Winder-Rhodes ve diğerleri, "Effects of Modafinil and Prazosin on Cognitive and Physiological Functions in Healthy Volunteers," Joumal ofPsychopharmacology (baskıda).

32 Johnson, Moral Imagination.

gulardan yoksun değildir. Daha ziyade sakınım, dikkat ve ted-birlilik gibi tutumsal duygularla.dengelenir.

Memelilerin beyninde bir evrimsel değişim daha meydana gelmiştir. Bu vagus siniri ve beyin sapını içerir (Şekil 3. 7) Vagus siniri bir tür bedenin -içsel, kas, iskelet, deri- tümüne gönderilen ve tümünden gelen aynntılı sinyallerin oluğudur. Memelilerde vagusta yeni bir dallanma gelişmiştir, bu tehlike durumunda gösterilen belli bir davranışsal tepkide, yani donup kalmada derinlemesine değişikliğe yol açmıştır. Donup kalma avının tam yerini belirlemek için hareket etmelerine güvenen yırtıcılan şaşırtabilir. Örneğin kertenkele korkutulduğunda donup kalır. Nörobilim uzmanı Stephen Porges33 memelilerin donup kalma devrelerindeki değişimin yeni bir davranışa olanak verdiğini ileri sürmektedir. Bu davranış hareketsizliği içerirken korkudan sıyrılmıştır, böylece korku olmaksızın hareketsizliğe olanak sunmuştur.

Bu neden önemlidir? Çünkü anne memelilerin uyanıkken korku olmaksızın hareketsiz kalmaları gerekir. Süıi ngenlerin bakış açısından bu tuhaf bir bileşimdir, ama anne memelilerin yavrulan her gün saatlerce emzirmek için oldukça hareketsiz yatmalan gerekir. Böylece yavrular tek besin kaynaklanndan yeterince beslenebilirler. Ancak bedeninin kapanma modunda değil, tehlikelere ve saldırganlara tepki verebilmek için uyanık kalması gerekir. Anne memeliler hareketsizken beden ve beyin korkudan donup kalmada verdiği tepkileri vermemelidir, çünkü korkudan donup kalma sempatik sistemi harekete geçirerek oksitosinin etkisini azaltır, böylece de sütün gelmesini engeller. Aksine emziren anne sakin ve gevşemiş ama gelecek tehlikelere hazır olmalıdır. Ayrıca dişi memelilerin cinsel birleşmede (boğa enerjik bir şekilde spermi boşaltırken ineklerin hemen hemen hareketsiz duruşunu düşünün) ve doğumda (etrafta dolaşmak anne ve çocuk için tehlike arz edecektir) hareketsiz kalması gerekir. Yani anatomi sınavı için ezberlenmesi gereken sıkıcı kafatası sinirlerinden biri sanılan vagus siniri bizim sosyal doğamızın çok özel bir kısmıdır.

33 Stephen W. Porges, "The Polyvagal Perspective." Biological Psycho-

logy 74, no. 2 (2007): 1 16-143.


main-11.jpg

Şekil 3.7 Vagus siniri yollan. Sol: Beynin altından görüldüğü şekliyle, vagus sinirinin (onuncu kafatası siniri) beyin sapına girerken yerini gösteren şematik diyagram. Sağ: Vagus sinirinin sıradışı genişlikteki sinir donanımını gösteren şema. "Sezgisel duygulann" vagus sinirinden gelen sinyallere dayandığına inanılmaktadır. Yayın hakkı Bloomsbury Educational Ltd., ww. clinicalexams.co.uk/cranial -nerve-system. asp; yapılan değişiklikler için izin alınmıştır.

Beden büyüklüğüne göre küçük prefrontal korteksi (PFK) bulunan sıçan, fare ve pek çok diğer memeli hayvanda gelen sinyallerin bütünleştirilmesinde ve o anda kaçıp daha sonra beslenmek, dövüşmek ya da başka bir gün yeniden denemek, yavruyu korumak için yırtıcıyla savaşıp savaşmamak gibi kararlann alınmasında beyin sapı ve diğer subkortikal yapılar ana oyunculardır. Primatlarda, örneğin maymunlar, şempanzeler ve insanlarda prefrontal korteksin daha büyük olması, subkortikal yapıların karar vermeye katıldığı ama baskın olmadıklan anlamına gelir, ancak panik esnasında baskın olabilirler.34 Nite-

34 Panksepp, Affective Neuroscience, Bölüm 13, "Love and the Social

kim primatlarda uyaran ve davranış arasındaki ilişki daha esnek ve daha karmaşıktır. Barry Keveme bu serbestleşmeyi bir çeşit, küçük-beyinli memelilerdeki sabit eylem kalıplanndan özgürleşme diye tanımlamıştır.35

Acı, korku, haz ve ödül sistemi alanındaki dallanmadaki farklılığın bir sonucu daha vardır. Nörobilim uzmanı Rodolfo Llinas'ın belirttiği gibi, tahmin, nihai ve en yaygın beyin fonk-siyonudur.36 Çünkü davranışı yönlendirmede tahmini işlemler hayatta kalma ve esenliğe hizmet eder. Tahmin daha iyiye gittikçe bireyin av olmaktan kurtulma, yiyecek bulma, tehlikeden korunma olasılığı da yükselecektir. Tahmini kapasitenin gücü ve soyutlaması, duyusal girdi ve motor çıktı arasındaki nöral ağların genişlemesiyle, bileşik faiz gibi, katlanarak artar. Erken dönem memeliler bir durumun kötü sonuçlanıp sonuçlanmayacağını daha iyi tahmin etmek için neokorteksi kullanabilirlerdi. Büyük-beyinli memeliler tahminlerinde ve davranışlarında çok daha akıllı olabilirler.37 Sosyal memeliler için diğerlerinin ne yapacağını bilmek son derece değerlidir: Öteki paylaşacak, ısıracak, vuracak, çiftleşecek ya da herhangi başka bir şey yapacak mı?

Sosyal sorunların öngörülmesi normalde duygusal ölçümle-me içerir ve duruma uygun formda koruyucu davranışı motive eder. Üstelik yavrular annelerinin ve kardeşlerinin davranışlarını öngörmeyi, belli davranışları neyin takip edeceğini -oyun, incitme, vb- tahmin etmeyi öğrenir. Don Tucker ve çalışma arkadaşları bunun diğer bireylerin amaçlarının içsel temsilinin alçakgönüllü başlangıcım belirlediğini ileri sürmektedir.38 Bu temsil, hareketin tahmininden daha soyuttur, ama neokortikal nöronlar

Bond: The Brain Sources of Sorrow and Grief."

35 Broad, Curley ve Keverne, "Mother-Infant Bonding."

36 Llinas, I ofthe Vortex.

37 Bkz. Preuss, "Evolutionary Specializations of Primate Brain Systems," daha teknik bir açıklama için bkz. Preuss, "Primate Brain Evoution in Phylogenetic Context," Evolution ofNervous Systems: A Comprehensive Re/erence, Cilt 4, ed. Jon H. Kaas ve Todd M. Preuss (Amsterdam: Academic Press, 2007), s. 1-34.

38 Tucker, Luu ve Derryberry, "Love Hurts."

vasıtasıyla öğrenilmiş ilişkilendirmelere dayanır.39 Hayvan davranış deneyleri insan dışındaki hayvanlann diğerlerinin amaçlan ve bakış açısının zihinsel modeline sahip olup olmadığını bulmaya son zamanlarda yöneldi ve şaşırtıcı sonuçlar elde etti. Etolojist Nicola Clayton'ın gösterdiği gibi, diğerlerinden daha toy alakargalar diğer kargalann neleri göreceğini anlar ve zula dav-ranışlannı buna göre düzenler.40 Eğer yüksek rütbeli bir karga diğer alakarganın ceviz zulasını görürse, zulalayan karga onu taşır, ama gören karga daha düşük rütbeliyse taşımaz.

Şempanzelerin de buna benzer bir şekilde davranışlarını ayarlama kapasiteleri olduğu gösterilmiştir. Mesela yavrusunun alfa erkeğin saldırgan tepki vereceği davranışta bulunacağını, örneğin yetişkin erkeğin yiyeceğini elinden kapmaya çalışacağını öngören anne şempanzeyi ele alalım. Yavrunun amacını gören anne öngörüden kaynaklanan acıyı hisseder ve sorun ortaya çıkmadan yavruyu alıp götürür. Bu alçakgönüllü ama kullanışlı öngörü aracı insanlarda diğerlerinin zihinsel durumuna dair, "hedef' ve "inanç" gibi soyut temsillerle dolu, daha bütünsel bir düşünsel tasarıma, yani "zihin teorisine" öncülük etmiştir. ("Zihin teorisinin" nörobiyolojisi Bölüm 4 ve 6'da daha ayrıntılı ele alınacaktır.)

Memelilerde bağlanmanın nörobiyolojik anlayışındaki ilerleme sinir sisteminin türlerde yüksek oranda korunduğu gözlemiyle uyuşmaktadır: Nöronlar insanlarda, farelerde ve sümüklüböceklerde aynıdır ve aynı işleve sahiptir; nöronları ve kaslan etkileyen nörokimyasallar seti esasen omurgalılarda ve omurgasızlarda aynıdır; beden ve beyin gelişiminin temel örüntüsü omurgalılar ve omurgasızlarda benzerdir. Mevcut nöral yapıdaki -işitsel alanda genişleme, parmaklarda dokunuşu temsil eden alandaki büyüme gibi- küçük değişimlerin ses ya da dokunuş örüntülerini ayırt etme yetisinde büyük

39 Christian Keysers ve David I. Perrett, "Demystifying Social Cogniti-on: A Hebbian Perspective." Trends in Cognitive Sciences 8, no. 11 (2004): 501-507.

40 Bkz. Clayton, Dally ve Emery, "Social Cognition by Food-Caching Corvids."

artış gibi yeni sonuçlar doğurabilmesi çarpıcıdır.41 Benzer şekilde, nörobiyolog Jaak Panksepp'a göre, memelilerde sosyal ayrılmayla görülen hoşnutsuzluk memeliler dışındaki hayvanlarda sürekli görülen ve çok eskiye dayanan yer tercihinin -yabancı yerlerde eşlik eden kaygının- değişmesi olabilir.42 Aşinalık hoştur, çünkü daha fazla tahmine olanak verir, bu da kaygıyı düşürür. Grupta diğerleriyle birlikte olmanın hazzı güvende ve aşinalıkta rahat hissetmenin, udinlen ve sindir" koşullarının devrelerinden istifade eder. Memelilerde bağlanma kurulandan ayrıldığımızda hissedilen hoşnutsuzluğa yol açan evrimsel değişiklik belki de beyin devreleri bakış açısından küçük değişimler olabilir, ama makro seviyede oldukça yeni bir şeye yol açmaktadır: diğerlerine değer vermede genişleme.

Biyolojik evrim, adaptasyonları en başından yeni bir mekanizma tasarlayarak gerçekleştirmez, daha ziyade var olan değişimlerle azar azar ilerler. Sosyal duygular, değerler ve davranışlar tamamıyla yeni bir mühendislik planının sonucu değildir, ancak bir taraftan dövüş, donup kalma ve kaçmanın, diğer taraftan dinlen ve sindirin öz-muhafaza devreleriyle çok yakından bağlantılı mevcut düzenlemelerin ve mekanizmaların uyarlanmasıdır. Örneğin dışlanmanın, ayrılmanın, onaylanmamanın acısı başlı başına yeni bir sistem gerektirmez, ama memeliler öncesi türlerde fiziksel acı ve özdenge duygulan için mevcut sistemden istifade eder, onu genişletir ve onda değişimler meydana getirir. Şimdi bazı memelilerin sinir sisteminin yavrular dairesinin sınırlarından öteye nasıl geliştiğine daha yakından bakacağız.

Eşe Bağlanma

Bazen sadece insanlara özgü varsayılsa da, eşlerin uzun süreli bağlanması kunduz, ipek maymunu, titi maymunu, gibon, California geyik faresi, kır tarlafaresi (Microtus ochrogaster), çam tarlafaresi (Microtus pinetorum) dahil olmak üzere me-

41 Leah Krubitzer, "The Magnificent Compromise: Cortical Field Evo-

lution in Mammals." Neuron 56 (2007): 201-209.

42 Panksepp, Affective Neuroscience, Bölüm 13.

melilerin yüzde 3'ünde görülür.43 Ancak memelilerin pek çoğu sosyal bile olsalar ya rasgele ya da mevsimsel çiftleşirler. Kuş türlerinin daha yüksek bir oranında -yüzde 90- güçlü eş tercihi ve uzun süreli bağ kurma mevcuttur.44 Bizim yaşayan en yakın akrabalarımız, şempanzeler ve babunlar uzun süreli bağ kurmazlar, pek çok kemirgen ve maymun türü için de durum böyledir.

Eşe uzun süreli bağlanma sosyalliğin son derece önemli bir biçimidir: Diğerini severiz, onunla çiftleşmek isteriz, onunla olmak isteriz, daha iyiye gittiğini görmek isteriz, onu gözetiriz. Eşimiz bizden ayrıldığında, incindiğinde ya da tehdit edildiğinde hoşnutsuzluk hissederiz. Eş öldüğünde, sıklıkla hayatta kalan bunalıma girer ve bazen bunun üstesinden gelmekte zorlanır.45 Ancak kemirgenler ve insanlarla yapılan çalışmalar göstermektedir ki eşe bağlanma cinsel tekeşlilik anlamına gel-mez.41i Bu genetik çeşitlilikle ilgili olabilir, kör sıçan, bilimsel adıyla Cryptomys hottentotus hottentotusla yapılan çalışmalar buna işaret etmektedir.47 Ama şimdi sormamız gereken soru şudur: Örneğin kır tarlafaresinde (Microtus ochrogaster) güçlü eş tercihini göz önüne aldığımızda, kır tarlafaresi eşine yaşam boyu bağlanmaya meyilliyken, dağ tarlafaresinin (Microtus montanus) böyle bir eğilimi olmamasını beyindeki ne açıklar?

Tarlafareleri kısa kuyruklu tombul kemirgenlerdir. Kır tar-lafaresi ve dağ tarlafaresi fiziksel anlamda birbirlerine ben-

43 Devra G. Kleiman, "Monogamy in Mammals," Quarterly Review of Biology 52, no. 1 (1977): 39-69.

44 A.g.e.

45 Tarlafarelerinde depresyon ölçümü, örneğin bir kova suya atıldık-lanndaki yüzme çabalan ya da yalamaları için şeker verildiğinde ne kadar istekli ya da önemsemez olduklanyla yapılır.

46 Bkz. Lisa Belkin, "The Evolution of Dad." New York Times Magazine, 16 Haziran 2010; aynca bkz. http://parenting.blogs.nytimes. com/2010/06/16/the-evolution-of-dad/.

47 Jacqueline M. Bishop, Colleen O'Ryan ve Jennifer U.M. Jarvis, "So-cial Common Mole-Rats Enhance Outbreeding Via Extra-Pair Ma-ting," Biology Letters 3, no. 2 (2007): 176-179; Aurelie Cohas ve Dominique Al!aine, "Social Structure Influences Extra-Pair Paternity in Socially Monogamous Mammals." Biology Letters 5, no. 3 (2009): 313-316.

zemelerine rağmen, sosyalliklerinde oldukça farklıdırlar: Kır tarlafaresi hayat boyu beraber olmak için eşleşirken, dağ tar-lafaresi eş tercihi göstermez. Erkek kır tarlafaresi dişiyi ve yuvayı saldırganlara karşı korur; yalayarak, bulup getirerek, koruyarak yavruların bakılmasına katılır. Dağ tarlafarelerinde sadece dişiler yavrulara bakar, bu süre kır tarlafarelerinkin-den daha kısadır. Genel sosyallik seviyesi de farklıdır. Rasgele büyük bir odaya yerleştirildiklerinde, kır tarlafareleri bir araya toplanma eğilimi gösterirken, dağ tarlafareleri tek başlarına bulunmayı yeğlerler.

Kır tarlafarelerinin erkek-dişi çiftleri, büyümüş yavruların yeni yavruların bakımına yardım ettiği daha geniş aile gruplarının temelini sağlar. Dağ tarlafarelerinde böyle değildir. Dağ ve kır tarlafarelerinin beyinlerinin kaba yapısı çok benzer olduğundan sosyalliklerindeki bu çarpıcı farklılığı hangi nöro-bilimsel değişikliğin açıkladığını keşfetmek için mikro yapısal seviyede karşılaştırılabilirler.

Yetmişlerde illinois Üniversitesi'nden nöroendokrinoloji uzmanı Sue Carter hormonların beyin ve davranışlar üzerindeki etkisini araştırırken, kır tarlafarelerinin güçlü eş tercihi oluşturduğunu, üstelik bu bağın ilk çiftleşmede kurulduğunu gözledi. Bu çarpıcı olgu ilgisini çekti, seks hormonlarının -muhtemelen östrojenin- tarlafarelerinin sıradışı bağlanma kalıplarını açıklayacak anahtar olabileceğini düşündü. İyi bir tahminde bulunmuş olsa da deneyleri östrojen hipotezini desteklemedi. Cevaplan bulmak için başka kaynaklara bakarken biyolog Barıy Keverne'nin koyunlar üzerine dikkat çekici nöro-endokrinoloji çalışması üzerinde durdu.48 Keverne'nin laboratu-

48 Eric B. Keveme, "Reproductive Behaviour," Reproduction in Mam-mals, Cilt 4: Reproductive Fitness, ed. C.R. Austin ve R.V. Short (Cambridge: Cambridge University Press, 1984), s. 133-175; Keveme, "Central Mechanisms Underlying the Neural and Neuroendocrine Deterrninants of Matemal Behaviour," Psychoneuroendocrinology 13, no. 1-2 (1988): 127-141; Keveme ve K.M. Kendrick, "Neurochemi-cal Changes Accompanying Parturition and Their Significance for Matemal Behavior," Mammalian Parenting: Biochemical, Neurobi-ological and Behavioral Determinants, ed. N.A. Krasnegor ve R.S. Bridges (New York: Oxford University Press, 1990), 281-304.

van nöropeptit oksitosin enjeksiyonunun cinsel açıdan toy dişi koyunlarda, dişi koyun-kuzu bağlanmasını da içeren tam anaç davranış ortaya çıkardığını göstermişti. Tüm koyun bakıcılan-nın çok iyi bildiği gibi, bir dişi koyunun öksüz bir kuzuya bağlanmasını sağlamak, dişi koyunun ölü doğum yapmasının hemen ardından, bir kuzuya eğilim göstermeye hazırken bile son derece zordur. Bu açıdan sonuç gerçekten de çarpıcıydı. Eğer anne-yavru bağlanması oksitosin aracılığıyla sağlanıyorsa, eş bağlanması bunun bir uzantısı olabilir miydi? Carter'ın önsezisi çok verimli sonuçlar verdi, çok sayıda araştırma başlattı. Bu araştırmayı öğrenince bunun insan ahlaki davranışlanna ilişkin bakım-gözetme çeşidiyle bağlantısı olabileceğini düşünmeye başladım.49 Belki Hume bunu "ahlaki duyarlılığın" tohumu olarak kabul ederdi.

Eş Bağlanmasının Mekanizmaları

Daha önce belirtildiği gibi oksitosin çok basit ve çok eski bir peptittir; dokuz amino asit bağından oluşan bir zincirdir (örneğin hemoglobin beş yüz amino asit bağından oluşan son derece kompleks bir zincirdir). OKT'nin kardeş molekülü vardır: arginin vasopressin (AVP). Her ikisi de benzer atadan gelmiş gibi gözükmektedir, sadece iki amino asit farklıdır. OKT gibi AVP de hem bedende hem beyinde bulunur, kan basıncını ve su dengesini sürdürmede hayati rol oynar.

OKT ve AVP hipotalamustan doğal olarak salgılanır ve diğer subkortikal alanlara, örneğin (akumben çekirdeği de içeren) ödüle, cinsel birleşmeyi düzenlemeye (septum), ebeveyn-liği düzenlemeye ilişkin alanlara oldukça geniş bir yayılım gösterir. OKT dişilerde erkeklerden daha fazla bulunur. AVP medial amigdala, lateral septum ve periventriküler çekirdeği de içeren diğer subkorti.kal alanlardan salgılanır ve erkeklerde dişilerden daha fazla bulunur. Erkek ergenliğe girerken AVP seviyesi yükselir, cinsel uyarılma esnasında salınır, seviyesi ejakülasyondan hemen önce düşer. Erkek sıçanlarda OKT

49 Bunun gayet güzel ele alındığı inceleme için bkz. Porges ve Carter, "Neurobiology and Evolution."

ereksiyon işlevini kolaylaştırır, orgazm sırasında tepe noktasına çıkar ve orgazmdan otuz dakika sonra taban seviyesine düşer.50 Kortikotropin salgılatıcı faktör (KSF) de memelilerin sosyal yaşamında oldukça önemli rol oynar. Stresle, bunun sonucunda kaygı ve huzursuzlukla ilişkilendirilir. Hayvanlar güvende ve rahat hissettiklerinde OKT seviyeleri yükselir, KSF seviyeleri "savaş ya da kaç" seviyesinden aşağı düşer. Buna uygun şekilde kaygı azalır. Ancak ılımlı KSF seviyeleri kır tarla-farelerinde bağ kurmayı artırmaktadır.51

OKT ve AVP etkilerini göstermek için nöronların yüzeyindeki belli reseptör proteinlere bağlanırlar. Bu nedenle OKT'nin davranışlardaki rolü göreli çokluğuna ama aynı zamanda beynin belli bir alanındaki nöronların reseptör yoğunluğuna da bağlıdır. Örneğin yavrularını daha fazla yalayan ve tımar eden dişi sıçanların OKT reseptör yoğunlukları diğer dişilerinkin-den daha yüksektir. OKT'nin sadece bir tür reseptörü vardır, ama AVP'nin sinir sisteminde iki farklı reseptörü bulunur. Bir tanesine bağlanması eşle bağ kurulması ve ebeveyn davranışları, diğerine bağlanması, genellikle eş korumacılığındaki, kaygı ve saldırganlıkla ilişkilidir. 52

Araştırmalarda, şu ana kadar, erkek dağ tarlafaresi ve erkek kır tarlafaresi arasındaki ana nörobilimsel zıtlık, erkek kır tarlafaresinin AVP ve OKT reseptör yoğunluğunun beynin iki çok özgül subkortikal bölgesinde, ventral pallidum ve akum-ben çekirdekte çok daha yüksek olmasıdır (her iki kısım da

50    Michael R. Murphy ve diğerleri, "Changes in Oxytocin and Vasop-ressin Secretion During Sexual Activity in Men." The Joumal of Cli-nical Endocrinology & Metabolism 65, no. 4 (l987): 738-741.

51    A. Courtney DeVries ve diğerleri, "Corticotropin-Releasing Factor Induces Social Preferences in Male Praiıie Voles." Psychoneuroen-docrinology 27, no. 6 (2002): 705-714.

52    K.L. Bales ve diğerleri, "Neonatal Oxytocin Manipulations Have Long-Lasting, Sexually Di.morphic Effects on Vasopressin Receptors." Neu-roscience 144, no. 1 (2007): 38-45; Janet K. Bester-Meredith ve Catheri-ne A. Marler, "Vasopressin andAggression in Cross-Fostered Califomi-a Mice (Peromyscus califomicus) and White-Footed Mice (Peromyscus leucop^l." Homones and Behavior W, no. l (2TO1): 51-64.

ödül-ceza sisteminde yer alır; bkz. Şekil 3.8).53 Bütün memelilerin merkezi sinir sisteminde OKT, AVP ve de her ikisinin reseptörleri bulunmasına rağmen, deneyler sosyal davranışlarda kilit farkı belirleyenin bu iki özgül ve birbiriyle son derece bağlantılı bölgedeki reseptör yoğunluğu olduğunu göstermiştir. Eğer deney esnasında reseptörler bloke edilir, böylece OKT ve AVP bağlanamazsa, denek tarlafareleri ilk çiftleşmeden sonra bağ kurmaz ve kır tarlafarelerinin tipik sosyal davranışlarını göstermez. Nörolojinin özü gereği, eğer başka etmenler, mesela nöral devrelerde ve diğer hormon seviyelerindeki varyasyonlar bir türdeki bireylerin tipik uzun süreli bağ kurmasında önemli rol oynuyorsa şaşırtıcı olmaz. Bu nedenle yüksek reseptör yoğunluğu ile uzun süreli bağ kurma arasındaki ilişki en iyi ihtimalle hikayenin sonu değil, sadece başı olabilir.

Bu iki peptitin, OKT ve AVP'nin reseptör nöronlara bağlanması nöronlar üzerinde tam olarak nasıl bir etki yapmaktadır? Bu ayrıntıların araştırılması devam etmektedir; cevaplar bütünüyle bilinmemektedir. Üstelik cevapların tarlafarelerinde bile karmaşık olacağı kesindir, çünkü etkilenen nöronlar çok daha geniş bir sistemin parçalarıdır. Bu da başka yerlerde -algılama, hafıza vb- olanların tesir edeceği anlamına gelir. Basitleştirme riskine rağmen, göze çarpan özellikleri belirtebiliriz. OKT olumlu sosyal etkileşimde salgılanır ve dövüşmek, kaçmak, donup kalmak gibi savunmacı davranışlara ket vurduğu gösterilmiştir. Bunu çeşitli işlevlerinden biri korku tepkilerinin düzenlenmesi olan, evrimsel açıdan eski bir yapıdaki, amigdaladaki etkinliği baskılamak için hipotalamik-hipofizer-adrenal ekseniyle etkileşime geçerek yapar. OKT salgılanması beyin sapındaki otonom savaş ya da kaç tepkilerinin daha alt seviyede düzenlenmesine (düşürülmesine) meylettirir ve genelde sinir sisteminin stres etkenlerine tepkisini azaltır. Etkileri önemli oranda duruma duyarlıdır. Erkek sıçanlara verilen OKT saldırganlara karşı saldırganlığı artırırken, yavrulara karşı saldırganlığı düşürür.

53 Miranda M. Lirn, Anne Z. Murphy ve Larry J. Young, "Ventral Stria-topallidal Oxytocin and Vasopressin Vla Receptors in the Monoga-mous Prairie Vole (Microtus ochrogaster)," Journal of Comparative Neurology 468, no. 4 (2004): 555-570.

Haz Merkezleri


main-12.jpg

Şekil 3.8 Ödül sisteminin ana devrelerini gösteren sıçan beyni çizimi. Oç temel subkortikal yapı, akumben çekirdek, ventral pallidum ve parabrachial çekirdektir. Haz merkezlerine bağlanan ana kortikal yapılar anterior singulat, orbitofrontal korteks, insula ve ventromedial frontal kortekstir. VTA (ventral tegınental alan) dopamin salgılayan nöronlar içerir; bu nöronlar ventral palladium, akumben çekirdek ve orbitofrontal kortekse projeksiyon yaparlar ve ödül-ilişkili öğrenmede önemlidirler. Bütün bu yapılar ve yollar insan beyninde de mevcuttur. Alıntı Kent C. Berridge ve Morten Kringelbach, "Affective Neuroscience of Pleasure: Reward in Humans and Animals" Psychop-hannacology 199 (2008):457-480.

Kır tarlafarelerinde görülen reseptör yoğunluğu profili diğe tekeşli türlerde de görülür mü? Bu sorunun cevabı ipek may munu, titi maymunu54 ve California geyik faresi55 (Peromyscu.

54 Zuoxin Wang ve diğerleri, "Vasopressin in the Forebrain of Commoı Marmosets (Callithrix jacchus): Studies with In Situ Hybridizatioıı Immunocytochemistry and Receptor Autoradiography." Brain Rese arch 768, no. 1-2 (1997): 147-156.

55 Karen L. Bales ve diğerleri, "Oxytocin Has Dose-Dependent Deve

califomicus) için "evet" gibi gözükmektedir. Tersine Hint maymunu ve beyaz ayaklı fare (Peromyscus leucopus) gibi tekeşli olmayan türlerin OKT ve AVP reseptör profili (tekeşli olmayan) dağ tarlafaresine benzer. İnsan anatomisindeki reseptör yoğunluğuyla ilgili karşılaştırılabilir olgular, reseptörleri işaretleme amaçlı enjeksiyon yöntemleri canlı insanlar üzerinde uygulanamadığından ve ölüler üzerinde etkili olmadığından, henüz saptanmamıştır. Yine de mekanizmalar ve yapılar türler arasında yüksek derecede korunduğu için uzun süreli, istikrarlı ilişkiler kuran insanlann reseptör yoğunluğunun kır tarlafaresi, ipek maymunu ve gibonun.kilere dağ tarlafaresi ve şempanzelerinki-lerden daha benzer olduğu makul bir tahmindir.

İnsan gen-beyin-davranış bağlantılannı araştıran Heike Tost yakınlarda OKT reseptör (OKTR) geninin özel bir varyantının sosyal bozukluklan da içeren, insan sosyalliğindeki değişkenliklerin bazı tipleriyle ilişkili olduğunu tespit etmiştir.56 (OKTR geni rs53576, alel' ise rs53576A diye bilinir). Alel, (normal kontrollere göre) belli anatomik farklılıklarla ilişkilidir: hipo-talamustaki gri madde büyüklüğünde azalma; hipotalamus ve amigdala, hipotalamus ve anterior singulat korteks arasında artmış bağlantı ve sadece erkeklerde olmak üzere, amigdalanın gri madde hacminde artış.57 Bunun beyin etkinliklerinde duygusallık içeren görevler esnasında farklılığa yol açıp açmadığına bakıldığında, amigdal etkinlik seviyesinde azalma görülmüştür.

lopmental Effects on Pair-Bonding and Alloparental Care in Female Prairie Voles." Hormones and Behavior 52, no. 2 (2007): 274-279.

56 Heike Tost ve diğerleri, "A Common Allele in the Oxytocin Receptor Gene (OXTR) Impacts Prosocial Temperament and Human Hypot-halamic-Limbic Structure and Function." Proceedings ofthe Natio-nal Academy of Sciences 107, no. 31 (2010): 13936-13941.

* Genlerde aynı karakteristik özelliği kodlayan fakat farklı kodlar taşıdığı için farklı özelliklerin ortaya çıkmasını sağlayan genlerden her biri aleldir -yn.

57 Herhangi bir genin iki ya da daha fazla aleli olabilir. Bunlar DNA dizilerindeki farklılıklardır. Her bir birey anne babasının her birinden birer kromozom aldığından, belli bir konumdaki gen her iki kromozomda da aynı (yani iki alel de aynı) ya da farklı (yani aleller farklı) olabilir. Bu farkların önemine göre, özelliklerde, örneğin göz renginde farklılıklar göri lebilir.

Kendini değerlendirme ölçeği kullanılarak gen, azalan sosyallikle (ait olma itkisi, diğerlerine yönelik empati, duyarlı ebe-veynlik. uzun süreli bağlanma kapasitesi vb'yle) davranışsa} açıdan ilişkilendirilmiştir.58 Henüz canlı deneklerde reseptörün yoğunluğunu ve dağılımını doğrudan saptayacak bir yöntem mevcut değildir. Bundan dolayı odak, OKT salgıladığı ya da OKT reseptörlerine sahip alanlarla son derece bağlantılı olduğu bilinen nöral yapılardadır. Sosyal mizaçtaki bu çeşitlenmeyi açıklamak için Tost ve diğerleri rs53576A alelini taşıyanlarda hipo-talamus, amigdala ve anterior singulat arasındaki standart dışı yapı ve bağlanırlığın sosyal etkileşimde daha az olumlu, hatta olumsuz his yaratabileceğini ileri sürer. Kontrol öznesinin hoş bulabileceği sosyal etkileşim, örneğin manavda bir yabancıyla sohbet etmek ya da alışveriş torbalarını düşürmüş komşuya yardım etmek, bu özneler için hiç de hoş olmayabilir. Amigdala-mn korku hissi ve korku tepkilerindeki ve de olumlu sosyal tepkilerdeki önemli rolü göz önüne alındığında bu akla yatkındır.59 İnsanların sosyalliğinde pek çok etmen rol oynar ve Bölüm 5'te göreceğimiz gibi sadece tek bir genin yol açtığı büyük etkiler enderdir. Daha ziyade tek gen, çok düğümlü gen ağının ve yinelenen döngüleriyle gen-beyin-çevre ağının bir parçasıdır. Buna uygun şekilde OKTR geninin belli bir varyantının bulunması, önemli olsa da, büyük olasılıkla insan sosyalliği ve sosyalliğinin değişkenliği hikayesinde küçük bir yer tutar.

Bu diğer etkenler üzerinde bir parça fikir sahibi olmak için şunu ele alalım: Annenin davranışlarının yavrunun OKT seviyesi ve takip eden sosyal davranışları üzerinde nesilden nesile aktarılan etkisi vardır. Yüksek seviye anaç davranış gösteren anne sıçanların OKT seviyelerinin de yüksek olduğu, anaç davranışlarına maruz kalanların da yüksek OKT seviyesine sahip oldu-

58 OXTR geninin varyantı rs53576A olarak bilinir. Sosyallikle bağlantısı ilk kez Sarina M. Rodrigues tarafından saptanmıştır. Sarina M. Rodrigues ve diğerleri, "Oxytocin Receptor Genetic Variation Rela-tes to Empathy and Stress Reactivity in Humans," Proceedings of the NationalAcademy o/Sciences 106, no. 50 (2009): 21437-21441.

59 G. Domes ve diğerleri, "Oxytocin Attenuates Amygdala Responses to Emotional Faces Regardless of Valence," Biological Psychiatry 62. DO. 10 (20071: 1187-1190.

ğu, bunun nedensel olarak annenin yalaması ve tımar etmesine bağlı olduğu Michael Meany ve çalışma arkadaşlan tarafından gösterilmiştir. Bu dişi yavrular olgunlaşıp anne olduklannda, onlar da son derece anaçtır ve hem kendilerinin hem yavrularının OKT seviyeleri yüksektir.60 Çapraz-evlatlık tekniğiyle düşük anaçlık seviyesindeki farenin yavrulan yüksek anaçlık seviyesindeki farenin yavrularıyla değiştirilerek davranış ve gen arasındaki ilişki ölçüldüğünde, yavrunun OKT seviyesinin yüksekliğinde anaç davranışın genlerden daha etkili olduğu görülmüştür. 61 Şimdi benzeri bir sonuç Hint maymunlarında elde edilmiştir.62 İnsanlarda yüksek OKT seviyesi yüksek seviye anaç etkileşime eşlik eder, buna karşılık yavrularda da yüksek OKT seviyesi görülür. Ruth Feldman ve çalışma arkadaşları insan dışı hayvanlarda OKT, ebeveynlik ve yavrunun sosyal uyumu arasında bio-geribildirim döngüsü bulunduğunu, bunun insanlarda da mevcut olabileceğini ileri sürer.63

Oksitosin Dışında Ne var?

Vasopressinin erkeklerdeki rolü hakkında dişilerdekinden daha fazla bilgimiz var. Erkeklerde eşle bağ kurmak için ge-

60 Frances Champagne ve Michael J. Meaney, "Like Mother, Like Da-ughter: Evidence for Non-Genomic Transmission of Parental Be-havior and Stress Responsivity," Progress in Brain Research 133 (2001): 287-302; Champagne ve Meaney, "Transgenerational Effects of Social Environment on Variations in Maternal Care and Behavio-ral Response to Novelty.· Behavioral Neuroscience 121, no. 6 (2007): 1353-1363.

61 Michael J. Meaney, "Maternal Care, Gene Expression, and the Trans-mission of Individual Differences in Stress Reactivity across Ge-nerations." Annual Review of Neuroscience 24, no. l (2003): 1 1611192.

62 Dario Maestripieri ve diğerleri, "Mother-Infant Interactions in Fre-e-Ranging Rhesus Macaques: Relationships between Physiological and Behavioral Variables," Physiology & Behavior 96, no. 4-5 (2009): 613-619.

63 Ruth Feldman, Ilanit Gordon ve Orna Zagoory-Sharon, "The Cross-Generation Trensmission of Oxytocin in Humans." Hormones and Behavior (basımda).

reklidir; muhtemelen saldırganlıkta, özellikle de yavruların ve eşin korunmasında gösterilen saldırganlıkta rol oynar. Bazı koşullarda AVP'nin etkisi OKT'nin etkilerinin zıddıdır. Erkek tarlafaresine AVP verilmesi eylem seviyesini ve cinsel uyarılmayı artırır, hem de "arkadaşça" beden duruşundan daha çok savunmacı beden duruşu görülür. Dişilere OKT verilmesi hareketi azaltıp sakinliğe sebep olurken, erkeklere AVP verildiğinde zıt etkiler görülmektedir. Elbette OKT ve AVP sistemleri hem doğum öncesi hem doğum sonrası östrojen ve progest-rojen gibi diğer hormonlarla etkileşirler. Ayrıca dopamin ve serotonin gibi nöro-ileticilerle etkileşirler,64 bunların ayrıntıları üzerine çalışmalar halen sürmektedir. (Pek çok çeşidi olan nöro-ileticiler bir nöron tarafından salgılanır, iki nöron arasındaki alanda yayılıp başka bir nörona bağlanarak düzlemsel olarak ayrı iki nöron arasında bir tür iletişim kurulmasını sağlar. Salgılanan madde alıcı nöronun etkinleşme olasılığını artırıcı ya da azaltıcı olacaktır.)

OKT ve AVP sistemlerine ek olarak, sosyal davranışların dışavurumunda dopamin sistemi de önemli gözükmektedir. Dopamin pek çok işlevde çoklu rolü olan bir ileticidir. Özellikle sosyal davranışla ilişkili iki reseptör tipi mevcuttur: D 1 ve D2.65 Her birinin işlevselliği ayndır. Dopaminin öğrenmede elzem olduğu bilinmektedir, hayvanlar dünyayı öğrendikçe ve bir olayın gerçekleşmesinden başka bir olayı tahmin etmeye başladıkça dopamin ödül-ceza sisteminde nörona! değişiklikler meydana getirir. Örneğin kır tarlafarelerinin eşlerine bağlanmaları için kiminle çiftleştiklerini ayırt edebilmeleri gerekir, ayırt etme öğrenmeyi, öğrenme dopamini gerektirir.

Yakın zaman içerisinde dopaminin hem çift hem ebeveyn-yavru bağlanmasında rolü olduğu tespit edilmiştir. D2 dopa-min reseptörlerine erişim eş-bağı oluşumu için gerekirken, Dl dopamin reseptörünün etkinleşmesi eş-bağını bloke eder. Bağın kurulmasının ardından Dl reseptörlerinin daha yüksek

64 M.J. Crockett ve diğerleri, "Serotonin Modulates Behavioral Reacti-ons to Unfaimess." Science 320, no. 5884 (2008): 1739.

65 Daha başka tipler de vardır, ancak muhtemelen sadece bu ikisi bu noktayla ilişkilidir.

seviyede düzenlenmesiyle yeni bir bağın oluşumu engellenir. Dopaminin eş-bağlanmasında işlevini yerine getirmesi için ödül sisteminde D2 reseptörleri aynı nöron üzerindeki OKT reseptörlerinin yanında yer almalıdır; dişilerde bu ortak-loka-lizasyon düzenlemesinin akumben çekirdekte olması gerekirken, erkeklerde ventral pallidumda olması gerekir (her iki yapı da ödül-ceza sistemine aittir).

Aynlmış hayvanların yeniden bir araya gelmesini ya da huzursuz yavrulara tatmin edici tepki verilmesini endojen opiatların salınması takip eder.66 Bu davranışsa} olarak arkadaşı ya da sahibiyle yeniden bir araya geldiğinde bir köpeğin gösterdiği sevinçte gözlemlenebilir. Bu davranışlar valizler yerleştirilmeye başlandığında görülen üzüntülü ifadeden tamamen farklıdır. Yeniden bir araya gelen köpekler birbirinin yüzünü yalar, birbirine doğru zıplar, enerjik hareketler yapar. Endojen opiatların rolünün kesin doğası, onların prolaktin gibi hormonlarla ve OKT, AVP'yle etkileşimleri araştırılmayı beklemektedir. Ancak eksik de olsa, biz öğrendikçe daha da karmaşıklaşsa da, hikayenin özü, OKT ve AVP reseptör yoğunluğunun bağlanmayla ilişkili olması gizemin bir kısmını çözmektedir.

OKT ve bir stres hormonu olan KSF arasındaki karmaşık ilişkiyi vurgulamıştım, ancak çok çarpıcı bulgulardan biri bu karmaşıklığı beklenmedik şekilde genel sağlık ve yara iyileşmesi alanına taşımaktadır. Stresli koşullar, mesela baskı altında olmak yara iyileşmesini yavaşlatabilir, bu sonuç hem insanlarda hem kemirgenlerde gösterilmiştir. Stresli farelere OKT verilmesinin yara iyileşmesini hızlandırması önemlidir. Bu bulgu OKT ve yara iyileşmesinde rol oynadığı bilinen diğer maddeler (bağışıklık sisteminin tepkilerinden sitokin ve enfla-masyonu azaltan diğer maddeleri arasındaki ilişkiye dair son derece ilginç bir soru doğurmaktadır. Yakın zamanda yayımlanan bir çalışmada nörobilim uzmanı Jean-Philippe Gouin ve

66 Jaak Panksepp, "At the Interface of the Affective, Behavioral. and Cognitive Neurosciences: Decoding the Emotional Feelings of the Brain." Brain and Cognition 52, no. 1 (2003): 4-14.

çalışma arkadaşları67 insan deneklerde yara iyileşmesini test etmişlerdir. Farklı seviyelerde sevgi ya da gerilim gösteren otuz yedi çift 24 saatliğine hastaneye yatırılmışlar, bu esnada "yapısal sosyal destek etkileşim hizmeti"ne katılmışlardır. Hastaneye girişte tükürükteki OKT ve AVP seviyeleri ölçülmüştür. Bulgulardan biri, yüksek OKT ve AVP seviyelerinin destekleyici, şefkatli insan ilişkileriyle, düşük seviyelerinin çiftlerdeki "olumsuz konuşma"yla bağlantılı olmasıdır. Herkesin önkoluna küçük bir vakum vezikülü uygulanmıştır. Vezikülün iyileşmesi sekiz gün boyunca her gün ve sonrasında on ikinci gün takip edilmiştir. İstatistikler bir yana, temel bulgu yüksek OKT seviyesi olan hastaların belirgin derecede daha hızlı iyileştiğidir, yüksek AVP seviyesi gösteren kadınlarda da daha hızlı iyileşme gözlenmiştir.

Bu nokta da, bilişsel terapiye dirençli travma sonrası stres bozukluğu (PTSB) tedavisinde oksitosinin tedavi amaçlı kullanımı önerisini de belirtmeye değer. Oksitosin seviyesi ve güvenlik, güvenme ve başkalarıyla olmaktan hoşnutluk duyma arasındaki ilişki ve şartlanmış korku tepkisinin zayıflamasının amigdalanın uyaranlara verdiği tepkinin zayıflamasını içermesi sebebiyle, bu tedavi stratejisi ciddi şekilde düşünül-mektedir.68

Erkekte Ebeveynlik

Yukarıda anlatılanlar eş-bağlanması hakkında bilinenleri ele almıştır, ama erkek tarlafarelerinin spontane ebeveyn davranışları üzerinde biraz daha durulması gerekiyor. Yeni veriler bunun yalnızca OKT ve AVP aracılığıyla değilse de, temelde onların aracılığıyla gerçekleştiğini göstermektedir. Nörobilim

67 Jean-Philippe Gouin ve diğerleri, "Marital Behavior, Oxytocin, Va-sopressin, and Wound Healing," Psychoneuroendocrinology (basımda).

68 Elizabeth A. Phelps ve diğerleri, "Extinction Leaming in Humans: Role of the Amygdala and vmPFC," 43, no. 6 (2004): 897-905; Miranda Olff ve diğerleri, "A Psychobiological Rationale for Oxytocin in Treatment of Posttraumatic Stress Disorder," CNS Spectrums 15, no. 8 (2010): 436-444.

uzmanı Karen Bales üreme açısından toy erkek tarlafareleri-nin yavru farelerle bir araya konulduklarında spontane olarak, hem pasif (yavrulara sokulmak, Üzerlerini örtmek) hem aktif (bulup getirme, yalama) ebeveynlik göstererek, özgecil ebeveynlik (başkalarının yavrularına bakma) yaptıklarını gös-terıniştir.69 Ancak eğer erkek farelere OKT reseptörlerini bloke eden maddeler verilirse, özgecil ebeveynlik davranışları azalırken, yavrulara saldırma davranışı artar. Blokerlerin düşük dozunda, yavrulara tepki daha yavaş, saldırılar da daha azdır, bu da doz bağımlılığını gösterir. Eğer sadece bir reseptör türü (OKTR ya da AVPR'den sadece biri) bloke edilirse, etki oluşmaz. Bu nedenle iki reseptörden herhangi biri, özgecil-ebeveynliğe aracılık etmede yeterli gözükmektedir. Son olarak üreme açısından toy erkek kır tarlafaresinde, yavrularla bir arada olmak OKT seviyesini yükseltmekte, kortikosteron (bir stres hormonu) seviyesini düşürmekte ve daha sonra bir dişiyle bağ kurma olasılığını artırmaktadır.

Evrim biyologları erkek kır tarlafaresinin neden ebeveyn-lik yaptığını ve neden başkalarının yavrularına ebeveynlikle uğraştığını sorabilir; bunun onlara ve genlerine ne faydası vardır? Sonuçta dağ kır farelerinin yavruları babaları onlara yardım etmeden de gayet iyi durumdadır. Bildiğim kadarıyla bunun üzerinde anlaşmaya varılmış bir cevabı yok. Dağ ve kır tarlafarelerinin çevreleri birbirinden farklıdır, kır tarlafarele-rinin atmaca ve kerkenezlere av olması, kayalar ve çalılar arasında saklanma yerleri bulabilen dağ tarlafarelerine göre daha olasıdır. Açık çayırlarda erkeklerin ebeveynlik yapması yuvanın savunulmasına yardımcı olabilir, ilave yiyecek getirerek erkekler yırtıcılara daha dirençli güçlü yavrular yetiştirebilir. Her durumda erkeklerde OKT ve AVP aracılığıyla ebeveynlik görülmesi olgusu daha genel bir fikre işaret eder: Genişlemiş sosyallik memelilerde devreler, nörokimyasallar ve reseptörlerde yeni sosyallik seviyelerini destekleyecek değişimlerle sonuçlanmış minör genetik değişimlerle gerçekleşebilir.

69 Karen L. Bales ve diğerleri, "Both O^^ocin and Vasopressin May Influence Alloparental Behavior in Male Prairie Voles." Hormones and Behanor 45, no. 5 (2004): 354-3 61.

Kır tarlafarelerindeki tekeşli eş-bağlamnalan araştırmalan-nın başlangıcında, tekeşli eş-bağı kuranlar ile diğerleri arasındaki genetik farkın vasopressin reseptör ifadesini düzenleyen belli bir DNA parçası üzerindeki varyantlarla ilişkili olabileceği ileri sürülmüştür. Bu DNA parçasının kır tarlafarelerinde dağ tarlafarelerinden daha uzun olduğu keşfedilmiş, bu keşif bunun uzun süreli eş-bağı kuran diğer türler için de geçerli olup olmadığı sorusunu doğurmuştur. Ne yazık ki diğer türler üzerinde yapılan araştırmalar bu doğrultuda cevap üretmemiştir. Çeşitli mekanizmalann içerildiği açıktır, genetik analizler tekeşli çiftleşme kalıbının memelilerde pek çok kere, Peromyscus cinsinde en az iki kere70 evrimleştiğini göstermektedir. "Tekeşlilik geni" konuşmalan gerçek dışı gözükmektedir.71

Peki, insanlarda eş-bağlanması? Biz doğamız gereği kır tarlafareleri gibi miyiz? Cevap insanların eş-bağlarında es-

70 Sabine Fink, Laurent Excoffier ve Gerald Heckel. "Mammalian Mo-nogamy Is Not Controlled by a Single Gene." Proceedings ofthe Na-tional Academy ofSciences 103, no. 29 (2006): 10956-10960; Leslie M. Turner ve diğerleri, "Monogamy Evolves through Multiple Mec-hanisms: Evidence from Vlar in Deer Mice." Molecular Biology and Evolution 27, no. 6 (2010): 1269-1278.

71 Bizim genlerimizde durum nedir? İsveç'te yapılan bir araştırmanın ilk sonuçlannda yetişkin erkeklerde eş-bağlanmasında (tekeşli kır tarlafarelerinde saptanmış. ancak diğer tekeşli türlerde saptanmamış) AVP reseptörünün mikrosatellit bölgesinin "tekeşli olmayan" varyantını taşıyan ve taşımayanlar arasında belirgin fark bulunmuştur. (Blcz. Walum ve diğerleri, "Genetic Variation in the Vasop-ressin Receptor la Gene (AVPRIA) Associates with Pair-Bonding Behavior in Humans." Proceedings of the National Academy of Sciences 105, no. 37 (2008): 14153-14156).) Bu sonuçlar ilgi çekici görünse de, "ilk sonuçlar" sözlerine bir kez daha vurgu yapmak isterim. Tarlafarelerine göre, insanların gerçekten çok büyük prefron-tal bölgeleri vardır. Bu da insan davranışında çok büyük esnekliğe ve öğrenilmiş kültürel normlara ve beklentilere de bağlı. çok büyük değişkenliğe izin verir. İnsanlar kültürel ve çevresel etkilere açıktır, kortikal gelişiminin ve değişiminin yaklaşık yüzde 80'i doğumdan sonra meydana gelir. Gen-çevre etkileşimi, gen-gen etkileşimiyle birlikte göz önüne alındığında "tekeşlilik geni"ne dair varsayımla-nn bu hususu gereksiz basitliğe indirgediği anlamına gelir. (Gen-davranış ilişkisine dair daha fazla bilgi için blcz. Bölüm 4.)

nek olduğu yönünde gözükmektedir. Güçlü bağlanma elbette yaygındır, ama antropolog George Murdock ve Suzanne Wilson'a göre toplumların yüzde 83'ü çokeşli evlilik kalıplarına izin vermektedir. Ancak koşullara bağlı olarak, çokeşliliğe izin verilse bile çoğu erkek yetersiz imkanlara sahiptir, bu nedenle sadece tek eşleri olması muhtemeldir.72 Bunun sonucunda, varlıklı erkeklerin birden çok eşi olsa da fiili tekeşlilik baskın çıkabilir. Tarihte varlıklı adamların diğer kadınlarla beraberliğin tadını çıkartmalarına ve hatta onları hamile bırakmalarına rağmen belli bir kadınla özel, uzun süreli bağlanma yaşadıklarını gösteren belgeler mevcuttur. Yani çokeşlilik yerel uygulama bile olsa, bireysel eğilim uzun süreli bağlanmayla sonuçlanabilir.

Geri kalan yüzde l 7'de, hem modem hem antik (Yunan ve Roma gibi) toplumlarda tekeşlilik uygulaması süregelmiştir. Evlilik uygulamalarının kültürel çeşitliliğinin açıklaması, muhtemelen ekolojik ve kültürel koşullardaki çeşitliliklerde, özellikle de mülkiyet ve diğer varlık biçimlerinin kalıtım yoluyla geçirilmesi adetlerinde ve miras bırakılacak zenginlikte yatmaktadır.

Tarihi ve etnografik verilere dayanarak evrim biyologları Laura Fortunato ve Marco Archetti şunu ileri sürmektedir: Birden çok, çok çocuklu eş ve böylece çok sayıda varis olduğunda, kaynakların tüm varislere aktarılması elverişlilik değerlerinde düşmeye sebep olmaktadır; örneğin miras kalan toprak parçalan giderek küçülmekte, geçimi o araziye bağlı aileyi geçindirmekte giderek yetersiz kalmaktadır.'3 Bir adam çocukları varlığını miras alacak belli bir kadın seçebilir, ama bu çocukları arasında rekabet yaratacaktır, genellikle istikrarsız bir çözümdür. Bu koşullarda çocuklarının refahını artıracak daha istikrarlı bir çözüm tek bir eşe sahip olmak, çocukların

72 George P. Murdock ve Suzanne F. Wilson, "Settlement Pattems and Community Organization: Cross-Cultural Codes 3," Ethnology 11 (1972): 254-295.

73 L. Fortunato ve M. Archetti, "Evolution of Monogamous Marriage by Maximization of Inclusive Fitness." Journal ofEvolutionary Bi-ology 23, no. l (2010): 149-156.

babasından emin olmak ve ağırlıklı olarak sadece o kadının çocuklarının refahına yatırım yapmaktır. Fortunato ve Archet-ti, tekeşliliğin Avrasya'da tarım yaygınlaşınca, arazi ve sürülerin varislere bırakılacak önemli bir refah kaynağı olmasıyla ortaya çıktığını belirtmektedirler. Belli uygulamalar kural haline gelince, zamanla sorunları önlediği, faydalar getirdiği görülünce, sosyal onay ve onaylamamayla pekiştirilince, elbette yapılması gereken tek doğru gibi gözükür.

Bağlanma ve Ahlak Arasındaki İlişki Nedir?

OKT, AVP ve reseptör dağılım spektrumunun insan tarzı sosyalliği açıklamada önemli unsurlar olması ve bu nörobiyolo-jik anlayışın insan ahlakının kökeni ve temeli üzerine daha geniş içerikleri bulunması olasıdır. İnsanlar babunlar, ipek maymunları, kurtlar ve diğer memeliler gibi yoğun şekilde sosyaldirler. Beyinlerimiz hem kendi çıkarlarımızı hem de akrabalarımızın ve yakınlarımızın çıkarlarını görmek üzere yapılanmıştır. Sosyal yaşam pek çok faydalar sağlamasına rağmen grup içi rekabeti ve kardeşler, eşler ve komşular arasında kaynaklar için çekişmeyi artırır. Bağlanmayla zemin bulan ama şöhrete (toplulukta kişinin nasıl tanındığına) dair endişeler, ceza ve dışlanma korkusuyla şekillenen sosyal sorun-çözme, dış tehditler ve iç rekabet gibi çatışmaları azaltacak yollara önderlik eder. Böylece insanlarda tekeşlilik, sosyal bir uygulama olarak, dişilere yönelik ve kaynakların miras bırakılmasındaki rekabeti azaltmada iyi bir çözüm olabilir. Bazı sosyal çözümler grup içinde istikrar ve güvenliğe olanak sağladığından diğerlerinden daha etkilidir, ama bazıları uzun vadede sosyal açıdan istikrarsız olabilir veya şartlar değiştiğinde grup üyelerinin esenliğine uygun olmayabilir. Sosyal davranış ve ahlaki davranış aynı eylem spektrumunun parçası gibi gözükmektedir; bizim "ahlaki" dediğimiz davranışlar sadece sosyal dediğimiz davranışlardan, örneğin yeni doğum yapmış birine hediye almaktan daha ciddi sonuçlara sahiptir. Sosyal ve ahlaki davranışın tek bir bütünün parçası olması, bir deneğin sadece sosyal bir durum ya da "ahlaki"

kabul edilen bir durum gördüğünde prefrontal korteksin aynı bölgelerinde etkinlik artışı olması gibi, az sayıda nörobilim-sel veriyle desteklenir.74

İnsanlarda kültürel uygulamalar, adetler ve gelenekler sosyal sorunların çözümleri sağlamlaştıkça adım adım değişir. Uygulamalar masada bıçağınızı yalamamak gibi dolaysız öğrenme ya da akraba ve hısımları kucaklama ve öpmenin uygun biçimleri gibi dolaylı öğrenmeyle edinilir. İnsanlar öğrenmekte sıradışıdır, taklit etmede daha da sıradışıdır. Bazen pek de farkında olmadan tavırları, tarzları, teknolojileri, uygulamaları ve grup-içi sembolizmi kolaylıkla kaparız.

Sosyal sorun-çözme muhtemelen daha genel sorun-çöz-menin bir aşamasıdır, pek çok insanda olağanüstü derecede mevcut, planlı eylemin sonuçlarını tasavvur etme ve ölçüp biçme kapasitesinden faydalanır. Koşullar değiştikçe mevcut uygulamalarda ve teknolojilerde değişiklikler yaratmak için de, muhtemelen oyunculukla bağlantılı, bu kapasitesinden yararlanır. İnsanların sosyal uygulamalarındaki kültürel değişkenlik sosyal bilim insanlarınca gayet güzel belgelenmiştir ve arazi sahipliğinden bankacılık düzenlemelerine, hakaretlere uygun karşılıktan uygun esprilere kadar geniş bir yelpazeye sahiptir.75 Ama nasıl vücut süsleme ve hayvancılıkta kültürler arasında ortak motifler varsa, cezalandırma, çatışma çözümlemesi. eş ve çocuk ilişkileri, mülkiyet ve grup savunmasında da ortak motifler vardır. Sosyal açıdan uygunsuz davranışlar için uzaklaştırmanın ceza olarak kullanılması, kavgalar sonrası dokunma, elle hafifçe vurma ve sıklıkla adet haline gelmiş teslimiyetçi beden duruşu içeren barışma pek çok kültür ve tür arasında ortaktır. Uzaklaştırma huzursuzluğa, barışma dokunuşu rahatlamaya nedensel olarak dahil beyin devrelerindeki farklı değişikliklere bağlıdır.

74 Cbad E. Forbes ve Jordan Grafman, "The Role of tbe Human Pref-rontal Cortex in Social Cognition aııd Moral Judgment." Annual Re-view ofNeuroscience 33, ııo. l (2010): 299-324.

75 Ricbard E. Nisbett, The Geography of Thought: How Asians and Westemers ThinkDifferently-and Why (NewYork: Free Press, 2003); Nisbett ve Coheıı, Culture ofHonor.

Sosyal uygulamalardaki ortaklığı kısmen, tüm memelilerde korunmuş, ama farklı türlerde farklı değişimleri bulunan nörobiyolojik mekanizmalarımızdaki ve temel sosyal arzularımızdaki benzerliğe borçluyuz. Kültürel birikim için insan beyninin tam anlamıyla neye olanak doğurduğu, ekolojik koşulların neyi desteklediği üzerinde halen anlaşmaya varılama-mıştır.76

Bölüm 4'te, güven ve işbirliğinin kan bağı bulunan bireylerin küçük grubundan, tanıdıklara ve sonra da yabancılara nasıl genişlediği üstüne nörobilim ve antropolojiden neler öğrenebileceğimize bakacağız.

.....

Memelilerde pek çok beyin süreci sosyallikte yer alır, ama üç ana etmen göze batar: 1) Kendini, yavruları, eşi ve grup üyelerini gözetme 2) kendinin ve diğerlerinin belirli durumlarda nasıl hissedeceğini, ne yapacağını değerlendirme ve tahmin etme kapasitesi 3) sosyal uygulamaları içselleştirme ve uygulamaya -daha genelde ebeveynlerin, kardeşlerin ve diğer grup üyelerinin beklentilerini öğrenmeye- bağlı nöral ödül-ceza sistemi."

Bir türün bireylerindeki sosyalleşme biçimleri yaşam alanlarına ve yaşamlarını nasıl sürdürdüklerine bağlıdır. Sosyalleşme ya hep ya hiç değildir, daha ziyade dereceleri vardır. Dağ aslanları asgari düzeyde sosyallik eğilimindedir, insanlarsa aşırı sosyallik eğilimindedir, kuzgunların sosyalliği ikisi arasında bir yerlerdedir. Sosyalleşme büyük oranda besin kaynaklarına dayanabilir. Benjamin Kilham'ın çalışmasının gösterdiği gibi. karaayılar standartta anne-yavrular grubu hariç münzevi hayvanlar diye sınıflandırılmalarına rağmen herkesi beslemeye yetecek kadar yiyecek bulunduğu sürece şaşırtıcı

76    Bkz. taklide vurgu yapan Richerson ve Boyd, Not by Genes Alone ve bunu dosyanın kesinlikle kapanmadığını ileri süren Christine A. Caldwell ve Ailsa E. Millen, "Social Leaming Mechanisms and Cumulative Cultural Evolution"la (Psychological Science 20. no. 12 (2009): 1478-1483) karşılaştınnız.

77    Ann M. Graybiel, "Habits, Rituals, and the Evaluative Brain," Annu-al Review ofNeuroscience 31(2008): 359-387.

derecede sosyaldirler.78 Son olarak bir tür içerisindeki bireyler arasında dikkate değer farklılıklar olabilir, yukanda belirtildiği gibi, bunun bir kısmı OKT reseptör genine, bir kısmı da yavru-ebeveyn etkileşimine bağlıdır. Bazı insanlar son derece gruba dönük, itibara-duyarlıyken, diğerleri ilginçliklerinden memnun, toplumun uçlannda yaşamaktan tatmin olabilir; en uçta otizm gibi ayırt edici dezavantajlı sosyal bozukluklan bulunan insanlar yer alır.

Eğer ahlaki değerlerin dayanak noktası sosyalleşmenin nö-robiyolojisi ise ve eğer işbirliği ahlaka ilişkin önemli bir davranışsa, incelememizdeki bir sonraki adım işbirliğine daha yakından bakmak ve sonra güvenme ve işbirliği etkileşimi akraba olmayan arkadaşlar ve yabancılar arasında düzenli olarak nasıl gerçekleştiriliyor araştırmak olacaktır. Aynı zamanda sosyalliğin karanlık bir tarafı olduğunun da bilincinde olmamız gerekiyor. Üstelik insanlarda bu çok çok karanlık olabilir.

78 Benjamin Kilham ve Ed Gray, Among the Bears: Raising Orphan Cubs in the Wild (New York: Henry Holt, 2002).

4.    İşbirliği ve Güven

Bakımın bağımlı yavrulardan eşlere, kan bağı bulunanlara ve grup üyelerine genişlemesi bizi sosyal yapan önemli farklılığı belirler.' Nöral bağlantıların girift ağının merkezinde oksito-sin (OKT) vardır. Oksitosin memelilerde beynin öz-bakımı, yavrulara ve sonra da daha geniş bakım ilişkilerine genişletmek üzere örgütlenmesinde kullanılmış güçlü bir peptittir. Oksito-sinin diğerlerine karşı hoşgörü sınırını yükseltmedeki rolü ve de korku ve sakınım tepkilerini daha alt seviyelerde düzenlemesi nedeniyle güvenle ilişkilendirilmiştir. Güvenli koşullarda hayvan, arkadaşlar ve aileyle beraberken OKT seviyesi daha yüksektir; karşılıklı tımar, dokunma ve genel rahatlama vardır. Buna ilaveten, tımar ve dokunma OKT seviyesini yükseltir gözükmektedir, bu da daha fazla rahatlamayı getirmekte ve biyo-davranışsal döngüye işaret etmektedir.2 OKT ve endo-jen opiatlar arasındaki ilişki tam anlaşılamadıysa da, kısıtlı bilgimize göre OKT'nin salgılandığı pek çok koşulda endojen

1    Aynca bkz. Avital ve Jablonka, Animal Traditions.

2    Julianne Holt-Lunstad, Wendy A. Binningham ve Kathleen C. Light, "Influence of a 'Wann Touch' Suppon Enhancement Intervention among Married Couples on Ambulatory Blood Pressure, Oxytocin, Alpha Amylase, and Conisol." Psychosomatic Medicine 70, no. 9 (20081: 976-985.

opiatlar da salgılanmaktadır. İyilik yapmak iyi hissettirir - en azından bazen.

Bu bölümün amacı, işbirliğine sosyal bir olgu olarak daha yakından bakmak, OKT, AVP ve onların çeşitli reseptörleriyle belirlenen sosyal davranışlarla işbirliğinin nasıl ilişkilendiri-lebileceğini mercek altına almaktır. Başlangıç, aşağıda savunulacak ve gösterilecek ilk nokta, memelilerde işbirliği için tek bir mekanizma bulunmasının mümkün göri nmemesidir. İkincisi, bazı türlerdeki bazı sosyal davranışlar, örneğin erkek kır tarlafarelerinde özgecil-ebeveynlik, bu şekliyle evrimsel seçilmemiş, seçilmiş davranışı, örneğin etraftaki yavrular öz yavrularıyken harekete geçen genel yavrulara bakma tipik eğilimini, desteklemek için gerekli beyin devrelerinin duruma bağlı yan ürünü olabilir. Üçüncüsü, Robert Boyd ve Peter Richerson3 insanlarda işbirliğinin akrabalar ve bilinen kabile üyeleri ötesine genişlemesinin muhtemelen tarımın başlamasından sonra, yaklaşık 10.000 yıl önce, yaygınlaştığını savunmaktadır. Antropolog Franz Boas'ın 1883-1884 yılında pek çok İnuit kabilesinde gözlemlediği gibi, ana yiyecek kaynağı avcılık ve toplayıcılıkken, kaynaklar için rekabet grupları birbirinden ayrı tutma, araçlar ve diğer malların değiş-tokuşu amacıyla yılda bir kez bir araya gelme ve yeniden aileyle birleşme eğilimi yaratır.4

Birbirinden çok farklı topluluklardan kişiler Monopoly, Milyoner gibi (bu bölümde ileride ele alınacaktır) para değişim oyunları oynarken davranış kalıplarını araştıran saha antropologlarından gelen yeni veriler "pazar entegrasyonu" daha yüksek toplulukların üyelerinin, güven ve yabancılarla işbirliği seviyesinin daha yüksek olduğunu güçlü bir şekilde ortaya koymaktadır (Pazar entegrasyonu antropologlar tarafından kullanılan, topluluğun diyetinde satın alınan veya takas edilen kaloriler ile grubun kendi yetiştirdiği ya da avladığı kalorilerin oranı anlamına gelen bir terimdir).5 İnsan yerleşimleri bü-

3    Richerson ve Boyd. Not by Genes Alone.

4    F. Boas, The Central Eskimo (Lincoln: University of N ebraska Press, 188811964).

5    Joseph Henrich ve diğerleri, "Markets, Religion, Community Size,

yüyüp binlerce kişilik yerleşimlere dönüşürken, akraba olmayan tanıdıklar ve yabancılarla etkileşimin avantajları ticarette adillik uygulamalanna istikrar kazandıracak kadar belirginleşmiş olabilir. Adım adım işbirliğini yapılandıran ve işbirliğinde bulunmamayı cezalandıran -arazi sahipliği, miras, takas ve ticaret, ortak hizmetlerin giderlerinin paylaşılması gibi eylemleri düzenleyen kurumlar6, gelenekler doğmuştur. Hem simülasyon modelleri hem antropolojik veriler daha büyük gruplann küçük gruplara göre daha çok ve de daha karmaşık aletlere sahip olmaya yatkınlığını göstermektedir.7 Benzeri şekilde daha büyük gruplar güven içeren, ticaret ve para alışverişi de dahil. daha karmaşık sosyal uygulamalara yatkındır.

Eğer kurumsal/geleneksel düzenlemeler bilinen ya da bilinmeyen katılımcıların güvenilirliğini makul bir seviyede garanti altına alabiliyorsa, güven akraba ve tanıdıklar çemberinin ötesine genişleyebilir. Yeni oluşan geleneklerin özellikleri akrabalara sosyal bağlanma geçmişi tarafından şekilleniyorsa da, şu etmenlerin de etki etmesi muhtemeldir: çözülmesi gereken sorunun doğası, ihlalcilerin/kural tanımazların cezalan-dınlmasındaki isteklilik, bireysel oyunculann tutumlan ve daha önceki yöntemlerin tarihi. Bu nedenle akraba ve aileden meydana gelen küçük grupların ötesine genişleyen işbirlikçi sistemlerin kültüre -inançlara, tavırlara, bir toplulukta benimsenen öğrenilmiş yaygın alışkanlıklara ve yabancılarla işbirliği yapmanın riskini azaltma amaçlı kurumsal/geleneksel düzenlemelere- bağlı olması yüksek bir ihtimaldir.

Joseph Henrich ve çalışma arkadaşlannın belirttiği gibi, paylaşılan dini gelenek yabancılarla kısa süreli etkileşimlerde

and the Evolution of Fairness and Punishment." Science 327, no. 5972 (2010): 1480-1484.

6  Daniel Friedman, Morals and Markets: An Evolutionary Account of

the Modem World (NewYork: Palgrave Macmillan, 2008).

7    Adam Powell. Stephen Shennan ve Mark G. Thomas, "Late Pleistoce-ne Demography and the Appearance of Modern Human Behavior." Science 324, no. 5932 (2009): 1298-12301; Michelle A. Kline ve Ro-bert Boyd, "Population Size Predicts Technological Complexity in Oceania," Proceedings of the Royal Society B: Biological Sciences 277, no. 1693 (2010): 2559-2564.

güven sınırlarını genişletmenin yollarından biri olabilir.8 Bu etki büyük olasılıkla kuralların paylaşıldığı bilindiğinde davranışın öngörülebilirliğindeki artmaya bağlıdır. Pazar-enteg-rasyonlu bireylerin yabancılarla iş yaparken güven göstermesi, işbirliği göreneklerinin faydalarını deneyimlememiş ve bu tür etkileşimler için uygun alışkanlıklar edinmemiş avcı-top-layıcılara göre daha olasıdır. Yerleşmiş gelenekler güvenilmez-leştiğinde ya da yozlaştığında, güven eksilir, yabancılardan, tanıdıklardan ve hatta aile üyelerinden kuşku duymak ölçüt olur. Geleneksel güvenin yıkılmasının çarpıcı ve trajik bir örneği yakın zamanlarda eski Sovyetler Birliği'nde Stalin ve sonrasındaki yönetimlerde yaşanmıştır.9

Memelilerde İşbirliği Tam Olarak Nedir?

İşbirliği, örneğin süt emme gibi, tek bir davranış kalıbı değildir. Hayvan davranışlarında neler işbirliği kabul edilir? Anlaşılabilir kılmak için evrim biyologları işbirliği ve ona ilişkin terimlere kesin anlamlar vermiştir:10

1)    Hem eylemci hem de alıcı için elverişli sonuçlar üreten davranış sosyaldir.

2)    Eylemci için faydalı, alıcı için bedelli davranış bencildir. (+/-)

3)    Her iki tarafa faydalı davranışlarfaydalıdır. (+/+)

4)    Eylemci için bedelli, ama alıcı için faydalı davranış öz-gecildir. (-/+)

5)    Hem eylemci hem alıcı içinbedelli davranış kötücüldür. (-/-)

6)    Bir davranışın bedel ya da fayda sağlaması şu ilkelerle tanımlanır:

8    Henıich ve diğerleri, "Markets, Religion, Comınunity Size and the Evolution of Fairness and Punishment."

9    David Remnick, Lenin's Tomb: The Lası Days of the Soviet Empire (New York: Random House, 1993).

10    Bu tanımlar şu makaleden alınmıştır: S.A. West, C. El Mouden ve A. Gardner, "16 Common Misconceptions about the Evolution of Coo-peration in Humans." Evolution and Human Behavior (basımda); http://ww. zoo.ox.ac.uk/group/west/pdf/West_etal.pdf.

yaşam süresi boyunca elde edilen elverişli sonuçlar (sadece kısa dönemli sonuçlar değil)

ii)    sadece birey ya da bireyin etkileşimde bulunduğu sosyal grup için değil, tüm popülasyona göre elverişli sonuçlar

7) işbirliği başka bir birey (alıcı) için fayda sağlayan ve evrimi alıcıya yaptığı fayda etkisine dayanan davranıştır.

Bu şekilde netleştirilmesi, özellikle de "elverişli sonuçlar"ın neyi kapsadığını izah ederken çok yararlıdır, çünkü bir davranışın elverişli olup olmadığının değerlendirilmesi bilim insanlan arasında anlaşmazlık kaynağı olmaya yatkındır. Bu tanımlamalar yararlıdır, ama bu kitabın amaçlarını düşünerek işbirliğine ilişkin sonuncu maddeyi kullanmaktan kuşku duyuyorum, çünkü insanlarda normalde işbirlikçi denilen pek çok davranışı kapsamıyor gözükmektedir. Şöyle açıklayayım:

Yukandaki tanıma göre davranışın işbirliği sayılması için alıcı üzerindeki faydalı etkisi sebebiyle evrimde seçilmiş olması gerekiyor. Böylece muhtemelen aynen mirkatlarda bekçiliğin evrimsel seçilimi gibi, ipek maymunu ve titi maymununda ortaklaşa ebeveynlik evrimde seçilmiştir. Bu tümcenin mantığı şudur: Eğer "sebebiyle evrimde seçilmiş" koşulu olmazsa, fillerin bokböcekleriyle onlara bolca dışkı sağlamada işbirliği yaptığı söylenebilir. Ama kimse fillerin bağırsak hareketlerinin bokböcekleriyle işbirliği olacağını gerçekten düşünmez. Daha ziyade bokböceği zengin bir besin kaynağından faydalanacak şekilde evrimleşmiştir, bu besin kaynağına da fillerin bulunduğu yerde bolca rastlanır. Bu tür saçmalıklan önlemek için tanıma işbirlikçi sayılan davranışın alıcıya yaptığı faydalı etkiler sebebiyle evrimde seçilmesi koşulunu yazarsınız. Fillerin bol miktarda dışkılaması bokböcekleriyle etkileşimleri sebebiyle seçilmemiştir, çünkü bu bir işbirliği durumu değildir.

Bu düzeltme fil-bokböceği durumunu çözüyorsa da, insan işbirliğinin son derece sıradan durumlannı dışanda bırakma riskini taşır. Ben ve komşum her ikimize de fayda sağlayan ve tek başıma yapamayacağım traktör tamirini beraberce yaparsak, buna genellikle işbirliği denir. Yine de beraberce traktör

onarmak doğal seçilimin sonucu olmadığından (beyinlerimizin traktör onarmak amacıyla evrimleşmediğinden), biyoloğun tanımıyla ortak yaptığımız iş, işbirliği sayılmaz. Yine de karşılıklılık (+/+) kabul edilir ve biyoloğun tanımıyla bu terim davranışın evrimde seçildiğini ima etmez (bkz. yukarıdaki tanım). Eğer işbirliği tanımına verildiği şekliyle bağlı kalırsak pek çok ortaklaşa yapılmış insan girişiminin işbirliği durumu sayılmaması sonucunu sineye çekmemiz gerekir. Bu, evrim biyologları diğer evrim biyologlarıyla konuşurken bir sorun olmayabilir. Bu bağlamdaki sorun, tanımın genel kullanımda değişim gerektirmesidir. Eğer iletişimdeki faydalar çok kuvvetli değilse bolca olan karışıklıklar için bu çoğunlukla iyi bir çözümdür. Karşılıklılık kelimesini kullanabiliriz, ancak bu işbirliğinin tüm biçimlerine sahip değildir: "İşbirliği yapacak mıyız?" diyebilirim, ama "Karşılıklılık gösterecek miyiz?" demem aptalca olur. "Billy okulda arkadaşlarıyla işbirliği yapmıyor" cümlesi "Billy okulda karşılıklılık göstermiyor" cümlesine dönüşür vb.

Tanım (geniş anlamıyla) primat işbirliğinin bazı türleri için de fazla kısıtlayıcıdır. Costa Rica'daki Lomas Barbudal Biyolojik Doğa Koruma Alanı'ndaki saha antropologları boa yılanının halkalarıyla sıkıca sardığı genç yavruyu kurtarmaya çalışan beyaz-yüzlü kapüşen maymunlarını gözlemişlerdir. Bazı grup üyeleri yılana fiziksel saldırıda bulunurken, diğerleri yılanın halkalarından genç yavruyu kurtarmaya çalışmıştır. Alfa erkek oraya vardığında annenin saldırdığı yerin karşısına geçerek yılana vurmaya ve muhtemelen ısırmaya başlamıştır. Bu yavrunun kurtarılmasında etkili olmuştur. Kapüşen maymunları diğer kapüşen gruplarına yapılan saldırılarda da işbirliği yapar.11 Kapüşen grupları yakın kan bağı içermeye meyilli olduğundan, grup üyesinin yılandan kurtarılması güçlü bakım davranışı sebebiyle seçilmiş olabilir. Böylece çeşitli durumlarda işbirliği yaparlar ve grup üyesinin zor durumuna göre, geçmiş bilgilerini ve sorun-çözme kapasitelerini kullanarak uygun biçimde davranırlar.

11    Susan Perry ve diğerleri, "White-faced Capuchins Cooperate to Res-cue a Grouprnate from a Boa constrictor." Folia Primatologica 74 (2003): 109-111.

"İşbirliğin için Oxford English Dictionary ana anlamda şunu vermektedir: "aynı sonuç, amaç ya da etki için çalışma ortaklığı eylemi, beraberce çalışma.n "Beraberce çalışma" fikri insan ve muhtemelen diğer primatların pek çok ortaklaşa uğraşını kapsıyor gözükmektedir. Hem de fil-bokböceği durumunu da dışarıda bırakmaktadır. Bizim amacımız açısından bu tanımın avantajı doğal seçilime dair hedef doğrultusundaki soruları karara bağlamamasıdır. Bu karıncaların ve balıkların davranışları için pek uygun olmayabilir, ama bizim amaçlarımız için hiçbir işbirliği tanımının tüm türler için uygun olmayacağını göz önüne alarak, geçici olarak Oxford Sözlük'teki tanımı yeğlemek en akıllıca seçim olabilir.

Memelilerde İşbirliği: Birkaç Örnek

Memelilerde işbirliği pek çok biçimde olabilir, babun ve şempanzelerde parazitleri ayıklamak için birbirini tımar etmekten yunuslarda ve katil balinalarda mercan balıkları çevresinde gittikçe küçülen daireler çizmeye kadar uzanır. Bazı türler bölgelerindeki olası davetsiz misafire tepki olarak "bölgesel koro"yla alarm çağrıları üretirler. Bir tür içerisinde ortaklaşa davranış yerel koşullara ve sosyallikteki bireysel çeşitliliğe duyarlıdır.

Tımar her iki tarafa da haz veriyor gözükmektedir, bu da büyük olasılıkla -hem temizlik hem de normal beyin gelişimi için gerekli- yavruları yalama ve yalanmayı destekleyen devrenin, yetişkinlikte de devam eden haz özelliği sebebiyledir.12 Diğerlerini tımar etmeyi, bu sosyal düzenlemenin faydalarını doğal seçilim terimleriyle açıklamak için dikkate değer çabalar harcanmışsa da, en azından bazı tımar davranışları için daha basit bir açıklama, hem temizlenen hem temizleyen için tımar davranışının haz verici olduğu ve eğer yapacak başka bir şeyler yoksa bunun hoşça zaman geçirme yolu olduğudur.

12    Ming Zhang ve Jing-Xia Cai, "Neonatal Tactile Stimulation Enhan-ces Spatial Working Memory, Prefrontal Long-Terın Potentiation, and Dl Receptor Activation in Adult Rats," Neurobiology of Lear-ning ve Memory 89, no. 4 (2008): 397-406.

Aynca bkz. Champagne ve Meaney, "Like Mother, Like Daughter."

Bedeli çok az ve ödülü belirgindir. İnsanlardaki sohbet edip etrafta takılmak tercihi babunlardaki tımar davranışına güçlü benzerlikler gösterir.13

Sıcaklık için birbirine sokulmak da, basit de olsa, bir işbirliği biçimidir, soğuk bir kış gecesi birbirine sokulanların hepsi birbirine çok yakın durmaya katlanmaktan fayda sağlar. Birbirine sokulma ebeveyn-yavru davranışının tipik bir biçimidir, yetişkinlerin soğuğa karşı birbirine sokulması ise hava koşullan sorununun aşikar çözümüdür. Yani bu özelleşmiş devreler ya da belli genetik katkı açıklamaları gerektiren bir durum değildir. Bir önceki kısımdaki listede mevcut işbirliğinin biyolojik tanımına göre, eğer bu sadece beynin bir sorun için bulduğu sonuçsa, soğukta birbirine sokulmanın işbirliği değil, sadece karşılıklılık olarak değerlendirileceğine dikkatinizi çekerim.

Kurtlar, Afrika yaban köpeği, yunuslar, katil balinalar ve kuzgun gibi kuşlarda görülen ortaklaşa avlanmak birbirine sokulmadan son derece farklı bir işbirliği biçimidir; en azından incelikli, örgütlenmiş ve değişen olasılıklara hızlı tepki vermeyi gerektirdiği için.14 Ortaklaşa avlanmanın nörobiyolojisini incelemek son derece zordur ve pek anlaşılamamıştır. Ancak bunu yapan memeliler kelimenin günlük çağrışımıyla, zeki olma eğilimindedir. Hedefleri ve niyetleri yorumlamaya dayanarak diğerlerinin davranışını tahmin etmede de yetkin olabilirler. Her halükarda, zekaya dair referanslar zekanın lisansız hayvanlarda nasıl tanımlanacağı, ölçüleceği ve test edileceğine dair zorluklar doğurur, bu zorluklara ilaveten saha gözlemlerine göre tutsaklık testlerinin anlamlılığı ve her zaman hazırda bekleyen uantropomorfizm" eleştirilerini saymaya gerek bile yoktur.15

ı3 R.I.M. Dunbar, "Coevolution of Neocortical Size, Group Size and

Language in Humans." Behavioral and Brain Sciences 16, no. 4 (1993): 681-694; R.I.M. Dunbar, Grooming, Gossip and the Evoluti-on of Language (Londra: Faber ve Faber, 1996).

14    Scott Creel ve Nancy Marusha Creel, "Communal Hunting and Pack Size in African Wild Dogs, Lycaon pictus." Animal Behaviour 50, no. 5 (1995): 1325-1339.

15    Ancak Bernd Heinrich'in şu iki muhteşem kitabına bkz.: Mind of the Raven (New York: Cliff Street Books, 1999) ve One Man's Owl (Princeton, NJ: Princeton University Press, 1987).

Özgecil-ebeveynliğin memelilerde ender görüldüğüne inanılır, ama öyle değildir. Tutsak şempanzelerdeki çalışmalar akraba olmayanların durumuna kayıtsız kaldıklarını ileri sürse de, yakın zaman önce Christophe Boesch ve çalışma arkadaşları saha gözlem raporlarında yansı erkeklerce gerçekleştirilen on sekiz evlat edinme vakası bildirmiştir.16 Kır tarlafarelerin-de erkekler ebeveynlikle uğraşır, ama kardeşler de yavruların büyütülmesine yardım eder. Özgecil-ebeveynlik mirkatlarda da görülür, bir ya da iki teyze annenin yavrulara bakmasına yardım eder, hatta yavrulara bakarken onları emzirmeye bile başlayabilirler. Vahşi kırmızı yakalı lemurlar kapsamlı şekilde başkalarının yavrularına bakar, başkalarının yavrularını ağaç gölgelerine gizler, taşır, emzirir, yuvayı korurlar.17 Büyük gruplar halinde yaşayan sıradan ipek maymunları da, özellikle kardeşler, taşıma ve yiyecek sağlamayla başkalarının yavrularına bakarlar.

Diğerlerinin yavrularını etkin şekilde reddetme yavruları doğumdan hemen sonra yürüyebilen ve önlenmezse hemen başka bir annenin kaynaklarını tüketebilecek memeli türlerinde seçilmiş olabilir. Örneğin koyunlar (kokularıyla tanıyarak) çaresiz bir öksüzü tekmeleyerek ya da başlarıyla arkalarından iterek uzaklaştırırlar. Yavruya bakmanın bedeli ve karşılığında beklenebilecek düşük seviyedeki fayda göz önüne alındığında koyunlarda başkalarının yavrularına bakmanın enderliği şaşırtıcı değildir. Bununla beraber özgecil-ebeveynliğin elverişlilik sonuçları (tüm popülasyonda ve uzun vadede) hayatlarını nasıl sürdürdüklerine bağlı olarak bazı türler için pozitif gözükmektedir.

Türler arası işbirliği de olabilir (yine karşılıklılık). Örneğin kuzgunlar, kır kurtlan (koyoteler) keskin dişleriyle kesip doğramayı tamamladıktan sonra temizliği kendilerinin yapa-

16    Christophe Boesch ve diğerleri, "Altruism in Forest Chimpanzees: The Case of Adoption." PLoS ONE 5, no. 1 (2010): e8901.

17    Natalie Vasey, "The Breeding System of Wild Red Ruffed Lemurs (Varecia rubra): A Preliminary Repon; Primates 48, no. 1 (2007): 41-54.

cağı beklentisiyle onları sığın geyiği leşine götürürler.18 Elbette insanlar ve köpekler pek çok şekilde işbirliği yapar, büyük olasılıkla bu 30.000 yıldır sürmektedir.19 İnsanlar babunları keçi sürülerini gütmek için kullanmışlardır. Hoesch, dişi bir babunun, Ahla'nın, sabah çiftçinin keçilerini dışarı çıkarmasını, yırtıcı gördüğünde alarm çağrısı yapmasını, akşam keçileri yeniden ağıla getirmesini, onları temizlemesini ve annelerinden ayn düşmüş yavrulara annelerine kadar eşlik edişini ayrıntılarıyla anlatır.20

Güven ve Oksitosin:

insanlardaki Etkisi Hakkında Ne Biliyoruz?

Bu kitabın ana hipotezi, yani ahlakın bağlanma ve bağ kurmanın nörobiyolojisinden kaynaklandığı hipotezi, memelilerde oksitosin-vasopressin ağının, bakımın öz yavruların ötesindeki başkalarına doğru genişlemesine izin verecek şekilde değişmiş olabileceği ve bu ağ temel alındığında, öğrenme ve sorun-çözme sosyal yaşamı idare etmeyi destekler fikrine dayanır. Buradan işbirliği ve güvenin OKT seviyesine duyarlı olacağı tahmin edilebilir. Bu da önemli bir soruyu ortaya atar: OKT seviyesindeki değişim insanlarda işbirliği davranışlarını etkiler mi?

Araştırmaların bir kolu belli OKT miktarları tatbikiyle güven ve işbirliği davranışlarında meydana gelen değişiklikleri gözleyerek OKT'nin insan davranışlarındaki etkisini araştırır. OKT çoğunlukla burun spreyiyle tatbik edilir, böylece OKT burundaki koku reseptörlerinden subkortikal beyne, beyindeki

18 Marc Bekoff ve Jessica Pierce, Wild Justice: The Moral Lives of Ani-mals (Chicago: University of Chicago Press, 2009), s. 56.

19 Mietje Germonpre ve diğerleri, "Fossil Dogs and Wolves from Pala-eolithic Sites in Belgium, the Ukraine and Russia: Osteometry, An-cient DNA and Stable Isotopes." Joumal of Archaeological Science 36, no. 2 (2009): 473-490.

20 W. Hoesch, "Uber Ziegen hutende Biirenpaviane (Papio ursinus rua-cana)." Zeitschriftfur Tierpsychologie 18 (1961): 297-301. Dorothy L. Cheney ve Robert M. Seyfarth, Baboon Metaphysics: The Evolution ofa Social Mind (Chicago: University of Chicago Press, 2007).

olfaktör yumruya giden yollar aracılığıyla ulaşır. Bir sonraki adım, yani ölçülebilir, anlamlı etkilere sahip uygun davranışı bulmak büyük maharet gerektirir.

Nöroekonomi uzmanı (beynin nasıl karar verdiğini araştıran) Michael Kosfeld şu soruyu sormuştur: Eğer güvenin başarıda (örneğin dahaçok kazanmada) belirleyici olduğu ekonomik bir oyun oynamadan önce deneklere OKT verilirse, OKT verilmeyen kontrol deneklerinden daha başarılı olacaklar mıdır?21 Bu soruya cevap vermek için o ve çalışma arkadaşları "Güven" adlı karar verme (ekonomik) oyununu seçtiler. Güven şu şekilde oynanmaktadır: Bir oyuncu yatırımcı, diğeri emanetçidir. Birbirlerini göremez, birbirleriyle konuşamazlar ve kimlikleri gizlidir. Elbette bu yapaydır, ama davranışı etkileyebilecek arkadaşlık ve dış görünüş gibi kirletici etkenleri önler. Başlarken her oyuncuya 12$ (gerçek para) verilir. Yatırımcı emanetçiye O, 4, 8 ya da 12 dolar yatırabilir. Araştırmacı yatırılan miktarı üçle çarparak emanetçiye öder; örneğin eğer yatırımcı 8 dolar yatırırsa, emanetçide (8 x 3) + 12 = 36 dolar birikir. Emanetçi istediği kadar miktarı yatırımcıya geri gönderebilir. Emanetçi ne kadar çok parayı geri gönderirse yatırımcı ilerleyen turlarda o kadar çok para yatırabilecek ve böylece uzun vadede ikisi de daha çok kazanacaklardır. Basit matematiksel hesap eğer emanetçi ilk yatırımı aldıktan sonra büyük kısmını geri göndererek yatırımcıya güven sinyali verirse her ikisinin de kazançlarının maksimum olacağını ortaya koyar. Bu koşullar altında eğer yatırımcı güvenir ve cömertçe yatırım yaparsa çift pek çok tur sonunda oldukça iyi kazanabilir. Soru, yatırımcının güven seviyesinin OKT verilerek değiştirilip değiştirilemeyeceğidir.

Bu sorunun cevabı "evet"tir. Kosfeld'in deneyindeki denekler dört tur oynamışlardır. Burun spreyiyle OKT verilenler emanetçiye güvenmeye çok daha isteklidir, tüm deney boyunca paranın yüzde 45'ini göndermişlerdir (plasebo spreyi verilen kontrol grubu yüzde 21 'ini göndermiştir) ve ortalamada kontrol grubundan yüzde 17 daha fazla para göndermişlerdir. Önemli bir noktayı belirtmek gerekir: Eğer yatırımcı emanet-

21 M. Kosfeld ve diğerleri, "Oxytocin Increases Trust in Humans." Nature 435, no. 7042 (2005): 673-676.

çinin insan değil de bilgisayar programı olduğunu düşünürse etki kaybolmuştur. Dahası yatırımcının davranışı üzerinde etkisi olmasına rağmen OKT burun spreyinin emanetçi üzerinde hiçbir etkisi olmamıştır. Bu akla uygundur, çünkü emanetçi rolündekinin başarısı güvene dayanmamaktadır, ancak yukarıda gördüğümüz gibi, emanetçinin yatırımcının güven sinyali verdiğini (yani potunun büyük kısmını yatırdığını) fark etmesi gerekir.

Belli psikiyatrik durumlar emanetçinin ve yatırımcının başarılı şekilde işbirliği davranışına geçme kapasitelerini etkiler mi? Bunu ima eden kanıtlar borderline kişilik bozukluğu (BKB) gösteren bireylere dair çalışmalarından gelmektedir. BKB önemli ruhsal bir hastalıktır. Duygulanımda, kişiler arası ilişkilerde, kendilik-imajında dengesizlik ve güven eksikliği ya da uçlar arasında gidip gelen güvenle karakterizedir. Popülas-yonda yüzde 2 oranında görüldüğü düşünülür. Hem aile üyelerinde hem de BKB'li bireylerde büyük zorluklara sebep olur.

Nöropsikolog Brooks King-Casas patolojiye ilişkin beyin bölgelerini belirlemek için BKB tanısı konmuş elli beş hastayı incelemiştir.22 Çalışmanın davranışsa! kısmında, BKB'li denekler Güven oyununda on tur boyunca emanetçi rolünü oynarken, sağlıklı kontrol denekleri yatırımcı olmuşlardır. Kıyaslama sınıfı sağlıklı kontrol bireylerinden oluşan yatırımcı-emanetçi çiftlerinden oluşmuştur. Daha önce belirtildiği gibi, geliri maksimize etmek için en iyi taktik yatırımcının oldukça yüksek bir yatırımla başlaması ve emanetçinin güven sinyali olarak yatırımcının gönderdiğinden daha çoğunu geri göndermesidir (araştırmacının yatırımcının emanetçiye gönderdiği parayı üçe katladığını hatırlatalım). Güven oluştuktan sonra basiretli yatırımcı emanetçiye daha çok gönderir. Eğer eksik sebebiyle güven kaybı olursa, emanetçinin cömertliği, kaybı onarma istekliğinin sinyalini verir.

BKB'li emanetçiler güven ilişkisi kurmada ve sürdürmede zayıftılar, araştırmacı güven kaybının ananını için güve-

22 B. King-Casas ve diğerleri, "The Rupture and Repair of Cooperation in Borderline Personality Disorder." Science 321, no. 5890 (2008): 806-810.

nilirlilik sinyali vermeye teşvik etse bile güvenilirlilik sinyali vermede de zayıftılar. Sonuç olarak oyunda BKB'li deneklerin kazançları sağlıklı gönüllülerin kazançlarından daha azdı. Aynca sağlıklı kontrol grubuna göre daha düşük seviye güven bildirdiler. Fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) kullanılarak sağlıklı kontrol grubunun ve BKB'li deneklerin kortikal aktivite seviyesi karşılaştırılmıştır. Bir fark, reddedilme ve kural ihlalinin genelleştirilmiş huzursuzluğunda rol oynadığı bilinen anterior insulayla ilgilidir (bkz. Bölüm 2). King-Casas BKB'li deneklerde yatırımcıdan "adil olmayan" küçük bir miktar almanın anterior insulanın etkinliğinde artışa yol açmadığını, ancak kendilerinin adil olmayan miktar göndermesinin bu etkinlikte artışa yol açtığını daha belirgin şekilde bulmuştur. Bu BKB'li deneklerin kendilerine yönelik haksız muameleyi beklediklerini, hem de adil olmayan miktarın ne olduğunu değerlendirebilecek kapasiteleri olduğunu ima etmektedir. Tam tersine, sağlıklı kontrol grubunda uadil olmayan" gönderimler, ister onlar ister karşı taraf yapsın, anterior insuladaki etkinliği artırmıştır. King-Casas anterior insulada-ki etkinin BKB'nin diğerlerinden beklenti seviyesi düşüklüğü ve diğerlerinin negatif değerlendirilmesi tipik profiliyle tutarlı olduğunu belirtmiştir.

Akla ilk gelen deneysel fikir, BKB'li bireylere oksitosin vererek güvenme davranışının ve bana-güven sinyallerinin far-kındalığının artıp artmadığını görmektir. Teoride kolay olsa da, istatistiksel anlamlı sonuç elde edebilmek için gerekli denek sayısı ve BKB hastalarının katılıma isteksizliği göz önüne alındığında, pratikte yürütülmesi son derece zor bir deneydir. Yine de King-Casas'ın çalışması güvenin karmaşıklığına ilgi çekici bir bakış sunarken, başkalarıyla güven bağları kurma ve sürdürme kapasitesindeki azalmanın işbirliğinin pek çok faydalarını engellediğini hatırlatır. Güven ilişkileri kurmada zorluk çeken bireyler dezavantajlıdır.

Yakın zamanda sağlıklı erkek deneklerle gerçekleştirilen bir çalışmada nöropsikolog Carsten De Dreu benim hipotezim için özellikle önemli bir soruyu araştırmaktadır: Burun yoluyla alınan oksitosinin grup içi ve grup dışı işbirliğinde ve grup

dışına yönelik düşmanlıkta ne etkisi vardır?23 Daha önce belirtilen araştırmalar gibi bu deney de gerçek parayla oynanan bir oyun içermektedir: Bu oyunda denek, grubundaki kişilere (diğer iki kişiye) kıyasla kazanabilir, tüm grup fayda sağlayabilir ya da para kaybı asgari kayıpla grup dışına aktarılabilir. Deney işbirliğinin gruba maksimum fayda sağlamasına, bencilliğin maksimum kişisel fayda sağlamasına ve nefretin gruba hiç zarar vermeden grup dışı bireyleri cezalandırmasına olanak verecek şekilde yapılandırılmıştır. Deney şu şekilde kurulmuştur: Her deneğe 10 € verilmiştir. Bireyde kalan her 1 €, 1 € sayılmaktadır, grup havuzuna katılan her euro için parayı veren dahil her bir grup üyesine 0,5 € eklenmektedir, gruplar arası havuza katılan her euro için parayı veren dahil grup üyelerine 0,5 € eklenmekte, grup dışı üyelerden 0,5 € geri alınmaktadır. Bu düzenleme grup-dışı üyelere düşmanlığın özellikle grup-içi üyelere hiç zarar verilmeden ifade edilmesine imkan sunar. Erkekler gruplara rasgele ayrılmış, oyun bilgisayarla, üyeler birbirlerinin havuza katkılarından habersiz olacak şekilde oynanmıştır.

Temel bulgu burun yoluyla oksitosin alan erkeklerin belirgin derecede daha fazla işbirliği yaptığıdır (ortalamada kontrol grubundaki deneklere göre grup içi havuza daha fazla para koymuşlardır), ama grup dışına yönelik düşmanlık seviyesi değişmemiştir. Denekler bencil (çoğu kere hisselerini saklayan), grup içi işbirliği yapan (çoğu kere grup içi havuza katkıda bulunan), grup dışından nefret eden (çoğu kere nefret katılımı yapan) şeklinde sınıflandırıldığında kontrol grubunda şu sayılar elde edilmiştir: Yüzde 52 bencil, yüzde 20 grup içi işbirliği yapan ve yüzde 28 grup dışından nefret eden. Buna karşın burun yoluyla oksitosin alan deneklerde elde edilen sayılar şunlardır: Yüzde 17 bencil, yüzde 58 grup içi işbirliği yapan ve yüzde 25 (kontrol grubundan belirgin derecede farklılık göstermeyerek) grup dışından nefret eden. Bu sonuçlar oksi-tosinin grup içi işbirliğindeki büyük etkisini göstermektedir.

23    Carsten K.W. De Dreu ve diğerleri, "The Neuropeptide Oxytocin Re-gulates Parochial Altruism in Intergroup Conflict among Humans." Science 328, no. 5984 (2010): 1408-141 1.

Bu kurgunun yapaylığı elbette ölçülebilir sonuçlara olanak sunmaktadır, ama bireylerin çoğunlukla birbirini iyi tanıdığı, duygularını etkileyen geçmiş yaşantılar paylaştığı, birbiriyle kesişen ya da kesişmeyen bir dizi gruba (aile, iş arkadaşları, golf arkadaşları, yoga sınıfı, kilise) katıldığı normal. günlük hayatın koşullarını genellemekte sakınım gösterme gerekliliğini ifade etmektedir. Bu arada, hem oksitosin alan hem de kontrol grubundaki deneklerin yüzde 25'inin deney dışında hiçbir ortak bağı bulunmayan bireylere, grup dışı üyelere bedel ödetme istekliliği şaşırtıcıdır.

Başka bir çalışmada nöroekonomist Paul Zak sağlıklı kontrol deneklerine burun yoluyla oksitosin verilmesiyle alıcının tepki verip sonuçtaki geliri etkileyebildiği durum ile alıcının verileni aldığı ama tepki veremediği durum arasında cömertlik seviyesinde farklılık olup olmayacağını saptamaya çalışmıştır.24 Denek çiftlerinin her biri bir kez ya "Ültimatom" ya "Diktatör" oyununu oynamışlardır. Ültimatom oyununda Karar-Veren-1 'e (Wl) bir miktar, diyelim 10 $, para verilmiştir, bunun belli bir kısmını (O ile 10 $ arasında herhangi bir miktarı) Karar-Veren-2'ye (KV2) verebilmektedir. Eğer KV2 teklifi kabul ederse, sahip oldukları miktar onlarda kalmış ve oyun bu noktada bitmiştir. Ancak eğer KV2 teklifi reddederse ikisi de hiç para almamıştır. Ültimatom testini kullanan deneyler ortalama Amerikan deneklerin belli bir miktarın altını, diyelim yüzde 30'un altını, aşağılayıcı bulduğunu, teklifi reddederek her iki oyuncuyu da cezalandırdığını göstermektedir.

Diktatör oyununda alıcının karar hakkı yoktur, tepki vermez, yani sonuca etkisi yoktur. Para diktatörün paylaştırdığı şekilde bölüşülür. Böylece diktatör-verici ve pasif-alıcı olmak üzere iki oyuncu vardır.

Kontrol deneklerine kıyasla oksitosin alan vericilerin davranışları nasıldır? Ültimatom'da OKT alan vericilerin teklifi kontrol deneklerininkine göre yüzde 21 oranında daha fazladır. Diktatör'de ise OKT'nin etkisi yoktur. Bu Ültimatom'da alıcının (KV2) tahmin edilen tepkisinin, teklifin reddedilmesi ve

24    P.J. Zak, A.A. Stanton ve S. Ahmadi, "Oxytocin Increases Generosity in Humans," PLoS ONE 2, no. 11 (2007): el 128.

kayıp ihtimaliyle birleşerek teklif edilecek miktara karar verilmesinde etmen olduğunu göstermektedir. Zak sonuçları Ültimatom oynayan OKT deneklerinin çok düşük tekliflere alınıp reddedebilecek alıcıya yönelik daha fazla duygudaşlık taşıdığını gösterir şeklinde yorumlamıştır. Ben biraz daha farklı bir açıklama öneriyorum: Etkileşimi tahmin edip ona göre davranırken OKT deneklerinde diğerinin duygularının farkındalığı daha yüksektir. Kötü bir teklif reddedilecektir; hiçbirimiz reddedilen bir teklifin yarattığı hisleri sevmeyiz, çünkü onaylanmamaya işaret eder. Bu yorumda, OKT denekleri reddedilmeye kontrol deneklerinden daha hassastır, bu nedenle duygulara ve alıcının olası tepkilerine karşı biraz daha dikkatlidir. Bu yorum zihinsel yüklemeye, daha genelde "zihin teorisini" kullanarak sosyal bağlamda davranış öngörmeye dair daha geniş kapsamlı bir soru doğurur.

Sosyal dünyadaki haşan diğerlerinin yol-yöntem ve profillerini öğrenmeye bağlıdır; öngörü makinesi -diğerlerinin zihinsel durumlarının modellemesi- daha ince, daha kesin hale geldikçe avantajları da o oranda artar. Memelilerde daha büyük beyinler diğerlerinin ödüllendirici ya da cezalandırıcı sosyal davranışları dahil, gelecek olaylan öngörmeyi mümkün kıldığı gibi, yavrulardaki farklı rahatsızlık tiplerini tespit etme ve karşılık verme kapasitelerindeki detaylanmanın diğerlerine hedef, niyet ve duygular atfetmede daha gelişmiş kapasiteler meydana çıkartmış olması olası gözükmektedir.25 Sosyal becerilerle ilgili 6. Bölüm'de zihinsel atıfların nöral temeliyle ilgili hipoteze daha yakından bakılacaktır. Burada sadece OKT seviyesindeki değişikliklerin "zihin kuramı" görevlerindeki hassasiyeti etkileyip etkilemediğini ele alıyoruz. Cevabımız olumludur. Diğerlerinin psikolojik durumlarını tespit etmede OKT'nin rolünü inceleyen psikologlar burun yoluyla OKT almış erkeklerin bu görevdeki performanslarının arttığını göstermişlerdir. Bunun için ilk kez Siman Baron-Cohen tarafından geliştirilen26 "Gözlerle Zihin Okuma" testi kullanılmıştır.

25    Panksepp, Affective Neuroscience; Tucker, Luu ve Derryberry, "Love Hurts."

26    Gregor Domes ve diğerleri, "Oxytocin Improves 'Mind-Reading' in

Testte denek bir duyguyu ifade eden bir kişi görür, ancak bu kişinin sadece gözleri açıktadır. Deneğin görevi dört seçenek arasından bu kişinin his ya da düşüncesini seçmektir. İlk iki örnek kolaydır, ama test ilerledikçe örnekler zorlaşır. OKT'yle gelen artış en zor örneklerde en yüksek seviyeye çıkmaktadır.

Tam bir olguyu anladığımızı sandığımızda yeni veriler her şeyin çok daha incelikli olduğunu gösterir. Duygusal yüzlerin fark edilmesini gerektiren görevleri gerçekleştirirken erkeklere ve kadınlara burun yoluyla OKT verilmesinin farklı nöral etkileri olduğu ortaya çıkmıştır. Bu nedenle bir çalışma fMRI'yla erkek deneklerin, korku dolu yüzler, sahneler ya da nötral nesneler görürken beyinlerini taramıştır. OKT'nin korku ve kaygı seviyesini düşürdüğünü gösteren önceki verilerle tutarlı şekilde OKT spreyi verilmiş deneklerde amigdalada ve amigdalanın beyin sapına bağlandığı alanlarda etkinlikte azalma bulunmuş-tur.27 Ancak başka bir grup araştırmacının yaptığı daha sonraki araştırmada aynı deneyde kadın deneklerle farklı sonuçlar elde edilmiştir.20 OKT denekleri (kontrol grubuna göre) korku dolu yüzlerin izlenmesine tepki olarak sol amigdala, fusiform girus ve superior temporal girusta artan etkinlik göstermiştir. Tüm bu alanlarda ve inferior frontal girusta, sinirli ve mutlu yüzlerin izlenmesi esnasında etkinlik artmıştır (bkz. Şekil 3.6 ve 6.3).

Erkeklere ve kadınlara AVP verilmesini içeren bir çalışmada, psikologlar tanımadıkları yüzler gösterilen bireylerin yüz tepkilerinde ve bunların algılanmasında, cinsiyetler arasında kayda değer farklılıklar bulmuştur.29 AVP verilen kadınlar, ta-

Humans." Biological Psychiatry 61, no. 6 (2007): 731-733. Metin şu adreste de mevcuttur: ww. questionwritertracker.com/index.php/ quiz/display?id=6 l &token=Z4MK3TB.

27    P. Kirsch ve diğerleri, "Oxytocin Modulates Neural Circuitry for So-cial Cognition and Fear in Humans," Joumal of Neuroscience 25, no. 49 (2005): l 1489-l1493.

28    Gregor Domes ve diğerleri, "Effects of Intranasal Oxytocin on Emo-tional Face Processing in Women." Psychoneuroendocrinology 35, no. 1 (2010): 83-93.

29    R.R. Thompson ve diğerleri, "Sex-Specific lnlluences of Vasopres-sin on Human Social Communication," Proceedings of the National Academy of Sciences 103, no. 20 (2006): 7889-7894.

nımadıkları kadınlann fotoğraflarına yakınlık (arkadaş olalım) yüz ifadesiyle tepki vermiş, gösterilen yüzleri kontrol grubundaki kadın deneklere göre daha arkadaşça algılamışlardır. AVP verilen erkekler tanımadıkları erkek fotoğraflarına alnın korrugator (kaş çatma) kaslarında etkinlikle tepki vermiş ve yüzleri normal kontrol grup deneklerinden daha az arkadaşça algılamışlardır. Araştırmacılar tüm deneklerde tehdit edici ve korku dolu yüzlerin otonom tepkiyi artırdığını, yani kaygı seviyesini yükselttiğini belirtmişlerdir. Verinin kaygı durumunda kadınların erkeklerde daha tipik usavaş ya da kaçn taktiğini değil, umeylet ve arkadaş or taktiğini kullanmaya istekli olduğu hipotezini desteklediği ileri sürülmüştür.30

AVP ve OKT reseptörlerinin yoğunluğundaki cinsiyetlere göre farklar (AVP erkeklerde dişilerden daha fazla, OKT dişilerde erkeklerden daha fazla) ve hipotalamus gibi yapılardaki subkortikal devrelerdeki mevcut farklılıklar göz önüne alındığında,31 gelişme gösteren bu deneylerde cinsiyet farklılıklarının giderek daha önemli olması olasıdır.32 Elbette, aynı cinsiyet içerisinde de bireysel farklılıklar vardır.

Burundan OKT verilen denekler bilinçli tutumlarında herhangi bir kaymanın, örneğin güvenmeye daha yatkın hissettiklerinin farkındalar mıdır? Şimdiye kadar cevap olumsuz gözükmektedir. Etki zor algılanır, bilinçli farkındalık seviyesinin altında gözükmektedir, ancak ileriki çalışmalar bazı durumlarda farkındalık üzerinde daha belirgin etki bulabilir. Pek çok kişi OKT'nin etkisinin gerilimi azaltmak istediğimizde,

30    S.E. Taylor ve diğerleri, "Biobehavioral Responses to Stress in Fe-males: Tend-and-Befriend, Not Fight-or-Flight." Psychological Revi-ew 107, no. 3 (2000): 411-429.

31    Bkz. örneğin Karen L. Bales ve diğerleri, "Effects of Stress on Pa-rental Care Are Sexually Dimorphic in Prairie Voles." Physiology & Behavior 87, no. 2 (2006): 424-429.

32    C. Sue Carter ve diğerleri, "Oxytocin, Vasopressin and Sociality." Progress in Brain Research 170: Advances in Vasopressin and O^-tocin: From Genes to Behaviour to Disease, ed. Inga D. Neumann ve Rainer Landgraf (New York: Elsevier, 2008). 331-336. Aynca bkz. Lo-uann Brizendine, The Female Brain (NewYork: Morgan Road Books, 2006) ve The Male Brain (New York: Broadway Books, 2010).

mesela olumlu olup olmadığını sormaktadırlar. İnternette pek çok firma iş ilişkilerinde güven artırıcı OKT burun spreyini pa-zarlamaktadır.33 OKT uygulamakta büyük dikkat göstermemiz gerekir. Bazen iyi bir şeyin daha çoğunun daha da iyi olduğunu düşünme eğilimindeyiz (Mae West'in çok bilinen sözü gibi, iyi şeyin çok fazlası harikadır), ama çoğunlukla böyle değildir. Gayet iyi bilindiği gibi biyoloji çoğunlukla n eğrisine34 uyar, bir şeyin en etkin aralığı genellikle ne maksimum ne minimumdadır. İyi bir şeyin fazlası felaketler doğurabilir.

Ekstra OKT'nin etkilerini merak eden nörobilim uzmanları normal dişi kır tarlafarelerine OKT vermenin eş-bağlanmasını zayıflattığını gözlemleyince şaşırdılar. üstelik ekstra OKT dişi kır tarlafarelerinde kızışmaya sebep olabilir.35 OKT insan dişisinde oldukça farklı etkilere sahipse de, bu veriler bize OKT'nin beyinde ve bedende pek çok rol oynayan güçlü bir hormon olduğunu hatırlatır. Nasıl östrojen ve testosteron seks hormonlarıyla gelişigüzel oynayamıyorsak, OKT'yle de gelişigüzel oynamamak gerekir. OKT'nin uzun vade etkileri üzerine kimsenin fikri yoktur ve çocuklar özellikle hassas olabilir.36

Diğer bir uyarı Thomas Baumgartner ve çalışma arkadaşlarının elde ettikleri sonuçtan gelmektedir. Güven oyununu oynayan kontrol denekleri güven ihlalinde -emanetçiden çok düşük bir miktar geri geldiğinde- para transferlerinde ayar yaparlar. Ancak OKT verilen denekler güven ihlalinden bağımsız şekilde yüksek güven seviyelerinde oynamaya devam etmişlerdir.37 Bu sürekliliğin gerçek hayatta deneğe fayda sağlaması muhtemel değildir. Gerçek hayatta aksi yönde kanıta rağmen süren güven tekrar tekrar üçkağıtçılar tarafından kandırılan aşın eli açık

33    Google'dan "buy oxytocin" (oksitosin alımı) taraması yapmanız ye-terlidir.

34    Normal dağılım (Gauss dağılımı) -yn.

35    Bales ve diğerleri, "Oxytocin Has Dose-Dependent Developmental Effects."

36    Bkz. editörün yazısı "Extending Trust," Nature Neuroscience 13. no. 8 (2010): 905.

37    Thomas Baumgartner ve diğerleri, "Oxytocin Shapes the Neural Cir-cuitry of Trust and Trust Adaptation in Humans," Neuron 58, no. 4 (2008): 639-650.

aptalın durumuna benzer olabilir. Çocuklara belli davranışlara ve belli tür insanlara karşı dikkatli olmalarını öğretiriz; mecburi güven felaket reçetesidir.

OKT tedavi amaçlı kullanılabilir mi? Bazı araştırmacılar otizm spektrum bozukluğunda (OSB) güvende ve güven hissetmekle ilgili devrenin ve duygulan okumayla ilgili kapasitenin bir şekilde kusurlu olup olmadığını ve OKT verilerek durumda gelişme sağlanıp sağlanamayacağı sorusunu ortaya attılar. OSB için etkili bir tedavi bulmanın zorluğu göz önüne alındığında, bu araştırma cazip gözüktü. Buna istinaden nörobilim uzmanı Eric Hollander bir grup otistik ve Aspergerli yetişkine damar içi OKT uyguladı ve sonra onlardan dinledikleri konuşmadaki duygulanımı (mutlu, kayıtsız, öfkeli ya da üzgün) tespit etmelerini istedi. Karışıklığa sebep vererek yorumu imkansız kılacak değişkenlerden kaçınmak için her cümlenin içeriği etkisizdi: Sadece prozodide -ritim ve tonlamada- duygu vardı. Kontrol denekleriyle kıyaslandığında, test grubu OKT verilmesiyle belirgin gelişme gösterdi ve bu gelişme birkaç haftalık dönem boyunca devam etti.38 İlgili başka bir deneyde, araştırmacılar OKT deneklerinde OSB'nin karakteristiği tekrarlamalı davranışlarda azalma belirttiler. Daha yakın zamanlı bir grup deneyde, nörobilim uzmanı Angela Sirigu yüksek işlevli OSB'li otuz denekte soluma yoluyla OKT alınmasının ardından belirgin olumlu etki bildirdi.39 Bu etkiler daha uzun göz teması ve Cyberball bilgisayar oyununda sosyal işbirliği yapan ortaklarıyla daha güçlü sosyal etkileşim içeriyordu. Sonuçlar anlamlıdır, verilerin yeni çalışmalarla tamamlanması gerekmektedir ve sonuçların abartılmaması önemlidir.

Eğer OSB'nin OKT bileşeni varsa, OKT ağında özellikle ne değişmiştir, örneğin OKT reseptörü ya da subkortikal yapılardaki yollar ya da hipotalamustaki OKT sentezi mi? Ya da başka bir şey? Pek çok çalışma, OSB tanılı bireylerin ailelerinde yapı-

38 Erle Hollander ve diğerleri, "Oxytocin Increases Retention of Social Cognition in Autism," Biological Psychiatry 61 (2007): 498-503.

39 Elissar Andari ve diğerleri, "Promoting Social Behavior with Oxyto-cin in High-Functioning Autism Spectrum Disorders." Proceedings ofthe Natianal Academy afSciences 107, no. 9 (2010): 4389-4394.

lan gen analizlerine dayanarak OKT reseptör geninde varyasyon (örneğin polimorfizm) bildirmiştir. Ne yazık ki daha yakın zamanlı çalışmalar OKT reseptörünün ya da anomalilerinin OSB'de önemli rol oynadığı hipotezine şüphe düşürmüştür.40 OKT'nin deney amaçlı verilmesinin bildirilen sonuçlara tam olarak neden sebep olduğu belirsizdir.

Daha henüz başlangıç aşaması diye nitelendirilen bir diğer sonuç çocukluk tacizi ya da ihmali yaşamış kadınların serebrospinal sıvılarındaki OKT seviyesinin, bunları yaşamamış olanlara göre, belirgin derecede düşük olduğunu göster-miştir.41 Dahil edilen kategoriler fiziksel taciz, duygusal taciz, cinsel taciz ve fiziksel ya da duygusal ihmaldir. üç kategoriden fazla travma bildirilmiş deneklerde OKT seviyesi sadece bir kategoride travma bildirenlerden çok daha düşüktür. Sosyal davranışları hakkında hiçbir şey bildirilmemiştir, yazarlar daha geniş örnek grubunun araştırılması gerektiğini söyleyerek neden-sonuç ilişkisine dair bir sonuca varılamayacağı uyarısında bulunmaktadırlar. Yine de gelecekteki araştırmalar nedensel bir bağlantıya dair kanıt sağlarsa, o zaman bu sonucun önemli sosyal çıkarımları olacaktır. Bölüm 3'te belirtildiği gibi, olası tedavi amaçlı başka bir girişim bilişsel terapiye dirençli travma sonrası stres bozukluğuyla ilgilidir. Medikal girişim araştırılması gereken önemli bir doğrultuda olsa da, burada da sakınım yine anahtar kelimedir.42

Ele alınan veriler sosyal davranış ile OKT, AVP ve bunların reseptörleri arasında önemli ilişkiler gösterse de bu ilişkilerin kesin doğasını anlamak kararların nasıl verildiğinin, algı-

40 Katberine E. Tansey ve diğerleri, "Oxytocin Receptor IOXTR) Does Not Play a Major Role in tbe Aetiology of Autism: Genetic and Mo-lecular Studies," Neuroscience Letters 474, no. 3 (2010): 163-167. Eleştirisi için bkz. Tbomas R. Insel, "Tbe Challenge of Translation in Social Neuroscience: A Review of Oxytocin, Vasopressin, and Af-filiative Behavior." Neuron 65, no. 6 (2010): 768-779.

41 C. Heim ve diğerleri, "Lower CSF Oxytocin Concentrations in Wo-men with a History of Childhood Abuse." Molecular Psychiatry 14, no. 10 12008): 954-958.

42 Olff ve diğerleri, "A Psychobiological Rationale for Oxytocin in Tre-atment of Posttraumatic Stress Disorder."

nın duyguları, duyguların algıları nasıl etkilediğinin çok daha iyi anlaşılmasını gerektirecektir.43 Ayrıca OKT'nin sosyallik/ bilişsel işlev molekülüyle karıştırılmaması gerektiğini akılda tutmak gerekir. Oksitosin karmaşık, esnek, etkileşimli gen ağının, gen-nöron-nörokimyasal-çevre etkileşiminin ve nöron-be-den etkileşiminin parçasıdır.

Cezalandırma ve İşbirliği44

İşbirliği yapan sosyal hayvanlar daha fazla fayda sağlar, ama bedelini ödemekten kaçınan hilebaz daha da fazla fayda sağlayabilir. Seçilim cezası olmadan, hilebazlar genlerini yaymakta daha başarılı olacak, zaman içerisinde popülasyonda baskın hale geleceklerdir.45 Gelmediklerine göre, hilenin engellendiği makul bir varsayım olacaktır. Yüksek derecede sosyal hayvanlarda dışlama, özellikle tek başına kalan daha az kaynağa ulaştığı ve yırtıcılara karşı daha korumasız kaldığı için güçlü bir cezalandırmadır. Örneğin Bekoff yedi yıllık bir dönemde bir yaşındaki kır kurtlarının tek başına yaşamaya çalışanlarının yüzde 60'ının, grupta yaşayanların yüzde 20'sinin öldüğünü bulmuştur.46 Kır kurtlarında dürüst oynamayanın, Hint maymunlannda iyi bir beslenme yeri bulunduğunun haber verilmemesinin cezalandırılması görülmüştür.47

Biyolog Tim Clutton-Brock'un dikkat çektiği gibi, beleşçilik sorunu (faydadan sahiplenmek ama bedel ödememek) küçük gruplarda daha az olabilir, çünkü gruplardaki bireyler

43 Insel, "The Challenge ofTranslation in Social Neuroscience."

44 Bu bölüm Christopher Suhler'le ortak çalışmamıza dayanır ve çıkacak olan bir makalemizden alınmıştır: "The Neurobiological Basis of Morality." The Oxford Handbook of Neuroethics, ed. Judy Illes ve Barbara J. Sahakian (Oxford: Oxford University Press, basımda).

45    Robert L. Trivers, "The Evolution of Reciprocal Altruism." Quarterly Review of Biology 46, no. l (1971): 35.

46    Bekoff ve Pierce, Wild Justice, Bölüm 2.

47    Marc D. Hauser, "Costs of Deception: Cheaters Are Punished in Rhesus Monkeys (Macaca mulattaı." Proceedings of the National Aca-demy of Sciences of the United States of America 89, no. 24 (1992): 12137-12139.

birbirlerini iyi tanır, işbirliği yapıldığında işbirliğinin bedeli ve faydanın alınması arasında gecikme yoktur.48 Bu koşullar altında beleşçilik için fazla fırsat olmayabilir. İlk insansıların hayatı bu oldukça basit koşulları sağlamıştır. Buna ilaveten elbette gruptaki pek çok bireyin akraba olması büyük ihtimaldir, böylece OKT vasıtasıyla "bakım" akrabalara da uzanacaktır.

Cimri ve kaytarıkçıların cezalandırılması konusu insanlarda ekonomi oyunlarıyla araştırılmıştır. Bir deneyde, nöroeko-nomist Ernst Fehr ve Simon Gachter kamusal mallar oyunuyla katılımcıların davranışlarını karşılaştırmışlardır.49 Oyun şu şekilde oynanmaktadır: Her oyuncuya bir miktar para verilmiştir, oyuncu bunun bir kısmını kamu sandığına koyup kalanını saklayabilir ya da hepsini kendine saklayabilir. Sandıktaki para l 'den büyük, ama oyuncuların sayısından küçük bir faktörle, mesela 3'le çarpılır ve bu miktar oyuncular arasında eşit dağıtılır, her oyuncunun kendine sakladığı miktar ise onda kalır. Grup en iyi sonucu herkes tüm parasını kamu sandığına koyduğunda alır, oyunun kuralları oyunculara açıklandığında bu sonuç son derece aşikardır. Ancak birey en iyi sonucu kendisi dışında herkes tüm parasını hazine sandığına koyduğunda ve kendisi tüm parasını sakladığında elde eder. Bunun sebebi, kendisinin sandığa koyduğu paranın geri dönüş faktörünün l 'den küçük olmasıdır.

Fehr ve Gachter oyunu deneklere iki farklı koşulda oynatmıştır; birinde ceza vardır, birinde yoktur. Önemli bir nokta bu deneyde cezalandırmanın cezalandırıcı için de bir bedeli olmasıdır; bir oyuncu başka bir oyuncuyu onun şahsi payını azaltarak cezalandırır, ancak bunun için belli bir ücret ödemelidir. Oyun dört oyuncudan meydana gelen gruplarla oynanmıştır, oyunun on turu boyunca belli bir bireysel şöhret gelişimini önlemek için deneklerin kimliği gizli tutulmuş ve turdan tura grupların tertibi rasgele değiştirilmiştir.

48 Tim Clutton-Brock, "Cooperation between Non-Kin in Animal Soci-eties; Nature 462, no. 7269 (2009): 51-57.

Emst Fehr ve Simon Gachter, "Cooperation and Punishment in Pub-lic Goods Experiments."

Fehr ve Gachter işbirliği yapmamanın cezalandırılmasını içeren daha önceki araştırmalarla uyumlu şekilde cezalandırma olmadığında kamu sandığına katkının başlangıçta orta büyüklükte olduğunu ve takip eden turlarda beleşçilik (sıfır katkı) baskın taktik oluncaya kadar azaldığını bulmuşlardır. Cezalandırmanın mümkün olduğu oyunda deneklerin sandığa çok az ya da sıfır katkıda bulunan diğer oyuncuları cezalandırmaya istekli olduğu görülmüştür. Denekler bunu, yapmak için belli bir bedel ödemelerine rağmen, hem de oyunun rasgele, isimsiz oyuncu tasarımı nedeniyle cezalandırılan bireyle bir daha etkileşime girmeyecek (hatta girseler bile bilmeyecek) olmalarına rağmen yapmışlardır.

Cezalandırmanın mümkün olması işbirliğinde kamçılayıcı etki yapmıştır: Cezalandırma koşuluyla ortalama katkı cezalandırmanın olmadığındaki katkının 2 ila 4 kat fazlasıdır, cezalandırma mümkün olduğunda son turdaki katkı 6 ila 7,5 kat artış göstermiştir. Üstelik sadece cezalandırma olasılığı bile işbirliğini artırmada etkilidir. Deneyin bir seansında denekler yirmi tur oynamıştır, ilk onunda cezalandırma yoktur; burada katkıların başlangıçtaki orta büyüklükten sıfıra doğru azaldığı standart örüntü gözlenmiştir. Ama on birinci turda cezalandırmaya izin verildiğinde katkılar aniden 10. turdakinin yaklaşık dört katına fırlamış, sonraki turlarda bu böyle devam etmiş, katkılar son tura kadar artmıştır.

Fehr ve Gachter'in daha sonra yaptıkları bir çalışmaya göre, sözde "özgecil cezalandırma"ya ilişkin psikolojik mekanizma katkıda bulunmayana (döneklere) yönelmiş negatif duygulardır.50 (Cezalandırma "özgecil"dir, çünkü yukarıda belirtildiği gibi cezalandıran bedel öder ve bundan hiçbir maddi çıkar sağlamaz. İnsanların, oyunu oynayan değil sadece izleyen üçüncü şahıs olsalar bile dönekleri cezalandırmak için bedel ödeyecekleri sonucu ortaya çıkmıştır.)51 Bu çalışmanın

50 Ernst Fehr ve Siman GAchter, "Altruistic Punishment in Humans." Nature 415, no. 6868 (2002): 137-140.

51 Bkz. Ernst Fehr ve Urs Fischbacher, "Third-Party Punishment and Social Norms." Evolution and Human Behavior 25, no. 2 (2004): 6387.

tasarımı ve davranışsa! sonuçları daha önceki çalışmayla çok benzerdir. Katılımcılar rastgelelileştirilmiş kamusal mallar oyununu cezalı ve cezasız koşullarda oynamış, oyunda oyuncuların kimliği gizli tutulmuştur. Sonuçlar yine cezalandırma koşulunda belirgin derecede yüksektir, cezalandırma koşulundan cezalandırmasız koşula geçişte ya da tam tersinde ortalama katkı seviyesinde ivedi bir değişiklik sonucu alınmıştır. Cezalandırma fırsatı mümkün olduğunda katılımcıların katkıları hemen fırlamış ve artış devam etmiştir; cezalandırma kaldırıldığında katkılar hemen düşmüş ve azalmaya devam etmiştir. Bir kez daha, cezalandırma frekansı bedeline rağmen yüksektir: Tipik altı turluk bir oyunda deneklerin yüzde 84,J'ü en az bir kez birini cezalandırmıştır, yüzde 33.4'ü beş kereden fazla cezalandırmıştır. Dönekler büyük farkla, toplamda yüzde 72,4 oranıyla, cezalandırma eyleminin en yoğun hedefi olmuştur ve işbirlikçiler (ortalama miktarın üstünde bir katkıda bulunanlar) cezalandırmayı yapan taraf olma eğilimindedir.

Son deneyde, Fehr ve Gii.chter döneklere yönelik negatif duyguların özgeci cezalandırmanın arkasındaki etken mekanizma olabileceği savını ileri sürmüştür. Bunu sınamak için kamu malı oyununu henüz oynamış deneklere yazılı halde şuna benzer farazi senaryolar vermişlerdir: "Diyelim ki bu projede 16 frank yatırmaya karar verdiniz. İkinci bir katılımcı 14, üçüncü 18 ve dördüncü 2 frank yatırdı. Şimdi kaza eseri bu dördüncü kişiyle karşılaştınız. Lütfen bu kişiye dair hislerinizi belirtiniz."52

Deneklerden kızgınlık hissediyorlarsa kızgınlıklarının ölçüsünü en üst öfke seviyesi 7 olmak üzere 7'lik ölçekte değerlendirmeleri istenmiştir. Yukarıda belirtilen senaryodaki gibi, birey senaryoda dönekten daha yüksek katılımda bulunduğunda katılımcılar yüzde 47 oranında 6 ya da 7 öfke seviyesini ve yüzde 37 oranında 5 öfke seviyesini işaretlemiştir. Ostelik katılımcılar, kendilerinin dönek (ve diğerlerinin yüksek miktar veren katılımcı olduğu) senaryoyla diğerlerinin kızgınlıklarına dair beklentileri sorulduğunda, yine yüksek öfke oranlarını tercih etmiş, yüzde 74,5 oranında 6 ya da 7, yüzde 22,5 oranında 5 seviyesini seçmiştir.

52 Fehr ve Giichter, "Altruistic Punishment in Humans." s. 139.

Bu çalışmalar öfkenin, geleneklere uygun ahlaki davranışın, yani yanlış yapanların cezalandırılmasının güçlü itici kuvvetlerinden biri olduğunu göstermektedir. Üstelik döneklik yaptıklarında diğer insanların kendilerine karşı hissedecekleri kızgınlık oranları tercihlerinin gösterdiği gibi çoğu insan bunun farkındadır. Bu son bahsedilen olgu cezasızlık koşulundan ceza koşuluna geçildiğinde gözlenen katkılardaki ani sıçramayı açıklamaya yardımcı olabilir. Buna uygun şekilde, duygular sadece edimsel ahlaki yargıların oluşturulması sürecinde değil, bu yargılara verilen davranışsa! tepkilerin motivasyonunda ve bu tür duygu-güdümlü tepkilerin öngörülmesiyle daha başından insanları ahlaka aykırı davranmaktan alıkoymakta önemli bir rol oynamaktadır.53

Şöhretin işbirliği ve cezalandırma örüntülerinin ortaya çıkışında aynı gerçek hayatta olduğu gibi kamu mallan oyununda da önemli olması şaşırtıcı değildir.54 Nöroekonomist Bettina Rockenbach ve Manfred Milinski yardım etmeyerek cezalandırma söz konusuyken, cimri olmayan oyuncuların cimri (benim tanımım) şöhretine nasıl bir davranış gösterecekleriyle ilgilendiler. Buna ilaveten, şöhrete dayalı yardımdan mahrum etmenin etkisini, cezalandıranın cimriyi cezalandırmak için bedel ödediği bedelli cezalandırmayla kıyaslamak istediler. Deneysel araç bir kez daha yukarıda anlatılan kamu malları oyunuydu. Fikir şöhretin oyun-sonrası dönemde (aslında kamu malları oyununun ikinci kısmında) ödüllendirileceği ya da cezalandırılacağıydı.55 Seçenekler cezasız, bedelli ceza (cezalandıran beleşçiyi cezalandırmak için bedel öder) ve onların

53 Bkz. Peggy La Cerra ve Roger Bingham, The Origin of Minds: Evolu-tion, Uniqueness, and the New Science of the Self (New York: Har-mony Books, 2002); M. Milinski, D. Semmann ve H.J. Krambeck, "Re-putation Helps Solve the 'Tragedy of the Commons,"' Nature 415, no. 6870 (2002): 424-426.

54 İş birliğine dair yararlı bir derleme için bkz. Herbert Gintis ve diğerleri, Moral Sentiments and Material Interests: The Foundations ofCooperation in Economic Life (Cambridge, MA: MIT Press, 2004).

55 Bettina Rockenbach ve Manfred Milinski, "The Efficient Interacti-on of Indirect Reciprocity and Costly Punishment," Nature 44 , no. 7120 (2006): 718-723.

dolaylı karşılık dedikleri oyun-sonrası etkileşimdi, bu şöyle işliyordu: Kamu malları oyunu belli sayıda tur oynandıktan sonra, oyun esnasında "iyi şöhret" sahibi oyunculara üç parasal birim veriliyordu. Başka bir oyuncuya yardım etme seçenekleri vardı, bunun karşılığında deney gözlemcisi yardım miktarını üçle çarparak onlara geri ödeme yapıyordu. Dolaylı karşılık daha az bedelle, yani beleşçiye yardım etmeyerek cezalandırma olanağı sunuyordu. Beleşçiler cezalandırıcıdan iki kez darbe alabiliyordu-ilki direk bedel ve ikincisi yardım c:tmenin reddiyle. İki-ceza profili olan oyunlar özellikle ilgi çekici sonuçlar verdi.

Bu son derece karmaşık deneyi fazlasıyla basite indirgeme riskini göze alarak buradaki ilgi çekici temel bulguyu belirtmek istiyorum: Denekler başlangıçta cezasız grubu seçme eğiliminde olmasına rağmen, çoğunluk, seçme şansı tanındığında bedelli ceza seçeneğine geçmek istemiş ve çift cezalandırma sistemi yerine tek (sadece doğrudan) cezalandırma sistemini yeğlemiştir. Dahası, daha az bedelli cezalandırma mevcut olduğunda iki şey olmuştur: Bedelli (doğrudan) cezalandırma durumları -grup üyesi başına ortalama cezalandırma puanı sayısıyla ölçülmüştür- yarıya düşmüş, ama kullanıldığında tek seçenek olduğu duruma göre şiddeti artmıştır.56 (Her şeye rağmen belirtmek isterim ki oynasaydım benim eğilimim de bu olurdu, çünkü eğer birisi çift cezalandırmanın farkınday-ken beleşçilik yapıyorsa, şiddetli darbe aldığında daha cömert oynayabilir.) Son olarak, kamu sandığına katılımlarda kar getirici artış olmuş, böylece herkesin geri aldığı miktar artmıştır. Bu deneyler cezalandırmanın pek çok çeşidi olabileceğini, etkileşimli tesirleri olduğunu ve insanların bedel ödemeleri gerekse bile beleşçiye bedel ödetmeye istekli olduğunu hatırlatır. Güvenilirlilik şöhreti bir değerdir.57

56 A.g.e.

57 Jorge M. Pacheco, Francisco C. Santos ve Fabio A.C.C. Chalub, "Stem-Judging: A Simple, Successful Norm Which Promotes Coope-ration under Indirect Reciprocity.'' PLoS Computational Biology 2, no. 12 (2006): el78.

İşbirliğinde Sosyal Gerilimin Etkisi

Memeli beyinlerindeki bakımı kendinden öteye genişleten evrimsel değişikliğin önemini temelde takdir etmemize karşın, yüksek derecede sosyal hayvanlarda işbirliği davranışının seviyesinin ve derecesinin bir türe özgü mizaç farklılıklarıyla artabileceği ve devreye girebileceği, bu mizaç farklılıklarının da türdeki topluluklarının tipik sosyal yapısına bağlı olduğu önerisini inceleyebiliriz. İlişkin mizaç farklılıklarının nörobi-yolojisi henüz emekleme devresinde olduğundan, burada biz sadece davranışlara odaklanacağız.

Türe ve koşullara bağlı olarak, sosyal yaşamda çok fazla ar-kaplan gerilimi mevcut olabilir. Grup yaşamı faydalar sağlarken grup içi çekişme, rekabet ve sıkıntı yaratması da kesindir. Bireyler beraber yaşayabilir, beraber yiyecek arayabilir, ama daha alt sıradaki bireyler beslenme, uyuma alanlan ve çiftleşmede daha baskın bireylerden ürkerlerken, daha baskın olanlar da alt sıralardan yükselenlerin meydan okumasına karşı tetikte olmalıdır. Katı hiyerarşik düzen hüküm sürdüğünde, saldırganlık saygı ya da basamak atlamak için kullanıldığında, alt ve de üst sıradakilerin korkulan öyle ya da böyle sabittir.

Erkekler için başatlıkta yüksek sıranın ana faydası dişilere ulaşabilme ve beslenme kaynaklarında önceliğe sahip olmadır. Bunun kolayca görülebilir bedeli son derece ihtiyatlı olma zorunluluğu ve zaman zaman ortaya çıkıp meydan okuyanları fiziksel etkileşimde yenebilmektir. Daha az göze çarpan bedel, farklı başatlık sıralan arasında işbirliği oluşturmanın zorluğuna bağlı karşılıklı fayda sağlamada işbirliğinin sınırlanmasıyla ilgilidir. Örneğin başatlık sırası yüksek bir erkek daha alt sıradaki erkekle yiyeceğini paylaşmakta isteksiz olabilir. Bunun sonucunda diğeri işbirliğinin getirisini tekelleştirecek başatlık sırası yüksek erkekle işbirliği yapmakta bir fayda görmez. Bu, başatlık sırasının güçlü olduğu ve saldırganlıkla sağlandığı sosyal düzenlemelerde işbirliğinin daha sınırlı olduğunu akla getirir. Dişiler arasındaki işbirliği de, babunlardaki gibi, başatlık sıralamasına hassas olabilir. Psikolog Brian Hare'nin58 sos-

58 Brian Hare ve diğerleri, "Tolerance Allows Bonobos to Outperform

yal gerilim ve sosyal gerilimin işbirliğine etkisiyle ilgili araştırmasının ana sonuçlan aşağıda özetlenecektir.59

Bonobolar şempanzelere göre daha yumuşak başlıdır, muhtemelen bu Kongo Nehri'nin güneyindeki beslenme bölgelerinin, şempanzelerin nehrin kuzeyindeki beslenme bölgelerine göre meyve ağaçları açısından daha zengin olmasına bağlıdır.60 Hare şöyle açıklamaktadır: "Genelde, geniş meyvelik alanlar ve meyve mevcut olmadığında güvenebilecekleri yüksek kalite bitkilerin çokluğu, bonobolann beraberce beslenmelerinin ve grup hayatlarının bedellerini şempanzelerin-kine göre azaltmaktadır."61 Beraber yiyecek arama yarışının azalmasıyla, saldırganlığın da azalması ve böylece daha rahat bir hayat tarzı olasıdır. Rahat, bonobolann yemek yerken diğerlerinin yakınlannda bulunmalanna hoşgörülü olmaları anlamına gelir. Tersine şempanzelerde katı erkek başatlık sıralamasına dayanan çok-stresli sosyal düzenleme vardır. Aynı grup içindeki bonobo dişiler yakın bağlar kurarlar ve erkekler başatlık sırası oluşturmalarına rağmen, dişilerin kurduğu koalisyon bir erkeğe karşı cephe alabilir. Dişi bonobo erkeğin elinden yiyecek alıp direnişle karşılaşırsa ısıracaktır, bu davranış şempanzelerde çok ender görülür, ancak halka kuyruklu lemurda da yaygındır. Şempanzelerin beslenme esnasında alt ya da üst sıradan birinin yakınlarında durmasını hoş görmeleri de bonobolara göre daha az olasıdır.62

Chimpanzees on a Cooperative Task." Current Biology 17. no. 7 (2007): 619-623.

59 Ayrıca bkz. Alicia P. Melis, Brian Hare ve Michael Tomasello, "En-gineering Cooperation in Chimpanzees: Tolerance Constraints on Cooperation."Animal Behaviour 72, no. 2 (2006): 275-286.

60 ôte yandan, saha çalışmalannda Boesch ve çalışma arkadaşlan ("Altruism in Forest Chimpanzees") vahşi şempanzelerde gözetim altındaki şempanzelerde bildirilenden daha fazla yiyecek paylaşımı ve hoşgörü gözlemiştir.

61 Brian Hare, "What is the Effect ofAffect on Bonobo andChimpanze-e Problem Solving?" Neurobiology of NUmweltN: HowLiving Beings Perceive the World, ed. Alain Bertboz ve Yves Christen (New York: Springer, 2009), s. 92.

62 Richard W. Wrangham, "Ecology and Social Relationships in 1\vo Species of Chimpanzees." Ecological Aspects of Social Evolution,

Hare, uysal bonoboların sosyal açıdan daha gergin şempanzelere göre iki hayvanın işbirliğini gerektiren sorunların çözümünde daha başarılı olup olmayacağını anlamak istemiş-tir.63 Bunu denemek için kafese, bir platform üstünde 2,7 metre aralıkla yerleştirilmiş iki yiyecek kabı koyarak şempanzeleri eğitmişlerdir. Yiyeceği alabilmek için, bağlı ipleri her iki hayvanın aynı anda çekmesi gerekir. Şempanzeler bu görevi kolaylıkla öğrenmiş, deney değiştirilmiş, platforma sadece bir yiyecek kabı yerleştirilmiştir; şempanzeler platformu beraberce ileri doğru çekmeyi başarabilirlerse yemeği paylaşabileceklerdir. Hare, eğer bir şempanze arkadaşıyla (kendi başatlık sırasından bir şempanzeyle) çalışırsa, işbirliğinin kolay, ama arkadaşı olmayan bir şempanzeyle, mesela daha baskın bir şempanzeyle eşleştirildiğinde, her ikisi de yiyeceği almak için ne yapmaları gerektiğini bilmelerine rağmen, işbirliğinin başarısız olduğunu gözlemlemiştir. Diğer bir deneyde, bir şempanzeye bir yiyecek kabının bulunduğu platformun iplerini çekmek için gidip başka bir şempanzeyi yardıma çağırma izni verilmiştir. Bu koşullarda, şempanzeler genellikle hem kendileriyle arkadaş hem de bu işte becerikli bir şempanze tercih etmişlerdir.

Bonobolar ne yapmıştır? Şempanzelere yapılacak işi öğrenmeleri için daha fazla deneyim imkanı sunulduysa da, tecrübesiz bonobolar onlardan daha başarılı olmuştur. Bu özellikle tek yiyecek kabı bulunan platformda açıkça bellidir, platformu çektikten sonra bonobolar yemeği paylaşmıştır. Şempanzeler tek yemek kabı bulunan durumda ya daha baskın bir şempanzeyle etkileşime girmek istemedikleri için ya da daha baskın şempanze yemeğin tümünü alamayacağı için daha sakınım-lıdır. İlginçtir ki, iki tür makakta da daha önce buna benzer sonuçlar elde edilmiştir; sosyal açıdan huysuz olduğu bilinen katı hiyerarşili Hint şebeği sosyal açıdan uysal, gevşek hiye-rarşili Tonken makağına göre daha az işbirliği yapar.64

ed. D. Rubenstein ve R. Wrangham (Princeton: Princeton University Press, 1986), 352-378.

63 Hare ve diğerleri, "Tolerance Allows Bonobos to Outperfonn Chim-panzees on a Cooperative Task."

64 Odile Petit, Christine Desportes ve Bemard Thierry, "Differential

Sonuçlarını analiz ederken, Hare türlerdeki göreli yüksek seviye işbirliğinin sosyal sistem ve onun desteklediği mizaç seçenekleriyle sağlanabileceğini ileri sürer. Hem şempanzeler hem bonobolar nasıl işbirliği yapacaklarını bilecek ve işbirliği etkileşiminin değerini anlayacak kadar akıllıdır. Ama işbirliği şempanze sosyal sisteminde çok daha sınırlıdır. Belirtildiği gibi, doğal ortamlarında bonobolar şempanzelere göre daha zengin kaynakların bulunduğu bir çevrede yaşarlar, bu da daha uysal mizaçlarının gelişmesine olanak sunmuş olabilir. Şempanzelerin daha yüksek saldırganlık seviyesi ve beslenme esnasındaki sosyal hoşgörüsüzlüğü de yiyecek rekabetinin fazla olduğu çevrede genelde onlara yardımcı olmuş olabilir.

Evrim ve İnsan İşbirliği

Hare'nin ileri sürdüğü gibi,65 primatlarda güvenilebilir işbirliği en kolay bireyler uysal mizaçhyken ortaya çıkar. Bu ilginç bir soru doğurur: Homo sapiens mizacen şempanzelere mi, bo-nobolara mı benzer? Savana maymunuyken hayat ormandaki hayattan daha mı kolaydı ve eğer öyleyse bu daha az gerilime daha çok işbirliğine yol açan daha gevşek sosyal örgütlenmeye mi olanak verdi? insanlarda mizaç son derece değişken gözükmektedir, gergin ve sinirliden geniş ve uyuşuğa kadar uzanır ve şüphesiz pek çok çevresel etmenden etkilenir. Yine de çağdaş insanların birbirinden çok farklı diğer insanlarla birlikteliği tolere etmesi ve bundan hoşlanması bazı açılardan ortalamada mizacen bonobolara şempanzelerden daha yakın olduğumuzu akla getirir. Bu sanıya karşılık son derece üzücü, koşullar yeğlediğinde grup dışı bireylere yönelik saldırganlığın kolayca tetiklenmesi olgusu vardır ve bu tür saldırganlık tarihte insan hayatının standart özelliği olagelmiştir.66 Her durumda, şempanzelerden daha uysal bir mizaç ve grupta korku

Probability of 'Coproduction' in 'IWo Species of Macaque IMacaca tonkeana, M. mulatta)," Ethology 90, no. 2 (1992): 107-120.

65 Hare ve diğerleri, "What is the Effect ofAffect on Bonobo and Chim-panzee Problem Solving?." s. 98.

66 Richerson ve Boyd, Not by Genes Alone.

ve saldırganlığın daha az gerekmesi işbirliğinin, sonuçlarına değer verilen standart bir uygulama olacak kadar sık yapılmasına olanak sunmuş olabilir.

Antropologlar insanın işbirliği davranışında bulunma eğiliminin evrimiyle, insan yavrularının uzun süreli bağımlığı-nın ve yavruları büyütmek için yakınlara -eşlere, çoğunlukla kardeşlere ve arkadaşlara- ihtiyaç duyulmasının arasında bir bağ olduğunu ileri sürer. Bu hipoteze göre işbirlikçi ebeveynlik başarılı bir üreme stratejisidir.67 Ebeveynlerin işbirliği daha da asli olabilir. İnsan yavrularının gelişimi sıradışı derecede uzun bir dönem gerektirdiğinden, yavrularının başarılı şekilde bağımsızlığa ulaştığını görmede babalar büyük rol oynamalıdır. Pek çok dişiyle çiftleşerek başarısız pek çok yavruya babalık etmek, insan yavrusunun bağımlılığı göz önüne alındığında, genlerini yayacak yeterli güce ulaşabilecek birkaçına yardım etmeye göre daha az başarılı bir stratejidir. İşbirlikçi ebeveynliğin doğal uyumu artırdığı varsayıldığında, diğer şartlar eşit olmak üzere, rasgele cinsel ilişkiye göre daha başarılı bir üreme stratejisidir. Saralı Hrdy kadınların sürekli birden fazla erkekle beraber olduğu ve bu erkeklerin uçocukla-rının" büyütülmesinde işbirliği yaptığı (Akhe, Kanela, Mundu-ruku ve Mehinaku'yu içeren) çeşitli Amazon avcı-hortikültürel (avcı-küçük ölçekli tarımcı) kabileleri ele alır. "Akheler fetüsün annenin cinsel beraberlik kurduğu farklı erkeklerden oluştuğuna inanırlar... Mehinakular bu ortak ebeveynlikle dalga geçer, ona 'erkek kolektif işçilik projesi' derler" diye belirtir. Bu çocukların, babası olmayan çocuklara göre daha fazla hayatta kalma oranı vardır.1

Hrdy işbirlikçi ebeveynliğin en azından, beyin kapasitesi Homo sapiens'ten küçük ama Australopithecine'nin iki katı (800-1000 cc3), Homo erectus'a kadar uzanabileceğini ileri sürer. Savı iki aşamalıdır. İlki, beyin büyüklüğü yavruların

bağımlılık süresının uzun olacağını öngörür, böylece işbirlikçi ebeveynliği yeğler (baş yavrunun doğum kanalından geçebileceği kadar küçük olmalıdır, başın ve beynin genişlemesi doğumdan sonra gerçekleşebilir). İnsan yavruları doğumda, örneğin Hint şebeğine göre, sıradışı biçimde olgunlaşmamıştır. Hrdy'nin ikinci noktası cinsel dimorfizm (cinsiyetler arası büyüklük farkı) ile ilgilidir. Fosiller Homo erectus'ta erkeklerin dişilerden sadece yüzde 18 daha iri olduğunu, bu oranın kabaca modem insanlardaki cinsel dimorfizme benzer (erkekler dişilerden yüzde 15 daha iridir). ama mevcut şempanzeler ve Australopithecine'den çok farklı olduğunu göstermektedir. Buna ilişkin biyoloji şudur: Çokeşli türlerde -kuşlar ve memeliler dahil- tekeşli türlere göre cinsel dimorfizm daha fazladır, muhtemelen bu erkeklerin hareme gardiyanlık yapıp, diğer erkekleri kovalayabilmesi içindir. Erkek goriller dişi gorillere göre kocamandır, erkek ayıbalığı dişilere göre çok iridir. Ama tekeşli ipek maymunlannda ve titi maymunlarında, dişi ve erkekler büyükleriyle ayırt edilemez.

Erkek bağlanmasının cinsel dimorfizmle ilişkisinin şu şekilde olduğuna inanılır: Haremi güvenli ve düzende tutmak için daha az kavga etmek gerektikçe, erkeğin büyüklüğü avantaj yerine yük haline gelir. İnsan erkeklerin kendilerini beslemek dışında, fetüsü beslemek ve süt gelmesini devam ettirmek için dişilere zengin besinler sunması ve yavaş-gelişen yavruların gelişmek için ihtiyaç duyduğu kaliteli beslenmeyi sağlaması gerekir.69 Büyüklük diğer erkeklerle dövüşmek gibi başka bir amaca hizmet etmediğinde, sadece beslenmesi gereken büyük bir boğaza dönüşebilir. Nesiller boyunca, çiftler uzun süreli bağlandığında, dişiler ve erkekler arasındaki büyüklük farkı ortalamada kaybolma eğilimindedir. Başka bir etken

69 Cinsiyete bağlı dimorfizme ilişkin başka etmenler de vardır. Bazı erkek memeliler döllemeden sonra dişiye bir tür çiftleşme tıpası koyarak diğer erkeklerin yumurtayı döllemesini engeller, böylece daha az çiftleşme rekabeti ve eş koruması ve erkek iriliğinin faydasında azalma vardır. Bkz. Dunham ve Rudolf. "Evolution of Sexual Size Monomorphism: The Influence of Passive Mate Guarding." Jo-umal of Evolutionary Biology 22, no. 7 (2009): 1376-1386. Bu insan cinsel davranışında etmen gözükmemektedir.

psikiyatr Randolph Nesse tarafından ileri sürülmüştür:70 Bir ölçüye kadar erkeğin cömertliği ve işbirliği tavuskuşunun kuyruğu gibi işleve sahip olabilir. Yani eğer bir erkek cömertlik ve işbirliği gösterebilirse, bu onun genel güç ve sağlığına, böylece eş olarak dişiler tarafından arzulanmasına yansır. Nesse'nin hipotezine göre, bu durumda bazı sosyal erdemler cinsel seçimde yeğlenir.

Oksitosin ve vasopressin ağıyla sağlama alınan istikrarlı çift-bağlanması ile ardışık işbirlikçi ebeveynlik insansılar, örneğin Homo erectus, Homo heidelbergensis ve Homo sapiens, için ailede ana dayanak olan güvenin, faydalan ve şöhretin sağladığı olanakla küçük bir grupta kolaylıkla akrabalara ve yakınlara genişletilebileceği anlamına gelir. Güven işbirliğine olanak verir, özellikle rakip leş yiyicileri alt etmekte ve büyük hayvanları avlamada işbirliği daha zengin besin kaynakları demektir. Grup içindeki saldırganlığın niteliği değişirken, grup dışına yönelik saldırganlık yüksek kalabilir. Şempanzeler gibi insanlar da grup dışı bireyleri öldürür ve bonobolann aksine dişilerin erkekler üzerinde baskınlığı ender görülür.71

İpek maymununun davranışlarından elde edilen veriler işbirlikçi ebeveynliğin daha kapsamlı işbirliğine eşlik ettiği ve onu kolaylaştırdığı hipotezini desteklemektedir. İpek maymunları uzun-süreli eş bağları kurar ve ebeveynliği paylaşırlar, karşılık ya da ödül beklemeden diğerlerine yardım etmede insanlara benzerler. Nöroekonomist Emst Fehr'in laboratu-varında, kafesteki ipek maymununun tepsiyi çekerek, kendisi yiyecek alamamasına rağmen, bitişik kafeste görebildiği başka bir ipek maymununun yiyecek almasını sağlayabileceği bir düzenek kurulmuştur. Sevecen ipek maymunları kendilerinin hiçbir kazanımları olmayacağını görebilmelerine rağmen bir yabancıya (tüm gerekli kontroller sağlanmıştır) yardım etmek için çaba göstermiştir, şanslı ipek maymunu görülebilirse de

70 Randolph M. Nesse, "Runaway Social Selection for D!splays of Partner Value and Altruism." Biological Theory 2, no. 2 (2007): 143-155.

71 Richard W. Wrangham ve Dale Peterson, Demonic Males: Apes and the Origins of Human Violence (Boston: Houghton M!fflin, 1996).

kesinlikle arkadaş ya da aile üyesi değildir.72 Tersine şempanzeler ve makaklar böyle özgecil davranışa istekliklilik eğiliminde değildir. Hatta yavruların yiyecek ya da rahatlatmayı talep etmesi gerekir. İlginç olan, erkek ipek maymunlarının dişilerden daha fazla cömertlik göstermesidir.

Saldırganlık bizi insanların işbirliği yapma doğasıyla ilgili başka bir hipoteze götürür. Bu hipotez evrim kuramcısı Sa-muel Bowles tarafından ileri sürülmüştür.73 Eğer insanın atası topluluklar (25-100 kişillk) gruplar arası, kazanan grubun kaybedenin kaynaklarını ele geçirdiği ölümcül rekabete giriş-tilerse, kaynak seviyelendirme (zaferin ganimetlerinin paylaşılması, ailenin ötesinde besin paylaşımı ve erkeklerin diğerlerinin dişilerle bağlarına saygı göstermesi) hayatlarını ya da uzuvlarını riske atanları ödüllendirmek için gerekli olmuştur. Kaynak seviyelendirme ve diğer erkeklerin eşlerine saygı, gelecekteki sadakati güvenceye almaya yardım eder ve grup içi rekabeti azaltır. Buradan Bowles şu sonucu çıkarır: Eğer kabile savaşlarına kaynak seviyelendirme uygulaması eşlik ettiyse, özgeci gen popülasyona yayılacaktır. Bowles'in hipotezinin geçerliliği pek çok diğer şeyin yanı sıra insansı topluluklarının gruplar arası ölümcül rekabete girişip girişmediğine dayanır, elbette buna kanıt bulmak zordur. Bu konuda, arkeolojik verilerin yakın zamanlı analizleri 50.000 yıl önce şiddetin dikkate değer sayıda ölüme sebep olduğunu ortaya koymaktadır.74 Bazı alanlarda şiddet sebepli ölüme dair kanıt yokken, bazılarında yüzde 46 şiddet sebebiyle ölmüştür. Alanların ortalamasında yaklaşık yüzde 14 şiddet sebebiyle ölmüştür, bu oldukça

72 Judith M. Burkan ve diğerleri, "Other-Regarding Preferences in a Non-Human Primate: Common Marmosets Provision Food Altruis-tically." Proceedings of the National Academy of Sciences 104, no. 50 (2007): 19762-19766.

73 Samuel Bowles, "Group Competition, Reproductive Leveling, and the Evolution of Human Altruism." Science 314, no. 5805 (2006): 1569-1572; Jung-Kyoo Choi ve Samuel Bowles, "The Coevolution of Parochial Altruism and War." Science 318, no. 5850 (2007): 636-640.

74 Samuel Bowles, "Did Warfare among Ancestral Hunter-Gatherers Affect the Evolution of Human Social Behaviors?" Science 324, no. 5932 (2009): 1293-1298.

yüksek bir rakamdır. Bunun gruplar arası savaşın kanıtı olup olmadığı karara bağlanmamıştır. Bowles'in hipoteziyle ilgili diğer bir soru, doğal seçilim baskısının erkeklerle sınırlı olması sebebiyle kadınlardaki özgecilik için farklı bir açıklama gerekip gerekmediğidir.

Bowles, muhtemelen insanlann ilk ortaya çıkışındakine benzer koşullarda yaşayan avcı-toplayıcı toplumlara dair etnografik ve tarihi verilerin de savaş olasılığını kayda değer derecede desteklediğini iddia etmektedir. Ekolojik koşullar, savaşın yaygın ya da nadir olmasında esas olabilir. İnuit topluluklan arasında Avrupalılarla temasa geçmeden önce savaş olmadığına inanılır, ancak veriler Hudson ve James Koylan boyunca birbirinden kültür ve lisan açısından çok farklı İnuitler ve Kreeler arasında savaşın yaygınlığını gösterir. İnuitlerin hayatlan hakkındaki ilk raporlarda olgulan fantezilerden ayırmak pek zor olsa da, hayatın aşın derecede zor ve ağır olduğunu, topluluklann küçük, 8-25 kişilik gruplardan meydana geldiğim biliyoruz. İnuitler topraklanna giren yabancıyı, İnuit bile olsa öldürürler, intikam için de öldürürler, ama İnuit topluluklannın bütün kuvvetleriyle savaşa girmesi oldukça ender gözükmektedir.75 Topluluklar arasında evlilik vardır, diğer topluluklardaki akrabalann mevcudiyeti kabileler arası çatışmalan engelleyebilir. Ekolojinin talepleri ve açlığa karşı verilen sürekli mücadele sebebiyle savaşın aşın yüksek bedeli, Kreelerin eşlerini yağmalama haricinde, ziyan verici gelmiş olabilir. İnsanın işbirliğine ilişkin bu dört hipotez -gevşek hiyerarşi ve göreceli uysal mizaç, işbirlikçi ebeveynliğin topluluğa genişlemesi, cinsel seçilim ve gruplar arası ölümcül savaş- birbirini dışlamaz, insan sosyal yaşamımn 300.000 yıl önceki kanıtlannın ne kadar az olduğu göz önüne alınırsa, yeni veriler çıktıkça her birinin kaderini izlemek ilginç olacaktır.

***

75 Ancak Emest Burch'un Batı Alaska İnupiatlanna dair incelemesi (AUiance and Conflict: The World System of the Inutpiaq Eskimos, Lincoln: University of Nebraska Press, 2005) aralarında ilk bildirilenden çok daha fazla savaştıklarını ileri sürmektedir. Bu savaşlar genellikle, daha zengin avlanma alanlan gibi, ekonomik temellidir.

İnsanlarda sosyal yaşamın doğası avcı-toplayıcı hayattan sonra türün tarımın faydalarından istifade etmeye başlamasıyla muazzam değişmiştir. Tarım ve hayvancılık çok daha fazla bireyi besler, topluluklar bulundukları alanın kaynaklarını tüketmeden büyüyebilir. Ticaret daha geniş ölçekte yürütülebilir. İşbölümünün yeni türleri -keçi çobanı, kayık ustası, marangozlar- ortaya çıkar. Yeni sosyal sorunlar belirir; teknolojiyle beraber kültürel uygulamalar daha karmaşıklaşır. Kabile sınırlan dışında işbirliği gibi yeni usuller ortaya çıkar. Sosyallik için gerekli koşullar beynin özdengesel duygularına ve de yavrular, akrabalar ve arkadaşlar çemberindeki özdengesel genişlemeye bağlıdır. Sosyallik beynin -taklit, deneme yanılma, şartlanma ve öğretimle- öğrenme kapasitesine de bağlıdır. Şu ana kadar genlerin sosyalliği destekleyen beyin organizasyonuna katkısına dair çok az şey söylendi. 5. Bölüm genetik sorularına, genlerin sosyal davranışları nasıl etkilediğine dair bilip bilmediklerimize odaklanacaktır.

1

Hrdy, Mother Nature, s. 247.

5.    Ağ Oluşumu:

Genler, Beyin ve Davranışlar

İnsanlar, bir memeli türü olarak, özellikle koşullar elverdiğinde ve faydaları anlaşıldığında bilhassa akrabalarıyla, hatta yabancılarla bile etkileyici işbirliği kapasitesine sahip gözükmektedir. Bu kapasiteyi "doğamızda mevcut" addetmek listesi uzayıp giden pek çok evrim biyoloğu ve psikoloğunu işbirliğinin genetik temelleri üzerine tahminlerde bulunmaya sevk etmiştir. Sakınılması gereken hususlardan biri halihazırda gözümüzün önünde dunnaktadır: İnsanın pek çok işbirlikçi davranışı işbirliği biyolojik açıdan (doğal seçilim gibi) tanımlanmadan diğer kapasitelerle açıklanabilir. Örneğin güçlü sosyal eğilimler, ait olma ve sosyal uygulamaları öğrenmeyle birlikte pek çok ortak yapılan işi açıklayabilir.

Birbiriyle geçinme ve birbirine yardım etmede başka hangi etmenler yer alır? Tatmini ertelemek ve bedeli yüksek güdüleri bastırmak (yani yürütme işlevi) sosyal becerileri edinmede ve işbirlikçi davranışları faydalı hale getirmede önemlidir. Pek çok insan uzun ve kısa dönem çıkarlarını değerlendirmede beceriklidir. Sıklıkla genel fayda sağlayabilecek gerçek işbirliği ile aslında hırslı bir menfaatçinin istismarı olan sahte işbirliğini ayırt ederler. Buna ek olarak insanlar mevcut sorunlarına çö-

züm bulmak için geçmiş deneyimlerinden benzeşimler bulup benzeşimden çözüm üretebilirler. Aristoteles sosyal erdem edinimi ve deneyimle kazanılan bilgeliği aynntılanyla ele aldığı Nikomakhos'a Etik'i yazarken muhtemelen bu yetenekler de ak-lındaydı. 1 Bu kapasitelerin bazılan ayn ayn ve birlikte insan işbirliğinin pek çok örneğini açıklamaya katkıda bulunabilir; örneğin meralara ulaşmak için köprü inşa etmek, kütükleri taşımak ve yerlerine yerleştirmek için işbirliği gerekir. Yavrulara ve eşe bakma, cezadan ve onaylanmamadan kaçınma arzusu son derece kalıtsalsa da, bu hususlar aslında işbirliğinin nedensel açıdan belirli genlerin büyük etkilerine bağlı olmayabileceği ihtimalini doğurur. Bu sirkesineğindeki saldırganlığın labora-tuvarda seçilime tabi olabileceği, yani kalıtımsal olduğu, ama aslında bu saldırganlığın saldırganlık davranışına hizmet eden belirli genlerin büyük etkisine bağlı olmadığı keşfine benzer. (Bundan ileride daha fazla bahsedilecektir).

Ben bakımın -örneğin kendine, akrabalanna, arkadaşlanna bakmanın- sıklıkla işbirliği denilen memeli ve kuş davranışlan-na yol açabileceğini, yaygın işbirliği durumlannda bakım devrelerine katkıda bulunan genetik arkaplanın önceden varsayılana göre daha fazla açıklama taşıdığını ileri sürüyorum. Bu analizle işbirliği, yavrunun savunulması gibi, bağlanma ve bakımın dışavurumudur. Bu, işbirliği için belirli bir genetik temeli ortadan kaldırmaz. Ancak işbirliği genlerine dair ihtiyatlı olmaya davet eder, sirkesineklerinde genler ve davranışlan bağlama girişimleriyle bu daha da vurgulanmıştır. Şimdi bu konuya döneceğim.

Genetikçi Jonathan Flint, Ralph Greenspan ve Kenneth Kendler kapsamlı ve anlaşılır How Genes Injl.uence Behavior (Genler Davranışları Nasıl Etkiler) (2010) isimli kitaplarında "X Y'nin genidir" iddiasının yerine getirmesi gereken ölçütleri sıralar:

Şu şekilde özetleyebiliriz: eğer X geni tüm bilinen çevrelerde davranışsa! bir özellikle ya da psikiyatrik hastalıkla güçlü, belirgin bir ilişkilendirmeye

Bkz. Aristoteles, Nikomakhos'a Etik Nicomachean Ethics, çev. Roger Crisp (NewYork: Cambridge University Press, 2000).

sahipse ve X'den Y'ye giden fizyolojik yol kısaysa ya da iyi anlaşılmışsa, o zaman X'in Y'nin geni olduğunu söylemek uygun olabilir... Genlerin davranışlar üzerinde belirli bir etkisi var mıdır? Neredeyse kesinlikle hayır.2

Genetik Ağlar

Genetikçi Ralph Greenspan'ın gözlemlediği gibi,3 genler ve davranışlar arasındaki ilişki bire bir değildir, hatta birine pek çoğu bile değildir; daha ziyade pek çoğuna pek çoğudur. Şimdi genetikçilerce takdir edilen bu noktanın önemi, saldırganlık ya da işbirliği gibi, bu ya da şu belli davranışa etkisi büyük gen fikrini adım adım sarsmasıdır. İlk olarak bire pek çok eşleşmesine dair kanıtlarla başlayalım. Pleotropinin -bir genin fenotipin (organizmanın özelliklerinin) pek çok farklı ve işlevsel açıdan ayrı yönlerinde rol oynamasının- istisna değil, kural olduğu ortaya çıkmıştır.4 Üstelik bir gen hem organizmanın bedeninin hayati operasyonlarında hem de beyin devreleri aracılığıyla davranışlarında rol oynadığında katı seçilim sınırlamalarına tabiidir. Davranışsa! mutantlar hayatı sürdürmeye muktedir ve nispeten normal olmahdır.5 Eğer bir mutasyon davranışsa) avantaj üretirse, diğer bedensel işlevleri yaşamsal tehlike yaratacak derecede bozmamalıdır. Yani dahi olarak doğmuşsam, ama bu deha karaciğerimin iş görmemesine yol açıyorsa, deham boşunadır. Bir gen mutasyonunun organizmanın bedeninin ve beyninin hayat ve üreme mücadelesinde avantaj elde etmesine yetecek kadar olumlu sonuçlar üretmesi enderdir.

2    Jonathan Flint, Ralph J. Greenspan ve Kenneth S. Kendler, How Genes Injluence Behavior (New York: Oxford University Press, 2010). s. 211, vurgu eklenmiştir.

3    R.J. Greenspan, "E Pluribus Unum, Ex Una Plura: Quantitative and Single-Gene Perspectives on the Study of Behavior," Annual Review of Neuroscience 27 (2004): 79-105.

4    A.g.e.

5   Bu Greenspan'ın yorumudur, "E Pluribus Unum," s. 92.

Kanıtlar pek çok gen ürününün (genellikle proteinler ama bazen RNA - ribonükleik asit) beyinde ve bedende çoklu rol oynadığını göstermektedir. Bir genin kodladığı protein karaciğer yapımı, özofagusun iç çeperini yenileme, sinaptik bir bölgede fazla nöro-ileticileri budama, öğrenme esnasında nöron zarında değişim oluşumu gibi çok çeşitli işlevlerde rol oynayabilir. Örneğin serotonin kardiyovasküler düzenleme, solunum, günlük ritim, uyku-uyanıklık döngüsü, iştah, saldırganlık, cinsel davranışlar, sensorimotor tepki, ağrı duyarlılığı ve ödülle öğrenmede yer alır.6 Depresyon serotonin taşıyıcı protein geninin kısa aleliyle ilişkilidir ve bu veri bazen bu genin depresyona sebep olduğu anlamında yorumlanır. Aslında etkisi küçüktür, istatistiksel açıdan anlamlı da olsa kısa alelin mevcudiyeti genel popülasyon depresyon ölçümündeki varyasyonların sadece yüzde 3-4'ünden ve karakterin kalıtsal varyasyonlarının yüzde 7-9'undan sorumludur. Bu, depresyonun ortaya çıkmasında pek çok diğer etkenin önemli rol oynadığı anlamına gelir7 ve hiç şaşırtıcı değildir. Düşünün ki insanlarda boyun fiziksel karakteri 54 bilinen alelle ilişkiliyse de, bu 54 alel boy kalıt-sallığının sadece yüzde 5'inden sorumludur. Geri kalansa muammadır.

Pleiotropiyi anlatan bir örnek verelim. Sirkesineği genetiğinin ilk dönemlerinde, "ahmaklık geni" adı verilen tek bir gendeki mutasyonun sadece bir kapasiteyi, bağlantılı öğrenmeyi (bir olayın diğer bir olayın ortaya çıkmasını öngördüğünü öğrenme; örneğin köpeğimin sabah arabanın anahtarlarının şıngırdamasının kumsalda yürüyüşe gitmeyi öngördüğünü öğrenmesi) etkilediğine inanılıyordu. Ahmaklık geni bağlantılı

6    Bkz. Irwin Lucki, "The Spectrum of Behaviors Influenced by Sero-tonin," Biological Psychiatry 44, no. 3 (1998): 151-162. Ödül ve negatif geribildirimle öğrenmede serotoninin rolüyle ilgili sonuçlar için bkz. Andrea Bari ve diğerleri, "Serotonin Modulates Sensitivity to Reward and Negative Feedback in a Probabilistic Reversal Le-arning Task in Rats," Neuropsychophannacology 35, no. 6 (2010): 1290-1301.

7   Klaus-Peter Lesch ve diğerleri, "Association of Anxiety-Related Tra-

its with a Polymorphism in the Serotonin Transporter Gene Regula-tory Region,· Science 274, no. 5292 (1996): 1527-1531.

koşullanma geni gibi gözüküyordu, muhtemelen bir olayı başka bir olayla ilişkilendirebilmeyi öğrenen sineklerin elde ettiği avantaj sebebiyle seçilmişti. En azından başlangıçta gerçekten böyle görünüyordu. Ancak takip eden çalışmalar gen ürününün (döngüsel AMP fosfodiesteraz) embriyonik biçimlenmede ve dişilerde doğurganlıkta da rol oynadığını gösterdi. Bu şaşırtıcıydı - dişi doğurganlığı ve koşullanma tepkisini öğrenmenin birbiriyle pek ilişkisi yokmuş gibi gözüküyordu. Hatta hiç değilse makro seviyede, işlevsel grup bile oluşturmuyorlardı. Ama genler tek bir numara bilen midillilere benzemez.

Evrimin modus operandisini -en baştan yeniden tasarlamak yerine fırsatları kullanarak denemelerle ilerlediğini- göz önüne alırsak, makro seviyelerdeki işlevsel kategoriler kavramımızın gen ve gen ürünleriyle düzenli bir şekilde örtüşmesi-ni bekleyemeyiz.1 Bu nedenle "şartlanma kapasitesi" ahmaklık geni üzerine birebir haritalanmaz. Gezegendeki hayatın çok erken dönemlerinde bir gen ürününün, örneğin siklik AMP fosfo-diesterazın, tüm işlevleri daha yakından ilişkili olmuş olabilir, ama zaman ve evrim ilerledikçe, yapısal dallanma noktaları giderek detaylanmış, birbirinden çok uzaklaşmıştır. Böylece serotonin, belki basit organizmalarda tek bir işle uğraşırken, yeni görevlere atanmış ve sonunda birbiriyle bağlantıları evrimsel geçmişimizde kaybolup gitmiş pek çok işi yapar hale gelmiştir. Bunun sonucunda gen ürününün işlevleri çok farklı kategorilere bağlanabilir. Ahmaklık geninin ürünleriyle ilişkili çeşitli işlevler evrimin derin tarihinde ortak bir şeye sahip olabilir, ama bu ortaklık muhtemelen, dişi üretkenliği ya da ilişki şartlanması gibi, işlevlerin kategorilerine bildik bakışımızla isimlendirilerek okunamaz. Genelde, genlerin çoğunlukla ağ oluşturduğu ve belli bir genin pek çok görevde yer aldığı anlayışı, tek bir geni belli bir fenotipe bağlamaya çalışma stratejisinin yerini almıştır.

Şimdi pek çoktan-bire haritalama sorununa ve sirkesineği saldırganlığı hikayesine gelelim. Sirkesineklerinde ve farelerde, serotonin ve saldırganlık arasında bir bağ gözlenmiştir.

Madde ya da gen teknikleriyle deneysel serotonin seviyelerinin artırılması sirkesineklerinde saldırganlığı artırır; genetikle serotonin devrelerinin susturulması saldırganlığı azaltır. Diğer taraftan, nöropeptit-F seviyelerinin yükseltilmesi saldırganlığı azaltır ve nöropeptit-F'nin genetik susturulması saldırganlığı artırır.9 Üstelik bu sonuçların fareler üzerindeki deneylerle de tutarlılığı, saldırganlık mekanizmalarının evrimsel değişiklikler boyunca korunduğunu ima eder. Seroto-nini ifade eden genin "saldırganlık geni" olduğunu düşünmek bile akla gelir. Ama öyle değildir.

Yirmi bir nesil boyunca, Hemıan Dierick ve Ralph Greens-pan 10 saldırgan sirkesineklerini seçici çiftleştirmeye tabi tutmuşlardır (küçük kavgacılar kaçmak yerine dövüşmeye devam eder, vahşi türlerden otuz kat daha saldırgandır). Sinekler saldırganlık davranışı için seçici çiftleştirmeye tabi tutulduğundan, şu soruyu sormak mümkündür: Saldırgan ve uysal sinekler arasındaki genetik fark nedir? Bunu anlamak için mo-leküler teknikler kullanılarak (mikro-dizilim analiz) saldırgan sineklerin gen-ifade profili daha uysal kuzenlerininkiyle karşı-laştırılmıştır. (Bir gen kodladığı proteini ürettiğinde, kodlama yapmayan genler ise RNA ürettiğinde gen ifade edilmiş olur. Gen ifadesi başka genler ve onların ürünleriyle de düzenlenebilir. Gen ifadesinin değiştirilmesi organizmanın gözlenebilir özelliklerini de değiştirebilir.)

Eğer serotonin geni organizmalarda saldırganlık seviyesinin anahtarı ise, saldırgan sineklerde serotonin seviyesinin arttığı öngörülebilir. Şaşırtıcı olan, gen ifade analizinde bunun gözlenmemesidir. Aslında, özel olarak saldırganlığa ilişkin tek bir gen gösterilememiştir. Saldırgan ve vahşi-tip sirkesinek-leri arasındaki yaklaşık 80 farklı gende, gen ifade farkları bu-

9    Hennan A. Dierick ve Ralph J. Greenspan, "Serotonin and Neuro-peptide F Have Opposite Modulatory Effects on Fly Aggression," Nature Genetics 39, no. 5 (2007): 678-682. Nöropeptit-F memelilerdeki saldırgan davranışlarla ilişkili nöropeptit-Y'nin sineklerdeki homologudur.

10    Hennan A. Dierick ve Ralph J. Greenspan, "Molecular Analysis of Flies Selected for Aggressive Behavior," Nature Genetics 38, no. 9 (2006): 1023-1031.

lun.muştur; tanımlanan genlerin ifade edilmesindeki farkların tümü küçüktür. Üstelik bu ifadesi (azalış ya da artış şeklinde) değişen 80 genin büyük çoğunluğu türlü türlü fenotipik olaylarda -şeytantırnağı oluşumu, kas kasılması, enerji metabolizması, RNA bağlanması, DNA bağlanması, hücre iskeleti de içeren birtakım yapıların gelişiminde- rol oynadığı bilinen genlerdir. Herhangi bir gen tek başına büyük fark yaratmıyor gözükmektedir, ama 80 gendeki değişim hep beraber yüksek saldırganlıkta sirkesinekleri üretmektedir. Seksen farklı genin hepsi illa saldırganlık fenotipiyle ilişkili değildir, çünkü bazıları seçilmiş olanlarla birlikte oto-stop yapıyor gözükmektedir.

Böylece "Sirkesineklerinde Saldırganlık Hikayesi"nin özü şu şekilde özetlenebilir: Sirkesineklerinde saldırganlığın tek, büyük-etkili bir geni yoktur. Vahşi-tip ve saldırganlarda farklı ifade edilen pek çok genin hiçbiri serotonin ya da nöropeptit-F ifadesinde içerilmez. Hatta hiçbiri serotonin metabolizma zincirindeki diğer proteinlerden biri değildir. 11 Serotonin seviyesinin yükselmesinin saldırganlığı artırdığını gösteren deneyleri göz önüne alırsak bu nasıl olabilir? Kafa karıştırıcı gelebilir, ta ki Ralph Greenspan'ın vurguladığı genotip-feno-tip ilişkisinin karmaşıklığı aklımıza gelinceye kadar; genler birbirini etkileyen, birbiriyle ve çevresel özelliklerle etkileşen bir ağın parçasıdır, 2 Bu karmaşıklığa sebep olan etkenlerden biri uyku, duygulanım, bağırsak hareketleri (mide ve bağırsak kasılmaları), mesane işlevleri, kardiyovasküler işlevler, stres tepkileri, embriyolojik gelişme esnasında akciğer damarlarında düz kas proliferasyonunun indüksiyonu, düşük oksijen seviyesine akut ya da kronik tepkilerin düzenlenmesini (hipoksil de içeren beyin ve beden işlevlerinin, yukarıda belirtildiği gibi, karmakarışık oluşumunda serotoninin önemli çok eski bir mo-

lekül olmasıdır. 13 uSaldırganhk geni" etiketinin yersizliği ayan beyan gözükmektedir. Serotoninin görevlerinin çeşitliliği seviyesinin değişmesinin beyin ve bedendeki çok geniş etkilerini açıklamaya yardım eder. Bu etkiler diğer etkilere basamak olabilir, onlar da saldırganlık davranışına etki edebilir. Buradaki fikir, bunların karmaşık olduğu değildir, ki karmaşıktırlar, ama daha ziyade bir gen ürününün pek çok rolü olabileceği ve genlerin doğrusal olmayan dinamikse! sistemlerin -saatten çok bir karga sürüsüne benzer- tipik yollarıyla etkileştiğidir. Greenspan'ın belirttiği gibi, "Bir gen ürünü ne kadar geniş ağ teması yaparsa, başka bir gendeki değişimin onu etkileme şansı da o kadar artar."14

Karmaşalar yığıldıkça yığılıyor. Genler ve ürünleri beden ve beyin yapımıyla alakalı olduğundan ve sinir sistemi çevreyle sonuçta gen ifadesinde değişikliğe neden olabilecek şekilde etkileştiğinden, saldırganlık ya da işbirliği gibi duruma duyarlı davranışın nedensel açıdan tek bir genin, hatta birkaç genin mevcudiyetine bağlanması son derece olanaksızdır.15

Gelişmekte olan organizma çevreyle etkileştiğinde, gen ifadesi aşağı ya da yukarı doğru (daha çok ya da daha az protein üretimiyle) yeniden düzenlenebilir. Nörobilim uzmanı Eric Kandel fareler bir şeyler öğrendiğinde gen ifadesinde değişiklik olup olmayacağıyla ilgilenmiştir: Bir lokasyonu orta seviye ayak şokuyla ilişkilendirmeyi kullanmış ve bir ilişki olduğunu bulmuştur. Şartlanmış farelerin beyinlerini şartlanmamış farelerin beyinleriyle kıyasladığında, sistemde -(korku tepkilerinin işlenmesinde gerekli) lateral amigdala çekirdeğinde ve lateral amigdala çekirdeğine duyumsal korku sinyallerini taşıyan yollarda- korkuya aracılık eden iki genin yüksek dere-

13    Dennis L. Murphy ve diğerleri, "How the Serotonin Story Is Being Rewritten by New Gene-Based Discoveries Principally Related to Slc6a4, the Serotonin Transporter Gene, Which Functions to Influ-ence Al Cellular Serotonin Systems," Neurophannacology 55, no. 6 (2008): 932-960.

14    Greenspan, "E Pluribus Unum," s. 93

15    Flint, Greenspan ve Kendler, How Genes lnjluence Behavior. Saldırganlık için bkz. Larry J. Siever, "Neurobiology of Aggression and Vi-olence," American Joumal ofPsychiatry 165, no. 4 (2008): 429-442.

cede ifade edildiğini bulmuştur. 3 Başka bir örnek, genç ötücü kuşlann kendi türünün ötüşünü duyduğunda, kuşun kendi türünün ötüşünü öğrenmesinde rol oynayan, zenk geninin ifadesinin tetiklenmesidir.

Bu sersemletici karmaşıklıktan öğrenmemiz gereken ders umutsuzluk değil. Genlerin davranışlan etkilemediği dersini çıkartmak da değil. Elbette etkiliyorlar ve popülasyonlarda kalıtıma dair çalışmalar bazı özelliklerin son derece kalıtımsal olduğunu onaylıyor. Örneğin boy son derece kalıtımsaldır, aynı şekilde mizaç profilleri (örneğin içe dönüklük, dışa dönüklük, muhtemelen sosyallik seviyesi), şizofreni, alkolizme yatkınlık da kalıtımsaldır. Buradaki husus şudur: Eğer işbirliğinin belli bir biçimi. mesela yırtıcı belirdiğinde alarm çağnlan vermek, genetik temele sahipse, pek çok genin ifadesiyle ilişkili olması olasıdır ve bu genlerin ifadeleri çevredeki olaylarla bağlantılı olabilir.

Memelilerdeki sosyal davranışların oksitosin (OKT), oksi-tosin reseptörü (OKTR),4 vasopressin (AVP). endojen opiatlar, dopamin, dopamin reseptörleri, serotonin, serotonin reseptörleri genlerine ve de bedende vagus sinirinin kapsamlı yollarını destekleyenler gibi devrelerin gelişimini içeren genlere bağlı olduğu neredeyse kesindir.

Frances Champagne ve Michael Meaney'in gösterdiği gibi, anne kemirgenin yalaması ve tımar etmesinin bebeklerin müteakip sosyal davranışında etkileri vardır; çokça yalanan ve tımar edilen yavrular diğerlerine göre sosyal açıdan daha uyumludur.18 Genler diğer genleri, bedeni, beyni ve çevreyi içeren esnek, etkileşimli ağın bir parçasıdır. Ama yeniden Greenspan'dan alıntı yaparsak: "Sinerjizm ve ağ esnekliği davranışlarda yeni özelliklerin nasıl ortaya çıktığını kavramayı

kolaylaştırır: Burada bir alelin ayarını yükselt, diğerininkini düşür, onları mevcut varyantlarla birleştir ve pat diye oldu! Artık yeni bir davranışınız var."19

İçkin Ahlaki İlkeler ve İçkin Ahlaki Temeller

Ekolojik koşullar, tarihin kazaları, kültürel uygulamalar ahlak dediğimiz hususu da içeren insan sosyal örgütlenmelerinde çarpıcı çeşitlilik meydana getirir. Yine de genel bir tanımlamada, sosyal örgütlenmelerde değerlere dair bariz ortak temalar vardır. Dış görünüşte bunlar beraber yaşamanın oldukça benzer sorunlarının çözümlerindeki genel stratejiyi yansıtır. Savunmada cesaret, avda beceriklilik, işte dürüstlük, aynksı-lığa hoşgörü, barışmaya isteklilik - bunlar sadece ilkel kabilelerde değil, tanın ve sanayi sonrası toplumlarda da çığırtkanlığı yapılan değerlerdir. Pek çok grup erdemlere dair benzer hikayeleri paylaşır: Saldırganlık kötü sonuçlar doğurur, şehvet sağduyuyu köreltir, zevku sefa yıkıma götürür, hırs kargaşa getirir, tamahkarlık yalnızlığa yol açar.

Bu temaların genelliği, insanların belli tür sosyal davranışlarını belirleyen donanımın bu davranışları üretmeye atanmış genlerle kontrol edildiği "donanım modüllerine" sahip olmasını gerektirmez. Böyle bir hipotez kesinlikle bertaraf edilemezse de, "Sirkesineklerinde Saldırganlık Hikayesi"yle örneklenen gen-davranış ilişkisinin karmaşıklığı insandaki saldırganlığın, hele ki işbirliğinin, sadece etkisi büyük birkaç gene iliş-kinliğinin muhtemel olmadığını ileri sürer. İnsanların bireysel farklılıklarını dışlamadan, benzeri sorunlarla karşılaşan benzeri şekilde örgütlenmiş beyinlerin benzeri çözümlere varması muhtemeldir. Ağaç kayık yapımına uygundur, şenlikler sosyal gerilimi azaltır, yarışmalar dövüşlerden daha az zarar verir. Farklı lisanlar "lisan geni" diye bu işe atanmış yeni bir genin yardımı olmadan benzeri etmenlerle çıkmış olabilir.20

19 Greenspan, "E Pluribus Unum." s. 99.

20    Jeffrey L. Elman ve diğerleri, Rethinking Innateness: A Connectio-nist Perspective on Development (Cambridge, MA: MiT Press, 1 996); Nicholas Evans ve Stephen C. Levinson, "The Myth of Language

Gen-beyin-davranış etkileşimindeki karmaşıklığa rağmen, ahlakın temelde içkin olduğu fikri karşı konulmazlığını sürdürmektedir. Solup giden eleştirilere rağmen tekrar tekrar ortaya çıkıveren pek çok fikir gibi, yandaşlar çekmek için yeterli doğruluktadır. Genlerin doğamızdaki büyük etkisi şüphe götürmez, ama sorun bu ilişkiye dair anlamlı bir şeyler söylemektir. Aktif gen çalışmalarından ne kadar uzaklaşılırsa, insan davranışını açıklama kaynağı arayışında genler, içkinlik ve seçilim yönünde belirsizce dalgalanma ayartısı o kadar artar.

Değerlerin nereden geldiği sorununu içkinliğe başvurarak çözmede ilkler arasında yer alan Platon, ahlakın temel ilkelerini bilerek doğduğumuzu öne sürmüş, ama doğum sürecinin bir miktar unutmaya yol açtığını ve ayartı karşısında zayıflık getirdiğini itiraf etmek zorunda kalmıştır. Ne iyi ki, içkin bilginin zaman ve deneyimle aşama aşama geri kazanıldığını ve şanslıysak İyi'yi bir kez daha bilebileceğimizi düşünmüştür. Platon'un daha önceki benimizin dünyaya bu bilgiyle nasıl geldiğini açıklayacak makul bir teorisi yoktur, böylece sorunu bir adım geriye itmiştir. Bu hiç çözülmemiş Platonik bir problemdir.

Şimdilerde, psikolog ve hayvan davranış bilimcisi Marc Hauser ahlaka içkin yaklaşımı savunmuştur. Hauser insan ahlaki anlayışında -neyin doğru neyin yanlış olduğuyla ilgili görüşlerde- tüm toplumlarda geçerli tümellerin mevcut olduğunu düşünmektedir. İddia etmektedir ki bu tümeller insanların belli bir ahlaki konuya değinmeleri istendiğinde düşünce ürünü olmayan sezgilerinde görülebilir. Örneğin Hauser, ensestin yanlışlığına ve yepyeni bir sürgüden meyve suyu içmenin iğrençliğine dair çok yaygın uzlaşma bulmuştur.21

Hauser savına şöyle devam eder: Ahlaki sezgilerdeki tümeller, normal beyin gelişimi göz önüne alındığında, bu sezgileri üreten, içkin fizyolojik örgütlenmenin güçlü kanıtıdır. Bunlara

Universals: Language Diversity and Its Importance for Cognitive Science," Behavioral and Brain Sciences 32, no. 5 (2009): 429-448; Morten H. Christiansen ve Nick Chater, "Language as Shaped by the Brain." Behavioral and Brain Sciences 31, no. 5 (2008): 489-509.

21    Marc D. Hauser, Moral Minds: How Nature Designed Our Universal Sense of Right and Wrong (New York: Ecco, 2006).

ahlaki sezgiler, vicdan ya da Hauser'in tabiriyle, ahlaki organın ürünü diyelim. Hauser'in görüşü ve araştırma programı dilbilimci Noam Chomsky'nin insan dilinin kökeni ve kaza-nımına dair görüşleri üzerine biçimlenmiştir. Chomsky insan beyninin sentaksın, lisana maruz kaldıkça somutlaşan, soyut ilkelerini saptayan kalıtımsal, emsalsiz bir "lisan organı"yla donandığına inanır. Bu organdan gramatik sezgilerimiz ve belli lisanları öğrenme yetimiz süzülür. Hauser insanların benzeri şekilde "ahlaki organ"a sahip olduğunu ileri sürmektedir, bu organdan doğru ve yanlış hakkındaki ahlaki sezgilerimiz hasıl olur: "Bizler soyut kurallar ya da ilkelerle doğarız, bunlar yetişimle parametreleri koymak ve bizi tikel ahlaki sistemlerin edinimine götürmek için hayatımıza dahil olur."22 Donanım hususunu vurgularken Hauser şöyle diyor: "Kendi kültürümüzün belli ahlaki kurallarını edindikten sonra -ki bu Pazar okuluna gitmek, erdem ve ahlak üzerine öğrenmekten çok bir bacağın büyümesine benzer- bilinçle muhakeme etmeden ve altta yatan ilkelere açıktan açığa erişim olmaksızın eylemlerin izin verilebilir, zorunlu ya da yasak olduğunu yargılayabiliriz."23

Genetik ağ ve gen-çevre etkileşimine bakarak belli bir zaman geçirdik; davranış bağlamında "içkin"le tam olarak ne kastedildiği üzerinde biraz daha durmamız lazım. "İçkin" tarihi açıdan sıkıntılı bir ifade; geniş ya da dar aralıkta ya da çoğunlukla ikisinin ortasındaki olgu için kullanılmaktadır. Akordiyon gibi bir kavram -söyleşi ve eleştiri salındıkça açılıp kapanıyor- içkinlik bazen netliğe engel oluyor. Tikel davranış özelliğinde içkinliğe dair bir hipotezi savunmada ne tür olgusal kanıtlar dizmeli? Bu bölümde daha önce alıntılanan, Flint, Greenspan ve Kendler'in derli toplu ifade ettiği gibi,24 müdahil genlerin tanılanması, nöral devrelerin örgütlenmesine nasıl yardımcı olduklarının tespit edilmesi ve sonra da davranış ile devre arasındaki ilişkinin gösterilmesi gerekir. Bunlar yoksa -ve bu beşeri bilimlerde her zaman eksiktir- sosyal bilimciler içkini davranışla tanılama yoluna gider. Bu nasıl olur? Bazen

22 A.g.e.. 165.

23 A.g.e.. xviii.

24 Flint, Greenspan ve Kendler, How Genes Injluence Behavior.

bu belirleme, "herhangi bir şeyi öğrenmeyle kolayca edinebiliriz, genler beyne içkin kapasite sağlar (yapısal hazır oluş)" fikrine dayanır, Herhangi bir şeyi? Okumayı, bisiklete binmeyi, süt sağmayı bile mi? Hepsi genellikle kolayca öğrenilir, ama insan beyninin evriminde seçilime tabii olmamıştır.25 Çünkü bu tür genellemeler terimden anlamı alıp götürmektedir, herhangi bir şey yerine daha uygun bir filtre koymak gerekir.

İçkinin daha kısıtlı bir kullanımı, hem "genetikle programlanmış" hem de ilişkin geni taşıyan bireylerin hepsinin evrensel sergilediği (ve kolayca öğrenilen) hareketlere karşılık gelir. Elbette genelde hangi genlerin kastedildiği bilinmez ve daha önce bahsedildiği gibi, "kolayca öğrenilen" kendi sorunlarını taşır, böylece ağır yük evrenselliğe düşer. Çünkü sadece gen-çevre etkileşimi yoktur, aynca rahimde gelişen beyin ve çevre arasında da etkileşim vardır. Bazı araştırmacılar içkin için önerilmiş bu modifikasyonu kullanışlı olamayacak kadar geniş ve tarihi hatalarla yüklü bulur.26

Hauser'e göre, "bizim ahlaki yetimiz evrensel ahlaki dilbilgisiyle, özel ahlaki sistemler inşa etmeye yarayan alet çantasıyla donanmıştır." Chomsky'nin öğrenilemez diller iddiasını yankılandırarak, Hauser bir adım ileri gider: "Bizim ahlaki güdülerimiz dinler ve yönetimlerin aktardığı açıkça telaffuz edilen emirlerden bağışıktır."27 Hauser'in içkin ahlaki sezgilere dair iyimserliği belki ilham vericidir, ama tarih ve antropolojiyle bağdaşması gerçekten zordur. Dini ritüellerin bir parçası olagelmiş insan kurbanına dair pek çok örneği, propagandaya zafiyeti, şoven duygularla savaşa gitme istekliliğini, kadınların toplumdaki konumuna dair farklı kültürlerdeki ahlaki göreneklerin anlaşılması zor değişkenliği, engizisyonu, savaşlardaki işkenceleri ve en dikkate değeri soykınmlan düşünün: Yahudiler,

25 Okuma ve genler için, bkz. Alison Gopnik, "Mind Reading," review of Reading in the Brain - The Science and Evolution of a Human Invention, yazar Stanislas Dehaene, New York Times, 3 Ocak 2010.

26 Doğa-beslenme varsayımının neden raydan çıktığına dair öz ve etkili tartışma için bkz. Richerson ve Boyd, Not by Genes Alone. Ayn-ca bkz. Robert C. Richardson, Evoluıionary Psychology as Maladap-ıed Psychology (Cambridge, MA: MIT Press, 2007).

27 Hauser, Moral Minds, xviii,

Tutsiler, Ukraynalılar, Lehler, Litvanyalılar ve Amerikan yerlilerine uygulanan katliamlar bunlardan sadece birkaçı. Ne yazık ki bu uygulamalann pek çoğu yönetimlerin ve dinlerin teşvik ve cesaretlendirmesiyle gerçekleşmiştir. Ahlaki davranışımızın Hauser'a göre düzgün işleyen ahlak organından beklenenden ziyade, udinler ve yönetimlerin aktardığı açıkça telaffuz edilen emirler"e yatkın gözüktüğü sonucuna varmaktan insan kendini alıkoyamıyor. Hauser'in hipotezinin kanıtlarının neler olduğu sorusu giderek ağırlığını hissettiriyor.

İçkine dair söz dizimsel endişeler dışında, evrenselliğin gerçekte gözlendiğinde ne ima ettiğine dair kuşkulanın var. İnsan davranışlarındaki ortak tema ve tarzların mevcudiyetinin belli bir davranışın genetik temelinin güvenilir işareti olduğundan şüphe duyarım.28 Açıklayayım. Evrensel (daha büyük olasılıkla yaygın) sergilenen bir davranış içkin olabilir, ama çok yaygın bir sorunun olağan çözümü de olabilir.29 Karşıt örnek olarak, göze hava üflendiğinde göz kırpma tepkisi vermenin bir refleks olduğunu belirtelim. Bu refleks doğrudan doğruya bilinen beyin sapı devrelerinin neticesi gözükmektedir, çevreden ve eğitimden minimum seviyede etkilenir. Eğer insan davranışında udonanım" kavramını kullanmamız zorunluysa, en uygun durum bundan fazlası olmayacaktır. Tersine, ağaçtan kayık yapmak ağacın ulaşılabilir olduğu ve suda hareket etmeyi tercih eden kültürlerde yaygındır.30 Görünüşe göre ağaçtan kayık yapmak evrenseldir ve muhtemelen erken tarihli insansılar Endonezya'ya gitmek için bunu kullanmışlardır. Ama içkin midir? Kayık yapmak için genetik temelimiz var mı? İçkin "kayık yapma organ"ımız var mı?31

28 Todd Preuss konuşma esnasında "... geni" yaklaşımına şakayla kan-şık "halk moleküler biyolojisi" diyor. Ben de bu fikri cazip buluyorum.

29 Evans ve Levinson ("The Myth of Language Universals") linguistik evrensellerin şüpheli durumlarında bu noktaya parmak basıyor.

30 Ağaca sınırlı erişimleri sebebiyle İnuitler kayıklannı deriden yapmışlardır, ama sulann sürüklediği ağaçlar ellerine geçtiğinde bun-lan balina avında kullanılan daha büyük tekneleri yapmak için kullanmışlardır.

31 B u iddialann evrim psikologlannca yapılan özenli eleştirileri için bkz. Richardson, Evolutionary Psychology as Maladapted Psychology.

Muhtemelen yok. Ağaç kayık yapmak için iyi bir çözümdür, o kadar, çünkü yüzer, pek çok yerde mevcuttur, üzerinde çalışması pek de zor değildir. Kütükler birbirine bağlanabilir, büyük bir ağacın gövdesi taş baltalarla oyulabilir, vb. Ağaçtan kayık yapmak bir sorunun makul çözümüdür; sadece bu kadardır. Ya da merhum Elizabeth Bates'in belirttiği gibi, tüm kültürlerde insanlar elleriyle beslenir - elle beslenme geninden gelen içkin elle beslenme modülleri olduğu için değil, elle yemek sorunun iyi bir çözümü olduğu için bu böyledir. Eğer kararlıysak, ayaklarımızla da yiyebiliriz ya da yemeğimize eğilebiliriz ve yüzümüzü yemeğin içine sokabiliriz (ve bazen de bunu yaparız). Ama elle yemek açıktır ki bu işi yapmanın elverişli yoludur, elle beslenmenin evrenselliğini açıklamada ihtiyaç duyulan da bu kadardır. Şimdi ahlak alanından bir örnek verelim.

Doğruyu söylemenin erdem kabul edilmesi yaygındır. Bu muhtemelen insanların hayatta kalmaya dair nedenlerle kesin öngörülere, yiyecek kaynağı, yırtıcılar, kayık yapımı ve benzeri konulardaki bilgilerde birbirlerine güvenebilmeye değer vermesi olgusuyla ilişkilidir. Çünkü hayatımız ve esenliğimiz buna bağlıdır, güvenilirlilik güvenilmezliğe tercih edilir. Doğru söylemeyi onaylayan ve kandırmayı onaylamayan sosyal bir uygulama belli bir genin ya da özel modülün mevcudiyetini ima etmez; insan zekası ve sosyallik platformu göz önüne alındığında, rutin insan sorun-çözme terimleriyle açıklanabilir. Uygulamayı bu şekilde görmek insanların koşullar gerektirdiğinde, örneğin sağduyu topluluğun düşmanını kandırmayı gerektirdiğinde, kandırmaya istekli olması olgusuyla da tutarlıdır. Sonuçta casuslar, sivil polisler gizli operasyonlarda diğerlerini kandırmahdır. Bayan Terbiye'ye göre, nezaketen "beyaz yalanlar" söylemek gerekir. Bu da, doğruyu söylemenin katı bir kural değil, sosyal bir uygulama olmasının nedenidir. Belli durumlarda doğruyu söylemenin uygunsuzluğu genelde doğruyu söyleme uygulamasıyla beraber öğrenilir IBkz. kuralların rollerinin daha ayrıntılı incelendiği 6. Bölüm).

Bu örneklerin ima ettiği, en azından bu durumlar için içkin beyin modülleri gerekmediğidir - ne kayık yapma, ne elle beslenme, ne de doğruyu söyleme geninin varlığını kabul et-

mek gerekmez. Mantıki husus basittir: Evrensellik içkin modül mevcudiyetiyle tutarlıdır, ama içkin modülün mevcudiyetine işaret etmez. Evrenselliğe ilaveten inandırıcı kanıt gerekmektedir. Bazı özellikler için ueğer içkinse, o zaman evrenseldir" geçerli olabilir. Ama bu özellik evrenseldir, o zaman içkin olması gerekir, demek hata olacaktır.32

Şu da önemlidir: Özellikler evrensel olmadan da içkin olabilir. Örneğin laktoz devamlılığı sadece bazı insanlarda mevcuttur. Metodolojik açıdan, özelliklerin popülasyonlardaki bu tarz çeşitliliği bir nimet olabilir. Bilim felsefecileri Jonathan Kaplan ve David Buller'in de işaret ettikleri gibi, bir özelliğin farklı görünüşlerinin popülasyonlar arası karşılaştırması ekolojideki ilişkin değişikliklere bağlanabilirse, o zaman özelliğin belli ekolojik koşullardaki adaptasyonuna da bağlanabilir.33 Açık tenli popülasyonlann açık tenli olmayanlarla karşılaştırılması açık tenin ultraviyole ışınlarının geçişine daha fazla izin vererek Vitamin D sentezini artırdığı hipotezini belirlemeye yardımcı olmuştur. Bu geçiş ekvatordan uzak, kışların uzun olduğu (ve açık tenin yaygın görüldüğü) bölgelerde faydalı, ekvatora yakın, güneş yanığının sorun arz ettiği bölgelerde engeldir. Deri pigmentasyonunda en az 100 gen içerilmektedir. Bundan dolayı Avrupa'ya göç eden popülasyonlarda açık tenin nasıl ortaya çıktığı bütünüyle anlaşılamamıştır. Yine de bu, bir özelliğin genetik temelli olabileceğini ama evrensel olmayabileceğini hatırlatan bir örnektir.

Şu daha genel bir sakınımdır: Göz kırpmanın aksine, işbirliği göstermek gibi davranışlara dair içkinliğin cazibesine kapılmak çoğunlukla çok az bilgilendiricidir. Bu davranışa vasıta olanın nöral devreler olmasından ve nöral devrelerin,

32 Bu "eğer P ise Q; Q o zaman P"dir sonucunu kabul etmekten gelen bir hatadır. Eğer bir köpek 1500 metreden düşerse ölür. Ölü bir köpek gördüğümüzde, sadece köpeğin ölü olması, ı500 metreden düşerek öldüğü anlamına gelmez - belki yaşlılıktan ölmüştür ya da araba çarpmıştır, belki zehirlemişlerdir vb.

33 Jonathan Michael Kaplan, "Historical Evidence and Human Adap-tations." Philosophy of Science 69, no. s3 (2002): S294-S304; David J. Buller, "Four Fallacies of Pop Evolutionary Psychology." Scientific American 300 (2009): 74-81.

gördüğümüz gibi, gen-gen, gen-nöron-çevre, nöron-nöron ve beyin-çevre etkileşiminin neticesi olması sebebiyledir. Hiç şüphesiz genler ne olduğumuzda büyük rol oynar, ama bu rolün tam olarak ne olduğu halii. açıklanmayı beklemektedir.

Öğrenme, elbette, resmin karmaşıklığını daha da artırmaktadır. Nörobilim uzmanı Charles Gross arabalara çok dikkat eden kişilerde farklı model arabalara -Cadillac Seville, Audi 5000, Ford Taurus- farklı tepkiler veren temporal lop bölgeleri gözlemiştir.34 Bu, beyin görüntüleme teknikleriyle gösterilebilir. Böyle bir bölge içkin uaraba" modülü müdür? Açıktır ki, böyle bir kapasite günümüzde avantaj sağlayabilirse de, araba modeli tanıma evrimsel tarihimizde seçilmemiştir. Gross, tem-poral lobun hayvanın hayatını nasıl sürdürdüğüne dair görsel biçimlerinin genel-amaçlı analizörü olduğunu söylemektedir. Öyleyse buradaki temel ders, belli bir davranışın mevcudiyetinden bu davranışı destekleyen beyin bölgesine, işlevin içkin-liğine doğru gitmenin, hele özellik öğrenmeye açıksa, kanıtsa) hatalarla dolu bir proje olmasıdır.

Şu andaki duruma göre, örneğin doğruyu söyleme genlerini varsaymayı tavsiye edecek pek az şey vardır.35 Eğer, yukarıda anlatıldığı gibi, sirkesineklerinde saldırganlık ve genler arasındaki ilişki karmaşıksa, insanların büyük prefrontal kor-teksleri, doğumdaki gelişmemişlikleri ve afallatıcı öğrenmeleri göz önüne alındığında, genler ve insanların benimsediği ahlaki değerler arasındaki ilişkinin gerçekten çok karmaşık olması şaşırtıcı değildir. 36

Hauser, halkın belli ahlaki ikilemlere dair ahlaki görülerini keşfetmeye çalışırken bilimsel yaklaşımı tercih ettiği için elbette alkışlanmalıdır ve şüphesiz çok geniş fikir örneklemesinden yararlanmaktadır. Yine de soru formlarına verilen yanıtlarda bulduğu görünüşteki evrensellikler kısmen basitlikten, kısmen deneklere yöneltilen ikilem-hikayelerinin çoğundaki bağlamsızlıktan kaynaklanabilir. Philip Zimbardo'nun onlarca

34 Charles G. Gross, "Making Sense of Printed Symbols," Science 327, no. 5965 (2010): 524, 525.

35 Flint, Greenspan ve Kendler, How Genes Influence Behavior.

36 Siever. "Neurobiology of Aggression and Violence."

yıl süren özenli çalışmasının gösterdiği gibi, herhangi birinin soru formlarına verdiği yazılı yanıt gerçek durumda bilfiil bulunsa ne yapacağına sadece şöyle bir benzer.37

Hauser'den bir örneği ele alalım. Soru formlarını dolduran neredeyse herkes yeni bir sürgüden taze elma suyu içme fikrini iğrenç diye yanıtlamıştır. Ama bunun bağlamı nedir? Eğer bu fikri şimdi karnım tok, suya kanmış masamda otururken düşünürsem, açıktır ki idrar çağrışımı yaptığından bu hiç cazip gelmez. Ancak susuzluktan ölmek üzere, çölde mahsur kaldığımı ve (mucizevi şekilde) hörgücünde taze elma suyu dolu sürgü taşıyan bir deve belirdiğini varsayalım. Sürgüden içmek yine de iğrenç gelir mi? Hiç de iğrenç gelmez. Çağdaş denekler idrarın buharlaştırılmasıyla elde edilen tuzu kullanma fikrine nasıl tepki verirler? Tahminim iğrenç diye nitelendirirler. Ancak tuz bulmakta zorlanan Aztekler bu yöntemi kullanmışlardır.38 Eğer o şartlardaki bir Aztek olsaydım, o tuzdan iğrenmez, muhtemelen Azteklerin yaptığı gibi, afiyetle kullanırdım.39 Hem Aristoteles hem Konfüçyüs'ün fark ettiği gibi, bağlam çok önemlidir. Bu nedenle her ikisi de ahlaki bilginin kurallar kümesinde ya da Hauser'in tanımıyla uahlaki gramer"de değil, beceri ve tavırlarda köklendiğini düşünmüşlerdir.

Bir sonraki uyan ise şöyle: Birinin neyin iğrenç ya da yanlış olduğuna dair kendi güçlü göri sünün mevcudiyeti bu göriinün içkinliğinin kanıtı değildir. Bu olasılık tutarlıdır, ama bu göri -nün çocuklukta kapılmış ve ödül sistemiyle yer etmiş sosyal uygulamayı yansıtma olasılığı da tutarlıdır.40

37 Philip G. Zimbardo, The Lucifer Effect: Understanding How Go-od People Tum Evü (New York: Random House, 2007). Ya da Stuart Anstis'in sohbet esnasında söylediği gibi: "Cambridge'de çok önemli bir şey öğrendim, asla anket yapma."

38 Bili Bryson, At Home: A Short History of Private Life (New York: Doubleday, 2010).

39 Graybiel, "Habits, Rituals, and the Evaluative Brain."

40 Hauser belli konularda kültürel değişkenliğin ve içkin olmasalar da sezgilerin gücünün elbette farkındadır. Bu içkin verilmiş "ahlaki dilbilgisi"ndeki ilkeleri nasıl belirlediğini görmeyi biraz güçleştirmektedir.

Üstelik Hauser'in tersine, Cambridge felsefecisi Simon Blackbum'ün işaret ettiği gibi, pek çok ahlaki ikilem otomatik ve aniden değil, uzun uzun düşünülerek, etraflıca tartışılarak irdelenmiştir.41 Bazen çok uzun süreler bir karara vanlamaz. Hukukçular, yönetimlerdeki hukuk uzmanları ve de sıradan insanlar miras, kredi faizleri, vergilendirme, organ bağışı, kamulaştırma, zihinsel özürlü çocukların normal okullara alınması, ölümcül hastalara ötenazi yapılması, göçmenlik politikası, savaş, çocuklann anne-babalarından alınması ve idam cezası içeren ahlaki sorunlan doğru şekilde ele almak için uzun ve zorlu bir mücadele verebilirler. Bu konularda, akla gelen görüler geri tepen cevaplar verebilir, önyargısız anlaşmazlık onlarca yıl devam edebilir. Hauser'in ahlaki yargının bilinçli muhakeme gerektirmediği iddiası, akşam yemeğinde bir çocuğun boğazına yemek kaçıp boğulduğunu görmek gibi bazı durumlara uygun olabilir, ama mesela komşu ülkeyle savaşa girip girmeme gibi başka pek çok duruma uymadığı açıktır.

Yaklaşımı hakiki ahlaki tartışma ve müzakereleri kuşatan gerçeklerle uyumlu Blackburn ise, Hauser'in ahlaki görüler ve dilbilimsel görüler arasındaki analojisine karşı çıkıyor: "Özetlemek gerekirse, anlaşılan, onlar (ahlaki görüler) tümel değil, anlık değil, anlaşılmaz değil, katı değil ve kesin değil. Bu nedenle dil işlemesine görünüşte herhangi bir benzerlik oldukça önemsiz ve korkarım ki, onları sınırlayan gizli ilkeleri bulmak için yapılan çabanın haşan şansı da o derece düşük."42 Blackburn'ün özeti dilsel görüler ve ahlaki yargılar arasındaki mevcut benzemezliği çok iyi yakalamıştır. Analojinin çekirdeğinin ("lisan organı" tabiri ve dilbilgisine ilişkin evrenseller) şüpheci tartışmaların konusu olduğunu buna eklemek uygun olabilir.43

41 Simon Blackbum, "Response to Hauser's Tanner Lecture." basılmamış, http://www.phil.cam.ac.uk/-swb24/PAPERS/Hauser.pdf.

42 Blackbum, "Response to Hauser's Tanner Lecture.#

43 Chıistiansen ve Chater, "Language as Shaped by the Brainw; Elman ve diğerleri, Rethinking Innateness; Evans ve Levinson, "The Myth of Language Universals.w

Jonathan Haidt ve Ahlaki Temeller

Psikolog Jonathan Haidt44 insan ahlakının beş temel görüye dayandığını ileri sürer. Bu beş görünün her biri bir ekolojik koşula adaptasyona denk düşer ve her birinin kendi karakteristik duygusu vardır. Teorisi, evrimin bu beş temel erdemi gösteren insanları yeğlediği anlamında bir hipotez içerir. Adaptasyonu sağlayan davranış ve eşleştirildiği bu görüleri isim çiftleri halinde sıralar.

1.    zarar /bakım: yavruları, zayıfı ya da yaralıyı koruma ve onlara bakma

2.    adillik/karşılıklılık: soydaş olmayanlarla ikili işbirliği yapmanın faydalarından yararlanma

3.    grup içi/sadakat: grup içi işbirliğinin faydalarından yararlanma

4.    otorite/saygı: hiyerarşiyi sorgulama, seçici saygı

5.    temizlik/kutsallık: mikrop ve parazitleri önleme45 Felsefede temel erdemlerin sıralanmasının uzun bir tarihi vardır. Örneğin Sokrates beş erdem (bilgelik, cesaret, ölçülülük, takva ve adalet) sıralayarak başlar, ama bir süre düşündükten sonra, takvanın gerçek bir insan meziyeti değil, gönül rahatlığıyla Delphi'deki kahinlere bırakılabilir bir şey olması sebebiyle, takvayı listeden çıkarır. Budist Abhidharma metin-

44 Makalelerin çoğunda Craig Joseph ya da Jesse Graham da yazarlardandır; diğerleri sadece Haidt tarafından yazılmıştır. Sadeleştirmek için sadece Haidt diyeceğim.

45 Bu liste şuradan alınmıştır: Jonathan Haidt ve Jesse Graham, "Planet of the Durkheimians. Where Community, Authority, and Sacred-ness are Foundations of Morality," Social and Psychological Bases ofIdeology and System Justification, ed. J. Jost, A.C. Kay ve H. Tho-risdottir (NewYork: Oxford University Press, 2009), s. 371-401. Ayrıca bkz. Jonathan Haidt ve Craig Joseph, "The Moral Mind: How Five Sets of Innate Intuitions Guide the Development of Many Culture-Specific Virtues, and Perhaps Even Modules," The Innate Mind, Cilt 3: Foundations and the Future, ed. Peter Carruthers, Stephen La-urence ve Stephen Stich (NewYork: Oxford University Press, 2007), s. 367-392; Jonathan Haidt ve Craig Joseph, "Intuitive Ethics: How Innately Prepared Intuitions Generate Culturally Variable Virtues. Daedalus 133, no. 4 (2004): 55-66.

leri bizi üç zehirden (nefret, ihtiras, sanrı) ve muhtelif türevlerinden uzak durmamız, "Dört Yüce Gerçek"e (şefkat, merhamet, şükran sevinci ve ılımlılık) tutunmamız için uyarır.46 Çinli filozof Mensiyüs (MÔ. 4. yüzyıl) dört ana erdem sıralar: yardımseverlik, doğruluk, adap ve bilgelik.

Aristoteles, listesinde entelektüel erdemler ve karakter erdemleri ya da etik değerler diye adlandırdıkları arasında aynın yapar. Aristoteles genç yaşta uygun alışkanlıklar edinilmesinin pratik bilgelik için şart olduğunu belirtir. Pratik bilgelik önerisi davranışlarda aşın uç yerine orta yolun seçilmesidir, hatalara yol açabilse de, erdemli hayatın güvenilir rehberidir - Altın Oran diye bilinen temel kuraldır (ancak "Başkalarına size dav-ranılmasını istediğiniz gibi davranın"Altın Kural'ıyla kanştınl-mamalıdır). Altın Oran bize orta yolun genellikle iyi olduğunu öğütler: Ne gözü kara ne çekingen ol, ama münasip şekilde cesur ol; ne eli sıkı ne eli açık ol. ama münasip şekilde cömert ol vb. Münasip şekilde, Aristoteles'e göre bir kuralla saptanamaz; deneyim ve düşünmeyle sağlanan, pratik bilgelik gerektirir.

Stoacılar temizliğin, bilgeliğin, cesaretin ve ılımlılığın diğer erdemlere göre önemini vurgulamışlardır. Ortaçağda Aquinalı Thomas ve Ockhamlı William başta olmak üzere pek çok kişi yeni listeler sıralamıştır, ancak Sokrates'in tersine "Tanrı'ya itaat" listenin tepesinde yer alır. Ezop masallarının her biri ahlaki bilgeliği özetleyen bir tümceyle biter, bu ifadeler denk düşen erdemlerle, genellikle temizlik, alçakgönüllülük ya da merhametle eşleştirilebilir - "Hikayenin hissesi. .."47 Sonraki dönemlerde, azla yetinme ve çalışkanlık, örneğin Benjamin Franklin'in on üç erdem içeren listesinde ve yakın zamanlardan William Bennett'in on erdem içeren listesinde, diğer erdemlerle beraber sıralanmıştır.48

46    Bkz. Flanagan, The Really Hard Problem, Bölüm 4. Dil konusunda biraz serbest davrandım, çünkü Dört Yüce Gerçek İlahi Meskenler (Divine Abode) diye de bilinir.

47    Erdemlerin çeşitli listelenişi ve temel erdemlerin farklı şekillerde ifade edilişi için bkz. Maclntyre, After Virtue.

48    William J. Bennett, The Book of Virtues: A Treasury of Great Moral Stories {NewYork: Simon & Schuster, 1993).

Yani bu konuda Haidt'e çok sayıda saygın isim eşlik eder. Yine de Haidt saygın isimlerce benzerleri yapılmış listelerden fazlasını yapmak istemektedir. Listesinde üst sıralarda yer alan bazı ahlaki görülerin (örneğin adilliğin) neden temel ve içkinken, diğerlerinin (örneğin doğruyu söylemek, sakinliğini koruyarak devam etmek, gibi erdemlerin) ikincil olduğuna dair evrimsel bir zemin ileri sürmek istemektedir. Haidt'in stratejisi üç kısımdan oluşur: 1) ilk insanların bilinen evrimsel koşullarına dayanarak temel görü kümesini tanımla 2) bu değer-eğilimlerinin farklı kültürlerde ortak olduğunu göster 3) her bir değer-eğiliminin kendine has ukarakteristik duygusu" bulunduğunu göster, böylece ikincil değil, seçilmiş ve temel olduğu fikrini destekle.49

Haidt'in projesindeki bu hırs takdire şayansa da, icrası kanıt çıtasının yüksekliğine duyarsızlığıyla hayal kırıklığı yaratıyor. Görülerin temel kümesindeki tözel iddialan destekleyecek moleküler biyoloji, nörobilim ya da evrim biyolojisinden olgusal destek sıralanmıyor. Projesindeki tehlikelerden biri, insan evriminde seçilmiş davranış özelliklerini anlamlandırmanın, o zamanlardaki koşullan hayal edip bunlara kültürler arası benzerliklerin seçilmiş ancak pek çok farklı şekilde açıklanması mümkün50 kanıtlan eklenerek çözüme bağlanamazlığıdır.

Bu sorun Haidt'in temel kümesine temizlik ve takvayı eklemesiyle gözler önüne serilir. İnsan beyninin evriminde dinin grup içinde dine bağlı bireylerin esenliğine hizmet ettiği fikrindedir. Böylece insan beyninin biyolojik evriminde bu eğilim seçilmiştir. Bu görüşe göre, başlangıçta yiyeceğe dayalı temizliğe dair faydalı görüler, doğal olarak yerel dini uygula-

49 Haidt'in görüşlerinin, liberal ve muhafazakarlar arasındaki ahlaki farklarla ilgili hipotezini de içeren, daha bütünsel eleştirisi için bkz. Christopher Subler ve Patricia Churchland, "Can Innate, Modular 'Foundations' Explain Morality? Challenges for Haidt's Moral Foundations Theory." Joumal ofCognitive Neuroscience (yayım aşamasında).

50 Konuya ilişkin farklı bir eleştiri için bkz. Owen Flanagan ve Robert Anthony Williams, "What Does the Modularity of Morals Have to Do with Ethics? Four Moral Sprouts Plus or Minus a Few." Topics in Cognitive Science (baskıda).

malar ve nesnelere bağlanma oluşturmuştur. Bu anlatılanlar Haidt'in içkin dine bağlanma eğilimi diye varsaydığı şeye dair açıklamasını kabaca özetler ve bunların dinin yaygın ortaya çıkışını açıklamaya yardımcı olduğu düşünülür.

Sorun şudur ki, dini doğal seçilim terimleriyle açıklamaya çalışan teoriler pek çoktur ve ispat edecek kanıtların yokluğu hepsini aynı derecede itici yapar. Bunu anlatmak için bir örnek verelim: Antropologlar ve psikologlar arasında popüler bir hipotez dini davranışı masraflı sinyallemeyle açıklamaya çalışır. Masraflı sinyalleme işbirlikçi niyetin ve güvenilirliğin sinyallerini vermek için gösterilen davranıştır. Keçi ve tavuk kurbanı, sıcak banyo gibi lükslerden ya da dans, seks gibi hazlardan feragat masraflı sinyallemenin örnekleridir. Basitçe fi.kir, bir gruba katılan ve grubun feragatlannı (masraflı sinyalleme) kendi istekleriyle kabul eden bireyler, güvenilir işbirlikçiler diye tanımlanabilirdir, Grup üyeliğinden faydalar gelir; masraflı sinyalle-me üyelik için ödediğimiz bedeldir, hilebazları ve beleşçileri, ex hypothesi51 bedel ödemek istemeyenleri caydırmaya yardımcı olur. Masraflı sinyalleme hipotezine göre, masraflı sinyalleri göstermeye isteklilik türlerin evriminde seçilecektir, çünkü bireyler bunu birbirlerini bulmak ve güçlü işbirlikçi üyelerle grubu genişletmek için kullanabilir. Böylece -çoğunlukla feragat ve kurban gibi masraflı sinyaller içeren- din, içkin modül olarak ortaya çıkar.52 Bu kulağa makul bir açıklama gibi gelir, ama "masraflı sinyalleme" hipotezinin kanıtlan utanç verecek kadar azdır. Filozofların gösterdiği gibi, bu görüşün herhangi bir versiyonu ne mantıksal açıdan tutarlıdır, ne de sağlam görülmeye yetecek kadar kanıtla desteklenmiştir.53

Dinin yaygınlığını açıklamada kullanılan diğer stratejilerden bazıları dini ritüeller esnasında grup içi bağlar kuruldu-51 hipoteze göre -yn.

52    Bkz. örneğin R. Sosis ve C. Alcorta, "Signaling, Solidarity, and the Sacred: The Evolution of Religious Behavior" Evolutionary Anthro-pology: Issues, News and Reviews 12, no. 6 (2003): 264-274.

53    Michael J. Murray ve Lyn Moore, "Costly Signaling and the Origin of Religion," Joumal of Cognition and Culture 9 (2009): 225-245. Bu makale din için içkin modı11 hipotezini kanıtlarla desteklemek için gerekenleri gı1zel açıklamaktadır.

ğunu, böylece bağlanma oluşumunun ve sadakatin arttığını, dinin sosyal bağlanmanın yan ürünü olduğu savını ileri sürer. Bunun sonucunda, dini eğilimler güçlü grup içi bağların faydalan sebebiyle seçilmiştir. Bu sosyal yaşamın işbirliğine ihtiyaç duyulan pek çok yönünde avantaj sağlar. Başka bir teori din ve savaş arasındaki yakın bağa dairdir. Burada motive edici gözlem, savaş tanrılan ve ruhlarının, savaşla ilgili ritüelle-rin ve cesur savaşçılar için ödüllerin yaygınlığıdır. Hem saldırı hem savunmada savaştaki başarı seçilim avantajı sağlar, din savaştaki çabaya yardım eder.54 Dini eğilimli insanlar genelde daha sağlıklı olduğundan, dine eğilimin seçildiği de iddia edilmiştir.55 Bu savlara itiraz edilmesine ve dini "mücadele" içerisindeki hastaların daha az sağlıklı olduğunu gösterir bazı verilere rağmen,56 sağlıkla kurulan bu bağ pek çok kişiye dini inancı gerekçelendirmede cazip gelir.57

Davranışın içkinliği teorilerinin başına bela olan klasik sorun, genler ve onların dahil beyin devreleriyle ilişkisine dair destekleyici kanıtlarının yokluğunda, bu teorilerin sallantıda kalmasıdır. Örneğin Haidt'in görüşü, beynin içkin şekilde "hazırlandığı" ve hazırlanmadığı becerileri ayırmada, becerinin kolayca öğrenilmesine dayanır.58 Ancak ad hoc fixese, duruma özel ayarlamalara başvurmadan, bisiklete binmek, camadan düğümü atmak, ayakkabılarınızı giymek, solucanla alabalık yakalamak gibi bazı "kolayca öğrenilen" şeyleri dahil

54 Dominic Johnson, "Darwinian Selection in Asymmetric Warlare: The Natura! Advantage of Insurgents and Terrorists," Joumal of the Washington Academy of Sciences 95 (2009): 89-1 12.

55 David B. Larson, James P. Swyers ve Michael E. McCullough, Scien· tific Research on Spirituality and Health: A Report Based on the Scientific Progress in Spirituality Conferences (Rockville, MD: Na-tional Institute for Healthcare Research, 1996).

56 Kenneth I. Pargament ve diğerleri, "Religious Struggle as a Predic-tor of Mortality among Medically Ill Elderly Patients: A 2-Year Lon-gitudinal Study," Archives of Internal Medicine 161, no. 15 12001): 1881-1885.

57 O. Freedman ve diğerleri, "Spirituality, Religion and Health: A Cri-tical Appraisal of the Larson Reports,'' Annals (Royal College of Physicians ve Surgeons of Canada) 35 (2002): 89-93.

58 Haidt ve Graham, "Planet of the Durkheimians."

etmezken, başka "kolayca öğrenilen" şeylerin içkinliğini nasıl savunursunuz? Tersine, özdenetim becerilerini öğrenmenin muhtemelen beynin "hazırlandığı" becerilerden olduğu ileri sürülebilir, ancak öğrenmesi genelde zordur, Bir beceriyi öğrenmedeki kolaylık içkinlikle tutarlıdır, ama içkinliği gerektirmez. Temel ahlaki davranışların içkinliğine dair iddiaların karşı karşıya bulunduğu sorunlar zorludur, güçlü kanıtlarla desteklenmedikçe havada kalacaklardır.

***

Aristoteles, ahlakı ele alırken sosyal becerilerin, sosyal alanda ilerleyebilmek için gerekli esneklik, yatkınlık ve pratikliği ürettiğini belirtir. Onun görüşüne göre, sosyal becerilerin edimi uygun alışkanlıkların edinilmesine bağlıdır ve kişinin günlük hayatta karşılaştığı rol modelleri, sosyal uygulamalar ve geleneklerden fazlasıyla etkilenir. Normal sosyalliğin ana bileşenlerinden biri diğerlerinin zihinsel durumlarına dair yorumlarda bulunmamızı içerir. Bu kapasite olmadan, ne onların halinden anlarız ne de niyetlerini, hislerini, inançlarını, neyin peşinde olduklarını kavrayabiliriz. Genelde insanlar empati kurmakta, daha genelde "zihin okumada" -diğerlerinin ne hissettiğini, niyetini, isteklerini vb bilmede"- son derece hünerlidir. Frontal ve temporal kortekslerdeki sinir dokularının dejenerasyonuna yol açan frontotemporal demans hastalarında görüldüğü gibi, bu kapasite bozulduğunda etkisi yıkıcıdır. Bu da bize hiç çaba sarf etmeden, rahatlıkla, her zaman gerçekleştirdiğimiz bu becerinin öneminin derinliğini gösterir. Bir sonraki bölümde, kişinin hem başkalarının hem de kendi zihnini anlamasının nörobiyo-lojisine dair bilinenlere daha yakından bakacağız.

1

R.J. Greenspan, "The Flexible Genome," Nature Reviews Genetics 2, no. 5 (2001): 383-387.

2

Bkz. Greenspan, "The Flexible Genome", "E Pluribus Unum"; ve bu bölümde daha önce geçen "Genetik Ağlar."

3

Gleb P. Shumyatsky ve diğerleri, "Identification of a Signaling Net-work in Lateral Nucleus of Amygdala Important for Inhibiting Me-mory Specifically Related to Learned Fear," Celi 111, no. 6 (2002): 905-918.

4

Bölüm 2'de kısaca ele alınmıştır. Ayrıca bkz. Tost ve diğerleri, "A Common Allele in the Oxytocin Receptor Gene (OXTR) Impacts Pro-social Temperament."

6 . Sosyal Yaşam için Gerekli Beceriler

Sosyal dünya ve onun muhteşem karmaşıklığı uzun zamandır -kamp ateşinin çevresindeki doğaçlama skeçlerde, hem de daha ciddi, büyük çaplı sahnelerde profesyonellerle gerçekleştirilen özenli prodüksiyonlarda- performansların odağı olmuştur. Kimi Kral Lear gibi trajik şekilde biten, bir tiyatro oyunundaki karakterler arasında kaçınılmaz olarak sosyal zekada geniş bir çeşitlilik bulunur. Komediler de çoğunlukla sosyal açıdan uyumlu ve uyumsuz bireylerin arasındaki karşıtlıklarla sarmalanmıştır. Fawlty Towers dizisinde John Cleese'in oynadığı, gülünç ama iç acıtan Basil Fawlty karakteri gibi trajikomik karakterler, daha ciddi belaları savuşturmak için giderek daha dolambaçlı manevralarla saklanan aptal bir yalanın ya da sinir bozucu bir müşteriyle uğraşırken bir anlık özdenetimi kaybetmenin yol açtığı ızdırabı bize hatırlatır. Basil'in sakin ve sosyal açıdan becerikli eşi Sybil onun zıt karakteridir. Otel işletmeciliğindeki profesyonelliği Basil'in sürekli içine yuvarlandığı tamamen gereksiz sosyal karışıklıkları daha canlı kılar. Durumu daha da komikleştiren zavallı Basil'in sevimliliğidir, samimiyeti çoğunlukla şüpheli gözüken Sybil'se hiç sevimli değildir. Sosyal açıdan becerikli ile beceriksiz beyin arasındaki fark nedir? Sosyal beceriler

nedir? İnsanın sosyal oyunu nasıl bu kadar karmaşık, zor anlaşılır, birbiri ardına gizlenen örtülü anlamlarla dolu hale gelmiştir?

Beynin ön kısmında prefrontal korteks (PFK) bulunur, en uç kısmı alnın arkasında bulunan korteksin uzantısıdır.1 İnsan sosyal davranışındaki zekayı üreten, PFK ve duygusal beyin yapısına giden yollarıdır. Aptalca bir hata yaptığımızda, al-nımıza vururuz, bununla PFK'ımızı şöyle bir sallarız. İnsansı beyninin evriminde PFK büyük oranda genişlemiştir. İnsanlarda örneğin maymunlar gibi memeli akrabalarımıza kıyasla, beden büyüklüğüne göre çok daha büyüktür (bkz. Şekil 6.1). İnsan PFK'sında sadece büyüklük değil, onu korteksin posterior kısımlarındaki duyu alanlarına bağlayan ana yolların yoğunluğu da farklıdır.2

Nörobilim uzmanları daha büyük PFK'nın seçilimsel avantajlarının hem sosyal hem fiziksel alanda daha büyük tahmin kapasitesi yanı sıra tatminin engellenmesi ve özdenetim uygulaması ile bu tahminlerden faydalanma kapasitesinin büyük ölçüde artmasını da içerdiğini düşünmekte-dir.3 Bu, bizi kemirgenler gibi evrimsel açıdan daha basit memelilerde görülen tehdit ve acı tepki repertuarından kurtarmış, dünyada olup bitene verdiğimiz tepkilerde büyük bir esnekliği mümkün kılmıştır. Daha büyük tahmin kapasitesiyle hem sosyal hem fiziksel alanda daha büyük manipü-lasyon fırsatları gelir.

1    Beyin yapılarının yerlerini gösteren video için bkz. http://ww .yo-utube.com/watch?v=gVjprPNpoGA&feature=related.

2    Bkz. Joaquin M. Fuster, The Prefrontal Cortex (Boston: Academic Press, 2008); A.C. Roberts, Trevor W. Robbins ve Lawrence Weisk-rantz, The Prefrontal Cortex: Executive and Cognitive Functions (New York: Oxford University Press, 1998); David H. Zaid ve Scott L. Rauch, The Orbitofrontal Cortex (New York: Oxford University Press, 2006).

3    Todd M. Preuss, "The Cognitive Neuroscience of Human Unique-ness." The Cognitive Neurosciences, ed. M.S. Gazzaniga (Cambridge, MA: MIT Press, 2009).

Hareket ve davranış için elzem kortikal yapılar da frontal kortekste, hemen PFK'nın arkasındadır. Kompleks bilişsel-motor beceriler frontal lop ile bazal ganglion gibi subkor-tikal yapılar arasındaki koordinasyona dayanır. Topyekun, Doğa Ana PFK'da bir şampiyon bulmuş gibidir. Pek çok üst işlevdeki rolü nedeniyle insan PFK'sına "medeniyet organı" denmiştir.4 Ne yazık ki, frontal kortekste bu işlevleri yerine getiren nöron devrelerin mekanizması henüz yeterince anlaşılmamıştır. Yine de nörobilim uzmanları bu hikayenin önemli noktalarından bazılarını gözler önüne sermiştir. Ana-tomistler prefrontal yapıların evrimsel açıdan daha eski, amigdala, hipotalamus, bazal ganglionlar, akumben çekirdek gibi subkortikal yapılarla yoğun şekilde bağlantıda olduğunu, duygular, hisler, duyular, dürtüler ve bedenin haliyle yakından ilişkili olduğunu göstennişlerdir.5 Yeni bir anatomik teknik, difüzyon tensor görüntüleme (DTGl bu çalışmalarda özellikle faydalıdır, insanlar dahil. canlı deneklerde kullanı-labilir.6 DTG araştırmaları PFK dahil olmak üzere korteks boyunca yaygın bağlantı örüntüleri ortaya koymaktadır: Yoğun yerel bağlantılar, seyrek uzak bağlantılar, topyekun "küçük bir dünya" düzenleşimi yapar; her şey her şeye bağlanmamıştır, ama "iyi bağlantıları" olan komşular vasıtasıyla, birkaç sıçramayla herkese ulaşmanıza olanak verir.7

4   Elkhonon Goldberg ve Dmitri Bougakov, "Goals, Executive Control.

and Action." Cognition, Brain, and Consciousness: Introduction to Cognitive Neuroscience, ed. Bernard J. Baars ve Nicole M. Gage (Londra: Academic Press, 2007), s. 343.

5   Fuster, The Prefrontal Cortex; Josef Parvizi, "Corticocentric Myopia:

Old Bias in New Cognitive Sciences." Trends in Cognitive Sciences 13, no. 8 (2009): 354-359.

6   Nispeten kısa bir anlatım için Siemens tanımına bakınız.

www.medical.siemens.com/siemens/de_DE/gg_mr_FBAs/files/ brochures/DTI_HT FINAL_HI.pdf.

7    Ed Bullmore ve Olaf Sporns, "Complex Brain Networks: Graph Theoretical Analysis of Structural and Functional Systems." Nature Reviews Neuroscience 10, no. 3 (2009): 186-198; Danielle Smith Bassett ve Ed Bullmore, "Small-World Brain Networks." The Neu-roscientist 12 (2006): 512-523.


main-13.jpg
main-14.jpg
main-15.jpg
main-16.jpg
main-17.jpg

Şekil 6.1 Koyu alan altı türün her birinde prefrontal korteksi gösterir. !ki görüntü verilmiştir: lateral-frontal (yandan ve önden bakar gibi) ve medial, böylece prefrontal korteksin beyin yanm-küresindeki iç kısmının boyutu yansıtılmıştır. Ölçeksiz. Alıntı Joaquin Fuster, The Prefrontal Cortex, 4. Baskı (A.msterdam: Aca-demic Press/Elsevier, 2008). Elsevier'in izniyle.

İnmeli hastalar ve PFK'dan lokal hasarlı hastalar üzerine yapılan dikkatli klinik gözlemler bu hastalarda belli bölgelerdeki hasar ile işlevdeki belli bozukluklar arasında ilinti açığa çıkartmıştır. Bu çalışmalar bu geniş kortikal bölgenin işlevsel örgütlenmesinin haritasının çıkartılmasına yardımcı olmuştur. Örneğin orbitofrontal alanlardaki (kabaca, göz çukurla-

rının üstündeki korteksteki) hasar hiperaktivite, çevresel işaretlerin değerlendirilmesinde bozukluk, empati kaybı, tehdit karşısında azalmış saldırganlık, duygusal ve sosyal geri çekilmeyle sonuçlanabilir. Ellilerin ortalarına kadar zor hastalarda rutin uygulanan prefrontal lobotomi, hastaların duygusal tepkilerini körleştirerek onları kayıtsız bırakmıştır.0 Dopamin, nöroefinefrin ve reseptörlerinin rolü üzerine yürütülmüş nöro-farmokoloji araştırmaları PFK işlevlerinin bu nöro-ileticilerin seviyesindeki dikkat, ruh hali, sosyal davranışlar ve normal stres tepkilerini etkileyen değişikliklere son derece duyarlı olduğunu göstermiştir.9 Serotonin de nöro-ileticiler hikayesinde, özellikle öz-düzenleme ve dürtüsel/tepkisel tercihler hususlarında, temel bir role sahiptir.10 Nörobilim uzmanları serotonin-deki düşüşün bir oyunda adil olmayan tekliflerin reddindeki artışla ilişki olduğunu da göstermişlerdir. Bu, PFK'nın inceliklerini araştırmayı başlatan bir bulgudur.11 Gelişim esnasında PFK, diğer tüm kortikal alanların gerisinde kalır. İnsanlarda PFK nöral gelişiminin kimi evreleri yetişkinliğe kadar tamamlanmaz. Bu bulgu ergenlerin sosyal davranışlarında ve özdenetim kapasitelerinde tam olgunluğa ulaşmamış oldukları genel bilgisiyle uyumludur.

Eğer bu bölüm, davranışlarda hem makro hem mikro devreler seviyesinde içerilen mekanizmalara ışık tutarak karmaşık sosyal davranışların nöral katmanlarını açıklayabilse muhteşem olurdu. Ne yazık ki, nörobilimsel bilgi henüz arzu ettiğimiz seviyede değildir.

8    Elliot S. Valenstein, Great and Desperate Cures: The Rise and Decline of Psychosurgery and Other Radical Treatments for Mental mness (NewYork: Basic Books, 1986).

9    Aıny F.T. Arnsten, "Catecholamine and Second Messenger Influences on Prefrontal Cortical Networks of'Representational Knowledge': A Rational Bridge between Genetics and the Symptoms of Mental Ill-ness," Cerebral Cortex l 7 (suppl. 1) (2007): 6-15; Robbins ve Arnsten, "Neuropsychopharmacology of Fronto-Executive Function."

10    M.J. Crockett, "The Neurochemistry of Fairness," Annals of the New York Academy ofSciences 1 167, no. 1 (2009): 76-86.

11    M.J. Crockett ve diğerleri, "Serotonin Modulates Behavioral Reacti-ons to Unfairness." Science 320, no. 5884 (2008): 1739.

Nörobilimin tüm konularındaki bilgimizde büyük boşluklar bulunmaktadır. PFK çalışılması özellikle zor alanlardan biridir. PFK beyin işleme hiyerarşisinde yüksek sıradadır ve tüm beyinden yüksek derecede işlenmiş girdiler alır.12 Bir PFK nöronundaki etkinliği tercüme etmek zordur; bu etkinlik bir duygu, dikkat ya da duyusal uyaranla mı işler, bellekte duran bir şeyle mi ya da gelecekteki bir beklentiyle mi, yoksa yapılacak bir harekete hazırlanmayla mı ilgilidir? Ya da bu da çok muhtemeldir, bu etmenlerin hepsinin bileşkesi olabilir mi? Araştırmacı, nörona gelen girdiyi kontrol edebilirse, örneğin görsel korteksteki nöronlarda bu mümkündür, nöronun rolü hakkında anlamlı sonuçların açığa kavuşturulması daha mümkün olacaktır. Görsel korteksteki bir nöron girdisini kontrol edip ekranda gözleyerek, nörobilim uzmanları örneğin bir kısım nöronun sadece ışık huzmesi yukarı doğru hareket ederken tepki verdiğini, bazılarının sadece ışık huzmesi aşağı doğru hareket ederken tepki verdiğini, bazılarının sadece sağdan sola, bazılarının sadece soldan sağa tepki verdiğini buldular. Buradan yola çıkarak, görsel uyarana dair kanıtlar biriktikçe hareketin yönünü tespit eden nöronlar gibi, işleme hiyerarşisinde daha yukarıda bulunan nöronları araştırabildiler. 13

Motor korteksin çalışılmasında tam tersi sorun mevcuttur: Bir nörona gelen girdinin tamı tamına ne anlama geldiğini bilmek son derece zorsa da, eğer çıktısı başparmağın hareketi gibi, belli bir davranışsa! tepkiyle güvenilir şekilde eşleştirilebilirse, o zaman araştırmacı bu bilgiyi nöronun görevini bulmada kullanabilir. Bireysel nöronların etkinliğinin kaydedilmesi için kullanılan tekniklerle şimdiye kadar PFK'da elde edilen ana bulgu dorsolateral PFK'yla ilgilidir (parmağınızı şakağınızla kulağınız arasına koyduğunuzda bu beyinde

12    Kaspar Meyer ve Antonio Darnasio, "Convergence and Divergence in a Neural Architecture far Recognition and Mernory," Trends in Neurosciences 32, no. 7 (2009): 376-382.

13    Anne K. Churchland, Roozbeh Kiani ve Michael N. Shadlen, "Deci-sion-Making with Multiple Alternatives." Nature Neuroscience 11, no. 6 (2008): 693-702.

dorsolateral PFK'ya denk gelir).14 Bu çalışma Hint şebekleriyle yapılmıştır. Bu bölgedeki nöronlann bazılarının işler bellek görevleri esnasında bilgi tuttuğu gösterilmiştir. Görev, ışık söndükten sonra parmaklıkta ışığın yerini tespit etmek iken, dorsolateral PFK'daki nöronlar etkinleşmiş ve mekansal anlamda seçicileşmiştir. Bazıları ışık sağ üstteyken, bazıları sol alttayken vb etkinleşmiştir. Maymunun ekranda ışığın yerini göstermesine izin verildiğinde bu etkinlik sonlanır. Ama peki sosyal davranışlar hususunda PFK'nın rolü nedir? Merhamet, özdenetim ya da sosyal sorun çözmenin nöral zemini nedir?

PFK'nın nasıl çalıştığını incelemede çeşitli teknikler başarıyla kullanılmıştır, ama insan PFK'sının işlevinin araştırılmasında kullanılan en yaygın teknik, fonksiyonel manyetik rezonans görüntülemedir (fMRI), müdahelesiz olması sebebiyle tercih edilir: Elektrot implantasyonu, lezyon oluşumu, soğutma ya da radyoaktivite içermez. Kısaca şöyle çalışır: Manyetik rezonans görüntüleme, kişi çok kuvvetli manyetik alana girdiğinde meydana gelen atom altı seviyedeki değişikliklere dayanarak kişinin içinin statik resimlerini verir. Fonksiyonel MRI tekniği bunun üzerine, kanın kendine has manyetik özelliğini kullanır: Oksijen taşıyan kan ile oksijeni hücreler tarafından tüketilmiş kanın (venöz kanın) manyetik özelliklerinde farklılık vardır. Bu fark, kan oksijen seviyesi bağımlı (BOLD) kontrast detektörler tarafından tespit edilebilir. Sinyallerin zaman kesitinde (birkaç saniyelik} ortalamaları alınır.

Bunu ilginç kılan, kullanılan mıknatısın gücüne göre bir milimetreküpten bile küçük, nöral dokudaki hücrelerin etkinliğinin ortalama seviyesinin BOLD sinyaliyle ilintili olmasıdır. BOLD kontrast tekniğiyle nöral etkinlik doğrudan doğruya öl-çülmese de, bu dolaylı ölçümün küçük bir hacimdeki (voksel-deki; piksel gibi, ancak iki boyutlu pikselin aksine üç boyutlu) ortalama nöral etkinliği oldukça doğru şekilde yansıttığı varsayımıyla, araştırmacı bu olguyu, mutlu ya da çatık kaşlı

14    Çeşitli bölgelerin ezberlenmesi zor isimlerine referanslar sıralandıkça, gözle şöyle bir bakılıp geçilivermesini anlıyorum. Bu türler şeylerin parodisi için bkz. John Cleese, http://funkwarehouse.com/ jcpods/john_cleese_podcast_33.mp4.

yüzlere bakma gibi, belli bir görev esnasında beyindeki etkinliği inceleme amaçlı deneyler tasarlamak için kullanabilir. Deneyde araştınlan bölgenin lokasyonunu göstermek için BOLD sinyalinin gücüyle ilintili renk lekeleri deneğin beyninin anatomik görüntüsünde üst üste toplanır. Anlamlı sonuçlar elde edebilmek için hem deneyin tasarlanmasında hem de toplanan verinin analizinde büyük özen gösterilmesi gerekir, ancak özellikle son birkaç yılda fMRI tekniğini kullanan deneyler çarpıcı şekilde gelişmiştir.

Her ne kadar fMRI sağlıklı insan beynini araştırmada son derece güçlü bir teknikse de, popüler medyanın fMRI haberlerinde çoğunlukla gölgede kalan sınırlannın farkında olmak gerekir. Genellikle, fMRI deneylerinde tespit edilen BOLD sinyalindeki mevcut değişiklikler çok küçüktür. Verinin görülmesini kolaylaştırmak için eklenen renk kullanımı bu olguyu maskeleyebilir. Eğer heyin görüntüsünde bir bölge kırmızı, bir başkası yeşil görünüyorsa, sıradan biri hu değişikliklerin oldukça büyük bir fark gösterdiğini varsayabilir, ama aslında bu çok küçük bir fark olabilir. Araştırmacıların kullandığı renklendirme yöntemlerinden biri, beynin diğer taraflannı siyah bırakarak, sadece değişikliğin görüldüğü alanın renklendiril-mesidir. Bu, o alanda çalışanlar için uygundur, ama öğrencilerin deneyin koşullannda, beynin diğer kısımları uyuklarken, sadece renkli kısmın etkin olduğuna inanmasına yol açmıştır. Bu çıkarım çok yanlıştır, renklendirilmiş bölge sadece bir tek bölgedeki etkinlik alt sınırında meydana gelen değişiklikleri temsil etmektedir. Şüphesiz diğer taraflarda pek çok etkinlik sürmektedir. Muhtemelen bunların çoğu renklendirilmiş bölgedeki nöron işini desteklemektedir, ama etkinlik düzeyi dedirmedikçe göröntüye yansıtılmayacaktır.

Bir milimetreküp uzaysal çözünürlüklü fMRI tarayıcısı, yirmi yıl önceki tekniklere göre, çok büyük bilimsel heyecan verir. Yine de 1 milimetreküp kortikal dokuda ortalama 100.000 nöron ve l milyar sinaps olduğunu hatırlamak gerekir. 15 BOLD sinyali, elbette, l milimetreküp içindeki her bir nöronun etkin-

15    Sayılan yuvarlama için Terry Sejnowksi ve laboratuvanna teşekkürler.

liğindeki -bazısı az, bazısı çok, bazısı sıfır- değişikliği göstermez. En fazla birkaç saniye içindeki ortalama etkinliği yansıtır. Belli bir vokseldeki nöron ağının yürüttüğü işlemleri (adım adım) irdeleyebilir.

Ostelik 1 milimetreküpteki nöronlann bazısının sadece kısa bağlantıları, bazılannınsa santimetrelerce uzanan, bu nedenle de vokselde temsil edilen popülasyonun sınırlannın ötesine giden bağlantılan bulunacaktır. Bazıları başka yerlerden girdi alacak, bazılan başka yerlere girdi gönderecektir, ama BOLD sinyali bu bilgi akışına duyarlı değildir. Küçük bir alanda etkinlik artışı gösteren fMRI sinyalini gözlemek yirmi çocukla dolu gürültülü bir odada giderek yükselen bir bağırtı duymaya, ama yirmi çocuğun ne yaptığını bilememeye benzer. Üstelik siz mutfaktayken ayırt edilebilir bir bağırtı duyulmaması haylazlık yapılmadığı anlamına gelmez. Kısaca, fMRI nöronlar ve ağlannda mikro seviyede olan biteni ortaya koymaz. Bu olmadan, PFK işlemlerinin ve işlerinin temeline inmek sorunludur. Yine de tekrar etmek gerekirse, fMRI insanlarda beyin örgütlenmesini araştırmak için muhteşem bir tekniktir. Örneğin psikopatlarla kontrol deneklerinin beyinleri arasındaki farkları görmemize izin verir. 1

fMRI veri analizlerini kolay anlaşılır görsel biçimlere dönüştürmek, araba modelini (örneğin Cadillac Seville veya Ford Crown Victoria) ayırt etme gibi belli bir görevi yerine getiren deneğin beyninin renklendirilmiş görüntülerinin belli araba modellerini ayırt etmeye aynlmış modüller gibi görülerek, kor-teksin göreli olarak, otonom modüllere ya da merkezlere sahip olduğu fikrini güçlendirmektedir. Beyin bölgesel özelleşmeler göstermesine rağmen, otonom modüller fikri özelleşmiş bölgelerden çok daha fazlasını ifade eder, bir modüldeki nöronlann sadece o göreve aynldığı ve o görevin sadece o nöronlar tarafından yapıldığı anlamına gelir. Korteksin otonom modüllerden meydana geldiği hipotezi bazı psikologlara beynin her bir aletin birbirine göre otonom olduğu İsviçre çakısı gibi örgütlen-

diği iddiasını esinlemiştir.17 Buna karşı çıkan temel anatomik gerekçe, yolların döngüsel doğasıdır; ileri, geri, yan yollar, uzun ve kısa yollar vardır. Korteksin her yerinde bilginin geçişimini ve ayrışmasını görürüz.18 Otonom modül hikayesi mevcut fMRI verileriyle tutarlı olabilir, ama bu verilerle güçlü bir şekilde desteklenmez. Seçilen bölge, nihayetinde, sadece dinlenme hali ile (örneğin araba modeli tespiti gibi) bir görevin yerine getirildiği hal arasında mütemadiyen farklı olan bölgedir. Bu bölge diğer pek çok beyin alanından veri almadıkça, araştırılan işlev (araba modelinin tespiti) yerine getirilemez. Beyinde bağlantı-lılık elzemdir, döngülü yollar kuraldır. Bunların hepsi, "İsviçre çakısı" tipindeki modülerlik bakışını bulandırır. 19

PFK araştırmacılarının karşı karşıya kaldığı tek sorun durumu ortaya koyacak teknikleri tasarlamak değildir. Derin anlamda, PFK'nın işlerinin ne olduğundan emin değiliz: Doğru sözcükleri mi kullanıyoruz? Lezyon ve fMRI verisini tercüme etmek sıklıkla, tatminin engellenmesi ve özdenetim gibi, bilindik zihin teorisi kategorilerini harekete geçirmeyi gerektirir. Yine de bu kategorilerin beynin bakış açısından olan biteni

17 Leda Cosmides, John Tooby ve Jerome H. Barkow, "Introduction: E-volutionary Psychology and Conceptual Integration." The Adapted Mind: Evolutionary Psychology and the Generation of Culture, ed. Jerome H. Barkow, Leda Cosmides ve John Tooby (New York: Oxford University Press, 1992), 3-15; ayrıca John Tooby ve Leda Cosmides, "The Psychological Foundations of Culture," The Adapıed Mind: Evolutionary Psychology and the Generation of Culture, ed. J. Bar-kow, L. Cosmides ve J. Tooby (New York: Oxford University Press, 1992).

18 Kaspar Meyer ve Antonio Damasio, "Convergence and Divergence in a Neural Architecture for Recognition and Memory," Trends in Neurosciences 32, no. 7 (2009): 376-382.

19 Nöroanatomi ve nörofizyolojiye dayanan modülerliğin daha güçlü bir versiyonunun ayrıntılı eleştirisi için bkz. Suhler ve Churchland, "Can Innate, Modular 'Foundations' Explain Morality?" Özellikle bkz. beşinci kısımdaki otonom modüller. Aynca fMRI'ın beyinde modüler örgütlenme açığa çıkarıp çıkarmadığına dair bkz. Stephen Jose Hanson ve Yaroslav O. Halchenko, "Brain Reading Using Full Brain Support Vector Machines for Object Recognition: There Is No 'Face' Identification Area," Neural Computation 20, no. 2 (2008): 486-503.

kavramaya uygun olup olmadığını sorgulamalıyız. Tersine, görsel korteksin ilk evrelerinde, kategorinin doğruluğu asıl sorun değildir. Örneğin bir nöronun uyaran hareketinin yatay doğrultusuna tepki vermeye ayarlı olduğunu söylemek makuldür. Ancak "tatmin erteleme" ya da "acele karar vermek" ya da "irrasyonel korku" gibi ifadeleri beyin devrelerinin gerçekten kabul edip etmediği o kadar net değildir. Örneğin irade zayıflığı ya da irade gücü gibi terimler PFK'daki işlevselliğe gerçekten denk düşer mi?

Botanikçiler, ot terimini bitkiler aleminde bir kategori kabul etmezler; kullanımı insanların birbirinden farklı ilgilerine ve tamamıyla konu dışı kriterlere bağlıdır. Bazı insanlar dere-otuna ot der, bazılarıysa yeşillik. Benzer şekilde, zihin ve beyin bağlamında, bazı terimler, örneğin karar verme, tepki engelleme, muhtemelen beyin devrelerinde haritalanabilir, ama bizim davranışsa! kelime haznemizden gelen diğer terimler, günlük hayatın sosyal yaşama dair işlerinde kullanışlı olsa da, PFK devrelerinde belki çok az haritalanabilir ya da hiç haritala-namaz. Bu teorik kaygı PFK araştırmaları yapan ve açıklayıcı kavrayış içeren terimlerle, farklı sebeplerin üst üste gelmesini içeren sinir krizi ya da büyük olasılıkla tek bir beyin özelliğine denk düşmeyen irade gücü gibi, kesin nöral kavrayışı mümkün olmayacakları ayırmaya çalışan nörobilim uzmanları için somut bir endişedir.20

Pragmatik ve basiretli bir ruhla, sosyal anlayış ve nöral mekanizmalar arasında bağ kuran, özellikle kendi ve diğerlerinin zihinsel durumlarını nitelemekle (zihin teorisi) ve ayna nöronlarla (birazdan anlatılacaktır) ilgili belli modern fikirleri etraflıca ele alacağız. Ayna nöronların zihinsel durumları niteleme becerilerini nasıl açıkladığına dair yaygın görüşler, kanıtlan toza toprağa boğarak alıp başını gittiğinden, gerçekten sağlam olup olmadıklarını görmek için bu fikirleri sıkıca yoklamak yararlı olabilir. Ancak bundan önce sosyal bilişin,

20 Russell A. Poldrack, Yaroslav O. Halchenko ve Stephen Jose Hanson, "Decoding the Large-Scale Structure of Brain Function by Classif-ying Mental States across Individuals," Psychological Science 20, no. 11 (2009): 1364-1372.

vicdan edinimini de içeren, ana konularına bakarak sahneyi kuracağız. Bu bölümün sonuna doğru, otizm ve kusurlu ayna nöronlar arasında bağ kurulup kurulmadığını ele alacağız. Bilinçsiz taklit denilen büyüleyici sosyal davranışa bakacak, insanların, bazı kuş ve memelilerin bunu yapmak için düzenli ve sürekli enerji harcamasına olası bir açıklama arayacağız.

Sosyal Bilgi, Sosyal Öğrenme, Sosyal Karar Verme

Primatların sosyal yaşamı kemirgenlerinkinden çok daha karmaşıktır. Örneğin babun sürülerinde sosyal statü anasoyludur - anneden kızına geçer. Babun sürüleri anaerkildir; genç erkek babunlar doğdukları sürüyü terk ederken, dişiler evde kalır. Her hayvan diğer hayvanın anasoyunu anlar, bu anasoyların birbirine göre başatlık sırasını ve anasoy içindeki sırayı bilir (daha yaşlı çocuklar daha genç olanlardan daha yukarı sıradadır).21 Tımar ilişkisi, tehdit ve özel sesler çıkartma büyük ölçüde birinin sosyal ortamdaki pozisyonuna bağlıdır. Sürüde kimin kim olduğunu, herkesin şöhretini, diğerlerinin kendinden ve muhtelif diğerlerinden ne beklediğini takip edebilmek çok fazla sosyal bilgi içerir. Doğru sosyal tahminler ve karar verme kapasitesi arttıkça -diğerleri aynı kaldığında- esenlik şansı da artar; bunun karşılığında, başarılı üreme şansı da artacaktır.

İster avcı-toplayıcılarda, ister çiftçi köylerinde ya da şehirlerde olsun, insanların sosyal yaşamı babunların ya da şem-panzelerinkinden bile çok daha karmaşıktır. Genelde insanlar karakter, mizaç, akrabalık ilişkileri ve kişilerin şöhretine dair ayrıntılı bilgiye sahiptir.22 Buna ilaveten, insanlar bağlama göre -düğün, cenaze, ticaret fuarı, afet, av, iş, savaş, vb- davranış ayarlamada özellikle beceriklidir. Çeşitli bağlamlarda nasıl davranılacağı bilgisi. ilişkin göreneğin açık talimatları olmaksızın öğrenilir. Sosyal uygulamaların bilgisini edinme

Cheney ve Seyfartb, Baboon Metaphysics, Bölüm 2.

22 Dunbar (Grooming, Gossip and the Evolution of Language) ı 50 kişiyi yakından takip ettiğimize inanmaktadır (bu sayı şimdi "Dunbar sayısı" diye bilinmektedir), ama gelir geçer bilgi daha yüksek sayıda olabilir.

motivasyonu beynin ait olmayı isteme ve ayrı tutulmaktan hoşlanmama eğiliminden ortaya çıkabilirse de, belli olgular ve beceriler edinilir. İnsan olmayan hayvanlardaki gibi, bazı insanlar diğerlerinden daha iyi ya da daha hızlı ya da daha verimli öğrenebilir.

İnsanlar mükemmel taklitçilerdir, belki diğer memelilerden çok daha ileri seviyededirler.23 Yaşlıların öğrendiği bir beceriyi taklit etme kapasitesi genç insana bambaşka bir avantaj verir: Her şeyi deneme ve yanılmayla öğrenmesine gerek yok-tur.24 Bir çocuk yaşlılardan ateş yakmayı ve onu canlı tutmayı, geyik avlamayı, kışa hazırlanmayı, kınk bir kemiği sarmayı öğrenebilir. Buna bağlı olarak, taklitle öğrenme dürtüsü ve yeni fikirlerle bu bilgiyi geliştirme eğilimi bir nesilden diğerine aktarılabilen bir şeyi akıllıca yapmanın yollarının kademeli birikimini üretir. Yani kültürü üretir.

İnsanlar, sosyal öğrenmede etkileyici derecede iyi olsalar da, türdeşlerden öğrenmede tek değildir. Papağanlar, kakadu papağanları, mina kuşları, sakalar, serçeler yetkin taklitçilerdir ve karmaşık şarkıları öğrenebilirler. Mahallemizdeki bülbül kimi zaman bıldırcın sesi çıkarır, sonra saka seslerine geçer, sonra da telefon sesi çıkarır. Arjantin mavi manakin kuşu gibi bazı kuşlar karmaşık dans hareketlerini öğrenir, dans gösterileriyle dişiler için rekabet eder.25 Şişe burunlu yunuslar eğitmenlerinin davranışlarını taklit eder,26 dağ aslanı ve vaşak gibi kimi yırtıcılar avlarını nerede bulacaklarını, iz sürmeyi ve avlarını öldürmeyi ebeveynlerinden öğrenirler. Anne dağ aslanı yavrularını eğitmek için inine yaralı bir tavşan getirir. Deneyimli mir-

23 Michael Tomasello, The Cultural Origins of Human Cognition

(Cambridge, MA: Ha^ard University Press, 1999); Michael Toma-sello ve diğerleri, "Understanding and Sharing Intentions: The Ori-gins of Cultural Cognition." Behavioral and Brain Sciences 28, no. 5 (2005): 675-691.

24 Albert Bandura, Social Leaming Theory (Englewood Cliffs, NJ: Prentice Hali, 1977). Aynca bkz. Elizabeth Pennisi, "Conquering by Copying." Science 328, no. 5975 (2010): 165-167.

25 Nicky Clayton bu konuyu ele almaktadır. Kuşların dansına şu adresten ulaşabilirsiniz: http://ww. youtube.com/watch?v=y MnwNyXODs.

26 Avital ve Jablonka, Animal Traditions, s. 90-100.

katlar gençlerin güven içinde öğrenebilmeleri amacıyla yaşam alanlarına iğnesi çıkartılmış akrepler getirirler. Özenle kontrol edilmiş, deneysel, şempanzelerde "kültür aktarımı" araştırmalarında Andrew Whiten, Victoria Horner ve Frans de Waal da şempanzelerin o beceriye sahip başka bir şempanzeyi izleyerek özgün yiyecek arama taktiklerini öğrendiklerini, ama eğer izlemezlerse bu yöntemi beceremediklerini bulmuşlardır.27 (Belirttikleri gibi, hayvanlarda taklide dair çalışmalarda hayvanın taklit edilmesi istenen davranışın ekolojik açıdan ilişkin olması elzemdir.) Antropologlarca yürütülen saha çalışmaları belli bir grup babunun daha üst başatlık sırasındaki erkeklere saldırgan akında bulunmadan önce (belki güven ritüeli olarak) birbirlerinin testislerini tutmak gibi kendi yerel adetleri olabileceğini ortaya koymuştur. Costa Rica'daki Lomas Barbudal Maymun Pro-jesi'ndeki beyaz yüzlü kapüşen maymunları da eşsiz yerel bir geleneğe sahiptir: Birbirlerinin gözlerine parmaklarını sokar, birbirlerinin parmaklarını yalarlar ya da bir maymun diğerinin kürkünden ısırarak bir parça kopartır ve sonra ikisi oyun yaparak elindekini alma mücadelesine girişirler.28 Hint şebeklerinde yenidoğan taklidi29 ve yavru orangutanlarda oyun esnasında yüz taklitleri gözlenmiştir. 30

27 Andrew Whiten, Victoria Horner ve Frans B.M. de Waal. "Confor-mity to Cultural Norms of Tool Use in Chimpanzees." Nature 437, no. 7059 (2005): 737-740; Victoria Homer ve Frans B.M. de Waal. "Controlled Studies of Chimpanzee Cultural Transmission." Prog-ress in Brain Research 178 (2009): 3-15. Daha fazla bilgi için aynca bkz. Andrew Whiten ve diğerleri, "Transmission of Multiple Traditi-ons within and between Chimpanzee Groups." Current Biology 17, no. 12 (2007): 1038-1043; F.B.M. de Waal ve K.E. Bonnie, "in Tune with Others: The Social Side of Primate Culture." The Ouestion of Animal Culture, ed. K. Laland ve G. Galef (Cambridge, MA: Harvard University Press, 2009). s. 19-39. Şempanzelerde alet kullanımının kısa ama zengin anlatımı için bkz. William C. McGrew, "Chimpanzee Technology.'' Science 328, no. 5978 (2010): 579, 580.

28    Bkz. S. Peny ve J.H. Manson, "Traditions in Monkeys." Evolutionary Anthropology: Issues, News, and Reviews 12, no. 2 (2003): 71-81.

29    Pier F. Ferrari ve diğerleri, "Neonatal Imitation in Rhesus Macaqu-es," PLoS Biology 4, no. 9 (2006): e302.

30    Marina Davila Ross, Susanne Menzler ve Elke Zirnmermann, "Rapid Facia) Mimicry in Orangutan Play." Biology Letters 4. no. 1 (2008): 27-30.

Köpeklerle ilgili fıkra gibi şu kanıtı anlatayım: Sabahlan erken saatte, ilk golfçüler gelmeden önce bizim iki golden ret-rivenmızı golf sahasında yürüyüşe götürürüm. İlk iki köpeğimize büyük zorluklarla kum engellerinden ve 'green'den uzak durmayı öğrettim ('green' ve 'fairway' arasında, eğer golfçü değilseniz, oldukça iyi bir ayrım var, ama çoğunlukla çim biçme seviyesine bağlıdır). Köpeklerden biri 13 yaşında ölünce, bir çift yavru köpek daha aldık. Her ikisi hızla Max'e, Max de onlara bağlandı. Golf sahasında yürüyüşe başladığımızda, ilk iki köpeğimiz gibi Duff ve Farley'yi de eğitmem gerekeceğini düşündüm. Ancak benim onları eğitmem gerekmedi, ne 'green'e ne kum engellere gittiler. Max birkaç ay sonra öldü, ama davranış devam etti. Taklit davranışı diye tanımlayabileceğim hiçbir şey görmemiştim, bu nedenle eğer Max'ı taklit ettilerse, bu gerçekten incelikle yapılmıştı.

Sosyal Becerileri Öğrenme

Son derece az gelişmiş beyinlerle doğan insan yavruları uzun bir süre ebeveynlerine ve onlara bakmak isteyen diğerlerine bağımlıdır. Doğumdaki bu gelişmemişliğin faydası, gelişen beyinlerin kendilerini bulduklan fiziksel ve sosyal dünyanın sayısız yol yordamına kendilerini ayarlamak için çevreyle etkileşimi kullanabilmesidir. Bu dünyada oynamak, etrafta gezinip aylaklık yapmak kullanışlı keşiflere yol açabilir. Yavru yırtıcılarda oyun açıkça avı öldürmede, çiftleşmede, savunmada yetkinlik kazanacaklan davranışlarla ilişkilidir.31 Öğrenmenin verim ve esneklikte, sıfırdan "kendi kendine inşa etmeye" göre evrimsel avantajı vardır.32

Yüksek seviyede sosyal hayvanların hepsinde yavrulann önce anne-babaları, sonra kardeşleri, kuzenleri vb olmak üzere, grupla geçinmeyi öğrenmeleri gerekir. Dişi yavru annenin göğsünü ısırmamayı, yürümeye başlayan yavru huysuz amca-

31 Panksepp, Affective Neuroscience, Bölüm 15.

32 Steven Quartz ve Terrence J. Sejnowski, Liars, Lovers, and Heroes: What the New Brain Science Reveals About How We Become Who We Are (New York: William Morrow, 2002), Bölüm 2.

dan uzak durmayı öğrenir, çocuklar sıralarını beklemeyi, hayal kırıklığıyla baş etmeyi, adil oynamayı, ufak tefek ev işlerine yardım etmeyi öğrenmelidir.

Vicdan Edinimi

Büyürken sosyal uygulamalara itaat ettikçe onay ve onları ihlal ettiğimizde onaylanmamayla karşılaşırız ve buna göre hoşnutluk ya da acı hissederiz.33 tık ahlaki öğrenme, davranış prototipleri çevresinde örgütlenmiştir, bazı olaylar (mesela hırsızlık) karşısında duygusal acı, bazı olaylar (mesela başkasını kurtarma) karşısında sevinç hissetmemizi sağlamak için ödül sistemine dayanır.34 Çocuk, örneklerle adillik, kabalık, kabadayılık, paylaşma ve yardım prototiplerini tanımaya başlar. Anlayışı kabilenin dedikoduları, masalları ve şarkılarıyla da şekillenir. Felsefeci Simon Blackburn şöyle der:

Çocuğun büyüdüğü duygusal ve ahlaki çevre pek çok yöne yayılmıştır, pek çok yüzü vardır, ona bakanlar tarafından dikkatle oluşturulmuştur. Diziler, hikayeler, destanlar, kötü adam ve kahraman dedikodularıyla doludur. Tebessüm, kaş çatmalar, takdir ve hoşnutsuzluk işaretleriyle tekrar tekrar anlatılır. Kademe kademe, pratik, taklit, düzeltme ve rafine-leştirmeyle yerleşir.35

Çocuk yerel uygulamaları bir kez içselleştirdikten ve ne beklenildiğini öğrendikten sonra, hile ya da hırsızlık yapmak aklına geldiğinde sonuçların imgesi büyük olasılıkla bu düşüncelere eşlik edecektir. Bunlara sosyal onaylanmama dahil ise, düşük seviyede bile olsa, acı, ağrı sistemi etkin olacaktır.

33    Jay A. Gottfried, John O'Doherty ve Raymond J. Dolan, "Encoding Predictive Reward Value in Human Amygdala and Orbitofrontal Cortex." Science 301, no. 5636 (20031: l 104-ll07; Ann M. Graybiel. "The Basal Ganglia: Learning New Tricks and Loving it." Current Opinion in Neurobiology 15, no. 6 (20051: 638-644.

34    R.M. Hare, Moral Thinlcing: Its Levels, Method and Point (Oxford: Clarendon Press, 19811.

35    Blackburn, "Response to Hauser's Tanner Lecture."

Çocuğun böylece planın yanlışlığını fark ettiği söylenebilir. Aynı şekilde, vicdanının bunun yanlışlığını dile getirdiği de söylenebilir (Şekil 3.8 ödül sistemini göstermektedir).

Dışlanmanın ve onaylanmamanın genel acısı öylesine caydırıcıdır, onaylanmanın ve ait olmanın hazzı öylesine ödüllendiricidir ki. sosyal uygulamalara dair öğrenilenlerin onlara eşlik eden güçlü duygusal değeri vardır. Doğru ve yanlışa dair bu hisler öylesine güçlüdür ki, ilahi diye nitelendirilebilir ve uygulamalar nesnel ve evrensel görülür. Kişinin kendi kabilesinin uygulamaları mutlak ve rasyonel gözükebilir; farklı uygulamalar ise barbarca ve irrasyonel görülebilir.

Her şey hesaba katıldığında, ödül/ceza sistemiyle sosyal standartların içselleştirilmesi muhtemelen insan sosyal gruplarının işine fazlasıyla yaramaktadır. Bireyler grubu, köleliğin kaldırılması gibi bir ilkeyi, hatta cennet fikrini savunurken çok fazla risk alır, hayatlarını bile tehlikeye atarlar. Bu içselleştirme aynı zamanda hakim uygulamaların ciddi eylemsizliğe sahip olduğu ve ancak yavaş yavaş, azar azar değişebileceği anlamına gelir. Uygulama uzun yılların bilgeliğini içeriyorsa bu eylemsizlik faydalı olabilir. Koşullar değişiklik gerektirdiğinde ise zarar vericidir. Değişikliğin yararlı olacağının fark edilmesine rağmen, örneğin dişilerin eğitiminin grubun ekonomik zenginliğini artıracağı fark edilse de, tavırlar yavaş değişir, ama değişebilirler, genelde değişim yaşlılardan ziyade gençlerde meydana gelir ve akraba tanıdık dışındaki temas fazlaysa değişim olasılığı artar.36

Bazı kökleşmiş tavırlar, mesela ırkçılık şeklinde, diğer gruba düşmanlık, değişikliğe özellikle dirençli olabilir. Bu durumlarda, sosyal uygulamaların derinlere işlemiş içselleştirilmesi gruba fayda sağlamaz, aksine istikrarsızlığa, sosyal ve başka pek çok farklı bedele katkıda bulunur. Yakın zamanlarda, Rwanda'daki ve Balkanlar'daki etnik çatışmalar bize diğer gruba yönelik düşmanlığın yıkıcı değişmezliğini hatırlatmıştır.

36    Değişimi motive eden koşullar için bkz. Boyd ve Richerson, "Solving the Puzzle of Humarı Cooperation."

Kendine ve Diğerlerine Zihinsel Durum Atfetmek Eğer diğerlerinin davranışlarını tahmin etmeyi öğrenebilirsek, genellikle sorunları öngörüp onlardan sakınabilir ya da öngördüğümüz fırsatlardan faydalanabiliriz. Karmaşık davranışları tahmin ederken, diğerlerinin davranışlarını zihinsel durumlarının ifadesiyle yorumlamak son derece avantajlıdır. Böylece birinin hatasını yanlış algılama ya da dikkat eksikliğiyle açıklayabilir, ailesini korumadaki yüksek motivasyonu sebebiyle köyün savunmasına katılacağını tahmin edebiliriz.

Belli bir beden hareketini belli bir sonuca bağlama stratejisiyle karşılaştırıldığında (örneğin el kaldırılması-ışığın kapatılması), diğerlerinin davranışlarını niyet, algı gibi zihinsel durum terimleriyle tercüme etmek tahminin etkisini artırabilir. Sebebi şudur: Aynı hareket çok farklı niyetlerin sonucu olabilir. Mesela avcu yumruk yapıp başparmağı kaldırmak yerel kullanıma göre pek çok anlama gelebilir: Bazı futbol oyuncuları bunu özür dilemek için yapar; kanocular, pilotlar, "Gidelim" için kullanır; Romalılar "Bırak gladyatör yaşasın" anlamında kullanmıştır; Ortadoğu ülkelerinde "defol git" anlamına gelebilir. Böylece belli hareketleri belli sonuçlarla eşleştirmek yerine, davranışlarınızı niyetlerinizin ya da hislerinizin terimleriyle yorumlayabiliyorsam bir sonraki hamlenizin ne olacağına dair tahminim daha etkili olur. Bu daha soyut temsil durumuna ulaşabilmek diğer kişinin neye niyetlendiğinin soyut temsilinin yapılandırılmasına arzular, inançlar, şöhret, bağlam ve daha pek çok şey hakkındaki geçmiş bilgisinin girmesini gerektirir. Tersi bakış açısıyla, aynı niyet çok farklı şekillerde gerçekleştirilebilir; çeşmeye eğilerek, dereden avcuma su doldurarak ya da ağzımı açıp başımı havaya kaldırıp yağmur suyunun ağzıma girmesini sağlayarak su içebilirim.37 Bin şekilde hile, bin şekilde işbirliği yapabilirim. Bir kez daha, ne yaptığının yorumlanması, bunun he-

37    Hickok, "Eight Problems." Aynca bkz. Gregory Hickok, Kayoko Oka-da ve John T. Serences, "Area SPT in the Human Planum Temporale Supports Sensory-Motor lntegration for Speech Processing," Jour· nal ofNeurophysiology 101, no. 5 (2009): 2725-2732.

defler ve niyetlerle yapılması, belli hareketleri belli sonuçlara bağlamaktan daha soyut ve etkilidir.

Sadece tahminin doğruluğu artmakla kalmaz, zihin durumlarını yorumlamada sistematik bir çerçeveye sahip olmak, daha da sofistike etkileşime giden, yepyeni bir anlayışın dünyasına kapılan açar. Ne kastettiğimi anlatmak için basit bir örnek vereyim: Evimin bahçesinden çocuğunuzun göle doğru gittiğini ve sizin de belli bir mesafe arayla arkasından yürüdüğünüzü gördüğümde, göle doğru yürüyen ufaklığı gördüğünüzü bilirsem, yüzmeye giderse güvende olmasını istediğinizi, benim cankurtaranlık yapmayacağımı düşündüğünüzü bildiğimden ufaklıkla beraber göle kadar yürüyeceğinizi tahmin ederim. Eğer ufaklığı görmediğinizi bilirsem sizi uyarıp göle doğru gitmenizi söylemem gerekir. Buradaki husus şudur: Çeşitli zihinsel durumlar arasında sistematik bağlantı kurarak, sosyal dünyada yönümüzü bulmak ve ilerlemek için harika bir yöntem edinmiş oluruz. Bu faydalan göz önünde tutarsak, zihin teorisine sahip olma -diğerlerinin ve kendinin zihinsel durumuna atıfta bulunma becerisi-temsili uygulamalar terimleriyle etkili yorum ve açıklamayı destekler denebilir.

Bazı insanlar, bölüm toplantıları ya da siyasi toplantılar gibi çok karmaşık sosyal ortamlarda diğerlerinden çok daha beceriklidir. Örneğin Jon Stewart (The Daily Show'un sunucusu) konukları hakkındaki bilgilerin yanı sıra, konuklarının hisleri, korkuları, beklentileri ve algılarının birbiriyle etkileşimini tartmada olağanüstü beceriklidir. Böylece sohbeti son derece anlayışlı, ama aynı zamanda konuklarının gardını düşürecek şekilde rahatça yönlendirir. "Zihin teorisi" isminin kullanımını destekleyen kesinlikle zihin durumları .atfetme çerçevesinin sistematikliğidir. Parçalar, bir bilimsel teorideki gibi, dinamik bir bütün geliştirecek şekilde birbirine örülmüştür.

İnsanlar hedef, arzu, niyet, duygu ve inanç atfetmede beceriklidir. Dünyayı bir başkasının bakış açısıyla görebiliriz, gelecek için olası senaryolar hayal edebiliriz. Diğerlerinin sıkıntı ve acılannı anlayıp paylaşabiliriz. Maymunların, şem-

panzelerin ve çalı kargalarının davranışları göz önüne alındığında, diğerlerinin zihinsel durumlarına atıfta bulunma kapasitesi ile diğerlerinin neyin peşinde olduğunu tahmin etmenin temsili gücünü edinmenin sadece insanlara mahsus olmadığı görülür.38

Diğerlerinin zihinsel durumlarına atıfta bulunma kapasitesi çok zenginleşmiş, gelişmiş ya da az gelişmiş olabilir. Hint şebekleri basit hedefler ve hisler atfetmede oldukça doğru tahminlerde bulunurken, karmaşık hedefler atfetmede şempanzeler ve insanlardan daha zayıftırlar. İnsanlann amaçlarına duyarlılık amacıyla üretilmiş köpekler, sahiplerinin ne istediğini ya da ne yapacağını tahmin etmede olağanüstü becerikli gözükürler. Lisan temsili çerçevenin geliştirilmesine artı sağlayabilirse de, zihinsel atıfta bulunmanın en azından ilkel halinde, gerekli değildir - çalı kargalarında, şempanzelerde lisan yoktur. Üstelik çocuklar zihinsel atıfta bulunma dilini öğrenebildiklerine göre, muhtemelen üzerine inşa edebilecekleri temsili becerileri halihazırda mevcuttur. Psikologlar bu kapasite için bazen "zihin okuma" demeyi tercih ederler, ama ifade veri elde etmekten ziyade bilişsel bir hüner ifade ettiği için, ben alçakgönüllü şekilde "zihinsel atıfta bulunma kapasitesi" terimini kullanmayı tercih ediyorum.39

Şimdi odaklanmak istediğim sorular şunlar: Diğerlerine ve kendine zihinsel durumlar atfetmede içerilen çeşitli becerilerin altında yatan nöral mekanizmalar hakkında neler bilinmektedir? Bu kapasitenin, bağdaşık temsili şema meydana getiren pek çok birbirine geçmiş bileşene (niyetler, inançlar, hisler, arzular vb) dayandığı varsayıldığında, bu şemanın içsel dinamikleri nelerdir? Bağdaşımı nerede içerilir, nerede teşkil edilir?

38 Nathan J. Emery ve Nicola S. Clayton, "Comparative Social Cogniti-on." Annual Review of Psychology 60, no. 1 (2008): 87-113; Clayton, Dally ve Emery, "Social Cognition by Food-Caching Corvids."

39 Chris D. Frith ve Uta Frith'i takip ediyorum, "The Neural Basis of Mentalizing." Neuron 50, no. 4 (2006): 531-534.

Ayna Nöronlar ve Zihinsel Atıfta Bulunma (Zihin Teorisi)

Diğerlerinin zihinsel durumunu anlamadaki nöral mekanizmalar üzerinde düşünen pek çok bilişsel bilim insanı Hint şebeklerinde ayna nöronun keşfedilmesiyle çok umutlandılar.40 Bu keşif Parma Üniversitesi'nde, Giacomo Rizzolatti laboratu-vannda yapıldı ve ilk kez 1992 yılında bildirildi.41 Ayna nöronlar maymunun frontal korteksindeki nöron altkümesidir (tam olarak, premotor kortekste ve inferior parietal kortekste [IPI F5 diye adlandınlan alan), (Şekil 6.2 bu alanlann yerini göstermektedir). Bu nöronlar hem başka biri, bir nesneyi kavradığında (örneğin ağzına yiyecek koyduğunda) hem de kendisi bu eylemi yaptığında (bu örnekte maymun ağzına yiyecek koyduğunda) tepki vermektedir. Test edilen F5 nöronlannın yüzde l 7'si bu özelliği göstermektedir. Anlamsız hareketler, nesnesiz hareketler, bir nesnenin öylece durması ya da bedenin geri kalanı görülemezken elin hareketi maymundaki bu özel nöronla-n harekete geçirmez.

40 Vittorio Gallese, "Motor Abstraction: A Neuroscientific Account of How Action Goals and Intentions Are Mapped and Understood," Psychological Research 73, no. 4 (20091: 486-498; Giacomo Rizzolatti ve Laila Craighero, "The Mirror-Neuron System." Annual Review of Neuroscience 27, no. l (20041: 169-192.

41 G. Pellegrino ve diğerleri, "Understanding Motor Events: A Neuroph-ysiological Study." Experimental Brain Research 91, no. l (19921: 176-180. Tarihinin özeti için bkz. Giacomo Rizzolatti ve Maddalena Fabbri-Destro, "Mirror Neurons: From Discovery to Autism." Expe-rimental Brain Research 200, no. 3 (2010l: 223-237.


main-18.jpg

Şekil 6.2 A (Üst): Ayna nöronların ilk kez bulunduğu. premotor korteksteki F5 alanını gösteren maymun beyni çizimi. Fl primer motor alandır. F2, F4 ve F5 motor stripin önündeki premotor alanlardır; AS arkuata sulkus. B (Alt): Alan 44'ü (inferior fron-tal girusun bir kısmını) gösteren insan beyninin frontal bölümünün çizimi. Bu alanın F5 ve insan beyninde Broka alanı diye de bilinen alan 45 ile homolog olduğuna inanılır. Taralı alanlar anatomik ve işlevsel açıdan homolog alanları göstermektedir. IF: inferior frontal sulkus; SF: superior frontal sulkus; IPA: inferior presentral sulkus; SP: superior presentral sulkus. Diğer sayılar alanların Brodman numaralandırmasını gösterir. Alıntı: G. Riz-zolatti ve M. Arbib, "Language within Our Grasp," Trends in Neu-rosciences 21 (1998):188-194. Elsevier'in izniyle.

İlk keşfin ardından, Rizzolatti laboratuvarı ayna nöron-lann gözlenen iki benzer eylem arasındaki çok küçük farklılığa duyarlı olabileceğini gösterdi.42 Her iki hareket kinetik açıdan çok benzer olduğunda bile bazı nöronlar almak-için-avuçlamaya yemek-için-avuçlamadan farklı tepki verdi. Örneğin maymun omzunun üstündeki kapta bulunan nesneyi kavramak için uzandığında ya da birinin bu hareketi yaptığını gördüğünde nöronların bir altkümesi tepki verir, ama bu nesneyi kavrayıp ağzına götürdüğünde ya da bunun yapıldığını gördüğünde başka bir nöron popülasyonu tepki verir.43 Rizzo-latti laboratuvarı raporlarında bu veriyi bu nöronlann eylem anlayışı kodladığını gösterir şeklinde yorumlamıştır, yani bu nöronların bir hedef ya da niyet temsil ettiğini kastetmişlerdir. Bu iddianın heyecan yaratması hiç şaşırtıcı değildir, çünkü ayna nöronlar ve zihinsel duruma atıfta bulunma -en azından bir zihinsel duruma, yani niyete atıfta bulunma- arasında bir bağ kuruyordu. Bu doğrultuda, ayna nöronlann keşfi zihinsel atıfta bulunmanın nörobiliminin anlaşılmasına bir kapı açabilme olasılığını doğurdu.44 Elbette, son derece heyecan verici bir olasılıktı.

Ayna nöronlann niyetleri kodlayabileceği fikrinden ilham alarak, daha hırslı bir hipotez etkisini gösterdi: Belki ayna nöron sistemi, sayesinde sadece niyetler değil, korkular, arzular, hisler ve inançlar atfedebildiğimiz, "zihin teorisi"ne sahip olmamızı açıklayabilirdi. Ayna nöronların keşfinin hemen hemen zihin okumanın açıklamasını sonuçlandırdığı fikri bilişsel bilim insanları arasında hızla popüler oldu. İnsanlar ayna nöronları sanki zihinsel atıfta bulunmayla bağlantısı temelde açıklama gerektirmeyecek kadar -ya da neredeyse o kadar- açıkmış gibi ele aldılar. 1998 yılında nörobilim uzma-

42 Vittorio Gallese ve diğerleri, "Action Recognition in the Premotor Cortex," Brain 119, no. 2 (1996): 593-609.

43 Leonardo Fogassi ve diğerleri, "Parietal Lobe: From Action Organi-zation to Intention Understanding." Science 308, no. 5722 (2005): 662-667.

44 Gallese, "Motor Abstraction"; Lindsay M. Oberman ve diğerleri, "E-EG Evidence for Mirror Neuron Dysfunction in Autism Spectrum Disorders." Cognitive Brain Research 24, no. 2 (2005): 1 90-198.

nı Vittorio Gallese ve felsefeci Alvin Gold.man ayna nöronların simülasyon süreciyle diğerlerinin zihinsel durumlarını tespit etmeyi desteklediğini ileri sürdüler. Böylece ayna nöronların işlevi terimleriyle zihinsel atıfta bulunma işlemine genel bir hipotez sundular.45 Tamam ama beyin bu sonuçlan üreten bir simülasyonu nasıl icra eder?

Simülasyonla zihinsel atıfta bulunmanın şu şekilde işlediği varsayılır: Sizin belli bir davranışı yaptığınızı gördüğümde, örneğin ağzınıza doğru bir yiyeceği götürdüğünüzde, benim premotor korteksimdeki nöronlar bu harekete öykünür, hareketi yapmadan hareketi eşleştirir. Eğer sonuçtaki nöron etkinliği ben bir yiyeceği ağzıma götürmeye niyetlendiğimde meydana gelen etkinliğe uyarsa, sizin neye niyetlendiğinizi bilirim. Kendi simülasyonumda (yemeye niyetliyim) hareketin ne anlama geldiğini bildiğim için bunun sizin için de aynı anlama geldiği sonucuna varırım: yemeye niyetlisiniz. Şu şekilde açık-lanmaktadır: "Maymun yaptığı motor hareketin sonucunu bildiği için başka birinin eylemiyle bu eylemin yapılışı esnasında etkin olan nöronlar kümesi tetiklenirse, bu bireyin yaptığı motor hareketin amacını fark eder.n46 Önerilen mekanizma sadece niyete ve amaçlara atıfta bulunmaya açıklama getirmektedir, inanç ve duygulara atıfta bulunmanın nasıl işlediği sorusuna değil. Yine de oldukça umut vaat eden bir paketti.

Simülasyon önerisi cazipse de o dönemlerde büyük ölçüde spekülatifti ve yalnızca maymunlarda elde edilmiş bir nesnenin tutulmasında ve aynı eylemin gözlenmesinde aynı nöron altkümesinin etkin olduğunu gösteren bu verinin çok ötesine uzanıyordu. Nörobilim uzmanları itirazlarda bulunmakta gecikmedi. Mevcut veri daha yavan, yine de ilgi çekici başka bir hipotezi dışlamıyordu. Bu hipoteze göre, ayna nöronların hareketleri kodlaması çok duyarlı olabilirdi. Böylece almak-için-

45 Vittorio Gallese ve Alvin Gold.man, "Mirror Neurons and the Simu-lation Theory of Mind-Reading." Trends in Cognitive Sdences 2. no. 12 (1998): 493-501. Bu iddianın aynntılı eleştirisi için bkz. Rebecca Saxe, "The Neural Evidence for Simulation Is Weaker Than 1 Think You Think it Is." Phllosophical Studies 144, no. 3 (2009): 447-456.

46 Fogassi ve diğerleri, "Parietal Lobe." s. 665.

uzanmakla, yemek-için-uzanmak arasında aynın yapabilirlerdi. Bu hipotez, belirsizlikler içeren, birazdan göreceğimiz gibi kendi içinde sorunlu simülasyon hipotezi olmadan da bu verinin anlaşılabileceğini ileri sürüyordu. Parma laboratuvarında-ki maymunlar pek çok kez yiyecek ya da aletlerin tutulması durumunu deneyimlemişler, bu eylemleri gözlemişlerdi. Dikkatle bakıldığında, bu ilişkinin deneyime bağlı olması muhtemel gözüküyordu. Veriler göz önüne alındığında, bu tür çok-kipli (hem görmeye hem yapmaya tepki veren) nöronlar muhtemelen sadece, evet sadece çok-kipli nöronlardır. Eğer öyleyse, onların tepki özellikleri duyusal ve motor geçişmenin, maymunun kendi elini gözlemesi ve hareketi yapması arasındaki bağlantıyı kodlama ve sonra da bunu bağlam-duyarlı şekilde genellemesi sonucudur.47 Bütün anlamlanyla zihinsel atfetmenin (bu her ne demekse) olan bitenle hiç ilişkisi olmayabilir.48 (Bu yorum hiçbir şekilde bağlantılı öğrenmeyi "sadece bağlantı" diye aşağılamaz, çünkü etkileri son derece zengin olabilir.)

Niyete atıfta bulunmanın simülasyon içeren hipotezinin, nasıl işlediğini açıklayacak mekanizmanın tarifiyle geliştirilmesi gerekmektedir. 2005'te, Rizzolatti laboratuvarında önemli bir rapor yayınlanmıştır: "Niyeti anlamaya dair bu mekanizma oldukça basit gözükmektedir. Hangi motor zincirinin etkinleştiğine dayanarak, gözlemci eylemi gerçekleştirenin, en büyük olasılıkla, ne yapacağının içsel temsilini edinecektir. Daha karmaşık olan, belli bir zincir seçiminin nasıl oluştuğunu belirlemektir. En nihayetinde, gözlemcinin gördüğü sadece

47 Cecilia Heyes, "Where Do Mirror Neurons Come From?" Neurosci-ence & Biobehavioral Re^ews 34, no. 4 (2010): 575-583. Meyer ve Damasio, "Convergence and Divergence in a Neural Architecture for Recognition and Memory."

48 Bkz. Erhan ôztop, Mitsuo Kawato ve Michael Arbib, "Mirror Neu-rons and Imitation: A Computationally Guided Review." Neural Net-works 19, no. 3 (2006): 254-271. Simülasyon-ayna nöron konusunun eleştirisi için bkz. Pierre Jacob, "What Do Mirror Neurons Contribute to Human Social Cognition?" Mind & Language 23, no. 2 (2008): 190-223. Aynca bkz. Gregory Hickok, "Eight Problems for the Mirror Neuron Theory of Action Understanding in Monkeys and Humans." Joumal of Cognitive Neuroscience 21, no. 7 (2009): 1229-1243.

bir yiyecek ya da nesneyi tutan bir eldir."49 Özetle, simülas-yon teorisi başka birine niyet atfetmedeki beyin sürecinin üç adımdan oluştuğunu söyler: 1) gözlenen hareket gözleyenin kendi motor sistemindeki etkinleşmeyle eşleştirilir; 2) bu belli hareketin gözleyendeki niyeti otomatik temsil edilecek ve böy-lece ona bildirilecektir; 3) gözlemci gözlenen kişiye aynı niyeti atfedecektir. 50

Bu üç adım iç içe geçmiş üç sorunla karşılaşır: Beyin eşleşen motor zinciri seçimini nasıl gerçekleştirir? Başkasının hareketini gözleyerek ve simüle ederek, beyin bu hareketi yapmaktaki kendi niyetinin temsiline nasıl ulaşır? Beyin, hareketin simülasyonundan gözlemlenen bireyin niyetine ilişkin nasıl karar verir? Fogassi'nin 2005 tarihli makalesinde itiraf ettiği gibi, sadece hareketten, gözlenen kişinin niyeti hakkında fazla bir şey söylenemeyebilir, ancak Fogassi bu sorunun ne kadar zor olduğu üzerinde durmaz. Ama bu eksik parçadan fazlasıdır, ciddi bir sorundur.

Diyelim ki ben birinin kolunu hareket ettirdiğini görüyorum. Bana el mi sallıyor ya da arkadaşlarına mı işaret ediyor? Sadece esniyor mu ya da bir soru mu sormak istiyor? Beni şaşırtmaya mı çalışıyor, yoksa beni görmedi mi? Gördüğümüz gibi. zihinsel atıfta bulunma söz konusuyken, hareketler ve sonuçlan arasındaki ilişki niyete dair normal sorulara cevap vermede bizi pek uzağa götürmez. Çok daha fazlasını bilmek gerekir: Örneğin gözlenen kişi muhtemelen ne düşünüyordur, ne biliyordur ve ne istiyordur? Yani beynim sadece elin havaya kalktığını görürse, halen niyetinizin ne olduğuna dair bir ipucu elde edememişimdir.

Beynin gözlemdekiyle eşleşecek "motor zincirin" hangisi olduğunu nasıl kestirdiğini -ilk bulmacayı- irdelemek için Erhan Ôztop, Mitsuo Kawato ve Michael Arbib yapay bir nöral ağ modeli geliştirdiler.51 Standart eğitim algoritmasını kullanan mo-

49 Fogassi ve diğerleri, "Parietal Lobe." s. 666. Aynca bkz. Marco Ia-coboni ve diğerleri, "Grasping the Intentions of Others with One's Own Mirror Neuron System." PLoS Biology 3, no. 3 (2005): e79.

50 Hickok, "Eight Problems."

51 ôztop, Kawato ve Arbib, "Mirror Neurons and Imitation."

delleri ilk önce belli bir hareketin yapılması ve kendini-gözleme arasında bağlantı yaparak öğreniyor, sonra ağ diğerlerinin hareketinin gözleminin fark edilmesine doğru genişliyor. Model, kolunu kaldırarak selam verme ya da el sallama gibi karmaşık hareketleri değil, yalnızca kolunu kaldırma gibi basit hareketleri modellemeyi başarmıştır ve diğerlerinin sadece basit hareketlerini "anlama"yla sınırlıdır. Modellemenin başansını küçümsemeden, basit eylemlerin çoğunun arkasında daha yüksek seviyede niyet bulunduğunu görebiliriz. Bu noktayı şöyle vurgulayayım: Pek çok farklı niyet sebebiyle elimi kaldırabilirim: öğretmene soru sormak, askerleri görevlendirmek, avcı ar-kadaşlanma yerimi bildirmek, omuz kaslanmı esnetmek, yeni okul inşasına oy vermek vb.52 En son ne zaman sadece elimi kaldırmak için elimi kaldırdığımı hatırlamıyorum; belki çocukluk karyolamda. Bir hareketi sadece aynalamak yüksek-seviye niyet kapsamına girmez, -muhtemelen zihin teorisi de içeren pek çok ilişkin bilgi gerektiren- doğru niyet seçimine yetmez.

Nöral ağ modelinin mevcut biçiminin başka bir limiti, eyleme niyet atfetmenin gözlemcinin kendisinin hareketi daha önce yapmış olmasını gerektirmesidir. Daha önce yapmadığımız eylemleri anlayabilir miyiz (onlara uygun niyet atfedebilir miyiz)? Çoğunlukla evet. Eğer en az bir kere ineğin nasıl sağıldığını gördüysem, -ben kendim hiç süt sağmamış olsam da- başka bir sefer ineği bağlamalannın, bir tabure getirmelerinin ve kovayı ineğin altına yerleştirmelerinin arkasındaki niyeti fark edebilirim. (Bu süt sağmayı beceremeyen köpeğim için de geçerlidir.) Üstelik bir devenin nasıl sağıldığını hiç görmesem de, böyle bir durumda, inek sağılmasındaki bilgimi kullanarak kurduğum benzeşmeyle çabucak neler olup bittiğini anlanm. Keza bir milyon eylem için de bu böyledir; diş çekme, cenaze hazırlığı, bacak ampütasyonu, çıkık oturtma, ayı balığı zıpkınlama vb. Hatta daha önce yapmadığım ve gözlemlemediğim, tavşanın derisinin yüzülmesi, takoz koymak, zeplinle seyahat etmek ya da planörle uçmak gibi bir hareketi bile anlayabilirim.

52 Pierre Jacob ve Marc Jeannerod ("The Motor Theoıy of Social Cog-nition: A Critique," Trends in Cognitive Sciences 9, no. l (2005): 2125) bunu genelde ayna nöron hipotezi için yapmaktadır.

Eğer niyete atıfta bulunmayı sadece yapay, sınırlandırılmış alanda ele alırsak, örneğin gözlemcinin daha önce sıklıkla yaptığı, son derece aşina olduğu eylemleri içeren basit motor niyetleri atfetmeyi ele alırsak, o zaman ôztop, Kawato ve Arbib modeli bir ilerleme gibi gözükür. Ancak günlük hayatın içindeki niyetlerin zenginliği üzerinde düşünmeye başladığımız an, bu ilerleme doğru yolda olsa da sırurlıdır.53 Soru bu modelin bizi doğru ilk adıma götürüp götürmeyeceği, yanlış bir adım olup olmayacağıdır.

Buradaki husus şudur: Sihirli bir değnek olmaksızın, sizin hareketinize dair beyin simülasyonumun benim ya da sizin niyetinizin beynimde temsil edilmesi sonucunu doğurması olası değildir. Şu işe bakın ki, olası gözüken şudur: Diğerlerini hayalimizde simüle edebiliyorsak, bu kısmen, zihin teorisiyle gelen becerilere zaten sahip olduğumuz içindir. Diğer yönde gitmek -bu becerileri sadece hareketin simülasyonu terimleriyle açıklamak- umut vaat etmemektedir.

Karşı çıkılsa da eleştiri yerindedir, ama sosyal becerilerin nasıl edinildikleri ve geliştiklerine dair daha iyi bir teorim var mı? Ne yazık ki yok, ama geleceği belirsiz gözüken bir yaklaşımı araştırarak iyi bir teori arayışından başka bir yöne gitmeye eğilimli değilim.

Başka birinin kolunu kaldırmasına niyet atfetmenin (örneğin soru sormak istiyor) gözlemci bu hareketi yapıyor olsaydı gözlemcinin niyetinin ne olacağının beynindeki temsiline dayandığı farz edilmektedir. Kendine niyet atfetme (adım 21 simülasyon hikayesinin kolay kısmı farz edilir. Rizzolatti'nin 2005 tarihli makalesinde gözüken basitliğin arkasında (gözlemcide motor komutlar zinciri etk.inleştiğinde, gözlemci neye niyetleneceğini büirl, uöz-bilgi"yi destekleyen, devasa, çoğu halihazırda bilinmeyen nöral karmaşıklık vardır.54 Nöral terimlerle neye niyetlendiğimin, neye inandığımın, neyi arzuladığımın, ne hissettiğimin farkında olmak hiç açık değildir.

53 Adil olmak adına belirtmeliyim ki Öztop, Kawato ve Arbib zihinsel atıfta bulunmayı bütünüyle açıkladıklannı iddia etmiyorlar, modellerinin sımrlan konusunda netler.

54 Marc A. Som.mer ve Robert H. Wurtz, #Brain Circuits for the Internal Monitoring of Movements,w Annual Review ofNeuroscience 31, no. 1 (2008): 317-338.

Şu şekilde düşünün: Premotor nöronlardaki etkinlik belli bir niyetle ilişkilendirilerek, örneğin aşağılamak yerine özür dilemek niyetiyle, diğer nöronlarda nasıl temsil edilir? Bilişimsel açıdan çok karmaşık olsa da, bir nöron sadece nörondur. Eğer bir nöral ağ, aşağılama niyeti gibi, karmaşık bir şeyi temsil ediyorsa, bunu yapabilmek için doğru girdiye sahip olması ve nöral devrede doğru yerde olması gerekir.55

iç gözleme dayanarak, Descartes birinin kendi zihinsel durumunun tekillerinin "şeffaf' ve belirgin olduğu sonucuna varmıştır; açık, yalın ve basittirler. Yani hangi zihinsel durumun vuku bulduğu ve neye dair olduğu (örneğin Kraliçe Elizabeth'in küçük köpeklerine ya da istiridyenin nasıl açılacağına dair bir düşünce) açıklama gerektirmez. Kartezyen felsefeye göre, kendini açığa vurma ruhtaki süreçlerin halidir. Ancak nörobilim bakış açısından, zihinsel durumlara atıfta bulunmanın karmaşık bilişimsel ve temsili mekanizmalarla desteklenmesi gerektiğini hepimiz çok iyi biliyoruz. Bu mekanizmalar hakkında ise neredeyse hiçbir şey bilmiyoruz.

Bu bilişimsel mekanizmalar, patolojik vakalarla çarpıcı biçimde belirginleşen normal kendine atıfta bulunmanın temelini açıklamalıdır. Bu patolojik vakalann örneklerinden biri beyinleri ikiye ayrılmış kişilerdir; dirençli epilepsi tedavisinde cerrahi müdahaleyle beyinlerinin iki yanın.küresi birbirinden ayrılmıştır. Bu, sağ ve sol yanmküreyi birbirine bağlayan sinir tabakası korpus kollozumun ortadan kesilmesiyle gerçekleştirilir. Bu müdahale komissürotomi olarak bilinir, etkisi sağ ve sol yanm-küre arasındaki iletişimi bozmasıdır. Bu kişiler, örneğin deneyi yürüten kişi sadece sağ yanın.küreye komut gönderdiğinde ("kapıyı kapat"), sol eliyle kasıtlı davranış gösterebilir. Korpus kollozumun kesilmesi sebebiyle, (konuşmada baskın olan) sol

55 Aynca blcz. Robert P. Spunt, Ajay B. Satpute ve Matthew D. Lieber-man, "Identifying the What, Why, and How of an Observed Action: An fMRI Study of Mentalizing and Mechanizing During Action Ob-servation," Joumal of Cognitive Neuroscience (2010): 1-12; Scott T. Grafton ve Antonia F. de C. Hamilton. "Evidence for a Distributed Hierarchy of Action Representation in the Brain." Human Move-ment Science 26, no. 4 (2007): 590-616; Susan S. Jones, "Imitation in Infancy." Psychological Science 18, no. 7 (2007): 593-599.

yarımkürenin korteksi sağda oluşan niyetin temsilinin erişimine sahip değildir; deneyi yürüten kişinin gönderdiği komut hakkında bilgisi yoktur. Nörobilim uzmanı Michael Gazzaniga'nın gözlemlediği gibi, eylem sorulduğunda, kolaylıkla cevap verir ("Esintiden sebep kapıyı kapattım").56 Sol yarımküre sadece sağın premotor etkinliğine erişimden mahrum değildir, tüm beden hareketinin gözlemine tam erişime sahip olmasına rağmen, motive edici şartlara -sağ tarafından alınmış komut, komuta tepki verme arzusu ve aklımıza gelmeyen başka şeylere- erişimden de mahrumdur. O zaman buradaki husus, birinin kendi niyetini bilmesinin sihirli bir şekilde belirgin olmadığı, ama bilginin incelikli örgütlenmesini gerektirdiğidir.

Yabancı el sendromu niyetler ve motivasyonlara dair kendilik bilgisinin arkasındaki karmaşıklığı gösteren başka bir örnektir. Bu nörolojik durumda, (sağ ve sol yarımküre arasındaki daha küçük, bir başka iletişim tabakası) anterior kommis-surda ya da korpus kollozumda meydana gelen hasar kişinin elinin kendisinin hiç farkında olmadığı eylemler yapmasıyla sonuçlanabilir. Bazen sol ve sağ el birbirine ters hareketler yaparken (bir el telefonu alır, diğeri geri koyar), bazen bir el tost yapmaya başlarken, diğeri yulaf lapası yapmaya girişir. Daha aşırı durumlarda, hastanın bir eli kendisini boğarken, diğeri o eli boğazından çekmeye çalışabilir. Bu vakalarda, her bir motive edici niyet tek bir yarımküreyle sınırlı gözükmektedir, böylece iki el tarafından, birbirinden farklı niyetlerle yönlendirilen zıt hareketler yapılabilir.

Niyetime dair bilgimin aşikarlığı iç gözlemin yüzeydeki özelliğidir, iç irdelemeden gelen karman çorman nöral ayrıntıları maskeleyen beyin kendilik-modelinin bir kısmıdır. İşleri daha da karmaşık yapan, zihinsel durumlara dair açık olduğu iddia edilen doğruların aslında yanlış olmasıdır. Herhangi bir anda, görsel algınızın netliğinin (yüksek çözünürlük alanının) önünüzdeki bilgisayar ekranı kadar olduğunu aşikar varsayabilirsiniz. Her psikoloji öğrencisinin duyunca çok şaşırdığı gibi, aslında herhangi bir 300 milisaniyede, yüksek çözünürlük algı alanı sadece

56 Bu ve ilişkin konunun irdelemesi için bkz. Matthew Roser ve Mic-hael S. Gazzaniga, "Automatic Brains - lnterpretive Minds," Current DirP.ctions in Psychological Science 13, no. 2 (2004): 56-59.

kol boyu uzaklıktaki başparmağın ucu kadardır. Gözleriniz her saniye yaklaşık üç kere sek.meli kayış (odak doğrultusunda küçük bir değişi.klik) yapar, beyin de herhangi bir anda son derece kullanışlı ve ilgi çekici ekran ölçüsünde netlik samsı yaratmak için retinanın aldığı sinyalleri zaman içerisinde bütünleştirir. Bu uyarıyı ciddiye alırsak, niyetlerimizin kendinden-belirgin bilgisi gibi gözükenin kesinliğinden şüphe edebiliriz.

Buna ilaveten, niyetlerin kendilik-bilgisinin kesinliği ve hassasiyetine dair şüpheler sosyal psikologlarca yürütülen özenli deneylerle desteklenmiştir. 57 Verilerin, olağan karar verme işi esnasında niyetlerimizin bizim olgudan sonra bildirdiğimiz gibi belli ve somut olmadığını göstermesi belki de şaşırtıcıdır.58 Bazı durumlarda, daha ziyade, aynntılandınlmış belirginlik neden öyle yaptığımızı açıklamamız istendiğinde ortaya çıkar gözükmektedir: Neden A yerine B'yi tercih ettik? Örneğin bir alışveriş merkezinde yürütülen deneyde, geçenlere iki çeşit etiketsiz reçeli tatma şansı verilmiş, seçtiklerinin kendilerine ücretsiz verileceği söylenmiştir. Seçimlerini yaptıktan sonra, diyelim ki kayısı reçelini seçtikten sonra, deneyi ^râ-ten kişi etrafta dolanıp güya onlara vereceği reçeli ararken, kavanozları değiştirmiş ve onlara seçmedikleri reçeli -diyelim ki böğürtlen reçelini- vermiştir. Sonra bir kez daha tatmaları ve seçimlerini tasdik etmeleri istenmiştir, çoğunlukla bunu değişim hakkında yorumda bulunmadan yapmışlardır. Seçimlerini açıklamaları istendiğinde, böğürtlen (seçmedikleri, ama onlara verilen) en sevdikleri reçeldir gibi şeyler söylemişlerdir. Kavanozların değiştirildiğini fark etmemiş gözükmektedirler ve eğer değiştirildiği söylenirse, şaşırmışlardır. Elbette bedava reçel seçmek büyük sonuçlar doğurmaz. Bu nedenle belki de pek önemi olmayan pek çok seçimde, niyet daha ciddi sonuçlar içeren durumlar kadar belirgin değildir.59

57 Richard E. Nisbett ve Timothy D. Wilson. "Telling More Than We Can Know: Verbal Reports on Mental Processes." Psychological Re-view 8 (1977): 231-259.

58 Petter Johansson ve diğerleri, "Failure to Detect Mismatches betwe-en Intention and Outcome in a Simple Decision Task." Science 310, no. 5745 (2005): 116-119.

59 Akıl yürütmeye dair ilginç bir irdeleme için bkz. Hugo Mercier ve

Hokey oynamak ya da yemek yapmak gibi beceri gerektiren davranışlarda, karar vermenin pek çok yönü alışkanlıkta zemin bulur, bu nedenle otomatiktir. Bir hokey oyuncusu, daha sonra kendisine, atışı kullanmak yerine neden takım arkadaşına pas verdiği sorulduğunda bir açıklama yapabilir, ama muhtemelen davranışı üreten nöral etkinliklerde iyi oluşmuş bilinçli bir niyet gerçekte rol almamıştır. Burada örüntü tanımayı beceri gerektiren hareket takip eder, ama düşünme yoktur.

Son olarak, kendine-atıfta bulunma kapasitesini nasıl geliştirdiğimizi ele alırken, büyük olasılıkla niyetlere ve amaçlara atıfta bulunma başlangıçta birinin kendi farkındalığında zemin bulup daha sonra diğerlerine uzanmaz; daha ziyade kendine atıfta bulunma ve diğerlerine atıfta bulunma muhtemelen beraberce öğrenilir.60 Şunu da not düşeyim: Psikolog Roy Baumeister ve E.J. Masicampo bilinçli düşüncenin -diğerleri nasıl hissedebilir, tepki verebilir gibi- bir planın olası sonuçlarının simülasyonunu -ve insanlarda konuşma simülas-yonunu da- içeren sofistike sosyal ve kültürel etkileşimlerin baskısından ortaya çıkan bir adaptasyon olduğunu ileri sü-rerler.61 Daha önce ele alınan zihinsel durumlara atıfta bulunmayla elde edilen temsili etkinliğe dair tartışmalar göz önüne alındığında, bu oldukça cazip bir fikirdir.

1

fMRI'ın güçlü ve zayıf yanlarına dair bkz. Adina Roskies, "Neuroi-maging and Inferential Distance,• Neuroethics 1, na. 1 (2008): 19-30.

İnsanlar, Niyetler ve Ayna Nöronlar

Şimdiye kadar, ayna nöronlara dair kanıtlar üzerine süregi-den tartışmamız maymunlarla sınırlıydı. Bizim de diğerlerine amaç ve niyet atfetme kapasitemizin arkasında ayna nöronlar bulunduğu sanısı insan beyninin maymun beynine benzer şekilde örgütlendiği fikri üzerinde temellenmiştir. İnsan bey-

Dan Sperber, "Why Do Hu.mans Reason? Argu.ments for an Argu-mentative Theory." Behavioral and Brain Sciences (baskıda).

60 Tucker, Luu ve Derryberry, "Love Hurts"; G. Buzsaki, Rhythms of the Brain (Oxford: Oxford University Press, 2006).

61 Roy F. Baumeister ve E.J. Masicampo, "Conscious Thought Is for Facilitating Social and Cultural Interactions: How Mental Simulati-ons Serve the Animal-Culture Interface," Psychological Review 117, no. 3 (2010): 945-971.

ninde hem başka birini belli bir eylemi yaparken gözlediğinde hem de o eylemi kendisi yaptığında tepki vererek "aynalama" gösteren alanlar var mıdır?

Etik nedenlerle, insanlarda deneysel amaçla tek bir nörondan kayıt yapılmaz, bu nedenle doğrudan kanıt yoktur.62 Yine de pozitron emisyon tomografisi (PET) ve fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) gibi görüntüleme teknikleri dolaylı kanıt sağlayabilir. İnsanlarda klasik ay-nalama kanıtları, belli bir eylemi yaparken ve aynı eylemi gözlerken, maymunun F5 ya da inferior frontal girusuna homolog beyin alanındaki artmış etkinliğin gösterilmesi olacaktır. Bu başarıyla gösterilse bile maymundaki tek-hücre verisinin aksine, tek bir nöronun her iki koşulda da tepki verdiğini göstermez, ama en azından aynalama için önemli destek sağlayacaktır.

Bilişsel nörobilim uzmanları arasında uzun zamandır sü-regiden insanlarda yukarıda tanımlanan tür aynalamanın saptandığı ve iyice anlaşıldığı kanısına rağmen, aslında insanlarda aynalamanın durumu halen tartışma konusudur. Tartışmanın bir kısmı fMRI verilerinin analizine ilişkin, örneğin belli bir alanda gerekli kesişmeyi her deneğin sağlayıp sağlamadığı sorusunu doğuran bir grup bireyin sonuçlarının ortalamasını alma gibi, muhtelif zorluklara bağlıdır.63 Ayrıca farklı laboratuvarların farklı deney protokolleri kullanması, karşılaştırmaları yanıltıcı kılmaktadır.

Sonunda, 2009'da nörobilim uzmanları Valeria Gazzola ve Christian Keysers· bireylerin verilerinin ortalamasının alınmadığı, deneklerin fMRI verilerinin teker teker analiz edildiği ve hem gözlemlenen hem de eylemin yapıldığı durumda artan etkinliği kesinlikle test eden bir çalışma yürüttüler.

62 Bir sonraki kısımdaki, ameliyat esnasında ağn verilerinin incelemesi için bkz. W.D. Hutchison ve diğerleri ("Pain-Related Neurons in the Human Cingulate Cortex,'' Nature Neuroscience 2, no. 5 [1999]: 403-405).

63 Grup-birey denek analizlerinin irdelemesi için bkz. India Morrison ve Faul E. Downing, "Organization of Felt and Seen Pain Responses in Anterior Cingulate Cortex." Neuroimage 37, no. 2 (2007): 642-651.

• Bkz. Christian Keysers, Empatik Beyin, Alfa Bilim Dizisi, 2011 -yn.

On altı deneğin tümünde, (maymundaki F5'in homologu olduğuna inanılan) alan 44'teki belli voksellerde, hem eylem gözlenirken hem de eylemin yapılması esnasında artmış etkinlik buldular. Benim şüpheci görüşüme göre, insandaki (inferior frontal girusun [IFG] bir parçası olan) alan 44'te ve inferior parietal alanlarda maymunlarda tek bir hücre seviyesinde bulunmuş olana yaklaşan ortak-etkinleşmeye dair ilk gerçek ikna edici veri buydu.64 Elbette bu veri bunun ötesindeki yorumsal ve nedensel sorulara cevap vermez.65 İlginçtir, veriler etkinliği artmış pek çok yeni alanı açığa çıkartmıştır: dorsal premotor, supplementor motor, orta sin-gulat, somatosensor, superior parietal, orta temporal kor-teks ve serebbellum. Bu çok fazla beyin arazisi demektir ve maymun deneyinde tanımlanan "klasik" ayna nöron alanlarının çok ötesine uzanmaktadır.66 Ayna sistemi taraftarları adına hikayeyi daha da karmaşıklaştıran Rebecca Saxe'nin zihinsel duruma atıfla başka bir alan arasında daha ilişki bulmasıdır: temporal parietal bileşke, özellikle sağ tarafta ve de mPFK'da. 67

Buna ilaveten fMRI kullanan diğer laboratuvarların çalışmaları da bu şüphelere katkıda bulunmaktadır. Bu laboratu-varlar birinin kendi niyetinin temsilinde, (klasik ayna nöron sistemi) alan 44'ün değil, mPFK'nın içerildiği sonucunu bil-

64 Valeria Gazzola ve Christian Keysers, "The Observation and Execu-tion ofActions Share Motor and SomatosensoryVoxels in Ali Tested Subjects: Single-Subject Analyses of Urısmoothed fMRI Data." Ce-rebral Cortex 19, no. 6 (2009): 1239-1255.

65 Bkz. Hickok, "Eight Problems." Beyin hasarlı hastalarla yapılan araştırmalar karışık sonuçlar üretmektedir. Hickok'un belirttiği gibi, sadece Broca alanı hasarlı hastalarda dilin anlaşılması, niyet ve amaçlara atıfta bulunmada bozukluk görülmemektedir.

66 Aynca bkz. Spunt, Satpute ve Lieberman, "Identifying the What, Why, and How of an Observed Action"; Grafton ve Hamilton, "Evi-dence for a Distributed Hierarchy of Action Representation."

67 Liane Young ve Rebecca Saxe, "An fMRI Investigation of Spontane-ous Mental State Inference for Moral Judgment." Joumal of Cognitive Neuroscience 21, no. 7 (2008): 1396-1405. Ayrıca bkz. Frith ve Frith, "The Neural Basis of Mentalizing."

dirmişlerdir.68 Bir deney protokolünde, taranan bireylerden iki eylemden birini yapmayı tercih etmeleri -ya iki sayıyı toplayacak ya da çıkaracaklardı- ve bu belirli niyetlerini belirsiz bir süre boyunca, bu iki sayı kendilerine bildirilinceye kadar (3 ila 11 saniye) akılda tutmaları istendi. Medial frontal kutuptaki etkinliğin uzamsal örüntüsü deneklerin sayılar belirdiğinde toplama ya da çıkarma yapma niyetlerine göre farklılık gösteriyordu. Eğer birinin niyetini bilmesi beynin bu niyeti temsil etmesini de içeriyorsa, gözüken odur ki, alan 44 gibi daha posterior alanlar PFK gibi daha anterior alanlara göre daha önemsizdir (bkz. Şekil 6.3). Simülasyon teorisi niyetin kendilik-bilgisinde bu alanlar içeriliyorsa, diğerlerinin niyetini simü-le ederken de onların içerilmesi gerektiğini ima eder. Burada çeşitli önseziler sunulabilir, ama asıl sorular cevapsız kalır: Diğerlerine ve kendine zihin durumu atfetmede içerilen mekanizmalar nelerdir ve bu işlevlerin yerine getirilmesinde simü-lasyonun önemi varsa, bu ne ölçüdedir?


main-19.jpg

Şekil 6.3: İnsan beyninin sol yanın.küresinde ana sulkuslar, gi-ruslar ve inferior parietal lobun (gri renkli) yerini gösteren çizim.

68 John-Dylan Haynes ve diğerleri, "Reading Hidden lntentions in the Human Brain. • Current Biology 17, no. 4 (2007): 323-328. Aynca bkz. Todd S. Braver ve Susan R. Bongiolatti, "The Role of Frontopolar Cortex in Subgoal Processing During Working Memory," Neuroima-ge 15, no. 3 (2002): 523-536.

Aynalama ve Empati

Ayna nöron sisteminin diğerlerinin zihinsel durumuna atıfta bulunma becerisinin alt katmanı olduğuna dair halen sadece zayıf kanıtlar bulunduğunu akılda tutarak, pek çok araştırmacı empatik tepkilerimizin, diğerlerinin zihinsel durumlarını tanılama aracı simülasyona daha iyi bir çerçeve sunduğuna inanmaktadır.69 Senin sıkıntına empati duymam, bu görüşe göre, beynimde senin üzüntülü yüzünü simüle etmeme dayanır. Bu eylem benim biraz üzüntü hissetmeme sebep olur, böylece senin deneyiminin ne olduğunu fark edebilirim. Korku, iğrenme, öfke vb için de aynıdır. Bu oldukça eski fikri alıp ayna nöronlar terimleriyle paketleyerek, nörobilim uzmanı Marco Iacoboni empati için genel bir açıklama sunmuştur. Buna göre "çekirdek taklit devreleri diğer insanların yüzlerindeki duygusal ifadeyi simüle eder. Bu etkinlik (insuladan doğru) limbik sistemdeki etkinliği modüle eder, burada belli bir yüz ifadesiyle eşleştirilen duygu gözlemci tarafından hissedilir.n1o Iacoboni'nin özetlediği bu hipoteze göre, taklit etme sizin ne hissettiğinizi fark etmemi önceler. Böylece de size his atfetmeme bir temel sunar.71

Hepimizin bildiği gibi, başkalarının üzüntüsünü görmek, bizim de üzüntü duymamıza sebep olur. Başkalarının mutluğunu gördüğümüzde, biz de coşkulanırız. Bunlar zaten biliniyor. Iacobini bir adım ileriye giderek, diğerinin üzüntüsünü fark etmenin "çekirdek taklit devrelerin aracılığıyla taklit gerektirdiğini ileri sürüyor. Bu iddianın kanıtlan nelerdir?

İlk önce ilişkisellik verilerine bakalım. Böylece nedenselliği ele alabiliriz. Bruno Wicker ve çalışma arkadaşları,72 yürüttük-

69 Bkz. Alvin Goldman ve Frederique de Vignemont, "Is Social Cognition Emhodied?" Trends in Cognitive Sciences 13, no. 4 (2009): 154-159.

70 Marco Iacoboni, "Neurobiology of Imitation," Current Opinion in Neurobiology 19, no. 6 (2009): 663.

71 Bkz. Marco Iacoboni, Mirroring People: The New Science of How We Connect with Others (NewYork: Farrar, Straus ve Giroux, 2008), 111 ff.

72 Bruno Wicker ve diğerleri, "Both of Us Disgusted in My Insula: The Common Neural Basis of Seeing and Feeling Disgust," Neuron 40, no. 3 (2003): 655-664.

leri dikkate değer bu araştırmada, denekler iğrenmiş gözüken yüzler görürken ve de denekler kendileri iğrenç bir koku alırken, beyinlerini fMRI'yla taramışlardır. Beyin etkinliğindeki değişiklikler aynı genel bölgededir - inferior frontal operku-lum (operküler "tat korteksi") ve ona bitişik anterior insula, her ikisinin de iğrençlik hissine duyarlı olduğu bilinmektedir (bkz. Şekil 3.5).

Acı için, insanlarda inatçı psikiyatrik koşullar nedeniyle yapılmış singulat ameliyatları esnasında edinilmiş tek nörona ait kaydedilmiş veriler mevcuttur. W.D. Hutchison ve çalışma arkadaşları singulatomi esnasında anterior singulat korteks-teki (ASK) tek tek hücrelerden yaptıkları kayıtta, her üç denekte hem kendilerine hem de başka bir kişiye uygulanan ağrı uyaranına tepki veren pek çok hücre buldular. Gözlenen acıya tepki veren hücrelerin, deneğin kendi acısına tepki veren hı1c-relerden daha az sayıda olduğunu bildirdiler ve gözlem koşulundaki tepkinin deneğin kendine uygulanan ağrı uyaranının öngörüsü olabileceğini ileri sürdüler.73 Rapor diğer insanlara ağrı durumu atfetmede bu tür hücrelerin nedensel rolü konusuna değinmemektedir. Birkaç laboratuvar fMRI kullanarak, hem deneklere ağrı uyaranı verildiğinde hem de deneklere akupunktur iğnelerinin uygulanması esnasında acıyla yüzlerini buruşturan kişiler gösterildiğinde, ASK ve anterior insula-da eş-etkinlik buldular. Bazı laboratuvarlar hem ağrı hissedilirken hem de gözleme koşulunda somatosensori kortekste de etkinlik gördüler (dokunma, basınç, titreşim vb işlemesi, bkz. Şekil 3.4).74 Dahası, -hissedilen ya da gözlenen- ağrının yoğunluğu ile somatosensori alanlardaki etkinlik arasında ilişki

73 Hutchison ve diğerleri, "Pain-Related Neurons in the Human Cingu-late Cortex."

74 Grit Hein ve ^nia Singer, "I Feel How You Feel but Not Always: The Empathic Brain and Its Modulation." Current Opinion in Neurobio-logy 18, no. 2 (2008): 153-158. Aynca bkz. şu iki eleştiri yazısı: J.A.C.J. Bastiaansen, M. Thioux ve C. Keysers, "Evidence for Mirror Systems in Emotions," Philosophical Transactions of the Royal Society B: Bi-ological Sciences 364, no. 1528 (2009): 2391-2404; Christian Keysers, Jon H. Kaas ve Valeria Gazzola, "Somatosensation in Social Percepti-on," Nature Reviews Neuroscience 11, no. 6 (2010): 417-428.

vardı.75 Üstelik ASK'daki etkinlik seviyelerindeki farklann ağrı uyaranının alıcısı gözlenen kişinin sevilen (yüksek) ya da yabancı (düşük) olmasına bağımlı olduğu görüldü.76

Psikologlar hislerin simülasyonunda motor sistemin rolü bulunup bulunmadığını araştırmak için davranışsal teknikler kullanmışlardır. Örneğin deneklerden herhangi bir duygu ifade eden yüzü gözlerken basit bir mimik göstermeleri istendiğinde, gözleme işi motor göreve müdahale eder.77 Başka çalışmalarda, kalem ısırmanın deneğin mutlu yüzleri fark etmesini, korku, iğrenme, üzüntü ifade edenleri fark etmesine göre daha çok engellediği bulunmuştur. Bu bulgu, mutluluk ifadesinin en yüksek yüz etkinliğini yarattığı gözlemiyle uyumludur ve duygusal ifadelerin fark edilmesinin simülasyona farklı açılardan ve kademeli duyarlı olabileceğini akla getirir.78 Yine de yüzleri felçli insanlar duyguların yüzdeki ifadesini fark edebilir, bu nedenle duyguları fark etmede motor sistemin rolü henüz net olarak anlaşılmamıştır.

Hissedilen ve gözlenen ağn esnasındaki etkinlik ilişkisini test eden çok daha özenli fMRI deneylerinden biri nörobilim uzmanı India Morrison ve Paul Downing tarafından yürütül-müştür.79 Grup seviyesinde analiz edilen veriler, anterior sin-gulat korteksin küçük bir bölgesinde ve anterior insulada eş etkinliğe işaret etmiştir. Bu çakışma aynalamayı destekler gözükmektedir. Grup ortalaması almanın tek tek deneklerdeki önemli farkları maskeleyebileceğinı göz önüne alarak, verileri tek tek deneklere odaklanarak tekrar analiz etmişlerdir.

75 Yawei Cheng ve diğerleri, "Expertise Modulates the Perception of Pain in Others," Current Biology l 7, no. l 9 (2007): l 708-1713.

76 Cheng ve diğerleri, "Love Hurts: An fMRI Study."

77 Barbara Wild ve diğerleri, "Why Aie Smiles Contagious? An fMRI Study of the Interaction between Perception of Facia! Affect and Facia! Movements," Psychiatry Research l 23, no. l (2003): l 7-36.

78 Lindsay M. Obernıan, Piotr Winkielman veVilayanur S. Ramachand-ran, "Face to Face: Blocking Facia! Mimicry Can Selectively lmpair Recognition of Emotional Expressions," Social Neuroscience 2, no. 3-4 (2007): 167-178.

79 Morrison ve Downing, "Organization of Felt and Seen Pain Responses in Anterior Cingulate Cortex."

Bu durumda farklı bir tablo ortaya çıkmıştır. On bir denekten altısında hem gözleme hem hissetme koşullarında etkin küçük bir alan vardır, ancak geri kalan beşinde görülen ağrıyla etkinleşen alanlar, hissedilen ağnyla etkinleşen alanlarla ça-kışmamıştır. Bütün deneklerde, etkinlik seviyeleri, Hutchinson ve çalışma arkadaşlarının verileriyle tutarlı şekilde, acının görülmesi ya da hissedilmesine bağlı farklılık göstermiştir. Morrison ve Downing'in sonuçlan genelde fMRI verilerinin analizine, özelde gözlenen ve hissedilen uyaranlar ve duygular esnasında nöronların eş etkinliğinin empati için gerekliliğine dair belirsizlik seviyesini yükseltmiştir.

Peki, nedensellik ve mekanizmalarda durum nedir? Iacoboni'nin betimlediği simülasyon,80 benim görüşüme göre henüz kanıtlanmamıştır.81 Basit nedensel bağlantıyı karmaşıklaştıran muamma şudur: Hayvan ve insan çalışmaları, korku işlemesinin amigdalayla güçlü bağlantısı bulunduğu fikrini vermektedir, ders kitaplan korku hissinin amigdala devrelerindeki etkinlikten çıktığını iddia eder. Bununla birlikte, ender görülen bir hastalık sebebiyle beyinlerinin her iki tarafındaki amigdalayı kaybeden üç hasta korku ifadesi bulunan yüzleri normal şekilde fark etmektedir ve sosyal durumlarda korku gösterebilmektedirler.82 Bu lezyonların hepsi yetişkinlikte oluşmuştur. Bu nedenle erken oluşmuş amigdala lezyonlu

80 lacoboni, Mirroring People, "Neurobiology of Imitation."

81 Bkz. Mbemba Jabbi ve Christian Keysers, "Inferior Frontal Gyrus Activity Triggers Anterior Insula Response to Emotional Facia! Expressions," Emotion 8 (2008): 775-780, nedensellik üzerine bir rapor.

82 Ralph Adolphs ve diğerleri, "A Mechanism for Impaired Fear Recog-nition after Amygdala Damage." Nature 433, no. 7021 (2005): 68-72; Adam K. Anderson ve Elizabetb A. Phelps, "Is the Human Amygdala Critical for the Subjective Experience of Emotion? Evidence of Intact Dispositional Affect in Patients with Amygdala Lesions," Joumal of Cognitive Neuroscience 14, no. 5 (2006): 709-720; Christian Keysers ve Valeria Gazzola, "Towards a Unifying Neural Theory of Social Cog-nition." frogress in Brain Research 156 (2006): 379-^ 1. Belki, Basti-aansen ve çalışma arkadaşlarının ("Evidence for Mirror Systems in Emotions") ileri sürdüğü gibi, amigdala korku sürecini sadece dolaylı yoldan desteklemektedir, birincil. dikkat sürecine bağlıdır.

birinin diğerlerinde korkuyu fark etmesinde farklı bir örün-tünün ortaya çıkıp çıkmayacağı bilinmemektedir. İnsular kor-teks hasarlı frontotemporal demans hastalarının empati ya da güçlü duygular hissetmeme eğiliminde olduğu açıktır.83 İnsula sosyal acı ve sıkıntı hissetmede önemli rol oynar, ama şu ana dek doğrudan ayna nöronlara bağlanamamıştır. Bu gözlemler simülasyon hipotezini onaylamıyor denemezse de, hipotezin sistematik şekilde bunları açıklama ihtiyacını vurgular.

Bu aşamada empatinin simülasyona dayandığı iddiasına dair şüpheci tavrımızı bir kenara bırakıp bu iddianın bizi nereye götüreceğini görmek faydalı olabilir. Eksikleri akılda tutarak, kendimle başlayacağım. Eşekansı ayağını sokmuş birisini ağlarken görürsem (bu acıyı bilirim) tam olarak ne hissederim? Bağlama bağlı pek çok değişken vardır, örneğin kimi sokmuştur (benim bebeğimi mi, yoksa bir yabancıyı mı?). Benim olguculuğum şöyledir: Torunumu ve eşimi bacaklarından eşe-karılannın soktuğunu gördüğümde, ben bir sokma hissetmedim, hatta bacağımda ağrıya benzer hiçbir şey hissetmedim. Bu noktada şunu belirtmeliyim: -Nüfusun yüzde 1 'ini oluştu-ran-"dokunma sinestet" kişiler gözlenen kişiyle aynı noktada aynı dokunuşu hissettiklerini iddia ederler ve diğerlerine dokunulduğunu gözlerken hem aşağı hem yukarı somatosensori alanlarında etkinlik olur.84 Benim hissettiğim ise içimde, genel bir fenalık hissi (Bud Craig'in araştırdığı özdengesel duygu) ve hemen antihistaminik, o olmadığında biraz çamur sürme isteğiydi. Daha kesinlikle (ya da daha az kesinlikle), onlar için üzüldüğümü söylerdim. Üstelik yanma, an sokması, kesik için farklı hislerimiz olsa da, bu fenalık hissim bu durumların herhangi biri i\:in aşağı yukarı aynı gözükmektedir. Sinestetlerin nüfusun bu kadar küçük bir yüzdesi olması, geri kalan bizle-

83 Elizabeth A. Ascher ve diğerleri, "Relationship Satisfaction and Emotional Language in Frontotemporal Dementia and Alzhei.mer Disease Patients and Spousal Caregivers, • Ateheimer Disease & Associated Disorders 24, no. 1 12010): 49-55.

84 Sarah-Jayne Blakemore ve diğerleri, "Somatosensory Activations During the Observation ofTouch and a Case ofVision-Touch Syna-esthesia." Brain 128, no. 7 (2005): 1571-1583.

rin, an sokmasıyla inleyen birini gördüğümüzde genel bir fenalık hissiyle tepki verdiğini akla getirmektedir. Buna ilaveten sinestezinin sensori anatomisi biraz farklıdır.

Daha başka şüpheci sorular da dikkatimizi çekmekte. Sinirli birini gözlemek gözlemcide sinir üretmez, ama korku ya da utanç, duruma göre gülme bile üretebilir. Birinin acı çektiğini ya da sinirlendiğini kendim acı çekmeden ya da sinirlenmeden fark edebilirim. Hayal kınklığı duymadan başkasının hayal kırıklığı duyduğunu fark edebilirim. Eğer acı çeken düşmanımsa, acı değil de rahatlama hissedebilirim (schadenfreude, başkala-nnın acılanndan zevk almaya bağlıdır, ahlaki olarak doğru bir tepki değilse de, son derece yaygındır). Bir bölüm toplantısında yaptığım önerinin iş arkadaşımın hoşuna gitmediğini gördüğümde, ya kızmaya ya şaşırmaya yatkınımdır. Zihinsel atıfta bulunmanın simülasyon teorisinin bu tür güçlükleri uzun zamandır biliniyor, ayna nöronlarla ilgili yakın zamanda yaşanan heyecan bu zorlukları aşmak için bir basamak sunmuyor.

Goldman, bu zorlukları zihinsel durumlara atıfta bulunmada simülasyondan başka mekanizmaların da kullanılabileceğini kabul ederek aşmaya çalışıyor. Yine de Goldman, simülas-yonu temel mekanizma alıyor.es Bu doğru olabilirse de, verdiği ödün sadece bilinmeyen "diğer mekanizmalara" başvurarak karşıt sonuçları açıklamak için uygun bir araç olabilir; zihinsel atıfta bulunmada simülasyonun temel nedensel gerekliliği halen sağlama alınmalıdır.

Şefkatin altında yatan mekanizmalara dair farklı ve muhtemelen daha güçlü bir hipotez, empatik tepkilerin biz memelilerde yavrularımız rahatsızlandığında, bizden ayrıldığında ve bize rahatsızlık çağrısı yaptıklarında hissedilen fenalık hissinin bir uzantısı olduğudur.es Eğer, sunulan hipotezdeki gibi, insanlarda bakım çemberi eşler, akraba ve yakınlan içerecek şekilde geniş-

85 Alvin I. Goldman, Simulating Minds: The Philosophy. Psychology, and Neuroscience of Mindreading (New York: Oxford University Press, 2006).

86 Stephanie D. Preston ve Frans B.M. de Waal, "Empathy: Its Ultimate and Proximate Bases." Behavioral and Brain Sciences 25, no. l (200 l ): 1-20.

lediyse, o zaman eşler, akrabalar, yakınlar için hissedilen şefkat özel simülasyon mekanizmalan gerektirmeyebilir, fakat hayal etme ve bir planın ileriki sonuçlannı değerlendirme kapasitesi diğer pek çok şeyi hayal edecek şekilde genişletilebilir. Bu yaklaşım genelde insanlann başka birinin acısına onlara yakın-lıklanna bağlı olarak daha yoğun tepki vermeleri olgusuyla da tutarlıdır. Örneğin anne-babalar çocuklannın acılanna yaban-cılann acılanndan çok daha fazla duyarlıdır.87

Gelişim psikologlan bebeklerde, çok ilkel anlamda, "benim gibi" biyolojik hareketlerinin cazibesine kapılmalanna, bu hareketlere dik.kat etmelerine yol açan içkin eğilim bulunduğunu ileri sürmüşlerdir.88 Bu, çocuk kendi bedenine ve hislerine dair deneyim kazandıkça ve diğerleriyle etkileşimde bulundukça, son derece sofistike çerçeveye dönüşebilecek bir tür platformdur. Bir anlamda, nöral seviyede çok az anlaşıldıysa da, "benim gibi" çerçevesi -kendine-atfetme ve başkalanna-at-fetme bir yandan gelişirken- giderek zenginleşmektedir. Nö-robilim uzmanı Gyorgi Buzsaki bunu şöyle ifade eder: "Beyin öz-farkındahğını diğer beyinlerin nöral performansını tahmin etmeyi öğrenerek adım adım kazanır... Öz-bilinçliliğin edinimi diğer beyinlerden geribesleme gerektirir."89 Bakışları takip etme, zihinsel atıfta bulunma ve empati gibi, bu tür sosyal becerilerin altında yatan nörobiyolojik mekanizmaları da anlamak, süregiden zorlu bir sorundur. İhtiyatlılar için işin büyük kısmının keşfedilmeyi beklediği açıktır.

Taklit ve "Ayna Nöronlar"

Taklit aynalama amaçlan ve hareketleri. böylece de "ayna nöron sistemi"yle yakından bağlantılı gözükebilir. Daha önce alıntı yaptığımız Iacoboni, empatide görev alan "nüve taklit

87 Cheng ve diğerleri, "Love Hurts: An fMRI Study."

BB A.N. Meltzoff, "Roots of Social Cognition: Tbe Like-Me Framework," Minnesota Symposia on Child Psychology: Meeting the Challenge of Translational Research in Child Psychology, ed. D. Cicchetti ve M.R. Gunnar (Hoboken, NJ: Wiley, 2009), 29-58.

89 Buzsaki, Rhythms of the Brain. s. 371.

devrelerinden" bahsetmektedir.90 Burada yine, verilere yakından, eleştirel bakıldığında taklidi destekleyen devreler hakkında gerçekten bilinenlere dikkatle yaklaşma ihtiyacı görülür.

İlk olarak, aynalama maymunlarda yapılan deneylerde tanımlandığı haliyle taklit değildir: Maymun gördüğünü taklit etmez, kasları da insipiyent (başlangıç) hareketler göstermez. İkinci olarak, (IFG'daki) alan 44'ün makaktaki alan 45'e denk geldiği sıklıkla varsayılsa da, yakın zamanlı bir meta-analiz alan 44'ün taklit esnasında içerildiğine dair kesin kanıt bulunmadığını göstermiştir.91 Ancak diğer alanlar artan etkinlik göstermiştir, bu alanlara alan 6, alan 7 (parietal korteksi ve alan 40 (superior temporall dahildir. Hatta motor strip, alan 4 bile alçakgönüllü biçimde alan 44'ten daha etkindir. Daha açık ifade etmek gerekirse, bu meta-analiz insan taklidinde "ayna nöron sisteminin" hiç içerilmediğini göstermez. Gösterdiği sadece, alan 44'ün insan ayna nöron sisteminin bir kısmı, bu nedenle taklidin devre nüvesinin bir kısmı olduğu varsayımsal iddiasının taklit esnasında hangi alanlarda etkinlik artışı olduğunu gösteren fMRI verileriyle tutarlı olmadığıdır. İşin özü, taklit davranışlarının nasıl üretildiğini gerçek anlamda bilmi-yoruz.92 Elbet bir gün yollar ve mekanizmalar tanılanacaksa da, henüz oraya varamadık.

Zihin Teorisi, Otizm ve Ayna Nöronlar

Otizm teşhisi konmuş bireyler sosyal etkileşimden çekilme, uyku bozukluğu, diğerlerinin davranışlarını anlama eksikliği, iletişim becerilerinde zayıflık, empati eksikliği ve perseveratif

90 Iacoboni, "Neurobiology of Imitation."

Pascal Molenberghs, Ross Cunnington ve Jason B. Mattingley, "Is the Mirror Neuron System Involved in Imitation? A Short Review and Meta-Analysis." Neuroscience & Biobehaworal Reviews 33, no. 7 (2009): 975-980.

92 Susan S. Jones, "The Role of Mirror Neurons in Imitation: A Com-mentary on Gallese," Perspectives on lmitation: From Neuroscience to Social Science, Cilt 1: Mechanisms of Imitation and Imitation in Animals, ed. Susan Hurley ve Nick Chater (Cambridge, MA: MIT Press, 2005), s. 205-210.

davranış (koşullardaki değişime uyumsuz davranış) gösterir-ler.93 Pek çoğu zeka geriliği gösterir, yüzde 25'inde nöbetler vardır, bazılan konuşmayı öğrenebilir, bazılan öğrenemez. Semptomlann şiddetindeki değişkenlik sebebiyle, "otizm" yerine "otizm spektrum bozukluğu" OSB terimi tercih edilmiştir.

Down sendromlulann aksine, OSB'li bireyler göz teması kurmamaya çalışır, sevimli, şen değildir ve sosyal etkileşimlere kendiliğinden girme eğilimleri yoktur. Bu bölümle ilgili nokta, taklitte bozukluk göstermeleridir.94 Bozukluğun eti-yolojisinin kafa karıştırıcı doğası, bunun yanı sıra insanlara verdiği büyük acı, araştırmacılan bunu beyin anomallileri terimleriyle açıklama arayışına motive etmiştir. John Hughes'un yakın zaman önce çıkan incelemesinde kederle belirttiği gibi, neredeyse akla gelen her makul etiyoloji bu ciddi bozukluğu açıklamak için dile getirilmiştir.95

Şu ana dek beyinde tutarlı yapısal anomali görülmemiştir. öngörü dikkat çekici farklılıkların muhtemelen mikro yapısal seviyede olabileceği, belki fMRI ve EEG gibi yöntemlerle fizyolojik olarak ortaya çıkanlabileceğidir. OSB gösteren bireyler zihinsel durumlara atıfta bulunma bozukluğuna sahip oldu-ğundan96 araştırmacılar bu bo:i:ukluğu açıklayabilecek ayna nöron sistemi anomalisinin varlığını merak etmişlerdir.

Bazı çalışmalar, OSB'li bireyler ile sağlıklı kontrol denekleri arasında kendiliğinden taklitte davranışsal farklılık göstermiştir. Örneğin bir çalışmada OSB teşhisli katılımcılara ve tipik kontrol deneklerine açık şekilde mutlu ve sinirli yüzler

93 Simon Baron-Cohen, Mindblindness: An Essay on Autism and The-ory of Mind (Cambridge, MA: MiT Press, 1995).

94 Justin Williams, Andrew Wbiten ve Tulika Singh, "A Systematic Re-view of Action lmitation in Autistic Spectrum Disorder," Joumal of Autism and Developmental Disorders 34, no. 3 (2004): 285-299.

95 John R. Hughes, "Update on Autism: A Review of 1300 Reports Pub-lished in 2008," Epilepsy & Behavior 16, no. 4 (2009): 569-589.

96 Bkz. Sally Ozonoff. Bruce F. Pennington ve Sally J. Rogers, "Execu-tive Function Deficits in High-Functioning Autistic Individuals: Relationship to Theory of Mind," Joumal of Child Psychology and Psychiatry 32, no. 7 (1991): 1081-1105.

gösterilmiştir.97 Katılımcıların bu fotoğraflara tepkileri gülümseme ve kaş çatmadan sorumlu yüz kaslarına yerleştirilmiş sensorlarla ölçülmüştür. Kontrol denekleri gülümseyen yüzler gösterildiğinde gülümseyerek ve sinirli yüzler gösterildiğinde kaşlarını çatarak tepki vermişlerdir. Ancak OSB'li katılımcıların yüzleri donuk kalmış, ifadenin kendiliğinden aynalamasını göstermemişlerdir. Şu nokta önemlidir: Bunun sebebi OSB'li katılımcıların mutlu ya da sinirli yüzleri ayırt edememesi ya da gülümsemeyi, kaş çatmayı bilmemesi değildir. Araştırmacılar OSB'li katılımcılara "yüzünüzü ekrandaki yüz gibi yapın" dediğinde, yüz tepkileri uygundur ve grubun geri kalanından farklı değildir. Farklı uyaran ve tasarımlarla yapılan diğer çalışmalar, otizmde taklit sürecini kendiliğinden tetiklemenin (her zaman imkansız değilse de) daha zor olduğunu gösteren benzer bulgular bildirmiştir.98 Bu tür davranışsa} farklılıkların "ayna nöron" açıklamasını destekler şekilde, fMRI çalışmalarından birinde, OSB teşhisli çocuklar duygusal yüz ifadelerine baktığında, alan 44'te (diğer alanlara göre) daha az etkinlik gözlenmiştir.99

Ayna nöron sistemindeki etkinliğe bağlı varsayılan ana ölçüm, performans ve gözlem esnasında EEG'yle tespit edilen µ-dalga formunda (µ-supresyon) değişikliktir. Bazı araştırmacılar OSB'li bireyler ile sağlıklı kontroller arasında farklılıklar bildirmiştir.100 Başka çalışmalar µ-supresyonunun hem işlev-selselliği yüksek OSB'li bireylerde hem de sağlıklı kontrollerde aynı olduğunu bildirmektedir. Böylece µ-supresyonunun ayna

97 Daniel N. Mclntosh ve diğerleri, "When the Social Mirror Breaks: Deficits in Automatic, but Not Voluntary, Mimicry of Emotional Facia! Expressions in Autism." Developmental Science 9, no. 3 (2006): 295-302.

98 Oberman. Winkielman ve Ramachandran, "Face to Face."

99    M. Dapretto ve diğerleri, "Understanding Emotions in Others: Mir-ror Neuron Dysfunction in Children with Autism Spectrum Disor-ders." Nature Neuroscience 9, no. I 12006): 28-30.

100    Lindsay M. Oberman, Jaime A. Pineda ve Vilayanur S. Ramachand-ran, "The Human Mirror Neuron System: A Link between Action Ob-servation and Social Skills." Social Cognitive veAffective Neurosci-ence 2, no. 1 (2007): 62-66.

nöron etkinliğinin endeksi olduğu hipotezini onaylamamaktadır. OSB'li bireylerin zekası büyük farklılıklar gösterir. Ergenlik öncesi işlevselliği yüksek OSB'li bireylerle yapılan çalışmalar, geniş 10 ve yaş yelpazesi içeren çalışmalara göre farklı sonuçlar verebilir. 1 Hayal kırıklığı yaratsa da, otizm-ayna nöron bağı hakkında en fazla söyleyebileceğimiz, yeni çalışmalar yapılmasının gerektiğidir. Bu esnada, bir kez daha, sakınım gündemdedir.

Taklit, Bilinçsiz Taklit ve Sosyal Kapasite insanlarda ileri derecede gelişmiş kültürel geleneklerin ortaya çıkışı insan kapasitesi ve taklit eğilimiyle ilişkilendirildiğinden,2 kısaca incelemek istediğim bir alan daha var: bilinçsiz taklit. İnsanlarda bilinçsiz taklit üzerine yapılan çalışmalar bir deneğin postür, tavır, ses kontürü ve kelimelerinin diğeri tarafından bilmeden taklit edildiğini göstermektedir. Bu tür taklidi pek çok kişi, her zaman, normal sosyal yaşamın bir parçası olarak yapar. Bu olguyu inceleyen psikoloji deneylerinde, bir öğrenci denek ve deney asistanı (öğrenci asistan olduğunu bilmemektedir ve öğrenci bu kişiyi tanımamaktadır) bir proje üzerinde beraber çalışmaları talebiyle bir odaya konulur. Bu esnada gözlemciler etkileşim oluştukça taklit davranışlarının mevcut olup olmadığını kaydederler. Denekler tipik şekilde asistanın eli yanağa koyma, kalemi masaya vurma, bacak bacak üstüne atma, sandalyede geriye yaslanma vb hareketlerini taklit ederler. Denekler taklitlerinin farkında değildir, bu da bilinçsiz taklit adını alır. Başka bir çalışmada, asistanlardan beraber çalışırlarken denekleri taklit etmeleri ya da taklidi engellemeleri istenmiştir. Asistanın (bilerek)

taklit ettiği denekler sonrasında taklit edilmedikleri duruma göre asistanı daha olumlu değerlendirme eğilimindedir. 103 Taklit edilen bireyler taklit edilmeyenlere göre daha fazla yardım etme eğilimi gösterirler. Örneğin odadan çıkarlarken bir kutu düşse, kalemler etrafa saçılsa, taklit edilen deneklerin kalemleri toplayıp masaya koyması, taklit edilmeyenlere göre daha olasıdır. Bu, bilinçsiz taklidin yakınlık ve sıcak ilişki kurmada önemli rolüne işaret eder. Benzer şekilde, pek çok tanımadığınız kişinin bulunduğu sosyal bir toplantıdaysanız ve kendi taklidinizi engellemeye çalışırsanız, muhtemelen bu oldukça zor gelir. Olağan eğilim size gülümsendiğinde gülümsemeniz, kahkaha atıldığında kahkaha atmanız, herkes ayakta duruyorsa ayakta durmanızdır vb.

Deneylerde yapılan bir başka manipülasyon, denek asistanla çalışmak için odaya girmeden denekte sosyal stres yaratmayla ilgilidir. Bu, deneklerin bilgisayarda Cyberball oynamasıyla yapılır. Bu oyunda sanal top oyuncular arasında gider gelir. Deneyi düzenleyenler birkaç dakika sonra topun deneğe ender geleceği şekilde oyunu değiştirmişlerdir. Bu, sanal izolasyon ardından gelecek taklitte dikkat çekici etki yaratmaya yetecek kadar sosyal strese yol açar. Bu şekilde sosyal stres yaşayan denekler deney koşulunda, sosyal stres yaşamayan deneklere göre, daha fazla taklit gösterme eğilimindedir. Adeta stresli denekler diğer insanın sempatisini kazanmak için (bilinçsizce) daha fazla çaba sarf ediyor gibidir. Bilinçsiz taklide dair verileri açıklayan baskın hipoteze göre taklit bir tür sosyal zamktır. 104 Bu

103 T.L. Chartrand ve J.A. Bargh, "The Chameleon Effect: The Perception-Behavior Link and Social Interaction," Joumal of Personality and Social Psychology 76, no. 6 (1999): 893-910; Clara Michelle Cheng ve Tanya L. Chartrand, "Self-Monitoring without Awareness: Using Mi-micry as a Nonconscious Affiliation Strategy," Joumal of Persona-lity and Social Psychology 85, no. 6 (2003): 1170-1179; J.L. Lakin ve T.L. Chartrand, "Using Nonconscious Behavioral Mimicry to Create Affiliation and Rapport," Psychological Science 14, no. 4 (2003): 334339; Jessica L. Lakin ve diğerleri, "The Chameleon Effect as Social Glue: Evidence far the Evolutionary Significance of Nonconscious Mimicry," Joumal of Nonverbal Behavior 27, no. 3 (2003): 145-162.

104 Bkz. Lakin ve diğerleri, "The Chameleon Effect as Social Glue."

akla yatkın gelmektedir, ama benim aklıma şu soru takıldı: Taklit neden sosyal zamk işlevi görür? Neden, bu taklidin farkında bile değilken, bizim alt-seviye jestlerimizi taklit eden insanlara olumlu duygular hissederiz? Neden beyin taklide bu kadar emek, yani bu kadar enerji harcar? Aldığı bilginin önemi nedir?

Muhtemelen bu düşük seviyedeki taklidin hoşumuza gitme sebebi, sizin benim gibi olduğunuzu göstermesidir. Bu neden önemlidir? Çünkü bu senin davranışını, benim gibi olmayana göre, biraz daha iyi tahmin etmeme olanak verir. Böyle bir tahmine nasıl olanak verir? Cevabın ana kısmı muhtemelen şöyledir: Kendi tepkime aşinayımdır. Böylece senin, eğer bana benziyorsan, nasıl tepki vereceğini tahmin etmek için bunu kullanabilirim. Bunu desteklediğini tahmin ettiğim nöral bileşen şöyledir: Yavruların taklidi, normal gelişim gösteren frontal korteksin erken işaretlerindendir. Bu gelişim tüm memelilerde, ama özellikle yüksek sosyallikte memelilerde gereklidir. Şempanze, Hint şebeği ya da insan annenin, bunun bu tür bir işaret olduğunu bilmesi gerekmez. Sadece yavruda.ki taklide olumlu tepki vermesi gerekir. Taklit sayesinde artan bağlanma gücüyle anne yavrunun, frontal anlamda, normal gelişim çizgisinde olduğunu zımnen bilir.

Taklit performansı bebeğin özellikle sosyal yaşamda, ama daha geniş anlamda dünyada, hayatta kalmak için öğrenmesi gerekenleri öğrenmek için gerekli nöral kaynaklara sahip olduğunu öngörür. Kısaca, taklit edebilen bebeğin normal sosyal beyni vardır. Diğer şartlar eşitse, normal sosyal öğrenme kapasitesi çocuğun büyüyüp gelişeceğinin, yani biyolojik terimlerle, yatırıma değdiğinin olumlu bir öngörüsüdür. Taklit sosyal kapasitenin, yani diğerlerinin ne yapacağını, ne hissedeceğini tahmin etmeyi öğrenme kapasitesinin, grubun uygulamalarını öğrenme kapasitesinin ve uygun davranışı üreten duygusal kapasitenin mevcudiyetine işaret eder. Aynı zamanda çocuğun -nasıl yiyecek toplanır, nasıl savunulur, nasıl barınak yapılır vb- hayatla baş edecek bilgiyi edinebileceğini öngörür. 105 Eğer yavru taklit etmeyi başaramazsa, bu başarısızlığı çocuk için ----- ----

105 Chris D. Frith, "Social Cognition." Philosophical Transactions of the

Royal Society B: Biological Sciences 363, no. 1499 (2008): 2033-2039;

Tomasello ve diğerleri, "Understanding and Sharing Intentions."

işlerin yolunda gitmeyeceğinin habercisidir.106 Bunu sahada sınamak zorsa da, hipotez frontal örgütlenmesi erken taklidi desteklemeyen bebeklerin daha kötü bakılacağını, belki onlara daha az kaynak ayrılacağını, böylece gelişimlerinin geri kalacağını ileri sürmektedir.107 Bebek taklit ettiğinde ebeveynler büyük sevinç gösterir, bebek de onların taklitlerinden çok sevinir. Bu da bebeği sosyal anlayışı edinme yoluna sokar. 108

Böylece belki, ebeveynler bebeğin taklidinden zevk alır. Ama hayatın sonraki evrelerinde taklitten hoşlanmamız nedendir? Taklidi yakınlık tepkileriyle birleştiren hipotez daha da genişletilebilir. Ana noktanın kaybolmaması için basitleştireceğim: Sosyal durumlarda taklidi severiz (Sen gülünce, gülerim, sen domuz rostası yersen, ben de yerim vb), çünkü taklit davranışı (fazlası değil, kararında) senin benim gibi olduğunu tahmin etmemi sağlayan sosyal yetkinliğin güçlü bir işaretidir. Basitçe, taklidi severiz, çünkü senin frontal beyninin benim frontal beynim gibi olduğunu söyler.

Eğer seni iyi tanımıyorsam, benim davrandığım gibi davranman bana güven verir, çünkü o zaman senin davranışını belli bir oranda tahmin edebilirim demektir; sen benim gibisin. Bu, kabaca da olsa, seni neyin sinirlendireceğini, bebeklerle aranın nasıl olduğunu, gücendiğinde barışıp barışmayacağım, acısını çıkartıp çıkartmayacağını vb tahmin etmemi sağlar. Kendimi güvende hissettiğimde, kortisol (stres hormonları) seviyem düşer, yani daha kaygısız, daha iyi hissederim. İlaveten, birine güvenebileceğimi hissetmek olumlu, oksitosin-ilişkili, bağ kurduran bir duygudur. Birbirimizi taklidimiz aynca normal şekilde birbirimizin şöhretini gözetmeye özen gösterece-

106 Hrdy, Mother Nature.

107 Masako Myowa-Yamakoshi ve diğerleri, "Imitation in Neonatal Chimpanzees (Pan troglodytes)," Developmental Science 7, no. 4 (2004): 437-442; Ferrari ve diğerleri, "Neonatal Imitation in Rhesus Macaques"; Davila Ross, Menzler ve Zimmermann, "Rapid Facial Mirnicry in Orangutan Play."

108 Susan S. Jones, "Infants Learn to Irnitate by Being Imitated," Proce-edings of the Intemational Conference on Development and Lear-ning (ICDL), ed. C. Yu, L.B. Smith ve O. Sporns (Bloomington: Indiana University, 2006).

ğimizi de alttan alta ima eder; yani grup uyumu ve iyi yurttaşlığa olanak sağlayan şekilde. Kabaca, "Benim gibisin, yakınım gibisin. Onlar iyi, o zaman muhtemelen sen de iyisin."

Ancak farklı davranış beni kaygılandırır. O zaman ne yapacağını tahmin edemem - tehlikeli mi olursun, terbiyesiz mi olursun? Bizim çevremizdeki tehlikeli ya da terbiyesiz kimseler hüsrana, acıya yol açabilir. Senin tehlikeli olma ihtimalin kortisol seviyemi yükseltir. Tetikte olmam, dikkatli olmam gerekir. Ben de bu beyin durumundan hoşlanmam.

Birkaç dakika içinde sosyal açıdan birbirimizi tartarken, gereksindiğim birincil işareti aldığımı varsayarak, size güven vermeye isteklenebilirim. Böylece taklitte kendi payıma düşeni oynanın ki böylece siz kaygıyla izleyip beni rahatsız etmeyin ya da beni dışlayarak çok rahatsız etmeyin. 109 Buradaki ana nokta, bunun, kabaca, bilinçsiz taklidin arkaplan açıklaması olabileceğidir.

Bizim insansı atalanmızın sosyal yaşamında bilinçsiz taklidin avantajına dair bir spekülasyon sunacağım. Gruba diğerlerinin katılması savunma ve saldırıda gereken insan gücünü güçlendirmeye yarayabilir ve de gen havuzuna çeşitlilik katarak doğurgan dişilerin sayısını artırabilir. Her durumda, katılım risklidir. Yeni gelenler kabilenin refahını ve uyumunu baltalayabilir. Kaygılanacak pek çok etmen vardır. Örneğin beraberlerinde yeni hastalıklar getirebilirler, ancak sosyallik etmenleri hayatidir. Bu nedenle, yeni bir üye kabul etmeden önce, kabile yeni gelenin bilişsel ya da duygusal açıdan sorun çıkarmayacağına emin olmak ister. Normal sosyal bir beyin için güvenilirliğin ilk süzgeci diyebileceğimiz taklit, yani bilinçsiz taklit bunu geçmesine hizmet edebilir.

109 Oxford'da lisansüstü eğitimimi yaparken, Balliol Kolej'deki hoca· mın erkek lisans öğrencileri için verdiği bir dizi partiye katılmam beklenirdi. Daima rahatsız hissederdim; sömürgeden gelen köylü kızı olduğum için nasıl davranmam gerektiğine dair en ufak bir fikrim yoktu. İngiliz "devlet" (özel) okullannda eğitim almış genç İngiliz beylerinin usullerini benimsemek benim yapabileceğimin ötesindeydi. Kendisi de sosyal özürlü sayılabilecek İrlandalı bir delikanlı dışında kimsenin benimle bir dakikadan fazla konuşmadığını söylemeye gerek bile yok.

Evinize bir yabancının yaklaştığını varsayalım. Uygun davranışlar göstermesi normal bir sosyal kapasiteyi, yerel uygulamaları edinebileceğini ve bunu yapma istekliliğini gösterecektir. Pek çok farklı açıdan, sosyalliği gruptakiler için önemli olacaktır. Üstelik eğer gruptakiler belli tavırlar ve sosyal semboller paylaşıyorsa, yeni gelen bu tavırları ve sembolleri edinmek için enerji harcamaya istekli olduğunu göstererek giriş hakkı kazanabilir. Başarılı taklit davranışı kapıyı açar, çünkü sosyal yeterliliğin işaretidir. Elbette şaşmaz bir öngörü aracı değildir, ama sosyal açıdan sorunluları eleyebilir. Gruba kesin kabul kesinlikle kademeli bir iştir. Hume bizim gibi olanlara, bize benzeyenlere daha kolay sevecenlik gösterdiğimizi fark etmiştir. İçgörüsü isabetli gözükmektedir. Bence bu durumun açıklaması yeni gelenlerin güvenilir grup üyeleri olarak kabulünde bir test olmasında yatar.

Bu hipotezi sınamak için, psikologlar deneklerden bir görüşmede etkileşimde bulunan iki erkeği gözlemelerini ve hem görüşmeci hem de başvuru sahibinin yetkinliğini değerlendirmelerini istemişlerdir (her ikisi de aktördür).110 Videonun bir tanesinde, görüşmeci kaba sabadır, diğerinde ise seviyelidir. Deneyde başvuran kişinin davranışları da çeşitlendirilmiştir: Birinde, görüşmecinin jestlerini taklit etmez, ama diğerinde jestlerini ve beden hareketlerini tam olarak taklit eder. Denekler aslında bilinçli seviyede taklidin farkında değildir. Şaşırtıcı bulgu deneklerin başvuran kaba saba görüşmecinin hareketlerini taklit ettiğinde, yetkinliğini daha düşük değerlendirmeleridir. Görünüşe göre, kaba saba birinin taklidi, taklit etmemekten daha düşük değerlendirilmiştir. Bu da alt seviyeden ya da değersiz birinin taklidinin diğerlerince taklitçideki değerlendirme eksikliğinin işareti şeklinde görüldüğünü akla getirir. Taklidi gözlemleyenlerin diğerlerini bu şekilde yargılaması bireylerin sadece genel taklit davranışlarına değil, kimi taklit edip kimi etmeyeceklerine de son derece duyarlı oldukları fikrini verir. Bu, sosyal öğrenme alanındaki, başarının bariz olduğu belli etkinlik alanlarında, pek çok kişinin başarısız değil,

110 Liam Kavanagh ve diğerleri, "People who mimic unfriendly indivi-duals suffer reputational costs" (basıma teslim edilmiştir).

başarılı insanları örnek alması bulgusuyla da bağlanabilir. 3 Bu yargılan sosyal etkileşimi gözleyen kişilerin yapmış olması sosyal öğrenmede pek çok seviye bulunduğuna işaret eder.

***

Sosyal becerilerin nörobiyolojisi ve özelde diğerlerine zihinsel atıfta bulunma kapasitesinin doğası yeni ama hızlı gelişen, coşkulu bir alandır. Psikolojinin ve nörobilimin beraberce yapacağı değerlendirmeler önümüzdeki on yılda bu araştırma alanına yeni sürprizler ve şüphesiz yeni bilgiler getirecektir. Bir sonraki bölümde, kuralları ve normları inceleyeceğim: Ahlaki davranışta yerleri nedir?

1

Ruth Raymaekers, Jan Roelf Wiersema ve Herbert Roeyers, "EEG Study of the Mirror Neuron System in Children with High Functio-ning Autism," Brain Research 1304 (2009): 113-121.

2

Claudio Tennie, Josep Cali ve Michael Tomasello, "Ratcheting up the Ratchet: On the Evolution of Cumulative Culture," Philosophical Transactions of the Royal Society B: Biological Sciences 364, no. 1528 (2009): 2405-2415.

3

Richerson ve Boyd, Not by Genes Alone.

7.    Kural Değil

Şu ana kadar değerler, öğrenme ve motive edilmiş sorun-çöz-me sahnede yer alırken, kurallar, normlar, yasalar ve çeşitleri bir kenarda bekledi. Bu, sosyal sorun-çözmenin zaman zaman açık kurallarla neticelense de, öncül ve daha temel olanın paylaşılan değerlerden ortaya çıkan örtülü standartlar -çoğu bireyin izahat ile değil, taklit ve gözlem ile edindiği uygulamalar- olduğunu kabul eden bu projeyi yapılandıran mantığın bir sonucudur. 1 Örneğin yardım teklif etmenin aşağılama görüleceği durumlarda teklifte bulunmama kural halinde açıkça formüle edilmemiştir ve yerel standartlar çeşitlilik gösterir.2 Bir yabancıyla ne kadar göz teması kurulacağı, yüksek sesle kah-

1    Peter J. Bayley, Jennifer C. Frascino ve Larry R. Squire, "Robust Ha-bit Leaming in the Absence of Awareness and Independent of the Medial Temporal Lobe." Nature 436, no. 7050 (2005): 550-553; Aa-ron R. Seitz ve diğerleri, "Unattended Exposure to Components of Speech Sounds Yields Same Benefits as Explicit Auditory Training." Cognition 115, no. 3 (2010): 435-443.

2    Yardımın aşağılanma görülmesinin sının kültürler arasında farklılıklar gösterir. hıuitlerde, genellikle, bir yetişkine yardım teklif etmenin aşağılanma kabul edilme eşiği daha yüksektir. Bilmeyenlere bu, örneğin kayığını düzeltmeye çalışan birine karşı, duyarsızlıkmış gibi gelebilir.

kaha atmanın ne zaman kabalık olduğu, ne zaman öğretmenle sohbetin durdurulacağı da aynı şekilde örtülü öğrenilir. Tam tersine, çocuk işçilerin çalıştırılmasını önleyen, kraliyetin vergileri yükseltme gücünü kısıtlayan, kanalizasyon sistemi için vergi ödenmesini talep eden yasalar açıktır. Bunlar statükodan kaynaklanan sefaleti anlamaktan ve işlerin farklı şekilde daha iyi yürütülebileceği algısından ortaya çıkarlar.

Mevcut durumu değiştirmeye istekli kişiler için belli belirsiz bir idealin işleyen bir yasaya dönüşmesi genellikle büyük zaman ve enerji yatırımı gerektirir ve bazen dik.kate değer kişisel bedeller içerir. Bilindiği gibi, yeni yasaların öngörülmemiş sonuçlan, ABD'deki (1920-1933) alkollü içkilerin üretim, ithalat, nakliye ve satışını yasaklayan içki yasağı yasası gibi,3 sosyal gelişimi isteyenlerin yürekten hissettiği tutkuyu soldu-rabilir. Genellikle, açık kurallar mevcut uygulamalar üzerinde düşünülmesiyle başlar ve işlerin başka türlü nasıl yapılabileceğini hayal etmeye dayanır.4 Bir yasayı kullanıma sokabilmek bir grup değişkene bağlıdır ve mevcut sosyal örgütlenmedeki yapıya dayanır. Zaman içerisinde bazısı güçlü bir alt-grubun çıkarına hizmet eden, bazısı tüm grubun esenliğini artıran, bazısı manipülatif bir despotun psikiyatrik sanrılarını yansıtan, pek çok farklı sebepten, yasalar değişikliğe uğrayabilir.

Aristoteles'in görüşüne göre, sosyal bilgelik iyi alışkanlıkların erken gelişimine ve belli sosyal konuları sağduyulu şekilde muhakeme etme kapasitesine bağlıdır. Sosyal kargaşa ve istikrarsızlıkla etkin şekilde baş edebilme becerisini, bir planın sonuçlarını öngörebilmeyi ve de açık kurallar ve kurumları üretken şekilde tartışabilme becerisini içeren karmaşık becerilerden yararlanır. Çileyle imtihandan ziyade jüriyle yargılama ya da para kurunu düzenleyen kurumlar gibi iyi kurumlar sosyal gruptaki bireylerin esenliğinde ve sosyal sorun çözmeye bireyin verdiği tepkiyi şekillendirmede olağanüstü büyük

3    Daha az önemli bir örnek için bkz. New York'ta halka açık alanlarda kontrolsüz "yazılı malzeme" satışına dair şu makale: Edward C. Wallace, "Putting Vendors in Their Place" !New York Times, 17 Nisan 2010),

4    Johnson, Moral Imagination.

etkide bulunur. Aristoteles'in görüşüne göre, yaşamaya değer bir hayatın merkezinde bir şehir ya da devletteki bireylerin sosyal yaşamlarına uyumlu yapı sağlayacak iyi kurumlan geliştirme amacı vardır.5

Aristoteles'in ileri görüşlü fikirlerini daha çağdaş bir biçime koyarsak, diyebiliriz ki: Çoğunlukla beynin süregiden karar verme işi, sınırlandırılmış tatmin sorunlarına çözüm üretmenin süregiden sürecine dayanır. Bir kısıtlamalar yelpazesi değerlerin ağırlığını belirler; karar verme zamanı yaklaşırken nöral ağlar kısıtlamaları kabaca tatmin eden bir minimumda karar kılar.6 Ödül sistemi acı ve deneyimin tatminine tepki verdikçe, sosyal beceriler edinilir ve alışkanlıklar biçimlenir.7 Alışkanlıklar ödül sisteminin yerleştirdiği, geçmişte işe yaramış çözümleri temsil ederek güçlü sınırlar oluşturur. Böylece sınırlı tatmin sürecini ekonomikleştirir. Alışkanlıklar grubun doğru ve yanlış kabullerine dair sosyal öğrenmeyi yansıtır. Alışkanlıklar fiziksel dünyayı öğrenmeyi de yansıtır. Kayak parkuru ya da bir öğrencinin sorusuna yanıt verecek kelimeleri seçerken daha önceki deneyimler ve durumun bilinçsiz değerlendirmesi davranışın seçilmesinde güçlü ve önemli sınırlamalardır. ° Karar vernede içerilen nöral sürecin doğasının aynntılan ifade edilmeyi beklemektedir; işte bu kitap da bu konularla yakından ilgili araştırmaları ele almaktadır.

Seçkin ahlak felsefecileri Aristoteles'in belirsizliğinden ve bulanıklığından -neyin doğru neyin yanlış olduğunu söyleyen özgül ilkeler vermemesinden- şikayet etmeye yatkındır. Onun yerine kurallann ahlakın özü olduğu teorisini tercih edebilirler. Bu

5    A.C. Grayling, What Is Good? The Search for the Best Way to Live (Londra: Weidenfeld & Nicolson, 2OT3), s. 9-55.

6    Michael S. Bendiksby ve Michael L. Platt, "Neural Correlates of Re-ward and Attention in Macaque Area LIP." Neuropsychologia 44, no. 12 (2006): 2411-2420; Anne K. Churchland, Roozbeh Kiani ve Micha-el N. Shadlen, "Decision-Making witb Multiple Alternatives." Nature Neuroscience 11, no. 6 (2008): 693-702; Robert O. Deaner, Stephen V. Shepherd ve Michael L. Platt, "Familiarity Accentuates Gaze Cu-ing in Women but Not Men," Biology Letters 3, no. 1 (2007): 65-68.

7    Graybiel, "Habits, Rituals, and the Evaluative Brain."

8   Subler ve Churchland, "Control: Conscious and Otherwise."

nedenle, merhum Robert Solomon hakkıyla popüler lntroducing Philosophy adlı kitabında "Ahlak bizim eylemlerimizi yönlendiren temel kurallar kümesidir" diye yazmıştır.9Yirminci yüzyılın en etkin ahlak filozofu diyebileceğimiz John Rawls politika, yasama ve kurumlan geliştirmeyi yönetecek evrensel adalet kurallarını formüle etmek için kahramanca çaba sarf etmiştir.10 Binlerce ahlak felsefecisi düşün hayatlarını Rowl'un yaklaşımını işler hale getirmek için harcamıştır. Bu yaklaşımın neden işe yaramadığının en derin irdelemelerinden birinde felsefeci Owen Flanagan bunu şu şekilde özetlemiştir: "Rawls'ın başta tespit etmeyi beklediği seviyede evrensel etik görüsü diye bir şey yoktur.''11 Felsefeci Mark Johnson bu hususu daha güçlü ifade eder:

Mutlak kurallar, karar-verme prosedürleri ve karşılaştığımız herhangi bir durumda yanlışı doğrudan ayırt edebileceğimiz evrensel ya da kesin kanunlar yaratan evrensel, ruhani muhakemeye sahipmişiz gibi düşünmenin ve hareket etmenin ahlaki açıdan sorumsuzluk olduğunu ileri· sürüyorum. 12

Karmaşık toplumlarımız için iyi-niyetle, güzel kurallar formüle etme girişimlerine dudak bükme niyetinde değilim. Daha ziyade, amacım sadece eskiz durumunda kalsa bile insanların daha derin bir yasaya başvurmadan, olağan bir şekilde ve her zaman yaptıkları gibi, bir yasayı kötü ya da iyi yasa ya da adil diye nasıl değerlendirdiklerini açıklamak. Değerlendirme daha önce belirtildiği gibi, insan doğasında görülen duygu ve tutkularda ve de çocukluk boyunca edinilen sosyal alışkanlıklarda köklenmiştir. Değerlendirme süreci hafızayı kullanır ve sorun çözme kapasitesine dayanır. Muhakeme değerler yaratmaz, ama kendisini onların etrafında şekillendirir ve onları yeni doğrultulara götürür. 13

9    Robert C. Solomon, Introducing Philosophy: A Text with Integrated Readings (NewYork: Oxford University Press, 2008), s. 487.

10    Bkz. örneğin John Rawls. A Theory of Justice (Oxford: Clarendon Press, 1972).

11    Flanagan, The Really Hard Problem, s. 140.

12    Johnson, Moral Imagination, s. 5.

13    Simon Blackbum, Ethics: A Very Short lntroduction (New York: Ox-

Bu bölümde yaygın, kuralların ve kuralların bilinçli, rasyonel uygulamalarının ahlakın tanımlayıcısı olduğu görüşüne, şüphecilikle, yakından bakılacaktır. İlk giriş noktası şudur: Eğer kurallar ahlakın tanımlayıcısıysa ve kurallar dil gerektiriyorsa, tanım gereği, sadece insanlar konuşabildiğinden, insanlar ahlaklı tek organizmadır. Yüksek sosyal hayvanların bakım davranışları göz önüne alındığında, bu gereksiz sınırlandırıcı bir sonuç gözükmektedir. M

İkinci giriş noktası ise şudur: Ahlakın temeli olduğu söylenen gözde kurallar sıklıkla diğer gözde kurallarla çelişir. "Yardımseverlik evde başlar" sıklıkla "Komşunu kendin gibi sev"le çelişir. "Yalan söylemek yanlıştır", "Kabalık yanlıştır"la çelişebilir. "Anne babanı onurlandır", "Bir katile asla yardım etme"yle çelişebilir. Bu kuralların her birinin, genellikle zımnen fark edilen, sınırlan vardır. Örneğin insanların sık sık alıntıladığı bir kuralı, "Öldürmek yanlıştır"ı ele alalım. Ancak yine de çoğu kişi savaşta öldürmenin kabul edilebilir olduğuna inanır. Fakat savaşta da öldürmenin yanlış olduğu durumlar vardır: savaş esirleri öldürülmez, siviller öldürülmez. Ama bu hususta bile siviller kendi istekleriyle düşmana karşı insan kalkanı olduğunda öldürülmelerine dair, farklı görüşler mevcuttur. Şartlar ve eğerler birbiri üstüne dizilir durur.

İlginçtir, Yüksek Mahkeme yargıcı David Souter, Amerikan Anayasası'nın hükümlerinin esnekliğiyle ilgili aynı hususu belirtmiştir. Ona göre, Birinci Tadil'deki, "Kongre ifade özgürlüğünü kısıtlayan yasa yapamaz" mutlak değildir; bu yönetimin devletin düzenini ve güvenliğini sağlama sorumluluğuyla çelişebilir ve çelişmiştir. Yargıcın belirttiği çelişki, New York Times ve Washington Post'un yayımlamak istediği Pentagon Belgeleri'yle ilgilidir, ülke çıkarları nedeniyle hükümet bunların yayımlanmasını engellemek istemiştir. Souter şöyle açıklamaktadır:

ford University Press, 2003).

14    Marc Bekoff, Animal Passions and Beastly Virtues: Rejlections on Redecorating Nature (Philadelphia: Temple University Press, 2006). Bekoff ve Pierce, Wild Justice; Boesch ve diğerleri, #Altruism in Fo-rest Chimpanzees."

Bir seçim yapılması gerekebilir, dil belirsiz olduğundan değil, ama Anayasa'nın, diğer pek çok insan gibi, Amerikan halkının, her şeye aynı anda sahip olma arzusunu içermesi sebebiyle. Düzen ve güvenlik istiyoruz ve de özgürlük istiyoruz. Sadece özgürlük değil, eşitlik de istiyoruz. Bu arzularımız çatışabilir ve çatıştıklarında, bir mahkeme, anayasal bir fayda ile diğeri arasında, seçim yapmak zorunda kalır. Mahkeme kabul edilmiş arzularımızdan hangisinin iddiasının daha iyi olduğuna karar vermelidir, hem de ivedilikle ve mahkeme bu türden seçimler yaptığında adilce dinlemekten daha fazlasını yapmalıdır. 15

Bir durumun sadece istisna olduğunu anlamak ya da kurallar çeliştiğinde hangi kuralın takip edileceğini seçebilmek sosyal kavrayışın en rafine özelliklerinden birini içerir. Hayat içerisinde, deneylerimizle -hikayeler, örnekler ve gözlemlerle- hepimiz pek çok incelikli, çoğunlukla da ifade edilmemiş, bilgi ediniriz. Söylentiler yanlış gitmiş planları, önlenebilir felaketleri, zevku sefanın getirdiği sefaleti, ikiyüzlülüğün ahlakı yozlaştırmasını anlatır. Unabomber'ı kardeşinin ihbar etmesi gibi, Kadın Doğum uzmanı Henry Morgentaler'ın Kanada'daki kürtaj karşıtı geleneğe karşı çıkarak hapse girmesi ve daha sonra yeni yasaların yapıldığını görmesi gibi, Galileo'nun Katolik Kilisesi'nin işkencesinden kaçınmak için Güneş'in bilinen evrenin merkezi olduğu iddiasından taviz vermeden geri adım atması gibi, kuralların istisnasının kendine has bir dokunaklılığı vardır. Bu nedenle makul istisnalara inatla duyarsız kalan yetişkinler sağduyudan yoksun kabul edilir, silahlı şizofrene yalan söylemeyi reddeden apta-lınki gibi hikayelerle teşhir edilir. Genellikle, gelir vergisi kanunu gibi barok yasamalar hariç, bir kuralın makul istisnası, kuralın izin verilebilir istisnalarını belirleyen daha derin bir kuralla belirlenmez. Aksine, istisnalar genellikle tarafsız, du-

15    Souter, David, "Commencement Address to Harvard University." http://news.harvard.edu/gazette/story/2010/05/text-of-justice-david-souters-speech/, tlkbahar 2010.

yarlı, akla yatkın yargılama gücüyle belirlenir. Bu yargılama gücünün tam anlamıyla ne olduğunu bilemesek de, bu yargılama için iyi alışkanlıkların geliştirilmesi önemlidir. Aşağıda bundan daha fazla bahsedilecektir.

İstisnalara yer bırakan ahlaki teoriler eksik gözükme eğilimindedir. Bunun sonucunda, kaba hazır reçete kurallara (örneğin "Her zaman doğruyu söyle") istisnalar vasıtasıyla yaklaşmanın kullanışsızlığı, pek çok filozofu herkesçe kabul edilebilir, istisnasız kurallar aramaya itmiştir. Bu kuralların koşullar ne olursa olsun her durumda herkese uyduğu varsayılır.

Altın Kural (uBaşkalarına kendine davranılmasını istediğin gibi davran") sık sık mantıklı, istisnasız, hemen hemen herkesçe benimsenmiş, evrensel bir kural kabul edilir. (Kurallarla yönlendirme yerine vicdan gelişimini yeğlediği bilinmesine rağmen, Konfüçyüs bu ilkeyi ilk dile getirenlerden biridir, ancak ahlaka yaklaşımı göz önüne alındığında, bunu istisnasız bir kural değil, genel bir öğüt şeklinde söylemiş olması daha olasıdır.)16 Bu nedenle sormak gerekir: Altın Kural'ı bildiğimize göre, hem de bu kural mükemmel gözüktüğüne göre, ahlak filozofları neden hala tüm davranışları yönetecek temel bir kural aramaktadır? Erdemli bir hayat için Altın Kural'a uymak dışında daha başka ne yapabiliriz?

Ahlak filozofları Altın Kural'ın albenisini reddetmemiştir, ama ahlaki ikilemlere kılavuzluğundaki eksiklerini fark etmişlerdir. Tetkik ettiğinizde, Altın Kural reklamlardakine benzemez. tık olarak, "... diğerlerine davran" çocukluğun ilk yıllarındaki sosyalleşmede ve hatta gündelik hayatın sıradan sosyal etkileşimlerinde oldukça yeterliyse de, uygulaması varsayıldığı kadar genel değildir. İnsan eylemlerinin geniş bir kümesini, yani savunma savaşını ele alalım. Askerler düşmanlarını öldürürken onların kendilerini öldürmemesini ister. Altın Kural'ı ihlal etmesine rağmen, bir askerin bunu

16 Edward Slingerland, "Toward an Empirically Responsible Ethics: Cognitive Science, Virtue Ethics and Effortless Attention in Early Chinese Thought" Effortless Attention: A New Perspective in the Cognitive Science ofAttention and Action, ed. Brian Bruya (Camb-ridge, MA: MIT Press, 2010), s. 247-286.

yapması doğru görülür. Ne yazık ki, eğer aynen kendisinin yapacağı gibi, bir asker düşmanları tarafından öldürülürse, buna katlanması gerekir.

Genelde, barışı koruma ve sürdürmede, " ... diğerlerine davran" harfiyen uygulanmaz, uygulanması da sorunludur. Polis memuru çocuk hırsızını, kendisinin gözaltına alınmamasını dileyerek gözaltına alır. Benzeri şekilde mahkemeler suçluyu hapse gönderirken, kendileri aynı suçu işlemiş olsalar bile suçlunun kendilerini hapse göndermemesini dilerler vb.

Elbette, Altın Kural'ın bu durumlarda uygulanmasının kas-tedilmediği söylenebilir. İyi ama o zaman evrensel uygulanabilirlik iddiası feda edilmiş olur. Bu durumda da kuralın istisnası sorunu yeniden ortaya çıkar: Eğer her durum için kurallar varsa, Altın Kural geçerli değil derken hangi daha temel kurala başvuruyoruz? Oldukça aşikar ve ahlaki açıdan kabul edilebilir bir istisna ileri sürerken neye müracaat ediyoruz? Belki daha kapsayıcı, daha Altın... hayır, hayır... Platin Kural'a? Bu ne olabilir? Daha önce belirtildiği gibi, burada "aşikar" olanı bilmek, aynen Aristoteles'in düşündüğü gibi, sağduyu ve ahlaki yargıya dayanır. Ancak bu, Altın Kural'ın kabul edilebilir istisnasını ayırt etmek için bir dizi kurala danışan bir kapasite değildir. Pek çok kişi bir durum verildiğinde aşikar istisnayı fark eder, ancak bunu yaparken daha kapsamlı bir kurala başvurduklarına dair kanıt yoktur.

Altın Kural'ın uygulanmasının kafa kanştıncı, en iyi ihtimalle muğlak olduğu bir başka alan ticarettir. Ticarette adil olmanın önemi uzun zaman önce fark edildiyse de, bu büyük oranda iyi şöhretin daha çok kazandırmasındandır. "İş iştir" sözünün ifade ettiği gibi, işin bir kısmı da kardır, yumuşak kalpli birinin birini işten atması, alacakları toplaması ya da veresiyeyi reddetmesi zordur. İş hayatında haşan sağduyuyu gerektirir, sağduyu ise her durumda harfiyen ve koşulsuz "... diğerlerine yapma" kuralının uygulanmamasını gerektirir. Yargı ve sağduyu elzemdir.

Bu geniş etkinlik alanı haricinde, Altın Kural'ı uygulamanın faydasız olacağı pek çok başka alan bulmak zor değildir. Örneğin bazen bir kişinin ailesinin ihtiyaçları başkalarına

yardım etmesiyle çelişebilir. Evlat edinmek Altın Kural'a uygunsa da, kişinin kendi yavrularının refah seviyesinden ödün vermesi gerekecektir. Kendim öksüz olup evlat edinilmek istemiş olsam bile evlat edinmek ödevim midir? Altın Kural bu seçenekleri hükme bağlar mı? Hayır, Altın Kural'ın sağduyulu uygulamasını sağlayan Aristoteles'in temellerine ilave ahlaki dolgu yapılmadan değil.

Başka bir örnek: Eğer böbreğe ihtiyacım olsaydı, elbette bi-rilerinin bana böbreğini bağışlamasını isterdim. Bu, yabancılara böbreğimi bağışlamamı mı gerektirir? Altın Kural'ın harfiyen uygulanması, evet demeyi gerektirir, ama pek çok erdemli insan kendisini bunu yapmak zorunda hissetmez. Böbrek bağışına karar verirken çeşitli etmenler göz önüne alınır. Altın Kural bizi bu eylemi yapmaya teşvik etse de, sorunu çözüme bağlamaz.

Katrina kasırgasında New Orleans Memorial Hastane-si'ndeki korkunç görevleri sırasında tıbbi ekip paylaşım önceliğine karar verirken Altın Kuralı uyguladı mı?17 Görünen, ellerinden geldiğince en çok kişiye en iyi şekilde yardımcı olmaya çabaladılar, ama yetersiz kaynak ve kısıtlı nakille zor kararların verilmesi gerekmiştir. Bazı hastalar nakil için listenin en altında yer aldılar; elbette bana yapılmasını istemezdim, ama belki de bu akla gelen en hafif örnek. Bu tür durumlar kolaylıkla çoğaltılabilir ve bunlar aptalca istisnalar değil, ciddi istisnalardır ve belli kuralların altında yatan ahlaki anlayışın, uBaşkalarına sana davranılmasını istediğin gibi davran" gibi somut önermelerden daha ziyade beceriye yakın olduğunu akla getirirler.

Bütün toplumların sonunda Altın Kural'ı benimseyeceği yaygın şekilde iddia edilse de, bu da yanıltıcıdır. Felsefeci Stephen Anderson'ın belirttiği gibi,18 olumlu ve olumsuz şekli vardır. Olumsuz tefsirde, başkalarına zarar vennemekten bahsedilir; Seçmeler'de (Lun-yü'de) Konfüçyüs aslında usana yapılmasını istemediğini başkalarına yapma" der. Bu, olumlu-

17 Bkz. Sheri Fink,"The Deadly Choices at Memorial." New York Times Magazine, 30 Ağustos 2009.

18 Stephen Anderson,"The Golden Rule: Not So Golden Anyrnore," Phi-losophy Now, Temmuz/Ağustos 2009.

ya göre, örneğin Jainizmin "Bir insan tüm canlılara kendisine davranılacağı gibi davranmalıdır" yaklaşımına göre, daha az müdahale gerektirir. Olumlu şekli daha proaktif, "daha-iyi-sini-yapma" kuralıdır, bu nedenle telaşlandırır. Bizi sadece zarar vermekten alıkoymaz, ama böbreğimizi feda etmekten, evlat edinmek için düzenimizi bozmamızdan, "tüm canlıları" kapsadığında mutfakta farelerin cirit atmasından bahseder. Bu "başkalan"nın kim olduğu sorusunu ortaya atar, topluluğumdaki herkes mi, tüm insanlar mı, tüm memeliler mi, ne? Bu soruya dair fikirler çeşitlidir ve Altın Kural kendi başına bu görüş farklılıklarını çözemez.

Özellikle de daha yaygın olumlu şekline dair, daha derindeki soru, insanların sahip olabileceği ahlaki heveslerin çeşitliliğiyle ilgilidir. İşte burada Altın Kural'ın klasik kusuru vardır: Altın Kural'ın olumlu şeklini benimsemiş kişi tarafından bile bana yapılmasını istemeyeceğim şeyler vardır. Size yapılmasını istediğiniz bir şeyi bana yapmak isteyebilirsiniz, ama ben kesinlikle bana yapılmasını istemiyor olabilirim; örneğin Scientology dinine geçmek istemem, sadomazoşit ayinlere katılmak ya da içkiyi bırakmaya zorlanmak istemem, doğum kontrolünden vazgeçmeyi, ağrılı ölümcül hastalıkta intihan seçmemin engellenmesini, çocuk felci aşısından mahrum bırakılmayı, cehenneme gidecek olsam bile sezaryen esnasında anestezik almamın önlenmesini istemem.19 Yirminci yüzyılın başında, iyi niyetli Kanadalı bürokratlar Kızılderili çocukları ailelerinden, evlerinden koparıp çoğunluk durumundaki beyaz toplumla bütünleşmeleri beklentisiyle Winnipeg, Edmonton gibi şehirlerde yatılı okullara yerleştirdiler. Onlar kırsalda, o kamplarda yaşasalardı kendilerinin bunu isteyeceğine inanıyorlardı. Sonuçlar felaketti. Daha-iyisini yapmaya kendini adamış çılgın bir ideoloji "eğer benim yerimde olsa" gaz odası-

19 Hıristiyanlar Tann'nın işine karışmak diye yorumladıkları aşı ve anesteziklere şiddetle karşıdır. Bkz. Patricia S. Churchland, "Human Dignity from a Neurophilosophical Perspective." Human Dignity and Bioethics: Essays Commissioned by the President's Council on Bioethics (Washington, DC: President's Council on Bioethics, 2008), s. 99-121.

na gönderilmek, çalışma kampında yaşamak, baldıran otlu çay içmek isteyebileceğini düşünüp benim için bu kaderi hazırlayabilir. Bunun örneklerini geçen asırda pek çok kere gördük. Bu ideolojilerin benim için neyin iyi olduğuna ve benim yerimde olsa ne isteyeceğine dair görüşlerinin benim görüşümle çakışması gerekmez.

Bu son örneklerin gösterdiği gibi, Altın Kural'ı göklere çıkardığımızda her iki tarafın da hasta zihinli değil, makul olduğunu; her iki tarafın aynı ahlaki değerlere sahip olduğunu; diğerlerinin yaptıklarımıza karşı bizim gibi hissettiğini varsayıyoruz. Bu varsayım, belirtelim, ahlaki açıdan tarafsız değildir, ahlaki içeriği vardır; bu içerik Altın Kural'ın kendisinden bağımsızdır. üstelik evrensel terbiye varsayımının her zaman geçerli olmaması ya da kendilerinin üstün ahlaklı diye reklamını yapanlar arasında bile aynı görülmemesi hayatın üzücü bir olgusudur. Ne yazık ki, aşırı ideolojiler, dini tarikatlar, sos-yopatlar, sadomozoşitler hayatımızdan eksik olmaz, onlar da Altın Kural'ı diğer herkesle aynı kesinlikte uygulayabilir.

Bu kaygılar, "... diğerlerine davran" pratikte yararsızdır demiyor. Bir çocuğun başkalarının bakış açısını anlaması için "Eğer Sally sana böyle davransaydı, ne hissederdin?" deriz. Altın Kural'a farklı şekillerde pek çok toplumda rastlanmasının bir açıklaması sosyal yaşamda diğerlerinin bir durumda nasıl hissedeceği ve tepki vereceğini dikkate almanın, Bölüm 6'da gördüğümüz gibi, son derece önemli olmasıdır. Diğerlerinin nasıl tepki vereceğini öngörmek ihtiyatlı ve akıllıcadır, çünkü nazik, adil, çalışkan, şöhretli, kaba, hilebaz, kaytarıkçı diye tanınmaya göre kişinin refahı üzerinde büyük etki yapar.20 Diğerlerinin ihtiyaçlarına ve hislerine duyarlılığı alışkanlık haline getirmek, çocukların edinmesi için çabaladığımız bu alışkanlık ahlaki açıdan bilgecedir.

Ahlak felsefecilerinin Altın Kural'ı koşulsuzca ne yapmamız gerektiğini gösterir evrensel kural diye kabul etmemelerinin nedeni oldukça basittir: Koşulsuz değildir ve evrensel geçerliliği yoktur. Pek çok durumda, Memorial Hastanesi'ndeki trajedi gibi, Altın Kural bizi bir yere götürmez. Daha kötüsü,

20 La Cerra ve Bingham, The Origin of Minds, Bölüm 3 ve 4.

daha-iyisini yapma peşindeki sersem bir ideologsa yapmak istediklerini, başkalarınca kesinlikle menfur kabul edilen eylemlerini, örneğin soykırımını haklı çıkarmak için Altın Kural'ı kullanabilir.

Kant ve Kesin Buyruk

Immanuel Kant'ın ( 1 724-1804) meşhur kesin buyruğu ahlaki davranışa istisnasız, koşulsuz (böylece kesin) kuralı belirlemeyi amaçlar. Kendinden öncekiler (özellikle David Hume) gibi21 Kant da adaletin ahlaktaki önemini fark etmişti. Hume'un dikkatimizi çektiği nokta, bir şeyin benim için doğru, senin için yanlış olmasının "ben benim, sen sensin"le açıkla-namayacağıydı. En azından, aramızda ahlaki açıdan geçerli bir fark olmalıydı. Örneğin "Diğerleri vergilerini ödemeli, ama ben ödemek zorunda değilim, çünkü ben benim." Kant ahlaki görevde tarafsızlığın önemini fark etti, ama yaklaşımındaki özellik tarafsızlığı büyük ahlaki bir teoriye çevirecek bir yol bulduğunu düşünmesiydi.

Kant, tüm duygulardan ve ahlaki hislerden kopmuş, saf akıl yetisinin, gerçek ahlaki görevlerimizi tanımlayan bireysel kuralları seçmek için bir kıstas tesis etmede, ahlaki kuralların evrensel geçerliliği soyut fikrini kullanabileceği görüşündeydi. Böylece kesin buyruk (istisnasız herkesin yapması gereken şey) aslında ahlaki kurallarla ahlaki olmayanları ayırt etmek için bir tür filtreydi.22 Saf akıl bu sonuca nasıl varır? Kant'ın

21 Blackburn, How toRead Hume.

22 Kant'ın sözleriyle kesin buyruk şudur {Mary Gregor tercümesinden): "ancak aynı zamanda evrensel yasa olmasını isteyeceğin ilkeye uygun eylemde bulun" (Kant, Groundwork of the Metaphysics of Morals, New York: Cambridge University Press, 1998). İnternetten ("Kant's Moral Pbilosophy," The Stanford Encyclopedia of Philosophy [2009 Kış baskısı] içinde, ed. Edward N. Zalta, 2008, http://plato.stan-ford.edu/archives/win2009/entries/kant-moral) ulaşabileceğiniz irdelemesinde Robert Johnson karar verme sürecini şöyle açıklıyor: İlk önce, ileri sürdüğün şekilde eylemde bulunma nedenini kabul eden maksimi açık ve kesin biçimde ifade et. İkinci olarak, bu maksimi tüm akılcı araçları yöneten evrensel doğa yasası şeklinde

önerdiği "filtreden" geçen aday kurallar sadece tutarlı, ahlaki topluluktaki herkesçe sadakatle benimsenmek "istenecek" olanlardı. Bu arada Kant'ın tutarlılığa yaptığı vurgu kendi esenliğinizi gözetmenin rasyonelliğine değinir. Eğer bir kurala uymanız kendi esenliğinizi baltalayacaksa, bu kurala sürekli uyamayacağınız fikrindedir. Böyle bir kuralla yaşamaya karar vermek akıldışıdır. Mucizevi şekilde, Kant'ın çerçevesinde, tüm tutarlı, evrensel geçerliliği bulunan kurallar kümesi ahlak kurallandır.

Bu gerçekten mucizevi bir sonuç olurdu, ama çığırtkanlığı yapılan pek çok mucize gibi, vaat ürünün kendisinden çok büyüktür. Tutarlı evrensel kuralların ahlak kuralları olup olmadığını sınamanın yolu şudur: Kesinlikle ahlakdışı (şu andaki amaç için sizin ve benim ahlakdışı olduğunda anlaştığımız), ama çelişki ya da akıldışılık olmadan benimsenebilecek, evrensel geçerlilikte bir kural betimleyebilir miyiz? Uzun zamandır bilindiği gibi, bu sorunun cevabı evettir.

Buna adım adım yaklaşalım. "Ağır ağrılı terminal kanser hastalığı bulunan anansefal yenidoğanlara ötenazi yapılmalıdır" diyen olası bir kuralı ele alalım. Kantçı biri benim akıl yetimin böyle bir kurala taraf olamayacağını, çünkü ağır ağrılı terminal kanser hastalığı bulunan anansefal yenidoğan olsaydım, kendi ölümüm lehine karar vermem gerekeceğini ileri sürebilir (varsayıldığına göre tutarsızlıktır, bu nedenle akıldışıdır). Ama aslında eğer ağır ağrılı terminal kanser hastalığı bulunan anansefal yenidoğan olsaydım, gerçekten bana ötenazi yapılması gerektiğine akla uygun şekilde inanabilirdim. Burada mantıksal tutarsızlığın ya da akıldışılığın izine bile rastlanmaz.

yeniden biçimlendir. Üçüncü olarak, bu doğa yasasıyla yönetilen dünyada bile maksimin makul olup olmadığına bak. Eğer öyleyse, o zaman, dördüncü olarak, kendine böyle bir dünyada akıl ve mak-simine göre eylemde bulunmak isteyip istemeyeceğini, bulunup bulunamayacağını sor. Eğer bulunabilirsen, eylemin ahlaki açıdan izin verilebilirdir. Bu fikirle üniversite yıllarında tanıştığımda, nazik ve erdemli insanlann gerçekte olsa olsa, nadiren, bu süreci işlettiğini -hatta bu süreci işletmelerini isteyip istemeyeceğimizi-düşündüm.

Bu kural Kant'ın filtresinden geçtiğine göre, artık elimizde bu filtreden geçecek, benzer, ancak olağanüstü çirkin başka kurallar yapmak için bir reçete var. Reçete şu: Sonunda ölüm bile olsa, kuralın sizin için geçerli olduğunu kabul etmek. Bu aslında pek çok kişinin ölümden daha korkunç şeylerin -onursuzluk, cehenneme gitmek, ağır ağn çekmek vb- mevcudiyetine inandığının kabulüdür. "Anansefal yenidoğan" yerine sadece "Tutsi" ya da "hain" koyun, Kant'ın filtresinin tutarlı faşistleri ve de akla uygun şekilde tutarlı ahlak bağnazlannı süzemedi-ğini, onlara yol verdiğini göreceksiniz.23

Bu sorunlar ahlakı destelemek için saf akla ve tutarlılığa dayanmanın yanlışlığını gösteriyor.24 Her durumda, Kant'ın duygulardan kopmanın ahlaki görevleri betimlemede esas olduğu hükmü biyolojik doğamıza dair bildiklerimizle tamamen çelişiyor. Daha önce belirttiğimiz gibi, biyolojik bakış açısıyla, temel duygular Doğa Ana'nın sağgörülü şekilde yapmamız gerekenlere yönlendirişidir. Sosyal duygular sosyal açıdan yapmamız gerekenleri yaptırma yoludur, ödül/ceza sistemi her iki alanda da performansımızı artırmak için geçmiş deneyimlerimizi kullanmayı öğrenme yoludur.

Sonuççuluk ve Faydayı Azamiye Çıkarma

Jeremy Bentham (1748-1832) en fazla kişi için en çok mutluluğu üretecek şekilde davranmalıdır diye özetlenebilecek koşulsuz bir kural ileri sürmüştür. Pek çok kişi faydacılıktan bunu anlar. Bu bağlamda fayda mutluluk ya da esenliği kastetmektedir. Sonuççuluk ahlaki açıdan, örneğin kutsal bir metne itaatin tersine, eylemlerin doğuracağı sonucun önemini savunan görüşlere verilen genel isimdir.

Bentham'ın ve bazı çağdaş sonuççulann formülüne göre, faydayı azamiye çıkarmak genelde seçimlerimizde amaçlama-

23 Aynca bkz. Blackbum, Ethics: A Very Short lntroduction.

24 Ronald de Sousa, The Rationality of Emotion (Cambridge, MA: MiT Press, 1987); Ronald de Sousa, Why Think? Evolution and the Rati-onal Mind (NewYork: Oxford University Press, 2007); Flanagan, The ReaUy Hard Problem; Johnson, Moral lmagination.

mız gerekendir. Faydacılıkla ilişkilendirilen en ünlü isim John Stuart Mili (1806-73) ise de, Mill'in ilmi onun sosyal yaşamı kavrayışının enginliğini ve Bentham'ın azamileştirme kuralından oldukça radikal biçimde ayrıldığını göstermektedir.25 Mill'in faydacılık ilkesi diye ileri sürdüğü aslında kendi içinde amaç olarak arzu edilebilecek tek şeyin mutluluk olduğuydu. Aklıma gelmişken, bu Aristoteles'in çok daha eski "summum bonum (yüce iyilik) eudamoniadır (kabaca mutluluk diye tercüme edilebilir, antik anlamda iyi yaşamak, gönenç, ongunluk)" iddiasını yineleyen bir görüştür.26

Birbiriyle bağlantılı iki fikir Mill'in genel olarak kararlarda azamiye çıkarma gerekliliğini açıkça reddedişini açıklar.27 Birincisi Mill'e göre ahlaki çember temelde yıkıcı, başkalarına ya da onların çıkarlarına zarar verme eylemleri hakkındadır. Zarar veren eylemler, örneğin saldırı ve cinayet, yanlıştır ve ceza gerektirir. Bunun dışında kalanlar ne sınırlanmalı ne de yanlış addedilmelidir. Mill'in görüşüne göre komşumun su kaynağını zehirlememeliyim, açıktır ki bu ona zarar verecektir. Öte yandan, başka bir eylem ortak mutluluğu artıracak bile olsa, gitar çalmaktan vazgeçmem gerekmez, çünkü bu eylem (normal şartlarda) diğerlerine zarar vermez. Azamiye çıkarma taraftan bir sonuççu abartılı bir yaklaşımla işimi yaparak, aşe-vinde çalışarak ya da bir hastanede gönüllü olarak daha büyük mutluluk üretebileceğimden gitar çalmamın zararlı olduğunu söyleyebilir. Ancak Mill'e göre, bu bizim "zarar verici eylem"le kastettiğimizin saçma bir uzantısıdır ve eğer müzikle uğraşmaya devam etmeyi tercih edersem, bunda bir yanlışlık yoktur. Elbette, komşum traktörün altında kalmış yardım isterken, ben ona yardım çağırmak durumunda değilsem... Ancak normal

25    Metinlerin detaylı irdelemesi için bkz. D.G. Brown, "Mill's Moral

Theory: Ongoing Revisionism." Politics, Philosophy, & Economics 9, no. 1 (2010): 5-45.

26    Bkz. Dale Jamieson, "When Utilitarians Should Be Virtue Theorists." Utilitas 19, no. 2 (2007): 160-183.

27    John Stuart Mili, Utilitarianism, On Liberty and Other Essays, ed. John Gray (New York: Oxford University Press, 1998). s. 129-201. Mill'in ilmi hem hacimli hem de karmaşıktır, buradaki kısa irdeleme sadece kabataslaktır.

şartlarda bu tür gereksinimler enderdir ve önemsenmesi gereken aciliyetler Bentham'ın kuralının kastettiği sürekli azamiye çıkarmadan oldukça farklıdır. Aristoteles'in salık verdiği gibi, yargı gücü temeldir, çünkü neyin acil ya da istisna olduğu bir kuralla belirlenmez, örneklerle öğrenilir.

İkincisi. Mill'e göre, nefsi müdafaa hususları -ve böylece ahlak- kişisel özgürlüklerin kısıtlanmasının kabul edilebilirliği hakkındaki hususlarla yakından ilişkilidir.28 Mill'in düşüncesine göre, özgürlüğün kısıtlanabileceği son kerte nefsi müdafaa, yani zarar verici, yıkıcı davranışlara karşı savunmadır. Bu nedenle komşumun su kuyusuna zehir atmaktan men edilebilirim, ama sürekli ve inatla miskinlik yapan bir çalışanı kovabilirim. Onu işten atmam çalışana zarar verecektir, ama tembel çalışana ve çıkarlarına zarar vereceğim gerekçesiyle onu işten atmamın engellenmesi işletme sahibinin özgürlüğünün ihlalidir. Mill'in zararlı eylem açıklaması bu tür eylemleri engellemez, hatta diğerlerini rahatsız eden pazarda rekabet, suça yataklıktan Papa'nın tutuklanması amacıyla lobi yapmak gibi eylemleri de engellemez.29

O halde, burada vurgulanan nokta şudur: Mill'in yaklaşımı başka bir olası eylemin daha fazla ortak mutluluk üreteceği sebebiyle bir eylemi yanlış diye nitelendirmez. Mill'in özgürlüğe dair fikirlerini ahlaki yanlışa dair fikirleriyle bütünleştirmesi bütünün mutluluğunu azamiye çıkarma kuralının ne kadar sorunlu olduğunu fark etmemizi sağlar.30 Bu nedenle, mutlak bir kuralın savunuculuğu söz konusu olduğunda Mili, Bentham'dan ziyade, yanlış eylemi kurallar yerine prototipik örneklerle ele alan Aristoteles'e yakındır.

Azamiye çıkarıcı sonuççular genellikle Mill'i fikir babalan görmelerine rağmen, onun sosyal yaşamın karmaşıklığına dair

28    Yine bkz. Justice Souter'ın Harvard Üniversitesi diploma töreni konuşması.

29    Örneğin Dawkins ve Christopher Hitchens, Papa'nın İngiltere ziyareti için bunu önerdiler. Bu pek çok Roma Katoliğini mutsuz, muhtemelen çok mutsuz kıldı. Böyle olmasına rağmen buna izin veriyoruz.

30    Brown, "Mill's Moral Theory."

derin anlayışına, özellikle de özgürlüğün sosyal önemine dair kesin düşüncesine ters düşerler. Elbette özgürlüğe bakışından hoşlanmayabilirler, ama bu farklı zeminlerde ele alınması gereken bir konu.

Mill'in sonuççuluğunun kalıcı cazibesi, Tanrı'yı memnun etmek, içkin günahı temizlemek, sonraki hayata kartal olarak gelmek gibi metafizik sonuçlar adına yapılan görevler yerine insan mutluluğunun özel önemini kabul etmesidir. Felsefeci Donald Brown bu noktayı belirtir: "Bu teorinin ana itici gücü ahlak düşüncesinin kapsamından çıkarılması gerekenlerin çoğunu kapsam dışı bırakmasıdır: kutsal değerlere küfür, aile onuru, realpolitik, müstehcenlik ve hayali varlıklar.n31 Çok geniş anlamda, sonuççuluğun çoğunluğun mutluluğunu azamiye çıkarma harici pek çok yönü tamamen sıradan ve makuldür. Sonuçta, genellikle, planının sonuçlarını değerlendirmeyi kişinin aklının mihenk taşı kabul ediyoruz; genel anlamda insanlığın esenliği ya da mutluluğu da belirli sosyal kararlarımızda önemli yer işgal ediyor ve Mili gibi, bir eylemin başkalarına zarar verici sonuçları varsa, kendimizi dikkat etmek zorunda hissediyoruz. Ancak Bentham tarzında azamiye çıkaran sonuç-çuluk bizi sıradan ve makulün ötesine götürüyor. Bunu görmek için toplu mutluluğu azamiye çıkarma terimleriyle zorunluluklarımızı betimlemesine daha yakından bakmamız faydalı olabilir.

Önce pratik bir zorluk var. Mutluluğu azamiye çıkarmayı gerçekten değerlendirmeye yetecek ciddiyetteki gerekli hesaplamayı yapmak bir kabustur. Örneğin kimsenin, beş milyon kişinin hafif baş ağrısı ile üç kişinin kırık bacağının ya da kişinin kendi çocuğunun ihtiyaçlarıyla Sırbistan'da tanımadığı yüz zihinsel özürlü çocuğun ihtiyacının nasıl kıyaslanacağına dair en ufak fikri yoktur. Elbette sorulabilir: Bu tür "konu dışın hesaplamalar sosyal dünyada ilerlerken karşımıza çıkan ahlaki uygulamalarda her zaman gerçekten gerekli midir? ^-laki açıdan iyi örnek oluşturan Sokrates ve Konfüçyüs azamiye çıkaran sonuççuluğu hesap etmişler midir? Tanımadığım bir kişi aksi takdirde ölecekse böbreğimi vermem gerekir mi?

31 A.g.e., s. 16.

Hatta tanıdığım bir kişi aksi takdirde ölecekse böbreğimi vermem gerekir mi? Evimi kimsesiz askerler için bakım yurduna dönüştürmeli miyim? Mahallemdeki okula bağışta bulunmam yeterli mi, yoksa Uganda'da bu yardıma daha çok ihtiyaç duyan bir sağlık ocağına mı vermeliyim? Bu benim seçimimden etkilenenlerin aynı ağırlığa sahip olmasına ilişkin sorular ortaya atıyor.

Pek çok azamiye çıkarıcı sonuççu, örneğin Peter Singer,32 herkesin mutluluğunu azamiye çıkarma planlarının sadece yakınlarımızın, sevdiklerimizin mutluluğunu düşünmekten çok daha fazlasını gerektirdiğini ileri sürüyor. Ona göre sonuçlan hesaplarken sonuçta çıkarı bulunan herkes -herkes- eşit muameleyi hak eder. Tuhaftır ki, bu çocuklarımın esenliğini gezegenin diğer tarafında yaşayan tanımadığım yabancılarınkinin önüne koyamayacağımı ifade eder. Singer, ebeveyn ve çocukların özel ilişkisinin gayet farkındadır, ama bunu görüşüyle tutarlı bulur, çünkü anne-babalar başkalarından önce kendi çocuklarına bakarsa daha iyi sonuçlar elde edileceğini ileri sürer. Öyle de olsa, Singer'ın ilkelerine göre eğer kendi çocuğumu ve iki Taylandlı çocuğu devlet okuluna gönderebiliyorsam, çocuğumu koleje göndennemeliyim, eğer beş Haitili çocuğun temel diş bakımını sağlayabileceksem, çocuğuma ortodentik tedavi yaptırmamalıyım. Bağış yapsam bile elbette Singer yeni bir bilgisayar ya da tatil gibi hayatın lükslerinden vazgeçerek her zaman daha çok vermemi ileri sürecektir.

Singer'ın azamiye çıkaran sonuççuluğu, benim gibi ahlaki açıdan ılımlı kimselerin makul bulduğundan çok daha talepkar ve çok daha işgüzardır. Her işe burnunu sokan daha iyisini yapma sevdalıları gibi, coşkulu sonuççularııı şevki de beni bazen ürkütüyor; özgürlük ihlali ya da paradigmatik şekilde sağduyuyla çelişmesi sebebiyle değil. Ancak itiraf etmek gerekirse, Singer ve genelde azamiye çıkarıcı sonuççuların ne istediği benim için her zaman açık değil.33 Fakat şurası açık ki

32 Bkz. örneğin Peter Singer, Animal Liberation: A New Ethics for Our Treatment of Animals (NewYork: Random House, 1 975) ve Practical Ethics (New York: Cambridge University Press, 1 979).

33    Bkz. Singer'in yazısı, aynı eserde, Peter Singer under Fire: The Mo-

herkes için eşit muamele sonuççuluğunun pek çok şekli fazla derine gidiyor. Thomas Scanlon'un dediği gibi, "Ahlaki açıdan önemli olan bireylerin esenliğidir, bireylerden hiçbiri daha önemli diye diğerlerinden ayrılamaz."34

Son olarak, mevcut koşullara bağlı bir şekilde, azamiye çıkarıcı sonuççu kural belli bir ikilemde herkesin esenliğini azamiye çıkarmamı istediği için diğer el üstünde tutulan kurallara ters düşebilir; örneğin "Sadece suçluyu cezalandır", uözel hayata saygı", uölülerden sadece kendi ya da ailelerinin rızasıyla organ al", "hükümleri heba edici olsa da, servet daha iyi amaçlarla kullanılabilse de, asla ölünün vasiyetini değiştirme." Bazı çağdaş azamiye çıkarıcılar, "Tamam, En Çok Mutluluk kuralı tüm diğer kurallara ve ahlaki izleklere baskın çıkmalı" diyor; diğerleri bazı olası uygulamalar hakkında daha kararsız. Bu nedenle bu konularda sürekli ateşli tartışmalar var. Pek çok ahlak felsefecisi teoriyi daha kesin, işe yarar, anlaşılır ve evrensel geçerlilikte kılmak için çeşitli hususlarında değişiklik yapmaya çalıştı. Bunların bir kısmı çok parlak girişimlerse de hiçbiri bütünüyle başarılı olamadı, bu kısmen ahlaki açıdan saygın bir kişinin yapmayacağı talepleri önleyememelerinden kaynaklandı. Diğer taraftan, Mill'in daha ılımlı yaklaşımını benimsemekten gelen rahatsızlık "Tanrı'ya itaat et" gibi bir kurala uymaktan gelen rahatsızlıktan çok daha az olabilir.

Benim görüşüme göre, sonuççuluk istisnasız bir kural diye değil, (esenliğe dair) prototipik iyi sonuçları hesaplayabileceğimiz örneksel ahlaki prototip durumlar halinde benimsendiğinde en faydalı haline kavuşur. O zaman, ahlakdışı kategorilerdeki gibi, pek çok kısıtlamaya duyarlı analojilerle prototiplerden yeni durumlara uzanabiliriz. Böylece birisi komşusu Sebat gününde çalıştığı için zarar gördüğünü id-

ral Iconoclast Faces His Critics, ed. Jeffrey Schaler (Chicago: Open Court, 2009), özellikle sayfa 421-424. Ayrıca bkz. Thomas Nagel, "What Peter Singer Wants of You," New York Review of Books, 25 Mart 2010.

34    Thomas Scanlon, The Difficulty ofTolerance: Essays in Political Phi-losophy (NewYork: Caınbridge University Press, 2003), s. 131 (italikler bana ait).

dia etmeye çalışabilir, ama bu tür sınır durumlar çoğunluğun faydasını azamiye çıkararak en iyi şekilde çözülmez.35 Her durumda, Mill'in doğru biçimde gördüğü gibi, kesinlikle saptamak ne kadar zor olursa olsun, insan esenliği sonuçlarına dikkat çekmek her zaman geçerlidir.

Mill'i ve de beni, kaygılandıran insan esenliğine karşı ahlaki iddialann sıklıkla, azimle ve dogmatik bir şekilde desteklenmesidir. Çocukken, Tann'nın emirlerini yerine getirme kuralının sapkınlık prototipi olduğunu düşündüm. Özellikle altı yaşında pazar okulunda Tevrat'ta İbrahim ve tshak'la ilgili hikayede nasıl uygulandığını duyduğumda. İbrahim, Tann'nın sevgili oğlu İshak'ı tepeye götürüp bıçakla doğramasını ve kurbanlık olarak yakmasını emrettiğini duyduğunu düşünüyor. Çağnya uyarak, İshak'ı tepeye götürüyor. Son anda, bir melek Tanrı'nın İshak'ın hayatını bağışladığını bildiriyor. Çocuk aklıyla buradaki Tann'nın dehşet verici ve güvenilmez, İbrahim'in ise dengesiz bir sersem olduğunu düşündüm. Sonrasında da babam Tanrı ya da meleklerle konuşma belirtisi göstermediği ve dini coşkuya kapılmadığı için rahatladım. Sonraları, aksini iddia ederken insan esenliğini yok sayan ideolojik gayretlerde başka gaddarlıklar buldum. Örneğin Çin bilim insanlarına ve aydınlarına çektirilen dehşet böyleydi; Mao Zedong'un 1966 başlattığı Kültür Devrimi'yle diğerlerinin başına geleni anmak bile istemiyorum.

35 Pek çok günlük kategorinin, prototipler merkezde ve daha az ben· zer diğer örnekler merkezden dışa açılmak üzere, merkez-açılımlı yapısı vardır. Bu ahlaki kategoriler benzeri şekilde düzenlenmiş-tir-uzlaşmanın güçlü olduğu, prototipler merkezde, sonra daha belirsiz orta derece durumlar ve sonra da anlaşmazlığın çok olduğu belirsiz sınırlar. Bu pek çok tartışmayı ve ahlaki müzakereyi açıklar. Ahlak felsefecilerinin ve başka birçoklarının anlaşmaz-lıklannın prototiplere değil, prototipe belli bir yakınlıkta benzer durumlara dair olduğu gözlemiyle de tutarlıdır. Akademik sonuç-çular arasındaki fikir çatışmaları, maydanozun sebze, ama havucun sebze olup olmadığı anlaşmazlığının ahlaki karşılığıdır. Ancak diğerleri önemlidir; örneğin organ bağışının standart olması, ebeveynlerin dini gerekçelerle çocuklarının tıbbi tedavi almasını reddetmelerine izin verilmesi gibi anlaşmazlıklar, büyük çabalara rağmen çözülememiştir.

Tarih ve hatta günümüzdeki toplumlar vatandaşların esenliğine ters düşüyor gözüken şeyleri talep eden kuralların sınırsız örneğini sunar. Şaşırtıcıdır ki, esenliği değerlendirmek zor da değildir.36 Örneğin tecavüz kurbanı kadınları öldürmek kimsenin esenliğine hizmet etmez, kızamık, çocuk felci aşılarını, prezervatif kullanımını yasaklamak da öyle. Sıradan vatandaşların askeri saldırı silahlarını satın almasına izin vermek kimsenin esenliğine hizmet etmez. Tsunami erken uyarı cihazları yerleştirmek pek çok kişinin esenliğine hizmet eder. Genlere patent alınmasına izin vermek uzun vadede insan esenliğine hizmet etmez, ama burası biraz daha şüphelidir. Pek çok başka durumda, esenliğin ne olduğuna karar kılmak zor olabilir, özellikle bir uygulama uzun ve saygın bir tarihle derinlere kök saldığında uzun vadede insan esenliğine neyin hizmet vereceği hususunda anlaşmaya varmak zorlaşır.

Felsefeci Owen Flanagan bu konuda da bilgedir. İnsan esenliğine en iyi neyin hizmet ettiğine dair anlaşmazlık durumlarında, bunu çözmek için kişi nereye gider diye sorar. Karikatüristlerin gözde esprisindeki gibi, dağların tepesindeki guruya mı? Sözümona kutsal birine mi? Flanagan şöyle cevap verir: "Dünyaya. Gidecek başka bir yer yok."37 Bununla ne demek ister? Bahsettiği nokta şudur: Seçenekler üzerinde düşünme süreci, tarihi ve insanların ihtiyaçlarını anlamak, konuyu başkalarıyla enine boyuna konuşmak uzun vadede bizi sosyal uygulamaların daha iyi tespitine götürebilir. Bu kendinden menkul ahlak otoritelerine ve kural listelerine güvenmekten daha iyidir. Bu süreç bazen fikirlerimizi değiştirebilir, hatta uygulamayı kutsal gören kurumları bile değiştirebilir.30 Ahlaki Doğruların bulunduğu Platonik Cennet yoktur - Fiziksel Doğruların bulunduğu Platonik Cennet olmadığı gibi.

36 William D. Casebeer, Natura[ Ethical Facts: Evolution, Connectio-nism, and Moral Cognition (Cambridge, MA: MiT Press, 2003); Sam Harris, The Moral Landscape: How Science Can Determine Human Values (NewYork: Free Press, 2010).

37 Flanagan, The Really Hard Problem, 141.

38 Paul M. Churchland, "Toward a Cognitive Neurobiology of the Moral Virtues," Topoi 17 (1998): 1-14.

Kural Kullanımına Dair Olgular

Normal, makul, yetkin insanlar kurallara başvurmadan ne yapacaklarına karar verirler mi? Evet, verirler. Arada sırada değil, tuhaf durumlarda değil, her zaman ve etkin şekilde, hem öngörü hem ahlak alanında.39 Öngörüye örnek olarak, çocuğumun bacağının kızarıp kabardığını görünce, antihis-taminik merhem uygulamam gerektiğini, zehirli sarmaşığa dokunduğu için cildinin tepki verdiğini anlarım. Kararım kısmen buna benzer daha önceki deneyimlere ve yerel florayı bilmeme dayanır. Vaka-tabanlı hafıza, ister bilinçli, ister bilinçsiz, müdahale edilmemiş zehirli sarmaşık vakasının olumsuz değerlendirmesini işaretlemiştir. Karar bağlama duyarlıdır. Yani eğer aniden daha önemli bir şey olursa, örneğin kapıda kuduz bir köpek belirir ya da yangın çıkarsa, o zaman anti-histaminik uygulanmasının önceliği kuduz köpeği vurma ya da yangın söndürmeye geçer. Vaka-tabanlı muhakeme eldeki vakaya benzeyen hatırlanan prototipe dayanmayı ve benzerliği benzeri tepkiyle doldurmayı içerir.40 üstelik olguların ne olduğunu açık şekilde ifade edemediğinde, beyin genellikle vaka-tabanlı düşünmeye güvenir. Örneğin bir arkadaşın babası bana tuhaf bir yorumda bulundu, onun davranışı ve yorumu belli belirsiz bir hatıra ve küçük bir endişe tetikler. Bu adamla mesafemi korumalı, fazla yakın olmamalıyım, diye düşünürüm. Tam olarak sebebini söyleyemem. Sadece öngö-rülü oluyorum. Hangi kurala başvuruyorum? Bildiğim kadarıyla hiçbirine.

39 Steven Bogaerts ve David Leake, "A Framework for Rapid and Modular Case-Based Reasoning System Development." Technical Re-port TR 617, Computer Science Department. indiana University, Bloomington, IN, 2005; Jonathan Haidt, "The Emotional Dog and Its Rational Tail: A Social Intuitionist Approach to Moral Judgment," Psychological Review 108, no. 4 (2001): 814-834; David B. Leake, Ca-se-Based Reasoning: Experiences, Lessons and Future Directions (Cambridge, MA: MIT Press, 1996).

40 Bkz. Dedre Gentner, Keith James Holyoak ve Boicho N. Kokinov's derlemesindeki makaleler: The Analogical Mind: Perspectives from Cognitive Science !Ca.mbridge, MA: MiT Press. 2001).

İstisnasız kurallar ahlak alanında sıklıkla gerekli görülse de, kimse öngörülü, günlük, ahlakdışı, gereklilikler için lazım olduklarını varsayar gözükmemektedir. Fiziksel dünyayla etkileşimimizi zemin-kat, istisnasız kurallar olmadan gayet iyi idare ederiz. Kabaca söylemek gerekirse, kuluçkaya yatan tavuğun diğerlerinden ayrılması, mayanın dolapta saklanması, araba tekerleklerinin havasının her ay kontrol edilmesi, yemeklerden sonra dişlerin diş ipiyle temizlenmesi, kokarcalardan uzak durulması, tetanoz aşısının her yedi yılda bir tekrar edilmesi gerekir. Eğer ne yapmamız gerektiğini öngörüyle, istisnasız öngörülü kurallar olmaksızın saptayabiliyorsak, neden ahlaki alanda da böyle olmasın?41

İşte sıradan vaka-tabanlı muhakeme kullanılarak olgular kümesinden saptanmış alelade ahlak "gerekir"ine bir örnek. Komşum evde değil, bir geyiğin çiti aşıp körpe elma ağaçlarının yapraklarını yediğini görüyorum. Komşumun elma bahçesine zarar verilmesini istemediğini biliyorum, bu nedenle işimi bırakıyorum, köpeklerimi çağırıyorum, süpürgeyi kapıp geyiği kovalıyorum ve çiti idareten onarıyorum. Ne yapmam gerektiğine "daima komşuna yardım et" gibi temel bir kurala başvurmadan karar verdim.

İnsanların ahlaki kararları nasıl verdiğini inceleme yöntemlerinden biri, özünde çoğunluğu-kurtarmak-için-birini-feda-et ya da kimseyi-öldürme-çok-kişinin-ölmesine-sebep-ol karşıtlığı barındıran ahlaki ikilemler tasarlamaktır. Denekler senaryoları okuduktan sonra seçeneklerin ahlaki önceliğine puan verirler. Tepkilerin farklı farklı olması şaşırtıcı değildir. Ana farklılığın baskın yorumu şudur: Bazılarının (çok sayıda kişiyi kurtarmak için bir kişiyi öldürmeyi reddedenlerin) kurallara otomatik ve duygusal bağlılıkları varken, diğerleri (çok kişiyi kurtarmak için bir kişiyi öldürmeyi seçenler) karar vermek için muhakemeye başvururlar, kurallar ve duygular tarafından daha az yönlendirilirler. Senaryolar bireyler, geçmişleri, bağlam, yasalar, şöhrete dair farklılıklar vb tüm ayrıntılardan arındırılmıştır. Ayrıntılardan arındırma sonucu etkileyecek karmaşıklıkları elemeyi amaçlar, ama ortaya yeni bir

41 Bkz. Churchland, "Inference to the Best Decision."

sorun çıkar: Senaryo öylesine yapaydır ki beynin normal sorun çözmeyi yönlendirmede yaptığı gibi ahlaki açıdan ilişkin olgulara dayanmasını baltalar.

Başka olası bir yorum şudur: Herkes vaka-tabanlı muhakeme kullanır, ama bireysel geçmişimiz ve mizacımız göz önüne alındığında, mevcut vakayı değerlendirirken farklı vakalara dayanabiliriz. Bir öğrenci "çok kişi için bir kişiyi feda et"e, komünist dönemde Rusların yaptığı gereksiz fedaları öğrendiği için olumsuz tepki verebilir. Başka bir öğrenci torpidoyla hasar almış bir deni-zaltıda geçen, eğer makine dairesi kapatılmazsa herkesin, kapatılırsa mühendisin öleceği bir filmle bağlantı kurarak olumlu tepki verebilir. Diğer prototipler her bir deneğin aklına gelerek, onlan o ya da bu tarafa doğru itecektir. Kurallar olgulardan sonra hatırlanabilir, ama bu sadece sosyal, kural-tabanlı açıklama beklentisini tatmin etmek içindir. Eğer tahmin ettiğim gibi, gerçek dünyada karşılaştığımız ahlaki ikilemler genellikle sınırlanmış-tatminle çözülüyorsa, o halde vaka-tabanlı analojiler, duygular ve hayaller hemen hemen daima süreçte içerilir.42

Benim kuralların rolüne dair vurgumu gösteren bir örnek, hiç beklemediğim bir anda, Georgia temsilcisi Lynn Westmoreland'in The Colbert Report adlı televizyon şovundaki röportajında belirdi. Stephen Colbert'in Westmoreland'la uzayıp giden tartışması yakın zamanda yüksek-mahkemenin Lou-isiana mahkeme salonunun girişinde On Emir'in yer almasını yasaklaması ve bunu takiben mahkeme emriyle kaldırılmasının adil olup olmadığı hakkındaydı. Kongre üyesi granit üzerine bronz dökümde yer alan On Emir'in sergilenmesini pek çok zeminde savunuyordu, ama en kuvvetli savı bu on kuralın, eğer varsa, kitlesel ahlakımızın temelini oluşturduğuydu. Bu nedenle halka açık sergilenmesi sadece bireysel ahlakın gelişmesine hizmet edebilirdi.

42 Paul M. Churchland. "Rules, Know-How and the Future of Moral Cognition." Moral Epistemology Naturalized, ed. Richmond Camp-bell ve Bruce Hrnter (Calga^: University of Calga^ Press, 2000), s. 291-306; George Lakoff ve Mark Johnson, Philosophy in the Hesh: The Embodied Mind and Its Challenge to Westem Thought (New York: Basic Books, 1999); Johnson, Moral Imagination.

Burada bir fırsat yakaladığını gören Stephen Colbert bu iddiayı onaylayabileceğini gösterircesine başını salladı ve konuğuna şu soruyu sordu: "Bizim için bu on emri sıralayabilir misiniz?" Bu istekle şaşıran Westmoreland gönülsüzce saymaya başladı "Yalan söylemeyeceksin... Çalmayacaksın... Öldürmeyeceksin..." Colbert kaşlarını kaldırmış, parmaklarıyla göstererek sayıyordu: bir, iki, üç... Bu noktada kongre üyesi bu üçü dışındakileri hatırlayamayarak sıkıntıyla duraksadı, cesurca ve dürüstçe şöyle dedi: "Yok, üzgünüm, hepsini sayamayacağım." Bu noktada Colbert konuğuna gösterişli bir şekilde bilgeliği için teşekkür ederek röportajı kahkahalarla bitirdi.

Buradaki ironi açık, bana göre daha fazla ayrıntıya girmeye gerek yok. Ama buradan öğrenilmesi gereken daha önemli bir ders var. Kongre üyesi muhtemelen postanede ya da manavda karşılaşabileceğimiz herhangi biri kadar ahlaklı kişiliğin iyi örneklerindendir. Ne de olsa, halkta seçilebilecek kadar güven yaratmıştır, ahlakın televizyonda tutku ve beceriyle savunulması gerekecek kadar önemli olduğunu düşünmektedir. (Ancak belirtmek gerekir ki, geçen başkanlık seçim kampanyasında Westmoreland, Barack Obama için "uppity [kibirli]" dedi. Bu söz genellikle ırkçı hakaret olarak yorumlanır.) Ama eğer kendisi dürüst bir insana örnekse, erdemleri açıktır ki cebinde veya hafızasında taşıdığı çeşitli konulardaki belli kurallar listesine, sosyal davranışlarını yönlendirmek için hep aklında tutup kelimenin gerçek anlamıyla danıştığı kurallara dayanmamaktadır. Sonuçta söz konusu on "emrin" sadece üçünü hatırlayabildi ve bendeki Tevrat'a göre, bunun ikisini de tam olarak doğru söyleyemedi. Eğer insan ahlakının gerçek zeminine açıklama arıyorsak, hepimizin ahlaklı davranış için çeşitli konulardaki belli kurallar kümesini takip ettiğimiz açıklaması zoraki ve (yumuşakça söylemek gerekirse) yetersiz gözükmektedir.

Normatiflik ve Ahlaki "Gerekirlik"

Ahlakın temel tanımının kurallar içerdiği konusunda Robert Solomon'a katılan Bernard Gert, Stanford Encyclopedia of

Philosophy adlı eserinin "Ahlakın Tanımı" başlıklı girişinde konuyu şu şekilde irdelemeye başlar:

Ahlak terimi

1.    tanımlayıcı şekilde,

a.    toplum ya da dinsel vb bir topluluk tarafından ortaya konmuş

b.    kişinin kendi davranışları için kabul ettiği

2.    normatif şekilde,

belli koşullar altında, tüm rasyonel kişilerin ortaya koyacağı eylem koduna ilişkin kullanılır.43

Bölüm 1 'de belirtildiği gibi, çağdaş ahlak felsefesine göre, tanımlayıcı ve normatif arasındaki -olan ve olması gereken arasındaki- ayrım açık kabul edilir ve ikisi arasında bağlantı kurulamaz.44 Ana akım ahlak felsefecileri bir kültürün sosyal kodlarının tanımını esasen antropolojinin ilgi alanı görerek derin, normatif anlamda -hangi kural(lar)a uyulması gereklidir anlamında- bunları ahlakın temelinde saymama eğilimindedir. Benzeri şekilde, sosyalliğin nörobiyolojisinin tanımı yalnızca olanın tanımı olarak görülür, böylece bize ne yapmamız gerektiğini söyleyemez. Normatif proje -tüm rasyonel insanların kabul edeceği kuralları belirleme- ahlaki felsefenin entelektüel çağrısı kabul edilir. Peter Singer ve John Rawls bunun örneklerindendir. Normatif projeye yapılan bu ayrıcalıklı odak genellikle olan ve olması gereken arasındaki -olgular ve değerler arasındaki, tanımlayıcı ve normatif arasındaki- ayrımın normatif projenin olguların tanımına göre mutlak özerk olmasını zorunlu kıldığı fikrinin evrensel kabulüyle açıklanır. Olgular dünyada gözlemlenebilir, ama kurallar değil. Kurallar gözlenemezse, o zaman (gerçek) ahlaki kararlar da gözlenemez. Ahlakın ilahi emirlerden oluşamayacağı savına duyarlılıkla,

43 Bernard Gert, "The Definition of Morality," The Stanford Encyclo-pedia of Philosophy (2008 Sonbahar baskısı), ed. Edward N. Zalta, 2008, http://piato.stanford.edu/entries/morality-definiti on/ (vurgu benim eklemem).

44 Dikkate değer istisnalardan bazıları: Mark Johnson, A.C. Grayling, William Casebeer, Owen Flanagan, Simon Blackburn, Neil Levy ve Alasdair Mclntyre.

ahlak felsefecileri uygun ahlaki kuralların kaynağı için, onun yerine rasyonaliteye bakmışlardır.

Normatif alanın özerkliğine dair kanaatleri göz önüne alındığında, pek çok ahlak felsefecisi olgu/değer ayrımını bu kitaptaki tüm girişimi etkin şekilde engeller görür. Yanlış olduklarına inansam da, bu tereddüdü çok ciddiye alıyorum. Bu nedenle bir sonraki kısımda bu savı analiz edeceğim.

Doğalcılık Yanılgısı

Felsefeciler uzun zamandır -temel değerleri ifade etmede doğamıza cazip gelen- etikte doğalcılığın bir hata, hatta neredeyse aptalca bir hataya dayandığını ileri sürerler. En ünlü haline göre, doğalcılık basit bir yanılgı içerir ve bu genellikle İngiliz felsefeci G.E. Moore'un verdiği isimle Doğalcılık Yanılgısı terimiyle bilinir ve öğretilir.45 Doğalcılık Yanılgısı iyi ve doğru gibi değerlerin mutluluk, ongunluk, sevgi gibi bazı doğal özellikler ya da özellikler kümesiyle tanımlanabileceğinin farz edilmesine dayanır; örneğin Aristoteles en temel iyinin mutluluk olduğunu düşünmüştü (ongunluk). Bu türden her tür girişim, Moore'un savına göre açıkça hatalıdır ve şöyle düşünüldüğünde bunun kolaylıkla görülebileceğini ileri sürer: Herhangi bir doğal özelliği iyi ya da değerli özelliğiyle tanımlama önermesinde, örneğin "Mutluluk iyidir" ya da "Aşk değerlidir" gibi, daima son derece makul açık bir soru vardır: "Ama mutluluk iyi midir?" ya da "Aşk değerli midir?" Eğer iki özellik (örneğin iyilik ve mutluluk) gerçekten özdeş olsaydı, her yetkin konuşmacı bunu bilir ve "Mutluluk iyi midir?" sorusu aptalca olurdu. Ama "Mutluluk iyi midir?" sorusu aptalca değildir. Bu nedenle, der ki, özellikler özdeş olamaz.46

45 G.E. Moore, Principia Ethica (Cambridge: Cambridge University Press, 1903). Doğalcılık yanılgısını onaylayan yorumlar için bkz. örneğin Joshua Greerıe. "From Neural 'Is' to Moral 'Ought': What Are the Moral Implications of Neuroscientific Moral Psychology?" Nature Reviews Neuroscience 4, no. 10 (2003): 847-850.

46 Thomas Hurka'nın son derece net Moore incelemesine bkz. "Moore's Moral Philosophy" Stanford Encyclopedia of Philosophy, ed. Ed-ward M. Zalta, Ocak 2005, Mart 2010 gözden geçirmeleriyle, http:// plato.stanford.edu/entries/moore-moral/.

Gerçekten derin nokta, Moore'a göre, hangi doğal özelliklerin iyi, doğru ya da değerli ile özdeş olduğu sorusunun cevabı olmamasıdır. Bunun sebebi, herhangi bir önerme için bu sorunun sorulabilir olmasıdır. İddiaya göre, doğru ya da iyinin ne olduğu konusunda sadece sezgilerimizin mantıksız olgularına başvururuz. Moore'a göre, sezginin temel ilke olmasının bu apaçık soru savıyla gözler önüne serilmesi "iyinin" doğal olmayan özellik -yani bilim tarafından incelenemeyecek bir özellik, refah gibi bilimin inceleyebileceği bir özellik değil-olduğu anlamına gelir. Ahlaki sezgilere mantıksız olgular demesi bu tür sezgilerin açıklanmazlığını kendince doğrulamasıdır. Doğal olmayan özellikleri (kendisi gibi) felsefeciler inceleyebilir, ama bilim insanları inceleyemez.

Ahlaki davranış çevresinde gizemli bir sur yarattıktan sonra, Moore sevinçle doğalcılıkta yanılgının ne olduğunu açar: Eğer hoşa gitme özelliği iyi olma özelliğiyle özdeş olsaydı, o zaman "mutluluk" ve "iyi" eşanlamh olurdu, tıpkı bekar ile evlenmemiş gibi. Ama bu doğru olsaydı, diyor, o zaman "Mutluluk iyidir" önermesi uMutluluk mutluluktur" önermesine denk olurdu ve hiçbir bilgi içermezdi. Ama mutluluk iyidir bilgilendiricidir ve boş değildir, diyerek, yanılgı daha açık olamazdı sonucuna varır. Moore herhangi bir doğal özelliği değerlerle ya da iyilikle tanımlama girişiminin Doğalcılık Yanılgısı'nın tehlikeli sularında parçalandığını ifade eder.

Moore'un doğal olmayan özelliklere dair teorisi, geleneksel biçimde cezbedici, değerlerin olgulardan tamamen ayrı olduğu ardalan varsayımını ve ona eşlik eden, doğal olguların bize gerçekte değerli olan hakkında hiçbir şey söyleyemeyeceği fikrini pekiştirmiştir. Moore'un savı, birazdan anlatacağım gibi, kusurlu olmasına rağmen, bilimi ve ahlaki felsefeyi ayırmasıyla kendi ortodoksluğunu kurmuş; bu çizgi sadece Doğalcılık Yanılgısı'na düşerek geçilmiştir.

Yirminci yüzyılda, ahlak felsefesi kendini normatif bir bilim diye tanıtmış, ne yapılması gerektiği ve özellikle ahlakın temel kurallarıyla ilgilenmiştir. Kabaca, pek çok ahlak felsefecisi bilimin bize iyi ve değerli olan hakkında ve nasıl yaşamamız gerektiğine dair hiçbir şey söyleyemeyeceğine inanmıştır.

Bize bazı kabilelerin iyi diye inandığına dair bir şeyler söyleyebilir, ama bunun gerçekten iyi olup olmadığı a^k bir sorudur. Bize değerli olanı nasıl elde edeceğimizi söyleyebilir, ama değerin kendisi bilimin ötesindedir. Bu Moore'un bahtsız mirasıdır.

Eğer Moore'un savı yakından incelenirse tuhaftır. örneğin A B'dir demenin A ve B'nin eşanlamlı olmasını gerektirir iddiası zorakidir. A ve B bilimsel terimler olduğunda işlemediği açıktır. Bunu şu bilimsel örneklerle görebiliriz: Işık (A) elektromanyetik ışımadır (B), sıcaklık (A) ortalama moleküler kinetik enerjidir (B). Burada A ve B eşanlamlı değildir, ama belli bir biçimde ölçülen özellik başka bir biçimde ölçüldüğünde aynı oldukları bulunmuştur. Bunlar olgusal savlardır, olgusal bir keşifle bulunmuşlardır. Daha güncel bir durumu ele alalım: Varsayalım ki komşum Bili Smith'in (A) aslında CIA başkanı (B) olduğunu öğrendim: "Komşum Bili Smith" ve "CIA başkanı" ifadeleri eşanlamlı mıdır? Elbette değildir.

"A, B'yle aynıdır" dediğimde A ve B'nin eşanlamlı olması gereken ifadenin örneğini nerede bulurum? En iyi örnek olgusal değil, semantik savlardır; örneğin eğer A "DURMAnın anlamı" ve B "ARRETEnin anlamı" ise, "DURMAnın anlamı ARRETEnin anlamıyla aynıdır" dediğimizde. Zavallı Moore bu tür örneklerin belirttiği noktayı desteklemediğini fark etmeliydi. Bütün bunların neticesi şudur: Tanımlamalar terimin eşanlamlısını gerektirmezse, neden ahlak alanında gerektirsin ki? Eğer ge-rektirmiyorsa, o zaman Moore'un savının çivisi çıkmıştır.

Söylemeye gerek yok ki, bilimde ileri sürülmüş tanımlamaların hepsi doğru değildir; virüsler bakteri değildir, sıcaklık kalorik sıvı değildir. Bu nedenle değerlinin, mesela hazla tanımlanmasının belli durumlarının basitliği Moore'u tanımlamalara dair tamamen bulanık bir teoriye ve "doğal-olmayan özelliklere" dair tuhaf fikirlere sürüklemiş olabilir. Bizim beyinlerimiz ve genelde hayvan beyni hayatta kalma ve esenliğe değer verecek şekilde düzenlenmiştir; hayatta kalma ve esenlik değerlidir. Algılarımız değerlerden süzülerek gelmiştir ve bu anlamda değerlikleri vardır.47

47 Grayling, What Is Good?, Bölüm 8.

Eğer Moore sadece, doğamız ve iyi arasındaki ilişkinin karmaşıklığına, basit olmadığına işaret etseydi, daha sağlam zeminde dururdu. Benzeri şekilde, doğamız ve sağlığımız arasındaki ilişki karmaşıktır. Aynen ahlak ve değerler gibi, basit formüller yeterli değildir. Çünkü kimse sağlığı, örneğin düşük kan basıncı ya da yeterli uykuyla denk tutamaz. Moore'un yaklaşımıyla, sağlık konusunda şu öne sürülebilir: Sağlık do-ğal-olmayan bir özelliktir - analiz edilemez ve metafiziksel açıdan otonomdur. Moore'un bakış açısıyla, sağlıklı olmak için ne yapmamız gerektiğini bulmak için bilimin yardımına başvurmak çare olmaz, çünkü bu bir "gerekir" işidir - normatif, olgusal olmayan bir projedir. Bu tür bir bakış açısı elbette tuhaf gözükmektedir ve sağlıklı yaşamanın pek çok yönü üzerine, örneğin hangi sporun ya da ne tür meditasyonun sağlığa katkıda bulunduğu, alkolizmin bir hastalık sayılıp sayılmayacağı, lipit düşürücü ilaçların elli yaşın üzerindeki herkese verilip verilmeyeceği, plasebonun nasıl işlediği, zayıflığın sınırı vb konularda, anlaşmazlıklar sürmesine rağmen böyle-dir. Anlaşmazlıklara rağmen, bilimin bize sağladığı olgulara dayanarak, sağlığımız için yapmamız gerekenlere dair pek çok şey biliyoruz.

Biyoloji bilimleri ilerledikçe sağlık, belli hastalıkları önleme ve iyileştirmeye yarayan koşullar hakkında daha fazla bilgimiz oldu. Bireylerin farklılıkları ve çevresel özellikler, belli tıbbi durumlar arasındaki ilişkiler ortaya çıktıkça, insan sağlığının gerçekte ne kadar karmaşık bir konu olduğunu anlamaya başladık. Sağlık bilimin bize öğretebileceği bir alan; zaten ne yapmamız gerektiğine dair pek çok şey de öğretti.

Benzer şekilde, sosyal davranış alanı da çok karmaşıktır. Genel gözlemlerden ve bilimden sosyal uyum ve istikrar sağlayan koşullara, bireysel hayat kalitesine dair çok şey öğrenebiliriz. Moore'un savındaki hiçbir şey başka türlüsünü göstermez. Aslında evrim biyolojisinin bakış açısıyla, Moore'un analiz edilmez sezgileri ahlaki temel olarak almasına ilişkin geri adımı, kibarca söylemek gerekirse, ümitsizdir. Sonuçta, sezgiler beyin ürünleridir - Doğru'ya açılan mucizevi kanallar değildir. Bir şekilde sinir sistemi tarafından yaratılmış-

lardır: Elbette, sebepler bilinçten ne şekilde gizlenmiş olursa olsun, deneyim ve kültürel uygulamalara dayanırlar. Kaynaklarını tespit edemememiz sadece beyin işlevlerine dair bir olgudur - bilinçli olan ve olmayana dair. Bu sezgilerin bize Metafizik Doğrular hakkında ne anlattığıyla ilgili hiçbir şey ima etmez.

Bunların hiçbiri bilimin bütün ahlaki ikilemleri çözeceğini, hatta bilim insanları ve felsefecilerin çiftçiler ya da marangozlardan daha bilge olduklarını ileri sürmez. Ama bizim sosyalliğimizin doğasının daha derin anlayışının belli uygulamalarımıza, kurumlarımıza, geleneklerimize ışık tutabileceği, onları daha bilgece düşünmemize sebep olabileceği ihtimaline açık olmamız gerektiğini ileri sürer.

8 . Din ve Ahlak

Ahlak bana doğal bir olgu gibi gözükür; doğal seçilimin kuvvetleriyle sınırlanmış, ııörobiyolojide köklenmiş, yerel ekolojiyle şekilleıımiş ve kültürel gelişimle değişikliklere uğramıştır. Yine de ahlaka bu tür doğalcı yaklaşımların sıklıkla, ahlakın özünde doğaüstü ahlaki bilgi ve değer kaynağına dayandığı gibi, ahlaka dair metafizik fikirlere duyarsızlık görüldüğünü adil olmak adına söyleme ihtiyacı duyuyorum. Bu ender bir görüş olmadığından, doğaüstü yaklaşımın bize ne öğreteceğine bakmak faydalı olabilir.

Vicdan ve Ahlak

Sorulduğunda, pek çok kişi kolaylıkla ahlaki açıdan saygın ya da cesur davranışa dair bir hikaye anlatabilir. Komşuların sarhoş babanın dayağmdaıı küçük çocuğu kurtarması, köylülerin kıt kaynaklarına rağmen para toplayıp köye okul yaptırmaları gibi kendi hayatımızdan hikayeler olabilir. Bilinen hikayelere başvurup Schindler'in Gestapo'nun elinden Yahudileri kurtarması ya da Harper Lee'nin Bülbülü Öldürmek adlı romanında Atticus Finch'in beyaz bir kadına tecavüz etmekle suçlanan Tom Robinsoıı'ı savunması, köprüde kaderin ellerine düşmüş,

ama cesaretle duran Horatio, Dr. Ignaz Semmelweis'in kendine cephe almış meslektaşlarını doğum evinde hastaları muayene etmeden önce ellerin yıkanmasının lohusalık hummasından ölümü azaltacağına ikna etme çabası anlatılabilir. Sıklıkla, takdir edilesi tutumluluk ile haince pintiliği, adil liderlik ile büyüklenmeci güç gösterilerini ayırt etmekte hiç sorun yaşamayız. Ancak herhangi bir konuda bir şeyin ahlaki olup olmadığının sınırları belirsizleşebilir. Sorarız: Bu taviz vernıek mi, diplomasi mi? Bu yalakalık mı, nezaket mi?

Bazen, vicdanın ahlaki kararlarda rehberimiz olduğuna inanılır. Buraya kadar tamam. Ancak bir sonraki adımda buna eklenen iddia, ahlakın insanın vicdanında yaratıldığı, Tanrı'nın lütfu olan vicdanın Tanrı'nın uymamızı dilediği doğal yasayı içeren bir öz olduğudur.1 Tanrı'nın verdiği öz, yani vicdan planlarımızı onaylayıp onaylamamakta ağırlığını koyar; bizi ayartıya boyun eğmekten alıkoyar. Eğer gerçekten ne dediğini dinlersek vicdan bizi doğruya götürür diye öğüt verirler. Çünkü diye devam eder bu sözler, doğuştan hepimize aynı ahlaki vicdan verilmiştir. Bu vicdan tezinin genellikle iki kısmı vardır: 1) Genellikle doğru ve yanlışa dair güçlü hislerimiz vardır, 2) ahlaki ikilemlerin doğru çözümünde güvenebileceğimiz bir tür metafizik varlık, yani vicdan vardır.

"Vicdana" dair anlatılan ilk kısım normal insanlarda sosyal öğrenme hakkında bildiklerimizle tamamen uyuşur. Önceki bölümlerde anlatıldığı gibi, normal nöral ağı göz önüne alırsak wşlanmanın acısı ve aidiyetin hazzı, ilaveten takdir ettiklerimizi taklit etme davranış sınıflarının mutlak doğruluğu ya da yanlışlığına dair güçlü sezgiler doğurur. Çocuk sosyal yaşamına başlayınca beyin-gen-çevre etkileşimiyle biçimini alan bu tepki şeması bizim vicdan konuşmamızın arkasındaki nörobiyolojik gerçektir. Sosyalliğin ve sosyal öğrenmenin nörobiyolojisiyle sırrı çözülen vicdan, ahlaki bilgi içeren metafizik varlık zeminini kaybeder.

Bu fikrin köklü zorluğu, Sokrates'in (MÔ 469-399) esefle belirttiği gibi, iç seslerimizin -biz o sesi gerçekten dinlesek de- her zaman aynı yolu salık vermemesi, hem diğerlerine göre

I Francis S. Collins, The Language of God: A Scientist Presents Evi-dence for Belief (New York: Free Press, 2006).

hem de zaman içinde kendi içimizde farklılık göstermesidir. İç sesler topluluk standartlarına duyarlıdır. Bu, kültürlerde ve kültürler arasında farklılıklar gösterir. Birinin iç sesi eğer siviller isteyerek askerlere kalkan oluyorsa, askerlerin onlara sivil muamelesi yapması gerekmediğini söylerken, diğer birinin iç sesi böyle bir politikanın askerlerin çatışmadaki rollerinin meşrutiyetine gölge düşüreceğini söyler. Birinin iç sesi kümes hayvanlarını yemeye itiraz etmezken, başka birinin iç sesi et yenmesinden dehşete düşer. Söylenceye göre, oyun yazarı Ge-orge Bernard Shaw'ın vicdanı ona, "Hayvanlar benim arkadaşım, ben arkadaşlarımı yemem" demiştir. Öte yandan, etin lüks olduğu fakir bir çiftlikte büyüyen ben sevgiyle her gün beslediğim tavukların kafasını kopartmayı hemencecik öğren-dim.2 Benim iç sesimle Shaw'ın iç sesi farklı yollar gösteriyordu. Bazı iç sesler diğerlerinden daha merhametlidir. Bazıları yaşa-ve-yaşat profili gösterir. Diğerleri kurallara koşulsuzca, tavizsiz uyulmasını talep eder. Bazen vicdan rehberlik etmez, seçimler arasındaki ikilem çözümsüz kalır: Üstlerinin yolsuzluğunu bildirip bir kariyeri, hatta bir hayatı yok etmeli mi?

Vicdanın iç sesi bilgideki ilerlemelere ve deneyimlerle olgunlaşmaya duyarlıdır. Uyuşturucuya ve uykusuzluğa da duyarlıdır. İç ses daha çok duyumsal imgeleme gibidir. Beyinden bağımsız saf bildiriler benzeri ahlaki bilginin depolandığı metafiziksel açıdan ayrık Platonik ambardan ziyade, bir seçimin sonuçlarının görsel imgesiyle desteklenerek, sorun-çözme kapasitesini uygularken beyin tarafından yaratılır. Bir sonraki kısımda, eğer doğaüstü bir ilahın metafiziğine ağırlık verirse, metafizik yaklaşımın daha başarılı olup olmayacağını ele alacağım.

Ahlak ve Din

Buna ilişkin ve belki de daha yaygın bir görüş, dinin hayatımızdaki ahlaki ilkelerin kaynağı olduğudur; doğruluk ve yanlışlık sadece İlahi Varlık nedeniyle oldukları gibidir.

2   Kafalannı kopartmanın hoşuma gittiğini kastetmiyorum, ama bu

konudaki ketumluğumun üstesinden geldim ve eğer çabuk yapılırsa, tavuklar acı çekmiyor.

Bazı dinlerin dogmatik inançlarına göre, ahlak kötü ve iradesiz insanlara Tann tarafından, uymayanın cezalandınlacağı tehdidiyle, onların iyiliği için verilmiştir. Bu dogmanın bazı versiyonlarında, ilahın verdiği kurallar dünyada insan mutluluğuna teğet geçer. (Billy Graham'ın oğlu) Vaiz Franklin'in söylediği gibi, bedeli ne olursa olsun, kendimizdense Tann'yı memnun etmek çok daha iyidir.3 Böylece bazı doktrinlerde, ahlaki ilkeler ölümden sonraki hayata ulaşmak için gereken bir hayat tarzı belirler, ancak bu hayattaki acılara kayıtsızdır. Belli ilkelerdeki kültürel farklar, buna uygun şekilde -kültürel farkın her iki tarafınca da- hata denilerek, yanlış ilahı seçmekle, gerçek Tann'yı seçmemekle ya da Tann'nın niyetini yanlış anlamakla açıklanır. Bu her zaman samimiyetle yapılmaz.

İlahi varlığın metafiziğinin ikincil sırada bulunduğu dinlerin, ahlakın kökenine dair görüşleri ve önerdikleri ahlakın hedefi daha dünyasaldır. Buna örnek Tann değil, olağanüstü bilge kişiler görülen Buddha ve Konfüçyüs'tür. Erdemli bir bayatın nasıl yaşanacağına dair katı kurallar için değil, ama faydalı ve etkili öğüt için onlara güvenilebilir. Dine, mezhebe göre iyi bir hayat yaşamak ahiret için önemli olabilir, ama çoğunlukla buradaki hayatı en iyi şekilde yaşamak ve özellikle de gelecek nesillerin esenliği için önemlidir.

Metafiziği-yoğun geleneklerde, Tan ve ahlak arasındaki bağlanu bazen aksiyomati.k sayılır. Herkesin aşikar dediğini her zaman sorgulayan Sokrates, tam tersi olabileceğinden şüphelendi. Tannlann ahlaktaki kesin rollerini düşünüp tarttı, bunlar Platon'un muhteşem Diyal.oglar'mda (The Euthyphro'dal aktarılır.

Gözünüzde sahneyi canlandınn: Sokrates hakkındaki Atina gençliğini yozlaştırma suçlaması nedeniyle mahkemeye doğru yürüyor. Ancak aslında tek yaptığı "geleneksel hikmeti" sorgulayarak kurumlu otoriteleri, üst düzey kimseleri utandırmaktır. Her zaman gerçekçi olan Sokrates, anlaşılan suçlama nedeniyle alacağı hükmü, baldıran zehriyle infaz edileceğini öngörmüştür. İdam cezasıyla yüzleşmek etiğin temellerini sorgulamak için en keskin durumdur: Adalet nedir? Ahlaki kural-

3    Franklin Graham, The Name (Nashville, TN: Thomas Nelson Publis-hers, 20021.

lar nereden gelir? Ahlaki motivasyonun kökeni nedir? Güç ve ahlak arasındaki ilişki nedir?

Mahkemeye giderken Sokrates'e akıllı ve halinden memnun rahip Euthyphro eşlik eder. Sahne özellikle ahlaki tartışma için uygundur. Bunun tek sebebi, Sokrates'in yaklaşan mahkumiyeti değildir. Yanındaki Euthyphro mahkemeye bir köleyi çukura attığı için kendi öz babasına dava açmaya gidiyordur. Dava ahlaki çapraşıklıklarla doludur; kölenin tacizi evde nezaketle aralarında çözülebilecek bir konuyken, sevgi dolu bir baba küstah oğlu tarafından küçük düşürülmektedir. Sokrates, Euthyphro'nun tereddütsüz ahlaki ukalalığından, kendi davacıları kadar hayrete düşer. Diyalogda da bu anlatılır.

Sokrates basit gözüken bir soruyla başlar. "E, Euthyphro, söylesene iyi nedir?"4 Euthyphro kendinden emin, gözde dini cevabı verir: "İyi tanrıların iyi dediğidir." Ancak ölümcül bir belirsizlik gören Sokrates bastırır. Zor ikilemini söyleyerek dini cevaptaki sorunu ortaya koyar: "Bir şey tanrılar iyi dediği için mi iyidir (onu iyi yapan söylemek midir), yoksa tanrılar bir şey iyi olduğu için mi ona iyi demektedirler (bağımsız olgunun sözüne güvenilir habercileri)?"

Hiç de aptal olmayan Euthyphro hemen ilk şıkkın savunulamaz olduğunu görerek geri çekilir. Eğer bir şeyin doğru olmasının sebebi sadece tanrıların doğru olduğunu söylemesi ise, o zaman tanrıların her söylediği, insanların bakış açısından ne kadar korkunç görünürse görünsün, fiilen, kendiliğinden doğrudur (örneğin Zeus'un, "İlk doğan çocuğunuzu pişirip köpeklere atın" dediğini düşünün). İkinci seçenekse -tannlar bir şey doğru olduğu için ona doğru demektedir- daha cazip gelir. Ama Sok-rates onun da nahoş imalarına dikkat çeker: O zaman iyiliğin (adaletin) kaynağı tanrılar olamaz. Tanrılar sadece iletişim kurmaktadır. hepimizin bildiği gibi, pek de iyi kuramamaktadırlar. Sorun bu seçeneğin hangi eylemlerin ya da geleneklerin, neyin iyi ya da adil olduğunu aydınlatmamasıdır. Daha da kötüsü, insan hayatı ve ahlak arasındaki bağlantıyı da aydınlatmamakta-dır. O zaman neden tannlan dahil edelim ki?

4    Sokrates aslında "takva" kelimesini kullanıyor, ama bununla bizim iyiyle kastettiğimizi kastediyor.

Alçakgönüllü Sokrates ahlakın kaynağına dair kendi sorusunun cevabını bilmediğini itiraf eder. Ancak soruların dizgisinden bir şeyi iyi, adil ya da doğru yapanın insanın doğasından ve meydana getirdiğimiz toplumdan kaynaklandığını, icat ettiğimiz tanrılardan gelmediğini ima eder. İnsan gereksinimleri ve doğasıyla ilgili olgularda bazı sosyal uygulamaların diğerlerinden daha iyi olmasına, bazı insan davranışlarının katlanılmaz olmasına, bazı cezaların gerekli olmasına sebep olan bir şey vardır.5 Bunu söylemek ahlaki uygulamaların çatal kullanmak, cenazelerde şapka giymek gibi salt adetler olduğu anlamına gelmez. Ahlaki uygulamalar savaş kararı, kıt kaynakların dağılımı gibi çok daha ciddi durumlarla alakalıdır.

İkinci seçenekle ilgili başka bir sorun (tanrıların haberci olduğu seçenek) benim aktanm dediğim sorundur. Eğer doğaüstü güçlerden ahlaki öğüt almak istersek, bu bilgiyi güvenilir yollardan nasıl elde edebiliriz? Doğaüstü tanrılar bizim doğal dünyamızda bizimle yaşamazlar. Pek çoğumuz Hahlarla açık ve net şekilde iletişim kurduğumuza inanmama eğiliminde-yiz. Peki. kim kurar? Hepimizin ne yapması gerektiği hakkında ilahi emirlere ulaşmalarını sağlayan özel bir iletişim kanalına sahip olduğu iddiasındaki, samimi ya da değil, insanlar pek çoktur. Ama şu çok önemli bir sorudur: Bu iddiaların herhangi birine inanılabilir mi? İddiada bulunanların bazıları açıkça sanrısaldır; örneğin evangelist Jim Jones, kendilerini ona adamış cemaatine Guyana'da bir komün inşa ettirmiş ve sonunda çocuklar dahil dokuz yüz küsur müritini siyanürlü meyve suyuyla intihar etmeye ikna etmiştir. Diğerleri, örneğin televizyon evangelistleri Jimmy Swaggart ve Peter Popoff'un ahmakları kandıran şarlatanlar oldukları ortaya çıkmıştır. Güvenilirliklerini ispatlamak için yaptıkları imanla iyileştirme girişimleri sahtedir. Peki, Tanrı'yla güvenilir iletişimde bulunan, Tanrı'nın bizden nasıl davranmamızı istediğine dair bilgiyi biz diğerlerine verecek kişiyi nasıl saptayabiliriz?

5    Bunun güncel görüşü için bkz. William Casebeer, Natural Ethical Facts ve Owen Flanagan, Varieties ofMoral Personality: Ethics and Psychological Realism (Cambridge, MA: Harvard University Press, 1991).

Aynı din içerisinde bile Tanrı'nın ne buyurduğu konusundaki anlaşmazlıklar sebebiyle bu daha da zorlaşır. Protes-tanlar Tanrı'nın doğum kontrolünü yasakladığına inanmaz, Roma Katolikleri inanır, ancak Roma Katolikleri de doğum kontrolü kullanır. Roma Katolikleri. Tanrı'nın görüşünü özel bir ilişkiyle aktardığı ex cathedra konuşmalarında, Papa'nın yanılmazlığına inanır; Protestanlar, Yahudiler ve Müslüman-lar bunu yanlış kabul eder. Yehova Şahitleri Tanrı'nın kan naklini yasakladığına inanır, Episkopalanlar yasaklamadığına emindir. Levililer 25:44-46 bize köleliğin sorun olmadığını söyler, ama günümüzde bunu ciddiye alan pek az Hıristiyan vardır.6 Efesliler 5:24, "Kilise Mesih'e tabi olduğu gibi, kadınlar da böylece her şeyde kocalarına tabi olsunlar" der, bunu da Hıristiyanlar ve Yahudiler ciddiye almaz. Luka 14:26: "Bana gelip de babasını, annesini, eşini, çocuklarını, erkek ve kız kardeşlerini, hatta canını hiçe saymayan, öğrencim olamaz" der. Güçlü bir talep ve de pek hayırsever gözükmüyor. Bazı vaizler İsa'nın silah kontrolü, askerlik, Wall Street primleri ve AIDS hakkında ne yapmamızı istediğine dair özel bilgileri olduğunu iddia eder. George W. Bush, Amerika Birleşik Devletleri başkanı iken, devletin bazı konularını Tanrı'yla konuştuğunu iddia etmiştir. Tanrı'nın isteklerini duyduğunu söyleyen herkes kendinin güvenilirliğini iddia eder. Gözüken tutarsızlıklara bakıldığında, hiçbiri net bir kanaldan bilgi almamaktadır.

Üstelik dinler Tann'nın emirleri konusunda hemfikir olsa bile takipçilerin bunlara harfiyen uyması enderdir. Örneğin On Emir'in bir tanesi öldürmedir, ama uygulamada Hıristiyanlar ve Yahu-

6    Levililer 25:44-46'nın tamamı şöyledir:

44    Ve senin malın olacak köleye ve cariyeye gelince, etrafınızda olan milletlerden, onlardan köle ve cariye satın alacaksınız.

45    Ve aranızda oturan gariplerin de çocuklanndan, onlardan ve di-yannızda doğmuş olup yanınızda bulunan aşiretlerden satın alacaksınız; ve sizin malınız olacaktır.

46    Ve anlan kendinizden sonra miras mülk olarak çocuklannıza bırakacaksınız, daimi kölelerinizi onlardan alacaksınız; fakat kardeşlerinize, İsrail oğullanna, birbirinize sertlikle efendilik etmeyeceksiniz.

diler, elbette bunu yapmaları makuldür, savaşta, kendini savunmada vb öldürmeyi kabul edilebilir görürler. Emirlerin durumu ne olursa olsun, istisnasız değildir.7 Bu nedenle aktarım sorunu son derece ciddidir. Daha da kötüsü, bir tarikatın coşkulu üyeleri Tan 'run söylediğini doğru kabul etmedikleri için diğer tarikatın muhafazakarlannı öldürmeye kalktığında büyük belalara yol açar.

Başka bir husus daha vardır. Yukarıda belirtildiği gibi, tüm dinler ahlakı Tanrı'ya bağlı görmez ve bazılarının doğaüstü tanrıları yoktur. Dünya üstündeki yüz milyonlarca insan Yaratıcı, Yasa Verici, ilahi Varlık içermeyen dinlere inanır. Budizm, Konfüçyüsçülük, Taoizm ve bazı diğer Asya dinleri atalarına, bazı bilge kişilere saygı duyabilir ya da Güneş'e, Ay'a tapabilir. Batıda da Doğa'ya ruhsal saygı gösterilmesi gerektiğine, doğaya yaklaştıkça, ahlaki gelişme gösterdiğimize inanan çoktanncılar vardır. Bu tür dini yaklaşımlar tlahi Varlık içermez; ahlaki bilgelikleri bu dünyaya aittir, uhrevi değildir; bu dünyada nasıl yaşanacağına dairdir.8 Bu nedenle, ahlaki bilgi birikimleri tartışmaya açıktır, ekolojik koşullardaki ve sosyal anlayıştaki değişikliklerle değişmeye devam ederler.

Elbette din ve ahlak arasında bir ilişki vardır, ancak bu ilişki esasen metafizik değil, sosyolojik gözükmektedir.9 Dini bağlamda, ahlaki konular ortaya atılır ve tartışılır; ahlaki uygulamalar gençlere öğretilir, yetişkinlerde pekiştirilir. Dini festivaller, bayramlar örneğin saldırganlara karşı savunma, yeni liderin kutlanması, sert bir kışta hayatta kalmak, kıt kaynakların paylaşılması gibi belli ahlaki konularda grubun bir araya gelmesini ve bağ kurmasını sağlayan ortam sağlayabilir. Dini ritüeller sosyal hiyerarşileri olumlamakta, sosyal koalisyonları sağlamlaştırmakta önemlidir. öyle ki bazı dini

7    Bu sorunun daha bütünsel incelemesi için bkz. Bölüm 7'nin kurallara dair kısmı.

8    örneğin Konfüçyüs'ün şu sözü: •tntikam alacak kişi iki mezar kaz-malıdır."

9    Ve biyolojik. Bkz. Pascal Bayer, Religion Explained: The Evolutio-nary Origins of Religious Thought (New York: Basic Books, 2001 l ve Loyal D. Rue, Religion Is Not About God: How Spiritual Traditions Nurture Our Biological Nature and What ta Expect When They Fail (New Brunswick, NJ: Rutgers University Press, 2005).

uygulamalar merhamet, sevecenlik, uyum ve sevgiyi artıracak şekilde yapılanmıştır.10 Üyeliğe kabul ritüelleri bir grubun girişeceği işlerde herkese sıçrayan bir coşku yaratabilir ve bazı sosyal sorunları çözmede, örneğin saldırılara karşı savunma hazırlıkları ya da Haçlılar ve Engizisyon'daki gibi doğrudan saldırının hazırlanmasında faydalı olabilir. Ancak bunlar, çok etkileyici görünseler de, eldeki soruya teğet geçmektedir: Ahlakın doğaüstü bir temeli var mıdır?

Belki ahlaki konularda, bize açık gelecek, doğrudan doğruya cevap verecek güvenilir bir ilahi varlık olsaydı hayat çok daha kolay olurdu. Belki o zaman belirsizlikler, farklı bakış açılan, geçmiş ve eğitim farkları, anlaşmazlıkların gerilimleri ve karar vermenin ızdırabı, hepsi tamamen bitebilirdi; hatta belki o zaman bile bitmeyebilirdi. Her durumda, arzulanan gençlik pınarı, devridaim makinesi gibi, bunlar hep dileklerdir, gerçekler değil.

Bu nedenle zorlu sosyal sorunlarla boğuşmak, diğer tarafı dinlemek, farklılıklara kulak vermek, elimizden geldiğince bilgece müzakere etmek, tarihi anlamak, gelecekteki sonuçlan ön-görmeyi denemek dışında seçeneğimiz yok. Yaşlıların bilgeliğini kullanabiliriz, eskilerin bazı sözleri hala gücünü korur: "En iyinin, iyinin düşmanı olmasına izin verme", "köprüleri yakma." Yasalar ve gelenekler değiştirilebilir, ama en iyi niyetlerle bile bir yasa arzu edilmeyen kötü sonuçlar doğurabilir. Bazen tek bir doğru cevap yoktur, tek bir iyi sonuç yoktur, bazen sadece daha büyük dehşetten sakınmak için saygın yollar vardır.

Bu Ahlakın İllüzyon Olduğu Anlamına mı Gelir?

Ulusal Sağlık Enstitüleri Başkanı, genetikçi Francis Collins'e göre, "Tanrı insanlığa iyi ve kötü bilgisini (ahlakı) armağan etmiştir" ve "eğer ahlaki yasa sadece evrimin bir yan etkisiyse, o zaman iyi ve kötü diye bir şey yoktur. "" Bu aklımıza, eğer

10    Flanagan'ın Bölüm 6'daki esprili, ama ciddi incelemesi için blcz. The Really Hard Problem.

ll UC-Berkeley'de 200B'de verdiği seminerde yer alan Collins'in sözü Sam Harris tarafından nakledilip irdelenmiştir. UScience is in the Details." New York Times, 26Temmuz 2009.

Tanrı ölüyse her şeyin mübah olduğunu söyleyen eski deyişi getirir.12 Collins'in aklındaki tanrı Haida, Druidler ya da eski Yunan ve Mısır tanrılarının değil, Hıristiyanlık tanrısının bir versiyonudur.

Benim ahlaki davranışın nöral temellerine ilişkin hipotezime göre, ahlak olabileceği kadar gerçektir - sosyal davranış kadar gerçektir. Tüm görkem ve karmaşıklığıyla hakiki insan ahlaki davranışı, yanlış ikilemle ucuzlatılma.malıdır: Ya ahlaki yasayı Tanrı sağlar ya da ahlak bir yanılsamadır. Bu yanlış bir ikilemdir, çünkü ahlak biyolojimizde, sevecenlik kapasitemizde, öğrenme, sorun çözme kapasitemizde zemin bulmuş olabilir - hatta ben zemin bulduğunu ileri sürüyorum. Bazı sosyal uygulamalar diğerlerinden daha iyidir, bazı gelenekler diğerlerinden daha kötüdür, insanlara ne kadar iyi ya da kötü hizmet ettikleri saptanabilir.13 Kadınlara seçme hakkı verilmesi, felaket tahminlerine rağmen, oldukça iyi sonuç verdi. öte yandan ABD'de vatandaşların saldırı silahlarına sahip olmasına izin veren yasa oldukça yıkıcı sonuçlara yol açtı. Köleliğin yasaklanması, aslında yakın zaman içerisinde gerçekleşmiş olsa da, esenliğin olgularıyla bakıldığında kölelikten daha iyidir. Pek çok konuda insanların birbiriyle anlaşamaması, Tanrı olmaksızın, bunların sadece görüş olmasını gerektirmez. Bilim alanından bir örnek verecek olursak, kimileri dünyanın yuvarlak olduğuna, altı bin yıldan daha yaşlı olduğuna katılmaz, ama bu durum bunların sadece görüş oldukları anlamına gelmez.

Collins'in bahsettiği ahlaki yasa tam olarak nedir? Tahmi-nimce, On Emir başlangıç noktasıdır. Aristoteles birinin kendi dinini doğru din kabul etmesini ve kendi ahlaki sezgilerinin kendinin özel tanrısı tarafından vicdanına ekildiği zannını bekleyen tuzağı açıkça görmüştü. Bu, en azından hoşgörüsüz-

12    Bu deyiş sıklık.la Fyodor Dostoyevski'ye atfedilir, ancak Dostoyevski'nin Karamazov Kardeşler'deki kahramanı tvan'ın bu satırlan benimsediğinden fazlasını söylemek mümkün değil. Bazı-lan Sartre'ın Karamazov Kardeşler incelemesinde bu deyişi kullandığını söyler. ama elbette bu, Sartre'ın buna inandığı anlamına gelmez.

13    Aynca bkz. Harris, The Moral Landscape.

lüğü erdem kılar - ahlaki hususta, "buna katılmayanlar kesinlikle yanlıştır"a varır. Hem de sosyal yaşamda alçakgönüllük ve düşünmeye ihtiyaç duyduğumuz hususlarda ahlaki kendini beğenmişlik doğurur. Tanrı'yla özel bir ilişkim olması, diğerlerinin yaptığının yanlışlığını, kendi yaptığımın doğruluğunu bilmem, bunu Tanrı'nın kutsaması son derece tehlikeli bir varsayımdır. Bu görüşteki insanlar erdemli ve iyi yürekli olabilir, ama çoğunlukla ahlak zorbalarıdır.

Tanrısız ahlakın bir yanılsama olduğu fikrine dair başka bir sorun, tanrılı dinlere inanmayan ve teolojik inanışları olmayan kişilerin ahlaki davranışlarda örnek kişiler olmasıdır. Bu Konfüçyüsçülük, Taoizm ve Budizm gibi dinleri kabul eden, ama yasa koyucu ilah barındırmayan tüm toplumlar için de geçerlidir. Bu ayrıca hepsi ahlaki açıdan bilge olan Aristoteles, Marcus Aurelius (MS 121-180) ve David Hume için de geçerli-dir. Hem Unitaıyanlar hem ateistler için doğrudur. Ahlakları tamamen gerçektir ve bunları ilahi varlıklarla dolu metafiziği paylaşmadıkları için, yanılsama diyerek reddetmek sanrısal olmanın sınırıdır. Bu kendinden eminlik de ahlaki tartışmaya açıktır.

Bölüm 3'de memelilerde sosyalliğin ortaya çıkışı, beyin sapındaki devreler ve limbik yapılarla öz-bakımın yavruların bakımına, yüksek sosyal hayvanlarda, eş, akrabalar, tanıdıklar ve hatta yabancılara doğru genişlemesine dair hipotezi ele aldık. Söylemeye gerek yok ki, Aristoteles fiziksel varlığımızda doğamız gereği bizi sosyal yapanı biliyordu. Genleri, nöronları, oksitosin ve vasopressini bilmiyordu. Ama Konfüç-yüs gibi Aristoteles de ahlakı ilahi ya da büyülü değil, özünde pratik bir iş olarak gördü. İyi yasalar yapmayı, iyi kurumlar kurmayı zeka, anlayış ve ilişkin olguların idrak edilmesini gerektiren ortak bir ödev gördü. Bir an bile ahlakın sadece yanılsama olduğunu düşünmedi. Daha ziyade, ahlaki sorunları oldukları gibi -sosyal yaşam, yaşamaktan ortaya çıkan zor, pratik sorunlar- görerek kalpten hissettiğimiz sezgilerimizde Tanrı'nın cevaplarının yazıldığını varsaymanın kolay lüksünü reddetti.

Ahlak, Güven ve Kültürel Niş İnşası

Hume "diğerleriyle ortak bir bakış açısını göz önüne alarak, güvenliğini, mutluluğunu, faydasını ve hazzını artıran kurumlan/ gelenekleri geliştirmeye muktedir, kısmen bencil, kısmen sempatik insan doğasını tarif eder."14 Simon Blackbum'ün anlattığına göre Hume ahlak ve insan doğasını kavramış, başarılı sosyalliğin dört bileşenini birbirine bağlamıştır: öz-bakım, diğerlerine-ba-kım, zihin teorisi ve sosyal sorun çözme. Bu kitabın önceki bölümlerinin Hume'un dikkate değer kavrayışını bütünleştirmek için sadece, pek çoğu yakın zaman önce keşfedilmiş, aynntılan sağladığı söylenebilir. Ebeveyn ve çocuklar, eşler, ortaklar, iş arkadaşları, ticari ortaklar arasındaki güven insan sosyalliğinde aşın derecede önemlidir; güvenin oksitosin ve vasopressin, reseptör dağılımları, limbik yapılardaki karmaşık devreler, beyin sapı ve prefrontal korteks yapılarıyla ilişkili olduğunu biliyoruz.

Modem insan sosyal yaşamında güvenilirliğini ispatlamış akrabalarla sınırlı değildir. Pek çok günlük etkileşim, bankaya para yatırmak, intemetten kitap sipariş etmek, bir doktorun kırık kemiği alçıya almasına izin vermek hep güvenle gerçekleşir. Güven bu şekilde nasıl genişler? İlk akla gelen uzun süre önce oluşmuş, düzenlenmiş kurumlar, gelenekler kültüründe büyümemiz ve bu geleneklere, kurumlara duyduğumuzun güvenin neler yapabileceklerine dair bilgimize dayandığıdır.15 Basitçe, kültürümüz nedeniyle sahip olduğumuz inanç ve beklentilerimiz vardır ve bu belli bir kurum ve ona dahil insanların güvenilirliğine dair inançları içerir. Güvenin anakartı halen ailedir, diğer akrabalara ya da arkadaşlara güveni az ya da çok genişletir. Yine de çeşitli derecelerde korunan ve gözlenen, bir tür gerçek güven alışkın olduklarımızın ötesine de uzanır.

Hume, en az zamanındaki herkes kadar, sosyal davranışın bu yönünü anlamıştır. Özellikle insan grupları küçük kabilelerin ve köylerin ötesine genişledikçe, süregiden güven tecrübesi

14    Blackburn, How to Read Hume.

15    Veriler bunu desteklemektedir_ Bkz. Henrich ve diğerleri, "Markets, Religion, Community Size, and the Evolution of Fairness and Pu-nishment."

olmadan, belli etkileşimlere güvenmemizi sağlayacak kalıcı ku-rumların yaratılmasının insanların çok az tanıdıkları kimselere güvenmelerini mümkün kılacağını biliyordu. Yirmi kişilik küçük bir kabilede, sosyal gözlem hile ya da beleşçilik gibi yeni gelişen eğilimleri etkin şekilde saptayabilir. Bu tür durumlarda, lekelenmiş şöhret kişi ve ailesi için refaha mal olabilir, bu da kolayca anlaşılır.16 Ancak daha büyük gruplarda, şehirlerde birinin bankadaki veznedara, polise sadece göz aşinalığı varken güven sadece o etkileşimde bulunan bireyler arasındaki ilişkide değil, güvenilirliğini ispatlamış kurumdadır. Kurum istikrarlıyken, güven kazanmaya olanak sağlayan yasalar ve bu yasaların uygulanmasıyla katılan herkes kazanır. Paraları yastığın altına koymamak için pek çok sebep vardır, bankalar öyle ya da böyle para için güvenli yerlerdir. Bazen, bir banka çalışanı zimmetine para geçirir, ama denetleyiciler sonunda onu yakalar, halka açık şekilde, hapse gider. Anestezi uzmanları genellikle işlerinde iyidir, tıp okullarının yetersiz kişileri ayıkladığına inanırız, hastaneler işlerinde yetersiz uzmanların yetkisini elinden alır. Rahiplerin çocuklara cinsel taciz uygulamasında en üzücü kısım kafa karıştırıcı, iç burkucu güven ihlalidir.

Hume'un kurumlara dair ana fikrinin ahlakın en önemli öğesini ya istisnasız kurallar ya da görev-için-görev görenler-ce görmezden gelinmesi mümkündür. Hume'a göre, bunların her ikisi de abesle iştigaldir. Hume, İskoç Adam Smith gibi, refahın esenlikteki önemini ve mevcut sosyal kurumların niteliğinin refaha destek ya da köstek olacağını fark etmiştir - bu kurumlara kanalizasyon, itfaiye düzenlemeleri, (bir kez daha hatırladığımız gibi) bankalar ve çok yakın zaman önce internet gibi alelade düzenlemeler de dahildir. Hume romantik değildi ve güvenin, oyunun kuralları bir şekilde uygulanmazsa var olamayacağını fark etmişti, çünkü dürüst biri bile diğerleri kuralları ihlal ederse, onun kurallara uymasının kendisine fakirlik, diğerlerine zenginlik getirdiğini görecektir. Ekolojist

16    Bu konuların güncel. derin incelemesi için bkz. Douglass C. North, John Joseph Wallis ve Barry R.Weingast, Violence and Social Or-ders: A Conceptual Framework for Interpreting Recorded Human History (Cambridge: Cambridge University Press, 2009).

Garrett Hardin'in meşhur 1968 tarihli makalesine istinaden "avamın trajedisi" diye bilinen bu olguyu önceden görerek, Hume kültürel seviyede güveninin büyük faydalar sağladığını, ama karmaşık, kültürel-işbirliği olgusu olduğunu görmüştür. Önce, sayesinde her şeyin oldukça iyi işlediği ama ana kaynağı tehlikeye atacak kadar da iyi işlemediği, kurallara uyulmasını sağlama sorununa kültürel çözüm gerektirir.

Zamanımızın bastıran ahlaki sorunlan belli uygulamalann, organizasyonların, kurumlann en iyi şekilde nasıl düzenleneceği, sorunlann yerel değil, kültürel seviyede en iyi şekilde çözümü, sürdürülebilirliğin en iyi şekilde nasıl başanlacağıdır. Pek çok bilim insanı, gazeteci, yönetimdekiler ve de düşünceli vatandaşlar veriler toplayıp bir politikanın neden yanlış işlediğini, neyin düzeltilmesi gerektiğini anlamak için uğraşıyor. İnsan kültürleri o kadar karmaşıklaştı ki, küçük bir kısmını, örneğin bir ülkenin ceza yasasını anlamak bile büyük, ağır bir iştir.

Şu örneği ele alalım: Kök hücre çalışmalarını ne tür bir düzenleme yönlendirmelidir? Bu soruya cevap verebilmek için, pek çok bilimsel bilgi gerekir - kök hücre nedir, tıbbi araştırma ve tedavilerde önemi nedir, hangi hastalıklar kök hücre araştırmalarıyla irdelenebilir ve kök hücreye karşı nasıl itirazlar olabilir? Çok başka bir örnek verelim: Kurtların avlanmasına dair düzenlemeler nasıl olmalıdır? Esrar, kokain, eroin gibi uyuşturucular nasıl bir düzenlemeye tabi olmalıdır? Ne kadar dini hoşgörü haddinden fazladır? Bunlann her biri için daima bilgi cehalete yeğdir; daima bilinmesi gereken çok şey vardır ve bizim kültürümüzde en önemli konulardan biri bilgi alanında kime güvenileceğidir. Bu soruya cevap vermek için teknik detaylarda kimin güvenilir olabileceğine dair mantıklı bir inancınızın olması gerekir.

Kaynakça

Adolphs, Ralph, Frederic Gosselin, Tony W. Buchanan, Daniel Tranel. Philippe Schyns ve Antonio R. Damasio, "A Mec-hanism for Impaired Fear Recognition after Amygdala Damage," Nature 433, no. 7021 (2005): 68-72.

Andari, Elissar, Jean-Rene Duhamel, Tiziana Zalla, Evelyn Herb-recht, Marion Leboyer ve Angela Sirigu, "Promoting Soci-al Behavior with Oxytocin in High-Functioning Autism Spectrum Disorders," Proceedings of the National Aca-demy of Sciences 107, no. 9 (2010): 4389-4394.

Anderson, Adam K. ve Elizabeth A. Phelps, "Is the Human Amygdala Critical for the Subjective Experience of Emotion? Evidence of Intact Dispositional Affect in Patients with Amygdala Lesions," Journal of Cognitive Neuroscience 14, no. 5 (2006): 709-720.

Anderson, Stephen, "The Golden Rule: Not So Golden Anymore," Philosophy Now, Temmuz/Ağustos 2009.

Aristoteles, Nicomachean Ethics, çev. Roger Crisp, New York: Cambridge University Press, 2000. Nikomakhos'a Etik, BilgeSu Yayıncılık, çev: Saffet Babür, 2007

Amsten, Amy F.T., "Catecholamine and Second Messenger Inf-luences on Prefrontal Cortical Networks of "Representa-tional Knowledge:" A Rational Bridge between Genetics and the Symptoms of Mental Illness," Cerebral Cortex 17 (2007): 6-15.

Ascher, Elizabeth A., Virginia E. Sturm, Benjamin H. Seider, Saralı R. Holley, Bruce L. Miller ve Robert W. Levenson, "Re-lationship Satisfaction and Emotional Language in Fron-totemporal Dementia and Alzheimer Disease Patients and Spousal Caregivers.n Alzheimer Disease & Associated Disorders 24, no. l (2010): 49-55.

Avital, Eytan ve Eva Jablonka, Animal Traditions: Behavioural Inheritance in Evolution, New York: Cambridge Univer-sity Press, 2000.

Baier, Annette, A Progress of Sentiments: Rejlections on Hume's teatise, Cambridge, ^A: Ha^ard University Press, 1991.

Bales, Karen L., Albert J. Kim, Antoniah D. Lewis-Reese ve C. Sue Carter, "Both Oxytocin and Vasopressin May Influence Alloparental Behavior in Male Prairie Voles,n Hormones and Behavior 45, no. 5 (2004): 354-61.

Bales, Karen L., Kristin M. Kramer, Antoniah D. Lewis-Reese ve C. Sue Carter, "Effects of Stress on Parental Care Are Se-xually Dimorphic in Prairie Voles," Physiology & Behavior 87, no. 2 (2006): 424-429.

Bales, Karen L., P.M. Plotsky, L.J. Young, M.M. Lim, N. Grotte, E. Ferrer ve C.S. Carter, "Neonatal Oxytocin Manipulations Have Long-Lasting, Sexually Dimorphic Effects on Vasop-ressin Receptors," Neuroscience 144, no. l (2007): 38-45.

Bales, Karen L., Julie A. van Westerhuyzen, Antoniah D. Lewis-Reese, Nathaniel D. Grotte, Jalene A. Lanter ve C. Sue Carter, "Oxytocin Has Dose-Dependent Developmental Effects on Pair-Bonding and Alloparental Care in Female Prairie Voles," Hormones and Behavior 52, no. 2 (2007): 274-279.

Bandura, Albert, Social Leaming Theory, Englewood Cliffs, NJ: Prentice Hali, 1977.

Bari, Andrea, David E. Theobald, Daniele Caprioli, Adam C. Mar, Alex Aidoo-Micah, Jeffrey W. Dalley ve Trevor W. Robbins, "Serotonin Modulates Sensitivity to Reward and Negative Feedback in a Probabilistic Reversal LeamingTask in Rats," Neuropsychopharmacology 35, no. 6 (2010): 1290-1301.

Baron-Cohen, Simon, Mindblindness: An Essay on Autism ve Theory of Mind, Learning, Development and Conceptual Change, Cambridge, M: MiT Press, 1995.

Bassett, Danielle Smith ve Ed Bullmore, "Small-World Brain Networks," The Neuroscientist 12 (2006): 512-523.

Bastiaansen, J.A.C.J., M. Thioux ve C. Keysers, "Evidence for Mirror Systems in Emotions," Philosophical Transactions of the Royal Society B: Biological Sciences 364, no. 1528 (2009): 2391-2404.

Baumeister, Roy F., The Cultural Animal.· Human Nature, Mea-ning, and Social Life, New York: Oxford University Press, 2005.

Baumeister, Roy F. ve Eli J. Finkel (ed.), Advanced Social Psycho-logy: The State of the Science, New York: Oxford Univer-sity Press, 2010.

Baumeister, Roy F. ve E.J. Masicampo, "Conscious Thought Is for Facilitating Social and Cultural Interactions: How Mental Simulations Serve the Animal-Culture Interface," Psychological Review 117, no. 3 (2010): 945-971.

Baumgartner, Thomas, Markus Heinrichs, Aline Vonlanthen, Urs Fischbacher ve Ernst Fehr, "Oxytocin Shapes the Neural Circuitry of Trust and Trust Adaptation in Humans," Neuron 58, no. 4 (2008): 639-650.

Bayley, Peter J., Jennifer C. Frascino ve Larry R. Squire, "Robust Habit Learning in the Absence of Awareness and Inde-pendent of the Medial Temporal Lobe," Nature 436, no. 7050 (2005): 550-553.

Bekoff, Marc, Animal Passions and Beastly Virtues: Reflections on Redecorating Nature, Philadelphia: Temple Univer-sity Press, 2006.

Bekoff, Marc ve Jessica Pierce, Wild Justice: The Moral Lives of Animals, Chicago: University of Chicago Press, 2009.

Belkin, Lisa, "The Evolution of Dad," New York Times Magazine, 16 Haziran 2010;

http://parenting.blogs.nytimes.com/2010/06/16/the-evolution-of-dad/

Bendiksby, Michael S. ve Michael L. Platt, "Neural Correlates of Reward and Attention in Macaque Area LIP." Neuropsy-chologia 44, no. 12 (2006): 2411-2420.

Bennett, William J., The Book of Virtues: A Treasury of Great Moral Stories, New York: Simon & Schuster, 1993.

Berridge, Kent ve Morten Kringelbach, "Affective Neuroscience of Pleasure: Reward in Humans and Animals," Psychop-harmacology 199, no. 3 (2008): 457-480.

Bester-Meredith, Janet K. ve Catherine A. Marler, "Vasopressin and Aggression in Cross-Fostered California Mice (Pe-romyscus californicus) and White-Footed Mice (Peromy-scus leucopus)," Hormones and Behavior 40, no. 1 (2001): 51-64.

Bishop, Jacqueline M, Colleen O'Ryan ve Jennifer U.M Jarvis, "So-cial Common Mole-Rats Enhance Outbreeding Via Extra-Pair Mating." Biology Letters 3, no. 2 (2007): 176-179.

Blackburn, Siman, Ethics: A Very Short lntroduction, New York: Oxford University Press, 2003.

Blackburn, Siman, How to Read Hume, Londra: Granta, 2008.

Blackburn, Siman, "Response to Marc Hauser's Princeton Tan-ner Lecture," http://ww. phil.cam.ac.uk/-swb24/PA-PERS/Hauser.pdf, 2008.

Blair, R.J.R., "Neuroimaging of Psychopathy and Antisocial Be-havior: A Targeted Review," Current Psychiatry Reports 12, no. 1 (2010): 76-82.

Blakemore, S.-J., D. Bristow, G. Bird, C. Frith ve J. Ward, "Soma-tosensory Activations During the Observation of Touch and a Case of Vision-Touch Synaesthesia," Brain 128, no. 7 (2005): 1571-1583.

Boas, Franz, The Central Eskimo, Lincoln, NE: University of Nebraska Press, 1888/1964.

Boesch, Christophe, Camille Bole, Nadin Eckhardt ve Hedwige Boesch, "Altruism in Forest Chimpanzees: The Case of Adoption," PLoS ONE 5, no. 1 (2010): e8901.

Bogaerts, Steven ve David Leake, "A Framework far Rapid and Modular Case-Based Reasoning System Development," Technical Report TR 617, Computer Science Department, Indiana University, Bloomington, Ind., 2005.

Bowles, Samuel, "Did Warfare among Ancestral Hunter-Gathe-rers Affect the Evolution of Human Social Behaviors?" Science 324, no. 5932 (2009): 1293-1298.

Bowles, Samuel, "Group Competition, Reproductive Leveling, and the Evolution of Human Altruism," Science 314, no. 5805 (2006): 1569-1572.

Boyd, Robert ve Peter J. Richerson, uSolving the Puzzle of Hu-man Cooperation," Evolution and Culture, ed. Stephen C. Levinson, s. 105-132, Cambridge, MA: MiT Press, 2005.

Boyer, Pascal, Religion Explained: The Evolutionary Origins of Religious Thought, New York: Basic Books, 2001.

Braver, Todd S.ve Susan R. Bongiolatti, uThe Role of Frontopolar Cortex in Subgoal Processing During Working Memory," Neuroimage 15, no. 3 (2002): 523-536.

Brizendine, Louann, The Female Brain, New York: Morgan Road Books, 2006.

Brizendine, Louann, The Male Brain, New York: Broadway Bo-oks, 2010.

Broad, K.D., J.P. Curley ve E.B. Keveme, "Mother-Infant Bonding and the Evolution of Mammalian Social Relationships," Philosophical Transactions of the Royal Society B: Biolo-gical Sciences 361, no. 1476 (2006): 2199-2214.

Brown, D.G., "Mill's Moral Theory: Ongoing Revisionism," Poli-tics, Philosophy & Economics 9, no. 1 (2010): 5-45.

Bryson, Bill, At Home: A Short History of Private Life, New York: Doubleday, 2010.

Bulbulia, J., R. Sosis, E. Harris, R. Genet, C. Genet ve K. Wyman (ed.), The Evolution of Religion: Studies, Theories, and Critiques, Santa Margarita, CA: Collins Foundation Press, 2008.

Buller, David J., "Four Fallacies of Pop Evolutionary Psychology," Scientific American 300 (2009): 74-81.

Bullmore, Ed ve Olaf Spoms, uComplex Brain Networks: Graph Theoretical Analysis of Structural and Functional Systems," Nature Reviews Neuroscience 10, no. 3 (2009): 186-198.

Burch, Emest S., Alliance and Conflict: The World System of the Inutpiaq Eskimos, Lincoln: University of Nebraska Press, 2005.

Burkart, Judith M., Emst Fehr, Charles Efferson ve Carel P. van Schaik, uOther-Regarding Preferences in a Non-Human Primate: Common Marmosets Provision Food Altruisti-cally," Proceedings of the National Academy of Sciences 104, no. 50 (2007): 19762-19766.

Buzsaki, G., Rhythms of the Brain, Oxford: Oxford University Press, 2006.

Caldwell, Christine A. ve Ailsa E. Millen, "Social Learning Mec-hanisms and Cumulative Cultural Evolution," Psychologi-cal Science 20, no. 12 (2009): 1478-1483.

Carroll, Robert P. ve Stephen Prickett (ed.), The Bibl.e: Authorized KingJames Version, NewYork: Oxford University Press, 2008.

Carter, C. Sue, Angela J. Grippo, Hossein Pournajafi-Nazarloo, Michael G. Ruscio ve Stephen W. Porges, "Oxytocin, Va-sopressin and Sociality," Progress in Brain Research 170: Advances in Vasopressin and Oxytocin: From Genes to Behaviour to Disease, ed. lnga D. Neumann ve Rainer Landgraf, s. 331-336, NewYork: Elsevier, 2008.

Carter, C. Sue., J. Harris ve Stephen W. Porges, uNeural and Evo-lutionary Perspectives on Empathy," The Social Neuros-cience of Empathy, ed. J. Decety ve W. Ickes, 169-182, Cambridge, MA: MiT Press, 2009.

Carter, C. Sue, H. Pournajafi-Nazarloo, K.M. Kramer, T.E. Ziegler, R. White-Traut, D. Bello ve D. Schwertz, "Oxytocin: beha-vioral associations and potential as a salivary biomar-ker," Annals of the New York Academy of Sciences 1098 (2007): 312-322.

Casebeer, William D., Natural Ethical Facts: Evolution, Con-nectionism, and Moral Cognition, Cambridge, MA: MiT Press, 2003.

Champagne, Frances A. ve Michael J. Meaney, "Like Mother, Like Daughter: Evidence far Non-Genomic Transmission of Parental Behavior ve Stress Responsivity," Progress in Brain Research 133 (2001): 287-302.

Champagne, Frances A. ve Michael J. Meaney, "Transgeneratio-nal Effects of Social Environment on Variations in Mater-nal Care and Behavioral Response to Novelty," Behavioral Neuroscience 121, no. 6 (2007): 1353-1363.

Chartrand, T.L. ve J.A. Bargh, "The Chameleon Effect: The Percep-tion-Behavior Link and Social lnteraction," Joumal of Per-sonality and Social Psychology 76, no. 6 (1999): 893-910.

Cheney, Dorothy L. ve Robert M. Seyfarth, Baboon Metaphysics: The Evolution of a Social Mind, Chicago: University of Chicago Press, 2007.

Cheng, Clara Michelle ve Tanya L. Chartrand, "Self-Monitoring without Awareness: Using Mimicry as a Nonconscious Affiliation Strategy," Joumal of Personality and Social Psychology 85, no. 6 (2003): l l 70- l l 79.

Cheng, Yawei, Chenyi Chen, Ching-Po Lin, Kun-Hsien Chou ve Jean Decety, "Love Hurts: An fMRI Study," Neuroimage 51, DO. 2 (2010): 923-929.

Cheng, Yawei, Ching-Po Lin, Ho-Ling Liu,Yuan-Yu Hsu, Kun-Eng Lirn, Daisy Hung ve Jean Decety, "Expertise Modulates the Perception of Pain in Others," Current Biology l 7, no. 19 (2007): 1708-1713.

Choi, Jung-Kyoo ve Sarnuel Bowles, "The Coevolution of Paroc-hial Altruisrn and War." Science 318, no. 5850 (2007): 636640.

Christiansen, Morten H. ve Nick Chater, "Language as Shaped by the Brain," Behavioral and Brain Sciences 31, no. 5 (2008): 489-509.

Churchland, Anne K., Roozbeh Kiani ve Michael N. Shadlen, "De-cision-Making with Multiple Alternatives," Nature Neu-roscience l 1, no. 6 (2008): 693-702.

Churchland, Patricia S., "Hurnan Dignity frorn a Neurophilosop-hical Perspective," Human Dignity and Bioethics: Essays Commissioned by the President's Council on Bioethics, s. 99-121, Washington, DC: President's Council on Bioet-hics, 2008.

Churchland, Patricia S., "Inference to the Best Decision," The Ox-ford Handbook ofPhilosophy and Neuroscience, ed. John Bickle, 419-430, NewYork: Oxford University Press, 2009.

Churchland, Paul M., "Rules, Know-How, and the Future of Moral Cognition," Moral Epistemology Naturalized, ed. Richmond Campbell ve Bruce Hunter, s. 291-306, Calgary: University of Calgary Press, 2000.

Churchland, Paul M., "Toward a Cognitive Neurobiology of the Moral Virtues," Topoi 17 (1998): 1-14.

Clayton, Nicola S., Joanna M. Dally ve Nathan J. Ernery, "Social Cognition by Food-Caching Corvids: The Western Scrub-Jay as a Natural Psychologist," Philosophical Transacti-ons of the Royal Society B: Biological Sciences 362, no. 1480 (2007): 507-522.

Clutton-Brock, Tim, "Cooperation between Non-Kin in Animal Societies," Nature 462, no. 7269 (2009): 51-57.

Cochran, Gregory ve Henry Harpending, The 10,000 Year Exp-losion: How Civilization Accelerated Human Evolution, NewYork: Basic Books, 2009.

Cohas, Aurelie ve Dominique Allaine, "Social Structure Influen-ces Extra-Pair Paternity in Socially Monogamous Mam-mals," Biology Letters 5, no. 3 (2009): 313-316.

Collins, Francis S., The Language of God: A Scientist Presents Evidencefor Belief, New York: Free Press, 2006.

Cordoni, G. ve E. Palagi, "Reconciliation in Wolves (Canis lupus): New Evidence for a Comparative Perspective," Ethology 114, no. 3 (2008): 298-308.

Cosmides, Leda, John Tooby ve Jerome H. Barkow, "Introduc-tion: Evolutionary Psychology and Conceptual Integra-tion," The Adapted Mind: Evolutionary Psychology and the Generation of Culture, ed. Jerome H. Barkow, Leda Cosmides ve John Tooby, s. 3-15, New York: Oxford Uni-versity Press, 1992.

Craig, A.D., "How Do You Feel? Interoception: The Sense of the Physiological Condition of the Body," Nature Reviews Ne-uroscience 3, no. 8 (2002): 655-666.

Craig, A.D., "How Do You Feel-Now? The Anterior Insula and Hu-man Awareness," Nature Reviews Neuroscience 10, no. 1 (2009): 59-70.

Craig, A.D., "Interoception and Emotion: A Neuroanatomical Perspective," Handbook of Emotions, 3. Baskı, ed. Micha-el Lewis, Jeannette M. Haviland-Jones ve Lisa F. Barrett, s. 272-288, New York: Guilford, 2008.

Craig, A.D., "A New View of Pain as a Homeostatic Emotion," Trends in Neurosciences 26, no. 6 (2003): 303-307.

Craig, A.D., "Pain Mechanisms: Labeled Lines versus Convergen-ce in Central Processing," Annual Review of Neuroscien-ce 26, no. 1 (2003): 1-30.

Craig A.D., K. Krout ve E.T. Zhang, "Cortical Projections ofVMpo, a Specific Pain and Temperature Relay in Primate Thalamus," Abstracts - Society for Neuroscience 21 (1995): 1165.

Creel, Scott ve Nancy Marusha Creel. uCommunal Hunting and Pack Size in Africa11 Wild Dogs, Lycaon pictus," Animal Behaviour 50, 110. 5 (1995): 1325-1339.

Crockett, M.J., uThe Neurochemistry of Fairness," Annals of the New York Academy of Sciences 1 167, no. 1 (2009): 76-86.

Crockett, M.J., L. Clark, G. Tabibnia, M.D. Lieberman ve T. W. Robbins, uSerotonin Modulates Behavioral Reactions to Unfairness," Science 320, 110. 5884 (2008): 1739.

Damasio, Antonio R., The Feeling of What Happens: Body and Emotion in the Making of Consciousness, New York: Har-court Brace, 1999.

Damasio, Antonio R., Sel/ Comes to Mind: Constructing the Conscious Brain, NewYork: Knopf/Pantheon, 2010.

Dalrymple, William, Nine Lives: in Search of the Sacred in Modem India, Londra: Bloomsbury, 2009.

Danks, David, uConstraint-Base Human Causal Learni11g," Proce-edings of the 6th Intemational Conference on Cognitive Modeling (ICCM-2004), ed. M. Lovett, C. Schunn, C. Lebiere ve P. Munro, s. 342, 343. Mahwah, NJ: Lawrence Erlbaum Associates, 2004.

Danks, David, "The Psychology of Causal Perception and Reaso-ning," The Oxford Handbook of Causation, ed. H. Beebee, C. Hitchcock ve P. Menzies, s. 447-470. Oxford: Oxford University Press, 2009.

Dapretto, M., M.S. Davies, J.H. Pfeifer, A.A. Scott, M. Sigman, S.Y. Bookheimer ve M. lacoboni, uUnderstanding Emotions in Others: Mirror Neuron Dysfunction in Children with Au-tism Spectrum Disorders," Nature Neuroscience 9, no. 1 12006): 28-30.

Davila Ross, Marina, Susanne Menzler ve Elke Zimmerman11, "Rapid Facia} Mimicry in Orangutan Play," Biology Let-ters 4, no. 1 (2008): 27-30.

De Dreu, Carsten K.W., Lindred L. Greer, Michel J.J. Handgraaf, Shaul Shalvi, Gerben A. Van Kleef, Matthijs Baas, Femke S. Ten Velden, Eric Van Dijk ve Sander W.W. Feith, uThe Ne-uropeptide Oxytocin Regulates Parochial Altruism in In-tergroup Conflict amo11g Humans.'' Science 328, no. 5984 (2010): 1408-1411.

De Sousa, Ronald, The Rationality of Emotion, Cambridge, MA: MIT Press, 1987.

De Sousa, Ronald, Why Think? Evolution and the Rational Mind, Oxford: Oxford University Press, 2007.

de Waal, F.B.M. ve K.E. Bonnie, "In 1\ıne with Others: The Social Side of Primate Culture," The Ouestion of Animal Culture, ed. K. Laland ve G. Galef, s. 19-39, Cambridge, MA: Harvard University Press, 2009.

Deaner, Robert O., Stephen V. Shepherd ve Michael L. Platt, "Familiarity Accentuates Gaze Cuing in Women but Not Men,n Biology Letters 3, no. 1 (2007): 65-68.

Deary, lan J., Lars Penke ve Wendy Johnson, "The Neuroscience of Human Intelligence Differences,n Nature Reviews Ne-uroscience 11, no. 3 (2010): 201-211.

DeVries, A. Courtney, Tarra Guptaa, Serena Cardillo, Mary Cho ve C. Sue Carter, "Corticotropin-Releasing Factor Induces Social Preferences in Male Prairie Voles,n Psychoneuroen-docrinology 27, no. 6 (2002): 705-714.

Dierick, Herman A. ve Ralph J. Greenspan, "Molecular Analysis of Flies Selected for Aggressive Behavior." Nature Gene-tics 38, no. 9 (2006): 1023-1031.

Dierick, Herman A. ve Ralph J. Greenspan, "Serotonin and Ne-uropeptide F Have Opposite Modulatory Effects on Fly Aggression." Nat Genet 39, no. 5 (2007): 678-682.

Domes, Gregor, M. Heinrichs, J. Glascher, C. Buchel, D.F. Braus ve S.C. Herpertz, "Oxytocin Attenuates Amygdala Responses to Emotional Faces Regardless of Valence," Biological Psychiatry 62, no. 1 O (2007): 1187-1190.

Domes, Gregor, Markus Heinrichs, Andre Michel, Christoph Berger ve Sabine C. Herpertz, "Oxytocin Improves 'Mind-Reading' in Humans,n Biological Psychiatry 61. no. 6 (2007): 731-733.

Domes, Gregor, Alexander Lischke, Christoph Berger, Annette Grossmann, Karlheinz Hauenstein, Markus Heinrichs ve Sabine C. Herpertz, "Effects of Intranasal Oxytocin on Emotional Face Processing in Women,n Psychoneuroen-docrinology 35, no. 1 (2010): 83-93.

Dunbar, R.I.M., "Coevolution of Neocortical Size, Group Size and Language in Humans,n Behavioral and Brain Sciences 16, na. 04 (1993): 681-694.

Dunbar, R.I.M., Grooming, Gossip and the Evolution of Langua-ge, Londra: Faber ve Fab0er, 1996.

Dunham, A.E. ve V.H.W. Rudolf, "Evolution of Sexual Size Mono-morphism: The Influence of Passive Mate Guarding,n Jo-urnal ofEvolutionary Biology 22, na. 7 (2009): 1376-1386.

Dupanloup, Isabelle, Luisa Pereira, Giorgio Bertorell^Francesc Calafell, Maria Joiio Prata, Antonio Amorim ve Guido Barbujani, "A Recent Shift from Polygyny ta Monogamy in ıf mans Is Suggested by the Analysis of Worldwide Y-Chromosome Diversity." Journal of Molecular Evoluti-on 57, na. 1 (2003): 85-97.

Eisenberger, Naomi 1. ve Matthew D. Lieberman, "Why Rejection Hurts: A Common Neural Alarm System far Physical and Social Pain." Trends in Cognitive Sciences 8, na. 7 (2004): 294-300.

Eisenberger, Naomi I., Matthew D. Lieberman ve Kipling D. Wil-liams, "Does Rejection Hurt? An fMRI Stud^ of Social Exclusion,n Science 302, na. 5643 (2003): 290-292.

Elman, Jeffrey L., Elizabeth A. Bates, Mark H. Johnson, Annet-te Karmiloff-Smith, Domenico Parisi ve Kim Plunkett, Rethinking Innateness: A Connectionist Perspective on Development, Neural Network Modeling and Connectio-nism, Cambridge, MA: MiT Press, 1996.

Emery, Nathan J. ve Nicola S. Clayton, "Comparative Social Cog-nition,w Annual Review of Psychology 60, na. 1 (2008): 87113.

Erickson, Kirk I.. Walter R. Boot, Chandramallika Basak, Mark B. Neider, Ruchika S. Prakash, Michelle W. Voss, Ann M. Graybiel, Daniel J. Simons, Monica Fabiani, Gabriele Gratton ve Arthur F. Kramer, "Striatal Volume Predicts Level of Video Game Skill Acquisition," Cerebral Cortex (2010): bhp293.

"Extending Trust,n Editorial. Nature Neuroscience 13, no. 8 (2010): 905.

Evans, Nicholas ve Stephen C. Levinson, "The Myth of Language Universals: Language Diversity and Its Importance for Cognitive Science," Behavioral ve Brain Sciences 32, no. 5 (2009): 429-448.

Fehr, Ernst ve Siman Giichter, "Altruistic Punishment in Humans" Nature 415, no. 6868 (2002): 137-140.

Fehr, Ernst ve Siman Giichter, "Cooperation and Punishment in Public Goods Experiments," American Economic Review 90 (2000): 980-994.

Fehr, Ernst ve Urs Fischbacher. "Third-Party Punishment and Social Norms" Evolution and Human Behavior 25, no. 2 (2004): 63-87.

Feldman, Ruth, Ilanit Gordon ve Orna Zagoory-Sharon, "The Cross-Generation Transmission of Oxytocin in Humans," Hormones and Behavior (baskıda).

Ferrari, Pier F., Elisabetta Visalberghi, Annika Paukner, Leonar-do Fogassi, Angela Ruggiero ve Stephen J. Suomi, "Neona-tal Imitation in Rhesus Macaques," PloS Biology 4, no. 9 (2006): e302.

Fink, Sabine, Laurent Excoffier ve Gerald Heckel, "Mammalian Monogamy Is Not Controlled by a Single Gene," Procee-dings of the National Academy of Sciences 103, no. 29 (2006): 10956-10960.

Fink, Sheri, "The Deadly Choices at Memorial," New York Times Magazine, 30 Ağustos 2009.

Flanagan, Owen J., The Really Hard Problem: Meaning in a Ma-terial World, Cambridge, MA: MiT Press. 2007.

Flanagan, Owen J., Varieties of Moral Personality: Ethics ve Psychological Realism, Cambridge, MA: Harvard Univer-sity Press, l 991.

Flanagan, Owen ve Robert Anthony Williams, "What Does the Modularity of Morals Have to Do with Ethics? Four Moral Sprouts Plus or Minus a Few," Topics in Cognitive Sci-ence (baskıda).

Flint, Jonathan, Ralph J. Greenspan ve Kenneth S. Kendler, How Genes Infiuence Behavior. New York: Oxford University Press, 201 O.

Fogassi, Leonardo, Pier Francesco Ferrari, Benno Gesierich, Ste-fano Rozzi, Fabian Chersi ve Giacomo Rizzolatti, "Parietal

Lobe: From Action Organization to Intention Understan-ding," Science 308, no. 5722 (2005): 662-667.

Forbes, Chad E. ve Jordan Grafman, "The Role of the Human Prefrontal Cortex in Social Cognition and Moral Judg-ment, " Annual Review of Neuroscience 33, no. 1 (2010): 299-324. —

Fortunato, L. ve M. Archetti, "Evolution of Monogamous Mar-riage by Maximization of Inclusive Fitness," Joumal of Evolutionary Biology 23, no. 1 (2010): 149-156.

Freedman, O., S. Ornstein, P. Baston, T. Amour, J. Seely ve B. M. Mount, "Spirituality, Religion and Health: A Critical App-raisal of the Larson Reports," Annals (Royal College of Physicians ve Surgeons of Canada) 35 (2002): 89-93.

Friedman, Daniel, Morals and Markets: An Evolutionary Acco-unt ofthe Modem World, NewYork: Palgrave Macmillan, 2008.

Frith, Chris D., "Social Cognition,H Philosophical Transactions of the Royal Society B: Biological Sciences 363, no. 1499 (2008): 2033-2039.

Frith, Chris D. ve Uta Frith, "The Neural Basis of Mentalizing," Neuron 50, no. 4 (2006): 531-534.

Fuster, Joaquin M., The Prefrontal Cortex, 4. Baskı, Baston: Aca-demic Press, 2008.

Gallese, Vittorio, "Motor Abstraction: A Neuroscientific Account of How Action Goals and Intentions Are Mapped and Un-derstood," Psychological Research 73, no. 4 (2009): 486498.

Gallese, Vittorio, Luciano Fadiga, Leonardo Fogassi ve Giacomo Rizzolatti, "Action Recognition in the Premotor Cortex," Brain 119, no. 2 (1996): 593-609.

Gallese, Vittorio ve Alvin Goldman, "Mirror Neurons and the Si-mulation Theory of Mind-Reading," Trends in Cognitive Sciences 2, no. 12 (1998): 493-501.

Gazzola, Valeria ve Christian Keysers, "The Observation and Execution of Actions Share Motor and Somatosensory Voxels in All Tested Subjects: Single-Subject Analyses of Unsmoothed fMRI Data," Cerebral Cortex 19, no. 6 (2009): 1239-1255.

Gentner, Dedre, Keith James Holyoak ve Boicho N. Kokinov, The Analogical Mind: Perspectives from Cognitive Science, Cambridge, MA: MiT Press, 2001.

Germonpre, Mietje, Mikhail V. Sablin, Rhiannon E. Stevens, Ro-bert E.M. Hedges, Michael Hofreiter, Mathias Stiller ve Viviane R. Despres, "Fossil Dogs and Wolves from Palae-olithic Sites in Belgium, the Ukraine and Russia: Osteo-metry, Ancient DNA and Stable lsotopes," Joumal of Arc-haeological Science 36, no. 2 (2009): 473-490.

Gert, Bernard, "The Definition of Morality," The Stanford Ency-clopedia ofPhilosophy (Fall 2008 Edition), ed. Edward N. Zalta. http://plato.stanford.edu/entries/morality-defini-tion/,2008.

Gervais, Matthew ve David Sloan Wilson, "The Evolution and Functions of Laughter and Humor: A Synthetic Appro-ach," Quarterly Review of Biology 80, no. 4 (2005): 395430.

Gintis, Herbert, The Bounds of Reason: Game Theory and the Unification of the Behavioral Sciences, Princeton, NJ: Princeton University Press, 2009.

Gintis, Herbert, Samuel Bowles, Robert Boyd ve Ernst Fehr, Moral Sentiments and Material Interests: The Foundations of Cooperation in Economic Life, Cambridge, MA: MiT Press, 2004.

Goldberg, Elkhonon ve Dmitri Bougakov, "Goals, Executive Cont-rol, and Action," Cognition, Brain, and Consciousness: Introduction to Cognitive Neuroscience, ed. Bernard J. Baars ve Nicole M. Gage, Londra: Academic Press, 2007.

Goldman, Alvin 1., Simulating Minds: The Philosophy, Psycho-logy and Neuroscience of Mindreading, Philosophy of Mind, New York: Oxford University Press, 2006.

Goldman, Alvin ve Frederique de Vignemont, "Is Social Cogni-tion Embodied?" Trends in Cognitive Sciences 13, no. 4 (2009): 154-159.

Goodson, James L., "The Vertebrate Social Behavior Network: Evolutionary Themes and Variations," Honnones and Be-havior 48, no. l (2005): 11-22.

Goodson, James L., Sara E. Schrock, James D. Klatt, David Kabe-lik ve Marcy A. Kingsbury, "Mesotocin and Nonapeptide

Receptors Promote Estrildid Flocking Behavior," Science 325 (2009): 862-866.

Gopnik, Alison, "Mind Reading," Review of Reading in the Bra-in-The Science and Evolution of a Human Invention, Stanislas Dehaene, New York Times, 3 Ocak 2010.

Gottfried, Jay A., John O'Doherty ve Raymond J. Dolan, "Enco-ding Predictive Reward Value in Human Amygdala and Orbitofrontal Cortex," Science 301, na. 5636 (2003): 11041107.

Gouin, Jean-Philippe, C. Sue Carter, Hossein Pournajafi-Nazar-loo, Ronald Glaser, William B. Malarkey, Timothy J. Lo-ving, Jeffrey Stowell ve Janice K. Kiecolt-Glaser, "Marital Behavior, Oxytocin, Vasopressin, and. Wound Healing," Psychoneuroendocrinology (baskıda).

Grafton, Scott T. ve Antonia F. de C. Hamilton, "Evidence far a Distributed Hierarchy of Action Representation in the Brain," Human Movement Science 26, na. 4 (2007): 590616.

Graham, Franklin, The Name, Nashville, TN: Thomas Nelson Publishers, 2002.

Graham, Jesse, Jonathan Haidt ve Brian A. Nosek, "Liberals and Conservatives Rely on Different Sets of Moral Foundati-ons," Joumal of Personality ve Social Psychology 96, na. 5 (2009): 1029-1046.

Graybiel. Ann M., "The Basal Ganglia: Learning New Tricks and Loving It," Current Opinion in Neurobiology 15, na. 6 (2005): 638-644.

Graybiel, Ann M., "Habits, Rituals, and the Evaluative Brain," Annual Review of Neuroscience 31 (2008): 359-387.

Grayling, A.C., What Is Good? The Search for the Best Way to Live, Londra: Weidenfeld & Nicolson, 2003.

Greene, Joshua, "From Neural 'Is' ta Moral 'Ought': What Are the Moral Implicatior..s of Neuroscientific Moral Psycho-logy?" Nature Reviews Neuroscience 4, na. 10 (2003): 846850.

Greenspan, R.J., "E Pluribus Unum, Ex Una Plura: Ouantitative and Single-Gene Perspectives on the Study of Behavior," Annual Review of Neuroscience 27 (2004): 79-105.

Greenspan, R.J., "The Flexible Genome," Nature Reviews Gene-tics 2, no. 5 (2001): 383-387.

Gross, Charles G., "Making Sense of Printed Symbols," Science 327, no. 5965 (2010): 524, 525.

Gunter, T.D., M.G. Vaughn ve R.A. Philibert, "Behavioral Genetics in Antisocial Spectrum Disorders and Psychopathy: A Re-view of the Recent Literatüre," Beharioral Sciences & the Law 28, no. 2 (2010): 148-173.

Haidt, Jonathan, "The Emotional Dog and Its Rational Tail: A Social Intuitionist Approach to Moral Judgment," Psycho-logical Review 108, no. 4 (2001): 814-834.

Haidt, Jonathan ve Jesse Graham, "Planet of the Durkheimians, Where Community, Authority, and Sacredness are Foun-dations of Morality," Social ve Psychological Bases of lde-ology and System Justification, ed. John T. Jost, Aaron C. Kay ve Hulda Thorisdottir, s. 371-401. New York: Oxford University Press, 2009.

Haidt, Jonathan ve Craig Joseph, "Intuitive Ethics: How Inna-tely Prepared Intuitions Generate Culturally Variable Vir-tues," Daedalus, 133, no. 4 (2004): 55-66.

Haidt, Jonathan ve Craig Joseph, "The Moral Mind: How Five Sets of Innate Intuitions Guide the Development of Many Culture-Specific Virtues, and Perhaps Even Modules," The InnateMind, Cilt 3: Foundations and the Future, ed. Peter Carruthers, Stephen Laurence ve Stephen Stich, s. 367-392. NewYork: Oxford University Press, 2007.

Hanson, Stephen Jose ve Yaroslav O. Halchenko, "Brain Reading Using Full Brain Support Vector Machines for Object Re-cognition: There Is No 'Face' Identification Area," Neural Computation 20, no. 2 (2008): 486-503.

Hare, Brian, "What Is the Effect of Affect on Bonobo and Chim-panzee Problem Solving?" Neurobiology of "Umwelt": How Living Beings Perceive the World, ed. Alain Berthoz ve Yves Christen, 89-102. New York: Springer, 2009.

Hare, Brian, Alicia P. Melis, Vanessa Woods, Sara Hastings ve Richard Wrangham, "Tolerance Allows Bonobos to Out-perform Chimpanzees on a Cooperative Task," Current Biology 1 7, no. 7 (2007): 619-623.

Hare, R.M., Moral Thinking: Its Levels, Method, and Point, Ox-ford: Clarendon Press, 1981.

Hare, Robert D., Manual for the Hare Psychopathy Check-list -gözden geçirilmiş 2. Baskı, Toronto: Multi-Health Systems, 2003.

Hare, Robert D., Without Conscience: The Disturbing World of the Psychopaths among Us, New York: Pocket Books, 1993.

Hare, Robert D. ve C.N. Neumann, "The PCL-R Assessment of Psychopathy: Development, Structural Properties ve New Directions," Handbook of Psychopathy, ed. C. Patrick, 5888, NewYork: Guilford, 2006.

Harris, Sam, The Moral Landscape: How Science Can Determine Human Values, NewYork: Free Press, 2010.

Harris, Sam, "Science Is in the Details," New York Times, 26 Temmuz 2009.

Hauser, Marc D., "Costs of Deception: Cheaters Are Punished in Rhesus Monkeys (Macaca mulatta)," Proceedings of the National Academy of Sciences of the United States of America 89, no. 24 (1992): 12137-12139.

Hauser, Marc D., Moral Minds: How Nature Designed Dur Uni-versal Sense of Right and Wrong, New York: Ecco, 2006.

Haynes, John-Dylan, Katsuyuki Sakai, Geraint Rees, Sam Gil-bert, Chris Frith ve Richard E. Passingham, "Reading Hidden Intentions in the Human Brain," Current Biology 1 7, no. 4 (2007): 323-328.

Heim, C., L.J. Young, D.J. Newport, T. Mletzko, A.H. Miller ve C.B. Nemeroff, "Lower Csf Oxytocin Concentrations in Women with a History of Childhood Abuse," Molecular Psychi-atry 14, no. 10 (2008): 954-958.

Hein, Grit ve Tania Singer, "I Feel HowYou Feel but Not Always^ The Empathic Brain and Its Modulation," Current Opini-on in Neurobiology 18, no. 2 (2008): 153-158.

Heinrich, Bernd, Mind of the Raven: Investigations and Adven-tures with Wolf-Birds, New York: Cliff Street Books, 1999.

Heinrich, Bernd, One Man's Owl, Princeton, NJ: Princeton Uni-versity Press, 1987.

Henrich, Joseph, Jean Ensminger, Richard McElreath, Abigail Barr, Clark Barrett, Alexander Bolyanatz, Juan Camilo

Cardenas, Michael Guıven, Edwins Gwako, Natalie Hen-rich, Carolyn Lesorogol, Frank Marlowe, David Tracer ve John Ziker, "Markets, Religion, Community Size, and the Evolution of Fairness and Punishment," Science 327, no. 5972 (2010): 1480-1484.

Henshilwood, Christopher S., Francesco D'Errico, Curtis W. Ma-rean, Richard G. Milo ve Royden Yates, "An Early Bone Tool Industry from the Middle Stone Age at Blombos Cave, South Africa: Implications for the Origins of Modern Human Behaviour, Symbolism and Language," Jour-nal ofHuman Evolution 41. no. 6 (20011: 631-678.

Henshilwood, Christopher S., Francesco d'Errico, Marian Van-haeren, Karen van Niekerk ve Zenobia Jacobs, "Middle Stone Age Shell Beads from South Africa," Science 304 (2004): 404.

Heyes, Cecilia, "Where Do Mirror Neurons Come From7" Neuros-cience & Biobehavioral Rewews 34, no. 4 (2010): 575-583.

Hickok, Gregory, "Eight Problems for the Mirror Neuron Theory of Action Understanding in Monkeys and Humans," Jour-nal ofCognitive Neuroscience 21, no. 7 (20091: 1229-1243.

Hickok, Gregory, Kayoko Okada ve John T. Serences, "Area SPT in the Human Planum Temporale Supports Sensory-Motor Integration for Speech Processing," Joumal of Neuroph-ysiology 101, no. 5 (2009): 2725-2732.

Hoesch,W.,"Uber Ziegen hutende Barenpaviane (Papio ursinus ^-acanal," Zeitschriftfür Tierpsychologie (19611 18: 297-301.

Hollander, Eric, Jennifer Bartz, William Chaplin, Ann Phillips, Jennifer Sumner, Latha Soorya, Evdokia Anagnostou ve Stacey Wasserman, "Oxytocin Increases Retention of So-cial Cognition in Autism," Biological Psychiatry 61 (20071: 498-503.

Holt-Lunstad, Julianne, Wendy A. Birmingham ve Kathleen C. Light, "Influence of a "Warm Touch" Support Enhance-ment Inteıvention among Married Couples on A.mbula-tory Blood Pressure, Oxytocin, Alpha Amylase, and Cor-tisol," Psychosomatic Medicine 70, no. 9 (2008): 976-985.

Horner, Victoria ve Frans B.M. de Waal, "Controlled Studies of Chimpanzee Cultural Transmission," Progress in Brain Research 1 78 (20091: 3-15.

Hrdy, Saralı Blaffer, Mother Nature: A History ofMothers, Infants, and Natura[ Selection, New York: Pantheon Books, 1999.

Hrdy, Saralı Blaffer, Mothers and Others: The Evolutionary Ori-gins of Mutual Understanding, Cambridge, M: Belknap Press of Harvard University Press, 2009.

Hughes, John R., "Update on Autism: A Review of 1300 Reports Published in 2008," Epüepsy & Behavior 16, no. 4 (2009): 569-589.

Hume, David, A Treatise of Human Nature, ed. David Fate Nor-ton ve Mary J. Norton, Oxford: Oxford University Press, 2000. insan Doğası Üzerine Bir inceleme, BilgeSu Yayıncılık, çev: Ergün Baylan, 2009

Hurka, Thomas, "Moore's Moral Philosophy." Stanford Encyclo-pedia of Philosophy, ed. Edward M. Zalta. http://plato. stanford.edu/entries/moore-moral/, January 2005, Mart 2010'de gözden geçirilmiş baskısı.

Hutchison, W.D., K.D. Davis, A.M. Lozano, R.R. Tasker ve J.O. Dostrovsky, "Pain-Related Neurons in the Human Cingu-late Cortex," Nature Neuroscience 2, no. 5 (1999): 403-405. lacoboni, Marco, Mirroring People: The New Science of How We Connect with Others, New York: Farrar, Straus and Giro-ux, 2008.

Iacoboni, Marco, "Neurobiology of lmitation,n Current Opinion in Neurobiology 19, no. 6 (2009): 661-665.

Iacoboni, Marco, Istvan Molnar-Szakacs, Vittorio Gallese, Gio-vanni Buccino, John C. Mazziotta ve Giacomo Rizzolatti, "Grasping the Intentions of Others with One's Own Mir-ror Neuron System,n PLoS Biology 3, no. 3 (2005): e79.

insel, Thomas R., "The Challenge of Translation in Social Neu-roscience: A Review of Oxytocin, Vasopressin, and Affilia-tive Behavior," Neuron 65, no. 6 (2010): 768-779.

Jabbi, Mbenıba ve Christian Keysers, "Inferior Frontal Gyrus Activity Triggers Anterior Insula Response to Emotional Facia! Expressions," Emotion 8 (2008): 775-780.

Jacob, Pierre, "What Do Mirror Neurons Contribute to Human So-cial Cognition?" Mind & Language 23, no. 2 (2008): 190-223.

Jacob, Pierre ve Marc Jeannerod, "The Motor Theory of Social Cognition: A Critique," Trends in Cognitive Sciences 9, no. 1 (2005): 21-25.

Jahfari, Sara, Cathy M. Stinear, Mike Claffey, Frederick Verbrug-gen ve Adam R. Aron, uResponding with Restraint: What Are the Neurocognitive Mechanisms?" Joumal of Cognitive Neuroscience 22, no. 7 (2010): 1479-1492.

Jarnieson, Dale, "When Utilitarians Should Be Virtue Theorists," Utilitas 19, no. 2 (2007): 160-183.

Johansson, Petter, Lars Hall, Sverker Sikstrom ve Andreas Ols-son, "Failure to Detect Mismatches between Intention and Outcome in a Simple Decision Task," Science 310, no. 5745 (2005): 116-119.

Johnson, Dominic, uDarwinian Selection in Asymmetric Warfa-re: The Natura! Advantage of Insurgents and Terrorists," Joumal of the Washington Academy of Sciences 95 (2009): 89-112.

Johnson, Mark, Moral Imagination: Implications of Cognitive Science for Ethics, Chicago: University of Chicago Press, 1993.

Johnson, Robert, uKant's Moral Philosophy," The Stanford Ency-clopedia of Philosophy (2009 Kış baskısı), ed. Edward N. Zalta, http://plato.stanford.edu/archives/win2009/entri-es/kant-moral, 2008.

Jones, Susan S., "Imitation in Infancy," Psychological Science 18, no. 7 (2007): 593-599.

Jones, Susan S., ulnfants Leam to Imitate by Being Imitated," Proceedings of the Intemational Conference on Deve-lopment ve Leaming (ICDL), ed. C. Yu, L.B. Smith ve O. Spoms, Bloornington: Indiana University, 2006.

Jones, Susan S., uThe Role of Mirror Neurons in Imitation: A Com-mentary on Gallese," Perspectives on Imitation: From Ne-uroscience to Social Science, Cilt l: Mechanisms oflmita-tion and Imitation in Animals, ed. Susan Hurley ve Nick Chater, s. 205-210, Cambridge, MA: MiT Press, 2005.

Kant, Immanuel, Groundwork of the Metaphysics of Morals, ed. Mary J. Gregor, New York: Cambridge University Press, 1998. Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi, Türkiye Felsefe Kurumu, çev: İonna Kuçuradi, 2009

Kaplan, Jonathan Michael, "Historical Evidence and Humarı Adaptations," Philosophy of Science 69, no. s3 (2002): S294-S304.

Kavanagh, L., C. Suhler, P. Churehland ve P. Winkielman, "Peop-le who mimie unfrlendly individuals suffer reputational eosts" (teslim edildi).

Kehagia, Angie A., Graham K. Murray ve Trevor W. Robbins, "Le-arning and Cognitive Flexibility: Frontostrlatal Funetion and Monoaminergic Modulation," Current Opinion in Ne-urobiology 20, no. 2 (2010): 199-204.

Keverne, Erle B., "Central Meehanisms Underlying the Neural and Neuroendoerlne Determinants of Maternal Behaviour," Psychoneuroendocrinology 13, no. 1-2 (1988): 127-141.

Keverne, Erle B., "Genomie Imprinting and the Evolution of Sex Differenees in Mammalian Reproduetive Strategies," Ad-vances in Genetics 59 (2007): 217-243.

Keverne, Erle B., "Reproduetive Behaviour," Reproduction in Mammals, Cilt 4: Reproductive Fitness, ed. C.R. Austin ve R. V. Short, s. 133-175, Cambridge: Cambridge University Press, 1984.

Keverne, Erle B., "Understanding Well-Being in the Evolutionary Context of Brain Development," Philosophical Transacti-ons of the Royal Society of Londra B: Biological Sciences 359, no. 1449 (2004): 1349-1358.

Keveme, Erle B. ve K.M. Kendriek, "Neuroehemieal Changes Ae-eompanying Parturition and Their Signifieanee for Ma-ternal Behavior," Mammalian Parenting: Biochemical, Neurobiological and Behavioral Determinants, ed. N.A. Krasnegor ve R.S. Bridges, s. 281-304, New York: Oxford University Press, 1990.

Keysers, Christian ve Valeria Gazzola, "Towards a Unifying Ne-ural Theory of Social Cognition," Progress in Brain Rese-arch 156 (2006): 379-401.

Keysers, Chrlstian, Jon H. Kaas ve Valerla Gazzola, "Somatosen-sation in Social Pereeption," Nature Reviews Neuroscien-ce 11, ııo. 6 (2010): 417-428.

Keysers, Christian ve David I. Perrett, "Demystifying Social Cog-nitioıı: A Hebbian Perspeetive," Trends in Cognitive Sci-ences 8, no. 11 (2004): 501-507.

Kiehl, Kent A., "A Cognitive Neuroseienee Perspeetive on Psyeho-pathy: Evidenee for Paralim.bie System Dysfunetion," Psychiatry Research 142 (2006): 107-128.

Kilham, Benjamin ve Ed Gray, Among the Bears: Raising Orp-han Cubs in the Wild, NewYork: Henry Holt, 2002.

King-Casas, B., C. Sharp, L. Lomax-Bream, T. Lohrenz, P. Fonagy ve P.R. Montague, "The Rupture and Repair of Coopera-tion in Borderline Personality Disorder," Science 321. no. 5890 (2008): 806-810.

Kirsch, P., C. Esslinger, Q. Chen, D. Mier, S. Lis, S. Siddhanti, H. Gruppe, V.S. Mattay, B. Gallhofer ve A. Meyer-Lindenberg, "Oxytocin Modulates Neural Circuitry for Social Cogniti-on and Fear in Humans," The Joumal of Neuroscience 25, no. 49 (2005): 11489-11493.

Kitcher, Philip, "Biology and Ethics," The Oxford Handbook of Ethics, ed. D. Copp, s. 163-185, Oxford: Oxford University Press, 2006.

Kleiman, Devra G., "Monogamy in Mammals," Quarterly Review of Biology 52, no. 1 (1977): 39-69.

Kline, Michelle A. ve Robert Boyd, "Population Size Predicts Technological Complexity in Oceania." Proceedings of the Royal Society B: Biological Sciences 277, no. 1693 (2010): 2559-2564.

Korsgaard, Christine M., The Sources of Nonnativity, New York: Cambridge University Press, 1996.

Kosfeld, M., M. Heinrichs, P.J. Zak, U. Fischbacher ve E. Fehr, "Oxytocin Increases Trust in Humans," Nature 435, no. 7042 (2005): 673-676.

Krubitzer, Leah, "The Magnificent Compromise: Cortical Field Evolution in Mammals," Neuron 56 (2007): 201-209.

La Cerra, Peggy ve Roger Bingham, The Origin of Minds: Evolu-tion, Uniqueness and the New Science of the Self. New York: Harmony Books, 2002.

Lakin, Jessica L. ve T.L. Chartrand, "Using Nonconscious Be-havioral Mimicry to Create Affiliation and Rapport," Psychological Science 14, no. 4 (2003): 3.34-339.

Lakin, Jessica L., Valerie E. Jefferis, Clara Michelle Cheng ve Tanya L. Chartrand, "The Chameleon Effect as Social Glue: Evidence for the Evolutionary Significance of Non-conscious Mimicry," Joumal of Nonverbal Behavior 27, no. 3 (2003): 145-162.

Lakoff, George ve Mark Johnson, Philosophy in the Flesh: The Embodied Mind and Its Challenge to Western Thought, NewYork: Basic Books, 1999.

Larson, David B., James P. Swyers ve Michael E. McCullough, Scientific Research on Spirituality and Health: A Report Based on the Scientific Progress in Spirituality Conferen-ces, Rockville, MD: National Institute for Healthcare Re-search, 1998.

Leake, David B., Case-Based Reasoning: Experiences, Lessons and Future Directions, Cambridge, MA: MIT Press, 1996.

Lesch, Klaus-Peter, Dietmar Bengel, Armin Heils, Sue Z. Sabol, Benjamin D. Greenberg, Susanne Petri, Jonathan Ben-jamin, Clemens R. Muller, Dean H. Hamer ve Dennis L. Murphy, "Association of Anxiety-Related Traits with a Polymorphism in the Serotonin Transporter Gene Regu-latory Region," Science 274, no. 5292 (1996): 1527-1531.

Light, Kathleen C., Karen M. Grewen, Janet A. Amico, Maria Boc-cia, Kimberly A. Brownley ve Josephine M. Johns, "Defi-cits in Plasma Oxytocin Responses and Increased Negative Affect, Stress, and Blood Pressure in Mothers with Cocaine Exposure During Pregnancy," Addictive Behavi-ors 29, no. 8 (2004): 1541-1564.

Lim, Miranda M., Anne Z. Murphy ve Larry J. Young, "Ventral Striatopallidal Oxytocin and Vasopressin Vla Receptors in the Monogamous Prairie Vole (Microtus ochrogaster)," Journal of Comparative Neurology 468, no. 4 (2004): 555570.

Llinas, Rodolfo R., I of the Vortex: From Neurons to Self, Camb-ridge, MA: MIT Press, 2001.

Lucki, Irwin, "The Spectrum of Behaviors Influenced by Seroto-nin," Biological Psychiatry 44, no. 3 (1998): 151-162.

Lyons, Derek E., Andrew G. Young ve Frank C. Keil, "The Hidden Structure of Overimitation," Proceedings of the National Academy of Sciences 104, no. 50 (2007): 19751-19756.

Maclntyre, Alasdair C., After Virtue: A Study in Moral Theory, 3. Baskı, Notre Dame, IN: University of Notre Dame Press, 2007.

MacLean, Paul D., The Triune Brain in Evolution: Role in Paleo-cerebral Functions, New York: Plenum Press, 1990.

Maestripieri, Dario, Christy L. Hoffman, George M. Anderson, C. Sue Carter ve James D. Higley, "Mother-Infant Interac-tions in Free-Ranging Rhesus Macaques: Relationships between Physiological and Behavioral Variables," Physio-logy & Behavior 96, no. 4-5 (2009): 613-619.

Marean, Curtis W., "When the Sea Saved Humanity," Seientific American 303 (2010): 55-61.

McBrearty, Sally ve Alison S. Brooks, uThe Revolution That Wasn't: A New Interpretation of the Origin of Modern Human Behavior," Joumal of Human Evolution 39, no. 5 (2000): 453-563.

McGrew, William C., uChimpanzee Technology," Seience 328, no. 5978 (2010): 579, 580.

Mclntosh, Daniel N., Aimee Reichmann-Decker, Piotr Winkiel-man ve Julia L. Wilbarger, "When the Social Mirror Bre-aks: Deficits in Automatic, but Not Voluntary, Mimicry of Emotional Facial Expressions in Autism," Developmental Seience 9, no. 3 (20061: 295-302.

Meaney, Michael J., "Maternal Care, Gene Expression, and the Transmission of Individual Differences in Stress Reacti-vity across Generations," Annual Review of Neuroseien-ce 24, no. l (2003): 1161-1192.

Melis, Alicia P., Brian Hare ve Michael Tomasello, uEngineering Cooperation in Chimpanzees: Tolerance Constraints on Cooperation," Animal Behaviour 72, no. 2 (2006): 275-286.

Mello, Claudio V., Tarciso A.F. Velho ve Raphael Pinaud, uSong-Induced Gene Expression: A Window on Song Auditory Processing and Perception," Annals of the New York Aca-demy of Sciences 1016 (2004): 263-281.

Meltzoff, A.N., "Roots of Social Cognition: The Like-Me Frame-work," Minnesota Symposia on Child Psychology: Me-eting the Challenge of Translational Research in Child Psychology, ed. D. Cicchetti ve M.R. Gunnar, s. 29-58. Ho-boken, NJ: Wiley, 2009.

Meng, Oingjin, Jinyuan Liu, David J. Varricchio, Timothy Huang ve Chunling Gao, "Palaeontology: Parental Care in an Or-nithischian Dinosaur," Nature 431, no. 7005 (2004): 145, 146.

Mercier, Hugo ve Dan Sperber, uWhy Do Humans Reason? Argu-ments for an Argumentative Theory," Behavioral ve Brain Sciences (baskıda).

Mesoudi, Alex, "How Cultural Evolutionary Theory Can Inform Social Psychology and Vice Versa." Psychological Review, no. 116 (2009): 929-952.

Meyer, Kaspar ve Antonio Damasio, "Convergence and Divergen-ce in a Neural Architecture for Recognition and Memory," Trends in Neurosciences 32, no. 7 (20091: 376-382.

Milinski, M., D. Semmann ve H.J. Krambeck, uReputation Helps Solve the 'Tragedy of the Commons:" Nature 415, no. 6870 (2002): 424-426.

Mili. John Stuart, Utilitarianism. On Liberty and Other Essays, ed. John Gray, s. 129-201, New York: Oxford University Press, 1998.

Molenberghs, Pascal, Ross Cunnington ve Jason B. Mattingley, "Is the Mirror Neuron System Involved in Imitation? A Short Review and Meta-Analysis," Neuroscience & Biobe-havioral Reviews 33, no. 7 (2009): 975-980.

Moore, G.E.. Principia Ethica, Cambridge: Cambridge University Press, 1903.

Morrison, India ve Paul E. Downing, "Organization of Felt and Seen Pain Responses in Anterior Cingulate Cortex," Neu-roimage 37, na. 2 (2007): 642-651.

Murdock, George P. ve Suzanne F. Wilson, "Settlement Patterns and Community Organization: Cross-Cultural Codes 3," Ethnology 11 (1972): 254-295.

Murphy, Dennis L., Meredith A. Fox, Kiara R. Timpano, Pablo R. Moya, Renee Ren-Patterson, Anne M. And.rews, Andrew Hol-mes, Klaus-Peter Lesch ve Jens R. Wendland, uHow the Sero-tonin Story Is Being Rewritten by New Gene-Based Discove-ries Principally Related to Slc6a4, the Serotonin Transparter Gene, Which Functions to Influence Al Cellular Serotonin Systems," Neuropharmacology 55, no. 6 (2008): 932-960.

Murphy, Michael R., Jonathan R. Seckl. Steven Burton, Stuart A. Checkley ve Stafford L. Lightman, uChanges in Oxyto-cin and Vasopressin Secretion During Sexual Activity in Men." The Joumal of Clinical Endocrinology & Metabo-lism 65, no. 4 (1987): 738-741.

Murray, Michael J. ve Lyn Moore, "Costly Signaling and the Ori-gin of Religion," Journal of Cognition ve Culture 9 (2009): 225-245.

Myowa-Yamakoshi, Masako, Masaki Tomonaga, Masayuki Tana-ka ve Tetsuro Matsuzawa, "Imitation in Neonatal Chim-panzees (Pan troglodytes)," Developmental Science 7, no. 4 (2004): 437-442.

Nagel, Thomas, "What Peter Singer Wants ofYou," New York Re-view of Books, 25 Mart 20 l O.

Neiman, Susan, Moral Clarity: A Guide for Grown-up Idealists, Orlando, FL: Harcourt, 2008.

Nesse, Randolph M., "Runaway Social Selection for Displays of Partner Value and Altruism," Biological Theory 2, no. 2 (2007): 143-155.

Nisbett, Richard E., The Geography of Thought: How Asians and Westerners Think Differently-and Why, New York: Free Press, 2003.

Nisbett, Richard E. ve Dov Cohen, Culture of Honor: The Psycho-logy of Violence in the South, New Directions in Social Psychology, Boulder, CO: Westview Press, 1996.

Nisbett, Richard E. veTimothy D. Wilson, "Telling More Than We Can Know: Verbal Reports on Mental Processes." Psycho-logical Review 8 (1977): 231-259.

North, Douglass C., John Joseph Wallis ve Barry R.Weingası, Violence and Social Orders: A Conceptual Framework for Interpreting Recorded Human History, Cambridge: Cambridge University Press, 2009.

Oberman, Lindsay M., Edward M. Hubbard, Joseph P. McCleery, Eric L. Altschuler, Vilayanur S. Ramachandran ve Jaime A. Pineda, "EEG Evidence for Mirror Neuron Dysfunction inAutism Spectrum Disorders," Cognitive Brain Research 24, no. 2 (2005): 190-198.

Oberman, Lindsay M., Jaime A. Pineda ve Vilayanur S. Ramac-handran, "The Human Mirror Neuron System: A Link between Action Observation and Social Skills," Social Cognitive and Affective Neuroscience 2, no. l (2007): 62-66.

Oberman, Lindsay M., Piotr Winkielman ve Vilayanur S. Ramac-handran, "Face to Face: Blocking Facial Mimicry Can Se-

lectively Impair Recognition of Emotional Expressions," Social Neuroscience 2, no. 3-4 (2007): 167-178.

Olff, Miranda, Willie Langeland, Anke Witteveen ve Damiaan Denys, "A Psychobiological Rationale for Oxytocin in Tre-atment of Posttraumatic Stress Disorder," CNS Spectrums 15, no. 8 (2010): 436-444.

Ozonoff, Sally, Bruce F. Pennington ve Sally J. Rogers, "Executi-ve Function Deficits in High-Functioning Autistic Indivi-duals: Relationship to Theory of Mind," Joumal of Child Psychology ve Psychiatry 32, no. 7 (1991): 1081-1105.

Oztop, Erhan, Mitsuo Kawato ve Michael Arbib, "Mirror Neurons and Imitation: A Computationally Guided Review," Neu-ral Networks 19, no. 3 (2006): 254-271.

Pacheco, Jorge M., Francisco C. Santos ve Fahio A.C.C. Chalub, "Stem-Judging: A Simple, Successful Norm Which Pro-motes Cooperation under Indirect Reciprocity," PLoS Computational Biology 2, no. 12 (2006): el 78.

Panksepp, Jaak, Affective Neuroscience: The Foundations of Human ve Animal Emotions, Series in Affective Science, New York: Oxford University Press, 1 998.

Panksepp, Jaak, "At the Interface of the Affective, Behavioral, and Cognitive Neurosciences: Decoding the Emotional Feelings of the Brain," Brain ve Cognition 52, no. 1 (2003): 4-14.

Panksepp, Jaak, "Feeling the Pain of Social Loss," Science 302, no. 5643 (2003): 237-239.

Pargament, Kenneth I., Harold G. Koenig, Nalini Tarakeshwar ve June Halın, "Religious Struggle as a Predictor of Morta-lity among Medically Ill Elderly Patients: A 2-Year Longi-tudinal Study," Archives of lntemal Medicine 161, no. 15 (2001): 1881-1885.

Parvizi, Josef, "Corticocentric Myopia: Old Bias in New Cognitive Sciences," Trends in Cognitive Sciences 13, no. 8 (2009): 354-359.

Pellegrino, G., L. Fadiga, L. Fogassi, V. Gallese ve G. Rizzolatti, "Understanding Motor Events: A Neurophysiological Study," E^erimental Brain Research 91, no. 1 (1992): 176-180.

Pennisi, Elizabeth, "Conquering by Copying," Science 328, no. 5975 (2010): 165-167.

Pennisi, Elizabeth, "On the Origin of Cooperation," Science 325, no. 5945 (2009): 1196-1199.

Perry, Susan ve Joseph H. Manson, "Traditions in Monkeys," Evolutionary Anthropology: Issues, News ve Reviews 12, DO. 2 (2003): 71-81.

Perry, Susan, Joseph H. Manson, Gayle Dower ve Eva Wikberg, "White-faced Capuchins Cooperate to Rescue a Group-mate from a Boa constrictor," Folia Primatologica 74 (2003): 109-111.

Petit, Odile, Christine Desportes ve Bernard Thierry, "Differen-tial Probability of 'Coproduction' in Two Species of Ma-caque (Macaca tonkeana, M. mulattal," Ethology 90, no. 2 (1992): 107-120.

Pfaff, Donald W., The Neuroscience of Fair Play: Why We (Usu-ally) Follow the Golden Rule, NewYork: Dana Press, 2007.

Phelps, Elizabeth A., Mauricio R. Delgado, Katherine 1. Nearing ve Joseph E. LeDoux, "Extinction Learning in Humans: Role of the Amygdala and vmPFC," Neuron 43, no. 6 (2004): 897-905.

Poldrack, Russell A., Yaroslav O. Halchenko ve Stephen Jose Hanson, "Decoding the Large-Scale Structure of Brain Function by Classifying Mental States across Individu-als," Psychological Science 20, no. 11 (2009): 1364-1372.

Popper, Kari R., Conjectures and Refutations: The Growth of Scientific Knowledge, Londra: Routledge, 1963.

Porges, Stephen W., "The Polyvagal Perspective," Biological Psychology 74, no. 2 (20071: 116-143.

Porges, Stephen W. ve C. Sue Carter, "Neurobiology and Evoluti-on: Mechanisms, Mediators, and Adaptive Consequences of Caregiving," Self Interest and Beyond: Toward a New Understanding of Human Caregiving, ed. S.L. Brown, R.M. Brown ve L.A. Penner, Oxford: Oxford University Press (baskıda).

Powell, Adam, Stephen Shennan ve Mark G. Thomas, "Late Pleis-tocene Demography and the Appearance of Modern Hu-man Behavior," Science 324, no. 5932 (2009): 1298-1301.

Preston, Stephanie D. ve Frans B. M. de Waal, "Empathy: lts Ultimate and Proximate Bases." Behavioral and Brain Scien-ces 25, no. 1 (2001 ): 1-20.

Preuss, Todd M., "The Cognitive Neuroscience of Human Uniqu-eness," The Cognitive Neurosciences, ed. M.S. Gazzaniga, s. 49-64. Cambridge, MA: MiT Press, 2009.

Preuss, Todd M., "Evolutionary Specializations of Primate Bra-in Systems," Primate Origins and Adaptations, ed. M.J. Ravoso ve M. Dagosto, 625-675, NewYork: Kluwer Acade-mic/Plenum Press: 2007.

Preuss, Todd M., "Primate Brain Evolution in PhylQgenetic Con-text," Evolution of Nervous Systems: A Comprehensive Re/erence, Cilt 4, ed. Jon H. Kaas ve Todd M. Preuss, s. 1-34, Amsterdam: Academic Press, 2007.

Ouartz, Steven ve Terrence J. Sejnowski. Liars, Lovers, and Heroes: What the New Brain Science Reveals about How We Become Who We Are, New York: William Morrow, 2002.

Raine, A., S.S. lshikawa, E. Arce, T. Lencz, K.H. Knuth, S. Bihrle, L. LaCasse ve P. Colletti, "Hippocampal Structural Asy-mmetry in Unsuccessful Psychopaths," Biological Psychi-atry 552 (2004): 185-191.

Rawls, John, A Theory of Justice, Oxford: Clarendon Press, 1972. Raymaekers, Ruth, Jan Roelf Wiersema ve Herbert Roeyers, "EEG Study of the Mirror Neuron System in Children with High Functioning Autism," Brain Research 1304 (2009): 113-121.

Remnick, David, Lenin 's Tomb: The Last Days of the Soviet Em-pire, NewYork: Random House, 1993.

Richardson, Robert C., Evolutionary Psychology as Maladapted Psychology, Cambridge, MA: MiT Press, 2007.

Richerson, Peter J. ve Robert Boyd, Not by Genes Alone: How Culture Transformed Human Evolution, Chicago: Uni-versity of Chicago Press, 2005.

Richerson, Peter J., Robert Boyd ve Joseph Henrich, "Gene-Cul-ture Coevolution in the Age of Genomics," Proceedings of the National Academy of Sciences 107, Supplement 2 (2010): 8985-8992.

Ridley, Matı, The Rational Optimist, New York: Harper Collins, 2010.

Rizzolatti, Giacomo ve Laila Craighero, "The Mirror-Neuron System," Annual Review of Neuroscience 27, no. 1 (2004): 169-192.

Rizzolatti, Giacomo ve Maddalena Fabbri-Destro, "Mirror Neu-rons: From Discovery to Autism," Experimental Brain Re-search 200, no. 3 (2010): 223-237.

Robbins, T.W. ve A.F.T. Arnsten, "The Neuropsychopharma-cology of Fronto-Executive Function: Monoaminergic Modulation," Annual Review of Neuroscience 32, no. 1 (2009): 267-287.

Roberts, A.C., Trevor W. Robbins ve Lawrence Weiskrantz, The Prefrontal Cortex: Executive and Cognitive Functions, New York: Oxford University Press, 1998.

Rockenbach, Bettina ve Manfred Milinski, "The Efficient Inte-raction of Indirect Reciprocity and Costly Punishment," Nature 44 , no. 7120 (2006): 718-723.

Rodrigues, Sarina M., Laura R. Saslow, Natalia Garcia, Oliver P. John ve Dacher Keltner, "Oxytocin Receptor Genetic Va-riation Relates to Empathy and Stress Reactivity in Humans," Proceedings of the National Academy of Sciences 106, no. 50 (2009): 21437-21441.

Roser, Matthew ve Michael S. Gazzaniga, "Automatic Brains-In-terpretive Minds," Current Directions in Psychological Science 13, no. 2 (2004): 56-59.

Roskies, Adina, "Neuroimaging and Inferential Distance," Neu-roethics 1, no. 1 (2008): 19-30.

Rue, Loyal D., Religion Is Not About God: How Spiritual Tradi-tions Nurture Dur Biological Nature and What to Expect When They Fail, New Brunswick, NJ: Rutgers University Press, 2005.

Sapolsky, Robert M., A Primate's Memoir, New York: Scribner, 2001.

Saxe, Rebecca, "The Neural Evidence for Simulation Is Weaker Than I Think You Think It Is," Philosophical Studies 144, no. 3 (2009): 447-456.

Scanlon, Thomas, The Difficulty of Tolerance: Essays in Political Philosophy, NewYork: Cambridge University Press, 2003.

Schaler, Jeffrey A. (ed.), Peter Singer under Fire: The Moral Ico-noclast Faces His Critics, Chicago: Open Court, 2009.

Seed, Amanda M., Nicola S. Clayton ve Nathan J. Emery, "Post-conflict Third-Party Affiliation in Rooks, Corvus frugile-gus,n Current Biology 17, no. 2 (2007): 152-158.

Seitz, Aaron R., Athanassios Protopapas, Yoshiaki Tsushima, Eleni L. Vlahou, Simone Gori, Stephen Grossherg ve Ta-keo Watanahe, "Unattended Exposure to Components of Speech Sounds Yields Same Benefits as Explicit Auditory Training,n Cognition 115, no. 3 (2010): 435-443.

Sha, Ky, "A Mechanistic View of Genomic Imprinting,n Annual Review of Genomics and Human Genetics 9, no. l (2008): 197-216.

Shumyatsky, Gleb P., Evgeny Tsvetkov, Gael Malleret, Svetla-na Vronskaya, Michael Hatton, Lori Hampton, James F. Battey, Catherine Dulac, Erle R. Kandel ve Vadim Y. Bols-hakov, "Identification of a Signaling Network in Lateral Nucleus of A.mygdala Important for Inbibiting Memory Specifically Related to Learned Fear," Cell 111, no. 6 (2002): 905-918.

Siever, Larry J.,"Neurobiology ofAggression andViolence," Ame-rican Joumal of Psychiatry 165, no. 4 (2008): 429-442.

Singer, Peter, Animal Liberation: A New Ethics for Dur Treat-ment of Animals, New York: Random House, 1975.

Singer, Peter, Practical Ethics, New York: Cambridge University Press, 1979.

Slingerland, Edward, "Toward an Empirically Responsihle Et-hics: Cognitive Science, Virtue Ethics and Effortless At-tention in Early Chinese Thoughtn Effortless Attention: A New Perspective in the Cognitive Science of Attention ve Action, ed. Brian Bruya, s. 247-286, Cambridge, MA: MIT Press, 2010.

Solomon, Robert C., Introducing Philosophy: A Text with Integ-rated Readings, 9. Baskı, New York: Oxford University Press, 2008.

Sommer, Marc A. ve Robert H. Wurtz, "Brain Circuits for the In-ternal Monitoring of Movements," Annual Review of Ne-uroscience 31, no. 1 (2008): 317-338.

Sosis, R. ve C. Alcorta, "Signaling, Solidarity, and the Sacred: The Evolution of Religious Behavior,n Evolutionary Anthropo-logy: Issues, News, and Reviews 12, no. 6 (2003): 264-274.

Souter, David, "Commencement Address to Harvard University," http://news.harvard. edu/gazette/story/20 l 0/05/text-of-justice-david-souters-speech/, Bahar 2010.

Spunt, Robert P., Ajay B. Satpute ve Matthew D. Lieberman, "Identifying the What, Why, and How of an Observed Ac-tion: An fMRI Study of Mentalizing and Mechanizing Du-ring Action Observation," Joumal of Cognitive Neurosci-ence (2010): 1-12.

Stout, Martha, The Sociopath Next Door: The Ruthless Versus the Rest of Us, New York: Broadway Books, 2005.

Striedter, Georg F., "Precis of Principles of Brain Evolution," Be-havioral and Brain Sciences 29, no. l (2006): 1-12.

Suhler, Christopher L. ve Patricia S. Churchland, "Can Innate, Modular 'Foundations' Explain Morality? Challenges for Haidt's Moral Foundations Theory," Joumal of Cognitive Neuroscience (baskıda).

Suhler, Christopher L. ve Patricia S. Churchland, "Control: Cons-cious and Otherwise," Trends in Cognitive Sciences 13, no. 8 (2009): 341-347.

Suhler, Christopher L. ve Patricia S. Churchland, "The Neurobi-ological Basis of Morality," The Oxford Handbook of Ne-uroethics, ed. Judy Illes ve Barbara J. Sahakian, Oxford: Oxford University Press.

Talmi, Deborah, Peter Dayan, Stefan J. Kiebel, Chris D. Frith ve Raymond J. Dolan, "How Humans Integrate the Prospects of Pain and Reward During Choice," Joumal of Neurosci-ence 29, no. 46 (2009): 14617-14626.

Tansey, Katherine E., Keeley J. Brookes, Matthew J. Hill, Lynne E. Cochrane, Michael Gill, David Skuse, Catarina Corre-ia, Astrid Vicente, Lindsey Kent, Louise Gallagher ve Ric-hard J. L. Anney, "Oxytocin Receptor (Oxtr) Does Not Play a Major Role in the Aetiology of Autism: Genetic and Mo-lecular Studies," Neuroscience Letters 474, no. 3 (2010): 163-167.

Taylar, S.E., L.C. Klein, B.P. Lewis, T.L. Gruenewald, R.A. Gurung ve J.A. Updegraff, "Biobehavioral Responses to Stress in Females: Tend-and-Befriend, Not Fight-or-Flight," Psychological Review 107, no. 3 (2000): 411-429.

Tennie, Claudio, Josep Call ve Michael Tomasello, "Ratcheting up the Ratchet: On the Evolution of Cumulative Culture," Philosophical Transactions of the Royal Society B: Biolo-gical Sciences 364, no. 1528 (2009): 2405-2415.

Thagard, Paul ve Karsten Verbeurgt, "Coherence as Constraint Satisfaction," Cognitive Science 22, no. 1: 1-24.

Thompson, R.R., K. George, J.C. Walton, S.P. Orr ve J. Benson, uSex-Specific Influences of Vasopressin on Human Social Communication," Proceedings of the National Academy of Sciences 103, no. 20 (2006): 7889-7894.

Thompson, William Forde, Music, Thought, and Feeling: Un-derstanding the Psychology of Music, New York: Oxford University Press, 2009.

Tomasello, Michael, The Cultural Origins of Human Cognition, Cambridge, MA: Harvard University Press, 1999.

Tomasello, Michael, Malinda Carpenter, Josep Call, Tanya Behne ve Henrike Mail. uUnderstanding and Sharing lntentions: The Origins of Cultural Cognition," Behavioral and Brain Sciences 28, no. 5 (2005): 675-691.

Tooby, John ve Leda Cosmides, "The Psychological Foundations of Culture," The Adapted Mind: Evolutionary Psychology and the Generation of Culture, ed. J. Barkow, L. Cosmides ve J. Tooby, NewYork: Oxford University Press, 1992.

Tost, Heike, Bhaskar Kolachana, Shabnam Hakimi, Herve Le-maitre, Beth A. Verchinski, Venkata S. Mattay, Daniel R. Weinberger ve Andreas Meyer-Lindenberg, "A Common Allele in the Oxytocin Receptor Gene (OXTR) Impacts Prosocial Temperaınent and Human Hypothalamic-Lim-bic Structure and Function," Proceedings of the National Academy ofSciences 107, no. 31 (2010): 13936-13941.

Trivers, Robert L., "The Evolution of Reciprocal Altruism," Qu-arterly Review of Biology 46, no. 1 (1971): 35.

Tucker, Don M., Phan Luu ve Douglas Derryberry, "Love Hurts: The Evolution of Empathic Concern through the Encep-halization of Nociceptive Capacity," Development and Psychopathology 1 7, no. 3 (2005): 699-713.

Turella, Luca, Andrea C. Pierno, Federico Tubaldi ve Umber-to Castiello, "Mirror Neurons in Humans: Consisting or

Confounding Evidence?" Brain and Language 108, no. 1 (2009): 10-21.

Turner, Leslie M., Adrian R. Young, Holger Rompler, Torsten Schoneberg, Steven M. Phelps ve Hopi E. Hoekstra, "Mo-nogamy Evolves through Multiple Mechanisms: Evidence from Vl ar in Deer Mice." Molecular Biology and Evoluti-on 27, no. 6 (201 O): 1269-1278.

Uhlmann, Erle L., David A. Pizarro, David Tannenbaum ve Peter H. Ditto, "The Motivated Use of Moral Principles," Judg-ment ve Decision Making 4 (2009): 476-491.

Valenstein, Elliot S., Great and Desperate Cures: The Rise and Decline of Psychosurgery and Other Radical Treatments for Mental Illness, New York: Basic Books, 1986.

Vasey, Natalie, "The Breeding System of Wild Red Ruffed Le-murs (Varecia rubra): A Prelimiııary Report," Primates 48, no. 1 (2007): 41-54.

Vigilant, L., M. Stoneking, H. Harpending, K. Hawkes ve A.C. Wil-son, "African Populations and the Evolution of Human Mitochondrial DNA," Science 253, no. 5027 (1991): 15031507.

Wallace, Edward C., "Put Vendors in Their Place," New York n-mes, 17 Nisan 2010.

Walum, Hasse, Lars Westberg, Susanne Henningsson, Jenae M. Neiderhiser, David Reiss, Wilmar Igl, Jody M. Ganiban, Erica L. Spotts, Nancy L. Pedersen, Elias Eriksson ve Paul Lichtenstein, "Genetic Variation in the Vasopressin Receptor la Gene (AVPRlA) Associates with Pair-Bonding Behavior in Humans." Proceedings of the National Aca-demy of Sciences 105, no. 37 (2008): 14153-14156.

Wang, Zuoxin, Diane Toloczko, Larry J. Young, Kathleen Moody, John D. Newman ve Thomas R. insel. "Vasopressin in the Forebrain of Common Marmosets (Callithrix jacchus): Studies with in Situ Hybridization, Immunocytoche-mistry and Receptor Autoradiography," Brain Research 768, no. 1-2 (1997): 147-156.

West, S.A., C. El Mouden ve A. Gard.ner, "16 Com.ınon Miscon-ceptions about the Evolution of Cooperation in Humans." Evolution and Human Behavior (baskıda).

http://www.zoo.ox.ac.uk/group/west/pubs.html.

Whiten, Andrew, Victoria Horner ve Frans B.M. de Waal, "Con-formity to Cultural Norms of Tool Use in Chimpanzees," Nature 437, no. 7059 (2005): 737-740.

Whiten, Andrew, Antoine Spiteri,Victoria Horner, Kristin E. Bon-nie, Susan P. Lambeth, Steven J. Schapiro ve Frans B.M. de Waal. "Transmission of Multiple Traditions within and between Chimpanzee Groups," Current Biology 17, no. 12 (2007): 1038-1043.

Wicker, Bruno, Christian Keysers, Jane Plailly, Jean-Pierre Ra-yet, Vittorio Gallese ve Giacomo Rizzolatti, "Both of Us Disgusted in My Insula: The Common Neural Basis of Se-eing and Feeling Disgust," Neuron 40, no. 3 (2003): 655664.

Wild, Barbara, Michael Erb, Michael Eyb, Mathias Bartels ve Wolfgang Grodd, "Why Are Smiles Contagious? An fMRI Study of the Interaction between Perception of Facia) Af-fect and Facia} Movements," Psychiatry Research 123, no. 1 (2003): 17-36.

Williams, Justin, Andrew Whiten ve Tulika Singh, "A Systematic Review of Action Imitation in Autistic Spectrum Disor-der," Journal ofAutism and Developmental Disorders 34, no. 3 (2004): 285-299.

Williams-Gray, Caroline H., Adam Hampshire, Trevor W. Rob-bins, Adrian M. Owen ve Roger A. Barker, "Catechol 0-Methyltransferase Val l 58met Genotype Influences Frontoparietal Activity During Planning in Patients with Parkinson's Disease," Joumal of Neurosdence 27, no. 18 (2007): 4832-4838.

Wilson, Catherine, "The Biological Basis and Ideational Superstructure of Ethics," Canadian Joumal of Philosophy 26 (supplement) (2002): 211-244.

Winder-Rhodes, S.E., S.R. Chamberlain, M.I. Idris, T.W. Rob-bins, B.J. Sahakian ve U. Müller, "Effects of Modafinil and Prazosin on Cognitive and Physiological Functions in Healthy Volunteers," Joumal of Psychopharmacology (baskıda).

Wood, Bernard A., Human Evolution: A Very Short Introduction, Oxford: Oxford University Press, 2005.

Woodward, James, ulnterventionist Theories of Causation in Psychological Perspective,n Causal Leaming: Psychology, Philosophy ve Computation, ed. A. Gopnik ve L. Schulz, s. 19-36, NewYork: Oxford University Press, 2007.

Woodward, James ve John Allman, "Moral Intuition: Its Neu-ral Substrates and Normative Significance;n Joumal of Physiology-Paris 101, no. 4-6 (2007): 179-202.

Wrangham, Richard W., "Ecology and Social Relationships in 'IWo Species of Chimpanzees,n Ecological Aspects of So-cial Evolution, ed. D. Ruhenstein ve R. Wrangham, s. 352378, Princeton, NJ: Princeton University Press, 1986.

Wrangham, Richard W. ve Dale Peterson, Demonic Males: Apes and the Origins of Human Violence, Bostan: Houghton Mifflin, 1996.

Young, Liane ve Rebecca Saxe, "An fMRI Investigation of Sponta-neous Mental State Inference far Moral Judgment,n Jour-nal of Cognitive Neuroscience 21, no. 7 (2008): 1396-1405.

Zak, P.J., A.A. Stanton ve S. Ahmadi, "Oxytocin lncreases Genere-sity in Humans, • PLoS ONE 2, no. 11 (2007): e 1128.

Zald, David H. ve Scott L. Rauch, The Orbitofrontal Cortex, New York: Oxford University Press, 2006.

Zhang, Ming ve Jing-Xia Cai, "Neonatal Tactile Stimulation En-hances Spatial Working Memory, Prefrontal Long-Term Potentiation, and Dl Receptor Activat1on in Adult Rats," Neurobiology of Leaming and Memory 89, no. 4 (2008): 397-406.

Zimbardo, Philip G., The Lucifer Effect: Understanding How Good People Tum Evil, New York: Random House, 2007.

Dizin

Abhidhanna (Budist eser), 142-43 acı/ağn,

anterior siııgulat korteks ve, 57

öngörüsü, 184-87

davranış ve, 126-27

beyin-temelli değerler ve, 2931

bakım ve, 43-65

Hume ve, 16-8

insula ve, 57

ağ oluşumu ve, 126-27

haz ve, 16-7

din ve, 233-35

kurallar ve, 203-4, 209-10, 213

14, 223-24

öz-muhafaza ve, 52-7

sosyal beceriler ve, 149-51, 163-65, 167-68, 184-89, 198-99

adap, 142-43

adillik, 11-4, 36-7

işbirliği ve, 86-7, 96-7, 105-6

Haidt'iıı teorisi ve, 141-44

Karşılık ve,110-11, 118-19,

142-43, 197-99

din ve,"233-34, 238-39

kurallar ve, 203-12

sosyal uygulamalar ve, 15253, 163-65

Wall Street primleri ve, 238-39

Ahla (babun). 93-5

ahlaki organ, 133-35

ahlaki gerekirlik, 14-20

normativite ve, 225-27

kurallar ve, 203-4, 209, 212-16, 221-31

ahlaki duyarlılık, 16-7, 67-8

ahlaksızlık, 12-3, 132, 134-35

ahmaklık geni, 126-128, 131

aile çalışmaları, 59-61

aile değerleri:

bakım ve, 1 9-65

endojen opiatlar ve, 51-2 oksitosin ve, 47-52, 57-8 vasopressin ve, 47-50 ait olmayı isteme ve, 49-65

AİDS, 238-39

aleller, 71-4, 126-27, 132

Altın Oran, 143-44

Altın Kural. 143-44, 207-12

Ake kabilesi, 116-17 aktarım sorunu, 237-39 akumben çekirdek, 68-9, 76, 151 Amerikan yerlileri, 135-36

AMP fosfodiesteraz, 126-28 amigdala,

bakım ve, 59-60, 68-74, 77 işbirliği ve, 100-1 ağ ve, 131

sosyal uygulamalar ve, 150-51, 187-88

anaerkil, 48-9, 159-60

Anayasa (ABD), 205-6

Anderson, Stephen, 187, 209, 247, 270

Aquinalı, Thomas, 143

Arbib, Michael. 170, 173, 174, 176, 273

Archetti, Marco, 80, 81. 259 argonin vasopressin (AVP). bakım ve, 47-50, 67-81 işbirliği ve, 86-7, 100-3, 105-6 genetik ağlar ve, 131

Aristoteles, 9, 13, 16, 23, 124, 140, 143, 147, 202, 203, 208, 209, 215, 216, 227, 242, 243 davranış ve, 124, 139-44, 14647

mutluluk ve, 215-16

en yüksek iyi ve, 215-16

Doğalcılık Yanılgısı ve, 227-28 kurallar ve, 202-4, 208-9, 21517, 227-28

Arizona Üniversitesi, 30-1

Arnsten, Amy F.T., 33, 153, 247, 276

Asperger sendromu, 103-4

Aurelius, Marcus, 243

avcı-toplayıcı, 35-6, 39, 87-8, 16061

avlanma, 18-9, 49-50, 132, 207, 246 işbirliği. 86-8, 91-3, 116-21 grup hayatı ve, 27-8

sosyal uygulamalar ve, 160-61, 174-75

ayılar, 48-9

ayna nöronları, 159-60

eylem anlayışı ve, 171-72

yabancı el sendromu ve, 178 ağrının öngörüsü ve, 184-87 otizm ve, 191-94

duygu ve, 184-90

empati ve, 184-92

hedefve, 171-72

avuçlamak ve, 171-73

taklit ve, 191-92

tek bir nöronun tepkisi ve, 181-82

niyetler ve, 168-84

zihinsel atıfta bulunma ve, 168-80, 184

maymunlar ve, 166-73

sekmeli kayış ve, 179

öz-bilgi ve, 176-80, 184 duyarlılığı, 168-69, 171-72

simülasyon ve, 171-77, 180, 184

zihin teorisi ve, 168-80

aynlık kaygısı, 29-3 1

avamın trajedisi, 245-46

azamiye çıkarma kuralları, 214-20

Aztekler, 139-40

babunlar:

bakım ve, 48-9, 81

işbirliği ve, 90-5, 112-13

sosyal uygulamalar ve, 27-8, 31,39, 41, 159-63

Baier, Annette, 17, 248

bağlanma,

bakım ve,43-4, 47-52, 57-8, 6476, 79-83

işbirliği ve, 87-8, 94-5, 102-5, 117-18

genetik ağlar ve, 124, 145-46

ahlak ve, 81-3

oksitosin ve, 102-4

ayrılma kaygısı ve, 29-31

sosyal uygulamalar ve, 196

güven ve, 87-8, 94-5, 102-3, 117-18

değerler ve. 25, 30-1, 37-8

...nın zayıflaması, 102-4

Bales. Karen, 77

Balliol Koleji, 198

bazal ganglionlar, 150-51

Bates, Elizabeth. 137, 257

Baumeister, Roy, 35, 180, 249 beceriler:

nedensel öğrenme ve, 18-20, 35-7, 73-4, 82, 104-5, 124, 163-64, 181-82, 187-88, 190 (aynca bkz. öğrenme)

Altın Kural ve, 143-44, 207-12 taklit ve, 161-64

kurallar ve, 158-59, 172-73, 200

sosyal uygulamalar ve, 163-64 (aynca bkz. sosyal uygulamalar)

benciller, 98-9

bencillik, 88-9, 97-8, 132, 243-44

Bekoff, Marc, 94, 106, 205, 249

Bentham, Jeremy, 214, 215, 216,

217

beyin yanın.küreleri, 52, 54, 176-78

bilgelik, 17-8

genetik ağlar ve 124, 142-44

din ve, 240-41

kurallar ve, 202-3, 224-25

sosyal uygulamalar ve, 165-66

bilimcilik, 13-6

Blackburn, Simon, 9, 16, 47, 141, 164, 204, 212, 214, 226, 244, 250

Blombos mağarası, Güney Afrika, 30-1

Boas, Franz, 86, 250

Boesch, Christophe, 93, 113, 205, 250

bonobolar:

bakım ve, 66-7

işbirliği ve, 112-15, 118-19

sosyal uygulamalar ve, 31, 3941

borderline kişilik bozukluğu (BKB), 95-8

Bowles, Samuel. 119, 120, 250, 253, 260

Boyd, Robert, 22, 35, 83, 86, 87, 115, 135, 165, 200, 251, 260, 268, 275

beyin:

soyutlama ve, 33-4 bağlanma ve, 25, 30-1, 37-8 BOLD sinyalleri ve, 155-58

nedensel öğrenme ve, 18-20, 35-7, 73-4, 80,104-5, 124, 181-82,187-88, 190 (ayrıca bkz. öğrenme)

komissürotomi, 176-78 sınırlandırılmış tatmin ve, 189, 37-40, 60-1, 202-4, 22324

kafatası kapasitesi ve, 31-2 karar verme ve 18-9 (aynca bkz. karar verme)

demans ve, 54, 56-7, 147, 187-89 evrim ve, 26-8, 32-4, 116-18 esnekliği, 33-4

genetik ve, 25-6, 31, 34-7, 12347

yanmküreleri, 52, 54, 176-78 hormonlar ve, 23-4, 27-9, 4750, 67-8, 70, 74-9, 103-4, 197

lobotomi ve, 152-53

zihinsel atıfta bulunma ve, 167-69

ayna nöronlan ve, 159-60, 16894

oksitosin ve, 27-8 (aynca bkz. oksitosin)

paralimbik kısımlar ve, 57-60 örüntüleri fark etme ve, 32-4

sorun çözme ve, 18-21, 25, 32

8,    41, 81-2, 86-7, 90-1, 94-5, 114, 132-4, 137-8, 144:45, 155-56, 201-5, 230-31, :234-37, 240, 244-46

reseptör yoğunluğu ve, 70-3, 76

öz-bilgi ve, 176-80, 184

aynlık kaygısı ve, 29-31

büyüklüğü, 32-4

küçük dünya düzenleşimi ve, 152-53

irade gücü ve, 158-60

vagus siniri ve, 60-3, 131

değerler ve, 25-41

vasopressin ve, 47-8 (aynca bkz. vasopressin).

Aynca bkz. belli bölgeler

beyin sapı, 243-44

bakım ve, 44-7, 52-7, 60-3, 70

işbirliği ve, 100-1

ağ ve, 136-7

Brown, Donald, 9, 49, 215, 216, 217, 251, 274

Budizm, 142-3, 240, 243-44

Buller, David, 138, 251

Bundy, Ted, 58

Bush. George W., 239

Buzsiıki, Gyorgi, 180, 190, 252

bakım:

saldırganlık ve, 68-70, 74-5 özgecil ebeveynlik ve, 77-81

amigdala ve, 59-60, 68-74, 77 bağlanma ve,43-4, 47-52, 57-8,

64-76, 79-83

babunlar ve. 48-9, 81 bonobolar ve,66-7

beyin sapı ve, 44-7, 52-7, 60-3,

70

şempanzeler ve, 61-7,71-3 rekabet ve, 79-81

işbirliği ve, 85, 90-1, 105-6,

107,    lll-12, ll6-2l kültürel uygulamalar ve, 82 aile değerleri ve, 49-65

korku ve, 43-7, 51-2, 60-3, 70,

73-4, 77, 81

genetik ve. 43-6, 47-9, 57, 59

60,    66-7, 70, 71-83

ötesine gitmek ve, 47-8, lll-

12,    ll8-l9

tımar ve, 68-9, 73-4

zemin-kat işlevi, 46-7

hormonlar ve, 47-52, 57-8, 67

83

hipotalamus ve, 44-6, 52, 54,

68-74

kurumlar ve, 82

hısım ve, 19-21, 47-8, 77, 81-3 öğrenme ve, 57-64, 67-8, 74-5,

82-3

erkekte ebeveynlik ve, 77-81

mirkat ve, 51-2

fareve,44-6,61-7, 71-3

maymun ve, 48-9, 51-2, 61-3,

65-7, 71-4

ihmal ve, 43-4, 48-9, 51-2, 59

60,    104-5

nörobilim ve, 44-57, 66-70, 74

84

yavrunun, 46-54, 57-68, 73-4, 79-83, 124, 243-44

opiatlar ve, 51-2, 57-8, 61, 67-83 oksitosin ve, 47-52, 57-8, 61,

67-83

acı ve, 43-65

gebelik ve, 48-50, 79-80 sıçanlar ve, 46-8. 61-3, 68-70,

73-4, 76

reseptör yoğunluğu ve, 70-3, 76

kurallar ve, 79-80

seçilim baskısı ve, 46-7

öz-muhafaza ve, 43-4, 46-8, 52, 54, 65

serotonin ve, 74-5 spinotalamik yol ve, 54, 56-7

hayatta kalma ve, 43-9, 61-3 66-7

değerler ve, 26-8

vasopressin ve, 47-50, 67-9

tarla fareleri ve, 65-80

ait olmayı isteme ve, 49-65

bölgesel koro, 91-2

Bülbülü Öldürmek (Lee), 233

cadılar, 11-3

California Üniversitesi, 36-7

canizm, 209-10

Caravaggio, 14

Carter, Sue, 9, 27, 49, 67, 68, 102, 248, 252, 256, 261, 270, 274

Champagne, Frances, 74, 91, 131, 252

Chomsky, Noam, 134, 135

Clayton, Nicola, 41, 43, 64, 161.

168,    253, 257, 277

Cleese, John, 149, 155

Clutton-Brock, Tim, 106, 107, 254

Colbert, Stephen, 225

Colbert Report, (TV şovu). 224 Collins, Francis, 34, 234, 241, 242,

251, 254, 275

cesaret, 37-8, 40, 132, 142-44, 14546, 233-34

ceza:

işbirliği ve. 105-12

oyun teorisi ve, 107-12

sakınma ve, 17-8, 82, 105-6, 164-65, 233-34

cinsellik:

bakım ve, 66-9

işbirliği ve,103-5, 112-13, 1 16

20

genetik ve, 126-27, 144-45

rahipler ve, 245

değerler ve, 39

Craig, A.D. "Bud," 9, 44, 45, 46, 52,

53,    54, 55, 57, 142, 188, 254, 262

Cyberball, 104, 195 çalma, 11, 164-65, 224-25 çileyle imtihan, 11-13, 202-3 çocuk tacizi, 59-60, 104-5, 245

dağ aslanları, 83, 161-63

Darnin, Charles, l, 13, 16, 23

De Dreu, Carsten, 97, 98, 255 demans, 54, 56-7, 147, 187-88 deneme yanılma, 20-1, 122, 16061

depresyon, 126-27

de Waal, Frans, 162, 189, 256, 264, 275, 281

Diktatör (oyun), 86-7, 98-100

Dierick, Herman, 128, 129, 256

DNA 23, 30, 72, 79, 94, 129, 260, 280

davranış:

saldırgan, 68-70, 74-5, 90-1, 112-19,   124-32, 138-40,

152-53, 161-63, 197

bağlanma ve, 20-1 (aynca bkz. bağlanma)

borderline kişilik bozukluğu (BKB) ve, 95-8

bakım ve, 20-1, 43-84 (aynca bkz. bakım)

hile ve, 105-6, 144-45, 164-67, 212, 244

merhamet ve, 23-4, 142-43, 155-56,190,234-35,240-43

sonuççuluk ve, 214-21

işbirliği ve, 23-4, 26, 30-31, 83126, 129-32, 138-39, 14246, 166-67, 243-45

görenek ve, 17-8, 135-36, 16163

karar venne ve, 16-21, 33-4, 37-40 (aynca bkz. karar verme)

duygu ve, 16-8, 30-1, 44-6, 47, 52, 54, 57-65, 71-3, 99-111, 121, 142-44, 150-55, 16465, 167-68, 172-73, 184-89, 197-99,204-5,212,214-15

savaş ya da kaç tepkisi ve, 46, 70, 102-3

oyun teorisi ve, 86-7, 94-100, 107-12

genetik ağlar ve, 1 23-47

Altın Kural ve, 143-44, 207-12 hormonlar ve, 23-4, 27-9, 47-50, 67-8, 70, 74-9, 103-4, 197

insan doğası ve, 12-8, 32-46, 61-3, 79-80, 121-23, 13334, 150-51, 204-5, 214-15, 226-31,237-38,243-44

taklit, 20-1. 33-4, 82. 121. 16065, 184-85, 191-99, 201, 204-5, 233-34

içkin, 132-36

sevinç ve, 76, 79-80, 115, 14243, 164-65, 184-85, 197

gülme ve, 39, 189, 194-95, 197, 201, 224-25

zihinsel atıfta bulunma ve, 165-80, 184

ahlaki gereklilik ve, 14-20,2034, 209, 212-16, 221-3l

normativite ve, 225-27

opiatlar ve,51-2, 57-8, 76, 85, 131

oksitosin ve, 27-8 (aynca bkz. oksitosin)

haz ve. 16-7, 29-31, 51-2, 59-60, 61-3, 65, 77, 91-2, 144-45, 163-5, 229-30, 233-34, 244

travma sonrası stres bozukluğu (PTSB) ve, 77

başkalarını öngörme, 20-1 psikoloji ve, 13-4, 20-1, 96-101,

108-9, 112-13, 123, 133-34, 142-45, 157-58, 168-69, 17980, 186-87, 190, 193-200

psikopat ve, 57-60, 157-58 üreme, 25-8, 39, 48-50, 77-9,

116-17, 125-26, 160-61

bencil, 88-9, 97-8, 132, 243-44 öz muhafaza ve, 26, 43-4, 46-8,

52,    54, 65

serotonin ve,74-5, 126-31, 15253

cinsel. 39, 66-9, 103-5, 116-20, 126-27. 144-45, 245

sakınma ve, 17-8, 82, 105-6, 164-65, 233-34

sosyal uygulamalar ve, 149200 (ayrıca bkz. sosyal uygulamalar)

sosyal gerilim ve, 111-15

sosyopat ve, 57-8, 210-11

kindar. 88-9, 98-9

irade gücü ve, 158-60

hayatta kalma ve, 43-9, 61-3, 66-7 (aynca bkz. hayatta kalma);

mizaç ve, 17-8, 22-3, 35-6, 39, 47-8, 71-4,111-15, 120, 131, 160-61

meylet ve arkadaş ol tepkisi ve, 102-3

güven ve, 11, 23-4, 77, 83-121,

161-63, 197-99, 219-20, 224-25,243-46

doğruyu söyleme ve, 136

39,142-44, 146-47,179, 207, 221, 230-31

bilinçsiz taklit ve, 159-60, 193

99

evrensellik ve, 135-38

faydayı azamiye çıkarma ve, 214-21

vagus siniri ve, 60-3, 131

vasopressin ve, 47-8 (aynca bkz. vasopressin)

ait olmayı isteme ve, 49-65

Delphi kahinleri, 142-43 değerler, 13-4, 20-3

bağlanma ve, 25, 30-1, 37-8 beyin-temelli, 25-41

bakım ve, 26-8, 46-7, 49-65, 84 rekabet ve, 27-8,35-9

işbirliği ve, 26, 30-1 cesaret ve, 37-8, 40, 132, 14243, 145-46, 233-34

kültürel uygulamalar ve, 25 aile, 49-65

korku ve, 29-31

Haidt'in teorisi ve, 142-47 ideolojiler ve, 14-16, 210-12, 219-20

kurumlar ve, 25, 34-7, 39 zeka ve, 33-4

kin ve, 25, 27-8, 35-6, 41 öğrenme, 29-32, 36-8 sadakat ve, 118-19, 142-43, 145-46

ahlaki gerekirlik ve, 14-20, 203-4, 209, 212-216, 221-31

Doğalcılık Yanılgısı ve, 226-31 nörobilim ve, 26-31 oksitosin ve, 27-9 acı ve, 29-31, 126-27

Platon ve, 133-34

refah ve, 32, 34-5 temizlik ve, 142-45

saygı ve, 112-13, 118-19, 14243, 218-19

kurallar ve, 37-41, 201. 204-5, 210-11, 226-30

kutsallık ve, 142-45 öz-muhafaza ve. 26, 43-4, 46-8, 52, 54, 65

sosyal yaşam ve, 25-41 kaynağı, 25-6

doğruyu-söyleme ve, 136-39, 142-44, 146-47. 179, 207, 221, 230-31

ait olmayı isteme ve, 49-65 bilgelik ve, 17-8, 124, 142-44, 165-66, 202-3, 224-25, 23537, 240-41

d.in, 36-7, 87-8, 210-11

üyeliğe kabul ritüelleri ve, 240-41

Budizm, 142-43, 240, 243-44

Katolikler, 207, 238-39, 245

Hıristiyanlık, 224-25, 238-40, 242-43

Konfüçyüsçülük, 240, 243-44 vicdan ve, 233-35

masraflı sinyalleme ve, 144-46

Haçlılar ve, 241

ilahi varlıklar ve, 235-36

Episkopalyanlar, 238-39 adillik ve, 238-39

festivaller, bayramlar ve, 240 Altın Kural ve, 143-44, 207-12

Haidt'in teorisi ve, 142-47 aktanm sorunu ve, 237-39

Engizisyon ve, 241 zeka ve, 243-44

C anizm, 209- 10

Yehova Şahitleri, 238-39

Yahudiler, 135-36, 233-34, 23840

Jones ve, 238-39

adalet ve, 236-38

öğrenme ve, 233-35, 243-44

metafizik gelenekler ve, 23537, 240-41

ahlak ve, 135-36, 233-46

Müslümanlar, 238-39 nörobilim ve, 233-35, 243-44 itaaat ve, 238-40

acı ve,233-35

Platon ve, 236-37

istismarcı rahipler ve, 245

refah ve, 245

Protestanlar, 238-39 kurallar ve, 224-26, 234-36, 238-40, 245

Sokrates ve, 235-37 hayatta kalma ve, 240 Taoizm, 240, 243-44 televizyon evangelistleri ve, 238-39

On Emir ve, 224-25, 238-40 çileyle imtihan ve, 11-3, 202-3 savaş ve, 240

doğalcılık, 16-8, 226-33

Doğalcılık Yanılgısı, 226-31 doğa-beslenme, 134-35 doğaüstücülük, 17-8, 233-35, 237-41 doğru/gerçek, 136-39, 142-44, 14647, 179, 207, 221,230-31

doğruluk, 142-43

dopamin, 74-6, 131, 152-53

Down sendromu, 192-93

Druid, 242-43

Duff (köpek) 126-27, 163-64 duygu:

saldırganlık, 68-70, 74-5, 901, 112-19, 124-32, 138-39, 152-53, 161-63, 197

öfke, 109, 184, 186, 192-93 kaygı, 29-31, 51-2, 65, 68-9, 100-3

bağlanma ve, 20 1 (aynca bkz. bağlanma);

bakım ve, 43-84

şefkat,23-4, 142-43, 155-56, 190, 234-35, 240-43

işbirliği ve, 98-111, 121 depresyon, 126-27

iğrenme, 133-34, 139-40, 18489

empati, 1 84-92

korku ve, 158-59,167-68 (ayn-ca bkz. korku);

genetik ağlar ve, 142-44 mutluluk, 186-87, 192-93, 21419, 227-28, 235-36, 243-44

nefret, 16-7, 98-9, 238-39 özdengesel, 44-8, 52-7, 65, 121, 189

sevinç, 76, 79-80, l15, 142-43, 164-65, 184-85, 197

gülme, 39, 149, 189, 194-95, 197, 201, 224-25

lobotomi ve, 152-53

zihinsel atıfta bulunma ve, 165-80, 184

ayna nöronlar ve, 184-90

panik, 44-6, 51-2, 61-3

tutku ve, 16-8, 204-5

haz, 16-7, 29-31, 51-2, 59-60, 61-3, 65, 77, 91-2, 144-45, 163-65, 229-30, 233-34, 244

travma sonrası stres bozukluğu (PTSB) ve, 77

prozodi -ritim ve tonlama-ve, 103-4

kurallar ve. 204-5, 212, 214-15

sosyal uygulamalar ve, 15055, 164-65, 167-68, 172-73, 184-89, 193-99

keder, 54, 56-7, 205-6

irade gücü ve, 158-60

mizaç ve, 17-8, 22-3, 35-6, 39, 47-8, 71-4, lll-15, 120, 131, 160-61

vagus siniri ve, 60-3, 131

ait olmayı isteme ve, 49-65

d.ifüzyon tensor görüntüleme

(DTG), 151-53

Diyaloglar (Euthyphro). Platon, 236-38

EEG, 192-94

Efesliler, !ncil, 238-39

elektromanyetik ışıma, 228-29

empati, 184-92

endojen opiatlar, 51-2,57-8, 74-5,

85-131

Engizisyon, 241

erkek ebeveynliği, 77-81 eroin, 51-2

epilepsi, 176-77

Episkopalanlar, 238-39 eşe bağlanma:

bakım ve, 65-74, 79-80, 117-18 mekanizmalan, 67-74 oksitosin ve, 67-74,79-80 vasopressin ve, 67-74

Etik 20-1, 33-4, 124

Haidt'in teorisi ve, 142-47 din ve, 236-37

kurallar ve, 203-4, 226-27 sosyal uygulamalar ve, 181-82 evrensellik, 135-37

evrim, 13-4, 19-20. 241

beyin ve, 26-8, 32-4, 116-18 bakım ve. 43-4, 46-54, 57-8, 60-1,65, 70, 78-80

işbirliği ve, 87-91, 111-12. 11521

masraflı sinyalleme ve, 144-46 kafatası kapasitesi ve, 31-2, 116-18

Darwin ve, 12-3, 16-7, 23-4 mal değişimi ve, 33-5 soyu tükenme ve, 22-3, 30-1 fosil ve. 30-1, 116-17

genetik ve, 35-8, 123, 126-28, 135-39, 142-47

Haidt'in teorisi ve, 142-47 Homo sapiens ve, 30-4, 115-18 avcı-toplayıcı ve, 35-6, 39, 878, 139, 142-47

laktoz ve, 142-47 öğrenme ve, 32

OrtaTaş Devri ve, 31-2 Neanderthaller ve, 33-4, 41 prefrontal korteks (PFK) ve, 150-51

proteinler ve, 14-6, 35-7, 68-9, 125-30

üreme ve, 25-8, 39, 48-50, 77-9, 116-17, 125-26, 160-61

kurallar ve, 219-20, 230-31 sosyal uygulamalar ve, 150-51, 163-64,200

Taş Devri ve, 35-6

Teknoloji ve, 30-7

aletler ve, 30-1, 33-4, 87-8 değerler ve, 26-9, 32-6

Ezop masallan. 143-44

fareler:

bakım ve, 44-6, 61-7, 71-3

ağ oluşumu ve, 127-28, 131

Farley (köpek), 163

faydayı azamiye çıkarma, 214-23

Fawlty Towers (TV dizisi). 149

Fehr, Ernst, 35, 107, 108, 109, 118, 249. 251, 258, 260, 268

Feldman, Ruth, 74, 258 felsefe, 32.41

Aristoteles ve, 12-3, 16-7, 23-4, 124. 139-44, 146-47, 202-4, 208-9, 215-17, 227-28, 24244

Bentham ve, 214-18

Blackburn ve, 141, 164-65, 244

Brown ve, 216-17

kesin buyruklar ve, 212-15

Konfüçyüs ve, 139-40, 207, 209-10, 217-18, 235-36, 240, 243-44

sonuççuluk ve, 214-21 önerme türetme ve, 17-8

Flanagan ve, 221

genetik ağlar ve, 137-38, 14143, 145-46

Gert ve, 225-26

İyi ve, 133-34

Hume ve, 12-3, 14-8, 19-20, 234, 67-8, 212, 243-45

Johnson ve, 203-5 adalet ve, 236-38

Kant ve, 17-8.212-15, 224-25 özgürlük ve. 205-6, 215-19

Mensiyüs ve, 23-4, 142-43

Mili ve, 214-20

Moore ve, 226-31 normativite ve, 225-27 olması gereken ifadeleri ve, 14-7, 225-27

Platon ve, 133-34, 221, 234-35, 236-38

Rawls ve, 203-4, 226-27 kurallar ve, 203-4, 207, 209-10, 212, 216-221, 225-31

Singerve, 217-19, 226-27

Smith ve, 23-4, 245

Sokrates ve, 17-8, 142-44, 21718

sosyal uygulamalar ve, 164-65, 171-72

Solomon ve, 203-4, 225-26

fenotip, 125-30

filler, 39, 89-91, 117-18

Finch, Atticus, 233

Flanagan, Owen, 9, 26, 143, 144, 204, 214, 221, 226, 238, 241, 258

Flint, Jonathan, 124, 125, 130, 134, 139, 258

Fogassi, Leonardo, 171, 172, 174, 258, 259, 273

Fortunato, Laura, 80, 81, 259 fosil, 30-1, 116-17

frontal lop, 54, 56-7, 150-51

fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRl) ;96-7, 1001, 155-59, 181-88, 191-94

fusiform girus, 100-1

Giichter, Simon, 35, 107, 108, 109,

258

Galileo, 206

Gallese, Vittorio, 169, 171, 172,

191,    259, 265, 266, 273, 281

Gazzaniga, Michael, 150, 178, 275,

Gazzola, Valeria, 181, 182, 185, 187, 259, 267

gebelik, 48-50, 79-80

genetik ağlar:

saldırganlık ve, 124-32, 138-40

AMP fosfodiestrenaz ve, 126-28 amigdala ve, 131 bağlanma ve, 124, 145-46 davranış ve, 123-47 beyin sapı ve, 136-37 rekabet ve, 132

işbirliği ve, 123-26, 129-32, 138-39, 142-46

masraflı sinyalleme ve, 144-46 kültürel uygulamalar ve, 132 depresyon ve, 126-27

DNA ve, 128-29

ahmaklık geni ve, 126-28 evrim ve, 126-28, 135-39, 142-47

yürütme işlevleri ve, 123 korku ve, 131, 141

işlevsel kategoriler ve, 126-28 genetik ve, 123-47

içkin ahlaki ilkeler/temeller ve, 132-47

kurumlar ve, 147

zeka ve, 137-38

kin ve, 123-24, 142-43

dil ve, 132-36

öğrenme ve, 123, 126-27, 131, 134-40, 146-47

haritalama ve, 1 25-28 fareler ve, 127-28, 131 nöropeptit ve, 127-29 nörobilim ve, 124-30, 138-39, 144-45, 147

oksitosin ve, 131 acı ve, 126-27 fenotip ve, 125-30 pleiotropi ve, 125-27 protein ve, 125-30 RNA ve, 125-26, 128-29

kurallar ve, 124-26, 132-35, 137-44

serotonin ve, 126-31

deri pigmentasyonu ve, 137-39 hayatta kalma ve, 136-37

vasopressin ve, 131

ahlak/ahlaksızlık ve, 132, 134

35

zenk geni ve, 131

genetik, 13-4, 243-44

beyin ve, 25-6, 3 l, 34-7

bakım ve, 43-9, 57, 59-60, 66-7, 70, 71-83

vicdan ve, 233-34

DNA ve, 22-4, 78-9, 128-29

evrim ve, 35-8

doğa/beslenme ve, 134-35

ağ oluşumu ve, 123-47

patent ve, 221

protein ve, 14-6, 35-7, 68-9, 125-30

zenk geni ve, 131

Gert, Bemard, 225, 226, 260

Gestapo, 233

Goldman, Alvin, 172, 184, 189, 259, 260

goriller, 117-18

Gouin, Jean-Philippe, 76, 261

Graham, Billy, 236

Graham, Franklin, 236, 261

Greenspan, Ralph 9, 27, 124, 125,

127,    128, 129, 130, 131, 132, 134, 139, 256, 258, 261, 262

grup dışı:

işbirliği ve, 97-9, 115-19

sosyal uygulamalar ve, 1 65-66

grup içi:

bakım ve. 81-2

işbirliği ve, 86-8

ağ oluşumu ve, 145-46

değerler ve, 35-6

Gross, Charles, 139, 262

Guyana toplu intihan, 238-39

gülme, 39, 189, 194-95, 197, 201,

224-25

güven, 11, 77

bağlanma ve, 87-88, 94-5, 1023, 117-18

borderline kişilik bozukluğu (BKB) ve, 95-8

kültürel niş inşası ve, 243-46 kültürel uygulamalar ve, 121 korku ve, 85, 100-3, l l 2-13, l l 5 Altın Kural ve, 143-44, 207-12 kurumlar ve, 87-8, 243-46 zeka ve, 23-4

kin ve,85-7, 93, 107, 112-13, 116-21. 244

Kosfeld deneyi ve, 94-6 öğrenme ve, 87-8, 94-5, 99- 100, 114, 121

yavru ve, 91-3, 99-100, 116-17, 121

oksitosin ve, 85-7, 94-107, l l 7-18 din ve, 243-46

kurallar ve, 107, 219-20, 22425

sosyal uygulamalar ve, 161-63, 197-99

hayatta kalma ve, 1 16-17 ticaret ve, 87-8

avamın trajedisi ve, 245-46 vasopressin ve, 86-7, 94-5, 100-3, 105-6, 117-18

Güven (oyun), 94-7 görenek, 17-8, 135-36, 161-63

Haçlılar, 24 l hafıza, 61-3

vaka-tabanlı, 222-23 tespit ve, 204-5 hippokampus ve, 59-60 ... ya dair Hume, 16-7 peptitler ve, 70

kurallar ve, 222-26

sosyal uygulamalar ve, 19-20 hayatta kalma ve, 29

çalışma, 154-55

Haida, 242

Haidt, Jonathan, 142, 144, 145, 146, 222, 261, 262, 278

Hardin, Garrett, 246

Hare, Brian, 58, 112, 113, 114, 115,

164,    262, 263, 270

Hartwell, Martin, 40

Hauser, Marc, 16, 106, 133, 134, 135, 136, 139, 140, 141, 164, 250, 263

hayatta kalma,

beyin-temelli değerler ve, 26

yamyamlık, 40

bakım ve, 43-9, 61-3, 66-7

işbirliği ve, 116-17

kaç ya da savaş tepkisi ve, 46, 70, 102-3

besin ve, 19-20, 32, 34-7, 44-6, 61-4, 78-9, 83, 86-7, 89-90, 112-19, 136-37, 144-45, 168-69, 172-74

toplama ve, 35-6, 39, 86-8, 12021, 160-61

avlanma ve, 18-9, 27-8, 35-6, 39.49-50, 86-8, 91-3, 11621, 132, 160-61, 174-75, 207, 246

laktoz ve, 35-6

birden fazla baba ve, 116-17

ağ oluşumu ve, 136-37

din ve, 240

üreme ve, 25-8, 39, 48-50, 77-9, 116-17, 125-26, 160-61

kurallar ve, 215-16, 224-25, 229-30

öz-muhafaza ve, 26, 43-4, 46-8, 52, 54, 57, 65

sosyal uygulamalar ve, 196

bölgesel koro ve, 91-2

güven ve, 116-17

faydayı azamiye çıkarma ve, 214-21

haz:

bakım ve, 51-2, 59-60, 61-3, 65, 77

işbirliği ve, 91-2

genetik ağlar ve, 144-45

Hume ve, 16-8

din ve, 233-34, 244

kurallar ve, 229-30

sosyal uygulamalar ve,163-65

değerler ve, 29-31

hemoglobin, 67-8

Henrich, Joseph, 35, 86, 87, 88, 244, 263, 264, 275

Henry il, İngiltere Kralı, 12, 13 Hıristiyanlar, 238-40, 242-43 hile, 105-6, 144-45, 164-67, 212, 244

Hollander, Eric, 104, 264

Homo erectus, 23, 31, 41, 116, 117, 118

Homo heidelbergensis, 23, l 18

Homo neanderthalensis, 23,41

Homo sapiens, 23, 29, 30, 31. 33, 34, 115, 116, 118

Horatio, 234

hormonlar, 23-4, 27-9

bakım ve, 47-50, 67-8, 70, 74-9

işbirliği ve, 103-4

endojen opiatlar ve, 51-2

sosyal uygulamalar ve, 197

aynca bkz. oksitosin, vasop-ressin

Horner, Victoria, 162, 264, 281

How Genes Influence Behavior

-Genler Davranışları Nasıl Etkiler (Flint, Greenspan ve

Kendler), 124, 125, 130, 134, 139, 258

Hrdy, Saralı, 9, 35, 116, 117, 197, 265

Hume, David, 9, 13, 15, 16, 17, 18, 20, 23, 47, 68, 199, 212, 243, 244, 245, 246, 248, 250, 265 ahlak, 243-44

ahlaki duyarlılık ve, 16-7, 67-8 doğalcı yaklaşım ve, 16-8 acı ve, 16-8

haz ve, 16-8

kurallar ve. 212

sosyal uygulamalar ve, 199 Hutchison, W.D., 181, 185, 265 hipotalamus:

bakım ve, 44-6, 52, 54, 68-74

işbirliği ve, 102-5

sosyal uygulamalar ve, 150-51 hipoksi, 129-30

İbrahim (Eski Ahit), 219-20

iç ortam, 44-6, 47

ideolojiler. 14-6, 210-12, 219-20 iğrenme, 133-34, 139-40, 184-89 ihmal. 43-4, 48-9, 51-2, 59-60, 104

5

ilkeler. Bkz. ahlak

ikiz çalışmaları, 59-61

inferior frontal girus, 100-1, 18182

insanlar, 19-21

...ın beyin kapasitesi, ll6-18 vicdan edinimi ve, 163-66 kültürel niş edinimi ve, 243-46 karar verme ve, 18-9 (aynca

bkz. karar verme);

empati ve, 184-92

genetik ağlar ve, 123-47 gülme ve, 39, 189, 194-95, 197, 201, 224-25

eşe bağlanma ve, 65-74, 79-80, 117-18

zihinsel atıfta bulunma ve, 165-80, 184

ahlak ve, 13-4 (aynca blcz. ahlak) oksitosinin etkileri, 94-106

doğası, 12-8, 32-46, 61-3, 7980, 121-23, 133-34, 150-51. 204-5,214-15,226-31,23738, 243-44

sosyal uygulamalar ve, 22-23, 149-200 (aynca bkz. sosyal uygulamalar);

kök hücre araştırmaları ve, 246

mizaç ve, 17-8, 22-3, 35-6, 478, 71-4, lll-15, 120, 131, 160-61

doğruyu söyleme ve, 136-39, 142-44, 146-47, 179, 207, 221, 230-31

bilinçsiz taklit ve, 159-60, 19399

insan kurbanı, 135-36

insula, 54, 56-7, 59-60, 96-7, 18488

Introducing Philosophy (Solo-mon), 204, 277

İnuit, 36-40, 86-7, 120

irade gücü, 158-60

itiraf 12-3, 57-8

İsa Mesih, 238-39

İshak (Eski Ahit atalarından), 220

istisnasız kurallar, 207, 212, 219

23,    240, 245

istikrar, 1 7-8

bakım ve, 81

işbirliği ve, 86-7, 95-7

kurallar ve, 202-3, 230-31 (ay-nca bkz. kurallar)

sosyal beceriler ve, 165-66

değerler ve, 25

işbirliği, 23-4, 166-67, 243-45

saldırganlık 90-1, 112-19

özgeci ebeveynlik ve, 77-81, 86-7, 93

amigdala ve, 100-1

bağlanma ve, 87-8, 94-5, 102

3,    l l 7-8

babunlar ve, 90-3, ll2-13 bonobolar ve, 1 12-15, 1 18-19 borderline kişilik bozukluğu

(BKB) ve. 95-8

beyin sapı ve, 100-1

bakım ve, 85, 90-1, 107, 111-16 şempanzeler ve, 90-3, 112-19 rekabet ve, 86-7, 111-20

bedel-fayda analizi, 88-9 kültıirel uygulama ve, 121 tanımlama, 87-91

Diktatör ve, 86-7, 98-100

benciller ve, 98-9

duygu ve, 85, 98-115, 121 evrim ve, 115-21

örnekleri, 90-5

istismar ve, 123-24

korku ve, 85, 100-3, 112-13, 115

elverişli sonuçlar ve, 88-9 oyun teorisi ve, 86-7, 94-100,

107-112

cinsiyet ve, 98-106

genetik ve, 105-6, 116-26, 129

32, 138-9, 142-6

Altın Kural ve, 143-44, 207-12 tımar ve, 68-9, 73-4, 85, 90-2, 131, 159-60

nefret edenler ve, 98-9 sokulma ve, 91-2

avcı-toplayıcı topluluklar ve, 35-6, 39, 87-8, 91-3

hipotalamus ve, 102-5 grup içi, 90-1,97-9, 111-12 kurumlar ve, 87-8

zeka ve, 243-44

türler arası, 93-5

kin ve, 85-8,93, 107, 112-13, 116-21

öğrenme ve, 87-8, 94-5, 99-100, 114, 121

... için bir mekanizma olasılığı, 86-7

pazar entegrasyonu ve, 86-8 mirkatlar ve, 88-9, 93

maymunlar ve, 88-91, 105-6,

116-18

karşılıklılık ve, 89-93

nörobilim ve, 91-9, 102-7, 110

12,    118-19

yavru ve, 91-3, 99-100, 116-17, 121

grup dışı, 97-9, 115-19

oksitosin w, 85-7. M 107, 117-18 sahte, 123

primat, 88-93, 105-6, 112-19

ceza ve, 105-12

kurallar ve, 89-90, 107

seçilim ve, 88-90

bencillik ve, 88-9, 97-8 sakınma ve, 17-8, 82, 105-6, 164-65, 233-34

sosyal gerilim ve, 111-15 istikrar ve, 86-7, 95-7 hayatta kalma ve, 1 16-17 bölgesel koro ve, 91-2 Ültimatom ve, 86-7, 98-100 değerler ve, 26, 30-1 vasopressin ve, 86-7, 94-5, 100-3, 105-6, 117-18, 131

tarla fareleri ve, 86-7, 93, 102-4 ipek maymunları, 39, 41, 65, 71-3, 81,88-9,93, 117-19

Johnson, Mark, 22, 33, 60, 146,

202, 204, 212, 214, 224, 226,

256, 257, 266, 269

Jones, Jim, 53, 57, 177, 191, 197,

238, 254, 266

kabileler, 39, 86-7, 116-17, 120, 132, 228-29

kaç ya da savaş tepkisi, 46, 70, 102-3

karar verme,

bakım, 44-6,47, 57-8, 61-3

sonuççuluk ve, 214-21

sınırlandırılmış tatmin ve, 18-9, 37-40, 60-1, 202-4, 223-24

işbirliği ve, 94-5, 98-100, 105-6 tümdengelim ve, 17-20, 37-8

türetme ve, 14-20

oyun teorisi ve 86-7, 94-100, 107-112

çıkarım ve, 16-20, 156-57

niyet ve, 1 68-84

sorun çözme ve,18-21, 25, 328, 41, 81-2, 87-8,90-1, 94-5, 114, 132-34, 137-38, 14445, 155-56, 201-5, 230-31, 234-37, 240, 244-46

din ve, 233-34, 241

kurallar ve, 202-4, 209, 215-18, 222-24, 226-27

seçilim baskısı ve, 46-7 öz-bilgi ve, 176-80, 184

öz-muhafaza ve. 26, 43-4, 46-8, 52, 54, 65

sosyal. 158-64, 179-80

faydayı azamiye çıkarma ve, 215-21

değerler ve,33-4, 37-40

karşılıklılık, 89-93, 110-11. 118-19, 142-43, 197-199

katil balinalar, 39, 48-9, 90-2 kaygı, 29-31, 51-2, 65, 68-9, 100-3

Kitab-ı Mukaddes, 219-20, 238-39 kuşlar, 27-8, 41, 66-7, 91-2, 117-18, 131, 159-63,233-34

kan:

venöz, 155-56

fetal hormonlar ve, 49-50 manyetik özellikleri, 155-56 nakli, 238-39

kan-oksijen-seviyesi-bağımlı (BOLD) kontrast, 155-58

kan basıncı, 44-6, 67-8, 229-30

Kanela kabilesi, 1 16-17

kabile, 20-1, 118-19, 121, 164-65, 198-99, 244

Katolikler, 207, 224-25, 238-39

Kandel, Eric, 130, 277

Kant, Immanuel, 18, 212, 213, 214, 266

Kaplan, Jonathan, 138, 266 kaytankçılık, 107, 212, 244

Kawato, Mitsuo, 173, 174, 176, 273 keder, 54, 56-7, 205-6

kendini savunma, 27-8, 215-17, 240

kediler, 49-50, 83, 161-63

kesin buyruk, 212-15

Kendler, Kenneth, 124, 125, 130,

134,    139, 258

Keverne, Barry, 9, 27, 49, 50, 51, 63, 67,251,267

Keysers, Christian, 64, 181, 182, 185, 187, 249, 259, 265, 267, 281

komedi, 149, 224-25

komissürotomi, 176-78

Konfüçyiis, 140, 207, 209, 217. 236,

240,    243, 291

korku:

bakım ve, 43-, 51-2, 60-3, 70, 73-4, 77, 81

işbirliği ve, 85, 100-3, 112-13, 115

ağ oluşumu ve, 131, 141

oksitosin ve, 100-1

sosyal uygulamalar ve, 158-59, 167-68, 171-72, 184, 186-89

değerler ve, 29-31

korpus kallosum, 176-78

korteks: anterior singulat (ASK).

54-60, 72-3, 184-87

otonom modftller ve, 157-58

BOLD sinyalleri ve, 155-58

Korpus kallosum ve, 176-78 tanımı, 52, 54

inferior parietal. 168-69, 18182

insular, 44-6, 187-88

zeka ve, 33-4

orta temporal, 182-83

motor, 1 54-56

neokorteks ve, 61-3

operküler tat, 184-85

orbital frontal, 59-60

parietal. 191-92

prefrontal (PFC), 61-3, 82, 13940, 150-63,182-84

premotor, 1 68-69, 171-73 küçük-dünya örgütlenmesi ve, 52, 54, 152-53

somatosensori, 186-87, 189

difüzyon tensor görüntüleme tDTG) ve, 151-53

görsel. 154-55, 158-59

kır kurtlan, 93

kuşlar ve, 160-63

işbirliği ve, 121

köpekler ve, l 6 l -64

yunuslar ve, 161-63

ayna nöronlar ve, l 91-92

yenidoğan, 161-63

yavru ve, 161-63

kurallar ve, 20 l, 204-5

sosyal uygulamalar ve, l 60-65, 184-85, 191-99

bilinçsiz taklit ve, l 93-99 çıkarsama, 16-20. 156-57

kurban, 47-8, 135-36, 144-16, 219

20

kurumlar, l 1-8

bakım ve, 82

işbirliği ve, 86-8

ağ oluşumu ve, 147

din ve, 237-38, 241-46

kurallar ve, 202-4, 22 l, 230-31

güven ve, 87-8, 243-46

değerler ve, 25, 34-5, 36-7, 39

kurtlar, 18-9, 46-9

kutsallık, 142-45

kuzgunlar, 93

kültürel uygulamalar, 19-20

bakım ve, 82

işbirliği ve, 121

avcı-toplayıcı topluluklar ve, 35-6, 39, 87-8, 160-61

ağ oluşumu ve, 132

niş inşası ve, 243-46

kurallar ve, 230-31

güven ve, 121

değerler ve, 25

Aynca bkz. sosyal uygulamalar

Kilbam, Benjamin, 83, 268 kin:

bakım ve, 19-21, 47-8, 77, 81-3, 243-44

işbirliği ve, 85-8, 93, 107, 11213, 116-21, 244

genetik ağlar ve, 1 23-24, 14243

taklit ve, 198-99

sosyal uygulamalarve, 160-61, 165-66, 190, 198-99

değerler ve, 25, 27-8, 35-6, 41 King-Casas, Brooks, 96, 97, 268 Kral Lear (Sbakespeare), 149 Korsgaard, Christine, 41, 268 Kosfeld, Michael. 95, 268 koyunlar. 51-2,67-8, 93 kök hücre araştırması, 246 köpekler, 27-8, 40, 126-27, 237-38

bakım ve, 44-6, 51-2, 76 işbirliği ve, 91-3 kurallar ve, 222-24

sosyal davranış ve, 16164, 167-68, 175-76

laktoz, 35-6

lateral temporal lop, 59-60

Lee, Harper, 233

Lehler: 136

lemurlar, 39, 48-9, 93, 114 Levitililer, Eski Ahit, 238-39 lisan, 192-93

bağlanma terimi ve, 30-1

Chomsky ve, 133-35 insanın karmaşıklığı, 33-4 için gen, 31, 132-36, 141 lisanla formüle edilmiş ve. 40- 1 yerel tarzlar, 39 zihinsel atıfta bulunma ve, 167-69

lisan organı, 134-35 Litvanyahlar, 135-36 Llinas, Rodolfo,

lobotomi, 152-53

Lomas Barbudal Biyolojik Doğa

Koruma Alanı, 90

Lomas Barbudal Maymun Projesi, 162

Luka, İncil, 238-39

mantık, 201

nedensellik ve, 182-88

sınırlandırılmış tatmin ve, 18

9, 37-40, 60-1, 202-4, 223

24

tümdengelim ve, 17-20, 37-8

türetme ve, 14-20

çıkarsama ve, 16-20, 156-57

Manson, Cbarles, 58, 162, 274

masraflı sinyalleme, 144-46

Mao Zedong, 220

Marean, Curtis, 30, 32, 264, 270

Masicampo, E.J.. 180, 249

Max (köpek), 161-64

McAmis, Edwin, 9, 12

Mensiyüs, 23, 143

Mehinaku kabilesi, 116-17

Meaney, Micbael, 74, 91, 131, 252,

270

meylet ve arkadaş ol tepkisi, 102-3 mirkatlar:

bakım ve, 51-2

işbirliği ve, 88-9, 93

sosyal uygulamalar ve, 27-8, 39, 161-63

Milinski, Manfred, 110, 276

Mili, John Stuart, 215, 216, 217,

219, 220. 251, 271

mizaç, 17-8, 22-23, 35-6, 39, 47-8, 71-4, 111-15, 120, 131, 160-61

misyonerler, 12-3

modern mahkemeler/jüriyle yargı

lama, 33-4, 202-3

modülerlik, 158-59 maymunlar:

bakım ve, 48-9, 51-2, 61-3, 657, 71-4

işbirliği ve, 88-91, 105-6, 11618

ayna nöronlar ve, 166-73 sosyal uygulamalar ve, 15051, 154-55, 161-63, 167-73, 180-83, 191-92

Moore, G.E., 145, 227, 228, 229, 230,265,271,272

ahlaki gramer, 139-40 ahlak:

bağlanma ve, 81-3 (aynca bkz.

bağlanma)

yamyamlık ve, 40

bile ve, 105-6, 144-45, 164-67, 212,244

vicdan ve, 29, 57-60, 133-34, 159-60, 163-66, 233-35, 242-44

kültürel niş inşası ve, 243-46 karar-verme ve, 16-21, 33-4,

37-40 (aynca bkz. karar verme);

ortaya çıkışı, 27-8

etik ve, 20-1, 33-4, 124, 14243, 181-82, 203-4, 226-27, 236-37

adillik ve, 11-4, 36-7, 86-7, 967, 105-6, 141-44, 152-53, 163-65, 203-12, 233-34

genetik ağlar ve, 132-47

Altın Kural ve, 143-44, 207-12

Haidt'in teorisi ve, 142-47 aktarım sorunu ve, 237-39 insanın ayrıcalığı, 37-41 yanılsama olarak, 241-44 içkin ilkeler/temeller ve, 132-47 öldürme ve, 37-9, 118-20, 2045, 208-10, 221, 224-25, 240

yasal konular ve, 11-3, 19-20, 202-3, 236-37

yalan söyleme ve, 149, 204-5, 207, 224-25

soykırımlar ve, 135-36

doğalcı yaklaşım, 16-8, 226-33 normativite ve, 225-27

din ve, 233-46

saygı ve, 112-13, 118-19, 14243, 218-19

kurallar ve, 203-4, 234-36, 245 (aynca bkz. kurallar)

bilimcilik ve, 13-6 öz-muhafaza ve, 26, 43-4, 46-8,

52, 54, 65

çalma ve, 11, 164-65, 224-25

kök hücre araştırması ve, 246 irade gücü ve, 158-60

için doğaüstü dayanak, 241 çileyle imtihan ve, 11-3, 202-3 güven ve, 243-46

doğruyu söyleme ve, 136-39, 142-44, 146-47, 179, 207, 221,230-31

değerler ve, 13-7, 19-23, 25-44 (aynca bkz. değerler)

bilgelik ve, 17-8, 124, 142-44, 165-66, 202-3, 224-25, 23537, 240-41

Morgentaler, Henry, 206

Morrison, India, 181, 186, 187, 271

Mozart, Wolfgang Amadeus, 14 mutluluk, 186-87, 192-93, 214-19, 227-28, 235-36, 243-44

Munduruku kabilesi, 1 16-17 Murdock, George, 80, 271 Müslümanlar, 238-39

nalokson, 51-2

Neanderthaller, 33-4, 41 nedensellik, 182-88

Nesse, Randolph, 9, 118, 272 nefret, 16-7, 98-9, 238-39

New York Times, 66, 135, 202, 205, 209, 241, 249, 258, 261, 263, 280

Nikomakhos'a Etik (Nicomachean Ethics) (Aristoteles), 124

niyet:

yabancı el sendromu ve, 178 empati ve, 184-92

ayna nöronlar ve, 168-84 motor komutlar ve, 168-84

Rizzolatti makalesi ve, 176-77

Sekmeli kayış ve, 179 öz-bilgi ve, 176-79, 184

Norman İstilası, 12 normativite, 225-27 nörobilim, 13-4, 22-3

BOLD sinyalleri ve, 155-58 bakım ve, 44-57, 60-71, 74-84 işbirliği ve, 91-9, 102-7, 11012, 118-19

genetik ağlar ve, 123-47 hafıza ve, 16-7,19-20, 29, 5960, 61-3, 70, 154-55, 204-5, 209, 212, 222-26

ayna nöronlar ve, 159-60, 16894

ağ oluşumu ve, 124-30, 138-9, 144-45, 147

proteinler ve, 14-6, 35-7, 68-9, 125-30

din ve, 233-35, 243-44 kurallar ve, 226-27

sosyal uygulamalar ve, 150-60, 168-94, 200

zihin teorisi ve, 64, 99-101, 159-60, 167-80, 191-94, 244 değerler ve, 26-31

ortalama moleküler kinetik enerji, 149

Orta Taş Devri, 31-2

Obama, Barack, 225

Ockbamlı William, 143 oksitosin, 23-4, 197, 243-44

borderline kişilik bozukluğu (BKB) ve, 95-8

bakım ve, 47-52, 57-8, 67-83

işbirliği ve, 85-7, 94-107, il7-18

korku ve, 100-1

cinsiyet ve, 98- 106

ağ oluşumu ve, 131

tedavi amaçlı kullanımı, 103-6 güvenve, 85-7, 94-107, 117-18 değerler ve, 27-9

bağlanmanın zayıflaması ve, 102-4

On Emir, 224-25, 238-40

opiatlar, 51-2, 57-8, 76, 85, 131

otizm, 83, l59-60

ayna nöronları ve, l 91-94

oksitosin ve, 103-5

zihin teorisi ve, l 91-94

oyun teorisi, 86-7, 94-100, 107-12

öfke, 109, 184, 189, 192-93

öğrenme:

bakım ve, 57-64, 67-8, 74-5, 82-3

nedensel, 18-20, 35-7, 73-4, 82, 104-5, 124, 181-82. 187-88, 190

işbirliği ve, 87-8, 94-5, 99-100, 114, 121

evrim ve, 32

genetik ağlar ve, 123, 126-27, 131, 134-36

için insan kapasitesi, 20-3

taklit ve, 160-61 (aynca bkz. taklit)

din ve, 233-35, 242-43

kurallar ve, 201-4, 214-16, 23031

sosyal, 16-7, 159-68, l 73-75, 179-80, 190, 192-93, 196, 199

güven ve, 87-8, 94-5, 99-100. l 14, 121

değerler ve, 29-32, 36-8

ölçülülük, 142-44

ahlak ve, 37-9, l 18-20, 204-5, 208, 209-10, 221, 224-25, 240

av ve, 161-64

ötesine gitmek, 47-8, 111-12, ll8-

19

özgeci ebeveynlik, 77-81, 86-7, 93

özgeci, 26, 88-9,108-9, 118-20

özgürlük, 205-6, 215-19

ôztop, Erhan, 173, 174, 176

öz-bilgi, 176-80, l 84

öz-muhafaza, 26, 43-4, 46-8, 52, 54, 65

panik, 44-6, 51-2, 61-3

Panksepp, Jaak, 9, 29, 43, 44, 46, 62, 65, 76, 100, 163,273

Parma Üniversitesi, 168-74

pazar entegrasyonu, 86-8

Papa,216,239

Pentagon Belgeleri, 205-6

Pinnacle Point, Güney Afrika, 30-l

Platon, 133, 236

pleiotropi, 125-27

Popoff, Peter, 238

Porges, Stephen W., 27, 49, 61, 68, 252, 274

pozitron emisyon tomografisi (PET), 181-82

prozodi, 103-4

proteinler, 14-6, 35-7, 68-9, 125-30

Protestanlar, 238-39

psikoloji, 13-4, 20-1

işbirliği ve, 96-101, 108-9, ll2-

13

masraflı sinyalleme ve, 144-46 genetik ve, 123, 133-34, 142-45 Haidt ve, 142-47

öz-bilgi ve, 176-79, 184

sosyal uygulamalar ve, 15758, 168-69, 179-80, 186-87, 193-200

bilinçsiz taklit ve, 159-60, 19399

psikopatlar, 57-60, 157-58

rahip, 11-3

Rawls, John, 204, 226, 275

rekabet, 14-5

bakım ve, 79-81

işbirliği ve. 86-7, 111-20

ağ oluşumu ve, 132 kurallar ve, 216-17

sosyal uygulamalar ve, 161-63 değerler ve, 27-8, 35-9 savaş ve, 13-4, 118-20

refah, 17-8

din ve, 245

kurallar ve, 227-28

sosyal beceriler ve, 165-66 değerler ve, 32, 34-5

Richerson, Peter, 22, 35, 83, 86, 115, 135, 165, 200, 251, 275

Ridley, Matt, 9, 34, 275

Rizzolatti, Giacomo, 169, 170, 171, 173, 176, 258, 259, 265, 273, 276, 281

RNA, 14, 126, 128, 129

Robinson, Tom, 233

Rockenbach, Bettina. 110, 276

Roma, 80, 216, 239

kurallar 20-4

Aristoteles ve, 202-4, 208-9, 215-17, 227-28

iş ve, 209

bakım ve, 79-80 rekabet ve, 216-17 çelişıne,205-6

vicdan ve, 29, 57-60, 133-34, 159-60, 163-66, 233-35, 242-43

sonuççuluk ve, 214-21 kısıtlamalar ve, 202-4, 223-24 işbirliği ve, 89-90, l 07

kültürel uygulamalar ve, 23031

karar verme ve, 202-4, 209, 215-18, 222-24, 226-27

değerlendirme/tespit süreçleri ve, 203-5, 2l6-l7, 22l

istisnasız, 207, 212, 219-223, 240, 245

istisnalan, 205-10, 213-14, 215-16

deneyim ve, 205-7

açık, 201-3

kullanımına dair olgular, 221

26

adillik ve, 203-12

esneklik ve, 204-7

genetik ağlar ve, 124-26, 13235, 137-44

Altın Kural ve, 143-44, 207-12 yüce iyilik ve, 215-16 örtülü, 201, 204-5

kurumlar ve, 202-4, 221, 23031

Kant'ın kesin buynıklan ve, 212-15

yasal ve, 201-6

öğrenme ve, 201-4, 221, 230-31

özgürlük ve, 205-6, 215-19 ahlaki gerekirlik ve, 203-4, 209,212-16,221-31

normativite ve, 225-27 yavru ve, 209

gerekir ifadeleri ve, 225-27 acı ve, 203-4, 209-10, 213-14, 223-24

refah ve, 227-28

din ve, 224-26, 234-36, 238-40, 245

şöhret ve, 209

sosyal beceriler ve, 158-59, 172-73, 200

statüko ve, 201

hayatta kalma ve, 215-16, 22425, 229-30

On Emir ve, 224-25, 238-40 pratikte, 208, 210-11 güven ve, 107, 219-20, 224-25 faydayı azamiye çıkarma ve, 214-21

değerler ve, 37-41 bilgelik ve, 202-3, 224-25

sadakat, 118-19, 142-43, 145-46 savaş, 13-4, 118-20, 135-36, 240 saldırganlık

bakım ve, 68-70, 74-5 işbirliği ve, 90-1, 112-19 sirkesinekleri ve, 127-30, 132, 138-40

genetik ağ ve, 124-32, 138-39 sosyal uygulamalarve, 1 52-53, 161-63, 197

saygı, 112-13, 118-19, 142-43, 218-19 sekmeli kayış, 179

Saxe, Rebecca, 172, 182, 276, 282 schadenfreude (başkalannının acısından zevk almal, 189

Schindler, Oskar, 233

Semmelweis, Ignaz, 234 serotonin, 74-5, 126-31, 152-53 sevinç, 74, 79-80, 115, 142-43, 16465, 184-85, 197

Shakespeare, William, 14 sakınma, 17-8, 82, 105-6, 164-65, 233-34

sıçanlar, 31, 46-8, 61-3, 66-7, 6870, 73-4, 76

sınırlandırılmış tatmin, 18-9, 3740, 60-l, 202-4, 223-24

simülasyon teorisi, 171-77, 180, 184

Singer, Peter, 185, 218, 219, 226, 263, 272, 276, 277

sinir krizi, 158-60

Sirigu, Angela, 104, 247 sirkesineği, 127-32, 138-40 Smith, Adam, 15, 23, 245

sosyal karar verme, 1 59-64

sosyal bilgi, 1 59-64

sosyal öğrenme, 159-64

sosyal uygulamalar:

saldırganlık ve, 152-53, 16163, 197

özgecilik ve, 26, 88-9, 108-9, 118-20

amigdala ve, 150-51, 187-88

bağlanma ve, 196

babunlar ve, 27-8, 31, 39, 41, 159-63

bonobolar ve, 31, 39-41

bakım ve, 43-84 (aynca bkz. bakım)

hile ve, 105-6, 144-45, 164-67, 212, 244

şempanzeler ve, 39, 160-63, 67-68, 196

kabile ve, 20-1, 118-19, 121, 164-65, 198-99, 244

şefkat ve, 23-4, 142-43, 155-56, 190,234-35,240-43

rekabet ve, 161-63

karmaşıklığı, 149-53, 159-63, 165-68, 173-78

vicdan edinimi ve, 163-66

işbirliği ve, 23-4 (aynca bkz. işbirliği)

kültürel niş inşası ve, 243-46

mal değişimi ve, 33-5

korku ve, 158-59, 167-68, 17172, 184, 186-89

oyun teorisi ve, 86-7, 94-100, 107-112

Altın Kural ve, 143-44, 207-12

hormonlar ve, 197

insan doğası ve, 12-8, 32-46, 61-3, 79-80, 120-21, 13334, 150-51, 204-5, 214-15, 226-31, 237, -38, 243-44

avcı-toplayıcı gruplar ve,35-6, 87-8, 160-61

hipotalamus ve, 150-51 -

taklit ve, 20-1, 33-4, 82, 121, 160-65, 184-85, 191-99, 201, 204-5, 233-34

zeka ve, 149-51, 176-77, 193-94

kin ve, 19-21, 160-61 (aynca bkz. kin)

öğre^e ve, 159-68, 1 73-75, 179

80, 190, 192-93, 196, 199

pazar entegrasyonu ve, 86-88 eşe bağlanma ve, 65-74, 79-80, 117-18

anaerkil ve, 48-9, 159-60

mirkatlar ve, 27-8, 39, 161-63

zihinsel atıfta bulunma ve, 165-80, 184

ayna nöronlar ve, 159-60, 16894

maymunlar ve, 150-51. 15455, 161-63, 167-73, 180-83, 191-92

nörobilimi, 150-60, 168-94, 200

normativite ve, 225-27

yavru ve, 190

acı/ağn ve, 149-51, 163-65, 167-68, 184-89, 198-99

felsefik yaklaşım, 12-14 (ayn-ca bkz. felsefe)

prefrontal korteks (PFK) ve, 150-59

sorun çözme ve, 18-21, 25, 328, 41. 81-2, 87-8, 90-l, 94-5, l14, 132-34, 137-38, 14445, 155-56, 201-5, 230-31. 234-37, 240, 244-46

refah ve, 165-66

ceza ve, 105-12

temsili uygulamalar ve, 166-68 saygı ve, 112, 118-19, 142-43, 218-19

kurallar ve, 158-59, 172-73, 200

öz-muhafaza ve, 26, 43-4, 46-8, 52, 54, 65

sakınma ve, 17-8, 82, 105-6, 164-65, 233-34

istikrar ve, 165-66

statüko ve, 201

irade gücü ve, 158-60

hayatta kalma ve, 196

difüzyon tensor görüntüleme (DTG) ve, 151-53

bölgesel koro ve, 91-2

kabileler ve, 39, 86-7, 116-17, 120, 132, 228-29

güven ve, 11, 23-4, 77, 83-121, 161-63, 197-99, 219-20, 224-25, 243-46

doğruyu-söyleme ve, 136-39, 142-44, 146-47, 179-, 207, 221, 230-31

bilinçsiz taklit ve, 159-60, 19399

değerler ve, 25-41

sosyal gerilim, 1il-l5

sosyopat, 57-8, 210-11

Sokrates, 18, 142, 143, 217, 234,

236, 237, 238

aleyhine suçlamalar, 236-37

ahlak ve, 234-38

kurallar ve, 217-18

Solomon, Robert, 204, 225, 277

sonuççuluk, 214-21

sorun çözme, 18-20

bakım ve, 81-2

işbirliği ve, 87-8, 90-1, 94-5, 114

genetik ve, 132-34, 137-38, 144-45

din ve, 234-37, 240, 244-45 kurallar ve, 201-5, 230-31

sosyal uygulamalar ve, 155-56 değerler ve,25, 32-8,41

Souter, David, 205, 206, 216, 278

Sovyetler Birliği. 87-8

soyu tükenme, 22-3

soykırım, 135-36

sömürü, 65, 123-24

spinotalamik yol, 54, 56-7

Stalinizm, 87-8

Stewart, Jon, 167

Stoacılar, 143-44

su^ 11-3,57-8,208,218-19

Suhler, Christopher, 9, 106, 144,

158, 203, 267, 278

Swaggart, Jimmy, 238

şefkat, 23-4, 142-43, 155-56, 190,

234-35, 240-43

şempanzeler:

beyin büyüklüğü ve, 31

bakım ve, 61-7, 71-3

işbirliği ve, 90-3, 112-19

prefrontal korteks ve, 61-3

sosyal uygulamalar ve, 39, 160-63, 167-68, 196

Ulusal Sağlık Enstitüleri, 241 uslamlama, 17-8

Ukraynalılar, 135-36

Oltimatom (oyun), 86-7, 98-100 üreme, 125-26

bakım ve, 48-50, 77-9

işbirliği ve, 1 16-1 7

gebelik ve, 48-50, 79-80

sosyal uygulamalar ve, 160-61 değerler ve, 25-8,39

takas, 33-5

taklit, 159-60, 193-99

talamus, 54, 56-7

Tann, 233-34, 238-39

lütfu, 242-43

Yaratıcı olarak, 240

Uahi varlık olarak, 240

mutluluk ve, 216-17

Yasa Koyucu olarak, 240, 243

44

ahlak yanılsaması ve, 241-44

Narman İstilası, itaat, 143-44, 219-20 çileyle imtihan ve, 11-3, 202-3 kötü insanlar ve, 235-36

tanrılar, 17-8, 145-46

aktarım sorunu ve, 237-39 yanılsama ve, 241-44 din ve, 235-43

doğaüstücülük ve, 17-8, 233, 234-35, 237-41

savaş ve, 240 tanın, 81, 86-7, 121, 132 tarla fareleri,

bakım ve, 65-80

işbirliği ve, 86-7, 93, 102-4 taklit etme, 20-21, 33-34, 82, 233-34 Taş Devri, 35-6

Taoizm, 240, 243-44 teknoloji:

kültürel uygulamalar ve, 82, 121 evrim ve, 30-7

öğrenme, 82

alet-yapma ve, 30-1, 33-4 televizyon evangelistleri, 238-39 ten rengi, 137-39 temizlik, 142-45

temsili uygulamalar, 166-68 temporal lop, 138-39

The DailyShow, (TV şovu), tımar, 68-9, 73-4, 85, 90-2, 131, 159-60

toplu intihar, 238-39

Tost, Heike, 72, 73, 131, 279 travma sonrası stres bozukluğu

(PTSB), 77 tutkula^ 16-8, 204-5 1\ıcke^ Don, 52, 63, 100, 180,279 1\ıtsiler, 135-36

tümdengelim, 17-20, 37-8 türetme, 14-20

vagus siniri, 60-3, 131 vasopressin, 243-44

argonin (AVPI, 47-50, 67-81, 86-7, 100-3, 105-6, 131

bakım ve, 47-50, 67-81 işbirliği ve, 86-7, 94-5, 100-3, 105-6, 117-18

cinsiyet ve, 100-3, 105-6 erkekler ve, 74-5

ağ ve, 131

güven ve, 86-7, 94-5. 100-3, 105-6, 117-18

ventral pallidum, 68-9, 76 vicdan, 242-43

edinimi, 163-66 bakım ve. 57-60

genetik ağ ve, 133-34 Tann'nın lütfu. 233-34

bireysel farklılıklar ve, 234-35 iç sesi, 233-35

ahlak ve, 233-35

sosyal uygulamalar ve, 159-60, 164-65, 233-35

Sokrates, 234-35 değerler ve, 29

Vitamin D, 137-38

yabancı el sendromu, 178

Yahudiler, 135-36, 233-34, 238-40 yamyamlık, 40

yalan söyleme, 204-5, 224-25 sosyal uygulamalar ve, 149 doğruyu-söyleme ve, 136-39, 142-44, 146-47, 179, 207, 221, 230-31

yaralama, 57-8, 60-1 yardımseverlik, 142-43

yasal konular, 11-3, 19-20, 202-3, 236-37

yavru, 19-20, 27-9

bakım ve, 46-54, 57-68, 73-4, 79-83, 124, 243-44

işbirliği ve, 91-3, 99-100, 11617, 121

aile değerleri ve, 49-65 taklit ve, 161-63 kurallar ve, 209

sosyal uygulamalar ve, 190

Yehova Şahitleri, 238-39

yer tercihi, 65

yırtıcılar, 27-8, 46, 48-9, 60-3, 78-9, 94-5, 105-6, 131, 136-37, 16164

yıınusler, 90-2, 161-63

yürütme işlevi, 123

Zak, Paul, 99, 100, 268, 282

zeka:

beyin büyüklüğü ve, 32-4 nedensellik ve, 182-88

kısıtlanmış tatmin ve, 18-9, 37-40,60-1,202-4,223-24

işbirliği ve, 243-44

korteks ve, 33-4

tümdengelim ve, 17-20, 37-8

türetme ve, 14-20

genetik ağlar ve, 137-38

taklit ve, 160-61 (aynca bkz. taklit)

çıkarsama ve, 16-20, 156-57

mantık ve, 17-9, 201

zihinsel atıfta bulunma ve, 165-80, 184

sorun-çözme ve, 18-21, 25, 328, 41, 81-2, 87-8, 90-1, 945, 114, 132-4, 137-8, 144-5, 155-6, 201-5, 230-1, 234-7, 240, 244-46

din ve, 243-44

öz-bilgi ve, 176-80, 184

öz-muhafaza ve, 26, 43-4, 46-8, 52, 54, 65

sosyal bilgi ve, 159-64

sosyal beceriler ve, 149-51, 176-77, 193-94

güven ve, 23-4

değerler ve, 33-4

bilgelik ve, 17-8, 124, 142-44, 165-66, 202-3, 224-25, 23537, 240-41

DIZ)N

Zeus, 237

zihinsel atıfta bulunma, 165-68 öfke ve, 184, 189, 192-93

iğrenme ve, 184-89

niyetler ve, 168-84

medial  prefrontal korteks

(mPFK) ve, 182-84

ayna nöronlan ve, 168-80

zihin teorisi ve, 168-80

zihin teorisi, 244

yabancı el sendromu ve, 178

otizm ve, 191-94

bakım ve, 64

işbirliği ve, 99-1 Ol

niyetler ve, 168-84

zihinsel atıfta bulunma ve, 168-80, 184

ayna nöronlar ve, 168-80

temsili uygulamalar ve, 16768

sekmeli kayış ve, l 79

öz-bilgi ve, l 76-80, l 84

simülasyon ve, 171-77, 180, 184

sosyal uygulamalar ve,159-60, 167-80, 191-94

Zimbardo, Philip, 140, 282

Wall Street bonuslan, 238-39

Washington Post, 205

Westmoreland, Lynn, 224, 225

Whiten, Andrew, 162, 192, 281

Wicker, Bnıno, 184, 281

Wilson, Suzanne, 15, 39, 80, 179,

260, 271, 272, 280, 281

Patricia S. Churchland GÜVENEN BEYİN Nörobilim Ahlak Hakkında Bize Ne Anlatır?

Ahlak nedir? Nereden gelir? Neden pek çoğumuz ahlakın çağrısını önemser? Nö-rofelsefenin öncüsü Patricia Churchland Güvenen Beyin’de ahlakın beynin biyolojisinden kaynaklandığını öne sürüyor. "Bağ kurmanın nörobilimsel platformunu" tanımlıyor. Güvenen Beyin insanlara, dine, mutlak kurallara ve saf akla verilen önceliği yeniden değerlendirmemizi talep eden ahlakın provakatif bir soybilim araştırması. Churchland ahlaki kökenin evrim sürecinde tüm memelilerde ortak bir davranışta -yavruların bakımında- yattığını ileri sürüyor.

Bu kitap ahlakın kökenlerini ararken felsefi soruları, beynin nasıl çalıştığının kavranmasıyla ustaca dengeliyor. Ender bulunan bu kombinasyon son derece verimli. Churchland ahlakı bazı soyut ilkeler yerine sosyal duygularda sıkıca temellendiriyor, ancak bize bu ilkelerin nasıl ortaya çıktığını da gösteriyor.

- Frans de Waal, içimizdeki Maymun ve Empati Çağ/’nın yazarı

Bilimin pek az alanı insanlığın geleceğiyle ahlak bilimi kadar ilişkili ve çok az akademisyen mevcut durum hakkında yorum yapmaya Patricia Churchland kadar hazır. Churchland soruna özgün bir yaklaşım oluşturarak temele ve abartılı yorumlara, baştan savma düşüncelere başvurmaksızın okyucuya yeni olgularda rehberlik edecek becerilere sahip. Güvenen Beyin’in Churchland'ın diğer kitaplarından tek farkı daha iyi olması.

- Antonia Damasio, Descartes'ın Yanılgısı’m yazarı =

Patricia Churchland ahlakın sadece empatiyle ilgili olduğunu söylüyor... Beyinlerimi- j zin sosyal bağları sağlamlaştırmak üzere evrimleştiğini vurgulayan Churchland ahlakı 3 “biyolojik” olarak açıklıyor.

- Matt Ridley, Gen Çeviktir'in yazarı i 


Bu blogdaki popüler yayınlar

TWİTTER'DA DEZENFEKTÖR, 'SAHTE HABER' VE ETKİ KAMPANYALARI

Yazının Kaynağı:tıkla   İçindekiler SAHTE HESAPLAR bibliyografya Notlar TWİTTER'DA DEZENFEKTÖR, 'SAHTE HABER' VE ETKİ KAMPANYALARI İçindekiler Seçim Çekirdek Haritası Seçim Çevre Haritası Seçim Sonrası Haritası Rusya'nın En Tanınmış Trol Çiftliğinden Sahte Hesaplar .... 33 Twitter'da Dezenformasyon Kampanyaları: Kronotoplar......... 34 #NODAPL #Wiki Sızıntıları #RuhPişirme #SuriyeAldatmaca #SethZengin YÖNETİCİ ÖZETİ Bu çalışma, 2016 seçim kampanyası sırasında ve sonrasında sahte haberlerin Twitter'da nasıl yayıldığına dair bugüne kadar yapılmış en büyük analizlerden biridir. Bir sosyal medya istihbarat firması olan Graphika'nın araçlarını ve haritalama yöntemlerini kullanarak, 600'den fazla sahte ve komplo haber kaynağına bağlanan 700.000 Twitter hesabından 10 milyondan fazla tweet'i inceliyoruz. En önemlisi, sahte haber ekosisteminin Kasım 2016'dan bu yana nasıl geliştiğini ölçmemize izin vererek, seçimden önce ve sonra sahte ve komplo haberl

FİRARİ GİBİ SEVİYORUM SENİ

  FİRARİ Sana çirkin dediler, düşmanı oldum güzelin,  Sana kâfir dediler, diş biledim Hakk'a bile. Topladın saçtığı altınları yüzlerce elin,  Kahpelendin de garaz bağladın ahlâka bile... Sana çirkin demedim ben, sana kâfir demedim,  Bence dinin gibi küfrün de mukaddesti senin. Yaşadın beş sene kalbimde, misafir demedim,  Bu firar aklına nerden, ne zaman esti senin? Zülfünün yay gibi kuvvetli çelik tellerine  Takılan gönlüm asırlarca peşinden gidecek. Sen bir âhu gibi dağdan dağa kaçsan da yine  Seni aşkım canavarlar gibi takip edecek!.. Faruk Nafiz Çamlıbel SEVİYORUM SENİ  Seviyorum seni ekmeği tuza batırıp yer gibi  geceleyin ateşler içinde uyanarak ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi,  ağır posta paketini, neyin nesi belirsiz, telâşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi,  seviyorum seni denizi ilk defa uçakla geçer gibi  İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık,  içimde kımıldanan bir şeyler gibi, seviyorum seni.  'Yaşıyoruz çok şükür' der gibi.  Nazım Hikmet  

YEZİDİLİĞİN YOKEDİLMESİ ÜZERİNE BİLİMSEL SAHTEKÂRLIK

  Yezidiliği yoketmek için yapılan sinsi uygulama… Yezidilik yerine EZİDİLİK kullanılarak,   bir kelime değil br topluluk   yok edilmeye çalışılıyor. Ortadoğuda geneli Şafii Kürtler arasında   Yezidiler   bir ayrıcalık gösterirken adlarının   “Ezidi” olarak değişimi   -mesnetsiz uydurmalar ile-   bir topluluk tarihinden koparılmak isteniyor. Lawrensin “Kürtleri Türklerden   koparmak için bir yüzyıl gerekir dediği gibi.” Yezidiler içinde   bir elli sene yeter gibi. Çünkü Yezidiler kapalı toplumdan yeni yeni açılım gösteriyorlar. En son İŞİD in terör faaliyetleri ile Yezidiler ağır yara aldılar. Birde bu hain plan ile 20 sene sonraki yeni nesil tarihinden kopacak ve istenilen hedef ne ise [?]  o olacaktır.   YÖK tezlerinde bile son yıllarda     Yezidilik, dipnotlarda   varken, temel metinlerde   Ezidilik   olarak yazılması ilmi ve araştırma kurallarına uygun değilken o tezler nasıl ilmi kurullardan geçmiş hayret ediyorum… İlk çıkışında İslami bir yapıya sahip iken, kapalı bir to