BURÇİN GERÇEK
AKINTIYA KARŞI
ERMENİ SOYKIRIMINDA MİRLERE KARŞI GELENLER,
KURTARANLAR, DİRENENLER
iletişim
BURÇİN GERÇEK • Akıntıya
Karşı
BURÇİN GERÇEK 1976 yılında lstanbul'da doğdu. Marmara
Üniversitesi Fransızca Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi
bölümünden mezun olduktan
sonra Strasbourg'da Roben Schuman Üniversitesi'nde gazetecilik yüksek lisansı
yapn. Fransa'da yayım lanan L'Expms dergisi ve Ouest-France gazetesinin lstanbul muhabirliği ile Repair
online dergisinin Türkiye editörlüğünü yürüttü. Le Figaro ve Le Matin gazeteleri ile
L'Hebdo
dergisine haberler yapu. "Ayru Sudan içtik" ve "lstanbul Sokak Köpekleri"
belgesellerinde yönetmen Serge
Avtdikian ile birlikte çalışn. Clark Üniversitesi'nde Holocaust and Genocide
Studies programında doktora yapmaktadır.
1.
2. BASKI 2017, İstanbul
BURÇİN GERÇEK
Akıntıya Karşı
Ermeni Soykırımında Emirlere Karşı Gelenler, Kurtaranlar, Direnenler
iletişim
Nare'ye ve hakkında çok az şey bildiğim, sadece Dersim'e varabilmiş Ermenilerden
birkaç kişiyi evinde
sakladığını öğrenebildiğim
büyük dedem Veli Dede'ye
İÇİNDEKİLER
TEŞEKKÜR....................................................................... 11
GİRİŞ: 19t5'TE
"AKINTIYA
KARşı KovANLARINn İZİNDE 13
Nasıl bir yol izledik?............................................................. 19
Vicdanvarı hatırlamaya dair tuzaklar................................... 24
Terminoloji zorlukları.......................................................... 26
Vicdanlılar: Bir onurlandırma mümkün
mü?....................... 27
1 KONYA VİLAYETİ............................................................ 31
Halep ve Konya Valisi
Celal Bey:
"Bütün dünyadaki düşmanlarımız toplanıp düşünseler
bize bundan büyük fenalık
edemezler. n............................. 31
Abdülhalim Çelebi:
"Tarikatımızın esası insanlığa hizmettir"............................ 47
2 D1YARBEKİR VİLAYETİ................................................... 57
Diyarbekir Vali Vekili Hamid Bey:
Gri sularda
yüzen bir "deli"................................................. 60
Karşı çıkışlarını hayatlarıyla ödeyenler................................ 69
Lice Kaymakamı Hüseyin
Nesimi: "Bir vicdan meselesi" 70
Beşiri Kaymakam vekili
Ali Sabit Es Süveydi:
"Cinayetler o kadar feciydi ki... "............................. 76
Mardin Mutasamfı Hilmi Bey: "Katliama iştirak
edecek kadar vicdansız değilim"......................................... 86
Derik: "Ne yazık ki küçük bir
bölümünü kurtarabildik... ".......................................... 92
Derik Kaymakamı Reşid Bey:
Hüseyin Nesimi'nin öldürülmesinin uyarlanması mı? 95
Midyat Halah köylüleri:
"Biz komşu kalacağız, söz veriyoruz" ................................. 96
Ali Batte: "Devlet Heverkilerin tavrını hiç unutmadı"...... 101
Midyat'ta diğer karşı çıkışlar.................................... 106
Savurlu Vehbi Efendi:
"Hıristiyanlara haksızlık
yapmak günahtır" ...................... 108
Cezire Kaymakamı
Halil Sami........................................... 111
3
KASTAMONU VİLAYETİ............................................... 113
Çelişkili bir portre: Kastamonu
Valisi Reşid Paşa............. 113
Kastamonu Jandarma Kumandanı
İzzet Bey:
"İleride yaptıklarınızdan mesut edileceksiniz"-................ 117
Kastamonu Müslümanları:
"Biz memleketimizde böyle şey istemeyiz"...................... 121
4
SİVAS VtLAYETİ.............................................................. 123
Emir Paşa: "Ne sen insan
incit,
ne kimse seni incitsin"....................................................... 123
Sivas Vilayeti'nin diğer vicdanlıları................................... 129
5
ANKARA VİLAYETİ... ............... ....................................... 135
Ankara Valisi Mazhar Bey:
"Ben valiyim,
eşkıya değilim"............................................ 135
Yozgat mutasamfı Cemal Bey:
"Vicdanımdan gayrı hareket etmem"................................ 141
Yozgat Mevki Kumandanı Salim Bey:
"İnsanlık tarihinin
kaydetmediği facialarla
tarihimiz lekelendi"........................................................... 144
Ankara Vilayeti'nin diğer vicdanlı isimleri
Boğazlıyan Mü�üsü Abdullahzade Mehmed ........
Ankara Orman Başkatibi
Ali Efendi,
..153
....153
Polis Hüseyin Efendi ve Galebe Türkmen kadınları 155
Mehmed Radi Bey: Daimi
muhalif....................... 157
Kayserili Ômer Efendi:
"Yaşananlar o kadar korkunç
ki... "..................... 158
Talas Nahiye Müdürü
Faik Bey.............................. 160
6 MAMURETÜL Aztz VtLAYETİ................................. 163
Dersim Mutasamflığı........................................................ 163
Seyit Ali ve diğer aşiret reisleri:
"Dersim'e kaçan kurtulurdu"................................. 163
idare lbrahim Ağa:
"Devletin çeşmesinden su içmem"............................ 168
Kangozade Mehmed ve Mehmed Ali Ağa:
"insanlarımızı nasıl ölüme
götürürler?"............. 177
Dersim'de diğer kurtarma öyküleri........................ 184
Mamuretül Aziz Vilayeti'nin diğer vicdanhlan................ 187
"Bize bir baba gibi bakh": Kesrikli Mehmet Ağa 187
Malatya Belediye Reisi
Azizzade Mustafa Ağa:
"Böyle şeyler tarihimizde hiç olmuş mu?"............. 191
Karaçanlı Mustafa Ağa ve
Khulevank ağaları.. 192
7 ERZURUM VtLAYETİ.................................................... 195
Anonim bir hikaye: Bagh Efendi...... .................... .. ............... 195
Gumek köylüleri
ve İsmail Ağa'nın harumı..................... 197
Erzurum'da diğer vicdanlılar............................................ 198
8 KÜTAHYA MUTASARRIFLICI..................................... 201
Şaşırtıcı bir istisna: Kütahya Mutasamfı Faik Ali Bey... 201
Germinyanzade Ali Bey ve
Hocazade Rasih Efendi'nin izinde.................................... 204
9
vAN VtLAYETİ.............................................................. 207
Bir eski zaman Mir'i: Tahir Han....................................... 207
Müküs'te bir birlikte
yaşam hayali: Muhtila Bey............. 210
Murat Ağa: "Beni öldürün,
size onları vermem".............. 212
Van Vilayeti'nin diğer vicdanlı/arı.......................... 215
10
Btnts VtLAYETİ........................................................ 217
Reşkotan reisi Heci Mihemede
Miste:
Vahşet bölgesinde bir vaha................................................ 217
Direnişin bedeli:
Tanzeli Osman Ağa................................ 223
Yüz yıl yalnızlık: Temerhane Agaye Sor...................... 225
Bitlis Vilayeti'nde diğer karşı çıkışlar................................ 229
11
DtGER VtLAYETLERDE KARşI
ÇIKIŞLAR........ 233
İzmir Vilayeti..................................................................... 233
Hüdavendigar Vilayeti....................................................... 234
Trabzon Vilayeti................................................................ 236
Adana Vilayeti................................................................... 237
Halep Vilayeti..................................................................... 237
Suriye Vilayeti.................................................................... 239
Der Zor Mutasamflığı........................................................ 241
Musul Vilayeti.................................................................... 247
EKLER............................................................................. 249
BELGE 1: Mazhar
Bey'in Lice ve
Beşiri Kaymakamlarının Katline Dair Raporu....... 251
BELGE 2: Mazhar
Bey'in Lice ve Beşiri Kaymakamlarının Katline Dair Raporuna Ek
Olarak Lice Kazası
Ahz-ı Asker Şube Reisi Süleyman Efendi'nin lfadesi. 255
BELGE 3: Yozgat Mevki Kumandanı ve Şube Reis-i
Esbak
Salim Bey'in ifadesi...................................................... 257
DtzlN.................................................................................. 267
TEŞEKKÜR
Bu çalışma pek çok insanın değerli desteği ve yardımı olma dan mümkün
olamazdı. Araştırmanın başından itibaren tavsi yeleri ile yol gösteren, pek çok arşiv belgesine
ulaşmamı sağla yan ve beni cesaretlendiren Raymond Haroutioun Kevorkian'a ne kadar
teşekkür etsem azdır. Değerli yorumlan, çalışmayı ta mamlamamı mümkün kılan desteği ve
ulaştırdığı pek çok kay nak için hocam Taner Akçam'a özel olarak teşekkür
etmek is terim. Ömer Türkoğlu'nun eşsiz katkılan ve dostluğu sayesin de bu
çalışma Osmanlı arşivi belgeleriyle
zenginleşebildi. Kısa süre önce kaybettiğimiz
sevgili Christian Varoujan Artin Erme nice kaynaklarda bulunan pek çok
tanıklığa dikkatimi çekmiş ve çevirilerini yapmıştı. Varoujan'ı özlemle anarak
kendisine ve eşi Brigitte'e teşekkür
etmek isterim.
Nubarian Kütüphanesi'nde büyük bir nezaketle araştırmama yardımcı olan
Boris Adjemian ve Mgirditch Basma'ya, Paris'te Ermeniceden çeviriler için
Krikor Tavitian'a, önerileri, paylaş tıkları kaynaklar ve dostlukları için
Yetvart ve Payline Tomas yan'a, katkıları için Osman Kavala'ya, Midyat'ta araştırma
için seferber olan ve eşsiz bilgiler aktaran
lskender Debbaso ve Yu hanna Aktaş'a, bu konuları Elazığ'da kimseyle
konuşamayız di ye düşünürken yolumuzu
aydınlatan Mustafa Balaban'a, bölge-
lerinin tarihine dair değerli bilgi ve yorumlarını paylaşan,
ta nıklıklara ulaşmamı sağlayan lstanbul'da lbrahim Karakaya ve Cemal Taş'a,
Dersim'de Hasan Güngör ve ailesi ile Cafer De mir'e, Ankara'da Ahmet Yeşil'e,
Van'da Kadri Salaz'a, Muş'ta Armen Galust'a, Kütahya'da Ali Kehribar'a,
Derik'te Eyüp Gü ven ve Serdar Öcal'a, Nusaybin'de Şerefhan Ciziri'ye,
Diyarba kır'da Şeyhmus Diken, Nezire Cibo, Lal Laleş ve Mihdi Perin çek'e ne kadar teşekkür etsem azdır.
Vakit ve enerjilerini sefer
ber eden, hiçbir yardımı esirgemeyen ve çalışmamı teşvik eden
dostlarım Ali Açıkgöz, Ayşegül Sönmezay, Ahmet Çılgın, Ze inab Zaza Gain,
Sophie Balabanian, Claire Guidicienti, Selvin Canbeyli Arıhan, Antoine Agoudjian
ve Serge Avedikian'a iyi ki varsınız diyorum. Desteği için ayrıca annem Nurhan Ger
çek'e teşekkür ederim.
Araştırma henüz proj e halindeyken ödüllendiren ve cesa
ret veren Hrant Dink Vakfı'na ve destekleriyle çalışmamı hız landırma
imkanı sunan Raoul Wallenberg Vakfı'na şükranları mı sunarım.
Soykırımdan hayatta kalanlar ve kurtaranlarla
ilgili araştır maların hayata geçmesini Hrant Dink'in ne kadar çok istediği
ni biliyorum. "Aynı Sudan lçtik" belgeselini Serge Avedikian ile kendisine izletme imkanımız
olduğunda bu yüzden bu ka dar çok heyecanlanmıştı. Bu kitabın tamamlanması bu
anlam da ona karşı da borcumdu.
GİRİŞ:
1915'TE "AKINTIYA KARşI KOYANLARIN" İZİNDE
Armine
Guleserian: Ben de size çok basit bir soru sormak istiyorum. Sizin de benim
kadar dürüstçe cevap vereceğini zi umarım.
Armine Guleserian ayağa kalkar ve sandalyesini gösterir.
Armine Guleserian: Buraya otur, olur mu?
Erdo{Jan Türkyılmaz: Neden?
Armine Guleserian: Kendini benim yerime daha iyi koya
bilmen için.
Erdo{Jan Türkyılmaz: işte. Şimdi senin yerindeyim.
Armine Guleserian: Şimdi bana bak.
Erdo{Jan Türkyılmaz: Sandalyene, senin yerine oturdum.
Sor ne soracaksan.
Armine Guleserian: 1915'te Ermeni olmak ister miydin?
-Sessizlik-1
Michel Beretti'nin Ermeni soykırımını reddeden karakteri
Erdoğan Türkyılmaz gibi, Türkiye'deki pek çok insan için "1915'te Ermeni olmak ister
miydin?" sorusu beklenmedik ve sarsıcı, ancak inkar ettikleri gerçeklere
karşın, cevabının "Ha yır" olduğunu bildikleri, en azından
sezdikleri bir sorudur.
1915'te Ermeni olmak kadar olmasa da, Ermenilerin maruz
kaldıklan tehcir ve katliamlara karşı çıkmak da büyük riskler
La nuit oiı on a pisse par-dessus lafrontiere, Tiyatro
oyunu, Michel Beretti, 201 1.
banndınyordu. Her gün evlerinin önünden götürülen insanla
nn potansiyel ya da halihazırda "hain" ve "düşman
işbirlikçi si" olarak
gösterildiği bir zamanda vicdandan söz etmek
"mil li mefkure" ve "vatanın selameti"ni hiçe
saymak anlamına ge liyordu . Böylesi bir tutum devlet görevlileri için görevden
alın mayı ya da memuriyetten atılmayı, kimi durumlarda ise öldü rülmeyi göze
almak demekti. Ellerinde çoğunlukla kendilerini ve ailelerini koruyacak hiçbir
dayanak olmayan sivil insanlar için durum daha da tehlikeliydi. Mahmut Kamil Paşa'nın
em ri başlarının üstünde Demokles'in kılıcı gibi sallanıyordu:
"Bir Ermeni'yi koruyacak Müslüman'ın idam edilmesi ve hanesinin yakılmasına"2
yönelik emrin uygulanması için kimi durumlar da devlet denetimine bile gerek yoktu. Soykırıma katılan -özel likle
aşiret liderleri ya da büyük aileler gibi- kimi sivil kesimler böylesi bir itaatsizliğin
cezasını kendi elleriyle vermekten çe kinmeyeceklerdi.
Yaratılan bu korku ortamına, Ermenilerin katline lslami
kı lıflar uydurarak meşruluk kazandırma çabalarına ve ciddi ya şamsal risklere
karşın, en şiddetli
katliamlann yaşandığı bölge ler dahil olmak üzere, 1915'te her vilayette emirlere karşı ge lerek
Ermenileri ölüm yolculuğundan kurtarmaya çalışan dev let memurları, din
adamları, aşiret reisleri, köy ağaları ve sıra dan insanlar oldu.
Bugün çoğunun isimleri unutulmuş, ailelerinin
bile hikaye lerinden bihaber olduğu, kimileri bir mezardan bile yoksun,
yaşadıklan ya da görev yaptıklan kurumlann, şehirlerin belle ğinden silinmiş
yüzlerce insan, farklı motivasyon ve yaklaşım larla 1915'te vicdanlı bir
tavır sergilediler. Ermeni soykırımın da emirlere karşı gelenlerin en sembolik
isimlerinden biri olan Konya Valisi Celal Bey'in deyimiyle
"binlerce masum çocuk,
2 Tehcir ve Taktii, Divan-ı Harbi Orfi Zabıtları, Vahakn N. Dadrian, Taner Ak
çam, s. 64, lsıanbul Bilgi Üniversitesi Yayınlan, 2008, lstanbul. Aynca
gazete lerde "Her kimin yanında, evinde, bahçesinde Ermeni muhaciri var
ise hükü mete ihbar etsin, yoksa
muhacirler ile beraber onlar da sürülecektir" ibaresini taşıyan ilanlar yayınlanıyordu. Enkerı! Vukuatı,
Simon Arakelyan, s. 160, 1921 , lstanbul.
Ermenice harflerle Türkçe yazılmış bu esere ulaşabilmemizi henüz yayınlanmamış transkripsiyonu bizimle paylaşan Aras Yayınlan'na borçluyuz.
kabahatsiz ihtiyar, aciz kadınlar, kuvvetli gençler" bir "kan ce reyanı
içinde yokluğa doğru" giderken "elleriyle, tımaklanyla" akıntıya
karşı durdular.3
Ermeni soykınmı sırasında kurbanlara yardım elini uzatan kişiler arasında konumu
itibariyle katliamlardan kurtulabil miş Hıristiyan Osmanlı vatandaşlan olduğu gibi çok sayıda ya bancı diplomat, doktor, misyon temsilcisi ve eğitimci gibi ki
şiler de mevcuttu. Müslüman ya da Osmanlı vatandaşı olma yan bu kurtancılar yukanda
sözü edilen katliamlan meşrulaş tırma söyleminden
büyük ölçüde azade olabilmeleri itibariy le harekete geçme potansiyelleri daha yüksek
kişilerdi.4 Bu ki şilerin bir kısmının
öykülerine de yer yer değindik. Ancak bu çalışmada esas olarak meşrulaştırma söyleminin birebir hedefi olan, farklı etnik (Türk, Kürt, Çerkes, Arnavut,
Arap ... ) ve dini aidiyetleri olmakla birlikte
"millet-i hakime" diye tabir
edilen Müslüman nüfusa dahil
sayılan kurtarıcıların izlerini sürdük. 5 Bu
kişilerin hikayelerinin gün yüzüne çıkanlması hatıraları na yönelik
gecikmiş bir saygıdan daha fazlasına
kapıyı aralıyor. Mensubu oldukları toplumun yöneticilerinin bir dönem cina yet işlemiş ve bu vesileyle zenginleşmiş, hatta Cumhuriyet'in bu suçların inkarı
üzerine inşa edilmiş
olabileceğini sorgula makta
zorlanan Türkiye toplumuna Ermeni soykınmıyla yüz leşmenin başka bir
yolunu gösteriyor. "O
dönem dahi hayatla nnı riske atarak bu cinayetlere karşı
çıkanlar varsa bugün ne
den hala kendimizi
suçlularla özdeşleştirip tarihi sorgulamak
tan kaçınıyoruz?" sorusunu sormayı
mümkün kılıyor. Soykı rımın birinci
derecede sorumlularının günümüzde hala kah raman addedilerek onurlandınldığı -caddelerin, ilkokulların
3
er. infra s. 31.
4 Yabancı diplomat ya da misyon temsilcisi olmak
bu söylemlerden tamamen sıynlmayı
mümkün kılmıyordu. Örneğin Rössler ve Holstein gibi Alman kon solosları katliamları durdurması için
üstlerini harekete geçirmeye çalışırken kimi
mevkidaşları ve bazı misyon temsilcileri Ermenilere ittihat ve Terakki hükumetinin gözünden bakıyorlardı. Malatya'da Hans Bauernfeind'in tavrı bu durumun
tipik örneklerinden biridir. cf. infra s. 191- 192.
5 Bu kısıtlamamıza bir istisna Ezidiler oldu.
"Millet-i ha.kime"ye dahil sayılma
malarına karşın çalışmada onların da kurtarma çabalarına yer vermeyi
tercih ettik.
isimlerini taşıyabildiği, adlarına komiteler kurulabildiği- bir
memlekette vicdanlı tavır sergileyenleri hatırlamak üzerinde oturduğumuz
"yalan dağlarının"6 büyüklüğünü ortaya koyma fırsatını veriyor.
191 5'te vicdanlı tavır
sergileyenler Türkiye toplumuna
sade ce pozitif modeller üzerinden Ermeni soykınmıyla yüzleşme nin
yollarını sunmakla kalmıyorlar. Aynı zamanda hangi du rumlarda sıradan insanlar
caniye dönüşebilir, en zor koşullar da direnmek ve insanlığını korumak nasıl
mümkün olabilir so rulannı sormamızı sağlıyorlar. 1915'te kimi zaman
ölümü gö ze alarak emirlere karşı gelenler, ilk anda düşünülebileceği nin aksine, kahraman ya da üstün insanlar değildiler. Kimile
ri için yaşananlar insani açıdan kabul edilemez iken, diğerle rinin dini
inançları böylesi bir muameleyi yasaklıyordu. Bazı lan ise Ermenilerin bu
şekilde katledilmelerinin memleketleri ya
da bölgeleri için ekonomik, sosyal ve kültürel
bir felaket ol duğunu düşünerek karşı çıkıyordu. Kimi aşiretleri devlete ka fa tutmaya yönelten söz konusu
Ermenilerin "kendi Ermenile ri" , yani aşiretlerinin üyesi, ya da
en azından hakimiyetleri al tında yaşayanlar
olmalarıydı. Bu durumda belirleyici olan ken dilerine emanet edilmiş/sığınmış
gördükleri kişileri ne olursa olsun kimseye teslim etmemek üzerine kurulu bir
tür şeref ve itibar anlayışıydı. Kimi insanlar tanıdıkları , hemen yanı başla rında yaşayan insanları kurtardılar, kimileri ise hiç
tanımadık ları kişilere kapılarını açtılar, onlar için bazen devlet güçleriyle karşı karşıya geldiler.
Motivasyonları ne olursa olsun, içlerin de hayranlık uyandıracak bir
hakkaniyet duygusu ve cesaretle davrananlar olsa da, bu kişilerin hiçbiri
"süper kahramanlar" değildi. Etik değerler, vicdan, merhamet, yahut
empati duygu lan açısından diğer
insanlardan üstünlükleri yoktu. Tıpkı soy kırıma küçük ya da büyük ölçekte
katılan, emirleri harfiyen ye rine getiren kişilerin -aralarında bu tanımlara uyan çok sayıda
6 Kıbnslı gazeteci-yazar Sevgül Uludağ'a göre Türkiye
üç meseleye dair "yalan dağlan"
üzerinde kuruludur: Ermeni soykınmı, Kürt meselesi, Kıbns sorunu. Kendisiyle bu ifadeyi kullandığı ve 2004 yılında yaptığımız söyleşimizden bu yana devletin üç meseledeki tutumunda
önemli değişiklikler olsa da "yalan dağları"
toplumun azımsanamayacak bir kesimi için yerli yerinde duruyor.
kişi olsa da- tamamının cani, psikopat ya da sadist olmadıkla
n gibi.7 Hatta kimi soykınm
uygulayıcıları bu kararın
kaynak landığı ideolojiye, dünya görüşüne yakın değildiler.
Holokost sırasında çok sayıda memur, asker ve polisin bir kapana kısıl
mışçasına otoriteye boğun eğmekten başka bir çare göremeden
-tabii kendilerini mazur gösterecek psikolojik kaçışlar
bula rak- emirleri yerine getirdiğini gösteren çalışmalar soykınma iştirak
etme ve direnmede hangi faktörlerin rol oynadığını an lamada bize ışık
tutuyor.8
Stanley
Milgram Holokost'un nasıl mümkün olabildiğini an lamak için yola çıktığı
deneylerinin standart versiyonunda de neklerin % 65'inin -kimileri
son derece rahatsız
olsalar ve bu nu dile getirseler dahi- zalim emirleri
yerine getirdiğini tespit etmişti. Otoriteye itaat
etmeye ne kadar meyilli olduğumuzu çarpıcı bir şekilde
ortaya koyan Milgram deneyi hangi durum larda
direnişin yollarının açıldığını da örneklerle gösteriyor. Deneyin farklı
versiyonlarında sıradan insanların zalim uygu lamalarda
bulunmayı kabullenmesi ya da direnebilmelerinde çeşitli etkenlerin belirleyici olduğunu görüyoruz: kurbanla ve
otorite figürüyle aramızdaki mesafenin niceliği, emirleri veren otoritenin "iyi bir dava uğruna" (vatanın selameti, bilimin
iler lemesi gibi. .) hareket
ettiğini iddia etmesi
ve algılanan presti ji, emirleri
veren kişilerin "tüm
mesuliyeti üstlendiklerini" ifa de etmeleri, otorite temsilcileri arasında çatışma olup olmadı
ğı ve en önemlisi emirlere
başka karşı gelenlerin varlığı ya da yokluğu bu hususta kritik rol
oynuyordu. 9 Örneğin denek kur banla aynı odadayken emirleri yerine getirmeye en zalim nok taya kadar devam
etme oranı % 40'a, kurbanın elini tutarken ve otorite figürü odadan ayrılınca
ise % 20'ye düşüyordu. Dene ğin emirlere
karşı gelen iki başka kişinin
varlığına şahit olma-
7 Stanley Milgram deneylerinde zalim emirlere
uyanlann kurbanlann acılanna kayıtsız
olmadıklarını, deneklerin sadece % S'inin sadist eğilimler gösterdiğini ortaya koyar. Obedinıce ıo Auıhoriıy, Stanley Milgram, 1974.
8
Bu konuda çok
detaylı bir analiz için: Un si fragik
vemis de l'humaniıe. Banaliıe du mal, banaliıe du bien, Michel
Terestchenko, Editions La Decouverte,
2007, Paris.
9 lbidem, op.cit, s. 123-134.
sı durumunda son noktaya
kadar itaat oranı % lO'a iniyordu. Ancak
başka kişilerin deneğin yanında olduğu ve onlann tama men emirlere uyma taraftarı olmalan halinde deneğin emirleri yerine getirme oranı % 92,S'e
çıkıyordu. Özellikle de kendile
rinin "yasal hiçbir sorumluluğunun olmayacağı" temin edilir
se denekler en zalim noktaya kadar emirleri yerine getirmekte kendilerini özgür hissediyorlardı.
Ermeni soykırımında emirlere karşı gelen ve katliamlara en gel olmaya çalışanların
hikayelerini bu bilgilerin ışığında de ğerlendirmek gerekiyor. Örneğin -kimi
kaynaklarca hatalı bir şekilde "kurtarıcılar" arasında
sayılan- Erzurum Valisi Tah
sin rahatsızlığını dile getiren ama yine de emirleri uygulamaya devam eden
Milgrarn deneklerinin tipik bir örneğidir. Talat'ın "Ermenileri
mesuliyet-i maneviye ve maddiyesi bana ait olmak üzere imha ediniz"
beyanında bulunmasının Milgram deneyi nin ışığında itaati arttırmada rol oynadığını kuvvetle varsayabi liriz.10 Aynı şekilde mülki
amirlerin işinin tehciri organize et mek ve
kafileleri yola çıkarmaktan ibaret
olabildiği kimi yerler de itaat
oranı daha yüksek iken, Diyarbekir Vilayeti gibi tehcire gönderilenleri bekleyen feci
sonu çok sayıda kişinin gözleriy le
gördüğü yerlerde karşı çıkışlann sayısı da artıyordu. Emirle re karşı
gelenlerin kendileri gibi harekete geçen başka kişiler den güç almalarına dair
ise Yozgat Mutasarnfı Cemal ve Yoz gat Mevki
Kumandanı Salim'in hikayesi en çarpıcı örnekler den biridir.
Elbette bu verilerle hiçbir koşulda insanlık suçu
işleyenlerin sorumluluğunu azaltmak ya da onlan mazur göstermek müm kün değil.
Kaldı ki Ermeni soykırımına iştirakin sadece insa noğlunun otoriteye itaat
eğilimi ve birtakım çevre koşullanyla özetlenemeyecek kadar karmaşık
motivasyonlarla sağlandığını biliyoruz. Ancak
nasıl şartlarda sıradan insanların caniye dönü
şebildiklerini ve hangi koşullann
direnişe el verdiğini anlayabi
lirsek, geçmişin tekrarlanmaması için ders alabiliriz.
1O 11 Aralik l 918'de Sabah gazetesinde yayınlanan Talat'a ait tarihi belirtilmemiş
telgraf. Tehcir
ve Taktii, Divan-ı Harbi ôrfi Zabıtlan, Vahakn N. Dadrian, Ta ner
Akçam, op.cit. s. 242.
Nasıl bir yol izledik?
Ermeni soykırımının kurbanlan da, emirlere karşı gelerek
on ları kurtarmaya çalışanlar da, belki bir-iki istisna dışında, ar tık hayatta
değiller. 11 100 yıl önce yaşanmış, üzerinde konuş manın kısa
süre öncesine kadar Türkiye'de tabu olduğu bir me seleye dahil olan kişilerin izini
sürmek çoğu zaman samanlık ta iğne aramaya eşdeğerdi. işe önce
"iğnelerin" yerine dair bi ze ipucu verebilecek kaynaklan taramakla
başladık. Soykırım dan hayatta kalanların tanıklıklanna atıfta bulunan
araştırma lar bu konuda bize çok yol
gösterdi. Onlardan yola çıkarak ta
nıklıklann tam metinlerine ulaşmaya
çalıştık. Paris'te Nubarian Kütüphanesi'nde yer alan ve Andonian'ın topladığı
tanıklıklar, anlatıcılan artık hayatta
olmasalar da, bu hikayeleri adeta birin ci ağızdan dinleyebilme imkanı sağladı.
Benzer şekilde hayatta kalan Ermenilerin yerleştikleri ülkelerde memleketlerine
ya da tehcir günlerine dair yayınladıktan anı kitaplan da bugüne ka dar bilinmeyen isimlerin ortaya çıkmasını
sağladı. Marsilya'daki Aram Derneği arşivlerinde başka dillere
çevrilmemiş Ermenice anı kitaplanna ulaşabildik. ittihat ve Terakki
yargılamalannın iddianameleri, karar suretleri, oturum kayıtlan ve mahkemeye
sunulan ifadelerden bölümler
de emirlere karşı gelen kişilerle il gili çok sayıda bilgi içeriyordu. Bu konuda yine Nubarian
Kü tüphanesi'nde yer alan ve o dönem davalan
yakından takip eden Renaissance
gazetesinin arşivlerinden yararlandık.
1915'te gö revde bulunan üst düzey Osmanlı
memurlan, ya da eşraftan ki şilerin anılan, aynca çeşitli ülkelerin
diplomatik temsilcilerinin, misyon kuruluşlarının yazışmalan pek çok detaya bizi ulaştırdı.
ikinci ağızdan tanıklıklar, aile hikayeleri ve bunlann yer aldığı yayınlar da
bizim için önemli bir kaynak oluşturdu.
11 Yazar Chris
Bohjalian Çüngüş'te 201 3'te tanıştığı 98 yaşındaki Asiya Hanım'ın
soykınmdan hayatta kalan "bir avuç" kişiden biri olduğunu
yazar. The Lası of
the Annenian Genocide Survivors, Chris Bohjalian, The Armenian Mirror-Spec tator, 22.06. 2013. Hürriyeı'ten Cansu Çamlıbel'in 2010
yılında Nice'te röpor taj yaptığı ve
yeni doğmuş bir bebekken Konya Valisi Celal Bey'in kendisi ve ailesini kurtardığını anlattığı Dr. Şabuh
Gedik ne yazık ki Nisan 2014'te haya ta gözlerini yıımdu.
Kimi kişilere dair hikayeleri saha çalışması için gittiğimiz yerlerde
keşfettik. Özellikle Kürt bölgelerinde nesilden nesile aktarılmış pek çok
kurtarma öyküsü dinleme imkanımız oldu. Kritik soru şuydu: Her "Bizim aile
de Ermenileri korumuş" ifa desini veri kabul edebilir miydik?
"Vicdanlılar" olarak adlan dırdığımız kişiler tehcir ve katliamlara karşı
çıkan ve ölümle ri doğrudan ya da dolaylı bir
şekilde önlemeye çalışan,
yahut karşı duruşlarını ifade eden kişilerdi. Çıkar amacı taşıyan
tır nak içindeki "korumalar" , yani bir menfaat karşılığında sunu lan yardımlar, soykırımdan hayatta kalan çocuk ve kadınların çoğu zaman zorla Müslümanlaştırılarak ev içinde işgücü ola
rak kullanılmaları ya da evlendirilmeleri, zaten tanımımız dı şındaydı.12
Ancak ilk bakışta gerçek bir kurtarma hikayesi
gibi görünse
ler de tüm tanıklıkları (ister yazılı, ister sözlü
anlatıma dayan sın, ister hayatta kalan Ermenilerin, ister Müslümanların ta
nıklıkları olsun) sıkı bir incelemeye tabi tutarak, yazılı ve söz lü farklı
kaynaklarla karşılaştırarak doğrulatmaya çalıştık. Er meni Patrikhanesi'nin
İttihat ve Terakki yargılamaları öncesin de oluşturduğu her vilayette tehcir ve katliam sorumlularını sı ralayan listeleri elimizdeki isimlerle
karşılaştırdık. Kimi kişi-
--
12 Müslümanlaştırmayı ancak her iki tarafın da bunun geçici olarak bir saklanma aracı olduğunu kabul
ettiği, dışanya verilen bir görüntüden ibaret
olduğu, ger çek bir din değiştirme ve dinin
gereklerini yerini getirme baskısı kurulmadığı
zaman bir kurtarma olarak kabul ettik.
Katliamdan kurtardığı ya da yetimken sahip
çıktığı küçük yaştaki bir çocuğu kendi evladı gibi yetiştirenleri de -ger çek aileye dönüş ya da onlarla
kurulan ilişkiler engellenmediği, esir ya da işgü
cü muamelesi yapılmadığı sürece-
aynı şekilde vicdanlı tavır sergileyenler ara sında
değerlendirdik. Taner Akçarn'ın
işaret ettiği, varlıklı Enİleni ailelerin ço cuklannı evlat edinenlerin ailenin mallarına sahip olmalarını sağlayan düzen
leme sonrasında çocuktan bir zenginleşme aracı olarak kullananlar bu tanımın dışındadır. Soykınmın Yapısal Bir Unsuru Olarak
Asimilasyon ve Zorla Müslü manlaştınna, Taner Akçam, Müslümanlaş(tınl)mış Enneniler Konferans Tebliğ leri, s. 131- 143, Hrant Dink Vakfı Yayınlan, 2015,
lstanbul. Akçarn'ın bu ko nudaki
tebliğini sunduğu konferansın dinleyicileri arasında yer alan ve sunum sonrasında görüşme imkanı bulduğumuz Diyarbakırlı G.T.'nin "Şimdi her şe yi anlıyorum.
Yıllarca bizi bu kadar hor gören, sevmeyen insanlann neden
kur tardıklannı, evlat edindiklerini
anlamaya çalışmıştım. Dernek sebebi buymuş" sözleri bu türden "kurtarrna"lann gerçek sebebinin
menfaat bekleyen kişilerce titizlikle saklandığına ve yarattığı travmalarının etkisinin günümüze kadar sü
rebildiğine bir örnektir.
G.T. ile görüşme, Kasım 2013, lstanbul.
lerin, ulaşabildiğimiz durumlarda, 1915 öncesi ve sonrasında ve özellikle de Cumhuriyet dönemindeki
tutumlarım incele dik. Bu kapsamda
ittihatçılarla soykırım konusunda ters düş müş kişilerin önemli bir kısmının
Milli Mücadele ve Cumhu riyet döneminde de hakim güçlerle yıldızlarının barışmadığı nı
gördük. Bunun önemli sebeplerinden biri ittihatçı kadrola rın bu süreçte
işbaşında olmasıydı. Kimi
kişiler sırf bu sebep le Mustafa
Kemal'in örgütlediği mücadeleden uzak durdular ve Cumhuriyet döneminde
"hain"likle suçlandılar. Ancak tersinin söz konusu olduğu durumlar da
mevcuttu. Konya Valisi Celal Bey gibi tehcir ve katliamlara en yüksek perdeden
itiraz eden bazı kişiler ülkenin işgal altında olmasına tepki duyarak Mus tafa
Kemal'le bağlantıya geçti ve
mücadeleye katıldı. Ancak ba zıları
için bu durum dahi devlet tarafından "güvenilmez"
adde dilmelerinin önüne geçemedi.
Ermeni soykırımında emirlere
karşı gelenler, kurtaranlar ve
direnenler hayatlarını
ya da kariyerlerini sadece 191 S'te riske atmamışlardı. Cumhuriyetin ilk
yıllarını görebilmiş olanların önemli bir kısmı
yeni rejim tarafından da zulme uğradılar. Ara larından pek azı hükümetle
uzlaşmanın bir yolunu bulabildi. Ermenilerin katline karşı çıkışlarının
bedeli çoğuna yıllar son ra dahi çok farklı şekillerde ödetildi. Bu kişiler
siyaset bilimci Barış Ünlü'nün son derece isabetle tanımladığı gibi
"Türklük sözleşmesi"ni ihlal etmişlerdi:
Bu metaforik sözleşmeye göre, Ermenileri tasfiye işine
görev verilen bütün Müslümanlar katılacaktı; katılmayanlar ise ebe diyen susacaktı. Buna karşı çıkılmadığı takdirde, Ermenilere
ve Rumlara yapılanlardan bahsedilmediği sürece, Müslüman kişi potansiyel olarak burjuva, hakim, general, profesör, top
rak sahibi, sendikacı, gazeteci, öğretmen vs. olabilecekti. Karşı çıkıldığı takdirde
ise, sözleşme dışına atılacaktınız; hiçbir ye
re gelemeyecektiniz ve başınıza bir sürü bela gelecekti. Söz leşme, yazılı olmasa da açıktı. (. .. ) Şeyh Said isyanından son ra sözleşmeye yeni bir madde eklendi.
Ermenilerden konu şulmadığı gibi, Kürtlerden ve Kürtlere yapılanlardan da kim-
se söz etmeyecekti. Söz etmezseniz, her türlü başarıya
ulaşabi lirdiniz
hayatınızda, kendiniz ve aileniz için. Eğer söz ederse niz, siz ve aileniz
bittiniz demektir. lşte değiştirilmesi teklif da hi
edilemeyen asıl maddeler bunlardır Cumhuriyet tarihinde. (. .. ) Siz lslami ve Türklük sözleşmelerini aktif olarak imzala mamış
olabilirsiniz. Yani Ermenileri ve Kürtleri sürmemiş, öl dürmemiş
olabilirsiniz, ya da onlardan geriye kalan mal mül ke konmamış olabilirsiniz.
Eğer sözleşmeyi pasif olarak izle mişseniz, yani sözleşmeye ses
çıkarmazsanız, sözleşmeye da hilsiniz. Ve sözleşmenin her türlü imtiyazından yararlanabilir siniz. Aktif olmak şart
değil, pasif katılımcı da
olunabilir. lş te bu sözleşme, Türkiye'deki sınıf yapısının, burjuvazinin, res mi ideolojinin, yargının, sosyal bilimlerin üzerinde yükseldi
ği ve onu
sürdürdükleri kurucu anlaşmadır. (... )Türkiye tari hinin ve bugününün en önemli ve en açıklayıcı meselesidir.13
Tanıklıklarda geçen isim, görev, yer ve zamanlan mümkün olduğunca
Başbakanlık Osmanlı Arşivleri'ndeki belgelerle te yit etmeye çalıştık. Özellikle ikinci ağızdan aktanlan
hikayeler de -bazen olaylan bizzat yaşayanlann dahi- zaman ve kişileri
karıştırabildiklerini, devlet memurlarının görevlerini tam bile mediklerini
gördük. Osmanlı Arşivleri'nde karşımıza çıkan ba zı belgeler kimi kurtarma
hikayelerinin sanıldığı gibi olmadığı
nı, örneğin bir imalathanede Ermenileri işe alarak kurtaranla rın bunu kendi
inisiyatifleriyle değil, aldıkları bir emir üzerine yaptıklarını ortaya koydu.
Tüm bu teyit çabalarının sonucunda vicdanlı tavır sergile
yenler arasında saydığımız isimlerle ilgili daha fazla bilgiye, re simlere ve kişisel detaylara ulaşmak için
ailelerinin izini sür dük. Elimizde
sadece bir kişi ya da yer ismi bulunduğu kimi durumlarda aradığımız tam
anlamıyla bir "Sarı Çizmeli Meh met Ağa"ydı. Türkiye'deki yerleşim
yerlerinin büyük çoğun luğunun isimlerinin değiştirilmiş olması, kimi
durumlarda ay nı bölgede ya da görevde
aynı isimde çok sayıda kişinin
varlığı,
13
"'Türklük
Sözleşmesi' Anayasanın Üstünde", Banş Ünlü ile söyleşi, Ferda Ba lancar, Agos gazetesi, 22.03.2013.
ya da kişi isimlerinin yanlış telaffuzla aktarılması ek
güçlükler oluşturdu. Bu konudaki engelleri aşmak için bulunduktan böl gelerde yerel tarih çalışması yapanlara ya da
yaşlan itibariyle o döneme dair hikayeleri büyüklerinden dinleyebilmiş kişilere
ulaştık. Bazı kişilerin ailelerine dair bir ize ulaşmak için Cum huriyet ve Milliyet gazetelerinin arşivlerinde ölüm ilanlarını ta radık. Bu ilanlarda yer alan akrabalık ilişkileri
bilgileriyle, çoğu zam�n bulmaca çözer gibi, günümüzde yaşayan aile üyelerini tespit etmeye
çalıştık. Kimi kişiler için çabalarımız sonuç ver medi, ama çok sayıda kişinin
aile bilgisine ulaşabildik.
1915'e dair hafızanın dün yaşanmışçasına canlı olduğu Kürt bölgelerinin dışında,
vicdanlı tavır sergileyenlerin aile üyeleri nin çoğu dedelerinin bu yönünden
habersizdi. Çok sayıda ki şi,
özellikle devlet görevlilerinin torunları, aile büyüklerinin 1915'teki tavrını bizden öğrendiler.
Dedeleri bu konuyu aile içinde hiç paylaşmamıştı. Bu durumu sadece dönemin otoriter aile yapısı
ya da söz konusu kişilerin alçakgönüllülüğüyle açık lamak güçtür.
Ermeni soykırımının uzun yıllar tabu sayıldığı bir toplumda tehcir ve katliamlara
karşı çıkanların maruz kal dıkları muamele
de tabuya dahildi. Aile içinde
bu konuya da ir örülen sis perdesini kalınlaştıran başka bir
faktör ise soykırı ma karşı çıkan bazı
kişilerin daha sonraki dönemlerde
kendile rini 150'likler listesinde bulmalarıydı. 1915'te "hain" ilan edil meleri yetmemiş, Cumhuriyet için de "persona non grata" olu
vermişlerdi. Bu kişilerin ailelerinden Türkiye'ye dönebilenlerin bazılarının bu
zor dönemleri kişisel tarihlerinden silerek yeni nesilleri bir ayrımcılığa
maruz kalmaktan korumaya çalıştıkla rı
anlaşılmaktadır.
Kürt bölgelerinde ise, Batı'nın aksine,
bu konuya dair en
ufak
ayrıntıların bile -sadece aile üyeleri tarafından değil,
çoğu za man tüm bölge halkınca- dünmüş gibi hatırlandığını görebi liyoruz. Bu
sebeple bu bölgelerde çok kolay ilerleyen ailelere ulaşma çabamız Batı
şehirlerinde aynı karşılığı bulamadı, hat ta çoğu zaman "Ermeni"
kelimesini telaffuz ettiğimiz anda
ka pılar yüzümüze kapandı. Bizimle görüşmeyi reddeden aile üye lerine rastladık.
Vicdanhlan hatırlamaya dair tuzaklar
Emirlere karşı gelenleri hatırlamak Ermeni soykırımıyla
yüz leşmek için yeni kapılar aralasa da birtakım tuzaklar da içeri yor. Bu
tuzaklardan ilkini -sanki soykırım kurbanları bilinme yen bir doğal felaket
ya da uzaylı istilası sonucu
buharlaşmışlar gibi- olayları ve sorumluları örtbas ederek sadece
kurtarıcıla ra yoğunlaşmak teşkil ediyor. Bu yaklaşımının işaretlerini son
yıllarda Türkiye'de hükümet düzeyinde görebilmek mümkün. 2009-2014 yılları
arasında Dışişleri Bakanlığı, ardından Mayıs 201 6'ya kadar
Başbakanlık görevini yürüten Ahmet Davutoğlu ve ekibi "Ermenilerin acısını anlıyoruz, ama Türkler de acı çek
ti" diye özetlenebilecek "Adil Hafıza" kavramını ortaya atarak
bu yönde girişimlerde bulundu. Davutoğlu'nun görev süresi boyunca "Adil
Hafıza" ismini taşıyan web
sitesi ve sosyal med ya hesaplarından kurtarıcılara dair çok sayıda paylaşım yapıl
dı. 14 Bunlar çoğu zaman hatalı ve çarpıtılmış hikayelere daya
nan, kurtarıcıların da bu girişimleri sebebiyle
hayatlarının ce henneme çevrildiğini ıskalayan ve her şeyden önemlisi bu ki
şilerin Ermenileri nasıl bir felaketten kurtarmaya çalıştıklarına ve bunun
sorumlularına dair tek kelime etmeyen paylaşımlar dı. Davutoğlu'nun görevden ayrılmasıyla birlikte şimdilik sona ermiş
gibi görünen bu girişimin ileride canlandırılmayacağın dan ve tekrar kurtarıcılar konusunun suiistimal edilmeyeceğin den emin olmak
ne yazık ki mümkün değil.
Vicdanlıları hatırlamaya dair başka bir tuzak, hükümetin
yaklaşımından bambaşka bir noktadan
hareket etse de, sonuç lan itibariyle benzer suistimallere yol açması söz
konusu olan ve kimi Kürt entelektüellerinin benimsediği "Kürtler hükümet
tarafından kullanıldı, zaten büyük kısmı da Ermenileri koru du" söylemidir. Bu çalışmada Ermeni
ve Süryanileri korumaya çalışanlara dair hikayelerin büyük çoğunlukla Kürt
bölgelerine ait olduğu görülebilir. Bu durumda Kürt bölgelerinde 1915'e
14 Adilhafiza.org web sitesi Davutoğlu'nun
başbakanlıktan ayrılmasından sonra yayından
kalkmış gibidir. Sosyal medya hesaplarının mevcudiyetlerini koru makla birlikte Haziran 2016'dan sonra
paylaşımda bulunmadıkları görülüyor.
dair hafızanın diğer bölgelere kıyasla şaşırtıcı oranda iyi koru narak aktarılmasının payı büyüktür. Ancak belirtmek gerekir ki bölgedeki Hıristiyanlan korumaya çalışan Kürtlerin
durumu katliamlara iştirak eden,
destekleyen ve sessiz kalan büyük ço ğunluğa kıyasla okyanustaki bir damla suya eştir. Kurtarıcılar, tüm
vilayetlerde olduğu gibi, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde de istisnaydılar.
Öyle olmasalardı ve bırakalım ço ğunluğa tekabül etmeyi, anlamlı bir azınlık
teşkil etselerdi da hi sonuç bambaşka olurdu. Hatalı şekilde
kurtarıcı olarak lanse edilen
kimi isimlerin yanı sıra -ki bunların en çarpıcı iki örne ği kesinlikle
kurtarıcı olmayan Saidi Nursi ve Kör Hüseyin Pa şa'dır- "koruyucu"
denilen kimileri aynı zamanda kadın ve ço cukların zorla el konulması ya da
mal gaspında payı olan kişi lerdir.15 191 5'te
Ermeniler için bir sığınma merkezi
haline ge len Dersim'de dahi -başka yerlere kıyasla az sayıda aşiret
teh cir ve katliamlara karışmış olsa da- bu durum geçerlidir. En önemlisi,
araştırmacı Fırat Aydınkaya'nın isabetle belirttiği gi bi bu yaklaşımın
"soft inkar" diye adlandırabileceğimiz bir du ruma dönüşmesi riskidir:
Aşiret liderlerinin zaten iradesi yoktu,
devlet ne görev verdiy se
yapmak zorundaydı yollu bir savunma bana açıkçası Adolf Eichman'ın mahkemede
yaptığı savunmayı hatırlatmakta. O da ben emir kuluydum, emirleri sorgulamak
benim işim değildi diyordu. (. ..) Eğer böyleyse 1908'de meşrutiyetin ilanıyla o
dö nemdeki hükümete deyim yerindeyse posta koyan Kürt aşiret liderlerini
nereye koyacağız? Hususen bu dönemde Millili lb rahim Paşa'nın ve Heyderanlı Kör Hüseyin Paşa'nın
hüküme te kafa tutan pratiklerini biliyoruz. Yine Şeyh Ubeydullah'tan
başlayıp Şeyh Said ve Seyid Rıza'ya kadar Kürtlerin baskıcı ve zorba rejimlere karşı otonom davranabildiklerini görmekteyiz. (. .. ) 1914'lere kadar sık sık özerk davranıp kafa tutan
Kürt aşi
retleri neden bu
tarihte özerk davranamadılar acaba? (. .. ) Kürt
ler hiçbir zaman siyasi otoriteye tam anlamıyla boyun eğen bir halk olmadı. Ermeni
Soykırımı'nda da otonom
davranıp devle-
15
Bu kişiler çalışmamızın dışında tutulmuştur.
tin soykınm kararına tamamen çekimser kalabilirlerdi.
Erme nileri korumayı bir kenara bırakalım, olaylara kayıtsız kalsa lar dahi soykınm bürokrasisinin
Kürdistan dağlarına saklana cak
Ermenileri bulup imha etmesi asla mümkün
olmazdı. (. .. )
En fazla 1890'lardaki gibi kimi yerlerde belki pogrom olabilir di.
Kürt ailelere sorduğunuz zaman hemen her aile "Biz Erme nileri
koruduk" derler. Nerde o
zaman o Ermeniler? Bu koru ma söylemi
bence abarulmış bir efsane. Elbette
koruyanlar var dır ama bu istisna. Bu abartılmış söylemin istisnayı çaktırma dan kural haline getirdiği aşikar. Herkes Ermenileri korumuş sa peki öldüren kim? Bu sinik yaklaşım bir taraftan Ermenile rin acısına ortak
olma konforu sağlarken diğer yandan zımnen kendisini bu yüz kızartıcı
suçtan sıyırma imkanı
verdiği ölçü de "dostça bir inkar" diyebileceğimiz bir kurnazlığın ipuçlannı
vermekte. En abartılı rakamlar bile 60 bin Ermeni'nin
korun
duğunu söylemekte. 16 Bunu kabul etsek dahi katledilenlerin
yanında bu çok az bir rakam. (. .. ) O yüzden Kürt iştirakini ko nuştuğumuzda somut ve daha cesur olabilmeliyiz. 17
Terıninoloji
zorlukları
Ermeni soykırımında emirlere karşı gelenler, tehcir ve
katliam lara karşı çıkanları tanımlamak için nasıl bir terim kullanması
gerektiği düşünüldüğünde araştırmacıların ilk aklına gelenler İngilizce Righteous
ya da Fransızca ]uste
kavramları oldu. Oy sa
Righteous'un gönderme yaptığı ve Holokost
sırasında Yahu-
16 Bu rakamı teyit edecek
bir veri elimizde bulunmamaktadır. Alman din ada mı Count von Lüttichau 1918 yılında kaleme
aldığı bir raporda Halep Alman Konsolosu
Rössler'in l916'da 100 bin Erıneni'nin hayatta kaldığını
aktardığını belirtir. Ancak 1918
yılına kadar devam eden katliamlar ve açlık
sebebiyle bu sayının azalmış olma ihtimaline dikkat
çeker. Thc Anncnian
Gcnocidc: Evidcn cc from thc Gcnnan Forcign Officc Archivcs,
Wolfgang Gust, s. 740-741, Berg hahn Books, 2014, United Kingdom. Kurtarma
hikayelerinin detaylan düşü nüldüğünde
Fırat Aydınkaya'nın tahmini olarak belirttiğinden daha fazla sayı da
Ermeni'nin korunmuş ve hayatta kalmış olması yüksek olasılıktır. Miktan
nı tam belirtemediğimiz "bu daha fazla sayı" yine de
katledilenlerle kıyaslan dığında çok
azdır.
17 "Bir başka açıdan Kürtlerin Ermeni
Soykınmı'ndaki rolü", Fırat Aydınkaya ile
söyleşi, Ferda Balancar, Agos gazetesi,
27.04.2015.
dileri ölümden ve toplama kamplarına gönderilmekten kurta
ran kişilere verilen Righteous Among the Nations (Dünya ulus larının dürüst
insanları) onursal unvanı çok spesifik kriterlere uymayı gerektiriyor. Sadece
birinci elden tanıklıkların dikkate alındığı, Yahudileri kurtaran kişilerin bu
eylemi yaparken ha yatlarını ya da özgürlüklerini riske atma şartının
bulunduğu bu unvan 1915'te Ermenileri kurtarmaya çalışanları incelediğimiz bu çalışmadaki tüm
kişilere uygulanabilecek bir kavram değil. Aralarından bazılarının eylemleri
Holokost sırasında meydana gelmiş ve bu unvanı veren kurum olan Yad Vashem'in
incele mesine sunulmuş olsaydı, Righteous
Among the Nations
onur landırmasına hak kazanabilmeleri mümkündü. Ancak tamamı için bunu
söylemek mümkün değil. Bu sebeple çalışmamızda Ermeni soykırımında emirlere
karşı gelenler, kurtaranlar ve di renenleri tanımlamak için Türkiye'de Hrant
Dink Vakfı'nın gi rişimleri sayesinde kullanımı yaygınlaşan
"Vicdanlılar" ya da "Vicdanlı tavır sergileyenler" terimini
kullanacağız.
Vicdanhlar: Bir onurlandırma mümkün mü?
Yad Vashem ve Raoul Wallenberg Vakfı gibi kuruluşlar Holo
kost, Gariwo Derneği ise diğer insanlık suçlan özelinde vicdan lı kişileri
onurlandırarak bu konuda kamuoyunda farkındalık yaratılmasına katkıda
bulunuyorlar. Son yıllarda Türkiye top lumunun Ermeni soykırımıyla
yüzleşmesini kolaylaştırmada 1915'te vicdanlı tavır sergileyenlerin belirleyici
bir rol oynaya bileceği daha çok dile getirilir oldu.
Yaşananların üzerinden geçen yüz yıl ne
kurbanların bu ko nuda doğrudan tanıklık yapabilmelerini, ne de Vicdanlıların
kendilerine şükran sunabilmeyi mümkün kılıyor. Holokost sı rasındaki
duruşlarıyla Righteous Among the Nations
unvanına layık görülen ancak hayatta
olmayan kişilerin ailelerine törenle
madalya ve sertifika takdim ediliyor, kurtarıcının ismi Righte ous Bahçesi'nde yer alan
Şeref Duvarı'na ekleniyor. Bu onurlan dırmaya ek olarak unvana sahip kişiler
ve ailelerine İsrail tara fından çeşitli maddi ödüllendirmeler de
sunuluyor.
Ermeni soykırımında emirlere karşı gelenler, kurtaranlar
ve direnenler için benzer bir onurlandırma düşünülebilir mi? Bu konudaki ilk zorluk içlerinden
hiçbiri hayatta olmadığı için ve rilebilecek herhangi bir onurlandırma nişanesinin hayattaki ai le üyelerine takdim edilmesi mecburiyetidir. Bu konuda
böy le bir yol izlenmesinin pek çok açıdan sorunlu olacağını düşü nüyoruz.
Türkiye'de
son yıllarda tabu olmaktan çıksa da toplumun önemli bir kesiminde Ermeni
soykırımı hala kolay sözü edile
bilen bir kavram değil. Yıllarca resmi ideolojiye uygun bir şe kilde
okullarda ve medyada
topluma ezberletilen inkarcı
söy lem 191 5'te canını tehlikeye atarak katliamları önlemeye çalı şan bazı kişilerin torunlarına da sirayet etmiş olabiliyor.
Ailelerin onurlandırılmasında yaşanabilecek
başka bir sorun kurtarma hikayelerinin karmaşıklığından kaynaklanmaktadır.
Kendisi katliamlara karşı çıktığı halde oğlu ya da başka aile üyeleri doğrudan
katliamcılar arasında yer alan çok sayıda kur tarıcı hikayesi vardır. Ermenilere
yardım eden bir kişiye soykı rıma iştirak eden akrabalarının saldırdığı, hatta
öldürdüğü ör nekler mevcuttur.
Böyle durumları bir kenara bıraksak bile, başka bir hususu
gözden kaçırmamak gerekiyor: bizler
dedelerimiz değiliz. De delerimizin suç yoluyla elde ettiği zenginleşmeden
faydalanı yor, bir adaletsizliği devam ettiriyor ya da yaptıklarını örtbas
etmeye çalışıyorsak bu bizi mevcut durumdan sorumlu kılar. Ancak yaptıkları
iyiliklerden, cesaretlerinden ya da vicdani ta vırlarından pay çıkarmamız
temelsizdir.
1915'te vicdanlı tavır sergileyenlerle ilgili
daha kalıcı, toplu mun geniş
kesimlerine ulaşabilen ve yüzleşmeye katkı sağla yan başka onurlandırma
şekilleri düşünmek mümkündür. Be lirlenecek
bazı vicdanlı kişilerin adına verilecek araştırma burs ları (her sene farklı bir kişi
adına da bu bursu vermek müm kündür) kalıcı ve bu konudaki
çalışmaları teşvik edici
yönüy le tercih edilebilir bir alternatiftir. Türkiye'de vicdanlılar adla
rına oluşturulabilecek hafıza mekanları bu isimleri unutulmuş luktan çıkaran ve topluma 191 5'teki
tavırlarını hatırlatan kalıcı
bir girişim olma potansiyelini taşır. Bu hafıza mekanları
(isim lerini taşıyan duvar levhaları, müze, orman, park ya da anıtlar)
özellikle vicdanlıların yaşadıkları ya da görev yaptıkları yerler de yer alabilir. Türkiye'de Ermeni soykırımını inkar etmeyen ve yüzleşme
yönünde çeşitli etkinliklere imza atan HDP'nin yö netiminde bulunan belediyelerde bu tür projeleri hayata geçir
me imkanı vardır.
18 Yine ilgili şehirlerde vicdanlılara dair dü
zenlenecek konferanslar, üniversitelerde adlarını taşıyan
kür sülerin kurulması, filmler ve sergiler
dahil olmak üzere yaşam
larını konu alan her türlü sanatsal kreasyonun desteklenme si yine kalıcı
onurlandırmalar arasındadır. Türkiye'deki
Erme ni kültürel mirasının korunması ya da Türkiye-Ermenistan iliş kilerinin
normalleşmesine yönelik etkinlikleri destekleyen ve vicdanlıların ismini
taşıyan fonlar da oluşturulabilir. Soykırım la yüzleşme, adalet arayışları ya
da Türkiye-Ermenistan ilişki lerinin gelişimine katkıda bulunan kişilere
vicdanlılardan biri nin adını taşıyan bir ödül verilmesi de olası kalıcı
onurlandır ma biçimleri arasındadır.
18 Eylül 2016 itibariyle HDP'li belediyelerin önemli bir kısmına kayyum atanma sının ardından bu imkan oldukça daraldı.
1
KONYA VİLAYETİ
" insan yok olurmuş.
Olabilir. Ama direnerek yok olalım. Ka
derimiz hiçlikse bile, bunu kendimiz hak etmiş olmayalım."
- ETIENNE PıvERT DE SENANCOUR, Oberman, 1804
Halep ve Konya Valisi Celal Bey:
"Bütün dünyadaki düşmanlarımız toplanıp düşünseler bize bundan büyük fenalık edemezler."
Benim Konya'daki
halim elinde hiçbir kurtarma
aracı olmadığı halde bir nehir sahilinde
duran adamın haline benziyordu. Ne hirde su yerine kan akıyor
ve binlerce masum çocuklar,
kaba hatsiz ihtiyarlar, aciz kadınlar, kuvvetli gençler bu kan cereya
nı içinde yokluğa doğru akıp gidiyorlardı. Ellerimle, tırnakla
rımla tutabildiklerimi tahlis ettim ve diğerleri
zannederim bir daha dönmemek üzere akıp gittiler. 1
Ermeni soykmmı sırasında
emirlere karşı gelen devlet görevli lerinin sembolü haline gelmiş Konya Valisi Celal Bey 10- 12 ve
"Ermeni Vakayi'i, Esbab ve Tesiratı'', Vahit gazetesi, 10, 12, 13 Aralık 1918. Bu çalışmada
yazının şu günümüz Türkçesine çevirilerinden yararlanılmtŞtır: 30 Temmuz 2010'da Agos gazetesinde yayınlanan
Ari Şekeryan/Rober Koptaş çe virisi
ve 24.04.2014'te Radikal gazetesinde yayınlanan Zeki Sanhan çevirisi.
31
Celal Bey.
13 Aralık 1918 tarihli
Vahit gazetesinde yayınlanan anılarında yaşadıklarını bu sözlerle anlatıyordu. Benzetmesi
son derece yerindeydi: "akıntı"
öylesine güçlüydü ki , Celal Bey gibi önün de durmaya çalışanları silip süpürüyor, biçareliğe mahküm edi yordu. Yine de Celal
Bey'in "elleriyle tırnaklarıyla tutabildiği" ve "dönmemek üzere akıp gitmekten"
kurtardıkları azımsana mayacak boyuttaydı.
Batı illerinden tehcir edilenlerin Der Zor'a sürülmeden önce toplandığı, doğuda Malatya ile birlikte soykı-
rımın kritik transit noktalarından birini oluşturan Konya
vila yetindeki dört aylık görev süresi boyunca binlerce Ermeni'nin
bulundukları yerlerde kalmasını ve ölüm yolculuğundan kur tulmalarını sağladı. 2
Maliye memurlarından Atıf Bey ile
Safvet Hanım'ın oğlu olan Celal Bey aynı zamanda Abdülhamid'in kızlarından
birinin to runu olarak Osmanlı hanedanı mensubuydu. Belki de bu saye de
emirlere karşı gelen başka memurların uğradığı akıbetten, canına kastedilmekten
kurtulacak ve hükümet onu görevden almakla yetinecekti.
Celal Bey yıllar sonra müdürlüğünü üsteleneceği Mekteb-i
Mülkiye'den 1883 yılında mezun olur. Almanya'da ziraat tahsi li gördükten
sonra 1908 yılına kadar çeşitli illerde
öğretmenlik ve Maarif Nezareti'nde
müdürlük görevlerinde bulunur. Bir yıl lık Mekteb-i Mülkiye müdürlüğünden
sonra sırasıyla Erzurum, Edime ve lzmir Valiliklerine atanır.
Aralık 191 1-Temmuz 1912 tarihleri arasında Dahiliye,
Ocak-Haziran 1913 arasında ise Zi raat ve
Ticaret Nazırlığı görevlerinde bulunur.3
Birinci Dünya Savaşı başladığında Celal Bey
Halep Valisi'dir. Maraş sancağında Zeytun'da
asker alımı ve devlet görevlile-
2 Celal Bey'in Halep ve Konya'daki görev
süresi boyunca yaklaşık 30-40 bin Er meni'yi
kurtardığına dair -bu rakamı telaffuz ettiği ve Vakit gazetesinde ya yınlanan
anılan haricinde- çok sayıda tanıklık
mevcuttur. Halep'te bulunan Alman ve Amerikan
konsoloslannın raporları, soykınmdan hayatta kalanla rın tanıklıkları, ittihat
ve Terakki yöneticileri yargılamaları tutanakları Ce lal
Bey'in tutumuna dair çok sayıda bilgiler içermektedir. DE/PA-AA/Rl4089- A35046, Reporı
of Aleppo consul,
Rôssler, ıo Chancellor Beıhmann-Hollweg,
16.1 1. 1915 ve DE/PA-ANBoKon/169-A53a/191 5/3790,
From Aleppo consul,
Rössler, ıo Embassy
in Consıanıinople, 21.06.1915, The
Armenian Genocide: Evi dence from ıhe German
Foreign Office Archives, Wolfgang Gust, op.cit. Arme nian Atrocities, From ]:B. ]ackson, consul,
formerly aı Aleppo, 04.03. 1918, Uni ıed Sıaıes Of{icial Dornmenıs on ıhe Armenian Genocide, Ara
Sarafian, 1994, Ar ıncnian Rcvil'W. Soykırımdan hayaııa kalanlardan Celal Bey'e dair iki tanıklık iı,:iıı: Nou\ m·ıııı' lııı lıı 1111'111r nııı , Seq�e Avcdikian, Les Films d'ici, 2006.
Torlak yan Dava,ı'ıııla
ıaıııklık eden ve Celal Bcy'i şahsen
tanıdığını belirten yazaı Yı·ı v:ıııı l >ı h·. ııı '' "ııı·.ı d.ı cıylc hır Vali vardı ki. Celal
Bey... Bü.tü.n Erme ııılcı 01111 ııpııp l ı,l'.l.1 1 1 11.ı lu ı\' ııv11ıl:11 ılı ı.:rnıya'da lıi�·hir Frıııeni'nin kılına do kı ııııılıı ıııı lı ' 1l ııı lı· .. 111ılı- lııılı111111 lı ıı /ıılıvıııı l lııvıı,ı, Muraı C,:ulnı , s. 1 26- 127, ı.:1"111� . 1 •1•11 1. 1,1.ııılıııl
\ı·ııl �1 11/1111 1 lı ıı llıı " �l ıı/lıı ı ı lı/ı ı ·\ 11 ı. . 111h,11·.ı . il < ıl ı , ' Hll Hl\ , M:ır'
Mııl lııı.ı.ı 11 11 111 \ııl.• ıı. ı
Şehremini Celal Bey'in karikatürü.
rinin kötü muamelesi sonu cu tırmanan
gerginlikte al dığı tutum ilerleyen dönem de hükümetle nasıl ters dü
şeceğinin habercisidir. Celal Bey Ermeni toplumuna ku lak verir, kaygılarını gider menin yollarını arar. Ermeni
gençlerin yakın vilayetlerde askerlik yapabilmeleri sözü nü vererek krizi çözmek üze
reyken Maraş'a yeni bir mu tasarrıf atanır. Zeytun Erme ni toplumunun ileri
gelenleri tutuklanır. Celal Bey duruma müdahale eder ve haklarında bir suçlama olmayan
herkesi
tahliye ettirir. Ancak bu Zeytun üzerindeki son tasarrufu olur:
Maraş sancağı Halep vilayetinden ayrılarak müstakil liva ilan edilir.4 Ve
tehcir emirleri vilayetlere iletilmeye başlar.
Vahit gazetesinde yayınlanan anılarında
Celal Bey önce bu emirleri geçici savaş
tedbirleri sandığını ifade eder. "ltiraf
ede rim: Ben bu emirlerin, bu icraatın Ermenileri mahva yönelik
olduğuna kani değildim. Çünkü hiçbir hükümetin kendi teba asını ve memleketin
en büyük serveti sayılması gereken insan sermayesini bu suretle imhayı gerekli
göreceğine ihtimal ver miyordum," diye
aktarır. Hatta bu düşüncelerle "sevk edile cek Ermenilere mesken yaptırılmak üzere tahsisat" talebinde bulunduğunun altını çizer.5 Oysa Halep'teki Alman Konsolo-
4 Aynı tarihte lçel ve Kütahya
sancaklarının da müstakil liva haline getirilmesi kararlaştınldıgı için bu girişimin sadece Maraş'ı Celal Bey'in
kontrolünden al ma amacı taşıdığını
kesin olarak ifade etmek zordur. BOA, DH.l.UM.EK. 6/76, 16/R/1333.
5
Vakit gazetesinde
yayınlanan anılarında yer verdiği ve cevap alamadığını be lirttiği Celal Bey'in bu talebine dair
Başbakanlık Osmanlı arşivlerinde bir iz bulmak
mümkün değildir. Ancak "Haleb'e sevk olunan Ermenilerin masraf larının masarif-i gayr-i melhuza
tertibinden tesviyesine dair Emniyet-i Umu miye Müdüriyeti'nden Halep Valiliği'ne çekilen
cevabi telgraf'ın bu ve ben-
34
su Walter
Rössler'le yaptığı görüşmeler Celal Bey'in tehcir baş lamadan önce gidişattan endişelenmeye başladığını ortaya
koy maktadır. 12 Nisan
191
5'te Alman Dışişleri Bakanlığı
ve İstan bul Büyükelçiliği'ne yazdığı mektupta Rössler Celal Bey'in ken
disine hükümetin tüm Ermenileri şüpheli ve hatta düşman gör
me eğiliminde olduğunu aktardığını belirtir. "Bu gelişmelerin memleketi
için hiç iyi olmadığı düşüncesindeydi," diye yazar Rössler ve ekler:
"Benim ekselansları Sayın Büyükelçi'yi bu eği lime karşı koymaya
ikna etmem için yalvardı. "6
Tehcir başladıktan sonra Celal Bey artık amaçlananın Erme nilerin imhası olduğundan emindir. Endişelerini ve kendisine iletilen emirlerin mahiyetini sadece Rössler'le değil, Halep'te yakın dostluklar kurduğu Amerikan ve ltalyan konsoloslarıy la da paylaşır.7 Bu diplomatlardan hükümetlerine durumun va
hametini iletmelerini ve Babıali üzerindeki nüfuzlarına dayana rak yaşananlara engel olmalarım ister. ltalya'nın Halep Konso losu Antonio Gauttieri'nin 192 1 yılında
Diran Babikian'a aktar dığı ve onun da anılarında yer verdiği görüşme Celal Bey'in her şeyi göze alarak
katliamları durdurmaya çalıştığını ortaya ko yuyor. Bu görüşmede Celal Bey Gauttieri'ye
kendisine ulaşan gizli emirlerin Ermeni halkını yok etmeyi amaçladığını, vicda nının bunu kabul etmediğini ama emirleri
yumuşatmaya çalış maktan başka elinden bir şey gelmediğini aktarır. Bu cinaye ti önlemenin tek
yolunun Alman ve Avusturya hükümetleri ni harekete geçirmek olduğuna inanmaktadır. "Bunları İstan bul
Büyükelçiliğinize iletin, iki hükümet nezdinde girişimlerde bulunsunlar. Yoksa emin olabilirsiniz, tüm Ermeni milleti
yok olacak" ifadesinde bulunur.
Konsolos bunun imkansız olduğu-
zeri taleplere cevap olarak gönderilmiş olması ihtimal
dahilindedir. (BOA, DH.ŞFR. 52/335,
27/C/1333).
6 DE/PA-AA/Rl40B5-A- 1 4B01, From the Consul in Aleppo, Rössler,
to the Fo reign Office, 12 .04. 1915, Thc
Armenian Genocide: Evidence from
the German Foreign Office Archives,
op.cil. s. 166.
7
Halep Amerikan Konsolosu J. il. Jalkson, Celal Bey'le
"kardeşlige varan" yakın dostluklarını
ve bu sayede Ermenileri tehcirden kurtarmak için birlikte çaba ladıklannı aktarır. Uniıed Statn
ofliıial documents on the Armenian Genocide, op. cit. s. 143-144.
35
nu çünkü mektupların takibe ve sansüre takılacağını
belirtir. Celal Bey konsolosun mektubu yazması için ısrarcı olur ve gü vendiği
kişiler eliyle lstanbul'a
ulaştırılmasını sağlayacağını te min eder. Ancak tüm bu çabalar mektubun
yerine ulaşmasın dan birkaç gün sonra ltalya'nın Osmanlı lmparatorluğu'na kar
şı savaşa girmesiyle suya düşer.8
Bu görüşme ltalya'nın İttifak devletlerine
savaş ilan ettiği 23 Mayıs 191 5'ten
hemen önce yapılmış olmalıdır. Celal Bey'in aradığı destekler umduğu sonucu
vermemiştir. Büyük umut bağladığı ve Babıali üzerinde etkili olabilecek en
önemli güç olarak gördüğü Almanya Osmanlı topraklarındaki pek çok konsolosunun alarm zilleri çalan
sayısız raporuna karşın çok sınırlı
müdahalelerde bulunmakla yetinecektir.9
Bu sırada Halep İttihat ve Terakki Kulübü
Celal Bey'in aya ğını kaydırmak için girişimlerde bulunmaktadır. Parti murah hası Ali lhsan Efendi aracılığıyla
"vatan hıyaneti"ne kadar va ran türlü suçlamalarla hakkında
şikayette bulunulur. Diyarbe kir Valiliği'nden sonra Mülkiye Müfettişi olarak görevlendiri len Hamid Bey şikayetleri soruşturmak için Halep'e
gönderilir.
Hamid Bey'in yürüttüğü soruşturma suçlamaların
"hemen hep sinin asıl ve esası
olmadığını meydana çıkarır" . 10 Yine de Celal Bey çok geçmeden görevden
alınacaktır.
8 Les Armtniens, 191 7-1 939: la quete d'un
refuge, Raymond H. Kevorkian, Levon Nordiguian,
Vahe Tachdjian, s. 310-311, 2007, Reunion des Musees nationa- ux, Paris.
9 Bu konuda daha detaylı bilgi için German Responsibility
in the Armenian Geno cide. A rcview of historical cvidence
of German complicity, Vahakn Dadrian, Blue Crane
Books, 1996, Watertown.
10 Bir Milli Mücadele
Valisi ve Anılan:
Kapancızade Hamit Bey, Halit Eken, s. 479,
Yeditepe Yayınlan, lstanbul.
Hamid Bey'in anılanndan hakkındaki suçlamala
nn asılsız olduğunu kanıtlamış
olsa da, Celal Bey'le yıldızlannın banşmadığı
anlaşılmaktadır. Hamid Bey için Celal Bey "keyfine fazla
düşkün"dür ve "za manın muhtaç duyduğu
çalışkan ve fedakar idare memuru"
değildir. Hamid Bey Celal Bey'in
Vakit gazetesinde yayınlanan anılannda aktardığı "Konya'ya naklini tehcire
razı olmayışına" bağlamasına da karşı çıkar. Suçlamalar arasın
da tehcirle ilgili bir konunun
bulunmadığını, hatta o dönem bölgenin tehciri ne lüzum görülmediğini ileri sürer.
Halep vilayet merkezi için bu tespiti doğ ru
olsa da vilayetin
kıyı bölgeleri için tehcir karan Celal Bey görevdeyken ge
lir. Mülkiye Müfettişliği görevinde Dr. Reşid'in iki kaymakamı katlettinnesini soruştunnuş ve ittihat ve
Terakki yöneticilerinin lstanbul'daki yargılanmala-
Jf �ı-• ..:.:,,,�ı .;,, ;;-'
(1
· J�� .:ı.;
•
J"".J� .sJIJ.I ."4;.,
.,.U.,o (<
J�'
d(.;,, d� .ı._,.: .Ç.ı J'. <�
•
Jhl .,-'fy
ı) Cet.'- c:arl. ..t st.ic:lement per'$0t1nalle.
2) fllf'l dolt it.re pAHntMı i toule Nquisi·
.J) Tı:ıt. infractioft A l'un• de � dıtWI: condltlon• entnıtne l'arınulaliOn de la
S�e. DU!!L.AL. B l!.Y
Celal Bey'in çeşitli dönemlere ait itim/ile belgeleri.
Halep'teki görev süresi boyunca Celal Bey sadece emirle
ri "yumuşatmakla" kalmaz.
Antakya Ermenilerini tehcir etme yi
reddeder ve ölüm yollarına gönderilen yakın dostu iki me bus Krikor Zohrab ve Vartkes Serengülyan'ın Halep'te
kalması nı sağlamaya çalışır. Kalp hastası olan Zohrab'ı Dr. Altunyan'ın
kliniğine yerleştirir. 11 Bu dönemi "Kendilerini elimle ölüme
gönderemezdim. ( .. ) Halep'te kalmaları için lstanbul'a yazdım.
Cevap alamadım. Mamafih ben Halep'te kaldığım müddetçe kendilerini
göndermeyeceğimi vaat ettim ve
vaadimi yerine ge tirdim. Vartkes ve
Zohrab Efendiler, benim ayrılmamdan bir gün sonra sevk edildiler," diye anlatır.
Zohrab ve Vartkes Celal Bey'in gidişinden sonra önce Urfa'ya, ardından da
Diyarbekir'e doğru yola çıkarılır ve yolda onlara pusu kuran Çerkes Ahmet
tarafından katledilirler.
Halep'ten gönderilen Celal Bey önce Ankara Vilayeti'ne ta
yin edilir. Ankara Valisi Mazhar Bey'le becayişi kararlaştırıl mıştır.12
Ancak bu tayinden birkaç gün içinde vazgeçilir. Teh cir ve
katliamlara aynı şekilde karşı çıkan Mazhar Bey'le Celal Bey'in yer
değiştirmesinin ne kadar sakıncalı olduğu son anda fark edilmiş gibidir. Mazhar
Bey ani bir kararla emekliye sevk edilir, Celal
Bey ise Konya Valiliği'ne atanır. 13 Bu süreçte Celal Bey Babıali'ye "Ermeniler
hakkında yapılan muamele"ye karşı çıktığı
sayısız telgraf gönderir. Bunların arasında Dahiliye Nazı rı Talat'a yazdığı "gizli ve hususi" bir mektupta şu satırlara yer
rında işlenen suçlara dair ifade vermiş Hamid Bey'in anılarında Celal
Bey'e bu şekilde yer vermesini sadece
kişisel husumetle açıklamak güçtür. Kendi
anıla rının 191 5'e dair
bölümlerini ciddi bir otosansüre tabi tuttuğu, başka pek çok kaynakta yer alan o dönemki tutumundan hiç
söz etmemesinden anlaşılmak tadır.
cf. infra s. 63-66.
11 "Zohrab
ve Vartkes'in Son Günleri", Rober Koptaş, Agos gazetesi, 16.07.2010.
12 BOA, MV. 240/56, 03/B/1 333.
13 Mazhar Bey'in azledilmeden önce Dahiliye Nezareti'yle yazıştığını Başbakan lık Osmanlı Arşivleri'nde bulunan ve Talat'ın
kendisini bu görevi kabul et mesi
için ikna etmeye çalıştığı cevabi bir telgraftan anlıyoruz. BOA, OH. ŞFR, 54/94, 09/511333. Talat'ın
ikna çabaları sonuç vermeyecek ve "Ermenilerin nakil ve iskanı" hakkındaki görüş ayrılıkları yüzünden Mazhar Bey emekli ye sevk edilecektir. BOA, 1. MMS. 198/1 333, 06/N/1333. Celal Bey'in Anka ra'ya tayininden vazgeçilerek Konya'ya atanması için: BOA, 1. MMS. 197/1 333, 1 8/Ş/1 333.
verdiğini aktarır:
"(Ermenilerin) mahvlarına çalışmak memle
ket için asırlarca telafisi mümkün olmayacak
derecede büyük
bir zarardır. Bütün dünyadaki düşmanlarımız toplanıp
aylarca düşünseler bize bundan büyük bir fenalık edemezler." 14 Bu
gö
rüşlerini
aktarmak için lstanbul'a gelir ancak kimse söyledikle rine kulak vermez.
Dahiliye Nezareti'ne "Konya'daki Ermeniler de çıkarılacak
ise" bu işi yapacak başka birini bulmalarını söy ler.
"Çıkanlmayacaklan" teminatını alır, ancak
kendisine söy lenen
yalan daha Konya'ya varmadan ortaya çıkar. Akşehir'de, Ilgın'da ve Konya şehir merkezinde binlerce Ermeni'nin "yü rekler
yaralayacak derecede mahrumiyet ve sefalet içinde" sü rülmeyi beklediklerini görür. Konyalıları derhal evlerine gön derir, diğer yerlerden
sürülenler üzerinde yetkisi olmadığı için onlara yevmiye
bağlayarak sefaletten kurtarmaya çalışır.
Bu sırada trenler her gün Konya'ya binlerce Ermeni getir
mekte, gelenlerin Der Zor istikametine sevk edilmeleri için emirler
yağmaktadır. Celal Bey bir müddet bu
kadar insanı sevk edecek vagon olmadığını gerekçe göstererek kafilelerin yola
çıkışını mümkün olduğunca ertelemeye çalışır.
lstanbul'la Konya arasında vagon meselesi üzerine çok sayıda
yazışma ya pılır. 15 Celal Bey sadece
bahanelerin arkasına saklanmaz, karşı-
14 Anılarında bahseuiği diğer yazışmalar gibi bu "gizli ve hususi" mektubun
da izine Başbakanlık Osmanlı arşivlerinde rastlanmamaktadır. Bir ihtimal, Celal Bey ve Dahiliye Nezareti
arasındaki bazı yazışmaların Genelkurmay'ın onayın dan geçen sınırlı
sayıdaki kullanıcıya açık olan Atase arşivinde bulunmasıdır. Aram Arkun'un işaret elliği ve Genelkurmay'ın bir yayınında yer verdiği bir telgraf bu ihtimali düşündürmektedir. (Zeytun and the Commencement of the Annenian Genocide, Aram Arkun,
A Question ofGenocide, Annenians and Turhs at the End of the Ottoman Empire, Edited by Suny, Gocek,
and Naimar, s. 393, Oxford
University Press, 2011). Atase arşivinde yer aldığı belirtilen bu isim siz telgraf Zeytun'daki olaylara istinaden devletin
yalnızca suçluları cezalan
dırması ve "vatana bağlılıkları konusunda şüphe ve tereddüt
olmayan" Erme nilere
karşı "tecavüzkAr ve aşağılayıcı" muameleden kaçınılması gerektiğinin altını
çizmektedir. Bu satırlar
Celal Bey'in anılarındaki ifadelerle çok benzer lik taşımaktadır. Bu açıdan Celal Bey'in bahseltiği ancak Başbakanlık Osman lı Arşivleri'nde yer almayan yazışmaların Aıase arşivinde bulunması olasılığın dan söz edilebilir. Söz konusu telgraf
için: Arşiv Belgeleriyle
Enneni Faaliyetle ri, 1914-1918, Cilt
1, s. 71-72, Genelkurmay Başkanlığı, 2005, Ankara.
15 BOA, DH.ŞFR. 56/174,
1 7/Za/1333, BOA, DH.ŞFR. 55/186, 1 3/L /1333,
BOA, DH.ŞFR. 56/89, l l/Za/1333.
39
laştığı herkese
"bu teşebbüsü memleket için zararlı
addettiğin den iştirak edemeyeceğini" açıkça ifade eder. Bunun üzerine it tihat ve Terakki Merkez Komitesi tarafından, Konya
mebusla nndan biri aracılığıyla tehdit edilir. "Bu işin Merkezi Umumi
yece enine boyuna düşünülerek kararlaştırılmış olduğundan değiştirilmesinin
mümkün olamayacağı ve Ermenilerin bu su retle sevki milli mefküre
icabaplarından olduğundan kendi ka
naatini feda etmekliği lazım geleceği, onlann görüşlerine mu halefet ederse (..) Konya'nın kendisinden mahrum
kalacağı" söylenerek gözdağı verilir. "Milli mefkure"den
bahsedilmesi Celal Bey'i isyan ettirir: "Hangi
milli mefkure? Türkler ve Müs
lümanlar icra edilen bu cinayetlerden dolayı kan ağlıyorlar. Fakat önlenmesine çare bulamıyorlardı. Böyle zulümlere mil li mefkure demek millet için en büyük
bühtan ve hakarettir."
Celal Bey direnmeye
devam eder ve kendi ifadesiyle "her ve
sileden istifade ederek" başka yerlerden gelen
yaklaşık 30 bin Ermeni'nin Konya'da kalmalarını, Konyalı Ermenilerin de yer
lerinden çıkarılmamalannı sağlar.
Celal Bey'in binlerce kişiyi ölüm yollarından kurtardığı
bi linmekle birlikte görev süresi boyunca tehciri tamamen durdu
ramadığı başka tanıklıklardan anlaşılmaktadır. Konya'da görev yapan Amerikalı doktor William S. Dodd Amerikan
Büyükel çisi Henry Morgenthau'ya yazdığı mektupta Konya'daki duru
mu şöyle anlatır: "Vali iyi bir adam ama tamamen
güçsüz. itti hat ve Terakki Komitesi
ve Selanikliler her şeye karar veriyor.
Esas patron polis şefi gibi görünüyor. "16
Tehditlere boyun eğmeyeceği anlaşılınca 3 Ekim 1915 tari hinde Celal Bey görevden alınır.
Gidişi aynı zamanda Konya Er
menileri için felaketin başlangıcıdır.
Bu süreci "Daha hareketim günü
akşamı Konya'daki Ermenilerin sevkine memur olanlar dan ikisinin Ermenilere
'Babanız gitti, s_iz de gideceksiniz,' de diklerini lstanbul'da haber aldım. Şu felaketin önünü alabilmek
16 Dr. Dodd'un Morgenthau'ya mektubu, United States official
documents on thc Annenian Genocide, op. cit. s. 254.
Dr. Dodd'un Celal Bey'e dair sözlerinin ta mamı için: Report
from Dr. D. The Treatment of Armenians
in the Ottoman Em pire 1915-16, James Bryce, Arnold ]. Toynbee,
s. 423, T. Fisher Unwin Ltd., 1916, londra.
<'�--:�.'.:.-�::;� ./..:. '.;e... J!;_
····-<.,.o..
Meine Reise - Elndrıe
in l'.>eutschland.
Mt!IMtP D;ıf.lAl TkY
KOJl$TA1'TllfOPSL
{tU7
Celal Bey'in Almanya'daki ögrencilik dönemine dair anelannı kaleme aldığı, Osmanlıca
ve Almanca yayınlanan Almanya'daki lhtisasatım kitabı.
için lstanbul'da mümkün
olabilen her şeyi yaptım.
Herkese mü racaat ettim. Hiçbir fayda sağlanamadı. Bilakis 'sen
kanaatini milli mefküreye feda etmedin,' diye terslendim," diye anlatır.
17 Bundan sonraki süreç Celal Bey ve ailesi için zor günleri ge tirecektir. Konya Valiliği'nden azledildikten sonra kendisine başka görev verilmez. Aile uzun süre maddi zorluklarla boğu şur.
18 1918'de Celal Bey Eskişehir'de modem
makinelerle zi raat işine girişmek
ister. Ancak Alman bir işadamıyla birlik te yurtdışından getirdikleri makinelere Levazımat-ı Umumiye
17 Celal Bey'in görevden
alınmasından hemen sonra üç gün içinde yaklaşık
10 bin Ermeni'nin Konya'dan
sevk edildiğini yerel yetkililer Dahiliye
Nezareti'ne bil dirir. BOA. DH.EUM.2.Şb. 68192, 07fl /1333.
Konya Amerikan Hastanesi'nde Doktor Dodd'la
birlikte çalışan Wilfred M. Post Celal
Bey'in görevden alındı ğı gün bir polis memurunun eczanelerine
gelip "Biz kazandık!" diye sevinçle
haykırdığını anlatır. Turquia,
Estado Genocida (1915-1 923):
Documentos, Pascu al C. Ohanian, s. 527. Başka bir tanık Celal Bey'in görevden alındığı gün tehcir edilen Ermenilerin çadırlarından gözleri yaşlı bir şekilde
ayrıldığını aktarır. The Treatment of Annenians in the Ottoman
Empire 1915-16, op.cit. s. 437.
18 Celal Bey'in torunu Kemal Ceyhan'la yapılan
görüşme, 1 Aralık 2006, lstanbul.
41
Başkanlığı'nın emriyle el konulur. 19 Aynı yıl, daha sonra el de
ğiştirerek Şark Sigorta (ve
günümüzde Axa Türkiye) ismini ala
cak lttihad-ı Milli Osmanlı Sigorta Şirketi'ni kurar.20
Savaşın sona ermesi Celal Bey için yeni bir dönemin
başlan gıcı olur. Savaş boyunca ülkenin sürüklendiği felaketlerden it tihat
ve Terakki sorumlu tutulmakta, işlenen insanlık suçla rına bulaşmamış
"temiz" devlet görevlileri aranmaktadır. Ka sım 1919'da Fransızların
kontrolündeki Adana Valiliği'ne ata nır. Farklı
kaynaklar bu haberin şehrin Ermeni ve Türk sakin leri tarafından memnuniyetle
karşılandığını aktarır. Ermeni ga
zeteleri Celal Bey'in resimlerinin eşlik ettiği övgü dolu yazılar yayınlarken,
Adanalı Türkler de bu vesileyle "hükümet işlerin de bir koruyucu
bulacaklarını" düşünürler.21 Oysa Fransa'nın Kilikya bölgesinin baş idarecisi
olarak görevlendirdiği Albay Edouard Bremond bu tayine Celal Bey'in
"aşırılığını" ileri sü rerek karşı
çıkar. 22 Bremond endişelerinde
haklıdır: Celal Bey göreve gelir gelmez Fransızların bölgeyi işgaline karşı
bir tavır sergileyecek, gizlice Mustafa Kemal'le haberleşerek örgütlenen mücadeleye destek verecektir. 23
Ülkesinin işgaline tepki
duyan ve bu sebeple Heyet-i
Temsili
ye'ye bağlılığını ifade
eden Celal Bey, ancak bu mücadele vesile siyle Ermenilerin tekrar hedef alınmasından endişe duymakta-
19 BOA. DH.l.UM.EK. 25/18, 15/511335.
20 BOA. MV. 249/63,
25/CJ1336.
21 Ermeni gazetelerinde yayınlanan yazılara dair: La Cilicie en
1 91
9-1
920, Edou ard Brtmond, s.
336, Revue des Etudes armtniennes, 1921,
Paris. Adana'da Türklerin Celal Bey'in gelişine dair değerlendirmeleri için: Çukurova
Kurtuluş Savaşında Adana cephesi, Kasım Ener, s. 21, Kültür
Bakanlığı Yayınlan, 1996, Ankara. Vaht Tachjian Fransızlann Celal Bey'in Adana Valiliğine atanmasını kabul etmelerinde kendisinin Ermeniler nezdindeki popülaritesinin
ve Fran sa'nın Türkiye
politikasındaki yeni yaklaşımının rolü olduğunu ifade eder. La France en Cilicie et en Haute-Mtsopotamie. Aux confins de la Turquie,
de la Syrie et de l'Irak
(1 91 9-1 933),
Vaht Tachjian, s. ll5, Editions Karıhala, 2004,
Paris. ileride Kemalistlerle muhtemel bir anlaşmayı öngörerek
Fransa'nın daha es nek
bir tavra yönelişi için: Ibidem, s. 162.
22
La Cilicie
en 1919-1 920, op.ciı.
s. 336. La France en Cilicie et en Hauıe-Mtsopo tamie, op.ciı., s. 149.
23
Milli Mücadelede vilayetler ve valiler, Kamil Erdeha, s. 317, 1975, La Cilicie en
1
91 9-1 920, op.cit
s. 343-353.
- .,_ Ylln ..
-
Qu.ıJf.8 ou '
·-
-
. .
...
· ·
· · ·
·. ·
��"'
d.' - · ·· ···· ·
·· · -· -
· ·
· · ·
· ·-···· ·-- · ··· ·
· · ·
�cı: .
.
· ·"·�-V.!\.. . f...1<'-:. J,.?Jt'Jı.Jil' '
-
.�L.:/.,f.h.:J............ ,
'""
.-:�ıbµ.-· ···· •·1".· - · ···
D•Unt.tlon .
. �-
.. '
-
·
. .... . - � .
__s,'· • ı- 1 " .
.
· · ·
· · ·
·· ·· ··- ·""!.-.�·-- - · J_�·'- --iÇ-�
.
Celal Bey'in tarihi belirtilmemiş bir Berlin yolculugu için hazırlanan seyahat belgesi.
Meslegi NKonya eski Valisi" olarak belirtilmiş.
dır. Bu endişesini Mustafa
Kemal'e gönderdiği gizli bir mektup ta dile getirir ve
"Kilikyalı Ermenilere hiçbir saldırıda bulunul maması" ricasında
bulunur. Bu bilgiyi Mustafa Kemal'in 11 Mart
1920 tarihli telgrafından öğreniyoruz. Mustafa Kemal "bizimle işbirliğine
eğilimli olan Ermenileri" Fransızların
tarafını tutmaya teşvik etmemek için Celal Bey'in Ermenilere dokunulmamasını
rica ettiğini belirunektedir.24 Bu sözlerin Celal Bey'in ifadesi olup
olmadığı, Mustafa Kemal'i
ikna amacıyla mı bu satırları yazdığı, ya da Mustafa
Kemal'in hitap ettiği kişileri ikna
etmek için mi bu gerekçeyi mektuba ekleme ihtiyacı duyduğu bilinmemektedir.
Celal Bey Adana Valiliği'ne atanmadan önce
lstanbul'da gö rülen ittihat ve Terakki yöneticileri ana davasında ifade
verir. Davanın birinci muhakemesine ait karar metninde
ifadesine
24
Sivas'ta Kor. K. Selahattin
Beyefendi'ye, Diyarbekir'de Cevdet
Beyefendi'ye, Everek Askerlik
Şubesi Müfettişi Kemal Bey'e hitaben
Mustafa Kemal'in
11 .01 . 1336 tarihli şifre telgrafı, Kurtuluş
Savaşı ve sonrasında Nigde, Faruk Yıl
maz, s. 63, 1998.
43
Celal Bey ve ailesi.
yapılan atıflarda Celal Bey'in Ermeni meselesinde merkezi
hü kümetle ters düştüğü için görevden alındığını ve İstanbul'da bu meselenin sakıncalarını Talat ve Nazım'a anlatmaya
çalıştığını ancak başarılı olamadığını aktardığını görüyoruz.25 Ne yazık ki Celal Bey'in ifadesinin tam metni,
İstanbul yargılamaları soruş turma
dosyalarının diğer parçalan gibi, arşivlerde kullanıcıla rın ulaşımına açık
değildir.
Adana Valiliği'nden sonra
Temmuz 1921-Mart 1922 tarihle ri arasında İstanbul
Şehreminliği'ni yürütecek olan Celal Bey ilerleyen yıllarda İstanbul Reji
Müdürlüğü görevini sürdürür ken rahatsızlanır ve 11 Şubat l 926'da vefat eder. İstanbul'da hayatın birkaç
saat durmasına sebebiyet verdiği rivayet edilen ve binlerce kişinin katıldığı
bir cenaze töreniyle toprağa veri lir.26 Dostlarla sohbetleri, çilingir
sofralarını ve eğlenmeyi se ven, hitabeti ve kalemi son derece kuvvetli, çok
bilgili, özgür lükçü ve yüksek ahlaki niteliklere sahip27 olarak bilinen Celal
Bey ardında sadece memleketin en karanlık yıllarında
onurunu ve vicdanını unutmamış bir devlet görevlisi hatırası bırakma dı. Vakit
gazetesinde yayınlanan anılan yüz yıl öncesinden bu günün tartışmalarına
ışık tutmaktadır. tlerleyen yıllarda
Türki ye'de hakim olacak inkar
siyasetini ve öne sürülecek argüman
ları önceden bilirmişçesine işaret ettiği
can alıcı noktalar
ne de rece öngörülü ve
hakkaniyetli olduğunun altını çizmektedir.
(Bazı Ermeniler düşmana
yardım ettiler ise de) Hükümetin
va zifesi, failleri yakalamak ve yalnız onlan cezalandırmak ve bu
suretle mümkün değil ise o havalideki Ermenileri düşmanca değil, dostça ve muvakkaten başka yerlerde iskan etmekti. Bir
25
Tehcir ve Taktii,
Divan-ı Harbi ôrfi Zabıtlan, Vahakn N. Dadrian, Taner Ak çam, s. 242, İstanbul
Bilgi Üniversitesi Yayınlan,
2008, İstanbul.
26
Torunu Fikret
Ali Ceyhan tarafından hazırlanan yayınlanmamış kitaptan alın tılar: Mehmet Celal Bey,
Bir dönem bir insan, Fikret Ali Ceyhan, http://ww. mehmetcelalBey.com/tr/icerik 1 .php
27 Celal Bey'in kişisel özelliklerine
dair: Les Anntniens, 191 7-1 939: la
quete d'un refuge, op.cit, s. 309. lstanbul Şehreminleri, Osman Nuri Ergin, s. 460-490, İs tanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür işleri daire başkanlığı, 1996, İstanbul. Mehmet Celal Bey, Bir dönem bir insan, op.cil. Yeni Mülkiye Tarihi
ve Mülkiye liler, op.cit. s. 831-833.
çeteci her şeyi .yapabilir. Çünkü çetecidir. (. .. ) Hükümet ise,
yalnız kabahat erbabını takip eder. Fakat teessüf olunur ki o zamanın hükümet
ileri gelenleri komitacılık ruhunu asla kay betmemiş olduklarından bu tehciri
en cüretkar ve hunhar çe tecilerin de yapamayacağı bir tarzda tatbik ettiler.
O zamanki hükümet erkanı, Rusların Sakarya
vadisine ta arruzda bulunacaklarını ve Ermenilerin kendilerine yardım
edeceklerini tahkik ettiklerinden, ihtiyat olmak üzere tehci
ri Ankara, Konya ve Eskişehir'e kadar yaydıklarını söylüyor lardı. O zamanlarda (. .. ) Yavuz
ve Midilli ile bir dereceye ka dar Karadeniz'e hakimdik.
Bu şartlar altında
Rusların Sakar ya havzasına
asker çıkarmaları mümkün değildi. Haydi bu ih timali de kabul edelim. Acaba
Bursa ve Edime'de ve Tekfurda ğı'ndaki Ermeniler niçin çıkarıldı? Bunlar da Sakarya havzası na mı dahildi?
Halep'te vilayet nüfusunun yirmide biri derecesinde bile ol mayan Ermenilerden ne istendi? Doğru, yanlış, vatanın
sela meti için Ermenilerin bulundukları yerlerden çıkanlmalan la zım
addedilmiş ise iş bu tarzda mı tatbik edilir? Ermenileri Zor'a sevk edin diye emir veren hükümet bu biçarelerin oralar da Arap göçebe kabileleri arasında
meskensiz, gıdasız nasıl ba
rınabileceklerini düşündü mü?
Düşündü ise soruyorum: Ora lara ne kadar
gıda maddesi gönderdi? Göçmenlerin iskanı için kaç ev
yaptırdı? Ve Ermeniler gibi asırlardan beri yerleşik bir hayat süren bu kavmi, ağaçtan, sudan ve her türlü inşaat mal-
. zemesinden mahrum olan Zor çöllerine sevk etmekte maksat
neydi? Maalesef meseleyi inkar ve
tevile imkan yok. Maksat imha idi ve
imha edildiler. Gene gizlemesi ve
saklaması müm kün değildir ki, bu karan lttihat ve Terakki Merkezi Umumi
si'nin bazı önde gelen mensupları aldı ve o merkezi umuminin tabii azası olan
hükümet tatbik etti. (. .. )
Böyle olmasa idi kıtale iştirak etmeyen
kaymakamlar öldü rülmez, mutasamflar ve valiler
azledildikleri halde icraata
işti rak edenler terfi ettirilmezdi. Ve tehcir işleri İttihat ve Terakki mensuplarının nezaretleri altında cereyan etmezdi.
Celal Bey "göıiştüğü Türkler ve Müslümanlar arasında
şu ci nayetleri uygun gören, hatta bütün kuvvetiyle takbih etmeyen bir ferde
rastlamadığını" ifade ettiği ve soykırıma iştirak eden her bölgeden sivilleri -ve bu sayede elde
edilen kişisel zengin leşmeyi- yok
sayarak tüm sorumluluğu yalnız ittihat ve Terak ki'ye yüklediği satırlarında
gerçeklikten uzak bir tablo çizse de
yüz yıl sonranın inkarcı söylemlerine o günden verdiği cevap hala geçerliliğini
korumaktadır.
Aralık 2006'da görüştüğümüz torunu Kemal Ceyhan
"Kuş beslemeye meraklı olması" gibi Celal Bey'e
dair kısıtlı bilgile ri ve aile albümünden resimleri
bizimle paylaşırken tedirgindi. Celal Bey'in "milli hassasiyetleri
gözetmeyen" bir yazıda ismi nin geçmesinden endişe ediyordu. Ailenin, tıpkı 1915'te oldu
ğu gibi her an yeniden hain ilan edilebileceği korkusu Kemal Bey'in kuşağına
kadar etkili olmuştu. Bir sonraki kuşağın, Ke mal Bey'in Amerika'da üniversite öğrencisi olan oğlu
Fikret Ali Ceyhan'ın bu korkuları
aştığını, kendi kurduğu ve büyük dede sine adadığı intemet sitesinden
anlamak mümkün.
Abdülhalim Çelebi:
"Tarikatımızın esası insanlığa hizmettir"
191 5'te Konya'da tehcir ve katliamlara engel olmaya çalışan Celal Bey bu
çabasında yalnız değildi. Mevlana Dergahı eski postnişini Abdülhalim Çelebi de
yaşanan gelişmelerden endi şe duyuyordu. Ancak ittihat ve Terakki tarafından azledilmiş ti, herhangi bir resmi
yetkiden yoksundu. Yerine ittihatçıların göıişlerini paylaşan Veled Çelebi
getirilmişti.28 Bu
azledilme
nin sadece bir göıiş ayrılığından kaynaklanmadığı.nı Abdülha-
28 Veled Çelebi'nin adeta ittihat ve Terakki üyesi
gibi davrandığına dair: The Oı toman Mobilizaıion of Manpower in ıhe
Firsı World War: beıween volonıarism and resistance,
Mehmet Beşikçi, s. 189- 190, Brill, 2012, Leiden. Veled Çele bi'nin
ittihat ve Terakki'yle yakın ilişkisine karşılık Konya'daki Mevlevilerle arasının iyi olmamasına dair:
Veled Çelebi Izbudak, Metin Akar, Türk Dil Ku rumu Yayınlan, s. 39, 1999,
Ankara. Yazar bu anlaşmazlığı dergaha
gelen buğ dayın paylaşımda yaşanan
sıkıntılara bağlar. Ancak ittihatçı kimliğinin
bu so runlarda rol oynadığını göz ardı etmektedir.
lim Çelebi'nin 31 Mart Yakası sırasında Hıristiyanlara karşı gi
rişilen katliamların bir benzerinin Konya'da yaşanmasına engel oluşunda görüyoruz.
13 Nisan l 909'da hoca kılığına girmiş üç kişi Konya'daki
ca milerde halkı Hıristiyanlara karşı kışkırtmaya yönelik konuş malar yapar. Birkaç gün boyunca şehirde panik
havası yaşanır. Konya Valisi olaylara müdahale etmezken yüzlerce Konyalı Er
meni şehirdeki İngiliz Konsolosluğu'na sığınır. Olayların bü yümesi o dönem
Konya Mevlana Postnişinliği'ni yürüten Ab dülhalim Çelebi sayesinde önlenir.
Çelebi Konyalılara hitaben yatıştırıcı bir konuşma yapar, Hıristiyan
kardeşlerine saldırıda bulunmamaya çağırır. Bu sayede Adana'dakine benzer bir
kat liam Konya'da yaşanmaz.29
İttihat ve
Terakki hükümetine karşı düzenlenmiş gibi görün se de sonuçlarından en çok
hükümetin kazançlı çıkacağı 31 Mart
olaylarındaki Abdülhalim Çelebi'nin bu tavn ilerleyen za manlarda iktidarla yaşayacağı sorunların habercisidir. Oysa Ab dülhamid'in devrilmesi ve Meşrutiyet'in ilanında Abdülhalim
Çelebi İttihatçıları desteklemiştir. Ancak Çelebi'nin ifadesiyle yürütülecek
"çılgınca siyaset" kısa
zamanda hükümetle arasına mesafe koymasına sebep
olacaktır. Mart 19 19'da yazdığı
tahmin edilen bir mektubundan
öğrendiğimize göre Abdülhalim Çelebi hükümetin idama mahkum
ettiği birkaç kişiyi Sultan Mehmed Reşad'a suçsuzluklarını aktararak kurtarır.30 Bu kişilerin
kim ler olduğunu, 1909 Nisan'ında olduğu gibi Ermenileri mi
koru duğunu mektup belirtmemektedir. Çelebi'nin bu müdahaleleri merkezi
hükümet tarafından hiç hoş karşılanmayacaktır.
24 Mayıs 1910'da Abdülhalim Çelebi Postnişinlikten azledi
lerek yerine Veled Çelebi getirilir.31 Karar Konya'da şaşkınlık yaratır. Konya
ileri gelenleri İstanbul'u telgraf yağmuruna
tu tar, Abdülhalim Çelebi'nin
azlini protesto eder ve halefi Veled
29 "Anadolu'da 31 Mart ve ittihat Terakki", Aykut Kansu, Toplumsal Tarih, Sayı 1 24, s. 78, Nisan 2004, lstanbul.
30 Rusuhi Baykara tarafından Abdülbaki
Gölpınarh'ya verilen Abdülhalim Çe lebi'ye ail bir mektubun
müsveddesi. Veled Çelebi
lzbudak, op.cit, s. 44-50,
1999, Ankara.
31 BOA, BEO. 3770/282704, 14/01328.
Çelebi'yi kabul
etmeyeceklerini ifade ederler.32 Ancak çabalan boşunadır: bu tür karşı çıkışların "caiz olmadığı"33 kendilerine "tembih
ve tavsiye"34 edilir.
1915 geldiğinde Konya'daki Mevlevi Dergahı Veled Çelebi
tarafından hükümetin emrine amade edilmiştir. Konya'dan ve pek çok şehirden
Mevleviler Veled Çelebi'nin
önderliğinde der gahın tarihinde göıülmemiş bir şekilde silah kuşanır ve Mev
levi Alayı oluşturarak "orduya moral vermek amacıyla" Şam'a giderler.
Bu günleri Abdülhalim Çelebi bir mektubunda esefle anar: "Tarikat-ı
aliye-i Mevleviyyemizin esası öyle kılıçlar takı narak adam öldürmek için harbe iştirak etmek olmayıp bilakis ırk ve
mezhep ayrımı yapmadan insanlık alemine ilmi ve insa ni hizmetler vermektir. (. .. )
Veled Efendi (. .. ) istenen alayı teda rik ederek tarikatımızın temel hükümlerini bütün
kainat naza rında yerle bir
etmiştir." Bu sırada tehcir başlamış, Abdülhalim Çelebi ise "zalim
cemiyet" olarak andığı ittihat ve Terakki'nin "Hıristiyanlan imha
politikası" güttüğünü fark etmiştir.35
Abdülhalim Çelebi'nin bu süreçte aldığı
tutumu savaştan
sonra tüm şehirlerde hayatta kalan Ermenilerin anılarını kayde den Trabzon Piskoposu
jean Naslian'ın yazdıklarından öğreni yoruz. Çelebi Konyalılardan Hıristiyan hemşehrilerini koruma larını ve hiçbir şekilde
şehirde kan akmasına
müsaade etmeme lerini
ister.36 Tehcire engel olamasa
da Konya halkının
Ermeni lere yardım etmelerini sağlamaya çalışır.37 Naslian
anılarının bi rinci cildinde
Çelebi'den isim vermeden "Büyük Şeyh Molla oğ lu" diye bahsederken,
ikinci cildinde ismini karıştırmakta ve Konya Mevlevi Şeyhi olarak Sadeddin
Çelebi'den bahsetmekte dir. Oysa Sadeddin
Çelebi bir süre Halep Postnişinliğini yüıü-
32
BOA. BEO. 3770/282737, 1 9/01328.
33
BOA. DH. MUl. 108/10, 18/01328.
34
BOA. BEO. 3770/282738, 19/01328.
35
Abdülhalim Çelebi'nin mektubu, Veled Çelebi lzbudak, Metin Akar, op.cit. s. 46.
36 Les Mtrnoires de Mgr]ean Naslian,
Eveque de Trı'bizonde,Jean Naslian, 1. Cilt s. 372 ve il. Cilt s.
191, 1955, Beyrouth.
37
Halep
Mebusu Artin Boşgezenyan 18 Kasım 1918 günü mecliste yaptığı ko nuşmada Konya MOslOmanlannı "Ermenileri tehcir zulmünden
kurtarmak için hokometin vermiş olduğu
emre muhalefet eyleyenler" arasında saymiştır.
ten, daha sonra Konya Dergahı'nda vakıf
katipliğini üstelenecek kişidir. Naslian'ın anılarında sıklıkla isim
yanlışlıklarına rastlan maktadır.38 Burada bahsettiği kişinin Abdülhalim
Çelebi olduğu "Yeni Padişaha kılıcını kuşatan Molla oğlu" tanımından anlaşıl maktadır.
Konya Mevlana Dergahı Postnişinleri padişaha cülus töreninde kılıç
kuşatırlar ve Molla Hünkaroğlu ismiyle anılırlar dı.
Bu merasim son defa Sultan Mehmed Reşad tahta çıkarken Abdülhalim Çelebi tarafından yerine getirilmişti.39
Yukarıda bahsettiğimiz ve bu döneme dair anılannı aktardı
ğı mektupta Abdülhalim Çelebi ne yazık ki 191 5'teki tavrıyla ilgili detaylara
girmemektedir. Sadece, Naslian'ın anılarını te yit eder bir şekilde
"Gelmiş geçmiş tüm ecdadım tarikatımızın esası olan insanlık alemine
hizmet davasına tamamen uymuş ve Hıristiyan unsurları daima himayesine alarak
onları birçok mezalimden kurtarmıştır.
Pederim ve benim de ecdadımızın bu yolundan kıl ucu kadar sapmamış
olduğumuz asrımızda bulu nan Hıristiyan unsurların tasdik etmeleriyle apaçık
görülecek tir," diye belirtir.
"Alevilikte en ileriye giden Mevlevi"
olarak anılan, Bektaşi liğe giren, bu vesileyle Bektaşilikle Mevleviliği
yakınlaştıran40 Abdülhalim Çelebi savaş sonrasında ittihat ve Terakki hükü
metinin düşmesiyle birlikte yeniden Postnişinlik görevine ge tirilir. Nisan
1919'dan itibaren Konya Müdafaa-i Hukuk Heye ti'nde yer alır.41 1. Dönem mecliste Konya milletvekilliği ya par. Ancak ikinci Postnişinliği kısa sürer. 1921'de Konya Ayak
lanması'na destek verdiği
suçlamasıyla görevinden azledilir ve Harp Divanı'na verilir. isyanı bastıran güçlerin ilk iş olarak iş-
38 Kütahya mutasamfı Faik Ali
Bey'den Fuad Paşa olarak bahseder. Les Mtmoi res de Mgr Naslian, op.cit. 1.
Cilt s. 350.
39 Abdülbaki Gölpınarh Osmanlı tarihi boyunca
padişaha kılıç kuşatan tek Mev levi Şeyhi'nin Abdülhalim Çelebi olduğunu ileri sürer. Mevldnd'dan sonra Mev levılik, Abdülbaki Gölpınarh, s. 255-256,
inkılap kitabevi, 2006, lstanbul.
40 Dünyada ve Türkiye'de Alevi-Bektaşi dergilhlan, Baki Öz, s. 409, Can Yayınlan, 2001, lstanbul.
41 Osmanlı 'dan Cumhuriyeı'e
Portre Denemeleri, Ahmed Güner Sayar, s. 44, Ötü ken Neşriyat,
2000, lstanbul. Sayar'a
göre Abdülhalim Çelebi
Milli Mücade le'ye destek vermeden önce tereddüt eder. Çekincelerinde "lttihatçılann sah neyi terk etmemiş olmasının" payı
vardır.
birlikçilikle
suçladıklan Ermeni ileri gelenlerini astıklan bu ha disede 191 S'te
Ermenileri koruyan Abdülhalim Çelebi'nin de kendini suçlu sandalyesinde bulması
düşündürücüdür. Bir sü re
sonra Abdülhalim Çelebi
aklanır, postnişinliğe iade edilir.
l 923'te
ise Milli Mücadele'ye verdiği destekten ötürü kendisine istiklal Madalyası
verilir.
Ancak bu
onurlandırma dönemi kısa sürecektir. 1925'te tek ke ve zaviyelerin
kapatılması gündeme gelir. Abdülhalim Çe lebi Konya mebuslan Kazım Hüsnü,
Karahıfzızade Mustafa ve Antep mebusu Ali Bey'e dergahın kapatılmasına dair
endişele rini dile getiren mektuplar gönderir.42 Mevlevilerin bu kanun
kapsamına alınmaması için Mustafa Kemal'le görüşür, ancak çabaları sonuç vermez. Mevlevi Dergahı da
faaliyetlerine son vermek zorunda
kalacaktır. Bu gelişmelerden kısa bir süre son ra kimi kaynaklara göre lstanbul'da kaldığı otelin balkonundan düşerek, kimilerine göre ise
dergahın kapatılmasına dayana madığı için intihar
ederek, hayatı trajik bir şekilde son bulur.43
Abdülhalim Çelebi'nin aydınlatılamayan ölümüne dair to runu Esin Çelebi Bayru'dan
öğrendiğimiz detaylar ise karanlık bir cinayete, siyasi bir faili meçhule kurban gittiğini düşündür tüyor. Esin Çelebi
Bayru büyük bir özenle seçiyor
kelimeleri ni. Ailenin bugüne kadar bu ölümün karanlık noktalannı açık ça
sorgulamaktan kaçındığını, ama soru işaretlerinin kuşaktan
kuşağa aktarıldığını görüyoruz.
Kasım l 925'te tekke ve zaviyelerin kapatılmasına yönelik ka nunun Meclis'te görüşülerek yürürlüğe
girmesine günler kala Abdülhalim Çelebi Konya'dan lstanbul'a gelir. Eşinin kız karde şi Münire
Hanım'ın Göztepe'deki evinde kalır.
Yanında bir çan ta vardır, ertesi gün çantayı evdekilere emanet eder ve daha son ra gelip
alacağını söyleyerek evden aynlır. Birkaç
gün sonra geri geldiğinde çantayı açar, evdekiler hayretle içinin Çelebi'nin eşi-
42 Ibidem, s. 52.
43
"Son
Mevlevi şeyhlerinden Abdülhalim Çelebi", Mehmet Demirci, Yeni Asır gazetesi, 20. 12.2013. Tekke ve
zaviyelerin kapatılması karan kanunun Mec lis'te
görüşülerek yürürlüğe girdiği 30 Kasım 1925'ten çok önce kamuoyunca biliniyordu. Bu yöndeki hükümet
kararnamesi 2 Eylül l 925'te
yayınlanmıştı. Çelebi'nin Ankara'ya
gidişi bu tarihlere rastlamış olmalıdır.
ne ve kızlanna
ait mücevherler ve para ile dolu olduğunu
görür. Bu kadar kıymetli eşyaları ne olduğunu söylemeden bıraktığı için
Çelebi'ye sitem ederler. Abdülhalim Çelebi "Ben sizin evi nizde Allah'a
emanet ettim bu çantayı.
Eğer siz bunun içinde ne olduğunu bilseydiniz gece
uyuyamazdınız, huzurunuz kaçar dı," cevabını verir. Evden ayrılarak
Tepebaşı'nda bir otele yer leşir. Ertesi gün resmi kayıtlara göre "balkondan
düşerek" ve fat eder. Ailenin
"yeni kurulmakta olan Cumhuriyet'e maddi bir destek" olduğuna inandığı
mücevher ve para dolu çanta
ortada yoktur. Kime teslim edildiği, ya da birine teslim edilip edilme diği sır olarak
kalır. Abdülhalim Çelebi balkondan düştükten
- ya da itildikten- sonra hala yaşıyordur, ancak hastaneye götü rülmek
yerine kimliği meçhul kişiler tarafından alınır, Tepeba şı'ndan Zeytinbumu'na,
Yenikapı Mevlevihanesi'ne getirilir. Ya ralı halde Mevlevihane'nin önüne
bırakılır, onu getiren kişiler kapıyı çalıp kaçarlar.
Perişan haldeki Çelebi'yi mevlevihanedeki dedeler bulur. Çelebi
son nefesini orada verir.44
Abdülhalim Çelebi'yi kim ya da kimler o kadar yol kat ede
rek Yenikapı Mevlevihanesi'nin
önüne bıraktı ve bilerek ölü me terk etti? Eşinin ve kızlarının mücevherleri
ile, anlaşılan o ki, birikmiş tüm parasını kime teslim edecekti? Onu cumhuri
yete bağlılığını bu şekilde kanıtlamak mecburiyetinde bırakan neydi? Tüm bunların tekke ve zaviyeler
kanunundan Mevle vi
Dergahı'nın muaf tutulması için
verdiği çabayla bir ilgisi var mıydı?
Mustafa Kemal'le görüşmesinden sonuç alamayan Çele bi'nin susmaması, dergahın kapatılmasına karşı kamuoyu
oluş turmaya çalışması ihtimalinden mi çekindi birileri? Bu soru ların
cevapları, Abdülhalim Çelebi'nin ölümünün failleri gibi, meçhul. Hastaneye yetiştirilmek yerine, adeta gözdağı
verir gi bi, Mevlevihane'nin
kapısına bırakılması olayın kaza değil, ci nayet olduğuna işaret ediyor.45
44 Esin Çelebi Bayru ile görüşme, Temmuz 2015, lstanbul.
45 Çelebi'nin Yenikapı Mevlevihanesi'nin önünde bir ağacın
allına bırakıldığını ve orada öldüğünü Mural Bardakçı da yazar,
ancak inandırıcılıktan yoksun bir şekilde bunu tedavi gördüğü Fransız Hastanesi hekimlerinin yaptığını ileri sü rer. Aktaran
Ahmed Güner Sayar, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Portre Drnrnıde ri, op.cil., s. 54.
Abdülhalim Çelebi'nin 1915'teki
tutumu ise ne yazık ki ai le içinde aktarılmamış. Ancak
ölümünden yıllar sonra torunu Celaleddin Çelebi'nin yaşadığı
bir karşılaşma bu konuya da ir detayları gün ışığına çıkaracaktır.
1991 yılında plastik cer rah Dr. Namık Baran'ın önderliğindeki bir grup
Amerikalı dok tor "Physicians for Peace" sivil toplum kuruluşunun etkinlikle ri çerçevesinde ücretsiz ameliyatlar gerçekleştirmek
için Türki ye'ye gelir. Grup Ankara'dan Diyarbakır'a geçmeden önce Kon ya'ya
bir gezi düzenler. O sırada Celaleddin Çelebi tesadüfen Konya'dadır. Dönemin
Mevlana Müzesi müdürü Erdoğan Erol Amerikalı doktorların müzeyi ziyaret etmek istediklerini ha ber alınca Çelebi'den Konya'da kalışını
uzatmasını, grubun so rularına kendisinin cevap vermesini rica eder.46
Celaleddin Çe lebi kabul eder, müze grup için akşam özel olarak açılır. "Ge zi bittikten sonra doktorlardan
biri Celaleddin Çelebi'nin yanı na geldi, ellerine sarıldı, başladı ağlamaya.
'Bütün ailemiz Ab dülhalim Çelebi'yi rahmetle anar. Bugün hayatta isek bunu ona borçluyuz'
dedi," diye anlatıyor bu ana tanıklık eden llker Bü yüktunç. Doktor
Ermenidir, ailesi 1915'te Abdülhalim
Çelebi tarafından korunmuştur. Celaleddin Çelebi ile kucaklaşır, baş başa sohbet
ederler. Celaleddin Çelebi daha sonra çevresine
bu sohbette Abdülhalim Çelebi'nin doktorun ailesinin de dahil ol duğu
bir grup Konyalı Ermeniyi
"çıkan bir infial"
sırasında "bir zarar görmesinler diye" trene bindirerek lstanbul'a
ulaştırdı ğından bahsettiklerini anlatır. Celaleddin Çelebi'nin bu konuş mayı
aktarırken resmi görüş süzgecinden geçirdiğini ve Abdül halim Çelebi'nin
yardımının boyutlarını es geçtiğini görürüz. Tehcir sırasında Ermenilerin başka
bölgelerden lstanbul'a se yahati yasaklanmıştır, kaçak yollardan ulaşmaya
çalışanlar ya kalandıkları yerde
tehcir kafilelerine dahil edilirler.47 Bu koşul-
46 Esin Çelebi Bayru ile
görüşme, op.cit. Erdoğan Erol ve llker Büyüktunç ile gö rüşme,
Temmuz 20 15. Mevlana Müzesi Müdürü'nden Anılar, Erdoğan Erol, s. 140- 141, 201 1, Ankara.
47 Başka bölgelerden Ermenilerin lstanbul'a seyahatlerinin yasaklanmasına
da ir: "Karayoluyla Dersaadet'e
gelmekte olan Ermenilere seyahat varakası ve
rilmemesi ve gelmelerine meydan verilmemesi hakkında Emniyet-i Umumi ye Müdüriyeti'nden Ankara, Konya ve Hüdavendigar vilayetleriyle
lzmit, Ka-
larda Abdülhalim Çelebi'nin bir grup Konyalı
Ermeniyi tren le lstanbul'a ulaştırması dikkate değer bir kurtarma
girişimidir. Amerikalı doktor ve Celaleddin
Çelebi'nin, yani 1915'ten
kurtulan ve kurtaranın torunlarının karşılaşması sırasında ne yazık ki kimse doktorun
adını not etmez. Bu andan geriye sade ce Mevlana Müzesi'nin önünde çekilen
bir fotoğraf kalır. Cela leddin
Çelebi 1996'da vefat eder.
Doktorların geliş yılı ve gezi lerine dair detaylar bu
görüşmeye tanık olan diğer kişilerin
ha fızalarından zamanla silinir. Abdülhalim Çelebi'nin 191 5'teki tavrına
dair önemli bir sözlü aktarım olarak bu hikayenin peşi
ne düştüğümüzde elimizde ne bir isim,
ne tarih, ne de doktor ların
Türkiye'ye hangi kapsamda geldiklerine dair bir bilgi var dı. Önce Physicians
for Peace organizasyonuyla geldiklerini ve
kurumun 1991 yılı misyonuna dahil olduklarını tespit ettik. Dr. Namık Baran'ın oğlu Dr. Cihat Nazmi Baran'ın yardımıyla kurumun
yayınlarından misyona katılan doktorların listesine ulaştık. Ama aralarından hiçbirinin
adı ve soyadı aradığımız Er meni
doktorun kim olduğuna dair bir ipucu içermiyordu. Mis yondaki doktorlara dair bilgileri bir araya getirdiğimizde aradı ğımız kişinin Lübnan kökenli Roger
Khouri olma olasılığı yük sek görünüyordu. E-maille
ulaştığımız Khouri varsayımımızı doğruladı: 1991'de
Konya'ya gelen Ermeni doktor kendisiydi. Konyalı büyükannesi Abdülhalim Çelebi
tarafından korunan lar arasındaydı. Ancak pek çok defa yazışmamıza karşın Ro ger Khouri'den bu konuda daha fazla bilgi
almamız mümkün olmadı. Abdülhalim Çelebi'nin Konyalı Ermenileri tam olarak
resi ve Kayseri mutasarrıflıklarına çekilen telgraP', BOA.
DH. ŞFR. 54/255, 22/N/1333.
"Doktor Sami Bey'in
beraberinde Dersaadete götürmek istediği
üç Ermeni'nin gitmelerine izin
verilmeyerek sevk edilmek üzere teslim edildiği. Halep'ten Dersaadete giden Abdurrahman Hulusi Efendi'nin
yanındaki çocu ğun kendi oğlu
olmayıp, Tokatlı Dikran oğlu Yekvard olduğunun anlaşılması üzerine
Halep'e gönderilmek üzere teslim edildiği", BOA.
DH.EUM.2.Şb 32/1 7 OB/Ra/1335. Tehcir sırasında Ermenilerin sadece
lstanbul'a değil, her türlü se yahati
izne tabidir. "Seyahat varakalannda
Nezaretin müsaadesi olduğuna da ir
kayıt bulunmayan Ermenilerin geldikleri mahallere iadeleri ve bu hususta malumat verilmesine dair", BOA. DH. ŞFR. 64/19, l l/B/1334. "ihtida edenler de dahil bütün Ermenilerin seyahat edebilmeleri Dahiliye Nezareli'nin
emriy le mümkün iken mühtedi Ahmed
Reşad'ın Çanakkale'den Tekfurdağı'na seya hatinin meni", BOA. DH. EUM. 2. Şb.
74/41, 2 1/51' 1335.
hangi tarihte -1915, öncesi ya da sonrasında- ve nasıl korudu ğu, onlan trenle lstanbul'a ulaştırmasının 1915'ten çok sonra ya, 1920'lere tekabül edip
etmediği, kaç kişiye yardım edebil diği, bu kişilerin sadece kadın ve
çocuklardan mı oluştuğu so ruları bu aşamada cevapsız kalıyor. Çelebi'nin bu
girişiminde tehcir sırasında
Konya'dan geçen Ermenilere yardım
edebilmek için seferber olan
Şimendifer Kumpanyası memuru Antuan Af keryan'ın desteğini almış olma
olasılığı yüksektir.48
Fransızca, Arapça ve
Farsçaya hakim, "nazik, bilgin ve edip"49 olarak bilinen, ney ve keman çalan Abdülhalim Çelebi'nin Kon yalı Ermenileri tehcir ve katliamlardan kurtarmaya çalışması ne yazık ki Mevlevi Dergahı'nda bu yöndeki nadir örneklerdendir. İttihatçıların
hizmetindeki Veled Çelebi gibi başka tasavvuf
ile ri gelenleri ise -örneğin Ankara'da Hacı Bayram Veli ve Mevlevi şeyhleri- hükümetin
çizgisine uyacak ve kendilerinden yardım
isteyen Ermenileri reddedecektir. 50
48 Antuan Alkeryan onlarca
kişiye evini açar, evinde barındıramadıklarına baş ka yerler ayarlar. Pozantı'daki Ermenilere Şimendifer Kumpanyası dava veki li Şaban Bey aracılığıyla para ve çamaşır
ulaştırır. Konya Garı'nın çevresindeki Ermenilere
su ve yiyecek dağıtır. Trenle başka yerlerden
gönderilen Ermenile rin Konya'da kalmalarını sağlamaya, Der Zor'a gönderilmelerini önlemeye
ça lışır. Kaçak olarak Konya'ya
ulaşanları Şimendifer Kumpanyası çalışanları gi bi göstererek hayatlarını kurtarır. Enkerı� Vukuatı, Simon Arakelyan, op.cit. s. 170-177. Ermenice harflerle Türkçe
yazılmış bu esere ulaşabilmemizi henüz yayınlanmamış
transkripsiyonu bizimle paylaşan Aras Yayınları'na borçluyuz. Alkeryan'a dair ayrıca: Souvenirs
d'une jeune dtportee anntnienne, Meline Go del-Papazian, yayınlanmamış anı, s. 28.
49
Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Portre Denemeleri, op.cit.,
s. 56.
50
Enkere Vukuatı, op.cit.
s. 58-59, cf. infra s. 156-157.
2
DtvARBEKİR ViLAYETİ
"Herkese karşı kendimi savunacağım
! Kalan son insanım ben ve sonuna kadar öyle kalacağım.
Teslim olmayacağım !"
- EUGENE IONESCO, Gergedanlar, 1 959
Diyarbekir Vilayeti -Mamuretül Aziz, Erzurum, Van ve
Bitlis'le birlikte- Ermeni
soykırımında emirlere karşı gelenlerin ve kur taranların hikayelerinin günümüze en çok
ulaşabildiği bölgeler arasında geliyor. Dersimli Dünya Ana'nın "Biz
Ermenileri ye terince koruyamadığımız için başımıza 1938 felaketi geldi," 1
sözlerinde gözlemlenen ve bölgede yaşayan toplulukların ken di kaderlerinde
de 19 lS'le birlikte geri dönülmez bir kırılma yaşandığı hissiyatı döneme dair belleğin bölgede
bu denli canlı kalmasında belki de en önemli etkenlerden biri.
Bölgede bilinen adıyla
Fermana Fılla -Kürtçe
Fılle'lerin, ya ni gayrimüslimlerin
fermanı- sadece Ermenileri değil,
Süryani ler de dahil olmak üzere tüm Hıristiyanları hedef aldı. Kuzeyde
Ergani-Maden'den güneyinde Mardin ve doğusunda Cizre'ye
l938'de Dersim katliamına tanık olan ve bilgeligiyle
Dersimliler arasında say gınlık
kazanan Dünya Ana'nın mezar taşında kendisine
ait "Ne zaman ki terk eıti bizi
peygamberleri başka o güzel insanlar (. ..
) işte o zaman başladı bizim için cehennem" sözleri yazılıdır. Dünya Ana'nın sözlerini aktaran Metin Kah raman'la Ekim 2005'te lstanbul'da yapılan
görüşme.
kadar uzanan dönemin Diyarbekir Vilayeti Ermeniler,
Süryani ler, Nasturiler, Keldaniler, Araplar ve Kürtlerin yerleşim mer
keziydi. Bu toplulukların, 1915 öncesinde, belirli aşiret bölge leri bazında, bir birbirine
ihtiyaç duyma ve koruma hali için
de oldukları söylenebilirdi. Ancak vilayetin
genelinde hava ger gin,
"birlikte yaşam" ise
diken üzerindeydi. Meşrutiyetle
birlik te gelen Hıristiyanlarla eşitlik ve
usulsüz bir şekilde el koyduk ları
mülkleri geri vermek zorunda kalmaları ihtimali pek çok aşireti huzursuz
etmişti. Bu sebeple Bedirhanların başını çekti ği dönemin Kürt hareketi
ittihat ve Terakki'yi dinsizlik ve ha inlikle suçlayan, yoğun İslami vurgular
içeren, Ermeni karşıtı bir söylem
kullanıyordu. Oysa korktukları türden bir adaletin ihtimalden öteye
gidemeyeceği açıktı: hükümetin el konulan mülklerinin iadesi için uğraşmak gibi
bir niyeti yoktu. Benzer bir Hıristiyan karşıtı ve İslami söylemi kullanarak
İttihat ve Te rakki kısa süre içinde pek çok grubu kendi yanına çekecekti.2
Buna rağmen Mardin Sancağı'nın çeşitli
bölgelerinde fark
lı toplulukların "birbirine ihtiyaç duyma" hali
belirleyiciliğini koruyordu. Bu durum, özellikle Kürtlerin yanında Ermeni ve
Süryani mensupları da bulunan ve hayvancılıkla
geçinen aşiret lerin hakimiyet bölgelerinde geçerliydi. Tarıma dayalı bir dü
zende aşiretlere gücünü veren topraktı, oysa Midyat'ın dağlık arazilerinde
hayvancılıkla geçinen bazı Kürt ağaları kendi aşi retlerine mensup Ermeni ve
Süryani köylüleri olmadan varlık larını sürdüremezlerdi.3 Şehirlerde de bu
durumun yansıma sını 1895
katliamları sırasında görüyoruz: Mardin şehir merke zi
Müslüman eşrafı 1895'te Ermeni ve Süryanileri koruma yö nünde bir tavır sergiler.4 Ne yazık ki 1915'te bu aşiretlerin tü mü aynı tavrı
sergilemeyecek, çoğu katliamlara katılacaktır.
5
2
Kürt
aşiretleri ile ittihat ve Terakki
ilişkileri için: The Extermination
ofArmeni ans in the Diarbehir region, Hilmar
Kaiser, s. 86-1 12,
Bilgi Üniversitesi Yayın ları,
2014, lsıanbul.
3 Midyat Erde ve Binkelbe köylerinde hüküm süren
Temir Ağa'nın torunu A.D. ile
görüşme, 2010, Mardin.
4 Les Massacres de Diarbthir, Gusıave
Meyrier, s. 158, L'lnventaire, 2000, Paris.
5
Gusıave
Meyrier'nin 1895'te Ermenileri ve
Süryanileri koruyanlara dair verdi ği isimleri Patrikhane'nin soykınm sorumluları listesiyle
ve Mardin'de yaptığı-
Devletin yanında yer alan ve daha önceki
saldırılara katılan aşiretlerin varlığına
rağmen, vilayetin önde gelen ağa ve eşrafı nın Ermeni ve Süryanilerin
tehcirine sessiz kalmayacakları dü şüncesi İttihat ve Terakki hükümeti için önemli bir sıkıntı kay nağıydı.
Diyarbekir mebusu Pirinççizade Feyzi'nin önderliğin de bölgede ikna turları
düzenleme düşüncesi bu şekilde oluştu. Feyzi Nisan 1915 ortasından itibaren Mardin'de, Mayıs'ta
Cizre ve çevresinde, Haziran'da ise Diyarbekir'de yanında bir hocayla birlikte köy köy dolaşarak ağalan
"dini vecibelerini" yerine ge tirmeye çağırır.6 Farklı yerlerde,
farklı biçimler alsa da söyle mi Ermenilerin ve Süryanilerin devlete karşı komplo
kurdukla rı, savaşta Fransızları destekledikleri, sürgün ve katliamlarının
dinen uygun olduğu ve hatta "canları, malları ve namuslarının Müslümanlara
helal" olduğu üzerine kuruludur.
Ancak bu sözler özellikle Mardin Müslümanlarını Osman
lı'ya sadakatlerinden emin oldukları Ermeni ve Süryani
kom şularına karşı kışkırtmak için yeterli değildir.7 Bu yüzden Sür yani Katolik
Kilisesi yakınlarına silah gömmek ve daha son ra bunun "Mardin Ermenilerinin
gizli silahları" olduğunu id dia etmek,8 Kapuçin Kilisesi'ne
yapılan bir baskın sonucunda bulunan "Aziz François Kardeşliği"
listesini Fransız işbirlikçi liğinin bir kanıtı olarak sunmak ya da lsa'nın
kutsal kanından bahseden metinleri "Müslüman kanı dökmeye ant içme"
olarak takdim etmek9 gibi çeşitli sahte suçlamalar devreye sokulur.
Düzenlenen
komploların en büyüklerinden biri ise 18- 19 Ağustos 1914
tarihlerinde çıkarılan Diyarbekir Çarşısı yangını olur. Çoğu Ermeni
esnaflara ait yüzlerce dükkan, fınn, han ve işyerinin kül olduğu ve bugün
bile Balıkçılarbaşı semtinde yer alan çarşının Çarşiya
Şewiti (Kürtçe "Yanık Çarşı") olarak anıl-
mız görüşmelerden çıkan bilgilerle karşılaştırdık. C.U., l.D.
ve A.G. ile yapılan görüşmeler,
Ocak 2014, Mardin.
6
Le Gı'nocide des Anncniens, Raymond
H. Kevorkian, s. 440, Editions
Odile ja
cob, 2006, Paris.
7
Lcs Clırt'Licııs aı bcıcs, Jacquö Rheıure, s. 56-58, Cerf, 2005, Paris.
8
The Disasters of Mardin
During the Persecutions of ıhe Christians, especially the Annenians, 1915, Ara Sarafian, s. 263, Haigazian
Armenological Review, 1998.
9
Le Gtnocide des Anneniens, Raymond H. Kevorkian, op.cit., s. 455.
masına sebep
olan büyük yangın Pirinççizade Feyzi'nin bilgi si dahilinde Komiser Gevranlızade Memduh tarafından
çıkan lır.10 Amaç, deyim yerindeyse bir taşla iki kuş vurmaktır. Hem yangından
Ermenileri sorumlu tutarak onları hedef haline ge tirmek, hem de ittihat ve
Terakki'nin ekonominin millileştiril mesi politikasına uygun olarak
Hıristiyanları ticareten zayıf dü
şürmek hedeflenir. Ancak komplo çok dikkatli hazırlanmamış olacak ki, yangını Memduh'un çıkarttığı kısa sürede tüm şehir de bilinir hale gelir. 1915'in ilk
vicdanlı devlet görevlilerinden Diyarbekir Vali Vekili Hamid Bey göreve gelir
gelmez Mem duh'a işten el çektirecektir.
Diyarbekir Vali Vekili Hamid Bey:
Gri sularda yüzen bir "deli"
Eylül 19 14'te Diyarbekir'e vali vekili olarak atanan ve tehcir he nüz başlamadan Mart 1915'te görevden alınan Hamid Bey bir
birinden farklı iki Hamid'i içinde taşır gibidir. Hayatta kalan Ermenilerin
tanıklıklarında, Reşid ve Pirinççizade Feyzi gibi soykırım aktörlerinin
sözlerinde ve özellikle İttihat ve Terak ki'nin yargılanması öncesindeki
çabalarında haksızlıklara kar şı
çıkan, yaklaşan fırtınayı sezerek Ermenileri korumaya çalı şan, Reşid ve
çetesinin işlediği suçların cezasız
kalmaması için uğraşan bir Hamid Bey portresi belirir. Kendi anılarına ve ha
yatının farklı dönemlerine bakıldığında
ise önce İttihatçı, daha sonra ise
Karakol teşkilatı mensubu, Makedon
memurların var lığına tahammül
edemeyen ve hakkında çeşitli suçlamalar bu lunan bambaşka bir Hamid görülür.
Bu iki Hamid'den hangisi gerçektir? Büyük ihtimalle her ikisi de.
Hamid Bey, tüm çelişkilerine karşın,
soykırımdan hayatta
kalan Ermenilerin anılarında olumlu bir figür olarak yer
alır. Altı ay süren kısa görevi boyunca, daha sonra kendisine
yönel tilecek "Ermenilere fazla yumuşak davranma", ve hatta
"Ha mid Bey valilik etmemiş,
zevk ve sefasıyla
ve lakaytlık için de hükümet
işlerini karmaşık, nüfuzunu
ise etkisiz hale getir-
ıo
Ibidem, s. 437.
miştir. (. .. ) Bilumum mühim işler Ermeni komitacıların elleri ne
bırakılmıştır"11 suçlamalarını göze alarak Pirinççizade Fey zi'nin
Müslümanları Ermenilere karşı kışkırtmasını engelleme ye çalışır. Göreve gelir gelmez ilk işi Diyarbekir çarşısı yangının
Pirinççizade Feyzi ile birlikte baş sorumlularından olan Komi ser Gevranhzade
Memduh'u görevden almak olur. 12
Hamid Bey'in
bu dönemdeki tutumuna dair en detaylı
tanık lıklar İngiltere'nin Diyarbekir Konsolosluğu yardımcılığı göre vini yürüten
Thomas Mugerditchian'ın anılarında ve 1920'de İs tanbul'da isimsiz olarak Fransızca
yayınlanan Olaylar ve belge
ler: Diyarbehir Ennenilerinin katliamından bölümler kitapçığın
da yer alır. 13 İngiliz Konsolosluğu'ndaki özel sohbetlerinde Ha
mid Bey İttihat ve Terakki'nin üç liderini
"Türkiye'nin mevcut diktatörleri" olarak tanımlar ve "Almanların elinde kör ve satıl mış aletler" olduklarını beyan eder. Osmanlı'nın hilaf
devletle rinin yanında savaşa girmesinden önceki bu dönemde
Hamid Bey "Türkiye'nin geleneksel dostu ve kurtarıcısı lngiltere'yi bı rakıp
Türk milleti için intihar anlamına gelecek bir şekilde ken dini Almanya'nın kollarına atacak kadar aklım yitirmediğini" düşünmektedir.
Hiç ihtimal vermediği bu seçenek 1914 Ağus
tos'unda gerçekleşince Mugerditchian'ın ifadesiyle Hamid Bey "yıldırım çarpmışa" döner. Kendisine bu
haberi getiren Mu gerditchian'a inanmak istemez,
lngiliz Büyükelçiliği'nden ge len ve konsolosluk görevlilerinin derhal ülkeden ayrılmalarını emreden telgrafın
sahte olduğunu düşünür. Ancak Bağdat Vali si'nden de bu yönde bir telgraf alınca gerçeği kabullenir ve gere ken seyahat iznini konsolosluk memurlarına gönderir.
11 Kendisinden sonra Diyarbekir Valiliği görevine
gelen Reşid'in sözleridir (sade leştirilmiş alıntı).
Sürgünden intihara Dr. Reşid Bey'in hatıralan, s. 32, Tükel
mat, 1992.
12 The Diyarbekir
Massacres and Kurdish Atrocities, Thomas K. Mugerditchian, s. 16, Gomidas
lnstitute, 2013 (Raporun ilk baskısı 1919'da
Kahire'de yayınlan mıştır).
13 Faits et documents:
tpisodes des massacres armtniens de Diarbtkir, lmp. G. Kechichian Fils, 1920. Yazan bilinmeyen bu kitapçık ile Mugerditchian'ın anılan benzerlik göstermekle birlikte
farklılıklar da içerir. Mugerditchian'ın anılarına
bölgeden başka tanıklıkların eklenerek yayınlanmış olması ihtimal dahilindedir.
Mugerditchian'a göre Hamid Bey gibi "doğru ve dürüst
bir vali"yi "ittihat ve Terakki Komitesi planlarına bir engel olarak
görür".14 Mart 1915'te görevden
alınır ve yerine Ermeni soykı rımının en önemli aktörlerinden
biri haline gelecek Reşid ge tirilir.
Hamid
Bey anılarında görevden alınma sebebi olarak
jandar ma Alay Kumandanı'nın hırsızlıklarını şikayet etmesini ve ya
zışmalarında söz konusu kumandandan "haydut" diye bahset mesini gösterir.
Bu tanımlama askeriyede infial yaratmış, Ha mid
Bey ise geri adım atmayınca görevden
alınmıştır. 15 Ancak iki husus bu kararın ardında başka
sebepler de olduğuna ve orduyla yaşanan krizin bu anlamda ihtiyaç duyulan
bahaneyi sunduğuna işaret eder. Bu yöndeki
emarelerden ilki Pirinççi zade Feyzi'nin Nisan ayından
itibaren gerçekleştireceği Erme ni
karşıtı propaganda gezilerinde Hamid Bey'in gidişine atıfta bulunmasıdır. Feyzi "Ermenisever Hamid
Bey hala vali olsay
dı Van'da olduğu gibi hepimizi
bu gavurlara kırdırtırdı," diye rek yeni vali Reşid'e övgüler
düzer ve Müslümanları Ermenile re karşı kışkırtmaya çahşır. 16 Hamid
Bey'in hükümetin planla rına bir "engel" olarak görüldüğüne dair
başka bir işaret ise Bit lis Valisi
ve soykırımın önde gelen aktörlerinden biri olan Ab dülhalik Renda'nın 19 Şubat 191 5'te Talat'a gönderdiği telgraf tır.
Renda bu telgrafta Hamid'in "Diyarbekir'de hiç dostunun olmadığını"
ve "görevini başarıyla yerine getirmesini engelleye cek bir vatanseverlik eksikliğinden
mustarip olduğundan bah sedildiğini" bildirir. 17 Abdülhalik Renda'nın
Hamid Bey'in edi-
14
The Diyarbehir Massacres and Kurdish Atrocities, Thomas K. Mugerditchian, op.cit. s. 23.
15
Bir Milli Mücadele Valisi ve Anılan: Kapancızade Hamit bey, Halit Eken, s. 470- 471, Yeditepe Yayınlan, lstanbul.
16
Faits et documrnts: tpisodes des massacres armtniens de Diarbthir op.cit. s. 19.
17
The Extermination of Armrnians in the Diarbehir region, Hilmar Kaiser, op. cil.
s. 138- 139.
Hilmar Kaiser Hamid Bey'in bir "imha
programına katılmak iste mediği
için" görevden alınmadığını, gerçek sebebin orduyla yaşadığı kriz ol duğunu ileri sürer. Oysa daha sonra
Reşid'e yöneltilecek ve hükümetin gör mezden
geleceği cinayet ve zimmete para geçirme suçlamalarının yanında Ha mid Bey'in bir jandarma kumandanına
"haydut" demesinin görevden alma se
bebi olarak fazlasıyla hafif kaldığı aşikardır. Burada hükümet için belirleyici
nemediğine işaret ettiği "dostlar" Diyarbekir İttihat ve
Terakki kulübü üyeleri, eksikliğinden yakındığı "vatanseverlik" ise
yi ne İttihat ve Terakki'ye mutlak
itaattir.
Hamid Bey Diyarbekir valiliğinden sonra birinci sınıf Mülki ye müfettişliğine atanır. Yeni görevinde halefi Reşid ile tehci re karşı çıkan Beşiri Kaymakam
vekili Ali Sabit ve Lice Kayma kamı Hüseyin Nesimi cinayetleri konusunda karşı
karşıya ge lecektir. Kendisi gibi
Mülkiye müfettişi olan Naci Bey kardeşi Ali Sabit Es Süveydi'yi Reşid'in
öldürttüğüne dair bilgileri Ha mid Bey'le
paylaşır. Naci Bey ve Hamid Bey o
dönem bütün uğ raşlanna rağmen cinayetlerle ilgili soruşturmadan bir sonuç
el de edemezler. Ancak savaş sonrasında İttihat ve Terakki'nin ik
tidardan düşmesiyle birlikte
işler değişir. Kasım 19 18'de Dahi liye Nezareti Müsteşarlığı ve
Heyet-i Teftişiye Umum Müdür lüğü görevini yürüten Hamid Bey soruşturmayı
yeniden açtı nr. Bu konudaki
gelişmeleri bizzat takip ederek tetikçilerin tev kif
edilmelerini emreder.18 Anılanndan 1918-1919'da tehcir ve katliamlan soruşturan Mazhar Komisyonu'nun kurulmasını da Hamid Bey'in
önerdiğini öğreniyoruz.19 Hamid Bey ayrıca bu komisyona "Araplara icra
kılınan mezalim ve idamlar ile Di yarbekir valisi tarafından tehcire razı
vaziyette bulunmadıkla nndan dolayı imha ettirilen iki kaymakam hakkında"
ifade ve rir.20 Hamid Bey'in İttihat ve Terakki yöneticileri ana davası id
dianamesinde atıfta bulunulan ifadesi, ne yazık ki, tehcir yar gılamaları
soruşturma dosyasının diğer parçaları gibi arşivler de erişime açık değil.
Hamid Bey anılannda bu hususlardan neredeyse hiç bahset
mez. Dönem dönem Mustafa Kemal'le ters düşecek, İngilizle
re ve Ermenilere yakın olmakla suçlanacak Hamid Bey olası so-
olanın Abdülhalik Renda'nın işaret
ettiği -ve elbette imha
planlannı da kapsa yan- türden bir
itaat olduğu anlaşılmaktadır.
18
Ali Sabit ve Hüseyin Nesimi cinayetlerinin soruşturulmasında Hamid
Bey'in rolüne dair detaylı bilgiler
için cf. infra s. 80-86.
19
Bir Milli Mücadele Valisi ve Anılan:
Kapancızade Hamit Bey, Halit Eken, op.cit,
s.
478.
20 Tehcir ve Taktii, Divan-ı Harbi ôrfi Zabıtlan, Vahakn N. Dadrian,
Taner Ak çam, İstanbul Bilgi Üniv.
Yay., 2008, s. 242.
nuçlarından çekinerek anılarında 1915'teki
tavrını bilerek es geçmiş gibidir. "Denetlemek için bile olsa,
uzatılan en temiz el
leri kirletecek kadar pis"21
olduğunu belirttiği tehcire ancak bir iki
cümle ile değinir. "Deli Hamid" diye anılmasına sebep olan meşhur
açık sözlülüğü iş bu konuya gelince suskunluğa dönü şür. Bu meseleye dair
telaffuz ettiği nadir cümleler "Ermenile re ne dostça ne düşmanca
davrandığı"22 ve
"her safhası hukuki esaslara aykırı bir şekilde cereyan
eden" emlak-ı metruke ko misyonlanna "kanşmak istemediği"23
şeklindedir.
Hamid Bey'in anılarını resmi görüş süzgecinden geçirdiğini
ve sakıncalı olanlan ayıkladığını en
net şekilde Ali Sabit ve Hü seyin
Nesimi cinayetleri soruşturmasına dair yazdıklarında gö rürüz. "Reşit Bey Tasvir-i Efk ar gazetesi
muhabirinin bazı su allerinden tahkikatı ve
netice olarak kendisini takip eylemekte bulunduğum anlamını çıkarmış. Bu keşif
doğru değildir. Tah kik Heyeti'yle
katiyen temasta bulunmadığım gibi tahkikatla da alakadar olmadım," diyerek doğrulan saklayacaktır. Oysa
kay makamların katline dair soruşturmayı bizzat
yürüttüğünü gös teren ve
kendi imzasını taşıyan onlarca telgraf Osmanlı arşivle
rinde bulunmaktadır.24
Hamid Bey'in bu tavrına dair belki de en yürek burkan hu
sus tehcirden korumaya çalıştığı Astik Efendi ismindeki genç Ermeni memura
anılannda yer veriş şeklidir. Hamid Bey "Mül kiye mezunu, gayet sadık,
çalışkan ve namuslu" olduğunu be lirttiği Astik Efendi ile daha önce Teftiş
Heyeti'nde farklı illerde birlikte çalışmıştır. Astik Efendi bir gün "sefil bir vaziyette" Di yarbekir'e, Hamid Bey'in yanına
gelir. Hamid Bey kendisini ora-
21
Bir Milli Mücadele Valisi ve Anıları:
Kapancızade Hamit Bey, Halit Eken, op.cit.
s.
485.
22
Ibidem, s. 476-477.
23 Ibidem, s. 479-480. Hamil Bey istemediği bu görevi ısrarlar sonucu ve "suis timallere engel olmak niyetiyle" kabul etmek zorunda
kaldığını aktarır. "Ker hen
yaptığı" bu iş yüzünden memuriyete veda etmeyi düşünür.
24
Hilmar Kaiser çalışmasında bu yazışmalara genişçe yer
verir. The Exıerminaıi on of Armenians in Diarbekir region, op.cit. s. 408. Anı yazımında resmi görü şe uymayan kısımlarının otosansürüne dair çarpıcı
bir örnek için Kim var ora da? Muhsin Bey'in son Hamleı'i, tiyatro oyunu, Cüneyt Yalaz, llker Yasin Kes
kin, BGST, 2015.
da "alıkoyar" ve tahsil memurluğuna tayin eder.
Ancak bu giri şimi daha sonra Reşid tarafından "Komitacı bir kişiyi tayin etti" şeklinde yansıtılacaktır. Bu suçlamalar yüzünden Hamid Bey'in anılarında Astik
Efendi'yi koruduğunu açıkça yazmaktan çe kindiğini görürüz. Zihnindeki resmi
görüş süzgeci yine devre dedir. Astik Efendi'nin sadakatinin altını çizer ve
bu korumayı kimin sağladığını muğlak bırakarak "bir müddet tehcirden ko
runduğunu" ifade eder. Kendisine "uzaktan para yardımında"
bulunduğunu belirtmesinden Diyarbekir Valiliği'nden ayrıl dıktan sonra da
Astik Efendi'ye destek olmaya çalıştığı anlaşı lır.25 Hamid Bey'in
daha sonra başına
neler geldiğini yazmadığı Astik Efendi'nin izini Mülkiye
Şeref Kitabı'nda bulduk. Hamid Bey
Diyarbekir Vilayeti'nden azledildikten sonra Astik Asador Van'a tayin edilir.
Ve 26 yaşında, 1915'te vefat
eder.26 Mülki ye Şeref
Kitabı bu kadar
genç yaşta nasıl
öldüğünü yazmasa da ölüm tarihi çok şey anlatmaktadır.
Hamid Bey'in anılarını
bu denli sansürden geçirmesinde on
ları kaleme aldığı tarihin belirleyici bir rolü
vardır. Mustafa Ke mal'e muhalif ikinci Grubun lideri ve Trabzon mebusu
Ali Şük rü Bey'in Mart 1923'te öldürülmesi üzerine Hamid Bey Trabzon istikbal gazetesinde zehir zemberek bir yazı yayınlar.
Hedefin de Ali Şükrü Bey'in ölümünden sorumlu tuttuğu Mustafa Ke mal vardır.
Hamid Bey'in Mustafa Kemal'i "muhitlerinde dal kavuktan başka mevcudiyet görmek, tasdikten başka seda işit mek istemeyen",
"milletin benliğini yutmak isteyen ejder," di ye nitelendirdiği bu yazı Trabzon
Müdafaa-i Hukuk Cemiye ti idare heyetinin görevden alınmasına yol açar. Hamid Bey de
sert bir şekilde uyarılır. Ancak eleştiri yazılarına devam eder ve
25
Bir Milli Mücadele Valisi ve Anılan:
Kapancızade Hamit Bey, Halit Eken, op.cit.
s. 477.
26 Yeni Mülkiye Tdrihi ve Mülkiyeliler, Ali Çankaya, op.cit.
s. 1395. Çankaya
As tik Asador'un ölüm tarihini 1 Ocak 1915 olarak verir. Ancak Hamid Bey "bir müddet" tehcirden korunduğunu belirttiğine göre bu tarih daha sonraya
ait olmalıdır. Çankaya'nın bu tarihi
nürus kayıtlarından almış olması muhtemel dir. Nüfus idaresinin o dönem kesin ölüm tarihinin
tespit edilemediği durum larda içinde bulunulan
yılın Ocak ayını not ettiğine dair başka örnekler
mev cuttur. Örneğin
Abdülhalim Çelebi 12 Kasım 1925'te
vefat ettiği halde nüfus kaydında 1 Ocak 1925 tarihi yazılıdır. TBMM Albümü, Cilt 1, s. 43.
24 Ocak 1926'da Takrir-i Sükun Kanunu uyarınca
tutuklana rak İstiklal Mahkemesi'nde yargılanır. 37 gün süren tutuklu
luktan sonra beraat eder. Anılarını
yazmaya bu tutukluluk gün lerinin ardından serbest kalınca gittiği Trabzon'da başlar.27 Ha mid Bey'in hatıralarını kaleme aldığı 1926 senesi aynı zamanda
meclis kararıyla Talat ve Cemal'in ailelerine emlak ve arazi ve rilerek
itibarlarının iade edildiği, tehcir
ve katliam sorumlula rına yönelik suçlamaların rafa kaldırıldığı ve lzmir
suikasti da valarında onlarca kişinin vatan hainliği ile suçlanarak idam ce
zasına çarptırıldığı dönemdir. Memuriyetten istifa etmiş, Trab zon belediye reisi Gazazzade Hüseyin
Efendi'nin yardımlarıy la yaşamını idame ettirebilen, lstiklal
Mahkemesi'nin gazabına uğramaktan zor kurtulan Hamid Bey'in "deliliğini"
devam et tirmeye mecali kalmamıştır. "Deli" zamanlarının izlerini
anıla rından siler, geriye sadece
milliyetçi bir Hamid portresi bırakır. O "iki Hamid"den
birini unutturmak istese de hikayesi ha yatta kalan Ermenilerin
tanıklıklarıyla günümüze kadar ulaşır. Mayıs
1919'da Canik Mutasarrıflığı görevine getirilen Hamid Bey Şubat 1920'de
Trabzon Valiliği'ne tayin edildiğinde Sam sun Ermenileri gidişini üzüntü ve
endişe ile karşılarlar. 7 Şu bat
1920 tarihinde Patrikhane'ye -yüksek ihtimalle Samsun Er meni murahhası tarafından-
gönderilen imzasız telgraf "Muta sarrıf Hamid Bey'in değiştirilmesi şehrimizin güvenliği için bir
tehdit olarak görülmekte ve korku içindeki ahali kendisinin
göreve iadesini canı gönülden istemektedir" ibaresini taşımak
tadır.28 Hamid Bey'in görevde
kalmasını istemelerinde kendisi nin 1919-20
dönemi üst düzey memurları arasında bir istisna teşkil ederek Ermeni ve Rum nüfusa saldıran çeteleri
koruma
ması, aksine onlarla
mücadele etmesi rol oynamış olmalıdır.29 Hamid Bey Nisan 1920'de
Trabzon'dan mebus seçilecek
ve
mecliste Samsun ve Trabzon Hıristiyan nüfusunun
tehcir edil-
27
Bir Milli Mücadele Valisi ve Anıları:
Kapancızade Hamil Bey, Halit Eken, op.cit.
s. 324-329 ve 364.
28
Krikor Gucrgucrian arşivi,
36 Krieger 14 / 05 XVI 012, sayfa 29. Telgraf
imza
sızdır.
29
Bir Milli
Mücadele Valisi ve Anıları: Kapancızade Hamit Bey, Halit Eken, op.cit.
s.
541 -544.
mesi önerildiği zaman bu
girişime şiddetle karşı çıkacaktır. An kara hükümetini "Harp esnasında büyük bir kuvvetle teşeb büs edilen Samsun tehcirinin
doğurduğu akıbeti göstererek o teşebbüsün tekrarlanmasının yeni bir cephe açmak
olacağına" ikna ederek bu girişimden vazgeçilmesini sağlar.30 Daha sonra
Kasım 192 l'de Fransızların Adana'dan
çekilmesi sırasında şeh ri teslim
almakla görevlendirilir. Bu süreçte Türk yönetimi ve silahlı güçlerinin
kendilerine yönelik saldırılarda bulunmasın dan endişe eden Adana Ermenileri vilayetten ayrılmaya başlar lar.
Fransa'mn İskenderun Konsolosu Laporte Ermenilerin gi dişine engel olmak için
Sis Katolikosu il. Sahag ile görüşmesi sırasında herhangi bir katliamın
yaşanmayacağına bir güven ce olarak
Hamid Bey'in varlığını ileri sürer. il. Sahag'ın Lapor te'a cevabı Hamid
Bey'in 1915'teki tavrına ve buna
rağmen Er menilerin tek başına onu bir güvence olarak görebilmelerinin
zorluğuna da ışık tutar: "Hamid
Bey'in dürüstlüğünden söz et mesi üzerine kendisini şahsen tanıdığımı, dürüst
ve iyi biri ol duğunu ve Diyarbekir valiliği
yaptığı dönemde bölgede ne kat liam ne de tehcir yaşanmadığını, ancak
bir milletin varlığının korunmasının tek bir kişiye emanet edilemeyeceğini
belirttim. Hamid Bey'in halefinin yönetimindeki Diyarbekir'de olduğu gi bi
yarın hükümetin onu görevden alıp Makyavelik planlarım itiraz etmeden
uygulayacak başka bir memurla değiştirebilece ğini söyledim. "31 il. Sahag endişelerinde haksız değildi. Hamid
Bey -kendi iç çelişkileri ve milliyetçiliğin ağır bastığı
zamanlar da büründüğü "ikinci kişiliğine" ek olarak- tam da il.
Sahag'ın tahmin ettiği gibi Adana'da ancak Mayıs 1922'ye kadar görev de
kalacak ve en az 60.000 Hıristiyan Kilikya'yı terk etmek zo runda kalacaktı.
Hamid Bey'in aile ilişkileri de yaşadığı gelgitlerde rol oynar.
Eşinin kız kardeşi l 91 5'te Sivas Valisi ve soykırımın önde ge len aktörlerinden olan Muammer ile evlidir. Yine eşinin aile si
üzerinden Talat ile akrabalık bağı vardır. Reşid'in
suçları-
30
Ibidem, s. 585.
31 "Leme du Catholicos de Sis le 29 Novembre 1921", Le Ktmalisme devanı les Allits,
Michel Paillares, s. 385,
Edition du Bosphore, 1922.
nın soruşturulmasıyla bizzat ilgilenen Hamid Bey'in
Muammer ile ilgili benzer bir girişimde bulunduğuna dair bir iz bulun
mamaktadır. Bu "iki farklı Hamid"i birlikte çalıştığı Hıristiyan
memurlara yaklaşımında da görürüz. 1915'te
genç Ermeni me mur
Astik Efendi'yi tehcirden
korumaya çalışan da, 1913'te Bi ga Mutasamflığı yaptığı dönemde bir
Makedon memuru sade ce etnik kökeninden dolayı görevden almaya kalkan da Hamid
Bey'dir. Vangel Efendi ismindeki bu ziraat memurunun değiş tirilmesi talebi 1915'te tehcir ve katliamlara karşı
çıkacak, an cak bu ortak yönlerine rağmen yıldızlannın hiç banşmayacağı Celal
Bey tarafından reddedilir.32 1913'te Celal
Bey Ziraat Na zm'dır. Hamid Bey
Vangel Efendi'nin "Makedonyalı bir çete
re isinin kardeşi" olduğunu
ileri sürerek "harbin doğurduğu ye ni
vaziyet" ışığında "memurlann devletin daha sadık unsurla rından
bulunması zaruriyetinden" ötürü söz konusu memurun görevden alınmasını ister. Celal Bey'in cevabı
milliyetçi "ikin ci
Hamid"in yok saydığı adalet ilkesini yüzüne çarpar: "Memur sebepsiz
azlolunmaz," diyerek bu talebi reddeder. Hamid Bey "Yüzlerce Türk'ün
azlinde hatıra getirilmeyen hikmet-i kanun Vangel Efendi'de mi tecelli
ediyor," diyerek ısrar etse de Celal Bey geri adım atmaz.33
Bu "iki Hamid"in hikayesi gözden geçirildiğinde ortaya çı
kan tablo gridir: özel konuşmalannda ittihatçı liderlerin
dikta tör olduklarım ifade eden ama anılarında Talat'ı -belki de ak rabalık ilişkilerinden dolayı- karalamaya eli varmayan, tehci ri "en temiz elleri kirletecek kadar
pis" olarak tanımlayan ama hatıratında iki cümleyle geçiştiren,
Reşid'in soruşturmasını yü rüttüğünü dahi saklamaya çalışan Hamid Bey
"deli" olarak ad landmlmasına sebep olan dik duruşunu belli ki
koruyamamış. Bu duruma karşın, anılarında Reşid'e ayırdığı bölümün son
cümleleri l 915'e ve inkanna dair yazılmış en isabetli tespitler
arasında yer alır: "Bu yurdun çöküntüsüne etken olan sebep lerden biri de sorumluluğun yerleşmemesi, hırsızlığın, namus-
32
Celal Bey ve Hamid Bey'in ilişkilerine dair cf supra s. 36 ve dipnot 10.
33
Bir Milli Mücadele Valisi ve Anılan:
Kapancızade Hamit Bey, Halit Eken, op.cit.
s. 446.
suzluğun, bütün adi suçların siyasete karıştırılarak
cezasız bı rakılmasıdır. Herhangi bir suretle iktidar mevkiini ele geçiren
parti mensuplarının kötülükleri fedakarlık ve kahramanlık gi bi sayılır. "34
Karşı çıkışlarını hayatlarıyla ödeyenler
Hamid Bey azledildikten sonra Diyarbekir Valiliği'ne Reşid ata nır. Yeni valinin
ilk işlerinden biri Çarşı yangınını çıkartan Ko miser Memduh'u geri çağırmak
ve bölgenin nam salmış hay dutları ile kimi aşiret reislerinden oluşan çeteler
kurmak olur. Daha sonra sıra emirlerine karşı gelen mutasarrıf ve kayma
kamlara gelecektir.
Vali Reşid'in ve çetelerinin (Papaz Mıgırdiç Çılgadyan'ın
tür lü eziyetlerden sonra Ulu Cami avlusunda yakılması gibi)35 "bütün
insani sınırların dışına çıkan barbar eylemleri"36 ile Er menileri yok
etmeyi amaçladığını açıkça beyan etmesi vilayete bağlı sancak ve kazalarda
görev yapan bazı memurların huzur suzluğuna yol açar. Diğer vilayetlerle
karşılaştırıldığında, Di yarbekir'de emirlere karşı gelen devlet
görevlilerinin çokluğu nun sebebi belki de tehcire gönderdikleri insanları
feci bir so nun beklediğinin bu denli aşikar
olmasıydı. Kimi yerlerde mül ki
amirlerin işi tehciri organize etmek ve kafileleri yola çıkar maktan ibaret olabiliyordu. Tehcir edilenlerin yolda başları
na gelebilecekleri az çok tahmin etseler -ya da kimi durum larda kesinlikle
bilseler- dahi, sorumluklarının sınırlı olduğu na kendilerini ikna etmeleri
daha kolaydı. Oysa Diyarbekir vi layeti mutasarrıfları ve kaymakamlarına şifahen
ya da resmi ol mayan tezkereler aracılığıyla Ermenileri yok etmek
emredili yordu. 37 Bu durumu kabullenmeyen Lice
Kaymakamı Hüseyin
34
lbidem, s. 478.
35
Le Genocide des Armeniens, Raymond H. Kevorkian, op.cit. s. 441 -445.
36 Naci Es Süveydi'nin Süleyman Feyzi'ye 3 Nisan 1939 tarihli mektubu.
Cf. inr
ra s. 86.
37
Merkezi
hükümetten gelen yazılı tehcir emirkrinin dışında kimi vil:ıyrı vı· sancaklara ittihat ve Terakki yerel
yapılanmasında bulunan Katib-i Mı·Mıllı·ı (Parti
Sekreterleri), Teşkilat-ı Mahsusa yöneticileri ya da mebuslar unıı ılı p,ıı
H
Nesimi ve Beşiri Kaymakam Vekili
Sabit Es Süveydi
karşı çıkış larını
hayatlarıyla ödediler.
Lice Kaymakamı Hüseyin Nesimi:
"Bir vicdan meselesi"38
Girit Kastel Tekkesi Şeyhi Fatinzade Ahmed Ata
Efendi'nin oğlu olarak Hanya'da dünyaya gelen Hüseyin Nesimi 13 Ocak
l 91 5'te Lice Kaymakamlığına
atanır. Mülkiye mezunu olan Nesimi, genç yaşlarından itibaren içinde olduğu ve
aileden ge len Bektaşi geleneği ile "Girit Muhibb-i insaniyet"
cemiyetini kurarak atıldığı siyaset hayatını bağdaştırmaya çalışır. Bekta
şilik hayatının o denli merkezindedir ki, Osmanlı'nın kötü gi dişatını
incelediği Sahib-i Zuhur isimli
eserinde çözüm önerisi olarak tasavvufi hayatın yaygınlaşmasını savunur.39
Oğlu Abidin Nesimi'nin hatıralarından, Lice kaymakamının
tasavvuf temelli ve insan merkezli yaklaşımının kısa sürede Diyarbekir Valisi
Reşid'le ters düşmesine sebep olduğunu gö rüyoruz. Nesimi sadece devlete
sadakatte kusurda bulunanla rın cezalandırılması ve masum insanlara
dokunulmaması ge rektiğini savunmaktadır. Tehcir emirlerinin Ermenilerin im
hasını amaçladığını fark ettiğinde önce bu duruma müdahale ederek bir şeyler yapabileceğine inanır. Kafilelerin yola çıkma sını geciktirerek
mümkün olduğu kadar çok kişiyi korumaya çalışır. Liceli yaşlıları Ermeni
kadınlarla, sadece kağıt üzerinde
kalmak şartı ve onları kurtarmak amacıyla evlenmeleri için ik-
la sözlü ya da usule aykırı şekillerde yazılı katliam emirlerinin iletildiği döne min pek çok yöneticisi tarafından ifade edilmektedir. Konya Valisi Celal Bey Halep Valiliği döneminde bu yönde "gizli emirler" aldığını ltalyan Konsolo
su ile paylaşır. Les Anntniens 191 7- 1 939, la qutte d'un r-efuge, Raymond Kevor kian, Levon
Nordiguian, Vahe Tachjian,
Presses de l'Universile Saint joseph, 2007 içinde, Diran Babihian (1887-1 973): ltinerair-e d'un Armt'nien de Cilicie rc fugiı' au Liban, Christine Babikian Assaf, s. 310-311.
38 Ali Emiri Osmanlı
Vilayilt-ı Sarhiyyesi eserinde Nesimi'nin direnişini bu söz lerle tanımlar. The Extcrmiııation oj Armcnians in The Diarbeh ir region,
op.cit.
s.
407.
39 Tanzimat'ın 1 50. Yıldonıımıı
Uluslarnrnsı Sempozyumu: bildiriler,
s. 306, Milli Kütüphane, 25-27 Aralık 1 989, Ankara.
na eder.40 Bu şekilde pek çok kadını kayıtlarda Müslüman gös
tererek, en azından görev süresi boyunca, tehcirden kurtarır.
Ancak bu
itaatsizliğinin Reşid'e şikayet
edilmesi çok sürmez. Lice kaymakamı ile Diyarbekir
Valisi arasında yazışma
yoluy la sert sözlerin sarf edildiği bir tartışma başlar. Hüseyin Nesimi Reşid'i Cengiz Han
kadar zalim olmakla suçlar.41
Reşid Nesimi'ye boyun eğdiremeyeceğini anlamıştır. Çerkes
Harun'un yönetimindeki bir grup jandarmayı Nesimi'yi tutuk latmak için Lice'ye
gönderir. 18 Haziran 1915'te Nesimi jan darmalar eşliğinde
Diyarbekir'e doğru yola çıkarılır. Ancak Di yarbekir'e asla varamayacak, Karaz
köyü yakınlarında kendisi ni götüren jandarmalar
tarafından öldürülecektir. Cinayet "Er meni asilerin" üzerine atılır
ve naaşı ailesine teslim edilmez. Sa
hipsiz ve mezarsız, 1990'lı yılların faili meçhullerini anımsatan bir şekilde
cena�esi katilleri tarafından yol kenarına atılır.42
Resmi kayıtlarda ölümü "Eşkıya takibi sırasında çetelerin taar ruzuna
uğrayarak şehid edildi"43 şeklinde geçer. Ancak ailesi ve Liceliler bu
hikayeye inanmaz. Ali Çankaya'ya 1966 yılında gönderdiği mektupta oğlu Abidin
Nesimi babasının "ittihat ve Terakki Partisi'nin politikası ile
bağdaşmadığı için" öldürüldü ğünü ifade eder.
Liceliler
kaymakamlarını sahipsiz bırakmaz. Kaza ileri gelen lerinden Selim Bey ve Mahfuz Bey öldürüldüğü yere bir mezar yaptırır ve Tı rba kaymekam (Kaymakam türbesi) adıyla uzun yıllar ziyaret edilmesine
vesile olur.44 1915'te Lice'de
Düyün-ı Umumiye müdürü olarak görev yapan Naman Efendi kayma kamın öldürülüşünü ve mezarını
ailesiyle birlikte ziyaret ettiği ni Katolik
Keldani Papazı joseph
Naayeim'e anlatır.45
40 The Extermination of Armenians in The Diarbelıir region, op.cit. s. 392.
41 Ibidem, s. 393.
42 Turlıamas follımord pd assyrier-lıaldter och
armenier, joseph Naayeim, s. 70,
2003, Nsibin (Les Assyro-Chaldtens et les Armtniens massacres par les
Turcs, Paris, 1920 eserinin
lsveççe çevirisi).
43 Yeni Mülkiye Tarihi
ve Mülkiyeliler, Ali Çankaya, op.cit,
s. 304.
44
Yıllann içinden, Abidin Nesimi, s. 31, Gözlem Yayınlan, 1977, lstanbul.
45
Turhamas follımord pd assyrier-lıaldter och armenie, joseph Naayeim, op.cit,
s.
70.
Reşid hatıralarında Hüseyin N esimi'nin Ermeni tehcirini ka bul etmediği için katledildiğini reddederek "Bilakis, Nesimi Bey Ermeni sevkiyatını yapıyordu, mülkiyede her işinde oldu ğu gibi bu işde de biraz betaetle (yavaşlıkla) hareket
ediyordu," iddiasında bulunur.46
Ancak resmi kayıtlarda Nesimi'nin
yo la çıkış sebebini "eşkıya takibi" olarak belirttiğini unutarak Di yarbekir'e kendisinin çağırdığını
yazmaktan çekinmez. Reşid'e göre bu davetin sebebi kaymakam ile Ahz-ı Asker şubesi reisi arasındaki ihtilafı
çözmektir.
Reşid hatıralarında Nesimi'yi karalamaya da çalışır. Hak
kında "Bazı Ermenilerden para
alarak" onlan tehcir etmediği
ne dair suçlamalar olduğunu belirtir. Ancak ne bölgeden kur tulabilen
Ermenilerin ya da Süryanilerin tanıklıklarında, ne de döneme ait başka yazılı
kaynaklarda Hüseyin Nesimi'ye yöne lik böyle
bir itham yer almaz. Reşid'in
tehcirin şevkle uygulanı şı konusunda ne denli titiz
olduğu göz önüne alınırsa, bu tarz bir suçlama
karşısında Nesimi'yi sadece Diyarbekir'e çağırmak
la yetinmeyeceği, görevden almaya yönelik girişimlerde bulu nacağı ve bunu
hatıralarında belirteceği açıktır.47
Nesimi'nin katledilmesi lstanbul'da 1919'da görülen İttihat ve Terakki
yöneticileri hakkındaki ana davada da gündeme gel miştir. "Diyarbekir valisi
tarafından tehcire razı vaziyette bu lunmadıklarından dolayı imha ettirilen
iki kaymakam hakkın da" Diyarbekir eski valisi Hamid Bey ifade verir.48
Günümüzde Liceliler Karaz köyü yakınlarındaki yeri hala
"Kaymakam mezarı" olarak adlandırıyorlar. Ancak Lice ile ri
gelenlerinin yaptırdığı türbeden
eser kalmamış durum da. 20 13 Kasım ayında Lice'ye yaptığımız bir
ziyarette Hüse yin Nesimi'ye dair hafızanın bölgede
halen çok canlı bir şekil-
46
Sürgünden intihara
Dr. Reşid Bey'in haııraları, op. cit, s. 86.
47 Reşid'in ülkenin -kendi deyimiyle-
"mikroplardan" kurtuluşu için tehcirin gerekliliğine inanarak büyük bir disiplinle uygulayışı için Hans Lukas Kie ser'in
"Dr Mehmed Reshid 0873-1919): A
Political Doctor" makalesi, s. 268- 269, Der Völhcrmord an den
Armeniern und die Shoah, Hans-Lukas Kieser, Do minik j. Schaller, Chronos, 2002, Zürich.
48 Vahakn N. Dadrian, Taner Akçam, Tehcir ve Tahıil, Divan-ı Harbi ôrfi Zabıtla rı, op.cit, s. 242.
de korunduğunu gördük. Özellikle yaşlılar
kaymakamın başı na gelenleri
dedelerinden dinlediklerini net bir şekilde belirti yorlardı.49 Yine Diyarbakır'da görüştüğümüz ve Hüseyin
Nesi mi'nin mezarını yaptıran Selim Bey'in
torunu Nihat Işık kay makamı öldürenlerin arasında yer alan Hanili Süleyman adın daki eski bir askerle l 950'li yıllarda
yaptığı bir konuşmayı
bi ze aktardı. Bu asker Nihat lşık'a kaymakamın öldürülmesini
Reşid'in emrettiğini ve bu işe karışmaktan büyük vicdan
azabı duyduğunu anlatır. 50
Hüseyin Nesimi cinayetine dair günümüze
ulaşabilen en de taylı tanıklık 1915 sonbaharında "Ermeni sevkinde kanuna
muhalif hareket edenlerin divan-ı harbe sevki" ile görevlen
dirilen51 heyet-i tahkikiyenin reisi
Hüseyin Mazhar Bey'e veri len bir ifadedir. Heyetten beklenen tehcir edilen
Ermenilerden "emval-i metruke" adı altında devletin gasp ettiği
malları zim mete geçiren memurları soruşturmasıdır. Ancak Hüseyin Maz har Bey
tehcir ve katliamlara karşı çıkan iki kaymakamın, Hü seyin Nesimi
ile Ali Sabit'in katledilmelerinin peşine düşer. Hü seyin Nesimi'nin öldürülmesiyle ilgili olarak 1916 Şubat'ında Lice Ahz-ı Asker şubesi reisi Süleyman Efendi'nin ifadesini alır. Süleyman
Efendi'nin anlattıkları kritik önemdedir: Reşid ci nayeti örtbas etmek için
onun adını kullanmış, Hüseyin Nesi mi'yi Diyarbekir'e Süleyman
Efendi ile arasındaki bir ihtilafı çözmek
için davet ettiğini ileri sürmüştür. Süleyman Efendi ifa desinde böyle bir anlaşmazlıktan söz etmediği gibi Hüseyin
Ne simi'nin "namuslu ve dirayetli bir kaymakam" olarak tanındığı nı belirtir. Emir verildiği
halde "Ermenileri celp ve tevkif etme
miş olması"ndan dolayı Nesimi'nin "tenkid ve itiraz"lara ma-
49 Karaz ilçesine yakın Tepecik köylüleri
Nesimi'nin katledilmesinin farklı bir versiyonunu
anlattılar: "Liceli Ermenilerin Fis'te kuyulara atarak öldürüldü ğünü öğrenen kaymakam engel olmak için
oraya doğru yola çıkmış. 'Öldür meyin,
Diyarbekir'e sevk edecekseniz sağ salim götürün,' demiş. Katliamı dur durmaya
çalıştığı için orada öldürülmüş." Tepecik köyünde yaptığımız görüş meler, Kasım 2013.
50 Selim Bey'in torunu Nihat lşık'la yaptığımız
görüşme, Mart 201 1, Diyarbakır. Nihat Işık, Hüseyin
Nesimi'nin Selim Bey'in kiracısı olduğunu bize
aktardı.
51 BOA. DH.ŞFR 56/179, l 7/Za/1 333.
ruz kaldığını aktarır. Süleyman Efendi'ye göre durum
Reşid'e aksettirildiğinde önce Hüseyin Nesimi'yi soruşturması için bir memuru
görevlendirir. Ardından "ansızın" Çerkes Harun bir jandarma birliğiyle Lice'ye gelir. Hüseyin
Nesimi Bey o sıra
da "bir iş için" bir nahiyededir. Süleyman Efendi'nin Harun'un
"Nesimi Bey'in firar etmemesi için pür telaş olarak icabını dü
şündüğünü" aktarmasından Çerkes jandarmaların Nesimi'yi tutuklamak üzere
Lice'ye gönderildiğini anlıyoruz.
Harun'un telaşı boşunadır, Hüseyin Nesimi'nin kaçmak gibi
bir düşüncesi yoktur. Gün ortasında Lice'ye döner ve katilleri ne teslim olur.
Harun iki jandarmayı Hüseyin
Nesimi'yi "Diyar bekir Valisinin nezdine göndermek üzere"
görevlendirir. "Bir kaç saatlik mesafe kat etmeleriyle beraber"
Nesimi'nin katle dildiği haberi Süleyman Efendi'ye ulaşır. Tanıklıktaki en
kritik hususlardan biri Reşid'in Hüseyin Nesimi'yi "Ermeni asilerin"
katlettiği iddiasını yalanlaması ve bölgede "o sırada Ermeni çe teleri bulunmadığını"
belirtmesidir. Süleyman Efendi'ye göre "muhafaza altında sevk edildiğine
nazaran Nesimi Bey'in Çer kes jandarmalar
tarafından seyahat esnasında katlolunduğu ve bunun valinin hususi emri"yle
yerine getirildiği söylentisi mev cuttur. 52 ifadesinin son cümlesine kadar net beyanlarda bulu nan Süleyman Efendi bu noktada olayı "söylenti"ye bağlayarak cinayetin "valinin
hususi emri" ile işlendiğini açıkça belirtmek ten çekinir. Korkularında
haksız olmadığı Reşid'in bu cinayet ten dolayı hiçbir kovuşturmaya uğramadan
26 Mart 1916'da "hamiyetli
hizmetlerine mükafaten, sınıfı ve maaşı terfi oluna rak" Ankara
Valiliğine atanmasıyla görülecektir.53
Nihat Işık'la
l 9SO'li yıllarda
vicdan azabını paylaşan
eski as
ker Han,ili Süleyman 1916'da Mazhar Bey'e ifade veren
Ahz-ı Asker şubesi reisi Süleyman
Efendi midir? Bu konuda fikir yü rütmek için yeterli bilgiye sahip değiliz. Eğer ikisi aynı kişiler se, 191 6'da
kendisinin de Nesimi'yi öldürenler arasında
oldu-
52 Kudüs Ermeni Patrikhanesi Arşivi, no: h 119. Belgeye ulaşabilmemizi bir kop yasını bizimle paylaşan Raymond H. Kevorkian'a
borçluyuz. Alınular kısmen günümüz
Türkçesine uyarlanmıştır, Belgenin tam metni için cf. infra Ehlı:r, Bdgı: 2.
53 CL infra s, 83 dipnot 74,
ğunu söylemekten korktuğunu, ama vicdan azabının
ömür bo
yu yakasını
bırakmadığı varsayımında bulunabiliriz.
Hüseyin Nesimi'nin katillerinden 19 18'de
ittihat ve Terak ki'nin iktidardan düşmesine kadar hesap sorulmaz. lki kayma kamın katli soruşturmasını yeniden açtıran Kasım 191 8'de Dahi liye
Nezareti Müsteşarlığı ve Heyet-i
Teftişiye Umum Müdürlü ğünü yürüten Hamid Bey olur. Çerkes Harun bu kapsamda
Di yarbekir'de tutuklanır ve lstanbul'a
sevk edilir. 54 Harun cinaye te karıştığını reddeder, ancak Hüseyin
Nesimi'nin öldürülmesini Reşid'in
emrettiğini itiraf eder.55 Reşid ise Harun'u önceden tanı dığını inkar
ederek Diyarbekir Valiliği
sırasında "üç defa yüzünü
görmediğini" ve "meçhulü olan bir zabite
böyle muzil bir vazife tevdi olunması"nın "gaflet" olacağını iddia eder.56
Reşid'in Hüseyin Nesimi'ye dair tüm söyledikleri gibi, bu ifa desi
de gerçek dışıdır. Çerkes Harun
yakından tanıdığı, üste lik Nesimi'nin öldürüldüğü varsayılan tarihten yalnızca iki gün önce Dahiliye
Nezareti'nden ödüllendirilmesini talep ettiği bir jandarmadır. 57
Harun'un lstanbul'a sevkinden sonra yargılanıp yargılanma
dığı, yargılandıysa nasıl bir cezaya çarptırıldığı konusunda ar şivlerde bir
iz bulunmamaktadır. Hamid Bey'in Diyarbekir Vi layeti'nden Harun'un
"Nesimi Bey'in katlinde dahli bulunduğu nu beyan" ettiği
"şahısların isim ve hüviyetlerinin tespiti ile fi rarlarına meydan
verilmemesini" ve Lice Ahz-ı
Asker Şubesi Re isi
Süleyman Efendi'nin tekrar ifadesinin alınmasını talep etme si dışında
elimizde katillerin akıbetine dair ne yazık ki bir bilgi mevcut değil. 58 Hüseyin Nesimi'nin ölüm emrini veren Reşid ise önce tutuklu bulunduğu Bekirağa Bölüğü'nden kaçar, ardından suçlarının
hesabını veremeden 6 Şubat 191 9'da intihar
eder.
54
BOA. DH.ŞFR. 93/84,
02/S /1337, BOA. DH.ŞFR. 93/131,
07/S /1337.
55
The Extennination ofAnnenians in The Diarbekir region,
op.cit. s. 408.
56 Sürgünden intihara Dr. Reşid Bey'in hatıraları,
Ahmet Mehmetefendioğlu, op.cit. s.
23-24.
57 The Extennination of Annenians in The Diarbekir region, op.cit. s. 412. Reşid Hüseyin Nesimi'nin ölümünü bir gün önce meydana
geldiğini belirterek 19 Haziran 1915'te Dahiliye Nezareti'ne
bildirir.
58
BOA. DH.ŞFR. 93/178,
1 1/S /1337, BOA. DH.ŞFR.
93/195, 13/S /1337.
Hüseyin Nesimi'nin Karaz
ilçesinin hemen dışındaki, es ki Diyarbekir yolunun geçtiği tepede bulunan mezan ise böl ge halkının bu yerin belli
olmasını özellikle istediğine ve bu şe kilde koruduğuna dair emareler
içeriyor. Mezarın üzerinde bu gün
ne bir mezar taşı, ne de herhangi bir işaret mevcut. Ancak dört tarafı tarlalarla çevirili bu alanda Hüseyin
Nesimi'nin me zarı tarım yapılmayan ve üzerine bir ağacın dikildiği tek yer
olarak göze çarpıyor. Istanbul'da
görüştüğümüz Hüseyin Nesi mi'nin torunu Ali Fatinoğlu babası küçük yaştayken
dedesi öl dürüldüğü için hakkında çok az şey bildiklerini, ailenin uzun yıllar
büyük zorluklar çektiğini ve dedelerinin hatıralarını ya şatmak istediklerini aktardı. 59 Ailenin Lice Belediyesi ile birlik
te Hüseyin Nesimi'nin katledildiği alana bir anıt yaptırma dü şüncesi ise
henüz hayata geçirilmeyi bekliyor.
Beşiri Kaymakam vekili
Ali Sabit Es Süveydi:
"Cinayetler o kadar feciydi
ki... "
Masumları korumanın görevi olduğuna
inanarak, insanlığı sa vunurken şehit düştü Sabit. Allah Sabit'in kanının boş yere ak masına izin vermedi, savaş biter
bitmez Reşid tutuklandı ve suçlarıyla yüzleştirilince intihar
etti. Çerkes çetelerin
reisleri
ve mensupları da yargılandı, bazıları idam edildi, diğerleri ise şiddetli bir şekilde cezalandırıldı.60
Naci Es Süveydi 1939 yılında yazdığı bir
mektupta Beşiri Hı ristiyanlannın
katledilmesine karşı çıktığı için henüz 25 yaşın da iken öldürülen kardeşi
Ali Sabit Es Süveydi'yi bu sözlerle an latır. Kendisi de 191 5'te mülkiye
müfettişi olan Naci Es Süvey di kardeşinin ölüm emrini veren
Diyarbekir Valisi Reşid'in pe şini bırakmayacak, bu cinayetin ve diğer
suçlarının açığa çık ması için mücadele edecektir.
1915 öncesinde Süryanilerin , Ermenilerin ve Kürtlerin bir-
59 Ali Fatinoglu ile görüşme, 2006, lstanbul.
60 Naci Es Süveydi'nin Süleyman Feyzi'ye 3 Nisan 1939
tarihli mektubu, My Memoirs: Half a Century of the History of lraq
and the Arab Cause, Tawfiq al Suwaydi, s. 44-45, Lynne Rienner Publishers, 2013, Londra.
likte yaşadığı Beşiri'de en büyük asayiş sorunu Raman
aşire tinin köy baskınları ve başka aşiretlerle çatışmalarıydı. Ancak tehcirin başladığı dönemde Raman aşireti kanun
kaçağı olarak görülmekten kurtularak devlet güçlerinin katliam ortağı hali ne gelecekti.
28 Mayıs 1915'te Diyarbekir
hapishanesinde tutulan Erme ni ileri gelenlerinden 614 kişi Musul'a sevk edilme bahanesiyle
keleklerle Dicle üzerinde yola çıkarılır. Aralarında Ergani me busu Stepan
Çıracıyan da vardır. Beşiri'ye 35 kilometre uzak lıkta Şikefta köyü civarında
keleklerden indirilir, jandarmalar ile Raman aşireti üyeleri tarafından
katledilirler. Dicle günler ce
kıpkırmızı akar, sular 614 kişinin cesedini Haziran başında Musul'a
ulaştırır.61
Beşiri'de yaşayan Ermeni ve Süryaniler Mayıs
başında bölge deki aşiretlerin ve Vali Reşid'in Çerkes jandarmalarının saldı
rısına uğramış, ancak bir kısmı bir süreliğine Sasun'a sığınabil miştir.62
Ama daha önce Beşiri başka bir cinayetin tanığı ola caktır. Mebus Arşag
Vramyan Van Valisi Cevdet tarafından tu tuklanmış, Bitlis'e sevk edilmiştir.
Vramyan bu sırada Talat'a telgraflar gönderir. Van'daki krizin
çözülebileceğini, Vali Cev det'in saldırgan tutumundan dolayı durumun
kötüleştiğini, tekrar iyi ilişkileri tesis
etmek için arabuluculuk yapabileceği ni bildirir. Ancak önerisi dikkate
alınmaz. 27 Nisan 1915'te Bit
lis'ten yola çıkarılır. Beşiri'yi geçtikten kısa süre sonra kendisi ne eşlik
eden jandarmalar tarafından
öldürülür.63
Beşiri kaymakam vekili Ali Sabit Es Süveydi
bu katliamla ra karşı çıkar, ancak Diyarbekir Valisi
Reşid'in bizzat yönetti-
61 The Extermination of Armenians in Diarbekir region, Hilmar Kaiser,
op.cit. s. 184-189. "19 15'te günlerce, haftalarca ve aylarca
Dicle'nin sulan katledilen Ermenilerin bedenlerini taşıdı ve topraklan
kanlı gözyaşlanyla suladı.
Dic le'nin tatlı,
saf ve berrak sulan altı aydan
fazla süre boyunca
kanla karışık aktı. (. ..
) Altı ay boyunca Diyarbekir
şehrin kalbinden geçen ve daha aşağılara sü
rüklenen bitmek bilmeyen cansız bedenleri izledi. Kürtler nehrin sulannı
kur banlarının kanıyla
kirlendiği için içmediler, lezzetli balıklannın midelerinde insan saçı ya da küçük kemikler olur diye
tadına bakmadılar." Tht: Diyarbt:kir Massacrcs and Kurdish Atrocitics, Thomas K. Mugerditchian, op.cit. s. 50-51.
62 Le Gtnocide dt:s Armtniens, Raymond
H. Kevorkian op.cit. s. 449.
63 Tht: Extcrmination ofArmt:nians in Diarbckir rcgion,
Hilrnar Kaiser, op.cit. s. 179.
ği operasyonları durduracak gücü yoktur.
Çerkes jandarmala rın cinayetlerini kayda geçirmek için Reşid'e işledikleri suçla n sıralayan bir mektup gönderir.
Bunun üzerine görevden
alı nır ve Rumkale'ye tayin edildiği kendisine
bildirilir. Ancak bu " tayin"de bir tuhaflık vardır. Reşid görev değişikliklerini karar laştırması gereken
merci olan Dahiliye N ezareti'ne bilgi verme ye gerek görmez
ve Ali Sabit'i adeta bir tutuklu gibi iki jandar
manın eşliğinde yola çıkarır.
Genç kaymakamı bu yolculuğunda son gören Basra
mebusu Süleyman Feyzi olur. Yanında diğer iki Basra mebusuyla bir likte
lstanbul'dan Halep'e varmış, oradan Bağdat'a doğru tek rar yola çıkmıştır. Halep'ten ayrıldıktan
saatler sonra yolda ak si yönde ilerleyen Ali Sabit ve yanındaki jandarmalarla
karşı laşır. Süleyman Feyzi ile Ali Sabit yakın arkadaştır. Arabala rından
iner ve kucaklaşırlar. Süleyman
Feyzi'nin anılarına gö re Ali Sabit olanları kendisine şu sözlerle anlatır: "Hükümetten Diyarbekir Valisi Çerkes
Reşid Bey'e vilayetteki tüm
Ermenile ri öldürme emri geldi.
Vali Çerkes jandarmalarını Ermenileri ve Hıristiyanlan katletmekle
görevlendirdi. Cinayetler o kadar feciydi ki, anlatılamaz bir vahşetti. Hiç
kimse esirgenmiyordu, çocuklar, kadınlar ve ihtiyarlar da öldürülecekler
arasındaydı. Ermenilerin ve Arap Hıristiyanların katline
karşı çıktım. Va li çok öfkelendi, beni Ermenileri
korumakla suçladı ve hükü mete hakkımda şikayette bulundu. Bu yüzden
Rumkale'ye ta yin edildim. "64
Birlikte yemek yedikten sonra Süleyman Fey zi ve Ali Sabit ayrılarak yollarına
devam ederler. Bağdat'a var dıklarında Süleyman Feyzi ve yanındaki mebusları
şehrin en telektüellerinden oluşan bir kalabalık karşılar. Süleyman Fey zi gelenlerin arasında
Ali Sabit'in babası ve Bağdat ldare Meclisi Azası Yusuf Es Süveydi'yi göremeyince endişelenir, evine uğra maya karar verir. Çok üzgün ve çökmüş bir halde bulduğu Yu suf Es Süveydi'ye Ali Sabit'le yolda karşılaşmalarını anlatırken
64 Mrnıoirs of Suleiman Faidhi'den aktaran My Memoirs:
Halfa Century of the
His tory of Iraq and the Arab Cause,
Tawfiq al-Suwaydi, op.cit s. 4-5. Ali
Sabit'in "Arap
Hıristiyanlar" diye bahsettiklerinin Ortodoks Süryaniler olma ihtimali yüksektir.
1'-'ı.,
1910-1911 ders
yılında Mülkiye'den
sınıfarkadaşlanyla Sabit Es Süveydi (ikinci
sırada, sol başta).
Yusuf gözyaşlarına
boğulur. "Sabit'i öldürdüler. Gideceği yere varamadan öldürdüler,"
diyerek ağlamaya başlar.
Süleyman Feyzi'nin "olağanüstü cesur, inançlarına
ve ilke lerine son derece bağlı" olarak tanımladığı Ali Sabit'i yanında ki
jandarmalar Şaban ve Hakkı Urfa cezaevinin önünde katle derler. Katiller, geride tanık
bırakmamak ya da olaya bir saldı rı
süsü vermek için, Ali Sabit'in arabacısını da vururlar. Ancak Urfa'nın orta yerinde işlenen
bu cinayete, cezaevi
çalışanları ve polis memurları başta olmak üzere, pek çok kişi tanık
olur. Ali Sabit'in ne zaman Beşiri'den önce Diyarbekir'e, ardından da iki jandarmanın eşliğinde
Rumkale'ye doğru yola çıktığına, hangi tarihte ve nerede Süleyman Feyzi ile
karşılaştığına ve Ur fa'da öldürüldüğüne dair
bir bilgi ne yazık ki elimizde yok. Sü leyman Feyzi
anılarında Ali Sabit'le yolda karşılaşmalarının ta rihini Ağustos
1914 olarak verir. Eğer Hicri ya da Rumi'den
Mi ladi takvime dönüşümde bir hatadan kaynaklanmıyorsa, Fey zi'nin bu tarihi yanlış aktardığını düşünüyoruz. Ali
Sabit, Ha lep Alman Konsolosu Rössler'in cinayeti üstlerine bildirdiği 17 Temmuz 191 5'ten bir süre
önce öldürülmüş olmalıdır.65 3
65
From the Consul in Aleppo to the lmperial C:hencellor, 17.07. 1915, The
Ar menian Genocide: Evidencefrom ıhe Gn rıııırı l'm dJ:n Office
Archives, Wolfgang
79
Temmuz 191 5'te Beşiri kaymakamlığına Göynük
Kaymakamı Rasim Efendi'nin tayin edildiği göz önüne alındığında cinaye tin Temmuz 1915 başında
işlenmiş olma ihtimali yüksektir.66
Mülkiye müfettişi Naci Bey olayı duyar duymaz
hem karde şinin, hem de onun gibi cinayete kurban giden Hüseyin Nesi mi'nin
katlini soruşturmaya başlar. iki kaymakamı da aynı se bepten Reşid'in
öldürttüğüne emin olur. Örtbas edilmeme si için Halep'te
ulaşabildiği herkese olayı duyurur. Cinayetle
re dair bulduğu ve Reşid'in
sorumluluğunu işaret eden bilgileri Dahiliye Nezareti'ne gönderir.
Ancak nezaretten Naci Bey'e "lşarınız ehemmiyetle
nazar-ı dikkate alınarak tahkikat olunacaktır" cevabı verilmesine kar şın gelişmeler tam aksini gösterecektir.67 Dahiliye N�zareti 27
Temmuz'da Naci Bey'in iddialarını
Reşid'e iletir. Diyarbekir Va
lisinin cevabı iddialan komplo olarak nitelendirmek olur. Kar deşinin acısı henüz taze olan Naci Bey'i "çabalarımız" olarak
ad
landırdığı eylemler hakkında "yanlış bilgiler yayarak
Ermenile ri desteklemek"le suçlar. Reşid'e göre bu faaliyetlerin arkasında tıpkı Naci Bey gibi Mülkiye Müfettişi olan ve o
tarihte Halep'te görevlendirilmiş Diyarbekir Eski Valisi Hamid Bey vardır. Re
şid'in kurguladığı paralel
evrende görevi sırasında "vilayet işleri ni Ermenilerin eline bırakmış olan" Hamid Bey hükümete
zarar vermekte, Halep'te birlikte hareket
ettiği Naci Bey de bu sabota ja katılmaktadır. Zaten Naci Bey
yetkisi olmadığı halde kardeşi nin cinayetini soruşturmaktadır. Kendisini
aklamak için daha da
ileri gider: Naci Bey'in ihanetine dair bir kanıtın
elinde olduğunu ve bunu daha
sonra açıklayacağını bildirir. Hatta "Devletin gü venliği" için
gerekli olduğuna inansa Ali Sabit'i öldürmekten ve bunu Talat'a bildirmekten
çekinmeyeceğini beyan eder.68 Reşid'e göre
"sinirlerinden rahatsız ve dinlenmeye ihtiyacı olan" Ali Sa bit bir sabah erkenden kaldığı handan ayrılmış, kendi başına çık-
Gust, op.cit. s. 260. Rössler bu
mektubunda isimlerini vermeden Hüseyin Ne simi ve Ali Sabit'in öldürülmelerini aktarır.
66
BOA. 1. DH. 15 15/1333,
20/Ş/1333.
67
BOA. DH.ŞFR. 54/135, 16/N /1333.
68
The
Extennination of Annenians in Diarbekir region, Hilmar Kaiser, op.cit. s. 396-398
tığı yolda "Ermeni ya da Kürt eşkıyasının"
saldırısına uğramış tır.69 Hüseyin Nesimi cinayetine dair uydurduğu "Ermeni çete leri saldırısı" hikayesi gibi bu anlattıkları da tamamen kurgudur. Dahiliye Nezareti Reşid'in çizdiği
gerçeklikten uzak tablo ya
kanmamıştır. Ama Reşid'den
hesap sormak gibi bir niye ti
de yoktur. Hatta Reşid'i
rahatlatmak için "konunun gizlilik le ele alınacağı" teminatını verir. Soruşturma
cinayeti tertiple yen Reşid Bey'in
eline bırakılır. Naci Bey katil zanlılarının isim lerini dahi bildirdiği
halde ne kimse gözaltına alınır, ne de yar
gılanır. "Devletin
güvenliği" adına cinayet işlemekten çekinme yeceğini açıkça ilan eden Reşid hükümetin
tam da bu dönem
de aradığı isimdir.
Reşid'in rahatı ancak -o da kısa bir süreliğine- Diyarbekir Vi layeti'nin de dahil olduğu Üçüncü Ordu bölgesinde reisliğini Hü
seyin Mazhar Bey'in yürüttüğü bir soruşturma komisyonu kurul duğunda
bozulur.7° Komisyonun kuruluş sebebi
Ali Sabit ve Hü seyin Nesimi cinayetleri değildir. Çerkes jandarmalanndan bir
kaçının Cemal Paşa'ya hakaret ettikleri suçlamasıyla Şam'a sevk edilmelerinin
talep edilmesi, ya da bu jandarmalardan
Rüştü hak kında Balıkesir'de hırsızlık ve cinayetten verilmiş tutuklama ka ran da
değildir. Ermenilere reva görülen vahşet, beklenebileceği üzere, hiç değildir.
Diğer bölgelerde de görevlendirilen bu "he yet-i tahkikiye"ler esas olarak
tehcir edilen Ermenilerden "emval i metruke" adı altında gasp edilen
malların yağma edilmesi ya da
zimmete geçirilmesi konusunu soruşturmakla görevlidir. Konya ve Ankara'daki
heyet-i tahkikiye reisi Hulusi'nin kendisine "çete lerin ve jandarmaların
Ermenileri balta ve kazmalarla öldürdük lerini gördüm," diyen bir şahidi
hakaret ederek susturması ve sa dece gasp
edilen bir saatin akıbetini sormakta
ısrar etmesi komis yonların mahiyetini gösteren
çarpıcı bir ömektir.71
69
Sü rgünden
intihara, Dr. Reşid Bey'in Hatıraları, Ahmet Mehmetefendioğlu, s. 25-26, Tükelmat, 1992, lzmir.
70
Hüseyin Mazhar Bey'e dair daha fazla bilgi için cf. infra s. 139-140.
71
Tehcir
ve Taktii, Divan-ı Harbi Orfi Zabıtları, Vahakn N. Dadrian, Taner
Ak çam, op.cit.
s. 113 ve 204-208. Kurulan
komisyonun resmi olarak bildirilen
görevi "Ermenilerin sevkiyatı
sırasında suistimal ve ihmalleri görülen memur lann divan-ı harbe gönderilmesi"dir. BOA. DH.ŞFR. 56/179 l 7/Za/1333.
Ancak Hüseyin Mazhar Bey bu smınn dışına
çıkacak ve Ali Sabit ile Hüseyin Nesimi cinayetlerini de soruşturacaktır. Bunu
yaparken kariyerini -ve belki de hayatını- tehlikeye attığının farkındadır. Bu yüzden
8 Şubat 1916 tarihli raporunda
son de rece dikkatli bir dil
kullanır. Dahiliye Nazın Talat'ın asıl
ilgilen diği zimmete para geçirme konusunu öne çıkararak katillerin en azından bu sebeple cezalandınlmasını sağlamaya çalışır. Ali Sabit ve Hüseyin Nesimi'nin, Reşid'in
iddialannın aksine, "jan darma namı altında
istihdam olunan Çerkesler ve bunlann taht ı tahakkümünde bulunan milis taburu
efradı tarafından" katle dildiğini yazmaktan çekinmez. Ama hemen
ardından, bu cina yetlerin soruşturulmayacağına eminmiş gibi, muhatabının dik
katini çekmesi çok daha muhtemel suçlan sıralar: "Bütün em val-i metruke
dahi bunlann uhde-i
tedbir ve muhafazasında bı rakılmış" ve "hazine-i devlet
ve ahaliye karşı mübalağasızca bir kaç yüz bin liranın zayiine meydan vermiştir". Hüseyin Mazhar Bey'e göre bu Çerkes
jandarmalardan "kötü ahla.klan heyetimiz ce tespit edilenlerin" Reşid tarafından adalete
teslim edilmele ri ya da şiddetle cezalandırılmaları muhtemel görünmemekte
dir. Hüseyin Mazhar Bey çareyi Reşid'in
başka bir yere gönderi lerek bu birliklerinin lağvedilmelerinde görür.
Suça kanşmış ve "çete" diye
nitelendirdiği bu jandarmaların Divan-ı Harbe veril
melerini de seçenekler arasında sayar,
ancak bu durumun
"siya si sakıncaları göz ardı edilse bile bu
kişilerin korku ve panik ile asayiş bozucu eylemlerde
bulunabileceğini" not düşer.
Hüseyin Mazhar Bey'in gördüklerinden ne kadar dehşete ka
pıldığını bu jandarmaların
"umumi ve hususi suçlannı" açıkça yazmaya çekinmesinden ve Talat'ın yanma vardığı zaman yüz yü ze aktaracağını belirtmesinden anlayabiliyoruz. Cinayet emirleri
ni veren Reşid'in
ise Divan-ı Harbe sevkini
talep etmeye cesaret edemeyip sadece görev değişikliği
önermesinde bu dehşet
verici tabloyu hükümetin
teşvik ettiğini çok iyi bilmesi
rol oynamış ol sa gerek. Hüseyin Mazhar Bey raporunu "Reşid Bey'in görev deği şikliği idareten ve siyaseten lazım gelmiştir," diyerek bitirir.72 Ta-
72
Kudüs
Ermeni Patrikhanesi Arşivi, no: H 113. Belgeye ulaşabilmemizi bir kop yasını
bizimle paylaşan Raymond
H. Kevorkian'a borçluyuz. Hüseyin Maz-
lat'la yüz yüze konuşmasında ne gibi bilgiler aktardığını ne yazık ki bilemiyoruz. Ancak sonraki gelişmeler raporunun hiç dikka te alınmadığını gösterir. Zimmete para geçirme
suçlamasıyla dahi üstlerinin dikkatini Reşid'e ve çetelerine çekememiştir. Reşid so ruşturma heyetiyle hiç
karşılaşmamak için gelişlerinden aylar ön ce, Ekim 1915'te "hastalık ve yorgunluk" sebebiyle izne aynlmış tır.73
Hüseyin Mazhar Bey'in raporundan yalnızca bir
buçuk ay sonra, 26 Mart 191 6'da "hamiyetli hizmetlerine mükafaten, sını fı ve maaşı terfi
olunarak" Ankara Valiliğine atanır.74 Ali Sabit
ve Hüseyin Nesimi'nin katilleri cezalandırılmak bir yana,
ödüllendi rilir. Reşid'in başka bir yere
tayininin ardından Hüseyin Mazhar
Bey'in umduğu Çerkes jandarma birliğinin lağvedilmesi de ger çekleşmez.
Savaş sonrasına kadar
Haymana ve Keskin
jandarma Kumandanı olacak Çerkes Şakir başta olmak üzere "çete" men supları bu defa Ankara'da işbaşı yaparlar.75
Uluslararası tepkiler den ötürü bir süredir durmuş olan Ankaralı Katolik Ermenilerin tehciri için ihtiyaç duyulan
tam da "arzu edilip de emredilemeye
ni" dahi yapabilen Reşid
ve çetesidir.76
Ali Sabit cinayeti
ancak savaş sonrasında İttihat ve Terak
ki'nin iktidardan düşmesiyle birlikte
soruşturulabilecektir. 1915'in Diyarbekir
eski Valisi ve Mülkiye müfettişi Hamid Bey
Kasım 1918'de Dahiliye Nezareti Müsteşarlığı, ardından da He yet-i Teftişiye Umum Müdürlüğü görevindedir. Hamid Bey
ci nayetlere dair soruşturmayı yeniden açtınr.77 Ali Sabit'in katli-
har'ın raporundan alınular kısmen günümüz Türkçesine uyarlanmıştır. Belge nin tam metni için cf. infra Ekler, Belge 1.
73
The Exıermination ofArmerıians in Diarbckir
region, Hilmar Kaiser,
op.ciı. s. 399.
74
Bu bilgiyi Süleyman Nazif akıanr. Dr. Mehmed Reşid Şahingiray, Hayatı ve Ha tıralan, Nejdeı Bilgi, op.cit.
s. 1
70, Akademi Kitabevi, 1997, lzmir.
75
1 916 Ankara Yangını,
Felaketin Mantığı, Taylan
Esin - Zeliha Eıöz, s. 173-1 74,
lletişim Yayınlan, 2015, İstanbul.
76 "Üstün kastının asım fiiline davet çıkardığı ama sonrasında onu kendi niyeti ni aşmakla suçladığı" "Beckeıı sendromu"nun ışığında Reşid'in
eylemlerini ele alan çarpıcı bir analiz için Ibidem. s. 104-106.
77
BOA.DH.ŞFR. 60ı.J70 1 4/Ks/1334, BOA.DH.ŞFR. 93/109 04/S /1337, BOA.
DH.ŞFR. 93/1 10 04/S /1337, BOA.DH.ŞFR. 93/132 07/S /1337, BOA.DH.ŞFR. 93/195
13/S /1337, BOA.DH.ŞFR. 93/194 1 3/S /1337, BOA.DH.ŞFR. 93/195
1 3/S /1337, BOA.DH.ŞFR. 93/284
2ı.JS /1337, BOA. DH.ŞFR.
93/293 2 l/S
/1337.
ni "tertipledikleri sanılan Hakkı ve Şaban çavuşların kafi delil
bulunabilirse tevkiflerini" talep eder.78 Cinayetlerin
azmettiri cisi Reşid ise 5 Kasım 1918'de gözaltına
alınır. 1915'te Reşid ve
çetesinin işlediği suçlan
tespit eden ama hiçbir.sonuç elde ede
meyen Hüseyin Mazhar Bey bu defa tehcir ve katliamları
araş tıran ve kendi ismiyle
anılacak olan komisyonun reisidir.
Reşid 6 Kasım 191 8'de Hüseyin
Mazhar, Hüsnü ve Emin Bey'lerden oluşan heyet tarafından sorgulanır. 79 Tutuklu olarak Bekira ğa Bölüğü'ne nakledilir.
Ancak 25 Ocak 1919'da hapishaneden kaçar. Ne Ali Sabit'in
katli, ne Diyarbekir'i "ölüm vilayeti"ne çeviren diğer
suçlarına dair hesap veremeden, 6 Şubat 1919'da yakalanacağını anlayarak intihar eder.80
7
Kasım 1918'de Reşid henüz gözaltında iken Hadisat gazete si muhabiri
kendisiyle bir söyleşi
yapmayı haşam ve onu hay li öfkelendirerek, katledilen
kaymakamlara dair bir soru sorar.81 Reşid'e göre muhabiri Hamid Bey göndertmiş,
sorulan da o ha zırlamıştır.82 Reşid'in Hamid Bey paranoyasının belK.i de bir
he zeyandan ibaret olmadığını, Ali Sabit cinayetinin sebebiyle bağ lantılı olabileceğini
Naci Bey'in Süleyman Feyzi'ye yazdığı mek tuptan öğreniyoruz: "Sabit Halep Vilayeti'ne bağlı
Rumkale'ye tayin edilmişti. Vali ve adamları
Sabit'in Halep'e vardıktan
son ra Reşid Bey'e muhalefet eden eski Diyarbekir Valisi ve Mülki ye
müfettişi Hamid Bey'le görüşmesinden ve işlenen cinayetler ile hırsızlıkları anlatmasından
korktular. Bu yüzden Reşid ve adamları Sabit'i öldürtmeyi planladılar. "83 Naci Bey'in hangi bil gilere
dayanarak bu kanıya vardığını bilemiyoruz. Ancak Naci Bey'in yakın dostu ve meslektaşı olan, valilik yapmış
olması göz önüne alındığında Naci Bey'den daha etkin bir konumda olan ve
çevresinde sözünü sakınmadığı için "Deli Hamid" diye bili-
78
BOA.DH.ŞFR. 93/277 21/S /1337.
79
Sürgünden intihara,
Dr. Reşid Bey'in
Hatıralan, op.cit. s. 44.
80
Dr. Mehmed Reşid Şahingiray, Hayaıı ve Haııralan, Nejdet Bilgi, op.cit.
s. 12.
81
The Extermination ofArmenians in Diarbekir
region, Hilmar Kaiser, op.cit. s. 407.
82
Sürgünden intihara,
Dr. Reşid Bey'in Haııraları,
op.cit. s. 44.
83 Naci Es Süveydi'nin Süleyman Feyzi'ye 3 Nisan 1939
tarihli mektubu, My Memoirs: Halfa Century of ıhe History of Iraq
and the Arab Cause, Tawfiq al Suwaydi, op.cit.
s. 45.
nen Hamid Bey'le Ali Sabit'in görüşme ihtimalinin Reşid'i
tedir gin etmiş olması mümkündür. Bu olasılık Sabit'in Rumkale'ye tayininin
bir aldatmacadan ibaret olduğu tezini kuvvetlendi rir.84 Böyle bir durumda Reşid'in Ali Sabit'i bilerek
Hamid Bey'in bulunduğu Halep'e
yakın bir yere tayin ettirmeyeceği
kesindir. Ali Sabit'in genç ve tecrübesiz olmasına karşın Reşid'in işlediği suçlara sessiz kalmadığı ve -Halep'e
tayin olsun ya da olmasın abisi Naci Bey ile onun yakın
dostu Hamid Bey ve hatta mebus Süleyman Feyzi gibi etkin
kişilere sesini duyurma imkanı oldu
ğu için katline karar verildiği anlaşılmaktadır.
Ali Sabit'in öldürülmesi Bağdat'ın ileri gelen
Arap ailelerin den birine mensup ve ldare Meclisi azalığını yürüten babası
Yusuf Es Süveydi'yi derinden etkiler.
Ali Sabit'in kardeşi Tev fik Es Süveydi'nin anılarını yayına
hazırlayan ve bir giriş yazı sı kaleme alan araştırmacı
Antony T. Sullivan'a göre "Bu olay dan sonra İstanbul hükümetinin Yusuf
ile sorunlarını hallet mek için en ufak bir şansı kalmamıştı. Yusufun 1913'te Irak'ta, oğlu Tevfik'in ise aynı dönemde
Paris'te Türkleştirme politika larına karşı verdikleri mücadele 1918 sonrasında gelecek ya rım yüzyıl
boyunca Arap siyasi söylemine damgasını vuracak seküler Arap milliyetçiliğine dönüştü".85 Hem Tevfik hem Na ci Es Süveydi ilerleyen yıllarda Irak siyasetini
belirleyen isim ler arasında yer
alırlar. Naci Es Süveydi 1929- 1930
yıllan ara sında Irak Başbakanı olur. Tevfik Es Süveydi de 1929-1950 yıl ları arasında kısa sürelerle bu
görevi dört defa üstlenir. Her iki kardeş aynca farklı hükümetlerde
bakanlık ve büyükelçilik gi bi mevkilerde bulunurlar.
lngiltere'de yaşayan aile üyelerinden Tevfik
Es Süveydi'nin
oğlu Luay al-Suwaydi ve onun eşi Spindrift Beck al-Suwaydi'ye
'
84 Ali Sabit'in Rumkale'ye tayinine dair bir iz arşivlerde bulunmamaktadır. Re- şid
de anılarında böyle bir tayinden bahsetmez. Ali Sabit'in "merkez kazanın eşkıya hücumuna uğraması" ve
"parmağından yaralanmasıyla
neticelenen bir kaza" sonrasında
"sinirlerinden rahatsız" olduğunu, bunun üzerine "yakında kendisini Çermik'e nakl ve tayin ettirmek
istediğini" ima ettiğini anlatır. Bu görüşmelerinden
bir haftasonra Siverek mutasamflığından genç kaymakamın ve arabacısının
katledildiğinin haberini aldığını iddia eder. Sürgünden intiha ra, Dr.
Reşid Bey'in Hatıralan, op.cit. s. 25-26.
85 Ibidem, s. 4.
ulaştığımızda aile içinde Ali Sabit'e dair aktanlmış çok az sa yıda
bilgi olduğunu öğrendik.
Ali Sabit'ten iki yaş küçük olan
ve abisi öldürüldüğünde Paris'te öğrenci
olan Tevfik Es Süvey
di anılarında bu konuya hiç yer vermemişti. Aile üyeleri Sü leyman Feyzi'nin anılanna ve
Naci Es Süveydi'nin mektubuna dikkatimizi çektiler. Kardeşinin ölümünden kısa
süre önce Di yarbekir Vilayeti'nde
Mülkiye müfettişi olarak bulunan Naci Es Süveydi, Reşid'in tehcir ve katliamlar
için ileri sürdüğü asayiş sorunu bahanesinin
doğru olmadığına da tanık
olmuştu: "Çer kes çeteler
tüm mezheplerden Hıristiyanları hedefleyen bar bar
eylemlerinde bütün insani sınırlann dışına çıktılar. (. .. ) Be
şiri Hıristiyanları Katolik
Süryanilerdi, çıkardıkları hiçbir so
run, itaatsizlik veya kamu düzenini tehdit
eden hiçbir eylemle ri yoktu. Dolayısıyla masum insanlan öldürmek için hiçbir ne den bulunmuyordu. Sabit bu cinayetleri durdurmak istedi ama
Vali devam etmesinde ısrar etti." Naci Es Süveydi
1939 yılın da yazdığı bu
satırların devamında kardeşini katledenlerin ce zasını bulduğuna inanmak ister. Ancak Lice kaymakamı
Hüse yin Nesimi'yi öldüren Harun'un Diyarbekir'de yakalanıp sorgu lanmasına
ve yargılanmak üzere lstanbul'a
gönderilmesine kar şın Ali Sabit'in
katilleri Hakkı ve Şaban çavuşların akıbetine da ir
elimizde bir bilgi yok. Hamid Bey'in 191 8'de
tevkif edilmele rini talep etmesine
karşın ne tutuklandıklarına ya da yargılan dıklarına, ne de herhangi bir ceza
aldıklarına dair bir iz arşiv lerde
bulunmuyor.
Mardin Mutasarrıfı Hilmi Bey:
"Katliama
iştirak edecek kadar vicdansız değilim"
Mardin Mutasarrıfı Hilmi Bey'in yaşadıkları ittihatçıların Er meni soykırımı sırasında emirlere karşı
gelenlere bu duruşla rının bedelini yıllar sonra dahi ödetebildiklerinin
hikayesidir. Halep Valisi Celal Bey'in yaptığı gibi Hilmi Bey de yaşanan vah şeti
Alman diplomatik temsilcilerine aktararak durdurmaya ça lışacak
ve bu sebeple şimşekleri üzerine çekecektir.
Soykırımın en önemli aktörlerinden Diyarbekir Valisi Dr.
Reşid daha görev yerine varmadan Hilmi Bey'in kendisine bo yun eğmeyeceğini
tespit eder. Mart 1915'te Musul'dan
Diyar bekir'e hareket ederken
geçtiği Mardin'de çeşitli
suçlar isnat et tiği
Süryani ileri gelenlerini tutuklatır. Ancak Hifmi Bey asıl sız suçlamalarla hareket etmeyi
reddeder ve tutuklanan Sürya nileri serbest
bırakır.86 Reşid Hilmi Bey'e her istediğini yaptıra mayacağını anlamıştır.
llerleyen aylarda görevden
alınması için elinden geleni yapacaktır.
Önce
Ali Batte'ye ve onun taraftarı Ezidilere yüklediği bazı soygun ve saldırıları
bahane ederek "gereken önlemleri alma yan" Mardin mutasarrıfının görevden
alınmasını ister. Bu sıra
da Hilmi Bey Mardin Hıristiyanlarına yaklaşan fırtınada yanla rında olacağının sinyallerini vermektedir. Paskalya
vesilesiy le kiliselerde
yapılan kutlamalara katılır. Mardin'de Müslüman milisler oluşturulduğunu
duyunca desteğini göstermek için Mardin
yakınlarında bir manastırı ziyaret eder. Şehirde Hıris tiyanları hedef alan söylemlerde bulunan birini yakalatır. Ma yıs 1915'te Reşid şehrin Hıristiyan ileri gelenlerini tutuklama sını ve öldürtmesini isteyince
bu emre karşı çıkar. Mardin'de bulunan Dominiken din adamı jacques Rhetore'ye göre Reşid'e
"vicdan" temelli bir cevap verir: "Hükümete sadık ve masum
olduklarını bildiğim Osmanlı kullarının katline iştirak edecek kadar vicdansız değilim.
"87 Bu cevap ipleri koparır. Reşid aklı
na gelen her türlü suçlamayı
Hilmi'ye yönelterek lstanbul'dan
onu görevden almasını ister. "Zayıf, atıl, eski rejim işbirlikçi
si, partiyle çalışmayı reddeden, inatçı,
Katolik Ermeni Pisko posu Maloyan gibi 'şeytani'
isimlerle gece gündüz bir araya ge len, hatta Ermenileri hükümetin hedeflerinden haberdar
ede-
86 lbidem, s. 153.
87 Les Chrttiens aux btıes,jacques Rhetore, op. cit, s.
62. Yves Temon'un aktardı ğı Keldani bir tanık bu cevabın
farklı bir versiyonundan söz
eder: "Mardin Er menileri Katolik mezhebindendir ve sadece Arapça konuşurlar. Gregoryen Er menilerle
ilgileri yoktur. Bağımsızlıkçı
zihniyet onlara ulaşmamıştır ve silah sızdırlar. Dürüstlükleri ve medeni olmalanyla tanınırlar. Masumdurlar ve on
lara isnat edilebilecek bir
suçlan olmamıştır. Diğer topluluklardan da tutuk lanması gereken ki�se yoktur."
Mardin 1915, Yves Temon, op.cit. s. 119.
bilecek kadar tedbirsiz" olmakla suçladığı Hilmi
Bey'in yerine kendi adamı Bedreddin'in Mardin mutasarrıflığına atanmasını istemektedir.88
Babıali'den bu isteğine hemen cevap gelmeyince Reşid ken
di yöntemleriyle işe koyulur. Diyarbekir Polis Müdürü Mem duh'u Mardin Katolik
Ermeni Piskoposu Maloyan'ı silah sakla makla suçlayan sahte bir ifade temin
etmesi için görevlendirir. 3 Haziran
191
5'te Hilmi Bey'in şehir dışında olmasından istifa de ederek Maloyan'ı ve başka Hıristiyan ileri gelenleri
bu sah te ifadeye dayanarak tutuklatır. 7 Haziran'da şehre dönen Hil mi Bey tutuklamalara
tepki gösterir. Ancak yapabileceği bir şey kalmamıştır.
8 Haziran'da görevden alındığı ve Hakkari Muta sarrıflığı'na atandığı
haberi gelir.89 10 Haziran 1915'te Maloyan ve yaklaşık 410 tutuklu Ermeni ve Süryani Diyarbekir'e gönde
rilme bahanesiyle yola çıkarılır. Kafile Kara Köprü'ye ulaştığın da Maloyan
katledilir.
Hilmi Bey Haziran
sonunda Mardin'den ayrılır. Ancak gö
rev yeri Hakkari'ye değil, Musul'a doğru hareket eder. Mu sul'da Alman
Konsolosu Walter Holstein'a Dr. Reşid'in yaptık larını ve Maloyan'ın
öldürülmesini aktarır. Holstein'a Dr. Re şid'in "vilayetin
Hıristiyanlarına kudurmuş bir köpek gibi sal dırdığını", Ermeni Piskoposu
dahil 700'e yakın kişiyi "bir gece şehrin dışında koyun gibi boğazlattığını"
anlatır. Holstein, Hil mi Bey'den alıntılar yaparak lstanbul'daki
Büyükelçiliğe olan ları iletir ve Reşid görevden alınmazsa vilayetteki Müslümanla rın onun gibi Hıristiyanları
katledebileceğini belirtir.90 Bu bil giler büyükelçi Wangenheim'ı harekete
geçirir ve 12 Temmuz 1915'te Dahiliye
Nazırı Talat'a bir nota verir. Hilmi Bey'in
söz-
88
The Extermination of Armenians in the Diarbekir region,
op.cit, s. 312-316.
89 Hilmar Kaiser'in atama tarihi olarak verdiği 8
Haziran Reşid'e Dahiliye Ne zareti'nden
durumun bildirildiği tarihtir. BOA. DH.ŞFR. 53/291, 25/B /1333.
Başbakanlık Osmanlı Arşivlerine göre "Mardin Sancağı Mutasarrıfı Hilmi ve Hakkari Mutasarrıfı Şefik Beylerin
becayişleri" 31 Mayıs 191 5'te
kararlaştın
lır. BOA. 1. .DH. 1514/1333 1 7/B /1333.
90 From the Vice-Consul in Mosul (Holstein) ıo the Embassy
in Constantinople, Mosul, 10.07.1915, DE/PA-AA/BoKon/169, The Armenian Genocide: Evidence from the German
Foreign Office Archives, Wolfgang Gust, op.cit.
s. 245.
leri hem bu
notada, hem de Talat'ın bu gelişmeler üzerine Re şid'e "efkar-ı umumiye
üzerinde fena tesir" bırakmamasını öğütlediği telgrafında kelimesi
kelimesine yer alacaktır. Talat Reşid'e "Ermeniler hakkında
ittihaz edilen tedabir-i
inzibati ye ve siyasiyenin diğer Hıristiyanlara teşmili katiyyen gayri
caiz olduğu"nu belirtir.91 Hilmi Bey'in
çabalan, en azından bir ölçü de, sonuç getirmiştir. Ancak
Dahiliye Nezareti'nden gelen em rin Reşid'i tam anlamıyla durduramadığım,
Ermenilerle birlikte Süryanileri ve diğer toplulukları hedef almaya devam ettiğini, Talat'la yazışmasından birkaç gün sonra 19
Temmuz 191 5'te Midyat'ın Hıristiyan mahallelerine saldmldığım
biliyoruz.92
Hilmi Bey bu tarihten sonra
Hakkari, Nablus, Malatya,
Der Zor ve Bayezid mutasarrıflıklarında bulunur.93 Ağustos l 919'da İngilizlerin kontrolündeki Eskişehir Mutasarrıflığı'na atanır. 4 Ekim 191 9'da
öldürülmesine kadar sürecek kısacık görevinde Mustafa Kemal'le ve onun
etrafında örgütlenen çev relerle ters düşecektir. Hilmi Bey'in Eskişehir
yakınlarında bu lunduğuna tanık olduğu Milli Mücadele
ileri gelenlerinin ta mamı
ittihat ve Terakki
mensuplarıdır: Ali Fuat (Cebesoy) , Küçük Talat (Muşkara) ve Halil (Kut) bu
kişilerden birkaçıdır. Başka örneklerde gördüğümüz gibi, Ermeni soykırımındaki
sorumluluklarını bildiği İttihatçıların ağırlıkta olduğu bir ör gütlenmeye
dahil olmak istemeyecek, Mustafa Kemal'in yürüt tüğü mücadeleye mesafeli
duracaktır. 17 Eylül 1919'da Mus tafa Kemal gönderdiği bir telgrafla Hilmi
Bey'den İstanbul Hü kümeti ile ilişkisini kesmesini ve "milli arzuya uymasını" is ter. "Aksi takdirde milli arzuya
az bir zaman bile karşı koya mayacağını"
ekler. 24 Eylül 19 19'da "Milli Mücadele aleyhin de faaliyetleri görülen Eskişehir Mutasarrıfı Hilmi Bey hakkın da" bir bildiri yayınlar.94
91 The Youııg
Turks' Crime agaiıısı Humaııiıy: The Armenian Genocide aııd Ethııic
Cleansing in the Ottoman Empire, Taner Akçam, s. 208-209, Princcton Univcr sity Press, 2012, New
Jersey.
92
er. infra s. 103.
93
Yeni Mülkiye
Tarihi ve Mülkiyeliler, Ali Çankaya, op.cit,
s. 435.
94
Kurtuluş Savaşı Günlüğü: Erzurum
Kongresi'nden TBMM'ye, Zeki Sarıhan, s.
122, 1982, lstanbul.
Damat Ferit Hükümeti'nin çekilmesini izleyen 3 Ekim l 9
l 9'da Kuvayı Milliye güçleri
-lngilizlerin şehirde devam eden varlığına karşın- Eskişehir'de üstünlüğü ele geçirir.
Hil mi Bey'in görevden
alındığını ve yerine
Sabri Bey'in getirildiği ni ilan ederler.
Dolayısıyla artık Hilmi Bey onlar için bir engel
ya da tehdit olmaktan çıkmıştır. Ancak yine de hedef olmaktan kurtulamaz, ertesi gün öğle yemeği için evine giderken
kimli ği belirlenemeyen bir şahıs tarafından vurularak öldürülür. Ali Fuat Cebesoy gelişmeleri 15. Kolordu Kumandanlığına "Muha
lefette son derece taannüd eden Mutasarrıf Hilmi Bey, bir mil liyetperver
tarafından katledilmiştir," diyerek aktarır.95 Katili hiçbir zaman
yakalanmayacak, ceza almayacaktır. İstanbul Hü kümeti'nin cinayeti
soruşturması için gönderdiği müfettişlerin raporuna göre olay anında Hilmi Bey'in yanında olan jandarma eri "failin ismini biliyor,
fakat bilinmeyen nedenlerden dolayı bu ismi vermek istemiyordu".96 Mustafa Kemal bu
konuda gö rüşlerini soran Süleyman Nazife cevaben 12 Ekim 1919'da şu telgrafı çeker:
Hilmi Bey merhumu tanımıyoruz. Kendisini katledenlerle hiç bir alakamız yoktur ve olamaz. Hadise-i katl hakkında aldığı mız malumat, teşebbüsat ve
hareket-i milliyeye muhalefetten dolayı müfrit bir milliyetperver tarafından
katledildiğinden ibarettir. Her türlü fezayih ve cinayet erbabının takip ve
der destine hükümetin teşebbüsat ve icraat-ı kanuniyesine Kuva yı Milliyenin
bütün mevcudiyetiyle muavenet edeceği tabiidir.
Bu
gibi efalden bizim dahi sizin gibi müteessir ve müteellim ol makta bulunduğumuzun beyanını zait addeyleriz.97
Mustafa Kemal'in Süleyman Nazife cevabı Ali Fuat Cebe
soy'un kendisine aktardığı bilgilerin tekrarıdır. Ancak olay dan hemen sonra ve daha sonra yayınlanan anılarında, cina-
95
Milli Mücaddede Eskişehir, Ali Sarıkoyuncu, s. 41, Osmangazi Üniv.
Yay.,
2002, Eskişehir.
96
"Eskişehir Mutasarrıfı Hilmi Bey'in öldürülmesi", Zafer Koylu, Türk lnkı ldp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, Sayı 46, s. 445, 2010,
Ankara.
97
Ibidem, s. 446-447
.
yeti sadece Hilmi Bey'in Milli Mücadele'ye muhalefetine
bağla mak isteyen Ali Fuat Cebesoy'un atladığı bir nokta vardır. Hil mi Bey
Istanbul'da ittihat ve Terakki mensuplarının yargılan ması öncesinde kurulan soruşturma komisyonuna Halil Kut'un
soykırımdaki sorumluluğu hakkında ifade vermiştir. Ağustos 1919'da Halil Kut tutulduğu hapishaneden
kaçmış, Milli Mü cadele'ye katılmak için Anadolu'ya geçmiştir. İngiliz
Dışişleri Bakanlığı ve Istanbul'daki Ermeni Patrikhanesi'nin raporlarına göre
Hilmi Bey'i adamlarına öldürten Halil Kut'tur.98
Cinayet alelacele "milliyetçi bir kişi" tarafından işlenmiş gös terilir ve "polis dairesi ve askeriyenin olaya kayıtsız
davranma sı"99 sonucunda üstü kapatılır. Hilmi Bey'in büyük ihtimalle
canına mal olan İstanbul yargılamaları öncesinde komisyona verdiği ifade, soruşturma dosyasının diğer parçalan gibi, ne ya zık ki araştırmacıların erişimine açık
değildir.
İstanbul Hükümeti tarafından Hilmi Bey'in eşi Şemia Hanım ve Almanya'da tahsilini sürdüren
oğlu Keramet Efendi'ye maaş bağlanır.1 00 Araştırmamızda Hilmi Bey'in ailesinin daha sonra ki yıllardaki izine rastlamamız mümkün olmadı.
"Dürüst, özgürlükçü ve insancıl" olarak bilinen
Hilmi Bey'in ifade ettiği belirtilen bu sözler zamanının
ilerisinde bir zihniyet portresi çizer: "idarem
altındaki insanları sadece Osmanlı te baası olarak görürüm. Hangi dinden
olduklarıyla ilgilenmem, inançları onların hususi meselesidir." 101
98
The Extermination of Armenians in ıhe Diarbekir
region, op.cit, s. 319, not
18. Raymond Kevorkian
Patrikhane'nin raporuna atıfta bulunurken Hilmi Bey'den hatalı olarak "Siirt Mutasamfı Serfiçeli Hilmi" olarak bahseder. Serfi çeli Hilmi soykırıma katılır,
Mardin Mutasarrıfı Hilmi Bey'le isim benzerliğin den başka bir ilgisi yoktur. Le Gtnocide des Anntniens,
Raymond H. Kevorki an op.cit. s. 431.
99 Eskişehir Jandarma Tabur Komutanı Hamdi Bey'in
ifadesidir. Eskişehir Muta sarrıfı Hilmi Bey'in öldürülmesi, Zafer Koylu, op.cit. s. 444.
100 Ali Çankaya eşinin adını Şehime, Almanya'da öğrenim
gören oğlunun adını da Hüseyin Bahri
olarak verir, Yeni Mülkiye
Tarihi ve Mülkiyeliler, op.cit, s.
435 . Ancak
Başbakanlık Osmanlı Arşivleri kayıtları eşinden Şemia, öğrenci olan oğ lundan da
Keramet olarak bahseder. Hüseyin Bahri,
Hilmi Bey öldürüldüğün de l yaşında
olan küçük oğlu olmalıdır. BOA. l..DUIT. 97/25, 1 6/Ş
11338.
101
Les Chrttiens aux beıes, jacques
Rhetore, op. cit, s. 56.
Derik: "Ne
yazık ki
küçük bir bölümünü kurtarabildik. . . n
"Bir tek burası
kaldı, buraya da gözümüz gibi bakıyoruz." De rik'te eşiyle birlikte yaşayan
son Ermenilerden Naif Demir ci günümüze kadar bin bir badire atlatmış Surp Kevork Kili sesi'nin kapısını özenle açıyor.
1915'ten sonra devletin el koy duğu,
uzun süre ahır olarak kullanılan kiliseyi Ermeni
cema ati 1957 yılında parasını ödeyerek devletten geri
alabilmiş.1 02 Derik'te bilinen ismiyle
Naif Dayı, bunu 1915'te de Ermenile ri koruyan Necimoğullan
ailesine borçlu olduklarını anlatıyor. "Devlet
burayı satmak için ihale açmıştı. Ahmet Necimoğlu tüm ileri gelenlere
haber gönderdi 'Ermenilerden başka kimse ihaleye girmeyecek. Kiliselerini geri alacaklar' diye. Onun mü dahalesi olmasaydı burayı tekrar açmamız mümkün olmazdı."
Ancak yılda bir kere
lstanbul'dan gelen din adamlarıyla ayin yapabildikleri kilisenin statü sorunu hala çözülebilmiş değil. Yapının tapuda
"ev" olarak görünmesi Surp Kevork'un başında Demokles'in kılıcı gibi sallanmaya devam ediyor.
Naif Dayı'nın dedesi ve tüm ailesi bölgenin
ileri gelen ailele
rinden Rutan aşiretine mensup Necimoğulları'nın konağında
saklanarak 1915'te tehcir ve katliamdan kurtulmuşlar. "Hükü
met çok tehdit etmiş yardım edenleri," diye anlatıyor babası
ve dedesinin kendisine aktardıklarını. "Ferman bitene kadar on ların
evinde kalmışlar." Dedesinin mesleği demirciliği Naif Da yı da
sürdürüyor. Dükkanının hemen önündeki meydanda ya pılan düğünlerde artık
Derikli Ermeniler katılamıyor halaya. 1915'ten kurtulabilenler lstanbul'a ya da
Avrupa'ya göç etmiş. "Çoğu zaman zaman gelir, bizleri koruyan aileleri ziyaret eder
ler," diye ekliyor. Kendisinden sonra kim "gözü gibi" bakacak
Surp Kevork'un bahçesine? Belirsiz.
Salkanlar (Gökalp ailesi) Derik'in
önde gelen aşiretlerinden.
Derik'in taş evlerinin bulunduğu dar sokaklar
ve mahalleler bir zamanlar
Rutan, Abbasan ve Mahmudan aşiretleriyle birlikte bu ailelerin hakimiyet
alanıdır. Ermeni ya da Kürt oldukları-
102
Naif Demirci ile 27. 11 . 2010 tarihinde Derik'te
yapılan görüşme.
na bakmaksızın, tüm Derikliler bu aşiretlerden birine mensup tur. 1915'te bölgede kullanılan tabirle "ferman" çıktığında
Sal kanlar -ve daha sınırlı bir ölçekte de Rutanlar- kendi
aşiretleri ne mensup Ermenileri kurtarmaya karar verirler. "Derik'in
tüm zanaatkarları ve ustaları, soba imalatçısından ayakkabıcısına, bağ bahçe
işlerini yürütenlere kadar, hepsi Ermeniydiler. Aşi ret reislerinin koruma karan biraz da
başka usta bulunmaması na bağlıydı. Özellikle
Rutanlann koruması bu temeldeydi," di ye anlatıyor Derikli yerel tarihçi
Eyüp Güven.103 Salkanlar ise herhangi bir konuda ustalık göstermeyenleri de
korurlar.
Derik'in Kale mahallesinde 1915'in izleri
sadece eski taş ev
lerde ve tepeye hakim Salkanların
konağında saklı değil. Her
köşe başında, yaşlı teyzelerden küçük çocuklara, tüm Derik
liler yaşananlara dair şaşırtıcı bir kolektif hafızaya sahip. Kat liamlara kim
karışmış, kim karşı durmuş, kimin evine baskın düzenlenmiş, Ermeniler nerede
katledilmiş, tüm detaylarıyla bugüne kadar aktarmışlar. Salkan aşiretine mensup
95 ve 70 yaşlarındaki iki teyze de sormadan
anlatmaya başlıyorlar ken di
ailelerinin hikayesini.1 04
"Salkanlardan üç aile her biri 10-15 Ermeni ailesini evine almış. Yokluğa
rağmen evdeki yemekler, kıyafetler, her şey paylaşılıyormuş. Bizim evde de
ahırda sakla mışlar. jandarmalar gelince ahırın arka kapısından kaçırıyor
larmış. Ermenileri bulamayınca sonunda jandarmalar ağanın adamlarını dövmüşler," diye anlatıyorlar.
2,5 metre kalınlığındaki duvarları ve şehre hakim konu muyla
Salkanlar Konağı 191 5'te Ermenilerin en önemli sığı nak yerlerinden biri olmuş. "Ev kale gibi yapılmış. Top yağdır
salardı bile jandarmalar içeri giremezlerdi, bu yüzden saklan mak
için en uygun yerdi," diye anlatıyor Salkan aşiretinin ileri gelenlerinden
ve "Ağa" ismiyle bilinen
Abdülkadir Gökalp. 105 Derik'in diğer aşiretleri Abbasan
ve Mahmudanların Ermeni leri korumadıklarını, ama Salkanların koruduğunu özellik le belirtiyor. "Osmanlı kayıtlarında bizim aşiret için 'güvenil-
103
Eyüp Güven ile gönişme, Kasım 2010, Derik.
104
S. ve N. ile
görüşme, Kasım 2010, Derik.
105
Abdülkadir Gökalp ile görüşme, Kasım 2010, Derik.
mez' diye not düşülmüş. Hiçbir zaman devlet yanlısı
olmamış bizimkiler. "
Gökalp'in büyük amcaları Mehmet Tahir ve Ömer Beyler 10 kadar aileye evlerinin kapılarını açmışlar.
Kale mahallesinin neredeyse yansını kaplayan, bölümleri tüm bir sokağa yayılan
konağın avlusunda ördükleri bir duvarın arkasında saklamış lar. Ferman bitince
de korudukları Ermeniler Derik'teki evleri ne dönmüşler. Abdülkadir Gökalp
isim isim sayıyor sakladık ları aileleri. "Salkanlar bu şekilde 300
kişiyi kurtardılar," der ken yüzüne yansıyan gurur az sonra gölgeleniyor.
"Ama tabii, Derik Ermenilerinin sadece küçük bir bölümünü kurtarabilmi
şiz." Abdülkadir Bey aynı anda telefonlar açıyor lstanbul'da
ya şayan Derikli Ermenilere. "Hepsiyle
dostluğumuz devam eder, geldiklerinde mutlaka bizi ziyaret ederler. " Mehmet Tahir ve Ömer Beylerden
bugüne kalan en önemli iz bu dostluk. Bir de, tabelası bulunmasa
da, konağın bulunduğu sokağın
ailenin soy ismini taşıyor olması.
Mele lskender
Kazım'ın (bölgede bilinen
ismiyle Seydaye
Mele lskender) tavrı Pirinççizade Feyzi'nin dini motiflerle Müslümanları
Ermenilere karşı kışkırtmasının Derik'te hükü metin beklediği ölçüde
etkili olamamasının en önemli sebeple
rinden biridir. Mazıdağı'nın Dera Metina köyünde dünyaya ge len ve 1915'te kazada müftülük görevini yürüten
Mele lsken der dönemin siyasi gelişmeleriyle
yakından ilgili, Kürtçe muha
lif şiirler yazan bir din adamıydı.
Tehcir ve katliam haberlerini aldığında cami minaresinden "Ermeniler de
Allah'a inanıyor lar, bu yapılanlar
katliamdır, zulümdür," diye seslenerek Derik Müslümanlarını Ermenileri korumaya çağırır. 106 l 922'den son
ra Derik'e yerleşen Kürt şair Cigerxwin'in yakın arkadaşı hali ne gelecektir.
Muhalif kimliği yüzünden 1927'de tutuklanır ve bundan bir yıl sonra
hayata gözlerini yumar.107
Derik'in Tawik köyünde başka bir din adamı,
Mele Hesene Tawiki de tehcir ve
katliamlara karşı çıkanlar arasında yer alır.
106 Eyüp Güven'le görüşme, Ekim 2010,
Derik.
107
Eyüp Güven, Derik Tarihi,
2008, s. 78-80 ve Ali
Sarıkoyuncu, Milli mücadele de din
adam lan, Diyanet işleri Başkanlığı, 1995, s.
220.
Ermenileri götüren jandarmalara "Başka dinden de olsa
insan öldürmek günahtır. Hele de o
insan sizin emniyetiniz altınday sa," diye çıkıştığı aktarılır.108
Hesene Tawiki 1915 öncesinde
herkese adil davranmasıyla tanınan bir molladır. "Derik'te bir Ermeni ile
bir Müslüman arasında anlaşmazlık olmuş. Mesele yi çözmesi için dedeme
başvurmuşlar, o da Ermeni olana hak vermiş. Bu durum başka anlaşmazlıklarda
birkaç defa tekrar lanmış. Bu yüzden Derik'te kimi kesimlerde hoşnutsuzluk ya
ratmış. Ama Ermenilerin de takdirini kazanmış," diye aktarı yor Mele Hesene Tawiki'nin torunu Mihdi
Perinçek. Mele He sene Tawiki sadece din adamı değildir. Medresesinde 25 civa
rında öğrenciye ders verir. Mihdi Perinçek'in
deyimiyle "ittihat ve Terakki'ye çok mesafelidir", onları
"zulmedenler" olarak ta nımlar. Aynı şekilde Derik'in zenginleri ile
bir araya gelmeme ye özen gösterir. Kıtlık döneminde kendi
tarlasının buğdayı nı yoksullara dağıtır. Mele lskender Kazım
ile yakın dostlukla rı vardır. Aynı
siyasi çizgiyi ve düşünceleri paylaşırlar. 1963'te
Derik'te vefat eder. 109
Derik Kaymakamı Reşid
Bey:
Hüseyin Nesimi'nin öldürülmesinin uyarlanması mı?
1915'te Mardin'de bulunan Dominiken din adamı jacques Rhetore'nin anılarında emirlere
karşı geldiği için öldürülen De rik
kaymakamı Reşid Bey'den bahsedilir. Rhetore'ye göre De rik'te yaşayan
1. 700 Ermeni'yle
ilgili tehcir kararı ve şehrin he men dışında onları bekleyen çetelerin planladıkları
kaymaka ma ulaşır. idaresi altındaki Ermenilerin yasalara aykırı bir dav ranışlarını görmeyen Reşid Bey,
Diyarbekir valisi Dr. Reşid'e yazdığı mektupta bu kararı uygulamayacağını belirtir. "De rik Hıristiyanlarında sadece
devletin yararına olan sadık kullar görmekteyim. Yalnızca sizin talebinizle
onları ölüme mahkum edemem. Ancak lstanbul'dan bu konuda gelen
yazılı bir em ri gördükten sonra nasıl hareket
edeceğime karar verebilirim"
108
Eyüp Güven'le görüşme,
op.cit.
109
Mihdi Perinçek ile görüşme, Temmuz 2014, Diyarbakır.
şeklinde
cevap verir. 110 Dr. Reşid yazılı emirleri göstermek için kendisini Diyarbekir'e çağırır. Ancak kaymakam şehre
asla ula şamaz. Lice
Kaymakamı Hüseyin Nesimi'nin başına gelenleri hatırlatacak bir şekilde yolda
kendisine pusu kurulur. Dr. Re şid'in Çerkes çetecileri tarafından öldürülür.
Kaymakamın öldürülmesinin ardından, Dr. Reşid
cinayeti Derik Ermenilerinin
işlediğini ve cezalandırılmaları
gerektiği ni belirten bir raporu lstanbul'a gönderir. Viranşehir'deki teh
ciri organize etmiş olan Diyarbekir Askeri
Ceza mahkemesi re isi Tevfik'i Haziran ortasında Derik'te görevlendirir. Derik
Er menilerinin kaderi on gün içinde çizilir. Diğer kazalardaki gibi önce
erkekler tutuklanır ve gruplar halinde öldürülür. Kadınlar ve
çocuklar ise şehrin hemen dışında
Rezike Korta ismiyle bili nen üzüm
bağlarında katledilir.
Derik'te bugün halen bazı yaşlıların katliam
yapılan bir yer de yetiştikleri
için bu bağlardan gelen üzümleri yemeyi red dettikleri anlatılır. 111 Ancak ilçede Kaymakam Reşid Bey'den kalan en ufak bir iz dahi bulmak
mümkün değil. 1915'te ya şananları dünmüş gibi ayrıntılarıyla
hatırlayan, önde gelen ailelerin teşvikiyle çok sayıda Ermeni'yi
saklayan ve kurta ran Derikliler, nedense Reşid Bey'e
ilişkin anıları hafızaların dan silmiş.
Derik Kaymakamı Reşid Bey'e
dair herhangi bir ize ne Os manlı Arşivleri'nde, ne de Mülkiye
Şeref Kitabı'nda rastlamak mümkün değil. Bu durum
Rhetore'nin Hüseyin Nesimi'nin hikayesini karıştırarak Reşid Bey'e de uyarlaması olasılığını ak la getiriyor. Deriklilerin
kendisine dair hiçbir hafızaya sahip ol maması
karışıklık ihtimalini kuvvetlendiriyor.
Midyat Halalı köylüleri:
"Biz komşu
kalacağız, söz veriyoruz"
Hapsuno
Barbasso 191 5'te 7 yaşındadır. Üzüm bağları, incir ve nar bahçeleri ile ünlü, yeşillikler içinde bir köy olan MidyaL'a
1 10 Les Chrctiens
aux betcs, jacques Rhetore, op. cit, s. 46-47.
111 B.Y. ve ailesi ile Derik'te
28. 11 .2010 tarihinde yapılan görüşme.
bağlı Halah'ın112 tek Süryani ailesinin oğludur. "Ferman zama nı" köye askerler baskın yapar.
Köydeki Müslümanlardan bir kaçı Hapsuno'nun babası Şaro, kardeşleri Murat ve
Barsavrno ile amcaları Aziz, Yakup ve Circo'yu
yakalayıp askerlere teslim etmek isterler. Ancak köyün muhtan Huseyne lbrahim onla ra engel olur. Barbasso ailesini korumak
için "Onlar benim tu
tuklum, kimse dokunmasın," diyerek köyün tepelerindeki evi ne götürür.
Barbassoları kurtarmak isteyen köyün başka ileri gelenleri de vardır.
Bunlardan biri olan lsmaile Mehmed
yanla rına gelir ve grubun ellerini
çözer. Huseyne lbrahim ve lsma ile
Mehmed askerlerin eve yaklaşmasını engeller ve Barbasso ları Aynvert'e
ulaşabilmeleri için köyün diğer tarafından kaçı nrlar. 113
Ailenin
yetişkin erkekleri kurtulmuş, ancak kadınlar ve ço cuklar Halah'ta askerlerin
çevrelediği bir evde rehin kalmıştır. Askerler onları Midyat'a götürmek üzere
harekete geçince kö yün imamı Mala Halil yollarını
keser. Kadınlan ve çocukları bı rakmalarını ister. Askerler diretince
köyden pek çok kişi etraf larını sarar. Köyde bir
Süryani aile olduğu düşünülerek
az sa yıda asker sevk edilmiştir. Çok
sayıda köylü etraflarında topla nınca askerler pes eder, kadınlar ve çocukları
bırakırlar. Mala Halil, Hapsuno'yu, annesini ve diğer çocukları dokuz gün evin de
ağırladıktan sonra Ayn Vert'e ulaştırır. 114 Hapsuno Barbas so o kaçışa dair 1995 yılında
derlenen anılarında "Daha hız lı gidebilmemiz için Mala Halil beni sırtında taşıdı,"
diye belir tiyor. 115 Ayn Vert'e
ulaştıklarında Mala Halil onlara zarar ver mek isteyenlere engel olacağına
dair "Halalı köyünden
kimse size dokunmayacak, biz komşu kalacağız, söz veriyorum," di ye teminat
verir. Kendilerine saldıranların Halah'a dönüşte Ma la Halil'den intikam
almasından endişe eden aile onun da Ayn
1 1 2 Yer isimlerinin değiştirilmesinden sonra Narlı adı verilmiştir.
113 Midyat'ın Ayn Wardo/Ayn Vert köyü (yer isimlerinin
değiştirilmesinden son ra Gülgöze) tehcir ve katliamlara karşı örgütlenen direniş
sebebiyle Süryaniler için bir sığınma merkezi haline gelmişti.
114 Hapsuno Barbasso'nun
oğlu lskcnder Debbaso ile görüşme, Kasım
20 13 ,
Midyat.
ll S The Hisıory of The Barbasso Fami ly, 13.34- 1 994, s. 24, Edward Barbasso, 1995.
Vert'te kalmasını ister. Mala Halil reddeder. "Müslümanlar sizi çok incitti. Burada
da ciğeri yanmış çok kişi var.
Başınızı bela ya sokanın," diyerek Halah'a geri döner. 116
Aile Ayn Vert'te bir araya gelir, ancak bu defa
da açlık ve hastalıklarla savaşmak zorunda kalırlar. Önce Mor Gabriel
manastırına sığınırlar, daha sonra sürekli yer değiştirir, çalış ma imkanı bulabildikleri köyleri dolaşırlar. Halah'a dönmele ri
mümkün değildir. Tehcir zamanı onları yakalatmaya çalı şanlar Mala Halil gibi
kurtarmak için çabalayanları sindirmiş, mallarına el koymuş ve dönüşlerini
yasaklamıştır. Halah'a an cak yedi yıl sonra, Heverki
ileri gelenlerinden Çelebi Ağa'ya
30 altın vererek köylüleri ikna etmesini sağladıktan sonra dö nebilirler.
Yıkılan evlerini onararak tekrar köylerinde bir ya şam kurarlar. Hapsuno
Barbasso, ikinci Dünya Savaşı sırasın da amele taburlarının günün koşullarına
uyarlanmış versiyo nu olan yirmi kur'a askerlik kapsamında silah altına
alınır. An kara Havalimanı'nda pist yapımında çalıştırılır, üzerinde ince cik
elbiselerle yaz-kış yerde yatırılır. Oğulları lskender, Süley man ve Nail'in
ardından o da 1981 yılında Halah'tan
ayrılarak lsveç'e yerleşir.
"Şimdi köyümüzde Hıristiyan aile kalmadı,
sadece Müslü manlar yaşıyor. Bütün tarlalarımız, evlerimiz, arazilerimiz ora
da kaldı," sözleriyle bitirir anılarını Hapsuno Barbasso. Ömrü
nün yetmediği Halah'a dönüşü, kısmen de olsa, yaklaşık 30 yıl sonra oğlu lskender Debbaso
gerçekleştirir. Ailenin evini Asu ri mimarisine uygun bir şekilde yeniden inşa eder. Kış ve bahar aylarını Halah'ta geçin:neye başlar. Huseyne lbrahim ve
lsmaile Mehmed'in torunları lskender Debbaso'nun dönüşünü sevinç le karşılar. Mala Halil'in ailesi köyden
ayrılmış, Mersin'e yerleş miştir.
"Ninem 1960'larda vefat edene
kadar gece-gündüz Hu seyne lbrahim,
lsmaile Mehmed ve Mala Halil'in bizi koruma sını anlatırdı," diyor lskender Debbaso. Belki de bu
yüzden, yıl lardır Türkiye'de
geçirdiği tüm vakti -kendi deyimiyle- "temiz insanların"
hikayelerinin günyüzüne çıkarılmasına adamış. 1915'ten
hayatta kalan Süryanilerin tanıklıklarına
dayanarak
116 lskender Debbaso ile görüşme, op. cit.
onlan tehcir ve katliamlardan kurtaran kişilerin ailelerinin izi ni
sürmüş. Bu şekilde özellikle Midyat bölgesine dair eşsiz
bil giler derlemiş. Çalışmamız bu yüzden kendisini heyecanlandı nyor. "Biz artık katillerden değil,
temiz insanlardan bahsetmek istiyoruz," diye
belirtiyor.
lskender Debbaso'nun deyimiyle Halahlı
"temiz insanlar"ın torunlarıyla bir akşam kalabalık bir mecliste bir
araya geliyo ruz. Huseyne lbrahim'in torunu Hacı Reşit Acar dedesinin o dönem
65 yaşlannda olduğunu, Ayn Vert'te direnen Süryanile rin zarar
görmemesi için uğraşan Şeyh Fethullah'a 117 bağlı ol duğunu, üzüm bağlannda
çiftçilikle uğraştığım, Siirt'e pekmez satmaya gittiğini anlatıyor. Hacı Reşit
Acar'a göre Barbasso ai lesini korumak köy ihtiyar heyetinin karandır.
"Askerler dede lerimizin Barbassoları kaçırdığını anlayınca 16 gün
kalmışlar, ablukaya almışlar köyü. Köyde ne varsa dağıtmışlar, yiyecekle re el koymuşlar,"
diye aktanyor. 118 "Bizim dışımızdaki
köylere hep ağalar hakimdi, insanlara zulmediyorlardı. Ağanın olmadı ğı tek köy Halah'tı. Bu yüzden
çevre köylerden Süryanilerden de
buraya sığınanlar oldu," diye ekliyor. Mecliste bulunan di ğer Halahlılar sık sık araya giriyor,
teyit etme imkanı bulamadı ğımız başka kurtarma hikayeleri anlatıyorlar. Barbasso ailesini askerlere
teslim etmeye çalışan ve köylerine dönüşlerine yedi sene boyunca engel olanları ise kimse hatırlamak istemiyor gi bi görünüyor. l980'lerde Barbasso
ailesinin köyden ayrılmasın
dan sonra kimsenin arazilerine el koymaya kalkmadığım, çev re köyler korucu
olurken kendilerinin bunu kabul etmediğini gururla anlatıyorlar.
Halah'taki başka bir kurtarma hikayesini
bize Midyat Sürya
ni Kilisesi diokonu
Ayhan Gürkan anlatıyor. Ninesinden din lediklerini aktarırken "Bizim
Müslümanlarımız Dicle'nin ku zeyinin
Müslümanlarından daha iyidir," diye belirtiyor.119 Ai lesinin hikayesi
bölgede yaşayan Süryani, Keldani ve Nasturi lerin de Ermenilerle aynı kadere mahkum
edilişlerinin ve böl-
ıı 7 er. infra s. 107- 108.
1 18 Hacı Reşit Acar, Bilal Acar, Osman Altınışık'la görüşme, Kasım 2013, Halah.
119 Ayhan Gürkan'\a görüşme,
Kasım 20 10, Midyat.
geye özgü "kirvelik" kurumunun
bu kaderi reddetmesinin öy- ku- su.. . 120
Tehcir
ve katliam haberleri bölgeye ulaştığında Keferze'de121 yaşayan Ayhan Gürkan'ın büyük dedesi Cırco Halah'taki Müs lüman
kirveleri Mala Sino'ya (Kürtçe
"Sino Ailesi") sığınır. Bir süre evlerinde saklanırlar. Ancak Süryanilere yardım eden
ler de tehlikededir. "Mala Sino büyük dedeme 'Burada kalır sanız hepimizi öldürürler. lsterseniz sizi Ayn Vert'e122 götüre yim. Ama yolda da saldıranlar olabilir' demiş. Bunun
üzerine büyük dedem Müslüman olmuş. "
Cırco'nun din değişikliği sa dece ailesini ve kendilerine kucak açan
Mala Sino'yu tehlikeye atmamak içindir. Çocuklannın ve eşinin din
değiştirmelerine müsaade etmez. Bu şekilde ferman bitene kadar Mala Sino'lar da kalır, ardından köylerine dönerler. Bu defa da
mal-mülkle rine devletin el koyması riski vardır. Ancak Cırco'yu korkutan tek
şey bu değildir. Mala Sino'lara sığınmadan önce çocukla nndan biri
öldürülmüştür. Aynı acıyı tekrar yaşamanın korku suyla Cırco 1945'e kadar
Müslüman olarak görünmeye devam eder. Hatta
köydeki kilise yetkililer tarafından yıkılırken en bü
yük şevkle o çalışır. Bu durum rahatsızlanıp ölüme yaklaştığı nı anlayıncaya
kadar sürer. O zaman köylüleri evine çağırır ve Süryani mezarlığına gömülmek
istediğini söyler. Ölünceye ka dar Mala Sino'yla dostluklannı sürdürür.
"Cırcoları koruduğu için dedemi de bir süre köyden kov
muşlar. Hükümete şikayet etmişler," diye anlatıyor
Mala Si no'nun Halah'ta yaşamaya
devam eden torunu Naif Baştuğ. Ke
ferze köyünün ağaları katliama katılanlar arasındadır.123 Cır co ailesinin
kendi bölgelerinden kurtulmasına yardım ettiği
120
Müslüman ve Hıristiyan topluluklar arasında kirveliğin önemine dair: Kürtle rin ve Ermenilerin hafızasında Kirvelik geleneği, Namık Kemal Dinç ile söyleşi, Repair, 31 .08.2015.
121 Yer isimlerinin değiştirilmesinden sonra Midyat'ın Altıntaş
köyü.
122 Cf. dipnot 1 77.
123 Massacres, resistance, protectors, David Gaunt, s. 231 -234,
Gorgias Press, 2006, NewJersey. Keferzeli Süryanilerin mülklerine köyde yaşayan ağalann el koyduğunu ve bu durumun günümüze kadar devam ettiğini aynca Halah köy lüleri
bize aktardılar. Hacı Reşit Acar, Bilal Acar, Osman Altınışık'la görüşme, op.cit.
için Mala
Sino'nun peşine düşerler. Aile Xerabe Nase124
köyü ne kaçmak zorunda kalır. Bir yıl sonra köylerine dönebildikle
rinde evlerini talan edilmiş halde bulurlar. Naif Baştuğ dedesi nin yüksek bir statüye sahip olmadığı halde köyde
hatırı sayı lır bir kişi olduğunu, Şeyh Fethullah ve Ali Batte'ye bağlı oldu
ğunu belirtiyor. 125
Ali Batte: "Devlet Heverkilerin tavrını hiç unutmadı"
Midyat ve köylerindeki kurtarma çabaları kirvelik
kurumuyla sınırlı değildi. Devletin
yanında yer almayı reddeden ve Sürya ni mensuplarını korumaya karar veren aşiretler mevcuttu. Böl genin en
önemli aşiret konfederasyonlarından Heverkilerin ba zı ileri gelenleri -iç
çekişmelerine ve çeşitli klanların zaman zaman taraf değiştirmesine karşın-
Midyat, Nusaybin ve ldil Süryanileri ile Ermenilerini koruyan en önemli güçlerden bi ri oldu.
126 Heverki
ileri geleni Ali Batte tehcir başlamadan önce hapse
atılmıştı. Ancak hapiste olduğu süre boyunca
aile üyele rine gönderdiği talimatlarla kendi hakimiyet alanındaki Sürya
nileri korur. Bir süre sonra da
hapisten kaçmayı başarır. Konfe derasyonun diğer kolunun
başında bulunan Çelebi ve Sarohan ise kendi bölgelerindeki Süryanileri bir
müddet ve kısmen ko rumakla birlikte
bu tavırlarını sürdüremez. Kısa süre
sonra saf değiştirerek devletin yanında yer alırlar.127
124 Yer isimlerinin değiştirilmesinden sonra Midyat'ın Derebaşı
köyü.
125 Naif Baştuğ ile görüşme, Kasım 2013, Halah.
1
26 Heverkilerle ilgili detaylı bir inceleme için: Haverhan Sultanları 1, Nezire Ci bo,
Koma! Basım Yayın, 2010, İstanbul.
Turabdin bölgesinde Ermenilere na zaran Süryani nüfusu daha yoğundur.
Süryanilerin korunabildiği Ayn Wardo gibi köylere Ermeniler de sığındılar.
127
Heverki liderlerinin Süryani ve Ermenileri korumasına dair kaynaklann il ki 191 5'te Mardin Süryani Deyrül Zafaran manastınnda bulunan Melfono A. Mesih Karabaş'ın günlüğüdür. ( Vergossenes Blut: Geschichten der Grrud,
die an den
Christen in der Türhci verübt,
Abed Na'man Qarabasch, 1999 adıyla Alman ca yayınlanmıştır). Elimizde günlüğün Kolo Suryoyo dergisinde
tefrika halin de 2000 yılında yayınlanan "Katliamlarda Hıristiyanlık" başlıklı
Türkçe çeviri si bulunmaktadır. Kolo Suryoyo, No. 127, 1 28, 1 29, 2000, Glane,
Netherland. Çalışmada referans olarak
bu çeviriyi kullandık.
Midyat ve çevresinde hakim olan Heverki aşiret konfederas
yonunun, devlet yanlısı olarak bilinen Dekşurilerin aksine, hü kümetle
yıldızı hiç barışmamıştı. Heverkilerin bölgede kendi lerinden başka otoriteyi
tanımayan yapılan bu durumda belir leyici olsa da, aşiret mensuplarının arasında Süryani ve Ezidile rin bulunması da önemli
bir etkendi.128 Bu grupların rolü, baş
ka aşiretlerde olduğu gibi "tebaa" olmakla sınırlı değildi. Yö
netimde söz sahibiydiler. Heverkilerin lideri il.
Haco 1870'ler de öldürüldüğünde, daha sonra liderliği devralacak
Ali Batte ve Çelebi büyüyene kadar, Ayn
Vert köyünden Süryani Şaboye Mired aşiret yönetimini
üstlenmişti.129 Ali Batte ise silah
arka daşı ve yoldaşı Süryani lideri Şemun'u yanından ayırmayacak, her konuda
ona danışarak karar alacaktı.130
Birinci Dünya Savaşı
patlak verdiğinde Ali Batte bölgedeki
idari makamlara kök söktüren, devlet otoritesini sarsan isimle rin başında geliyordu.
Seferberlik emrine uymayı reddettiği gi bi devlete vergi verilmesini de
yasaklamıştı. Hakimiyeti altın daki bölgelerde ihtiyacı olan malzemelere
askeriyenin el koy masına da karşı çıkıyordu. Bu eylemleri politik bir
vizyondan yoksun değildi. Bitlis'teki ayaklanmayı yürütenler ve Abdürez zak
Bedirhan ile iletişim halindeydi. Ancak Kürtlerin özerkliği ne olan ilgisi -en azından o aşamada- aşiretler
arası çekişmele ri ve güç kavgalarını kendisine unutturacak düzeyde değildi.131
ikinci kaynak Süryani Ortodoks Papazı Süleyman Hinno'nun
Suriye'de bu lunduğu sırada Süryani
göçmenlerden topladığı bilgilerin yer aldığı günlük tür. Bu günlüğün de "1915 Turabdin
bölgesi" başlığı altında
Kolo Suryoyo der gisinde 1993 yılında yayınlanan Türkçe çevirisini kullandık. lki
kaynakla ilgi li detaylı
bir sentez için Massacres, resistance, protectors, David Gaunt, op.cit.
s. 197-270.
128
Heverki ve Dekşuri
aşiret konfederasyonlarının iktidar
odağı olma süreçle
ri ve devlet yanlısı ve karşıtı
konumlanmaları için: 1 9. yüzyılda ve 20. yüzyılın başında aşiret ve devlet, Suavi
Aydın, Diyarbakır Tebliğleri, s. 164
ve 169- 170, Hrant Dink Vakfı Yayınlan,
2013, lstanbul.
129
Turabidin'den Baltık'a, Nezire Cibo, Kovarabir, 3 Ağustos 20 11 .
130
Bazı kaynaklar Heverkilerin kökeninin Ezidi olduğunu,
zulme uğramış olma larından dolayı
Süryanilerle yakınlık kurduklarını ileri sürer. Social Relations
in Ottoman Diyarbekir, jongerden, Verheij, s. 248, Brill, 2012, Leiden.
131
Cegerxwin'e
göre Dekşuri lideri lzedin Ali Batte'ye güçlerini birleştirmeyi ve lngilizlerden yardım alarak kendi
devletlerini kurmayı önerir.
Ali Batte bu
Diyarbekir Vali vekilliğini yürüten Şefik Bey'e
göre Midyat "hükümet karşıtı eylemlerin merkezi" haline gelmişti ve
buna son vermek için Heverki liderlerinin öldürülüp ailelerinin sü rülmesi gerekmekteydi. Şefik Bey amacına, kısmen de olsa, Ey lül l914'te
ulaşır: Ali Batte ve diğer Heverki liderleri yakalan mış, hapse atılmıştır.
Tehcir başladığında Ali Batte ve sağ kolu Şemun
Harput hapishanesindedir. Kimi kaynaklara göre annesi Fasıle'nin inisiyatifiyle, 132 kimilerine göre ise bizzat Batte'nin
gönderdiği talimatlarla kendisine bağlı
Heverkiler bölgedeki Süryanileri ve
Ermenileri tehcir ve katliamlardan korumaya çalışırlar.
Haziran
1915'te Midyat'ta Ermeni ve
Süryani Protestan ile ri gelenleri
tutuklanır ve ardından öldürülürler. Bu olay şehir deki tüm Süryanilerin
korkuya kapılmasına, kendilerini koru mak için mahallelerinde barikatlar
kurmalarına sebep olur. 2 Temmuz 1915'te Hacı
Başar Bey Midyat'ın Kürt ve Arap
aşiret reislerini bir araya getirir ve Hıristiyanlara
yapacakları saldırı ya desteklerini ister.
Ali Batte'nin kendisiyle aynı ismi taşıyan 82
yaşındaki toru nu Ali Batte'ye göre o tarihte dedesi Şemun'la
birlikte hapisten kaçmıştır. Aşiretlerin
toplanacağı haberi kendisine ulaşınca
Şe mun'a birlikte gitmelerini önerir. Şemun reddeder, toplantının amacının her
aşiretin "kendi Hıristiyanlarını" katletmesini sağ lamak olduğunu
anlatır. Nusaybin'de görüştüğümüz Ali Bat te'nin torunu o günleri şöyle aktardı: "Alike Batte yine de top lantıya gitti. Katliama
desteğini istedikleri zaman 'Kim Hıristi yanları vurursa beni karşısında bulur,' diye gürledi. Biz, Çelebi ler ve Mala İsmail, yani tüm
Heverkiler sahip çıktık. Sonra bir birimizle
ağalık için kavgamız oldu ama Ferman'da birlikte
ha-
devletin başı olacağına dair teminat almak istediği için anlaşma gerçekleşmez.
Hayat Hikayem, Cegerxwin, s. 38-40, Evrensel Basım Yayın, 2003, lstanbul.
132
lskender Debbaso ile görüşme, op.cit. Hapsuno
Barbasso'ya göre Ali Batte'nin annesi
Ayn Vert'te direnen Süryanilerin lideri Gello Şaho'ya kendisine ve ai lesine oradan çıkmak için yardım etmeyi
önerir. Ancak Gello Şa�o hunun bir tuzak olabileceğinden şüphelenir ve "Bu
kadar Hıristiyanı burada bırakıp na sıl kaçabilirim?" diyerek önerilerini reddeder. The History of The Barbasso Fa mily, 1334-1 994, op.cit. s. 25-26.
reket ettik,
Hıristiyanlan koruduk."133 Torun Batte'ye göre de desi sadece kendi
mıntıkasını, Midyat, idil, Dargeçit ve Nusay bin'i koruyabilmişti. Gercüş'ün
Dekşurilerin kontrolünde olan yarısına müdahale edemeyecek, Hıristiyanların
mallarına el koymak amacıyla Dekşuriler katliama katılacaklardı.
Torun
Batte'nin aktardığı gibi Ali Batte hapisten
kaçarak biz zat katliamlara engel olabilmiş miydi? Osmanlı arşivlerine göre en azından Ocak 191 Tye kadar hapiste
olduğunu biliyoruz. 134 lskender Debbaso'ya göre Ali Batte o tarihte
hapisten çıkama dı , taraftarları, annesi ve aşiretin
merkezi sayılan Mzizex'liler (bugünkü adıyla Doğançay'lılar) Hıristiyanlan korumada aktif rol
aldılar. 19 Temmuz 191 5'te
Midyat'm Hıristiyan mahallele rine Ömeryan
aşireti ve güvenlik güçleri saldım.
Katliam yaşa nır, mahallenin savunmasını organize edenler Ayn Vert'e
çeki lirler. Geriye kalanları
Heverki'ler kurtarır, bir kısmının saldı nya uğramadan Ayn Vert'e
ulaşmalarını sağlarken, diğerlerini kendi köylerinde saklarlar.135 lleride
göreceğimiz gibi Ayn Vert bir direniş üssüne dönüşecek, kaçabilen Süryanilerin
ve Erme nilerin sığınma mekanı olacaktır.
Katliamların yankıları Harput cezaevine de ulaşmıştır. Ali
Batte yoldaşı Şemun'u öldürmemeleri için her gün yetkililere rüşvet
verir. Tutuklanan Süryani ve Ermeni ileri gelenleri Har put cezaevine getirilmektedir. Harput Süryanilerinden, gaze te sahibi
Aşir Yusuf da tutuklananlar arasındadır. Şemun'a "Bir gün para bitecek, seni de beni de götürecekler," der. Dediği
gibi olur, Yusufu asmaya götürdükleri zaman
artık Ali Batte ve Şe mun'un müdahale gücü kalmamıştır. Onu kurtaramazlar, ama
hapishaneden kaçmayı başarırlar.
Bu süreçte Heverkilerin diğer liderlerinin
ikircikli bir tavır içinde kaldığını görüyoruz. Çelebi'nin karısı Nazeli'nin
kendi bölgelerindeki Hıristiyanları daha güvenli olan Rayite Tor lz lo'ya
(Midyat'm güneyinde kalan bölgeye) ulaştırdığına, Saro han'ın Ayn Vertlilere devlet güçlerinin sahte bir barış girişimiy-
133
Ali Baue'nin torunu Ali Batte ile görüşme,
Kasım 20 13, Nusaybin.
134
BOA. DH.EUM.ADL. 28/3, 03/Ra/1335.
135
Massacres, resistance, protectors, David Gaunt,
op.cit, s. 186, 192-195.
le onlan kandırmaya çalıştığını haber vermesine ve Çelebi'nin savaş
sonunda bazı Süryanilerin köylerine geri dönmelerine yardımcı olduğuna dair tanıklıklar mevcut. 136 Ancak daha son ra Çelebi ve
Sarohan Dekşurilerle ve devletle yakınlaşacaktır.
1917'de Basiribin köyüne yönelik saldırılardan sonra hayat ta
kalanları Ali Batte kendi köyüne götürerek korur.137 Savaş sonrasında ise Ali
Batte bölgede devlet otoritesini tanımadığını daha büyük çaplı bir eylemle
duyuracaktır. 11 Mayıs 1919'da
100 kadar adamıyla
birlikte Nusaybin'i basar. "Ağalar Hıristi yan ve Müslüman, herkesten
haksız yere para alıyorlardı. Ali Batte onlardan halkın parasını
fazlasıyla geri aldı. Hepsini ce zalandırdı, 'Nusaybinliler o para sizindir,'
dedi," diye anlatıyor Torun Batte. "Bir
kadın geldi, 'Devlet
oğlumu dört senedir
hap se koymuş, sen nasıl ağasın?'
diye serzenişte bulundu. Ali Bat
te bunun üzerine hapishaneye doğru yöneldi. Türkçe
bilmiyor du, kimliği bile yoktu, bu
yüzden bize kalan fotoğrafı da yok. Şemun onun tercümanıydı. 'Çocuğu serbest
bırakması için sav cıyla konuşalım, yapma etme' dediyse de dinletemedi. Ali
Batte cezaevinin kapısını açtı, içeridekileri serbest bıraktı. Savcıyı ve
kaymakamı da rehin alıp dağa götürdü." Aylarca devam eden takip sonucunda 18 Ağustos 1919'da Ali Batte'nin yeri tespit edilir, güvenlik
güçleri ve devlet yanlısı aşiretlerle girdiği çatış mada öldürülür.
Kardeşi gibi gördüğü
sağ kolu Şemun hayatta kalır, 1964'e
kadar yaşamını sürdürür. "Neden ben değil de o
öldürüldü?" diye her gün ağladığı anlatılır.
Ali Batte öldürüldükten sonra ailesi Suriye'ye kaçar. 1950'de
136
lskender
Debbaso ile görüşme, op.cit. Massacres, resistance, protectors, David Gaunt, op.cit. s. 21 1 ve 359. Çelebi, Sarohan ve oğlu Serhan Ağalar
1907-1910 arasında Süryani
köylerine saldınlarda bulunmuş,
arazi ve mallanna
el koy muştur. Bu sebeple aşiretin bu kolunun reislerini
"vicdanh"lar arasında değer lendirmek güçtür.
Tanzimat'tan sonra Tur Abdin 'de
Aşiretler ve Hıristiyanlar, Suavi Aydın, Mardin Tebliğleri, s. 148- 153, Hrant Dink Vakh Yayınlan,
Ekim 2013, lstanbul.
Heverkilerin tamamının Ermeni ve Süryanileri korumadığı ve aralanndan saldınlara katılanlann da bulunduğuna dair bir tanıklık için: Sey fo'nun
Bende Bırakmış Olduğu Travma, Aydın Aslan, mamasyria.blogspot.co.at
137
Basiribin Şemun'un kardeşinin köyüdür. Armalto'dan aktaran
Mardin 1915,
Yves Temon, s. 355, Belge Yayınlan,
2013, lstanbul.
Demokrat Parti hükümeti af çıkarana
kadar orada kalırlar. Son ra Nusaybin'e yerleşirler. "Ali Batte
öldürüldükten sonra Hıris tiyanlar korumasız kaldılar, başlan eğik kaldı.
Başka ülkelere gittiler," diye anlatıyor torun Batte. "Devlet biz gittikten sonra yandaşı
olan amcam Hüseyin Çelebi ile birlikte Mzizex'de her şeyi yıktı. Eşyalarımızı
üç gün üç gece yaktılar, dumanı Suri ye'den görülebiliyordu. Devlet
Heverkilerin o günlerdeki tav rını hiç unutmadı. Bölgede cezaevine düşenlere halen sorarlar:
Heverki misin, Dekşuri misin, ona göre muamele edeceğiz di ye. Çünkü o zaman neredeysek şimdi de oradayız,
devletin kar şısındayız."
Midyat'ta diger karşı çıkışlar
Midyat Süryani Kültür Demeği'nin kurucusu Yuhanna
Ak taş'ın ailesi Heverkilerden Zahrani Haco ya da diğer ismiyle Hacoye Xortik tarafından kurtanlır. 1 38 Köyleri Baksıyan Zahra ni Haco'nun hüküm
sürdüğü bölgededir. Tehcir ve katliamlar başladığında Baksıyan ve Der Kube
köylülerinin daha güvenli kabul edilen Hah (Anıtlı) köyüne ulaştırılmalarını
sağlar. Baş larına bir şey gelmemesi için yolda kendisi
de onlara eşlik
eder. Baksıyanlılar savaş
süresince Hah'ta kalırlar. Sonra yine Hever kilerden Çelebi Ağa'nın yardımıyla köylerine dönerler.139 Zah rani
Haco'nun torunu Süleyman Doğan ailenin Süryanileri ko rumasından dolayı bugüne
kadar devlet tarafından iyi görül mediğini, Veli Küçük'ün bölgede görev
yaptığı zamanda isim lerinin ölüm listesine eklendiğini aktardı. 140
Midyat'ın Hebsınas (Mercimekli) köyü ise toplu bir karşı
ko yuşa sahne olur. Süryanilerin ve Arapça konuşan Müslüman Mıhellemi'lerin yaşadığı bu köyde tehcir haberi şaşkınlık yara-
138
Pek çok
kaynakta geçen kurtarıcı Haco,
Heverki liderlerinden IIJ. Haco değil, burada sözü
edilen Zahrani Haco'dur. Ailesi Heverkilere mensup Mala lsmail olarak bilinmektedir.
139
Yuhanna Aktaş'la 30. 11 .2010 tarihinde Midyat'ta yapılan görüşme. Süleyman
Hinno, "1915 Turabdin
bölgesi", Kolo Suryoyo dergisi, 1993, Glane, Nether land. Massacres, resistance, protectors,
David Gaunt, op. cit. s. 218.
140
Süleyman Doğan'la görüşme,
Kasım 2013, Nusaybin.
tır. Aralarında güçlü bağlar bulunan
iki topluluk bu karan ka bul etmez ve birlikte direnmeye karar
verirler. 141 Çevre köyler den
katliamlara katılan Rama aşireti
üyeleri köyün etrafını sar dığı zaman da birlikte savaşırlar. Çatışmadan galip
çıksalar da Hebsınas artık güvenli değildir. Köyün ileri gelenleri Hammet ko, Hacı Hasan, Hacı Halil ve Ali Keleş'in öncülüğünde bir sü re Süryanileri çevre
mağara ve kuyularda saklar, geceleri onlara yemek götürürler. llerleyen günlerde
Süryani komşularını da ha güvenli olduklarına inandıkları Ayn Vert ve
Enhel'e ulaştı rırlar. Savaş
sonrasında Hebsınas köylüleri evlerine geri döner. Köylüler arasındaki dayanışma uzun yıllar
devam eder, çev re köylerle yaşanan anlaşmazlıklarda
birlikte hareket ederler. Ama 90'lı yılların güvensiz
ortamı Hebsınas'lı Süryanileri de İs tanbul ve Avrupa'ya göçe zorlar.
Bugün sadece bir Süryani aile nin yaşadığı köyde Hammetko'nun hikayeleri anlatılmaya de vam
ediyor.
Şeyh
Fethullah Midyat'ta Süryanilerin ve Müslümanların 1915'ten bahsedildiğinde en
çok andıkları isimlerden biri. Teh cire ve çete saldınlanna karşı direnen
Süryani köyü Ayn Vert'te çatışmalara müdahale etmesi ve banşı sağlaması bugünkü
ne sillere kadar aktarılmış. 191 5'te Ayn Vert'i 60 gün boyunca kuşatan
devlet güçleri direnişçileri yenemez, ancak güvensiz likten ötürü ateşkes sağlanamaz. lki tarafın güvendiği
tek ki şi olarak bölgede sözü dinlenen Şeyh Fethullah'a başvurulur. Ayn Vert'e girdiğinde Şeyh Fethullah burada yapılmaya çalışı lan katliamın farkına vanr ve köyü kuşatan aşiret
reislerini "Siz hangi hakla Hz. Muhammed'in Hıristiyanlara verdiği ahdı
boz dunuz? Bizim yıllarca oluşturduğumuz güveni kırdınız?" diye azarlar.1 42 Köye bir daha saldırılmayacağı sözünü
aldıktan son ra ateşkesi sağlar. Daha sonra gittiği Gercüş'te bu defa Süryani
çocukların katledildiğini işitir. Gercüşlülere "Bu katliamı dur
durmazsanız bu köye girmem. Burası haramdır" şeklinde
haber
141
Mıhellemi
Kültür Derneği Başkanı ve Hammetko'nun büyük torunu Mehmet Ali Aslan'la 30. 11 .2010 tarihinde Midyat'ta yapılan görüşme.
142
Mehmet Ali Aslan ve Şeyh Fethullah'ın büyük torunu Şeyh
Abdülkadir'le 01.12.2010 tarihinde Midyat'ta yapılan görüşme. "1915 Turabdin bölgesi", Süleyman Hinno, op. cit.
gönderir
ve çocukları kurtarır. Şeyh Fethullah 1947'de vefat et tiğinde cenazesine Süryaniler kitlesel olarak katılır.
Savurlu Vehbi Efendi:
"Hıristiyanlara haksızlık
yapmak günahtır"
Mardin
bölgesinde 191S'e dair pek çok
kaynakta Savur'da çoğu çocuk iki yüze yakın kişiyi kurtaran
Vahabi Efendi'den bahse dilir. 1 43 Sözü edilen kişi eski Diyarbekir ve Dersaadet Posta ve Telgraf Müdürü
Vehbi Efendi'dir. Savur'un Ras el Harf mevki
indeki konağında ve çevredeki mağaralarda onlarca kişiyi sak layan Vehbi Efendi'nin 94 yaşındaki torunu Nusret
Özbek'e Ankara'da ulaşabildik. Vehbi Efendi Nusret Bey'in babasının dayısı,
aynı zamanda eşinin dedesiydi. Babasından, kayınpede rinden ve bölgede
yaşayan Süryanilerden Vehbi Efendi'yi din lemiş, koruduğu kişileri
tanıma imkanı olmuştu. tlerlemiş yaşı na rağmen büyük bir
nezaketle bize vakit ayırdı ve uzun uzun Vehbi
Efendi'yi anlattı.
1915'te Savur'da az sayıda
Ermeni yaşamaktadır, 1.000 kişi
ye yakın bir nüfus şehir
merkezinde toplanmıştır. 144 Çevredeki
diğer yerleşim merkezlerinde olduğu gibi Süryani nüfus daha yoğundur. Savur
merkeze yakın Qelet (Dereiçi), bugün
de var lığını sürdüren, önemli bir Süryani yerleşim merkezidir. Vehbi Efendi o
tarihte Posta ve Telgraf Nezareti
Meclis-i ldare azalı ğından çoktan emekli olmuştur.
Paris'te siyaset bilimi okumuş,
il. Abdülhamid'in mabeyninde görev
almış ve bu sırada sada kati sebebiyle kendisine "beylik" beratı
verilmiş Vehbi Efendi emekliliğinde Savur'a dönmüştür.
Haziran 1915'te Savur'da
tehcir ve katliamlar başlar. Qelet Vehbi Efendi'nin konağına çok yakındır,
kaymakamın kadın erkek köylüleri kafileye
katıp götürdüğünü duyunca
soluğu
143
Racho Donef,
Vehbi Erendi'nin kurtardığı bir kişinin tanıklığına dayanarak görevini yanlış bir şekilde
"kaymakam" olarak verir. Bu ibare başka kaynak larda da tekrarlanır. Yanlışlığın Vehbi
Erendi'nin oğlu Abdüllatif Bey'in
Bele diye başkanı olmasından kaynaklanıyor olması muhtemeldir. Righteous Mus lims during
the Genocide of 1
915, Racho Donef, 2010,
Sydney.
144
Le Gtnocide des Anntniens, Raymond
H. Kevorkian, op.cit.
s. 460-461.
köyde alır. 87 erkek ve 8 kadını kafileden çekip kurtarır, evine götürür. 145
Ailenin "şato gibi" diye nitelediği
geniş konakta tehcirden kurtarılan 95 Sürya ni "ortalık sakinleşene
kadar" kalırlar. Bu sayıya gün geçtikçe
yenileri eklenecek, başka
şehir lerden tehcir edilen Ermeni ve Süryanilerden onlarcası Vehbi
Efendi'ye sığınacaktır.
Konağın bulunduğu Ras el
Harf mevkii Sason ve Siirt ka filelerinin
tehcir güzergahın dadır. Siirt'teki Dominiken ra- hibeler ve seminer öğrencile ri
de kafileye dahil edilmiştir. Mardin'e doğru yolu yarıladık
Savurlu Vehbi Efendi.
larında kafileye çeteler saldırır, kadın ve
çocukları taşlar, kıya fetlerini alırlar. Yaralı haldeki 20'ye yakın kadını
Vehbi Efen di kurtarır.
Evine götürür, aylarca bakar. Dominiken
rahip Ja cques Rhetore'nin
anlatımıyla "Onlara çok onurlu bir şekilde davranır ve asla İslamiyete geçmelerini önermez" . Tehcir so na erdikten sonra onları Mardin'de güvende olacaklarına inan dığı
Hıristiyanlann evlerine ve Dominiken din adamlarına tes lim edecektir. 146
145
Vehbi Erendi'nin torunu Nusret Özbek, aile
üyeleri Atilla, Şükran ve Taci Öz bek
ile görüşme, Ağustos 2014, Ankara.
Nusret Bey'e göre Vehbi Erendi
"Sen ne yapıyorsun?" diye
çıkıştığı kaymakama hışmını alamamış ve bastonuyla dövmüştür.
146
Siirt karnesiyle tehcir edilen ve Vehbi
Erendi'nin kurtardığı rahibe lssa Wari na Mardin'e
ulaştıktan sonra yaşadıklannı Dominiken din adamlan Marie Do minique Berrt', jacques
Rhetore ve Hyacinthe
Simon'a anlatır. Üçü de fark
lı yönlerinin altını çizerek anılannda bu
tanıklığa yer verecektir. Vehbi Eren di'den
Berre isim vermeden "Yakın bir kasabanın Kürt reisi", Rhetort'
"Sor (Savur)'dan bir Erendi" şeklinde
bahseder. Warina 1930'da
yayınlanan ken di tanıklığında bu kişinin Vehbi Efendi olduğunu
belirtecektir. Les Chrt'tiens aux bt"ıes,jacques Rht'tore,
s. 183, Cerr, 2005, Paris. Mardine, la ville ht'roique, Hyacinthe Simon, s. 1 70-171, Namaan, 1991, Jounieh. Massacres de Mardin,
1 09
Vehbi Efendi'nin
konağı tehcirden ya da
amele taburlarından kaçan Sasonlu
Ermenilerin de sığınak yeri olur. ismi
"kurtarı cı" olarak Sasonlu Ermeniler arasında bilinir hale gelir.
Öyle ki 1916-1917'de Vehbi Efendi'nin bir akrabası Rusların
kontrolü ne giren bölgelerden kaçmak isterken Rus ordusunda savaşan
Sasonlu bir Ermeni onlara yardımcı olur. Vehbi Efendi'nin ak rabası olduğu
için yanına refakatçiler vererek bölgeden çıkma larını sağlar.
Vehbi
Efendi aileleri öldürüldükten sonra çeşitli yerlerde saklanarak hayatta kalan
Süryani çocukları da bulup evine ge
tirir. Qelet, Savur, Bafawa, Xirbetahaw bölgelerinden 75 ye tim çocuğu himayesine alır.1 47 Kaçırılan ve zorla alıkonan Sür yani
ve Ermeni kadınların ailelerine dönebilmelerini sağlar. "Midyatlı S.T.'nin
annesini evli olduğu halde Savur'a kaçırmış lar. Kocası Seyfo'dan sonra
bulunuyor. Kocasının abisi Vehbi Efendi'den yardım istiyor.
Vehbi Efendi kadını bulup, kocası na dönmek istediğini öğrenince iki
adamını göndererek sağ sa lim evine ulaşmasını sağlıyor," diye aktarıyor
Midyat çevresin de sözlü tarih çalışmaları yürüten lskender
Debbaso.
O günlerde eve sığınan yüzden fazla kişiye yetebilmesi
için "nikra" denilen ve 2-3 teneke buğday alan büyük kazanlarda yemek
er pişer, günde dokuz tandır ekmek yapılır. Tandırlar aynı zamanda eve yapılan
baskınlarda çocukları saklamaya ya
rarlar. Evin kadınlan çocukları soğuk tandırların ve buğday de posunun içinde saklar. Hıristiyanların mallarına bölgede el ko
yanlar Vehbi Efendi'nin onlara sahip çıkmasından ve evlerine dönmelerini sağlayacağını ilan etmesinden
rahatsızdırlar. Veh bi Bey'i ihbar ederler. Bu sebeple kendisine sığınan bazı kişileri
bir süre mağara ve kuyularda saklar.
Vicdanlı tavrı sebebiyle Süryaniler Vehbi Efendi'ye
Süryani ce "Babamız"
anlamına gelen ve rahiplere hitap
ederken kulla nılan "Ebuna" adını verirler. Vehbi Efendi'nin 1924'teki vefa-
Marie-Dominique Berre,
Haigazian Armenological Review, cilt 17, s. 81
-106, 1997, Beyrouıh. Les Catherinettes de Mtsopotamie, Missions
Dominicaines, s. 19, 1930, Paris. Berre'nin sandığının aksine
Vehbi Efendi Arap bir aileden gel mektedir.
147
lskender Debbaso ile görüşme, op.cit.
tından sonra da
çocukları ve torunlarına bölge
Süryanileri aynı hürmeti gösterir. Nusret Bey
1976'da Midyat-ldil yol yapımın da çalışırken ldil'in bir köyünden geçer.
Yaşlı bir Süryani yanı na gelir,
nereli ve hangi aileden olduğunu sorar. Vehbi Efen di'nin torunu olduğunu
öğrenince "Sende ilahi bir koku var," diyerek ellerine sarılır.
Başka pek çok vicdanlı kişinin hayat hikayesinde de gördü ğümüz, 191 5'teki
tavnn Cumhuriyet döneminde görülen mu amelede
belirleyici olması kuralı
Vehbi Efendi'nin ailesi için
de geçerli olur. Aile üyeleri l 925'te Şeyh Said isyanından son ra, Şeyh Said'e destek vermemiş
oldukları halde, Savur'un
ile ri gelenlerinden olmaları
gerekçesiyle Manisa'ya sürülür.
8 se ne sürgünde kalırlar. Bu
sırada ailenin mülkleri yok pahasına satılır.
Vehbi Efendi'den bugüne kalan, çocuklarına Hıristiyanlara haksızlık yapmamalarını öğütleyen,
aksini günah olarak gören, Kur'an okumayı sevdiği kadar lncil de okuduğu
bilinen ve hay vanlara en ufak bir kötü muameleyi kabul etmeyen bir kişinin
hatırası olmuş. "Kahverengi bir Arap atı vardı,"
diye hatırlıyor Nusret Bey.
"Atı hiç kırbaçlamazdı. 'Ben ellemem bunu, kırbaç larsam rahatsız olur, günah işlemiş
olurum. O nasıl yürümek isterse öyle götürsün,'
derdi. Ve at bu şekilde kendi kendine gi derdi.
Onu evden Savur'a, Savur'dan eve götürürdü."
Cezire Kaymakamı Halil Sami
Diyarbekir mebusu Pirinççizade
Feyzi'nin Nisan 191 5'ten iti baren bölge ileri gelenlerini
hazırlanan katliamlara iştirak et meye ikna turlarına çıktığından yukarıda
bahsetmiştik. Feyzi bu kapsamda Nisan
sonu ve Mayıs başında Cezire'de aşiret li derleriyle toplantılar düzenler. Bu
toplantılarda Feyzi'nin "ka firlerin öldürülmesinin dini ve milli bir
vecibe" olduğunu be yan ettiğini
Cezire kaymakamı Halil Sami Bey'den öğreniyoruz. Duyduklarından
ehşete kapılan Halil Sami elinden bir şey gele bileceğini düşünerek o sırada
Cezire'de bulunan Mülkiye Mü fettişi Mihran Boyacıyan'a konuşulanları aktarır. Cezireli
Hı-
ristiyan ileri
gelenler de aynı endişelerini kendisiyle
paylaşınca Mihran Boyacıyan korkuya kapılır ve bu konuda bir girişimde
bulunmadan kazadan ayrılır. 148
Feyzi'nin talimatlarını yerine
getirmeyeceği anlaşılınca Ha lil Sami görevden alınır. Arşiv
kayıtlarına göre Garzan kayma kamlığına atanır. 149 21 Mart
1915
olarak not düşülen atama ta
rihi Feyzi'nin bölgeye 'gelişinden öncesine tekabül
etmektedir. Bu göreve gidip gitmediği,
Mart ayında atandıysa gidişinin ne den
Mayıs ayına kadar geciktirildiğine dair elimizde bir bilgi bulunmamaktadır. Halil Sami'ye dair bu tarihten
sonrasına ait bir iz bulmamız
mümkün olmadı. Hakkındaki arşiv kayıtların dan Mülkiye mezunu
bir idareci olmadığı, 1899'dan itibaren Ankara Vilayeti'ne bağlı Şorba ve
Tabanlı nahiye müdürlüğü ve Yabanabad kaymakam vekilliğini yürütmesinden Ankara kö kenli
olması yüksek ihtimal
"alaylı" bir memur olduğu sonu cunu çıkarabiliyoruz.1 50 Nisan
1905'te kaymakamlığa terfi eder ve sırasıyla Köysancak, Gediz, Gönen,
Hısn-ı Mansur ve Maz girt'te görev yapar.151
Mazgirt'teki görevi sırasında
"Nazımi ye kazasındaki Kemsurlu aşireti ile Kureşanlı Seyyid
Mahmud arasında uzun süredir devam eden arazi kavgası"nda arabulu cuk yaparak
"sulhla sonuçlandınr".152 Cezire'ye Mayıs 1913'te kaymakam olarak
atanır. Bu görevinden alındıktan sonra Gar
zan kaymakamlığına tayin edildiği
not düşülmüş ise de hakkın da arşivlerde başka bilgi
bulunmamaktadır.
148
The Extennination of Annaıians
in the Diarbehir region, Hilmar
Kaiser, op.cit.,
s. 338.
149
BOA. DH.ŞFR. 47'215,
08/Ma/1331.
150
BOA. DH.MKT. 2218/107
25/S /1317, BOA. DH.MKT. 899/39
06/Ş 11 322, BOA. DH.MKT. 589/26
04/B /1320.
151
BOA. l. .DH.. 1432/1323 25/M/1323, BOA. BEO 265311 989 14 27/CJ1323, BOA. BEO 3072/230347 25/R /1 325, BOA. BEO 3560/266997 1 0/Ca/1327, BOA.
!..OH .. 1479/1328 25/M /1328. 152 BOA. DH.H ... 53/13 07/C /1329.
3
KASTAMONU ViLAYETİ
-
Fark etmedin, değil
mi? Bütün o saçma sapan emirlerini
yağdırırken, bir asker sana itaat etmiyordu.
- Bu imkansız.
- Yağmur yağmayacak. Bulutlar
yanacak.
-
Kim yakacakmış onları?
-
Ben yakacağım.
-
Nasıl?
-
Ben yanacağım.
- STEVEN MOFFAT, Death in Heaven, 2014
Çelişkili bir portre:
Kastamonu Valisi Reşid Paşa
Kastamonu Vilayeti'nin 191 5'teki durumu ittihat
ve Terak ki'nin tehciri meşrulaştırmak için öne sürdüğü tüm argüman ların geçersiz olduğu bir
ortama işaret ediyordu: nüfusun ço ğunlukla Müslüman olduğu bir coğrafyada
yaklaşık 13 bin Er meni dağınık ve
izole yerleşim birimlerinde yaşıyordu. 1 Bölge ayrıca savaş alanından uzaktaydı.
Bunlara rağmen lstanbul'dan Çankırı'ya sevk edilen Ermeni ileri gelenlerinin büyük kısmı
nın vahşice öldürülmesine ve yerel halkın tehcir edilmesine
Le Gtnocide
des Anntniens, Raymond
H. Kevorkian, op.cil. s. 661.
sahne olacaktı. Bu zulme vilayetin sivil ve asker en üst düzey deki memurları, dini önderleri ve eşrafı engel olmaya çalışacak,
ancak başaramayacaktı.
ittihat ve Terakki yargılanmalarında verdiği
ifadeyle vilayet teki direnişe dair ismi en çok anılan kişi Vali Reşid Paşa
oldu. Soykırımdan hayatta kalan Ermenilerin tanıklıkları -özellikle de Çankm'ya sürülenler arasında yer alan
Krikor Balakyan'ın anılan- Reşid Paşa'nın tehciri uygulamayı reddettiğini, bu
se beple kısa süre içinde görevden alındığını aktarır. Ancak ken di anılarında bu döneme yer veriş
şekli ve daha sonraki kariye ri ne ölçüde bir karşı duruş sergilediği
konusunda soru işaret leri doğurur.
1919'da görülen Katib-i Mesuller davasında okunan ifadesi ne göre Reşid
Paşa Bahaeddin Şakir'den Kastamonu Ermenile rinin tehcir edilmesini emreden
bir tezkere alır. Bu emre uyma yı reddettiği için hakkında
"Türklerin değil Ermenilerin valisi" sözleri çıkarılır, kısa süre sonra da görevden alınır.2 Çankm'da sürgünde bulunan Ermeni
aydınlan onun görevden alınıp ye rine Ankara Ermenilerini katleden Atıfın
atandığını duyduk larında telaşlanırlar. Uzun yıllar Mülkiye'de Siyasal
Tarih der si veren, aynı zamanda
yazar ve gazeteci Diran Kelekyan Peder Krikor Balakyan'a bu tayinin sonları olacağını
söyler. "Atıf Kas tamonu
Valiliği'ne atanmış... Birkaç gün içinde görevinin ba şında olacak.
Günlerimiz sayılı. (. .. ) Şimdiden ölüme hazırlan malı" ifadelerinde bulunur.3
Diran Kelekyan'ın endişelerinde haklı olduğu yeni vali göre
ve başlar başlamaz anlaşılır. Atıf kendisini
iki jandarma eşliğin de "yargılanmak üzere Diyarbekir Divan-ı
Harbi'ne" gönderir.
Ancak Kelekyan yola çıkarıldıktan iki hafta sonra,
Sivas yakın larında Kızılırmak Köprüsü'nde katledilir.4 Balakyan
Reşit Pa-
2
Tehcir
ve Taktii, Divan-ı Harbi Orfi Zabıtları, Vahakn N. Dadrian, Taner Ak
çam, op.cit. s. 153-154.
3
Ennrnilerin Golgothası, Krikor Balakyan, s. 158-1 59,
Belge Yayınlan, 2014, ls tanbul.
4
Okulun mezunları ile birlikte hocalarını da kapsayan Mülkiye Şeref Kiıabı'nda Diran Kelekyan'ın biyografisine yer verilir. Ölümüne ilişkin "l Eylül 1918'de lstanbul'da vefat etti"
notu
düşülmüştür. Uzun yıllar
hizmet verdiği Mülkiye
şa'nın ittihatçıların bu tür "canice davranışlarına şahsen
muha lif olduğuna" inanır. Ancak kendisi henüz görevdeyken Çan kın'dan
gönderilen iki kafilenin hazin sonu -82 kişiden sade ce 7'si hayatta
kalacaktır- vilayette hüküm
süren Katib-i Mesu le söz
geçiremediğinin, tehcir ve
katliamlara pek engel olama dığının göstergesidir.
Balakyan'a göre Reşit Paşa "Ermenilerin Osmanlı'nın
direği olduğunu, onlarsız memleketin fakirliğe sürükleneceğini, itti hat ve
Terakki Fırkası'nın Ermenileri yok etme isteğinin vata nın çıkarlarına ters
düşen dar görüşlü bir politika olduğunu" açıkça dile getirmektedir.5 Buna
benzer düşünceleri Reşid Pa şa'nın -pek o kadar
açıkça olmayan, hatta gayet
üstü kapalı bir biçimde- anılarında ifade ettiğini görürüz. Kastamonu'daki gö revi
sırasında Ermenilerin yaşadıklarına
ya da ittihatçıların yar gılanması sırasında verdiği ifadede belirttiklerine anılarında
hiç değinmeyen Reşid Paşa ancak şu cümleleri kurar:
Umumi Harpte neler yaptığımızı ve bize içten, dıştan neler yapıldığını
hatırlatmak istemem. (. .. ) Türk
unsuru bu dört yılın bütün ağırlığını omuzlarında taşıdı.
Çökmeğe mah küm bir devleti zindeleştirmek hülyasıyla malını, canını
-hayrete değer bir
ısrarla ve eşsiz bir cömertlikle- ortaya attı. Sekiz, on cephede -yan aç, yan
çıplak- dövüştü. Altı yüz yıl dan beri aynı topraklar üzerinde ve aynı bayrak altında
kardeş kardeş yaşadığı milletlerden ihanet gördü, pusulara
uğradı, tu zaklara düştü.
(. .. ) Ben tarihin seyrini değiştirecek sahnelerle
dolu olan bu kanlı facianın ilk perdeleri oynanırken, Kastamo nu'da vali idim. Bir milletin nasıl eridiğini,
içtimai muvazene nin derece derece nasıl bozulduğunu orada gözümle
görüyor, hastalanacak kadar üzülüyor ve vilayeti felaketli iktisat buh
ranlarına karşı, imkan dairesinde, korumak için didinip duru
yordum. (. .. ) Babıali, devlet adamlığı kabiliyetinden mahrum kimselerle dolu
olduğu için, bu imkanı görmek şöyle dursun,
-öldürüldüğü sırada Sivas'ta valilik görevinde bulunan Muammer de öğrenci leri arasındadır- Kelekyan'ın ölümünü
ne yazık ki doğru aktarmayı başarama mıştır.
5
Ennenilerin Golgoıhası, Krikor Balakyan, op.cit. s. 154- 155.
son güne kadar böyle bir lüzumu
bile hissetmedi. Bununla be raber
eli ve eteği temiz kalmış kimseleri iş başından uzaklaş tırmaktan o Babıali
çekinmedi. Meşrutiyet inkılabındaki müs
bet hizmetlerime rağmen beni de -serkeşlik isnat ederek- iş ten çıkardı.
Lakin lttihat ve Terakki
Cemiyeti yine başkaydı. Cemiyetin
hükümeti, cemiyete mensup memurlannı kolaylıkla fedadan çekinmiyordu. Cemiyet ise, bu
suretle eza gören kardeşlerinin gönlünü almaktan geri
kalmıyordu. Nitekim Dahiliye Nazın sıfatı ile
beni azleden rahmetli Talat Bey (Paşa)
cemiyet lide ri sıfatı ile batınını okşamayı ihmal etmedi, beni Ergani sanca
ğından mebus çıkarttı, yeni kurulan
bankalardan birinin ida
resine de aza seçtirdi.6
Anılarının geri kalanı
gibi, bu sözler de İttihat ve Terakki
öv güsüyle doludur. Reşid Paşa zaten Meşrutiyet zamanından be ri
İttihat ve Terakki üyesidir, parti
kendisini Ergani'den mebus seçtirmiştir, velhasıl partinin
"kardeşlerinden" biridir. Bahset tiği "kanlı facia" (önceki
cümleler dikkate alındığında) Erme ni soykırımı değil, Birinci Dünya Savaşı'dır.
"İçtimai muvaze nenin (toplumsal dengenin) derece derece nasıl
bozulduğunu gözümle görüyor, hastalanacak kadar
üzülüyor ve vilayeti fela ketli
iktisat buhranlarına karşı korumak için didinip duruyor dum," derken
tehcir ve katliamların olası
ekonomik ve toplum sal etkilerinden
söz eder gibidir. Ancak varsayımımız doğruy sa bile bunu çok üstü kapalı bir
şekilde yaptığı kesindir. Vali likten azledilişine dair tek ifadesi kendisine
"serkeşlik (başkal dırı) isnat edilmesi"dir. Burada tehcir
emirlerine karşı gelişini kastettiğini düşünmek mümkündür, ama durum
böyleyse bi le metnin geri kalanının içerdiği İttihatçılara dair yüksek doz
da övgüler ve hatta tehcirden "harp yıllan içinde askeri bir za ruretle
tatbik olunan muamele"7 diye söz edişi Reşid Paşa'nın tam olarak neye
"başkaldırdığını" sorgulatmaktadır. Reşid Pa şa'nın İstanbul
yargılamalarında verdiği ifadenin
tam metni
6
"Reşil
Paşa"nin hauralan", Reşid Paşa, Cevdel R. Yularkıran, s. 5-7,
Tan, 1939, lstanbul.
7
Ibidem, s. 39.
araştırmacıların erişimine açılırsa belki bu karanlık noktaları
aydınlatma imkanı doğabilir.
Bir ihtimal Reşit Paşa'nın "zaruret"
olarak gördüğü tehcire karşı çıkmadan sadece öldürmeleri reddetmiş olmasıdır.
Başka bir olasılık ise, tıpkı Diyarbekir
Valisi Hamid Bey gibi, anıları nı "resmi görüş
süzgecinden" geçirmesidir. Zira Katib-i Mesul ler davası karar
metninde yer alan ifadesinden alıntılar anılarıy la taban tabana zıttır: "Kastamonu Ermenilerinin genel nüfusa
nisbeten pek azınlıkta olmalarına ve Tehcir Kanunu'na uygun olarak cinayetleri
de görülmemesine binaen ve 'Ben elimi ka na boyamam'
tabiriyle ısrarla tehcire muhalefet eden Vali Reşid
Paşa'nın Kastamonu Katib-i Mesulü Hasan Fehmi'nin bir dizi girişimiyle azledilmiş olduğu ortaya çıkmıştır."
Aynca kararda ki ifadelere göre halkı Ermeniler aleyhinde kışkırttığı ve hükü
met işlerine karıştığı için Reşid Paşa Hasan Fehmi'nin görevden alınmasını istemiştir.8
Bu aşamada Reşid Paşa'ya dair elimizdeki bilgiler çelişkilerle
doludur. Ancak Kastamonu Vilayeti'nde hakkında
daha net bil gilere ulaşabildiğimiz başka vicdanlılardan söz edeceğiz.
Kastamonu Jandarma Kumandanı İzzet Bey: "İleride yaptıklarınızdan mesul
edileceksiniz"
24
Nisan 1915'te lstanbul'da tutuklanan
ve sürülen Krikor Ba lakyan ve diğer aydınlar için Çankın'daki günleri boyunca on lara umut ışığı olan bir kişi vardır: Çankırı
Mutasamf vekilliği ni yürüten
Kastamonu Jandarma Kumandanı izzet Bey.9
"Du yarlı ve nazik bir Çerkes" olarak tanımladıkları mutasamf veki li Ermeni sürgünlere
yakınlık gösterir. O günlerde sürgün edi len aydınların İstanbul hariç istedikleri bir yere gidebilmeleri ne izin çıkmıştır. Ancak
neresinin güvenli olduğunu
bilmedik-
8
Tehcir
ve Taktii, Divan-ı Harbi Ôrfi Zabıtları, Vahakn N. Dadrian, Taner Ak çam, op.cit. s. 658.
9
Başbakanlık Osmanlı Arşivleri izzet Bey'in Balakyan'ın kendisinden
söz etti ği Ağustos 1915'te Kastamonu Jandarma
Kumandanı olduğunu doğrulasa da Çankırı Mutasam[ Vekilliği yürüttüğüne dair bir bilgi
içermemektedir.
!erinden dostluğuna güvendikleri izzet Bey'e danışmak
ister ler. Balakyan'ın düşüncesi
Armaş Manastın'na gitmek ve
sava şın sonuna kadar orada kalmaktır. izzet Bey Krikor Balakyan ve Diran Kelekyan'a Çankın'dan kıpırdamamalarını tavsiye eder. Ağustos 191 5'te
izzet Bey'in müdahale edemeyeceği bir
yerde olmaları tehlikelidir. Her türlü
yolculuğun saldın için bir fır sat bekleyen çetelerin ekmeğine yağ sürme riski vardır. Balak yan ve 18 arkadaşı izzet Bey'i dinlerler, ancak aralarında Dr. Se vag Çilingiryan ve şair Taniel Varujan'ın olduğu 11 kişilik bir
grup ne pahasına olursa olsun Çankın'dan ayrılmaya karar ve rir. Balakyan tüm çabalarına
karşın onları kararlarından vazge çiremez. Yola çıkışlarından 6 saat sonra Çankırı ittihat
ve Te rakki Kulübü'nün
emriyle Halo'nun çetesi kafileye pusu ku rar ve hepsini vahşice öldürür.
Kafileye eşlik eden polis
ve jan darma eri olanlara göz
yumar. Yaşananları Balakyan'a kafilenin arabacısı ağlayarak anlatır.
Genç arabacı gördüklerinden çok etkilenmiştir. "Bu işin sonu cehennemlik. Böyle ekmek para sı kazanılmaz. Yarın atlarımı satıp
bu şehirden gideceğim," der. Balakyan ve
diğerlerini uyararak kurtaran izzet Bey yaşanan
katliamı soruşturmak için olay yerine
gider ve çete üyelerini yakalar. Saldırganlar cinayetleri Çankırı ittihat ve Terakki Ku
lübü'nün emriyle işlediğini itiraf eder.
Atıfın Kastamonu Valiliği'ne gelişiyle izzet Bey'in vilayet da
hilindeki Ermenileri koruması zorlaşmıştır. Taşköprü'de ur gancılıkla uğraşan
150 hane Ermeni'nin Der Zor'a tehciri em redilir. Balakyan'ın anlatımıyla
"tehcire açıkça muhalefet eden" izzet Bey olayı kafileler yola çıktıktan sonra öğrenir, emrinde ki jandarma kendisinden habersiz bu işte kullanıldığı için çıl
gına döner. Bu sırada 850 kişilik,
içinde kadın ve çocukların da yer aldığı
kafile dört saat kadar
ilerlemiştir. izzet Bey kafile yi yoldan geri döndürür. Der
Zor'a sevk edilmek üzere Anka ra'ya gönderilen
400 kişilik bir grubun daha evlerine
dönmele rini sağlar.10 Bu müdahaleleri ile izzet Bey lttihatçılann şimşek-
10
Ermenilerin Golgothası, Krikor Balakyan, op.cit.
s. 164.
Kiltib-i Mesuller davasının yedinci oturumunda ifade veren Eczacı Krikor Efendi Çankın'nın
yüz hane kadar yerli ahalisinin tamamının tehcir edildiği-
lerini üzerine çeker. Kastamonu Katib-i Mesulü Hasan Fehmi
kendisine dair bir itibarsızlaştırma kampanyası yürütür, sağ da solda "Ermenilerin tehcirine mani
olduğu için tarih ve ge lecek izzet Bey'e
lanet okuyacaktır," şeklinde beyanlarda bulu nur. 11 Vali Atıf ise izzet
Bey'i vilayetten göndermenin yollarını aramaya başlamıştır. 12 Bir süre sonra
istediğini elde edecek,
iz zet Bey'i Mamuretülaziz jandarma Mıntıka Müfettişliği'ne ta yin ettirecektir. 13
Mamuretülaziz'e göndererek izzet Bey'den kurtulduğunu
zanneden Atıf, aksine onu ölümsüz
kılacak bir hamleye
im za attığından habersizdir. Kastamonu
gibi tehcirin az sayıda bir nüfusu etkilediği bir vilayette yaşananlara
tahammül ede meyen izzet Bey'in büyük ölçekte katliamların yaşandığı Ma
muretülaziz'de gördükleri karşısında susmayacağı açıktır. Sö zünü sakınmadan
her yerde "Ermenileri teb'id etmiş olan me murlarla jandarma zabitanının
alçak ve namussuz olduklarını ve bu memurların
ileride yaptıklarından amirleri eliyle şiddet le mesul edileceklerini"
söyler. izzet Bey'in çekinmeden,
Fran sızların deyişiyle "Kediye kedi diyerek" ettiği bu sözlerin
vila yette hayli gürültü
kopardığı Vali Sabit'in
kendisinin emekli ye sevk
edilmesini istediği telgrafından anlaşılmaktadır. Teh cir ve katliam
emirlerine karşı gelen onlarca devlet görevlisi nin tavrına dair arşivlerden temizlenen yazışmaların arasında
ni, lstanbul'dan sürülen 180 kişiden de sadece
30'unun hayatta kaldığını
ifade eder. Cemal Oğuz'un
idare etliği Teşkilat-ı
Mahsusa çetelerinin yaptıkları kat liamlardan dolayı izzet Bey'in çok üzgün
olduğunu ve kendisini ziyaret eden Ermenilerin yanında
üzüntüsünden ağladığını aktanr. 1920'de görülen Cemal Oğuz ve Nureddin Beyler davasında ise tehcirden sağ kurtulan Mihail Ohan nes
Ayaş'a sevk edilen beş Ernıeni'nin öldürülmesini izzet Bey'in soruşturdu ğunu aktanr. Tehcir ve Taktii, op.cit. s. 154.
11 Binbaşı Mustafa Şeref Bey'in Katib-i Mesuller
davası kararında atıfta bulunu lan ifadesi. Tehcir ve
Taktii, op.cit. s. 659. 8 Ocak 1920'de açıklanan
karardaki aufiardan izzet Bey'in bu
tarihte önceden vefat etmiş olduğunu öğreniyoruz. Mustafa Şeref Bey'e göre tehcirin iyi netice vermeyeceğini
düşündüğü için iz zet Bey'le Vali Atırın arası açılmıştır.
12 BOA. DH.ŞFR 506/ 47, 09/Ks/1
331.
13 BOA. DH.EUM.6.Şb, 6/1, 02/R /1334. Balakyan
anılarında hatalı olarak Aıırın izzet
Bey'i Diyarbekir'e tayin ettirdiğini yazar.
Ermenilerin Golgothası, op.cit.
s. 165.
gözden kaçmış olduğu anlaşılan bu telgraf oldukça kıymetlidir:
ilk defa tehcire açık bir karşı duruşu
ve bu duruşun bedeli ola rak görevden alınma/emekliye sevk edilmeyi resmi
olarak bel gelemektedir. 14
Mahreci: Elaziz Tarihi: 5/8/332
TELGRAF
Dahiliye Nezaretine Şifre
DH.ŞFR. 535/58
Ne yaptığı ve ne
de söylediğinde bir hiss-i vazife ve
vatani ye olmayan Jandarma Mıntıka Müfettişi
izzet Bey'in kendi si Kastamonu Alay Kumandanlığında
iken Ermenilerin sevki ne muhalefet ettiğinden Vali Reşit Paşa ile birlikte
kaldırıldı ğı ve buralarda da Ermenilerin ne için teb'id edildiği ve
Erme nileri teb'id etmiş olan memurlarla jandarma zabitanının al çak ve
namussuz olduklarını ve bu memurların maharet-ül emr şiddetle mesut
edileceklerini Ermenilerin müdafaa vekili gibi söylemektedir. Vatanın selameti için hükümetçe bi'l-mec buriye
yapılmış olan bir icraata karşı infisalat-ı şahsiyesi için olarak icraat-ı
siyaset-i hükümeti tenkit
ve hükümetin ruh ı
icraatı olan jandarmalara karşı da bu yolda beyanatta bulu nan bir zatın jandarma
müfettişliğinde istihdamı bittabi muva fık olamayacağı gibi esasen her istediğine de nail olamadığın dan
dolayı hükümete dargın bulunan bu gibi zevatın da vak tiyle tekaüde
sevk edilmesi münasip olacağını arz ederim. 5
Teşrin-i evvel 332.
Vali Sabit15
Vali'nin istediği gibi lzzet Bey bir süre sonra, 3 Eylül
1917'de emekliye sevk edilir. 16 Bu tarihten
sonra lzzet Bey'in izini kay-
14 Celal Bey başta olmak
üzere Dahiliye Nezareti'ne tehcire karşı çıkış telgrafia n gönderdiklerini
ifade eden hiçbir görevlinin yazışmalarının izine arşivlerde rastlamak mümkün değildir.
15 BOA. DH.ŞFR 535/58, 05/Tş/1332. Transkripsiyon: Ömer Türkoğlu.
16 BOA. l..DUlT. 16617, 1 6/Za/1335.
bediyoruz. Ömrünün,
umut ettiği gibi, tehcirden mesul olanla rın yargılandıklarını görmeye
yetmediğini Binbaşı Mustafa Şe ref Bey'in Katib-i Mesuller
davasında verdiği ifadeden
anlıyo ruz. 1854 Halep
doğumlu izzet Bey'in ailesi o dönemlerde böl geye yerleştirilmeye başlanan ve
daha sonra gençlerininjandar ma Alayı'nda istihdam edileceği Suriye Çerkeslerinden olmalı dır.
Mehmed Cemil Efendi isminde bir oğlu olduğu bilgisin den başka ailesine
dair bir ize ulaşamadık. 17 Ancak Hasan Feh mi'nin iddiasının tam aksinin gerçekleştiğini, "tarih ve gelece ğin izzet Bey'i iyilikle
andığını" ifade edebiliriz.
Kastamonu Müslümanları:
"Biz memleketimizde böyle şey istemeyiz"
ittihat ve Terakki Yöneticileri ana davası iddianamesi Kastamo nu Müslüman
ileri gelenlerinin de tehcire
ve katliamlara kar şı çıktığını vurgular.
"Memleketin müftüsüyle şeyhler ve eşra fından bir insan kalabalığı"
Vali Reşid Paşa'ya şu sözleri ifade eder: "Civar vilayetlerden Ermenileri mezbahaya sevk eder gibi çoluk ve çocuklarıyla beraber
dağ başlarına çıkarak
katl ediyor larmış. Biz
memleketimizde böyle şey istemeyiz. Allah'ın gaza bından korkarız. Küfr ile hükümet
payidar olur, zulm ile payi dar olmaz.
Aman rica ederiz bizim vilayette böyle bir
muamele yapılmasın." "Vali tarafından kendilerine böyle bir hale katiyen
meydan verilmeyeceği
beyan ve temin edilmesi üzerine" heye tin sevinçten gözlerinin yaşardığı
aktarılır. 18
iddianameye göre bu olay yazılı beyanlarla
teyit edilmiştir. Bu konuşmayı aktaranlardan birinin mahkemeye verdiği ifade
si yoluyla Reşid Paşa olması muhtemeldir. iddianame "beyan lardan"
bahsettiği için birden fazla kişinin -belki de sözü edi len müftü
, şeyhler ve eşraftan kişilerin- bu hususta ifade ver diğini
düşünebiliriz. Ancak bu konuda kesin bilgilere ulaşma konusunda yine İstanbul
yargılamaları soruşturma dosyaları nın erişime açık olmaması engeliyle karşılaşıyoruz . Yine im sc-
17
BOA. DH.SAIDd, 116/203, 29/Z /1291.
18
Tehcir ve Taktii, op.cit.
s. 237-238.
heple iddianamenin söz ettiği şeyhler ve eşraftan kişilerin kim oldukları
konusunda fikir yürütebilir, ancak kesin bir yargıya varamayız.
Kimliğini tereddütsüz tespit edebileceğimiz tek kişi o dö
nem
Kastamonu müftüsü olan Hafız Osman Nuri'dir. Babası da müftülük
yapmış olan Hafız Osman Nuri'ye dair bir iz bulabil mek için Kastamonu'da görüşmeler yaptık, ancak tehcire
kar şı aldığı tutumun şehrin toplumsal belleğinden silindiğini göz
lemledik. Hafız Osman Nuri'ye dair tek hatırlanan anılar Şapka Kanunu sırasında
Mustafa Kemal'le yaptığı bir konuşmaydı.19 Kastamonu müftülüğünde kendisinin bir fotoğrafına ulaşabil dik, ancak aile izini bulmak mümkün olmadı.
ittihatçılar aleyhine davalarda ifade veren
Kastamonulu Hacı Tevfik, Cevdet ve Salim Efendiler, Meclis-i idare eski
Başkatibi Besim, Müderris Hoca Mehmed Efendi, Tüccar Ahmed ve dava vekili izzet 191 5'te "Memleketimizde böyle şey istemeyiz,"
di yenler arasında mıdır? Hacı Tevfik ile Müftü Hafız Osman Nu ri'nin babası
Hafız Mehmed Emin ve müderris Hoca Mehmed Efendi'nin ittihat ve Terakki'den hiç
hazzetmediklerini, Kasta monu ulemasının bir kısmının ittihatçıların yanında
yer alma sına karşı çıkarak Cemiyet-i llmiye adında ayn bir demek kur
duklarını biliyoruz.20 Ancak
1915'teki tavırlarına dair daha net bir bilgi elimizde yok. İstanbul
yargılamaları soruşturma dos yalarındaki ifadeleri erişime açılana kadar
tehcir ve katliamlara karşı çıkan
Kastamonuluları, Hafız Osman Nuri dışında, ano nim saymak durumundayız.
19
Hafız Osman Nuri'nin görev yaptığı Atabey Camii ve Kastamonu müftülüğün de yapılan görüşmeler, Nisan 2011.
20
Belleten, 70. cilt, 258. sayı, s. 638, Türk Tarih Kurumu, 2006, Ankara.
4
StvAS ViLAYETİ
"Demişler ya karıncaya
"Senin suyun mu söndürecek Nem rut ateşini?" Demiş ya: "Söndüremese de kimden yana oldı,ı
ğumu bellli eder. "
- ALI DU RAN TOPUZ,
Meşkler: Karınca, 2016
191 S'te tehcir ve katliamlara en radikal
karşı çıkışların görül düğü bölgelerden biri Sivas Vilayeti'ydi. Dersim
sancağında ol duğu gibi, Sivas Vilayeti'nde de vicdanlı tavır sergileyenler
Er menilere sadece sığınacak bir yer ya da yiyecek sağlamakla kal mayacak,
hayatlarını bazen devlet güçleriyle çatışmayı göze alarak korumaya çalışacaklardı.
Emir Paşa: "Ne sen insan incit, ne kimse
seni incitsin"
Sivas'a komşu Akdağmağdeni kazası köylüleri Haziran 1915'te
Yozgat Terzili civarındaki Ermeni yerleşimlerinin yakıldığı nı haber alır. Akdağmağdeni
Ermeni gençlerinden bir grup ay nı
akıbete uğramamak için Akdağ'ın tepelerine sığınır. Günler geçtikçe sayıları
artar: bölgedeki köylerden tehcir ve katliam lardan kaçanlar, koşulları
toplama kamplarını aratmayan ame le taburlarından kurtulanlar ya da fedai gruplarıyla direniş ör-
123
gütlemeye karar verenler, hepsi Akdağ'a sığınmıştır.
Kadınlar ve çocukların da aralarında olduğu kalabalık bir grup oluştu rurlar.
Devlet güçleri peşlerindedir, sadece saklanmak yetmez, sığındıkları bölgeyi koruyabilmek
için silahlanırlar. Bu müca delelerinde en önemli destekçileri Sivaslı Çerkes Emir Paşa ola caktır.
Emir Paşa Abhazya doğumludur. Çerkes sürgünü sırasında 3-4
yaşlarındadır. Annesini ve babasını sürgünde kaybetmiş, doğduğu yerlerden
uzakta Ali Ağa'nın Sivas'taki evine sığın mıştır. Sivas'ın en zengin
kişilerinden olan Ali Ağa Emir Paşa'yı
oğlu gibi büyütür, eğitimiyle ilgilenir, lstanbul'da hukuk
fakül tesine yollar. 1 Sivas'a dönen Emir Paşa bir süre vilayetin nü
fus nazırlığı görevini yürütür. Sivas
Vilayeti ldare Meclisi Aza
lığı'na seçilir. Bu görevleri sırasında önce "rütbe-i salise"
daha sonra da "Paşa" unvanının kendisine verildiğini görüyoruz.2
1915'te Emir Paşa elli yaşlarındadır. Tehcir yollarına
sürü len Ermeniler ona ailesini kaybettiği Çerkes sürgününü hatır latır. Rusların
Çerkeslere yaptığının aynısını
Osmanlı'nın Er-
1 Emir Paşa'nın hayat hikayesi konusunda Ermeni
kaynaklarının aktardıkları, TBMM
albümü, ailesinden edinilen bilgiler ve
Osmanlı arşivleri kayıtlan fark lılık gösteriyor. Emir
Paşa'nın direnişlerine destek oluşunu aktaran Nazar Ka pikian ve Gulbenk Kaloustian çocuk yaşta Kafkaslar'dan sürüldüğünü, ailesi ni ve her şeyini kaybetmiş olarak Sivas'a
geldiğini, Ali Ağa'nın ona sahip çık tığını
anlatıyor. Ak-Daghi Karamya Koyamardı, Nazar Kapikian, Gulbenk Ka loustian,
Marseille, 1932.
TBMM albümü
halasıyla evlenen iskan Müdürü Mehmet Ali Bey'in onu ev lat edindiğini aktarıyor. Başbakanlık Osmanlı Arşivi kayıtlarına
göre ise Emir Paşa Ali Mahir Bey'in
oğlu. Doğum kaydı arşivde bulunmadığı için Ali Mahir Bey'in kendisini evlat edinmiş olması mümkün. 20 Mayıs 186l'de "Sivas'ta is kan olunan Çerkes muhacirleri reislerinden
olup Kolağalık rütbesi Mecidiye nişanı
verilen lbrahim Bey'in vefatı cihetiyle anılan rütbe ve nişan" oğlu Ali Mahir Bey'e
takdim ediliyor. 1895'te ise Emir
Paşa'nın bir dönem
"şekavet"le suçlanıp
Harput'a sürüldüğünü görüyoruz. BOA. A.)MKT.MHM. 219/86, 10/ Za/1277, BOA. BEO. 499/37380, 20/R/1 312.
2
Selçuk Duman'a göre "Sadettin Paşa ile yakınlık kuran
Emir Paşa'nın paşalık payesi alması
alaylı sistem içerisinde kolay olmuştur".
1. Donem Sivas Millet vekilleri ve siyasi
hayattaki yerleri, Cumhuriyet Dönemi Sivas Semp. 2008. Ka
pikian ve Kalouslian savaş zamanı orduya yardım ettiği
için bu unvanın ken disine verildiğini aktarır. Ak-Daghi,
op.cit. s. 68. Osmanlı Arşivlerinde kendi sinden Paşa unvanıyla l 909'dan itibaren bahsedildiğini görürüz. BOA. BEO. 35451265818, 1 9/R/1327.
menilere reva gördüğünü dü şünür. 3 Bu
adaletsizliğe isyan eder, harekete geçmeye karar verir. Kızılırmak vadisinde
sı ğınacak bir yer arayan Ermeni
leri çalışanları gibi göstererek kurtarır. Gemerek'teki büyük çiftliğinde ise 150 genci sak lar. Ama başka yerlerdeki
kat liamlara engel olamadığı için huzursuzdur. Akdağ'ın tepele rinde direnen
Ermenilerin var lığını duyduğu zaman aklına onları desteklemek gelir.
"Ma dem elimden bu faciayı dur durmak gelmiyor, hiç olmazsa
direnişçilere yardım edeyim,"
Emir Paşa.
diye düşünür. Akdağ fedailerine haber
gönderir, çiftliğinde sakladığı ve askeri eğitim verdiği gençleri silahlandırıp onların yanına gönderebileceğini
iletir.
Bir akşam fedailerden bir grup Emir Paşa'yı
evinde ziyaret eder. Emir Paşa hepsine yeni silahlar teslim eder. Duygusal ve yüreklendirici olduğu kadar 1915'in şartlarında beklenme dik bir
konuşma yapar. "Şimdi bana söz verin çocuklar. Baht sız kardeşlerinizi kurtarmak için çalışacaksınız.
Cesurca müca dele edeceksiniz.
Halkı zor günler yaşarken, ölüm kalım
sava şı verirken, silahı eline almayı reddeden ve kendini düşünen ler,
halkını acılar ve zulüm altında korumasız bırakanlar şeref sizdir. Çocuklar, siz Ermenisiniz,
ben Müslümanım. lnsanla nnızı savunmazsanız lanet olsun size!" Hepsinden
mücadele lerine sadık kalacaklarının sözünü aldıktan sonra alınlarından öperek
uğurlar.4
3 Kapikian ve Kaloustian Emir Paşa'nın duygu
ve düşüncelerini aynntılarla, on dan
uzun alıntılarla betimlerler. Emir Paşa'yla iki yıl boyunca
yakın bir dost luk kurduklan
anlaşılır.
4 Ak-Daghi, op.cit. s. 68-71.
125
Akdağ'ın mağaralarında aileleriyle birlikte
saklanan 4.000'e yakın kişi Emir Paşa'nın yardımıyla 191 7'ye kadar
direnir. 1922'ye kadar bölgede kalırlar, daha sonra Kemalist güçlerin gelişiyle
birlikte önce Samsun'a, oradan da
lstanbul'a geçerler.
Akdağ'da direnen fedailerden ikisi, Nazar
Kapikian ve Gul benk Kaloustian
1930'larda Fransa'ya yerleşir ve Emir Paşa'nın hikayesine yer verdikleri
anılarını yayınlarlar. Emir Paşa'nın büyük riskler alarak Ermenilere yardım
etmeye çalıştığını baş ka tanıklıklar da doğrular. Gemerekli S.M. Markaryan 1919'da Adana'dan yazdığı bir
mektupta Gemerek Ermenilerinin nasıl katledildiğini, ailesinin Müslüman olarak
iki yıl boyunca ha yatta kalabildiğini anlatır. Ancak bir süre sonra
Müslümanlaş mış Ermenilere de saldırılar başlar. "Üçüncü yıl beni de
öldür meye götürüyorlardı, Sivaslı Çerkes Emir Paşa'nın sayesinde ölümden
kurtuldum," diye anlatır.5 Nasıl kurtulduğunun de taylarını vermez, ama
tanıklığından 1917 sonrasında da Emir Paşa'nın ulaşabildiği
yerlerde Ermenileri koruduğunu görebi liyoruz. Sivas'ın Prapert (günümüzde
Günyamaç) köyünden Onnik Melikian'ın tanıklığı ise isim vermeden "Çerkes
Vali" diyerek Emir Paşa'yı anlatır. 6 Melikian türlü badireler atlattık tan sonra tehcir kafilesinden birkaç kişiyle birlikte
kaçmayı ba şarır. Emir Paşa onlara silah, yiyecek ve elbise yardımında bu
lunur ve çevre köylerin halini, Sivas'tan Prapert'e kadar yolla rın cesetlerle
dolu olduğunu anlatır. Katliamlara katılanlar için "Kudurmuş köpekler"
tabirini kullanır. Umutsuzluğa kapılan Melikian ve arkadaşlarını teskin eder. Yaşadığı müddetçe onla-
5
Tsayn
Darabelots (Acı Çekenlerin Sesi), B. Donabedian,
s. 331, Hagop Turabi an
Basımevi, 1922, Paris.
6 Humanity in the Midst of Inhumanity, Shahkeh Yaylaian Setian,
s. 42-62, Xlib ris, 2011. Soykırımdan hayatta kalanların tanıklıklarında devlet görevlilerinin mevkiinin sıklıkla karıştırıldığı görülür. Özellikle küçük
yerleşim birimlerin
de yaşayanların devlet hiyerarşisine aşina olmamaları şaşırucı
değildir. "Paşa" diye adlandırılan, yüzlerce silahlı adama
emreden bir kişi gözlerine en yüksek mülki amir gibi görünebilir. Burada
soykırımı şiddetle uygulayan Sivas Valisi Muammer'den
bahsedilmediği açıktır. Melikian'm öyküsündeki bazı ayrmu lar, yardım şekli (silah ve adam temini) ve bölgede Ermeni fedailere bu
ölçekte başka silah yardımı
yapan kimsenin bulunmayışı söz konusu "Çerkes
Vali"nin Emir Paşa olduğunu düşündürmektedir.
ra her şekilde yardım etmeye söz verir. Daha sonra Melikian
ve arkadaşları Hafik
Kalesi'nde saklandıktan zaman onlara yardım için silahlı adamlarım gönderir.
Emir Paşa tüm imkanlarım Ermenileri kurtarmak için sefer
ber ederken oğlu Hamid bizzat
katliamlarda yer alır. 7 Kapiki yan ve Kaloustian'ın
anlattığı baba-oğul yüzleşmesini okurken sarsılmamak elde değildir:
Emir Paşa tam bir kasap olan bu oğlunu reddetmişti. Bir kere sinde yanına çağırdı, suratına
bir tokat attı ve şunları söyledi: "Seni katil serseri! Bir gıin gelecek,
bu yaptıkların yüzünden asılacaksın. Darağacına çıkacaksın. Ve ipini ben
çekeceğim. O gün, senin cesedinin başında oturup rakı içeceğim. Yüreğim ancak o
zaman soğur."
Bu konuşma gerçekten yaşanmış mıdır, yoksa
Kapikian ve Kaloustian'ın çok sevdikleri anlaşılan Emir Paşa'ya atfetmek is
tedikleri bir öykü müdür, kesin olarak ifade etmemiz mümkün değil. Ancak
ittihatçılardan nefret eden, bir dönem
Hürriyet ve itilaf Fırkası üyesi, sözlerini çekinmeden ve
çoğu zaman sertçe ifade eden Emir Paşa'nın soykırıma iştirak eden oğlu Hamid'le
ciddi bir çatışma yaşayacağını tahmin edebiliriz.
Emir Paşa'ya dair daha fazla bilgi edinmek için
ailesine ulaş mak istediğimizde tam da bu yüzden bir tereddüt yaşadık. izi ne ulaştığımız Solmaz Marşan Emir Paşa'nın oğlu Hamid'in to runuydu ve tüm bu yaşananlara ilişkin ne kendisinin, ne de di ğer aile üyelerinin en ufak bir bilgisi yoktu. Bu dönemler ai le içinde hiç konuşulmamış,
aktarılmamıştı. Solmaz Hamm'a yüzlerce Ermeni'yi korumuş büyük dedesinden
bahsederken, dedesinin ise katliamlara karışmış olduğunu nasıl dile getire
cektik? Görüşmemiz sırasında bizi büyük bir olgunlukla, şa şırarak ve
duygulanarak dinledi. Soykırımdan hayatta kalanla rın tanıklıktan büyük
dedesinin hiç bilmediği yönlerini anlatı yordu. Oğlu Hamid'le yukarıda
bahsettiğimiz türde bir konuş-
7
"Emir Paşa oğlu Hamid" tehcir kafilelerini soyan ve ölüme gönderen Uzun yayla çetelerinin başıdır. Le Gtnocide des Anntniens, Rayınond
H. Kevorkian, op.cit. s. 535, 544, 550.
Le livre souvrnir
de Sebastia, s. 142.
madan ya da aralarının açık olduğundan haberi yoktu. Yüzler ce kişiyi
saklayan o büyük çiftliklerin, evlerin artık var olma dığını belirtti. Emir Paşa'ya
ait -aralarında anılarının da bulun
ması muhtemel- evrakların yıllar önce Cemal Kutay'a verildiği ni, ancak onun bu konuda bir çalışma yapmadığı gibi, belgeleri de
aileye iade etmediğini aktardı. Aile Cemal Kutay'ın ölümün den sonra da evrakları yakınlarından almak için
girişimde bu lunmuş, ancak başaramamış.8
Bahsedilen belgelerin gün yü züne çıkarılması Emir Paşa'nın hikayesindeki
pek çok noktaya da açıklık getirecektir.
Emir Paşa'nın savaş sonrasındaki yaşamı kamuoyunun da ha fazla bildiği bir döneme tekabül ediyor. Mustafa Kemal 191 9'da Sivas
Kongresi'ni düzenlemek için girişimlerde bulu nurken Emir Paşa kendisine ve yürüttüğü
mücadeleye mesafe lidir. ittihat ve Terakki mensuplarının Mustafa Kemal'in
etra fında olmaları hiç hoşuna
gitmez, önce Sivas'ta kongre toplan masına engel olmak ister. Ancak Mustafa
Kemal Emir Paşa'yı ikna edecek en önemli hassasiyetini yakalamıştır: Çerkes
kim liği. Yanına aldığı Rauf Orbay ve Bekir Sami gibi Çerkeslerle birlikte
Emir Paşa'yı Çerkeslerin haklarının gözetileceğine ik na eder. Bu tarihten sonra Emir Paşa imkanlarını Mustafa Ke mal
için seferber edecektir. 1. Dönem Meclis'e Sivas milletve kili seçilir.
Ancak verilen sözlerin aksine, kimsenin
Çerkesle rin hakkını savunmak gibi bir derdi olmamasından ve her yer de sadece "Türk" sözünün hakim olmasından
rahatsızdır. Mec lis'te yapacağı "Rica ederim ki yalnız Türklük namını istimal et meyelim. Çünkü, Türklük namına biz buraya
cem olmadık. Ri ca ederim yalnız Türkler değil,
Müslümanlar demek, hatta Os manlı demek kafidir efendim" konuşması bunun
işaretidir. Bir süre sonra Sivas'ta yazılan
şapka kanunu karşıtı bir bildiri yü zünden -bildiriyle bir ilgisi olmadığı
halde, oğlunun Terakki perver Fırka üyeliği sebep gösterilerek- kendini sanık
sandal yesinde bulur ve 3 yıl lsparta'ya sürgüne mahkum olur. Erme nileri sakladığı o büyük çiftlikler dahil, tüm
mal varlığına el ko nulur. 1940 yılında
Sivas'ta vefat eder. Çevresinde erdemli,
bil-
8
Solmaz Marşan'la görüşme,
Temmuz 2014, lstanbul.
gili, diplomat ve stratejist olarak bilinen, misafir ağırlamayı ve ava
çıkmayı seven Emir Paşa yıllar sonra dahi hayat felsefesi olarak benimsediği ve
yanındakilerin kendisinden sık sık din lediği dizelerle hatırlanacaktır:
Ne sen nasdan incin, ne de senden insan incinsin Ne sen bedbaht
ol her an, ne de eyle hemcinsin Ne sen insan incit de, ne nas
seni incitsin
Ne nası sen vurasın, ne de seni hemcinsin9
Sivas Vilayeti'nin diğer vicdanWan
Vilayetin farklı kazalarında tehcir sırasında yaşanan
manzara lar tanık olanları isyan ettirir.
Merzifonlu iki Türk kafilelerle gelenlere ya da komşuları na
yardım etmeye çalışanları vazgeçirmek, onlara gözdağı ver mek için kurban
seçilir. Evlerinde Ermenileri sakladıkları tes pit edilen iki kardeş
tutuklanır, elleri bağlı bir şekilde Müslü man mahallesinin bütün
sokaklarında dolaştırılır. Bu olayla Er menileri korumak isteyen Merzifonlular
sindirilir.10 Araştırma mızda isimleri verilmeyen bu iki Merzifonlunun kimler oldu ğunu tespit edemedik.
Mesudiye ileri gelenleri ise şehre perişan
bir halde varan ve
Müslüman oldukları
halde tehcirleri emredilen
Ordulu Erme nileri kurtarmaya
çalışırlar. Şeyhülislamlığa yazıkları telgrafta çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan kafilenin
"İslamiyeti kabul ettiklerine şüphelerinin olmadığını" belirtir,
"bu Osman lıların mağduriyetlerine şeriat-ı garra cevaz vermeyeceği"ni ifa de ederek "münasip bir mahalde
iskanlarını" talep ederler. 11 Telgrafta Ali Çavuşzade lsmail, Serdarzade Mustafa, Müftü lb rahim, Kasaba imamı Arif
ve Şer'iyye Başkatibi
Raifin imzala-
9 Nas:· insan. Kapikian
ve Kaloustian bu şiire Ermenice harnerle Türkçe olarak yer verirler. Şiir Mevlevi muhibbi olarak bilinen Muvakkitzade
Muhammed Penev'in bir eseriyle çok
benzerlik gösterir.
10
Les Mtmoires
de Mgr]can Naslian,
op.ciı. il. Cilt,
s. 71, not 26.
11 Telgrafı ilk defa araştırmacı Sait Çetinoğlu
yayınlamıştır. "l 91 5'te Mesudi ye'den yükselen vicdanın sesi" , Taraf gazetesi, 18.11 .201 O.
n vardır. Bu isimlerden sadece Serdarzade
Mustafa'ya dair da ha fazla bilgiye
ulaşabildik. Kendisi Meclis-i Mebusan'da Şark-i Karahisar mebusluğu
yapmış, daha sonra Erzurum Kongresine katılacak ve 1. Dönem Meclis'te
tekrar milletvekili olacak Mus tafa
Atay'dır. Bazı kaynaklar kendisinin bağımsız mebus oldu ğunu ifade etseler de
İttihat ve Terakki'ye yakınlığı bilinmek tedir. 12 Karahisar-ı Şarki Ermenilerinin 1 896'da yaşanan kat liamlarda Serdarzade
Mustafa'yı sorumlular arasında saydığı nı belirten gazete haberleri mevcuttur.13 1915'teki tavrına dair net bir bilgi
olmadığı için "vicdanlılar" arasında ismini sayamı yoruz. Ancak
Müslümanlaştırılmış Ermenilerin tehcirine karşı çıktığı, gönderdiği telgrafa
dayanarak, söylenebilir.
ôdek köylü Kadir Çavuş büyük riskler
alarak Divriği dağ
larında
saklanan Harutyun Şigitsyan ve altı arkadaşına 1,5 yıl boyunca yemek götürür,
yardım eder. 14 Başka bir Divriğili ta nık, Artin Şigyan, Karahisar
ve Ödek köylülerinin kendileri
ne çok yardım ettiğini, Kadir
Çavuş'un 21 kişiye yemek taşıdı
ğını anlatır. 15 Bu yüzden devlet
güçlerinden çok baskı görür, saklanan Ermenilerin yerini söylemesi için sürekli
taciz edilir. Sonunda kendisi de birkaç ay dağlarda kaçak hayatı yaşama ya mahkfim olur. Uzun süre direnir, ama askerler evini yak makla tehdit edince boyun eğmek ve yerlerini söylemek zo runda kalır. Dağlarda saklanan
Divriğili Ermenilerin bir kıs
mı yine de Rusların kontrolündeki Erzincan'a ulaşarak hayat ta
kalmayı başarır. Kendisine
ulaştığımız Kadir Çavuş'un
to runu Mehmet Rıza Yüksel büyük dedesinin saklanan
Ermeni lere yemek götürmesinin aile içinde anlatıldığını aktardı. Bu
kişilerin Ödek köyü civarından ayrılmadan önce altınlarını Kadir
Çavuş'a teslim etmek istediklerini, "Sende
dursun, geri dönebilirsek alırız senden," dediklerini, ancak dedesinin
ka bul etmediğini ekledi.
12
"Milli Mücadelede Kongreler Dönemi ve ittihatçılık
Sorunu",
Derviş Kılınçka- ya, Modern Türklük
Araştırmaları Dergisi, s. 103- 133, Mart 20 11 , Ankara.
13
The Revoluıion of 1 908 in Turkey, Aykut Kansu, s. 277, not 201, Brill, 1997.
14
Tsayn Darabdots (Acı Çekenlerin Sesi),
B. Donabedian, op.cit. s. 243.
15
lbidem, s. 276.
Zaralı Ali Efendi'nin hikayesi 1915'te ender rastlanır hale gelen bir
dostluğa sadakat öyküsüdür. Zara'da
uzun yıllar be lediye başkanlığında bulunmuş Ali Efendi, aynı zamanda gi
rişimcidir, ilçedeki alayın ihtiyacını karşılamak için Zara'nın ilk un fabrikasını
kurar. 16 Bölgede büyük arazileri ve çiftlikle ri olan
Mihran Vartanian'ın yakın arkadaşı ve
iş ortağıdır. Mih ran Efendi'nin kardeşleri Dr. Bagdasar Vartanian ve eczacı
Va han Vartanian Sarıkamış cephesinde askerdirler.
Ocak 1915'te Mihran Efendi'ye kardeşi
Bagdasar'ın tifo olduğu haberi ulaşır.
Mihran Efendi cepheye kadar gider, kardeşini bulur ve iyileş tirmek için eve
getirir. Kardeşini kurtarmayı başarır
ancak aynı hastalığa kendisi yakalanmıştır, Şubat l 91 5'te vefat
eder. Mart sonunda şehrin diğer ileri
gelenleriyle birlikte Bagdasar ve Va han tutuklanır, bir süre sonra
kendilerinden haber alınamaz, öldürüldükleri anlaşılır. Mihran Efendi'nin eşi
Rebeka, yedi ço cuğuyla birlikte yapayalnız kalmıştır. Ali Efendi vefat
etmeden önce Mihran Efendi'ye söz vermiştir, ona bir şey olduğu takdir de ailesine sahip
çıkacaktır. Tehcirin başlayacağı haberini al dığında Rebeka'nın yanına koşar,
vakit kaybetmeden çocukla rı alıp
kendisiyle birlikte gelmelerini söyler. O telaş içinde Re beka yanına dört şey alır: Mihran Efendi'nin karda giydiği ka lın pelerini,
biraz tülbent, ağır bir
pirinç mumluk ve bir par ça şeker.
Ali Efendi onları şehrin dışında bulunan, un
fabrikasına ya kın çiftlik evine götürür. 17 Gündüzleri hiç ses çıkarmadan
evin içinde saklanırlar, ancak gece hava almak için çatıya çı kabilirler. Rebeka'nın neden seçtiğini kendisinin de bilmedi ği malzemeler çok işine yarayacaktır. Pelerini
battaniye olarak kullanır, pirinç mumlukla küçük
şeker parçaları kırıp tülben tin işine sarar, ağlayıp yerlerini belli
etmesinler diye bebekle re emzik
olarak verir. Ali Efendi her gün
onlara yiyecek getirir. Rebeka'nın Sivas'ta yaşayan
annesi büyük çocuklardan Mu şeg ve Armenuhi'yi daha güvenli olduğu gerekçesiyle Sivas'a götürür.
Oysa Sivas güvenli değildir. Ali Efendi Sivas'ta
olduk-
16
Dünden bugüne Zara, Adnan Mahiroğulları, 1999, Sivas.
17
Ali Efendi'nin torunu
Kenan Kurt'la görüşme, lstanbul.
larını duyunca çocukları Zara'ya geri getirmeleri için
güvendi ği bir arabacısını gönderir. Zara yolunda askerler arabayı dur durur. Arabacının "Ali
Efendi bu çocukları Zara'ya kıllarına za rar gelmeden getirmemi emretti. Ben
de bunu yerine getirece ğim. Onlara bir şey yapmak
için önce beni çiğnemeniz gerekir," demesiyle geçmelerine izin
verilir. Ali Efendi çocukları Zara'ya getirterek hayatlarını kurtarmıştır.
Sivas'taki aile üyelerinin ta mamı tehcir edilir, içlerinden sadece biri
hayatta kalabilir.
Ermenileri saklayanların da cezalandırılacağı duyulunca
Ali Efendi Rebeka'ya kurtulabilmeleri için sadece kağıt üzerinde Müslüman
olmalarını önerir. Rebeka tereddüt edince onu tes kin eder. "Müslüman
nüfusu arttırmak değil derdim.
Yeterince varlar. Bu kötü zamanlar
geçene kadar öyle görünürsünüz,
kal binizde ve zihninizde Hıristiyan kalırsınız," der. Aile görüntü de Müslüman olur, isimlerini değiştirir. Bu
şekilde 19 19'a ka dar sadece
Türkçe konuşarak Zara'da yaşayabilirler.
Çocuklardan Hamazasp bir gün başka bir
Müslümanlaşmış Ermeni çocuğa "dönme" denerek saldırıldığını görür.
Yardımı na yetişir, çocuğu kurtarır. Ama ertesi gün saldırgan çocuklar
ellerinde bıçakla bu defa Hamazasp'ı hedef alırlar. Durumdan haberdar edilen
Ali Efendi çocukların ailesiyle konuşur, Varta nianların kendi koruması altında
olduğunu, her kim onlara do kunursa bedelinin ağır olacağını söyler. Bu olaydan sonra artık
kimse "dönme" diyerek onlara sataşamaz.
Zara'da kaldıkları süre boyunca Ali Efendi onları korumaya
devam eder. Aile Mart 1919'da lstanbul'a, 192l'de
ise Ameri ka'ya yerleşir.
Bize hikayeyi aktaran Hamazasp'ın oğlu Richard Vartanian Ali Efendi'nin isminin
ailede saygıyla ve minnetle anıldığını, küçük
yaşta bile onun kim olduğunu bildiğini, aile yi nasıl koruduğunun anlatıldığını belirtti. 18
Richard Vartanian l 986'da Zara'ya giderek Ali Efendi'nin to runlarıyla görüşür, ancak daha sonra izlerini kaybeder.
Tıpkı büyük dedesi gibi kendisi de Zara Belediye
Başkanlığı yapmış Ali
Efendi'nin torunu Aydın Kurt'un izine ulaşabildik. Aydın Bey'in çocukları Kenan ve Yusuf Ziya Kurt'tan
aldığımız bilgi-
18
Richard Vartanian'ın Taner Akçarn'a mektubu,
Ağustos 2014.
lere göre Ali Efendi'nin Vartanian'ları koruyuşu aile
içinde ku şaktan kuşağa aktarılmış. Ali Efendi'nin "Zara'yı Zara
yapan" birlikte yaşam kültürüne bağlı olduğunu, hem bu sebeple, hem de çok sevdiği Mihran
Efendi'ye verdiği sözü tutmak için Var tanian ailesini koruduğunu ifade
ettiler.
Emir
Paşa'nın koruduğu ve yukarıda bahsettiğimiz Prapert (Günyamaç) köyünden
Onnik Melikian ve tanıdıkları ise vila yette pek çok kişinin yardımıyla hayatta kalır. Köydeki erkek lerin götürüleceğini yakın bir
köyde oturan asker Vasfi Bey on lara haber verir, onun sayesinde vaktinde
kaçabilirler. Köyün en zengini
Nazaret Ağa önce Müslüman olarak tehcirden kur tulur, ancak Müslüman olan
Ermenileri de sürmeye başladık larında komşusu Karagilioğlu'nun evinde
saklanır. Melikian'a bir süre Koçhisar Başkatibi yardım eder, daha sonra
Kumandan Çerkes Rıza Bey başlarına
bir şey gelmeden Kayseri üzerinden
Adana'ya gidebilmelerini sağlar. 19 Sözü edilen kişilerin
kimler olduğunu ve bugün yaşayan aile üyelerini tespit etmek müm kün olmadı.
19
Humanity in the Midst of Inhumanity, Shahkeh Yaylaian Setian, op.cit. s.
48 ve 58-59.
5
ANKARA VİLAYETİ
" insanlığım
lekeleneceğine beni öldürün. insanların insanlara güveni kalmayacağına, bu
dünyada güvenilir bir insanın bile olmayacağ
ına insanların inanması,
insanlığın ölümü demek tir. Ben buna sebep
olacaksam, ölmem daha iyidir. Haydi, bir
şey yapın öyleyse. "
- YAŞAR KEMAL, ince Memed 4, 1987
Ankara Valisi Mazhar Bey:
"Ben valiyim, eşkıya
değilim"
Ermenilerin tehcirine yönelik Ankara Vilayeti'ne ulaşan
emir ler, mülki amirler ve ileri gelenlerde şaşkınlık
yaratır. Çoğunlu ğu Katolik,
günlük hayatta Türkçe konuşan ve siyasetten
uzak olmalarıyla bilinen Ankara vilayeti
Ermenileri o güne kadar bir tehdit olarak görülmemiştir.1 Vilayet aynı zamanda savaş böl gesinden uzaktır. Tehcir için
hükümetin ileri sürdüğü bütün gerekçelerin geçersiz olduğu yerdir Ankara. Kısa sürede amaç lananın zaten "sevkiyat" olmadığı,
şifahi yollarla katliam emre
dildiği anlaşılacaktır.
Le Gtnocide des Anntniens, Rayrnond H. Kevorkian,
op.cit. s. 619-620. A To: tual Analysis of the Key Indictment ofthe Turhish Military Tribunal
Investigating the Annenian Genocide,
Vahakn N. Dadrian, journal of
Polilical and Military Sociology, 22,
s. 133-172, 1994.
Haziran l 9 l 4'ten beri Ankara Valiliği görevinde bulunan Mazhar Bey tehcir
emirlerini önce anlamazlıktan gelir. Ama İt tihat ve Terakki'nin onu
hizaya çekmeye çalışması çok sürmez. Bundan sonra olanları lstanbul'da
kendisine neden görevden alındığını soran Ankara Encümen Vilayet azasından Radi
Bey'e aktaracaktır. "Biliyorsunuz ki diğer bazı vilayetler tehcir işle
mini ikmal ettikleri halde ben başlamamıştım. Atıf Bey geldi, Dahiliye
Nazırı'nın Ermenilerin tehcirinde katl ve imha edil meleri hakkındaki şifahi
emirleri tebliğ etti. Ben de 'Hayır Atıf Bey. Ben valiyim, eşkıya değilim. Ben
yapamam, bu sandalye den kalkanın, sen gelir yaparsın !' dedim."2
Bu konuşmadan kısa süre sonra Mazhar Bey'in görevden alınması için düğmeye basılır. 17 Mayıs 1915'te kendisine, da
ha önce görev yaptığı ve dönmeyi arzu ettiğini bildirdiği
Ha lep Valiliği önerilir.
Bu tayin Dahiliye
Nezareti için "bir
taşla iki kuş" olabilecek niteliktedir. Mazhar Bey'in Halep Valisi
Ce lal Bey'le becayişi kararlaştınlmıştır.3 Böylece Halep'te emirle re karşı
gelen Celal Bey uzaklaştırılmış, her
ikisi de yeni görev yerlerine varana kadar tehcir büyük ölçüde tamamlanmış ola
caktır. Ancak Mazhar Bey bu görevi
kabul etmez. Halep'te ken disini "Ermenilerin nakil ve iskanı
hakkında" bir oldubittinin beklediğini anlamıştır. Talat 22 Haziran 1915'te Mazhar Bey'i bu görevi kabul
etmesi için ikna etmeye
çalışan bir telgraf gön derir.
lkna yöntemlerine "Celal Bey'in Halep'ten hareket etmek üzere" olduğunu
belirterek emrivaki yapmak da dahildir. Sol tarafı çürümüş ve kararmış, bazı
sözcükleri silinmiş halde Baş bakanlık Osmanlı Arşivleri'nde
bulduğumuz Talat'ın Mazhar'a telgrafı şu şekildedir:
2
Nubarian Kütüphanesi'nde bulduğumuz lstanbul yargılamaları soruştur
ma dosyasından parçalar içeren arşivden Radi Bey'in Latin harflerle
Türkçe transkripsiyonu yapılmış
ifadesi. Kudüs Ermeni Patrikhanesi arşivlerinden seçme kopyalar, 3 no'lu bobin. ifadenin Osmanlıca orijinali
belgeler arasında mevcut de�ildir. Transkripsiyonun kimin tarafından ve ne zaman
yapıldı�ına dair bilgi yoktur, ancak
"Armenian Catholic Community, New York" ibareli kağnlara not edilmiştir.
3
BOA. MV. 240/56, 03/B /1333,
BOA. l..DH .. 151 5/1333,
04/Ş /1333, BOA. BEO. 4360/326983, 06/Ş /1333.
DH.ŞFR. 54/94
Ankara'da Halep Valisi Mazhar Beyefendiye
C. 9 Haziran 331. Ermenilerin
nakil ve iskanı hususatından dolayı şu günde bir kat daha tezayüd
eden Halep vilayetinin bu babdaki meslek ve siyasetini takdir ile ona göre tayin-i
hatt-ı hareket ve ittihaz-ı tedbir edecek bir [sözcıik silik] tevdii dü şünülerek zat-ı alilerinin
hususat-ı mezkurede [sözcıik silik
"mutabakat" olabilir] ile hemfikir olmanıza ve o havali hak kında zaten malumat ve tecrübe [sözcıik
silik] bulunmanı za binaen
oraya nakliniz tensip
edilmiş ve keyfiyetin evvel ce istimzac edilmemesi
de böyle mühim bir zamanda nezare tin pek mühim bir meselede bir memuriyeti
reddetmeyeceği niz kanaatine müstenit bulunmuştur. [iki sözcıik silik] şu
sı rada mani-i kabul ve azimet olacak bir mahiyette görüleme diğinden
[sözcıik silik] buyurulması
mütemennadır. 9 Hazi ran 331.
Nazır
Talat
Celal Bey hareket etmek üzeredir.4
Talat hangi "hususat-ı mezkurede mutabakat"tan
bahset mektedir? Mazhar Bey
tanıdığı herkese tehciri uygulamayı red dettiğini açıkça ilan etmektedir. Bu
tavrı ve Atıfla yaşadığı ça tışma Ankara Ermenileri arasında bilinir hale
gelir. Soykırım dan hayatta kalan Ankaralı din adamları ve sivillerin
imzaları nı taşıyan bir tanıklık
Mazhar Bey'in korumasındaki Ankara'ya başka yerlerden Ermenilerin de
sığındığını ortaya koyar:
1915 yazının başlarında Mazhar
Bey Ankara Valisi
iken ve çev re illerdeki cinayetlerden kaçabilmiş yüzlerce kadın ve
çocuk şehrimize sığınmışken, Ankara İttihat ve Terakki Komitesi'nin tertibiyle genel
bir katliam emri Vali'ye ulaştı. Ama bu yasa lara saygılı, dürüst bir vicdanla
hareket eden devlet görevlisi şehrinin Hıristiyanlannın
inkar edilemez masumiyeti karşısın
da görevden alınmayı göze alarak başkentteki
üstlerine kesin
4
BOA. DH.ŞFR. 54/94, 09/Ş /1 333. Transkripsiyon: Ömer Türkoğlu.
bir red cevabı verdi. Ve derhal görevden alındı. Dahiliye
Ne zareti bu iyi memurun yerine
vali vekili olarak Atıf namındaki
27 yaşındaki katili ve onun kadar Hıristiyan nefreti ve malla nna dair açgözlülük içinde olan 25 yaşındaki
çocuk Polis Mü dürünü gönderdi.5
Mazhar Bey Halep Valisi Celal Bey'le becayişi "Halep'in uzak lığı ve
havası"nın ne olduğunu belirtmediği hastalığına "tıbben muvafık"
olmadığını ve babasının vefatından sonra "başına ka lan birçok acezeye"
bu vilayette bakmakta zorlanacağını ileri sürerek reddeder.6
Mazhar Bey'in ifade ettiği hastalık ve ailesel sebeplerin
bu görev değişikliğinden kaçınmak için birer bahane olma ihti malleri
yüksektir. Bu yazışmadan iki gün sonra Mazhar Bey'in Halep'e tayininden
vazgeçilir ve 18 Temmuz 1915'te ani
bir kararla emekliye sevk edilir.7 Mazhar Bey'in yerine, tehcire karşı çıkışını
aynı tarihlerde lstanbul'a gelerek bizzat Talat'a ifade eden Celal Bey'in
atanmasından da vazgeçilmiş, planla nan "katl ve imha"yı tereddütsüz
gerçekleştirebilecek Atıf ge tirilmiştir. Göreve gelir gelmez Atıf Ankara'nın
Ermeni ileri gelenlerini tutuklatıp öldürterek imha planını yürürlüğe ko yacaktır.
Mazhar Bey Ankara'da tanık olduklarını ve
görevden alınma sürecini 1918'de İttihat ve Terakki
yöneticilerinin yargılanması
için kurulan soruşturma komisyonuna verdiği ifadede anlatır. Ana davanın
iddianamesinde "tehcir ve imha hakkındaki tek lifleri icra etmekten
imtina ettiğinden dolayı azl edildiğine da ir" ifadesine atıfta bulunulur.8
5
Din
adamlan G. Kassabian, P. Mergemekian,
A. Ajdenian, L. Torbajian ve si viller
J�rome Parseghian,
joseph Kanburian, Paul Ajenian, Hagop Mehteri
an'ın tanıklığı, 17 Şubat 1919, Halep. Angora, rtcit du massacre et de
la dtpor tation des Armı'niens, BNu
Fonds Andonian, P.]. 1/3 Hasse 7,
Angora.
6
BOA. DH.ŞFR. 476/1 17 09/Ha/133 1.
7
BOA. DH.ŞFR. 54/1 31, 1 1/Ş /1333, BOA. MV. 241112,
1 7/Ş /1333, BOA. MV.
241139, 05/N /1333, BOA.l. .MMS. 198/1333,
06/N /1333, BOA. DH.ŞFR.
54/62, 09/N /1333.
8
Tehcir ve
Taktii, Divan-ı Harbi Orfi Zabıtlan, Vahakn N. Dadrian, Taner Ak çam,
op.cit. s. 242.
Bazı kaynaklar Ankara Valisi Mazhar Bey'in 1915 sonba harında "Ermeni sevkinde
kanuna muhalif hareket edenlerin divan-ı harbe
sevki ile görevlendirilen" ve 3. Ordu bölgesin de çalışma yürüten komisyonun reisi Mazhar Bey'le,
ve hat ta 191 8'de
ittihat ve Terakki'nin suçlarını soruşturan Mazhar Bey'le aynı kişi olduğunu iddia ederler. Kimi araştırmacılar ise kendisinin ismini
"Hasan Mazhar" olarak verir.
Bu yanlış bilgi lerin sebebi büyük ölçüde
o dönem aynı yerlerde ve mevkilerde görev yapan birden fazla Mazhar Bey'in bulunmasıdır. ittihat ve Terakki yöneticilerinin
yargılanması öncesinde lstanbul ba sınında yayınlanan hatalı haberler de bu
kanıyı perçinlemiştir. Araştırmamızda bizim için de fazladan
bir zorluk teşkil eden bu karmaşayı Osmanlı Arşivleri
kayıtlarının dikkatli bir inceleme siyle ve Mazhar Bey'in aile izine
ulaşmamızla çözebildik.
Ermeni soykırımı sırasında emirlere karşı gelen
Ankara Vali si'nin tam adı Ali Mazhar Bey'dir. 1868 Niş doğumludur, Halep Vilayeti Telgraf ve Posta Müdürü Mahmud Bedri
Bey'in oğlu dur. Mülkiye mezunu
değildir (isminin bu sebeple
Mülkiye Şe ref Kitabı'nda bulunmaması karışıklığın
bugüne kadar sürme sinde etkili olmuştur). Ancak ilmiye rütbesini mülkiyeye
tahvil eder ve Halep Posta ve Telgraf Başmüdüriyeti
kitabetinde çalış maya başlar. Daha sonra Kosova Meclis-i idare Başkatipliğine
tayin olur ve uzun yıllar sürecek idari kariyerine adım atar. Ya vaş yavaş
yükselecek, Kosova vilayeti mektupçuluğu, Priştine mutasamflığı vekaleti, Siroz
ve Beyoğlu mutasamflığı, Kosova, Edirne ve Halep valiliği görevlerini
yürütecek, Ankara valiliği son görevi olacaktır. Halep vilayetinde iken kendisine önerilen Bitlis valiliğini kabul etmeyecektir.9
191 5'te 3. Ordu bölgesinde soruşturma yürüten, özellikle Dr. Reşid'in işlediği suçlan araştıran ise Ohrili Hüseyin Mazhar Bey'dir. Bu komisyonun reisliğini üstlenmeden önce Kosova ve
9
BOA. DH.SA!Dd,
721341, 29/Z /1 284,
BOA. DH.MKT. 1683/13,
24/R /1307, BOA. DH.MKT. 1
701/63, 02/B /1 307 , BOA. DH.MKT. 288/39,
26/Ra/1312, BOA. BEO 1 343/100668, 14/Ra/1317, BOA. BEO 2949/2211
30, 09/L /1324,
BOA. BEO 3381/253550, 2 7/B 11326,
BOA. ZB. 25/83 08/Ke/ 1324, BOA.
DH.MKT. 291 1/40, 09/Ş /1327, BOA. DH.MTV. 1/18, 30/Za/1328, BOA. BEO 3925/294325, 12/Ş /1329, BOA. MV. 233/105, 1 9/Ra/1332.
Bitlis
(1913-1914 arasında) valiliklerinde bulunmuştur. 10 Teh ciri es
geçip sadece zimmete geçirmelerin peşine düşen diğer müfettişlerin aksine Dr.
Reşid'in cinayetlerini soruşturur. Bu konuda Dahiliye Nezareti'ne çok sayıda
rapor gönderir, ancak hiçbiri dikkate alınmaz.
11 Belki de
bu sebeple l
920'ye kadar kendisine başka görev verilmez. 191 8'de
ittihat ve Terakki'nin işlediği suçlan araştıran meşhur "Mazhar Komisyonu"nun
ba şındaki de Hüseyin Mazhar Bey midir? Hamid Bey'in 1915'teki "tetkik-i
seyyiat" heyetini bu göreve önerdiğini aktardığı annı lanna dayanarak bu
soruşturmayı onun yürüttüğünü düşünü yoruz.12 İstanbul basınında o dönem
yayınlanan bazı haberler yüzünden Mazhar Komisyonu'nun başındaki kişinin tehcir
za manında lzmit ve Karesi mutasarrıflığında bulunan ve 1918'de Bitlis Valiliği'ne atanan Mazhar (Müfit Kansu) olduğu
sanılmış tır. Bu yüzden lstanbul'da Fransızca olarak yayınlanan Renais
sance gazetesi Mazhar Müfit'in lzmit ve Balıkesir Ermenilerinin tehcirindeki
sorumluluğunu hatırlatan çok sert bir yazı yayın lamış, ertesi gün yapılan
yanlışlığı fark ederek
düzeltmiştir.13
Ali Mazhar
Bey ise Ankara Valiliği'nden emekliye
ayrıldıktan
sonra ticaretle uğraşır. Cumhuriyet döneminde "Payzın" soya
dını alacaktır. Mazhar Bey'in torunu Münire Asuman Çevik'le kendisinin
tercihinin bu yönde olması sebebiyle ancak tele fonla görüşebildik. Anne
tarafından büyük dedesi olan Maz har Bey'e
ve 1915'teki tavrına dair ailede
kimsenin bilgi sahibi olmadığını iletti. lstanbul'da ulaşabildiğimiz ailelerde
sık kar şımıza çıkan bu "bilgisizlik" gerekçesinin ne kadarının 1915'e
10 BOA. DH.SAIDd, 180/275, 29/Z /1281, BOA. BEO,
4163/312176, 21/R /1331, BOA. MV. 234/53,
27/R /1332, BOA. DH.ŞFR. 56/179, l 7/Za/1333.
11 The Extennination of Armenians in ıhe Diarbekir region, Hilmar Kaiser, op.cit.,
s. 403-407.
12 Bir Milli Mücadele
Valisi ve Anıları:
Kapancızade Hamit Bey, Halit Eken, op.cit.
s. 478.
13 Renaissance, "Qui est Mazhar Bey?", 11 decembre 1918 ve
"Il y a Mazhar et Mazhar", 12
decembre 19 18. Düzeltme yazısında soruşturma komisyonu baş kanı Mazhar Bey'in "altı sene önce
emekliye aynldığını" ve tehcir
zamanı işle nen suçlara bu sebeple
karışmış olamayacağını belirtir. Emekliliğe
ayrılma ta rihi Hüseyin Mazhar
Bey'inkine uymamaktadır. Ancak burada hatalı bir bilgi aktarımı söz konusu olabilir.
dair bir konuda konuşmaktan çekinmeye bağlı
olduğunu kes tirmek güç. Ancak belirli bir oranda payı olduğu kanısındayız.
Mazhar Bey'in kişiliğine dair küçük bir gözlemi Mehmet Ali Ayni'nin anılarında
görüyoruz. Henüz Rüştiye'yi yeni bitirdiği dönemde babası Bedri Bey Mehmet Ali
Ayni'den oğlunun "bir muallimliğe tayini" için yardımını ister. Ayni
Mazhar'ın memu riyete geçişine yardımcı olur, ancak hakkında kendince olum
suz bir not düşmeyi de ihmal etmez: "Asabi,
acul (aceleci) ve mağrur olduğu için işlerinde hiç muvaffak olamadığını"
iddia eder. 14 Mehmet Ali Ayni yanılmıştır. Mazhar Bey'in katliam ve imha emirlerini reddederken Atıfa verdiği
"asabi ve mağrur"
cevap ismini tarihe geçirecektir.
Yozgat
mutasamfı Cemal Bey: "Vicdanımdan gayrı hareket
etmem"
Tehcir başladığında
Yozgat mutasarrıflığını yürüten Cemal
Bey ve Ahz-ı asker şubesi reisi
Salim Bey kafileleri zarar görmeden
sevk edildikleri yere ulaştırabileceklerini sanırlar. Ama yanıl dıkları kısa
sürede anlaşılacaktır. İttihat ve Terakki Murahhas Katib-i Mesulü Necati
aracılığıyla şifahi katliam emirleri
iletile cek, Cemal Bey ve Salim Bey'den katliamın uygulayıcıları
olma ları istenecektir. Cemal Bey bunu kesin bir dille reddeder, bu nun üzerine görevden alınır, yerine
Boğazlıyan kaymakamı Ke mal atanır. Salim Bey ise emekliye sevk edilir.
Cemal Bey 1919'da
görülen Yozgat tehciri davasında ifade verir. Dönemin gazetelerine
yansıyan Cemal Bey'in ifadesi Sa lim Bey'le birlikte vicdanlarını esas
alışlarını ve insanlık dışı emirlere nasıl direndiklerini ortaya koyuyor: 15
Ahz-ı asker şube reisine de emir
verilmiş. Bu şube reisi iffet li bir adamdır. Bu zat diyordu ki bu Ermenileri tehcir ederken rıza-yı bariden
ayrılmayalım. Ben de diyorum ki fırka ne derse
14
Profesör Mehmed
Ali Ayni, Hayatı ve eserleri,
Ali Kemali Aksüt, s. 38,
1944, ls tanbul.
15
Yozgat Enneni
Tehciri Davası, Nejdeı
Bilgi, s. 236-239,
Kitabevi, 2006, lstanbul.
desin, vicdanımdan gayn hareket
etmem. Hükümet harp nok ta-i
nazarında lüzum görüyorsa tehcirden başka
bir çare arar, bulursa yapar, tehciri
yapınca da iaşesine
bakar, muntazam
olur. Bizim aklımız böylesine eriyordu.
(. . . )
(Murahhas Necati'yi kastederek) Bu zat geldi,
"size" dedi "Vali'den mektup var" . "Bana veriniz" dedim. "Elimde tuta rak
okuyunuz" dedi. "Necati Bey'in söyleyeceği sözler üzeri ne hareket
olunsun" diyordu. Kağıdı yine cebine koydu. Azer baycan'da Ermeni çeteleri ile
Kazaklar birleşerek ahaliyi lsla miyeyi katletmişler. "Biz de onun
mukabilinde yapalım" de di. "Burada mukabele etmek doğru değil. Sen
de gayri mesul bir adamsın. Vali bana yazmamış, demek
bana itimad etmiyor, ben de ona itimad etmem. Hem
orada olan vaka sizin politika
memuru olmanızdan münbaistir" dedim.
Ancak Cemal Bey bu çıkışının katliama engel
olmaya yet meyeceğinin ve Jandarma
Kumandanı Tevfik'in kendisinin ta limatlarını göz ardı ederek Necati'nin
emirlerine uyduğunun farkındadır. Tevfik'in Yozgat'tan yola çıkarılan ilk
kafileyi yol da katletmeyi planladığını, hatta bu amaçla lnceçayır'da top lu mezarlar kazdırdığını öğrenince Jandarma Mülazımı Cevat
Efendi'yi göndererek Tevfik'in Yozgat'a dönmesini ve kafile nin sağ salim Sivas'a
ulaştırılmasını emreder. Ancak bu çaba ları sonuçsuz kalacak, tehcir edilen
Ermeniler Sivas'a salimen ulaştıkları halde bu defa orada Vali Muammer'in
emriyle kat ledilecektir. 16
Cemal Bey'in bu girişimleri çok geçmeden görevden alınma
sına yol açar. Yozgat'tan ikinci tehcir kafilesinin yola çıkarıldı ğı ve yine
Cemal Bey'in çabalarıyla yolda
saldırıya uğramaların önlendiği 4
Ağustos 191 5'in ertesi günü yerine vekaleten Bo ğazlıyan Ermenilerini
katlettirmesinden ötürü "Kasap kayma kam" olarak tanınan Kemal
atanır.
Bana haber geldi. Boğazlıyan kaymakamı Kemal Bey'in bana
vekil geldiği söylendi. Sordum, "idareten görülen lüzum üze rine işden el çektirildiniz" dendi.
Halbuki bunun için asayi-
16
Ibidem, s. 249 ve 255. cf. infra s. 146.
şin muhtel olması lazımdır. Böyle bir şey ise olmamıştır.
Bu nun için Şura-yı Devlet bunu tedkik edecekti.
Bir ay sonra ya
·
iade verecekler yahud
aleyhime karar vereceklerdi. Bunu bek
lemek üzere bir ay Yozgat'ta kaldım. Sonra tehcir başka kalı ba girdi. Şiddetlendi.
Fakat ne olduğunu bilmiyorum. Ahaliyle temas etmiyordum. (. .. ) Şahsını
tanıdığım tanımadığım herkes Ermeniler katl ediliyor diyorlardı. (. ..
) Ahali söylüyordu. Ben de eğer vaki ise kendi evladımızı kesiyoruz
diye müteessir olu yordum. Kendi evladım gibi düşünüyordum. Bunun için "Çe
kildiğimden dolayı memnunum" dedim. Zira mesuliyet-i ma neviye
hepsinden büyüktür. 1 7
Aynı davada hayatta kalan
Yozgat Ermenilerinden Aznif Ha nım
Cemal Bey'in vicdanlı tavrına dair ifade verir. Cemal Bey'in azline yol açmak için ittihat
ve Terakki Kulübü'nün şehirde is yan çıkarmayı, hatta bu sırada
Cemal Bey'i vurdurtmayı plan ladığını aktanr. 18
Cemal Bey sadece görevden alınmaz, "devam-ı
me'muriyeti gayr-ı caiz" görülerek emekliye sevk edilir.19 Ancak ittihat
ve Terakki hükümetinin düşmesinden sonra, Mart 1919'da me muriyete dönüşü kabul edilir ve Antalya
mutasarrıflığına ata nır. Bu görevi sırasında Milli Mücadele'ye yeterince destek ver memekle suçlanacak, Mustafa Kemal
tarafından daha sonra Nutuk'ta "eski Konya Valisi vatan haini Cemal Bey'in
adamı" olarak nitelendirilecektir. Oysa başka kaynaklar Cemal Bey'in
Antalya Müdafaa-i Heyeti Milliye Cemiyeti'ne "Ben milletimle beraberim, ne yapmak lazımsa
beraber düşünerek yapalım," di yerek destek verdiğini aktanr.2° Cemal Bey'in
Mustafa Kemal'in örgütlediği mücadeleye bir müddet mesafeli durduğu,
ancak Antalya'da kendisini görmeye
gelen ekibe desteğini ifade ettiği
anlaşılıyor. Cemal Bey'in tereddüdünde Mustafa Kemal'in etra fında gördüğü
ittihat ve Terakki mensuplarının payının olma-
17
Yozgat Ermeni Tehciri
Davası, op.cit. s. 236-239.
18
Ibidem, s. 166.
19
Ali Çankaya, Yeni Mülkiye tarihi ve mülkiyeliler, op.cit. III. Cilt, s. 365.
20
Bir zamanlar Antalya: tarih, gözlem ve anılar, Hüseyin
Çimrin, 1. cilt, s. 189, ATSO, 2007, Antalya.
Cemal Bey.
sı ihtimali yüksektir. Tem muz l 920'de lzmit muta sarrıflığına atanır. Bu tarih ten
sonra başka bir görev de bulunup
bulunmadığına dair bir bilgiye ulaşamadık. Cumhuriyet dönemin
de Nazikioğlu soyadım alan Cemal Bey'in ailesinin
izi ni lstanbul'da bulduk. Ön ce aileyle akraba olan Şa nar Yurdatapan'a ulaştık. O da bizi Cemal Bey'in toru nu
şarkıcı Alpay'a yönlen dirdi. Alpay dedesi hakkın da Naziki Dergahı Şeyhi'nin oğlu
olmasından başka bil giye sahip olmadığını ifade etti. 191 5'teki tutumu,
ya
da Yozgat
Mutasarrıflığı aile içinde hiç
konuşulmamıştı. Cemal Bey'e dair aile içinde örülen sis perdesinde Mustafa
Kemal ta rafından hedef gösterilmiş
olmasının etkisi olduğunu düşünü yoruz. Bu hafızalardan bilinçli silinmeyi belki de öngördüğün den Cemal
Bey, kız-erkek bütün çocuklarına ikinci
isim olarak kendi adını vermişti. Unutturulmaya çalışılan ismi ve vicdanlı tavn
Yozgat'ta ya da doğum yeri
lstanbul'da anılmayı bekliyor.
Yozgat Mevki Kumandanı Salim
Bey: "İnsanlık tarihinin kaydetmediği facialarla tarihimiz lekelendi"
Ne yazık ki
alçakça ve gayrimeşru işler ile zengin olmak heve sine mukaddes vatanın
şan, şeref ve namusu ile milli
vakarı nı fedadan çekinmeyen bazı şahıslar ve özellikle İttihat ve Te rakki Cemiyet-i malume-i
muhteremesine mensup olmakla
if tihar eden kimseler
liva asayişinin ihlali için tertibat-ı fesadiye-
1 44
ye teşebbüs ederek Ermenileri lekeleyebilecek
resmi ve gayr-i resmi uydurma haberlerle makamatı işgal ediyor ve ellerinde ki mükemmel vasıtayla hükümete Ermenilere karşı maruz ka nunu uygulaması için bir sebep sunuyorlardı.
Bu vasıta ise itti hat ve
Terakki Cemiyeti'nin Katib-i Mesulü Necati
Bey idi.(. .. ) Yozgat Ermenilerinin Taşnak ve
Hınçak Komiteleriyle hiç bir alakası olmadığı defalarca arz
edilmişken söz konusu şa hıslar Necati Bey vasıtasıyla kolordu ve fırka
kumandanlıkla rı nezdindeki
teşebbüs delaletleri ile Yozgat'ta mevhom bir Er meni
komitesinin mevcudiyetine makamat-ı maruzayı ikna
ederek silah araması ve
toplanmasını takiben Ermenilerin sü rülmesini elde etmişlerdir.21
Binbaşı Salim Bey 5 Ocak 1919
tarihinde Yozgat Müstan tikliğinde verdiği ifadesinde Yozgat'ta
tehcirin sahte suçlama lar esas alınarak nasıl hayata geçirildiğini bu
sözlerle anlatı yordu. Yozgat Mevki Kumandanlığını ve Ahz-ı Asker Şube Re
isliğini yürütmüş olan Salim Bey'in ifadesi 1919'da görülen ve başta Boğazlıyan
Kaymakamı Kemal olmak üzere Yozgat teh ciri sorumlularının yargılandığı davada
kilit bir önem taşır. Yüksek mevkideki bir asker olarak -kendi ifadesiyle- "Erme ni faciası"nın
nasıl ve kimler tarafından
organize edildiğine ya kından tanık olmuş, tehcir ve katliamlara karşı çıktığı
için gö revden alınmıştır.
Salim Bey kanunlara
göre hareket eden, devletin işleyişi nin başka türlü olabileceğine
ihtimal veremeyen bir askerdir. Bu yüzden kendisine tehcirle ilgili ilk emirler
tebliğ edildiğin de hükümetin iradesinin yazışmalarda belirtildiği gibi yalnızca "muzır ve şüpheli
Ermenilerin" "usulen ve muntazaman" sevk edilmesi ve
"Ermenilerin mal ve canlarının muhafazasına son derece itina"
gösterilmesi olduğuna emindir. Planlananın imha
olduğunu ancak lttihat ve Terakki Katib-i Mesulü Necati Yoz-
21 "Yozgat Mevki Kumandanı ve Şube Reis-i esbak
Salim Bey'nin ifadesi", Kudüs Ermeni
Patrikhanesi Arşivi, Seri 21, Dosya M. Belge no: WS74-W 577. Belgeye ulaşabilmemizi
bir kopyasını bizimle paylaşan Raymond H. Kevorkian'a
borç luyuz. Salim Bey'in ifadesinden
bu bölümde yer alan alınıılar anlaşılır kılmak
amacıyla kısmen günümüz
Türkçesine uyarlanmıştır. ifadenin
tam metni için cf.
infra Ekler, Belge 3.
gat'a gelip
şifahi katliam emirlerini iletmeye başladığında anla yacaktır. Bu vakitten sonra Salim
Bey'in üstlerini Yozgat Erme nilerinin herhangi bir suç işlemediğine,
dolayısıyla tehcir edil melerine gerek olmadığına ikna etmesi imkansızlaşır.
Bu ko nuda fırka kumandanlığına yazdığı yazı dikkate alınmaz, ken disine
"komiteye mensup vatan hainlerinin mevcudiyetinden şüphe duyulmadığı" ve bunların yok edilmesi gerektiği ceva bı verilir.
Salim Bey'in mücadelesindeki en büyük desteği Yozgat Mu
tasarrıfı Cemal Bey olur. Cemal Bey Salim Bey'le bu konuda
ki dayanışmalannı Yozgat tehciri davasında
şu sözlerle anlatır: "Kendisi ile daima konuşurduk. Ben ona kimsenin
bumunu bi le kanatmak istemediğimi söyledim.
Salim Bey bunu memnuni yetle kabul etti. Onun da fikri böyle
idi. "22 Ancak Cemal Bey'in
gücü de Yozgat Ermenilerinin tehcirine engel olmaya yetmeye cek, Necati'nin, ittihat ve Terakki Kulübü'nün ve
şehirde bulu nan Yozgat ve Tokat mebuslannın bastırmasıyla ilk tehcir ka filesi
yola çıkanlacaktır. Salim Bey ve Cemal Bey bu durumun karşısında imkansız
olduğunu henüz bilmedikleri bir işe kalkı şırlar: Sivas üzerinden Der Zor'a
sevk edildiğini sandıklan 472 kişiden oluşan ilk kafilenin can güvenliğini
sağlamaya karar verirler. Jandarma Kumandanı Tevfik'in Sivas yolunda kafileyi
katlettireceğinden endişe ederek Tevfik'i Yozgat'a geri çağırtır ve güvendikleri bir jandarma
mülazımına kafileye Sivas'a kadar eşlik ettirirler. Ancak kafile Sivas'a
varabilse de Der Zor'a asla ulaşamayacak, Sivas Valisi Muammer'in emriyle orada
katledi lecektir. Salim Bey'in ifadesinden bu katliamdan çok sonradan haberdar
olduğunu anlıyoruz. Tehcirin can güvenliği sağlana rak uygulanabileceği yanılgısı içinde 28 Temmuz ve 4 Ağustos 1915 tarihlerinde iki kafileyi daha yola çıkarırlar. Ancak Sivas'a
ya da Kayseri'ye kadar sağlayabildikleri bu "güvenlik" dahi hü
kümetin şimşeklerini üzerlerine
çeker. 5 Ağustos'ta Cemal Bey
görevden alınır, yerine Boğazlıyan Kaymakamı Kemal vekale ten atanır. Kemal
göreve getirildikten sonra Yozgat'ta yaşanan
vahşeti Salim Bey şu sözlerle anlatır: "Bu
suretle ittihat ve Te-
22
Yozgat Ennrni Tehciri
Davası, op.cit. s. 252.
rakki Cemiyeti mensuplarıyla gayrimeşru işlerden istifade et meye teşne
bulunanlar emellerine muvaffak olarak insanlık ta rihinin kaydetmediği
türlü türlü facia ve rezalet ile engizisyon mezalimine rahmet okutacak
katliamlar ve cinayetlerle tarih-i
lslam ve Osmani lekelenmiştir. "23
Cemal Bey'in gidişiyle Salim Bey
yalnızlaştırılmış, tehcir ön cesinde Yozgat Ermenilerinin sadakatine yeminler
edenler da hi İttihat ve Terakki'nin hizmetine girerek söylem değiştirmiş
tir. O tarihten sonra sancakta yaşayan
58 bin Ermeni için Yoz gat cehenneme dönecek, Ermeni nüfusun büyük çoğunluğu
katledilecektir.24 Salim Bey'in olağanüstü detaylar içeren ifa desinden
Ermenilerin imhasının ve mülklerine el konulma sının Belediye Başkanı Ahmet'in makamında ve Muhasebeci
Vehbi'nin evinde yapılan toplantılarda planlandığını görüyo ruz. Salim Bey bu süreçte
katliamlara bizzat nezaret
eden ya da onaylamakla yetinen Yozgat ileri
gelenlerinin ve ittihat Kulü bü
mensuplarının nasıl zenginleştiklerini de ortaya koyar. Bu kişilerin yaptıkları
zulmün ve gasbın cezasız kalışını aktarır ken Salim Bey aynı zamanda hesap
vermezlik anlayışının Tür kiye'de nasıl kök saldığına ışık tutmaktadır: "(Suçlular) tekdi
re bile maruz kalmayarak olup bitene sessiz kalındığı cihetle dir ki aleni yağmagirliğe meydan açılmış ve bu suretle
bir nafa ka tedarikinden aciz
olanlar adeta ilahi bir güçle büyük servet lere sahip
olmuşlardır."
Salim Bey yaşanan
katliamları köy köy, tüm detaylarıyla, so
rumluların isimlerini vererek anlatır. jandarma erlerine,
başı bozuk Çerkeslere, kimi zaman da "balta, bıçak, orak, nacak, tırpan, sopa ve
emsali aletlerle ve bir kısm-ı cüz'isi de atlarına binerek ve kılıç, silah
vesaire ile birlikte salhaneden kan koku su almış köpekler gibi kafileleri takip eden kasabalı,
köylü bir alay cühelaya" icra
ettirilen katliamların vahşeti bazı jandarma-
23 Yozgat Mevki Kumandanı
ve Şube Reis-i esbak Salim Bey'in ifadesi,
op.cit.".
24 Yozgat sancağında 1915
öncesi Ermeni nüfusu için Le Genocide des Anneni ens, Raymond H. Kevorkian,
op. cit. s. 626. Krikor Balakyan'a sürgün yolları nın Yozgat bölümünde eşlik eden Jandarma Şükrü Çavuş'a göre -birkaç
bin kişi başka vilayetlerden gelenler
olmak üzere- Yozgat'ta 42.000 Ermeni katle
dilmiştir. Ennenilerin Golgothası, Krikor Balakyan, op.cit. s. 192.
lan isyan ettirir. Kanunsuz iş
yapmaktan korkan kimi jandar ma
erleri yazılı emir talep eder, ancak "Ermenilerin duçar ol dukları feci
akıbetle tehdit ve cebren vazifelerini yerine getir meye mecbur"
tutulurlar.
Salim Bey'in yaşananları çaresizlik içinde
izlemesi uzun sür meyecek, Necati tarafından safını seçmeye
zorlanacaktır. Neca ti -tıpkı Konya Valisi Celal Bey'i tehdit eden mebus gibi- Erme
nilerin katlini bir "milli mefkilre" olarak tanımlar ve milliyetçi
söylemler eşliğinde Salim Bey'i
korkaklıkla suçlar. Salim Bey'iiı
Necati'ye verdiği tarihi cevap Ermenileri iç düşman olarak yaf talayan
anlayışa karşı onların suçsuz Osmanlı vatandaşlan ol duklarını hatırlatan
vicdanın sesidir:
Bir gün mutasarrıflık makamına Necati Bey tarafından davet
edildiğimde söz konusu kişinin kanuna aykırı teklifini tekrar etmesi üzerine
maddi ve manevi mesuliyet kumandanlara ait olduğu müddetçe benim tarafımdan bu gibi suç fiillerinin işle nemeyeceğini ve başkalarının dahi işlemesine meydan verme
yeceğimi söyledim. Bunun üzerine fikir ve
emellerimizin mu halefetinden dolayı beraberce çalışmak mümkün olamayaca
ğından hakkımda vilayete
şikayette bulunacağını ifade etti. "Siz askerler bize cesaret vermeniz lazım gelirken cesaretimizin kı
rılmasına sebep oluyorsunuz, böyle milli bir mefkOrenin saha yı
icraya vaz'ından
doğacak mesuliyetten korkmamak icap eder ve şayet idam edilecek
olsam bile tarih beni iyi isimle kaydede cektir" diyerek
Suriye'de idam edilen
Cezzar Ahmet Paşa'yı
mi sal olarak gösterdi. Bunun üzerine cevaben Cezzar Ahmet Pa şa'nın
Suriye'de Osmanlı tebaasını değil
Suriye'yi siyaseten ve iktisaden
istila eden Fransızları imha ettirerek vatanın mühim bir parçasını devlete kazandırdığını, bu babdaki tarih bilgisinin
hatalı olduğunu, cesarette örnek olmamız bahsine gelince bu rada eli kolu
bağlı sevk edilen Ermenileri değil Çanakkale ve Kafkas hudutlarımızı tazyik eden düşmanları kalır ve mahvet mek üzere cesur olanların oraya teşrif buyurmasını ve ewel ve ahir
söylediğim veçhile mevcut teklifin
tarafımdan kabul göre meyeceğini beyan ederek yanından
ayrıldım.
Salim Bey'in bu cevabı Necati ile ipleri koparır.
Önce 7 Ağus tos 1915'te Ermenilerin sevki konusunda sorumluluğun hükü mette bulunduğu ve askeriyenin ancak talep edilirse
yardımda bulunabileceği telgrafla kendisine bildirilir. Ardından 13 Ağus tos'ta
"memuriyetine son verilerek" emekliye sevk edilir.
Salim Bey ifadesinde sadece tehcir ve katliamların
sorumlu ları ile Ermeni mülklerine el koyanları teşhir etmekle kalmaz,
tanıdığı Yozgat Ermenilerinden hayatta kalanların da isimleri ni vererek bu konuda ifadelerine
başvurulabileceğini belirtir. Yozgat tehciri yargılamaları sırasında Salim
Bey'in anlattıkları nı teyit eden ve ek bilgiler aktaran çok sayıda kişi ifade
verir. Bu tanıklardan biri tehcir sırasında
Yozgat'ta şimendifer acen te memuru olarak çalışan Bursalı bir Rum olan
Christaki An geliadis'tir. Angeliadis Cemal Bey'in Ermenileri katletmeyi red
dettiği için görevden alınışını ve "kasap kaymakam" olarak bi linen
Kemal'in yerine atanmasını anlatır. Kemal göreve geldik ten sonra kadın
ve çocukların tehcirine başlamıştır,
şehirde bir panik havası hakimdir. Bu sırada önceden tanıdığı Doktor Ke
çiyan'ın eşi Angeliadis'e kendisini kurtarması için yalvarır. An geliadis bu konuda Salim Bey'in yardımcı
olabileceğini düşüne rek onu görmeye gider. Renaissance gazetesinin aktarımına gö re Angeliadis'in davanın yedinci oturumundaki
tanıklığı Salim Bey'in sadece Necati ile değil, Kemal ile de karşı karşıya
geldi ğini yönündedir: "Salim Bey'in canı çok sıkkındı. Kaymakam25 ondan
Keller'e gönderilecek Ermenilerin ölüm emrini imzala masını istemiş. Salim Bey reddetmiş, Kemal bunun üzerine
onu astırmakla tehdit etmiş ama kumandan yine de bu katliama bu laşmayı reddetmiş. Birkaç gün sonra Necati Çorum'dan dön dü ve Salim
Bey'i görevden aldırdı. "26 Bu bilgilere ek olarak ik dam gazetesine göre Angeliadis Salim Bey'in "Ben askerim, si lahsız adam kesilmez" dediğini
aktanr.27 Angeliadis'in tanıklı-
25 "Kaymakam" diye bahsedilen kişi Cemal Bey'in yerine vekaleten Yozgat Muta sarrıfiığı'na atanan Kemal'dir.
26 Renaissance, "A la Cour Martiale", 20 Fevrier 1919. Renaissance
gazetesi Salim Bey'in adını hatalı olarak "Halim Bey" olarak verir.
27
Yozgat Ermeni Tehciri Davası, op.cit. s. 187.
ğı Salim Bey'in ifadesiyle çoğunlukla örtüşmekle birlikte
Salim Bey'in karşı karşıya geldiği ve kendisini üstü kapalı
bir şekil de "astırmakla tehdit
eden" kişinin Kemal değil Necati olma
sı yüksek ihtimaldir.
Salim Bey Yozgat tehciri davası duruşmalarına
bizzat katıl maz, mahkeme önce kendisinin getirilmesini talep etse de son ra ifadesinin Yozgat'ta zaptına karar verir.28
Yozgat Ermenilerinin tehcirine ve
katledilmelerine dair bu güne ulaşabilmiş en detaylı tanıklığı aktaran,
insanlık dışı emirlere karşı gelen, milliyetçi hamasete karşı bir devletin ken di vatandaşlarını katledemeyeceğini
hatırlatan ve zamanının ilerisinde bir öngörüyle yaşananların "insanlık
tarihinin kay detmediği bir facia" olduğunu not düşen Salim Bey'e dair
eli mizde ne yazık ki çok az bilgi mevcut.
Salim Bey'in izi Osman lı Arşivlerinden adeta
özenle temizlenmiş. Başka örneklerde
de karşılaştığımız bu durumun bilinçli bir uygulama olduğu ka
naatindeyiz. 1915'te Yozgat
Mevki Kumandanlığı ve Ahz-ı
As ker Şube Reisliğine dair -Salim
Bey'den söz edilsin ya da edil mesin- en ufak bir yazışmanın arşivlerde yer
almamasını başka bir sebeple
açıklamak güçtür.29
Salim Bey'e dair elimizdeki bilgi kırıntıları yine Yozgat tehciri davasındaki şahitliklere
dayanıyor. Mutasarrıf Cemal Bey'in ta nıklığından kendisinin Arnavut olduğunu
öğreniyoruz, ancak doğum yeri ya da ailesinin geldiği bölgeye dair bir bilgi
mev cut değil. ifadesinin alındığı yer itibariyle emekliye sevk edil dikten sonra Yozgat'ta
ikamete devam ettiğini anlıyoruz. Şahit lerden Simon'un ifadesinden
öğrendiklerimiz ise yürek burku cu cinsten: Salim Bey memuriyetine son verildikten
sonra zor günler geçirir ve davanın görüldüğü 1919 senesinde "muhtaç bir haldedir".30 Nisan 1919'da
Emniyet-i Umumiye Müdürlü ğüne ait bir yazışmada
"Sivas'a polis memuru
olarak tayinini ta-
28 Ibidem, s. 156.
29 Salim Bey'in
1915
öncesindeki kariyeri, Yozgaı'ıa ne zaman bu görevlere
tayin edildiği ya da emekliye
sevk edilişiyle ilgili bir iz de arşivlerde bulunmamak tadır.
30 Yozgat Ermeni Tehciri Davası, op.cit.
s. 189.
leh eden askeriyeden emekli" bir Mehmed Salim'den bahsedi lir,
ancak "yaşlı olmasından dolayı kabul edilemeyeceği" belir tilir.31
Burada bahsedilen kişi Binbaşı Salim Bey midir? Bunu ifade edebilecek bilgi
elimizde maalesef mevcut değil.
Salim Bey ifadesini "hakkın yerini bulması"nı
ümit ederek imzalar. Ancak Yozgat tehciri davası boyunca ve davayı izle yen
yıllarda adaletin tam anlamıyla yerini bulduğuna tanık ol mak mümkün olmaz. Kemal idam cezasına çarptırılsa da Salim Bey'in
isimlerini saydığı Yozgat Ermenilerini katleden ve mal larına el koyan
kişilerin çoğu kovuşturmaya dahi uğramaz. 15 sene kürek cezasına çarptırılan jandarma Kumandanı Tevfik'in cezasının
ise -tehcir davalarından mahküm
edilen diğer kişiler gibi- 1921'de
affı gündeme gelir.32
Salim Bey'in
Keller ve Taşpınar
katliamlarından sorumlu ol
duğunu ifade ettiği,
Yozgat tehciri mahkemesinin ise kafile me muru olduğunu tescillediği33 Jandarma çavuşu Şükrü de suç larından
dolayı adalet önünde hesap vermeyenler arasındadır. Ancak Şükrü Çavuş bilmeden Salim Bey'in anlattığı katliam
de taylarını 1916'da Krikor Balakyan'a teyit edecektir. Balakyan'a sürgün yollarında eşlik ederken -muhatabının
nasıl olsa öldü rüleceğini düşünerek- Ermenilerin katlini nasıl organize
ettik lerini tüm çıplaklığıyla anlatır. Verdiği detaylar Salim Bey'in ifadesi
ile birebir uyuşmaktadır. Yozgat civarındaki köylerden Müslümanların cihat
adına Ermenilerin imhasına iştirak etti rildiğini, köylülerin "balta,
nacak, orak, sopa ve kazma-kürek
lerle" bir vadiye doldurulan
binlerce kadın ve çocuğu katletti ğini aktarır.34 Kadınların katledilmeden
önce üç gün boyunca kıyafetlerinde ve vücutlarında altın aranması gibi Salim Bey'in
31
BOA. DH.EUM.MEM. 107/59, 29/B /1337.
32
BOA. DH.MB.HPS. 135/13, 17/R/1340.
33
Tehcir ve Taktii, Divan-ı Harbi Orfi Zabıtlan, op.cit. s. 714.
34 Ermenilerin Golgoıhası,
Krikor Balakyan, op.cit. s. 196- 197.
Balakyan Şük ıiı'nün söz
konusu vadide 6.400 kadın ve çocuğun katledildiğini söylediğini belirtir.
Ancak bu sayı başka kaynakların verdiği Yozgat'tan yola çıkanları ka dın
ve çocuk kafilelerinin kişi sayısıyla uyuşmamaktadır. Kevorkian'a göre 22
Ağustos'ta yola çıkanları
ilk kaHle yaklaşık
2.000, 27 Ağusıos'taki ikinci
kafi le ise l. 700 kişi içerir.
Le Genocide des Armtniens, Raymond
H. Kevorkian, op. cit.
s. 637.
"ahval-i gayr-ı layıka" olarak tanımladığı hususlar
da Şükrü Ça vuş'un anlatımında yer alır.
Salim Bey'in ifadesini teyit eden başka bir
tanıklık ise bek lenmedik bir
şekilde yaşananlardan yıllar sonra gün yüzüne çı kar. Memleketi Hodorçur'u
1977 yılında görmek isteyen
Raffa ele Gianighian'm yolu Yozgat'tan geçer. Yozgat çarşısında do laşırken
tesadüfen tanıştığı yaşlı bir adamın hikayesi, tıpkı Sa lim Bey'in
anlattığı gibi, Yozgat
çevresindeki köylerden sıradan
insanların nasıl bir anda caniye dönüştürüldüklerini ve bu sü reçte Kemal ile
Şükrü Çavuş'un sorumluluğunu gözler önüne serer. Yaşlı adam 1915'te 12 yaşındadır, ismi Alosyos Papaz yan'dır. "Merkezi lstanbul'da
bulunan bir bankanın" Yozgat şu be müdürünün oğludur. Alosyos Cemal
Bey'in yerine Kemal'in atanmasıyla birlikte o güne kadar evlerine gelip giden,
babası nın yakın arkadaşı olan memurların bir anda Ermenileri katle denler arasına
katılmalarına tanık olur. Bu isimlerin
başında ai le dostları Şükrü
Çavuş vardır.35 Alosyos'un babası
tutuklanır, "Kocanızın yanma Halep'e gönderileceksiniz" bahanesiyle
an nesi ve kendisi ise bir arabaya bindirilir. Bir süre gittikten son ra vardıkları
Kara Dere adeta bir mahşer yeridir. 36 Binlerce Er meni
kadın ve çocuk vadiye toplanmıştır. Ceplerinde ne var sa boşaltmaları emredilir, iki kadın
çekiştirerek Alosyos'un an nesinin üzerinde altın arar. Alosyos mutasarrıf vekili Kemal'in ve Şükrü Çavuş'un operasyona bizzat nezaret ettiklerini görür. Üç gün boyunca devam eden üst
aramasından sonra dördüncü günün şafağında etrafta
bekleyen köylüler Şükrü'nün işaretiy-
35 Gianighian Şükru'den "Emniyet
müdün:ı" olarak söz eder. Ancak "Ermenile rin şehri boşaltmasıyla görevlendirildi" ifadesinden ve bir jandarmanın Şük ni'den "Amirim" diye bahsetmesinden söz konusu kişinin jandarma çavuşu Şükni olduğu anlaşılmaktadır. Hodorçur, Vatanını Arayan Bir
Gezginin Seya hati, Raffaele
Gianighian, s. 20-25 , tletişim, 2016, lstanbul.
36
Gianighian bu yerin adını "Yara Dere" olarak
verir. Ancak kafilenin köylüler tarafından
katledilmesi için sürüldüğü bu yerin Şefaatli yakınlanndaki Kara Dere vadisi olması yüksek ihtimaldir.
Yozgatlı Ermenilerin katledildiği başka mekilnlar
da bu bölgededir. 22 Ağusıos'ıa yola
çıkanlan ilk kadın-çocuk ka filesinin
değerli eşyalan Şefaatli'ye yakın Armağan'da aranır. 27 Ağustos'taki
ikinci kafile de Şefaatli'ye 30 km uzaklıktaki Keller'de
(yer isimlerinin değiş tirilmesinden
sonraki adıyla Yenipazar'da) katledilir. Le Gtnocide des Anneni ens, Raymond H. Kevorkian, op. cit. s.
637.
le kafileye saldırır. Öldürüleceklerini anlayan Alosyos'un
anne si oğlunu kurumuş bir su
kanalının içine saklar, üstünü otlarla kapatır, orada olduğu anlaşılmasın diye kanalın
üzerine oturur. Kopan kıyametin içinde Alosyos bayılmıştır. Kendine
geldiğin de annesi öldürülmüş ve her yer ceset
doludur. Çaresizlik için deki Alosyos'u saatler sonra sağ kaldığını ümit ederek onu ara maya
gelen yaşıtı iki Türk arkadaşı kurtanr. "Boyacı'nın
oğul lan" olan çocuklar Alosyos'u evlerine götürürler. Tanıklıkta is mi
belirtilmeyen ayakkabı boyacısı Alosyos'u evlat edinir ve ona Murat adını verir. Ancak bu
kurtarmanın hesabı aylar son ra Alosyos'un yaşadığını öğrenen Şükrü tarafından
sorulacak, Boyacı'nın evi yakılarak tüm ailesiyle birlikte
hapse atılacak tır. Alosyos
kendi ailesi gibi sevdiği Boyacıları kurtarmak için Şükrü'ye babasının
kasasında duran para dolu bir çantayı verir. Şükrü'nün evi, Ermeni evlerinden çalınmış muhteşem halılar la
döşelidir. Para dolu çanta işe yarar,
Şükrü Boyacı'yı ve ailesi ni serbest bıraktırır. Ancak
Yozgat'ta ikamet etmeleri yasakla nır. Alosyos yeni ailesiyle birlikte ninesinin de yaşadığı Boğaz köy'e
yerleşir. ilerleyen yıllarda Boyacı'nın kızıyla evlenir, ha yatını Murat
ismiyle bir çiftçi olarak sürdürür.
Salim Bey "muhtaç bir halde" yaşamını devam ettirmeye
ça
lışırken karşı çıktığı "zulüm ve alçaklıklar"da
büyük payı olan Şükrü Çavuş "Yozgat'ta topraklara, evlere, dükkanlara ve
iki değirmene" sahip olmuş, "Ermeni tehciri ve katliamlarından büyük servet" edinmiştir.37 Salim Bey'in hangi tarihte
vefat et tiğine ve ailesine dair hiçbir bilgiye ulaşmak mütnkün olmadı. Umut
ettiği "hakkın yerini bulması" ise hala yerine getirilmesi gereken
bir sorumluluk olarak önümüzde duruyor.
Ankara Vilayeti'nin diğer vicdanlı isimleri
Boğazlıyan Mü�üsü Abdullahzade Mehmed
Boğazlıyan'da yaşanan katliama karşı bir ses kazanın müf
tüsü Abdullahzade Mehmed'den gelir.
Yozgat tehciri davasın-
37
Ennenilcrin Golgothası. Krikor Balakyan, op.cit. s. 196.
da okunan yazılı ifadesinde Müftü'nün isyanını dile getirdiği ni, ancak elinden başka bir şey
gelmediğini görüyoruz. Renais sance gazetesinin aktarımına göre Abdullahzade
Mehmed ya şananları "5 Haziran
1915'te Boğazlıyan Ermenilerinin tehci ri başladı," diye anlatmaya
başlar. "Erkekler tutuklanıyor ve gönderiliyorlardı, ama nereye
gönderiliyorlardı? Kimse bilmi yordu. Sonra onların
katledildiğini duyduk. Erkeklerden son ra kadınlar
ve çocuklar da sürüldü ve katledildi. Günah olan
bu suçlardan dolayı çok müteessirdim. Kemal Bey bunu görün
ce 'Müftü Efendi, neden üzgünsünüz? Siz hükümetten daha mı merhametlisiniz?' dedi.
Ben de 'Üzgün değilim ama Allah'ın ga zabından korkarım' diye cevap verdim. "38
Katliamlar karşısın da "ahali-i mahalliyenin müracaat ederek Ermenileri kurtarma ya çalıştığını, jandarmaların
emre itaat etmek mecburiyetinde kaldıklarını" da ekler.39
Müftünün bahsettiği "Ermenileri kurtarmaya çalışan" Bo
ğazlıyan ahalisinin kimlerden oluştuğuna ve Müslüman nüfu sun ne
kadarının bu yönde bir girişimde bulunduğuna dair eli mizde bir bilgi mevcut
değil. Ancak Kemal'in "Ermenileri hi maye edecek Müslümanları da
sürmekle" tehdit ettiğini Ab dullahzade Mehmed'in ifadesinden
öğreniyoruz.40 Boğazlıyan Müftüsü ayrıca Binbaşı Salim Bey'in ifadesinde
aktardığı Yoz gat çevresinden köylülerin katliama iştirak ettirilmelerini doğ
rular. Müftü'nün ifadesinde yer alan bu sözlere Kemal itiraz eder,
"köylerden toplanmış kimse
olmadığını" ileri sürer. Mah keme reisinin Kemal'e cevabı aynı zamanda
mahkeme süresin ce sanık avukatlarının dile getirdiği "Şahitler hep
Ermeni, Ke mal Bey'e garezleri var, anlattıkları uydurmadır" minvalindeki
iddialara karşı da bir cevap
olur: "70 yaşındaki
Müftü Efendi de mi yalan
söylüyor?"41
38
Renaissance, "A
la Cour Martiale", 20 Ft'vrier 1919.
39
Yozgat Enneni Tehciri
Davası, op.cit. s. 190.
40
Ibidern, s. 200.
41
lbidern, s. 190.
Ankara Orman Başkatibi Ali Efendi,
Polis Hüseyin Efendi ve Galebe Türkmen kadınları
Ankara'da rej
i memuru olarak çalışan Simon Arakelyan Ağustos 1915'te kendini
tehcir kafilesinde bulur.
Kırşehir, Kay seri, Pozantı ve Tarsus'a kadar uzanan tehcir yollan, öncesi ve Tarsus'tan Konya'ya
kaçışım aktardığı anılarında yaşadığı fela ketlerle birlikte bunlara sessiz kalan ve isyan
edenlerin de por tresini çizer.
Arakelyan, Bala kazasındaki Ermeni erkeklerin
tutuklanıp öldürüldüklerini ve sıranın
Ankara Ermenilerine geldiğini du yunca "ittihat ve Terakki'ye muhalif
fırkadan, şair ve ciddi bir şahıs"
olarak tanımladığı Nihad Bey'den yardım istemeye gider. Nihad Bey haline çok
üzülse de, çeşitli seçenekleri ve bunların imkansızlıklarını
sıralayarak Simon'u kurtarmak için bir ça re göremediğini ifade eder.
Nihad Bey'in yanında bulunan ve o ana kadar söze karışmayan Orman Başkatibi Ali Efendi bunun üzerine asabi bir şekilde
ayağa kalkar ve Simon'a seslenir: "Bir
karın ile bir çocuğun var imiş, bunları
al bize gel. Ben
sizi iki ay saklarım.
Kimseye de göstermem, on para da istemem." Ara kelyan -belki geçici bir
çare olduğu için, belki de Ali Efendi'nin gücünün buna yetmeyeceğini
düşündüğünden- bu önerinin üzerinde durmaz,
af dileyerek yanlarından ayrılır. Oysa arala rında geçen bu konuşmadan iki gün sonra öğreneceği gibi Ali
Efendi yaşananlara isyan etmekte ve durdurmak için bir şeyler yapmak istemektedir. Arakelyan, Ermenilerin derdest edilme sine Ali Efendi'nin nasıl karşı
çıktığını şu sözlerle anlatır:
Bu olaydan iki gün sonra Kara
Oğlan çarşısında Halim Bey'in kahvehanesinde oturduğu sırada Ermeni
Katoliklerin de top lanılmış ve küme ile hapishaneye doğru götürülmekte olduk
larını görünce galeyan-ı teesür ve rikkat ile birdenbire ayağa kalkıp birçok
İttihatçıların hazır bulundukları öyle bir umumi mahalde "Böyle bir karar veren ve
imza iJcıı vükelanın ben... " diye küfür etmiş olduğundan dolayı az
kalsın salben idam olu nacak iken birçok tarallardan Vali Aııfa vuku bulan rica ve il-
timas üzerine memuriyetten tard idilmek sureti ile
yakasını ancak kurtarmaya muvaffak olabilmiştir.42
Nihad Bey gibi kendisinden daha üst mevkilerde bulunan ki şiler korkuyla susarken açıkça isyanını dile getiren Orman Baş katibi
Ali Efendi'ye dair daha fazla bilgiye ulaşmamız ne yazık ki mümkün olmadı.
Simon Arakelyan tehcir günleri sırasında
kendisine ve aynı kaderi paylaştığı Ermenilere yardım etneye çalışan başka
kişi lerle de karşılaşır. Galebe karyesi Türkmen köyü kadınlan pa ra almadan
kafiledeki Ermenilere yiyecek
temin eder.43 Arakel yan'ın "Allah o köyün
halkından razı olsun," diye andığı Gale be günümüzde Nevşehir'e bağlı
Avanos'un Kalaba beldesidir. Tehcir sırasında karşılaştığı Karagedik Polis
memuru Hüseyin Efendi ise mecbur tutuldukları işten duyduğu vicdan azabını
ifade eder. Açıkça bir karşı çıkışa
cesaret edemese de sürgün lerin ellerinin bağını gevşetmek, onlara fesiyle su
getirmek gi bi yardımlarda bulunur. Katolik Ermenilerin katledilmeyecek
lerinin haberini alınca Arakelyan'ın anlatımıyla "Müjde, kur tuldunuz,
kesilmeyeceksiniz, korkmayınız!" diyerek "hıçkıra hıçkıra"
ağlar.44
Ancak bu isimlerin dışında ümit bağladıkları çoğu kişi
yar dım çağrılarına kulak tıkar. Bu kişiler arasında Hacı Bayram Veli ve Ankara Mevlevi
şeyhleri ile müftü ve eşraftan
kimse ler vardır:
Hayatımızdan kat'ı ümid etmiş olan bizler lslam
hemşehrile rimize müracaatla onların
himayesini davete Hacı Bayram Ve li ve
Mevlevi şeyhleri ile müfti efendiye
ve sair birçok eşraf ve
mütehaizanı memlekete istirhamnameler yazıp kadınlara tesli men gönderiyor idik. (. .. ) lslam hemşehrilerimizin bizi himaye
edeceklerini ve bu babda icab iden makamata müttefikan mü racaat edeceklerini ümit ediyor idik. (. .. ) Heyhat. .. lstirhamna meler irsal etmiş olduğumuz zevattan
ekserisi kendilerine mü-
42
Enkere Vukuau, op.cit.
s. 41-44.
43
Ibidem, s. 1 28- 1
29.
44
Ibidem, s. 94-96.
racaatta bulunan kadınlan nezdlerine bile kabule tenezzül et memiş oldukları
gibi bazıları da "hükümetin icraatına
müda
hale edemeyecekleri" cevabını
vermişler.45
Mehmed Radi Bey: Daimi muhalif
Ankara Vilayeti Encümen Azası Mehmed Radi Bey, yukarıda
bahsettiğimiz gibi, ittihat ve Terakki'nin yargılanması sırasında ifade verir. Ankara Valisi Mazhar Bey'in tavrına dair
detaylan Türkçe transkripsiyonuna ulaşabildiğimiz
onun ifadesine borç luyuz. Radi Bey
ifadesinde Ankara tehciri sırasında
kendi tutu munu da aktanr. Vali vekilliğine tayin edilen Atıf, Temmuz or
tasında Ankara'nın Ermeni ileri gelenlerini tutuklatmaya baş lar. Radi Bey
Osmanlı Bankası'nın müdürü Şnorhokyan Efen di'nin Hürriyet Oteli'nde tevkif
edildiğini haber alır. Onun ba ğışlanmasını istemek için vilayet azasından
Ahmet Müfit Efen di ile birlikte Atıfın yanına giderler. Atıf ricalarına "Amirimden emir aldım,
gidecekler, Ermeniler yaşamayacaklar," diye cevap verir.46 Ertesi gün
Şnorhokyan Efendi götürülür ve o günlerde tutuklanan l.200'e yakın Ermeni ile birlikte şehrin
dışında öl dürülür.47
Radi Bey ifadesinde tehcirin işleyişinden, soruşturma ko
misyonlarının sadece zimmete para geçirmelerle
ilgilenmesi ne kadar pek çok detaya yer verir.
Katliamlara karşı çıkışı sade ce
Şnorhokyan Efendi'yi kurtarma çabasıyla mı sınırlıdır, bile miyoruz. Ancak
hükümetin uzun zamandır muhalif olarak
de ğerlendiği bir isim olduğunu hakkındaki Osmanlı Arşivleri ka yıtlarından çıkarabiliyoruz. Çorum Mecitözü
eşrafından olan Radi Bey'in yazışmalarının -Satvet Lütfi ile münasebetleri se
bebiyle- özellikle 191 Tde izlendiğini, şüpheli
addedildiğini ve pek çok kere tutuklandığını öğrenebiliyoruz. Hatta
Çorum lu Kör Dede çetesiyle ilişkide
olduğu dahi düşünülmüş. Ancak 1918'den sonra Radi Bey'in izini kaybediyoruz. Ali Suavi adın-
45
Ibidem, s. 58-59.
46
Radi Bey'in ifadesi,
cf. supra s. 1 36 dipnot 2.
47
Le Gtnocide des Anntniens, Raymond H. Kevorkian, op.cit. s. 621.
da bir oğlu ve
"birikmiş maaşlarının verilmesi"ne karar verilen "Danılmualllimat Müdiresi Şahide Hanım" isminde bir yakını olduğundan başka hakkında bir bilgiye ulaşamadık.48
Kayserili Ömer Efendi:
�ryaşananlar o kadar korkunç ki... "
Keskinli Tateos Minassian 1915 öncesinde kumaş
ticaretiy le uğraşmaktadır. Müşterileri kumaşların parasını ürettikleri buğday ve yünle
öderler, o da bu mallan tekrar satarak geçimi ni
sağlamaya çalışır. 1895 katliamlarında 13 yaşındayken bü tün ailesini Gürün'de
kaybetmiş, Keskin'deki teyzesi ona sahip çıkmıştır. Temmuz 1915'te yaklaşan fırtınayı
sezip önce Anka ra'ya, oradan da lstanbul'a geçmeyi planlar. Ama işler umduğu gibi gitmez.
Ankara'ya ayak bastığı gün Ortodoks
Ermeniler, üç hafta sonra da
Katolik Ermeniler sürülmeye başlanır. Minassi an da kendini tehcir kafilesinde
bulur. Kayseri'den geçerken aklına orada yaşayan ve hayvan alım-satımıyla
uğraşan tanıdı ğı Ömer Efendi'ye haber uçurmak gelir. Ömer Efendi oğulları
nın yardımıyla arkadaşına Müslüman kıyafetleri giydirerek ka fileden kaçırmayı başarır. Minassian saklanmak zorundadır, bir süre Ömer Efendi'nin evinde kalır. Bu
sırada eşi ve çocukları da
Keskin'de bir eve sığınmışlardır.
Ömer Efendi inançlı
bir adamdır. Sözünü
tutan, dürüst bi
ridir. Yaşananlara isyan etmekte, inandığı dinle
bağdaştırama maktadır. "Bir gün Yozgat bölgesinde gördüğü bir manzarayı
anlattı bana," diye aktarır Minassian. "Geçtiği
vadi çıplak ka dın ve çocuk cesetleriyle doluymuş." Gördükleriyle çılgına
dö nen Ömer Efendi yakınlardaki köylülerden hesap sorar: "Siz her türlü histen ve vicdandan
yoksunsunuz. Nasıl bir vahşilik le
bu kadınlan ve küçük çocukları öldürdünüz? Dinimiz buna izin vermez. Sonra da
onları gömmeden bıraktınız. Bunlar Al lah'ın iradesine karşı şeylerdir.
Hepimizi lanetleyeceksiniz. "49
48
BOA. DH.ŞFR.
80/132, 24/Z /1335, BOA. DH.UMVM, 66/10, 25/S /1337, BOA. DH.EUM. l .Şb 10/46, 29/C /1 336.
49
Houcher - Souvenirs, Tateos Minassian, s. 83, BKF Editions, 2010,
Lyon.
1916 yılı geldiğinde Ömer Efendi Minassian'ı
Müslüman gi bi göstererek hayvan alım-satımı için yaptığı seyahatlerde ya
nında götürür. Bir gün yollan Sivas Akdağ yakınlanna düşer. Ömer Efendi
Akdağ'da gizlenen Ermeni fedailerden çekinerek oradan geçmek istemez. Minassian
onu teskin etmeye çalışır, kendisi yanındayken ona zarar vermeyeceklerini
anlatır. "Sen ne yapabilirsin
ki?" der Ömer Efendi.50 Yaşananlann korkunç luğunu ve bunun yarattığı
öfkeyi dindirmeye Minassian'ın var lığının yetmeyeceğini düşünür gibidir.
Saklanmaktan yorulan Minassian serbest dolaşabilmek için
Müslüman olur, Ahmed Hilmi adım alır.
Bu defa da askere git memek için bedel ödemesi gerekmektedir. Bu meselede de yar dımına Ömer Efendi yetişir.
Minassian ancak 1918'de lttihatçı lann düşüşüyle kimliğini saklamaktan
kurtulur. Ailesine kavu şur. 1922'ye kadar işini yeniden
kurmaya çalışır. Ama 1922 İz mir yangınından sonra Türkiye'nin Ermeniler için artık güven li olmadığına kanaat getirir. 1924'te Fransa'ya, Lyon'a yerleşir.
Ermenice yazdığı amlanm 1957'de
yayınlar.51
Tateos Minassian kendisine üç sene boyunca yardım
eden, evinde saklayan Ömer Efendi
ile haberleşmeye devam edebildi mi, uzaktan da olsa dostluklanm koruyabildiler
mi, bilemiyo ruz. Kayseri'de Ömer Efendi'ye dair bir iz bulabilmek için ça
balanmız ne yazık ki sonuç vermedi. Tateos Minassian'ın anıla rının Fransızca baskısını yayına hazırlayan
torunu jean-Jacqu es Karagueuzian
kitabın sonsözünde Ömer Efendi'ye seslenir:
Sevgülü52 Ömer Efendi,
Arkadaşın Tateos Efendi'ye yaptığın paha biçilmez jest
olma saydı bu kitap var olamazdı. İnsana saygılı gerçek
bir dindar ve Müslüman olarak bunu hayatını
tehlikeye atarak yaptın. Tanı madığım sana, olduğun yerde,
Allah'ın cennetinde, hürmetle-
50
lbidem, s. 79.
51
Çalışmanın ilk aşamasında anıların
Ermenice orijinalinden bazı bölümleri Marsilya'da Chrislian Varoujan Artin
bizim için çevirdi.
Ankara ve Keskin Er-
·
menileri'nin Golgothası, Taleos Minassian, 1957, Paris.
52
"Sevgülü"
hitabı bu şekilde melnin orjinalinde yer aldığı
için olduğu gibi bı rakmayı seçlik.
rimi sunuyor ve teşekkür ediyorum. Sen olmasaydın Tateos
büyük ihtimalle hayatta kalamazdı.
Kansı ve çocuklarının ha li o zaman ne olurdu?
Sen günümüzdeki Türk toplumunun küçük bir kısmının
esinlenmeye başladığı vicdanlı adamların bir örneğisin. Bu gün, 95 yıl sonra,
gelişmiş büyük ülkelerin yöneticileri Er menileri ve Türkleri barıştırmak
istiyor. Ama gerçek bir uzla şı olabilmesi için samimi eylemler ve merhamet
gerekli: kötü olaylan kabul etmek, özür dilemek ve mümkün olanları telafi etmek. Türk
toplumumun, entelektüel ya da değil, birkaç ile ri gelen üyesi
bu süreci başlattıysa da devlet kurumlan ve top lumun çoğunluğu ile aralarında
hala devasa bir uçurum var. Bir gün gerçek bir uzlaşıyı
mümkün kılacak bir şekilde bu ül
keyi haysiyetli bir
tavıra taşıyacak mucizevi bir Ömer
buluna cak mı dersin?53
Talas Nahiye Müdürü Faik Bey
1918 yılında ittihat
ve Terakki yöneticilerinin yargılanma sı gündeme gelince lstanbul'daki Ermeni Patrikhanesi tehcir ve katliamlarda sorumluluğu
bulunanlara dair listeler ve not lar hazırlar. O notlardan birinde Talas nahiyesi
müdürü Faik Bey'in Ermenilerin tehcir ve
katliamına karşı çıktğı için Kay
seri Vilayeti mektupçusu Sabri tarafından öldürüldüğü bilgisi ni görüyoruz. 54
Faik Bey'e dair ne Osmanlı Arşivleri'nde, ne başka bir
kay nakta bilgi yer almıyor. Ancak ismini vermeden Talas'ın mül ki amirinden bahseden iki
tanıklık mevcut. Eduardo Eurneki an'ın dedesi Pakraduni'yi, kendi ifadesiyle "Talas'ın siyasi
ya da askeri yöneticisi" kurtarmış.55
1914-1919 arasında Talas'ta bu
lunan Amerikan misyonerleri Herbert ve Genevieve
lrwin ise
53 Houcher - Souvenirs, Tateos Minassian, op.cit.
s. l 18.
54 APC/PAJ, Bureau d'inforrnation du Patriarcat, P 427, notice sur Sabri Bey, chef
du bureau de correspondance de Kayseri'den aktaran Le Genocide
des Annı'ni ens, Rayrnond H.
Kevorkian, op.cit. s. 647.
55 Eduardo Eumekian'ın mektubu,
Ağustos 2014.
nahiye müdürünün Müslümanlaştınlmış Ermenileri kastede rek "Hocalar yeni ihtidalardan çok memnun, ama bu yeni Müs lümanlar da kısa süre sonra gönderilecek," dediğini
aktarır.56
Patrikhane'nin Faik Bey'in ölümünden sorumlu tuttuğu kişi
sabık Kayseri Tahrirat Müdürü Ali Sabri ya da Ankara Vilayet Mektupçusu Sabri
olmalıdır. Faik Bey'in öldürülmesinin lstan
bul yargılamalarında dile getirildiğine ya da soruşturulduğuna dair bir ize rastlamadık. Talas'ta o dönem
bulunan misyoneler Herbert ve Genevieve lrwin ya da Clara Richmond'un anıların
da nahiye müdürünün öldürüldüğünden
söz edilmez. Eduardo Eurnekian'm dedesini kurtaran Faik Bey'in gerçekten bir
cina yete kurban gidip gitmediği konusu 100
yıl sonra dahi açıklı ğa kavuşmuş değil.
56
Annenian Sebastia/Sivas and Lesser Annenia,
Richard G. Hovannisian, s. 393, Mazda Publishers, 2004, California.
6
MAMURETÜL Azız VİLAYETİ
Tankınız ne güçlü generalim Siler süpürür bir ormanı
Yüz insanı ezer geçer Ama bir kusurcuğu var ister bir sürücü
Bombardıman uçağınız ne güçlü generalim Fırtınadan tez gider, filden zorlu
Ama bir kusurcuğu var İster bir usta
insan dediğin nice işler görür generalim Bilir uçurmasını, öldürmesini
Ama bir kusurcuğu var Bilir düşünmesini
-
BERTOLT BRECHT, Svenderborger Gedichte, 1939
Dersim Mutasarrıflığı
Seyit Ali ve diğer aşiret reisleri:
//Dersim 'e kaçan kurtulurdu"
Bölgeye hakim olan tüm
iktidarlarla kavgalı olmuş,
çevresin deki "dört dağın" uzun süre özerkliğini garanti ettiği
Dersim, Seyit Rıza'nm deyimiyle aralarındaki farkın "bir soğan zarı ka
dar" olduğu Aleviler ve Ermenilerin ortak bir kültürü paylaş tıkları ve 1915'te Ermenilerin "hür olabildikleri"
1 tek bölgey-
Cf. infra s. 200, Hovit köyü'nden
Halil'in ifadesi.
di. Hükümetin yanına çekmeyi başardığı bazı aşiret
reislerine ve Çarşancak ile Çemişgezek gibi kazalarda yaşanan tehcir ve
katliamlara rağmen, Dersim dağlan Ermeniler için önemli bir sığınak yeri
olacaktı. Bu sebeple, özellikle Mamuretül Aziz vi layetinden hayatta
kalan Ermenilerin tanıklıklarında Dersim adı kurtuluş ile eşdeğerdir. Bu
tanıklıkların çoğunda isim ve mekan belirtilmeden
Dersimli aşiret reislerine atıfta bulunulur. Nubarian Kütüphanesi'nde
bulduğumuz Erzurumlu Boghos Vartanian'ın tanıklığı isim ve ayrıntılı bilgi
içeren nadir anla tımlardan biridir.2
Vartanian'ın söz ettiği isimlerin bir kısmının
başka tanıklıklarda da yer aldığını gördük. Ancak izlerini bula bilmek hiç
kolay olmadı, bölgede yer isimlerinin değiştirilmiş, hatta bazı yerleşimlerin
haritadan silinmiş olması, aynı isim de
çok sayıda aşiret reisinin mevcut olması ek zorluklar oluş turdu. Yine de adı
geçen çoğu kişiye dair bilgilere
ulaşabildik.
Haziran 1915'te Erzurumlu
Boghos Vartanian kendini şeh rin ikinci tehcir kafilesinde bulur. Kemah
Boğazı'na gelindi ğinde kafileden erkekler çıkanlır ve önce ahırlara kapatılır.
Da ha sonra katledilmek üzere Kemah köprüsüne götürülür. Dört kişi yaralı
halde bu katliamdan hayatta kalabilecektir: Boghos Vartanian, Bedros Baghdassarian, Yervant Kloyan ve Haroutiun Mnatsaganian vurulan başka
kişilerin cansız bedenlerinin al tında kalarak öldürülmekten kurtulurlar.
Vartanian ve yanın dakiler dört günlük bir yürüyüşten sonra Dersim'e
ulaşırlar. Karşılaştıkları Dersimli
Kürtler onlara yiyecek verir ve daha gü venli gördükleri yüksek
yerlere yönlendirir:
Seyit Ali Ağa3 Kürtlerin dini
önderiydi, Rayber'di. Atıyla gel di
ve bizi bir evde buldu. "Burada kalmayın, çünkü kardeşim Memli Ağa
Ermenileri gördüğü her yerde hükumete teslim edeceğine söz verdi. Benim evime gelin. Ne
isterseniz orada
2
Boghos Vartanian'ın tanıklığına Rayrnond H. Kevorkian Le Gtnocide des Annı' niens'de yer verir. 1916'da Ermenice kaleme alınmış tanıklığın
tamamına Nu barian Kütüphanesi'nde
ulaştık. BNu/Fonds Andonian, P.J. 1/3
liasse 59, Er zerum, f68v, Temoignage de Boghos Vartanian,
donne iı Erzerum, le 5 aoiıt
1916. Ermeniceden çeviri: Krikor Tavitian.
3
Orijinal
metinde geçen isim "Ali Said Ağa" şeklindedir. "Rayber"
tanımlaması göz önüne alındığında bu ismin Ali Said değil Seyit Ali olduğunu düşünüyoruz.
yiyebilirsiniz," dedi. Teşekkür ettik, Seyit Ali Ağa'nın köyüne,
Zarug'a gittik.4 Orada ayran ve ekmek yedik ve hiç vakit kay
betmeden Kozan'a5 doğru yolumuza devam ettik. (. ..)
Daha sonra Balakan'dan6 Mıho Ağa'nın yanına gittik. Bizi iyi karşıladı. Ertesi gün bizi köyüne gönderdi. Orada Erzincan
lı iki Ermeni aileyle karşılaştık. Kevork Marian'ın kansı
yarala nmı temizledi. Bir gece onlara misafir olduk. Bizim için ekmek aradılar ama ancak
arpa bulabildiler. Onunla
ekmek yaptılar.
Ertesi gün Budikan'a geçtik. Arkadaşım Bedros'a yeni bir
şapka verdiler. Badig7 köyüne gittik.
Orada Paşa'nın evin
de kaldık. lki gün sonra da Bahe Ağa'nın çadırlanna
geçtik. Orada bir doktorla
karşılaştık, yaralanmıza baktı. Doktor ma alesef bizi yanına alacak yeri olmadığını söyledi. Oradan baş ka
bir köyün çadırlarına geçtik ve Erzincanlı iki Ermeni bi zi memnuniyetle kabul etti. Onlarla
bir gece kaldık. 20 Ağus tos'ta başka çadırlara doğru yola çıktık ve Papaz
Arsen Arşagu ni ile karşılaştık. (. .. )
Veratz köyünde8 Ali Ağa'nın köyünün çadırlarına geçtik.
Bize tereyağlı ekmek verdi. "Burada kalamazsınız,
ekmeğimiz yok. Aşkirek'e,9 Balyan aşiretinin topraklanna gidin," dedi.
(. .. ) Sonunda
Seyit Ali Ağa'nın köyüne gittik ve orada on
ay dan fazla kaldık. Orada
Erzincanlı Ermenilerden Parseg ve ai lesi ve başka pek çok yerden insanlar
vardı. Ruslar Erzincan'a girince vakit kaybetmeden Ruslara teslim olduk. Bize
Garin'e (Erzurum) gidebilmemiz için bir geçiş belgesi verdiler. Gitti ğimizde
arkadaşlanmızın evleri yıkılmıştı.
4
Zarug (Zaruge, günümüzdeki ismi Ovacık ilçesi Yakatarla
köyü) Keçe! ve Bal aşiretlerinin yerleşim bölgesidir.
5
Bahsedilen "Kozan" Yılan Dağı'nın eteklerindeki Aliboğazı ve Çemişgezek'i kapsayan Koçan aşiretinin hakimiyet
bölgesidir.
6
Bal aşireti.
7
Budikan ve Badig (Bodig) bugün Ovacık ilçesindeki Çambulak
köyünün mez ralandır. Keçe! ve Bal
aşiretleri yerleşimidir.
8
Veratz/Meraş (günümüzdeki ismi Ovacık ilçesi Eğimli köyü),
Keçe! aşireti yerleşimidir.
9
Aşkirek (günümüzdeki ismi Pülümür ilçesi Kocatepe köyü) Bal aşiretinin yer leşim bölgesidir.
Boghos Vartanian'ın tanıklığında Ovacık ve
Pülümür'ün Za rug (Yakalarla), Badig (Çambulak), Veratz (Eğimli), Aşkirek
(Kocatepe) köyleri ile Kozan bölgesinde yaşayan Bal, Keçel ve Koçan
aşiretlerinin soykırım sırasında Dersim'e ulaşabilen Er meniler için bir sığınak olduklarını görüyoruz. Binlerce
kişinin bölgeye gelişinin yol açtığı, Vartanian'ın tanıklığında izlerini
gördüğümüz kıtlık dahi bu aşiretlerin tavnm değiştirmez, elle rindeki az sayıda yiyeceği
Ermenilerle paylaşmaya devam eder
ler. Vartanian'ın karşılaştığı ve yukarıda hikayesini gördüğü müz Papaz Arsen
Arşaguni Dersim'de kalışını "Orada Kürtler den çok hürmet gördüm,"
diye anlatacaktır.10
Vartanian ve arkadaşlarının kardeşi Memli
Ağa'nın eline dü şüp hükümete teslim edilmelerinden endişe eden ve onları on
ay boyunca köyünde saklayan Seyit Ali Ağa "Rayber"dir. Ale vi inancında "yol gösteren" anlamını taşıyan
bu unvandan Se yit Ali'nin dini önder olduğunu anlıyoruz. Zarug'da ikametin
den ise bu köyde yerleşik Bal aşiretinin Seyit Kemaller kolun dan geldiği
sonucuna vanyoruz.11 Badig köyünde sözü edilen Paşa yine Bal aşiretinden Paşa Timur, Bahe Ağa ise Budikan'a
hakim Keçel aşiretinden Bake Ağa olmalıdır.
Ermenileri koruyan Bal ve Keçel aşiretleri Kalan aşiret
gru buna mensup, aynı soydan geldikleri ifade edilen, akraba aşi retlerdir.
Aynı şekilde Koçan aşireti de Kalan grubuyla akraba kabul ediliyor. Boghos
Vartanian ve arkadaşlarının belki gü venlik, belki de yiyecek sıkıntısı sebebiyle bir
köyden diğeri ne aylar boyunca süren yer değiştirmelerinin hep Bal-Keçel
Koçan üçgeninde kalması bu yüzden şaşırtıcı değil. Bal-Keçel mensuplarının
herhangi bir sıkıntıda ya da anlaşmazlıkta Ko çan bölgesine sığınma alışkanlıklarının yakın zamana kadar de vam ettiği biliniyor. 12
10 er. infra s. 199.
11 Zarug, Badig, Veratz
ve Aşkirek köyleri
aşiretlerine dair Sulıanbaba Köyle ri Demeği'nden
lbrahim Karakaya ile görüşme. Kasım 20 14, lstanbul.
Dersim Raporu, s. 11 2- 11 3, 118, iletişim Yayınları, 201 1, lstanbul. Dersim Raporları, Faik
Bulut, s. 140-142, Evrensel Basım
Yayın, 2005 , lstanbul. Aşiretler Raporu,
s. 289, 295, 296, Kolektif, Kaynak Yayınlan, 20 14, lstanbul.
12 lbrahim Karakaya ile görüşme, op.ciı.
1
926 yılında Mustafa Kemal'le görüşmek üzere Ankara'ya giden Dersim
aşiret reislerinin arasında yer alan Kangozade Mehmet Ali Aga (ilk sırada, soldan üçüncü).
Vartanian ve arkadaşları gibi çok sayıda
Enneni'nin korun duğu, Sultan Baba gibi önemli inanç merkezlerinin yer aldığı,
Şıh Hasan ve Seydanlıların seceresinin saklandığı, Alevi inan cında ziyaretler
diyarı kabul edilen bu bölgenin yerleşim mer kezlerinin yerinde bugün yeller
esiyor. Zarug, Badig ve Veratz köyleri önce
1937-38 Dersim katliamında yıkılmış ve 10 yıl bo yunca "yasak mıntıka" ilan
edilmiş. Bu bölgelerin nüfusunun çok büyük bir kısmı 1937-38'i yaşayanların "üzerimize ateş ya ğıyordu," diye anlattıkları katliama kurban gitmiş,
hayatta ka labilenler sürülmüş. Evlerine dönebilenlerin tekrar hayat ver diği
köyler ikinci bir defa 90'lı yıllarda süren savaşta devlet ta rafından yakılmış, yerleşim tekrar yasaklanmış.13 Bugün taş üs tünde
taşın kalmadığı, ağaçların dahi kuruduğu hayalet bir böl ge
"yasak mıntıka". Yerleşim yasağı son iki yıldır kalkmış gibi
görünse de bu köylere yeniden yerleşmek isteyenlerin işi hiç kolay değil.
13
"Paga Khalik: bir Dersim yaşar Dersim
içinde", lbrahim Karakaya,
Çıla gaze tesi, Temmuz 2014.
1 67
idare lbrahim Ağa:
"Devletin çeşmesinden su içmem"
Boghos Vartanian'ın tanıklığında sığındıkları
yerler arasında bahsettiği Çemişgezek'in Kozan
bölgesinde 1915'te Koçan
aşi reti reisi idare
lbrahim Ağa hakimdir. Kazım Karabekir 1918 yılında
yazdığı Dersim aşiretlerine dair raporda devletin ldare lbrahim Ağa'ya olumsuz
bakışının Ermenileri korumasından ileri geldiğini gözler önüne serer. ldare
Ağa'dan raporda "Er menileri ve her vakit şakileri muhafaza etmiş, bugün
Nalbant NasOhi namındaki casus olduğu sanılan bir Ermeni'yi dahi hi maye etmiştir. Hükümete bağlılığı ve sadakati daima sözde kal mıştır.
Acımaksızın katli farz olan Batı
Dersim'in en şerir ve en şahsiyetsiz
bir şakisidir," diye bahsedilir. 14
Karabekir'in bu öfkesinde ldare lbrahim Ağa ve Koçan
aşire tinin diğer ileri gelenlerinin Dersim'in 1915'te
devlet otoritesi ne boyun
eğmemesinde oynadıkları kritik rolün etkisi vardır. 1870'lerden itibaren
Osmanlı'nın Dersim üzerinde kurmaya ça lıştığı hakimiyete en
yüksek sesle itiraz edenlerden biri Koçan aşiretidir. Devletin askere alma,
vergi toplama, yol ve kışla ya pımı
gibi girişimlerini bağımsızlıklarına bir müdahale olarak görerek karşı
çıkarlar. 1892'den itibaren
Koçanlar başta olmak üzere pek çok aşireti hedef alan bir dizi askeri
harekat düzenle nir. 1907'de Neşet Paşa'nın kumandanlığındaki
kuvvetler Ko çan, Semkan, Resikan, Karabal
ve Ferhatanları kuşatır ve aşiret mensuplarını Ali Boğazı ve Tağar
suyu yakınlarındaki mağara lara sığınmaya mecbur eder. 15
Neşet Paşa'nın hedefinde öncelikle devlete kök söktüren
lda re İbrahim Ağa vardır. Semkanlardan Süleyman Ağa'yı ldare lbrahim'i teslim
olmaya ikna etmek için gönderir. ldare lbra him "Ben teslim olmadıkça
fakir fukara beni yalnız bırakmaz, benim yüzümden kış aylarında bu dağlarda telef olur," diye-
14 Dersim Raporları, Faik
Bulut , op.cit., s. 215 -216. Kazım Karabekir idare Aga'nın
para alarak Ermenileri Erzincan'a kaçırdıgını iddia eder. Hayatta
ka lan Ermenilerin tanıklıklannda para alarak kurtaran
çeşitli kişilerden bahse dilse de idare Aga'ya dair
bu yönde bir ifade bulunmamaktadır.
15 Ibidem, s. 1 64.
rek teslim olmayı
kabul eder.16 Onunla
birlikte başka aşiretler den 32 ağa daha tevkif edilir ve 1908'de Diyarbekir cezaevine
konulur. idare İbrahim direnişini cezaevinde de sürdürür. Ka dı'nın
otoritesini tanımayı ve ifade vermeyi reddeder. Aradan altı ay geçer, idare
lbrahim ifade vermediği için diğer ağaların da
mahkemesi görülemez. Sonunda, diğerlerinin ısrarları sonu cunda
Kadı'nın adaletine teslim olmayı kabul eder. Mahkeme de diğer ağalar salıverilirken, idare İbrahim ve yeğeni
Veli 101 sene hapse mahkum
olur.
1915'te Ermeni ileri gelenlerinin, 1980'lerde ise Kürtlerin iş kenceden geçirilip öldürüleceği
Diyarbekir zindanının koşul ları ağırdır: ldare lbrahim'in ayaklarına 30 kilo ağırlığında zin
cirler
bağlanır. Yeğeni Veli hapishanede hastalanır, orada vefat edecektir. Bu
koşullarda yedi sene hapis yattıktan sonra bir gün kaçma fırsatı bel�rir. Mahkümlardan biri Diyarbekirli bir yüz
başıdır. Dışarıda kendisine kaçış için
yardımcı olacak adamları
vardır. Nöbetçilerin silahlarını alarak surlardan atlamayı plan larlar, yüzbaşının adamları zarar görmemeleri için atlayacakları
zemine kül dökecektir. Üç mahkumla
birlikte Diyarbekir surla rının Hevsel bahçelerine bakan cephesinden, 15 metre yüksek likten atlarlar. Diğer üç mahkum
nöbetçiler tarafından vuru lur. ldare lbrahim ve Diyarbekirli yüzbaşı kaçmayı
başarır, an cak birbirlerini kaybederler. idare
lbrahim Ağa iki gün boyun ca Hevsel bahçelerinde saklanır. Ergani tarafına
doğru yola çı kar, açlıktan baygın düşmüşken bir köylünün yardımıyla haya ta
döner. Palu üzerinden Mazgirt'e, oradan da haber
gönderdi
ği aşiretinden
1.000 silahlı adamın eşliğinde Koçan aşiretinin merkezi Amutka'ya varır. 17
16
Daglann Kayıp
Anahtan, Dersim 1 938 anlatılan, Cemal Taş, s. 18- 19, iletişim
Yayınlan, 2010,
İstanbul.
17 idare lbrahim Ağa'nın torunlanndan H. ve Y. ile
görüşme, Ağustos 2015, Der sim. Bazı aile üyelerinin isim vermekteki tereddütlerinden ötürü görüştüğü müz kişilerden sadece Hasan Güngör'ün
adını çalışmada zikredebildik. Araş tırmacı Cemal Taş'ın da belirttiği gibi tanıklıklan yüzünden
çocuklannın za rar görmesinden duyduklan endişe "1938
yılında Dersim'de yaşanan
katliam ve zulmün
boyutlannın vardığı nokta
hakkında ipuçlan vermektedir". Dağla nn Kayıp Anahtan,
op.cit. s. 15. Cumhuriyet
döneminde yer isimlerinin değiş tirilmesinden
soma Amutka "Yenibaş" ismini almıştır.
ldare lbrahim'in Diyarbekir cezaevinden hangi tarihte kaç tığına dair Osmanlı arşivlerinde bir kayıt
bulunmuyor. Ancak soykırımdan hayatta kalanların tanıklıkları göz önüne alın dığında Amutka'ya
gelişi Çemişgezek'te Ermeni ileri gelenle rinin tutuklanmasının ve ardından
tehcirin başladığı Mayıs Haziran 1915 tarihinden
önce olmalıdır. Bu tarihlerde Kor muşka köyünde
18 Dersim'in 191 5'teki tavrını
belirleyecek kritik bir toplantı yapılır. ldari ve askeri
yetkililer birkaç ba şarısız denemeden sonra ldare lbrahim Ağa'nın peşini
bırak mıştır. Devlet için zaman aşiretlerle kavga değil, onları
ken di yanına çekme zamanıdır. Dersim mutasarrıfı ldare lbra
him'e bir mektup göndererek aşiretlerin hakimiyet bölgele rindeki
Ermenileri teslim etmelerini ister. ldare lbrahim Ağa bunun üzerine Hadişar'dan Küçük Ağa,
Kalecik'ten Seyithan Ağa,19 Kangırozlu Seyit ve Cafer
Ağalar,20 Ağzunik'ten Mah
mut Ağa,21 Puko ve Mılla Dayı'yı bu konud� nasıl bir yol iz
leyeceklerini
kararlaştırmak üzere Koçan aşiretinden Beko Ağa'nın Kormuşka'daki evine çağırır. Bu toplantıya
tanıklık eden ve okuma-yazma bildiği için katiplik görevini üstlenen Nışan
Akkaşyan aşiret reislerinin mutasarrıfa cevabını şu şe kilde aktarır:
Saygıdeğer Efendi,
Yüce makamınızın bildirimini okuyarak öğrenmiş olduk ki,
bizden içimizde bulunan Ermenilerin bütünüyle teslim edil mesini istiyorsunuz.
Yüce makamınızın emri başımızın üstü ne. Fakat yüce makamınıza malum olsun ki,
bizim içimizde maalesef iki ihtiyar dışında Ermeni yoktur. Biri nalbant, öte ki semerci olarak bize çok gerekli olduklarından onlan
sakla maktayız. Eğer duysak ki dünya üzerinde başka hiç Ermeni
18 Günümüzde Hozat'ın Karaçavuş
köyü, Esenevler mezrasıdır.
19 Hadişar günümüzde Hozat'ın Kalecik köyünün bir mezrasıdır. Hadişarlı
Kü çük Ağa ve Kalecikli Seyithan Ağa
Ferhatan aşireti ileri gelenleridir.
20
Koçan aşireti ileri gelenleridir.
21
Karabal aşireti
ileri gelenidir. Ağzunik
yer isimlerinin değiştirilmesinden son ra Hozat'ın
Akpınar köyü ismini almıştır. Mehmet
Ali Kangoıan'a göre bu top lantıya
Mahmut Ağa değil, Kangozade Mehmet
Ali Ağa katılmıştır. Mehmet Ali Kangoıan ile görüşme, Temmuz 2015, lstanbul.
kalmamış, onları da
biz öldürür ve bitiririz.
Sadık kullarınız. (lrnzalar).22
Ancak mutasamf
bu cevapla yetinmez, bir hafta sonra ldare lbrahim Ağa'ya bu defa sert ifadeler içeren bir
mektup gönde rir. Ağalar tekrar Beko
Ağa'nın Kormuşka'daki evinde toplanır lar. Tartışmalar yaşanır, kimisi devleti
karşılarına almamaları gerektiğini savunur. Ancak ldare lbrahim Ağa tavrını sürdürme niyetindedir. Yine de, ihtiyatlı
davranarak, belki de aşiretine yönelik yeni bir harekata bahane sunmamak için, bir-iki
ihtiya rı teslim edip "Elimizdeki Ermeniler bunlardan ibaret," deme yi önerir. Toplantıya ev sahipliği yapan Beko Ağa o
sırada söz alır ve hem ldare lbrahim'i, hem de diğerlerini derinden etkile yecek bir konuşma yapar: "Benim yanımda erkek
ve kadın top lam 24 Ermeni var.
Ben onların saçının bir telini dahi
teslim et mem. ldare lbrahim Ağa, sen ki Türk hükümeti
tarafından hap sedilmiş ve
Diyarbekir zindanından kaçmış adamsın.
Hükümet seni ele geçirse bedeninden geriye bırakacağı en büyük parça
kulağın olur. Ben ise sık sık hükümet kapılarındayım. Ben ki korkmuyorum, sen
neden korkarsın?" Bu sözlerin üzerine Be ko Ağa'nın kardeşi Mehmet
Dersim'de yaygın bir ritüele uygun olarak -tanıklıkta Hızır'ın olduğu
belirtilen, kimi bölgelerde
ise Pir Sultan Abdal'ın olduğuna inanılan- kutsal bir değneği öpe
rek tüm ağaların Ermenileri teslim etmemeye yemin etmelerini ister. 23 Dersim aşiret reisleri böylece Hızır adına yemin ederek
22
Tchemeshgadzag
ycv ir Kiugheruh (Çemişgezek ve
Köyleri), Hampartsoum Kasparian, s. 449-451, 1969,
Boston'dan aktaran
Hovsep Hayreni, 1915 Bağla mında Kürt-Ennrni Tarih Muhasebesi ve Güncel
Tartışmalar, s. 26-27, Belge Ya yınlan, 2015,
lstanbul. Kasparian ve ondan aktaran Hayreni Ermenilerin tes lim edilmesini talep eden mektubu "Hozat mutasamfı"nın
gönderdiğini be lirtir, ancak doğru
unvan "Dersim mutasamfı" olmalıdır. Kanşıklık Hozat'ın sancak merkezi olmasından kaynaklanmış
olmalıdır.
23 Rıza Yıldınm Dersim'de Alevi ritüellerinde kutsal
kabul edilen direk ya da değneklerin
"manevi annma ve bir tür inisiyasyon sembolü" olduğunu, "ta rik, erkan, evliya gibi birçok isimlerle
anılan bu değneğin esasında Ali'nin kı lıcı
Zülnkar'ı temsil" ettiğini ve
"kişinin manevi annma için verdiği sözlerden dönecek olursa bu
tarikin kendisini Zülfikar gibi
keseceğini" sembolize ettiği ni
belirtir. "Kiştim Man, Dersim yöresi Kızılbaş Ocaklannı Hacı Bektaş Evla dına bağlama girişimleri ve sonuçlan", Rıza Yıldınm, Tunceli Üniversitesi Sos yal
Bilimler Dergisi, sayı 1, 2012.
Ermenileri korumaya söz verir. Nışan Akkaşyan'a göre
"Bu ha ber çabucak tüm Dersim'e yayılır.
Ondan sonra hiç kimse ağa ların yeminine karşı bir iş yapmaya cesaret
edemez".24
Kormuşka toplantısının ve Dersim'i Ermenilerin sığınağı
ha line getirecek yeminin hikayesi ldare lbrahim Ağa'nın günü müzde Dersim'de
yaşayan torunları Güngör ailesinde de ku şaktan kuşağa aktarılmış. Dedelerinin
bu toplantıdaki tavrını, bölgedeki Ermenilerle, özellikle de Ahtük ve Usbeg
Ermenile riyle kurduğu yakın ilişkiyi ldare lbrahim'in kardeşi Rıza ile
oğulları Cemşid ve Seyithan'dan dinlemişler. "Gujumoğlu Sü leyman adıyla
bilinen bir ağa vardı. Devlet yanlısıydı. Ermeni lere ait Sındsor köyüne
1890'larda el koymuştu. Bu gibi sebep
lerden Gujumoğlu ve ldare lbrahim Ağa anlaşmazlık içindeydi. Diyarbekir
cezaevine konulmadan önce Gujumoğlu ile yaşa dıkları bir çatışmada ldare
lbrahim Ahtüklü Ermenilerden des tek görmüştü," diye anlatıyor ldare
lbrahim'in torunu Hasan Güngör. 1915'te Ahtüklü
Ermeniler Kormuşka toplantısında yemin edenler
arasında yer alan Ferhatan aşiretinden Hadişar
lı Küçük Ağa tarafından korunurlar. Diğer köylerin tehcir edil diğini duyan Ahtüklüler her şeylerini bırakarak
Hadişar'a doğ ru kaçmaya başlarlar. Yolda civar köylerden çok sayıda Erme
ni'nin kendileriyle aynı istikamete doğru gittiğini görürler. Yo lu yarıladıkları sırada askerler üzerlerine
ateş açar. Olanları ha ber alan Küçük Ağa onları korumak
için üç oğlunu göndererek Hadişar'a ulaşmalarını sağlar. Küçük Ağa
Ahtüklüleri çevrede ki ormanlarda saklar, Çemişgezek'ten gelen ve Ermenileri
tes lim etmesini isteyen binbaşıyı Hadişar'da sadece birkaç ihtiya rın
kaldığına inandırır. Ahtüklüler daha sonra Rus ordusunun Erzincan'a girişine
kadar Koçan aşireti ağalarının yanında ka lırlar.25 Ahtüklülere dair
tanıklıkta hangi Koçan ileri geleninin onları Ruslar gelene kadar koruduğuna
dair bir bilgi yer almı yor. Ancak döneme dair diğer anlatılardan yola çıkarak bu kişi-
24
1 915 Bağlamında Kürt-Ermeni Tarih Muhasebesi ve
Güncel Tartışmalar, op.cit.
s. 27. Akkaşyan'ın bu ifadesine karşın Diyap
Ağa gibi Kormuşka yeminine ri ayet
etmeyen ve Ermenileri devlete teslim
eden aşiret reisleri olacaktır.
25 Yukarı Fırat
Ermenileri, 1 915 ve Dersim, Hovsep Hayreni, s. 509-510,
Belge Ya yınlan, 2015,
lstanbul.
lerin ldare İbrahim ve oğullan ile Koçan aşiretinden Beko
Ağa olması ihtimal dahilindedir.
"1915'te Uspeg Ermenilerinin papazı ldare lbrahim Ağa'yı
görmeye geliyor. Ondan medet umuyor, 'Kurtarırsan bizi sen kurtanrsın' diyor.
ldare lbrahim 150 silahlı adamıyla gelip on ları Amutka'ya getiriyor. Daha
sonra Erzincan'a giren Rus or dusunda Dikran
Paşa isminde bir komutana ulaşmalarını sağlı yor. Uspegli Ermeniler
yardımları için 500 altın vermek
istiyor lar. ldare lbrahim Ağa reddediyor. Israr ediyorlar, Torunlanna nasip
olsun' diyerek 100 altın veriyorlar. Bu altınlardan bazıla nnı ailenin gelinlerine hediye ettikleri için görme imkanımız ol du," diye anlatıyor Hasan Güngör. Aile içinde aktanlmış bu öy küde geçen yerleşim yeri Uspeg/Uşpak ya da Üç Bey
olarak ad landırılan Çemişgezek'in bir mahallesidir. Uspeg Ermenileri 1895 katliamlan
sırasında kirveleri olan Semkan ileri geleni Sü leyman Ağa tarafından korunmuşlardı.26 Süleyman Ağa ve Sem
kan aşireti Koçanlarla akrabaydı. 27 1895'te Uspeg köylülerinin tamamını kurtarabilen Semkanlar ve Koçanlann 1915'te ise bu nu ancak kısmen başarabildiklerini görüyoruz. 1915 Mayıs'ın da Çemişgezek
Ermeni ileri gelenlerinin
tutuklanmasıyla birlik te Uspegli
öğretmen, din adamı ve kanaat
önderleri hapse atılır. Aralanndan bir kısmı rüşvetle, kimileri de silahlannı
teslim etti ği için serbest bırakılır. Ancak diğerleri Harput'a
doğru yola çı karılır ve Fırat kenannda katledilir. Haziran ayında
mahallenin erkekleri tutuklanır, Temmuz'da ise
kadın ve çocukların tehciri
başlar. ldare lbrahim Ağa'dan yardım isteyenler bu süreçte ka çarak dağlarda saklanabilen az sayıda Uspegli
olmalıdır. Ham partsoum Kasparian'a göre Uspeg'den Pilibos Pağikyan, Canik ve
Ardaş Sarıkeşişyan ile Hagop Hagopyan Koçanların yardı mıyla Rus ordusunun
kontrolündeki Erzincan'a ulaşırlar.28
1915 öncesinde Surp Toros kilisesi ve Nersesyan okulunun
bulunduğu , çoğunlukla Ermenilerin yaşadığı dönemin
Uspeg
26
Ibidem, s. 209-211.
27
Dağlann Kayıp Anahtan, op.cit.
s. 17.
28
Le Genocide
des Anntniens, op. cit. s. 517-518. Yukarı Fırat Ermenileri, 1915 ve Dersim, Hovsep Hayreni,
op.cit. s. 605.
mahallesinden günümüze kalan sadece Üç Bey olarak Türkçe
leştirilen adı olmuş.29
Uspeglilerin ısrarı üzerine 100 altın almayı kabul etmiş olsa da,
diğer tanıklıklarda ldare lbrahim Ağa'nın Ermenileri her hangi bir karşılık
beklemeden koruduğunu görüyoruz. Hayat
ta kalan Ermenilerin anlatılan Kormuşka
yeminine uymayan ları bizzat ldare
lbrahim'in en şiddetli şekilde cezalandırdığını aktarmaktadır. Bu durumun en
çarpıcı örneklerinden biri Ka rabal aşiretinden Kemo'nun hikayesidir.
Çemişgezek kaymaka mının 50 altın vaati üzerine Kemo kendisine sığınan Hmayak
Takvoryan'ı öldürür ve başını keserek kaymakama götürür. Bu olayı duyan ldare lbrahim Ağa küplere biner, Kemo'nun peşi
ne düşer. Tarlasını sularken bulduğu Kemo'ya silahını çeker, "Kürdün adını
rezil ettin," diyerek onu öldürür.30
ldare lbrahim l 924'teki vefatına kadar devlet güçlerinin da hi çekindiği, yanındaki Ermenilere
kimsenin dokunmaya cesa ret edemediği bir aşiret reisi
olarak yaşamını sürdürür. 1917 yı lında
yakın dostu Boğos Mengişyan köy baskınlarına katıldığı suçlamasıyla
Çemişgezek'te yakalandığı zaman silahlı adamla rıyla hükümet konağını basar ve Boğos serbest bırakılmazsa bi nayı
ateşe vereceğini söyler. Çemişgezek kaymakamı ldare'yi karşısına almayı göze
alamaz ve Boğos'u bırakır. 31
1920 yılında
Mustafa Kemal aralarında ldare lbrahim Ağa'nın
da bulunduğu bazı Dersim aşiret reislerine olası bir isyanın önüne geçmek ve
onları kendi yanına çekmek üzere milletve killiği teklifinde bulunur. ldare
lbrahim'in bu teklifi "Otuz yıl Osmanlı'ya direndim, yedi yıl hapis
yattım. Ben Osmanlı'nın çeşmesinden su
içmem," diyerek reddettiği
anlatılır. ldare lbra him'in
torunları dedelerinin vekillik teklifi gelince Kürtler için hak taleplerinde
bulunduğunu, Dersim için özerk eyalet iste diğini, bu şartların kabul edilmemesi
üzerine vekilliği reddet-
29
1915 ôncesinde Osmanlı
imparatorluğunda Ermcniln, Raymond H. Kevorkian, Paul B. Paboudjian, s. 390, Aras Yayıncılık, 2012, lsıanhul. Palu-Harput 1878, il. Cilt Raporlar, Arsen Yarman, s. 461, Belge Yayınlan, Nisan 2015, lstanbul.
Üç Bey mevkii günümüzde Çemişgezek'in Tepebaşı mahallesinde yer almaktadır.
30
Yuhan Fırat Ennenileri, 1915 ve Dersim, Hovsep
llaymıı, op.cit. s. 597-598.
31 Ibidem.
tiğini aktanyorlar.32 ldare lbrahim'in vekillik teklifi
sürecinde Mustafa Kemal'le aracılar vasıtasıyla yaptığı görüşmelerin içe
riğine dair bir belge elimizde mevcut değil. Ancak Kürdistan ve Dersim için
taleplerde bulunmuş olması, bu yöndeki baş ka girişimleri
düşünüldüğünde, yüksek bir ihtimal olarak gö rünmektedir. Kazım Karabekir'e
göre ldare İbrahim Ağa Erzin can'ın
Rusların kontrolüne geçtiği dönemde "Kürtlerin muh tariyeti
hakkında" Rus Çan'na telgraf çekenler
arasında yer al mıştır.33 25 Aralık 1920'de "Sevr anlaşması mucibince
Diyar bekir, Elaziz, Van ve Bitlis vilayetlerinde müstakil bir Kürdis tan
teşekkül etmesi lazım geliyor, aksi takdirde
bu hakkı silah kuvvetiyle almaya mecbur kalacağımızı beyan eyleriz"
sözleri ni içeren ve "Batı Dersim aşiret reisleri" imzalı bir
telgraf Mec lis'e gönderilir.34
İmzacıların isimleri telgrafta yer
almamakta dır. Ancak dönem ldare lbrahim'in Kazım Karabekir tarafından
"Batı Dersim aşiretlerinin reisi" olarak tanımlandığı ve telgraf
taki talepleri savunan Alişer'in Koçanlarla yakın ilişkide bulun duğu bir dönemdir.35
ldare lbrahim'in Rusların
denetimindeki bölgelere ulaşma
larını sağladığı Ermenilerle iletişimi mektuplar
aracılığıyla de vam eder. Ermenilerin yerleştikleri ülkelerden kendisine ve
ölümünün ardından oğullarına mektuplar gelir,
hatta "Ermeni lerle
mektuplaştıkları için" aile üyelerinin evleri aranır.36
32
idare lbrahim Ağa'nın torunlanndan H. ve Y. ile görüşme,
op. cit.
33
Dersim Raporlan, Faik Bulut, op.cit.,
s. 216.
34 Kürdistan tarihinde Dersim,
Nuri Dersimi, s. 1 29, Ani
Matbaası, 1952, Halep. Sevr
anlaşmasında özerk Kürdistan'ın sınırlan için sadece "Fırat'ın
doğusu" ve "Ermenistan'ın güneyi"
tanımlaması yapılmıştır. Telgrafta sözü edilen Van ve Bitlis'in ise Wilson hükümleri uyannca Ermenistan sınırlanna
dahli öngörül mektedir.
35 Koçgiri hareketi devlet güçleri tarafından bastınldıktan sonra Aliş�r bir dö nem
Koçanlann bir kolu olan Semkanlann yanında kalacaktır. Dersim Rapor ları, op.cit. s. 215. Hatıratım, Nuri Dersimi, s. 136, Dam Yayınlan, 2014, İs tanbul.
Nuri Dersimi ayrıca l 926'da Seyit Rıza'nın "Dersim'de Kürtçe okullar açma" talebinde bulunduğunu ve
"bu isteğe Batı Dersim'in kahraman Koçan
aşiretinin de ısrarla
iştirak" ettiğini aktarır.
Kürdistan tarihinde Dersim, op.cit.
s. 197. idare lbrahim Ağa l 924'te vefat
ettiğine göre belirtilen tarihte bu tale bi
Koçanlar adına dile getirenler oğulları Seyithan, Cemşid ve Lılo olmalıdır.
36 Dağların Kayıp Anahtan,
op.cit. s. 26.
idare lbrahim Ağa'nın ölümünden kısa süre sonra, 1926'da, Koçan
aşiretine yönelik bir askeri harekat
düzenlenir. Nu ri Dersimi'ye göre "Koçan
aşiretinin imhası"nı amaçlayan bu harekatın "Seyit Rıza'yı önemli bir kuvvetten mahrum edece ği" öngörülüyordu.37 Ancak üç ay süren
kuşatmada askerler Koçanların direnişini aşıp Ali Boğazı'na girmeyi başaramaz
ve Aralık 1926'da harekata son verilir. Ancak 1938'de, Dersim'in geri kalanında
olduğu gibi, Koçan direnişi de kırılacak, Ali Boğazı ve çevresi katliamlara
sahne olacaktır. Bölgede çok sa yıda
kadın ve çocuk kıtlıktan kırılır, hayatta kalabilenler sı ğındıkları mağaraların
askerler tarafından ateşe verilmesiyle katledilir. idare lbrahim'in oğulları
Seyithan, Cemşid ve Lılo
Ali Boğazı'nda aylarca direndikten sonra Kalan aşiretlerinden destek bulmak
ümidiyle Ovacık'a doğru yola çıkarlar. Ancak aylardan Şubat'tır, dondurucu bir
soğukta ve karda o mesa feyi kat
edemeyerek ve umduklarını bulamayarak Ali Boğa zı'na geri dönmek zorunda
kalırlar. Üçünün de ayakları don muştur. Girdikleri bir evde Seyithan'ın uyarılarına aldırma
yan Cemşid ve Lılo ateşin yanına oturur. Bu yüzden
Cemşid bir bacağını, Lılo ise ayaklarını kaybedecektir. Bu halde daha
fazla direnemeyecekleri için mecburen teslim olurlar. Seyit han ve Cemşid aileleriyle birlikte Bolu'nun Göynük ilçesine, Lılo ise Bursa'nın lnegöl
kazasına sürgün edilir. Dersim'deki arazilerine devlet tarafından el konulur.
Dokuz yıl sonra sür günden dönmelerine izin verildiğinde Amutka yasak mıntıka
ilan edilmiştir.
Kormuşka toplantısında konuşmasıyla tüm aşiret reisleri
ni etkileyen, bu anlamda Ermenileri koruma yemininin babası
sayılabilecek, idare lbrahim'in sağ
kolu Beko Ağa ise 1938'den çok önce vefat etmiştir. Ancak 1938 kınını onun da ailesini vu
racaktır. Tüm aile üyeleri katledilir, sadece kardeşi Mazlum o sırada Elazığ'da
olduğu için öldürülmekten kurtulur.
Amutka ve Ali Boğazı
1938'den sonra uzun süre yasak
bölge olarak kalır. ldare lbrahim'in torunları köylerine tekrar yerleşe bilirler, ancak her fırsatta Koçanların tarih boyunca devlet
oto-
37
Kürdisıan tarihinde
Dersim, op.cit. s. 197.
ritesine başkaldırmasının hesabı kendilerinden sorulur. 12 Ey
lül 1980 darbesini izleyen
günlerde Cemşid ve oğullan
gözaltı na alınır. Bir bacağı olmadığı halde 46 gün boyunca
Cemşid iş kenceye maruz kalır. "1938'de Amutka karakolunu basan sen değil
miydin diye soruyorlarmış Cemşid'e," diye aktarıyor Ha san Güngör. "Doğrudur, ama dokuz sene sürgünde
kaldık, be delini ödedik,"
demesi fayda etmez. Daha sonra 1990'lı
yıllarda Amutka tekrar boşaltılacak ve yakılacaktır.38
Saz ve keman çaldığı bilinen, lafını sakınmayan,
inandığı de ğerler uğruna devleti karşısına almaktan çekinmeyen idare lb
rahim'in bugüne ulaşabilen bir fotoğrafı
yok. Oğullan Seyithan, Cemşid ve Lılo'nun mevcut tek fotoğrafı ise l 938'de teslim ol dukları sırada askeri doktor
Cemalettin Erkan tarafından çe kilen bir resim. Amutka günümüzde halen erişime
yasak böl ge statüsünde bulunuyor. idare lbrahim Ağa'yı mezarının ba şında anmak bu sebeple, ölümünden 91 yıl sonra
dahi, müm kün değil.
Kangozade Mehmed ve Mehmed Ali Ağa: N/nsanlarımızı nasıl ölüme
götürürler?"
Dersimli aşiretler sadece kendilerine
ulaşabilenlere kalacak bir yer sağlamakla kalmazlar. Başta Mamuretül Aziz
Vilayeti olmak üzere pek çok bölgeden Ermenilerin Dersim'e kaçışla rını
organize ederler. Karabal aşireti reisi Kangozade
Mehmed Ali Ağa bu "kaçış operasyonları"nda en çok
bilinen isim hali ne gelir. Çeşitli tanıklıklarda Dersim'e ulaşımı
üstlenenlere bu iş için bir miktar para verildiği ifade edilir. Para karşılığı
kur tarma "vicdanlı davranış" tanımı içinde değerlendirilemez. An
cak Kangozade Mehmed Ali'in o dönem yürüttüğü
faaliyetlerin şaşırtıcı boyutları ve devletin ona reva gördüğü hazin son ismi ni anmayı gerektiriyor.
Soykırımdan hayatta kalan Ermenilerin tanıklıklarına göre Kangozade Mehmet Ali Ağa'nın hüküm sür düğü Hozat'ın Ağzunik39 köyünde
1915 ve sonrasında binlerce
38
idare lbrahim Ağa'nın torunlarından H. ve Y. ile görüşme,
op. cit.
39
Yer isimlerinin değiştirilmesinden sonra Akpınar adını almıştır.
insan barınacaktır. Harputlu Misak Babacanyan, Mehmed Ali
Ağa'nın 500 erkek ile 800 kadın ve çocuk sakladığını aktarır.40 Başka bir tanıklığa göre Ağzunik'te o kadar çok
Ermeni vardır ki Kürtler köyün adını
kendi aralarında "Ermenilerin Paris'i" koymuşlardır.41 Kangozade Mehmed
Ali'ye 1915'ten çok son
ra dahi Ermenilerin sığınmaya devam ettiğini Arapkirli Galust Galustyan'ın
tanıklığından anlıyoruz. Galustyan Ocak 191 Tde Ağzunik köyünde "kendisi gibi
kaçmış" 2.000 kadar Erme ni'nin kaldığını görür. 10
gün boyunca orada kalır. Sonra 54 ki
şiyle birlikte Erzincan'a doğru yola çıkar.42
Tüm bu tanıklıklarda kaçış için belirli bir miktar para
öden diğini ancak Ağzunik'te kalmaları için herhangi bir talepte bu
lunulmadığını görüyoruz.43 Bazı bölgelerden kaçışların -özel likle posta arabasında saklanma yolu seçildiyse- arabacılara ya da kimi memurlara rüşvet vererek
mümkün olabildiğini ta nıklıklardan öğrenebiliyoruz. Bu sebepler "kaçış
organizasyo nu" için istenen
parayı bir dereceye kadar
açıklayabilir. Tarih çi Raymond
Kevorkian yaşanan kıtlığı da dikkate almak gerek
tiğinin altını çiziyor: "O zamanki
Dersim, Osmanlı'nın tam ola rak kontrol edemediği bir yer. Yaklaşık 15 bin kişiyi kurtarı yorlar. Rus ordusuna
sığınmalarına yardım ediyorlar. Bir dö nem o kadar çok insan geliyor ki sorunlar başlıyor,
çünkü her kese yetecek yiyecek
yok. Bazıları Ermenilere para karşılığı yar
dım ediyor. Ama bu yüzden bölge insanını karalamamak la zım, fakir bir bölge sonuçta.
"44 Kangozade Mehmed
Ali'nin fa-
40
Kedemame, op.cil.
s. 405.
41
Ibidem, s. 421.
42
Ibidem. s. 454.
43
Galustyan tanıklığında Karabal aşiretinden lsmail
isimli birinin kendilerini ki şi
başı 4 liraya Ağzunik'e kaçırmayı kabul ettiğini aktanr. Ibidem, s. 420. Ola yın geçtiği Temmuz 1916'da bir Osmanlı lirasının değeri yaklaşık
4 dolardır. istenen paranın -o
dönemin parasıyla 16 doların-
herkesin kolayca ödeyeme yeceği bir
miktar olduğunu Harputlu Aram jamgoçyan'ın
tanıklığında görebi liyoruz. jamgoçyan hangi aşiretten olduklannı
belirtmediği Kürtlere Dersim'e kaçış
için 3 lira ödediğini anlatır ve ekler: "Paramız olsa ailece kaçıp kurtula bilirdik,
fakat olmadığından yalnız
ben kurtulabildim." Tsayn Darabelots (Acı Çekenlerin Sesi), B. Donabedian, op.cil.
s. 206.
44
"Celal Bey ve diğerleri", Raymond Kevorkian ile röportaj, Burçin Gerçek, Ra
dikal gazetesi, 26.02.2006.
aliyetlerini karşılık beklemeden yapılan kurtarmalarla
aynı ke feye koyamasak dahi kendisine bir hakkı teslim etmek gereki yor:
soykırım sırasında görülen onlarca örneğin aksine, Meh med Ali Ağa Ermenilerle
en azından dürüst bir alışveriş ger çekleştirir. Kurtarma vaadiyle ellerindeki
son kuruşa el koyup yine de tüm aileyi
katledenlere karşın, Kangozade Mehmed Ali sözünü tutarak binlerce Ermeni'nin Dersim'e ulaşmasını
ve ha yatta kalmasını sağlar.
Bu kurtarma operasyonlarının para karşılığı
yapılmış olma sına Mehmed Ali Ağa'nın torunu Mehmed Ali Kangotan ihti mal
veremiyor. "Mehmed Ali Ağa Savak
nahiyesi müdürüydü, babası Mehmed Ağa ise ayan meclisi üyesiydi. Kurtarmalar
dan para alarak zenginleşmeye ihtiyaçları yoktu," diye belirti yor.
Mehmed Ali Ağa'nın ve adamlarının zenginleşme amacıyla hareket edip etmediklerine dair
elimizde bir bilgi bulunmuyor. Ancak
sayılan binleri bulan "Ermeni kaçaklardan" Müslüman kıyafeti, gıda ve araba
temini için bir para talebinde bulunduk larını ifade etmek mümkün.45
Bu durum Aram Andonian'ın anılarında bahsettiği ve meş
hur belgelerini temin ettiği Naim
Bey'in hikayesiyle, çok fark lı
bağlam ve ilişki ağlarına
dair olsalar da, benzerlikler içeriyor.
Geçici süreyle Meskene toplama kampının müdürlüğü görevi ne getirilen Naim Bey kampta tutulan bazı Ermeni
ailelere para karşılığında "Halep'e kaçmalarını kolaylaştırmayı"
teklif eder. Ancak aileler Naim Bey'e güvenemez ve önerdiği şekilde Ha lep'e
gitmenin mümkün olup olmadığını denemesi için Aram Andonian'dan ricada
bulunurlar. Andonian sorunsuz bir şekil de Halep'e vanr, ardından Naim Bey'in tuttuğu arabacı aynı şe kilde 16 aileyi şehre ulaştırır. Hatta "Naim Bey'le anlaşıldığı gi bi her türlü gelirden yoksun Ermeni entelektüellerinden bir ve
ya ikisini de ailelerin her biriyle birlikte ücretsiz olarak araba ya
alır". Ailelerden bazıları Halep'te yakalanınca Naim Bey on ların Meskene
kampında hiç bulunmadıklarını söyleyerek kur-
45
Müslüman kıyafeti kaçış sırasında Ermenilerin tanınmamalan
için gerekiyor du. Bazı tanıklıklar
bunun için gereken parayı Harput Amerikan
Misyonu'nun karşıladığını belirtir. Kedemame, op.cit. s. 421 ve 454.
tulmalarını sağlar. Aram Andonian, Naim Bey'in bu olaydan is tifade ederek ailelere
şantaj yapabileceği halde onları hiç hu zursuz etmediğini aktarır. Daha sonra
Andonian, Naim Bey'i Muhacirin Dairesi'nde bulunan tehcir ve katliamlara dair
bel geleri kendisine satmaya ikna edecektir. Andonian'ın ve Mes kene kampında
tutulan Ermeni ailelerin Naim Bey'den
gördük leri yardımlar para karşılığında gerçekleşmiş olsa da, kendisi ne
karşı hep dürüst davrandığı için Andonian onu kötü anma yı reddeder: "Öyle kusurları vardı ki uğrunda
pek çok şeyi sata bilirdi,
ama her şeyi değil. Bu dikkate değer bir farktır. Onunla sürdürdüğümüz uzun
münasebetimiz boyunca hiç yalan söy lemediğini unutmuyorum. (... ) Kendisi hep aklımdadır ve her zaman
senelerin azaltamadığı bir sempati ile onu hatırlarım. Çünkü onunla
münasebetlerimizde hep hayatımı tehlikeye at tım ve bana hiç ihanet
etmedi."46
Naim Bey gibi, Kangozade Mehmed
Ali Ağa'nın da iyi anıl
masında kilit nokta "güvene ihanet etmemek"
olur. "Dersimli lerde yaygın olduğu üzere birlikte yaşadıkları kimseyi
inancın dan ötürü düşman görmeme ilkesiyle hareket etmişler, kendi lerini
ortak hukukun insanları olarak görmüşler," diye anlatı yor Mehmed Ali
Kangotan.
Ağzunik'e ulaşabilen Ermenilerin anlatımlarında
kendilerine yardım eden kişinin adı "Ağzunikli Mehmed Ağa" olarak geçer. Ancak bahsedilen kişi aslında Mehmed Ali Ağa'dır. Karabal aşi retinin reisi Kangozade Mehmed Ağa'nın yaşı 1915'te olduk ça ileridir, aşiretin
reisliğini fiilen oğlu Mehmed Ali Ağa dev ralmış durumdadır. Gözleri
görmeyecek kadar yaşlanmış olan Mehmed Ağa Hozat'a yakın köylerden Ermenilerin
Kayışoğlu yarmasına götürülerek katledilmelerine şahit olur, ancak
engel olamaz. "Ermeni kıyımı
sırasında Mehmed Ağa Tavuk köyü nün yaylasında kalıyor. Kayışoğlu yarmasından
uğultular gel diğini duyunca yanındakilere neler olduğunu soruyor. 'Erme
nileri toplamışlar, öldürmeye götürüyorlar' cevabını alınca 'Bi-
46
Lettrc d'Aram Andonian
a Madame Docteur Mary Terzian,Jusıicier du Genoci de Armenien, Le proces
de Tehlirian, Marcus Fisch, Ara Krikorian, s.
230-237, Editions Diasporas, 1981, Paris.
zim insanlarımızı gözümün önünde nasıl ölüme götürürler,
hiç mi utanmaları yok?' diye feryat etmiş ama engel olamamış," di ye aktarıyor
Mehmet Ali Kangotan.47
Hozat'a yakın köylerde
yaşayan Ermenileri kurtarmaya
gü cü yetmese de Kangozade
Mehmed Ali ve Karabal
aşireti Har put ve Arapkir
başta olmak üzere pek çok bölgeden
binlerce kişiyi önce Ağzunik'e, ardından da Rus ordusunun kontro lündeki
şehirlere ulaştıracaktır. Şebinkarahisar gibi uzak bir bölgeden tehcir edilip yolu Harput'tan geçen üç Ermeni gen
ci de
Ağzunik'e ulaşabilenler arasında yer alır.
Hozat'tan Çe mişgezek'e giderken bu gençlerin bulunduğu yerin yakının dan
geçen jandarmalar onların Ermeni olduklarını anlar ve tutuklayarak Çemişgezek'e
götürür. Mehmed Ali Ağa duru mu öğrenince Çemişgezek kaymakamına
onların kendi zana atkarları olduklarını söyleyerek serbest bırakılmalarını sağ lar. 48 Başka bir tanıklıkta ise Mehmet Ali
Ağa'nın Ağzunik'e ulaşabilen Ermenilerin
kayıp aile üyelerinin de izini sürdü ğünü görüyoruz. Mezre'den Haci
Garabed Der Krikoryan kar deşleri Setrak ve Yester ve iki çocuğu ile birlikte
türlü badire ler atlatarak Ağzunik'e ulaşmayı başarır. Ancak eşi ve
iki di ğer çocuğu halen kayıptır. Onları bulabilmek için Mehmet Ali Ağa'dan yardım
ister. Mehmet Ali adamlarını Mezre'ye gön derir ve Hacı Garabed'in çocukları Vartuhi ve Horen'in bir ev
de hizmetçi olarak tutulduklarını öğrenir. Anneleri ise onları koruma
sözü vererek kandıran biri tarafından öldürülmüştür. Mehmet Ali Ağa'nın adamları
bir süre sonra Horen'i
tutuldu ğu evden kurtarıp Ağzunik'e, babasının yanına getirmeyi ba şarırlar. Ancak Vartuhi'ye ulaşamazlar. Hacı Garabed pes et mez ve Ağzunikli
Kürtlerden bir kişiyi yanına alarak kızı Var tuhi'yi bizzat kendisi kurtarır.49
Asvan köyünden Zaven Gugasyan'ın tanıklığında ise Der
sim'e ulaşmaya çalışan ailelerden genellikle önce bir
erkeğin yola çıktığını, daha sonra bu
kişinin ailesini getirmek için Der-
47
Mehmet Ali Kangotan
ile görüşme, op. cit.
48
Yukarı Fıraı Ermenileri, 1915 ve Dersim, Hovsep Hayreni, op.cit.
s. 601.
49
Tsayn Darabeloıs
(Acı Çekenlerin Sesi),
B. Donabedian, op.cit. s. 62.
simlilerden yardım istediğini görüyoruz. Gugasyan'ın amca sı da bu şekilde Asvan'ın karşı
kıyısına ulaşır ve ailesini ge tirmeleri için -hangi aşiretten olduklarını
tanıklıkta belirtme diği- Kürtlerden yardım ister. Aşiretin adanılan etrafı asker ler tarafından sanldığı
için köye giremezler. Sonunda
aile tanı dık bir Kürt aracılığıyla Fırat'ın kıyısına ulaşabilir. Zorlukla su yu geçerler, ancak Gugasyan'ın annesi
yola devam edemez, da ha sonra onlara yetişeceğini
söyleyerek nehrin kenarında ka lır. Amcası nehrin karşı yakasında aileyi karşılamaya gelmiştir. Yengesinin geride kaldığını öğrenince yanına kendisine yardım eden Kürtleri alıp Asvan'a döner ama bütün köyün tehcir edil diğini görür. Kafilenin ardından
Havgaklı Ali Bey'i gönderir,
ama o da onlara yetişemez. 50
Gugasyan'ın köyü Asvan
(Aşvan/Muratçık) Murat nehri ile Karasu çayının birleşip Fırat'a kanştığı
yerdedir. 51 Tanıklıkta Asvan'ın karşı
yakası olarak tarif
edilen yer Kangozade Meh met Ali Ağa'nın Ağzunik
köyüdür. Gugasyan kaçışlarını "Kürt lerin içine, Mahmut
Ağa'nın yanına gitmek üzere yola çıktık," diye tanımlar. Bahsettiği kişinin
Kangozade Mehmet'in akraba sı Mahmut Ağa olma ihtimali yüksektir. Kafileye yetişmeye ça lışan ancak
başaramayan Havgaklı Ali Bey'in ise kim olabilece ğine dair bir bilgiye
ulaşamadık.
Birinci dönem milletvekili ve aşiret mensubu
Hasan Hay ri Bey'in Şeyh Said
ayaklanmasına destek verdiği suçlamasıyla 1925'te idam edilmesinin ardından Karabal
aşireti için zor gün
ler başlar. 1926'da Mehmed Ali Ağa'nın da aralarında bulundu ğu aşiret ileri gelenleri için
Lüleburgaz'a sürgün kararı çıkar. Elazığ Valisi Cemal Bardakçı "aşiret
reislerini devletle barıştır mak için" bir heyet oluşturur. Kangozade
Mehmed Ali Ağa'yla birlikte pek çok Dersim ileri geleni bu heyete katılarak Mustafa Kemal'le
görüşmek üzere Ankara'ya gider. Ancak Nutuk'u yaz makla meşgul olduğu
gerekçesiyle Mustafa Kemal onlarla gö rüşmez. Bu girişimden bir sonuç alınamasa da sürgün karan fi
ili olarak uygulanmaz. Ancak devletin
nezdinde Dersim "hal-
50
Tsayn Darabdots, op.cit. s. 93.
51
Köy bugün baraj gölünün altında
kalmıştır.
ledilmesi gereken" bir sorun olarak kalır. 1936'da,
tıpkı Erme ni soykırımının öncesinde olduğu
gibi, Dersimlilerden silah
lan toplanır. Mehmed Ali Ağa da
devlete yüklü miktarda silah teslim eder. Ama içi rahat değildir, Ferhatan
aşiretinden baca nağı Cemşi Ağa'ya "Bunlar bizi yok edecekler. Silah toplamala rı bu yüzdendir. Gelin
birlikte Koçanların yanına gidelim, ora da daha güvende oluruz," der. Ama
aşiretler arası rekabet ve devletle arasını hoş tuttuğu yanılgısı Cemşi Ağa'yı kibre sürük ler. "Biz asi sayılmıyoruz,
devlet bize bir şey yapmaz," diyerek Mehmed Ali Ağa'nın
önerisini geri çevirir. 1938
geldiğinde ar tık başka aşiretlerden destek aramak için çok geçtir. Mehmed Ali Ağa ve
ailesinden 25 kişinin etrafı Ağzunik'te askerler tara fından sanhr. Tavuk
köyüne yakın Çırçırık deresine götürülür ler. Mehmed Ali Ağa orada devletin
kendisine dokunmayaca ğından emin olan Cemşi Ağa'nın cansız bedenini görür. Ardın dan aile üyeleriyle
birlikte Çırçınk deresinde katledilir. Cena zeleri gömülmeden orada bırakılır.
Mehmed Ali Ağa ile birlikte
öldürülenler arasında aşiret
mektebinden mezun olup kaymakamlık yapan, ancak daha sonra
görevden alınan Yusuf Cemil Bey de vardır.52 Ölüme götürüldüklerine inanamaz,
devlet görevinde bulunmuş biri olarak ailesine zarar gelmesine engel
olabileceğini sanır, ama yanılmıştır. Ağzunikli kadınlar ve çocuklar samanlıkta
yakı larak öldürülür, ancak harekata katılan bir yüzbaşının engel olmasıyla
bir kısmı kurtulabilir. Mehmed Ali Ağa'nın eşi Ce mile Hatun askerlere rüşvet
vererek torunları ve kız çocukla rıyla birlikte Ali Boğazı'na kaçmayı başarır. Ancak en
küçük kızı Sekine orada can verir. Devlet güçleri Ali Boğazı'ndan çe
kildikten sonra Koçan aşireti mensupları yardımlarına gelir ve onları kurtarırlar. Mehmet Ali Kangotan'ın annesi Rukiye ile
babası Ali Aziz Kangotan da kurtulanlar arasındadır. Ru kiye Hanım Manavgat'a, Ali Aziz Kangotan ise Denizli'ye sür
gün edilir.
52
Mülkiye Şeref Defteri'nden Yusuf Cemil Bey'in son
görevinin Kahta kayma kamlığı
olduğunu ve l9l l'de "tenkisata tabi tutularak" emekliye
sevk edildi ğini öğreniyoruz. Yeni Mülkiye Tarihi
ve Mülkiyeliler, op.cit.
s. 756.
Kormuşka toplantısında Ermenileri korumak için
Hızır adı na yemin edenler arasında
yer alan, binlerce Ermeni'yi önce Ağzunik'e, ardından Rusların kontrolündeki
bölgelere ulaştı ran Mehmed Ali Ağa 1915'in kurbanları
gibi bir mezardan da hi yoksun
bırakılır. "Dedelerimizin naaşı gömülemeden top rağımıza karıştı. Hala
aile olarak katledildikleri yere adım ata mıyoruz. Devletin özür dilemesi
gerekiyor," diyor Mehmet Ali Kangotan.
25 Temmuz 1915'te Kalem-i
Mahsus'tan gönderilen ve "Dersim ve civarında Ermenilerden
sonra Kürtlerin de im ha edileceği yolunda şayialar
çıktığından" bahseden bir telg raf Dersimlilerin Ermenilerle aynı kaderi
paylaşacaklarını o za mandan hissettiklerini ortaya koyuyor.53
Dersim 'de diğer kurtarma öyküleri
Harputlu Misak Babacanyan tehcirin başladığı sırada 15 ki şi
ile birlikte Dersim'e kaçmayı başarır. Dersim'in dört bir ya nına dair detaylı
bilgiler içeren tanıklığından farklı aşiretlerin bölgelerini dolaştığını, ya da bu bölgelerden geçen kişilerle yo
lunun kesiştiğini ve onlardan bilgi edindiğini anlayabiliyoruz. Babacanyan
Dersim'in Bedırk olarak adlandırdığı bir bölgesin den Ermenilerin tehcir ve
katliamdan kurtulmak için Müslü manlaşmayı kabul etmiş gibi göründüğünü ve bu
sırada Kure şanlı Ali Çavuş'tan yardım istediklerini aktarır. Ali Çavuş bu nun üzerine Bedırk Ermenilerini tehdit eden "Türk
Beyleri"ne saldırır ve Bedırklıların bir kısmını kurtararak kendi köyüne
götürür. Ancak geride kalan Bedırklı Ermeniler Fırat'ın kıyı sında
katledilirler. 54
Fırat'ın kıyısında yer alan
konumu ve Kureşanlı Ali Çavuş'un 191 6'da Pertek
ve çevresine baskınlar düzenlediği göz önüne alındığında Babacanyan'ın
bahsettiği Bedırk'ın günümüzde ba raj altında kalmış olan, Pertek Kalesi'nin
eteklerinde kurulu Berdak/Eski Pertek olma ihtimali yüksektir. Ali Çavuş
Dersimli pir ve rehberlerin önemli bir kısmının mensubu olduğu, "Der-
53
BOA. DH. ŞFR. 54/128, 1 3/N/1333.
54
Kedemame, op.cit.
s. 405.
sim aşairi nezdinde itibar"55 ve "keramet"56 sahibi kabul
edi len, esasında bir seyit ailesi iken aşirete dönüşen Kureşanlann reisidir.57 Osmanlı arşivlerinden 1895'te Kızılkilise kazası ldare Meclisi azalığı,
190l'de ise nahiye müdürlüğü yaptığını öğren diğimiz58 Ali Çavuş
191 6'da Dersim'de
filizlenecek özerklik ha reketinin önde
gelen isimlerinden biri olacaktır. Kureşanların ileri gelenlerinden Aliye Gax
ve Zeynel Çavuş ile birlikte Maz girt, Pertek
ve Çarşancak'a baskınlar düzenler, Nazımiye'de yö netimi ele geçirir. Aynı sırada
Ovacık'ta özerk bir Dersim hü kümeti hayata
geçer. Ancak bu özyönetim denemesi kısa süre de bastırılacaktır. 59
Misak Babacanyan'ın tanıklığının dışında Ali Çavuş'un
Es ki Pertekli Ermenileri nasıl kurtardığına ve kaç kişiyi
ne ka dar süreyle sakladığına
dair başka bir bilgiye ulaşamadık. An cak tanıklıkta bahsedilen, Ali Çavuş'un
Ermenileri kurtarmak için götürdüğü kendi köyünün Nazımiye'nin Hoşum yerle
şiminin60 Pulo Gewr mezrası olduğunu tespit edebildik. Pu lo Gewr'de 1970'li yıllarda yaşanan bir heyelan nedeniyle
gü nümüzde kimse yaşamıyor. Ali Çavuş'un günümüzde yaşayan akrabaları Kureş
türbesinin yer aldığı Bostanlı köyünün Dewa Khuresu mezrasına yerleşmiş. 1916'da
Eski Pertek'i basarak
Er menileri koruyan Ali Çavuş ise 1938'de kendi ailesini kurtara
mayacak, hepsinin katledildiğine şahit olacaktır.61
55
Dersim Raporu, yay. haz. lzzeddin Çalışlar, s. 135, lletişim Yayınlan, 2010, ls tanbul.
56
"Pirlik ve rehberlik postunda
oturan Kureşanlara, onlardan
daha üst mürşit
lik postunda oturan ocak seyitleri ve talipleri de saygı gösterirler ve
bunu siz 'keramet sahibisiniz'
diyerek itiraf ederler", Kureyşan (Khuresu) Ocağı'nın Cem Ritüeli ve Ritüel
Musikisi, Daimi Cengiz,
Dersimnews.com
57
Mirlerin statülerine son verilmesi ile değişen dengeler ve
yaşadıkları ekono mik zorluklar
sonucunda Kureşanlar gibi seyit ailelerinin aşiretleşmesi süreci için Dinsel, Etnik ve Politik Sorunlar Bağlamında Alevi Kürtler, Erdal Gezik,
s. 68-70, 204-206, lletişim Yayınlan, 2012, lstanbul.
58
BOA. A.IMKT.MHM. 657132, 02/C /1313. BOA. DH.TMIK.M. 110/19,
05/C
/1319.
59
Kürdistan tarihinde
Dersim, op.cit. s. 11 3. Dersim Raporu, op.cit.
s. 192-198.
60
Yer isimlerinin değiştirilmesinden sonra Güzelpınar adı verilmiştir.
61
"Kürt
Aşiret Reislerine Bir Haurlatma", Munzur Çem, Medya Güneşi, s. 6, 16- 31
Aralık 1993.
Hozat'ın Derviş Cemal köyünden Lıllo yakınlarındaki Kara muk köyü62
Ermenilerinin Kayışoğlu Yarması'ndan atılarak kat
ledildiklerini çaresizlik içinde
izler. Katliamı yürütenlerin uzak
laşmasının ardından sağ kalanlara yardım
edebileceğini umarak
kayalıklardan aşağı iner. Aralarında 8 yaşında bir çocuğun da bulunduğu birkaç
kişiyi kurtararak köyüne götürür. Lıllo Der viş Cemal Ocağı'nın rayberi Seyid
Mehmed'in oğludur. Yaralı Ermenileri iyileştirir, bir süre evinde
saklar. Karamuk'tan hayat ta kalan az sayıda kişi Lıllo'nun
kurtardıkları olur.
"Bu kurtarmanın hesabını
devlet yıllar sonra babam Seyid Ahmed'den sordu," diye
anlatıyor Lıllo'nun torunu Ahmet Ye şil. l 950'li yıllarda Seyid Ahmed ve cem yaptığı
kişiler gözaltına alınır. Haklarındaki resmi suçlama tekke ve
zaviyeler kanunu na aykın hareket etmektir. Ancak sorguları sırasında karşılarına
1915'te kurtardıkları Ermeniler çıkar.
"Siz zaten geçmişte
Erme nilere yardım ve yataklık yapmışsınız, demişler babama," diye
aktarıyor Ahmet Yeşil.
Seyid Ahmed bir sene cezaevinde kalır.63 Seyit Rıza'nın yaşamı boyunca Dersimli Ermenilerle
yakın lığı, onlarla ittifak arayışları üzerine farklı kaynaklarda bilgiler
mevcut. 191 5'teki tavrına
dair bir tanıklığı Muş'ta yaptığımız bir görüşmede bulduk.
Soykırımdan hayatta kalıp Ermenis
tan'a geçebilmiş Muş, Bingöl ve Sasonluların "Seyit Rıza olma saydı
kurtulamazdık. Erzincan ve Erzurum üzerinden Ermeni leri Rusya'ya
geçiriyordu," diye anlattıklarını Armen Galust'tan öğreniyoruz. Muşlu
Galust'un büyük amcası ve onların amca ları
Dersim üzerinden Ermenistan'a geçerler. Seyit Rıza onla
rı karşılamaları için adamlarını Bingöl Solhan'a gönderir.64 Bu tavrına karşın
hükümetin Seyit Rıza'yı 1918'de yanına çekme yi başardığını ve Rus ordusu
çekilirken kendi kuvvetleriyle Er zincan ve Erzurum'da kalan Ermeni savaşçıların
üzerine yürü düğünü görüyoruz.65 Bu aşamada Erzincan
tarafında Kürtlerin
62
Yer isimlerinin değiştirilmesinden sonra Yalınkaya köyü Kır mezrası.
63
Ahmet Yeşil ile görüşme,
Ağustos 2015, Ankara.
64
Arrnen Galust ile görüşme, Ocak 2014,
Muş.
65
Hatıratım,
Nuri Dersimi, s. 57-58, Dam Yayınlan,
2014, Istanbul. Kazım Kara bekir 19 lB'deki raporunda Seyit Rıza için "Bu
adam Ruslann büyüklüğüne ka naat getirmiş ve Osmanlı Hükumeti karşıtı
bir hınzırdır," dedikten sonra ek-
can güvenliğinin tehlikede
olduğuna dair söylentilerle Deli Ha
lit tarafından kandınldığı ileri sürülür.66
Soykınmdan hayatta kalan Ermenilere ait çok
sayıda tanık lıkta isim belirtilmeden "Dersimli Kürtlerin"
yardımıyla kur tulmadan bahsedilir.67 Merho köyünden Agop Krikoryan'ın be
lirttiği gibi o dönem "Dersim'e kaçan kurtulur".68 isimsiz Der simlilerin 1915'teki vicdanlı
tavrının devlet nezdinde uyandır dığı öfke Kazım Karabekir'in şu satırlarında
görülür:
Hiçbir Türk saldırıya uğramaksınızın aşiretler arasında
gezip dolaşamadığı halde en sıradan bir Hıristiyan
aylarca aşiretler arasında dolaşır, ticaret ve
icrayı sanat eder de adı geçen ırk seç tiği din dolayısıyla hiçbir
saldırıya uğramaz. Tersine
bunlardan himaye ve muhafaza görür. Hatta tehcir sırasında Harput, Arap kir,
Eğin vesaireden birçok
Ermeni Dersim'e firar etmiş,
aşiret ler tarafından uzun sure korunduktan sonra Rusya'ya aşırılmış
ve harbin devamı
müddetince bu aşiretler Türkler aleyhine Er meni komitelerine yataklık, kılavuzluk
etmişlerdir.69
Bu öfke,
1937-38'de devletin Dersimlilere yönelteceği şidde
tin boyutlarında belirleyici rol oynayacaktır.70
Mamuretül Aziz Vilayeti'nin diğer vicdanhlan
"Bize bir baba gibi baktı ":
Kesrikli Mehmet Ağa
Akabi, Harput merkezine yakın olduğunu
tanıklığındaki ay rıntılardan çıkarabildiğimiz, ancak ismi belirtilmeyen bir Er-
ler: "Ermeniler ile muhaberesi ( ...) olmakla
beraber, Hozat'ı müdafaa ve Hü kumet
lehine hareket etmek gibi hizmetleri
de vardır." Dersim Raporları , Faik Bulut,
op.cit., s. 218.
66
Kürdistan tarihinde Dersim, op. cit. s. 118.
67
Ermenileri koruyan isimsiz Dersimlilerden birinin, Kale Şex'in hikayesi
için
d. infra s. 197.
68
Dersim
1 937-38 Sözlü Tarih Proje Raporu,
Agop Krikoryan'ın tanıklığı. Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu, 2015.
69
Dersim Raporları, faik Bulut, op.ciı.,
s. 222.
70
Dersim
katliamına katılan askerlerin "Ermeni saklamış bunlar,"
diyerek gale yana getirilmeye
çalışılmalarına dair: "Dersim araştırmacısı Cemal Taş: Der sim'deki toplu mezarları savcılara
göstermeye hazmın", T24, 28. 11 .201 1.
meni köyünde yaşamaktadır. Haziran 1915'te köylüler bölge
deki erkeklerin derdest edildiğinin haberini alırlar. Akabi'nin ailesi
"Kürtlere kaçalım"71 diye ısrar
eder, ancak diğer köylüler suçlu duruma düşeceklerini ileri sürerek kaçmayı reddeder. Bir akşam,
askerler 12 yaşından büyük erkekleri köy meydanında toplar ve meçhule doğru
götürür. Akabi, annesi ve amcasının kansı Sırma ile birlikte Çiftlik köyüne
kaçar. Dört gün sonra kadın ve çocukların da tehcir edileceği duyulur. Üç
kadın, ta nıklıkta yer aldığı şekliyle
"Gezereg'e", Mehmet Ağa'nın yanına giderler.72 Akabi'nin "Bizi şükranla
karşıladı ve hiç para isteme den yaklaşık bir yıl Türklerden
sakladı, Erzincan alınana kadar bize
baba gibi baktı. Ömrümüz boyunca bu
adama karşı borç luyuz, yaptığı iyilik unutulamaz, yoksa sağ kalamazdık,"
diye bahsettiği Mehmet Ağa'mn kaldığı "Gezereg" Harput'un artık var
olmayan Kesrik köyüdür. 1915 öncesinde
Müslüman nü fusla Ermenilerin birlikte yaşadığı Kesrik günümüzde Elazığ'ın Kızılay mahallesi haline gelmiştir.
Akabi'nin Mart 191 Tde Erzincan'dan kardeşine
yazdığı bir
mektup
Tsayn Darabelots (Acı Çekenlerin
Sesi) başlığıyla soykı rımdan hayatta
kalanların yakınlarına yazdıklarım derleyen ki tapta yer alır. "Dünyanın
kuruluşundan beri duyulmamış, ki taplarda yazılmamış korkunç darbeyi" anlatmaya çalıştığı mek tubunda, Akabi kardeşi
Dikran'dan Mehmet Ağa'yı "bulmasını ve ödüllendirmesini" ister.
Kardeşinin bu isteğini yerine geti rip getiremediğini bilemiyoruz. Ancak
Mehmet Ağa'ya dair eli mizdeki çok az bilgiyle onun izini bulmamızın imkansız
oldu ğunu düşünürken, Harput ve çevresinin tarihiyle ilgili araştır maları
bulunan Mustafa Balaban sayesinde torunu Metin Yük selay'a ulaşabildik.
Elazığ'ın "Kızılay" mahallesi
haline getirilen, ancak herke
sin Kesrik ismiyle bilmeye devam ettiği bu köyde görünürde yüz yıl
öncesine kıyasla çok az şey değişmiş gibi. Büyük bah çeli evinde bizi karşılayan
Metin Bey ailesinin
"Küplühocagil-
71
Tanıklıkta
belirtilmemiş olmakla birlikte Harput ve
çevresinde 1915'te "Kürt lere kaçmak" ile kastedilen büyük çoğunlukla Dersimli Kürtlere sığınmaktı.
72
Tsayn Darabelots, op.cit. s. 135.
ler" diye
adlandırıldığını aktarıyor. Ailenin
kurucusu "Küp lü Hoca" Yemen'den gelip Kesrik'e yerleşmiş. Mehmet Ağa ise
akrabası Küplü Hoca'nın aı:dından
Yemen'den 12-13 yaşların
da ayrılmış. Önce Aksaray'a, ardından
Kesrik'e varmış. Kısa sü re içinde köyün sayılan kişilerinden
biri haline gelmiş. Haksız lığa tahammül edemeyen,
dediği dedik bir adamdır
Mehmet Ağa. Metin Bey'in deyimiyle "haylazlık" yapan, ancak hikaye
den köylüyü haraca bağladığı anlaşılan bir ağanın oğlunu önce uyarır. "Para sıkıntın
varsa bana söyle," der, ancak ağanın oğ
lu köylüleri rahatsız etmeye devam eder. Bunun üzerine Meh met Ağa onu yakalar ve aileye
ait değirmende bulunan bir çen gele asar. "Kimse onu oradan
indirmeyecek," diye talimat verir. Köylüye zulmeden ağanın oğlu çengelden
kurtulur kurtulmaz tüm ailesiyle birlikte köyü terk eder. "Mehmet Ağa'ya yanlış yapmak mümkün değildi," diye anlatıyor Metin Bey.
Bu olay dan sonra ismi "Çengel Mehmet Ağa" olarak kalır ve
köylünün saygınlığını kazanır. "Herkesin sesinden tanıdığı, meşhur bir eşeği
vardı. Köylüler Mehmet Ağa'nın eşeği
köy kahvesinin ya kınlarında anırmaya başlayınca kendilerine çekidüzen
verirler di," diye anlatıyor Metin Bey.
Akabi, annesi ve amcasının karısı Sırma nasıl olmuştu da
Kesrik'te, Mehmet Ağa'nın yanına sığınmışlardı? Önceden
ta nışıp tanışmadıkları ve nasıl Mehmet Ağa ile karşılaştıkları ai le içinde ne yazık ki aktarılmamış. Ancak
Metin Bey büyükle rinden, tam da
tanıklıktaki gibi, üç Ermeni kadının
bir sene bo yunca Mehmet Ağa'nın evinde kaldığını dinlemiştir. "Bu üç ha nım dedeme 'Emmi' derlermiş," diye
aktarıyor Metin Bey. "Çok
fakirlermiş. Bir gün dedem çekinerek bir soru sormuş onlara. 'Yanlış anlamayın,
belki de ben sizden önce ölürüm. Ama olur da emr-i hak vuku bulursa sizi Hıristiyan mezarlığına mı, Müs
lüman mezarlığına mı gömeyim?' 'Emmi, sen bilirsin' diye ce vap vermişler. "73 Mehmet Ağa belki de
çekinerek sorduğu bu soruyla Akabi
ve ailesinin saklanmaktan kurtulmak için Müs lüman olma fikrine nasıl
bakacaklarını anlamaya çalışıyordu. "Sen bilirsin" cevabından sonra bu
konuyu bir daha açmaz. Er-
73
Metin Yükselay ile görüşme, Ağustos 2015, Kesrik.
zincan'ın Rus ordusunun kontrolüne geçmesinden sonra üç kadının bu
bölgeye gitmeye karar vermesine kadar, Akabi'nin deyimiyle, onlara bir
"baba gibi" bakar.
"Mehmet Ağa dindar
bir adamdı, ama kimseyi
dininden ötü rü ayırt etmezdi," diye anlatıyor Metin Yükselay. Dedesinin
Kesrik ve Harput Ermenileriyle yaşamı boyunca iyi ilişkileri ol duğunu aktarıyor. Mehmet Ağa'nın,
vilayetin diğer bölgelerinde olduğu gibi, Kesrik'te de
önce Ermeni erkekler ölüme götürü lür ve ardından kadınlar ile çocuklar tehcir
edilirken bu duruma engel olmaya
çalışıp çalışmadığına dair elimizde bir bilgi bulun muyor. Akabi ve ailesi kapısını
çaldığı zaman belki de elinden gelenin en iyisinin onlara evini açmak olacağını
düşünmüştü .
Mornik köyünde üzüm bağları ve bostanları olan Mehmet Ağa
hali vakti yerinde bir adamdır. Öyle ki Yemen'den uzak bir akraba
onunla bir miras konusunda görüşmeye gelince "Benim durumum iyi, hepsi senin
olsun," diyerek kendi payını ona ba ğışlar. Eşi Faika Hanım'ı çok sevdiği
aile içinde bugüne kadar aktarılmış. "Babaannem Mehmet Ağa ile evlenmeden
önce 18 yaşında iki çocukla dul kalmış," diye anlatıyor Metin Bey. Meh met Ağa onunla evlenir ve el üstünde tutar. "Faika Hanım gez meyi çok severmiş. Çevreden laf eden olduğu zaman Mehmet
Ağa 'Karışmayın' diye herkesi sustururmuş." Mehmet Ağa'nın Faika Hanım'la
dört çocuğu olur. 1954 yılında vefat
ettiğinde aile mezarlığının bulunduğu Momik köyüne defnedilir. "Aile mize
ait 20'ye yakın mezar vardı orada.
Belediye orayı dümdüz etmiş, bugün
mezarlıktan eser kalmamış durumda,"
diye belir tiyor Metin Bey.
Akabi kardeşi Dikran'a
Ağustos 191 6'da Erzincan'a ulaştıkla rını ve mektubu kaleme aldığı Mart 191 7'ye
kadar "büyük zor luklarla" yaşadıklarını belirtir. Mektubu "Sizlerden de bugü ne kadar bir haber alamadık. Özlem dolu selam ve öpücüklerle
mektubumu bitiriyorum" sözleriyle son bulur. Akabi ve ailesi nin Rusların
Erzincan'dan çekilmesinden sonra neler yaşadık larını ne yazık ki bilemiyoruz.
Mamuretül Aziz Vilayeti'nde soykırımdan hayatta kalanların
tanıklıklarında sözünü ettiği ve haklarında başka bilgi bulmak
için yeterli verinin olmadığı Harputlu Sadık, Mustafa ve Mu sa Efendiler, Goşan (Uzun Hüseyin) köyünden
isimsiz bir ihti yar, Kesrikli Babacan Paşa ve Mezreli Berber Şakir komşula rı olan ya da hiç tanımadıkları Ermenileri tehcir ve katliamlar
dan kurtarırlar.74
Malatya Belediye Reisi Azizzade Mustafa Ağa: "Böyle şeyler tarihimizde hiç olmuş mu?"
Soykırım sırasında Ermenileri kurtarmaya çalışanlar ara
sında, Konya Valisi Celal Bey ile birlikte, hikayesi en çok bili nen
isimlerden biri Malatya Belediye Başkanı Azizzade Musta fa Ağa'dır. Mustafa Ağa Ermenilerin başlarına geleni Alman din adamı ve Körler Okulu yöneticisi Hans Bauemfeind'e
anlatmak için çırpınır. Ancak Bauemfeind uzun süre ona inanmaz. Hap sedilen
Ermeni ileri gelenlerinin öldürüldüğünü, her gece giz lice cesetlerin
gömüldüğünü ya da suya atıldığını anlattığı za man Bauemfeind "Tamamen
Ermeni çevresinin etkisi altında," diye düşünerek Mustafa Ağa'nın
sözlerinin doğruluğunu sor gular. Alman din adamı öğrendiği her dehşet hikayesini
meş rulaştıracak bir "sebep" bulur: "cesetlerin ailelere teslim
edil memesi kötüdür ama yetkililer buna mecburdurlar, yoksa bu ölümleri kullanarak Ermeniler isyan çıkarabilir. Tutuklanan lar çalışmaya gönderiliyorlar. Anlatılanlar abartı,
ölümler var sa da bunda hükümetin bir suçu yok" gibi bahanelere kendi ni inandırır.
Mustafa Ağa bu sırada elinden
geldiği ölçüde katliamlara en
gel olmaya çalışmaktadır. Mezre'den tehcir edilen bir
kafile nin Malatya'ya yaklaşırken saldırılardan korunması için gönül lü
olur, ancak Malatya mutasamfı buna izin vermez. Kadınlar dan oluşan 200
kişilik bir grubu evinde saklar. Bauemfeind'e göre "Hıristiyanlara olan
sempatisi nedeniyle" "gavur" adı takı lan Mustafa
Ağa Malatya'da sürekli tehlikededir ve kendisinden nefret edilmektedir. Bauernfeind ancak yaşananların Mamure-
74 Tsayn Darabelots, op.cit.
s. 244-254, 270-273,
Humanity in the Midst of Inhu
manity, Shahkeh Yaylaian Setian,
op.cit. s. 89-89, 95-105, 168-169.
tülaziz vilayeti ile sınırlı olmadığını, tüm vilayetlerde
Ermeni lerin katledildiğini ve bunun merkezi hükümetin karan oldu ğunu
öğrendiği zaman ne kadar yanıldığını anlar. Ancak hükü metin "şeytani bir kötülükle
ve kandırmacayla" kendisini "re zilce" aldattığını ve
"ihanet" ettiğini ileri sürerek bu "aldatma caya" dünden razı oluşunu itiraf etmekten kaçınır. Hatta bu
ça lışma için ironi teşkil edecek şekilde
mevcut mutasamfı şu söz
lerle savunmaya devam eder: "Şimdiki mutasarrıf göreve başla dığı zaman her şey halefi
tarafından öyle hazırlanmıştı ki, onun akıntıya karşı yüzmesi mümkün değildi."
Bauernfeind'in sandığının aksine "akıntıya karşı
yüzenler" vardı. Mustafa Ağa onlardan biriydi. Ama mücadelesinde yal
nızdı. Avrupa ülkelerinin yaşananlara neden izin verdikleri ni anlayamıyordu. "Neden
Avrupa bu duruma müdahale et miyor? Böyle şeyler bizim ya da sizin tarihinizde hiç olmuş mu? insan kendisine soru sorduğu
zaman bütün cevaplar bu radadır," diyerek kalbini gösteriyordu. Ve
ekliyordu: "Ben, korkmuyorum. "75
Mustafa Ağa l 920'li yıllarda oğlu Ekrem tarafından öldürü
lür.76 Kimi kaynaklara göre ittihatçı çizgideki Ekrem babasını "gavurları koruduğu için" öldürmüştür.77 Ancak
Malatya'da bu konuda ulaştığımız
kişilerden bu hususu teyit edecek bir bilgi almamız mümkün olmadı.
Karaçanlı Mustafa Ağa ve Khulevank
ağaları
Kiğı Çanakçı
köyünden Mıgırdiç Boğosyan
tehcir sırasın da ailesinin
izini kaybeder. Kendisi ve "Boğos'un torunu Sogo mon" altı ay boyunca
Kara.çan köyünden Mustafa Ağa'nın evin-
75
Le ]oumal de Hans Bauemfeind, Revue
d'Histoire Armenienne Contemporai ne, Cilt II, s. 245-325,
1998, Paris. Mustafa Ağa'nın Ermenileri koruma çaba sına 1918'de kaleme
aldığı bir raporda
Pastör Count von Lüttichau da yer
ve rir. The Armenian Genocide: Evidencefrom the German Foreign Office Archives,
Wolfgang Gust, op.cil. s. 741.
76 Malatya, 1 830- 1919, Adnan
Işık, s. 471, 1998, İstanbul.
77
"Celal Bey ve diğerleri", Raymond
Kevorkian ile röportaj,
Burçin Gerçek, Ra
dikal gazetesi, op.cit.
de saklanarak
kurtulurlar. Daha sonra Kahraman Afdara'nın
yanına geçerler, 18 ay boyunca
orada kaldıktan sonra Rusların
kontrolündeki Erzurum'a ulaşırlar.78
Günümüzde Elazığ, Kara koçan ilçesine bağlı olan Karaçan köyünden Mustafa Ağa
hak kında bilgi alabilmek için Karaçan'da yaşayanlara ulaştık. Yap tığımız görüşmelerden Mustafa Ağa'nın 1915 sonrasında Ame rika'ya gittiğini öğrendik. Ancak Boğosyan'ı ve arkadaşını
sak lamasına dair bir bilgi edinmek mümkün olmadı. Boğosyan'ın "lkisinin
de büyük iyiliği oldu," diye bahsettiği kurtancılann dan Kahraman Afdara hakkında ise köyü ya da bölgesi
belirtil mediği için, ancak tahminde bulunabiliyoruz. Erzurum'a ulaş malarına
yardım etmesinden yola çıkarak Dersimli olduğunu ileri sürebileceğjmiz Kahraman
Afdara'nın Keçel aşiretinden Kahraman Ağazade Mehmet olması ihtimal
dahilindedir.
Bayburt'tan Haziran'ın ilk yarısında
tehcir edilen kafile
Er
zincan-Kemah
köprüsü-Arapkir yolunu izlerken çok sayıda çe tenin saldırısına uğrar. Kafileden
ancak 80 kadar kadın ve ço cuk Huleköy'e sığınabilir. Tanıklıkta Huleköy olarak geçen
Khulevank79 ağaları onları
Dersim'e ulaştırırlar.80 tlerleyen yıl larda Balkan ve Arnavut göçmenlerinin yerleştirildiği
Khule vank'ta bu döneme dair bilgi sahibi birine ulaşma imkanımız olmadı.
78
Tsayn Darabcloıs (Acı Çchcn/criıı Sesi), B. Donabcdian, op.cit. s. 109.
79
Yer isimlerinin değiştirilmesinden sonra Elazığ'ın Şahinkaya
köyü.
80
Mgrditch Mouradian'ın tanıklığı, Fonds Andonian, P.J. 1/3, liassc
11 , Bayburt,
fl , Bibliotheque Nubarian.
7
ERZURUM VİLAYETİ
" Yahudilerin
korkunç toplu katliamıyla birlikte bu savaşı kaybettik. Kendimizi ebediyen
lanetledik ve sonsuza kadar utançla kaplandık. Şefkat ya da merhamete hakkımız
yok, bu suçta hepimizin payı var. Şehirde dolaşmaya dahi utanı yorum."
- WILHELM HOSENFELD, Polonya'da
çok sayıda Yahudi'yi kurtaran Alman subay. Varşova Gettosu
direnişinin bastırılmasından sonra günlüğüne yazdığı satırlar, 1943 .
1915'te şiddetli katliamlara sahne olacak Erzurum Vilayeti, sı nırlı bir etkiye sahip
olsalar da, çok sayıda direnişe ev
sahipli ği yapacaktır.
Anoninı bir hikaye:
Bagh Efendi
Yaklaşan katliamı haber vererek Bayezid (Doğu Beyazıt)
Erme nilerini kurtaran Bagh Efendi hakkında elimizdeki nadir bil gileri iki
farklı tanıklıktan öğrenebiliyoruz. Ailesi Bayezid'den kurtulan Gevorg
Burnazyan'ın aktardığına göre Erzincan'da bölge yöneticilerinin ve İttihat ve
Terakki mensuplarının katıl dığı bir
toplantı düzenlenir. Tehcir ve katliamların her şehirde bir Katib-i
Mesulün gözetiminde yapılması
kararlaştırılır. Baye-
zid mutasarrıfı Bagh Efendi kendisinin gereken tedbirleri ala cağını
söyleyerek partinin birini göndermesini reddeder. Baye zid'e döner dönmez
şehrin Ermeni ileri gelenlerini toplayarak onlara yaklaşan tehlikeyi haber
verir ve Rus sınırına kaçmala rını öğütler. Bumazyan'a göre Bagh Efendi o akşam
onlara ha ber vermeseydi ertesi gün Bayezid Ermenilerinin tamamı kat
ledilecekti. 1
Benzer bir
tanıklığı Paris'te görüştüğümüz Michel Marian
bi ze aktardı. Bayezid'li olan babasının ailesini, tüm Bayezid Er
menileri ile birlikte, katliamı önceden haber vererek kaçmala rını sağlayan Bagh Efendi kurtarır. 2 Her iki tanıklıkta da Bagh Efendi'nin görevi
"mutasarrıf' olarak belirtilir. Ancak o tarihte Bagh Efendi adında bir
mutasarrıf yoktur, hatalı telaffuz edil diğini düşünerek isminin Bağ, Balı, Bahi,
Bahr, hatta Bahri ola bileceğini varsaysak dahi bu isimde bir idari yöneticiye
bölge de rastlamıyoruz.
Başka bir
sıkıntılı husus, Bayezid'in 1914- 1918 yılları ara sında Rusların kontrolünde
olmasıdır. Bahsedilen koruma bu sebeple ancak
1914
öncesi ya da 1918 sonrasında gerçekleş miş olabilir. 191 8'de kısa bir süreliğine Bayezid
mutasarrıflığı na -daha önce soykırıma karşı çıkışını gördüğümüz eski
Mar din mutasarrıfı- Hilmi Bey atanır.3 Bahsedilen mutasarrıf Hilmi Bey ise iki farklı tanığın ismini
neden Bagh Efendi olarak ha tırladıklarını anlamak güçtür. Hilmi Bey'in Bahri
adında bir oğ lu olduğunu, özellikle Kürtlerde bazı kişileri kızlarının ya da
oğullarının ismiyle anmanın yaygın olduğunu -örneğin "Bave Mıstefe"
(Mustafa'nın babası) şeklinde- biliyoruz. Ancak Baye zid Ermenilerinin de aynı yaklaşımla Hilmi Bey'i oğlu
Bahri'nin ismiyle andıklarını gösteren bir bilgiye ulaşamadık.
Başka bir ihtimal
Bagh Efendi'nin hatalı bir şekilde mutasar
rıf olarak anılmasıdır. Eşraftan
ya da dini liderlerden biri olması
Les pratiques de sauvetage duranı le gbıocide des Anneniens, Hasmik Tevosyan, La resistance aux genocides, s. 195,
Presses de la Fondation nationale des sci ences
politiques, 2008, Paris.
2 Michel Marian ile görüşme, Aralık 2014, Paris.
3 BOA. l..DUlT, 42182,
1 5/B /1336.
mümkündür. Bölgede o dönem etkin Abdülbari
(başka bir söy leyişle Bari) Efendi isminde bir Nakşibendi Şeyhini
görüyoruz. Katliamları Bayezid Ermenilerine haber veren Bari Efendi miy di? Bunu ifade etmek için yeterli
bilgi elimizde mevcut değil.
Bu sebeple Bayezid Ermenilerini, büyük ihtimalle 1920'de Kema list güçlerin
bölgeye gelmek üzere oldukları sırada koruyan Ba gh Efendi'nin kimliği şimdilik anonim
kalacak gibi görünüyor.
Gumek köylüleri ve İsmail Ağa'nın hanımı
Kiğı'nın Herdif köyü
Ermenilerinin bir kısmı köye baskın yapı lınca yakınlarındaki Alevi köyü
Gumek'e doğru kaçarlar. Gu meklilerin bir kısmının, özellikle de İsmail
Ağa'nın ne yazık ki ismi belirtilmeyen hanımının onları koruduğuna dair çok
sayı da tanıklık mevcuttur. Herdifli Manug Medzigyan köylülerin saldırılara
3-4 saat direndiklerini, sonra bir kısmının Gumek, diğerlerinin ise Maskan
tarafına kaçtıklarını anlatır. Maskan ta rafına kaçanlar öldürülür. Gumeklilerin bir kısmı ise -tanıklık tan bazı Gumeklilerin katliama
karıştığı anlaşılır- Herdiflilere sahip çıkar. lsmail Ağa'nın hanımı Manug Medzigyan'la birlikte dört kişiyi
yedi gün boyunca evinde saklar. Daha sonra tanık lıkta ismi
"Kalişekh" olarak geçen, Kürtçe "şeyhin dedesi" an lamına
gelen "Kale Şex" olması muhtemel bir kişi gelir ve sak lanan
Ermenileri evine götürür. Medzigyan'ın gelinini ve iki oğlunu da bulup yanlarına getirir.
18 ay boyunca onları evinde
saklar. Medzigyanlar daha sonra Rusların kontrolündeki bölge ye ulaşırlar.4 Medzigyan'ın "Dersim'e gitmeseydim
bir gün sağ bırakmazlardı. Gümekliler
ya da Maskanlılar muhakkak vura caklardı" ifadesinden İsmail Ağa'nın
evinde uzun süre kalmala rının mümkün olmadığını ve
bahsettikleri "yaşlı şeyhin" Der simli olduğunu anlıyoruz.
Başka bir tanıklık Herdifin 150 haneden
oluşan nüfusunun çoğunun katledildiğini, az sayıda Ermeni'nin 1 saat uzaklık taki Gumek'e sığındığını aktarır.
Kurtarılanların bir kısmı ta nıklığın yazıldığı Nisan
191 7'de Rus kontrolündeki Erzurum'a
4
Tsayn Darabdots (Acı Çekenlerin Sesi), B. Donabedian, op.cit. s. 19.
ulaşmıştır. Diğerleri ise hala lsmail Ağa'nın evinde
saklanmak tadır.5
Gumek'ten (bugünkü ismiyle Bingöl'ün Çatalkaya köyün den) ulaştığımız Ali Haydar Selbuz o dönem
Ermenileri koru yanlara dair hafızanın çok canlı olduğunu aktardı. Ali Haydar
Bey'e göre milisler Herdife baskın yapar. Gumek'e doğru kaçan Herdifli Ermenileri köylüler
7-8 gün boyunca ormanlık alan da saklarlar. Aralarında YusufAğa, kızı Adile ve Bal ailesinden Hasan Dede'nin bulunduğu bazı
Gumekliler saklanan Erme nilere yemek taşır. Ali Haydar Bey'e göre koruyanlar Gumek li köylülerdir, lsmail Ağa sadece sessiz kalmıştır.6 Herdifli Sar kis
Arsiguian ise lsmail Ağa'nın koruma vaat ederek kendileri ni köyüne
çağırdığını, ama çetelere
teslim ettiğini aktarır.
7 Oy sa diğer
Ermeni tanıklıklar lsmail Ağa' dan
kurtarıcı olarak bah seder, hatta kendilerine sahip çıkmasını muhtemel bir Erme ni
kökene bağlarlar. lsmail Ağa'ya dair çeşitli anlatımların ara sındaki farkın
sebebi belki de ilk tanıklıkta vurgulanan bir hu susta gizlidir: Manug
Medzigyan'a göre onları yedi gün boyun ca evinde saklayan lsmail Ağa değil, onun hanımıdır. En yakını
soykırıma katılırken kendisi Ermenileri korumayı seçen başka örneklerle
araştırmamızda karşılaştık. Gumek'te
lsmail Ağa'nın ismi belirtilmeyen
hanımı da bağımsız bir vicdanlı tavır sergile miş gibi
görünüyor. Herdi( köyü ( Çalıkağıl) arazileri soykırım dan sonra katliamlara katılan Maskanlılar
ve Gumekli bazı ai leler arasında paylaştırılır. Bu örnek 1915'te büyük oranda kat
liamlara karşı çıkan Alevi köylerinin bazılarının hangi vaatlerle soykırım
sürecine dahil edilebildiğinin bir göstergesidir.
Erzurum'da diğer vicdanlılar
Erzincan'ın Ergan köyü sakinleri komşularını tehcirden koru mak için çabalarlar. 22 Mayıs 1915'te diğer köylere baskınların
5 Kedmıwne, s. 358, 372, Belge Yayınları, 2014, lsıanbul.
Herdifıen 193 kişinin
kurtulduğu belirtilir, s. 375.
6
Ali Haydar Selbuz ile görüşme,
2014, lsıanbul.
7
Le Genocide des Anneniens, Raymond
H. Kevorkian, op.cit. s. 389.
başladığını haber aldıklannda kadınlar
ve çocuklar tanıdıklan nın evlerinde saklanır, erkekler ise bağlara doğru kaçarlar. An cak köyü kuşatan gruplar bağa da girer, herkes dört bir yana
dağılır. Papaz Arsen Arşaguni çocuğuyla
birlikte köydeki evle rine döner, erzak depoladıkları ve girişi gizli olan bir odada 32 gün boyunca saklanır. Köylülerden
Şehriban onlan bulur, ağ layarak köydeki bütün Ermenilerin tehcir edildiğini,
dağlara sı ğınanlann öldürüldüğünü anlatır.
Tanıklıkta kocası olarak ge
çen Yusuf geceleri saklanan
Ermenilere yemek götürmektedir. Papaz Arşaguni Şehriban'dan Yusufa haber
vermesini ve çocu ğuyla birlikte
kendisini oradan çıkarmasını ister. Gece Yusuf gelip onlan evine götürür, iki gün
sakladıktan sonra Dersim'e geçmelerini sağlar.8 Arşaguni'nin "orada Kürtlerden çok hür
met gördüm," diye bitirdiği tanıklığının Dersim kısmını başka bir anlatımda, Boghos Vartanian'ın
öyküsünde görebiliyoruz. Dersim'e ulaşmayı başaran Vartanian 20 Ağustos 19 15'te Papaz
Arşaguni'yle karşılaşacaktır.9 Arşaguni'ye yardım ederek Der sim'e ulaşmasını
sağlayan Yusuf ve Şehriban'ın izine Ergan'da (bugünkü ismiyle Oğulcuk köyünde)
ulaşmaya çalıştık. Erzin can'da yaşayan torunları
Veysel Aydemir'den Yusuf ve Şehri ban'ın kardeş olduklannı öğrendik.
Ancak 191 5'te korudukla rı Ermenilere dair hafıza
köyden göçlerle birlikte silinmişti. 10
Bayburt'tan Haziran ayında gönderilen kafilede kendini bu
lan Mgirditch Mouradian, şehrin Müslümanlarının tehcire kar şı çıktığını
aktarır. Mouradian'a göre kaymakam Ermenileri kurtarmaya niyetlenen herkese
gözdağı vermek için evinde
Er meni saklayan Bayburtlu üç Türk'ü astırır.
11 Araştırmamızda Mouradian'ın bahsettiği
Bayburtluların kimler olduğuna dair bir
bilgi elde etmemiz mümkün olmadı. Bayburt tehciri dava sında sözü edilmeyen bu olayın gerçekten vuku bulup bulma
dığını ifade etmek zordur.
8
Tsayn Darabelots (Acı 'Çekenlerin Sesi), B. Donabedian, op.cit. s. 59.
9
Boghos Vartanian'ın tanıklığı, Fonds Andonian, P.]. 1/3, Hasse 59, Erzerum,
BibHotheque Nubarian.
10
Veysel Aydemir'le görüşme,
Ocak 2015.
11
Mgirditch Mouradian'ın tanıklığı, Fonds Andonian, P.]. 1/3, Hasse 11, Bay burt,
fl, BibHotheque Nubarian.
Tehciri durdurmak isteyen Erzurumluların Vali
Tahsin'e başvurduklarını Mgr Naslian anılarında aktarır. Tahsin kendi sini
görmeye gelen Erzurum ileri gelenlerine iletilen emirlere
"istemeyerek" uymak zorunda olduğunu söyler. 12 Naslian anı
larında Tahsin'den tehciri durdurmasını isteyen Erzurumlula rın kimler
olduğunu ne yazık ki belitmemektedir.
Kemah, Hovit köyünden Halil Erzurum'dan kaçan bir gruba
yardım eder, yemek getirir ve Dersim'e
nasıl ulaşacaklarını gös terir. Munzur Dağları'nın
doruklarındaki köye ulaşan Ermeni ler Halil'in ifadesine göre "artık
hürdür" .13
Aşkaleli Arşak Terteryan kansı ve iki çocuğuyla birlikte
ön ce Yenikent köyünde,
daha sonra da Atuncuğ köyünden Mol
la adında bir tanıdığının evinde saklanır. Dört ay orada kalır, kunduracılık
mesleğini sürdürür. Molla kurtulması için görü nürde Müslüman olmasını önerir.
Terteryan kabul etse de bir süre sonra Müslümanlaşmış Ermenilerin de tehciri
emredilir. Molla önce onu çevredeki yaylalarda, Atuncuğ'a (günümüz deki ismiyle
Hatuncuk) döndüklerinde ise bir
süre samanlık ta saklar. Ama zaptiyeler bir gün evi basar ve Terteryan'ı tutuk larlar. Molla ne yapar eder, arkadaşını serbest bıraktırır. Aşka le'de
ona dükkan açar ve orada kalmasını sağlar. Terteryan
da ha sonra Sanbabalı Ahmet Ağa'nın yardımıyla
ailesini de yanı na alarak
Rusların kontrolündeki bölgeye geçer.14
Tercan Cali (Sucuali)
köylüleri, Kilise Komu köyünde To mo'nun
oğlu Hasan
Çavuş, Cer köyünden Serko'nun lsmail, Er
zincan Kiştim köyünden Davut oğlu Mehmet Ali, Eğin'de asker Lütfi Efendi Ermenileri tehcir ve katliamlardan
korumaya çalı şan ve Erzurum
Vilayeti'ne dair tanıklıklarda isimleri geçen di
ğer vicdanlılar arasındadır.15
12
Les Memoires
de Mgr jean Naslian, op.cil,
1. Cilt s. 1 52.
13
Kedernamc, op.ciı. s. 313 .
14
Ibidem, s. 318-319.
15 Ibidem, s. 328, 333-334, 363-364,
395-396. Humanity in the
Midst of Inhuma nity, op.cit. s. 11 5-1 16.
8
KÜTAHYA MUTASARFLIGI
-
Bu kadar büyük ölçekte bir saldırıyı
apolitik birinin planlayıp hayata geçirmesi ihtimal dahilinde değil.
- Özgür bir insandım
ben sadece.
- Yani?
-
Doğru olanı yapmalısınız. insanoğlu
özgür olmazsa her şey ölür.
- LEONIE-(LAIRE ve FRED BREINERSDORFER,
Efser, Er hatte die Welt verandert, 201 5
Şaşırtıcı bir istisna:
Kütahya Mutasamfı Faik Ali Bey
Mayıs 1915'te bağımsız liva haline getirilen1 Kütahya'da en bili nen vicdanlı tavır mutasarrıf Faik Ali Bey'inkidir. 1915'te bir il ki
başararak görevden alınmadan ya da hayatına
kastedilmeden Kütahya Ermenilerinin tehcir edilmemelerini ve başka
yerler den Kütahya'ya ulaşmış olanların şehirde kalabilmelerini sağ
layacaktır. ldari görevlerinden daha çok şair olarak bilinmeyi tercih eden Faik Ali'nin2
bu "muaf tutulmayı" nasıl başardığına
BOA, DH.l.UM.EK. 6/76, 16/R/1333.
2
Cumhuriyet
döneminde Ozansoy soyadım alacak Faik Ali'nin mezartaşında yalnızca "Şair" yazılıdır.
dair Başbakanlık Osmanlı Arşivleri'nde az sayıda bilgi
mevcut. Ancak hükümetin Ağustos 191 5'te başka yerlerden sevk edilen Ermenilerin tehcir
yollarına gönderilmek yerine Kütahya'da tu tulmalarından endişe etmeye
başladığını görüyoruz. Dahiliye Nezareti önce "Kütahya'ya gelen
Ermenilerin Haleb'e sevki"nin gerektiğini3 hatırlatır, ardından Faik
Ali'den "lzmit vesair yer lerden gelerek Kütahya'ya yerleştirilen
Ermenilerin tayin olu nan mıntıkalara sevk edilmemesinin sebebini"
açıklamasını is ter.4 28 Ağustos 191 5'te
Faik Ali'ye cevaben gönderilen bir telg rafta bu süre
zarfında mutasarrıfın bazı sebepler ileri sürerek zaman kazanmaya çalıştığı,
ancak hükümetin Ermenilerin Kü tahya'ya yerleşmesini kesin bir dille
reddettiği görülür: "Gelen Ermeniler orada
kalmayacaktır. Liva o tarikle gelecekleri vesa it-i lazimeyi bilihzar
hududundan çıkararak, mücavir liva veya vilayete sevk edecektir. Sevkiyatın
hüsn-i suretle cereyanı için evvelce muhabere edilmelidir."5
Tehcir ve katliamlara karşı çıkan diğer devlet memurları
gi
bi Faik Ali'nin de bu konuda hükümete gönderdiği telgrafların izine
Osmanlı Arşivleri'nde rastlamak mümkün değildir. An cak kendisine cevaben
Istanbul'dan gönderilen bazı
telgraflar dan nasıl bir yol izlemiş olduğu konusunda varsayımlarda bu lunabiliyoruz.
9 Eylül 1915'e
kadar Dahiliye Nezareti'nden benzer hatır latmalar ve hizaya çekmeler
içeren yazışmalar gelmeye de vam
eder. Ancak o tarihten sonra, arşivlerde yalnızca
sonuçla rını görebildiğimiz bir şey olur: "Kütahya'da sakin Ermeniler
den hiç kimse dışarıya gönderilmediğinden defter tanzimine gerek kalmadığı"nı hükümet
kabul eder.6 Kasım .1915'te "Sev
ki kararlaştırılan Ermenilerin sevkedilmeyip
mahallerince is kan olunanların adetlerinin
bildirilmesini" talep eder.7 4 Şubat 1916'da ise "Bazı
mahallerde muvakkaten bulunan Ermenilerin
3
BOA. DH.ŞFR. 55/106,
08/L /1333.
4
BOA. DH.ŞFR. 55/204,
14/L /1 333.
5 BOA. DH.ŞFR. 5 5/278, 1 7/L /1333.
6
BOA. DH.EUM.2.Şb. 1 1/31, l l/Za/1333.
7 BOA. DH.ŞFR. 58/53,
09/M /1334.
şimdilik sevk olunmaya rak bulundukları mahaller de iskan olunmaları"na
izin verir.8 Bu tarihten
sonra, en azından Kasım 191 6'ya ka dar, hükümet Kütahyalı ve
Kütahya'ya sığınmış olan Ermenilerin peşine düş
mekten vazgeçecektir.9
Merzifon gibi kilometre lerce uzak
şehirlerden Er menilerin dahi Kütahya'ya sığınmalarını 10 mümkün kılan neydi? Eylül 1915'te Babıali'yi
Kütahya Erme nilerinin sevkinde ısrar et-
mekten vazgeçiren ne ol- Faik
Ali Bey.
muştu? Bu soruları
savaş-
tan sonra
lstanbul'da karşılaştığı Faik Ali'ye }amanag
gazetesi editörü Sebuh Aguni de sorar. 24 Nisan 1915'te lstanbul'da tu tuklanan aydınların arasında bulunan, soykırımdan hayatta ka lıp 1920'de
Bir milyon Ermeni'nin katliamının belgeli
tarihi isim li kitabını yayınlayan Aguni'ye
göre "Faik Ali dahi bunu na
sıl başardığına şaşkındır". 11 Aguni'nin sorularına cevap olarak Faik Ali kendini
öne çıkarmak istemez, "Kütahya
Ermenileri nin kurtuluşlarını kimseye
değil, sadece şanslarına, kaderlerine ve belki de hükümetin
bir anlık iyi niyetine borçlu oldukları nı" söyler. Faik Ali'ye göre bu durumda "Ermenilerin tehcirine
8 BOA. DH.ŞFR. 60/196, 26/Ra/1334.
9 Kasım 1916'cla "Ermenilerin liva dahilinde iskanlan caiz olmadığından Zor'a ıeb'id edilmelerine" dair
emir gönderilir. BOA. DH.ŞFR.
70/92, 29/M /1335.
10 "Merzifon ahalisinden olup Ermenilerin dahile sevki sırasında
Kütahya'ya fi rar ederek halen orada bulunan
ve Ermenilerin Küıahya'ya avdeılerine yar dımcı olan Fenerciyan Ohannes"ten bahsedilir. BOA. DH.EUM.2.Şb 74/21, 1 3/L /1334.
11 Milion me hayeru charti badmutyune, Sebuh Aguni, s. 251-253,
1920, İstanbul. Nubarian Kütüphanesi'nden Megerditch Basma ilgili
bölümleri Ermeniceden çevirdi.
203
şiddetle karşı olan Kütahyalı Türkler" belirleyici
bir rol oyna mıştır. Germiyanzadeler,
Hocazade Rasih Efendi ve şehrin is mi belirtilmeyen başka ileri gelenleri özellikle
bu yönde bir ta vır almıştır. Aguni hükümetin yine de mutasarrıfı görevden al
mak ve Ermenileri koruyan Türkleri
cezalandırmakla tehdit et tiğini, ancak Faik Ali'nin "çok kurnazca bir
politikayla hükü metin katı tavrını zayıflattığını" aktarır. Faik Ali'nin
"kurnazca politikası"nın içeriğine dair bilgiye sahip değiliz, ancak Germi yanzadeler ve Hocazade Rasih Efendi'nin ittihat ve
Terakki hü kümetine etki edebilecek güçte
oldukları ve bu güçlerini Erme
nileri korumaktan yana kullandıkları anlaşılmaktadır.
Germinyanzade Ali Bey ve Hocazade
Rasih Efendi'nin izinde
191S'te "Adapazarı, Bandırma, Tekirdağ, Bursa ve pek çok şe
hirden" Ermenilerin sığınağı
olmuş 12 Kütahya' da
vicdanlı ta vır sergileyenlere dair
bir iz bulmaya çalıştık. Ancak Ermenile rin yaşamına tanıklık eden her şeyin silindiği bu şehirde onları
koruyanlara ait bir izin kalmamasına da özen gösterilmiş gibiy di. Valilik binasında Faik Ali'den
çok önce mutasarrıflık yap mış kişilerin heykellerini gördük, ama onun ismine
rastlaya madık.13 Şehrin meşhur
çini sanatını Ermeni
ustalara -özellikle de Hacı
Minas'a- borçlu olduğu dahi
hafızalardan silinmişti.14 1890'lara kadar tüm ustaları Ermeni olan çini
Cumhuriyet dö neminde "Türk
lslam sanatı" olarak
gösterilirken Kütahya'da ki Ermeni kiliselerinin, biri hariç, tamamı yıkılır,
yerlerine ca mi ve postane
yapılır. 15 Şehrin Ermeni mezarlığı
yok edilir, ora dan çıkarılan birkaç mezar taşı
ilerleyen yıllarda Arkeoloji Mü zesi'nin bahçesine atılacaktır.
12 Ibidem, s. 253.
13 Faik Ali'nin
adını taşıyan bir sokak ve ilkokul memleketi Diyarbakır'da bulun maktadır.
14 Kütahyalı gazeteci ve yerel tarihçi Ali Kehribar'la görüşme, Ekim 2013, Kütahya.
15 Ekim
201 3'te yaptığımız ziyarette Kütahya'da
yapısı ayakta kalan tek Ermeni kilisesinin
düğün salonu olarak kullanılmasına kısa süre önce son verilmişti. "Sahipleri" binayı yıkıp yerine
apartman dikmeyi planlıyordu.
Kütahya'da 1915'te Ermenilerin
ve Müslüman eşrafın yaşa dığı Şehreküstü, Meydan ve Pirler mahalleleri başka şehirlerde örneğini görmediğimiz
kadar çok terk edilmiş tarihi ahşap ev lerle dolu. Pencereleri çoktan
kırılmış, çatılan çökmüş ve "ha yalet şehir" görüntüsü
veren bu evler Kütahya'da Ermenilerden
-ve onları koruyanlardan- kalan tek iz. Hocazade Rasih Efen
di'nin Meydan mahallesindeki 3 katlı konağı ise harabe hali
ne rağmen koruduğu heybetiyle ailenin
o dönem sahip oldu ğu güce
dair çok şey anlatıyor. Osmanlı Arşivleri'ndeki kayıt lardan Hocazade
Rasih Efendi'nin mültezim
(vergi toplamak la görevli)
olduğunu öğreniyoruz. 16 "Eski ve yeni mutasarrıf ları livadan sürdürebilecek" kadar nüfuzlu
17 olan
Hocazade Rasih 1908 seçimlerinde "monarşist" gruptan mebus seçilir.18 l 920'de ikinci defa, bu sefer Hürriyet ve
itilaf Fırkası'ndan me bus
seçilecektir. 19 Hocazade Rasih'in ittihat ve Terakki'ye
me safeli duruşunun 191 5'teki tavrında büyük ölçüde belirleyici
olduğunu varsaymak mümkün.
Meydan Mahallesi'nde Hocazade Rasih'in ailesini
tanıyabile cek kişileri ararken 80 yaşındaki Mehmet Emin Ilgat'la tanışı
yoruz. Şimdi Şeker Fabrikası'nın
bulunduğu yerde kendi ailesi nin ve Hocazadelerin büyük arazilerinin olduğunu, o dönemler ailenin çok varlıklı olduğunu
anlatıyor. Mehmet Bey sayesin
de ailenin damadının adını öğreniyoruz. O da bizi Azmi Özüte miz'e yönlendiriyor. Ancak
defalarca telefonlaşmamıza karşın Azmi Bey aile tarihinden söz etmeye çekiniyor
ve bizimle gö rüşmek istemiyor. Azmi Bey'in çekincesinin sebebi, kendisi di
le getirmese de, büyük ihtimalle
Hocazade Rasih Efendi'nin oğ lu Rasihzade lbrahim'in Cumhuriyet
döneminde yediği "hain" damgası ve 150'likler listesinde yer almasıdır. 1921-1922
yılla n arasında Yunan ordusunun kontrolündeki Kütahya'da muta sarrıflık yapması -ve Mustafa Kemal'in örgütlediği
mücadeleye
16 BOA. BEO. 4285/321 358 1 7/C /1332.
17 BOA. DH.MKT. 2701/76
1 4/Z /1326.
18 1 908 Devrimi, Aykut Kansu, s. 380, iletişim,
1995, lstanbul.
19 llk Meclis'in vekilleri: Millı Mücadele döneminde seçimler, Ahmet Demirel,
s. 206, tletişim, 2010, lstanbul.
destek vermemesi- Rasihzade İbrahim'in ihanetle suçlanması
na yol açar. Bu süreçte Hocazade Rasih Efendi'nin bir zamanlar
İttihat ve Terakki'ye dahi söz geçiren nüfuzu fayda etmez. Oğ lu
İbrahim sınırdışı edildikten sonra zor koşullarda Midilli'de yaşamını
sürdürür.20
Hocazade Rasih ve oğlunu "hain" olarak
addedilmeye götü ren sürecin arka planında, başka örneklerde gördüğümüz gi
bi, Mustafa Kemal'in etrafında İttihatçıların toplanmasına gös terdikleri
tepki mi vardı? Faik Ali'nin bahsettiği üzere Hocaza de Rasih Kütahya
Ermenilerinin tehcir edilmemesini nasıl sağ lamıştı? Araştırmamızda ve Kütahya'da yaptığımız görüşmeler de bu soruların cevaplarına
erişemiyoruz.
Faik Ali'nin "Ermenilerin tehcirine şiddetle karşı olan"lar
arasında saydığı Germiyanzadeler Osmanlı döneminde de nü fuzlarını koruyan
Germiyanoğulları beyliğinin kurucularının torunlarıdır.
"Hanedan-ı belde" sıfatıyla anılan ailenin 1915'te önde gelen kişiliği, 19 16-1919 ve 1922-
1929 yılları arasında Kütahya belediye
başkanlığını yürütecek olan Genniyanzade
Ali Bey'dir. Germiyanzadeler aynı zamanda
Osmanlı haneda nıyla akrabaydılar. Aileye mensup Abdurrahman Paşa'nın
oğ lu Arif Hikmet Paşa
Abdülhamid'in kızı Naile Sultan ile evlidir. Günümüzde Kütahya'da restore
edilen evlerin yer aldığı, tu ristik bir merkez olarak planlanan
"Germiyan sokağı" ailenin
ismini taşır gibi görünse de Ali Bey'in anısına herhangi bir iba re mevcut
değil. Ali Bey'in Pirler mahallesinde yer alan konağı bakımsız olmasına karşın halen ayakta,
ancak uzun zaman ön ce el değiştirmiş. Germiyanzade Ali Bey'in 1915'te
hangi yollar la hükümeti
Kütahya Ermenilerinin tehcirinden vazgeçirdiğini bilemiyoruz. Ailenin bugün yaşayan mensuplarından bu
konu da bilgi almamız mümkün olmadı.
Ancak Faik Ali'nin Sebuh Aguni'ye aktardıklarından ailenin
nüfuzunu vicdanlı bir tavır
yönünde kullandığını ifade edebiliriz.
20 150'lilder meselesi: bir ihanetin anatomisi, Sedat Bingöl, s. 278, Bengi Yayınlan,
2010, lstanbul.
9
VAN ViLAYETİ
"Yaşamak insanların en doğal hakkıdır.
üzerine basılan solu can bile kıvrılır. Ermeniler kendilerini savunacaklardır. "
- CELAL BEY, Şansölye
Bethmann Hollweg'e aktaran Halep Alman Konsolosu
Walter Rössler, 191 5
Bir eski zaman Mir'i: Tahir Han
Bargiri (Muradiye) Ermenilerinden iki tanıklık bölgede hü küm süren Haydaranlı Tahar Bey'in
vicdanlı tavrına dair bilgi ler içeriyor. Bargiri köylerindeki Ermeni
erkeklerin çoğu Ağus tos 191 4'te yol yapımında çalıştırılmak üzere Abağa ovasında ki amele taburlarına alınır. Nisan 1915'te ise 15 yaşındaki
er kek çocukları da bu
taburlara dahil edilir. 19 Nisan'da katliam lar başlar, amele taburlarındaki
Ermeniler jandarmalar ve lso
Telun'un başını çektiği çeteler tarafından Şeytan Köprüsü'nde katledilir.1
Köylere saldırılar başladığı zaman Bargiri Ermenilerinin
bir kısmı Tahar Bey'e sığınır. ldari makamlar Tahar Bey'den Er menileri ya kendisinin öldürmesini ya da teslim
etmesini is-
Le Gtnocide des Anntniens, Raymond
H. Kevorkian, op.cit. s. 396. Kevorkian katliam
yerinin adını Golod Köprüsü olarak verir. Metindeki
coğrafi detaylar dan bahsedilen
yerin bugünkü ismiyle Şeytan Köprüsü olduğu anlaşılmaktadır.
terler. Ancak Tahar Bey, Van bölgesindeki Haydaran
aşiretinin genel tavrının ve amcasının oğlu Kör Hüseyin Paşa'nın aksine, 1915'te
devlet güçlerinden yana değildir.
Kendisine sığınanları teslim etmeyi
onursuzluk olarak görür. Tahar Bey'in bu tavrı nın bedeline dair iki ayrı
tanık aynı trajik sonu, farklı detaylar la aktarır. Muşeg Mgırdiçyan'a göre
Tahar Bey amele taburla rındaki Ermenilerin katledilmesine karşı çıkar. Bu yüzden
kay makam ve jandarma kumandanı ile yediği bir yemekte zehirle nerek öldürülür.2 Davit
Farmanian ise nahiye müdürü ile Hay daranlı Mehmet ve Bedir Beylerin Haçan
(Altıyol) köyüne sal dırı başlattığını ve köylülerin büyük kısmının
"Haydaranlı Ta har Bey"e sığındığını anlatır. Tahar Bey Haçanlı
Ermenileri tes lim etmeyi reddedince yetkililer tarafından zehirlenir. 3
Bu tanıklıklarda bahsedilen
Tahar Bey Haydaran
aşiretinin
Mala Şero kolundan kabul edilen ve lran Kürdistan'ının Os
manlı sınırına çok yakın bir bölgesinde, Qeleni'de yaşayan Ta hir Han ya da diğer
adıyla Mir Tahir'dir.4 Ancak sorun şudur
ki arşiv belgelerine göre Tahir
Han 1915'ten çok önce,
1900 se nesinde Haydaranlı
Hasan Bey ile girdiği bir çatışmada öldü rülmüştür. 5 Mgırdiçyan ve Farmanian'ın bahsettikleri Tahar
Bey'in başka biri olma ihtimali
düşüktür. lki tanıklık da söz ko nusu kişinin Haydaran ileri
geleni olduğunu belirtirler ve o ta rihte aşiret içinde etkin başka bir
Tahar/Tahir ya da benzer isimli bir Bey mevcut değildir. Mgırdiçyan ayrıca 1915'te Bar giri'den kurtulanların lran
topraklarındaki Maku'ya doğru kaç-
2 lıs grands tvtnements de Vasbouragan, A-To, s. 179 ve 184'ten aktaran Ibidem,
s. 396.
3
Annenian Genocide
by Ottoman Turhey,
s. 68, Zangak, 2013, Yerevan.
4 Kemal Süphandağ Tahir Han'ın babası
Hüseyin Han'ın Hasanan
aşireti reisi nin oglunu
öldürdükten sonra Qeleni'ye
yerleştiğini akıanr. Hamidiye Alayla
n, Ağn Kürt Direnişi ve Zllan Katliamı,
Kemal Süphandağ, s. 44, Peri Yayınlan,
2012, lsıanbul. Mehmet Uzun'un Evdale Zeynike'nin hayatını
gerçek ile kur guyu bir arada
kullanarak anlattığı romanında da Tahir Han'dan ve Iran Kür distan'ına sürgününden bahsedilir. Abdalın Bir Günü, Mehmet Uzun, lthaki Yayınlan, 2006, lstanbul.
5 BOA. BEO, 11 50/11 3237, 03/Ra/13 18. Kemal Süphandag ise Tahar Bey'in Ta kori aşireti'nden Hüseyin Bey tarafından
öldürüldüğünü aktarır. Hamidiye Alaylan, Ağn Kürt Direnişi
ve Zilan Katliamı,
op.cit. s. 45.
tıklannı ,belirtir.
Tahir Han'ın yaşadığı Qeleni Maku idari böl gesindedir.6
iki farklı tanıklığın o tarihte yaşamadığı halde Tahir Han'dan
söz etmesinin sebebi ne olabilir? Tahir Han öldüğünde kayın biraderi ve
amcasının oğlu olan, Haydaran aşiretinden Hami diye Süvari Alayı kaymakamı
Mustafa Bey Qeleni'ye geçer ve onun yerine
Han ilan edilir. Ancak l 904'te Osmanlı toprakla nna geri döner.7 Mustafa Bey ya da aileden başka
birinin daha sonra tekrar Qeleni'ye yerleşmiş ve Kürtçede yaygın bir kulla
nımla "Mala Tahir Xan" (Tahir
Han'ın ailesi) olarak adlandınl mış olmalan
ihtimal dahilindedir. Tanıklıklarda bahsedilen ko ruma bu çerçevede Tahir Han'ın kendisi değil,
ailesi tarafından sağlanmış olabilir. Ancak bu bilgileri teyit edecek bir arşiv
bel gesi ya da tanıklık elimizde
mevcut değil.8 Tahir Han'ın kendi sinin olmasa da ailesinin 1915'te Ermenileri korumuş olması bu
sebeple bir varsayım olarak kalmaya devam ediyor.
Tahir Han'ın soykınmdan hayatta kalanlann tanıklıklarında kurtarıcı figür olarak geçmesinde rol oynamış olabilecek baş ka bir husus hayat öyküsünün otoriteye başkaldın ve bu
müca delede diğer Kürt aşiretleri tarafından ihanete uğramayla örü lü olmasıdır. 1895- 1890 yıllan
arasında Iran Şahı'na karşı ayak lanan Tahir
Han diğer Kürt aşiretlerinin Şah'a
destek verme si üzerine
yenilir. Evdale Zeynike'nin klamıyla efsaneleşen bu mücadelenin soykırımdan hayatta kalanların zihninde
isimsiz bir kurtancı
ile Tahir Han'ı özdeşleştirmiş olması
mümkündür:
Ah ben yaralıyım
kardeşler, de vay vay...
Be hey
çaresizierim, Qeleni diyanmda Tahir Han kavgadadır Kardeşler ne durursunuz, kalkın siz de kavgaya durun
(. . .)
6 Tahir Han'ın hüküm sürdüğü Qeleni bugün
Maku'nun güneyinde yer alan ve Çaldıran
Savaşı'nın yaşandıgı yer olarak bilinen Gal Ashaqi yerleşimidir.
7 BOA. BEO 1 545/11 5806 09/Ca/1318 (Bu belgede Mustafa Bey "Tahir Han'ın damadı" olarak geçer),
IlOA. Y .PRK.ASK. 164/l 01/C /1
318,
BOA. BEO. 1575/1 181 1 1 1
1/B /13 18, BOA. DH.TMIK.M.. 14 1/24 08/M /1321.
8 Haydaranlı Ali Bey'in
l 930'a kadar lran Kürdistan'ında yaşadığı
bilinmektedir. Ancak 1915'teki
tavnna dair bir bilgi bulunmamaktadır.
Artık ikimiz kaldık
bir başımıza
Acem Şahı'nın binlerce
askeri gelir üzerimize. (. . .)
üzalmem onlann talancılığına, yıkıcılığına
Bilirim Acem Şahı'nın namussuzluğunu Korkanm
ki, ırzımızı namusumuzu lekeler ikimizin
de kafasını
vurdurur.9
Müküs'te bir birlikte
yaşam hayali:
Muhtila Bey
1915 Nisan'ında Van Valisi Cevdet mebus
Arşag Vramyan'ı tu tuklatır ve Ermeni ileri gelenlerinden lşhan'ı
öldürtür.10 Çete lerin ve devlet
güçlerinin düzenlediği köy baskınları, buna kar şı örgütlenen
direniş ve direnişi bastırma girişimleri birbirini izler. Bu yangının ortasında
Müküs kazası kısa bir süre de ol sa vilayetteki Ermeniler için bir sığınak
olmayı başarır. Döne min tanıklıklarına göre Müküs'ün 45 köyünde yaşayan 4.459
Ermeni Muhtila Bey sayesinde Ağustos 1915'e kadar saldırılar
dan korunurlar. 11
Ailesi uzun yıllar Müküs Mirliğini
yürütmüş olan Muhtila Bey beyliklerin kaldırılmasından
sonra nahiye müdürlüğünü üstlenir.12 Müküs'te
1915
koşullarında sıra dışı ve bir o kadar da kırılgan bir düzeni sürdürmeye
çalışır. Müküslülerin hak kında "Muhtila
Bey'in yüz gözü yüz kulağı vardır. Bir
Kürdün bir Ermeni'nin hakkını yediğini duyarsa o kişiyi kimse elinden
alamaz," dediği bilinir.13 1895
katliamlarında Pervari'ye bağ-
9 Efsanevi Kürt Şairi Evdalt Zeyniht, Ahmet Aras, s. 11 5- 11 7, Evrensel Basım
Ya yın, 2004, İstanbul.
10 ônce Biılis'e, ardından
Diyarbekir üzerinden Konya'ya
sevk edilmesi kararlaştı nlan
Vramyan Nisan sonunda Beşiri yakınlannda öldürülecektir. The Extenni nation ofA nnenians in The Diarbehir Region, Hilmar
Kaiser, op. cit. s. 178-180
11 Le Gtnocide des Anntniens, Raymond H. Kevorkian, op.cit. s. 407. Ermenice kaynaklar
Muhtila Bey'in adını "Murıula Bey" olarak verirken, Osmanlı arşiv lerinde
ismi "Mutiullah Bey" olarak
geçmektedir.
12
BOA. OH. MKT. 648/41, 09/Za/1320.
13 Müküslü Ermenilerin anılanru
derleyen Karlene Çaçan'dan aktaran
Muhtila Begt Mohsi, Rohat Alakom,
Bimebün, Hejmar 45, Bihar 2010, s. 12, Spanga, Sverige.
lı Üzümlü köyü Ermenilerini
saldırılardan Muhtila Bey kurta rır. 14 Bu yüzden din adamları aracılığıyla Üzümlülüler defalar ca köylerinin
Pervari yerine Müküs'e bağlanmasını talep eder, ancak sonuç alamazlar. 15
1915'te de pek çok yerden
Ermeni Müküs'e sığınır. Muhtila Bey yetişkinleri çevredeki mağaralarda,
çocukları ise güvendi ği köylülerin evinde saklar. Garegin Gazaryan bu sırada 10 ya şındadır. Muhtila Bey onu
Ape Misto adında bir Kürdün evine yerleştirir.
16 Arpert köyü Ermenilerini ise saldın
ihtimalinden haberdar edip Müküs'e
gelmelerini sağlar.17 Muhtila Bey katli amlar başlamadan çok önce tavrını ortaya
koymuştur. Van Va lisi Cevdet toplantılar düzenleyerek bölgedeki
beylere "Erme nilerin katlinin vacip olduğunu" söylerken Muhtila Bey
buna karşı çıkar. "Müküs Mirleri'nin askerleri arasında her zaman
Ermeniler vardı. Muhtila Bey'in babası Abdal Bey devletle so run yaşayıp
teslim olduğu zaman yanındaki adamları Ermeniy di," diye aktarıyor
Muhtila Bey'in Van'da görüştüğümüz toru nu
Sinan Hakan.
1915'te vilayetin dört bir yanında katliamlar sürerken
Muh tila Bey'in bu "istisnai" durumu sürdürebilmesini hem dev
let hem de toplum nezdindeki yüksek saygınlığıyla açıklamak mümkündür. 1915'te 65 yaşındadır. Müküs'te kurduğu med
reselerle, haksızlığa en ufak bir müsamaha göstermemesiyle ve zulme karşı çıkışıyla sözüne herkesin itibar ettiği bir kişi
ola rak tanınmıştır. 1918'de Van
valiliğine atanan Haydar Bey bu sebeple lran'da şakiliğiyle meşhur Simko Ağa'ya "nasihatlerde"
bulunması için Muhtila Bey'i görevlendirir.18
Ancak Muhtila Bey'in kurduğu düzen bölgedeki
gelişmele rin karşısında yerle bir olacaktır. Mayıs ortasında Rus askerle ri Van'a girer. Rus ordusundaki Ermeni
gönüllülerin misilleme yapmasından çekinen Müslümanlar vilayeti terk etmeye başlar.
14
lbidem, s. 11 .
15
BOA. DH. MKT. 1383/33, 1 1/Ra/1304, BOA. ŞD. 1876/3,
14/L/1314.
16
Muhtila Bege Mohsi, op.cit. s. 12.
17
Muhtila Bey'in torunu
Sinan Hakan'la görüşme,
Ağustos 20 15, Van.
18
lbidem.
Abdülrezzak Bedirhan'ın "Gitmeyin, Ermenilerle
Kürtler bir likte yaşayabilirler" çağnsı da sonuçsuz kalır. Muhtila Bey
de tebaasıyla birlikte Müküs'ten Pervari'ye doğru çekilir. "Birlikte
yaşamı koruyabileceğini sanmıştı, ama olmadı. Bu yaşadığı en büyük hayal
kırıklığıydı," diye aktanyor Sinan Hakan. Muhtila Bey Müküs'e ancak
1918'de dönebilecektir.
Muhtila Bey ailesinin Şeyh Said isyanı gerekçe
gösterilerek 1925'te sürgün edildiğini görmeden
1922'de vefat eder. Müküs Miri insanlara
olduğu kadar hayvanlara da değer veren, zama nının ilerisinde bir çabayla
bölgeye özgü hayvan türlerini koru
maya çalışan biridir. Yaban keçileri ve koyunlannın dağdan in me zamanlarında
avlanmayı yasaklar. "Hayvanlar çarşının or tasında su içerlerdi. Kimse onlara dokunmazdı. Çünkü bilirler di ki aksi halde Muhtila Bey onları hapse dahi atabilirdi. Bugün maalesef yaban keçileri hiç
kalmadı, hepsinin soyu tükendi," diye anlatıyor Sinan Hakan.
Bugün Ermenistan'da yaşayan pek çok Müküslü Ermeni'nin
evinde Muhtila Bey'in fotoğrafının bulunduğu rivayet edilir. Muhtila Bey'in kısa bir müddet sürdürebildiği doğaya ve farklı lıklara
saygılı yönetimin izlerinin Müküslü Ermenilerin hafıza sında yaşamaya devam
ettiği anlaşılıyor.
Murat Ağa:
"Beni öldürün, size onları vermem"
Erciş'in Gradz Kar köyünü Nisan 1915'in ortalarında komşu aşiretlerden silahlı adamlar kuşatır.
Köyün Ermeni erkeklerin den 40 kadar kişi Gradz
Kar'ın Kürt ağası Murat Ağa'nın onla rı koruyacağına güvenerek
evine sığınır. Ancak Murat Ağa'nın gücü komşu aşiretlere yetmez. Engel olmaya
çalışmasına rağ men köye saldıranlar erkekleri zorla evinden çıkanr,
Deliçay'ın kıyısında katlederler. Murat Ağa
hiç olmazsa katledilenlerin ai lelerini kurtarabilmek için 200'e yakın kadın
ve çocuğu evine alır, iki hafta boyunca
saklar. Soykırımdan hayatta kalan Gradz Karlı Gülizar Bedelyan'ın
deyimiyle "Onları yedirir ve çok iyi şekilde bakar". Bu sırada köye saldıranlar gitmiş, ancak "zap-
Muhtila Bey (ilk sırada, ortada).
tiyeler ve Hamidiyeler" ağayı
"eğer erkek saklarsa" evini yak makla tehdit etmekte, güzel kadınlan
teslim etmesini istemek tedir.
Murat Ağa "Beni öldürün, size onları vermem," cevabını verir. Mayıs sonunda
bölgeye Rus ordusunun yaklaşmasıyla ev de saklananlar
kurtulurlar. Ancak Murat Ağa endişelidir, Rus askerlerinin kendisine ve
ailesine zarar vermemesi için Erme ni
köylülerden yardım ister. Ruslar
geldiğinde köylüler askerle rin yanına gider, ağaya dokunulmamasını rica ederler.
Askerler de ağaya kendisinin koruma altında olduğunu belirten bir ya zı verir.
Rus ordusunun bölgedeki varlığına karşın,
Gradz Kar lı Ermeniler yine de köyde fazla kalamazlar. Bir süre sonra çev re aşiretlerin saldırıları
tekrar başlar. Önce Erciş'e, oradan da Temmuz ayında Kafkasya'ya geçerler. 19
Erciş'e yakın Gradz Kar, yer isimlerinin değiştirilmesinden
sonraki adıyla Kadirasker köyü, Van gölüne
hakim manzara sıyla, yeşillikler içinde, meyve bahçeleri ve bostanlarıyla cen
netten bir parça gibi. Köyün 191 5'teki
ağası Murat Ağa'nın
to-
19
Amıenian Genocide by Ottoman Turhey,
op.cit. s. 77 (Türkçe
çevirisi: Kedername, Osmanlı
lmparatorluğu'nda Emıeni Soyhınmı, Belge
Yayınlan, 2014, lsıanbul).
213
runu Sıddık Yıldız'la Ermenilerin yaşadığı zamandan kalma
el ma ağaçlarının altında konuşuyoruz. O zamanlar köyde 30 ha ne olduğunu, 15 hane
Müslüman, 15 hane Ermeni'nin yaşa
dığını anlatıyor. Yüz yıl sonra Gradz Kar hayli büyümüş, 242 kişinin yaşadığı
oldukça büyük bir köy haline gelmiş. Köyde 1915, Rus işgali ve sonrasında çok şey değişmiş olsa
da, ileri ge lenlerin değişmediğini
anlıyoruz. Sıddık Yıldız
"Ağalık pek kal madı,"
dese de köyün muhtarlığını hep aile üyeleri üstlenmiş. Sıddık Bey annesinin dedesi olan Murat Ağa'nın
1915'te köyün Ermenilerini evinde saklamasının hikayesini kendi
dedesinden dinlemiş. Bedelyan'ın tanıklığına ek olarak Murat Ağa'nın Er
menileri korumasının çevre köylerdeki aşiretlerde nasıl öfke uyandırdığını
aktarıyor. "Bu yüzden Murat Ağa'ya hep kin güt tüler. Bir gün Murat Ağa'nın oğlu ve yeğenlerinin önünü ke
sip öldüresiye dövüyorlar onları. Ama Murat Ağa yine de bo yun eğmiyor," diye anlatıyor Sıddık Yıldız. Murat Ağa'nın oğul
larından biri
bu saldırıda o kadar ağır yaralanır ki, bir sene bo yunca ayağa
kalkamaz.20
Bedelyan'ın tanıklığında aktardığından farklı olarak
Sıddık Yıldız'dan Murat Ağa ve köyün Kürtlerinin Rusların gelişiyle birlikte
Osmanlı idaresindeki bölgelere doğru kaçtığını öğre niyoruz. Belki Rusların
verdiği "koruma belgesi"ne güveneme diğinden, belki de giden
köylülerini yalnız bırakmak istemedi ğinden, Murat Ağa da göç yollarına
düşer. Ancak bu çok zorlu bir sürgün olacak, o dönem 60 yaşlarında olan Murat
Ağa Si verek yakınlarında göç koşullarına dayanamayarak vefat ede cektir.
Kürtlerden 45 kişinin göç ettiği köye yıllar sonra ancak
beş kişi geri gelebilir. Sıddık Yıldız Ermenilerden de dönenler ol duğunu ve
savaş sonrasında on beş sene kadar köyde birlikte yaşamaya devam ettiklerini
anlatıyor.
Atlan ve doğayı çok seven, bazen saatlerce bir ağacın yaprak
larını, dallarını inceleyen, Kur'an dersleri veren, bilge ve çok mülayim bir kişi olmakla
bilinen Murat Ağa hem hükümete,
hem de çevre aşiretlere direnerek 191 5'te Van bölgesindeki na-
20
Sıddık Yıldız'la görüşme, Ağustos 2015, Kadirasker köyü.
dir vicdanlı insanlarından biri olur. Köyün kıyısından
geçen ve yeşillikler içinde olmasını borçlu olduğu Deliçay'ın ismini Mu rat
Ağa'dan aldığı rivayet edilir. "Çok
coşkun akan bir çaydır bu. Murat Ağa
bir gün atına binmiş, çayın taşkın sularına
bak mış. Bir defasında geçerim
buradan. 'Ben deli, at deli, çay deli' demiş ve geçmiş," diye aktarıyor
Sıddık Yıldız bu rivayeti. An cak Deliçay'ın 1915'te katliam yeri olduğundan söz etmiyor. O dönem Ermenilerin yaptığı
arklar sayesinde evinin önüne ka dar gelen bu suyu katliam
yerine dedesiyle özdeşleştirmek iste diğini anlıyoruz. Deliçay Siverek'te mezarı meçhul bir
şekilde yatan Murat Ağa ile Gradz Kar'ın katledilen Ermeni köylüleri nin
kıyısında anılacağı günü bekliyor.
Van Vilayeti'nin diğer vicdanlıları
Ercek nahiye müdürü köylülere kadınları ve çocukları uzak yerlere göndermelerini öğütler. Onu dinleyen pek çok kişi aile sini kurtarmayı başarır.21 Nahiye müdürü
başka yerlerden teh cir edilen ve Ercek'ten
geçen Ermenilere de yiyecek vererek yardım etmeye çalışır.
22 Sosratlı
(Susurat/Tabanlı köylü) Mıhe köyün
Ermenilerini koruma vaadiyle evlerine
çağıran ağaların yalan söylediğini anlatmaya çalışır ama köylüleri inandıramaz.
Sadece birkaç kişiyi Lim adasına geçmeleri için gölün kıyısına götürerek
kurtarmayı başarır.23
Erciş'te Muhtar Ali Çavuş'un kansı Hamayil komşusu Mgir diç
Alsanian'ı evlerinde, yatağın
altında saklar.24 Aghasav
(Bay ramlı) köyünde Raşit Ağa'nın kansı Fate oğlu Nuri Mehmed'e
silah verir ve iki Ermeni'yi Rus ordusuna teslim ederek kur tarmasını
söyler. Köyde kalanlar da Fate sayesinde katliamdan kurtulur.25
21
Annenian
Genocide by Otıoman Turkey, op.cit.
s. 25.
22
Ibidem, s. 31.
23
lbidem, s. 40.
24
Ibidem, s. 72.
25
Ibidem, s. 73.
10
BİTLİS VİLAYE11
-
Kampta bir doktor vardı. Dr. Josef Mengele. Hik�yesini bi liyor musunuz? Onu yakalamak zorundayız. Mengele Aus
chwitz'in ta kendisi.
-
Yapılanlara iştirak eden, "Hayır" demeyen herkes Aus
chwitz'in ta kendisi.
- Gıuuo RICCIARELLI, ELISABETH BARTEL,
im Labyrinth des Schweigens, 20 14
Reşkotan reisi Heci Mihemede Miste: Vahşet bölgesinde bir vaha
Babafermandır
Başlannı kestiler, cesetlerini nehrin sulanna
bıraktılar Gewri der ki: Madros, baba
Hele bir Beşiri çölüne kaçayım,
bu nasıl bir dünyadır?
(... )
Beşiri çölüne vardım Elmedina jandarması atlıdır1
Hele bir Reşkotan ovasına varayım, acep orası
nasıldır? Reskotan ovasına vardım
Elmedina Beşiri kazasının eski merkezidir. l 926'da sular altında kalmasının ardından terk
edilmiştir.
Heci Mihemede Miste'nin evi şen olsun Gözlerimin önünde
değerli bir şey kalmadı Gewri der ki: Madros, baba, Garzan'a gideyim Bu nasıl bir dünyadır?
1915 öncesinde 254 Ermeni'nin yaşadığı, kilisesi ve okulu
bu lunan Hiznemir köyünden2
dengbej lsrael Ohanyan soykırımı, Kürtçedeki yaygın deyişle "Ermenilerin
Fermanını" bu sözlerle anlatıyordu. Ohanyan, ya da Kürtçe ismiyle
"İsoe Varte", Reş kotan aşiretine bağlı Ermeni köylülerdendi.
"Ferman e" ("Fer mandır") adını taşıyan uzun stranında
Silvan'ın Cano köyün den yola çıkar, Siirt ve Van'a kadar geçtiği yerlerde
gördüğü katliamları aktanr.3 Bu anlatıda birbirini izleyen vahşet sahne
lerinin arasındaki tek vaha Reşkotan aşiretinin bölgesidir. "Evi nin şen olmasını" dilediği
Reşkotan aşireti reisi Heci
Mihemede Miste 1915'te tehcir ve katliamlara
karşı çıkacaktır.
Malabadi suyu ile Garzan çayı arasında yer alan yaklaşık
30 köyde hüküm süren Reşkotan aşiretinin Kürt, Ezidi ve Erme
ni mensupları mevcuttu. Mihemed Emin
Zeki 193 1'de kaleme aldığı
"Diroka Kurd (i Kurdistane"de ("Kürt ve Kürdistan tari
hi") Reşkotanların 500 aileden
oluşan göçebe bir aşiret olduk larını ve
"Reşdinyan" adını taşıyan benzer isimli
bir Ermeni aşi retle
ilişkili olabileceklerini belirtir.4 Diyarbekir lngiliz Konso losu yardımcısı Thomas Mugerditchian da anılarında Reşko-
2 1915 Ôncesinde Osmanlı lmparaıorlugunda
Enneniler, Raymond H. Kevorkian, Paul B. Paboudjian, op. cit. s. 508.
3
Rohat Alakom'la
söyleşi, "Tu kes naxwaze zilme texe nav diroka xwe", Peya ma Kurd, s. 8-9, 06.05.2005, Bonn. Strandan alıntı
Kürtçeden Türkçeye çevi rilmiştir.
lsrael Ohanyan'ın 1915'te beş yaşında olduğu göz önüne alınırsa bu stranda anlattıklannın tamamına tanık
olmuş olması ihtimal dahilinde değil dir.
Yaşamının daha sonraki yıllannda başka bölgelerden Reşkotan'a gelen ve
daha sonra Kamışlı
ve Erivan'da karşılaştığı
Ermenilerden dinlediklerini kendi deneyimleriyle birleştirmiş olması muhtemeldir. Ohanyan
aynca hikayelerini Bolind köyünden Yahoe Miste Qulo isimli bir Kürt dengbejden öğrendiğini de aktarmıştır. Bu kapsamda soykınm
sırasında bölgede yaşananlan Yahoe Miste
Qulo'dan dinlemiş
olması da mümkündür. And a ıhombush
sprang up beıween them: Studies on Mem ı1 Zin, a Kurdish romance,
Michael Lewisohn Chyet, yük sek lisans tezi, s. 170,
University of Califomia, 1991.
4 Diroka Kurd
ı1 Kurdistanı!, Mihemed Emin Zeki Beg, s. 250, Avesta Yayınlan, 2012, lstanbul.
tan aşiretini geçmişte Ermeni iken Müslümanlaşmış ve
Kürtleş miş aşiretler arasında sayar. "Beşiri kazasının kuzeyinde, Bat
man Suyu ile Revdan Suyu arasında ikamet eden" Reşkotan ların
topraklarının yükseklerde bulunduğunu ve bereketli ol duklarını aktarır.
Mugerditchian'a göre "Bölge sakinleri genel likle tarımla ve koyun
besiciliğiyle geçinir. Kendi liderleri var dır, her bir aşiret mensubu iyi bir süvari ve nişancıdır.
Türk hü kümetine asla asker vermezler, kavgacı ve vahşi doğalarını ko rumuşlardır. Türk idarecilerin sadece
kağıt üzerinde kontrolü altındadırlar".
5
Reşkotan için hükümetin "sadece kağıt üzerinde kontrolü al
tında," derken Mugerditchian hayli diplomatik bir dil kullanır. Resmi
yazışmalarda "eşkıya'' , Kürt
Teavün ve Terakki Gazetesi tarafından ise "hükümet için hep bir baş
ağrısı" olarak tanım lanan Reşkotan devletle yıldızı hiç barışmayan
aşiretlerdendir.6 Meşrutiyetin ilanıyla Kürt Teavün ve Terakki Gazetesi'ne
anaya sayı "meyvesi adalet, eşitlik ve kardeşlik olan Cennet
Ağacı'na" benzeten bir mektup göndererek hükümete yaklaşma girişi minde
bulunsalar da bunu "potansiyel bir tehdit oluşturan güç sahibinin gerçek
niyetlerini ve ruh halini kavramaya
çalışırken bir hürmet ve rıza performansı sergileme" kapsamında
yapmış olmaları ihtimal dahilindedir.7
Beşiri ile
Garzan'da yaşayan Ermeni ve Süryaniler 1915 Ma yıs'ı
başlarında bölgedeki aşiretlerin ve jandarmalarının saldırı sına uğrar.
Dengbej lsrael Ohanyan'ın "Köylülerin başlannı
ke sip öküzlerini aldılar, sahipsiz kalmış şimdi hepsi," sözleriyle
anlattığı bu baskından Reşkotan reisi Heci Mihemede Miste'nin
köyü Bolinde8 de payını alır. Bu
saldırıya çocuk yaştayken ta-
5 The Diyarbehir Massacres and Kurdish Atrocities, Thomas K. Mugerditchian, op.cit. s. 65-66.
6 Bu ifadenin geçtiği
çok sayıda yazışmadan sadece biri için BOA. BEO. 255119 109, 29/M /1
311. Kürt Teavün ve Terakki Gazetesi için Hamidiye
Alay ları, lmparatorluğıın Sınır Boyları
ve Kürt Aşi retleri ,Janet Klein, s. 214, iletişim Yayınları. 2014, lstanbul.
7 Ibidem, s. 216.
8 Yer isimlerinin değiştirilnwsindcn sonra Bilek adı verilmiştir. Günümüzde Be şiri
ilçesine bağlıdır.
nık olan Bolinde köyü Ermenilerinden Seyran yaşananları
"Sa dece annem ya da kayınvalidem değil, herkes kocasını, oğulla rını, çocuklarını
kaybetti. (. ..) Önce bize herkes
öldürülmeye cek dendi, sadece papazlar gibi ileri gelenler öldürülecekmiş. Ama
sözlerini tutmadılar, herkesi öldürdüler. Bütün erkekleri köy meydanına
topladılar, köyün dışına çıkardılar ve
vurdular. Köyde sadece kadınlar ve çocuklar bırakıldı,"
diye aktanr.9 He ci Mihemede Miste erkeklerin katline engel olamaz, ancak ka
dın ve çocukları korumak üzere evine
alır. "Bir adam vardı, kö yün ağası, Heci Mihemede
Miste. Öyle iyi bir adamdı ki... Pek
çok Hıristiyanın hayatını kurtardı, önce evinde
otuz Hıristiya nı
sakladı," diye belirtir Seyran. "Biz Heci Mihemed sayesinde hayatta
kaldık."
Bolinde'de görüştüğümüz Heci Mihemede Miste'nin
torun ları Recep ve Enver Karabulut dedelerinin tavrı duyulunca Sa son ve
Kozluk'tan çok sayıda Ermeni'nin Reşkotan bölgesine sığındığını aktarıyor.
10 Bu şekilde Bolinde'ye
ulaşan bir kadı
nın hikayesini Seyran'ın tanıklığında da görüyoruz:
"Bir kadın vardı, öldürülenlerin cesetlerinin altında kaldığı için onu
gör
memişlerdi, öyle kurtulmuştu. Bu kadın köyünden kaçmıştı
ve yolda o kadar çok ağlamıştı ki gözleri neredeyse kör olmuştu. Köye geldiğini anlamamış dahi. Bir Müslüman kadın ona
ek mek ve süt verdi, böylece
hayatta kalabildi." Reşkotan bölgesi ne ulaşarak kurtulanlar arasında
Silvanlı Ermenilerin de bulun duğunu Diyarbakır
Meryem Ana Kilisesi'nde görev yapan ve
20 16
Ocak ayında yaşamını yitiren Sarkis Eken aktarır: "Reş kotan Aşireti lideri Mihemede Miste civar köylerde
yaşayan gayrımüslimlere dokunulmasına izin vermemiş. (. .. ) Silvanlı
annemin hayatını
da onlar kurtarmış."1 1
9 Seda Altug'un 2006'da
Kamışlı'da yaptığı görüşme, "Sectarianism in the
Sy rian Jazira: Community, land and violence
in the memories of World War 1 and the French mandate", Seda Altug, yüksek lisans tezi, s. 126, Universiteit Utrecht, 2011.
10 Recep ve Enver Karabulut ile görüşme, Nisan 2015, Bolinde.
11 Diyarbakı r'ın son
Ennenisi: 1 00 yıllık yalnızlık, Hatice Kamer, BBC Türkçe, 25 Nisan 2015, http://ww.bbc.com/turkce/haberler/201 5/04/150424_hatice_ sarkis
Heci Mihemede Miste'nin bu şekilde kaç kişiyi
kurtarabildi ğine dair bir bilgi ne yazık ki elimizde mevcut değil. Reşkotan
köylerinin o dönem idari olarak bağlı bulunduğu Garzan kaza sında 1915 öncesinde yaşayan
8.343 Ermeniden 1924'te geri ye 4.000 kişi kalmıştı. Bu rakam
Garzan'daki Ermeni nüfusu nun yarısının kaybı anlamına gelse de, başka
kazalarla karşı laştırıldığında kurtulanların -ve bölgede yaşamaya devam ede bilecekleri
güvenli bir ortam bulanların- önemli bir sayıda ol duğuna işaret
etmektedir. Aynı dönemde 1915 öncesi Lice'nin 5.890 olan Ermeni nüfusu 150'ye, Beşiri'ninki ise 5. 038'den 300'e düşmüştü.12
Reşkotan bölgesinde hayatta kalabilen Ermeniler
1925 Şeyh Said İsyanı sonrasında hükümetin "asi" kabul ettiği Kürt
aşi retlerini Suriye'ye sürmesiyle topraklarından ayrılmak zorun da kalırlar. Çoğunlukla Kamışlı'ya geçen
Reşkotan aşiretiyle birlikte onlar da "binxet"e, sınırın
öte yanına yerleşirler. He ci Mihemede Miste'nin hikayesini ölümsüzleştiren dengbej ls
rael Ohanyan da 1927'de 17 yaşında
iken Reşkotanlarla birlik te
kendini Kamışlı'da bulur.13
Reşkotan bölgesi
köylüleri 1915'te idari olarak Bitlis Vilaye ti'nin Garzan
kazasına bağlı olsalar
da, coğrafi yakınlık ve daha
eski dönemlerde Beşiri sınırları içinde yer almaları dolayısıyla, kendilerini daha çok
Diyarbekirli ve Beşirili addederler. l 920'li yılların sonlarında Kamışlı'ya yerleşen
Reşkotanlı Ermeniler ve Kürtler "Bişeriyye" (Beşiri)
mahallesini kurarlar. Sadece Kürt çe konuşan Bişeriyye mahallesi
Ermenileri Reşkotanlı Kürtler le o
kadar iç içedirler ki Suriye Ceziresi
Fransız yetkilileri onla rı
"Kürt Hıristiyanlar" olarak adlandırır. 14
Heci Mihemede Miste bu sürgün dönemine tanık olmadan, 191 8'de hayata gözlerini yumar.
Köyü Bolinde 1925'ten
sonra
12
1915 Oncesinde
Osmanlı lmparatorlugunda Enneniler, Raymond H.
Kevorkian, Paul B. Paboudjian, op. cit. s. 404, 406 ve 506. Secıarianism in ıhe Syrian]azi ra, Seda Altuğ, op.cit. s. 60.
13 And a ıhombush
sprarıg up bctwccn
ıhem: Sıudies on Mem ti Zin, a Kurdish
ro mance, Michael Lewisohn Chyet, op.cit. s. 170. Ohanyan 1966 yılında
Erivan'a yerleşecektir.
14 Sectarianism in the Syrian]azira, Seda Altuğ, op.cit.
s. 208 ve 1
29-131.
devlet tarafından üç defa
yakılır. Reşkotanlı Kürtler
topraklan na ancak 1950'de Demokrat Parti hükümeti af çıkannca döne bilir.15 Aşiretin Ermeni üyelerinin önemli bir
kısrtıı Suriye'de kalır, kimileri ise daha sonra Ermenistan'a yerleşecektir.
Heci
Mihemede Miste'nin 191 5'te Ermenileri kurtarmaya çalışmasına karşın Reşkotan aşiretinin tüm üyeleri için geç
mişte aynı çizgide bir tavırdan söz etmek mümkün değildir. 1896'dan itibaren kirni aşiret üyeleri çevredeki
Hıristiyan köy lere baskınlar
düzenlerler. 14 Mart 1 896 tarihli bir yazışma "Reşkotan Aşireti'ne mensup olup Garzan'ın
Barih adlı Hıristi yan köyüne saldıran şahıslann
yakalanması için gerekli tebliga tın yapıldığı"ndan
bahseder.16 19 Ağustos 1 903'te ise
"Garzan Meclis-i idaresi azasından
Maksi Efrayim Efendi'nin Reşkotan lı Şilo namındaki şahıs tarafından katledildiği"ne dair bir kay da
rastlanz.17 Bu saldınlar, bölgede yaygın bir şekilde görülen ve Reşkotanlann sıkça dahil olduğu
aşiretler arası çekişme ve kavgalann bir parçası mıydı? Bu konuda detaylı bilgi
elimizde mevcut değil. Ancak Heci Mihemede
Miste'nin dahi Zilan Şey
hi ile birlikte Ermenilere karşı bir katliama girişeceği söylenti sinden ötürü Kasım 1908'de tutuklandığını biliyoruz.18 Aşiret ler
arası kavgalar -bölgede Reşkotanların düşman olduğu ve Hıristiyan mensupları
olan başka Kürt aşiretleri de vardı-19 bu durumu kısmen açıklasa da 1908 öncesinde
Reşkotan aşireti nin tamamı için net bir tablo çizmeyi mümkün kılmıyor. An cak bu konuda 1908 yılında bir kırılma yaşanmış gibidir: arşiv lerde bu
tarihten sonra Reşkotan mensupları tarafından Hıris tiyanlara bir saldın düzenlendiğine dair bir kayda rastlanmaz.
15
Recep ve Enver Karabulut ile görüşme, op.cit.
16
BOA. A.) MKT.MHM.
637/14, 29/N /1313.
17
BOA. BEO 2170/162739, 25/C /1321.
18
Hamidiye Alaylan,
imparatorluğun Sınır Boyları ve Kü rt Aşiretleri, Janet Klein, op.cit. s. 219.
19 Heci Mihemede Miste ile Sinikan
aşiretinden Hesoye Birahim'in dengbejle rin
klamlarına konu olan Hethetke savaşı bu duruma örnektir. Sinikan aşireti mensubu Kürtlerin yanında Hıristiyan ve
Ezidiler de savaşa katılır ve Heci Mi hemede
Miste'nin çatıştığı gruplar arasında yer alırlar. Tarihi belirtilmeyen bu savaşa dair
Filiıt Quto, Yinni olay yinni hılam,
Salih Kevirbirt, s. 180- 190, Ev rensel Basım Yayın, 2004, İstanbul.
Heci Mihemede Miste, tarihçi Ara Sarafian'ın ve
insan Hak lan Derneği'nin inisiyatifiyle, 2014'ten beri 24 Nisan haftasın da
Bolinde'deki mezarının başında anılıyor.
Direnişin bedeli:
Tanzeli Osman Ağa
Siirt'in Tanze köyünden Osman Ağa'nın hikayesi bölgede Sür yani ve
Keldanilerin de kurbanı olduğu soykırımın ve bu fela kete direnenlerin yıllar
sonra dahi devlet tarafından hedef alın
malarının hikayesidir. 1915 öncesinde 3 Ermeni ve 12 Kürt ai
lenin yaşadığı Tanze köyünde hüküm süren Osman Ağa'nın Si irt Keldani metropoliti
Adday Şer ile yakın bir dostluğu var dır. Siirt, Kürdistan ve Keldani
tarihi üzerine araştırmaları bu lunan Adday Şer aynı zamanda
yoksullara yaptığı yardımlar la tanınan bir isimdir. 1909'da İstanbul, Roma ve Paris'e yaptı ğı. seyahatlerden dönüşünde Osman Ağa ile birlikte Siirt'te her dinden yoksullara
ücretsiz ekmek dağıtımı yapan bir fırın ku rar.20 Dominiken din adamı
Marie-Dominique Berre anıların da Osman Ağa'nın Adday Şer'e "çeşitli koşullarda ettiği sayı sız
yardımlardan" ve özellikle de "Botan emiri Bedirhan ailesi ne karşı
duyduğu büyük sempatiden" ötürü minnet borcu ol duğunu belirtir.21
Siirt'ten tehcir kafileleri yola çıkarılmadan
önce, Haziran 191 5'te Adday Şer'in
de aralarında bulunduğu Hıristiyan din adamları tutuklanır. Adday Şer, Berre'ye göre Siirt hükümet ko nağının bodrumunda bir hücrede hapis
tutulur. Adday Şer'in tutuklandığını öğrenir öğrenmez Osman Ağa kardeşi Hame
di'yi ve 15 adamını onu kurtarmak üzere Siirt'e gönderir. Os man Ağa'nın adamları Adday Şer'i hapis tutan jandarma Nurul lah'ı tehdit
ederler: ya metropoliti kendilerine teslim edecek, ya da Osman Ağa'nın gazabına
uğramayı ve tüm mallarını kaybet meyi göze alacaktır. Nurullah boyun eğer ve Adday Şer'i serbest bırakır. Osman Ağa'nın adamları
metropoliti Tanze'ye ulaştırır-
20
Evliyalar Şehri Siirt, Abdülhalim Durma, s. 10, Erol Ofset Matbaacılık, 2014, Samsun.
21
Les Chrttiens
aux bt"tes,jacques Rhetore,
op.cit. s. 303.
lar. Başka kaynaklar Adday Şer'in mutasamfa verilen yüklü
bir rüşvet karşılığında evinde hapis tutulduğunu, Osman Ağa'nın kardeşi ile
adamlarının onu bir tünelden, ya da evinin arka
ka pısından kaçırdığını belirtir.22
Osman Ağa Adday Şer'i önce Tanze'deki evinde
saklar. An cak askerlerin peşlerine düştüğünü duyunca onu adamlarıyla birlikte
Derebasan mağaralarına götürür. Tanze'ye ulaşan as kerlerle Osman Ağa'nın
adamları arasında çatışma çıkar. Os man Ağa'nın iki kardeşi çatışmada öldürülür, evi askerler tara
fından ateşe verilir. Osman Ağa'nın
tehcirden kurtarmak ama cıyla Tanze'de sakladığı 500 Süryani ile birlikte
Adday Şer de yakalanır. Metropolit Siirt'e getirilerek 9 Haziran l 91 5'te şeh rin Ermeni Başpiskoposu Yeğişe ve
Süryani din adamı lbrahim ile birlikte katledilir.23
Osman Ağa ise canını zor kurtararak Musul'a kaçar. Ora dan
Sincar'a geçerek Ezidi lider Hemoye Şero'ya sığınır. Savaş sonuna kadar Sincar
ve Musul'da kalan Osman Ağa 1926 yı lında Tanze'ye
dönmeye karar verir. 191 5'in ve ittihat ve Te rakki'nin iktidardan düşmesinin üzerinden yıllar geçmiş, ye ni bir rejim kurulmuştur. Ama 191 5'teki
tavrı yetkililerin ha fızasındadır. Tanze'ye döndükten kısa süre sonra devlet
güç lerinin hedefi haline gelir ve öldürülür.24 Osman Ağa'nın bu gün Siirt'te
yaşayan aile üyelerine ulaşmaya çalıştığımızda bü yük dedelerinin hedef haline
getirilmesinin etkilerinin günü müze kadar sürdüğünü gözlemledik. Zarar
görebileceklerin den endişe ederek Osman Ağa'ya dair konuşmaktan kaçın dılar.
Barış Ünlü'nün son derece isabetli tanımıyla "Türklük sözleşmesi"ni ihlal etmenin olası sonuçları
soykırımdan 100 yıl sonra dahi kurtaranların
torunlarını tedirgin etmeye de vam ediyor.25
22
Shall this naıion dif?
Joseph Naayem, s. 127, 1920,
New York.
23
Le Genocidc
dcs Annenieııs, Rayınon<l H. Kevorkian, op.cit.,
s. 415.
24
lskender Debbaso ile görüşme, op.ciı.
25
Türklük Sôzleşmesi'nin lmzalanışı (1915- 1 925), Barış Ünlü, Mülkiye Dergisi
,
Cilt 38, Sayı 3, s. 47-81, 2014, Ankara.
Yüz yıl yalnızlık: Temerhane Agaye Sor
Mayıs 1915'te
Eruh ve Şırnak köylerindeki
Ermeni ve Sürya niler Halil Kut ve Cevdet'in
yönetimindeki birliklerin saldırı sına uğrar. Bölgenin ileri gelen aşiretleri de kendi hakimiyet
alanlarındaki Hıristiyanlann katli ile görevlendirilir.26 Şımak'ta Agaye Sor
(Kürtçe "Kızıl Ağa") ailesine mensup Temerhan bu süreçte diğer aşiretlerden ve hatta kimi aile
üyelerinden farklı bir tavır alarak Ermeni ve Süryanilerin katline karşı
çıkacaktır. Eruh'tan hayatta kalanlar arasında yer alan Martiros Hovse poğlu
Keroyants, Cevdet'in birliklerinin saldırısından çok az sayıda
Ermeni'nin kurtularak Kafkasya'ya ulaşabildiğini akta rır. 30 kadar Eruhlu ailenin ise "Şırnaklı Garmir Ağa'nın oğ lu" tarafından korunduğunu ve tanıklığın derlendiği Ağus tos 1915'te hala
onun yanında bulunduklarını belirtir.27 Ke royants'ın "Şırnaklı Garmir Ağa"
diye bahsettiği kişi Agaye
Sor'dan başkası değildir.28 Tanıklıkta geçtiği üzere 1915'te 30 kadar Eruhlu Ermeni aileyi saklayan
ve uzun süre koruması altında tutan Garmir/Kızıl/Sor
Ağa'nın oğlu ise Temerhan'dır. Kardeşi Halit Ağa ile birlikte Eruhlu
ailelerin yanı sıra Silopi,
Şırnak, Herbol, Hesena, Bespi, Basan ve
Haşvan'da yaşayan Er meni ve Süryanilerin bir kısmını tehcir
ve katliamlardan kur
tarmayı başarır.29
"tlk dedemiz Amer Sor, lran Şahı'nın Kürtlere yönelik
bas kılarından kaçarak Şırnak'a yerleşmiş," diye anlatıyor Te merhan'ın torunu Cengizhan Uysal
ailesinin hikayesini. Şır nak'a tepeden bakan
ve günümüzde de Guze Amer Sor (Kürtçe
"Amer Sor'un cevizi") diye bilinen, o dönem ceviz ağaçlarıyla kaplı
bir bölgeye yerleşir. Amer Sor lran'dan kaçarken her şe yini kaybetmiştir.
Keçi derisinden iplik yapıp satarak geçimini sağlar. Cengizhan Uysal'a göre zamanla Şımak'ta
iktidar müca-
26
Le Gtnocide
des Anntııiens, Raymond
H. Kevorkian, op.cit.
s. 415.
27
Kederıame, op.cit.
s. 223-224.
28
"G:ırmir" Ermenin·
"Kızıl" demektir. Bölgede
o dönem Garmir/Sor/Kızıl ismi ni taşıyan
başka ileri gelen aile ya da
aşiret bulunmamaktadır.
29
Agaye Sor ailesi ve Halit'in Süryanileri korumasına dair lskender
Debbaso ile görüşme, op. cit.
delesi veren ağaların arasında "dürüstlüğüyle"
sivrilir. Ailenin farklı kollarının
daha sonra isimleriyle anılacağı dört oğlu
olur: Agaye Sor, Tatar Ağa, Hasen Ağa
ve Cangir Ağa.30
1915'te bölgesindeki Ermeni ve Süryanileri korumaya çalı şan bu oğullardan Agaye
Sor'un torunu Temerhan'dır.31 Şırnak merkezinden ve
çevre köylerden kurtarabildiği kadar Ermeni ve
Süryaniyi ailesine ait büyük kasırda
saklar.32 Temerhan bir karşılık beklemeden bu yardımı sunar. Ancak Şımak'taki
diğer ileri gelenlerin tamamının yaklaşımı bu temelde değildir. Kat liamlara
katılanların yam sıra, Ermenilerden demircilik ve şal şepik üretimiyle
uğraşanları çıkar amaçlı kurtaranlar da olur. "Kimileri bazı Ermenileri köle olarak kullanmak, hizmetleri ne koşmak için korudu.
Bu yetmezmiş gibi ellerinde ne varsa el koydular.
Bu durum 191 S'ten çok sonra, uzun yıllar boyunca devam etti," diye
aktarıyor Cengizhan Uysal. Çıkar
amaçlı yak laşanlar arasında Agaye
Sor ailesinin Tatar Ağa kolundan ge lenler de vardır. Temerhan bu sebeple
onlarla ters düşer.
Soykırımdan yıllar sonra dahi devam eden başka
bir husus hayatta kalan Ermeni ve Süryanilere yönelik saldırılardır. "Be nim çocukluğumda bile
Müslümanlar onlara çok eziyet ediyor lardı," diye belirtiyor Cengizhan
Uysal. "Dedemin koruduğu Ermeni ve Süryanilerin torunlarıyla birlikte
okula gidiyorduk. Diğer çocuklar onları huzursuz etmek için pis şeyler
atarlardı. Bizim ailenin korumasında olduklarını bildikleri için kimse da ha
ileri gidemezdi. Bizden fırsat bulmuş
olsalar daha farklı sal dırılar da
olabilirdi. Bu yüzden 1970'li yıllarda Ermeni ve Sür yanilerin büyük çoğunluğu
Şımak'ı terk ettiler. "
Bu saldırılara maruz kalanlardan, Şırnak'ta doğmuş ve 12 ya şına kadar
orada yaşamış Şişli Belediye Başkan Yardımcısı Yaz ken Barın "Çok sıkıntı çektik.
Şehadet getirmediğimiz için da yak yiyorduk," diye anlatıyor yaşadıklarını. Barın, Agaye Sor
----- -·
30 Cengizhan Uysal ile görüşme, Nisan 2015, Şırnak.
31 ilk Agaye
Sor'un kendisiyle aynı ismi taşıyan
bir oğlu olur. Temerhan bu ikin
ci Agaye Sor'un oğludur.
32 Agaye Sor kasnnın 100 odası olduğu aktanlmaktadır. Şımah'ın ldari Taksimatı
ve ldari Alanda Meydana Gdrn Değişimler
(1845- 191 8), Mehmet Rezan
Ekinci, Uluslarası Şırnak ve Çevresi Sempozyumu kitabı, s. 487-504,
2010, Ankara.
ailesinin diğer Şırnak ağalarından farklı tutumunu ve soykırım sırasında
Ermenileri kurtarmak için çabalarım büyüklerinden dinleme fırsatı bulmuş.
"1915'te Şırnak'ta yaklaşık
40-50 Erme ni aile yaşıyordu.
Onları ihbar eden ve devlet için çalışan ağalar olduğu gibi yaklaşan katliamı haber vererek
koruyanlar da var. Agaye Sor ailesi onlardan
biri. Hem kendi kimliklerine sahip çı kan, hem de Ermenilere yakın
duran bir aile," diye anlatıyor.
Katliam emri gelince Agaye Sor ailesi
üyelerinin de araların da bulunduğu Şırnak ağalan Ermeni ileri gelenleri ile bir araya gelir. Bann'a
göre Ermenilere kağıt üzerinde Müslüman görün melerini, bu sayede hükümet
yetkililerine 'Burada Ermeni yok. Hepsi Müslüman oldu' cevabını vererek anlan
kurtarabilecek lerini söylerler. Bunun üzerine çok sayıda Ermeni Müslüman
olur. Yazken Barın'ın dokumacılıkla uğraşan dedesi Boğos ve birkaç kişi bu öneriyi reddeder, dağlarda saklanarak direnmeyi seçer. Boğos uzun yıllar mücadele
verdikten sonra Irak'a
geçer, Şırnak'a ancak savaştan
sonra dönebilir. Temerhan'ın kasrında saklanarak kimliklerini koruyabilenler
dışında Şırnaklı Erme nilerin çoğu savaş boyunca
Müslüman görünmek zorunda kal mıştır. Yazken Bann'a göre bu duruma 1919'da
şehre Siirt Til lo'dan gelen bir şeyh son verir. Ermenilere artık
"kesim" olma dığını, "dört sene önce korkuyla Müslüman
olduklarım" bildi ğini, artık isterlerse dinlerine
dönebileceklerini söyler.33
Erme nilerin çoğunluğu bunun üzerine inançlarına döner, ancak gü vensizlik
ortamının devam ettiğini düşünen bir kısmı Müslü man olarak kalır. Yazken
Barın bu dört yıl süren Müslümanlaş
tırmanın Ermenileri ölümden kurtarmak için bulunan bir çö züm olduğunu, bu
öneriyi getirenlerin Ermeniler üzerinde di nin gereklerini yerine getirme
baskısı kurmadığını belirtiyor. Ancak bu koruma temelli yaklaşım yıllar
içinde hafızalardan si-
33 Canlarını kurtarmak için Müslüman olan Ermenilere l 919'da artık dinlerine dönebileceklerini belirten şeyhin
ismi bilinmemektedir. Bu isimsiz şeyh Şır nak Ermenileri için önemli bir baskı unsurunu
ortadan kaldırmış olsa da Til lo şeyhlerinin l 915'e dair sicili temiz degildir.
Uludere"nin Şexaıı köyü agaları civar köylerdeki Keldanilerini korumaya çalışırken Tillo'dan
beş şeyh Hıristi
yanları katletmelerini ister.
Les Chrtliens aux beıes, Jacques Rhctorc,
op.cit. s.
307. Aynca cf. infra s. 230.
linir, Barın'ın çocukluğunun geçtiği SO'li ve 60'lı yıllarda
Erme ni çocuklara şehadet getirmeyi dayatan anlayış hakim olur.34
Soykırım sırasında Ermeni ve Süryanileri koruyan Temerhan
ve kardeşi Halit'in devletle yıldızları Cumhuriyet döneminde de barışmaz. Temerhan ile kendisiyle aynı ismi taşıyan oğlu ve
kardeşleri Halit, Şeyhmus ve Süleyman Şeyh Said lsyam'na ka tılacakları ihbar
edilerek yakalanır. Temerhan ve oğlu Bitlis ha pishanesinde idam
edilir, kardeşleri Halit, Şeyhmus ve Süley man ise Şırnak meydanında kafaları
kesilmiş olarak asılır. Te merhan'ın bir kardeşi, Alihane Agaye Sor Irak'a
kaçarak kur tulmayı başarır. Onları ihbar eden ve yakalanmalarından sonra
mallarına el koyan, l 915'te de
ters düştükleri ailenin
Tatar Ağa kolu mensuplarıdır.
"Tatar Ağa ailesi şimdi korucubaşı. 1915 öncesinde de Ha
midiye alaylarına mensuptular," diye aktarıyor Cengizhan Uy sal. Ailenin
bu kolunun hikayesi bölgede iktidarla kurulan iliş kinin niteliğinin kimi
durumlarda yüz yılı aşan kökenleri olabi leceğine işaret ediyor. Tatar Ağa'ların aksine,
ailenin Agaye Sor kolu 1 895'te lngiltere'nin Van Konsolos yardımcısı
Maunsell'in de dikkatini çeken bir şekilde "Hamidiye alayları oluşturmaya
asla razı gelmez."35 Bu
sebeple 189l'den itibaren iki
Hamidiye alayına komuta eden Miran aşireti reisi Mustafa Paşa'mn Agaye Sor
ailesine bağlı köylere saldırmasına ve insanları katletmesi ne hükümet sessiz
kalır, hatta kimi çatışmalarda Mustafa Pa şa'ya destek birlikleri gönderir.
36 Yüz yıl sonra, ailenin
devlet nezdinde şüpheli görülmesinden Cengizhan Uysal da nasibini alacaktır. 1992 yılında Şımak'ta doktorluk yaptığı
sırada Hür riyet gazetesi onu
"Tırlar dolusu ilacı PKK'ye göndermek"le it ham eden bir haber yayınlar.
Soruşturma için gelen müfettişle re "Buraya bırakın tırları, bir traktör
dolusu ilaç gelmiş mi ki?" diye sorsa da dinletemez. Suçlamaların temelsiz olduğu anlaşıl-
34
Yazken Bann ile görüşme, Haziran
2015, lstanbul.
35 Hamidiye Alaylan, imparatorluğun Sınır Boyları ve
Kürt Aşi ret1eri, Janet Klein, op. cit. s.
130.
36 Ibidem, s. 135-139. Agaye Sor
ailesinin Mustafa Paşa'yla
mücadelesinde Bedir hanlarla ittifakı için lhidem, s. 1 66- 172.
dığı halde "Olağanüstü Hal Bölgesi'nde çalışması sakıncalıdır"
denilerek Yozgat'a sürgün edilir. Şırnak'a
ancak emekli olduk tan sonra dönebilir.
Temerhan'ın koruduğu Ermeni ve Süryanilerin
artan saldı rılar yüzünden Şırnak'tan ayrılan torunları ile aile üyelerinin
halen iletişimde olduklarını aktarıyor Cengizhan Uysal. Çoğu Fransa, Hollanda
ve Belçika'ya göçen bu ailelerin 1915 sonra
sında değil 1970'li yıllarda Şırnak'tan ayrılmak
zorunda bırakıl malarına
dikkat çekiyor: "Elbette 1915 sonrasında da hem ha yatta kalan Ermenilerin ve
Süryanilerin, hem de onları koru maya çalışanların üzerinde devlet baskısı
oldu. Ama asıl baskı Cumhuriyet'le başladı."
Bitlis Vilayeti'nde diğer karşı çıkışlar
Şexan köyü37
ileri gelenlerinin kendilerine bağlı
üç köyde ya şayan Keldanileri koruma çabası din
adamlarının tavrının soy kırım sürecinde nasıl belirleyici olabildiğini
gösteriyor. Do miniken din adamı
jacques Rhetore'nin Eşşi, Baznaye
ve Al tun köyleri38 Keldanilerinden
derlediği tanıklıklara göre aske ri yöneticilerin
talimatı üzerine ismi belirtilmeyen "Şırnak ağa ları" Şexan köyü
ağası Osman Keto'ya bir mektup gönderir ve kendisine bağlı
köylerdeki Hıristiyanları katletmesini
isterler. 39 Osman Keto Ağa okuma yazma
bilmediğinden mektubu köyün şeyhi Muhammed lzrail'e okutur. Ve sorar: "Şırnaklıların dedi ği
gibi Hıristiyanların katli ve mallarına el konulması gerçekten Kur'an'a
uygun mudur?" Şeyhin cevabı nettir: "Bu bir Müslü mana yapılandan
çok daha büyük bir günah olur. Osmanlı as kerinin dediğini mi, Kur'an'ı mı
dinlemeyi tercih edersin?" Bu cevap üzerine
Osman Keto köyün ileri gelenlerini toplar ve bir likte "Şırnak ağalarına"
hitaben bir red mektubu kaleme
alırlar.
37 Yer isimlerinin değiştirilmesinden sonra Uludere'ye bağlı Hilal köyü adını al mıştır.
38 Yer isimlerinin değiştirilmesinden sonra Eşşi (ya
da lşşi) Onbudak, Baznaye ise Doğan köyü isimlerini almıştır. Altun köyünün bugünkü adı bilinmemek tedir. Üç köy de günümüzde metruk
durumdadır.
39
Les Chrttiens aux bl'tes, Jacques Rhetore,
op.cit. s. 306-307.
Kendi köylerindeki hiç kimseyi teslim etmeyeceklerini ve
Hı ristiyanlara saldırmak için bölgelerinin sınırını teşkil eden He zıl
Çayı'nı aşmalan halinde onlan korumak için sonuna kadar savaşacaklannı
belirtirler. Eşşi, Baznaye ve Altun Keldanilerini tedbir olarak bu köylerin yaylalannda toplar ve 60 silahlı
adamı onlan korumakla görevlendirirler. 1915 Temmuz, Ağustos ve
Eylül aylan boyunca köyün ileri gelenlerinden Misto Şahbas'ın emrindeki adamlar
üç köyün Keldanilerini korumaya devam eder. Bu sırada Tillo'dan tanıklıkta ismi
belirtilmemiş beş şeyh köylülerin
korunduğu yaylaya gelir. Misto Şahbas ve adamla nndan "dini vecibelerini
yerine getirmelerini" ve "kafirleri kat letmelerini" isterler.
Misto Şahbas ve adanılan kimsenin "Hı ristiyanlarına" zarar
vermesine müsaade etmeyeceklerini söy leyerek şeyhleri oradan kovar. Ardından
Hıristiyanlara saldır mak için gelen Şırnak ağalanna silah doğrultur ve onları
vur maktan çekinmeyeceklerini söyleyerek püskürtürler. Şexaı]. ile
ri gelenleri Eşşi, Baznaye ve Altun köyleri Keldanilerini "tehli kenin
geçtiğine emin olana kadar" korumaya devam ederler.
Eşşi, Baznaye ve Altun köyleri
günümüzde terk edilmiş,
met
ruk haldeler. Şexan (yer isimlerinin değiştirilmesinden
sonra "Hilal") beldesi sakinlerinin hayatları ise 1990'lı yıllardaki
sa vaşla darmadağın olmuş. Önce 1991 yılında
Belediye Başkanı Yakup Kara ve beraberindeki
beş kişi faili meçhule kurban git
miş, ardından belde güvenlik güçleri tarafından top atışlarıyla yerle bir edilmiş.
Şexanlıların önemli bir kısmı bu tarihten son ra Mahmur Kampı'na göç etmek zorunda kalmışlar. Eski Şexan harabe halinde terk edilirken,
Şırnak-Uludere yolu üzerinde yeni bir yerleşim
yeri kurulmuş.40 1915'te Keldanilerin
korun ması kararında büyük rol oynayan
Şeyh Muhammed lzrail'in ve devlet güçleri ile Şırnak
ağalarına karşı gelmeyi göze alan Osman Keto, Misto Şahbas ve diğer ileri gelenlerin izleri yakıp yıkılan Şexan ile birlikte yok
edilmiş.
Silopi'nin Ge rgundan höyünde41 yaşayan Varto aşiretine mensup Ermeniler tehcir
ve katliamlardan köylerinin yakınla-
40
Bir seçim, iki Hilal, Hüseyin
Kalkan, Turnusol, 18 Mart 2014.
41
Yer isimlerinin değiştirilmesinden sonra Yolağzı ismi verilir.
nndaki dağlarda ve mağaralarda saklanarak kurtulabilirler. An cak saklandıkları yerlerde
yiyecek temin etmek zordur. Arap Tayan aşireti mensuplan ve sürülerini emanet
ettikleri, ancak ismi bugünkü kuşaklara aktarılmamış bir Kürt ağa onlara yar
dım eder, yiyecek gönderir. Yaklaşık 30 kişiden oluşan Ger gundan köylülerine
bu aşiretler ne kadar süreyle destek oldu lar, bir süre sonra bağlantılan
koptu mu, bilemiyoruz. Ancak ailesi Gergundanlı olan Rakel Dink'in anlatımıyla
"savaşın ve katliamlann bittiğinden haberdar
olmadan" 25 sene boyunca
o dağlarda yaşadıklan biliniyor. "Kurtulmalannı
mucize adde diyorlar," diye anlatıyor Rakel Dink. "Şimdi o bölgeye gidenler
Gergundanlılann saklandığı mağaralan bulamıyor. Diyorlar ki 'Öyle bir mağara
aslında yoktu. Tanrı bizim için öyle bir yer aç tı. O sayede hayatta kaldık'.
Öyle inanıyorlar."42 Rakel Dink'in annesi 1915 öncesinde bir kilisesi ve meyve bahçeleri olan, köylülerinin
şal-şepik üretimiyle meşgul olduklan Hesena kö yündendir.43 1993'te yakıp yıkılan Hesena'nın kilisesi simsiyah bir
halde ayakta kalır. Gergundanlılar ise 1940'larda köylerine dönebilir, ancak
1970'li yıllarda topraklarından ayrılmak zo runda kalana kadar Şırnaklı aşiretlerin
baskılarına maruz ka lırlar.44 Patrikhane'nin çocukları okula yazdırmak üzere
lstan bul'a getirmesinden sonra Varto aşiretinin kimi üyeleri lstan bul'a,
kimileri de Fransa ve Belçika'ya göç eder.
Bitlis Amerikan
Kız Koleji'nin öğrencilerini tehcirden ve on
larla zorla
evlenmek isteyen subaylardan Askeri Hastane Baş hekimi Mustafa Bey kurtarır. Kız
öğrencilerin kendisine yar dımcı olduklarını
ve hastanenin iyi işleyişi için varlıklarının kesinlikle gerekli olduğunu
belirterek tehcir edilmemelerini sağlar.45 Fransa ve Almanya'da eğitim görmüş, Arap bir aileden geldiği belirtilen Mustafa Bey'e dair arşivlerde ya da başka kay naklarda bir iz bulmamız
mümkün olmadı.
42 Rakel Dink ile görüşme, Haziran
2015, İstanbul.
43
Yer isimlerinin değiştirilmesinden sonra Kösreli ismi verilir.
44
"Varto Armenian
elan makes long trip from Turkey to France", Hürriyet Daily News, 1 4/1/2011.
45
Grace H. Knapp'tan aktaran Le
Gı'nocide des Annbıiens, Raymond H. Kevorki an, op.cit. s. 418.
Sasun'un ismi belirtilmeyen bir köyünde Selim Ağa Erme nileri tehcirden kurtarmak için
bir memura rüşvet verir. Pek çok aileyi bu şekilde kendi çalışanları gibi
gösterir. Ancak Er menileri koruduğu anlaşılır ve bu sebeple idam edilir. Ermeni leri kurtarmaya niyetlenen
başka Kürt ağalara gözdağı vermek
amacıyla kesilmiş başının Muş'a gönderildiği aktanlır.46
Muşlu Abkar Galust'u Bulakçıbaşı ailesi önce Hazro'daki ev lerinde, daha sonra da Muş'ta saklar.47 Muş'un Deştadem köyü ileri gelenlerinden Curo ise tehciri durdurmak için elinden bir şey gelmeyince dağlara ve ormanlık bölgelere sığınabilmiş ka dın ve çocuklara yardım
etmeye karar verir.
Yedi köyün kadın ve
çocuklarını kurtararak Ermenistan sınırına ulaştırdığı anla tılır. Ancak
bu sebeple şikayet edilir ve Taşo köprüsünde
kur şuna dizilir.48 Bitlis'in Motkan kazası Şen köyü ağası Safer Er meni köylülerini korur, katliama izin vermez.49
46
Les pratiques de sauvetage duranı le gtnocide des A rmeniens, Hasmik Tevosyan,
Lıı ıesistııııu: ıı gı'ııoLiclo, op.lİL. �- 194.
47
Armen Galusı ile görüşme, op.ciı.
48
lbidem.
49
Kedername, op.ciı.
s. 209.
11
DIGER VILAYETLERDE KARŞI ÇIKIŞLAR
-
Kamuoyu
baskısı akıl hastalarına öta naziyi
durdurmuştu. Yahudiler için de aynısını yapabiliriz.
-
Akıl hastaları kilisemizin vaftiz edilmiş üyeleriydiler.
-
Ama Yahudiler...
-
Siz
askersiniz. Bombalanan ve zalim yoksunluklarla sınanan halkımızın günlük
gerçekliğinden uzaksınız. Şunu bilin ki bü
yük çoğunluk, kilisemizin üyeleri ve din adamları Hitler'i des tekliyor. Kimse protesto
etmez. Ve kimse size inanmaz.
- (OSTA GAVRAS, JEAN-(LAUDE GRUMBERG, Amen, 2002
Ermeni soykırımı sırasında lzmir, Hüdavendigar, Trabzon, Adana, Halep, Suriye, Musul vilayetlerinde ve Der Zor muta sarrıflığında da emirlere
karşı gelen, tehcir ve katliamlara en gel olmaya çalışan
ya da tanıdıkları, tanımadıkları Ermenile re sığınacak bir yer sağlayan
kişiler vardı. Bu isimlerin bazıla rının kimliği ya da kurtarma
faaliyetlerinin kapsamı hakkında elimizde az sayıda bilgi mevcut.
İzmir Vilayeti
Fransız Donanması arşiv kayıtlarında Manisa Mutasamfı Tev fik'in emirleri yüzeysel bir şekilde uygulayarak Manisa Erme nilerini
büyük ölçüde kurtardığından bahsedilir. 1 Aynı şekil de,
Aydın ]andanna Kumandanı
Nuri'nin de tehcire
engel ol-
Service hislorique de la marine,
1BB7245, doc. No 109, Le Genocide des Annı'
niens, Raymond H. Kevorkian, op.cil, s. 709.
maya çalıştığı belirtilir.2 Tevfik ve Nuri Beylerin bu tavrına da ir başka
bir tanıklığa ve daha detaylı bilgiye ulaşmamız müm kün olmadı.
Marsilya'da görüştüğümüz Brigitte Balian lzmir'de ailesini
Tabbah Dede'nin koruduğunu aktardı. lzmir'de eczacılık yapan Brigitte
Balian'ın dedesinin tanıdığı olan Tabbah Dede, herke se bu aileye kendisini çiğnemeden kimsenin dokunamayacağı nı ilan
eder. Tabbah Dede'ye dair Balian'a aile içinde aktarılan lar
bu bilgilerle sınırlıydı. 3
Hüdavendigar Vilayeti
Afyonkarahisar'da yaşayan Papazyan ailesinin arazileri
vardır, afyon ekimiyle uğraşırlar. Aileden 1915'ten tek hayatta kalan 5
yaşındaki kızları Ağavni
ile onunla aynı adı taşıyan teyzesi olur. Tehcirin başladığı günlerde küçük Ağavni ve teyzesi -belki da ha
güvenli olduğunu düşünerek, belki de olaylardan habersiz lzmir'e gitmek üzere
Afyonkarahisar tren istasyonuna gelirler. Bir polis memuru onları da tehcir
kafilesine dahil eder ve kafi lenin gittiği istikametteki trene bindirir. Ancak istasyonda çalı şan bir
Türk onları tanır ve lzmir demiryollarında görevli olan dayıları Mihran
Topalyan'ı arar. Topalyan
arkadaşından onla rı
kurtarmasını ve lzmir trenine bindirmesini ister. Tanıklıkta ismi belirtilmeyen ve Afyonkarahisar istasyonunda çalışan ki şi sayesinde Ağavni ve teyzesi
tehcirden kurtulur, sağ salim
lz mir'e ulaşırlar. Ailenin geri
kalanı tehcir edilir ve hiçbirinden
bir daha haber alınamaz.
Ağavni ve teyzesi dayıları Mihran Topalyan'ın ve büyükan nelerinin
yanında savaş sonuna kadar lzmir'de kalırlar. Savaş bitiminde Ağavni Afyon'a döner ve ailesinin
evini bulur. Ev de Amerikalı bir memur oturmaktadır.
Ermenilerin gasp edi len mallarının iadesi için çalışmaktadır. Bu konumuna
rağmen Ağavni'nin tecrübesizliğinden faydalanarak onu korkutur ve "evini unutmasını" söyler. Ağavni bu konuda bir sonuç elde
2
Ibidem.
3
Brigitte Balian'la görüşme,
Haziran 2014, Marsilya.
Papazyan ve Topa/yan ailesi.
edemeden lzmir'e geri dönmek zorunda
kalır. 1922'de Ağavni ve teyzesi bir ltalyan gemisine
binebilmek için denize atlarlar, gemidekiler tarafından kurtarılır ve Pire'ye
getirilirler. Pire'den Marsilya ve Paris'e geçerler. Ağavni Fransa'da yelek
imalatha nesinde çalışır. Afyonkarahisar'ı hiç unutmamıştır, torunu Raf
fi Kalfayan'ın deyimiyle "bir sinema dekoru"ndan bahseder
gi bi Afyonkarahisar'ı anlatır. Yıllar sonra evlendiğinde eşinin ai lesini ziyaret
etmek amacıyla lstanbul'a gelir ama Afyon'a gir me fırsatını bulamaz. Afyon kadar
bağlı olduğu başka bir şehir lzmir'dir. lzmir kolejinde okumuş, Afyon'dan sonra çocuklu ğu orada geçmiştir.
lzmir yangınına tanık olur, kuvvetli rüzgar yangının hızla yayılmasını
sağlarken o kargaşa içinde Ağavni ve teyzesi büyükanneleri ile birbirlerini kaybederler.4
Torunu Raffi Kalfayan'ın bize aktardığı bu hikayede
Ağav ni ve teyzesine yardım
eden Afyonkarahisar istasyon memuru nun izini bulabilmek için çabaladık.
lzmir-Kasaba demiryolu nu o tarihlerde hatla aynı ismi taşıyan Fransız
"Societe Otto-
4
Raffi Kalfayan ile görüşme, Haziran
2015, lstanbul.
235
mane du Chemin de
fer de Smyme-Cassaba et Prolongements" şirketi idare ediyordu.
Ancak ne şirkete dair arşivlerde, ne de başka kaynaklarda istasyon memurlaniıın
listesine ulaşmamız mümkün olmadı.
Trabzon Vilayeti
Ordu Kazası'nın Müslüman
ileri gelenleri Trabzon valisi nez
dinde Ermenilerin tehcir edilmemesi için girişimde bulunurlar. Ancak çabalan
boşunadır, Vali onları dinlemez ve tehdit eder. 5 Ordulu Mgırdiç Artun ve beraberindeki 20 kişi
tehcir kafilesin den kaçar,
mağaralarda saklanırlar. Mesudiyeli isimsiz bir pos tacı
Artun'un annesi ve kızkardeşini korur.
Altı ay mağaralarda saklandıktan sonra Artun ve arkadaşları mavnacı
Hakkı Gür soy'un yardımıyla Gürcistan'a kaçarlar.6
Trabzon'da tehcir ilan edildiğinde eşraf emirleri
yumuşatma ya, istisnalar elde etmeye ve
tanıklıkta kullanılan tabirle tehci ri "boğmaya" çalışır. Ama
merkezi hükümet emirleri kati bir şekilde teyit
eder. 7 Çok sayıda Trabzonlu
yaşananları görme mek için sayfiye yerlerine çekilir. Trabzon Fransız Konsolos luğu'nda tercüman olarak
çalışan Apik Messerlian'ı tehcirden kurtarmak
için Türk tanıdıkları seferber olur, ancak bir sonuç
elde edemezler.8 Sa�sun Messageries Maritimes
ajansında çalı
şan Antoine
Köyliyan Amasya'da yaşlı bir Türk hanımın evinde saklanır. Ancak daha sonra
yakalanacak ve tehcir edilecektir.9 Samsun'da Müslüman eşraf Ermenilerin lehine bir
karar çıkar tabilmek için
uğraşır, ama emirler kesindir.10
5 Tehcir ve Talıtil, Divan-ı Harbi Orfi Zabıtları,
Vahakn N. Dadrian, Taner Ak çam, op.cit. s. 35.
6
Harut Usta'nın
dilinden Ordu'nun gayn resmi tarihi,
Ferda Balancar, Agos,
18.07.2014, lstanbul.
7 Trabzon eski ltalyan
Konsolosu M. Gorrini'nin Messagero gazetesine verdiği
demeç. Lcs Memoircs
de Mgr jean Naslian, op.cit. I. Cilt s. 171.
8
Les Memoi
res de Mgr jean Naslian,
op.cit. 1. Cilt s. 173.
9
Ibidem, s. 184.
lO
Ibidem, s. 190.
Adana Vilayeti
Hacin müftüsü
kendisinden tehciri onaylayan bir fetva isteyen Alay Kumandanı'nı geri çevirir,
"yaptıklarında iyi hiçbir şey göremediğini" söyler.
Müftü aynı zamanda
Protestan Ermeni lerin ileri gelenlerinden birinin
yakın arkadaşıdır. Onu tehcir
den kurtarabilmek için her yolu dener, ama
başaramaz. 11 Fe ke
ve Yerebakan Müslümanlanndan isimleri belirtilmemiş bir grup tehcire karşı çıkar. Şehirlerindeki Ermenilerin hiçbir suç işlemediğini, silahlarının olmadığını, huzur içinde
yaşadıkları nı, arkadaşları,
esnafları, zanaatkarları olduklarını söylerler.
Bu şekilde tehciri üç ay erteletmeyi
başarırlar, ama daha fazlasına güçleri yetmez.12
Halep Vilayeti
Mekteb-i Bahriye mezunu, lngiltere'de mekanik eğitimi
almış Cemil Konne Fırat Menzil
Kumandanlığı bünyesinde yer alan Birecik'teki şahtur (bir tür sal
ya da kayık) imalathanesinin so rumlusudur. Bu görevi boyunca Antep ve
çevresinden tehcir edilen pek çok Ermeniyi şahtur imalathanesinde işçi ya da
us ta olarak kaydettirerek hayatta
kalmalarını sağlar. 13 Yoksulluk ve açlık içindeki Ermeni ailelerine gıda, giysi ve ilaç
dağıtılma sını temin eder.
Hikayesine tarihçi Ümit Kurt'un ulaştığı Cemil
Könne'nin imalathanede işe alarak hayatlarını
kurtardığını ifade eden çok sayıda Ermeni tanıklık
mevcuttur. Ancak Başbakanlık Osman lı Arşivleri'nde ulaştığımız bilgiler bu kurtarmayı Cemil Kön ne'nin -en
azından başlangıçta- kendi inisiyatifiyle gerçekleş tirmediğini ortaya koyuyor.
Arşiv kayıtlarında Birecik'te şahtur
11 The Treatment of Armenians in the Ottoman Empire 1915-16, op.cit., s. 497. Sansürsüz
baskıda tanıklığın Hacin'e ait olduğu görülür. The Treatment of Ar menians in the
Ottoman Empi re, s.
507, Gomidas lnstitute, 2000, Londra.
12 Ibidem, s. 507.
13 Könne hakkında daha detaylı bilgiler için
"Birecik'te Ermeni sürgünlerini ölümden
kurtaran Cemil (Bahri) Könne", Ümit Kurt, Toplumsal Tarih, Ocak 2015, s. 84-87, Istanbul.
imalatında Ermenilerin çalıştırılmasının Temmuz 1917'de
Da hiliye Nezareti'nin emri olduğunu görüyoruz. 14
DH.ŞFR., 78/4
Bab-ı Alt
Dahiliye
Nezareti Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti Şube:
2 Kalem-i husQsi Umumi: 1 688
Hususi:
Şifre
Mahrem gayet müstaceldir.
lf"\
Adana, Halep, Suriye, Musul Vilayetleriyle Maraş, Urfa ve Zor Mutasamflıklarına
Vaziyet-i ahire dolayısıyla fevkalade ehemmiyeti tezayüd
eden Fırat hattı boyundaki yollarla mezkQr nehrin vasıta-i nak liyesini teşkil eden şahturların inşaatı için pek çok amele ye ve erbab-ı sanata ihtiyac-ı
kat'i bulunduğu Başkumandan lık Vekiileti'nden bildiriliyor. Vilayet/ liva
dahilindeki Erme ni muhacirler meyanında yol inşasına ve marangozluğa vakıf
olanlardan cihet-i askeriyece tefrik ve talep edileceklerin Fırat Menzil
Müfettişliği emrine tevdi'leri ve miktarlarının inhası ehemmiyetle muntazırdır.
Fi 1 Temmuz sene [1 ]333
Nazır (imza)
Mahreci: Adana Tarihi: 5n/333
TELGRAF
Dahiliye Nezaretine Şifre
DH.ŞFR. 54/94
C. 1 Temmuz 333 . Numara dört. Halep civarında toplanan pe rişan binlerce Ermeniler arasında
pek çok erbab-ı
sanat vardır.
14
BOA. DH.ŞFR. 78/4, l l/N /1335, BOA. DH.ŞFR. 558/80, 05/Te/1333. Transk
ripsiyon: Ômer Türkoğlu.
Fırat menzili bunlardan istifade edecektir. Şahtur için kereste imali ve
nakline teşebbüs edilmiş olduğu arz olunur. Sfi/333
Adana Valisi Cevdet
Cemil Könne'nin -tanıklıklarda tarihi
belirtilmeyen- Bire cik'teki Ermenileri koruması 1917 sonrasına ait olmalıdır.
ima lathanede Ermenilerin işe alınmasının inisiyatifi kendisine ait olmasa da, Dahiliye
Nezareti'nden gelen emri en geniş
anlamda uygulamış ve
"erbab-ı sanat" olsun olmasın pek çok kişiyi "us ta" göstererek kurtarmış olması ihtimal
dahilindedir. Tanık lıklarda hakkındaki şükran dolu ifadeler ve Antepli
fotoğrafçı Hagop Muradyan'ı marangoz olarak işe aldırtması bu olasılığı
kuvvetlendiriyor. 15
Samsun'dan tehcir edilen Filomen Hekimian ve ailesi katli amlara tanık olarak Suruç'a ulaşır. Tehcir süresince ilk defa Su ruç
Müslümanlanndan yardım görürler, onlara ekmek dağıtı lır. 16 Suriye sınırına yaklaşan Yeghisapert Berberian'ın içinde bulunduğu
kafilenin giysileri çalınmış, çırılçıplak bırakılmıştır. Sınıra yakın bölgelerde yaşayan Arap kadınlar
kafileden kadın lan kaçırmaya gelenlere engel olurlar, kadınlan evlerine götü rür,
yiyecek ve Müslüman kıyafetleri verirler. Berberian ve ya nındaki kadınlar bu
şekilde hayatta kalır.17
Suriye Vilayeti
Almanya Şam Konsolosu Loytved Hardegg 30 Mayıs 1916'da Cemal Paşa'nın tehcir edilen
Ermeniler için bir yardım kuru luşu oluşturduğunu ve başına daha önce Selanik ve Halep Va liliği yapmış, güvenilir ve
çalışkan bir kişi olarak bilinen Hü seyin Kazım Bey'in getirildiğini yazar. Hüseyin Kazım Bey bir
süre sonra Loytved Hardegg'e görevi bırakmak istediğini ile tir. Önerdiği
tedbirlerin yerine getirilmediğini,
resmi görevlile-
15
Birecih'te Ermeni sürgünlerini ölümden kurtaran Cemil (Bahri) Könne, op.cit. s. 86.
16
Les Mtmoires
de Mgr]ean Naslian,
op.cit. l. Cilt s. 204.
17
Humanity in the Midst
of lnhumanity, Shahkeh
Yaylaian Setian, op.cit. s. 73-74.
rin aleyhine çalıştığını, hükümetin Ermenilere yardım etme
is teğinin ciddi olmadığını, aksine onları sistematik olarak orta dan kaldırmak istediğini aktanr. 18 "Bu korkunç imha politika sının Türkiye
için bir utanç olduğuna ve barıştan sonra Türki ye'ye çok zarar vereceğine"
inanmaktadır.
Hardegg'in bahsettiği kişi daha önce ittihat ve Terakki
men subu olduğu halde görüş ayrılığına düşerek partiden ve devlet hizmetinden
ayrılan, mütareke döneminde nazırlık görevinde bulunacak, Şeyh Muhsin-i Fani
müstearıyla makaleler yazan Hüseyin Kazım Kadri'dir. Hüseyin Kazım Bey ittihat
ve Terak ki'nin 1913-1914 arasında
Rumlara yönelik uygulamaya koy mak istediği ekonomik
boykotu destekleyen sert makalelerin de yazarıdır.19 Ancak 1915 sonrasında tutumunu değiştirdiği ni, Ermenilerin maruz kaldığı vahşete tepki duyduğunu Harde gg'le paylaştıklarından çıkarabiliyoruz. Bu sebeple
191 6'da Ha lep ve Şam
çevresine ulaşabilen Ermenilere yardım etmeye ça lışır, ancak çabaları başka memurların sabote etmesi yüzünden sonuçsuz kalacaktır.
Cemal Paşa, Hüseyin Kazım Bey'in ardından bölgedeki Er menilere yardımı organize etmesi için Çerkes Hasan Amca'yı görevlendirir. Hasan
Amca, Haziran l 919'da Alemdar gazete
sinde yayınladığı anılarında karşılaştığı tablonun dehşetini "Bu dağlar yaratılış tarihinden beri bu derece vahim sefalet taşıma mış,
görmemiştir. (. .. ) insan
soyuna mensup olmaktan utan dım," diye tasvir edecektir. Karşılaştığı
bütün engellemelere, vurdumduymazlıklara ve ittihatçı memurların kendisini
Dahi liye Nezareti'ne şikayet etmesine karşın bölgedeki Ermenilerin
koşullarını bir nebze olsun iyileştirmeye çalışır. Kamplara sağ lık hizmeti
götürür. Pek çok kadının Şam'a bir şekilde varıp iş bulabilmiş eşlerinin
-Ermenilerin Şam'a yerleşmesinin yasak lanmasına karşın- yanlarına gidebilmelerini sağlar. Cemal Pa-
18 From the Consul in Damascus (Loytved Hardegg) to
the Embassy in Constan tinople,
Damascus, 30 May 1916, DE/PA-ANR14092, The Annenian
Genocide: Evidencefrom the Gennan Foreign Office
Archives, Wolfgang Gust, op.cit. s. 589.
19 The Young Turks and the Boycotı Movement:
Nationalism, Protest and the Wor king Classes in the Formation of Modern Turkey,
Doğan Çetinkaya, s. 174,
l.B. Tauıis & Co., 2013, Londra.
şa'nın talimatıyla zanaat ustalığı bulunanları Suriye ve
Beyrut vilayeti şehirlerine yerleştirir. Çerkes
Hasan Amca'nın yaşanan vahşeti son derece detaylı bir şekilde ortaya koyan
anılarının yayınlanması beklenmedik bir şekilde yanda kesilir. Suriye'de ki görevi
sırasında olduğu gibi, kendi sözleriyle, "ölümden kur tarılmak istenen bu felaketzedelere yapılan
haklı ve insani bu harekete vatana
ihanet diyenler ve idare edenleri de vatan hai ni sıfatıyla itham
edenler" yine işbaşındadır.20
Bu çalışmadaki diğer idari görevlilerden Çerkes
Hasan Am ca ile Hüseyin Kazım'ı ayıran husus
emirlere karşı gelenler ara sında
yer almamaları, aksine onlara verilen emrin tehcir edilen Ermenilere yardım
etmek olmasıdır. Yüksek ihtimalle seve se ve yapacakları düşünülerek Cemal
Paşa tarafından bu işe uy gun görülmüşlerdi. 21 Hüseyin Kazım diğer memurların engel lemeleri karşısında kısa sürede pes eder.
Anıları yarıda kaldığı için Çerkes Hasan
Amca'nın tam olarak ne kadar süreyle
bu gö revi devam ettirdiğini
bilemiyoruz.
Hasan Amca 1961 yılında
vefat ettiğinde lstanbul'da düzen lenen cenaze törenine çok sayıda Ermeni
katılır. Törende dö nemin Ermeni Patriği
Karekin Haçaduryan şu sözleri dile geti
rir: "Ona minnet borçluyuz.
Savaşta açlık ve sefaletten bizi kur taran odur. O olmasaydı, biz de olmazdık. "22
Der Zor Mutasarrıflığı
Tehcir kafilelerinin önemli bir kısmı için son durak olan
Der Zor'a varabilenler perişan durumdadır. Kasım 1915'te Halep Alman Konsolosu Rössler'e sunulan bir rapora göre
açlık ve hastalıklar yüzünden Der
Zor'da günde 150 ila 200 kişi hayatı nı kaybetmektedir. Bu
koşullara rağmen pek çok Ermeni haya ta tutunmaya, bir iş kurmaya ve şehrin
ekonomisini canlandır-
20
Souvenir
du Circassien Hassan Bey. Revue d'Histoire Annenienne Contempora
. ine, Cilt il, 1998, Paris.
21 Cemal Paşa'nın bu yardımı hangi motivasyonlarla tertiplemeye çalıştığı net değildir.
22
"Çerkes Hasan Amca'nın
kaleminden Suriye 1915", Agos gazetesi, 23.03.2012,
lstanbul.
maya başlar. Bu çabalarında onlara Der Zor mutasamfı Ali Su
ad destek olur.23
Rasulayn kampının yer aldığı, ölüm
durağı haline gelmiş Der Zor'da mutasarrıflık görevinde bulunmak ve katliamlara kar şı çıkabilmek ne ölçüde mümkündür?
Ali Suad'ın görevi sıra sında engel olamadıkları büyük ihtimalle olabildiklerinden çok daha fazlaydı. Yine de
Der Zor'dan hayatta kalan Ermenilerin anılarında Ali Suad koşullarını iyileştirmeye çalışan, olumlu bir figür
olarak yer alır. Rasulayn kampından kurtulanlar arasında yer alan Garabed
Azarian Ali Suad'ın Ermenilere yönelik saldı rılan engellemeye çalıştığını şu
sözlerle anlatır:
Bir akşam Bedeviler kampımıza saldırdı ve Hacinli bir
adamı öldürdü. lki ay sonra Der Zor mutasamfı Ali Suad yönetimi altındaki Rasulayn'ı ziyaret etti. Komşu Arapların bize gecele ri saldırdığını ve ganimet
peşinde olduklarını anlattık.
Hikaye mizi sessizce dinledi,
ama bir dahaki sefer yirmi
silahlı adamla,
"Esterli" denen, katırlara binen adamlarla geldi. Ali Suad böl
gedeki bütün Arapları çağırdı ve
uzun bir sorgulamadan son ra Hacinli Ermeni'nin öldürüldüğü saldırıya katılan
dört Bede vi'yi tespit etti.
Bana bu alçakların boğazını kesmemi söyledi, ben de böyle bir şeyi yapamayacağımı
belirttim. Askerler yap tılar ve
mızraktan kesik başlara
saplayıp "Bu zavallı Ermenile ri" Bedeviler bir daha rahatsız edecek
olurlarsa başlarının kesi
leceğini bağırarak şehirde dolaştırdılar. Bunun üzerine bir sü
re boyunca rahatsız edilmedik.24
Ali Suad Temmuz 1915'te onbinlerce kişinin yığıldığı Ra sulayn kampının
koşullarını iyileştirmek için uğraşır. Halep Amerikan Konsolosujessejackson'a
kamptaki Ermenilerin du rumundan ve hükümetin onlara hiçbir yardım
sağlamadığın dan bahseder. Dahiliye Nezareti'ne yazarak "çoğunluğu
hasta" olan sürgünlere yardım edebilmek için acil olarak bin lira gön
derilmesini talep eder. Bu sırada kampta durum gitgide kötü-
23
Le Gtnocide des Anntniens, Raymond H. Kevorkian, op.cit., s. 818.
24
The Cilician Annı:nian Ordı:al, Paren Kazanjian, s. 6,
HYE lntentions, 1989, Boston.
leşmekte, hükümet Ali Suad'm çağrılarına kulak
tıkamaktadır. Kamptaki Ermenilere saldırılar ve tecavüzler günlük hale gel miştir. Ağustos 1915'te
Dahiliye Nezareti bir kararname ile teh cir
edilen Ermenilere saldıranların cezalandırılacağım duyurur. Alman yetkilileri yatıştırmaya yönelik olan bu karar bir göz bo yamadan ibarettir.25 Ancak Ali Suad bu karan bir fırsat olarak görür ve Dahiliye
Nezareti'ne telgraf göndererek Diyarbekir Valisi Reşid ile adamlarının
işledikleri suçlar sebebiyle cezalan
dırılmalarını ister:
Hükümetin gayesinin muzır unsurlara engel olmak olduğunu pek iyi bilenlerdenim. Buraya geldiğim
günden beri hep o ga yeyi
takip ediyorum. Fakat Diyarbekir Valisinin dikkafalılığı hükümet ve millete
sirayet edecek kadar seyyiat başında oldu ğu halde yaver-i canisiyle
Komiser Memduh'un cezalandırıl malarını selamet-i mülk namına istirham
ederim. Daha doğru su hal ve
keyfiyet talep ediyor. Resulayn'ın Çeçen taifesini it ham ederim.
Fakat bunların cümlesi valinin
yahut yaverin ter kibi
neticesidir.
Edilen cinayetleri tafsilatıyla arz etmiştim. Bunları
idam va cip olur. Hükumetin iffet,
fıtrat ve ulüvv-cenab siyasetini anla mayanlar bunlardır. Müsebbiplerinin esamisini bir heyet-i tah kikiye ile keşfetmek mümkündür.
1 7 Ağustos 1331
Zor Mutasamfı Ali Suad26
"Hükümetin iffet ve fıtrat ve ulüvv-cenab siyasetini anlama yanlar bunlardır" gibi
hükümete yönelik yüceltmelerle itham larına
bir sonuç alabilmeyi uman Ali Suad kısa süre içinde ça-
25
The Extermination of Armenians in the Diarbekir region, Hilmar Kaiser, op.cit.,
s. 385-388.
26 Kudüs Ermeni Patrikhanesi Arşivi, no: W 232.
Belgeye ulaşabilmemizi bir kopyasını
bizimle paylaşan Raymond H. Kevorkian'a
borçluyuz. Kısmen gü nümüz Türkçesine uyarlanmıştır. Tarih Rumi takvime
göre atılmıştır, Miladi 30 Ağustos
191 5'tir. Belgenin devamında
19 Şubat 1919 tarihli ve "Emniyet i Umumiye Müdürü Süleyman" imzasını
taşıyan bir not vardır. Bu nottan Ali Suad'ın telgrafının "kalem-i hususide mahfuz dosyalar meyanında bulundu ğunu" ve lttihatçılann yargılanması
sırasında "Dersaadet Divan-ı Harbi Riya
setine" gönderildiğini anlıyoruz.
balarının boşuna olduğunu görür. Eylül 1915'te Rasulayn'da kafilelere saldıran
Mardinli jandarma ve milisleri
tutuklattığı ve işledikleri suçlarda Mardin mutasamf vekili Bedri'nin
dahli olduğunu bildirmesine karşın
hiçbir şey yapılmaz. Ne Reşid, ne de Bedri bu sebeple cezalandırılır. Aksine,
Ali Suad'ın bu konu daki raporundan üç hafta sonra Bedri terfi ettirilerek
mutasar rıflığa asaleten atanır.27
Ali Suad ise -Raymond Kevorkian'ın
"soykırımın ikinci saf hası" olarak adlandırdığı- Der Zor'da ve
kamplarda bulunan Ermenilerin katledilmesinden önce 29 Mart 1916'da
Bağdat Vi layeti vali muavinliğine tayin edilir.28 Yerine atanan Salih Zeki Der Zor'da
bulunan binlerce Ermeni'nin tekrar sevkini ve çete ler tarafından katledilmelerini organize edecektir.29 Bölgede ya şayan
Arap topluluklar çok sayıda kişiyi hizmetlileri gibi gös tererek korumaya
çalışır, ancak Salih Zeki herkesin sadece bir "Ermeni zevce ya da hizmetçi" alabileğini ve "evinde daha fazla Ermeni barındıranların Divan-ı Harb'e sevk
edileceklerini" ilan ederek bu
çabalara engel olur.30
Ali Suad'ın suçluların cezalandırılmasını talep ettiği ve yuka rıda yer verdiğimiz telgrafına 19 19'da görülen İttihat ve Terak ki
yöneticileri ana davasını iddianamesinde atıfta bulunulur. Mahkeme Dahiliye
Nazın Talat'ın Ali Suad'ın telgrafına "sak lı" ibaresini not düştüğünü ve bu durumun
"Diyarbekir'de ika edilen kıtal ve faciaların firari Talat Bey'in
görmezden gelmesi ve teşvikiyle sürdüğünü" doğruladığını belirtir.31
Ali Suad hakkında
daha fazla bilgiye
ulaşmak için Mülki ye mezunlarının yer aldığı Şeref Defteri'ni karıştıranlar ona da ir bir
iz bulamazlar. Çünkü mezun olduğu 1889
yılında ilerle yen zamanlarda alacağı ismiyle
değil, Mehmed Suad olarak bi-
27
The Extenninalion of Annenians in the Diarbehir
region, Hilmar Kaiser, op.cit.,
s. 389-90.
28
BOA. 1 .. DUIT 43nI 24/C /1334.
29
Le Genocide des Anneniens, Raymond H. Kevorkian, op.cit., s. 820-824.
30
Ibidem, s. 823.
31
Tehcir ve Taktii, Divan-ı
Harbi Orfi Zabıtlan,
Vahakn N. Dadrian,
Taner Ak çam, s. 64.
!inmektedir. 32 Siirt mutasarrıflığında bulunmuş babası Ali Rı za
Bey vefat ettikten sonra, ona duyduğu sevgiden ötürü "Ali Suad" adını
aldığı aktarılır. "Türkçeyi
dikkat çekecek derecede güzel bir üslupla" yazan "Arapça ve
Fransızcayı mükemmel bir şekilde" bilen Ali Suad bir süre Hariciye
Nezareti'nde çalıştık tan sonra Cemil Tosun Paşa'nın Kahire'de daire müdürü
olur. Mısır'da bulunduğu sırada ittihatçılara katılır ve Mizan gazete sini çıkaranlar arasında yer alır.
1897'de ittihatçılarla ters düşe rek ayrıldığı belirtilir. Cemil Tosun Paşa'nın Paris'e yerleşmesi nin ardından 1909'da lstanbul'a döner.33 27
Kasım 191 4'te ata nacağı Der Zor
mutasarrıflığından önce Necid, Ammare, Ke rek
mutasarrıflıkları ile Mülkiye müfettişliği görevinde bulu nur.34 1913 yılında kısa bir süre Galatasaray Sultanisi'nde Ede biyat muallimliği yapan Ali Suad'ın gönlünde idari
görevlerden daha çok yazı ve çeviri işleriyle uğraşmak vardır. Bu arzusuna 1919 yılında
Utarid edebiyat dergisini çıkararak ulaşır.35 ldari görevleri sırasında bu tutkusuna ara vermeden
"kitap tenkidin den iktisada, tarihten
ve sıhhat meselelerinden istatistiğe kadar
çok geniş bir yelpazede"
makaleler ve kitaplar yayınlar.36 "Gö rülmüş şeyler"
ve "Seyahatlerim" kitaplarında
bulunduğu fark lı memleketleri
anlatır. Charles Texier'nin Küçük Asya isimli eserini Türkçe'ye çevirir.
Ağustos 19 19'da Ali Suad lzmit mutasarrıflığına atanır. Bu
görevi sırasında Mustafa
Kemal ve onun örgütlediği
hareket ile karşı karşıya gelecektir. Mustafa Kemal Ali Suad'dan İstan bul
hükümetiyle ilişkilerini kesmesini ve Heyet-i Temsiliye'nin talimatlarını
yerine getirmesini talep eder. Ancak Ali Suad lz mit'te "olumsuz
söylentiler" bulunduğunu, halkın Mustafa Ke-
32
Yeni Mülkiye Tdrihi ve Mülkiyeliler, Ali Çankaya, op.cit, s. 379.
33 Mektuplarla
Tevfik Fikret ve Çevresi, Yılmaz
Taşcıoğlu, Hüseyin Yorulmaz, s. 1 24, lstanbul
Büyükşehir Belediyesi Kültür işleri Daire Başkanlığı Yayınlan,
1999, lstanbul.
34
BOA. DH.MUI 1 2125 06/N 11327, BOA. BEO 38501288743 27/M /1329, BOA.
1..DH.. 1490/1329 24/Za/1
329, BOA. 1. .DH .. 151 1/1333 09/M /1333.
35
Mektuplarla Tevfik Fikret ve Çevresi, op.cit.
s. 124.
36 Tarihin Gölgesinde: Meşıihir-i Meçhüleden Birkaç Zat, Ali
Birinci, s. 128, Der giih Yayınlan, 2001, lstanbul.
mal'in hareketinin "maksadının İttihat Hükümeti'ni
önceki şekliyle yeniden diriltmek olup olmadığını" anlamaya çalıştı ğını belirtir. Ve ekler: "Her kim ve
her ne için olursa olsun, so nucu bilinmeyen bir maceraya başkalarını
sürüklemeyi doğru bulmam." Mustafa Kemal
Ali Suad'ın endişelerini
"ayak takımı nın dedikodusundan öteye bir değeri olmayan söylenti" olarak tanımlar ve
"İttihatçılığın diriltilmesi ile uğraşacak kısır görüş lülerden" olmadığını belirtir. Ali Suad'ın
"halkın tereddütleri" diye paylaştıkları yüksek ihtimalle kendi
endişeleridir. Heyet-i Temsiliye ve Kuvva-yı Milliye örgütlenmesinde İttihatçı
kadro ların yer aldığını görmüştür. Ancak Mustafa Kemal'e "Maksa dının
yüceliğinin ve meşruluğunun" sorgulanamayacağını ifa de ederek tartışmayı
uzatmamayı seçer. 37
İttihatçılarla birlikte hareket ettiği için Mustafa
Kemal'e bir müddet mesafeli duran, Ermenilerin katlinden sorumlu olan ların
cezalandırılmasını isteyen Ali Suad 1919 başlarında
kale me aldığı bir açık mektupta -tıpkı Celal Bey'in Vahit gazetesin
de yayınlanan anılarında yaptığı gibi- soykırıma iştirak eden sivilleri yok
sayarak tüm sorumluluğu hükümete yükleyecek tir. "Amerika Cemahir-i Müctemiası Reis-i Muhteremi Wil son Hazretlerine" seslenen
makalesinde İttihat ve Terakki hü kümetini "milletin halini ve kalbini
bilerek hareket etmeyen", "akılsız", "gafil ve muğfel dimağlar" olarak tanımlar. Ali
Su ad'a göre "Türkiye, dehşet verici maddi ve manevi zayiati ile bu meselede
en az kabahatlidir ve hatta bigünahtır".
Olan biten her şey hükümetin
"fenalığı ve müfritlerin hırs ve açgözlülü ğü" yüzündendir. Bu durum
"Ermeni vatandaşlarımızın kıya mıyla" başlamış, "hükümet
kuvvetini elinde tutan üç beş çete
ci ile bunların ancak üç beş yüze varan alet ve avanesinin dini mizce son
derece reddedilen mezalimiyle" son bulmuştur. Ali Suad "bu zulme
karşı koyarak binlerce Ermeni
vatandaşlarının mevcudiyetini muhafazaya muktedir" olduğunu belirtir.
Ancak kendisine göre Ermeniler Türkleri himaye etmemiş, kimsesiz kişileri
öldürmüştür. Mektup ilerledikçe Ali Suad bizzat tanık olduğu gerçeklerden giderek uzaklaşır. Ermenilerin "bütün bir
37
Nutuk, Mustafa
Kemal Atatürk, s. 1049, 1960, lstanbul.
millet gayzı ile" masumlara saldırdığını, oysa
Türklerin "yalnız hükümet eliyle ve milletin nefretini çekmek
suretiyle" Erme nileri öldürdüğünü iddia eder. Kimi kaynaklara göre Ali
Suad bu mektubu Amerikan Başkanı Wilson'un Osmanlı topraklan nın "nüfusun
çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu bölümlerin de Türk egemenliği", diğer
bölgeler için ise özerklik öneren
il kelerine cevaben yazmıştır. Ali
Suad mektubunda "Ermenilere İttihat hükumetinin ettiği muameleden bütün
millet"in "içinin kan ağladığını" ileri sürer.38
Katliamlara "içleri kan ağlayanlar" elbette vardılar ve Ali Su
ad da onlardan biriydi. Ancak bir azınlıktan ibaret
olduklannı ve o dönem onlara kimsenin
kulak vermediğini devleti koruma
refleksi Ali Suad'a unutturmuş gibi görünüyor.
Musul Vilayeti
Musul Vilayeti'ne bağlı Sincar dağlarında yaşayan Ezidiler teh cir ve katliamlardan kaçan
Hıristiyanlar için olduğu kadar on lan korudukları için devlet güçlerinin
hışmına uğrayanlar için de bir sığınak olurlar. Siirt Keldani Metropoliti Adday Şer'i kur tarmaya çalıştığı için askerlerin peşine
düştüğü Tanzeli Osman Ağa Ezidilerin koruma sağladığı kişilerden biridir. Osman
Ağa canını zor kurtararak Musul'a kaçar. Oradan Sincar'a geçerek Ezidi lider
Hemoye Şero'ya sığınır. Savaş sonuna kadar Sincar ve Musul'da kalır.39
Mardin'den Rasulayn'a
sürülen yaklaşık 500 Ermeni tehcir
kafilesini götüren Çerkeslerin onları Sincar dağlarına
yönlen dirmesi sayesinde hayatta
kalır. Bu yönlendirmenin bir kurtar ma amacı güderek yapılıp
yapılmadığına dair bir bilgi bulun mamaktadır. Ancak diğer
rotalan izleyen gruplar katledilirken Sincar
Ezidilerinin yardımları sayesinde
bu kafiledekiler hayat ta kalır.40
38
Tarihin Gölgesinde: Meşı'lhir-i Meçhüleden Birhaç Zı'lt,
Ali Birinci, op.cit.
s. 135-136
39
er. supra s. 224.
40
Le Gtnocide des Anntniens, Raymond H. Kevorkian, op.cit., s. 458.
Mart 191 7'de Musul'da bulunan Patrik Zaven
Ezidilerin teh cir edilen Ermenilere yardım etmeye çalıştıklarını, Ezidi şeyh
lerinden lsmail Bey'in kendisini sürekli ziyaret ettiğini ve çok sayıda
Ermeni'nin Sincar Ezidileri tarafından korunduğunu not eder.41
EKLER
BE LGE 1
Mazhar Bey'in Lice
ve Beşiri Kaymakamlarının Katline Dair Raporu
251
Dahiliye Nazırı Talat Beyefendi Hazretlerine
Nüsha-i atiye[?] Şifre
Diyarbakır Vilayeti Ermeni işleri calib-i dikkat bir
halde görülmüş tür. Ez-cümle gerek vilayet
Ermeni sekenesinin ve gerek vilayat
ı saireden buraya kadar
gelen aynı mill et
kafilelerinin ahvali Ma'muretü'l-aziz
Vilayetinde olduğu gibidir. Şu kadar ki
bu ah val, enzar-ı
umumiyeye a ksedemeyecek halden maada kalmıştır.
Ba-husus bu meyanda Lice ve Beşiri Kaymakamları, kuvve-i hükü metten müfrez bir tedbirle
yolda imha edilmiş ve keyfiyet bitta bi
icabat-ı sahihaya gayr-ı müstenid bulunmuştur. Ahval-i mezkü re
jandarma namı altında istihdam olunan Çerkesler ve bunların taht-ı tahakkümünde
bulunan milis taburu efradı
tarafından ika' olunmuştur. Hatta bu kuvve-i icraiye yalnız saldırmış oldukları hu susat-ı kahirede değil ahiren
bütün emval-i metruke
dahi bunla rın uhde-i tedbir
ve muhafazasında bırakılmış ve efkar-ı umumiye ve erbab-ı hakayık nazarında
bittabi mazhar-ı itimat olamayan şu
tedbir, muhakkaktır ki hazine-i devlet ve
ahaliye karşı mübalağa
sızca birkaç yüz bin liranın zıyaına meydan vermiştir. Burada
asker bulunmadığı ve seferberlik
münasebetiyle hükümet-i mahalliye
nin istihdamına mecbur kaldığı gayr-ı
muntazam müsinn jandar malarla her hususta nüfüz-ı hükümet
hakkıyla gösterilmek gayr-ı me'mül bulunduğu için Vali Reşit Bey'den mezkür
Çerkes jandar maların sonuna kadar
madde-i ahval-i seyyieleri heyetimizce ta hakkuk ettirilenlerin ne divan-ı harbe
tevdileri ve ne de mezkür jandarmaların hal-i hazırda siyaset-i şedide ile çare-i tenkilleri şa yan-ı ihtiyat görülmektedir. Hikmet-i hükümete layık
olan meslek Reşit Bey'in ya mahall-i ahara kaldırılmasıyla burada asayişi teh dit
eden rüfeka-yı muharreresinin teshll-i ref'i veyahut bir kuv
ve-i münasibenin taslltiyle toplatıp
divan-ı harbe tevdileridir. ikin ci şık hükümet-i muhteremece hiçbir vakit nazar-ı
ehemmiyetten dür tutulmayacağı
ve birinci şıkkın halen i
htiyarı daha münasip olacağı vareste-i teşrihtir. Üçüncü
şık ise şimdilik muamele-i tatyl biye bulundurulacak Reşit Bey vasıtasıyla bunların bir suret-i mü nasibede esasen
sekenesinden bulundukları Balıkesir'e
ve lzmit ci hetlerine celp ettirilmeleri noktasıdır. Bunların cinayat-ı umumi ye ve hususiyeleri hakkındaki tahkikat-ı müdelleleriıizin netice-
252
si huzur-ı fahimanelerine mülaki olaca�ımız vakit arz olunacak tır. Çünkü ef'al-i
cürmiyeleri mahazir-i
siyasiyeden tecrit olunsa bile halen divan-ı mezkura verili rse tabayi'-i mel'Gfeleri hasebiy le hasıl edecekleri havf ve endişe
neticesi olarak velev ehemmiyet siz olsun bir gaile-i asayiş-şikenane çıkarmaları müsteb'id olamaz. Şu esbaba göre Reşit Bey'in de vücub-ı
tebdili maslahaten ve siya seten lazım gelmiştir. Bu maruzat, mütalaa-i
sadıkane kabilinden dir. Takdir-i icabatı her halde rey-i canib-i fahimanelerine menut tur. 24 Kanun-ı
sani 33 1.
Heyet-i
Teftişiye Reisi Mazhar
işbu şifre muvafakatımızla keşide edilmiştir. (imza) 1
1 Kudüs Ermeni
Patrikhan si Arşivi,
no: H 1 13. Belgeye ulaşabilmemizi bir kopyasını
bizimle paylaşan Raymond
H. Kevorkian'a borçluyuz.
253
BELGE 2
Mazhar Bey'in Lice
ve Beşiri Kaymakamlarının Katline Dair Raporuna Ek Olarak Lice Kazası
Ahz-ı Asker Şube Reisi Süleyman
Efendi'nin ifadesi
255
Lice Kazası ahz-ı asker şube reisi olup vazife-i askeriyesi mü nasebetiyle Diyarbakır'a gelmiş bulunan Yüzbaşı Süleyman Efen di'ye kaza-yı mezkur kaymakam-ı sabıkı Nesimi Bey'in suret-i kat li hakkında bir malumatı olup olmadıgı sual olundukta
Vali Re şit Bey'in Diyarbakır'da bulundugu
sırada bu vilayete
hem-hudut olan B itlis
Vilayetinin Malazgirt ve Bulanık kazaları
düşman istila sına ugradıgı Lice Kazasında şayi' olması üzerine
bu kaza ahali-i ls lamiyesi galeyana gelerek mevki'-i harbe gitmek için gösterdikle ri arzuya karşı mumaileyh Nesimi Bey müsait
bir tavırda bulunma ması ve düşman şayia-i isti lası üzerine Ermenilerin bir fenalık yap malarına
mahal kalmamak için sair mahallerde başlandıgı gibi Li ce'de de cem' ve sevk hususunda bir emr-i sarih olmadı!)ından ba hisle teenni ve tereddüt
ve [ ...
] göstermiş ve muahharen
emir ve rildigi
halde Ermenilerin şüpheli
kısmı celp ve tevkif [ .
. . ] umumu na teşmil
etmemiş olmasıyla enzar-ı mahalliyede kendisi namuslu ve dirayetli bir kaymakam
ta nınmakla beraber esbab-ı
meşrüadan dolayı duçar-ı [ ... ] ve itiraz olmuş ve keyfiyet
vali-i müşarüniley
he aksetmesi üzerine oraya bir tahkik memuru dahi gelerek kay
makamın o husustaki
hal ve ef'alini tahsin etmemiş
ve birkaç gün sonra maiyetinden Jandarma Mülazım-ı evvel Harun Efendi Çer kes jandarmalardan mürekkeb
bir kuvvetle ba!)teten
Lice'ye ge lerek orada bulunan ve
bir iş için kaza
bir nahiyede tesadüf eden mümaileyh Nesimi Bey'in firar etmemesi için pür-telaş olarak ica
bını düşünmekte iken Nesimi Bey merkez-i kazaya çıkagelmiş ve gün ortasında Harun Efendi refakatindeki jandarmalardan isimle ri meçhul iki neferi katıp Diyarbakır'a valinin nezdine götürmek
üzere Nesimi Bey'i yola çıkararak birkaç saat mesafe kat' etme leriyle
beraber Nesimi Bey'in katledilmiş ve maktel civarına
defn olunmuş idügü etrafa derhal aksetmiş ve o sırada
Ermeni çetele ri bulunan ve ber-vech-i meşrü muhafaza tahtında
sevk edildigine nazaran Nesimi Bey'in Çerkes jandarmalar tarafından esna-yı rah da katlolundugu ve bu da va linin emr-i hususisine müstenit
idü gü şayiası tevatüren deveran etmekte bulundugu mahremane
be yan
edilmiştir.
Mazhar Ali Hakkı[?] 1
1 Kudüs Enneni
Patrikhanesi Arşivi, no: H 1 19. Belgeye
ulaşabilmemizi bir kopyasını
bizimle paylaşan Raymond
H. Kevorkian'a borçluyuz.
256
BELGE 3
Yozgat Mevki Kumandanı ve
Şube Reis-i Esbak Salim Bey'in ifadesi
257
Li-ecl-iş-şehade Yozgat
Müstantikli�ine Celp
ve ifadesi lstima' ve Zapt Edilen Yozgat Mevki Kumandanı ve Şube Reis-i esbakı Salim Efendi'nin lfade-i vakıasıdır. 5 Kanun-ı evvel 335
Kayseri Fırka Kumandanlığından mübellig 13 Receb 333 ve 16 Ma yıs 31 kanunun birinci maddesinde vakt-i seferde ordu, kolordu, fırka kumandanlarıyla
bunların vekilleri ve müstakil mevki ku mandanları ahali tarafından herhangi
bir suretle evamir-i hükü mete ve müdafaa-i memleket
ve muhafaza-i asayişe
müteallik ic raat
ve tertibata karşı muhalefet ve silahla tecavüz
ve mukavemet görürlerse der-akab
kuvva-yı askeriye ile en şiddetli surette
te'di bat yapmaya
ve tecavüz ve mukavemeti esasından
imha etmeye mezun ve mecbur bulunduklarına, ikinci maddesinde
mezkur ku mandanlar icabat-ı
askeriyeye mebni veya casusluk ve cinayetleri ni hissettikleri kura ve kasabat
ahalisini münferiden veya mücte mian diğer mahallere sevk ve iskan ettirebilirler ve 22 Nisan 331 tarihli zeyilname
ile mübellig kanun-ı muvakkatin bir maddesinde 19 ve 20 yaşlarındaki efraddan
maada eli silah tutabilen efradın si lah altına alınmasına
Harbiye Nezareti'nin mezun ve bu teşkilatın en ziyade Ermeni'si çok olan mahallerd� tatbik edileceği
bildiri len ve 5 Mart 31 ve 29 numaralı mahrem emrin üçüncü maddesin de her yerde müteyakkız ve mütebassır bulunmakla beraber
bilfi il tecavüz emaratı görülmeyen yerlerde ahaliyi tedhiş edecek
taz yikattan ictinab ve bu suretle itaat ve sadakatten ayrılmamış olan ların zarar görmeyecekleri kanaati takviye edilmeli ve ahaliyi ye'se düşürecek asabiyete sevk eylememelidir.
18 Temmuz 31 ve 1 93 numara
şifrede asayiş ve inzibata müteal
lik işlere memurin-i mülkiyenin hakk-ı müdahalesi olmadığı ve bü tün mesuliyet münhasıran cihet-i
askeriyeye ait olduğu, yağmagir
liğe meydan verilmemesi ve mütecasirlerinin hapsi,
askeri memur ların kuvve-i müsellahalarına sahip olması ve
kendi emirleri hari cinde
hiçbir iş görmemeleri Yozgat,
Çorum Sancakları dahilinde ki muzırr ve şüpheli Ermenilerin
Kayseri'de yapıldığı gibi usulen ve muntazaman Kayseri tarikiyle menfalarına sevk ve teb'id
edi len ve edilecek olan Ermenilerin mal ve canlarının tamamıyla mu hafazasına son derece itina ve nazar-ı
ehemmiyete alınması ve uy gunsuzluğa meydan verilmemesi ve 20 Temmuz
31 ve 1 98 numa ralı
şifrede de ma-aile gidecek
Ermenilerin oradaki
emval ve emla ki emri mucibince
emval-i metruke komisyonu teşkil
edi lerek satıl-
258
ması ve esmanının
sahiplerine teslim edilmesi ve
bu gibi nefy edi leceklerin mal ve canlarının taht-ı temin ve muhafazada bulundu rulması ehemmiyet-i maslahat icabındandır.
Hin-i nakil ve sevklerinde zinhar yağma ve tecavüz
gibi ahval-i gayr-ı layıka vukuuna meydan verilmemesi ve nefy muamelesi
ka nun mucibince kumandanlar tarafından icra edileceğinden mesu liyet-i
maddiye ve maneviyenin dahi kumandanlara raci'
bulundu ğundan ona göre muktezasının ifası ve buna mümasil müteaddid ve
müekkid emirlerle adalet dairesinde ifa-yı muamele edilmesi emir buyrulmakta ve evamir suretleri
mutasarrıflık makam-ı ali sine müzeyyelen takdim edilerek elbirliğiyle ifa-yı hüsn-i hidmete
sa'y ü gayret edilmekte idi.
Hayfa ki amal-i hasise
ve gayr-ı meşrua ile zengin olmak heve sine mukaddes
vatanın şan ve şeref ve namus ve vakar-ı milliyi
fe dadan çekinmeyen bazı eşhas ve
bi't-tahsis ittihat ve Terakki Ce miyet-i malume-i muhteremesine(?)
şeref-i intisabla müftehir kim seler liva asayişinin ihlali için tertibat-ı fesadiyeye teşebbüs
ederek Ermenileri lekeleyebilecek resmi ve gayr-ı resmi musanna'
iş'arat la makamatı işgal ve hükümetin
Ermenilere karşı maruz kanunu tatbik eylemesi
esbabını vesiiit-i mükemmele-i mevcudeleriyle ih zar ediyorlardı. Bu vasıta ise ittihat ve Terakki Cemiyeti'nin Katib i Mesulü
Necati Bey idi. Pol is ve zabıta ifadelerine atfen fırka ku mandanlığına re'sen ve bazı isti'lamata
cevaben Yozgat Ermeni lerinin Taşnaksiyun ve Hınçakyan Komiteleriyle hiçbir alakası ol
madığı bi'd-defaat arz edilmişken eşhas-ı merkumenin Necati Bey
vasıtasıyla kolordu ve fırka kumandanlıkları
nezdindeki teşebbüs delaletleri ile Yozgat'ta mevhum bir Ermeni
komitesinin mevcudi yetine makamat-ı
maruza ikna edilerek esliha taharri
ve derci ve müteakiben Ermenilerin nefyi
emirlerini istihsal eyledikleri gibi ic raat-ı hükümeti tenkit yollu bazı eşhas tarafından memurin-i in zibatiyeye vuku bulan taarruz ve tehditler de mevcut ve mahfuz
resmi raporlarla sabittir.
Ermeni kurasından bazılarında icra eylediği geşt ü güzar esnasın da komiteye mensubiyetleri bahanesiyle bila-delil ve emare imha ettirdiği Ermenilerle teskin-i ateş edemeyen
Jandarma Tabur Ku mandanı Yüzbaşı
Tevfik Efendi'nin iş'arına
atfen makam-ı mutasar
rıfiden 18 Haziran 31 tarihiyle alınan
tezkerede Dokuzuncu Amele Taburu'ndaki
Ermeni efradının harekat-ı ihtilaliye iştirak edecekleri tevatüren şayi' olduğu
beyanıyla efrad-ı merkumenin Kırşehri Livası
259
dahilindeki tabur-ı mezkurun üçüncü, dördüncü
bölüklerine i'zam edilmelerini
istirham eylemekte olduğu ve bu suretle merkez-i liva asayişinin an-karib ihlal edileceği
ihsas edilmekte idi. Mübellig eva mir dairesinde icra-yı hareket eylemesi
bi'd-defaat taraf-ı mutasar
rıfiden emir buyrulan mümaileyh Yüzbaşı Tevfik Efendi'nin tecavüz merciile
Sivas Valisi Muammer
Bey'den talimat istemekle
ve muta sarrıf beyi iştikaya kalkışması cesaretinin
büyük bir mi'yarıdır. Sarı hamzalı
Çiftliği vukuatında 13 Ermeni'nin katli ve beşinin
cerhi üze rine
mahall-i vakaya azimet eden memurin-i
adliyenin maznunen derdest ve tevkif ettirdikleri eşhas
hapishaneden Ermenilerin sevki esnasında
salıverilerek ve cihet-i adliyece mücrimiyet kararıyla ha pishanede
mevkuf Ermenileri Çalatlı
Karyesi civarında idam ettire rek hapishaneden firar etmişlerdir yollu cihet-i adliyeyi
de iğfale cü ret etmesi
hün-rizlikteki cesaretinin mi'yarıdır.
ilk kafile olarak sevk edilen 472
neferin (ki bunlar Sivas'ta Vali Muammer
Bey'in emriyle katledilmişlerdir) hin-i sevkine mutasar
rıf beyle taraf-ı
aciziden verilen emir hilafında
rey-i hoduyla mez kur kafile efradını kati ve imha ettirmek gibi bir cüretle
bizzat ka file ile gittiği
ve lnceçayır'da hendek kazdırarak maktel ihzar et tiği
anlaşılması üzerine Jandarma Mülazımı
Cevat Efendi mezkur kafileyi
salimen Sivas'a götürmek üzere acilen
i'zam edilerek ku mandan-ı
mumaileyh geriye celp edilmiş ve bu suretle
vaka-i cina iyenin
hudüsuna meydan verilmeyerek salimen Sivas'a
sevkleri ka bil
olabilmiştir.
Boğazlıyan
Kaymakamı Mutasarrıf Vekili Kemal Bey zamanında ise meydanı büsbütün boş bulan mumaileyhle
maiyetinin irtikab etmedikleri zulüm ve
şenaat kalmamış ve hatta kendisiyle
hem fikirlerinin bu babdaki icraat-ı caniyanesini cennetmekan Yavuz
Sultan Selim'in harekat-ı
cihangiran�-i şehametinden daha bala ter tuttuğu
mevsükan işitilmiş ve her mecliste
müftehiran beyan dan çekinmediği görülmüştür.
Jandarma vedaatiyle Kayseri'ye sevk edilip Cavlak Değirmeni ci varında duçar-ı
taarruz olarak seksen
neferden yalnız on ikisi tah
lis-i gi ribana muvaffak olup mütebaki
altmış sekizinin ne olduk ları bile bilinemeyen ve Bebek Ermeni Karyesi'nin tekalif-i
harbi ye zahiresini Ankara'ya nakil ile karyelerine avdet ederken Dedik ve Rıdvanlı
karyeleri civarında duçar-ı taarruz olarak
Halkal ıçayır nam mahalde
on beşi Kızılkoca Müdürü Osman Nazım Bey'le Ço rum
Müfrezesi Takım Kumandanı
Behçet ve daha beş, a ltı jandar-
260
ma tarafından maktulen
bulunup tanzim ettikleri zabıt varakasıy la keşifnamede merkumun yoldan gelip geçen
meçhul-ül-hüviye arabacılar
tarafından öldürüldüğü beyan ve
Jandarma Tabur Ku mandan Vekili Ahmet
Efendi'nin (Tabur Katibi) makam-ı muta sarrıfiye takdim eylediği takrire
rapten makamı müşarün-ileyha
dan memuriyet-i aciziye
havale ve el-haletü hazihi hıfz edilmek te olan evrak anarşinin
derecesini ispata kafi olup Kaymakam
Ke mal Bey'in vüruduyla Kızılkoca Müdürü Osman Nazım Bey müdüri yetten aldırılarak Kızılkoca kurasının imhasına
Polis Komiser Mua vini Numan, Sorgun
Nahiyesi Ermenilerinin imhasına Polis Komise ri Sadık ve Saray civarındaki Ermenilerin imhasına da Belediye
Rei si Ahmet Efendi'nin biraderi Jandarma Rıza Çavuş, Keller makteli
ne Yozgat'tan Eytam Müdürü Mehmet, Bakırcı Hacı Mahmut, Tev fikzade Abdullah
Şevki, Jandarma Çavuşu Şükrü, Dağıstanlıoğlu Is mail,
Akdağ Nahiyesi Müdürü Ferit, Boğazlıyan Kadısı ve Kayma kam Vekili Ali Rıza ve Taşpınar
makteline de be-tekrar
Şükrü, lsma il, Ahmet Çavuşlarla Çapanzade
lsa Bey mahdumu Derviş Bey me
mur edilerek vazifelerini amirlerinin
emrine tevfikan hüsn-i suret
le ifa eylemişlerdir.
Çat, Çakmak, Terzili, Karayakup
ve daha isimlerini derhatır ede mediğim bazı Ermeni kurasında
mumaileyhle avenesinin (maiyeti
çavuş ve onbaşılarıyla efrat ve başıbozuk Çerkeslerin) icra ettikleri
mezalim-i feciye umum memleketçe
meçhul olmayan ahvaldendir.
Cinayat-ı vakıadan daha doğrusu
ukubat-ı kanuniyeden tehaşi ile emr-i tahriri talebine kıyam
eden jandarmalar da Ermenilerin duçar oldukları feci akıbetle
tehdit ve cebren ifa-yı vazifeye
mec bur tutuldukları dahi
bi'd-defaat jandarma efradının bazıları ta
rafından mesmuum olmuşsa da derece-i mevsukiyeti acizlerince meçhuldür.
Cinayat-ı vakıanın şu suretle Ermeniler tarafından
değil Yoz gat'ta mevcut bazı eşhas
tarafından tertip ve idare edildiği hak
kındaki maruzatım fırka kumandanlığınca
nazar-ı ehemmiyete alınmadığı gibi cevaben mevcudiyetinden şüphe olmayan komite ye mevcut şu vatan hainlerinin lslam düşmanlarının izale-i vücut ve mazarratları emredilmekte idi.
Temmuz 23 Çarşamba günü Yozgat'a gelen Necati Bey aynı gün akşamüzeri el-haletü hazihi emval-i metruke
tasfiye komisyo nu dairesi
olan ittihat Terakki Kulübü'nün verdiği
bir talimat neti cesinde suret-i
hareketleri tayin edilen mensubin-i ittihadiye erte-
261
si günü belediye
dairesinde riyaset odasında
bi'l-içtima lüzum ge len defterleri tanzim ve bu defterler zahrını polis komiseriyle jan darma kumandanına tasdik ettirerek o akşam makam-ı mutasar rıfide vuku bulan içtimada mezkur defter Necati Bey
tarafından mutasarrıf beye takdim
ve cebinden çıkarttığı bir cep defterinde ki emir ve imzayı ibraz ile tabligat-ı vakıası
dairesinde icra-yı ha reket
edilmesini musırran
talep ve zamanı hükümetini elinde tu
tan cemiyet-i muhteremenin amaline muhalefet
edilmemesini de beyan eylemesi
üzerine orada mevcut bulunan Yozgat Mebusu Şükrü Bey'le lstanbul'a avdet etmekte olan Tokat Mebusu ... Bey muvacehesinde her ikimiz de mübellig
evamir ve kanun haricinde
hiçbirimiz hareket edemeyeceğimizi beyan etmemiz üzerine
mev cut mebusların da inzimam-ı rey ve muvafakati ile Ermenilerin sa limen sevkleri
takarrür etmiş ve ertesi Cuma
günü ber-mucib-i def ter Ermeniler bila-hadise toplatılıp hapishanede tevkif ve yirmi al tıncı Cumartesi sabahı birinci kafile olarak 472 nefer Sivas
tarikiyle mahall-i menfaları olan Zor Sancağına i'zam
edildiler.
Aynı gün Necati Bey Elmasyan'ların yaylı arabasına rakiben
Ço rum sevkiyatı hakkında talimat-ı
lazımeyi i'ta etmek üzere hare ket ve buradaki vezaifin hüsn-i
idare ve icrasını Yozgat Kulübü re is ve azalarına tevdi etti.
Bunu müteakip Cemal Bey'in zaman-ı
memuriyetinde 28 Tem muz 31 ve 4 Ağustos tarihli
daha iki kıt'a defterle ve Kayseri tari kiyle
ikinci kafile olarak 257 ve üçüncüde
96 nefer sevk edilmiş, bunların mahall-i menfaya
sa limen gittikleri anlaşı lmıştır.
Mübellig emir dairesinde ifa-yı vazife eden Mutasarrıf Cemal Bey, Necati'nin bir inhasıyla azlolunarak Boğazlıyan Kaymakamı
Kemal Bey vekalete
getirilmiş ve bu suretle ittihat
ve Terakki Ce miyeti mensubiniyle istifade-i gayr-ı meşruaya
teşne bulunanlar emellerine muvaffak
olarak tarih-i beşeriyetin kaydetmediği fe cayi' rezaili guna-gun ile engizisyon mezalimine rahmet okuta cak kıtaller, cinayetlerle tarih-i lslam ve Osmani lekedar
edilmiştir. Hele aylarca müddet Yozgat Ermenilerinin Taşnaksiyun ve Hın çak komitesiyle hiçbir alakası olmadığına dair ifadat ve jurnalleriy le gerek makam-ı mutasarrıfi ve gerekse cihet-i
askeriyeyi temin eden Yozgat komiserinin Necati Bey'in vüruduyla beraber tebdil i lisan ile umum Yozgat Ermenilerinin komiteye
mensubiyetlerini tasdik eylemesi ve hatta bizzat sevkiyata gitmesi cemiyet-i muhte
remenin derece-i tesir ve nüfUzunu
ispat eder sanırım.
262
Piyade yüzbaşı lığından müstafi Necati Efendi, Merkez-i Umumi'ye bi'l-intisab Balkan Harbi'nden sonra Ankara Katib-i Me sullüğüne tayin edilmiş
ve şimdiye kadar devam eden memuriyet i vakıasında Ermeni sevkiyatıyla seferberliğin müstesna fırsatların
dan istifadeyi katiyen unutmadığı cihetle
bugün kendisi iki yüz bin lira gibi
mühim bir servet sahibi olmuş zenginlerimizden bulundu ğu rivayat-ı mütevatireden olup Eskişehir'deki mağazası bunun de lilidir.
Yozgat'ı her defa teşriflerinde Belediye
Reisi Ahmet Efendi nin hanesinden gayrı bir yerde misafir
olmak adeti olmayan Neca ti
Bey birçok senelerden beri belediye
riyasetiyle Yozgat ittihat Te rakki Merkezi'nin reis ve mümessili, cemiyetin
icraat-ı gayr-ı meş rOasının amir ve mürettibi "ruhu" mahrem
esrarı, müşavir-i hass ül-hası olan mumaileyhle
her işi mumaileyhin odasında tezekkür ve tertip ve icap edenlere evamir-i
lazıme oradan ısdar olur
idi.
Ermeni faciasının mahrem aksamının
da aynı suretle orada ida re
edilmesi sebebiyledir ki Ahmet Efendi Merkez-i Umumi'de
An kara'da kendini lttihat'ın en nafizü'l-tesir zevatına
tanıtmaya ve kendini Dersaadet'ten ittihat ve Terakki
Kongresi azalığına tayin ettirmeye
muvaffak olmuş ve bugüne kadar gayr-ı kanuni icraat ve
harekatından hakkında vuku bulan iştikalara mahmiyelerinin himayet ve sıyanet-i
müesseresi sebebiyle hiçbir makamca ehem miyet verilmediğinden mumaileyh her vartadan tahlis-i
giriban ve el-haletü
hazihi mevkiini muhafaza edegelmekte bulunmuştur.
Yozgat Kulübü'nün heyet-i
idare ve merkeziyesini teşkil eden aza-yı
sairesi Bakırcı Hacı Mahmut, Eytam Müdürü Mehmet, Jan darma Kumandanı
Tevfik, Mekteb-i Sultani
muallimlerinden Lüt fi, Celal, Bidayet Ceza Reisi Hamza, Bidayet Müddei-i
umumisi Lüt fi Beyefendilerle bilemediğim diğer bazı zevattır ki bunlar da Kel ler, Taşpınar ve emsali maktellere memuren i'zam edilerek nu
kud ve sa ir zi-kıyem
eşyayı topladıktan sonra kıtale emir ve neza ret etmek
suretiyle cemiyet-i muhteremeye olan fart-ı sadakat ve ubOdiyetlerini izhar eylemişlerdir.
Bu babda malumat-ı
vazıha ahz için maktellerden ber-hayat olarak kurtulabilen bazı biçare-gan ve bakıyyet-üs-süyOfun ifada tına müracaat edilmek
üzere isimleri ber-vech-i zir
arz olunur: Ça lıkyan Armenak kerimesi
Zaruhi, Viyercan'ın* (va lidelerini katle deni biliyorlar) Papasyan Ebrim Ağa kerimesi Siranuş,
diğeri Arus, Hacı lşman'ın gelini Paramsam diğeri Maryam kızı Haykanuş, Gö züküçük'ün
hemşiresi Filyani, Abacıyan'ın kızı Araksi, Berber Is-
263
ke'nin karısı
Narin, Tercanyan'ın kızı Ovsenna, Kestekyan'ın Misak gelini Maryam, Suzancı
ailesi Gülzar, Berber Avidis kerimesi
Beat ris, Lusikyan ailesi Ehsapet,
Balcıyan Karabet kerimesi Hüsnüzar, lnceoğlu ailesi Maku, Kuyumcu
Kerop ailesi Ovsenna, Sucu Kara
bet Efendi ailesi Takuhi, Papas Miyapyan kerimesi
Araksi, Apik yan kerimesi Araksi,
Gürünlü Toros kerimesi Araksi ve
Hüsnüzar, Baklaoğlu Toros kerimeleri,
Kalıpçı Diyon'un yeğeni, Nalıncı Kara
bet'in kerimeleri, Samaryan Hayk'ın
üç kerimesi, Canbulyan
Civa noğlu Kemal, Alyanak
Karabet mahdumu lsak ve Gayrihim.
Mutasarrıf
vekaletine vürüduyla beraber imha siyasetiyle
ifa-yı vazifeye mübaşeret
eden Kaymakam Kemal Bey ise Muhasebeci-i esbak Vehbi Efendi'nin hanesinde misaferetle her gece işret masa sı başında Muhasebeci Vehbi, �eis
Ahmet, Tahrirat Müdürü sabık Mustafa
ve sair kadeh arkadaşlarıyla ertesi günkü icraatını karar laştırıp o suretle komitenin mefküre-i milliye tesmiye edilen ama li dairesinde icra-yı hareket ediyordu.
Ermeni hanelerindeki eşyayı tahrir ve bir odaya kapayıp temhir eden komisyonlar arasında arkadaşlarının eşya
teslimiyle uğraştık larını gören belediye reisinin
kayınpederi sabık Reji Müdürü Şükrü Bey hane sahibesi geline
cebren taarruz ve fii l-i şeni' icra ettiği gi bi Ermeni evlerinden sirkatle
hanesine iddihar ettiği eşya Polis Ko miser Muavini Ziya Bey tarafından zahire ihraç edildiği halde ce za görmek şöyle dursun damadı reis-i mümaileyh himayesiyle tek dire bile maruz
kalmayarak keyfiyet süküt-ı
anh geçtiği cihetledir ki aleni yağmagirliğe meydan açılmış ve
bu suretle kuvvet-i
la-ye müt kabilinden bir nafaka tedarikinden aciz olanlar büyük servet
lere sahip olmuşlardır.
Bir gün makam-ı mutasarrıfide mir-i mumaileyh tarafından da vet edildiğimde
Necati Bey'in Tekalif Kanun-ı şikenanesini tekrar etmesi üzerine
mesuliyet-i maddiye ve maneviyenin kumandanla
ra raci' olduğu müddetçe
taraf-ı aciziden bu gibi ef'al-i cinaiye ika edilemeyeceği gibi başkalarının dahi ikaına meydan
vermeyeceği mi söylemekliğim üzerine
fikir ve emellerimizin muhalefetinden dolayı beraberce çalışmak mümkün
olamayacağından hakkımda vilayete iştika edeceğini ve siz askerler
bize cesaret vermeniz
la zım geli rken kesr-i cesaretimize sebep olduğunuzu, böyle milli bir mefkurenin saha-yı icraya vaz'ından tevellüd edecek mesuliyet ten korknıamak icap ettiğini ve
şayet idam edilecek olsa bile tarih kendisini nik nam ile kaydedeceğini, Suriye'de idam edilen
Cez-
264
zar Ahmet Paşa'yı misal olarak göstermesi üzerine cevaben Cezzar Ahmet Paşa Suriye'de tebaa-i
Osmaniye'yi değil Suriye'yi
siyaseten ve iktisaden istila eden Fransızları imha ettirerek vatanın bir uzv ı
mühimmini devlete kazandırdığını bu babdaki malumat-ı tarihi yesinin hatalı olduğunu,
cesarette numune-i
imtisal olmamız bah sine gelince burada eli kolu
bağlı sevk edilen Ermenilerin değil Ça
nakkale ve Kafkas hudutlarımızı tazyik eden düşmanları kahr ve tedmir etmek üzere cesur olanların oraya teşrif buyurmasını ve ev vel ve ahir söylediğim veçhile teklif-i vakiin taraf-ı
aciziden ru-yi kabul göremeyeceğini beyan
ederek yanından ayrıldım.
Ve iş'ar-ı vaki
üzerine 7 Ağustos 331 tarihinde
nakl-i mekan mu amelesine ait kaffe-i icraatın
hükümet-i mülkiyeye raci' bulundu ğu lüzum gösterirlerse muavenet-i
askeriye ifası, 13 Ağustos 31 ta rihinde
de memuriyetime nihayet verilerek şube riyasetine Alaca Şube Reisi Yüzbaşı Şükrü Efendi'nin tayin edildiği telgrafiyen bil dirilerek
işten çekildim.
Bundan sonra yapılan icraat alelhusus Muhasebeci
Vehbi Bey'in Kabile Hanım'ın sevk edilen Ermeni ailelerinin ferclerine varınca ya kadar kasaba haricinde
muayeneye tabi' tutularak altın ve saire taharri ettirilmesi gibi
ahval-i gayr-ı layıka ve kısm-ı a'zamı
balta, bıçak, orak, nacak, tırpan, sopa ve emsali alat-ı cariye ve bir kısm-ı cüz'isi de atlarına rakiben ve kıl ıç, silah ve saireyi müstashiben sal haneden kan kokusu almış köpekler gibi kafileleri takip eden ka
sabalı, köylü bir alay cühelayı kıtale
iştirak etti rmek gibi icraat-ı vahşiyane ve hGn-rizane kamilen
ittihat Terakki mensubiniyle me murinden isimleri metn-i ifadede
maruz zevat tarafından tertip ve idare edildiğini
izhar-ı hakka medar olmak üzere arz ve ifade-i va kıayı temhiren takdim eylerim. 5 Kanun-ı sani 335.
Yozgat esbak Şube Reisi
ve Mevki Kumandanı Binbaşı
Salim1
Kudüs Ermeni Patrikhanesi Arşivi, Seri 21, Dosya M, Belge no: W574- W 577. Belgeye ulaşabilmemizi bir kopyasını bizimle
payla an Ray mond H. Kevorkian'a borçluyuz. lfadenin başına katip tarafından ha talı
bir ekilde Aralık (Kamın-ı evvel),
sonuna ise Ocak (Kanun-ı sani)
1335 tarihi not düşülmüştür.
265
DiZiN
Abdullahzade Mehmed (Boğazlıyan müftüsü) 153, 1
54
Abdülhalik Renda 62, 63
Abdülhalim Çelebi 47-55, 65
Abdülrezzak Bedirhan
212
Adana 42-45, 48, 67, 1 26, 133, 233,
237-239
Adday Şer (Siirt Keldani Metropoliti) 223, 224, 247
Afyonkarahisar 234, 235
Ağzunik, Dersim 1 70, 177, 178, 180-
184
Ahtük, Dersim 1 72
Akdağ, Sivas 123-126, 159, 261
Ali Batte (Heverki aşireti
ileri geleni) 87, 101- 106
Ali Boğazı, Dersim 168, 176, 183
Ali Çavuş (Kureşan aşireti ileri geleni)
184, 185, 215
Ali Efendi Zaralı 131-133
Ali Efendi (Ankara Orman Başkatibi) 155,
156
Ali Fuat Cebesoy 89-91
Ali Sabit Es Süveydi (Beşiri kaymakamı) 63, 76, 77
Ali Şükrü Bey (Trabzon mebusu) 65 Ali Suad (Der Zor Mutasamfı) 242-
247
Alişer 175
Aliye Gax (Kureşan aşireti ileri geleni)
185
Amasya 236
Amutka, Dersim
169, 170, 173, 176,
177
Ankara 12, 38, 46, 51, 53, 55, 67, 74,
81, 83, 98, 108, 109, 11 2, 114, 118,
135- 140, 153, 155-159, 161, 167,
182, 260, 263
Antalya 143
Antuan Afkeryan
55
Aram Andonian
179, 180
Arapkir 178, 181, 187, 193
Arsen Arşaguni
165, 166, 199
Arşag Vramyan
77, 210
Astik Asador 65
Asvan, Elazığ
181, 182
Aşkale 200
Aşkirek, Dersim 165, 166
Atıf (Kastamonu
Valisi) 1 14, 1 18, 119,
136-138, 141, 155, 157
Atuncuğ, Erzurum
200
Ayn Vert, Midyat 97-100,
102- 104,
107
Badig, Dersim
165-167
Bagh Efendi
195-197
Bağdat 61, 78, 85, 244
Bahaeddin Şakir
1 14
Bake Ağa (Keçel aşireti ileri
geleni) 166
Baksıyan, Midyat 106
Bal aşireti
165, 166
Bayburt 193, 199
Bayezid 89, 195-197
Bekir Sami 1 28
Beko Ağa (Koçan aşireti
ileri geleni) 170, 171, 1 73, 176
Beşiri 63, 70, 76, 77, 79, 80, 86, 210,
217, 219, 221, 251, 252, 255
Bingöl 186, 198
Birecik, Urfa 237, 239
Bitlis 57, 62, 77, 102, 139, 140, 175,
210, 217, 221, 228, 229, 231, 232,
256
Boğazlıyan 141, 142, 145, 146, 153,
154, 260-262
Belinde (Beşiri)
219-221, 223
Bremond, Edouard 42
Canik 66, 1 73
Celal Bey (Halep ve Konya Valisi) 14, 19, 21,
31-45, 47, 68, 70, 86, 120,
136-138, 148, 191, 207, 246
Cemal / Cemal Paşa (Dördüncü
Ordu Kumandanı) 66, 81, 239-241
Cemal Bey (Yozgat Mutasamfı) 141- 144, 146, 147, 149, 150, 152, 262
Cemil Könne 237, 239
Cevdet (Van valisi) 77, 210, 211
Cezire / Cizre 57, 59, 111 , 112
Christaki Angeliadis 149
Cigerxwin 94
Çarşancak 1 64, 185
Çankın 1 13-11 5, 117, 118
Çelebi (Heverki aşireti ileri geleni) 98, 101-106
Çemişgezek, Dersim
164, 165, 168,
170, 172-1 74, 181
Çcrkcs / Çcrkcslcr 15, 74, 76-78,
81-
83,
86, 96, 117, 121, 124, 126, 128,
147, 247, 252, 256, 261
Çerkes Ahmet 38
Çerkes Hasan Amca 240, 241
Çerkes Harun 71, 74, 75
Çerkes Şakir 83
Dargeçit 104
Derik 12, 92-96
Der Kube, Midyat 106
Dersim 12, 25, 57, 1 23, 163, 164, 166-
188, 193, 197, 199, 200
Derviş Cemal, (Hozat)
186
Der Zor 32, 39, 55, 89, 118, 146, 233,
241, 242, 244, 245
Diran Kelekyan 1 14, 118
Divriği, Sivas 130
Diyarbekir 18, 36, 38, 43, 57-65,
67,
69-81 , 83, 84, 86-88, 95, 96, 102,
103, 108, 111, 114, 11 7, 119, 169-
172, 175, 210, 218, 219, 221, 243,
244
Dodd, William
S. 40, 41
Eğin, Erzincan
187, 200
Emir Paşa 1 23- 1 29, 133
Enhel, Midyat
107
Ercek, Van 215
Erciş, Van 212, 213, 215
Ergan, Erzincan
198, 199
Ergani 57, 77, 1 16, 169
Eruh 225
Erzincan 130, 165, 168, 172, 173,
175, 178, 186, 188, 190, 193, 195,
198-200
Erzurum 18, 33, 57, 89, 130, 164, 165,
186, 193, 195, 197, 198, 200
Eskişehir 41, 46, 89-91, 263
Ezidi / Ezidiler 15, 87, 102, 218, 222,
224, 247, 248
Faik Bey (Talas nahiye müdürü) 1 60, 161
Faik Ali Bey (Kütahya Muıasamfı) 50,
201, 203
Feke, Adana 237
Ferhatan aşireti
168, 170, 172, 183
Galebe, Nevşehir
155, 156
Garzan 112, 218, 219, 221, 222
Gauttieri, Antonio 35
Gemerek, Kayseri
125, 126
Gercüş, Batman 104, 107
Gergundan, Silopi 230, 231 Germiyanzade Ali Bey 204, 206 Gradz Kar, Erciş 212-215
Gumek, Bingöl
197, 198
Hacı Bayram Veli 55, 156
Hacin, Adana 237, 242
Haco (Heverki aşireti ileri geleni) 102,
106
Hadişar, Dersim 170, 172
Hafız Osman Nuri (Kastamonu
Müftüsü) 122
Hafik Kalesi, Sivas 127
Hah, Midyat 106
Hakkari 88, 89
Hakkı (jandarma çavuşu) 79, 84, 86
Halalı, Midyat 96- 101
Halep 26, 31, 33-36, 38, 46, 49, 54,
70, 78-80, 84-86, 121, 136-139,
152, 175, 179, 207, 233, 237-242
Halil Kut 91, 225
Halil Sami (Cezire kaymakamı) 111, 112
Hamid Bey (Diyarbekir Vali vekili, Mülkiye müfettişi) 36, 38, 60-69,
72, 75, 80, 83-86, 11 7, 140
Harput l03, 104, 124, 173, 1 78, 179,
181, 184, 187, 188, 190, 191
Hasan Fehmi 11 7, 119, 121
Hebsınas, Midyat 106, 107
Heci Mihemede Miste (Reşkotan aşireti reisi) 217-223
Hemoye Şero (Ezidi ileri geleni) 224,
247
Herbol, Silopi 225
Herdif, Bingöl
197, 198
Hesena, Silopi 225, 23 1
Heverki aşiret konfederasyonu 102 Heyet-i Tahkikiye 73, 81 , 243 Hilmi Bey (Mardin mutasamfı) 86-
91, 196
Hocazade Rasih Efendi 204-206
Hodorçur 152
Holstein, Walter 15, 88
Hozat, Dersim 170, 171, 177, 180,
181, 186, 187
Hulusi (Ankara'da Heyet-i tahkiye reisi) 81
Huseyne lbrahim (Midyat) 97-99
Hüseyin Efendi (Karagedik polis memuru)
155, 156
Hüseyin Kazım Kadri 240
Hüseyin Mazhar Bey (Mazhar Komisyonu reisi) 73, 81-84, 139,
140
Hüseyin Nesimi (Lice Kaymakamı) 63, 64, 70-76, 80-83, 86, 95, 96
idare lbrahim
Ağa 168-177
idil 101, 104, lll
İskenderun 67
İsmail Bey (Ezidi şeyhi) 248
lsmaile Mehmed (Midyat) 97, 98
lsrael Ohanyan 218, 219, 221
lzmir 33, 66, 159, 233-235
izzet Bey (Kastamonu Jandarma Kumandanı) ll 7-12 l
Jacques Rhetore
87, 95, 109, 229
jean Naslian (Trabzon
Piskoposu) 49
Kadir Çavuş 130
Kalecik, Dersim
170 Kangırozlu Cafer Ağa 1 70 Kangırozlu Seyit Ağa 1 70
Kangozade Mehmet Ağa 177, 182
Kangozade Mehmet Ali Ağa 167, 170,
177-182
Karabal aşireti
168, 170, 174, 177,
178, 180-182
Kastamonu l 13-l l5, ll 7-122
Kayışoğlu Yarması, Dersim 180, 186
Kayseri 54, 133, 146, 155, 158-161,
258, 260, 262
Kazım Karabekir 168, 175, 186, 187
Keçe! aşireti
165, 166, 193
Keferze, Midyat 100
KeldanVKeldaniler 58, 71, 87, 99, 223,
227, 229, 230, 247
Keller, Yozgat 149, 151, 152, 261, 263
Kemah, Erzincan
1 64, 193, 200
Kemal (Boğazlıyan kaymakamı) 141 , 142, 145, 146, 149-152, 154, 262
Keskin, Ankara
83, 1 58
Kesrik, Elazığ 187-191
Kiğı 192, 197
Kilikya 42, 43, 67
Kiştim, Erzincan
200
Koçan aşireti 165, 166, 1 68-170,
172,
173, 175, 176, 183
Konya 14, 19, 21, 31, 33, 36, 38-41,
43, 46-51, 53, 54, 55, 70, 81, 143,
148, 155, 191, 210
Komıuşka, Dersim
170-172, 174, 176,
184
Kör Hüseyin
Paşa 25, 208
Krikor Balakyan
1 14, ll5, 117, 118,
147, 151
Krikor Zohrab 38
Kureşan aşireti 112, 185
Küçük Ağa (Hadişar) 170, 172
Kütahya 12, 34, 50, 201-206
Lice 63, 69-76, 86, 96, 221, 251, 252,
255, 256
Loytved Hardegg 239
Mahfuz Bey (Liceli) 71 Mahmudan aşireti 92, 93 Mahmut
Ağa (Karabal aşireti ileri
geleni) 170, 182 Mahmut
Kamil Paşa 14 Mala Halil (Midyat) 97,
98
Mala Sino (Midyat) 100, 101
Malatya 15, 32, 89, 191
Maloyan (Mardin Katolik
Ermeni Piskoposu) 87, 88
Mamuretülaziz 57, 119, 163, 1 64, 177,
187, 190
Manisa ll l, 233
Maraş 33, 34, 238
Mardin 57-59, 86-88, 91, 95, 101,
108, 109, 196, 244, 247
Mazgirt, Dersim 11 2, 169, 185
Mazhar Bey (Ankara
Valisi) 38, 135-
141, 157, 215 , 255
Mazhar Komisyonu
63, 140
Mecitözü, Çorum 157
Mehmet Ağa
(Kesrik)l87-190 Mehmed Radi Bey 157
Mehmet Tahir Bey (Saikan
aşireti ileri geleni) 94
Mele Hesene Tawfkt 94, 95
Mele lskender Kazım 94, 95 Memduh, Gevranlızade (Komiser) 60,
61, 69, 88, 243
Merzifon 129, 203
Mesudiye 129, 236
Mevlevi / Mevleviler 47, 49-52, 55,
1
29, 1 56
Mıhellemiler 106, 107
Midyat 11, 58, 89, 96, 97, 99, 100-
104, 106, 107, 110, 111
Mihran Boyacıyan 111, 112
Milgram, Stanley
17, 18
Misto Şahbas
(Şexan, Şırnak) 230 Morgenthau, Henry
40
Muammer (Sivas
Valisi) 67, 68, 115,
126, 142, 146, 260
Muhtila Bey 210-213
Muradiye, Van 207
Murat Ağa
(Erciş) 212-215 Mustafa Ağa, Azizzade
(Malatya
Belediye Reisi) 191- 193 Mustafa Bey (Bitlis Askeri hastane
Başhekimi) 231
Mustafa Kemal 21, 42, 43, 51, 52, 63,
65, 89, 90, 122, 128, 143, 144, 167,
174, 175, 182, 205, 206, 245, 246
Mustafa Paşa
(Miran aşireti reisi) 228 Musul 77, 87, 88, 224, 233, 238, 247,
248
Muş 12, 186, 232
Müküs 210-213
Mzizex, (Midyat)
104, 106
Naci Bey / Naci Es Süveydi (Mülkiye müfettişi)
63, 69, 76, 80, 81, 84-86
Naim Bey 179-180
Nazım (Dr) 45
Nazimiye, Dersim 112, 185
Necati (ittihat ve Terakki Katib-i Mesulü) 141, 142,
145, 146, 148-
150, 259, 261-264
Nusaybin 12, 101, 103-106
Ordu 1 29, 236
Osman Ağa (Siirt,
Tanze) 223, 224,
247
Osman Keto (Ştxan, Şırnak)
229, 230
Ovacık, Dersim 165, 166, 176, 185
ôdek, Divriği 130
94
Ômer Efendi (Kayserili) 158, 159 Omer Bey (Saikan
aşireti ileri geleni)
Ömeryan aşireti 94
Pertek, Dersim 184, 185 Pilvenk aşireti
Pirinççizade
Feyzi 59-62, 94, 111 Pulo Gewr, Nazimiye 185
Qeleni, lran 208, 209
Qelet, Savur 108, l 10
Raman aşireti 77
Rauf Orbay 128
Resikan aşireti
168
Rasulayn 242, 244, 247
Reşid (Diyarbekir valisi) 61-63, 65,
67-78, 80-89,
243, 244
Reşid Paşa (Kastamonu Valisi) 113- 117, 121
Reşkotan aşireti
21 7-222
Rössler, Walter 15, 26, 35, 79, 80,
207, 241
Rumkale 78, 79, 84, 85
Rutan aşireti 92
Sabit (Mamuretülaziz Valisi) 1 19, 120 Sahag il (Sis Katolikosu) 67
Salim Bey (Yozgat Mevki Kumandanı)l41, 144-154, 257
Saikan aşireti
93
Samsun 66, 67, 126, 223, 236, 239
Sarohan (Heverki aşireti ileri
geleni) 101, 104, 105
Sason 109, l 10, 186, 220
Savur 108- ll l
Sebuh Aguni 203, 206 Selim Ağa
(Sasunlu) 232 Selim Bey (Liceli)
71, 73
Semkan aşireti
1 73
Sevag Çilingiryan 118
Seyfo 1 10
Seyit Ali Ağa 164-166
Seyit Rıza 163, 175, 1 76, 186
Seyithan Ağa (Kalecik) 1 70
Siirt 91, 99, 109, 218, 223, 224, 227,
245, 247
Silvan 218, 220
Silopi 225, 230
Sivas 43, 67, 114, ll 5, 123, 124, 126,
1 28, 1 29, 131, 132, 142, 146, 150,
159, 260, 262
Siverek 85, 214, 215
Sosrat, Van 215
Stepan Çıracıyan 77
Suriye 102, 105, 106, 121, 148, 221,
222, 233, 238, 239, 241, 264, 265
Suruç 239
Süleyman Efendi (Lice Ahz-ı Asker şubesi reisi) 73-75, 255, 256 Süleyman
Feyzi (Basra mebusu)
69,
76, 78, 79, 84-86
Süleyman Nazif 83, 90
Süryani/ Süryaniler 24, 57-59, 72, 76-
78, 86-89,
97-1 11, 219, 223-226,
228, 229
Saidi Nursi 25
Şaban (jandarma çavuşu)
79, 84, 86
Şam 49, 81, 239, 240
Şefik Bey (Diyarbekir Vali vekili) 103 Şemun (Süryani ileri geleni) 102-105 Şeyh Said
21, 25, lll, 182, 212,
221,
228
Şeyh Fethullah 99, 101, 107, 108
Şfxan, Şırnak 227, 229, 230
Şırnak 225-231
Şikefta 77
Şnorhokyan Efendi
157
Şükrü (Yozgat jandarma çavuşu) 147,
151- 153
Tabbah Dede Clzmir) 234 Tağar,
Dersim 163
Tahir Han (Haydaran aşireti
ileri geleni) 207-209
Tahsin (Erzurum Valisi)
18, 200
Talas, Kayseri 160, 161
Talat (Dahiliye
Nazın) l8, 38, 45, 62,
66-68, 77, 80, 82, 88, 89, 1 16, 136-
138, 244, 252
Taniel Varujan l l8 Tanze, Siirt 223, 224, 247
Taşköprü,
Kastamonu ll8 Tayan aşireti 231
Temerhane Agaye
Sor (Şırnak) 225 Tevfik (Yozgatjandarma Kumandanı)
142, 146, 151, 259, 260, 263
Tevfik Es Süveydi 85, 86
Thomas Mugerditchian 61, 218
Tillo, Siirt 227, 230
Trabzon 49, 65, 66, 233, 236
Urfa 38, 79, 238
Uspeg, Dersim 173, 174 Üzümlü, Pervari 2ll
Van 12, 57, 62, 65, 77, 175, 208, 210,
211, 213-215, 218, 228
Vartkes Serengülyan 38
Vehbi Efendi 108-111, 264
Veled Çelebi 47-49, 55
Veratz, Dersim
165-167
Wangenheim 88
Yozgat 18, 1
23, 141- 147, 149-154,
158, 229, 257-259,
261-263, 265
Yusuf Es Süveydi 78, 85
Zahrani Haco (Heverki aşireti
ileri geleni) 106
Zara, Sivas 131- 133
Zarug, Dersim 165-167
Zeynel Çavuş (Kureşan aşireti ileri geleni) 185
Zeytun, Maraş 33, 34, 39
191 5'te emirlere karşı gelerek
Ennenileri ölüm yolculuğundan kurtarmaya çalışan devlet
memurları, din adamları, aşiret reisleri, köy ağaları ve sıradan insanlar da
vardı. Bazıları dini inançları gereği ya da bir tür şerefve itibar anlayışıyla;
bazıları insani açıdan
yapılanları kabul edilemez bulduğu ya da memleketleri için bir felaket olduğunu düşünerek yapılanlara karşı
çıktılar.
Akıntıya Karşı bu insanların hikayelerini aktarırken,
bu tür araştırmalarda karşılaşılabilecek
sorunları ve tuzakları da hassasiyetle ele alıyor.
"Bugün çoğunun isimleri
unutulmuş, ailelerinin bile hikayelerinden bihaber olduğu, kimileri bir
mezardan bile yoksun, yaşatlıkla.rı ya da
görev yaptıkları kurumların,
şehirlerin belleğinden silinmiş
yüzlerce insan,
farklı motivasyon ve yaklaşımlarla 1915'te vicdanlı bir tavır sergilediler. 'Binlerce masum çocuk,
kabahatsiz ihtiyar, aciz kadınlar, kuvvetli gençler' bir 'kan cereyanı içinde yokluğa doğru'giderken 'elleriyle, tırnaklarıyla' akıntıya karşı durdular. "
BURÇİN GERÇEK
.i[IJ.,�lli