Ana içeriğe atla

  
 
Print Friendly and PDF

AKINTIYA KARŞI EMİRLERE KARŞI GELENLER, KURTARANLAR, DİRENENLER

 

BURÇİN GERÇEK

AKINTIYA KARŞI

ERMENİ SOYKIRIMINDA   MİRLERE KARŞI GELENLER, KURTARANLAR, DİRENENLER

iletişim

BURÇİN GERÇEK Akıntıya Karşı

BURÇİN GERÇEK 1976 yılında lstanbul'da doğdu. Marmara Üniversitesi Fransızca Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünden mezun olduktan sonra Strasbourg'da Roben Schuman Üniversitesi'nde gazetecilik yüksek lisansı yapn. Fransa'da yayım­ lanan L'Expms dergisi ve Ouest-France gazetesinin lstanbul muhabirliği ile Repair

online dergisinin Türkiye editörlüğünü yürüttü. Le Figaro ve Le Matin gazeteleri ile

L'Hebdo dergisine haberler yapu. "Ayru Sudan içtik" ve "lstanbul Sokak Köpekleri" belgesellerinde yönetmen Serge Avtdikian ile birlikte çalışn. Clark Üniversitesi'nde Holocaust and Genocide Studies programında doktora yapmaktadır.

1.  

2. BASKI 2017, İstanbul

 

 

 

BURÇİN GERÇEK

Akıntıya Karşı

Ermeni Soykırımında Emirlere Karşı Gelenler, Kurtaranlar, Direnenler

 

iletişim

Nare'ye ve hakkında çok az şey bildiğim, sadece Dersim'e varabilmiş Ermenilerden birkaç kişiyi evinde sakladığını öğrenebildiğim büyük dedem Veli Dede'ye

İÇİNDEKİLER

TEŞEKKÜR....................................................................... 11

GİRİŞ: 19t5'TE "AKINTIYA

KARşı KovANLARINn İZİNDE         13

Nasıl bir yol izledik?............................................................. 19

Vicdanvarı hatırlamaya dair tuzaklar................................... 24

Terminoloji zorlukları.......................................................... 26

Vicdanlılar: Bir onurlandırma mümkün mü?....................... 27

1       KONYA VİLAYETİ............................................................ 31

Halep ve Konya Valisi Celal Bey:

"Bütün dünyadaki düşmanlarımız toplanıp düşünseler

bize bundan büyük fenalık edemezler. n............................. 31

Abdülhalim Çelebi:

"Tarikatımızın esası insanlığa hizmettir"............................ 47

2       D1YARBEKİR VİLAYETİ................................................... 57

Diyarbekir Vali Vekili Hamid Bey:

Gri sularda yüzen bir "deli"................................................. 60

Karşı çıkışlarını hayatlarıyla ödeyenler................................ 69

Lice Kaymakamı Hüseyin Nesimi: "Bir vicdan meselesi" 70

Beşiri Kaymakam vekili Ali Sabit Es Süveydi:

"Cinayetler o kadar feciydi ki... "............................. 76

Mardin Mutasamfı Hilmi Bey: "Katliama iştirak

edecek kadar vicdansız değilim"......................................... 86

Derik: "Ne yazık ki küçük bir

bölümünü kurtarabildik... ".......................................... 92

Derik Kaymakamı Reşid Bey:

Hüseyin Nesimi'nin öldürülmesinin uyarlanması mı?        95

Midyat Halah köylüleri:

"Biz komşu kalacağız, söz veriyoruz" ................................. 96

Ali Batte: "Devlet Heverkilerin tavrını hiç unutmadı"...... 101

Midyat'ta diğer karşı çıkışlar.................................... 106

Savurlu Vehbi Efendi:

"Hıristiyanlara haksızlık yapmak günahtır" ...................... 108

Cezire Kaymakamı Halil Sami........................................... 111

3       KASTAMONU VİLAYETİ............................................... 113

Çelişkili bir portre: Kastamonu Valisi Reşid Paşa............. 113

Kastamonu Jandarma Kumandanı İzzet Bey:

"İleride yaptıklarınızdan mesut edileceksiniz"-................ 117

Kastamonu Müslümanları:

"Biz memleketimizde böyle şey istemeyiz"...................... 121

4        SİVAS VtLAYETİ.............................................................. 123

Emir Paşa: "Ne sen insan incit,

ne kimse seni incitsin"....................................................... 123

Sivas Vilayeti'nin diğer vicdanlıları................................... 129

5       ANKARA VİLAYETİ... ............... ....................................... 135

Ankara Valisi Mazhar Bey:

"Ben valiyim, eşkıya değilim"............................................ 135

Yozgat mutasamfı Cemal Bey:

"Vicdanımdan gayrı hareket etmem"................................ 141

Yozgat Mevki Kumandanı Salim Bey:

"İnsanlık tarihinin kaydetmediği facialarla

tarihimiz lekelendi"........................................................... 144

Ankara Vilayeti'nin diğer vicdanlı isimleri

Boğazlıyan üsü Abdullahzade Mehmed ........

Ankara Orman Başkatibi Ali Efendi,

 

..153

....153

Polis Hüseyin Efendi ve Galebe Türkmen kadınları 155

Mehmed Radi Bey: Daimi muhalif....................... 157

Kayserili Ômer Efendi:

"Yaşananlar o kadar korkunç ki... "..................... 158

Talas Nahiye Müdürü Faik Bey.............................. 160

6       MAMURETÜL Aztz VtLAYETİ................................. 163

Dersim Mutasamflığı........................................................ 163

Seyit Ali ve diğer aşiret reisleri:

"Dersim'e kaçan kurtulurdu"................................. 163

idare lbrahim Ağa:

"Devletin çeşmesinden su içmem"............................ 168

Kangozade Mehmed ve Mehmed Ali Ağa:

"insanlarımızı nasıl ölüme götürürler?"............. 177

Dersim'de diğer kurtarma öyküleri........................ 184

Mamuretül Aziz Vilayeti'nin diğer vicdanhlan................ 187

"Bize bir baba gibi bakh": Kesrikli Mehmet Ağa 187

Malatya Belediye Reisi Azizzade Mustafa Ağa:

"Böyle şeyler tarihimizde hiç olmuş mu?"............. 191

Karaçanlı Mustafa Ağa ve Khulevank ağaları.. 192

7       ERZURUM VtLAYETİ.................................................... 195

Anonim bir hikaye: Bagh Efendi...... .................... .. ............... 195

Gumek köylüleri ve İsmail Ağa'nın harumı..................... 197

Erzurum'da diğer vicdanlılar............................................ 198

8       KÜTAHYA MUTASARRIFLICI..................................... 201

Şaşırtıcı bir istisna: Kütahya Mutasamfı Faik Ali Bey... 201

Germinyanzade Ali Bey ve

Hocazade Rasih Efendi'nin izinde.................................... 204

9          vAN VtLAYETİ.............................................................. 207

Bir eski zaman Mir'i: Tahir Han....................................... 207

Müküs'te bir birlikte yaşam hayali: Muhtila Bey............. 210

Murat Ağa: "Beni öldürün, size onları vermem".............. 212

Van Vilayeti'nin diğer vicdanlı/arı.......................... 215

10           Btnts VtLAYETİ........................................................ 217

Reşkotan reisi Heci Mihemede Miste:

Vahşet bölgesinde bir vaha................................................ 217

Direnişin bedeli: Tanzeli Osman Ağa................................ 223

Yüz yıl yalnızlık: Temerhane Agaye Sor...................... 225

Bitlis Vilayeti'nde diğer karşı çıkışlar................................ 229

11           DtGER VtLAYETLERDE KARşI ÇIKIŞLAR........ 233

İzmir Vilayeti..................................................................... 233

Hüdavendigar Vilayeti....................................................... 234

Trabzon Vilayeti................................................................ 236

Adana Vilayeti................................................................... 237

Halep Vilayeti..................................................................... 237

Suriye Vilayeti.................................................................... 239

Der Zor Mutasamflığı........................................................ 241

Musul Vilayeti.................................................................... 247

EKLER............................................................................. 249

BELGE 1: Mazhar Bey'in Lice ve

Beşiri Kaymakamlarının Katline Dair Raporu....... 251

BELGE 2: Mazhar Bey'in Lice ve Beşiri Kaymakamlarının Katline Dair Raporuna Ek Olarak Lice Kazası

Ahz-ı Asker Şube Reisi Süleyman Efendi'nin lfadesi. 255

BELGE 3: Yozgat Mevki Kumandanı ve Şube Reis-i Esbak

Salim Bey'in ifadesi...................................................... 257

DtzlN.................................................................................. 267

TEŞEKKÜR

Bu çalışma pek çok insanın değerli desteği ve yardımı olma­ dan mümkün olamazdı. Araştırmanın başından itibaren tavsi­ yeleri ile yol gösteren, pek çok arşiv belgesine ulaşmamı sağla­ yan ve beni cesaretlendiren Raymond Haroutioun Kevorkian'a ne kadar teşekkür etsem azdır. Değerli yorumlan, çalışmayı ta­ mamlamamı mümkün kılan desteği ve ulaştırdığı pek çok kay­ nak için hocam Taner Akçam'a özel olarak teşekkür etmek is­ terim. Ömer Türkoğlu'nun eşsiz katkılan ve dostluğu sayesin­ de bu çalışma Osmanlı arşivi belgeleriyle zenginleşebildi. Kısa süre önce kaybettiğimiz sevgili Christian Varoujan Artin Erme­ nice kaynaklarda bulunan pek çok tanıklığa dikkatimi çekmiş ve çevirilerini yapmıştı. Varoujan'ı özlemle anarak kendisine ve eşi Brigitte'e teşekkür etmek isterim.

Nubarian Kütüphanesi'nde büyük bir nezaketle araştırmama yardımcı olan Boris Adjemian ve Mgirditch Basma'ya, Paris'te Ermeniceden çeviriler için Krikor Tavitian'a, önerileri, paylaş­ tıkları kaynaklar ve dostlukları için Yetvart ve Payline Tomas­ yan'a, katkıları için Osman Kavala'ya, Midyat'ta araştırma için seferber olan ve eşsiz bilgiler aktaran lskender Debbaso ve Yu­ hanna Aktaş'a, bu konuları Elazığ'da kimseyle konuşamayız di­ ye düşünürken yolumuzu aydınlatan Mustafa Balaban'a, bölge-

lerinin tarihine dair değerli bilgi ve yorumlarını paylaşan, ta­ nıklıklara ulaşmamı sağlayan lstanbul'da lbrahim Karakaya ve Cemal Taş'a, Dersim'de Hasan Güngör ve ailesi ile Cafer De­ mir'e, Ankara'da Ahmet Yeşil'e, Van'da Kadri Salaz'a, Muş'ta Armen Galust'a, Kütahya'da Ali Kehribar'a, Derik'te Eyüp Gü­ ven ve Serdar Öcal'a, Nusaybin'de Şerefhan Ciziri'ye, Diyarba­ kır'da Şeyhmus Diken, Nezire Cibo, Lal Laleş ve Mihdi Perin­ çek'e ne kadar teşekkür etsem azdır. Vakit ve enerjilerini sefer­ ber eden, hiçbir yardımı esirgemeyen ve çalışmamı teşvik eden dostlarım Ali Açıkgöz, Ayşegül Sönmezay, Ahmet Çılgın, Ze­ inab Zaza Gain, Sophie Balabanian, Claire Guidicienti, Selvin Canbeyli Arıhan, Antoine Agoudjian ve Serge Avedikian'a iyi ki varsınız diyorum. Desteği için ayrıca annem Nurhan Ger­ çek'e teşekkür ederim.

Araştırma henüz proj e halindeyken ödüllendiren ve cesa­

ret veren Hrant Dink Vakfı'na ve destekleriyle çalışmamı hız­ landırma imkanı sunan Raoul Wallenberg Vakfı'na şükranları­ mı sunarım.

Soykırımdan hayatta kalanlar ve kurtaranlarla ilgili araştır­ maların hayata geçmesini Hrant Dink'in ne kadar çok istediği­ ni biliyorum. "Aynı Sudan lçtik" belgeselini Serge Avedikian ile kendisine izletme imkanımız olduğunda bu yüzden bu ka­ dar çok heyecanlanmıştı. Bu kitabın tamamlanması bu anlam­ da ona karşı da borcumdu.

GİRİŞ:

1915'TE "AKINTIYA KARşI KOYANLARIN" İZİNDE

Armine Guleserian: Ben de size çok basit bir soru sormak istiyorum. Sizin de benim kadar dürüstçe cevap vereceğini­ zi umarım.

Armine Guleserian ayağa kalkar ve sandalyesini gösterir.

Armine Guleserian: Buraya otur, olur mu?

Erdo{Jan Türkyılmaz: Neden?

Armine Guleserian: Kendini benim yerime daha iyi koya­ bilmen için.

Erdo{Jan Türkyılmaz: işte. Şimdi senin yerindeyim.

Armine Guleserian: Şimdi bana bak.

Erdo{Jan Türkyılmaz: Sandalyene, senin yerine oturdum. Sor ne soracaksan.

Armine Guleserian: 1915'te Ermeni olmak ister miydin?

-Sessizlik-1

Michel Beretti'nin Ermeni soykırımını reddeden karakteri Erdoğan Türkyılmaz gibi, Türkiye'deki pek çok insan için "1915'te Ermeni olmak ister miydin?" sorusu beklenmedik ve sarsıcı, ancak inkar ettikleri gerçeklere karşın, cevabının "Ha­ yır" olduğunu bildikleri, en azından sezdikleri bir sorudur.

1915'te Ermeni olmak kadar olmasa da, Ermenilerin maruz kaldıklan tehcir ve katliamlara karşı çıkmak da büyük riskler

 

 

        La nuit oiı on a pisse par-dessus lafrontiere, Tiyatro oyunu, Michel Beretti, 201 1.

banndınyordu. Her gün evlerinin önünden götürülen insanla­ nn potansiyel ya da halihazırda "hain" ve "düşman işbirlikçi­ si" olarak gösterildiği bir zamanda vicdandan söz etmek "mil­ li mefkure" ve "vatanın selameti"ni hiçe saymak anlamına ge­ liyordu . Böylesi bir tutum devlet görevlileri için görevden alın­ mayı ya da memuriyetten atılmayı, kimi durumlarda ise öldü­ rülmeyi göze almak demekti. Ellerinde çoğunlukla kendilerini ve ailelerini koruyacak hiçbir dayanak olmayan sivil insanlar için durum daha da tehlikeliydi. Mahmut Kamil Paşa'nın em­ ri başlarının üstünde Demokles'in kılıcı gibi sallanıyordu: "Bir Ermeni'yi koruyacak Müslüman'ın idam edilmesi ve hanesinin yakılmasına"2 yönelik emrin uygulanması için kimi durumlar­ da devlet denetimine bile gerek yoktu. Soykırıma katılan -özel­ likle aşiret liderleri ya da büyük aileler gibi- kimi sivil kesimler böylesi bir itaatsizliğin cezasını kendi elleriyle vermekten çe­ kinmeyeceklerdi.

Yaratılan bu korku ortamına, Ermenilerin katline lslami kı­ lıflar uydurarak meşruluk kazandırma çabalarına ve ciddi ya­ şamsal risklere karşın, en şiddetli katliamlann yaşandığı bölge­ ler dahil olmak üzere, 1915'te her vilayette emirlere karşı ge­ lerek Ermenileri ölüm yolculuğundan kurtarmaya çalışan dev­ let memurları, din adamları, aşiret reisleri, köy ağaları ve sıra­ dan insanlar oldu.

Bugün çoğunun isimleri unutulmuş, ailelerinin bile hikaye­ lerinden bihaber olduğu, kimileri bir mezardan bile yoksun, yaşadıklan ya da görev yaptıklan kurumlann, şehirlerin belle­ ğinden silinmiş yüzlerce insan, farklı motivasyon ve yaklaşım­ larla 1915'te vicdanlı bir tavır sergilediler. Ermeni soykırımın­ da emirlere karşı gelenlerin en sembolik isimlerinden biri olan Konya Valisi Celal Bey'in deyimiyle "binlerce masum çocuk,

 

2              Tehcir ve Taktii, Divan-ı Harbi Orfi Zabıtları, Vahakn N. Dadrian, Taner Ak­ çam, s. 64, lsıanbul Bilgi Üniversitesi Yayınlan, 2008, lstanbul. Aynca gazete­ lerde "Her kimin yanında, evinde, bahçesinde Ermeni muhaciri var ise hükü­ mete ihbar etsin, yoksa muhacirler ile beraber onlar da sürülecektir" ibaresini taşıyan ilanlar yayınlanıyordu. Enkerı! Vukuatı, Simon Arakelyan, s. 160, 1921 , lstanbul. Ermenice harflerle Türkçe yazılmış bu esere ulaşabilmemizi henüz yayınlanmamış transkripsiyonu bizimle paylaşan Aras Yayınlan'na borçluyuz.

kabahatsiz ihtiyar, aciz kadınlar, kuvvetli gençler" bir "kan ce­ reyanı içinde yokluğa doğru" giderken "elleriyle, tımaklanyla" akıntıya karşı durdular.3

 

Ermeni soykınmı sırasında kurbanlara yardım elini uzatan kişiler arasında konumu itibariyle katliamlardan kurtulabil­ miş Hıristiyan Osmanlı vatandaşlan olduğu gibi çok sayıda ya­ bancı diplomat, doktor, misyon temsilcisi ve eğitimci gibi ki­ şiler de mevcuttu. Müslüman ya da Osmanlı vatandaşı olma­ yan bu kurtancılar yukanda sözü edilen katliamlan meşrulaş­ tırma söyleminden büyük ölçüde azade olabilmeleri itibariy­ le harekete geçme potansiyelleri daha yüksek kişilerdi.4 Bu ki­ şilerin bir kısmının öykülerine de yer yer değindik. Ancak bu çalışmada esas olarak meşrulaştırma söyleminin birebir hedefi olan, farklı etnik (Türk, Kürt, Çerkes, Arnavut, Arap ... ) ve dini aidiyetleri olmakla birlikte "millet-i hakime" diye tabir edilen Müslüman nüfusa dahil sayılan kurtarıcıların izlerini sürdük. 5 Bu kişilerin hikayelerinin gün yüzüne çıkanlması hatıraları­ na yönelik gecikmiş bir saygıdan daha fazlasına kapıyı aralıyor. Mensubu oldukları toplumun yöneticilerinin bir dönem cina­ yet işlemiş ve bu vesileyle zenginleşmiş, hatta Cumhuriyet'in bu suçların inkarı üzerine inşa edilmiş olabileceğini sorgula­ makta zorlanan Türkiye toplumuna Ermeni soykınmıyla yüz­ leşmenin başka bir yolunu gösteriyor. "O dönem dahi hayatla­ nnı riske atarak bu cinayetlere karşı çıkanlar varsa bugün ne­ den hala kendimizi suçlularla özdeşleştirip tarihi sorgulamak­ tan kaçınıyoruz?" sorusunu sormayı mümkün kılıyor. Soykı­ rımın birinci derecede sorumlularının günümüzde hala kah­ raman addedilerek onurlandınldığı -caddelerin, ilkokulların

3      er. infra s. 31.

4      Yabancı diplomat ya da misyon temsilcisi olmak bu söylemlerden tamamen sıynlmayı mümkün kılmıyordu. Örneğin Rössler ve Holstein gibi Alman kon­ solosları katliamları durdurması için üstlerini harekete geçirmeye çalışırken kimi mevkidaşları ve bazı misyon temsilcileri Ermenilere ittihat ve Terakki hükumetinin gözünden bakıyorlardı. Malatya'da Hans Bauernfeind'in tavrı bu durumun tipik örneklerinden biridir. cf. infra s. 191- 192.

5      Bu kısıtlamamıza bir istisna Ezidiler oldu. "Millet-i ha.kime"ye dahil sayılma­ malarına karşın çalışmada onların da kurtarma çabalarına yer vermeyi tercih ettik.

isimlerini taşıyabildiği, adlarına komiteler kurulabildiği- bir memlekette vicdanlı tavır sergileyenleri hatırlamak üzerinde oturduğumuz "yalan dağlarının"6 büyüklüğünü ortaya koyma fırsatını veriyor.

 

191 5'te vicdanlı tavır sergileyenler Türkiye toplumuna sade­ ce pozitif modeller üzerinden Ermeni soykınmıyla yüzleşme­ nin yollarını sunmakla kalmıyorlar. Aynı zamanda hangi du­ rumlarda sıradan insanlar caniye dönüşebilir, en zor koşullar­ da direnmek ve insanlığını korumak nasıl mümkün olabilir so­ rulannı sormamızı sağlıyorlar. 1915'te kimi zaman ölümü gö­ ze alarak emirlere karşı gelenler, ilk anda düşünülebileceği­ nin aksine, kahraman ya da üstün insanlar değildiler. Kimile­ ri için yaşananlar insani açıdan kabul edilemez iken, diğerle­ rinin dini inançları böylesi bir muameleyi yasaklıyordu. Bazı­ lan ise Ermenilerin bu şekilde katledilmelerinin memleketleri ya da bölgeleri için ekonomik, sosyal ve kültürel bir felaket ol­ duğunu düşünerek karşı çıkıyordu. Kimi aşiretleri devlete ka­ fa tutmaya yönelten söz konusu Ermenilerin "kendi Ermenile­ ri" , yani aşiretlerinin üyesi, ya da en azından hakimiyetleri al­ tında yaşayanlar olmalarıydı. Bu durumda belirleyici olan ken­ dilerine emanet edilmiş/sığınmış gördükleri kişileri ne olursa olsun kimseye teslim etmemek üzerine kurulu bir tür şeref ve itibar anlayışıydı. Kimi insanlar tanıdıkları , hemen yanı başla­ rında yaşayan insanları kurtardılar, kimileri ise hiç tanımadık­ ları kişilere kapılarını açtılar, onlar için bazen devlet güçleriyle karşı karşıya geldiler. Motivasyonları ne olursa olsun, içlerin­ de hayranlık uyandıracak bir hakkaniyet duygusu ve cesaretle davrananlar olsa da, bu kişilerin hiçbiri "süper kahramanlar" değildi. Etik değerler, vicdan, merhamet, yahut empati duygu­ lan açısından diğer insanlardan üstünlükleri yoktu. Tıpkı soy­ kırıma küçük ya da büyük ölçekte katılan, emirleri harfiyen ye­ rine getiren kişilerin -aralarında bu tanımlara uyan çok sayıda

6              Kıbnslı gazeteci-yazar Sevgül Uludağ'a göre Türkiye üç meseleye dair "yalan dağlan" üzerinde kuruludur: Ermeni soykınmı, Kürt meselesi, Kıbns sorunu. Kendisiyle bu ifadeyi kullandığı ve 2004 yılında yaptığımız söyleşimizden bu yana devletin üç meseledeki tutumunda önemli değişiklikler olsa da "yalan dağları" toplumun azımsanamayacak bir kesimi için yerli yerinde duruyor.

kişi olsa da- tamamının cani, psikopat ya da sadist olmadıkla­ n gibi.7 Hatta kimi soykınm uygulayıcıları bu kararın kaynak­ landığı ideolojiye, dünya görüşüne yakın değildiler. Holokost sırasında çok sayıda memur, asker ve polisin bir kapana kısıl­ mışçasına otoriteye boğun eğmekten başka bir çare göremeden

-tabii kendilerini mazur gösterecek psikolojik kaçışlar bula­ rak- emirleri yerine getirdiğini gösteren çalışmalar soykınma iştirak etme ve direnmede hangi faktörlerin rol oynadığını an­ lamada bize ışık tutuyor.8

Stanley Milgram Holokost'un nasıl mümkün olabildiğini an­ lamak için yola çıktığı deneylerinin standart versiyonunda de­ neklerin % 65'inin -kimileri son derece rahatsız olsalar ve bu­ nu dile getirseler dahi- zalim emirleri yerine getirdiğini tespit etmişti. Otoriteye itaat etmeye ne kadar meyilli olduğumuzu çarpıcı bir şekilde ortaya koyan Milgram deneyi hangi durum­ larda direnişin yollarının açıldığını da örneklerle gösteriyor. Deneyin farklı versiyonlarında sıradan insanların zalim uygu­ lamalarda bulunmayı kabullenmesi ya da direnebilmelerinde çeşitli etkenlerin belirleyici olduğunu görüyoruz: kurbanla ve otorite figürüyle aramızdaki mesafenin niceliği, emirleri veren otoritenin "iyi bir dava uğruna" (vatanın selameti, bilimin iler­ lemesi gibi. .) hareket ettiğini iddia etmesi ve algılanan presti­ ji, emirleri veren kişilerin "tüm mesuliyeti üstlendiklerini" ifa­ de etmeleri, otorite temsilcileri arasında çatışma olup olmadı­ ğı ve en önemlisi emirlere başka karşı gelenlerin varlığı ya da yokluğu bu hususta kritik rol oynuyordu. 9 Örneğin denek kur­ banla aynı odadayken emirleri yerine getirmeye en zalim nok­ taya kadar devam etme oranı % 40'a, kurbanın elini tutarken ve otorite figürü odadan ayrılınca ise % 20'ye düşüyordu. Dene­ ğin emirlere karşı gelen iki başka kişinin varlığına şahit olma-

 

 

7              Stanley Milgram deneylerinde zalim emirlere uyanlann kurbanlann acılanna kayıtsız olmadıklarını, deneklerin sadece % S'inin sadist eğilimler gösterdiğini ortaya koyar. Obedinıce ıo Auıhoriıy, Stanley Milgram, 1974.

8      Bu konuda çok detaylı bir analiz için: Un si fragik vemis de l'humaniıe. Banaliıe du mal, banaliıe du bien, Michel Terestchenko, Editions La Decouverte, 2007, Paris.

9      lbidem, op.cit, s. 123-134.

sı durumunda son noktaya kadar itaat oranı % lO'a iniyordu. Ancak başka kişilerin deneğin yanında olduğu ve onlann tama­ men emirlere uyma taraftarı olmalan halinde deneğin emirleri yerine getirme oranı % 92,S'e çıkıyordu. Özellikle de kendile­ rinin "yasal hiçbir sorumluluğunun olmayacağı" temin edilir­ se denekler en zalim noktaya kadar emirleri yerine getirmekte kendilerini özgür hissediyorlardı.

Ermeni soykırımında emirlere karşı gelen ve katliamlara en­ gel olmaya çalışanların hikayelerini bu bilgilerin ışığında de­ ğerlendirmek gerekiyor. Örneğin -kimi kaynaklarca hatalı bir şekilde "kurtarıcılar" arasında sayılan- Erzurum Valisi Tah­ sin rahatsızlığını dile getiren ama yine de emirleri uygulamaya devam eden Milgrarn deneklerinin tipik bir örneğidir. Talat'ın "Ermenileri mesuliyet-i maneviye ve maddiyesi bana ait olmak üzere imha ediniz" beyanında bulunmasının Milgram deneyi­ nin ışığında itaati arttırmada rol oynadığını kuvvetle varsayabi­ liriz.10 Aynı şekilde mülki amirlerin işinin tehciri organize et­ mek ve kafileleri yola çıkarmaktan ibaret olabildiği kimi yerler­ de itaat oranı daha yüksek iken, Diyarbekir Vilayeti gibi tehcire gönderilenleri bekleyen feci sonu çok sayıda kişinin gözleriy­ le gördüğü yerlerde karşı çıkışlann sayısı da artıyordu. Emirle­ re karşı gelenlerin kendileri gibi harekete geçen başka kişiler­ den güç almalarına dair ise Yozgat Mutasarnfı Cemal ve Yoz­ gat Mevki Kumandanı Salim'in hikayesi en çarpıcı örnekler­ den biridir.

Elbette bu verilerle hiçbir koşulda insanlık suçu işleyenlerin sorumluluğunu azaltmak ya da onlan mazur göstermek müm­ kün değil. Kaldı ki Ermeni soykırımına iştirakin sadece insa­ noğlunun otoriteye itaat eğilimi ve birtakım çevre koşullanyla özetlenemeyecek kadar karmaşık motivasyonlarla sağlandığını biliyoruz. Ancak nasıl şartlarda sıradan insanların caniye dönü­ şebildiklerini ve hangi koşullann direnişe el verdiğini anlayabi­ lirsek, geçmişin tekrarlanmaması için ders alabiliriz.

 

 

1O  11 Aralik l 918'de Sabah gazetesinde yayınlanan Talat'a ait tarihi belirtilmemiş

telgraf. Tehcir ve Taktii, Divan-ı Harbi ôrfi Zabıtlan, Vahakn N. Dadrian, Ta­ ner Akçam, op.cit. s. 242.

Nasıl bir yol izledik?

Ermeni soykırımının kurbanlan da, emirlere karşı gelerek on­ ları kurtarmaya çalışanlar da, belki bir-iki istisna dışında, ar­ tık hayatta değiller. 11 100 yıl önce yaşanmış, üzerinde konuş­ manın kısa süre öncesine kadar Türkiye'de tabu olduğu bir me­ seleye dahil olan kişilerin izini sürmek çoğu zaman samanlık­ ta iğne aramaya eşdeğerdi. işe önce "iğnelerin" yerine dair bi­ ze ipucu verebilecek kaynaklan taramakla başladık. Soykırım­ dan hayatta kalanların tanıklıklanna atıfta bulunan araştırma­ lar bu konuda bize çok yol gösterdi. Onlardan yola çıkarak ta­ nıklıklann tam metinlerine ulaşmaya çalıştık. Paris'te Nubarian Kütüphanesi'nde yer alan ve Andonian'ın topladığı tanıklıklar, anlatıcılan artık hayatta olmasalar da, bu hikayeleri adeta birin­ ci ağızdan dinleyebilme imkanı sağladı. Benzer şekilde hayatta kalan Ermenilerin yerleştikleri ülkelerde memleketlerine ya da tehcir günlerine dair yayınladıktan anı kitaplan da bugüne ka­ dar bilinmeyen isimlerin ortaya çıkmasını sağladı. Marsilya'daki Aram Derneği arşivlerinde başka dillere çevrilmemiş Ermenice anı kitaplanna ulaşabildik. ittihat ve Terakki yargılamalannın iddianameleri, karar suretleri, oturum kayıtlan ve mahkemeye sunulan ifadelerden bölümler de emirlere karşı gelen kişilerle il­ gili çok sayıda bilgi içeriyordu. Bu konuda yine Nubarian Kü­ tüphanesi'nde yer alan ve o dönem davalan yakından takip eden Renaissance gazetesinin arşivlerinden yararlandık. 1915'te gö­ revde bulunan üst düzey Osmanlı memurlan, ya da eşraftan ki­ şilerin anılan, aynca çeşitli ülkelerin diplomatik temsilcilerinin, misyon kuruluşlarının yazışmalan pek çok detaya bizi ulaştırdı. ikinci ağızdan tanıklıklar, aile hikayeleri ve bunlann yer aldığı yayınlar da bizim için önemli bir kaynak oluşturdu.

 

 

11     Yazar Chris Bohjalian Çüngüş'te 201 3'te tanıştığı 98 yaşındaki Asiya Hanım'ın soykınmdan hayatta kalan "bir avuç" kişiden biri olduğunu yazar. The Lası of the Annenian Genocide Survivors, Chris Bohjalian, The Armenian Mirror-Spec­ tator, 22.06. 2013. Hürriyeı'ten Cansu Çamlıbel'in 2010 yılında Nice'te röpor­ taj yaptığı ve yeni doğmuş bir bebekken Konya Valisi Celal Bey'in kendisi ve ailesini kurtardığını anlattığı Dr. Şabuh Gedik ne yazık ki Nisan 2014'te haya­ ta gözlerini yıımdu.

Kimi kişilere dair hikayeleri saha çalışması için gittiğimiz yerlerde keşfettik. Özellikle Kürt bölgelerinde nesilden nesile aktarılmış pek çok kurtarma öyküsü dinleme imkanımız oldu. Kritik soru şuydu: Her "Bizim aile de Ermenileri korumuş" ifa­ desini veri kabul edebilir miydik? "Vicdanlılar" olarak adlan­ dırdığımız kişiler tehcir ve katliamlara karşı çıkan ve ölümle­ ri doğrudan ya da dolaylı bir şekilde önlemeye çalışan, yahut karşı duruşlarını ifade eden kişilerdi. Çıkar amacı taşıyan tır­ nak içindeki "korumalar" , yani bir menfaat karşılığında sunu­ lan yardımlar, soykırımdan hayatta kalan çocuk ve kadınların çoğu zaman zorla Müslümanlaştırılarak ev içinde işgücü ola­ rak kullanılmaları ya da evlendirilmeleri, zaten tanımımız dı­ şındaydı.12

Ancak ilk bakışta gerçek bir kurtarma hikayesi gibi görünse­

ler de tüm tanıklıkları (ister yazılı, ister sözlü anlatıma dayan­ sın, ister hayatta kalan Ermenilerin, ister Müslümanların ta­ nıklıkları olsun) sıkı bir incelemeye tabi tutarak, yazılı ve söz­ lü farklı kaynaklarla karşılaştırarak doğrulatmaya çalıştık. Er­ meni Patrikhanesi'nin İttihat ve Terakki yargılamaları öncesin­ de oluşturduğu her vilayette tehcir ve katliam sorumlularını sı­ ralayan listeleri elimizdeki isimlerle karşılaştırdık. Kimi kişi-

 --

12             Müslümanlaştırmayı ancak her iki tarafın da bunun geçici olarak bir saklanma aracı olduğunu kabul ettiği, dışanya verilen bir görüntüden ibaret olduğu, ger­ çek bir din değiştirme ve dinin gereklerini yerini getirme baskısı kurulmadığı zaman bir kurtarma olarak kabul ettik. Katliamdan kurtardığı ya da yetimken sahip çıktığı küçük yaştaki bir çocuğu kendi evladı gibi yetiştirenleri de -ger­ çek aileye dönüş ya da onlarla kurulan ilişkiler engellenmediği, esir ya da işgü­

cü muamelesi yapılmadığı sürece- aynı şekilde vicdanlı tavır sergileyenler ara­ sında değerlendirdik. Taner Akçarn'ın işaret ettiği, varlıklı Enİleni ailelerin ço­ cuklannı evlat edinenlerin ailenin mallarına sahip olmalarını sağlayan düzen­

leme sonrasında çocuktan bir zenginleşme aracı olarak kullananlar bu tanımın dışındadır. Soykınmın Yapısal Bir Unsuru Olarak Asimilasyon ve Zorla Müslü­ manlaştınna, Taner Akçam, Müslümanlaş(tınl)mış Enneniler Konferans Tebliğ­ leri, s. 131- 143, Hrant Dink Vakfı Yayınlan, 2015, lstanbul. Akçarn'ın bu ko­ nudaki tebliğini sunduğu konferansın dinleyicileri arasında yer alan ve sunum sonrasında görüşme imkanı bulduğumuz Diyarbakırlı G.T.'nin "Şimdi her şe­ yi anlıyorum. Yıllarca bizi bu kadar hor gören, sevmeyen insanlann neden kur­ tardıklannı, evlat edindiklerini anlamaya çalışmıştım. Dernek sebebi buymuş" sözleri bu türden "kurtarrna"lann gerçek sebebinin menfaat bekleyen kişilerce titizlikle saklandığına ve yarattığı travmalarının etkisinin günümüze kadar sü­

rebildiğine bir örnektir. G.T. ile görüşme, Kasım 2013, lstanbul.

lerin, ulaşabildiğimiz durumlarda, 1915 öncesi ve sonrasında ve özellikle de Cumhuriyet dönemindeki tutumlarım incele­ dik. Bu kapsamda ittihatçılarla soykırım konusunda ters düş­ müş kişilerin önemli bir kısmının Milli Mücadele ve Cumhu­ riyet döneminde de hakim güçlerle yıldızlarının barışmadığı­ nı gördük. Bunun önemli sebeplerinden biri ittihatçı kadrola­ rın bu süreçte işbaşında olmasıydı. Kimi kişiler sırf bu sebep­ le Mustafa Kemal'in örgütlediği mücadeleden uzak durdular ve Cumhuriyet döneminde "hain"likle suçlandılar. Ancak tersinin söz konusu olduğu durumlar da mevcuttu. Konya Valisi Celal Bey gibi tehcir ve katliamlara en yüksek perdeden itiraz eden bazı kişiler ülkenin işgal altında olmasına tepki duyarak Mus­ tafa Kemal'le bağlantıya geçti ve mücadeleye katıldı. Ancak ba­ zıları için bu durum dahi devlet tarafından "güvenilmez" adde­ dilmelerinin önüne geçemedi.

Ermeni soykırımında emirlere karşı gelenler, kurtaranlar ve

direnenler hayatlarını ya da kariyerlerini sadece 191 S'te riske atmamışlardı. Cumhuriyetin ilk yıllarını görebilmiş olanların önemli bir kısmı yeni rejim tarafından da zulme uğradılar. Ara­ larından pek azı hükümetle uzlaşmanın bir yolunu bulabildi. Ermenilerin katline karşı çıkışlarının bedeli çoğuna yıllar son­ ra dahi çok farklı şekillerde ödetildi. Bu kişiler siyaset bilimci Barış Ünlü'nün son derece isabetle tanımladığı gibi "Türklük sözleşmesi"ni ihlal etmişlerdi:

Bu metaforik sözleşmeye göre, Ermenileri tasfiye işine görev verilen bütün Müslümanlar katılacaktı; katılmayanlar ise ebe­ diyen susacaktı. Buna karşı çıkılmadığı takdirde, Ermenilere ve Rumlara yapılanlardan bahsedilmediği sürece, Müslüman kişi potansiyel olarak burjuva, hakim, general, profesör, top­ rak sahibi, sendikacı, gazeteci, öğretmen vs. olabilecekti. Karşı çıkıldığı takdirde ise, sözleşme dışına atılacaktınız; hiçbir ye­ re gelemeyecektiniz ve başınıza bir sürü bela gelecekti. Söz­ leşme, yazılı olmasa da açıktı. (. .. ) Şeyh Said isyanından son­ ra sözleşmeye yeni bir madde eklendi. Ermenilerden konu­ şulmadığı gibi, Kürtlerden ve Kürtlere yapılanlardan da kim-

se söz etmeyecekti. Söz etmezseniz, her türlü başarıya ulaşabi­ lirdiniz hayatınızda, kendiniz ve aileniz için. Eğer söz ederse­ niz, siz ve aileniz bittiniz demektir. lşte değiştirilmesi teklif da­ hi edilemeyen asıl maddeler bunlardır Cumhuriyet tarihinde. (. .. ) Siz lslami ve Türklük sözleşmelerini aktif olarak imzala­ mamış olabilirsiniz. Yani Ermenileri ve Kürtleri sürmemiş, öl­ dürmemiş olabilirsiniz, ya da onlardan geriye kalan mal mül­ ke konmamış olabilirsiniz. Eğer sözleşmeyi pasif olarak izle­ mişseniz, yani sözleşmeye ses çıkarmazsanız, sözleşmeye da­ hilsiniz. Ve sözleşmenin her türlü imtiyazından yararlanabilir­ siniz. Aktif olmak şart değil, pasif katılımcı da olunabilir. lş­ te bu sözleşme, Türkiye'deki sınıf yapısının, burjuvazinin, res­ mi ideolojinin, yargının, sosyal bilimlerin üzerinde yükseldi­

ği ve onu sürdürdükleri kurucu anlaşmadır. (... )Türkiye tari­ hinin ve bugününün en önemli ve en açıklayıcı meselesidir.13

Tanıklıklarda geçen isim, görev, yer ve zamanlan mümkün olduğunca Başbakanlık Osmanlı Arşivleri'ndeki belgelerle te­ yit etmeye çalıştık. Özellikle ikinci ağızdan aktanlan hikayeler­ de -bazen olaylan bizzat yaşayanlann dahi- zaman ve kişileri karıştırabildiklerini, devlet memurlarının görevlerini tam bile­ mediklerini gördük. Osmanlı Arşivleri'nde karşımıza çıkan ba­ zı belgeler kimi kurtarma hikayelerinin sanıldığı gibi olmadığı­ nı, örneğin bir imalathanede Ermenileri işe alarak kurtaranla­ rın bunu kendi inisiyatifleriyle değil, aldıkları bir emir üzerine yaptıklarını ortaya koydu.

Tüm bu teyit çabalarının sonucunda vicdanlı tavır sergile­ yenler arasında saydığımız isimlerle ilgili daha fazla bilgiye, re­ simlere ve kişisel detaylara ulaşmak için ailelerinin izini sür­ dük. Elimizde sadece bir kişi ya da yer ismi bulunduğu kimi durumlarda aradığımız tam anlamıyla bir "Sarı Çizmeli Meh­ met Ağa"ydı. Türkiye'deki yerleşim yerlerinin büyük çoğun­ luğunun isimlerinin değiştirilmiş olması, kimi durumlarda ay­ nı bölgede ya da görevde aynı isimde çok sayıda kişinin varlığı,

 

 

13             "'Türklük Sözleşmesi' Anayasanın Üstünde", Banş Ünlü ile söyleşi, Ferda Ba­ lancar, Agos gazetesi, 22.03.2013.

ya da kişi isimlerinin yanlış telaffuzla aktarılması ek güçlükler oluşturdu. Bu konudaki engelleri aşmak için bulunduktan böl­ gelerde yerel tarih çalışması yapanlara ya da yaşlan itibariyle o döneme dair hikayeleri büyüklerinden dinleyebilmiş kişilere ulaştık. Bazı kişilerin ailelerine dair bir ize ulaşmak için Cum­ huriyet ve Milliyet gazetelerinin arşivlerinde ölüm ilanlarını ta­ radık. Bu ilanlarda yer alan akrabalık ilişkileri bilgileriyle, çoğu zamn bulmaca çözer gibi, günümüzde yaşayan aile üyelerini tespit etmeye çalıştık. Kimi kişiler için çabalarımız sonuç ver­ medi, ama çok sayıda kişinin aile bilgisine ulaşabildik.

1915'e dair hafızanın dün yaşanmışçasına canlı olduğu Kürt bölgelerinin dışında, vicdanlı tavır sergileyenlerin aile üyeleri­ nin çoğu dedelerinin bu yönünden habersizdi. Çok sayıda ki­ şi, özellikle devlet görevlilerinin torunları, aile büyüklerinin 1915'teki tavrını bizden öğrendiler. Dedeleri bu konuyu aile içinde hiç paylaşmamıştı. Bu durumu sadece dönemin otoriter aile yapısı ya da söz konusu kişilerin alçakgönüllülüğüyle açık­ lamak güçtür. Ermeni soykırımının uzun yıllar tabu sayıldığı bir toplumda tehcir ve katliamlara karşı çıkanların maruz kal­ dıkları muamele de tabuya dahildi. Aile içinde bu konuya da­ ir örülen sis perdesini kalınlaştıran başka bir faktör ise soykırı­ ma karşı çıkan bazı kişilerin daha sonraki dönemlerde kendile­ rini 150'likler listesinde bulmalarıydı. 1915'te "hain" ilan edil­ meleri yetmemiş, Cumhuriyet için de "persona non grata" olu­ vermişlerdi. Bu kişilerin ailelerinden Türkiye'ye dönebilenlerin bazılarının bu zor dönemleri kişisel tarihlerinden silerek yeni nesilleri bir ayrımcılığa maruz kalmaktan korumaya çalıştıkla­ rı anlaşılmaktadır.

Kürt bölgelerinde ise, Batı'nın aksine, bu konuya dair en ufak

ayrıntıların bile -sadece aile üyeleri tarafından değil, çoğu za­ man tüm bölge halkınca- dünmüş gibi hatırlandığını görebi­ liyoruz. Bu sebeple bu bölgelerde çok kolay ilerleyen ailelere ulaşma çabamız Batı şehirlerinde aynı karşılığı bulamadı, hat­ ta çoğu zaman "Ermeni" kelimesini telaffuz ettiğimiz anda ka­ pılar yüzümüze kapandı. Bizimle görüşmeyi reddeden aile üye­ lerine rastladık.

Vicdanhlan hatırlamaya dair tuzaklar

Emirlere karşı gelenleri hatırlamak Ermeni soykırımıyla yüz­ leşmek için yeni kapılar aralasa da birtakım tuzaklar da içeri­ yor. Bu tuzaklardan ilkini -sanki soykırım kurbanları bilinme­ yen bir doğal felaket ya da uzaylı istilası sonucu buharlaşmışlar gibi- olayları ve sorumluları örtbas ederek sadece kurtarıcıla­ ra yoğunlaşmak teşkil ediyor. Bu yaklaşımının işaretlerini son yıllarda Türkiye'de hükümet düzeyinde görebilmek mümkün. 2009-2014 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı, ardından Mayıs 201 6'ya kadar Başbakanlık görevini yürüten Ahmet Davutoğlu ve ekibi "Ermenilerin acısını anlıyoruz, ama Türkler de acı çek­ ti" diye özetlenebilecek "Adil Hafıza" kavramını ortaya atarak bu yönde girişimlerde bulundu. Davutoğlu'nun görev süresi boyunca "Adil Hafıza" ismini taşıyan web sitesi ve sosyal med­ ya hesaplarından kurtarıcılara dair çok sayıda paylaşım yapıl­

dı. 14 Bunlar çoğu zaman hatalı ve çarpıtılmış hikayelere daya­

nan, kurtarıcıların da bu girişimleri sebebiyle hayatlarının ce­ henneme çevrildiğini ıskalayan ve her şeyden önemlisi bu ki­ şilerin Ermenileri nasıl bir felaketten kurtarmaya çalıştıklarına ve bunun sorumlularına dair tek kelime etmeyen paylaşımlar­ dı. Davutoğlu'nun görevden ayrılmasıyla birlikte şimdilik sona ermiş gibi görünen bu girişimin ileride canlandırılmayacağın­ dan ve tekrar kurtarıcılar konusunun suiistimal edilmeyeceğin­ den emin olmak ne yazık ki mümkün değil.

Vicdanlıları hatırlamaya dair başka bir tuzak, hükümetin yaklaşımından bambaşka bir noktadan hareket etse de, sonuç­ lan itibariyle benzer suistimallere yol açması söz konusu olan ve kimi Kürt entelektüellerinin benimsediği "Kürtler hükümet tarafından kullanıldı, zaten büyük kısmı da Ermenileri koru­ du" söylemidir. Bu çalışmada Ermeni ve Süryanileri korumaya çalışanlara dair hikayelerin büyük çoğunlukla Kürt bölgelerine ait olduğu görülebilir. Bu durumda Kürt bölgelerinde 1915'e

 

14     Adilhafiza.org web sitesi Davutoğlu'nun başbakanlıktan ayrılmasından sonra yayından kalkmış gibidir. Sosyal medya hesaplarının mevcudiyetlerini koru­ makla birlikte Haziran 2016'dan sonra paylaşımda bulunmadıkları görülüyor.

dair hafızanın diğer bölgelere kıyasla şaşırtıcı oranda iyi koru­ narak aktarılmasının payı büyüktür. Ancak belirtmek gerekir ki bölgedeki Hıristiyanlan korumaya çalışan Kürtlerin durumu katliamlara iştirak eden, destekleyen ve sessiz kalan büyük ço­ ğunluğa kıyasla okyanustaki bir damla suya eştir. Kurtarıcılar, tüm vilayetlerde olduğu gibi, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde de istisnaydılar. Öyle olmasalardı ve bırakalım ço­ ğunluğa tekabül etmeyi, anlamlı bir azınlık teşkil etselerdi da­ hi sonuç bambaşka olurdu. Hatalı şekilde kurtarıcı olarak lanse edilen kimi isimlerin yanı sıra -ki bunların en çarpıcı iki örne­ ği kesinlikle kurtarıcı olmayan Saidi Nursi ve Kör Hüseyin Pa­ şa'dır- "koruyucu" denilen kimileri aynı zamanda kadın ve ço­ cukların zorla el konulması ya da mal gaspında payı olan kişi­ lerdir.15 191 5'te Ermeniler için bir sığınma merkezi haline ge­ len Dersim'de dahi -başka yerlere kıyasla az sayıda aşiret teh­ cir ve katliamlara karışmış olsa da- bu durum geçerlidir. En önemlisi, araştırmacı Fırat Aydınkaya'nın isabetle belirttiği gi­ bi bu yaklaşımın "soft inkar" diye adlandırabileceğimiz bir du­ ruma dönüşmesi riskidir:

Aşiret liderlerinin zaten iradesi yoktu, devlet ne görev verdiy­ se yapmak zorundaydı yollu bir savunma bana açıkçası Adolf Eichman'ın mahkemede yaptığı savunmayı hatırlatmakta. O da ben emir kuluydum, emirleri sorgulamak benim işim değildi diyordu. (. ..) Eğer böyleyse 1908'de meşrutiyetin ilanıyla o dö­ nemdeki hükümete deyim yerindeyse posta koyan Kürt aşiret liderlerini nereye koyacağız? Hususen bu dönemde Millili lb­ rahim Paşa'nın ve Heyderanlı Kör Hüseyin Paşa'nın hüküme­ te kafa tutan pratiklerini biliyoruz. Yine Şeyh Ubeydullah'tan başlayıp Şeyh Said ve Seyid Rıza'ya kadar Kürtlerin baskıcı ve zorba rejimlere karşı otonom davranabildiklerini görmekteyiz. (. .. ) 1914'lere kadar sık sık özerk davranıp kafa tutan Kürt aşi­

retleri neden bu tarihte özerk davranamadılar acaba? (. .. ) Kürt­ ler hiçbir zaman siyasi otoriteye tam anlamıyla boyun eğen bir halk olmadı. Ermeni Soykırımı'nda da otonom davranıp devle-

 

15     Bu kişiler çalışmamızın dışında tutulmuştur.

tin soykınm kararına tamamen çekimser kalabilirlerdi. Erme­ nileri korumayı bir kenara bırakalım, olaylara kayıtsız kalsa­ lar dahi soykınm bürokrasisinin Kürdistan dağlarına saklana­ cak Ermenileri bulup imha etmesi asla mümkün olmazdı. (. .. ) En fazla 1890'lardaki gibi kimi yerlerde belki pogrom olabilir­ di. Kürt ailelere sorduğunuz zaman hemen her aile "Biz Erme­ nileri koruduk" derler. Nerde o zaman o Ermeniler? Bu koru­ ma söylemi bence abarulmış bir efsane. Elbette koruyanlar var­ dır ama bu istisna. Bu abartılmış söylemin istisnayı çaktırma­ dan kural haline getirdiği aşikar. Herkes Ermenileri korumuş­ sa peki öldüren kim? Bu sinik yaklaşım bir taraftan Ermenile­ rin acısına ortak olma konforu sağlarken diğer yandan zımnen kendisini bu yüz kızartıcı suçtan sıyırma imkanı verdiği ölçü­ de "dostça bir inkar" diyebileceğimiz bir kurnazlığın ipuçlannı

vermekte. En abartılı rakamlar bile 60 bin Ermeni'nin korun­

duğunu söylemekte. 16 Bunu kabul etsek dahi katledilenlerin

yanında bu çok az bir rakam. (. .. ) O yüzden Kürt iştirakini ko­ nuştuğumuzda somut ve daha cesur olabilmeliyiz. 17

Terıninoloji zorlukları

Ermeni soykırımında emirlere karşı gelenler, tehcir ve katliam­ lara karşı çıkanları tanımlamak için nasıl bir terim kullanması gerektiği düşünüldüğünde araştırmacıların ilk aklına gelenler İngilizce Righteous ya da Fransızca ]uste kavramları oldu. Oy­ sa Righteous'un gönderme yaptığı ve Holokost sırasında Yahu-

 

 

16             Bu rakamı teyit edecek bir veri elimizde bulunmamaktadır. Alman din ada­ mı Count von Lüttichau 1918 yılında kaleme aldığı bir raporda Halep Alman Konsolosu Rössler'in l916'da 100 bin Erıneni'nin hayatta kaldığını aktardığını belirtir. Ancak 1918 yılına kadar devam eden katliamlar ve açlık sebebiyle bu sayının azalmış olma ihtimaline dikkat çeker. Thc Anncnian Gcnocidc: Evidcn­ cc from thc Gcnnan Forcign Officc Archivcs, Wolfgang Gust, s. 740-741, Berg­ hahn Books, 2014, United Kingdom. Kurtarma hikayelerinin detaylan düşü­ nüldüğünde Fırat Aydınkaya'nın tahmini olarak belirttiğinden daha fazla sayı­ da Ermeni'nin korunmuş ve hayatta kalmış olması yüksek olasılıktır. Miktan­ nı tam belirtemediğimiz "bu daha fazla sayı" yine de katledilenlerle kıyaslan­ dığında çok azdır.

17             "Bir başka açıdan Kürtlerin Ermeni Soykınmı'ndaki rolü", Fırat Aydınkaya ile söyleşi, Ferda Balancar, Agos gazetesi, 27.04.2015.

dileri ölümden ve toplama kamplarına gönderilmekten kurta­ ran kişilere verilen Righteous Among the Nations (Dünya ulus­ larının dürüst insanları) onursal unvanı çok spesifik kriterlere uymayı gerektiriyor. Sadece birinci elden tanıklıkların dikkate alındığı, Yahudileri kurtaran kişilerin bu eylemi yaparken ha­ yatlarını ya da özgürlüklerini riske atma şartının bulunduğu bu unvan 1915'te Ermenileri kurtarmaya çalışanları incelediğimiz bu çalışmadaki tüm kişilere uygulanabilecek bir kavram değil. Aralarından bazılarının eylemleri Holokost sırasında meydana gelmiş ve bu unvanı veren kurum olan Yad Vashem'in incele­ mesine sunulmuş olsaydı, Righteous Among the Nations onur­ landırmasına hak kazanabilmeleri mümkündü. Ancak tamamı için bunu söylemek mümkün değil. Bu sebeple çalışmamızda Ermeni soykırımında emirlere karşı gelenler, kurtaranlar ve di­ renenleri tanımlamak için Türkiye'de Hrant Dink Vakfı'nın gi­ rişimleri sayesinde kullanımı yaygınlaşan "Vicdanlılar" ya da "Vicdanlı tavır sergileyenler" terimini kullanacağız.

Vicdanhlar: Bir onurlandırma mümkün mü?

Yad Vashem ve Raoul Wallenberg Vakfı gibi kuruluşlar Holo­ kost, Gariwo Derneği ise diğer insanlık suçlan özelinde vicdan­ lı kişileri onurlandırarak bu konuda kamuoyunda farkındalık yaratılmasına katkıda bulunuyorlar. Son yıllarda Türkiye top­ lumunun Ermeni soykırımıyla yüzleşmesini kolaylaştırmada 1915'te vicdanlı tavır sergileyenlerin belirleyici bir rol oynaya­ bileceği daha çok dile getirilir oldu.

Yaşananların üzerinden geçen yüz yıl ne kurbanların bu ko­ nuda doğrudan tanıklık yapabilmelerini, ne de Vicdanlıların kendilerine şükran sunabilmeyi mümkün kılıyor. Holokost sı­ rasındaki duruşlarıyla Righteous Among the Nations unvanına layık görülen ancak hayatta olmayan kişilerin ailelerine törenle madalya ve sertifika takdim ediliyor, kurtarıcının ismi Righte­ ous Bahçesi'nde yer alan Şeref Duvarı'na ekleniyor. Bu onurlan­ dırmaya ek olarak unvana sahip kişiler ve ailelerine İsrail tara­ fından çeşitli maddi ödüllendirmeler de sunuluyor.

Ermeni soykırımında emirlere karşı gelenler, kurtaranlar ve direnenler için benzer bir onurlandırma düşünülebilir mi? Bu konudaki ilk zorluk içlerinden hiçbiri hayatta olmadığı için ve­ rilebilecek herhangi bir onurlandırma nişanesinin hayattaki ai­ le üyelerine takdim edilmesi mecburiyetidir. Bu konuda böy­ le bir yol izlenmesinin pek çok açıdan sorunlu olacağını düşü­ nüyoruz.

Türkiye'de son yıllarda tabu olmaktan çıksa da toplumun önemli bir kesiminde Ermeni soykırımı hala kolay sözü edile­ bilen bir kavram değil. Yıllarca resmi ideolojiye uygun bir şe­ kilde okullarda ve medyada topluma ezberletilen inkarcı söy­ lem 191 5'te canını tehlikeye atarak katliamları önlemeye çalı­ şan bazı kişilerin torunlarına da sirayet etmiş olabiliyor.

Ailelerin onurlandırılmasında yaşanabilecek başka bir sorun kurtarma hikayelerinin karmaşıklığından kaynaklanmaktadır. Kendisi katliamlara karşı çıktığı halde oğlu ya da başka aile üyeleri doğrudan katliamcılar arasında yer alan çok sayıda kur­ tarıcı hikayesi vardır. Ermenilere yardım eden bir kişiye soykı­ rıma iştirak eden akrabalarının saldırdığı, hatta öldürdüğü ör­ nekler mevcuttur.

Böyle durumları bir kenara bıraksak bile, başka bir hususu gözden kaçırmamak gerekiyor: bizler dedelerimiz değiliz. De­ delerimizin suç yoluyla elde ettiği zenginleşmeden faydalanı­ yor, bir adaletsizliği devam ettiriyor ya da yaptıklarını örtbas etmeye çalışıyorsak bu bizi mevcut durumdan sorumlu kılar. Ancak yaptıkları iyiliklerden, cesaretlerinden ya da vicdani ta­ vırlarından pay çıkarmamız temelsizdir.

1915'te vicdanlı tavır sergileyenlerle ilgili daha kalıcı, toplu­ mun geniş kesimlerine ulaşabilen ve yüzleşmeye katkı sağla­ yan başka onurlandırma şekilleri düşünmek mümkündür. Be­ lirlenecek bazı vicdanlı kişilerin adına verilecek araştırma burs­ ları (her sene farklı bir kişi adına da bu bursu vermek müm­ kündür) kalıcı ve bu konudaki çalışmaları teşvik edici yönüy­ le tercih edilebilir bir alternatiftir. Türkiye'de vicdanlılar adla­ rına oluşturulabilecek hafıza mekanları bu isimleri unutulmuş­ luktan çıkaran ve topluma 191 5'teki tavırlarını hatırlatan kalıcı

bir girişim olma potansiyelini taşır. Bu hafıza mekanları (isim­ lerini taşıyan duvar levhaları, müze, orman, park ya da anıtlar) özellikle vicdanlıların yaşadıkları ya da görev yaptıkları yerler­ de yer alabilir. Türkiye'de Ermeni soykırımını inkar etmeyen ve yüzleşme yönünde çeşitli etkinliklere imza atan HDP'nin yö­ netiminde bulunan belediyelerde bu tür projeleri hayata geçir­

me imkanı vardır. 18 Yine ilgili şehirlerde vicdanlılara dair dü­

zenlenecek konferanslar, üniversitelerde adlarını taşıyan kür­ sülerin kurulması, filmler ve sergiler dahil olmak üzere yaşam­ larını konu alan her türlü sanatsal kreasyonun desteklenme­ si yine kalıcı onurlandırmalar arasındadır. Türkiye'deki Erme­ ni kültürel mirasının korunması ya da Türkiye-Ermenistan iliş­ kilerinin normalleşmesine yönelik etkinlikleri destekleyen ve vicdanlıların ismini taşıyan fonlar da oluşturulabilir. Soykırım­ la yüzleşme, adalet arayışları ya da Türkiye-Ermenistan ilişki­ lerinin gelişimine katkıda bulunan kişilere vicdanlılardan biri­ nin adını taşıyan bir ödül verilmesi de olası kalıcı onurlandır­ ma biçimleri arasındadır.

 

 

18 Eylül 2016 itibariyle HDP'li belediyelerin önemli bir kısmına kayyum atanma­ sının ardından bu imkan oldukça daraldı.

1

 

 

KONYA VİLAYETİ

" insan yok olurmuş. Olabilir. Ama direnerek yok olalım. Ka­ derimiz hiçlikse bile, bunu kendimiz hak etmiş olmayalım."

- ETIENNE PıvERT DE SENANCOUR, Oberman, 1804

Halep ve Konya Valisi Celal Bey:

"Bütün dünyadaki düşmanlarımız toplanıp düşünseler bize bundan büyük fenalık edemezler."

Benim Konya'daki halim elinde hiçbir kurtarma aracı olmadığı halde bir nehir sahilinde duran adamın haline benziyordu. Ne­ hirde su yerine kan akıyor ve binlerce masum çocuklar, kaba­ hatsiz ihtiyarlar, aciz kadınlar, kuvvetli gençler bu kan cereya­ nı içinde yokluğa doğru akıp gidiyorlardı. Ellerimle, tırnakla­

rımla tutabildiklerimi tahlis ettim ve diğerleri zannederim bir daha dönmemek üzere akıp gittiler. 1

Ermeni soykmmı sırasında emirlere karşı gelen devlet görevli­ lerinin sembolü haline gelmiş Konya Valisi Celal Bey 10- 12 ve

 

 

             "Ermeni Vakayi'i, Esbab ve Tesiratı'', Vahit gazetesi, 10, 12, 13 Aralık 1918. Bu çalışmada yazının şu günümüz Türkçesine çevirilerinden yararlanılmtŞtır: 30 Temmuz 2010'da Agos gazetesinde yayınlanan Ari Şekeryan/Rober Koptaş çe­ virisi ve 24.04.2014'te Radikal gazetesinde yayınlanan Zeki Sanhan çevirisi.

31

 

Celal Bey.

13 Aralık 1918 tarihli Vahit gazetesinde yayınlanan anılarında yaşadıklarını bu sözlerle anlatıyordu. Benzetmesi son derece yerindeydi: "akıntı" öylesine güçlüydü ki , Celal Bey gibi önün­ de durmaya çalışanları silip süpürüyor, biçareliğe mahküm edi­ yordu. Yine de Celal Bey'in "elleriyle tırnaklarıyla tutabildiği" ve "dönmemek üzere akıp gitmekten" kurtardıkları azımsana­ mayacak boyuttaydı. Batı illerinden tehcir edilenlerin Der Zor'a sürülmeden önce toplandığı, doğuda Malatya ile birlikte soykı-

rımın kritik transit noktalarından birini oluşturan Konya vila­ yetindeki dört aylık görev süresi boyunca binlerce Ermeni'nin bulundukları yerlerde kalmasını ve ölüm yolculuğundan kur­ tulmalarını sağladı. 2

Maliye memurlarından Atıf Bey ile Safvet Hanım'ın oğlu olan Celal Bey aynı zamanda Abdülhamid'in kızlarından birinin to­ runu olarak Osmanlı hanedanı mensubuydu. Belki de bu saye­ de emirlere karşı gelen başka memurların uğradığı akıbetten, canına kastedilmekten kurtulacak ve hükümet onu görevden almakla yetinecekti.

Celal Bey yıllar sonra müdürlüğünü üsteleneceği Mekteb-i Mülkiye'den 1883 yılında mezun olur. Almanya'da ziraat tahsi­ li gördükten sonra 1908 yılına kadar çeşitli illerde öğretmenlik ve Maarif Nezareti'nde müdürlük görevlerinde bulunur. Bir yıl­ lık Mekteb-i Mülkiye müdürlüğünden sonra sırasıyla Erzurum, Edime ve lzmir Valiliklerine atanır. Aralık 191 1-Temmuz 1912 tarihleri arasında Dahiliye, Ocak-Haziran 1913 arasında ise Zi­ raat ve Ticaret Nazırlığı görevlerinde bulunur.3

Birinci Dünya Savaşı başladığında Celal Bey Halep Valisi'dir. Maraş sancağında Zeytun'da asker alımı ve devlet görevlile-

 

 

2  Celal Bey'in Halep ve Konya'daki görev süresi boyunca yaklaşık 30-40 bin Er­ meni'yi kurtardığına dair -bu rakamı telaffuz ettiği ve Vakit gazetesinde ya­ yınlanan anılan haricinde- çok sayıda tanıklık mevcuttur. Halep'te bulunan Alman ve Amerikan konsoloslannın raporları, soykınmdan hayatta kalanla­ rın tanıklıkları, ittihat ve Terakki yöneticileri yargılamaları tutanakları Ce­ lal Bey'in tutumuna dair çok sayıda bilgiler içermektedir. DE/PA-AA/Rl4089- A35046, Reporı of Aleppo consul, Rôssler, ıo Chancellor Beıhmann-Hollweg,

16.1 1. 1915 ve DE/PA-ANBoKon/169-A53a/191 5/3790, From Aleppo consul,

Rössler, ıo Embassy in Consıanıinople, 21.06.1915, The Armenian Genocide: Evi­ dence from ıhe German Foreign Office Archives, Wolfgang Gust, op.cit. Arme­ nian Atrocities, From ]:B. ]ackson, consul, formerly Aleppo, 04.03. 1918, Uni­ ıed Sıaıes Of{icial Dornmenıs on ıhe Armenian Genocide, Ara Sarafian, 1994, Ar­ ıncnian Rcvil'W. Soykırımdan hayaııa kalanlardan Celal Bey'e dair iki tanıklık iı,:iıı: Nou\ m·ıııı' lııı lıı 1111'111r nııı , Seqe Avcdikian, Les Films d'ici, 2006.

Torlak yan Dava,ı'ıııla ıaıııklık eden ve Celal Bcy'i şahsen tanıdığını belirten yazaı Yı·ı v:ıııı l h·. ııı '' "ııı·.ı d.ı cıylc hır Vali vardı ki. Celal Bey... Bü.tü.n Erme­ ııılcı 01111 ııpııp l ı,l'.l.1 1 1 11.ı lu ı\' ııv11ıl:11 ılı ı.:rnıya'da lıi·hir Frıııeni'nin na do­ ııııılıı ıııı ' 1l ııı lı· .. 111ılı- lııılı111111 ıı /ıılıvıııı l lııvıı,ı, Muraı C,:ulnı , s. 1 26- 127, ı.:1"111 . 1 •1•11 1. 1,1.ııılıııl 

         \ı·ııl 1 11/1111 1  ıı llıı " l ıı/lıı ı ı lı/ı ı ·\ 11 ı. . 111h,11·.ı . il < ıl ı , ' Hll Hl\ , M:ır'

Mııl lııı.ı.ı  11 11 111  \ııl.• ıı. ı

 

Şehremini Celal Bey'in karikatürü.

 

rinin kötü muamelesi sonu­ cu tırmanan gerginlikte al­ dığı tutum ilerleyen dönem­ de hükümetle nasıl ters dü­ şeceğinin habercisidir. Celal Bey Ermeni toplumuna ku­ lak verir, kaygılarını gider­ menin yollarını arar. Ermeni gençlerin yakın vilayetlerde askerlik yapabilmeleri sözü­ nü vererek krizi çözmek üze­ reyken Maraş'a yeni bir mu­ tasarrıf atanır. Zeytun Erme­ ni toplumunun ileri gelenleri tutuklanır. Celal Bey duruma müdahale eder ve haklarında bir suçlama olmayan herkesi

tahliye ettirir. Ancak bu Zeytun üzerindeki son tasarrufu olur: Maraş sancağı Halep vilayetinden ayrılarak müstakil liva ilan edilir.4 Ve tehcir emirleri vilayetlere iletilmeye başlar.

Vahit gazetesinde yayınlanan anılarında Celal Bey önce bu emirleri geçici savaş tedbirleri sandığını ifade eder. "ltiraf ede­ rim: Ben bu emirlerin, bu icraatın Ermenileri mahva yönelik olduğuna kani değildim. Çünkü hiçbir hükümetin kendi teba­ asını ve memleketin en büyük serveti sayılması gereken insan sermayesini bu suretle imhayı gerekli göreceğine ihtimal ver­ miyordum," diye aktarır. Hatta bu düşüncelerle "sevk edile­ cek Ermenilere mesken yaptırılmak üzere tahsisat" talebinde bulunduğunun altını çizer.5 Oysa Halep'teki Alman Konsolo-

4    Aynı tarihte lçel ve Kütahya sancaklarının da müstakil liva haline getirilmesi kararlaştınldıgı için bu girişimin sadece Maraş'ı Celal Bey'in kontrolünden al­ ma amacı taşıdığını kesin olarak ifade etmek zordur. BOA, DH.l.UM.EK. 6/76, 16/R/1333.

5            Vakit gazetesinde yayınlanan anılarında yer verdiği ve cevap alamadığını be­ lirttiği Celal Bey'in bu talebine dair Başbakanlık Osmanlı arşivlerinde bir iz bulmak mümkün değildir. Ancak "Haleb'e sevk olunan Ermenilerin masraf­ larının masarif-i gayr-i melhuza tertibinden tesviyesine dair Emniyet-i Umu­ miye Müdüriyeti'nden Halep Valiliği'ne çekilen cevabi telgraf'ın bu ve ben-

34

su Walter Rössler'le yaptığı görüşmeler Celal Bey'in tehcir baş­ lamadan önce gidişattan endişelenmeye başladığını ortaya koy­ maktadır. 12 Nisan 191 5'te Alman Dışişleri Bakanlığı ve İstan­ bul Büyükelçiliği'ne yazdığı mektupta Rössler Celal Bey'in ken­ disine hükümetin tüm Ermenileri şüpheli ve hatta düşman gör­ me eğiliminde olduğunu aktardığını belirtir. "Bu gelişmelerin memleketi için hiç iyi olmadığı düşüncesindeydi," diye yazar Rössler ve ekler: "Benim ekselansları Sayın Büyükelçi'yi bu eği­ lime karşı koymaya ikna etmem için yalvardı. "6

Tehcir başladıktan sonra Celal Bey artık amaçlananın Erme­ nilerin imhası olduğundan emindir. Endişelerini ve kendisine iletilen emirlerin mahiyetini sadece Rössler'le değil, Halep'te yakın dostluklar kurduğu Amerikan ve ltalyan konsoloslarıy­ la da paylaşır.7 Bu diplomatlardan hükümetlerine durumun va­ hametini iletmelerini ve Babıali üzerindeki nüfuzlarına dayana­ rak yaşananlara engel olmalarım ister. ltalya'nın Halep Konso­ losu Antonio Gauttieri'nin 192 1 yılında Diran Babikian'a aktar­ dığı ve onun da anılarında yer verdiği görüşme Celal Bey'in her şeyi göze alarak katliamları durdurmaya çalıştığını ortaya ko­ yuyor. Bu görüşmede Celal Bey Gauttieri'ye kendisine ulaşan gizli emirlerin Ermeni halkını yok etmeyi amaçladığını, vicda­ nının bunu kabul etmediğini ama emirleri yumuşatmaya çalış­ maktan başka elinden bir şey gelmediğini aktarır. Bu cinaye­ ti önlemenin tek yolunun Alman ve Avusturya hükümetleri­ ni harekete geçirmek olduğuna inanmaktadır. "Bunları İstan­ bul Büyükelçiliğinize iletin, iki hükümet nezdinde girişimlerde bulunsunlar. Yoksa emin olabilirsiniz, tüm Ermeni milleti yok olacak" ifadesinde bulunur. Konsolos bunun imkansız olduğu-

 

 

zeri taleplere cevap olarak gönderilmiş olması ihtimal dahilindedir. (BOA, DH.ŞFR. 52/335, 27/C/1333).

6    DE/PA-AA/Rl40B5-A- 1 4B01, From the Consul in Aleppo, Rössler, to the Fo­ reign Office, 12 .04. 1915, Thc Armenian Genocide: Evidence from the German Foreign Office Archives, op.cil. s. 166.

7             Halep Amerikan Konsolosu J. il. Jalkson, Celal Bey'le "kardeşlige varan" yakın dostluklarını ve bu sayede Ermenileri tehcirden kurtarmak için birlikte çaba­ ladıklannı aktarır. Uniıed Statn ofliıial documents on the Armenian Genocide, op. cit. s. 143-144.

35

nu çünkü mektupların takibe ve sansüre takılacağını belirtir. Celal Bey konsolosun mektubu yazması için ısrarcı olur ve gü­ vendiği kişiler eliyle lstanbul'a ulaştırılmasını sağlayacağını te­ min eder. Ancak tüm bu çabalar mektubun yerine ulaşmasın­ dan birkaç gün sonra ltalya'nın Osmanlı lmparatorluğu'na kar­ şı savaşa girmesiyle suya düşer.8

Bu görüşme ltalya'nın İttifak devletlerine savaş ilan ettiği 23 Mayıs 191 5'ten hemen önce yapılmış olmalıdır. Celal Bey'in aradığı destekler umduğu sonucu vermemiştir. Büyük umut bağladığı ve Babıali üzerinde etkili olabilecek en önemli güç olarak gördüğü Almanya Osmanlı topraklarındaki pek çok konsolosunun alarm zilleri çalan sayısız raporuna karşın çok sınırlı müdahalelerde bulunmakla yetinecektir.9

Bu sırada Halep İttihat ve Terakki Kulübü Celal Bey'in aya­ ğını kaydırmak için girişimlerde bulunmaktadır. Parti murah­ hası Ali lhsan Efendi aracılığıyla "vatan hıyaneti"ne kadar va­ ran türlü suçlamalarla hakkında şikayette bulunulur. Diyarbe­ kir Valiliği'nden sonra Mülkiye Müfettişi olarak görevlendiri­ len Hamid Bey şikayetleri soruşturmak için Halep'e gönderilir.

Hamid Bey'in yürüttüğü soruşturma suçlamaların "hemen hep­ sinin asıl ve esası olmadığını meydana çıkarır" . 10 Yine de Celal Bey çok geçmeden görevden alınacaktır.

 

 

8    Les Armtniens, 191 7-1 939: la quete d'un refuge, Raymond H. Kevorkian, Levon Nordiguian, Vahe Tachdjian, s. 310-311, 2007, Reunion des Musees nationa- ux, Paris.

9    Bu konuda daha detaylı bilgi için German Responsibility in the Armenian Geno­ cide. A rcview of historical cvidence of German complicity, Vahakn Dadrian, Blue Crane Books, 1996, Watertown.

10 Bir Milli Mücadele Valisi ve Anılan: Kapancızade Hamit Bey, Halit Eken, s. 479,

Yeditepe Yayınlan, lstanbul. Hamid Bey'in anılanndan hakkındaki suçlamala­

nn asılsız olduğunu kanıtlamış olsa da, Celal Bey'le yıldızlannın banşmadığı anlaşılmaktadır. Hamid Bey için Celal Bey "keyfine fazla düşkün"dür ve "za­ manın muhtaç duyduğu çalışkan ve fedakar idare memuru" değildir. Hamid Bey Celal Bey'in Vakit gazetesinde yayınlanan anılannda aktardığı "Konya'ya naklini tehcire razı olmayışına" bağlamasına da karşı çıkar. Suçlamalar arasın­ da tehcirle ilgili bir konunun bulunmadığını, hatta o dönem bölgenin tehciri­ ne lüzum görülmediğini ileri sürer. Halep vilayet merkezi için bu tespiti doğ­ ru olsa da vilayetin kıyı bölgeleri için tehcir karan Celal Bey görevdeyken ge­

lir. Mülkiye Müfettişliği görevinde Dr. Reşid'in iki kaymakamı katlettinnesini soruştunnuş ve ittihat ve Terakki yöneticilerinin lstanbul'daki yargılanmala-

 

Jf ı- ..:.:,,,ı .;,, ;;-' (1

· J�� .:ı.;

J"".J .sJIJ.I ."4;., .,.U.,o (<

J' d(.;,, d .ı._,.: .Ç.ı J'. <

Jhl .,-'fy

ı) Cet.'- c:arl. ..t st.ic:lement per'$0t1nalle.

2) fllf'l dolt it.re pAHntMı i toule Nquisi·

.J) Tı:ıt. infractioft A l'un• de dıtWI: condltlon• entnıtne l'arınulaliOn de la

 

 

Se. DU!!L.AL. B l!.Y

 

Celal Bey'in çeşitli dönemlere ait itim/ile belgeleri.

Halep'teki görev süresi boyunca Celal Bey sadece emirle­ ri "yumuşatmakla" kalmaz. Antakya Ermenilerini tehcir etme­ yi reddeder ve ölüm yollarına gönderilen yakın dostu iki me­ bus Krikor Zohrab ve Vartkes Serengülyan'ın Halep'te kalması­ nı sağlamaya çalışır. Kalp hastası olan Zohrab'ı Dr. Altunyan'ın kliniğine yerleştirir. 11 Bu dönemi "Kendilerini elimle ölüme gönderemezdim. ( .. ) Halep'te kalmaları için lstanbul'a yazdım. Cevap alamadım. Mamafih ben Halep'te kaldığım müddetçe kendilerini göndermeyeceğimi vaat ettim ve vaadimi yerine ge­ tirdim. Vartkes ve Zohrab Efendiler, benim ayrılmamdan bir gün sonra sevk edildiler," diye anlatır. Zohrab ve Vartkes Celal Bey'in gidişinden sonra önce Urfa'ya, ardından da Diyarbekir'e doğru yola çıkarılır ve yolda onlara pusu kuran Çerkes Ahmet tarafından katledilirler.

Halep'ten gönderilen Celal Bey önce Ankara Vilayeti'ne ta­

yin edilir. Ankara Valisi Mazhar Bey'le becayişi kararlaştırıl­ mıştır.12 Ancak bu tayinden birkaç gün içinde vazgeçilir. Teh­ cir ve katliamlara aynı şekilde karşı çıkan Mazhar Bey'le Celal Bey'in yer değiştirmesinin ne kadar sakıncalı olduğu son anda fark edilmiş gibidir. Mazhar Bey ani bir kararla emekliye sevk edilir, Celal Bey ise Konya Valiliği'ne atanır. 13 Bu süreçte Celal Bey Babıali'ye "Ermeniler hakkında yapılan muamele"ye karşı çıktığı sayısız telgraf gönderir. Bunların arasında Dahiliye Nazı­ rı Talat'a yazdığı "gizli ve hususi" bir mektupta şu satırlara yer

 

rında işlenen suçlara dair ifade vermiş Hamid Bey'in anılarında Celal Bey'e bu şekilde yer vermesini sadece kişisel husumetle açıklamak güçtür. Kendi anıla­ rının 191 5'e dair bölümlerini ciddi bir otosansüre tabi tuttuğu, başka pek çok kaynakta yer alan o dönemki tutumundan hiç söz etmemesinden anlaşılmak­ tadır. cf. infra s. 63-66.

11 "Zohrab ve Vartkes'in Son Günleri", Rober Koptaş, Agos gazetesi, 16.07.2010.

12 BOA, MV. 240/56, 03/B/1 333.

13        Mazhar Bey'in azledilmeden önce Dahiliye Nezareti'yle yazıştığını Başbakan­ lık Osmanlı Arşivleri'nde bulunan ve Talat'ın kendisini bu görevi kabul et­ mesi için ikna etmeye çalıştığı cevabi bir telgraftan anlıyoruz. BOA, OH. ŞFR, 54/94, 09/511333. Talat'ın ikna çabaları sonuç vermeyecek ve "Ermenilerin nakil ve iskanı" hakkındaki görüş ayrılıkları yüzünden Mazhar Bey emekli­ ye sevk edilecektir. BOA, 1. MMS. 198/1 333, 06/N/1333. Celal Bey'in Anka­ ra'ya tayininden vazgeçilerek Konya'ya atanması için: BOA, 1. MMS. 197/1 333, 1 8/Ş/1 333.

verdiğini aktarır: "(Ermenilerin) mahvlarına çalışmak memle­ ket için asırlarca telafisi mümkün olmayacak derecede büyük

bir zarardır. Bütün dünyadaki düşmanlarımız toplanıp aylarca düşünseler bize bundan büyük bir fenalık edemezler." 14 Bu gö­

rüşlerini aktarmak için lstanbul'a gelir ancak kimse söyledikle­ rine kulak vermez. Dahiliye Nezareti'ne "Konya'daki Ermeniler de çıkarılacak ise" bu işi yapacak başka birini bulmalarını söy­ ler. "Çıkanlmayacaklan" teminatını alır, ancak kendisine söy­ lenen yalan daha Konya'ya varmadan ortaya çıkar. Akşehir'de, Ilgın'da ve Konya şehir merkezinde binlerce Ermeni'nin "yü­ rekler yaralayacak derecede mahrumiyet ve sefalet içinde" sü­ rülmeyi beklediklerini görür. Konyalıları derhal evlerine gön­ derir, diğer yerlerden sürülenler üzerinde yetkisi olmadığı için onlara yevmiye bağlayarak sefaletten kurtarmaya çalışır.

Bu sırada trenler her gün Konya'ya binlerce Ermeni getir­ mekte, gelenlerin Der Zor istikametine sevk edilmeleri için emirler yağmaktadır. Celal Bey bir müddet bu kadar insanı sevk edecek vagon olmadığını gerekçe göstererek kafilelerin yola çıkışını mümkün olduğunca ertelemeye çalışır. lstanbul'la Konya arasında vagon meselesi üzerine çok sayıda yazışma ya­ pılır. 15 Celal Bey sadece bahanelerin arkasına saklanmaz, karşı-

 

 

14 Anılarında bahseuiği diğer yazışmalar gibi bu "gizli ve hususi" mektubun da izine Başbakanlık Osmanlı arşivlerinde rastlanmamaktadır. Bir ihtimal, Celal Bey ve Dahiliye Nezareti arasındaki bazı yazışmaların Genelkurmay'ın onayın­ dan geçen sınırlı sayıdaki kullanıcıya açık olan Atase arşivinde bulunmasıdır. Aram Arkun'un işaret elliği ve Genelkurmay'ın bir yayınında yer verdiği bir telgraf bu ihtimali düşündürmektedir. (Zeytun and the Commencement of the Annenian Genocide, Aram Arkun, A Question ofGenocide, Annenians and Turhs at the End of the Ottoman Empire, Edited by Suny, Gocek, and Naimar, s. 393, Oxford University Press, 2011). Atase arşivinde yer aldığı belirtilen bu isim­ siz telgraf Zeytun'daki olaylara istinaden devletin yalnızca suçluları cezalan­ dırması ve "vatana bağlılıkları konusunda şüphe ve tereddüt olmayan" Erme­ nilere karşı "tecavüzkAr ve aşağılayıcı" muameleden kaçınılması gerektiğinin altını çizmektedir. Bu satırlar Celal Bey'in anılarındaki ifadelerle çok benzer­ lik taşımaktadır. Bu açıdan Celal Bey'in bahseltiği ancak Başbakanlık Osman­ Arşivleri'nde yer almayan yazışmaların Aıase arşivinde bulunması olasılığın­ dan söz edilebilir. Söz konusu telgraf için: Arşiv Belgeleriyle Enneni Faaliyetle­ ri, 1914-1918, Cilt 1, s. 71-72, Genelkurmay Başkanlığı, 2005, Ankara.

15 BOA, DH.ŞFR. 56/174, 1 7/Za/1333, BOA, DH.ŞFR. 55/186, 1 3/L /1333, BOA, DH.ŞFR. 56/89, l l/Za/1333.

39

laştığı herkese "bu teşebbüsü memleket için zararlı addettiğin­ den iştirak edemeyeceğini" açıkça ifade eder. Bunun üzerine it­ tihat ve Terakki Merkez Komitesi tarafından, Konya mebusla­ nndan biri aracılığıyla tehdit edilir. "Bu işin Merkezi Umumi­ yece enine boyuna düşünülerek kararlaştırılmış olduğundan değiştirilmesinin mümkün olamayacağı ve Ermenilerin bu su­ retle sevki milli mefküre icabaplarından olduğundan kendi ka­ naatini feda etmekliği lazım geleceği, onlann görüşlerine mu­ halefet ederse (..) Konya'nın kendisinden mahrum kalacağı" söylenerek gözdağı verilir. "Milli mefkure"den bahsedilmesi Celal Bey'i isyan ettirir: "Hangi milli mefkure? Türkler ve Müs­ lümanlar icra edilen bu cinayetlerden dolayı kan ağlıyorlar. Fakat önlenmesine çare bulamıyorlardı. Böyle zulümlere mil­ li mefkure demek millet için en büyük bühtan ve hakarettir."

Celal Bey direnmeye devam eder ve kendi ifadesiyle "her ve­

sileden istifade ederek" başka yerlerden gelen yaklaşık 30 bin Ermeni'nin Konya'da kalmalarını, Konyalı Ermenilerin de yer­ lerinden çıkarılmamalannı sağlar.

Celal Bey'in binlerce kişiyi ölüm yollarından kurtardığı bi­ linmekle birlikte görev süresi boyunca tehciri tamamen durdu­ ramadığı başka tanıklıklardan anlaşılmaktadır. Konya'da görev yapan Amerikalı doktor William S. Dodd Amerikan Büyükel­ çisi Henry Morgenthau'ya yazdığı mektupta Konya'daki duru­

mu şöyle anlatır: "Vali iyi bir adam ama tamamen güçsüz. itti­ hat ve Terakki Komitesi ve Selanikliler her şeye karar veriyor. Esas patron polis şefi gibi görünüyor. "16

Tehditlere boyun eğmeyeceği anlaşılınca 3 Ekim 1915 tari­ hinde Celal Bey görevden alınır. Gidişi aynı zamanda Konya Er­ menileri için felaketin başlangıcıdır. Bu süreci "Daha hareketim günü akşamı Konya'daki Ermenilerin sevkine memur olanlar­ dan ikisinin Ermenilere 'Babanız gitti, s_iz de gideceksiniz,' de­ diklerini lstanbul'da haber aldım. Şu felaketin önünü alabilmek

16        Dr. Dodd'un Morgenthau'ya mektubu, United States official documents on thc Annenian Genocide, op. cit. s. 254. Dr. Dodd'un Celal Bey'e dair sözlerinin ta­ mamı için: Report from Dr. D. The Treatment of Armenians in the Ottoman Em­ pire 1915-16, James Bryce, Arnold ]. Toynbee, s. 423, T. Fisher Unwin Ltd., 1916, londra.

<'--:.'.:.-::; ./..:. '.;e... J!;_

····-<.,.o..

 

 

Meine Reise - Elndrıe

in l'.>eutschland.

Mt!IMtP D;ıf.lAl TkY

KOJl$TA1'TllfOPSL

{tU7

 

Celal Bey'in Almanya'daki ögrencilik dönemine dair anelannı kaleme aldığı, Osmanlıca

ve Almanca yayınlanan Almanya'daki lhtisasatım kitabı.

için lstanbul'da mümkün olabilen her şeyi yaptım. Herkese mü­ racaat ettim. Hiçbir fayda sağlanamadı. Bilakis 'sen kanaatini milli mefküreye feda etmedin,' diye terslendim," diye anlatır. 17 Bundan sonraki süreç Celal Bey ve ailesi için zor günleri ge­ tirecektir. Konya Valiliği'nden azledildikten sonra kendisine başka görev verilmez. Aile uzun süre maddi zorluklarla boğu­ şur. 18 1918'de Celal Bey Eskişehir'de modem makinelerle zi­ raat işine girişmek ister. Ancak Alman bir işadamıyla birlik­ te yurtdışından getirdikleri makinelere Levazımat-ı Umumiye

17        Celal Bey'in görevden alınmasından hemen sonra üç gün içinde yaklaşık 10 bin Ermeni'nin Konya'dan sevk edildiğini yerel yetkililer Dahiliye Nezareti'ne bil­ dirir. BOA. DH.EUM.2.Şb. 68192, 07fl /1333. Konya Amerikan Hastanesi'nde Doktor Dodd'la birlikte çalışan Wilfred M. Post Celal Bey'in görevden alındı­ ğı gün bir polis memurunun eczanelerine gelip "Biz kazandık!" diye sevinçle haykırdığını anlatır. Turquia, Estado Genocida (1915-1 923): Documentos, Pascu­ al C. Ohanian, s. 527. Başka bir tanık Celal Bey'in görevden alındığı gün tehcir edilen Ermenilerin çadırlarından gözleri yaşlı bir şekilde ayrıldığını aktarır. The Treatment of Annenians in the Ottoman Empire 1915-16, op.cit. s. 437.

18 Celal Bey'in torunu Kemal Ceyhan'la yapılan görüşme, 1 Aralık 2006, lstanbul.

41

Başkanlığı'nın emriyle el konulur. 19 Aynı yıl, daha sonra el de­ ğiştirerek Şark Sigorta (ve günümüzde Axa Türkiye) ismini ala­ cak lttihad-ı Milli Osmanlı Sigorta Şirketi'ni kurar.20

Savaşın sona ermesi Celal Bey için yeni bir dönemin başlan­ gıcı olur. Savaş boyunca ülkenin sürüklendiği felaketlerden it­ tihat ve Terakki sorumlu tutulmakta, işlenen insanlık suçla­ rına bulaşmamış "temiz" devlet görevlileri aranmaktadır. Ka­ sım 1919'da Fransızların kontrolündeki Adana Valiliği'ne ata­ nır. Farklı kaynaklar bu haberin şehrin Ermeni ve Türk sakin­ leri tarafından memnuniyetle karşılandığını aktarır. Ermeni ga­ zeteleri Celal Bey'in resimlerinin eşlik ettiği övgü dolu yazılar yayınlarken, Adanalı Türkler de bu vesileyle "hükümet işlerin­ de bir koruyucu bulacaklarını" düşünürler.21 Oysa Fransa'nın Kilikya bölgesinin baş idarecisi olarak görevlendirdiği Albay Edouard Bremond bu tayine Celal Bey'in "aşırılığını" ileri sü­ rerek karşı çıkar. 22 Bremond endişelerinde haklıdır: Celal Bey göreve gelir gelmez Fransızların bölgeyi işgaline karşı bir tavır sergileyecek, gizlice Mustafa Kemal'le haberleşerek örgütlenen mücadeleye destek verecektir. 23

Ülkesinin işgaline tepki duyan ve bu sebeple Heyet-i Temsili­

ye'ye bağlılığını ifade eden Celal Bey, ancak bu mücadele vesile­ siyle Ermenilerin tekrar hedef alınmasından endişe duymakta-

 

 

19 BOA. DH.l.UM.EK. 25/18, 15/511335.

20 BOA. MV. 249/63, 25/CJ1336.

21        Ermeni gazetelerinde yayınlanan yazılara dair: La Cilicie en 1 91 9-1 920, Edou­ ard Brtmond, s. 336, Revue des Etudes armtniennes, 1921, Paris. Adana'da Türklerin Celal Bey'in gelişine dair değerlendirmeleri için: Çukurova Kurtuluş Savaşında Adana cephesi, Kasım Ener, s. 21, Kültür Bakanlığı Yayınlan, 1996, Ankara. Vaht Tachjian Fransızlann Celal Bey'in Adana Valiliğine atanmasını kabul etmelerinde kendisinin Ermeniler nezdindeki popülaritesinin ve Fran­ sa'nın Türkiye politikasındaki yeni yaklaşımının rolü olduğunu ifade eder. La France en Cilicie et en Haute-Mtsopotamie. Aux confins de la Turquie, de la Syrie et de l'Irak (1 91 9-1 933), Vaht Tachjian, s. ll5, Editions Karıhala, 2004, Paris. ileride Kemalistlerle muhtemel bir anlaşmayı öngörerek Fransa'nın daha es­ nek bir tavra yönelişi için: Ibidem, s. 162.

22 La Cilicie en 1919-1 920, op.ciı. s. 336. La France en Cilicie et en Hauıe-Mtsopo­ tamie, op.ciı., s. 149.

23 Milli Mücadelede vilayetler ve valiler, Kamil Erdeha, s. 317, 1975, La Cilicie en

1 91 9-1 920, op.cit s. 343-353.

- .,_ Ylln ..

-

Qu.ıJf.8 ou           '

·-

 

 

-

. .

...

 

 

· ·

·  · ·

 

 

·. · "'

 

 

d.' - · ·· ···· ·

 

 

·· · -

· ·

· · ·

· ·-···· ·-- · ··· ·

 

·                  · ·

cı:                   . .

 

· ·"·-V.!\.. . f...1<'-:.  J,.?Jt'Jı.Jil' ' -

.L.:/.,f.h.:J............ ,

'""

 

 

.-:ıbµ.-· ···· ·1".· - · ··· 

D•Unt.tlon           .

. -

 

 

.. '

 

-

 

·

. .... . - .

__s, ı- 1 "           .

.

· · ·  ·      · ·

·· ·· ··- ·""!.-.·-- - · J_·'- --iÇ-

.

Celal Bey'in tarihi belirtilmemiş bir Berlin yolculugu için hazırlanan seyahat belgesi.

Meslegi NKonya eski Valisi" olarak belirtilmiş.

dır. Bu endişesini Mustafa Kemal'e gönderdiği gizli bir mektup­ ta dile getirir ve "Kilikyalı Ermenilere hiçbir saldırıda bulunul­ maması" ricasında bulunur. Bu bilgiyi Mustafa Kemal'in 11 Mart 1920 tarihli telgrafından öğreniyoruz. Mustafa Kemal "bizimle işbirliğine eğilimli olan Ermenileri" Fransızların tarafını tutmaya teşvik etmemek için Celal Bey'in Ermenilere dokunulmamasını rica ettiğini belirunektedir.24 Bu sözlerin Celal Bey'in ifadesi olup olmadığı, Mustafa Kemal'i ikna amacıyla mı bu satırları yazdığı, ya da Mustafa Kemal'in hitap ettiği kişileri ikna etmek için mi bu gerekçeyi mektuba ekleme ihtiyacı duyduğu bilinmemektedir.

Celal Bey Adana Valiliği'ne atanmadan önce lstanbul'da gö­ rülen ittihat ve Terakki yöneticileri ana davasında ifade verir. Davanın birinci muhakemesine ait karar metninde ifadesine

24  Sivas'ta Kor. K. Selahattin Beyefendi'ye, Diyarbekir'de Cevdet Beyefendi'ye, Everek Askerlik Şubesi Müfettişi Kemal Bey'e hitaben Mustafa Kemal'in

11 .01 . 1336 tarihli şifre telgrafı, Kurtuluş Savaşı ve sonrasında Nigde, Faruk Yıl­

maz, s. 63, 1998.

43

 

Celal Bey ve ailesi.

yapılan atıflarda Celal Bey'in Ermeni meselesinde merkezi hü­ kümetle ters düştüğü için görevden alındığını ve İstanbul'da bu meselenin sakıncalarını Talat ve Nazım'a anlatmaya çalıştığını ancak başarılı olamadığını aktardığını görüyoruz.25 Ne yazık ki Celal Bey'in ifadesinin tam metni, İstanbul yargılamaları soruş­ turma dosyalarının diğer parçalan gibi, arşivlerde kullanıcıla­ rın ulaşımına açık değildir.

Adana Valiliği'nden sonra Temmuz 1921-Mart 1922 tarihle­ ri arasında İstanbul Şehreminliği'ni yürütecek olan Celal Bey ilerleyen yıllarda İstanbul Reji Müdürlüğü görevini sürdürür­ ken rahatsızlanır ve 11 Şubat l 926'da vefat eder. İstanbul'da hayatın birkaç saat durmasına sebebiyet verdiği rivayet edilen ve binlerce kişinin katıldığı bir cenaze töreniyle toprağa veri­ lir.26 Dostlarla sohbetleri, çilingir sofralarını ve eğlenmeyi se­ ven, hitabeti ve kalemi son derece kuvvetli, çok bilgili, özgür­ lükçü ve yüksek ahlaki niteliklere sahip27 olarak bilinen Celal Bey ardında sadece memleketin en karanlık yıllarında onurunu ve vicdanını unutmamış bir devlet görevlisi hatırası bırakma­ dı. Vakit gazetesinde yayınlanan anılan yüz yıl öncesinden bu­ günün tartışmalarına ışık tutmaktadır. tlerleyen yıllarda Türki­ ye'de hakim olacak inkar siyasetini ve öne sürülecek argüman­ ları önceden bilirmişçesine işaret ettiği can alıcı noktalar ne de­ rece öngörülü ve hakkaniyetli olduğunun altını çizmektedir.

(Bazı Ermeniler düşmana yardım ettiler ise de) Hükümetin va­ zifesi, failleri yakalamak ve yalnız onlan cezalandırmak ve bu suretle mümkün değil ise o havalideki Ermenileri düşmanca değil, dostça ve muvakkaten başka yerlerde iskan etmekti. Bir

 

 

25        Tehcir ve Taktii, Divan-ı Harbi ôrfi Zabıtlan, Vahakn N. Dadrian, Taner Ak­ çam, s. 242, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınlan, 2008, İstanbul.

26 Torunu Fikret Ali Ceyhan tarafından hazırlanan yayınlanmamış kitaptan alın­ tılar: Mehmet Celal Bey, Bir dönem bir insan, Fikret Ali Ceyhan, http://ww. mehmetcelalBey.com/tr/icerik 1 .php

27        Celal Bey'in kişisel özelliklerine dair: Les Anntniens, 191 7-1 939: la quete d'un refuge, op.cit, s. 309. lstanbul Şehreminleri, Osman Nuri Ergin, s. 460-490, İs­ tanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür işleri daire başkanlığı, 1996, İstanbul. Mehmet Celal Bey, Bir dönem bir insan, op.cil. Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiye­ liler, op.cit. s. 831-833.

çeteci her şeyi .yapabilir. Çünkü çetecidir. (. .. ) Hükümet ise, yalnız kabahat erbabını takip eder. Fakat teessüf olunur ki o zamanın hükümet ileri gelenleri komitacılık ruhunu asla kay­ betmemiş olduklarından bu tehciri en cüretkar ve hunhar çe­ tecilerin de yapamayacağı bir tarzda tatbik ettiler.

O zamanki hükümet erkanı, Rusların Sakarya vadisine ta­ arruzda bulunacaklarını ve Ermenilerin kendilerine yardım edeceklerini tahkik ettiklerinden, ihtiyat olmak üzere tehci­ ri Ankara, Konya ve Eskişehir'e kadar yaydıklarını söylüyor­ lardı. O zamanlarda (. .. ) Yavuz ve Midilli ile bir dereceye ka­ dar Karadeniz'e hakimdik. Bu şartlar altında Rusların Sakar­ ya havzasına asker çıkarmaları mümkün değildi. Haydi bu ih­ timali de kabul edelim. Acaba Bursa ve Edime'de ve Tekfurda­ ğı'ndaki Ermeniler niçin çıkarıldı? Bunlar da Sakarya havzası­ na mı dahildi?

Halep'te vilayet nüfusunun yirmide biri derecesinde bile ol­ mayan Ermenilerden ne istendi? Doğru, yanlış, vatanın sela­ meti için Ermenilerin bulundukları yerlerden çıkanlmalan la­ zım addedilmiş ise iş bu tarzda mı tatbik edilir? Ermenileri Zor'a sevk edin diye emir veren hükümet bu biçarelerin oralar­ da Arap göçebe kabileleri arasında meskensiz, gıdasız nasıl ba­ rınabileceklerini düşündü mü? Düşündü ise soruyorum: Ora­ lara ne kadar gıda maddesi gönderdi? Göçmenlerin iskanı için kaç ev yaptırdı? Ve Ermeniler gibi asırlardan beri yerleşik bir hayat süren bu kavmi, ağaçtan, sudan ve her türlü inşaat mal-

. zemesinden mahrum olan Zor çöllerine sevk etmekte maksat neydi? Maalesef meseleyi inkar ve tevile imkan yok. Maksat imha idi ve imha edildiler. Gene gizlemesi ve saklaması müm­ kün değildir ki, bu karan lttihat ve Terakki Merkezi Umumi­ si'nin bazı önde gelen mensupları aldı ve o merkezi umuminin tabii azası olan hükümet tatbik etti. (. .. )

Böyle olmasa idi kıtale iştirak etmeyen kaymakamlar öldü­ rülmez, mutasamflar ve valiler azledildikleri halde icraata işti­ rak edenler terfi ettirilmezdi. Ve tehcir işleri İttihat ve Terakki mensuplarının nezaretleri altında cereyan etmezdi.

Celal Bey "göıiştüğü Türkler ve Müslümanlar arasında şu ci­ nayetleri uygun gören, hatta bütün kuvvetiyle takbih etmeyen bir ferde rastlamadığını" ifade ettiği ve soykırıma iştirak eden her bölgeden sivilleri -ve bu sayede elde edilen kişisel zengin­ leşmeyi- yok sayarak tüm sorumluluğu yalnız ittihat ve Terak­ ki'ye yüklediği satırlarında gerçeklikten uzak bir tablo çizse de yüz yıl sonranın inkarcı söylemlerine o günden verdiği cevap hala geçerliliğini korumaktadır.

Aralık 2006'da görüştüğümüz torunu Kemal Ceyhan "Kuş beslemeye meraklı olması" gibi Celal Bey'e dair kısıtlı bilgile­ ri ve aile albümünden resimleri bizimle paylaşırken tedirgindi. Celal Bey'in "milli hassasiyetleri gözetmeyen" bir yazıda ismi­ nin geçmesinden endişe ediyordu. Ailenin, tıpkı 1915'te oldu­ ğu gibi her an yeniden hain ilan edilebileceği korkusu Kemal Bey'in kuşağına kadar etkili olmuştu. Bir sonraki kuşağın, Ke­ mal Bey'in Amerika'da üniversite öğrencisi olan oğlu Fikret Ali Ceyhan'ın bu korkuları aştığını, kendi kurduğu ve büyük dede­ sine adadığı intemet sitesinden anlamak mümkün.

Abdülhalim Çelebi:

"Tarikatımızın esası insanlığa hizmettir"

191 5'te Konya'da tehcir ve katliamlara engel olmaya çalışan Celal Bey bu çabasında yalnız değildi. Mevlana Dergahı eski postnişini Abdülhalim Çelebi de yaşanan gelişmelerden endi­ şe duyuyordu. Ancak ittihat ve Terakki tarafından azledilmiş­ ti, herhangi bir resmi yetkiden yoksundu. Yerine ittihatçıların göıişlerini paylaşan Veled Çelebi getirilmişti.28 Bu azledilme­

nin sadece bir göıiş ayrılığından kaynaklanmadığı. Abdülha-

 

 

28 Veled Çelebi'nin adeta ittihat ve Terakki üyesi gibi davrandığına dair: The Oı­ toman Mobilizaıion of Manpower in ıhe Firsı World War: beıween volonıarism and resistance, Mehmet Beşikçi, s. 189- 190, Brill, 2012, Leiden. Veled Çele­ bi'nin ittihat ve Terakki'yle yakın ilişkisine karşılık Konya'daki Mevlevilerle arasının iyi olmamasına dair: Veled Çelebi Izbudak, Metin Akar, Türk Dil Ku­ rumu Yayınlan, s. 39, 1999, Ankara. Yazar bu anlaşmazlığı dergaha gelen buğ­ dayın paylaşımda yaşanan sıkıntılara bağlar. Ancak ittihatçı kimliğinin bu so­ runlarda rol oynadığını göz ardı etmektedir.

lim Çelebi'nin 31 Mart Yakası sırasında Hıristiyanlara karşı gi­ rişilen katliamların bir benzerinin Konya'da yaşanmasına engel oluşunda görüyoruz.

13 Nisan l 909'da hoca kılığına girmiş üç kişi Konya'daki ca­ milerde halkı Hıristiyanlara karşı kışkırtmaya yönelik konuş­ malar yapar. Birkaç gün boyunca şehirde panik havası yaşanır. Konya Valisi olaylara müdahale etmezken yüzlerce Konyalı Er­ meni şehirdeki İngiliz Konsolosluğu'na sığınır. Olayların bü­ yümesi o dönem Konya Mevlana Postnişinliği'ni yürüten Ab­ dülhalim Çelebi sayesinde önlenir. Çelebi Konyalılara hitaben yatıştırıcı bir konuşma yapar, Hıristiyan kardeşlerine saldırıda bulunmamaya çağırır. Bu sayede Adana'dakine benzer bir kat­ liam Konya'da yaşanmaz.29

İttihat ve Terakki hükümetine karşı düzenlenmiş gibi görün­ se de sonuçlarından en çok hükümetin kazançlı çıkacağı 31 Mart olaylarındaki Abdülhalim Çelebi'nin bu tavn ilerleyen za­ manlarda iktidarla yaşayacağı sorunların habercisidir. Oysa Ab­ dülhamid'in devrilmesi ve Meşrutiyet'in ilanında Abdülhalim Çelebi İttihatçıları desteklemiştir. Ancak Çelebi'nin ifadesiyle yürütülecek "çılgınca siyaset" kısa zamanda hükümetle arasına mesafe koymasına sebep olacaktır. Mart 19 19'da yazdığı tahmin edilen bir mektubundan öğrendiğimize göre Abdülhalim Çelebi hükümetin idama mahkum ettiği birkaç kişiyi Sultan Mehmed Reşad'a suçsuzluklarını aktararak kurtarır.30 Bu kişilerin kim­ ler olduğunu, 1909 Nisan'ında olduğu gibi Ermenileri mi koru­ duğunu mektup belirtmemektedir. Çelebi'nin bu müdahaleleri merkezi hükümet tarafından hiç hoş karşılanmayacaktır.

 

24 Mayıs 1910'da Abdülhalim Çelebi Postnişinlikten azledi­ lerek yerine Veled Çelebi getirilir.31 Karar Konya'da şaşkınlık yaratır. Konya ileri gelenleri İstanbul'u telgraf yağmuruna tu­ tar, Abdülhalim Çelebi'nin azlini protesto eder ve halefi Veled

29  "Anadolu'da 31 Mart ve ittihat Terakki", Aykut Kansu, Toplumsal Tarih, Sayı 1 24, s. 78, Nisan 2004, lstanbul.

30 Rusuhi Baykara tarafından Abdülbaki Gölpınarh'ya verilen Abdülhalim Çe­ lebi'ye ail bir mektubun müsveddesi. Veled Çelebi lzbudak, op.cit, s. 44-50, 1999, Ankara.

31 BOA, BEO. 3770/282704, 14/01328.

Çelebi'yi kabul etmeyeceklerini ifade ederler.32 Ancak çabalan boşunadır: bu tür karşı çıkışların "caiz olmadığı"33 kendilerine "tembih ve tavsiye"34 edilir.

1915 geldiğinde Konya'daki Mevlevi Dergahı Veled Çelebi tarafından hükümetin emrine amade edilmiştir. Konya'dan ve pek çok şehirden Mevleviler Veled Çelebi'nin önderliğinde der­ gahın tarihinde göıülmemiş bir şekilde silah kuşanır ve Mev­ levi Alayı oluşturarak "orduya moral vermek amacıyla" Şam'a giderler. Bu günleri Abdülhalim Çelebi bir mektubunda esefle anar: "Tarikat-ı aliye-i Mevleviyyemizin esası öyle kılıçlar takı­ narak adam öldürmek için harbe iştirak etmek olmayıp bilakis ırk ve mezhep ayrımı yapmadan insanlık alemine ilmi ve insa­ ni hizmetler vermektir. (. .. ) Veled Efendi (. .. ) istenen alayı teda­ rik ederek tarikatımızın temel hükümlerini bütün kainat naza­ rında yerle bir etmiştir." Bu sırada tehcir başlamış, Abdülhalim Çelebi ise "zalim cemiyet" olarak andığı ittihat ve Terakki'nin "Hıristiyanlan imha politikası" güttüğünü fark etmiştir.35

Abdülhalim Çelebi'nin bu süreçte aldığı tutumu savaştan

sonra tüm şehirlerde hayatta kalan Ermenilerin anılarını kayde­ den Trabzon Piskoposu jean Naslian'ın yazdıklarından öğreni­ yoruz. Çelebi Konyalılardan Hıristiyan hemşehrilerini koruma­ larını ve hiçbir şekilde şehirde kan akmasına müsaade etmeme­ lerini ister.36 Tehcire engel olamasa da Konya halkının Ermeni­ lere yardım etmelerini sağlamaya çalışır.37 Naslian anılarının bi­ rinci cildinde Çelebi'den isim vermeden "Büyük Şeyh Molla oğ­ lu" diye bahsederken, ikinci cildinde ismini karıştırmakta ve Konya Mevlevi Şeyhi olarak Sadeddin Çelebi'den bahsetmekte­ dir. Oysa Sadeddin Çelebi bir süre Halep Postnişinliğini yüıü-

 

 

32 BOA. BEO. 3770/282737, 1 9/01328.

33 BOA. DH. MUl. 108/10, 18/01328.

34 BOA. BEO. 3770/282738, 19/01328.

35 Abdülhalim Çelebi'nin mektubu, Veled Çelebi lzbudak, Metin Akar, op.cit. s. 46.

36 Les Mtrnoires de Mgr]ean Naslian, Eveque de Trı'bizonde,Jean Naslian, 1. Cilt s. 372 ve il. Cilt s. 191, 1955, Beyrouth.

37         Halep Mebusu Artin Boşgezenyan 18 Kasım 1918 günü mecliste yaptığı ko­ nuşmada Konya MOslOmanlannı "Ermenileri tehcir zulmünden kurtarmak için hokometin vermiş olduğu emre muhalefet eyleyenler" arasında saymiştır.

ten, daha sonra Konya Dergahı'nda vakıf katipliğini üstelenecek kişidir. Naslian'ın anılarında sıklıkla isim yanlışlıklarına rastlan­ maktadır.38 Burada bahsettiği kişinin Abdülhalim Çelebi olduğu "Yeni Padişaha kılıcını kuşatan Molla oğlu" tanımından anlaşıl­ maktadır. Konya Mevlana Dergahı Postnişinleri padişaha cülus töreninde kılıç kuşatırlar ve Molla Hünkaroğlu ismiyle anılırlar­ dı. Bu merasim son defa Sultan Mehmed Reşad tahta çıkarken Abdülhalim Çelebi tarafından yerine getirilmişti.39

Yukarıda bahsettiğimiz ve bu döneme dair anılannı aktardı­ ğı mektupta Abdülhalim Çelebi ne yazık ki 191 5'teki tavrıyla ilgili detaylara girmemektedir. Sadece, Naslian'ın anılarını te­ yit eder bir şekilde "Gelmiş geçmiş tüm ecdadım tarikatımızın esası olan insanlık alemine hizmet davasına tamamen uymuş ve Hıristiyan unsurları daima himayesine alarak onları birçok mezalimden kurtarmıştır. Pederim ve benim de ecdadımızın bu yolundan kıl ucu kadar sapmamış olduğumuz asrımızda bulu­ nan Hıristiyan unsurların tasdik etmeleriyle apaçık görülecek­ tir," diye belirtir.

"Alevilikte en ileriye giden Mevlevi" olarak anılan, Bektaşi­ liğe giren, bu vesileyle Bektaşilikle Mevleviliği yakınlaştıran40 Abdülhalim Çelebi savaş sonrasında ittihat ve Terakki hükü­ metinin düşmesiyle birlikte yeniden Postnişinlik görevine ge­ tirilir. Nisan 1919'dan itibaren Konya Müdafaa-i Hukuk Heye­ ti'nde yer alır.41 1. Dönem mecliste Konya milletvekilliği ya­ par. Ancak ikinci Postnişinliği kısa sürer. 1921'de Konya Ayak­ lanması'na destek verdiği suçlamasıyla görevinden azledilir ve Harp Divanı'na verilir. isyanı bastıran güçlerin ilk iş olarak iş-

 

 

38        Kütahya mutasamfı Faik Ali Bey'den Fuad Paşa olarak bahseder. Les Mtmoi­ res de Mgr Naslian, op.cit. 1. Cilt s. 350.

39 Abdülbaki Gölpınarh Osmanlı tarihi boyunca padişaha kılıç kuşatan tek Mev­ levi Şeyhi'nin Abdülhalim Çelebi olduğunu ileri sürer. Mevldnd'dan sonra Mev­ levılik, Abdülbaki Gölpınarh, s. 255-256, inkılap kitabevi, 2006, lstanbul.

40  Dünyada ve Türkiye'de Alevi-Bektaşi dergilhlan, Baki Öz, s. 409, Can Yayınlan, 2001, lstanbul.

41        Osmanlı 'dan Cumhuriyeı'e Portre Denemeleri, Ahmed Güner Sayar, s. 44, Ötü­ ken Neşriyat, 2000, lstanbul. Sayar'a göre Abdülhalim Çelebi Milli Mücade­ le'ye destek vermeden önce tereddüt eder. Çekincelerinde "lttihatçılann sah­ neyi terk etmemiş olmasının" payı vardır.

birlikçilikle suçladıklan Ermeni ileri gelenlerini astıklan bu ha­ disede 191 S'te Ermenileri koruyan Abdülhalim Çelebi'nin de kendini suçlu sandalyesinde bulması düşündürücüdür. Bir sü­ re sonra Abdülhalim Çelebi aklanır, postnişinliğe iade edilir. l 923'te ise Milli Mücadele'ye verdiği destekten ötürü kendisine istiklal Madalyası verilir.

Ancak bu onurlandırma dönemi kısa sürecektir. 1925'te tek­ ke ve zaviyelerin kapatılması gündeme gelir. Abdülhalim Çe­ lebi Konya mebuslan Kazım Hüsnü, Karahıfzızade Mustafa ve Antep mebusu Ali Bey'e dergahın kapatılmasına dair endişele­ rini dile getiren mektuplar gönderir.42 Mevlevilerin bu kanun kapsamına alınmaması için Mustafa Kemal'le görüşür, ancak çabaları sonuç vermez. Mevlevi Dergahı da faaliyetlerine son vermek zorunda kalacaktır. Bu gelişmelerden kısa bir süre son­ ra kimi kaynaklara göre lstanbul'da kaldığı otelin balkonundan düşerek, kimilerine göre ise dergahın kapatılmasına dayana­ madığı için intihar ederek, hayatı trajik bir şekilde son bulur.43 Abdülhalim Çelebi'nin aydınlatılamayan ölümüne dair to­ runu Esin Çelebi Bayru'dan öğrendiğimiz detaylar ise karanlık bir cinayete, siyasi bir faili meçhule kurban gittiğini düşündür­ tüyor. Esin Çelebi Bayru büyük bir özenle seçiyor kelimeleri­ ni. Ailenin bugüne kadar bu ölümün karanlık noktalannı açık­ ça sorgulamaktan kaçındığını, ama soru işaretlerinin kuşaktan

kuşağa aktarıldığını görüyoruz.

Kasım l 925'te tekke ve zaviyelerin kapatılmasına yönelik ka­ nunun Meclis'te görüşülerek yürürlüğe girmesine günler kala Abdülhalim Çelebi Konya'dan lstanbul'a gelir. Eşinin kız karde­ şi Münire Hanım'ın Göztepe'deki evinde kalır. Yanında bir çan­ ta vardır, ertesi gün çantayı evdekilere emanet eder ve daha son­ ra gelip alacağını söyleyerek evden aynlır. Birkaç gün sonra geri geldiğinde çantayı açar, evdekiler hayretle içinin Çelebi'nin eşi-

 

 

42 Ibidem, s. 52.

43        "Son Mevlevi şeyhlerinden Abdülhalim Çelebi", Mehmet Demirci, Yeni Asır gazetesi, 20. 12.2013. Tekke ve zaviyelerin kapatılması karan kanunun Mec­ lis'te görüşülerek yürürlüğe girdiği 30 Kasım 1925'ten çok önce kamuoyunca biliniyordu. Bu yöndeki hükümet kararnamesi 2 Eylül l 925'te yayınlanmıştı. Çelebi'nin Ankara'ya gidişi bu tarihlere rastlamış olmalıdır.

ne ve kızlanna ait mücevherler ve para ile dolu olduğunu görür. Bu kadar kıymetli eşyaları ne olduğunu söylemeden bıraktığı için Çelebi'ye sitem ederler. Abdülhalim Çelebi "Ben sizin evi­ nizde Allah'a emanet ettim bu çantayı. Eğer siz bunun içinde ne olduğunu bilseydiniz gece uyuyamazdınız, huzurunuz kaçar­ dı," cevabını verir. Evden ayrılarak Tepebaşı'nda bir otele yer­ leşir. Ertesi gün resmi kayıtlara göre "balkondan düşerek" ve­ fat eder. Ailenin "yeni kurulmakta olan Cumhuriyet'e maddi bir destek" olduğuna inandığı mücevher ve para dolu çanta ortada yoktur. Kime teslim edildiği, ya da birine teslim edilip edilme­ diği sır olarak kalır. Abdülhalim Çelebi balkondan düştükten - ya da itildikten- sonra hala yaşıyordur, ancak hastaneye götü­ rülmek yerine kimliği meçhul kişiler tarafından alınır, Tepeba­ şı'ndan Zeytinbumu'na, Yenikapı Mevlevihanesi'ne getirilir. Ya­ ralı halde Mevlevihane'nin önüne bırakılır, onu getiren kişiler kapıyı çalıp kaçarlar. Perişan haldeki Çelebi'yi mevlevihanedeki dedeler bulur. Çelebi son nefesini orada verir.44

Abdülhalim Çelebi'yi kim ya da kimler o kadar yol kat ede­

rek Yenikapı Mevlevihanesi'nin önüne bıraktı ve bilerek ölü­ me terk etti? Eşinin ve kızlarının mücevherleri ile, anlaşılan o ki, birikmiş tüm parasını kime teslim edecekti? Onu cumhuri­ yete bağlılığını bu şekilde kanıtlamak mecburiyetinde bırakan neydi? Tüm bunların tekke ve zaviyeler kanunundan Mevle­ vi Dergahı'nın muaf tutulması için verdiği çabayla bir ilgisi var mıydı? Mustafa Kemal'le görüşmesinden sonuç alamayan Çele­ bi'nin susmaması, dergahın kapatılmasına karşı kamuoyu oluş­ turmaya çalışması ihtimalinden mi çekindi birileri? Bu soru­ ların cevapları, Abdülhalim Çelebi'nin ölümünün failleri gibi, meçhul. Hastaneye yetiştirilmek yerine, adeta gözdağı verir gi­ bi, Mevlevihane'nin kapısına bırakılması olayın kaza değil, ci­ nayet olduğuna işaret ediyor.45

 

 

44 Esin Çelebi Bayru ile görüşme, Temmuz 2015, lstanbul.

45         Çelebi'nin Yenikapı Mevlevihanesi'nin önünde bir ağacın allına bırakıldığını ve orada öldüğünü Mural Bardakçı da yazar, ancak inandırıcılıktan yoksun bir şekilde bunu tedavi gördüğü Fransız Hastanesi hekimlerinin yaptığını ileri sü­ rer. Aktaran Ahmed Güner Sayar, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Portre Drnrnıde­ ri, op.cil., s. 54.

Abdülhalim Çelebi'nin 1915'teki tutumu ise ne yazık ki ai­ le içinde aktarılmamış. Ancak ölümünden yıllar sonra torunu Celaleddin Çelebi'nin yaşadığı bir karşılaşma bu konuya da­ ir detayları gün ışığına çıkaracaktır. 1991 yılında plastik cer­ rah Dr. Namık Baran'ın önderliğindeki bir grup Amerikalı dok­ tor "Physicians for Peace" sivil toplum kuruluşunun etkinlikle­ ri çerçevesinde ücretsiz ameliyatlar gerçekleştirmek için Türki­ ye'ye gelir. Grup Ankara'dan Diyarbakır'a geçmeden önce Kon­ ya'ya bir gezi düzenler. O sırada Celaleddin Çelebi tesadüfen Konya'dadır. Dönemin Mevlana Müzesi müdürü Erdoğan Erol Amerikalı doktorların müzeyi ziyaret etmek istediklerini ha­ ber alınca Çelebi'den Konya'da kalışını uzatmasını, grubun so­ rularına kendisinin cevap vermesini rica eder.46 Celaleddin Çe­ lebi kabul eder, müze grup için akşam özel olarak açılır. "Ge­ zi bittikten sonra doktorlardan biri Celaleddin Çelebi'nin yanı­ na geldi, ellerine sarıldı, başladı ağlamaya. 'Bütün ailemiz Ab­ dülhalim Çelebi'yi rahmetle anar. Bugün hayatta isek bunu ona borçluyuz' dedi," diye anlatıyor bu ana tanıklık eden llker Bü­ yüktunç. Doktor Ermenidir, ailesi 1915'te Abdülhalim Çelebi tarafından korunmuştur. Celaleddin Çelebi ile kucaklaşır, baş başa sohbet ederler. Celaleddin Çelebi daha sonra çevresine bu sohbette Abdülhalim Çelebi'nin doktorun ailesinin de dahil ol­ duğu bir grup Konyalı Ermeniyi "çıkan bir infial" sırasında "bir zarar görmesinler diye" trene bindirerek lstanbul'a ulaştırdı­ ğından bahsettiklerini anlatır. Celaleddin Çelebi'nin bu konuş­ mayı aktarırken resmi görüş süzgecinden geçirdiğini ve Abdül­ halim Çelebi'nin yardımının boyutlarını es geçtiğini görürüz. Tehcir sırasında Ermenilerin başka bölgelerden lstanbul'a se­ yahati yasaklanmıştır, kaçak yollardan ulaşmaya çalışanlar ya­ kalandıkları yerde tehcir kafilelerine dahil edilirler.47 Bu koşul-

 

 

46 Esin Çelebi Bayru ile görüşme, op.cit. Erdoğan Erol ve llker Büyüktunç ile gö­ rüşme, Temmuz 20 15. Mevlana Müzesi Müdürü'nden Anılar, Erdoğan Erol, s. 140- 141, 201 1, Ankara.

47 Başka bölgelerden Ermenilerin lstanbul'a seyahatlerinin yasaklanmasına da­ ir: "Karayoluyla Dersaadet'e gelmekte olan Ermenilere seyahat varakası ve­ rilmemesi ve gelmelerine meydan verilmemesi hakkında Emniyet-i Umumi­ ye Müdüriyeti'nden Ankara, Konya ve Hüdavendigar vilayetleriyle lzmit, Ka-

larda Abdülhalim Çelebi'nin bir grup Konyalı Ermeniyi tren­ le lstanbul'a ulaştırması dikkate değer bir kurtarma girişimidir. Amerikalı doktor ve Celaleddin Çelebi'nin, yani 1915'ten kurtulan ve kurtaranın torunlarının karşılaşması sırasında ne yazık ki kimse doktorun adını not etmez. Bu andan geriye sade­ ce Mevlana Müzesi'nin önünde çekilen bir fotoğraf kalır. Cela­ leddin Çelebi 1996'da vefat eder. Doktorların geliş yılı ve gezi­ lerine dair detaylar bu görüşmeye tanık olan diğer kişilerin ha­ fızalarından zamanla silinir. Abdülhalim Çelebi'nin 191 5'teki tavrına dair önemli bir sözlü aktarım olarak bu hikayenin peşi­ ne düştüğümüzde elimizde ne bir isim, ne tarih, ne de doktor­ ların Türkiye'ye hangi kapsamda geldiklerine dair bir bilgi var­ dı. Önce Physicians for Peace organizasyonuyla geldiklerini ve kurumun 1991 yılı misyonuna dahil olduklarını tespit ettik. Dr. Namık Baran'ın oğlu Dr. Cihat Nazmi Baran'ın yardımıyla kurumun yayınlarından misyona katılan doktorların listesine ulaştık. Ama aralarından hiçbirinin adı ve soyadı aradığımız Er­ meni doktorun kim olduğuna dair bir ipucu içermiyordu. Mis­ yondaki doktorlara dair bilgileri bir araya getirdiğimizde aradı­ ğımız kişinin Lübnan kökenli Roger Khouri olma olasılığı yük­ sek görünüyordu. E-maille ulaştığımız Khouri varsayımımızı doğruladı: 1991'de Konya'ya gelen Ermeni doktor kendisiydi. Konyalı büyükannesi Abdülhalim Çelebi tarafından korunan­ lar arasındaydı. Ancak pek çok defa yazışmamıza karşın Ro­ ger Khouri'den bu konuda daha fazla bilgi almamız mümkün olmadı. Abdülhalim Çelebi'nin Konyalı Ermenileri tam olarak

 

 

resi ve Kayseri mutasarrıflıklarına çekilen telgraP', BOA. DH. ŞFR. 54/255, 22/N/1333. "Doktor Sami Bey'in beraberinde Dersaadete götürmek istediği üç Ermeni'nin gitmelerine izin verilmeyerek sevk edilmek üzere teslim edildiği. Halep'ten Dersaadete giden Abdurrahman Hulusi Efendi'nin yanındaki çocu­ ğun kendi oğlu olmayıp, Tokatlı Dikran oğlu Yekvard olduğunun anlaşılması üzerine Halep'e gönderilmek üzere teslim edildiği", BOA. DH.EUM.2.Şb 32/1 7 OB/Ra/1335. Tehcir sırasında Ermenilerin sadece lstanbul'a değil, her türlü se­ yahati izne tabidir. "Seyahat varakalannda Nezaretin müsaadesi olduğuna da­ ir kayıt bulunmayan Ermenilerin geldikleri mahallere iadeleri ve bu hususta malumat verilmesine dair", BOA. DH. ŞFR. 64/19, l l/B/1334. "ihtida edenler de dahil bütün Ermenilerin seyahat edebilmeleri Dahiliye Nezareli'nin emriy­ le mümkün iken mühtedi Ahmed Reşad'ın Çanakkale'den Tekfurdağı'na seya­ hatinin meni", BOA. DH. EUM. 2. Şb. 74/41, 2 1/51' 1335.

hangi tarihte -1915, öncesi ya da sonrasında- ve nasıl korudu­ ğu, onlan trenle lstanbul'a ulaştırmasının 1915'ten çok sonra­ ya, 1920'lere tekabül edip etmediği, kaç kişiye yardım edebil­ diği, bu kişilerin sadece kadın ve çocuklardan mı oluştuğu so­ ruları bu aşamada cevapsız kalıyor. Çelebi'nin bu girişiminde tehcir sırasında Konya'dan geçen Ermenilere yardım edebilmek için seferber olan Şimendifer Kumpanyası memuru Antuan Af­ keryan'ın desteğini almış olma olasılığı yüksektir.48

Fransızca, Arapça ve Farsçaya hakim, "nazik, bilgin ve edip"49 olarak bilinen, ney ve keman çalan Abdülhalim Çelebi'nin Kon­ yalı Ermenileri tehcir ve katliamlardan kurtarmaya çalışması ne yazık ki Mevlevi Dergahı'nda bu yöndeki nadir örneklerdendir. İttihatçıların hizmetindeki Veled Çelebi gibi başka tasavvuf ile­ ri gelenleri ise -örneğin Ankara'da Hacı Bayram Veli ve Mevlevi şeyhleri- hükümetin çizgisine uyacak ve kendilerinden yardım

isteyen Ermenileri reddedecektir. 50

 

 

48         Antuan Alkeryan onlarca kişiye evini açar, evinde barındıramadıklarına baş­ ka yerler ayarlar. Pozantı'daki Ermenilere Şimendifer Kumpanyası dava veki­ li Şaban Bey aracılığıyla para ve çamaşır ulaştırır. Konya Garı'nın çevresindeki Ermenilere su ve yiyecek dağıtır. Trenle başka yerlerden gönderilen Ermenile­ rin Konya'da kalmalarını sağlamaya, Der Zor'a gönderilmelerini önlemeye ça­ lışır. Kaçak olarak Konya'ya ulaşanları Şimendifer Kumpanyası çalışanları gi­ bi göstererek hayatlarını kurtarır. Enkerı Vukuatı, Simon Arakelyan, op.cit. s. 170-177. Ermenice harflerle Türkçe yazılmış bu esere ulaşabilmemizi henüz yayınlanmamış transkripsiyonu bizimle paylaşan Aras Yayınları'na borçluyuz. Alkeryan'a dair ayrıca: Souvenirs d'une jeune dtportee anntnienne, Meline Go­ del-Papazian, yayınlanmamış anı, s. 28.

49 Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Portre Denemeleri, op.cit., s. 56.

50 Enkere Vukuatı, op.cit. s. 58-59, cf. infra s. 156-157.

2

 

 

DtvARBEKİR ViLAYETİ

"Herkese karşı kendimi savunacağım ! Kalan son insanım ben ve sonuna kadar öyle kalacağım. Teslim olmayacağım !"

- EUGENE IONESCO, Gergedanlar, 1 959

Diyarbekir Vilayeti -Mamuretül Aziz, Erzurum, Van ve Bitlis'le birlikte- Ermeni soykırımında emirlere karşı gelenlerin ve kur­ taranların hikayelerinin günümüze en çok ulaşabildiği bölgeler arasında geliyor. Dersimli Dünya Ana'nın "Biz Ermenileri ye­ terince koruyamadığımız için başımıza 1938 felaketi geldi," 1 sözlerinde gözlemlenen ve bölgede yaşayan toplulukların ken­ di kaderlerinde de 19 lS'le birlikte geri dönülmez bir kırılma yaşandığı hissiyatı döneme dair belleğin bölgede bu denli canlı kalmasında belki de en önemli etkenlerden biri.

Bölgede bilinen adıyla Fermana Fılla -Kürtçe Fılle'lerin, ya­ ni gayrimüslimlerin fermanı- sadece Ermenileri değil, Süryani­ ler de dahil olmak üzere tüm Hıristiyanları hedef aldı. Kuzeyde Ergani-Maden'den güneyinde Mardin ve doğusunda Cizre'ye

l938'de Dersim katliamına tanık olan ve bilgeligiyle Dersimliler arasında say­ gınlık kazanan Dünya Ana'nın mezar taşında kendisine ait "Ne zaman ki terk eıti bizi peygamberleri başka o güzel insanlar (. .. ) işte o zaman başladı bizim için cehennem" sözleri yazılıdır. Dünya Ana'nın sözlerini aktaran Metin Kah­ raman'la Ekim 2005'te lstanbul'da yapılan görüşme.

kadar uzanan dönemin Diyarbekir Vilayeti Ermeniler, Süryani­ ler, Nasturiler, Keldaniler, Araplar ve Kürtlerin yerleşim mer­ keziydi. Bu toplulukların, 1915 öncesinde, belirli aşiret bölge­ leri bazında, bir birbirine ihtiyaç duyma ve koruma hali için­ de oldukları söylenebilirdi. Ancak vilayetin genelinde hava ger­ gin, "birlikte yaşam" ise diken üzerindeydi. Meşrutiyetle birlik­ te gelen Hıristiyanlarla eşitlik ve usulsüz bir şekilde el koyduk­ ları mülkleri geri vermek zorunda kalmaları ihtimali pek çok aşireti huzursuz etmişti. Bu sebeple Bedirhanların başını çekti­ ği dönemin Kürt hareketi ittihat ve Terakki'yi dinsizlik ve ha­ inlikle suçlayan, yoğun İslami vurgular içeren, Ermeni karşıtı bir söylem kullanıyordu. Oysa korktukları türden bir adaletin ihtimalden öteye gidemeyeceği açıktı: hükümetin el konulan mülklerinin iadesi için uğraşmak gibi bir niyeti yoktu. Benzer bir Hıristiyan karşıtı ve İslami söylemi kullanarak İttihat ve Te­ rakki kısa süre içinde pek çok grubu kendi yanına çekecekti.2

Buna rağmen Mardin Sancağı'nın çeşitli bölgelerinde fark­

lı toplulukların "birbirine ihtiyaç duyma" hali belirleyiciliğini koruyordu. Bu durum, özellikle Kürtlerin yanında Ermeni ve Süryani mensupları da bulunan ve hayvancılıkla geçinen aşiret­ lerin hakimiyet bölgelerinde geçerliydi. Tarıma dayalı bir dü­ zende aşiretlere gücünü veren topraktı, oysa Midyat'ın dağlık arazilerinde hayvancılıkla geçinen bazı Kürt ağaları kendi aşi­ retlerine mensup Ermeni ve Süryani köylüleri olmadan varlık­ larını sürdüremezlerdi.3 Şehirlerde de bu durumun yansıma­ sını 1895 katliamları sırasında görüyoruz: Mardin şehir merke­ zi Müslüman eşrafı 1895'te Ermeni ve Süryanileri koruma yö­ nünde bir tavır sergiler.4 Ne yazık ki 1915'te bu aşiretlerin tü­ mü aynı tavrı sergilemeyecek, çoğu katliamlara katılacaktır. 5

 

 

2              Kürt aşiretleri ile ittihat ve Terakki ilişkileri için: The Extermination ofArmeni­ ans in the Diarbehir region, Hilmar Kaiser, s. 86-1 12, Bilgi Üniversitesi Yayın­ ları, 2014, lsıanbul.

3      Midyat Erde ve Binkelbe köylerinde hüküm süren Temir Ağa'nın torunu A.D. ile görüşme, 2010, Mardin.

4      Les Massacres de Diarbthir, Gusıave Meyrier, s. 158, L'lnventaire, 2000, Paris.

5              Gusıave Meyrier'nin 1895'te Ermenileri ve Süryanileri koruyanlara dair verdi­ ği isimleri Patrikhane'nin soykınm sorumluları listesiyle ve Mardin'de yaptığı-

Devletin yanında yer alan ve daha önceki saldırılara katılan aşiretlerin varlığına rağmen, vilayetin önde gelen ağa ve eşrafı­ nın Ermeni ve Süryanilerin tehcirine sessiz kalmayacakları dü­ şüncesi İttihat ve Terakki hükümeti için önemli bir sıkıntı kay­ nağıydı. Diyarbekir mebusu Pirinççizade Feyzi'nin önderliğin­ de bölgede ikna turları düzenleme düşüncesi bu şekilde oluştu. Feyzi Nisan 1915 ortasından itibaren Mardin'de, Mayıs'ta Cizre ve çevresinde, Haziran'da ise Diyarbekir'de yanında bir hocayla birlikte köy köy dolaşarak ağalan "dini vecibelerini" yerine ge­ tirmeye çağırır.6 Farklı yerlerde, farklı biçimler alsa da söyle­ mi Ermenilerin ve Süryanilerin devlete karşı komplo kurdukla­ rı, savaşta Fransızları destekledikleri, sürgün ve katliamlarının dinen uygun olduğu ve hatta "canları, malları ve namuslarının Müslümanlara helal" olduğu üzerine kuruludur.

Ancak bu sözler özellikle Mardin Müslümanlarını Osman­

lı'ya sadakatlerinden emin oldukları Ermeni ve Süryani kom­ şularına karşı kışkırtmak için yeterli değildir.7 Bu yüzden Sür­ yani Katolik Kilisesi yakınlarına silah gömmek ve daha son­ ra bunun "Mardin Ermenilerinin gizli silahları" olduğunu id­ dia etmek,8 Kapuçin Kilisesi'ne yapılan bir baskın sonucunda bulunan "Aziz François Kardeşliği" listesini Fransız işbirlikçi­ liğinin bir kanıtı olarak sunmak ya da lsa'nın kutsal kanından bahseden metinleri "Müslüman kanı dökmeye ant içme" olarak takdim etmek9 gibi çeşitli sahte suçlamalar devreye sokulur.

Düzenlenen komploların en büyüklerinden biri ise 18- 19 Ağustos 1914 tarihlerinde çıkarılan Diyarbekir Çarşısı yangını olur. Çoğu Ermeni esnaflara ait yüzlerce dükkan, fınn, han ve işyerinin kül olduğu ve bugün bile Balıkçılarbaşı semtinde yer alan çarşının Çarşiya Şewiti (Kürtçe "Yanık Çarşı") olarak anıl-

 

 

mız görüşmelerden çıkan bilgilerle karşılaştırdık. C.U., l.D. ve A.G. ile yapılan görüşmeler, Ocak 2014, Mardin.

6      Le Gı'nocide des Anncniens, Raymond H. Kevorkian, s. 440, Editions Odile ja­

cob, 2006, Paris.

7      Lcs Clırt'Licııs bcıcs, Jacquö Rheıure, s. 56-58, Cerf, 2005, Paris.

8              The Disasters of Mardin During the Persecutions of ıhe Christians, especially the Annenians, 1915, Ara Sarafian, s. 263, Haigazian Armenological Review, 1998.

9      Le Gtnocide des Anneniens, Raymond H. Kevorkian, op.cit., s. 455.

masına sebep olan büyük yangın Pirinççizade Feyzi'nin bilgi­ si dahilinde Komiser Gevranlızade Memduh tarafından çıkan­ lır.10 Amaç, deyim yerindeyse bir taşla iki kuş vurmaktır. Hem yangından Ermenileri sorumlu tutarak onları hedef haline ge­ tirmek, hem de ittihat ve Terakki'nin ekonominin millileştiril­ mesi politikasına uygun olarak Hıristiyanları ticareten zayıf dü­ şürmek hedeflenir. Ancak komplo çok dikkatli hazırlanmamış olacak ki, yangını Memduh'un çıkarttığı kısa sürede tüm şehir­ de bilinir hale gelir. 1915'in ilk vicdanlı devlet görevlilerinden Diyarbekir Vali Vekili Hamid Bey göreve gelir gelmez Mem­ duh'a işten el çektirecektir.

Diyarbekir Vali Vekili Hamid Bey:

Gri sularda yüzen bir "deli"

Eylül 19 14'te Diyarbekir'e vali vekili olarak atanan ve tehcir he­ nüz başlamadan Mart 1915'te görevden alınan Hamid Bey bir­ birinden farklı iki Hamid'i içinde taşır gibidir. Hayatta kalan Ermenilerin tanıklıklarında, Reşid ve Pirinççizade Feyzi gibi soykırım aktörlerinin sözlerinde ve özellikle İttihat ve Terak­ ki'nin yargılanması öncesindeki çabalarında haksızlıklara kar­ şı çıkan, yaklaşan fırtınayı sezerek Ermenileri korumaya çalı­ şan, Reşid ve çetesinin işlediği suçların cezasız kalmaması için uğraşan bir Hamid Bey portresi belirir. Kendi anılarına ve ha­ yatının farklı dönemlerine bakıldığında ise önce İttihatçı, daha sonra ise Karakol teşkilatı mensubu, Makedon memurların var­ lığına tahammül edemeyen ve hakkında çeşitli suçlamalar bu­ lunan bambaşka bir Hamid görülür. Bu iki Hamid'den hangisi gerçektir? Büyük ihtimalle her ikisi de.

Hamid Bey, tüm çelişkilerine karşın, soykırımdan hayatta

kalan Ermenilerin anılarında olumlu bir figür olarak yer alır. Altı ay süren kısa görevi boyunca, daha sonra kendisine yönel­ tilecek "Ermenilere fazla yumuşak davranma", ve hatta "Ha­ mid Bey valilik etmemiş, zevk ve sefasıyla ve lakaytlık için­ de hükümet işlerini karmaşık, nüfuzunu ise etkisiz hale getir-

ıo  Ibidem, s. 437.

miştir. (. .. ) Bilumum mühim işler Ermeni komitacıların elleri­ ne bırakılmıştır"11 suçlamalarını göze alarak Pirinççizade Fey­ zi'nin Müslümanları Ermenilere karşı kışkırtmasını engelleme­ ye çalışır. Göreve gelir gelmez ilk işi Diyarbekir çarşısı yangının Pirinççizade Feyzi ile birlikte baş sorumlularından olan Komi­ ser Gevranhzade Memduh'u görevden almak olur. 12

Hamid Bey'in bu dönemdeki tutumuna dair en detaylı tanık­ lıklar İngiltere'nin Diyarbekir Konsolosluğu yardımcılığı göre­ vini yürüten Thomas Mugerditchian'ın anılarında ve 1920'de İs­ tanbul'da isimsiz olarak Fransızca yayınlanan Olaylar ve belge­ ler: Diyarbehir Ennenilerinin katliamından bölümler kitapçığın­

da yer alır. 13 İngiliz Konsolosluğu'ndaki özel sohbetlerinde Ha­

mid Bey İttihat ve Terakki'nin üç liderini "Türkiye'nin mevcut diktatörleri" olarak tanımlar ve "Almanların elinde kör ve satıl­ mış aletler" olduklarını beyan eder. Osmanlı'nın hilaf devletle­ rinin yanında savaşa girmesinden önceki bu dönemde Hamid Bey "Türkiye'nin geleneksel dostu ve kurtarıcısı lngiltere'yi bı­ rakıp Türk milleti için intihar anlamına gelecek bir şekilde ken­ dini Almanya'nın kollarına atacak kadar aklım yitirmediğini" düşünmektedir. Hiç ihtimal vermediği bu seçenek 1914 Ağus­ tos'unda gerçekleşince Mugerditchian'ın ifadesiyle Hamid Bey "yıldırım çarpmışa" döner. Kendisine bu haberi getiren Mu­ gerditchian'a inanmak istemez, lngiliz Büyükelçiliği'nden ge­ len ve konsolosluk görevlilerinin derhal ülkeden ayrılmalarını emreden telgrafın sahte olduğunu düşünür. Ancak Bağdat Vali­ si'nden de bu yönde bir telgraf alınca gerçeği kabullenir ve gere­ ken seyahat iznini konsolosluk memurlarına gönderir.

 

 

11             Kendisinden sonra Diyarbekir Valiliği görevine gelen Reşid'in sözleridir (sade­ leştirilmiş alıntı). Sürgünden intihara Dr. Reşid Bey'in hatıralan, s. 32, Tükel­ mat, 1992.

12             The Diyarbekir Massacres and Kurdish Atrocities, Thomas K. Mugerditchian, s. 16, Gomidas lnstitute, 2013 (Raporun ilk baskısı 1919'da Kahire'de yayınlan­ mıştır).

13             Faits et documents: tpisodes des massacres armtniens de Diarbtkir, lmp. G. Kechichian Fils, 1920. Yazan bilinmeyen bu kitapçık ile Mugerditchian'ın anılan benzerlik göstermekle birlikte farklılıklar da içerir. Mugerditchian'ın anılarına bölgeden başka tanıklıkların eklenerek yayınlanmış olması ihtimal dahilindedir.

Mugerditchian'a göre Hamid Bey gibi "doğru ve dürüst bir vali"yi "ittihat ve Terakki Komitesi planlarına bir engel olarak görür".14 Mart 1915'te görevden alınır ve yerine Ermeni soykı­ rımının en önemli aktörlerinden biri haline gelecek Reşid ge­ tirilir.

Hamid Bey anılarında görevden alınma sebebi olarak jandar­ ma Alay Kumandanı'nın hırsızlıklarını şikayet etmesini ve ya­ zışmalarında söz konusu kumandandan "haydut" diye bahset­ mesini gösterir. Bu tanımlama askeriyede infial yaratmış, Ha­ mid Bey ise geri adım atmayınca görevden alınmıştır. 15 Ancak iki husus bu kararın ardında başka sebepler de olduğuna ve orduyla yaşanan krizin bu anlamda ihtiyaç duyulan bahaneyi sunduğuna işaret eder. Bu yöndeki emarelerden ilki Pirinççi­ zade Feyzi'nin Nisan ayından itibaren gerçekleştireceği Erme­ ni karşıtı propaganda gezilerinde Hamid Bey'in gidişine atıfta bulunmasıdır. Feyzi "Ermenisever Hamid Bey hala vali olsay­ dı Van'da olduğu gibi hepimizi bu gavurlara kırdırtırdı," diye­ rek yeni vali Reşid'e övgüler düzer ve Müslümanları Ermenile­ re karşı kışkırtmaya çahşır. 16 Hamid Bey'in hükümetin planla­ rına bir "engel" olarak görüldüğüne dair başka bir işaret ise Bit­ lis Valisi ve soykırımın önde gelen aktörlerinden biri olan Ab­ dülhalik Renda'nın 19 Şubat 191 5'te Talat'a gönderdiği telgraf­ tır. Renda bu telgrafta Hamid'in "Diyarbekir'de hiç dostunun olmadığını" ve "görevini başarıyla yerine getirmesini engelleye­ cek bir vatanseverlik eksikliğinden mustarip olduğundan bah­ sedildiğini" bildirir. 17 Abdülhalik Renda'nın Hamid Bey'in edi-

 

 

14      The Diyarbehir Massacres and Kurdish Atrocities, Thomas K. Mugerditchian, op.cit. s. 23.

15     Bir Milli Mücadele Valisi ve Anılan: Kapancızade Hamit bey, Halit Eken, s. 470- 471, Yeditepe Yayınlan, lstanbul.

16      Faits et documrnts: tpisodes des massacres armtniens de Diarbthir op.cit. s. 19.

17      The Extermination of Armrnians in the Diarbehir region, Hilmar Kaiser, op. cil.

s. 138- 139. Hilmar Kaiser Hamid Bey'in bir "imha programına katılmak iste­ mediği için" görevden alınmadığını, gerçek sebebin orduyla yaşadığı kriz ol­ duğunu ileri sürer. Oysa daha sonra Reşid'e yöneltilecek ve hükümetin gör­ mezden geleceği cinayet ve zimmete para geçirme suçlamalarının yanında Ha­ mid Bey'in bir jandarma kumandanına "haydut" demesinin görevden alma se­ bebi olarak fazlasıyla hafif kaldığı aşikardır. Burada hükümet için belirleyici

nemediğine işaret ettiği "dostlar" Diyarbekir İttihat ve Terakki kulübü üyeleri, eksikliğinden yakındığı "vatanseverlik" ise yi­ ne İttihat ve Terakki'ye mutlak itaattir.

Hamid Bey Diyarbekir valiliğinden sonra birinci sınıf Mülki­ ye müfettişliğine atanır. Yeni görevinde halefi Reşid ile tehci­ re karşı çıkan Beşiri Kaymakam vekili Ali Sabit ve Lice Kayma­ kamı Hüseyin Nesimi cinayetleri konusunda karşı karşıya ge­ lecektir. Kendisi gibi Mülkiye müfettişi olan Naci Bey kardeşi Ali Sabit Es Süveydi'yi Reşid'in öldürttüğüne dair bilgileri Ha­ mid Bey'le paylaşır. Naci Bey ve Hamid Bey o dönem bütün uğ­ raşlanna rağmen cinayetlerle ilgili soruşturmadan bir sonuç el­ de edemezler. Ancak savaş sonrasında İttihat ve Terakki'nin ik­ tidardan düşmesiyle birlikte işler değişir. Kasım 19 18'de Dahi­ liye Nezareti Müsteşarlığı ve Heyet-i Teftişiye Umum Müdür­ lüğü görevini yürüten Hamid Bey soruşturmayı yeniden açtı­ nr. Bu konudaki gelişmeleri bizzat takip ederek tetikçilerin tev­ kif edilmelerini emreder.18 Anılanndan 1918-1919'da tehcir ve katliamlan soruşturan Mazhar Komisyonu'nun kurulmasını da Hamid Bey'in önerdiğini öğreniyoruz.19 Hamid Bey ayrıca bu komisyona "Araplara icra kılınan mezalim ve idamlar ile Di­ yarbekir valisi tarafından tehcire razı vaziyette bulunmadıkla­ nndan dolayı imha ettirilen iki kaymakam hakkında" ifade ve­ rir.20 Hamid Bey'in İttihat ve Terakki yöneticileri ana davası id­ dianamesinde atıfta bulunulan ifadesi, ne yazık ki, tehcir yar­ gılamaları soruşturma dosyasının diğer parçaları gibi arşivler­ de erişime açık değil.

Hamid Bey anılannda bu hususlardan neredeyse hiç bahset­

mez. Dönem dönem Mustafa Kemal'le ters düşecek, İngilizle­ re ve Ermenilere yakın olmakla suçlanacak Hamid Bey olası so-

 

 

olanın Abdülhalik Renda'nın işaret ettiği -ve elbette imha planlannı da kapsa­ yan- türden bir itaat olduğu anlaşılmaktadır.

18     Ali Sabit ve Hüseyin Nesimi cinayetlerinin soruşturulmasında Hamid Bey'in rolüne dair detaylı bilgiler için cf. infra s. 80-86.

19     Bir Milli Mücadele Valisi ve Anılan: Kapancızade Hamit Bey, Halit Eken, op.cit,

s. 478.

20      Tehcir ve Taktii, Divan-ı Harbi ôrfi Zabıtlan, Vahakn N. Dadrian, Taner Ak­ çam, İstanbul Bilgi Üniv. Yay., 2008, s. 242.

nuçlarından çekinerek anılarında 1915'teki tavrını bilerek es geçmiş gibidir. "Denetlemek için bile olsa, uzatılan en temiz el­ leri kirletecek kadar pis"21 olduğunu belirttiği tehcire ancak bir iki cümle ile değinir. "Deli Hamid" diye anılmasına sebep olan meşhur açık sözlülüğü iş bu konuya gelince suskunluğa dönü­ şür. Bu meseleye dair telaffuz ettiği nadir cümleler "Ermenile­ re ne dostça ne düşmanca davrandığı"22 ve "her safhası hukuki esaslara aykırı bir şekilde cereyan eden" emlak-ı metruke ko­ misyonlanna "kanşmak istemediği"23 şeklindedir.

Hamid Bey'in anılarını resmi görüş süzgecinden geçirdiğini ve sakıncalı olanlan ayıkladığını en net şekilde Ali Sabit ve Hü­ seyin Nesimi cinayetleri soruşturmasına dair yazdıklarında gö­ rürüz. "Reşit Bey Tasvir-i Efk ar gazetesi muhabirinin bazı su­ allerinden tahkikatı ve netice olarak kendisini takip eylemekte bulunduğum anlamını çıkarmış. Bu keşif doğru değildir. Tah­ kik Heyeti'yle katiyen temasta bulunmadığım gibi tahkikatla da alakadar olmadım," diyerek doğrulan saklayacaktır. Oysa kay­ makamların katline dair soruşturmayı bizzat yürüttüğünü gös­ teren ve kendi imzasını taşıyan onlarca telgraf Osmanlı arşivle­ rinde bulunmaktadır.24

Hamid Bey'in bu tavrına dair belki de en yürek burkan hu­ sus tehcirden korumaya çalıştığı Astik Efendi ismindeki genç Ermeni memura anılannda yer veriş şeklidir. Hamid Bey "Mül­ kiye mezunu, gayet sadık, çalışkan ve namuslu" olduğunu be­ lirttiği Astik Efendi ile daha önce Teftiş Heyeti'nde farklı illerde birlikte çalışmıştır. Astik Efendi bir gün "sefil bir vaziyette" Di­ yarbekir'e, Hamid Bey'in yanına gelir. Hamid Bey kendisini ora-

 

21      Bir Milli Mücadele Valisi ve Anıları: Kapancızade Hamit Bey, Halit Eken, op.cit.

s. 485.

22      Ibidem, s. 476-477.

23              Ibidem, s. 479-480. Hamil Bey istemediği bu görevi ısrarlar sonucu ve "suis­ timallere engel olmak niyetiyle" kabul etmek zorunda kaldığını aktarır. "Ker­ hen yaptığı" bu iş yüzünden memuriyete veda etmeyi düşünür.

24      Hilmar Kaiser çalışmasında bu yazışmalara genişçe yer verir. The Exıerminaıi­ on of Armenians in Diarbekir region, op.cit. s. 408. Anı yazımında resmi görü­ şe uymayan kısımlarının otosansürüne dair çarpıcı bir örnek için Kim var ora­ da? Muhsin Bey'in son Hamleı'i, tiyatro oyunu, Cüneyt Yalaz, llker Yasin Kes­ kin, BGST, 2015.

da "alıkoyar" ve tahsil memurluğuna tayin eder. Ancak bu giri­ şimi daha sonra Reşid tarafından "Komitacı bir kişiyi tayin etti" şeklinde yansıtılacaktır. Bu suçlamalar yüzünden Hamid Bey'in anılarında Astik Efendi'yi koruduğunu açıkça yazmaktan çe­ kindiğini görürüz. Zihnindeki resmi görüş süzgeci yine devre­ dedir. Astik Efendi'nin sadakatinin altını çizer ve bu korumayı kimin sağladığını muğlak bırakarak "bir müddet tehcirden ko­ runduğunu" ifade eder. Kendisine "uzaktan para yardımında" bulunduğunu belirtmesinden Diyarbekir Valiliği'nden ayrıl­ dıktan sonra da Astik Efendi'ye destek olmaya çalıştığı anlaşı­ lır.25 Hamid Bey'in daha sonra başına neler geldiğini yazmadığı Astik Efendi'nin izini Mülkiye Şeref Kitabı'nda bulduk. Hamid Bey Diyarbekir Vilayeti'nden azledildikten sonra Astik Asador Van'a tayin edilir. Ve 26 yaşında, 1915'te vefat eder.26 Mülki­ ye Şeref Kitabı bu kadar genç yaşta nasıl öldüğünü yazmasa da ölüm tarihi çok şey anlatmaktadır.

Hamid Bey'in anılarını bu denli sansürden geçirmesinde on­

ları kaleme aldığı tarihin belirleyici bir rolü vardır. Mustafa Ke­ mal'e muhalif ikinci Grubun lideri ve Trabzon mebusu Ali Şük­ rü Bey'in Mart 1923'te öldürülmesi üzerine Hamid Bey Trabzon istikbal gazetesinde zehir zemberek bir yazı yayınlar. Hedefin­ de Ali Şükrü Bey'in ölümünden sorumlu tuttuğu Mustafa Ke­ mal vardır. Hamid Bey'in Mustafa Kemal'i "muhitlerinde dal­ kavuktan başka mevcudiyet görmek, tasdikten başka seda işit­ mek istemeyen", "milletin benliğini yutmak isteyen ejder," di­ ye nitelendirdiği bu yazı Trabzon Müdafaa-i Hukuk Cemiye­ ti idare heyetinin görevden alınmasına yol açar. Hamid Bey de sert bir şekilde uyarılır. Ancak eleştiri yazılarına devam eder ve

 

25      Bir Milli Mücadele Valisi ve Anılan: Kapancızade Hamit Bey, Halit Eken, op.cit.

s. 477.

26             Yeni Mülkiye Tdrihi ve Mülkiyeliler, Ali Çankaya, op.cit. s. 1395. Çankaya As­ tik Asador'un ölüm tarihini 1 Ocak 1915 olarak verir. Ancak Hamid Bey "bir müddet" tehcirden korunduğunu belirttiğine göre bu tarih daha sonraya ait olmalıdır. Çankaya'nın bu tarihi nürus kayıtlarından almış olması muhtemel­ dir. Nüfus idaresinin o dönem kesin ölüm tarihinin tespit edilemediği durum­ larda içinde bulunulan yılın Ocak ayını not ettiğine dair başka örnekler mev­ cuttur. Örneğin Abdülhalim Çelebi 12 Kasım 1925'te vefat ettiği halde nüfus kaydında 1 Ocak 1925 tarihi yazılıdır. TBMM Albümü, Cilt 1, s. 43.

24 Ocak 1926'da Takrir-i Sükun Kanunu uyarınca tutuklana­ rak İstiklal Mahkemesi'nde yargılanır. 37 gün süren tutuklu­ luktan sonra beraat eder. Anılarını yazmaya bu tutukluluk gün­ lerinin ardından serbest kalınca gittiği Trabzon'da başlar.27 Ha­ mid Bey'in hatıralarını kaleme aldığı 1926 senesi aynı zamanda meclis kararıyla Talat ve Cemal'in ailelerine emlak ve arazi ve­ rilerek itibarlarının iade edildiği, tehcir ve katliam sorumlula­ rına yönelik suçlamaların rafa kaldırıldığı ve lzmir suikasti da­ valarında onlarca kişinin vatan hainliği ile suçlanarak idam ce­ zasına çarptırıldığı dönemdir. Memuriyetten istifa etmiş, Trab­ zon belediye reisi Gazazzade Hüseyin Efendi'nin yardımlarıy­ la yaşamını idame ettirebilen, lstiklal Mahkemesi'nin gazabına uğramaktan zor kurtulan Hamid Bey'in "deliliğini" devam et­ tirmeye mecali kalmamıştır. "Deli" zamanlarının izlerini anıla­ rından siler, geriye sadece milliyetçi bir Hamid portresi bırakır. O "iki Hamid"den birini unutturmak istese de hikayesi ha­ yatta kalan Ermenilerin tanıklıklarıyla günümüze kadar ulaşır. Mayıs 1919'da Canik Mutasarrıflığı görevine getirilen Hamid Bey Şubat 1920'de Trabzon Valiliği'ne tayin edildiğinde Sam­ sun Ermenileri gidişini üzüntü ve endişe ile karşılarlar. 7 Şu­ bat 1920 tarihinde Patrikhane'ye -yüksek ihtimalle Samsun Er­ meni murahhası tarafından- gönderilen imzasız telgraf "Muta­ sarrıf Hamid Bey'in değiştirilmesi şehrimizin güvenliği için bir tehdit olarak görülmekte ve korku içindeki ahali kendisinin göreve iadesini canı gönülden istemektedir" ibaresini taşımak­ tadır.28 Hamid Bey'in görevde kalmasını istemelerinde kendisi­ nin 1919-20 dönemi üst düzey memurları arasında bir istisna teşkil ederek Ermeni ve Rum nüfusa saldıran çeteleri koruma­

ması, aksine onlarla mücadele etmesi rol oynamış olmalıdır.29 Hamid Bey Nisan 1920'de Trabzon'dan mebus seçilecek ve

 

mecliste Samsun ve Trabzon Hıristiyan nüfusunun tehcir edil-

27      Bir Milli Mücadele Valisi ve Anıları: Kapancızade Hamil Bey, Halit Eken, op.cit.

s. 324-329 ve 364.

28      Krikor Gucrgucrian arşivi, 36 Krieger 14 / 05 XVI 012, sayfa 29. Telgraf imza­

sızdır.

29      Bir Milli Mücadele Valisi ve Anıları: Kapancızade Hamit Bey, Halit Eken, op.cit.

s. 541 -544.

mesi önerildiği zaman bu girişime şiddetle karşı çıkacaktır. An­ kara hükümetini "Harp esnasında büyük bir kuvvetle teşeb­ büs edilen Samsun tehcirinin doğurduğu akıbeti göstererek o teşebbüsün tekrarlanmasının yeni bir cephe açmak olacağına" ikna ederek bu girişimden vazgeçilmesini sağlar.30 Daha sonra Kasım 192 l'de Fransızların Adana'dan çekilmesi sırasında şeh­ ri teslim almakla görevlendirilir. Bu süreçte Türk yönetimi ve silahlı güçlerinin kendilerine yönelik saldırılarda bulunmasın­ dan endişe eden Adana Ermenileri vilayetten ayrılmaya başlar­ lar. Fransa'mn İskenderun Konsolosu Laporte Ermenilerin gi­ dişine engel olmak için Sis Katolikosu il. Sahag ile görüşmesi sırasında herhangi bir katliamın yaşanmayacağına bir güven­ ce olarak Hamid Bey'in varlığını ileri sürer. il. Sahag'ın Lapor­ te'a cevabı Hamid Bey'in 1915'teki tavrına ve buna rağmen Er­ menilerin tek başına onu bir güvence olarak görebilmelerinin zorluğuna da ışık tutar: "Hamid Bey'in dürüstlüğünden söz et­ mesi üzerine kendisini şahsen tanıdığımı, dürüst ve iyi biri ol­ duğunu ve Diyarbekir valiliği yaptığı dönemde bölgede ne kat­ liam ne de tehcir yaşanmadığını, ancak bir milletin varlığının korunmasının tek bir kişiye emanet edilemeyeceğini belirttim. Hamid Bey'in halefinin yönetimindeki Diyarbekir'de olduğu gi­ bi yarın hükümetin onu görevden alıp Makyavelik planlarım itiraz etmeden uygulayacak başka bir memurla değiştirebilece­ ğini söyledim. "31 il. Sahag endişelerinde haksız değildi. Hamid Bey -kendi iç çelişkileri ve milliyetçiliğin ağır bastığı zamanlar­ da büründüğü "ikinci kişiliğine" ek olarak- tam da il. Sahag'ın tahmin ettiği gibi Adana'da ancak Mayıs 1922'ye kadar görev­ de kalacak ve en az 60.000 Hıristiyan Kilikya'yı terk etmek zo­ runda kalacaktı.

Hamid Bey'in aile ilişkileri de yaşadığı gelgitlerde rol oynar.

Eşinin kız kardeşi l 91 5'te Sivas Valisi ve soykırımın önde ge­ len aktörlerinden olan Muammer ile evlidir. Yine eşinin aile­ si üzerinden Talat ile akrabalık bağı vardır. Reşid'in suçları-

 

30      Ibidem, s. 585.

31              "Leme du Catholicos de Sis le 29 Novembre 1921", Le Ktmalisme devanı les Allits, Michel Paillares, s. 385, Edition du Bosphore, 1922.

nın soruşturulmasıyla bizzat ilgilenen Hamid Bey'in Muammer ile ilgili benzer bir girişimde bulunduğuna dair bir iz bulun­ mamaktadır. Bu "iki farklı Hamid"i birlikte çalıştığı Hıristiyan memurlara yaklaşımında da görürüz. 1915'te genç Ermeni me­ mur Astik Efendi'yi tehcirden korumaya çalışan da, 1913'te Bi­ ga Mutasamflığı yaptığı dönemde bir Makedon memuru sade­ ce etnik kökeninden dolayı görevden almaya kalkan da Hamid Bey'dir. Vangel Efendi ismindeki bu ziraat memurunun değiş­ tirilmesi talebi 1915'te tehcir ve katliamlara karşı çıkacak, an­ cak bu ortak yönlerine rağmen yıldızlannın hiç banşmayacağı Celal Bey tarafından reddedilir.32 1913'te Celal Bey Ziraat Na­ zm'dır. Hamid Bey Vangel Efendi'nin "Makedonyalı bir çete re­ isinin kardeşi" olduğunu ileri sürerek "harbin doğurduğu ye­ ni vaziyet" ışığında "memurlann devletin daha sadık unsurla­ rından bulunması zaruriyetinden" ötürü söz konusu memurun görevden alınmasını ister. Celal Bey'in cevabı milliyetçi "ikin­ ci Hamid"in yok saydığı adalet ilkesini yüzüne çarpar: "Memur sebepsiz azlolunmaz," diyerek bu talebi reddeder. Hamid Bey "Yüzlerce Türk'ün azlinde hatıra getirilmeyen hikmet-i kanun Vangel Efendi'de mi tecelli ediyor," diyerek ısrar etse de Celal Bey geri adım atmaz.33

Bu "iki Hamid"in hikayesi gözden geçirildiğinde ortaya çı­

kan tablo gridir: özel konuşmalannda ittihatçı liderlerin dikta­ tör olduklarım ifade eden ama anılarında Talat'ı -belki de ak­ rabalık ilişkilerinden dolayı- karalamaya eli varmayan, tehci­ ri "en temiz elleri kirletecek kadar pis" olarak tanımlayan ama hatıratında iki cümleyle geçiştiren, Reşid'in soruşturmasını yü­ rüttüğünü dahi saklamaya çalışan Hamid Bey "deli" olarak ad­ landmlmasına sebep olan dik duruşunu belli ki koruyamamış. Bu duruma karşın, anılarında Reşid'e ayırdığı bölümün son cümleleri l 915'e ve inkanna dair yazılmış en isabetli tespitler arasında yer alır: "Bu yurdun çöküntüsüne etken olan sebep­ lerden biri de sorumluluğun yerleşmemesi, hırsızlığın, namus-

 

32      Celal Bey ve Hamid Bey'in ilişkilerine dair cf supra s. 36 ve dipnot 10.

33      Bir Milli Mücadele Valisi ve Anılan: Kapancızade Hamit Bey, Halit Eken, op.cit.

s. 446.

suzluğun, bütün adi suçların siyasete karıştırılarak cezasız bı­ rakılmasıdır. Herhangi bir suretle iktidar mevkiini ele geçiren parti mensuplarının kötülükleri fedakarlık ve kahramanlık gi­ bi sayılır. "34

Karşı çıkışlarını hayatlarıyla ödeyenler

Hamid Bey azledildikten sonra Diyarbekir Valiliği'ne Reşid ata­ nır. Yeni valinin ilk işlerinden biri Çarşı yangınını çıkartan Ko­ miser Memduh'u geri çağırmak ve bölgenin nam salmış hay­ dutları ile kimi aşiret reislerinden oluşan çeteler kurmak olur. Daha sonra sıra emirlerine karşı gelen mutasarrıf ve kayma­ kamlara gelecektir.

Vali Reşid'in ve çetelerinin (Papaz Mıgırdiç Çılgadyan'ın tür­ lü eziyetlerden sonra Ulu Cami avlusunda yakılması gibi)35 "bütün insani sınırların dışına çıkan barbar eylemleri"36 ile Er­ menileri yok etmeyi amaçladığını açıkça beyan etmesi vilayete bağlı sancak ve kazalarda görev yapan bazı memurların huzur­ suzluğuna yol açar. Diğer vilayetlerle karşılaştırıldığında, Di­ yarbekir'de emirlere karşı gelen devlet görevlilerinin çokluğu­ nun sebebi belki de tehcire gönderdikleri insanları feci bir so­ nun beklediğinin bu denli aşikar olmasıydı. Kimi yerlerde mül­ ki amirlerin işi tehciri organize etmek ve kafileleri yola çıkar­ maktan ibaret olabiliyordu. Tehcir edilenlerin yolda başları­ na gelebilecekleri az çok tahmin etseler -ya da kimi durum­ larda kesinlikle bilseler- dahi, sorumluklarının sınırlı olduğu­ na kendilerini ikna etmeleri daha kolaydı. Oysa Diyarbekir vi­ layeti mutasarrıfları ve kaymakamlarına şifahen ya da resmi ol­ mayan tezkereler aracılığıyla Ermenileri yok etmek emredili­ yordu. 37 Bu durumu kabullenmeyen Lice Kaymakamı Hüseyin

 

 

34      lbidem, s. 478.

35      Le Genocide des Armeniens, Raymond H. Kevorkian, op.cit. s. 441 -445.

36      Naci Es Süveydi'nin Süleyman Feyzi'ye 3 Nisan 1939 tarihli mektubu. Cf. inr­

ra s. 86.

37              Merkezi hükümetten gelen yazılı tehcir emirkrinin dışında kimi vil:ıyrı vı· sancaklara ittihat ve Terakki yerel yapılanmasında bulunan Katib-i Mı·Mıllı·ı (Parti Sekreterleri), Teşkilat-ı Mahsusa yöneticileri ya da mebuslar unıı ılı p,ıı

H

Nesimi ve Beşiri Kaymakam Vekili Sabit Es Süveydi karşı çıkış­ larını hayatlarıyla ödediler.

Lice Kaymakamı Hüseyin Nesimi:

"Bir vicdan meselesi"38

Girit Kastel Tekkesi Şeyhi Fatinzade Ahmed Ata Efendi'nin oğlu olarak Hanya'da dünyaya gelen Hüseyin Nesimi 13 Ocak l 91 5'te Lice Kaymakamlığına atanır. Mülkiye mezunu olan Nesimi, genç yaşlarından itibaren içinde olduğu ve aileden ge­ len Bektaşi geleneği ile "Girit Muhibb-i insaniyet" cemiyetini kurarak atıldığı siyaset hayatını bağdaştırmaya çalışır. Bekta­ şilik hayatının o denli merkezindedir ki, Osmanlı'nın kötü gi­ dişatını incelediği Sahib-i Zuhur isimli eserinde çözüm önerisi olarak tasavvufi hayatın yaygınlaşmasını savunur.39

Oğlu Abidin Nesimi'nin hatıralarından, Lice kaymakamının tasavvuf temelli ve insan merkezli yaklaşımının kısa sürede Diyarbekir Valisi Reşid'le ters düşmesine sebep olduğunu gö­ rüyoruz. Nesimi sadece devlete sadakatte kusurda bulunanla­ rın cezalandırılması ve masum insanlara dokunulmaması ge­ rektiğini savunmaktadır. Tehcir emirlerinin Ermenilerin im­ hasını amaçladığını fark ettiğinde önce bu duruma müdahale ederek bir şeyler yapabileceğine inanır. Kafilelerin yola çıkma­ sını geciktirerek mümkün olduğu kadar çok kişiyi korumaya çalışır. Liceli yaşlıları Ermeni kadınlarla, sadece kağıt üzerinde kalmak şartı ve onları kurtarmak amacıyla evlenmeleri için ik-

 

 

la sözlü ya da usule aykırı şekillerde yazılı katliam emirlerinin iletildiği döne­ min pek çok yöneticisi tarafından ifade edilmektedir. Konya Valisi Celal Bey Halep Valiliği döneminde bu yönde "gizli emirler" aldığını ltalyan Konsolo­ su ile paylaşır. Les Anntniens 191 7- 1 939, la qutte d'un r-efuge, Raymond Kevor­ kian, Levon Nordiguian, Vahe Tachjian, Presses de l'Universile Saint joseph, 2007 içinde, Diran Babihian (1887-1 973): ltinerair-e d'un Armt'nien de Cilicie rc­ fugiı' au Liban, Christine Babikian Assaf, s. 310-311.

38       Ali Emiri Osmanlı Vilayilt-ı Sarhiyyesi eserinde Nesimi'nin direnişini bu söz­ lerle tanımlar. The Extcrmiııation oj Armcnians in The Diarbeh ir region, op.cit.

s. 407.

39              Tanzimat'ın 1 50. Yıldonıımıı Uluslarnrnsı Sempozyumu: bildiriler, s. 306, Milli Kütüphane, 25-27 Aralık 1 989, Ankara.

na eder.40 Bu şekilde pek çok kadını kayıtlarda Müslüman gös­ tererek, en azından görev süresi boyunca, tehcirden kurtarır.

Ancak bu itaatsizliğinin Reşid'e şikayet edilmesi çok sürmez. Lice kaymakamı ile Diyarbekir Valisi arasında yazışma yoluy­ la sert sözlerin sarf edildiği bir tartışma başlar. Hüseyin Nesimi Reşid'i Cengiz Han kadar zalim olmakla suçlar.41

Reşid Nesimi'ye boyun eğdiremeyeceğini anlamıştır. Çerkes Harun'un yönetimindeki bir grup jandarmayı Nesimi'yi tutuk­ latmak için Lice'ye gönderir. 18 Haziran 1915'te Nesimi jan­ darmalar eşliğinde Diyarbekir'e doğru yola çıkarılır. Ancak Di­ yarbekir'e asla varamayacak, Karaz köyü yakınlarında kendisi­ ni götüren jandarmalar tarafından öldürülecektir. Cinayet "Er­ meni asilerin" üzerine atılır ve naaşı ailesine teslim edilmez. Sa­

hipsiz ve mezarsız, 1990'lı yılların faili meçhullerini anımsatan bir şekilde cenaesi katilleri tarafından yol kenarına atılır.42

Resmi kayıtlarda ölümü "Eşkıya takibi sırasında çetelerin taar­ ruzuna uğrayarak şehid edildi"43 şeklinde geçer. Ancak ailesi ve Liceliler bu hikayeye inanmaz. Ali Çankaya'ya 1966 yılında gönderdiği mektupta oğlu Abidin Nesimi babasının "ittihat ve Terakki Partisi'nin politikası ile bağdaşmadığı için" öldürüldü­ ğünü ifade eder.

Liceliler kaymakamlarını sahipsiz bırakmaz. Kaza ileri gelen­ lerinden Selim Bey ve Mahfuz Bey öldürüldüğü yere bir mezar yaptırır ve Tı rba kaymekam (Kaymakam türbesi) adıyla uzun yıllar ziyaret edilmesine vesile olur.44 1915'te Lice'de Düyün-ı Umumiye müdürü olarak görev yapan Naman Efendi kayma­ kamın öldürülüşünü ve mezarını ailesiyle birlikte ziyaret ettiği­ ni Katolik Keldani Papazı joseph Naayeim'e anlatır.45

 

 

40      The Extermination of Armenians in The Diarbelıir region, op.cit. s. 392.

41      Ibidem, s. 393.

42              Turlıamas follımord pd assyrier-lıaldter och armenier, joseph Naayeim, s. 70, 2003, Nsibin (Les Assyro-Chaldtens et les Armtniens massacres par les Turcs, Paris, 1920 eserinin lsveççe çevirisi).

43      Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, Ali Çankaya, op.cit, s. 304.

44      Yıllann içinden, Abidin Nesimi, s. 31, Gözlem Yayınlan, 1977, lstanbul.

45      Turhamas follımord pd assyrier-lıaldter och armenie, joseph Naayeim, op.cit,

s. 70.

Reşid hatıralarında Hüseyin N esimi'nin Ermeni tehcirini ka­ bul etmediği için katledildiğini reddederek "Bilakis, Nesimi Bey Ermeni sevkiyatını yapıyordu, mülkiyede her işinde oldu­ ğu gibi bu işde de biraz betaetle (yavaşlıkla) hareket ediyordu," iddiasında bulunur.46 Ancak resmi kayıtlarda Nesimi'nin yo­ la çıkış sebebini "eşkıya takibi" olarak belirttiğini unutarak Di­ yarbekir'e kendisinin çağırdığını yazmaktan çekinmez. Reşid'e göre bu davetin sebebi kaymakam ile Ahz-ı Asker şubesi reisi arasındaki ihtilafı çözmektir.

Reşid hatıralarında Nesimi'yi karalamaya da çalışır. Hak­ kında "Bazı Ermenilerden para alarak" onlan tehcir etmediği­ ne dair suçlamalar olduğunu belirtir. Ancak ne bölgeden kur­ tulabilen Ermenilerin ya da Süryanilerin tanıklıklarında, ne de döneme ait başka yazılı kaynaklarda Hüseyin Nesimi'ye yöne­ lik böyle bir itham yer almaz. Reşid'in tehcirin şevkle uygulanı­ şı konusunda ne denli titiz olduğu göz önüne alınırsa, bu tarz bir suçlama karşısında Nesimi'yi sadece Diyarbekir'e çağırmak­ la yetinmeyeceği, görevden almaya yönelik girişimlerde bulu­ nacağı ve bunu hatıralarında belirteceği açıktır.47

Nesimi'nin katledilmesi lstanbul'da 1919'da görülen İttihat ve Terakki yöneticileri hakkındaki ana davada da gündeme gel­ miştir. "Diyarbekir valisi tarafından tehcire razı vaziyette bu­ lunmadıklarından dolayı imha ettirilen iki kaymakam hakkın­ da" Diyarbekir eski valisi Hamid Bey ifade verir.48

Günümüzde Liceliler Karaz köyü yakınlarındaki yeri hala "Kaymakam mezarı" olarak adlandırıyorlar. Ancak Lice ile­ ri gelenlerinin yaptırdığı türbeden eser kalmamış durum­ da. 20 13 Kasım ayında Lice'ye yaptığımız bir ziyarette Hüse­ yin Nesimi'ye dair hafızanın bölgede halen çok canlı bir şekil-

 

 

46      Sürgünden intihara Dr. Reşid Bey'in haııraları, op. cit, s. 86.

47              Reşid'in ülkenin -kendi deyimiyle- "mikroplardan" kurtuluşu için tehcirin gerekliliğine inanarak büyük bir disiplinle uygulayışı için Hans Lukas Kie­ ser'in "Dr Mehmed Reshid 0873-1919): A Political Doctor" makalesi, s. 268- 269, Der Völhcrmord an den Armeniern und die Shoah, Hans-Lukas Kieser, Do­ minik j. Schaller, Chronos, 2002, Zürich.

48       Vahakn N. Dadrian, Taner Akçam, Tehcir ve Tahıil, Divan-ı Harbi ôrfi Zabıtla­ rı, op.cit, s. 242.

de korunduğunu gördük. Özellikle yaşlılar kaymakamın başı­ na gelenleri dedelerinden dinlediklerini net bir şekilde belirti­ yorlardı.49 Yine Diyarbakır'da görüştüğümüz ve Hüseyin Nesi­ mi'nin mezarını yaptıran Selim Bey'in torunu Nihat Işık kay­ makamı öldürenlerin arasında yer alan Hanili Süleyman adın­ daki eski bir askerle l 950'li yıllarda yaptığı bir konuşmayı bi­ ze aktardı. Bu asker Nihat lşık'a kaymakamın öldürülmesini

Reşid'in emrettiğini ve bu işe karışmaktan büyük vicdan azabı duyduğunu anlatır. 50

Hüseyin Nesimi cinayetine dair günümüze ulaşabilen en de­ taylı tanıklık 1915 sonbaharında "Ermeni sevkinde kanuna muhalif hareket edenlerin divan-ı harbe sevki" ile görevlen­ dirilen51 heyet-i tahkikiyenin reisi Hüseyin Mazhar Bey'e veri­ len bir ifadedir. Heyetten beklenen tehcir edilen Ermenilerden "emval-i metruke" adı altında devletin gasp ettiği malları zim­ mete geçiren memurları soruşturmasıdır. Ancak Hüseyin Maz­ har Bey tehcir ve katliamlara karşı çıkan iki kaymakamın, Hü­ seyin Nesimi ile Ali Sabit'in katledilmelerinin peşine düşer. Hü­ seyin Nesimi'nin öldürülmesiyle ilgili olarak 1916 Şubat'ında Lice Ahz-ı Asker şubesi reisi Süleyman Efendi'nin ifadesini alır. Süleyman Efendi'nin anlattıkları kritik önemdedir: Reşid ci­ nayeti örtbas etmek için onun adını kullanmış, Hüseyin Nesi­ mi'yi Diyarbekir'e Süleyman Efendi ile arasındaki bir ihtilafı çözmek için davet ettiğini ileri sürmüştür. Süleyman Efendi ifa­ desinde böyle bir anlaşmazlıktan söz etmediği gibi Hüseyin Ne­ simi'nin "namuslu ve dirayetli bir kaymakam" olarak tanındığı­ nı belirtir. Emir verildiği halde "Ermenileri celp ve tevkif etme­ miş olması"ndan dolayı Nesimi'nin "tenkid ve itiraz"lara ma-

 

 

49      Karaz ilçesine yakın Tepecik köylüleri Nesimi'nin katledilmesinin farklı bir versiyonunu anlattılar: "Liceli Ermenilerin Fis'te kuyulara atarak öldürüldü­ ğünü öğrenen kaymakam engel olmak için oraya doğru yola çıkmış. 'Öldür­ meyin, Diyarbekir'e sevk edecekseniz sağ salim götürün,' demiş. Katliamı dur­ durmaya çalıştığı için orada öldürülmüş." Tepecik köyünde yaptığımız görüş­ meler, Kasım 2013.

50      Selim Bey'in torunu Nihat lşık'la yaptığımız görüşme, Mart 201 1, Diyarbakır. Nihat Işık, Hüseyin Nesimi'nin Selim Bey'in kiracısı olduğunu bize aktardı.

51     BOA. DH.ŞFR 56/179, l 7/Za/1 333.

ruz kaldığını aktarır. Süleyman Efendi'ye göre durum Reşid'e aksettirildiğinde önce Hüseyin Nesimi'yi soruşturması için bir memuru görevlendirir. Ardından "ansızın" Çerkes Harun bir jandarma birliğiyle Lice'ye gelir. Hüseyin Nesimi Bey o sıra­ da "bir iş için" bir nahiyededir. Süleyman Efendi'nin Harun'un "Nesimi Bey'in firar etmemesi için pür telaş olarak icabını dü­ şündüğünü" aktarmasından Çerkes jandarmaların Nesimi'yi tutuklamak üzere Lice'ye gönderildiğini anlıyoruz.

Harun'un telaşı boşunadır, Hüseyin Nesimi'nin kaçmak gibi bir düşüncesi yoktur. Gün ortasında Lice'ye döner ve katilleri­ ne teslim olur. Harun iki jandarmayı Hüseyin Nesimi'yi "Diyar­ bekir Valisinin nezdine göndermek üzere" görevlendirir. "Bir­ kaç saatlik mesafe kat etmeleriyle beraber" Nesimi'nin katle­ dildiği haberi Süleyman Efendi'ye ulaşır. Tanıklıktaki en kritik hususlardan biri Reşid'in Hüseyin Nesimi'yi "Ermeni asilerin" katlettiği iddiasını yalanlaması ve bölgede "o sırada Ermeni çe­ teleri bulunmadığını" belirtmesidir. Süleyman Efendi'ye göre "muhafaza altında sevk edildiğine nazaran Nesimi Bey'in Çer­ kes jandarmalar tarafından seyahat esnasında katlolunduğu ve bunun valinin hususi emri"yle yerine getirildiği söylentisi mev­ cuttur. 52 ifadesinin son cümlesine kadar net beyanlarda bulu­ nan Süleyman Efendi bu noktada olayı "söylenti"ye bağlayarak cinayetin "valinin hususi emri" ile işlendiğini açıkça belirtmek­ ten çekinir. Korkularında haksız olmadığı Reşid'in bu cinayet­ ten dolayı hiçbir kovuşturmaya uğramadan 26 Mart 1916'da "hamiyetli hizmetlerine mükafaten, sınıfı ve maaşı terfi oluna­ rak" Ankara Valiliğine atanmasıyla görülecektir.53

Nihat Işık'la l 9SO'li yıllarda vicdan azabını paylaşan eski as­

ker Han,ili Süleyman 1916'da Mazhar Bey'e ifade veren Ahz-ı Asker şubesi reisi Süleyman Efendi midir? Bu konuda fikir yü­ rütmek için yeterli bilgiye sahip değiliz. Eğer ikisi aynı kişiler­ se, 191 6'da kendisinin de Nesimi'yi öldürenler arasında oldu-

 

52              Kudüs Ermeni Patrikhanesi Arşivi, no: h 119. Belgeye ulaşabilmemizi bir kop­ yasını bizimle paylaşan Raymond H. Kevorkian'a borçluyuz. Alınular kısmen günümüz Türkçesine uyarlanmıştır, Belgenin tam metni için cf. infra Ehlı:r, Bdgı: 2.

53      CL infra s, 83 dipnot 74,

ğunu söylemekten korktuğunu, ama vicdan azabının ömür bo­

yu yakasını bırakmadığı varsayımında bulunabiliriz.

Hüseyin Nesimi'nin katillerinden 19 18'de ittihat ve Terak­ ki'nin iktidardan düşmesine kadar hesap sorulmaz. lki kayma­ kamın katli soruşturmasını yeniden açtıran Kasım 191 8'de Dahi­ liye Nezareti Müsteşarlığı ve Heyet-i Teftişiye Umum Müdürlü­ ğünü yürüten Hamid Bey olur. Çerkes Harun bu kapsamda Di­ yarbekir'de tutuklanır ve lstanbul'a sevk edilir. 54 Harun cinaye­ te karıştığını reddeder, ancak Hüseyin Nesimi'nin öldürülmesini Reşid'in emrettiğini itiraf eder.55 Reşid ise Harun'u önceden tanı­ dığını inkar ederek Diyarbekir Valiliği sırasında "üç defa yüzünü görmediğini" ve "meçhulü olan bir zabite böyle muzil bir vazife tevdi olunması"nın "gaflet" olacağını iddia eder.56

Reşid'in Hüseyin Nesimi'ye dair tüm söyledikleri gibi, bu ifa­ desi de gerçek dışıdır. Çerkes Harun yakından tanıdığı, üste­ lik Nesimi'nin öldürüldüğü varsayılan tarihten yalnızca iki gün önce Dahiliye Nezareti'nden ödüllendirilmesini talep ettiği bir jandarmadır. 57

Harun'un lstanbul'a sevkinden sonra yargılanıp yargılanma­ dığı, yargılandıysa nasıl bir cezaya çarptırıldığı konusunda ar­ şivlerde bir iz bulunmamaktadır. Hamid Bey'in Diyarbekir Vi­ layeti'nden Harun'un "Nesimi Bey'in katlinde dahli bulunduğu­ nu beyan" ettiği "şahısların isim ve hüviyetlerinin tespiti ile fi­ rarlarına meydan verilmemesini" ve Lice Ahz-ı Asker Şubesi Re­ isi Süleyman Efendi'nin tekrar ifadesinin alınmasını talep etme­ si dışında elimizde katillerin akıbetine dair ne yazık ki bir bilgi mevcut değil. 58 Hüseyin Nesimi'nin ölüm emrini veren Reşid ise önce tutuklu bulunduğu Bekirağa Bölüğü'nden kaçar, ardından suçlarının hesabını veremeden 6 Şubat 191 9'da intihar eder.

 

 

54      BOA. DH.ŞFR. 93/84, 02/S /1337, BOA. DH.ŞFR. 93/131, 07/S /1337.

55      The Extennination ofAnnenians in The Diarbekir region, op.cit. s. 408.

56              Sürgünden intihara Dr. Reşid Bey'in hatıraları, Ahmet Mehmetefendioğlu, op.cit. s. 23-24.

57      The Extennination of Annenians in The Diarbekir region, op.cit. s. 412. Reşid Hüseyin Nesimi'nin ölümünü bir gün önce meydana geldiğini belirterek 19 Haziran 1915'te Dahiliye Nezareti'ne bildirir.

58      BOA. DH.ŞFR. 93/178, 1 1/S /1337, BOA. DH.ŞFR. 93/195, 13/S /1337.

Hüseyin Nesimi'nin Karaz ilçesinin hemen dışındaki, es­ ki Diyarbekir yolunun geçtiği tepede bulunan mezan ise böl­ ge halkının bu yerin belli olmasını özellikle istediğine ve bu şe­ kilde koruduğuna dair emareler içeriyor. Mezarın üzerinde bu­ gün ne bir mezar taşı, ne de herhangi bir işaret mevcut. Ancak dört tarafı tarlalarla çevirili bu alanda Hüseyin Nesimi'nin me­ zarı tarım yapılmayan ve üzerine bir ağacın dikildiği tek yer olarak göze çarpıyor. Istanbul'da görüştüğümüz Hüseyin Nesi­ mi'nin torunu Ali Fatinoğlu babası küçük yaştayken dedesi öl­ dürüldüğü için hakkında çok az şey bildiklerini, ailenin uzun yıllar büyük zorluklar çektiğini ve dedelerinin hatıralarını ya­ şatmak istediklerini aktardı. 59 Ailenin Lice Belediyesi ile birlik­ te Hüseyin Nesimi'nin katledildiği alana bir anıt yaptırma dü­ şüncesi ise henüz hayata geçirilmeyi bekliyor.

Beşiri Kaymakam vekili Ali Sabit Es Süveydi: "Cinayetler o kadar feciydi ki... "

Masumları korumanın görevi olduğuna inanarak, insanlığı sa­ vunurken şehit düştü Sabit. Allah Sabit'in kanının boş yere ak­ masına izin vermedi, savaş biter bitmez Reşid tutuklandı ve suçlarıyla yüzleştirilince intihar etti. Çerkes çetelerin reisleri

ve mensupları da yargılandı, bazıları idam edildi, diğerleri ise şiddetli bir şekilde cezalandırıldı.60

Naci Es Süveydi 1939 yılında yazdığı bir mektupta Beşiri Hı­ ristiyanlannın katledilmesine karşı çıktığı için henüz 25 yaşın­ da iken öldürülen kardeşi Ali Sabit Es Süveydi'yi bu sözlerle an­ latır. Kendisi de 191 5'te mülkiye müfettişi olan Naci Es Süvey­ di kardeşinin ölüm emrini veren Diyarbekir Valisi Reşid'in pe­ şini bırakmayacak, bu cinayetin ve diğer suçlarının açığa çık­ ması için mücadele edecektir.

1915 öncesinde Süryanilerin , Ermenilerin ve Kürtlerin bir-

 

 

59      Ali Fatinoglu ile görüşme, 2006, lstanbul.

60              Naci Es Süveydi'nin Süleyman Feyzi'ye 3 Nisan 1939 tarihli mektubu, My Memoirs: Half a Century of the History of lraq and the Arab Cause, Tawfiq al­ Suwaydi, s. 44-45, Lynne Rienner Publishers, 2013, Londra.

likte yaşadığı Beşiri'de en büyük asayiş sorunu Raman aşire­ tinin köy baskınları ve başka aşiretlerle çatışmalarıydı. Ancak tehcirin başladığı dönemde Raman aşireti kanun kaçağı olarak görülmekten kurtularak devlet güçlerinin katliam ortağı hali­ ne gelecekti.

28 Mayıs 1915'te Diyarbekir hapishanesinde tutulan Erme­ ni ileri gelenlerinden 614 kişi Musul'a sevk edilme bahanesiyle keleklerle Dicle üzerinde yola çıkarılır. Aralarında Ergani me­ busu Stepan Çıracıyan da vardır. Beşiri'ye 35 kilometre uzak­ lıkta Şikefta köyü civarında keleklerden indirilir, jandarmalar ile Raman aşireti üyeleri tarafından katledilirler. Dicle günler­ ce kıpkırmızı akar, sular 614 kişinin cesedini Haziran başında Musul'a ulaştırır.61

Beşiri'de yaşayan Ermeni ve Süryaniler Mayıs başında bölge­ deki aşiretlerin ve Vali Reşid'in Çerkes jandarmalarının saldı­ rısına uğramış, ancak bir kısmı bir süreliğine Sasun'a sığınabil­ miştir.62 Ama daha önce Beşiri başka bir cinayetin tanığı ola­ caktır. Mebus Arşag Vramyan Van Valisi Cevdet tarafından tu­ tuklanmış, Bitlis'e sevk edilmiştir. Vramyan bu sırada Talat'a telgraflar gönderir. Van'daki krizin çözülebileceğini, Vali Cev­ det'in saldırgan tutumundan dolayı durumun kötüleştiğini, tekrar iyi ilişkileri tesis etmek için arabuluculuk yapabileceği­ ni bildirir. Ancak önerisi dikkate alınmaz. 27 Nisan 1915'te Bit­ lis'ten yola çıkarılır. Beşiri'yi geçtikten kısa süre sonra kendisi­ ne eşlik eden jandarmalar tarafından öldürülür.63

Beşiri kaymakam vekili Ali Sabit Es Süveydi bu katliamla­ ra karşı çıkar, ancak Diyarbekir Valisi Reşid'in bizzat yönetti-

 

 

61              The Extermination of Armenians in Diarbekir region, Hilmar Kaiser, op.cit. s. 184-189. "19 15'te günlerce, haftalarca ve aylarca Dicle'nin sulan katledilen Ermenilerin bedenlerini taşıdı ve topraklan kanlı gözyaşlanyla suladı. Dic­ le'nin tatlı, saf ve berrak sulan altı aydan fazla süre boyunca kanla karışık aktı. (. .. ) Altı ay boyunca Diyarbekir şehrin kalbinden geçen ve daha aşağılara sü­ rüklenen bitmek bilmeyen cansız bedenleri izledi. Kürtler nehrin sulannı kur­ banlarının kanıyla kirlendiği için içmediler, lezzetli balıklannın midelerinde insan saçı ya da küçük kemikler olur diye tadına bakmadılar." Tht: Diyarbt:kir Massacrcs and Kurdish Atrocitics, Thomas K. Mugerditchian, op.cit. s. 50-51.

62      Le Gtnocide dt:s Armtniens, Raymond H. Kevorkian op.cit. s. 449.

63      Tht: Extcrmination ofArmt:nians in Diarbckir rcgion, Hilrnar Kaiser, op.cit. s. 179.

ği operasyonları durduracak gücü yoktur. Çerkes jandarmala­ rın cinayetlerini kayda geçirmek için Reşid'e işledikleri suçla­ n sıralayan bir mektup gönderir. Bunun üzerine görevden alı­ nır ve Rumkale'ye tayin edildiği kendisine bildirilir. Ancak bu " tayin"de bir tuhaflık vardır. Reşid görev değişikliklerini karar­ laştırması gereken merci olan Dahiliye N ezareti'ne bilgi verme­ ye gerek görmez ve Ali Sabit'i adeta bir tutuklu gibi iki jandar­ manın eşliğinde yola çıkarır.

Genç kaymakamı bu yolculuğunda son gören Basra mebusu Süleyman Feyzi olur. Yanında diğer iki Basra mebusuyla bir­ likte lstanbul'dan Halep'e varmış, oradan Bağdat'a doğru tek­ rar yola çıkmıştır. Halep'ten ayrıldıktan saatler sonra yolda ak­ si yönde ilerleyen Ali Sabit ve yanındaki jandarmalarla karşı­ laşır. Süleyman Feyzi ile Ali Sabit yakın arkadaştır. Arabala­ rından iner ve kucaklaşırlar. Süleyman Feyzi'nin anılarına gö­ re Ali Sabit olanları kendisine şu sözlerle anlatır: "Hükümetten Diyarbekir Valisi Çerkes Reşid Bey'e vilayetteki tüm Ermenile­ ri öldürme emri geldi. Vali Çerkes jandarmalarını Ermenileri ve Hıristiyanlan katletmekle görevlendirdi. Cinayetler o kadar feciydi ki, anlatılamaz bir vahşetti. Hiç kimse esirgenmiyordu, çocuklar, kadınlar ve ihtiyarlar da öldürülecekler arasındaydı. Ermenilerin ve Arap Hıristiyanların katline karşı çıktım. Va­ li çok öfkelendi, beni Ermenileri korumakla suçladı ve hükü­ mete hakkımda şikayette bulundu. Bu yüzden Rumkale'ye ta­ yin edildim. "64 Birlikte yemek yedikten sonra Süleyman Fey­ zi ve Ali Sabit ayrılarak yollarına devam ederler. Bağdat'a var­ dıklarında Süleyman Feyzi ve yanındaki mebusları şehrin en­ telektüellerinden oluşan bir kalabalık karşılar. Süleyman Fey­ zi gelenlerin arasında Ali Sabit'in babası ve Bağdat ldare Meclisi Azası Yusuf Es Süveydi'yi göremeyince endişelenir, evine uğra­ maya karar verir. Çok üzgün ve çökmüş bir halde bulduğu Yu­ suf Es Süveydi'ye Ali Sabit'le yolda karşılaşmalarını anlatırken

 

 

64              Mrnıoirs of Suleiman Faidhi'den aktaran My Memoirs: Halfa Century of the His­ tory of Iraq and the Arab Cause, Tawfiq al-Suwaydi, op.cit s. 4-5. Ali Sabit'in "Arap Hıristiyanlar" diye bahsettiklerinin Ortodoks Süryaniler olma ihtimali yüksektir.

 

1'-'ı.,

1910-1911 ders yılında Mülkiye'den sınıfarkadaşlanyla Sabit Es Süveydi (ikinci sırada, sol başta).

Yusuf gözyaşlarına boğulur. "Sabit'i öldürdüler. Gideceği yere varamadan öldürdüler," diyerek ağlamaya başlar.

Süleyman Feyzi'nin "olağanüstü cesur, inançlarına ve ilke­ lerine son derece bağlı" olarak tanımladığı Ali Sabit'i yanında­ ki jandarmalar Şaban ve Hakkı Urfa cezaevinin önünde katle­ derler. Katiller, geride tanık bırakmamak ya da olaya bir saldı­ rı süsü vermek için, Ali Sabit'in arabacısını da vururlar. Ancak Urfa'nın orta yerinde işlenen bu cinayete, cezaevi çalışanları ve polis memurları başta olmak üzere, pek çok kişi tanık olur. Ali Sabit'in ne zaman Beşiri'den önce Diyarbekir'e, ardından da iki jandarmanın eşliğinde Rumkale'ye doğru yola çıktığına, hangi tarihte ve nerede Süleyman Feyzi ile karşılaştığına ve Ur­ fa'da öldürüldüğüne dair bir bilgi ne yazık ki elimizde yok. Sü­ leyman Feyzi anılarında Ali Sabit'le yolda karşılaşmalarının ta­ rihini Ağustos 1914 olarak verir. Eğer Hicri ya da Rumi'den Mi­ ladi takvime dönüşümde bir hatadan kaynaklanmıyorsa, Fey­ zi'nin bu tarihi yanlış aktardığını düşünüyoruz. Ali Sabit, Ha­ lep Alman Konsolosu Rössler'in cinayeti üstlerine bildirdiği 17 Temmuz 191 5'ten bir süre önce öldürülmüş olmalıdır.65 3

65      From the Consul in Aleppo to the lmperial C:hencellor, 17.07. 1915, The Ar­ menian Genocide: Evidencefrom ıhe Gn rıııırı l'm dJ:n Office Archives, Wolfgang

79

Temmuz 191 5'te Beşiri kaymakamlığına Göynük Kaymakamı Rasim Efendi'nin tayin edildiği göz önüne alındığında cinaye­ tin Temmuz 1915 başında işlenmiş olma ihtimali yüksektir.66

Mülkiye müfettişi Naci Bey olayı duyar duymaz hem karde­ şinin, hem de onun gibi cinayete kurban giden Hüseyin Nesi­ mi'nin katlini soruşturmaya başlar. iki kaymakamı da aynı se­ bepten Reşid'in öldürttüğüne emin olur. Örtbas edilmeme­ si için Halep'te ulaşabildiği herkese olayı duyurur. Cinayetle­ re dair bulduğu ve Reşid'in sorumluluğunu işaret eden bilgileri Dahiliye Nezareti'ne gönderir.

Ancak nezaretten Naci Bey'e "lşarınız ehemmiyetle nazar-ı dikkate alınarak tahkikat olunacaktır" cevabı verilmesine kar­ şın gelişmeler tam aksini gösterecektir.67 Dahiliye Nzareti 27 Temmuz'da Naci Bey'in iddialarını Reşid'e iletir. Diyarbekir Va­ lisinin cevabı iddialan komplo olarak nitelendirmek olur. Kar­ deşinin acısı henüz taze olan Naci Bey'i "çabalarımız" olarak ad­

landırdığı eylemler hakkında "yanlış bilgiler yayarak Ermenile­ ri desteklemek"le suçlar. Reşid'e göre bu faaliyetlerin arkasında tıpkı Naci Bey gibi Mülkiye Müfettişi olan ve o tarihte Halep'te görevlendirilmiş Diyarbekir Eski Valisi Hamid Bey vardır. Re­ şid'in kurguladığı paralel evrende görevi sırasında "vilayet işleri­ ni Ermenilerin eline bırakmış olan" Hamid Bey hükümete zarar vermekte, Halep'te birlikte hareket ettiği Naci Bey de bu sabota­ ja katılmaktadır. Zaten Naci Bey yetkisi olmadığı halde kardeşi­ nin cinayetini soruşturmaktadır. Kendisini aklamak için daha da ileri gider: Naci Bey'in ihanetine dair bir kanıtın elinde olduğunu ve bunu daha sonra açıklayacağını bildirir. Hatta "Devletin gü­ venliği" için gerekli olduğuna inansa Ali Sabit'i öldürmekten ve bunu Talat'a bildirmekten çekinmeyeceğini beyan eder.68 Reşid'e göre "sinirlerinden rahatsız ve dinlenmeye ihtiyacı olan" Ali Sa­ bit bir sabah erkenden kaldığı handan ayrılmış, kendi başına çık-

 

Gust, op.cit. s. 260. Rössler bu mektubunda isimlerini vermeden Hüseyin Ne­ simi ve Ali Sabit'in öldürülmelerini aktarır.

66      BOA. 1. DH. 15 15/1333, 20/Ş/1333.

67      BOA. DH.ŞFR. 54/135, 16/N /1333.

68               The Extennination of Annenians in Diarbekir region, Hilmar Kaiser, op.cit. s. 396-398

tığı yolda "Ermeni ya da Kürt eşkıyasının" saldırısına uğramış­ tır.69 Hüseyin Nesimi cinayetine dair uydurduğu "Ermeni çete­ leri saldırısı" hikayesi gibi bu anlattıkları da tamamen kurgudur. Dahiliye Nezareti Reşid'in çizdiği gerçeklikten uzak tablo­ ya kanmamıştır. Ama Reşid'den hesap sormak gibi bir niye­ ti de yoktur. Hatta Reşid'i rahatlatmak için "konunun gizlilik­ le ele alınacağı" teminatını verir. Soruşturma cinayeti tertiple­ yen Reşid Bey'in eline bırakılır. Naci Bey katil zanlılarının isim­ lerini dahi bildirdiği halde ne kimse gözaltına alınır, ne de yar­ gılanır. "Devletin güvenliği" adına cinayet işlemekten çekinme­ yeceğini açıkça ilan eden Reşid hükümetin tam da bu dönem­

de aradığı isimdir.

Reşid'in rahatı ancak -o da kısa bir süreliğine- Diyarbekir Vi­ layeti'nin de dahil olduğu Üçüncü Ordu bölgesinde reisliğini Hü­ seyin Mazhar Bey'in yürüttüğü bir soruşturma komisyonu kurul­ duğunda bozulur.7° Komisyonun kuruluş sebebi Ali Sabit ve Hü­ seyin Nesimi cinayetleri değildir. Çerkes jandarmalanndan bir­ kaçının Cemal Paşa'ya hakaret ettikleri suçlamasıyla Şam'a sevk edilmelerinin talep edilmesi, ya da bu jandarmalardan Rüştü hak­ kında Balıkesir'de hırsızlık ve cinayetten verilmiş tutuklama ka­ ran da değildir. Ermenilere reva görülen vahşet, beklenebileceği üzere, hiç değildir. Diğer bölgelerde de görevlendirilen bu "he­ yet-i tahkikiye"ler esas olarak tehcir edilen Ermenilerden "emval­ i metruke" adı altında gasp edilen malların yağma edilmesi ya da zimmete geçirilmesi konusunu soruşturmakla görevlidir. Konya ve Ankara'daki heyet-i tahkikiye reisi Hulusi'nin kendisine "çete­ lerin ve jandarmaların Ermenileri balta ve kazmalarla öldürdük­ lerini gördüm," diyen bir şahidi hakaret ederek susturması ve sa­ dece gasp edilen bir saatin akıbetini sormakta ısrar etmesi komis­ yonların mahiyetini gösteren çarpıcı bir ömektir.71

 

 

69       rgünden intihara, Dr. Reşid Bey'in Hatıraları, Ahmet Mehmetefendioğlu, s. 25-26, Tükelmat, 1992, lzmir.

70      Hüseyin Mazhar Bey'e dair daha fazla bilgi için cf. infra s. 139-140.

71              Tehcir ve Taktii, Divan-ı Harbi Orfi Zabıtları, Vahakn N. Dadrian, Taner Ak­ çam, op.cit. s. 113 ve 204-208. Kurulan komisyonun resmi olarak bildirilen

görevi "Ermenilerin sevkiyatı sırasında suistimal ve ihmalleri görülen memur­ lann divan-ı harbe gönderilmesi"dir. BOA. DH.ŞFR. 56/179 l 7/Za/1333.

Ancak Hüseyin Mazhar Bey bu smınn dışına çıkacak ve Ali Sabit ile Hüseyin Nesimi cinayetlerini de soruşturacaktır. Bunu yaparken kariyerini -ve belki de hayatını- tehlikeye attığının farkındadır. Bu yüzden 8 Şubat 1916 tarihli raporunda son de­ rece dikkatli bir dil kullanır. Dahiliye Nazın Talat'ın asıl ilgilen­ diği zimmete para geçirme konusunu öne çıkararak katillerin en azından bu sebeple cezalandınlmasını sağlamaya çalışır. Ali Sabit ve Hüseyin Nesimi'nin, Reşid'in iddialannın aksine, "jan­ darma namı altında istihdam olunan Çerkesler ve bunlann taht­ ı tahakkümünde bulunan milis taburu efradı tarafından" katle­ dildiğini yazmaktan çekinmez. Ama hemen ardından, bu cina­ yetlerin soruşturulmayacağına eminmiş gibi, muhatabının dik­ katini çekmesi çok daha muhtemel suçlan sıralar: "Bütün em­ val-i metruke dahi bunlann uhde-i tedbir ve muhafazasında bı­ rakılmış" ve "hazine-i devlet ve ahaliye karşı mübalağasızca bir­ kaç yüz bin liranın zayiine meydan vermiştir". Hüseyin Mazhar Bey'e göre bu Çerkes jandarmalardan "kötü ahla.klan heyetimiz­ ce tespit edilenlerin" Reşid tarafından adalete teslim edilmele­ ri ya da şiddetle cezalandırılmaları muhtemel görünmemekte­ dir. Hüseyin Mazhar Bey çareyi Reşid'in başka bir yere gönderi­ lerek bu birliklerinin lağvedilmelerinde görür. Suça kanşmış ve "çete" diye nitelendirdiği bu jandarmaların Divan-ı Harbe veril­ melerini de seçenekler arasında sayar, ancak bu durumun "siya­ si sakıncaları göz ardı edilse bile bu kişilerin korku ve panik ile asayiş bozucu eylemlerde bulunabileceğini" not düşer.

Hüseyin Mazhar Bey'in gördüklerinden ne kadar dehşete ka­

pıldığını bu jandarmaların "umumi ve hususi suçlannı" açıkça yazmaya çekinmesinden ve Talat'ın yanma vardığı zaman yüz yü­ ze aktaracağını belirtmesinden anlayabiliyoruz. Cinayet emirleri­ ni veren Reşid'in ise Divan-ı Harbe sevkini talep etmeye cesaret edemeyip sadece görev değişikliği önermesinde bu dehşet verici tabloyu hükümetin teşvik ettiğini çok iyi bilmesi rol oynamış ol­ sa gerek. Hüseyin Mazhar Bey raporunu "Reşid Bey'in görev deği­ şikliği idareten ve siyaseten lazım gelmiştir," diyerek bitirir.72 Ta-

 

 

72              Kudüs Ermeni Patrikhanesi Arşivi, no: H 113. Belgeye ulaşabilmemizi bir kop­ yasını bizimle paylaşan Raymond H. Kevorkian'a borçluyuz. Hüseyin Maz-

lat'la yüz yüze konuşmasında ne gibi bilgiler aktardığını ne yazık ki bilemiyoruz. Ancak sonraki gelişmeler raporunun hiç dikka­ te alınmadığını gösterir. Zimmete para geçirme suçlamasıyla dahi üstlerinin dikkatini Reşid'e ve çetelerine çekememiştir. Reşid so­ ruşturma heyetiyle hiç karşılaşmamak için gelişlerinden aylar ön­ ce, Ekim 1915'te "hastalık ve yorgunluk" sebebiyle izne aynlmış­ tır.73 Hüseyin Mazhar Bey'in raporundan yalnızca bir buçuk ay sonra, 26 Mart 191 6'da "hamiyetli hizmetlerine mükafaten, sını­ ve maaşı terfi olunarak" Ankara Valiliğine atanır.74 Ali Sabit ve Hüseyin Nesimi'nin katilleri cezalandırılmak bir yana, ödüllendi­ rilir. Reşid'in başka bir yere tayininin ardından Hüseyin Mazhar Bey'in umduğu Çerkes jandarma birliğinin lağvedilmesi de ger­ çekleşmez. Savaş sonrasına kadar Haymana ve Keskin jandarma Kumandanı olacak Çerkes Şakir başta olmak üzere "çete" men­ supları bu defa Ankara'da işbaşı yaparlar.75 Uluslararası tepkiler­ den ötürü bir süredir durmuş olan Ankaralı Katolik Ermenilerin tehciri için ihtiyaç duyulan tam da "arzu edilip de emredilemeye­ ni" dahi yapabilen Reşid ve çetesidir.76

Ali Sabit cinayeti ancak savaş sonrasında İttihat ve Terak­

 

ki'nin iktidardan düşmesiyle birlikte soruşturulabilecektir. 1915'in Diyarbekir eski Valisi ve Mülkiye müfettişi Hamid Bey Kasım 1918'de Dahiliye Nezareti Müsteşarlığı, ardından da He­ yet-i Teftişiye Umum Müdürlüğü görevindedir. Hamid Bey ci­ nayetlere dair soruşturmayı yeniden açtınr.77 Ali Sabit'in katli-

har'ın raporundan alınular kısmen günümüz Türkçesine uyarlanmıştır. Belge­ nin tam metni için cf. infra Ekler, Belge 1.

73      The Exıermination ofArmerıians in Diarbckir region, Hilmar Kaiser, op.ciı. s. 399.

74      Bu bilgiyi Süleyman Nazif akıanr. Dr. Mehmed Reşid Şahingiray, Hayatı ve Ha­ tıralan, Nejdeı Bilgi, op.cit. s. 1 70, Akademi Kitabevi, 1997, lzmir.

75      1 916 Ankara Yangını, Felaketin Mantığı, Taylan Esin - Zeliha Eıöz, s. 173-1 74,

lletişim Yayınlan, 2015, İstanbul.

76              "Üstün kastının asım fiiline davet çıkardığı ama sonrasında onu kendi niyeti­ ni aşmakla suçladığı" "Beckeıı sendromu"nun ışığında Reşid'in eylemlerini ele alan çarpıcı bir analiz için Ibidem. s. 104-106.

77      BOA.DH.ŞFR. 60ı.J70 1 4/Ks/1334, BOA.DH.ŞFR. 93/109 04/S /1337, BOA. DH.ŞFR. 93/1 10 04/S /1337, BOA.DH.ŞFR. 93/132 07/S /1337, BOA.DH.ŞFR. 93/195 13/S /1337, BOA.DH.ŞFR. 93/194 1 3/S /1337, BOA.DH.ŞFR. 93/195

1 3/S /1337, BOA.DH.ŞFR. 93/284 2ı.JS /1337, BOA. DH.ŞFR. 93/293 2 l/S

/1337.

ni "tertipledikleri sanılan Hakkı ve Şaban çavuşların kafi delil

bulunabilirse tevkiflerini" talep eder.78 Cinayetlerin azmettiri­ cisi Reşid ise 5 Kasım 1918'de gözaltına alınır. 1915'te Reşid ve

çetesinin işlediği suçlan tespit eden ama hiçbir.sonuç elde ede­

meyen Hüseyin Mazhar Bey bu defa tehcir ve katliamları araş­ tıran ve kendi ismiyle anılacak olan komisyonun reisidir. Reşid 6 Kasım 191 8'de Hüseyin Mazhar, Hüsnü ve Emin Bey'lerden oluşan heyet tarafından sorgulanır. 79 Tutuklu olarak Bekira­ ğa Bölüğü'ne nakledilir. Ancak 25 Ocak 1919'da hapishaneden kaçar. Ne Ali Sabit'in katli, ne Diyarbekir'i "ölüm vilayeti"ne çeviren diğer suçlarına dair hesap veremeden, 6 Şubat 1919'da yakalanacağını anlayarak intihar eder.80

7 Kasım 1918'de Reşid henüz gözaltında iken Hadisat gazete­ si muhabiri kendisiyle bir söyleşi yapmayı haşam ve onu hay­ li öfkelendirerek, katledilen kaymakamlara dair bir soru sorar.81 Reşid'e göre muhabiri Hamid Bey göndertmiş, sorulan da o ha­ zırlamıştır.82 Reşid'in Hamid Bey paranoyasının belK.i de bir he­ zeyandan ibaret olmadığını, Ali Sabit cinayetinin sebebiyle bağ­ lantılı olabileceğini Naci Bey'in Süleyman Feyzi'ye yazdığı mek­ tuptan öğreniyoruz: "Sabit Halep Vilayeti'ne bağlı Rumkale'ye tayin edilmişti. Vali ve adamları Sabit'in Halep'e vardıktan son­ ra Reşid Bey'e muhalefet eden eski Diyarbekir Valisi ve Mülki­ ye müfettişi Hamid Bey'le görüşmesinden ve işlenen cinayetler ile hırsızlıkları anlatmasından korktular. Bu yüzden Reşid ve adamları Sabit'i öldürtmeyi planladılar. "83 Naci Bey'in hangi bil­ gilere dayanarak bu kanıya vardığını bilemiyoruz. Ancak Naci Bey'in yakın dostu ve meslektaşı olan, valilik yapmış olması göz önüne alındığında Naci Bey'den daha etkin bir konumda olan ve çevresinde sözünü sakınmadığı için "Deli Hamid" diye bili-

78      BOA.DH.ŞFR. 93/277 21/S /1337.

79      Sürgünden intihara, Dr. Reşid Bey'in Hatıralan, op.cit. s. 44.

80      Dr. Mehmed Reşid Şahingiray, Hayaıı ve Haııralan, Nejdet Bilgi, op.cit. s. 12.

81       The Extermination ofArmenians in Diarbekir region, Hilmar Kaiser, op.cit. s. 407.

82      Sürgünden intihara, Dr. Reşid Bey'in Haııraları, op.cit. s. 44.

83              Naci Es Süveydi'nin Süleyman Feyzi'ye 3 Nisan 1939 tarihli mektubu, My Memoirs: Halfa Century of ıhe History of Iraq and the Arab Cause, Tawfiq al­ Suwaydi, op.cit. s. 45.

nen Hamid Bey'le Ali Sabit'in görüşme ihtimalinin Reşid'i tedir­ gin etmiş olması mümkündür. Bu olasılık Sabit'in Rumkale'ye tayininin bir aldatmacadan ibaret olduğu tezini kuvvetlendi­ rir.84 Böyle bir durumda Reşid'in Ali Sabit'i bilerek Hamid Bey'in bulunduğu Halep'e yakın bir yere tayin ettirmeyeceği kesindir. Ali Sabit'in genç ve tecrübesiz olmasına karşın Reşid'in işlediği suçlara sessiz kalmadığı ve -Halep'e tayin olsun ya da olmasın­ abisi Naci Bey ile onun yakın dostu Hamid Bey ve hatta mebus Süleyman Feyzi gibi etkin kişilere sesini duyurma imkanı oldu­ ğu için katline karar verildiği anlaşılmaktadır.

Ali Sabit'in öldürülmesi Bağdat'ın ileri gelen Arap ailelerin­ den birine mensup ve ldare Meclisi azalığını yürüten babası Yusuf Es Süveydi'yi derinden etkiler. Ali Sabit'in kardeşi Tev­ fik Es Süveydi'nin anılarını yayına hazırlayan ve bir giriş yazı­ sı kaleme alan araştırmacı Antony T. Sullivan'a göre "Bu olay­ dan sonra İstanbul hükümetinin Yusuf ile sorunlarını hallet­ mek için en ufak bir şansı kalmamıştı. Yusufun 1913'te Irak'ta, oğlu Tevfik'in ise aynı dönemde Paris'te Türkleştirme politika­ larına karşı verdikleri mücadele 1918 sonrasında gelecek ya­ rım yüzyıl boyunca Arap siyasi söylemine damgasını vuracak seküler Arap milliyetçiliğine dönüştü".85 Hem Tevfik hem Na­ ci Es Süveydi ilerleyen yıllarda Irak siyasetini belirleyen isim­ ler arasında yer alırlar. Naci Es Süveydi 1929- 1930 yıllan ara­ sında Irak Başbakanı olur. Tevfik Es Süveydi de 1929-1950 yıl­ ları arasında kısa sürelerle bu görevi dört defa üstlenir. Her iki kardeş aynca farklı hükümetlerde bakanlık ve büyükelçilik gi­ bi mevkilerde bulunurlar.

lngiltere'de yaşayan aile üyelerinden Tevfik Es Süveydi'nin

 

oğlu Luay al-Suwaydi ve onun eşi Spindrift Beck al-Suwaydi'ye

'

84              Ali Sabit'in Rumkale'ye tayinine dair bir iz arşivlerde bulunmamaktadır. Re- şid de anılarında böyle bir tayinden bahsetmez. Ali Sabit'in "merkez kazanın eşkıya hücumuna uğraması" ve "parmağından yaralanmasıyla neticelenen bir kaza" sonrasında "sinirlerinden rahatsız" olduğunu, bunun üzerine "yakında kendisini Çermik'e nakl ve tayin ettirmek istediğini" ima ettiğini anlatır. Bu görüşmelerinden bir haftasonra Siverek mutasamflığından genç kaymakamın ve arabacısının katledildiğinin haberini aldığını iddia eder. Sürgünden intiha­ ra, Dr. Reşid Bey'in Hatıralan, op.cit. s. 25-26.

85      Ibidem, s. 4.

ulaştığımızda aile içinde Ali Sabit'e dair aktanlmış çok az sa­ yıda bilgi olduğunu öğrendik. Ali Sabit'ten iki yaş küçük olan ve abisi öldürüldüğünde Paris'te öğrenci olan Tevfik Es Süvey­ di anılarında bu konuya hiç yer vermemişti. Aile üyeleri Sü­ leyman Feyzi'nin anılanna ve Naci Es Süveydi'nin mektubuna dikkatimizi çektiler. Kardeşinin ölümünden kısa süre önce Di­ yarbekir Vilayeti'nde Mülkiye müfettişi olarak bulunan Naci Es Süveydi, Reşid'in tehcir ve katliamlar için ileri sürdüğü asayiş sorunu bahanesinin doğru olmadığına da tanık olmuştu: "Çer­ kes çeteler tüm mezheplerden Hıristiyanları hedefleyen bar­ bar eylemlerinde bütün insani sınırlann dışına çıktılar. (. .. ) Be­ şiri Hıristiyanları Katolik Süryanilerdi, çıkardıkları hiçbir so­ run, itaatsizlik veya kamu düzenini tehdit eden hiçbir eylemle­ ri yoktu. Dolayısıyla masum insanlan öldürmek için hiçbir ne­ den bulunmuyordu. Sabit bu cinayetleri durdurmak istedi ama Vali devam etmesinde ısrar etti." Naci Es Süveydi 1939 yılın­ da yazdığı bu satırların devamında kardeşini katledenlerin ce­ zasını bulduğuna inanmak ister. Ancak Lice kaymakamı Hüse­ yin Nesimi'yi öldüren Harun'un Diyarbekir'de yakalanıp sorgu­ lanmasına ve yargılanmak üzere lstanbul'a gönderilmesine kar­ şın Ali Sabit'in katilleri Hakkı ve Şaban çavuşların akıbetine da­ ir elimizde bir bilgi yok. Hamid Bey'in 191 8'de tevkif edilmele­ rini talep etmesine karşın ne tutuklandıklarına ya da yargılan­ dıklarına, ne de herhangi bir ceza aldıklarına dair bir iz arşiv­ lerde bulunmuyor.

Mardin Mutasarrıfı Hilmi Bey:

"Katliama iştirak edecek kadar vicdansız değilim"

Mardin Mutasarrıfı Hilmi Bey'in yaşadıkları ittihatçıların Er­ meni soykırımı sırasında emirlere karşı gelenlere bu duruşla­ rının bedelini yıllar sonra dahi ödetebildiklerinin hikayesidir. Halep Valisi Celal Bey'in yaptığı gibi Hilmi Bey de yaşanan vah­ şeti Alman diplomatik temsilcilerine aktararak durdurmaya ça­ lışacak ve bu sebeple şimşekleri üzerine çekecektir.

Soykırımın en önemli aktörlerinden Diyarbekir Valisi Dr. Reşid daha görev yerine varmadan Hilmi Bey'in kendisine bo­ yun eğmeyeceğini tespit eder. Mart 1915'te Musul'dan Diyar­ bekir'e hareket ederken geçtiği Mardin'de çeşitli suçlar isnat et­ tiği Süryani ileri gelenlerini tutuklatır. Ancak Hifmi Bey asıl­ sız suçlamalarla hareket etmeyi reddeder ve tutuklanan Sürya­ nileri serbest bırakır.86 Reşid Hilmi Bey'e her istediğini yaptıra­ mayacağını anlamıştır. llerleyen aylarda görevden alınması için elinden geleni yapacaktır.

Önce Ali Batte'ye ve onun taraftarı Ezidilere yüklediği bazı soygun ve saldırıları bahane ederek "gereken önlemleri alma­ yan" Mardin mutasarrıfının görevden alınmasını ister. Bu sıra­ da Hilmi Bey Mardin Hıristiyanlarına yaklaşan fırtınada yanla­ rında olacağının sinyallerini vermektedir. Paskalya vesilesiy­ le kiliselerde yapılan kutlamalara katılır. Mardin'de Müslüman milisler oluşturulduğunu duyunca desteğini göstermek için Mardin yakınlarında bir manastırı ziyaret eder. Şehirde Hıris­ tiyanları hedef alan söylemlerde bulunan birini yakalatır. Ma­ yıs 1915'te Reşid şehrin Hıristiyan ileri gelenlerini tutuklama­ sını ve öldürtmesini isteyince bu emre karşı çıkar. Mardin'de bulunan Dominiken din adamı jacques Rhetore'ye göre Reşid'e "vicdan" temelli bir cevap verir: "Hükümete sadık ve masum olduklarını bildiğim Osmanlı kullarının katline iştirak edecek kadar vicdansız değilim. "87 Bu cevap ipleri koparır. Reşid aklı­ na gelen her türlü suçlamayı Hilmi'ye yönelterek lstanbul'dan onu görevden almasını ister. "Zayıf, atıl, eski rejim işbirlikçi­ si, partiyle çalışmayı reddeden, inatçı, Katolik Ermeni Pisko­ posu Maloyan gibi 'şeytani' isimlerle gece gündüz bir araya ge­ len, hatta Ermenileri hükümetin hedeflerinden haberdar ede-

 

 

86      lbidem, s. 153.

87              Les Chrttiens aux btıes,jacques Rhetore, op. cit, s. 62. Yves Temon'un aktardı­ ğı Keldani bir tanık bu cevabın farklı bir versiyonundan söz eder: "Mardin Er­ menileri Katolik mezhebindendir ve sadece Arapça konuşurlar. Gregoryen Er­ menilerle ilgileri yoktur. Bağımsızlıkçı zihniyet onlara ulaşmamıştır ve silah­ sızdırlar. Dürüstlükleri ve medeni olmalanyla tanınırlar. Masumdurlar ve on­

lara isnat edilebilecek bir suçlan olmamıştır. Diğer topluluklardan da tutuk­ lanması gereken kise yoktur." Mardin 1915, Yves Temon, op.cit. s. 119.

bilecek kadar tedbirsiz" olmakla suçladığı Hilmi Bey'in yerine kendi adamı Bedreddin'in Mardin mutasarrıflığına atanmasını istemektedir.88

Babıali'den bu isteğine hemen cevap gelmeyince Reşid ken­ di yöntemleriyle işe koyulur. Diyarbekir Polis Müdürü Mem­ duh'u Mardin Katolik Ermeni Piskoposu Maloyan'ı silah sakla­ makla suçlayan sahte bir ifade temin etmesi için görevlendirir. 3 Haziran 191 5'te Hilmi Bey'in şehir dışında olmasından istifa­ de ederek Maloyan'ı ve başka Hıristiyan ileri gelenleri bu sah­ te ifadeye dayanarak tutuklatır. 7 Haziran'da şehre dönen Hil­ mi Bey tutuklamalara tepki gösterir. Ancak yapabileceği bir şey kalmamıştır. 8 Haziran'da görevden alındığı ve Hakkari Muta­ sarrıflığı'na atandığı haberi gelir.89 10 Haziran 1915'te Maloyan ve yaklaşık 410 tutuklu Ermeni ve Süryani Diyarbekir'e gönde­ rilme bahanesiyle yola çıkarılır. Kafile Kara Köprü'ye ulaştığın­ da Maloyan katledilir.

Hilmi Bey Haziran sonunda Mardin'den ayrılır. Ancak gö­ rev yeri Hakkari'ye değil, Musul'a doğru hareket eder. Mu­ sul'da Alman Konsolosu Walter Holstein'a Dr. Reşid'in yaptık­ larını ve Maloyan'ın öldürülmesini aktarır. Holstein'a Dr. Re­ şid'in "vilayetin Hıristiyanlarına kudurmuş bir köpek gibi sal­ dırdığını", Ermeni Piskoposu dahil 700'e yakın kişiyi "bir gece şehrin dışında koyun gibi boğazlattığını" anlatır. Holstein, Hil­ mi Bey'den alıntılar yaparak lstanbul'daki Büyükelçiliğe olan­ ları iletir ve Reşid görevden alınmazsa vilayetteki Müslümanla­ rın onun gibi Hıristiyanları katledebileceğini belirtir.90 Bu bil­ giler büyükelçi Wangenheim'ı harekete geçirir ve 12 Temmuz 1915'te Dahiliye Nazırı Talat'a bir nota verir. Hilmi Bey'in söz-

 

 

88       The Extermination of Armenians in the Diarbekir region, op.cit, s. 312-316.

89       Hilmar Kaiser'in atama tarihi olarak verdiği 8 Haziran Reşid'e Dahiliye Ne­ zareti'nden durumun bildirildiği tarihtir. BOA. DH.ŞFR. 53/291, 25/B /1333. Başbakanlık Osmanlı Arşivlerine göre "Mardin Sancağı Mutasarrıfı Hilmi ve Hakkari Mutasarrıfı Şefik Beylerin becayişleri" 31 Mayıs 191 5'te kararlaştın­ lır. BOA. 1. .DH. 1514/1333 1 7/B /1333.

90            From the Vice-Consul in Mosul (Holstein) ıo the Embassy in Constantinople, Mosul, 10.07.1915, DE/PA-AA/BoKon/169, The Armenian Genocide: Evidence from the German Foreign Office Archives, Wolfgang Gust, op.cit. s. 245.

leri hem bu notada, hem de Talat'ın bu gelişmeler üzerine Re­ şid'e "efkar-ı umumiye üzerinde fena tesir" bırakmamasını öğütlediği telgrafında kelimesi kelimesine yer alacaktır. Talat Reşid'e "Ermeniler hakkında ittihaz edilen tedabir-i inzibati­ ye ve siyasiyenin diğer Hıristiyanlara teşmili katiyyen gayri caiz olduğu"nu belirtir.91 Hilmi Bey'in çabalan, en azından bir ölçü­ de, sonuç getirmiştir. Ancak Dahiliye Nezareti'nden gelen em­ rin Reşid'i tam anlamıyla durduramadığım, Ermenilerle birlikte Süryanileri ve diğer toplulukları hedef almaya devam ettiğini, Talat'la yazışmasından birkaç gün sonra 19 Temmuz 191 5'te Midyat'ın Hıristiyan mahallelerine saldmldığım biliyoruz.92

Hilmi Bey bu tarihten sonra Hakkari, Nablus, Malatya,

Der Zor ve Bayezid mutasarrıflıklarında bulunur.93 Ağustos l 919'da İngilizlerin kontrolündeki Eskişehir Mutasarrıflığı'na atanır. 4 Ekim 191 9'da öldürülmesine kadar sürecek kısacık görevinde Mustafa Kemal'le ve onun etrafında örgütlenen çev­ relerle ters düşecektir. Hilmi Bey'in Eskişehir yakınlarında bu­ lunduğuna tanık olduğu Milli Mücadele ileri gelenlerinin ta­ mamı ittihat ve Terakki mensuplarıdır: Ali Fuat (Cebesoy) , Küçük Talat (Muşkara) ve Halil (Kut) bu kişilerden birkaçıdır. Başka örneklerde gördüğümüz gibi, Ermeni soykırımındaki sorumluluklarını bildiği İttihatçıların ağırlıkta olduğu bir ör­ gütlenmeye dahil olmak istemeyecek, Mustafa Kemal'in yürüt­ tüğü mücadeleye mesafeli duracaktır. 17 Eylül 1919'da Mus­ tafa Kemal gönderdiği bir telgrafla Hilmi Bey'den İstanbul Hü­ kümeti ile ilişkisini kesmesini ve "milli arzuya uymasını" is­ ter. "Aksi takdirde milli arzuya az bir zaman bile karşı koya­ mayacağını" ekler. 24 Eylül 19 19'da "Milli Mücadele aleyhin­ de faaliyetleri görülen Eskişehir Mutasarrıfı Hilmi Bey hakkın­ da" bir bildiri yayınlar.94

 

 

91              The Youııg Turks' Crime agaiıısı Humaııiıy: The Armenian Genocide aııd Ethııic Cleansing in the Ottoman Empire, Taner Akçam, s. 208-209, Princcton Univcr­ sity Press, 2012, New Jersey.

92      er. infra s. 103.

93      Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, Ali Çankaya, op.cit, s. 435.

94      Kurtuluş Savaşı Günlüğü: Erzurum Kongresi'nden TBMM'ye, Zeki Sarıhan, s.

122, 1982, lstanbul.

Damat Ferit Hükümeti'nin çekilmesini izleyen 3 Ekim l 9 l 9'da Kuvayı Milliye güçleri -lngilizlerin şehirde devam eden varlığına karşın- Eskişehir'de üstünlüğü ele geçirir. Hil­ mi Bey'in görevden alındığını ve yerine Sabri Bey'in getirildiği­ ni ilan ederler. Dolayısıyla artık Hilmi Bey onlar için bir engel ya da tehdit olmaktan çıkmıştır. Ancak yine de hedef olmaktan kurtulamaz, ertesi gün öğle yemeği için evine giderken kimli­ ği belirlenemeyen bir şahıs tarafından vurularak öldürülür. Ali Fuat Cebesoy gelişmeleri 15. Kolordu Kumandanlığına "Muha­ lefette son derece taannüd eden Mutasarrıf Hilmi Bey, bir mil­ liyetperver tarafından katledilmiştir," diyerek aktarır.95 Katili hiçbir zaman yakalanmayacak, ceza almayacaktır. İstanbul Hü­ kümeti'nin cinayeti soruşturması için gönderdiği müfettişlerin raporuna göre olay anında Hilmi Bey'in yanında olan jandarma eri "failin ismini biliyor, fakat bilinmeyen nedenlerden dolayı bu ismi vermek istemiyordu".96 Mustafa Kemal bu konuda gö­ rüşlerini soran Süleyman Nazife cevaben 12 Ekim 1919'da şu telgrafı çeker:

Hilmi Bey merhumu tanımıyoruz. Kendisini katledenlerle hiç­ bir alakamız yoktur ve olamaz. Hadise-i katl hakkında aldığı­ mız malumat, teşebbüsat ve hareket-i milliyeye muhalefetten dolayı müfrit bir milliyetperver tarafından katledildiğinden ibarettir. Her türlü fezayih ve cinayet erbabının takip ve der­ destine hükümetin teşebbüsat ve icraat-ı kanuniyesine Kuva­ Milliyenin bütün mevcudiyetiyle muavenet edeceği tabiidir.

Bu gibi efalden bizim dahi sizin gibi müteessir ve müteellim ol­ makta bulunduğumuzun beyanını zait addeyleriz.97

Mustafa Kemal'in Süleyman Nazife cevabı Ali Fuat Cebe­ soy'un kendisine aktardığı bilgilerin tekrarıdır. Ancak olay­ dan hemen sonra ve daha sonra yayınlanan anılarında, cina-

 

 

95      Milli Mücaddede Eskişehir, Ali Sarıkoyuncu, s. 41, Osmangazi Üniv. Yay.,

2002, Eskişehir.

96      "Eskişehir Mutasarrıfı Hilmi Bey'in öldürülmesi", Zafer Koylu, Türk lnkı ldp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, Sayı 46, s. 445, 2010, Ankara.

97      Ibidem, s. 446-447 .

yeti sadece Hilmi Bey'in Milli Mücadele'ye muhalefetine bağla­ mak isteyen Ali Fuat Cebesoy'un atladığı bir nokta vardır. Hil­ mi Bey Istanbul'da ittihat ve Terakki mensuplarının yargılan­ ması öncesinde kurulan soruşturma komisyonuna Halil Kut'un soykırımdaki sorumluluğu hakkında ifade vermiştir. Ağustos 1919'da Halil Kut tutulduğu hapishaneden kaçmış, Milli Mü­ cadele'ye katılmak için Anadolu'ya geçmiştir. İngiliz Dışişleri Bakanlığı ve Istanbul'daki Ermeni Patrikhanesi'nin raporlarına göre Hilmi Bey'i adamlarına öldürten Halil Kut'tur.98

Cinayet alelacele "milliyetçi bir kişi" tarafından işlenmiş gös­ terilir ve "polis dairesi ve askeriyenin olaya kayıtsız davranma­ sı"99 sonucunda üstü kapatılır. Hilmi Bey'in büyük ihtimalle canına mal olan İstanbul yargılamaları öncesinde komisyona verdiği ifade, soruşturma dosyasının diğer parçalan gibi, ne ya­ zık ki araştırmacıların erişimine açık değildir.

İstanbul Hükümeti tarafından Hilmi Bey'in eşi Şemia Hanım ve Almanya'da tahsilini sürdüren oğlu Keramet Efendi'ye maaş bağlanır.1 00 Araştırmamızda Hilmi Bey'in ailesinin daha sonra­ ki yıllardaki izine rastlamamız mümkün olmadı.

"Dürüst, özgürlükçü ve insancıl" olarak bilinen Hilmi Bey'in ifade ettiği belirtilen bu sözler zamanının ilerisinde bir zihniyet portresi çizer: "idarem altındaki insanları sadece Osmanlı te­ baası olarak görürüm. Hangi dinden olduklarıyla ilgilenmem, inançları onların hususi meselesidir." 101

 

98       The Extermination of Armenians in ıhe Diarbekir region, op.cit, s. 319, not

18. Raymond Kevorkian Patrikhane'nin raporuna atıfta bulunurken Hilmi Bey'den hatalı olarak "Siirt Mutasamfı Serfiçeli Hilmi" olarak bahseder. Serfi­ çeli Hilmi soykırıma katılır, Mardin Mutasarrıfı Hilmi Bey'le isim benzerliğin­ den başka bir ilgisi yoktur. Le Gtnocide des Anntniens, Raymond H. Kevorki­ an op.cit. s. 431.

99               Eskişehir Jandarma Tabur Komutanı Hamdi Bey'in ifadesidir. Eskişehir Muta­ sarrıfı Hilmi Bey'in öldürülmesi, Zafer Koylu, op.cit. s. 444.

100         Ali Çankaya eşinin adını Şehime, Almanya'da öğrenim gören oğlunun adını da Hüseyin Bahri olarak verir, Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, op.cit, s. 435 . Ancak Başbakanlık Osmanlı Arşivleri kayıtları eşinden Şemia, öğrenci olan oğ­ lundan da Keramet olarak bahseder. Hüseyin Bahri, Hilmi Bey öldürüldüğün­ de l yaşında olan küçük oğlu olmalıdır. BOA. l..DUIT. 97/25, 1 6/Ş 11338.

101  Les Chrttiens aux beıes, jacques Rhetore, op. cit, s. 56.

Derik: "Ne yazık ki

küçük bir bölümünü kurtarabildik. . . n

"Bir tek burası kaldı, buraya da gözümüz gibi bakıyoruz." De­ rik'te eşiyle birlikte yaşayan son Ermenilerden Naif Demir­ ci günümüze kadar bin bir badire atlatmış Surp Kevork Kili­ sesi'nin kapısını özenle açıyor. 1915'ten sonra devletin el koy­ duğu, uzun süre ahır olarak kullanılan kiliseyi Ermeni cema­ ati 1957 yılında parasını ödeyerek devletten geri alabilmiş.1 02 Derik'te bilinen ismiyle Naif Dayı, bunu 1915'te de Ermenile­ ri koruyan Necimoğullan ailesine borçlu olduklarını anlatıyor. "Devlet burayı satmak için ihale açmıştı. Ahmet Necimoğlu tüm ileri gelenlere haber gönderdi 'Ermenilerden başka kimse ihaleye girmeyecek. Kiliselerini geri alacaklar' diye. Onun mü­ dahalesi olmasaydı burayı tekrar açmamız mümkün olmazdı." Ancak yılda bir kere lstanbul'dan gelen din adamlarıyla ayin yapabildikleri kilisenin statü sorunu hala çözülebilmiş değil. Yapının tapuda "ev" olarak görünmesi Surp Kevork'un başında Demokles'in kılıcı gibi sallanmaya devam ediyor.

Naif Dayı'nın dedesi ve tüm ailesi bölgenin ileri gelen ailele­

rinden Rutan aşiretine mensup Necimoğulları'nın konağında saklanarak 1915'te tehcir ve katliamdan kurtulmuşlar. "Hükü­ met çok tehdit etmiş yardım edenleri," diye anlatıyor babası ve dedesinin kendisine aktardıklarını. "Ferman bitene kadar on­ ların evinde kalmışlar." Dedesinin mesleği demirciliği Naif Da­ yı da sürdürüyor. Dükkanının hemen önündeki meydanda ya­ pılan düğünlerde artık Derikli Ermeniler katılamıyor halaya. 1915'ten kurtulabilenler lstanbul'a ya da Avrupa'ya göç etmiş. "Çoğu zaman zaman gelir, bizleri koruyan aileleri ziyaret eder­ ler," diye ekliyor. Kendisinden sonra kim "gözü gibi" bakacak Surp Kevork'un bahçesine? Belirsiz.

Salkanlar (Gökalp ailesi) Derik'in önde gelen aşiretlerinden.

 

Derik'in taş evlerinin bulunduğu dar sokaklar ve mahalleler bir zamanlar Rutan, Abbasan ve Mahmudan aşiretleriyle birlikte bu ailelerin hakimiyet alanıdır. Ermeni ya da Kürt oldukları-

102 Naif Demirci ile 27. 11 . 2010 tarihinde Derik'te yapılan görüşme.

na bakmaksızın, tüm Derikliler bu aşiretlerden birine mensup­ tur. 1915'te bölgede kullanılan tabirle "ferman" çıktığında Sal­ kanlar -ve daha sınırlı bir ölçekte de Rutanlar- kendi aşiretleri­ ne mensup Ermenileri kurtarmaya karar verirler. "Derik'in tüm zanaatkarları ve ustaları, soba imalatçısından ayakkabıcısına, bağ bahçe işlerini yürütenlere kadar, hepsi Ermeniydiler. Aşi­ ret reislerinin koruma karan biraz da başka usta bulunmaması­ na bağlıydı. Özellikle Rutanlann koruması bu temeldeydi," di­ ye anlatıyor Derikli yerel tarihçi Eyüp Güven.103 Salkanlar ise herhangi bir konuda ustalık göstermeyenleri de korurlar.

Derik'in Kale mahallesinde 1915'in izleri sadece eski taş ev­

lerde ve tepeye hakim Salkanların konağında saklı değil. Her köşe başında, yaşlı teyzelerden küçük çocuklara, tüm Derik­ liler yaşananlara dair şaşırtıcı bir kolektif hafızaya sahip. Kat­ liamlara kim karışmış, kim karşı durmuş, kimin evine baskın düzenlenmiş, Ermeniler nerede katledilmiş, tüm detaylarıyla bugüne kadar aktarmışlar. Salkan aşiretine mensup 95 ve 70 yaşlarındaki iki teyze de sormadan anlatmaya başlıyorlar ken­ di ailelerinin hikayesini.1 04 "Salkanlardan üç aile her biri 10-15 Ermeni ailesini evine almış. Yokluğa rağmen evdeki yemekler, kıyafetler, her şey paylaşılıyormuş. Bizim evde de ahırda sakla­ mışlar. jandarmalar gelince ahırın arka kapısından kaçırıyor­ larmış. Ermenileri bulamayınca sonunda jandarmalar ağanın adamlarını dövmüşler," diye anlatıyorlar.

2,5 metre kalınlığındaki duvarları ve şehre hakim konu­ muyla Salkanlar Konağı 191 5'te Ermenilerin en önemli sığı­ nak yerlerinden biri olmuş. "Ev kale gibi yapılmış. Top yağdır­ salardı bile jandarmalar içeri giremezlerdi, bu yüzden saklan­ mak için en uygun yerdi," diye anlatıyor Salkan aşiretinin ileri gelenlerinden ve "Ağa" ismiyle bilinen Abdülkadir Gökalp. 105 Derik'in diğer aşiretleri Abbasan ve Mahmudanların Ermeni­ leri korumadıklarını, ama Salkanların  koruduğunu  özellik­ le belirtiyor. "Osmanlı kayıtlarında bizim aşiret için 'güvenil-

 

103 Eyüp Güven ile gönişme, Kasım 2010, Derik.

104 S. ve N. ile görüşme, Kasım 2010, Derik.

105 Abdülkadir Gökalp ile görüşme, Kasım 2010, Derik.

mez' diye not düşülmüş. Hiçbir zaman devlet yanlısı olmamış bizimkiler. "

Gökalp'in büyük amcaları Mehmet Tahir ve Ömer Beyler 10 kadar aileye evlerinin kapılarını açmışlar. Kale mahallesinin neredeyse yansını kaplayan, bölümleri tüm bir sokağa yayılan konağın avlusunda ördükleri bir duvarın arkasında saklamış­ lar. Ferman bitince de korudukları Ermeniler Derik'teki evleri­ ne dönmüşler. Abdülkadir Gökalp isim isim sayıyor sakladık­ ları aileleri. "Salkanlar bu şekilde 300 kişiyi kurtardılar," der­ ken yüzüne yansıyan gurur az sonra gölgeleniyor. "Ama tabii, Derik Ermenilerinin sadece küçük bir bölümünü kurtarabilmi­ şiz." Abdülkadir Bey aynı anda telefonlar açıyor lstanbul'da ya­ şayan Derikli Ermenilere. "Hepsiyle dostluğumuz devam eder, geldiklerinde mutlaka bizi ziyaret ederler. " Mehmet Tahir ve Ömer Beylerden bugüne kalan en önemli iz bu dostluk. Bir de, tabelası bulunmasa da, konağın bulunduğu sokağın ailenin soy ismini taşıyor olması.

Mele lskender Kazım'ın (bölgede bilinen ismiyle Seydaye

Mele lskender) tavrı Pirinççizade Feyzi'nin dini motiflerle Müslümanları Ermenilere karşı kışkırtmasının Derik'te hükü­ metin beklediği ölçüde etkili olamamasının en önemli sebeple­ rinden biridir. Mazıdağı'nın Dera Metina köyünde dünyaya ge­ len ve 1915'te kazada müftülük görevini yürüten Mele lsken­ der dönemin siyasi gelişmeleriyle yakından ilgili, Kürtçe muha­ lif şiirler yazan bir din adamıydı. Tehcir ve katliam haberlerini aldığında cami minaresinden "Ermeniler de Allah'a inanıyor­ lar, bu yapılanlar katliamdır, zulümdür," diye seslenerek Derik Müslümanlarını Ermenileri korumaya çağırır. 106 l 922'den son­ ra Derik'e yerleşen Kürt şair Cigerxwin'in yakın arkadaşı hali­ ne gelecektir. Muhalif kimliği yüzünden 1927'de tutuklanır ve bundan bir yıl sonra hayata gözlerini yumar.107

Derik'in Tawik köyünde başka bir din adamı, Mele Hesene Tawiki de tehcir ve katliamlara karşı çıkanlar arasında yer alır.

 

106  Eyüp Güven'le görüşme, Ekim 2010, Derik.

107 Eyüp Güven, Derik Tarihi, 2008, s. 78-80 ve Ali Sarıkoyuncu, Milli mücadele­ de din adam lan, Diyanet işleri Başkanlığı, 1995, s. 220.

Ermenileri götüren jandarmalara "Başka dinden de olsa insan öldürmek günahtır. Hele de o insan sizin emniyetiniz altınday­ sa," diye çıkıştığı aktarılır.108 Hesene Tawiki 1915 öncesinde herkese adil davranmasıyla tanınan bir molladır. "Derik'te bir Ermeni ile bir Müslüman arasında anlaşmazlık olmuş. Mesele­ yi çözmesi için dedeme başvurmuşlar, o da Ermeni olana hak vermiş. Bu durum başka anlaşmazlıklarda birkaç defa tekrar­ lanmış. Bu yüzden Derik'te kimi kesimlerde hoşnutsuzluk ya­ ratmış. Ama Ermenilerin de takdirini kazanmış," diye aktarı­ yor Mele Hesene Tawiki'nin torunu Mihdi Perinçek. Mele He­ sene Tawiki sadece din adamı değildir. Medresesinde 25 civa­ rında öğrenciye ders verir. Mihdi Perinçek'in deyimiyle "ittihat ve Terakki'ye çok mesafelidir", onları "zulmedenler" olarak ta­ nımlar. Aynı şekilde Derik'in zenginleri ile bir araya gelmeme­ ye özen gösterir. Kıtlık döneminde kendi tarlasının buğdayı­ nı yoksullara dağıtır. Mele lskender Kazım ile yakın dostlukla­ rı vardır. Aynı siyasi çizgiyi ve düşünceleri paylaşırlar. 1963'te Derik'te vefat eder. 109

Derik Kaymakamı Reşid Bey:

Hüseyin Nesimi'nin öldürülmesinin uyarlanması mı?

 

1915'te Mardin'de bulunan Dominiken din adamı jacques Rhetore'nin anılarında emirlere karşı geldiği için öldürülen De­ rik kaymakamı Reşid Bey'den bahsedilir. Rhetore'ye göre De­ rik'te yaşayan 1. 700 Ermeni'yle ilgili tehcir kararı ve şehrin he­ men dışında onları bekleyen çetelerin planladıkları kaymaka­ ma ulaşır. idaresi altındaki Ermenilerin yasalara aykırı bir dav­ ranışlarını görmeyen Reşid Bey, Diyarbekir valisi Dr. Reşid'e yazdığı mektupta bu kararı uygulamayacağını belirtir. "De­ rik Hıristiyanlarında sadece devletin yararına olan sadık kullar görmekteyim. Yalnızca sizin talebinizle onları ölüme mahkum edemem. Ancak lstanbul'dan bu konuda gelen yazılı bir em­ ri gördükten sonra nasıl hareket edeceğime karar verebilirim"

108  Eyüp Güven'le görüşme, op.cit.

109  Mihdi Perinçek ile görüşme, Temmuz 2014, Diyarbakır.

şeklinde cevap verir. 110 Dr. Reşid yazılı emirleri göstermek için kendisini Diyarbekir'e çağırır. Ancak kaymakam şehre asla ula­ şamaz. Lice Kaymakamı Hüseyin Nesimi'nin başına gelenleri hatırlatacak bir şekilde yolda kendisine pusu kurulur. Dr. Re­ şid'in Çerkes çetecileri tarafından öldürülür.

Kaymakamın öldürülmesinin ardından, Dr. Reşid cinayeti Derik Ermenilerinin işlediğini ve cezalandırılmaları gerektiği­ ni belirten bir raporu lstanbul'a gönderir. Viranşehir'deki teh­ ciri organize etmiş olan Diyarbekir Askeri Ceza mahkemesi re­ isi Tevfik'i Haziran ortasında Derik'te görevlendirir. Derik Er­ menilerinin kaderi on gün içinde çizilir. Diğer kazalardaki gibi önce erkekler tutuklanır ve gruplar halinde öldürülür. Kadınlar ve çocuklar ise şehrin hemen dışında Rezike Korta ismiyle bili­ nen üzüm bağlarında katledilir.

Derik'te bugün halen bazı yaşlıların katliam yapılan bir yer­ de yetiştikleri için bu bağlardan gelen üzümleri yemeyi red­ dettikleri anlatılır. 111 Ancak ilçede Kaymakam Reşid Bey'den kalan en ufak bir iz dahi bulmak mümkün değil. 1915'te ya­ şananları dünmüş gibi ayrıntılarıyla hatırlayan, önde gelen ailelerin teşvikiyle çok sayıda Ermeni'yi saklayan ve kurta­ ran Derikliler, nedense Reşid Bey'e ilişkin anıları hafızaların­ dan silmiş.

Derik Kaymakamı Reşid Bey'e dair herhangi bir ize ne Os­ manlı Arşivleri'nde, ne de Mülkiye Şeref Kitabı'nda rastlamak mümkün değil. Bu durum Rhetore'nin Hüseyin Nesimi'nin hikayesini karıştırarak Reşid Bey'e de uyarlaması olasılığını ak­ la getiriyor. Deriklilerin kendisine dair hiçbir hafızaya sahip ol­ maması karışıklık ihtimalini kuvvetlendiriyor.

Midyat Halalı köylüleri:

"Biz komşu kalacağız, söz veriyoruz"

Hapsuno Barbasso 191 5'te 7 yaşındadır. Üzüm bağları, incir ve nar bahçeleri ile ünlü, yeşillikler içinde bir köy olan MidyaL'a

 

1 10 Les Chrctiens aux betcs, jacques Rhetore, op. cit, s. 46-47.

111 B.Y. ve ailesi ile Derik'te 28. 11 .2010 tarihinde yapılan görüşme.

bağlı Halah'ın112 tek Süryani ailesinin oğludur. "Ferman zama­ nı" köye askerler baskın yapar. Köydeki Müslümanlardan bir­ kaçı Hapsuno'nun babası Şaro, kardeşleri Murat ve Barsavrno ile amcaları Aziz, Yakup ve Circo'yu yakalayıp askerlere teslim etmek isterler. Ancak köyün muhtan Huseyne lbrahim onla­ ra engel olur. Barbasso ailesini korumak için "Onlar benim tu­ tuklum, kimse dokunmasın," diyerek köyün tepelerindeki evi­ ne götürür. Barbassoları kurtarmak isteyen köyün başka ileri gelenleri de vardır. Bunlardan biri olan lsmaile Mehmed yanla­ rına gelir ve grubun ellerini çözer. Huseyne lbrahim ve lsma­ ile Mehmed askerlerin eve yaklaşmasını engeller ve Barbasso­ ları Aynvert'e ulaşabilmeleri için köyün diğer tarafından kaçı­ nrlar. 113

Ailenin yetişkin erkekleri kurtulmuş, ancak kadınlar ve ço­ cuklar Halah'ta askerlerin çevrelediği bir evde rehin kalmıştır. Askerler onları Midyat'a götürmek üzere harekete geçince kö­ yün imamı Mala Halil yollarını keser. Kadınlan ve çocukları bı­ rakmalarını ister. Askerler diretince köyden pek çok kişi etraf­ larını sarar. Köyde bir Süryani aile olduğu düşünülerek az sa­ yıda asker sevk edilmiştir. Çok sayıda köylü etraflarında topla­ nınca askerler pes eder, kadınlar ve çocukları bırakırlar. Mala Halil, Hapsuno'yu, annesini ve diğer çocukları dokuz gün evin­ de ağırladıktan sonra Ayn Vert'e ulaştırır. 114 Hapsuno Barbas­ so o kaçışa dair 1995 yılında derlenen anılarında "Daha hız­ lı gidebilmemiz için Mala Halil beni sırtında taşıdı," diye belir­ tiyor. 115 Ayn Vert'e ulaştıklarında Mala Halil onlara zarar ver­ mek isteyenlere engel olacağına dair "Halalı köyünden kimse size dokunmayacak, biz komşu kalacağız, söz veriyorum," di­ ye teminat verir. Kendilerine saldıranların Halah'a dönüşte Ma­ la Halil'den intikam almasından endişe eden aile onun da Ayn

 

1 1 2 Yer isimlerinin değiştirilmesinden sonra Narlı adı verilmiştir.

113 Midyat'ın Ayn Wardo/Ayn Vert köyü (yer isimlerinin değiştirilmesinden son­ ra Gülgöze) tehcir ve katliamlara karşı örgütlenen direniş sebebiyle Süryaniler için bir sığınma merkezi haline gelmişti.

114 Hapsuno Barbasso'nun oğlu lskcnder Debbaso ile görüşme, Kasım  20 13 ,

Midyat.

ll S The Hisıory of The Barbasso Fami ly, 13.34- 1 994, s. 24, Edward Barbasso, 1995.

Vert'te kalmasını ister. Mala Halil reddeder. "Müslümanlar sizi çok incitti. Burada da ciğeri yanmış çok kişi var. Başınızı bela­ ya sokanın," diyerek Halah'a geri döner. 116

Aile Ayn Vert'te bir araya gelir, ancak bu defa da açlık ve hastalıklarla savaşmak zorunda kalırlar. Önce Mor Gabriel manastırına sığınırlar, daha sonra sürekli yer değiştirir, çalış­ ma imkanı bulabildikleri köyleri dolaşırlar. Halah'a dönmele­ ri mümkün değildir. Tehcir zamanı onları yakalatmaya çalı­ şanlar Mala Halil gibi kurtarmak için çabalayanları sindirmiş, mallarına el koymuş ve dönüşlerini yasaklamıştır. Halah'a an­ cak yedi yıl sonra, Heverki ileri gelenlerinden Çelebi Ağa'ya 30 altın vererek köylüleri ikna etmesini sağladıktan sonra dö­ nebilirler. Yıkılan evlerini onararak tekrar köylerinde bir ya­ şam kurarlar. Hapsuno Barbasso, ikinci Dünya Savaşı sırasın­ da amele taburlarının günün koşullarına uyarlanmış versiyo­ nu olan yirmi kur'a askerlik kapsamında silah altına alınır. An­ kara Havalimanı'nda pist yapımında çalıştırılır, üzerinde ince­ cik elbiselerle yaz-kış yerde yatırılır. Oğulları lskender, Süley­ man ve Nail'in ardından o da 1981 yılında Halah'tan ayrılarak lsveç'e yerleşir.

"Şimdi köyümüzde Hıristiyan aile kalmadı, sadece Müslü­ manlar yaşıyor. Bütün tarlalarımız, evlerimiz, arazilerimiz ora­ da kaldı," sözleriyle bitirir anılarını Hapsuno Barbasso. Ömrü­

nün yetmediği Halah'a dönüşü, kısmen de olsa, yaklaşık 30 yıl sonra oğlu lskender Debbaso gerçekleştirir. Ailenin evini Asu­ ri mimarisine uygun bir şekilde yeniden inşa eder. Kış ve bahar aylarını Halah'ta geçin:neye başlar. Huseyne lbrahim ve lsmaile Mehmed'in torunları lskender Debbaso'nun dönüşünü sevinç­ le karşılar. Mala Halil'in ailesi köyden ayrılmış, Mersin'e yerleş­ miştir. "Ninem 1960'larda vefat edene kadar gece-gündüz Hu­ seyne lbrahim, lsmaile Mehmed ve Mala Halil'in bizi koruma­ sını anlatırdı," diyor lskender Debbaso. Belki de bu yüzden, yıl­ lardır Türkiye'de geçirdiği tüm vakti -kendi deyimiyle- "temiz insanların" hikayelerinin günyüzüne çıkarılmasına adamış. 1915'ten hayatta kalan Süryanilerin tanıklıklarına dayanarak

116 lskender Debbaso ile görüşme, op. cit.

onlan tehcir ve katliamlardan kurtaran kişilerin ailelerinin izi­ ni sürmüş. Bu şekilde özellikle Midyat bölgesine dair eşsiz bil­ giler derlemiş. Çalışmamız bu yüzden kendisini heyecanlandı­ nyor. "Biz artık katillerden değil, temiz insanlardan bahsetmek istiyoruz," diye belirtiyor.

lskender Debbaso'nun deyimiyle Halahlı "temiz insanlar"ın torunlarıyla bir akşam kalabalık bir mecliste bir araya geliyo­ ruz. Huseyne lbrahim'in torunu Hacı Reşit Acar dedesinin o dönem 65 yaşlannda olduğunu, Ayn Vert'te direnen Süryanile­ rin zarar görmemesi için uğraşan Şeyh Fethullah'a 117 bağlı ol­ duğunu, üzüm bağlannda çiftçilikle uğraştığım, Siirt'e pekmez satmaya gittiğini anlatıyor. Hacı Reşit Acar'a göre Barbasso ai­ lesini korumak köy ihtiyar heyetinin karandır. "Askerler dede­ lerimizin Barbassoları kaçırdığını anlayınca 16 gün kalmışlar, ablukaya almışlar köyü. Köyde ne varsa dağıtmışlar, yiyecekle­ re el koymuşlar," diye aktanyor. 118 "Bizim dışımızdaki köylere hep ağalar hakimdi, insanlara zulmediyorlardı. Ağanın olmadı­ ğı tek köy Halah'tı. Bu yüzden çevre köylerden Süryanilerden de buraya sığınanlar oldu," diye ekliyor. Mecliste bulunan di­ ğer Halahlılar sık sık araya giriyor, teyit etme imkanı bulamadı­ ğımız başka kurtarma hikayeleri anlatıyorlar. Barbasso ailesini askerlere teslim etmeye çalışan ve köylerine dönüşlerine yedi sene boyunca engel olanları ise kimse hatırlamak istemiyor gi­ bi görünüyor. l980'lerde Barbasso ailesinin köyden ayrılmasın­ dan sonra kimsenin arazilerine el koymaya kalkmadığım, çev­ re köyler korucu olurken kendilerinin bunu kabul etmediğini gururla anlatıyorlar.

Halah'taki başka bir kurtarma hikayesini bize Midyat Sürya­

ni Kilisesi diokonu Ayhan Gürkan anlatıyor. Ninesinden din­ lediklerini aktarırken "Bizim Müslümanlarımız Dicle'nin ku­ zeyinin Müslümanlarından daha iyidir," diye belirtiyor.119 Ai­ lesinin hikayesi bölgede yaşayan Süryani, Keldani ve Nasturi­ lerin de Ermenilerle aynı kadere mahkum edilişlerinin ve böl-

ıı 7 er. infra s. 107- 108.

1 18 Hacı Reşit Acar, Bilal Acar, Osman Altınışık'la görüşme, Kasım 2013, Halah.

119  Ayhan Gürkan'\a görüşme, Kasım 20 10, Midyat.

geye özgü "kirvelik" kurumunun bu kaderi reddetmesinin öy- ku- su.. . 120

Tehcir ve katliam haberleri bölgeye ulaştığında Keferze'de121 yaşayan Ayhan Gürkan'ın büyük dedesi Cırco Halah'taki Müs­ lüman kirveleri Mala Sino'ya (Kürtçe "Sino Ailesi") sığınır. Bir süre evlerinde saklanırlar. Ancak Süryanilere yardım eden­ ler de tehlikededir. "Mala Sino büyük dedeme 'Burada kalır­ sanız hepimizi öldürürler. lsterseniz sizi Ayn Vert'e122 götüre­ yim. Ama yolda da saldıranlar olabilir' demiş. Bunun üzerine büyük dedem Müslüman olmuş. " Cırco'nun din değişikliği sa­ dece ailesini ve kendilerine kucak açan Mala Sino'yu tehlikeye atmamak içindir. Çocuklannın ve eşinin din değiştirmelerine müsaade etmez. Bu şekilde ferman bitene kadar Mala Sino'lar­ da kalır, ardından köylerine dönerler. Bu defa da mal-mülkle­ rine devletin el koyması riski vardır. Ancak Cırco'yu korkutan tek şey bu değildir. Mala Sino'lara sığınmadan önce çocukla­ nndan biri öldürülmüştür. Aynı acıyı tekrar yaşamanın korku­ suyla Cırco 1945'e kadar Müslüman olarak görünmeye devam eder. Hatta köydeki kilise yetkililer tarafından yıkılırken en bü­ yük şevkle o çalışır. Bu durum rahatsızlanıp ölüme yaklaştığı­ nı anlayıncaya kadar sürer. O zaman köylüleri evine çağırır ve Süryani mezarlığına gömülmek istediğini söyler. Ölünceye ka­ dar Mala Sino'yla dostluklannı sürdürür.

"Cırcoları koruduğu için dedemi de bir süre köyden kov­

 

muşlar. Hükümete şikayet etmişler," diye anlatıyor Mala Si­ no'nun Halah'ta yaşamaya devam eden torunu Naif Baştuğ. Ke­ ferze köyünün ağaları katliama katılanlar arasındadır.123 Cır­ co ailesinin kendi bölgelerinden kurtulmasına yardım ettiği

120   Müslüman ve Hıristiyan topluluklar arasında kirveliğin önemine dair: Kürtle­ rin ve Ermenilerin hafızasında Kirvelik geleneği, Namık Kemal Dinç ile söyleşi, Repair, 31 .08.2015.

121  Yer isimlerinin değiştirilmesinden sonra Midyat'ın Altıntaş köyü.

122   Cf. dipnot 1 77.

123          Massacres, resistance, protectors, David Gaunt, s. 231 -234, Gorgias Press, 2006, NewJersey. Keferzeli Süryanilerin mülklerine köyde yaşayan ağalann el koyduğunu ve bu durumun günümüze kadar devam ettiğini aynca Halah köy­ lüleri bize aktardılar. Hacı Reşit Acar, Bilal Acar, Osman Altınışık'la görüşme, op.cit.

için Mala Sino'nun peşine düşerler. Aile Xerabe Nase124 köyü­ ne kaçmak zorunda kalır. Bir yıl sonra köylerine dönebildikle­ rinde evlerini talan edilmiş halde bulurlar. Naif Baştuğ dedesi­ nin yüksek bir statüye sahip olmadığı halde köyde hatırı sayı­ lır bir kişi olduğunu, Şeyh Fethullah ve Ali Batte'ye bağlı oldu­ ğunu belirtiyor. 125

Ali Batte: "Devlet Heverkilerin tavrını hiç unutmadı"

Midyat ve köylerindeki kurtarma çabaları kirvelik kurumuyla sınırlı değildi. Devletin yanında yer almayı reddeden ve Sürya­ ni mensuplarını korumaya karar veren aşiretler mevcuttu. Böl­ genin en önemli aşiret konfederasyonlarından Heverkilerin ba­ zı ileri gelenleri -iç çekişmelerine ve çeşitli klanların zaman zaman taraf değiştirmesine karşın- Midyat, Nusaybin ve ldil Süryanileri ile Ermenilerini koruyan en önemli güçlerden bi­ ri oldu. 126 Heverki ileri geleni Ali Batte tehcir başlamadan önce hapse atılmıştı. Ancak hapiste olduğu süre boyunca aile üyele­ rine gönderdiği talimatlarla kendi hakimiyet alanındaki Sürya­ nileri korur. Bir süre sonra da hapisten kaçmayı başarır. Konfe­ derasyonun diğer kolunun başında bulunan Çelebi ve Sarohan ise kendi bölgelerindeki Süryanileri bir müddet ve kısmen ko­ rumakla birlikte bu tavırlarını sürdüremez. Kısa süre sonra saf değiştirerek devletin yanında yer alırlar.127

 

 

124  Yer isimlerinin değiştirilmesinden sonra Midyat'ın Derebaşı köyü.

125   Naif Baştuğ ile görüşme, Kasım 2013, Halah.

1         26 Heverkilerle ilgili detaylı bir inceleme için: Haverhan Sultanları 1, Nezire Ci­ bo, Koma! Basım Yayın, 2010, İstanbul. Turabdin bölgesinde Ermenilere na­ zaran Süryani nüfusu daha yoğundur. Süryanilerin korunabildiği Ayn Wardo gibi köylere Ermeniler de sığındılar.

127            Heverki liderlerinin Süryani ve Ermenileri korumasına dair kaynaklann il­ ki 191 5'te Mardin Süryani Deyrül Zafaran manastınnda bulunan Melfono A. Mesih Karabaş'ın günlüğüdür. ( Vergossenes Blut: Geschichten der Grrud, die an den Christen in der Türhci verübt, Abed Na'man Qarabasch, 1999 adıyla Alman­ ca yayınlanmıştır). Elimizde günlüğün Kolo Suryoyo dergisinde tefrika halin­ de 2000 yılında yayınlanan "Katliamlarda Hıristiyanlık" başlıklı Türkçe çeviri­ si bulunmaktadır. Kolo Suryoyo, No. 127, 1 28, 1 29, 2000, Glane, Netherland. Çalışmada referans olarak bu çeviriyi kullandık.

Midyat ve çevresinde hakim olan Heverki aşiret konfederas­ yonunun, devlet yanlısı olarak bilinen Dekşurilerin aksine, hü­ kümetle yıldızı hiç barışmamıştı. Heverkilerin bölgede kendi­ lerinden başka otoriteyi tanımayan yapılan bu durumda belir­ leyici olsa da, aşiret mensuplarının arasında Süryani ve Ezidile­ rin bulunması da önemli bir etkendi.128 Bu grupların rolü, baş­ ka aşiretlerde olduğu gibi "tebaa" olmakla sınırlı değildi. Yö­ netimde söz sahibiydiler. Heverkilerin lideri il. Haco 1870'ler­ de öldürüldüğünde, daha sonra liderliği devralacak Ali Batte ve Çelebi büyüyene kadar, Ayn Vert köyünden Süryani Şaboye Mired aşiret yönetimini üstlenmişti.129 Ali Batte ise silah arka­ daşı ve yoldaşı Süryani lideri Şemun'u yanından ayırmayacak, her konuda ona danışarak karar alacaktı.130

Birinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde Ali Batte bölgedeki

idari makamlara kök söktüren, devlet otoritesini sarsan isimle­ rin başında geliyordu. Seferberlik emrine uymayı reddettiği gi­ bi devlete vergi verilmesini de yasaklamıştı. Hakimiyeti altın­ daki bölgelerde ihtiyacı olan malzemelere askeriyenin el koy­ masına da karşı çıkıyordu. Bu eylemleri politik bir vizyondan yoksun değildi. Bitlis'teki ayaklanmayı yürütenler ve Abdürez­ zak Bedirhan ile iletişim halindeydi. Ancak Kürtlerin özerkliği­ ne olan ilgisi -en azından o aşamada- aşiretler arası çekişmele­ ri ve güç kavgalarını kendisine unutturacak düzeyde değildi.131

 

 

ikinci kaynak Süryani Ortodoks Papazı Süleyman Hinno'nun Suriye'de bu­ lunduğu sırada Süryani göçmenlerden topladığı bilgilerin yer aldığı günlük­ tür. Bu günlüğün de "1915 Turabdin bölgesi" başlığı altında Kolo Suryoyo der­ gisinde 1993 yılında yayınlanan Türkçe çevirisini kullandık. lki kaynakla ilgi­ li detaylı bir sentez için Massacres, resistance, protectors, David Gaunt, op.cit.

s. 197-270.

128             Heverki ve Dekşuri aşiret konfederasyonlarının iktidar odağı olma süreçle­ ri ve devlet yanlısı ve karşıtı konumlanmaları için: 1 9. yüzyılda ve 20. yüzyılın başında aşiret ve devlet, Suavi Aydın, Diyarbakır Tebliğleri, s. 164 ve 169- 170, Hrant Dink Vakfı Yayınlan, 2013, lstanbul.

129             Turabidin'den Baltık'a, Nezire Cibo, Kovarabir, 3 Ağustos 20 11 .

130            Bazı kaynaklar Heverkilerin kökeninin Ezidi olduğunu, zulme uğramış olma­ larından dolayı Süryanilerle yakınlık kurduklarını ileri sürer. Social Relations in Ottoman Diyarbekir, jongerden, Verheij, s. 248, Brill, 2012, Leiden.

131             Cegerxwin'e göre Dekşuri lideri lzedin Ali Batte'ye güçlerini birleştirmeyi ve lngilizlerden yardım alarak kendi devletlerini kurmayı önerir. Ali Batte bu

Diyarbekir Vali vekilliğini yürüten Şefik Bey'e göre Midyat "hükümet karşıtı eylemlerin merkezi" haline gelmişti ve buna son vermek için Heverki liderlerinin öldürülüp ailelerinin sü­ rülmesi gerekmekteydi. Şefik Bey amacına, kısmen de olsa, Ey­ lül l914'te ulaşır: Ali Batte ve diğer Heverki liderleri yakalan­ mış, hapse atılmıştır.

Tehcir başladığında Ali Batte ve sağ kolu Şemun Harput hapishanesindedir. Kimi kaynaklara göre annesi Fasıle'nin inisiyatifiyle, 132 kimilerine göre ise bizzat Batte'nin gönderdiği talimatlarla kendisine bağlı Heverkiler bölgedeki Süryanileri ve Ermenileri tehcir ve katliamlardan korumaya çalışırlar.

Haziran 1915'te Midyat'ta Ermeni ve Süryani Protestan ile­ ri gelenleri tutuklanır ve ardından öldürülürler. Bu olay şehir­ deki tüm Süryanilerin korkuya kapılmasına, kendilerini koru­ mak için mahallelerinde barikatlar kurmalarına sebep olur. 2 Temmuz 1915'te Hacı Başar Bey Midyat'ın Kürt ve Arap aşiret reislerini bir araya getirir ve Hıristiyanlara yapacakları saldırı­ ya desteklerini ister.

Ali Batte'nin kendisiyle aynı ismi taşıyan 82 yaşındaki toru­ nu Ali Batte'ye göre o tarihte dedesi Şemun'la birlikte hapisten kaçmıştır. Aşiretlerin toplanacağı haberi kendisine ulaşınca Şe­ mun'a birlikte gitmelerini önerir. Şemun reddeder, toplantının amacının her aşiretin "kendi Hıristiyanlarını" katletmesini sağ­ lamak olduğunu anlatır. Nusaybin'de görüştüğümüz Ali Bat­ te'nin torunu o günleri şöyle aktardı: "Alike Batte yine de top­ lantıya gitti. Katliama desteğini istedikleri zaman 'Kim Hıristi­ yanları vurursa beni karşısında bulur,' diye gürledi. Biz, Çelebi­ ler ve Mala İsmail, yani tüm Heverkiler sahip çıktık. Sonra bir­ birimizle ağalık için kavgamız oldu ama Ferman'da birlikte ha-

 

 

devletin başı olacağına dair teminat almak istediği için anlaşma gerçekleşmez.

Hayat Hikayem, Cegerxwin, s. 38-40, Evrensel Basım Yayın, 2003, lstanbul.

132            lskender Debbaso ile görüşme, op.cit. Hapsuno Barbasso'ya göre Ali Batte'nin annesi Ayn Vert'te direnen Süryanilerin lideri Gello Şaho'ya kendisine ve ai­ lesine oradan çıkmak için yardım etmeyi önerir. Ancak Gello Şao hunun bir tuzak olabileceğinden şüphelenir ve "Bu kadar Hıristiyanı burada bırakıp na­ sıl kaçabilirim?" diyerek önerilerini reddeder. The History of The Barbasso Fa­ mily, 1334-1 994, op.cit. s. 25-26.

reket ettik, Hıristiyanlan koruduk."133 Torun Batte'ye göre de­ desi sadece kendi mıntıkasını, Midyat, idil, Dargeçit ve Nusay­ bin'i koruyabilmişti. Gercüş'ün Dekşurilerin kontrolünde olan yarısına müdahale edemeyecek, Hıristiyanların mallarına el koymak amacıyla Dekşuriler katliama katılacaklardı.

Torun Batte'nin aktardığı gibi Ali Batte hapisten kaçarak biz­ zat katliamlara engel olabilmiş miydi? Osmanlı arşivlerine göre en azından Ocak 191 Tye kadar hapiste olduğunu biliyoruz. 134 lskender Debbaso'ya göre Ali Batte o tarihte hapisten çıkama­ dı , taraftarları, annesi ve aşiretin merkezi sayılan Mzizex'liler (bugünkü adıyla Doğançay'lılar) Hıristiyanlan korumada aktif rol aldılar. 19 Temmuz 191 5'te Midyat'm Hıristiyan mahallele­ rine Ömeryan aşireti ve güvenlik güçleri saldım. Katliam yaşa­ nır, mahallenin savunmasını organize edenler Ayn Vert'e çeki­ lirler. Geriye kalanları Heverki'ler kurtarır, bir kısmının saldı­ nya uğramadan Ayn Vert'e ulaşmalarını sağlarken, diğerlerini kendi köylerinde saklarlar.135 lleride göreceğimiz gibi Ayn Vert bir direniş üssüne dönüşecek, kaçabilen Süryanilerin ve Erme­ nilerin sığınma mekanı olacaktır.

Katliamların yankıları Harput cezaevine de ulaşmıştır. Ali

Batte yoldaşı Şemun'u öldürmemeleri için her gün yetkililere rüşvet verir. Tutuklanan Süryani ve Ermeni ileri gelenleri Har­ put cezaevine getirilmektedir. Harput Süryanilerinden, gaze­ te sahibi Aşir Yusuf da tutuklananlar arasındadır. Şemun'a "Bir gün para bitecek, seni de beni de götürecekler," der. Dediği gibi olur, Yusufu asmaya götürdükleri zaman artık Ali Batte ve Şe­ mun'un müdahale gücü kalmamıştır. Onu kurtaramazlar, ama hapishaneden kaçmayı başarırlar.

Bu süreçte Heverkilerin diğer liderlerinin ikircikli bir tavır içinde kaldığını görüyoruz. Çelebi'nin karısı Nazeli'nin kendi bölgelerindeki Hıristiyanları daha güvenli olan Rayite Tor lz­ lo'ya (Midyat'm güneyinde kalan bölgeye) ulaştırdığına, Saro­ han'ın Ayn Vertlilere devlet güçlerinin sahte bir barış girişimiy-

133            Ali Baue'nin torunu Ali Batte ile görüşme, Kasım 20 13, Nusaybin.

134            BOA. DH.EUM.ADL. 28/3, 03/Ra/1335.

135            Massacres, resistance, protectors, David Gaunt, op.cit, s. 186, 192-195.

le onlan kandırmaya çalıştığını haber vermesine ve Çelebi'nin savaş sonunda bazı Süryanilerin köylerine geri dönmelerine yardımcı olduğuna dair tanıklıklar mevcut. 136 Ancak daha son­ ra Çelebi ve Sarohan Dekşurilerle ve devletle yakınlaşacaktır.

1917'de Basiribin köyüne yönelik saldırılardan sonra hayat­ ta kalanları Ali Batte kendi köyüne götürerek korur.137 Savaş sonrasında ise Ali Batte bölgede devlet otoritesini tanımadığını daha büyük çaplı bir eylemle duyuracaktır. 11 Mayıs 1919'da 100 kadar adamıyla birlikte Nusaybin'i basar. "Ağalar Hıristi­ yan ve Müslüman, herkesten haksız yere para alıyorlardı. Ali Batte onlardan halkın parasını fazlasıyla geri aldı. Hepsini ce­ zalandırdı, 'Nusaybinliler o para sizindir,' dedi," diye anlatıyor Torun Batte. "Bir kadın geldi, 'Devlet oğlumu dört senedir hap­ se koymuş, sen nasıl ağasın?' diye serzenişte bulundu. Ali Bat­ te bunun üzerine hapishaneye doğru yöneldi. Türkçe bilmiyor­ du, kimliği bile yoktu, bu yüzden bize kalan fotoğrafı da yok. Şemun onun tercümanıydı. 'Çocuğu serbest bırakması için sav­ cıyla konuşalım, yapma etme' dediyse de dinletemedi. Ali Batte cezaevinin kapısını açtı, içeridekileri serbest bıraktı. Savcıyı ve kaymakamı da rehin alıp dağa götürdü." Aylarca devam eden takip sonucunda 18 Ağustos 1919'da Ali Batte'nin yeri tespit edilir, güvenlik güçleri ve devlet yanlısı aşiretlerle girdiği çatış­ mada öldürülür.

Kardeşi gibi gördüğü sağ kolu Şemun hayatta kalır, 1964'e

kadar yaşamını sürdürür. "Neden ben değil de o öldürüldü?" diye her gün ağladığı anlatılır.

Ali Batte öldürüldükten sonra ailesi Suriye'ye kaçar. 1950'de

 

 

136           lskender Debbaso ile görüşme, op.cit. Massacres, resistance, protectors, David Gaunt, op.cit. s. 21 1 ve 359. Çelebi, Sarohan ve oğlu Serhan Ağalar 1907-1910 arasında Süryani köylerine saldınlarda bulunmuş, arazi ve mallanna el koy­ muştur. Bu sebeple aşiretin bu kolunun reislerini "vicdanh"lar arasında değer­ lendirmek güçtür. Tanzimat'tan sonra Tur Abdin 'de Aşiretler ve Hıristiyanlar, Suavi Aydın, Mardin Tebliğleri, s. 148- 153, Hrant Dink Vakh Yayınlan, Ekim 2013, lstanbul. Heverkilerin tamamının Ermeni ve Süryanileri korumadığı ve aralanndan saldınlara katılanlann da bulunduğuna dair bir tanıklık için: Sey­ fo'nun Bende Bırakmış Olduğu Travma, Aydın Aslan, mamasyria.blogspot.co.at

137            Basiribin Şemun'un kardeşinin köyüdür. Armalto'dan aktaran Mardin 1915,

Yves Temon, s. 355, Belge Yayınlan, 2013, lstanbul.

Demokrat Parti hükümeti af çıkarana kadar orada kalırlar. Son­ ra Nusaybin'e yerleşirler. "Ali Batte öldürüldükten sonra Hıris­ tiyanlar korumasız kaldılar, başlan eğik kaldı. Başka ülkelere gittiler," diye anlatıyor torun Batte. "Devlet biz gittikten sonra yandaşı olan amcam Hüseyin Çelebi ile birlikte Mzizex'de her şeyi yıktı. Eşyalarımızı üç gün üç gece yaktılar, dumanı Suri­ ye'den görülebiliyordu. Devlet Heverkilerin o günlerdeki tav­ rını hiç unutmadı. Bölgede cezaevine düşenlere halen sorarlar: Heverki misin, Dekşuri misin, ona göre muamele edeceğiz di­ ye. Çünkü o zaman neredeysek şimdi de oradayız, devletin kar­ şısındayız."

Midyat'ta diger karşı çıkışlar

Midyat Süryani Kültür Demeği'nin kurucusu Yuhanna Ak­ taş'ın ailesi Heverkilerden Zahrani Haco ya da diğer ismiyle Hacoye Xortik tarafından kurtanlır. 1 38 Köyleri Baksıyan Zahra­ ni Haco'nun hüküm sürdüğü bölgededir. Tehcir ve katliamlar başladığında Baksıyan ve Der Kube köylülerinin daha güvenli kabul edilen Hah (Anıtlı) köyüne ulaştırılmalarını sağlar. Baş­ larına bir şey gelmemesi için yolda kendisi de onlara eşlik eder. Baksıyanlılar savaş süresince Hah'ta kalırlar. Sonra yine Hever­ kilerden Çelebi Ağa'nın yardımıyla köylerine dönerler.139 Zah­ rani Haco'nun torunu Süleyman Doğan ailenin Süryanileri ko­ rumasından dolayı bugüne kadar devlet tarafından iyi görül­ mediğini, Veli Küçük'ün bölgede görev yaptığı zamanda isim­ lerinin ölüm listesine eklendiğini aktardı. 140

Midyat'ın Hebsınas (Mercimekli) köyü ise toplu bir karşı ko­ yuşa sahne olur. Süryanilerin ve Arapça konuşan Müslüman Mıhellemi'lerin yaşadığı bu köyde tehcir haberi şaşkınlık yara-

 

 

138            Pek çok kaynakta geçen kurtarıcı Haco, Heverki liderlerinden IIJ. Haco değil, burada sözü edilen Zahrani Haco'dur. Ailesi Heverkilere mensup Mala lsmail olarak bilinmektedir.

139            Yuhanna Aktaş'la 30. 11 .2010 tarihinde Midyat'ta yapılan görüşme. Süleyman Hinno, "1915 Turabdin bölgesi", Kolo Suryoyo dergisi, 1993, Glane, Nether­ land. Massacres, resistance, protectors, David Gaunt, op. cit. s. 218.

140            Süleyman Doğan'la görüşme, Kasım 2013, Nusaybin.

tır. Aralarında güçlü bağlar bulunan iki topluluk bu karan ka­ bul etmez ve birlikte direnmeye karar verirler. 141 Çevre köyler­ den katliamlara katılan Rama aşireti üyeleri köyün etrafını sar­ dığı zaman da birlikte savaşırlar. Çatışmadan galip çıksalar da Hebsınas artık güvenli değildir. Köyün ileri gelenleri Hammet­ ko, Hacı Hasan, Hacı Halil ve Ali Keleş'in öncülüğünde bir sü­ re Süryanileri çevre mağara ve kuyularda saklar, geceleri onlara yemek götürürler. llerleyen günlerde Süryani komşularını da­ ha güvenli olduklarına inandıkları Ayn Vert ve Enhel'e ulaştı­ rırlar. Savaş sonrasında Hebsınas köylüleri evlerine geri döner. Köylüler arasındaki dayanışma uzun yıllar devam eder, çev­ re köylerle yaşanan anlaşmazlıklarda birlikte hareket ederler. Ama 90'lı yılların güvensiz ortamı Hebsınas'lı Süryanileri de İs­ tanbul ve Avrupa'ya göçe zorlar. Bugün sadece bir Süryani aile­ nin yaşadığı köyde Hammetko'nun hikayeleri anlatılmaya de­ vam ediyor.

Şeyh Fethullah Midyat'ta Süryanilerin ve Müslümanların 1915'ten bahsedildiğinde en çok andıkları isimlerden biri. Teh­ cire ve çete saldınlanna karşı direnen Süryani köyü Ayn Vert'te çatışmalara müdahale etmesi ve banşı sağlaması bugünkü ne­ sillere kadar aktarılmış. 191 5'te Ayn Vert'i 60 gün boyunca kuşatan devlet güçleri direnişçileri yenemez, ancak güvensiz­ likten ötürü ateşkes sağlanamaz. lki tarafın güvendiği tek ki­ şi olarak bölgede sözü dinlenen Şeyh Fethullah'a başvurulur. Ayn Vert'e girdiğinde Şeyh Fethullah burada yapılmaya çalışı­ lan katliamın farkına vanr ve köyü kuşatan aşiret reislerini "Siz hangi hakla Hz. Muhammed'in Hıristiyanlara verdiği ahdı boz­ dunuz? Bizim yıllarca oluşturduğumuz güveni kırdınız?" diye azarlar.1 42 Köye bir daha saldırılmayacağı sözünü aldıktan son­ ra ateşkesi sağlar. Daha sonra gittiği Gercüş'te bu defa Süryani çocukların katledildiğini işitir. Gercüşlülere "Bu katliamı dur­ durmazsanız bu köye girmem. Burası haramdır" şeklinde haber

 

141            Mıhellemi Kültür Derneği Başkanı ve Hammetko'nun büyük torunu Mehmet Ali Aslan'la 30. 11 .2010 tarihinde Midyat'ta yapılan görüşme.

142            Mehmet Ali Aslan ve Şeyh Fethullah'ın büyük torunu Şeyh Abdülkadir'le 01.12.2010 tarihinde Midyat'ta yapılan görüşme. "1915 Turabdin bölgesi", Süleyman Hinno, op. cit.

gönderir ve çocukları kurtarır. Şeyh Fethullah 1947'de vefat et­ tiğinde cenazesine Süryaniler kitlesel olarak katılır.

Savurlu Vehbi Efendi:

"Hıristiyanlara haksızlık yapmak günahtır"

Mardin bölgesinde 191S'e dair pek çok kaynakta Savur'da çoğu çocuk iki yüze yakın kişiyi kurtaran Vahabi Efendi'den bahse­ dilir. 1 43 Sözü edilen kişi eski Diyarbekir ve Dersaadet Posta ve Telgraf Müdürü Vehbi Efendi'dir. Savur'un Ras el Harf mevki­ indeki konağında ve çevredeki mağaralarda onlarca kişiyi sak­ layan Vehbi Efendi'nin 94 yaşındaki torunu Nusret Özbek'e Ankara'da ulaşabildik. Vehbi Efendi Nusret Bey'in babasının dayısı, aynı zamanda eşinin dedesiydi. Babasından, kayınpede­ rinden ve bölgede yaşayan Süryanilerden Vehbi Efendi'yi din­ lemiş, koruduğu kişileri tanıma imkanı olmuştu. tlerlemiş yaşı­ na rağmen büyük bir nezaketle bize vakit ayırdı ve uzun uzun Vehbi Efendi'yi anlattı.

1915'te Savur'da az sayıda Ermeni yaşamaktadır, 1.000 kişi­ ye yakın bir nüfus şehir merkezinde toplanmıştır. 144 Çevredeki diğer yerleşim merkezlerinde olduğu gibi Süryani nüfus daha yoğundur. Savur merkeze yakın Qelet (Dereiçi), bugün de var­ lığını sürdüren, önemli bir Süryani yerleşim merkezidir. Vehbi Efendi o tarihte Posta ve Telgraf Nezareti Meclis-i ldare azalı­ ğından çoktan emekli olmuştur. Paris'te siyaset bilimi okumuş, il. Abdülhamid'in mabeyninde görev almış ve bu sırada sada­ kati sebebiyle kendisine "beylik" beratı verilmiş Vehbi Efendi emekliliğinde Savur'a dönmüştür.

Haziran 1915'te Savur'da tehcir ve katliamlar başlar. Qelet Vehbi Efendi'nin konağına çok yakındır, kaymakamın kadın­ erkek köylüleri kafileye katıp götürdüğünü duyunca soluğu

 

 

143            Racho Donef, Vehbi Erendi'nin kurtardığı bir kişinin tanıklığına dayanarak görevini yanlış bir şekilde "kaymakam" olarak verir. Bu ibare başka kaynak­ larda da tekrarlanır. Yanlışlığın Vehbi Erendi'nin oğlu Abdüllatif Bey'in Bele­ diye başkanı olmasından kaynaklanıyor olması muhtemeldir. Righteous Mus­ lims during the Genocide of 1 915, Racho Donef, 2010, Sydney.

144             Le Gtnocide des Anntniens, Raymond H. Kevorkian, op.cit. s. 460-461.

köyde alır. 87 erkek ve 8 kadını kafileden çekip kurtarır, evine götürür. 145 Ailenin "şato gibi" diye nitelediği geniş konakta tehcirden kurtarılan 95 Sürya­ ni "ortalık sakinleşene kadar" kalırlar. Bu sayıya gün geçtikçe yenileri eklenecek, başka şehir­ lerden tehcir edilen Ermeni ve Süryanilerden onlarcası Vehbi Efendi'ye sığınacaktır.

Konağın bulunduğu Ras el

Harf mevkii Sason ve Siirt ka­ filelerinin tehcir güzergahın­ dadır. Siirt'teki Dominiken ra- hibeler ve seminer öğrencile­ ri de kafileye dahil edilmiştir. Mardin'e doğru yolu yarıladık­

 

 

Savurlu Vehbi Efendi.

larında kafileye çeteler saldırır, kadın ve çocukları taşlar, kıya­ fetlerini alırlar. Yaralı haldeki 20'ye yakın kadını Vehbi Efen­ di kurtarır. Evine götürür, aylarca bakar. Dominiken rahip Ja­ cques Rhetore'nin anlatımıyla "Onlara çok onurlu bir şekilde davranır ve asla İslamiyete geçmelerini önermez" . Tehcir so­ na erdikten sonra onları Mardin'de güvende olacaklarına inan­ dığı Hıristiyanlann evlerine ve Dominiken din adamlarına tes­ lim edecektir. 146

145            Vehbi Erendi'nin torunu Nusret Özbek, aile üyeleri Atilla, Şükran ve Taci Ö bek ile görüşme, Ağustos 2014, Ankara. Nusret Bey'e göre Vehbi Erendi "Sen ne yapıyorsun?" diye çıkıştığı kaymakama hışmını alamamış ve bastonuyla dövmüştür.

146            Siirt karnesiyle tehcir edilen ve Vehbi Erendi'nin kurtardığı rahibe lssa Wari­ na Mardin'e ulaştıktan sonra yaşadıklannı Dominiken din adamlan Marie Do­ minique Berrt', jacques Rhetore ve Hyacinthe Simon'a anlatır. Üçü de fark­

lı yönlerinin altını çizerek anılannda bu tanıklığa yer verecektir. Vehbi Eren­ di'den Berre isim vermeden "Yakın bir kasabanın Kürt reisi", Rhetort' "Sor (Savur)'dan bir Erendi" şeklinde bahseder. Warina 1930'da yayınlanan ken­ di tanıklığında bu kişinin Vehbi Efendi olduğunu belirtecektir. Les Chrt'tiens aux bt"ıes,jacques Rht'tore, s. 183, Cerr, 2005, Paris. Mardine, la ville ht'roique, Hyacinthe Simon, s. 1 70-171, Namaan, 1991, Jounieh. Massacres de Mardin,

1 09

Vehbi Efendi'nin konağı tehcirden ya da amele taburlarından kaçan Sasonlu Ermenilerin de sığınak yeri olur. ismi "kurtarı­ cı" olarak Sasonlu Ermeniler arasında bilinir hale gelir. Öyle ki 1916-1917'de Vehbi Efendi'nin bir akrabası Rusların kontrolü­ ne giren bölgelerden kaçmak isterken Rus ordusunda savaşan Sasonlu bir Ermeni onlara yardımcı olur. Vehbi Efendi'nin ak­ rabası olduğu için yanına refakatçiler vererek bölgeden çıkma­ larını sağlar.

Vehbi Efendi aileleri öldürüldükten sonra çeşitli yerlerde saklanarak hayatta kalan Süryani çocukları da bulup evine ge­ tirir. Qelet, Savur, Bafawa, Xirbetahaw bölgelerinden 75 ye­ tim çocuğu himayesine alır.1 47 Kaçırılan ve zorla alıkonan Sür­ yani ve Ermeni kadınların ailelerine dönebilmelerini sağlar. "Midyatlı S.T.'nin annesini evli olduğu halde Savur'a kaçırmış­ lar. Kocası Seyfo'dan sonra bulunuyor. Kocasının abisi Vehbi Efendi'den yardım istiyor. Vehbi Efendi kadını bulup, kocası­ na dönmek istediğini öğrenince iki adamını göndererek sağ sa­ lim evine ulaşmasını sağlıyor," diye aktarıyor Midyat çevresin­ de sözlü tarih çalışmaları yürüten lskender Debbaso.

O günlerde eve sığınan yüzden fazla kişiye yetebilmesi için "nikra" denilen ve 2-3 teneke buğday alan büyük kazanlarda yemek er pişer, günde dokuz tandır ekmek yapılır. Tandırlar aynı zamanda eve yapılan baskınlarda çocukları saklamaya ya­ rarlar. Evin kadınlan çocukları soğuk tandırların ve buğday de­ posunun içinde saklar. Hıristiyanların mallarına bölgede el ko­ yanlar Vehbi Efendi'nin onlara sahip çıkmasından ve evlerine dönmelerini sağlayacağını ilan etmesinden rahatsızdırlar. Veh­ bi Bey'i ihbar ederler. Bu sebeple kendisine sığınan bazı kişileri bir süre mağara ve kuyularda saklar.

 

Vicdanlı tavrı sebebiyle Süryaniler Vehbi Efendi'ye Süryani­ ce "Babamız" anlamına gelen ve rahiplere hitap ederken kulla­ nılan "Ebuna" adını verirler. Vehbi Efendi'nin 1924'teki vefa-

Marie-Dominique Berre, Haigazian Armenological Review, cilt 17, s. 81 -106, 1997, Beyrouıh. Les Catherinettes de Mtsopotamie, Missions Dominicaines, s. 19, 1930, Paris. Berre'nin sandığının aksine Vehbi Efendi Arap bir aileden gel­ mektedir.

147            lskender Debbaso ile görüşme, op.cit.

tından sonra da çocukları ve torunlarına bölge Süryanileri aynı hürmeti gösterir. Nusret Bey 1976'da Midyat-ldil yol yapımın­ da çalışırken ldil'in bir köyünden geçer. Yaşlı bir Süryani yanı­ na gelir, nereli ve hangi aileden olduğunu sorar. Vehbi Efen­ di'nin torunu olduğunu öğrenince "Sende ilahi bir koku var," diyerek ellerine sarılır.

Başka pek çok vicdanlı kişinin hayat hikayesinde de gördü­ ğümüz, 191 5'teki tavnn Cumhuriyet döneminde görülen mu­ amelede belirleyici olması kuralı Vehbi Efendi'nin ailesi için de geçerli olur. Aile üyeleri l 925'te Şeyh Said isyanından son­ ra, Şeyh Said'e destek vermemiş oldukları halde, Savur'un ile­ ri gelenlerinden olmaları gerekçesiyle Manisa'ya sürülür. 8 se­ ne sürgünde kalırlar. Bu sırada ailenin mülkleri yok pahasına satılır.

Vehbi Efendi'den bugüne kalan, çocuklarına Hıristiyanlara haksızlık yapmamalarını öğütleyen, aksini günah olarak gören, Kur'an okumayı sevdiği kadar lncil de okuduğu bilinen ve hay­ vanlara en ufak bir kötü muameleyi kabul etmeyen bir kişinin hatırası olmuş. "Kahverengi bir Arap atı vardı," diye hatırlıyor Nusret Bey. "Atı hiç kırbaçlamazdı. 'Ben ellemem bunu, kırbaç­ larsam rahatsız olur, günah işlemiş olurum. O nasıl yürümek isterse öyle götürsün,' derdi. Ve at bu şekilde kendi kendine gi­ derdi. Onu evden Savur'a, Savur'dan eve götürürdü."

Cezire Kaymakamı Halil Sami

Diyarbekir mebusu Pirinççizade Feyzi'nin Nisan 191 5'ten iti­ baren bölge ileri gelenlerini hazırlanan katliamlara iştirak et­ meye ikna turlarına çıktığından yukarıda bahsetmiştik. Feyzi bu kapsamda Nisan sonu ve Mayıs başında Cezire'de aşiret li­ derleriyle toplantılar düzenler. Bu toplantılarda Feyzi'nin "ka­ firlerin öldürülmesinin dini ve milli bir vecibe" olduğunu be­ yan ettiğini Cezire kaymakamı Halil Sami Bey'den öğreniyoruz. Duyduklarından ehşete kapılan Halil Sami elinden bir şey gele­ bileceğini düşünerek o sırada Cezire'de bulunan Mülkiye Mü­ fettişi Mihran Boyacıyan'a konuşulanları aktarır. Cezireli Hı-

ristiyan ileri gelenler de aynı endişelerini kendisiyle paylaşınca Mihran Boyacıyan korkuya kapılır ve bu konuda bir girişimde bulunmadan kazadan ayrılır. 148

Feyzi'nin talimatlarını yerine getirmeyeceği anlaşılınca Ha­ lil Sami görevden alınır. Arşiv kayıtlarına göre Garzan kayma­ kamlığına atanır. 149 21 Mart 1915 olarak not düşülen atama ta­ rihi Feyzi'nin bölgeye 'gelişinden öncesine tekabül etmektedir. Bu göreve gidip gitmediği, Mart ayında atandıysa gidişinin ne­ den Mayıs ayına kadar geciktirildiğine dair elimizde bir bilgi bulunmamaktadır. Halil Sami'ye dair bu tarihten sonrasına ait bir iz bulmamız mümkün olmadı. Hakkındaki arşiv kayıtların­ dan Mülkiye mezunu bir idareci olmadığı, 1899'dan itibaren Ankara Vilayeti'ne bağlı Şorba ve Tabanlı nahiye müdürlüğü ve Yabanabad kaymakam vekilliğini yürütmesinden Ankara kö­ kenli olması yüksek ihtimal "alaylı" bir memur olduğu sonu­ cunu çıkarabiliyoruz.1 50 Nisan 1905'te kaymakamlığa terfi eder ve sırasıyla Köysancak, Gediz, Gönen, Hısn-ı Mansur ve Maz­ girt'te görev yapar.151 Mazgirt'teki görevi sırasında "Nazımi­ ye kazasındaki Kemsurlu aşireti ile Kureşanlı Seyyid Mahmud arasında uzun süredir devam eden arazi kavgası"nda arabulu­ cuk yaparak "sulhla sonuçlandınr".152 Cezire'ye Mayıs 1913'te kaymakam olarak atanır. Bu görevinden alındıktan sonra Gar­ zan kaymakamlığına tayin edildiği not düşülmüş ise de hakkın­ da arşivlerde başka bilgi bulunmamaktadır.

 

 

148             The Extennination of Annaıians in the Diarbehir region, Hilmar Kaiser, op.cit.,

s. 338.

149            BOA. DH.ŞFR. 47'215, 08/Ma/1331.

150            BOA. DH.MKT. 2218/107 25/S /1317, BOA. DH.MKT. 899/39 06/Ş 11 322, BOA. DH.MKT. 589/26 04/B /1320.

151            BOA. l. .DH.. 1432/1323 25/M/1323, BOA. BEO 265311 989 14 27/CJ1323, BOA. BEO 3072/230347 25/R /1 325, BOA. BEO 3560/266997 1 0/Ca/1327, BOA.

!..OH .. 1479/1328 25/M /1328. 152 BOA. DH.H ... 53/13 07/C /1329.

3

 

 

KASTAMONU ViLAYETİ

-                     Fark etmedin, değil mi? Bütün o saçma sapan emirlerini yağdırırken, bir asker sana itaat etmiyordu.

- Bu imkansız.

- Yağmur yağmayacak. Bulutlar yanacak.

- Kim yakacakmış onları?

- Ben yakacağım.

- Nasıl?

- Ben yanacağım.

- STEVEN MOFFAT, Death in Heaven, 2014

Çelişkili bir portre:

Kastamonu Valisi Reşid Paşa

Kastamonu Vilayeti'nin 191 5'teki durumu ittihat ve Terak­ ki'nin tehciri meşrulaştırmak için öne sürdüğü tüm argüman­ ların geçersiz olduğu bir ortama işaret ediyordu: nüfusun ço­ ğunlukla Müslüman olduğu bir coğrafyada yaklaşık 13 bin Er­ meni dağınık ve izole yerleşim birimlerinde yaşıyordu. 1 Bölge ayrıca savaş alanından uzaktaydı. Bunlara rağmen lstanbul'dan Çankırı'ya sevk edilen Ermeni ileri gelenlerinin büyük kısmı­ nın vahşice öldürülmesine ve yerel halkın tehcir edilmesine

Le Gtnocide des Anntniens, Raymond H. Kevorkian, op.cil. s. 661.

sahne olacaktı. Bu zulme vilayetin sivil ve asker en üst düzey­ deki memurları, dini önderleri ve eşrafı engel olmaya çalışacak, ancak başaramayacaktı.

ittihat ve Terakki yargılanmalarında verdiği ifadeyle vilayet­ teki direnişe dair ismi en çok anılan kişi Vali Reşid Paşa oldu. Soykırımdan hayatta kalan Ermenilerin tanıklıkları -özellikle de Çankm'ya sürülenler arasında yer alan Krikor Balakyan'ın anılan- Reşid Paşa'nın tehciri uygulamayı reddettiğini, bu se­ beple kısa süre içinde görevden alındığını aktarır. Ancak ken­ di anılarında bu döneme yer veriş şekli ve daha sonraki kariye­ ri ne ölçüde bir karşı duruş sergilediği konusunda soru işaret­ leri doğurur.

1919'da görülen Katib-i Mesuller davasında okunan ifadesi­ ne göre Reşid Paşa Bahaeddin Şakir'den Kastamonu Ermenile­ rinin tehcir edilmesini emreden bir tezkere alır. Bu emre uyma­ yı reddettiği için hakkında "Türklerin değil Ermenilerin valisi" sözleri çıkarılır, kısa süre sonra da görevden alınır.2 Çankm'da sürgünde bulunan Ermeni aydınlan onun görevden alınıp ye­ rine Ankara Ermenilerini katleden Atıfın atandığını duyduk­ larında telaşlanırlar. Uzun yıllar Mülkiye'de Siyasal Tarih der­ si veren, aynı zamanda yazar ve gazeteci Diran Kelekyan Peder Krikor Balakyan'a bu tayinin sonları olacağını söyler. "Atıf Kas­ tamonu Valiliği'ne atanmış... Birkaç gün içinde görevinin ba­ şında olacak. Günlerimiz sayılı. (. .. ) Şimdiden ölüme hazırlan­ malı" ifadelerinde bulunur.3

Diran Kelekyan'ın endişelerinde haklı olduğu yeni vali göre­ ve başlar başlamaz anlaşılır. Atıf kendisini iki jandarma eşliğin­ de "yargılanmak üzere Diyarbekir Divan-ı Harbi'ne" gönderir. Ancak Kelekyan yola çıkarıldıktan iki hafta sonra, Sivas yakın­ larında Kızılırmak Köprüsü'nde katledilir.4 Balakyan Reşit Pa-

 

 

2                  Tehcir ve Taktii, Divan-ı Harbi Orfi Zabıtları, Vahakn N. Dadrian, Taner Ak­ çam, op.cit. s. 153-154.

3          Ennrnilerin Golgothası, Krikor Balakyan, s. 158-1 59, Belge Yayınlan, 2014, ls­ tanbul.

4                  Okulun mezunları ile birlikte hocalarını da kapsayan Mülkiye Şeref Kiıabı'nda Diran Kelekyan'ın biyografisine yer verilir. Ölümüne ilişkin "l Eylül 1918'de lstanbul'da vefat etti" notu düşülmüştür. Uzun yıllar hizmet verdiği Mülkiye

şa'nın ittihatçıların bu tür "canice davranışlarına şahsen muha­ lif olduğuna" inanır. Ancak kendisi henüz görevdeyken Çan­ kın'dan gönderilen iki kafilenin hazin sonu -82 kişiden sade­ ce 7'si hayatta kalacaktır- vilayette hüküm süren Katib-i Mesu­ le söz geçiremediğinin, tehcir ve katliamlara pek engel olama­ dığının göstergesidir.

Balakyan'a göre Reşit Paşa "Ermenilerin Osmanlı'nın direği olduğunu, onlarsız memleketin fakirliğe sürükleneceğini, itti­ hat ve Terakki Fırkası'nın Ermenileri yok etme isteğinin vata­ nın çıkarlarına ters düşen dar görüşlü bir politika olduğunu" açıkça dile getirmektedir.5 Buna benzer düşünceleri Reşid Pa­ şa'nın -pek o kadar açıkça olmayan, hatta gayet üstü kapalı bir biçimde- anılarında ifade ettiğini görürüz. Kastamonu'daki gö­ revi sırasında Ermenilerin yaşadıklarına ya da ittihatçıların yar­ gılanması sırasında verdiği ifadede belirttiklerine anılarında hiç değinmeyen Reşid Paşa ancak şu cümleleri kurar:

Umumi Harpte neler yaptığımızı ve bize içten, dıştan neler yapıldığını hatırlatmak istemem. (. .. ) Türk unsuru bu dört yılın bütün ağırlığını omuzlarında taşıdı. Çökmeğe mah­ küm bir devleti zindeleştirmek hülyasıyla malını, canını

 

-hayrete değer bir ısrarla ve eşsiz bir cömertlikle- ortaya attı. Sekiz, on cephede -yan aç, yan çıplak- dövüştü. Altı yüz yıl­ dan beri aynı topraklar üzerinde ve aynı bayrak altında kardeş kardeş yaşadığı milletlerden ihanet gördü, pusulara uğradı, tu­ zaklara düştü. (. .. ) Ben tarihin seyrini değiştirecek sahnelerle dolu olan bu kanlı facianın ilk perdeleri oynanırken, Kastamo­ nu'da vali idim. Bir milletin nasıl eridiğini, içtimai muvazene­ nin derece derece nasıl bozulduğunu orada gözümle görüyor, hastalanacak kadar üzülüyor ve vilayeti felaketli iktisat buh­ ranlarına karşı, imkan dairesinde, korumak için didinip duru­ yordum. (. .. ) Babıali, devlet adamlığı kabiliyetinden mahrum kimselerle dolu olduğu için, bu imkanı görmek şöyle dursun,

-öldürüldüğü sırada Sivas'ta valilik görevinde bulunan Muammer de öğrenci­ leri arasındadır- Kelekyan'ın ölümünü ne yazık ki doğru aktarmayı başarama­ mıştır.

5          Ennenilerin Golgoıhası, Krikor Balakyan, op.cit. s. 154- 155.

son güne kadar böyle bir lüzumu bile hissetmedi. Bununla be­ raber eli ve eteği temiz kalmış kimseleri iş başından uzaklaş­ tırmaktan o Babıali çekinmedi. Meşrutiyet inkılabındaki müs­ bet hizmetlerime rağmen beni de -serkeşlik isnat ederek- iş­ ten çıkardı.

Lakin lttihat ve Terakki Cemiyeti yine başkaydı. Cemiyetin hükümeti, cemiyete mensup memurlannı kolaylıkla fedadan çekinmiyordu. Cemiyet ise, bu suretle eza gören kardeşlerinin gönlünü almaktan geri kalmıyordu. Nitekim Dahiliye Nazın sıfatı ile beni azleden rahmetli Talat Bey (Paşa) cemiyet lide­ ri sıfatı ile batınını okşamayı ihmal etmedi, beni Ergani sanca­ ğından mebus çıkarttı, yeni kurulan bankalardan birinin ida­

resine de aza seçtirdi.6

Anılarının geri kalanı gibi, bu sözler de İttihat ve Terakki öv­ güsüyle doludur. Reşid Paşa zaten Meşrutiyet zamanından be­ ri İttihat ve Terakki üyesidir, parti kendisini Ergani'den mebus seçtirmiştir, velhasıl partinin "kardeşlerinden" biridir. Bahset­ tiği "kanlı facia" (önceki cümleler dikkate alındığında) Erme­ ni soykırımı değil, Birinci Dünya Savaşı'dır. "İçtimai muvaze­ nenin (toplumsal dengenin) derece derece nasıl bozulduğunu gözümle görüyor, hastalanacak kadar üzülüyor ve vilayeti fela­ ketli iktisat buhranlarına karşı korumak için didinip duruyor­ dum," derken tehcir ve katliamların olası ekonomik ve toplum­ sal etkilerinden söz eder gibidir. Ancak varsayımımız doğruy­ sa bile bunu çok üstü kapalı bir şekilde yaptığı kesindir. Vali­ likten azledilişine dair tek ifadesi kendisine "serkeşlik (başkal­ dırı) isnat edilmesi"dir. Burada tehcir emirlerine karşı gelişini kastettiğini düşünmek mümkündür, ama durum böyleyse bi­ le metnin geri kalanının içerdiği İttihatçılara dair yüksek doz­ da övgüler ve hatta tehcirden "harp yıllan içinde askeri bir za­ ruretle tatbik olunan muamele"7 diye söz edişi Reşid Paşa'nın tam olarak neye "başkaldırdığını" sorgulatmaktadır. Reşid Pa­ şa'nın İstanbul yargılamalarında verdiği ifadenin tam metni

 

6                  "Reşil Paşa"nin hauralan", Reşid Paşa, Cevdel R. Yularkıran, s. 5-7, Tan, 1939, lstanbul.

7          Ibidem, s. 39.

araştırmacıların erişimine açılırsa belki bu karanlık noktaları aydınlatma imkanı doğabilir.

Bir ihtimal Reşit Paşa'nın "zaruret" olarak gördüğü tehcire karşı çıkmadan sadece öldürmeleri reddetmiş olmasıdır. Başka bir olasılık ise, tıpkı Diyarbekir Valisi Hamid Bey gibi, anıları­ nı "resmi görüş süzgecinden" geçirmesidir. Zira Katib-i Mesul­ ler davası karar metninde yer alan ifadesinden alıntılar anılarıy­ la taban tabana zıttır: "Kastamonu Ermenilerinin genel nüfusa nisbeten pek azınlıkta olmalarına ve Tehcir Kanunu'na uygun olarak cinayetleri de görülmemesine binaen ve 'Ben elimi ka­ na boyamam' tabiriyle ısrarla tehcire muhalefet eden Vali Reşid Paşa'nın Kastamonu Katib-i Mesulü Hasan Fehmi'nin bir dizi girişimiyle azledilmiş olduğu ortaya çıkmıştır." Aynca kararda­ ki ifadelere göre halkı Ermeniler aleyhinde kışkırttığı ve hükü­ met işlerine karıştığı için Reşid Paşa Hasan Fehmi'nin görevden alınmasını istemiştir.8

Bu aşamada Reşid Paşa'ya dair elimizdeki bilgiler çelişkilerle

doludur. Ancak Kastamonu Vilayeti'nde hakkında daha net bil­ gilere ulaşabildiğimiz başka vicdanlılardan söz edeceğiz.

Kastamonu Jandarma Kumandanı İzzet Bey: "İleride yaptıklarınızdan mesul edileceksiniz"

24 Nisan 1915'te lstanbul'da tutuklanan ve sürülen Krikor Ba­ lakyan ve diğer aydınlar için Çankın'daki günleri boyunca on­ lara umut ışığı olan bir kişi vardır: Çankırı Mutasamf vekilliği­ ni yürüten Kastamonu Jandarma Kumandanı izzet Bey.9 "Du­ yarlı ve nazik bir Çerkes" olarak tanımladıkları mutasamf veki­ li Ermeni sürgünlere yakınlık gösterir. O günlerde sürgün edi­ len aydınların İstanbul hariç istedikleri bir yere gidebilmeleri­ ne izin çıkmıştır. Ancak neresinin güvenli olduğunu bilmedik-

8                  Tehcir ve Taktii, Divan-ı Harbi Ôrfi Zabıtları, Vahakn N. Dadrian, Taner Ak­ çam, op.cit. s. 658.

9          Başbakanlık Osmanlı Arşivleri izzet Bey'in Balakyan'ın kendisinden söz etti­ ği Ağustos 1915'te Kastamonu Jandarma Kumandanı olduğunu doğrulasa da Çankırı Mutasam[ Vekilliği yürüttüğüne dair bir bilgi içermemektedir.

!erinden dostluğuna güvendikleri izzet Bey'e danışmak ister­ ler. Balakyan'ın düşüncesi Armaş Manastın'na gitmek ve sava­ şın sonuna kadar orada kalmaktır. izzet Bey Krikor Balakyan ve Diran Kelekyan'a Çankın'dan kıpırdamamalarını tavsiye eder. Ağustos 191 5'te izzet Bey'in müdahale edemeyeceği bir yerde olmaları tehlikelidir. Her türlü yolculuğun saldın için bir fır­ sat bekleyen çetelerin ekmeğine yağ sürme riski vardır. Balak­ yan ve 18 arkadaşı izzet Bey'i dinlerler, ancak aralarında Dr. Se­ vag Çilingiryan ve şair Taniel Varujan'ın olduğu 11 kişilik bir grup ne pahasına olursa olsun Çankın'dan ayrılmaya karar ve­ rir. Balakyan tüm çabalarına karşın onları kararlarından vazge­ çiremez. Yola çıkışlarından 6 saat sonra Çankırı ittihat ve Te­ rakki Kulübü'nün emriyle Halo'nun çetesi kafileye pusu ku­ rar ve hepsini vahşice öldürür. Kafileye eşlik eden polis ve jan­ darma eri olanlara göz yumar. Yaşananları Balakyan'a kafilenin arabacısı ağlayarak anlatır. Genç arabacı gördüklerinden çok etkilenmiştir. "Bu işin sonu cehennemlik. Böyle ekmek para­ sı kazanılmaz. Yarın atlarımı satıp bu şehirden gideceğim," der. Balakyan ve diğerlerini uyararak kurtaran izzet Bey yaşanan katliamı soruşturmak için olay yerine gider ve çete üyelerini yakalar. Saldırganlar cinayetleri Çankırı ittihat ve Terakki Ku­

lübü'nün emriyle işlediğini itiraf eder.

Atıfın Kastamonu Valiliği'ne gelişiyle izzet Bey'in vilayet da­ hilindeki Ermenileri koruması zorlaşmıştır. Taşköprü'de ur­ gancılıkla uğraşan 150 hane Ermeni'nin Der Zor'a tehciri em­ redilir. Balakyan'ın anlatımıyla "tehcire açıkça muhalefet eden" izzet Bey olayı kafileler yola çıktıktan sonra öğrenir, emrinde­ ki jandarma kendisinden habersiz bu işte kullanıldığı için çıl­ gına döner. Bu sırada 850 kişilik, içinde kadın ve çocukların da yer aldığı kafile dört saat kadar ilerlemiştir. izzet Bey kafile­ yi yoldan geri döndürür. Der Zor'a sevk edilmek üzere Anka­ ra'ya gönderilen 400 kişilik bir grubun daha evlerine dönmele­ rini sağlar.10 Bu müdahaleleri ile izzet Bey lttihatçılann şimşek-

 

 

10     Ermenilerin Golgothası, Krikor Balakyan, op.cit. s. 164.

Kiltib-i Mesuller davasının yedinci oturumunda ifade veren Eczacı Krikor Efendi Çankın'nın yüz hane kadar yerli ahalisinin tamamının tehcir edildiği-

lerini üzerine çeker. Kastamonu Katib-i Mesulü Hasan Fehmi kendisine dair bir itibarsızlaştırma kampanyası yürütür, sağ­ da solda "Ermenilerin tehcirine mani olduğu için tarih ve ge­ lecek izzet Bey'e lanet okuyacaktır," şeklinde beyanlarda bulu­ nur. 11 Vali Atıf ise izzet Bey'i vilayetten göndermenin yollarını aramaya başlamıştır. 12 Bir süre sonra istediğini elde edecek, iz­ zet Bey'i Mamuretülaziz jandarma Mıntıka Müfettişliği'ne ta­ yin ettirecektir. 13

Mamuretülaziz'e göndererek izzet Bey'den kurtulduğunu zanneden Atıf, aksine onu ölümsüz kılacak bir hamleye im­ za attığından habersizdir. Kastamonu gibi tehcirin az sayıda bir nüfusu etkilediği bir vilayette yaşananlara tahammül ede­ meyen izzet Bey'in büyük ölçekte katliamların yaşandığı Ma­ muretülaziz'de gördükleri karşısında susmayacağı açıktır. Sö­ zünü sakınmadan her yerde "Ermenileri teb'id etmiş olan me­ murlarla jandarma zabitanının alçak ve namussuz olduklarını ve bu memurların ileride yaptıklarından amirleri eliyle şiddet­ le mesul edileceklerini" söyler. izzet Bey'in çekinmeden, Fran­ sızların deyişiyle "Kediye kedi diyerek" ettiği bu sözlerin vila­ yette hayli gürültü kopardığı Vali Sabit'in kendisinin emekli­ ye sevk edilmesini istediği telgrafından anlaşılmaktadır. Teh­ cir ve katliam emirlerine karşı gelen onlarca devlet görevlisi­ nin tavrına dair arşivlerden temizlenen yazışmaların arasında

 

 

ni, lstanbul'dan sürülen 180 kişiden de sadece 30'unun hayatta kaldığını ifade eder. Cemal Oğuz'un idare etliği Teşkilat-ı Mahsusa çetelerinin yaptıkları kat­ liamlardan dolayı izzet Bey'in çok üzgün olduğunu ve kendisini ziyaret eden Ermenilerin yanında üzüntüsünden ağladığını aktanr. 1920'de görülen Cemal Oğuz ve Nureddin Beyler davasında ise tehcirden sağ kurtulan Mihail Ohan­ nes Ayaş'a sevk edilen beş Ernıeni'nin öldürülmesini izzet Bey'in soruşturdu­ ğunu aktanr. Tehcir ve Taktii, op.cit. s. 154.

11     Binbaşı Mustafa Şeref Bey'in Katib-i Mesuller davası kararında atıfta bulunu­ lan ifadesi. Tehcir ve Taktii, op.cit. s. 659. 8 Ocak 1920'de açıklanan karardaki aufiardan izzet Bey'in bu tarihte önceden vefat etmiş olduğunu öğreniyoruz. Mustafa Şeref Bey'e göre tehcirin iyi netice vermeyeceğini düşündüğü için iz­ zet Bey'le Vali Atırın arası açılmıştır.

12     BOA. DH.ŞFR 506/ 47, 09/Ks/1 331.

13     BOA. DH.EUM.6.Şb, 6/1, 02/R /1334. Balakyan anılarında hatalı olarak Aıırın izzet Bey'i Diyarbekir'e tayin ettirdiğini yazar. Ermenilerin Golgothası, op.cit.

s. 165.

gözden kaçmış olduğu anlaşılan bu telgraf oldukça kıymetlidir: ilk defa tehcire açık bir karşı duruşu ve bu duruşun bedeli ola­ rak görevden alınma/emekliye sevk edilmeyi resmi olarak bel­ gelemektedir. 14

Mahreci: Elaziz Tarihi: 5/8/332

 

 

TELGRAF

Dahiliye Nezaretine Şifre

 

DH.ŞFR. 535/58

Ne yaptığı ve ne de söylediğinde bir hiss-i vazife ve vatani­ ye olmayan Jandarma Mıntıka Müfettişi izzet Bey'in kendi­ si Kastamonu Alay Kumandanlığında iken Ermenilerin sevki­ ne muhalefet ettiğinden Vali Reşit Paşa ile birlikte kaldırıldı­ ğı ve buralarda da Ermenilerin ne için teb'id edildiği ve Erme­ nileri teb'id etmiş olan memurlarla jandarma zabitanının al­ çak ve namussuz olduklarını ve bu memurların maharet-ül­ emr şiddetle mesut edileceklerini Ermenilerin müdafaa vekili gibi söylemektedir. Vatanın selameti için hükümetçe bi'l-mec­ buriye yapılmış olan bir icraata karşı infisalat-ı şahsiyesi için olarak icraat-ı siyaset-i hükümeti tenkit ve hükümetin ruh­ ı icraatı olan jandarmalara karşı da bu yolda beyanatta bulu­ nan bir zatın jandarma müfettişliğinde istihdamı bittabi muva­ fık olamayacağı gibi esasen her istediğine de nail olamadığın­ dan dolayı hükümete dargın bulunan bu gibi zevatın da vak­ tiyle tekaüde sevk edilmesi münasip olacağını arz ederim. 5

Teşrin-i evvel 332.

Vali Sabit15

Vali'nin istediği gibi lzzet Bey bir süre sonra, 3 Eylül 1917'de emekliye sevk edilir. 16 Bu tarihten sonra lzzet Bey'in izini kay-

 

 

14             Celal Bey başta olmak üzere Dahiliye Nezareti'ne tehcire karşı çıkış telgrafia­ n gönderdiklerini ifade eden hiçbir görevlinin yazışmalarının izine arşivlerde rastlamak mümkün değildir.

15     BOA. DH.ŞFR 535/58, 05/Tş/1332. Transkripsiyon: Ömer Türkoğlu.

16     BOA. l..DUlT. 16617, 1 6/Za/1335.

bediyoruz. Ömrünün, umut ettiği gibi, tehcirden mesul olanla­ rın yargılandıklarını görmeye yetmediğini Binbaşı Mustafa Şe­ ref Bey'in Katib-i Mesuller davasında verdiği ifadeden anlıyo­ ruz. 1854 Halep doğumlu izzet Bey'in ailesi o dönemlerde böl­ geye yerleştirilmeye başlanan ve daha sonra gençlerininjandar­ ma Alayı'nda istihdam edileceği Suriye Çerkeslerinden olmalı­ dır. Mehmed Cemil Efendi isminde bir oğlu olduğu bilgisin­ den başka ailesine dair bir ize ulaşamadık. 17 Ancak Hasan Feh­ mi'nin iddiasının tam aksinin gerçekleştiğini, "tarih ve gelece­ ğin izzet Bey'i iyilikle andığını" ifade edebiliriz.

Kastamonu Müslümanları:

"Biz memleketimizde böyle şey istemeyiz"

ittihat ve Terakki Yöneticileri ana davası iddianamesi Kastamo­ nu Müslüman ileri gelenlerinin de tehcire ve katliamlara kar­ şı çıktığını vurgular. "Memleketin müftüsüyle şeyhler ve eşra­ fından bir insan kalabalığı" Vali Reşid Paşa'ya şu sözleri ifade eder: "Civar vilayetlerden Ermenileri mezbahaya sevk eder gibi çoluk ve çocuklarıyla beraber dağ başlarına çıkarak katl ediyor­ larmış. Biz memleketimizde böyle şey istemeyiz. Allah'ın gaza­ bından korkarız. Küfr ile hükümet payidar olur, zulm ile payi­ dar olmaz. Aman rica ederiz bizim vilayette böyle bir muamele yapılmasın." "Vali tarafından kendilerine böyle bir hale katiyen

meydan verilmeyeceği beyan ve temin edilmesi üzerine" heye­ tin sevinçten gözlerinin yaşardığı aktarılır. 18

iddianameye göre bu olay yazılı beyanlarla teyit edilmiştir. Bu konuşmayı aktaranlardan birinin mahkemeye verdiği ifade­ si yoluyla Reşid Paşa olması muhtemeldir. iddianame "beyan­ lardan" bahsettiği için birden fazla kişinin -belki de sözü edi­ len müftü , şeyhler ve eşraftan kişilerin- bu hususta ifade ver­ diğini düşünebiliriz. Ancak bu konuda kesin bilgilere ulaşma konusunda yine İstanbul yargılamaları soruşturma dosyaları­ nın erişime açık olmaması engeliyle karşılaşıyoruz . Yine im sc-

 

17     BOA. DH.SAIDd, 116/203, 29/Z /1291.

18      Tehcir ve Taktii, op.cit. s. 237-238.

heple iddianamenin söz ettiği şeyhler ve eşraftan kişilerin kim oldukları konusunda fikir yürütebilir, ancak kesin bir yargıya varamayız.

Kimliğini tereddütsüz tespit edebileceğimiz tek kişi o dö­ nem Kastamonu müftüsü olan Hafız Osman Nuri'dir. Babası da müftülük yapmış olan Hafız Osman Nuri'ye dair bir iz bulabil­ mek için Kastamonu'da görüşmeler yaptık, ancak tehcire kar­ şı aldığı tutumun şehrin toplumsal belleğinden silindiğini göz­ lemledik. Hafız Osman Nuri'ye dair tek hatırlanan anılar Şapka Kanunu sırasında Mustafa Kemal'le yaptığı bir konuşmaydı.19 Kastamonu müftülüğünde kendisinin bir fotoğrafına ulaşabil­ dik, ancak aile izini bulmak mümkün olmadı.

ittihatçılar aleyhine davalarda ifade veren Kastamonulu Hacı Tevfik, Cevdet ve Salim Efendiler, Meclis-i idare eski Başkatibi Besim, Müderris Hoca Mehmed Efendi, Tüccar Ahmed ve dava vekili izzet 191 5'te "Memleketimizde böyle şey istemeyiz," di­ yenler arasında mıdır? Hacı Tevfik ile Müftü Hafız Osman Nu­ ri'nin babası Hafız Mehmed Emin ve müderris Hoca Mehmed Efendi'nin ittihat ve Terakki'den hiç hazzetmediklerini, Kasta­ monu ulemasının bir kısmının ittihatçıların yanında yer alma­ sına karşı çıkarak Cemiyet-i llmiye adında ayn bir demek kur­ duklarını biliyoruz.20 Ancak 1915'teki tavırlarına dair daha net bir bilgi elimizde yok. İstanbul yargılamaları soruşturma dos­ yalarındaki ifadeleri erişime açılana kadar tehcir ve katliamlara karşı çıkan Kastamonuluları, Hafız Osman Nuri dışında, ano­ nim saymak durumundayız.

 

 

19             Hafız Osman Nuri'nin görev yaptığı Atabey Camii ve Kastamonu müftülüğün­ de yapılan görüşmeler, Nisan 2011.

20      Belleten, 70. cilt, 258. sayı, s. 638, Türk Tarih Kurumu, 2006, Ankara.

4

 

 

StvAS ViLAYETİ

"Demişler ya karıncaya "Senin suyun mu söndürecek Nem­ rut ateşini?" Demiş ya: "Söndüremese de kimden yana oldı,ı­ ğumu bellli eder. "

- ALI DU RAN TOPUZ, Meşkler: Karınca, 2016

191 S'te tehcir ve katliamlara en radikal karşı çıkışların görül­ düğü bölgelerden biri Sivas Vilayeti'ydi. Dersim sancağında ol­ duğu gibi, Sivas Vilayeti'nde de vicdanlı tavır sergileyenler Er­ menilere sadece sığınacak bir yer ya da yiyecek sağlamakla kal­ mayacak, hayatlarını bazen devlet güçleriyle çatışmayı göze alarak korumaya çalışacaklardı.

Emir Paşa: "Ne sen insan incit, ne kimse seni incitsin"

Sivas'a komşu Akdağmağdeni kazası köylüleri Haziran 1915'te Yozgat Terzili civarındaki Ermeni yerleşimlerinin yakıldığı­ nı haber alır. Akdağmağdeni Ermeni gençlerinden bir grup ay­ nı akıbete uğramamak için Akdağ'ın tepelerine sığınır. Günler geçtikçe sayıları artar: bölgedeki köylerden tehcir ve katliam­ lardan kaçanlar, koşulları toplama kamplarını aratmayan ame­ le taburlarından kurtulanlar ya da fedai gruplarıyla direniş ör-

123

gütlemeye karar verenler, hepsi Akdağ'a sığınmıştır. Kadınlar ve çocukların da aralarında olduğu kalabalık bir grup oluştu­ rurlar. Devlet güçleri peşlerindedir, sadece saklanmak yetmez, sığındıkları bölgeyi koruyabilmek için silahlanırlar. Bu müca­ delelerinde en önemli destekçileri Sivaslı Çerkes Emir Paşa ola­ caktır.

Emir Paşa Abhazya doğumludur. Çerkes sürgünü sırasında 3-4 yaşlarındadır. Annesini ve babasını sürgünde kaybetmiş, doğduğu yerlerden uzakta Ali Ağa'nın Sivas'taki evine sığın­ mıştır. Sivas'ın en zengin kişilerinden olan Ali Ağa Emir Paşa'yı

oğlu gibi büyütür, eğitimiyle ilgilenir, lstanbul'da hukuk fakül­ tesine yollar. 1 Sivas'a dönen Emir Paşa bir süre vilayetin nü­ fus nazırlığı görevini yürütür. Sivas Vilayeti ldare Meclisi Aza­

lığı'na seçilir. Bu görevleri sırasında önce "rütbe-i salise" daha sonra da "Paşa" unvanının kendisine verildiğini görüyoruz.2

1915'te Emir Paşa elli yaşlarındadır. Tehcir yollarına sürü­ len Ermeniler ona ailesini kaybettiği Çerkes sürgününü hatır­ latır. Rusların Çerkeslere yaptığının aynısını Osmanlı'nın Er-

 

1      Emir Paşa'nın hayat hikayesi konusunda Ermeni kaynaklarının aktardıkları, TBMM albümü, ailesinden edinilen bilgiler ve Osmanlı arşivleri kayıtlan fark­ lılık gösteriyor. Emir Paşa'nın direnişlerine destek oluşunu aktaran Nazar Ka­ pikian ve Gulbenk Kaloustian çocuk yaşta Kafkaslar'dan sürüldüğünü, ailesi­ ni ve her şeyini kaybetmiş olarak Sivas'a geldiğini, Ali Ağa'nın ona sahip çık­ tığını anlatıyor. Ak-Daghi Karamya Koyamardı, Nazar Kapikian, Gulbenk Ka­ loustian, Marseille, 1932.

TBMM albümü halasıyla evlenen iskan Müdürü Mehmet Ali Bey'in onu ev­ lat edindiğini aktarıyor. Başbakanlık Osmanlı Arşivi kayıtlarına göre ise Emir Paşa Ali Mahir Bey'in oğlu. Doğum kaydı arşivde bulunmadığı için Ali Mahir Bey'in kendisini evlat edinmiş olması mümkün. 20 Mayıs 186l'de "Sivas'ta is­ kan olunan Çerkes muhacirleri reislerinden olup Kolağalık rütbesi Mecidiye nişanı verilen lbrahim Bey'in vefatı cihetiyle anılan rütbe ve nişan" oğlu Ali Mahir Bey'e takdim ediliyor. 1895'te ise Emir Paşa'nın bir dönem "şekavet"le suçlanıp Harput'a sürüldüğünü görüyoruz. BOA. A.)MKT.MHM. 219/86, 10/ Za/1277, BOA. BEO. 499/37380, 20/R/1 312.

2      Selçuk Duman'a göre "Sadettin Paşa ile yakınlık kuran Emir Paşa'nın paşalık payesi alması alaylı sistem içerisinde kolay olmuştur". 1. Donem Sivas Millet­ vekilleri ve siyasi hayattaki yerleri, Cumhuriyet Dönemi Sivas Semp. 2008. Ka­

pikian ve Kalouslian savaş zamanı orduya yardım ettiği için bu unvanın ken­ disine verildiğini aktarır. Ak-Daghi, op.cit. s. 68. Osmanlı Arşivlerinde kendi­ sinden Paşa unvanıyla l 909'dan itibaren bahsedildiğini görürüz. BOA. BEO. 35451265818, 1 9/R/1327.

menilere reva gördüğünü dü­ şünür. 3 Bu adaletsizliğe isyan eder, harekete geçmeye karar verir. Kızılırmak vadisinde sı­ ğınacak bir yer arayan Ermeni­ leri çalışanları gibi göstererek kurtarır. Gemerek'teki büyük çiftliğinde ise 150 genci sak­ lar. Ama başka yerlerdeki kat­ liamlara engel olamadığı için huzursuzdur. Akdağ'ın tepele­ rinde direnen Ermenilerin var­ lığını duyduğu zaman aklına onları desteklemek gelir. "Ma­ dem elimden bu faciayı dur­ durmak gelmiyor, hiç olmazsa direnişçilere yardım edeyim,"

 

 

Emir Paşa.

diye düşünür. Akdağ fedailerine haber gönderir, çiftliğinde sakladığı ve askeri eğitim verdiği gençleri silahlandırıp onların yanına gönderebileceğini iletir.

Bir akşam fedailerden bir grup Emir Paşa'yı evinde ziyaret eder. Emir Paşa hepsine yeni silahlar teslim eder. Duygusal ve yüreklendirici olduğu kadar 1915'in şartlarında beklenme­ dik bir konuşma yapar. "Şimdi bana söz verin çocuklar. Baht­ sız kardeşlerinizi kurtarmak için çalışacaksınız. Cesurca müca­ dele edeceksiniz. Halkı zor günler yaşarken, ölüm kalım sava­ şı verirken, silahı eline almayı reddeden ve kendini düşünen­ ler, halkını acılar ve zulüm altında korumasız bırakanlar şeref­ sizdir. Çocuklar, siz Ermenisiniz, ben Müslümanım. lnsanla­ nnızı savunmazsanız lanet olsun size!" Hepsinden mücadele­ lerine sadık kalacaklarının sözünü aldıktan sonra alınlarından öperek uğurlar.4

3               Kapikian ve Kaloustian Emir Paşa'nın duygu ve düşüncelerini aynntılarla, on­ dan uzun alıntılarla betimlerler. Emir Paşa'yla iki yıl boyunca yakın bir dost­ luk kurduklan anlaşılır.

4      Ak-Daghi, op.cit. s. 68-71.

125

Akdağ'ın mağaralarında aileleriyle birlikte saklanan 4.000'e yakın kişi Emir Paşa'nın yardımıyla 191 7'ye kadar direnir. 1922'ye kadar bölgede kalırlar, daha sonra Kemalist güçlerin gelişiyle birlikte önce Samsun'a, oradan da lstanbul'a geçerler.

Akdağ'da direnen fedailerden ikisi, Nazar Kapikian ve Gul­ benk Kaloustian 1930'larda Fransa'ya yerleşir ve Emir Paşa'nın hikayesine yer verdikleri anılarını yayınlarlar. Emir Paşa'nın büyük riskler alarak Ermenilere yardım etmeye çalıştığını baş­ ka tanıklıklar da doğrular. Gemerekli S.M. Markaryan 1919'da Adana'dan yazdığı bir mektupta Gemerek Ermenilerinin nasıl katledildiğini, ailesinin Müslüman olarak iki yıl boyunca ha­ yatta kalabildiğini anlatır. Ancak bir süre sonra Müslümanlaş­ mış Ermenilere de saldırılar başlar. "Üçüncü yıl beni de öldür­ meye götürüyorlardı, Sivaslı Çerkes Emir Paşa'nın sayesinde ölümden kurtuldum," diye anlatır.5 Nasıl kurtulduğunun de­ taylarını vermez, ama tanıklığından 1917 sonrasında da Emir Paşa'nın ulaşabildiği yerlerde Ermenileri koruduğunu görebi­ liyoruz. Sivas'ın Prapert (günümüzde Günyamaç) köyünden Onnik Melikian'ın tanıklığı ise isim vermeden "Çerkes Vali" diyerek Emir Paşa'yı anlatır. 6 Melikian türlü badireler atlattık­ tan sonra tehcir kafilesinden birkaç kişiyle birlikte kaçmayı ba­ şarır. Emir Paşa onlara silah, yiyecek ve elbise yardımında bu­ lunur ve çevre köylerin halini, Sivas'tan Prapert'e kadar yolla­ rın cesetlerle dolu olduğunu anlatır. Katliamlara katılanlar için "Kudurmuş köpekler" tabirini kullanır. Umutsuzluğa kapılan Melikian ve arkadaşlarını teskin eder. Yaşadığı müddetçe onla-

 

 

5              Tsayn Darabelots (Acı Çekenlerin Sesi), B. Donabedian, s. 331, Hagop Turabi­ an Basımevi, 1922, Paris.

6       Humanity in the Midst of Inhumanity, Shahkeh Yaylaian Setian, s. 42-62, Xlib­ ris, 2011. Soykırımdan hayatta kalanların tanıklıklarında devlet görevlilerinin mevkiinin sıklıkla karıştırıldığı görülür. Özellikle küçük yerleşim birimlerin­

de yaşayanların devlet hiyerarşisine aşina olmamaları şaşırucı değildir. "Paşa" diye adlandırılan, yüzlerce silahlı adama emreden bir kişi gözlerine en yüksek mülki amir gibi görünebilir. Burada soykırımı şiddetle uygulayan Sivas Valisi Muammer'den bahsedilmediği açıktır. Melikian'm öyküsündeki bazı ayrmu­ lar, yardım şekli (silah ve adam temini) ve bölgede Ermeni fedailere bu ölçekte başka silah yardımı yapan kimsenin bulunmayışı söz konusu "Çerkes Vali"nin Emir Paşa olduğunu düşündürmektedir.

ra her şekilde yardım etmeye söz verir. Daha sonra Melikian ve arkadaşları Hafik Kalesi'nde saklandıktan zaman onlara yardım için silahlı adamlarım gönderir.

Emir Paşa tüm imkanlarım Ermenileri kurtarmak için sefer­ ber ederken oğlu Hamid bizzat katliamlarda yer alır. 7 Kapiki­ yan ve Kaloustian'ın anlattığı baba-oğul yüzleşmesini okurken sarsılmamak elde değildir:

Emir Paşa tam bir kasap olan bu oğlunu reddetmişti. Bir kere­ sinde yanına çağırdı, suratına bir tokat attı ve şunları söyledi: "Seni katil serseri! Bir gıin gelecek, bu yaptıkların yüzünden asılacaksın. Darağacına çıkacaksın. Ve ipini ben çekeceğim. O gün, senin cesedinin başında oturup rakı içeceğim. Yüreğim ancak o zaman soğur."

Bu konuşma gerçekten yaşanmış mıdır, yoksa Kapikian ve Kaloustian'ın çok sevdikleri anlaşılan Emir Paşa'ya atfetmek is­ tedikleri bir öykü müdür, kesin olarak ifade etmemiz mümkün değil. Ancak ittihatçılardan nefret eden, bir dönem Hürriyet ve itilaf Fırkası üyesi, sözlerini çekinmeden ve çoğu zaman sertçe ifade eden Emir Paşa'nın soykırıma iştirak eden oğlu Hamid'le ciddi bir çatışma yaşayacağını tahmin edebiliriz.

Emir Paşa'ya dair daha fazla bilgi edinmek için ailesine ulaş­ mak istediğimizde tam da bu yüzden bir tereddüt yaşadık. izi­ ne ulaştığımız Solmaz Marşan Emir Paşa'nın oğlu Hamid'in to­ runuydu ve tüm bu yaşananlara ilişkin ne kendisinin, ne de di­ ğer aile üyelerinin en ufak bir bilgisi yoktu. Bu dönemler ai­ le içinde hiç konuşulmamış, aktarılmamıştı. Solmaz Hamm'a yüzlerce Ermeni'yi korumuş büyük dedesinden bahsederken, dedesinin ise katliamlara karışmış olduğunu nasıl dile getire­ cektik? Görüşmemiz sırasında bizi büyük bir olgunlukla, şa­ şırarak ve duygulanarak dinledi. Soykırımdan hayatta kalanla­ rın tanıklıktan büyük dedesinin hiç bilmediği yönlerini anlatı­ yordu. Oğlu Hamid'le yukarıda bahsettiğimiz türde bir konuş-

 

 

7              "Emir Paşa oğlu Hamid" tehcir kafilelerini soyan ve ölüme gönderen Uzun­ yayla çetelerinin başıdır. Le Gtnocide des Anntniens, Rayınond H. Kevorkian, op.cit. s. 535, 544, 550. Le livre souvrnir de Sebastia, s. 142.

madan ya da aralarının açık olduğundan haberi yoktu. Yüzler­ ce kişiyi saklayan o büyük çiftliklerin, evlerin artık var olma­ dığını belirtti. Emir Paşa'ya ait -aralarında anılarının da bulun­ ması muhtemel- evrakların yıllar önce Cemal Kutay'a verildiği­ ni, ancak onun bu konuda bir çalışma yapmadığı gibi, belgeleri de aileye iade etmediğini aktardı. Aile Cemal Kutay'ın ölümün­ den sonra da evrakları yakınlarından almak için girişimde bu­ lunmuş, ancak başaramamış.8 Bahsedilen belgelerin gün yü­ züne çıkarılması Emir Paşa'nın hikayesindeki pek çok noktaya da açıklık getirecektir.

 

Emir Paşa'nın savaş sonrasındaki yaşamı kamuoyunun da­ ha fazla bildiği bir döneme tekabül ediyor. Mustafa Kemal 191 9'da Sivas Kongresi'ni düzenlemek için girişimlerde bulu­ nurken Emir Paşa kendisine ve yürüttüğü mücadeleye mesafe­ lidir. ittihat ve Terakki mensuplarının Mustafa Kemal'in etra­ fında olmaları hiç hoşuna gitmez, önce Sivas'ta kongre toplan­ masına engel olmak ister. Ancak Mustafa Kemal Emir Paşa'yı ikna edecek en önemli hassasiyetini yakalamıştır: Çerkes kim­ liği. Yanına aldığı Rauf Orbay ve Bekir Sami gibi Çerkeslerle birlikte Emir Paşa'yı Çerkeslerin haklarının gözetileceğine ik­ na eder. Bu tarihten sonra Emir Paşa imkanlarını Mustafa Ke­ mal için seferber edecektir. 1. Dönem Meclis'e Sivas milletve­ kili seçilir. Ancak verilen sözlerin aksine, kimsenin Çerkesle­ rin hakkını savunmak gibi bir derdi olmamasından ve her yer­ de sadece "Türk" sözünün hakim olmasından rahatsızdır. Mec­ lis'te yapacağı "Rica ederim ki yalnız Türklük namını istimal et­ meyelim. Çünkü, Türklük namına biz buraya cem olmadık. Ri­ ca ederim yalnız Türkler değil, Müslümanlar demek, hatta Os­ manlı demek kafidir efendim" konuşması bunun işaretidir. Bir süre sonra Sivas'ta yazılan şapka kanunu karşıtı bir bildiri yü­ zünden -bildiriyle bir ilgisi olmadığı halde, oğlunun Terakki­ perver Fırka üyeliği sebep gösterilerek- kendini sanık sandal­ yesinde bulur ve 3 yıl lsparta'ya sürgüne mahkum olur. Erme­ nileri sakladığı o büyük çiftlikler dahil, tüm mal varlığına el ko­ nulur. 1940 yılında Sivas'ta vefat eder. Çevresinde erdemli, bil-

8       Solmaz Marşan'la görüşme, Temmuz 2014, lstanbul.

gili, diplomat ve stratejist olarak bilinen, misafir ağırlamayı ve ava çıkmayı seven Emir Paşa yıllar sonra dahi hayat felsefesi olarak benimsediği ve yanındakilerin kendisinden sık sık din­ lediği dizelerle hatırlanacaktır:

Ne sen nasdan incin, ne de senden insan incinsin Ne sen bedbaht ol her an, ne de eyle hemcinsin Ne sen insan incit de, ne nas seni incitsin

Ne nası sen vurasın, ne de seni hemcinsin9

Sivas Vilayeti'nin diğer vicdanWan

Vilayetin farklı kazalarında tehcir sırasında yaşanan manzara­ lar tanık olanları isyan ettirir.

Merzifonlu iki Türk kafilelerle gelenlere ya da komşuları­ na yardım etmeye çalışanları vazgeçirmek, onlara gözdağı ver­ mek için kurban seçilir. Evlerinde Ermenileri sakladıkları tes­ pit edilen iki kardeş tutuklanır, elleri bağlı bir şekilde Müslü­ man mahallesinin bütün sokaklarında dolaştırılır. Bu olayla Er­ menileri korumak isteyen Merzifonlular sindirilir.10 Araştırma­ mızda isimleri verilmeyen bu iki Merzifonlunun kimler oldu­ ğunu tespit edemedik.

Mesudiye ileri gelenleri ise şehre perişan bir halde varan ve

Müslüman oldukları halde tehcirleri emredilen Ordulu Erme­ nileri kurtarmaya çalışırlar. Şeyhülislamlığa yazıkları telgrafta çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan kafilenin "İslamiyeti kabul ettiklerine şüphelerinin olmadığını" belirtir, "bu Osman­ lıların mağduriyetlerine şeriat-ı garra cevaz vermeyeceği"ni ifa­ de ederek "münasip bir mahalde iskanlarını" talep ederler. 11 Telgrafta Ali Çavuşzade lsmail, Serdarzade Mustafa, Müftü lb­ rahim, Kasaba imamı Arif ve Şer'iyye Başkatibi Raifin imzala-

 

9               Nas:· insan. Kapikian ve Kaloustian bu şiire Ermenice harnerle Türkçe olarak yer verirler. Şiir Mevlevi muhibbi olarak bilinen Muvakkitzade Muhammed Penev'in bir eseriyle çok benzerlik gösterir.

10   Les Mtmoires de Mgr]can Naslian, op.ciı. il. Cilt, s. 71, not 26.

11    Telgrafı ilk defa araştırmacı Sait Çetinoğlu yayınlamıştır. "l 91 5'te Mesudi­ ye'den yükselen vicdanın sesi" , Taraf gazetesi, 18.11 .201 O.

n vardır. Bu isimlerden sadece Serdarzade Mustafa'ya dair da­ ha fazla bilgiye ulaşabildik. Kendisi Meclis-i Mebusan'da Şark-i Karahisar mebusluğu yapmış, daha sonra Erzurum Kongresine katılacak ve 1. Dönem Meclis'te tekrar milletvekili olacak Mus­ tafa Atay'dır. Bazı kaynaklar kendisinin bağımsız mebus oldu­ ğunu ifade etseler de İttihat ve Terakki'ye yakınlığı bilinmek­ tedir. 12 Karahisar-ı Şarki Ermenilerinin 1 896'da yaşanan kat­ liamlarda Serdarzade Mustafa'yı sorumlular arasında saydığı­ nı belirten gazete haberleri mevcuttur.13 1915'teki tavrına dair net bir bilgi olmadığı için "vicdanlılar" arasında ismini sayamı­ yoruz. Ancak Müslümanlaştırılmış Ermenilerin tehcirine karşı çıktığı, gönderdiği telgrafa dayanarak, söylenebilir.

ôdek köylü Kadir Çavuş büyük riskler alarak Divriği dağ­

larında saklanan Harutyun Şigitsyan ve altı arkadaşına 1,5 yıl boyunca yemek götürür, yardım eder. 14 Başka bir Divriğili ta­ nık, Artin Şigyan, Karahisar ve Ödek köylülerinin kendileri­ ne çok yardım ettiğini, Kadir Çavuş'un 21 kişiye yemek taşıdı­ ğını anlatır. 15 Bu yüzden devlet güçlerinden çok baskı görür, saklanan Ermenilerin yerini söylemesi için sürekli taciz edilir. Sonunda kendisi de birkaç ay dağlarda kaçak hayatı yaşama­ ya mahkfim olur. Uzun süre direnir, ama askerler evini yak­ makla tehdit edince boyun eğmek ve yerlerini söylemek zo­ runda kalır. Dağlarda saklanan Divriğili Ermenilerin bir kıs­ mı yine de Rusların kontrolündeki Erzincan'a ulaşarak hayat­ ta kalmayı başarır. Kendisine ulaştığımız Kadir Çavuş'un to­ runu Mehmet Rıza Yüksel büyük dedesinin saklanan Ermeni­ lere yemek götürmesinin aile içinde anlatıldığını aktardı. Bu kişilerin Ödek köyü civarından ayrılmadan önce altınlarını Kadir Çavuş'a teslim etmek istediklerini, "Sende dursun, geri dönebilirsek alırız senden," dediklerini, ancak dedesinin ka­ bul etmediğini ekledi.

 

 

12    "Milli Mücadelede Kongreler Dönemi ve ittihatçılık Sorunu", Derviş Kılınçka- ya, Modern Türklük Araştırmaları Dergisi, s. 103- 133, Mart 20 11 , Ankara.

13   The Revoluıion of 1 908 in Turkey, Aykut Kansu, s. 277, not 201, Brill, 1997.

14    Tsayn Darabdots (Acı Çekenlerin Sesi), B. Donabedian, op.cit. s. 243.

15   lbidem, s. 276.

Zaralı Ali Efendi'nin hikayesi 1915'te ender rastlanır hale gelen bir dostluğa sadakat öyküsüdür. Zara'da uzun yıllar be­ lediye başkanlığında bulunmuş Ali Efendi, aynı zamanda gi­ rişimcidir, ilçedeki alayın ihtiyacını karşılamak için Zara'nın ilk un fabrikasını kurar. 16 Bölgede büyük arazileri ve çiftlikle­ ri olan Mihran Vartanian'ın yakın arkadaşı ve iş ortağıdır. Mih­ ran Efendi'nin kardeşleri Dr. Bagdasar Vartanian ve eczacı Va­ han Vartanian Sarıkamış cephesinde askerdirler. Ocak 1915'te Mihran Efendi'ye kardeşi Bagdasar'ın tifo olduğu haberi ulaşır. Mihran Efendi cepheye kadar gider, kardeşini bulur ve iyileş­ tirmek için eve getirir. Kardeşini kurtarmayı başarır ancak aynı hastalığa kendisi yakalanmıştır, Şubat l 91 5'te vefat eder. Mart sonunda şehrin diğer ileri gelenleriyle birlikte Bagdasar ve Va­ han tutuklanır, bir süre sonra kendilerinden haber alınamaz, öldürüldükleri anlaşılır. Mihran Efendi'nin eşi Rebeka, yedi ço­ cuğuyla birlikte yapayalnız kalmıştır. Ali Efendi vefat etmeden önce Mihran Efendi'ye söz vermiştir, ona bir şey olduğu takdir­ de ailesine sahip çıkacaktır. Tehcirin başlayacağı haberini al­ dığında Rebeka'nın yanına koşar, vakit kaybetmeden çocukla­ rı alıp kendisiyle birlikte gelmelerini söyler. O telaş içinde Re­ beka yanına dört şey alır: Mihran Efendi'nin karda giydiği ka­ lın pelerini, biraz tülbent, ağır bir pirinç mumluk ve bir par­ ça şeker.

Ali Efendi onları şehrin dışında bulunan, un fabrikasına ya­ kın çiftlik evine götürür. 17 Gündüzleri hiç ses çıkarmadan evin içinde saklanırlar, ancak gece hava almak için çatıya çı­ kabilirler. Rebeka'nın neden seçtiğini kendisinin de bilmedi­ ği malzemeler çok işine yarayacaktır. Pelerini battaniye olarak kullanır, pirinç mumlukla küçük şeker parçaları kırıp tülben­ tin işine sarar, ağlayıp yerlerini belli etmesinler diye bebekle­ re emzik olarak verir. Ali Efendi her gün onlara yiyecek getirir. Rebeka'nın Sivas'ta yaşayan annesi büyük çocuklardan Mu­ şeg ve Armenuhi'yi daha güvenli olduğu gerekçesiyle Sivas'a götürür. Oysa Sivas güvenli değildir. Ali Efendi Sivas'ta olduk-

 

16   Dünden bugüne Zara, Adnan Mahiroğulları, 1999, Sivas.

17   Ali Efendi'nin torunu Kenan Kurt'la görüşme, lstanbul.

larını duyunca çocukları Zara'ya geri getirmeleri için güvendi­ ği bir arabacısını gönderir. Zara yolunda askerler arabayı dur­ durur. Arabacının "Ali Efendi bu çocukları Zara'ya kıllarına za­ rar gelmeden getirmemi emretti. Ben de bunu yerine getirece­ ğim. Onlara bir şey yapmak için önce beni çiğnemeniz gerekir," demesiyle geçmelerine izin verilir. Ali Efendi çocukları Zara'ya getirterek hayatlarını kurtarmıştır. Sivas'taki aile üyelerinin ta­ mamı tehcir edilir, içlerinden sadece biri hayatta kalabilir.

Ermenileri saklayanların da cezalandırılacağı duyulunca Ali Efendi Rebeka'ya kurtulabilmeleri için sadece kağıt üzerinde Müslüman olmalarını önerir. Rebeka tereddüt edince onu tes­ kin eder. "Müslüman nüfusu arttırmak değil derdim. Yeterince varlar. Bu kötü zamanlar geçene kadar öyle görünürsünüz, kal­ binizde ve zihninizde Hıristiyan kalırsınız," der. Aile görüntü­ de Müslüman olur, isimlerini değiştirir. Bu şekilde 19 19'a ka­ dar sadece Türkçe konuşarak Zara'da yaşayabilirler.

Çocuklardan Hamazasp bir gün başka bir Müslümanlaşmış Ermeni çocuğa "dönme" denerek saldırıldığını görür. Yardımı­ na yetişir, çocuğu kurtarır. Ama ertesi gün saldırgan çocuklar ellerinde bıçakla bu defa Hamazasp'ı hedef alırlar. Durumdan haberdar edilen Ali Efendi çocukların ailesiyle konuşur, Varta­ nianların kendi koruması altında olduğunu, her kim onlara do­ kunursa bedelinin ağır olacağını söyler. Bu olaydan sonra artık kimse "dönme" diyerek onlara sataşamaz.

Zara'da kaldıkları süre boyunca Ali Efendi onları korumaya devam eder. Aile Mart 1919'da lstanbul'a, 192l'de ise Ameri­ ka'ya yerleşir. Bize hikayeyi aktaran Hamazasp'ın oğlu Richard Vartanian Ali Efendi'nin isminin ailede saygıyla ve minnetle anıldığını, küçük yaşta bile onun kim olduğunu bildiğini, aile­ yi nasıl koruduğunun anlatıldığını belirtti. 18

 

Richard Vartanian l 986'da Zara'ya giderek Ali Efendi'nin to­ runlarıyla görüşür, ancak daha sonra izlerini kaybeder. Tıpkı büyük dedesi gibi kendisi de Zara Belediye Başkanlığı yapmış Ali Efendi'nin torunu Aydın Kurt'un izine ulaşabildik. Aydın Bey'in çocukları Kenan ve Yusuf Ziya Kurt'tan aldığımız bilgi-

18    Richard Vartanian'ın Taner Akçarn'a mektubu, Ağustos 2014.

lere göre Ali Efendi'nin Vartanian'ları koruyuşu aile içinde ku­ şaktan kuşağa aktarılmış. Ali Efendi'nin "Zara'yı Zara yapan" birlikte yaşam kültürüne bağlı olduğunu, hem bu sebeple, hem de çok sevdiği Mihran Efendi'ye verdiği sözü tutmak için Var­ tanian ailesini koruduğunu ifade ettiler.

Emir Paşa'nın koruduğu ve yukarıda bahsettiğimiz Prapert (Günyamaç) köyünden Onnik Melikian ve tanıdıkları ise vila­ yette pek çok kişinin yardımıyla hayatta kalır. Köydeki erkek­ lerin götürüleceğini yakın bir köyde oturan asker Vasfi Bey on­ lara haber verir, onun sayesinde vaktinde kaçabilirler. Köyün en zengini Nazaret Ağa önce Müslüman olarak tehcirden kur­ tulur, ancak Müslüman olan Ermenileri de sürmeye başladık­ larında komşusu Karagilioğlu'nun evinde saklanır. Melikian'a bir süre Koçhisar Başkatibi yardım eder, daha sonra Kumandan Çerkes Rıza Bey başlarına bir şey gelmeden Kayseri üzerinden Adana'ya gidebilmelerini sağlar. 19 Sözü edilen kişilerin kimler olduğunu ve bugün yaşayan aile üyelerini tespit etmek müm­ kün olmadı.

 

 

19    Humanity in the Midst of Inhumanity, Shahkeh Yaylaian Setian, op.cit. s. 48 ve 58-59.

5

 

 

ANKARA VİLAYETİ

" insanlığım lekeleneceğine beni öldürün. insanların insanlara güveni kalmayacağına, bu dünyada güvenilir bir insanın bile olmayacağ ına insanların inanması, insanlığın ölümü demek­ tir. Ben buna sebep olacaksam, ölmem daha iyidir. Haydi, bir şey yapın öyleyse. "

- YAŞAR KEMAL, ince Memed 4, 1987

Ankara Valisi Mazhar Bey:

"Ben valiyim, eşkıya değilim"

 

Ermenilerin tehcirine yönelik Ankara Vilayeti'ne ulaşan emir­ ler, mülki amirler ve ileri gelenlerde şaşkınlık yaratır. Çoğunlu­ ğu Katolik, günlük hayatta Türkçe konuşan ve siyasetten uzak olmalarıyla bilinen Ankara vilayeti Ermenileri o güne kadar bir tehdit olarak görülmemiştir.1 Vilayet aynı zamanda savaş böl­ gesinden uzaktır. Tehcir için hükümetin ileri sürdüğü bütün gerekçelerin geçersiz olduğu yerdir Ankara. Kısa sürede amaç­ lananın zaten "sevkiyat" olmadığı, şifahi yollarla katliam emre­ dildiği anlaşılacaktır.

             Le Gtnocide des Anntniens, Rayrnond H. Kevorkian, op.cit. s. 619-620. A To:­ tual Analysis of the Key Indictment ofthe Turhish Military Tribunal Investigating the Annenian Genocide, Vahakn N. Dadrian, journal of Polilical and Military Sociology, 22, s. 133-172, 1994.

Haziran l 9 l 4'ten beri Ankara Valiliği görevinde bulunan Mazhar Bey tehcir emirlerini önce anlamazlıktan gelir. Ama İt­ tihat ve Terakki'nin onu hizaya çekmeye çalışması çok sürmez. Bundan sonra olanları lstanbul'da kendisine neden görevden alındığını soran Ankara Encümen Vilayet azasından Radi Bey'e aktaracaktır. "Biliyorsunuz ki diğer bazı vilayetler tehcir işle­ mini ikmal ettikleri halde ben başlamamıştım. Atıf Bey geldi, Dahiliye Nazırı'nın Ermenilerin tehcirinde katl ve imha edil­ meleri hakkındaki şifahi emirleri tebliğ etti. Ben de 'Hayır Atıf Bey. Ben valiyim, eşkıya değilim. Ben yapamam, bu sandalye­ den kalkanın, sen gelir yaparsın !' dedim."2

Bu konuşmadan kısa süre sonra Mazhar Bey'in görevden alınması için düğmeye basılır. 17 Mayıs 1915'te kendisine, da­

ha önce görev yaptığı ve dönmeyi arzu ettiğini bildirdiği Ha­ lep Valiliği önerilir. Bu tayin Dahiliye Nezareti için "bir taşla iki kuş" olabilecek niteliktedir. Mazhar Bey'in Halep Valisi Ce­ lal Bey'le becayişi kararlaştınlmıştır.3 Böylece Halep'te emirle­ re karşı gelen Celal Bey uzaklaştırılmış, her ikisi de yeni görev yerlerine varana kadar tehcir büyük ölçüde tamamlanmış ola­ caktır. Ancak Mazhar Bey bu görevi kabul etmez. Halep'te ken­ disini "Ermenilerin nakil ve iskanı hakkında" bir oldubittinin beklediğini anlamıştır. Talat 22 Haziran 1915'te Mazhar Bey'i bu görevi kabul etmesi için ikna etmeye çalışan bir telgraf gön­ derir. lkna yöntemlerine "Celal Bey'in Halep'ten hareket etmek üzere" olduğunu belirterek emrivaki yapmak da dahildir. Sol tarafı çürümüş ve kararmış, bazı sözcükleri silinmiş halde Baş­ bakanlık Osmanlı Arşivleri'nde bulduğumuz Talat'ın Mazhar'a telgrafı şu şekildedir:

 

 

2          Nubarian Kütüphanesi'nde bulduğumuz lstanbul yargılamaları soruştur­ ma dosyasından parçalar içeren arşivden Radi Bey'in Latin harflerle Türkçe transkripsiyonu yapılmış ifadesi. Kudüs Ermeni Patrikhanesi arşivlerinden seçme kopyalar, 3 no'lu bobin. ifadenin Osmanlıca orijinali belgeler arasında mevcut deildir. Transkripsiyonun kimin tarafından ve ne zaman yapıldıına dair bilgi yoktur, ancak "Armenian Catholic Community, New York" ibareli kağnlara not edilmiştir.

3                   BOA. MV. 240/56, 03/B /1333, BOA. l..DH .. 151 5/1333, 04/Ş /1333, BOA. BEO. 4360/326983, 06/Ş /1333.

DH.ŞFR. 54/94

Ankara'da Halep Valisi Mazhar Beyefendiye

C. 9 Haziran 331. Ermenilerin nakil ve iskanı hususatından dolayı şu günde bir kat daha tezayüd eden Halep vilayetinin bu babdaki meslek ve siyasetini takdir ile ona göre tayin-i hatt-ı hareket ve ittihaz-ı tedbir edecek bir [sözcıik silik] tevdii dü­ şünülerek zat-ı alilerinin hususat-ı mezkurede [sözcıik silik "mutabakat" olabilir] ile hemfikir olmanıza ve o havali hak­ kında zaten malumat ve tecrübe [sözcıik silik] bulunmanı­ za binaen oraya nakliniz tensip edilmiş ve keyfiyetin evvel­ ce istimzac edilmemesi de böyle mühim bir zamanda nezare­ tin pek mühim bir meselede bir memuriyeti reddetmeyeceği­ niz kanaatine müstenit bulunmuştur. [iki sözcıik silik] şu sı­ rada mani-i kabul ve azimet olacak bir mahiyette görüleme­ diğinden [sözcıik silik] buyurulması mütemennadır. 9 Hazi­ ran 331.

Nazır

Talat

Celal Bey hareket etmek üzeredir.4

Talat hangi "hususat-ı mezkurede mutabakat"tan bahset­ mektedir? Mazhar Bey tanıdığı herkese tehciri uygulamayı red­ dettiğini açıkça ilan etmektedir. Bu tavrı ve Atıfla yaşadığı ça­ tışma Ankara Ermenileri arasında bilinir hale gelir. Soykırım­ dan hayatta kalan Ankaralı din adamları ve sivillerin imzaları­ nı taşıyan bir tanıklık Mazhar Bey'in korumasındaki Ankara'ya başka yerlerden Ermenilerin de sığındığını ortaya koyar:

1915 yazının başlarında Mazhar Bey Ankara Valisi iken ve çev­ re illerdeki cinayetlerden kaçabilmiş yüzlerce kadın ve çocuk şehrimize sığınmışken, Ankara İttihat ve Terakki Komitesi'nin tertibiyle genel bir katliam emri Vali'ye ulaştı. Ama bu yasa­ lara saygılı, dürüst bir vicdanla hareket eden devlet görevlisi şehrinin Hıristiyanlannın inkar edilemez masumiyeti karşısın­ da görevden alınmayı göze alarak başkentteki üstlerine kesin

 

4           BOA. DH.ŞFR. 54/94, 09/Ş /1 333. Transkripsiyon: Ömer Türkoğlu.

bir red cevabı verdi. Ve derhal görevden alındı. Dahiliye Ne­ zareti bu iyi memurun yerine vali vekili olarak Atıf namındaki 27 yaşındaki katili ve onun kadar Hıristiyan nefreti ve malla­ nna dair açgözlülük içinde olan 25 yaşındaki çocuk Polis Mü­ dürünü gönderdi.5

Mazhar Bey Halep Valisi Celal Bey'le becayişi "Halep'in uzak­ lığı ve havası"nın ne olduğunu belirtmediği hastalığına "tıbben muvafık" olmadığını ve babasının vefatından sonra "başına ka­ lan birçok acezeye" bu vilayette bakmakta zorlanacağını ileri sürerek reddeder.6

Mazhar Bey'in ifade ettiği hastalık ve ailesel sebeplerin bu görev değişikliğinden kaçınmak için birer bahane olma ihti­ malleri yüksektir. Bu yazışmadan iki gün sonra Mazhar Bey'in Halep'e tayininden vazgeçilir ve 18 Temmuz 1915'te ani bir kararla emekliye sevk edilir.7 Mazhar Bey'in yerine, tehcire karşı çıkışını aynı tarihlerde lstanbul'a gelerek bizzat Talat'a ifade eden Celal Bey'in atanmasından da vazgeçilmiş, planla­ nan "katl ve imha"yı tereddütsüz gerçekleştirebilecek Atıf ge­ tirilmiştir. Göreve gelir gelmez Atıf Ankara'nın Ermeni ileri gelenlerini tutuklatıp öldürterek imha planını yürürlüğe ko­ yacaktır.

Mazhar Bey Ankara'da tanık olduklarını ve görevden alınma sürecini 1918'de İttihat ve Terakki yöneticilerinin yargılanması için kurulan soruşturma komisyonuna verdiği ifadede anlatır. Ana davanın iddianamesinde "tehcir ve imha hakkındaki tek­ lifleri icra etmekten imtina ettiğinden dolayı azl edildiğine da­ ir" ifadesine atıfta bulunulur.8

 

 

5                  Din adamlan G. Kassabian, P. Mergemekian, A. Ajdenian, L. Torbajian ve si­ viller Jrome Parseghian, joseph Kanburian, Paul Ajenian, Hagop Mehteri­ an'ın tanıklığı, 17 Şubat 1919, Halep. Angora, rtcit du massacre et de la dtpor­ tation des Armı'niens, BNu Fonds Andonian, P.]. 1/3 Hasse 7, Angora.

6           BOA. DH.ŞFR. 476/1 17 09/Ha/133 1.

7          BOA. DH.ŞFR. 54/1 31, 1 1/Ş /1333, BOA. MV. 241112, 1 7/Ş /1333, BOA. MV.

241139, 05/N /1333, BOA.l. .MMS. 198/1333, 06/N /1333, BOA. DH.ŞFR.

54/62, 09/N /1333.

8           Tehcir ve Taktii, Divan-ı Harbi Orfi Zabıtlan, Vahakn N. Dadrian, Taner Ak­ çam, op.cit. s. 242.

Bazı kaynaklar Ankara Valisi Mazhar Bey'in 1915 sonba­ harında "Ermeni sevkinde kanuna muhalif hareket edenlerin divan-ı harbe sevki ile görevlendirilen" ve 3. Ordu bölgesin­ de çalışma yürüten komisyonun reisi Mazhar Bey'le, ve hat­ ta 191 8'de ittihat ve Terakki'nin suçlarını soruşturan Mazhar Bey'le aynı kişi olduğunu iddia ederler. Kimi araştırmacılar ise kendisinin ismini "Hasan Mazhar" olarak verir. Bu yanlış bilgi­ lerin sebebi büyük ölçüde o dönem aynı yerlerde ve mevkilerde görev yapan birden fazla Mazhar Bey'in bulunmasıdır. ittihat ve Terakki yöneticilerinin yargılanması öncesinde lstanbul ba­ sınında yayınlanan hatalı haberler de bu kanıyı perçinlemiştir. Araştırmamızda bizim için de fazladan bir zorluk teşkil eden bu karmaşayı Osmanlı Arşivleri kayıtlarının dikkatli bir inceleme­ siyle ve Mazhar Bey'in aile izine ulaşmamızla çözebildik.

Ermeni soykırımı sırasında emirlere karşı gelen Ankara Vali­ si'nin tam adı Ali Mazhar Bey'dir. 1868 Niş doğumludur, Halep Vilayeti Telgraf ve Posta Müdürü Mahmud Bedri Bey'in oğlu­ dur. Mülkiye mezunu değildir (isminin bu sebeple Mülkiye Şe­ ref Kitabı'nda bulunmaması karışıklığın bugüne kadar sürme­ sinde etkili olmuştur). Ancak ilmiye rütbesini mülkiyeye tahvil eder ve Halep Posta ve Telgraf Başmüdüriyeti kitabetinde çalış­ maya başlar. Daha sonra Kosova Meclis-i idare Başkatipliğine tayin olur ve uzun yıllar sürecek idari kariyerine adım atar. Ya­ vaş yavaş yükselecek, Kosova vilayeti mektupçuluğu, Priştine mutasamflığı vekaleti, Siroz ve Beyoğlu mutasamflığı, Kosova, Edirne ve Halep valiliği görevlerini yürütecek, Ankara valiliği son görevi olacaktır. Halep vilayetinde iken kendisine önerilen Bitlis valiliğini kabul etmeyecektir.9

191 5'te 3. Ordu bölgesinde soruşturma yürüten, özellikle Dr. Reşid'in işlediği suçlan araştıran ise Ohrili Hüseyin Mazhar Bey'dir. Bu komisyonun reisliğini üstlenmeden önce Kosova ve

 

 

9                  BOA. DH.SA!Dd, 721341, 29/Z /1 284, BOA. DH.MKT. 1683/13, 24/R /1307, BOA. DH.MKT. 1 701/63, 02/B /1 307 , BOA. DH.MKT. 288/39, 26/Ra/1312, BOA. BEO 1 343/100668, 14/Ra/1317, BOA. BEO 2949/2211 30, 09/L /1324, BOA. BEO 3381/253550, 2 7/B 11326, BOA. ZB. 25/83 08/Ke/ 1324, BOA. DH.MKT. 291 1/40, 09/Ş /1327, BOA. DH.MTV. 1/18, 30/Za/1328, BOA. BEO 3925/294325, 12/Ş /1329, BOA. MV. 233/105, 1 9/Ra/1332.

Bitlis (1913-1914 arasında) valiliklerinde bulunmuştur. 10 Teh­ ciri es geçip sadece zimmete geçirmelerin peşine düşen diğer müfettişlerin aksine Dr. Reşid'in cinayetlerini soruşturur. Bu konuda Dahiliye Nezareti'ne çok sayıda rapor gönderir, ancak hiçbiri dikkate alınmaz. 11 Belki de bu sebeple l 920'ye kadar kendisine başka görev verilmez. 191 8'de ittihat ve Terakki'nin işlediği suçlan araştıran meşhur "Mazhar Komisyonu"nun ba­ şındaki de Hüseyin Mazhar Bey midir? Hamid Bey'in 1915'teki "tetkik-i seyyiat" heyetini bu göreve önerdiğini aktardığı annı­ lanna dayanarak bu soruşturmayı onun yürüttüğünü düşünü­ yoruz.12 İstanbul basınında o dönem yayınlanan bazı haberler yüzünden Mazhar Komisyonu'nun başındaki kişinin tehcir za­ manında lzmit ve Karesi mutasarrıflığında bulunan ve 1918'de Bitlis Valiliği'ne atanan Mazhar (Müfit Kansu) olduğu sanılmış­ tır. Bu yüzden lstanbul'da Fransızca olarak yayınlanan Renais­ sance gazetesi Mazhar Müfit'in lzmit ve Balıkesir Ermenilerinin tehcirindeki sorumluluğunu hatırlatan çok sert bir yazı yayın­ lamış, ertesi gün yapılan yanlışlığı fark ederek düzeltmiştir.13

Ali Mazhar Bey ise Ankara Valiliği'nden emekliye ayrıldıktan

sonra ticaretle uğraşır. Cumhuriyet döneminde "Payzın" soya­ dını alacaktır. Mazhar Bey'in torunu Münire Asuman Çevik'le kendisinin tercihinin bu yönde olması sebebiyle ancak tele­ fonla görüşebildik. Anne tarafından büyük dedesi olan Maz­ har Bey'e ve 1915'teki tavrına dair ailede kimsenin bilgi sahibi olmadığını iletti. lstanbul'da ulaşabildiğimiz ailelerde sık kar­ şımıza çıkan bu "bilgisizlik" gerekçesinin ne kadarının 1915'e

 

 

10              BOA. DH.SAIDd, 180/275, 29/Z /1281, BOA. BEO, 4163/312176, 21/R /1331, BOA. MV. 234/53, 27/R /1332, BOA. DH.ŞFR. 56/179, l 7/Za/1333.

11      The Extennination of Armenians in ıhe Diarbekir region, Hilmar Kaiser, op.cit.,

s. 403-407.

12      Bir Milli Mücadele Valisi ve Anıları: Kapancızade Hamit Bey, Halit Eken, op.cit. s. 478.

13              Renaissance, "Qui est Mazhar Bey?", 11 decembre 1918 ve "Il y a Mazhar et Mazhar", 12 decembre 19 18. Düzeltme yazısında soruşturma komisyonu baş­ kanı Mazhar Bey'in "altı sene önce emekliye aynldığını" ve tehcir zamanı işle­ nen suçlara bu sebeple karışmış olamayacağını belirtir. Emekliliğe ayrılma ta­ rihi Hüseyin Mazhar Bey'inkine uymamaktadır. Ancak burada hatalı bir bilgi aktarımı söz konusu olabilir.

dair bir konuda konuşmaktan çekinmeye bağlı olduğunu kes­ tirmek güç. Ancak belirli bir oranda payı olduğu kanısındayız. Mazhar Bey'in kişiliğine dair küçük bir gözlemi Mehmet Ali Ayni'nin anılarında görüyoruz. Henüz Rüştiye'yi yeni bitirdiği dönemde babası Bedri Bey Mehmet Ali Ayni'den oğlunun "bir muallimliğe tayini" için yardımını ister. Ayni Mazhar'ın memu­ riyete geçişine yardımcı olur, ancak hakkında kendince olum­ suz bir not düşmeyi de ihmal etmez: "Asabi, acul (aceleci) ve mağrur olduğu için işlerinde hiç muvaffak olamadığını" iddia eder. 14 Mehmet Ali Ayni yanılmıştır. Mazhar Bey'in katliam ve imha emirlerini reddederken Atıfa verdiği "asabi ve mağrur"

cevap ismini tarihe geçirecektir.

Yozgat mutasamfı Cemal Bey: "Vicdanımdan gayrı hareket etmem"

Tehcir başladığında Yozgat mutasarrıflığını yürüten Cemal Bey ve Ahz-ı asker şubesi reisi Salim Bey kafileleri zarar görmeden sevk edildikleri yere ulaştırabileceklerini sanırlar. Ama yanıl­ dıkları kısa sürede anlaşılacaktır. İttihat ve Terakki Murahhas Katib-i Mesulü Necati aracılığıyla şifahi katliam emirleri iletile­ cek, Cemal Bey ve Salim Bey'den katliamın uygulayıcıları olma­ ları istenecektir. Cemal Bey bunu kesin bir dille reddeder, bu­ nun üzerine görevden alınır, yerine Boğazlıyan kaymakamı Ke­ mal atanır. Salim Bey ise emekliye sevk edilir.

Cemal Bey 1919'da görülen Yozgat tehciri davasında ifade verir. Dönemin gazetelerine yansıyan Cemal Bey'in ifadesi Sa­ lim Bey'le birlikte vicdanlarını esas alışlarını ve insanlık dışı emirlere nasıl direndiklerini ortaya koyuyor: 15

Ahz-ı asker şube reisine de emir verilmiş. Bu şube reisi iffet­ li bir adamdır. Bu zat diyordu ki bu Ermenileri tehcir ederken rıza-yı bariden ayrılmayalım. Ben de diyorum ki fırka ne derse

 

 

14      Profesör Mehmed Ali Ayni, Hayatı ve eserleri, Ali Kemali Aksüt, s. 38, 1944, ls­ tanbul.

15      Yozgat Enneni Tehciri Davası, Nejdeı Bilgi, s. 236-239, Kitabevi, 2006, lstanbul.

desin, vicdanımdan gayn hareket etmem. Hükümet harp nok­ ta-i nazarında lüzum görüyorsa tehcirden başka bir çare arar, bulursa yapar, tehciri yapınca da iaşesine bakar, muntazam

olur. Bizim aklımız böylesine eriyordu. (. . . )

(Murahhas Necati'yi kastederek) Bu zat geldi, "size" dedi "Vali'den mektup var" . "Bana veriniz" dedim. "Elimde tuta­ rak okuyunuz" dedi. "Necati Bey'in söyleyeceği sözler üzeri­ ne hareket olunsun" diyordu. Kağıdı yine cebine koydu. Azer­ baycan'da Ermeni çeteleri ile Kazaklar birleşerek ahaliyi lsla­ miyeyi katletmişler. "Biz de onun mukabilinde yapalım" de­ di. "Burada mukabele etmek doğru değil. Sen de gayri mesul bir adamsın. Vali bana yazmamış, demek bana itimad etmiyor, ben de ona itimad etmem. Hem orada olan vaka sizin politika memuru olmanızdan münbaistir" dedim.

Ancak Cemal Bey bu çıkışının katliama engel olmaya yet­ meyeceğinin ve Jandarma Kumandanı Tevfik'in kendisinin ta­ limatlarını göz ardı ederek Necati'nin emirlerine uyduğunun farkındadır. Tevfik'in Yozgat'tan yola çıkarılan ilk kafileyi yol­ da katletmeyi planladığını, hatta bu amaçla lnceçayır'da top­ lu mezarlar kazdırdığını öğrenince Jandarma Mülazımı Cevat Efendi'yi göndererek Tevfik'in Yozgat'a dönmesini ve kafile­ nin sağ salim Sivas'a ulaştırılmasını emreder. Ancak bu çaba­ ları sonuçsuz kalacak, tehcir edilen Ermeniler Sivas'a salimen ulaştıkları halde bu defa orada Vali Muammer'in emriyle kat­ ledilecektir. 16

Cemal Bey'in bu girişimleri çok geçmeden görevden alınma­ sına yol açar. Yozgat'tan ikinci tehcir kafilesinin yola çıkarıldı­ ğı ve yine Cemal Bey'in çabalarıyla yolda saldırıya uğramaların önlendiği 4 Ağustos 191 5'in ertesi günü yerine vekaleten Bo­ ğazlıyan Ermenilerini katlettirmesinden ötürü "Kasap kayma­ kam" olarak tanınan Kemal atanır.

 

Bana haber geldi. Boğazlıyan kaymakamı Kemal Bey'in bana vekil geldiği söylendi. Sordum, "idareten görülen lüzum üze­ rine işden el çektirildiniz" dendi. Halbuki bunun için asayi-

16      Ibidem, s. 249 ve 255. cf. infra s. 146.

şin muhtel olması lazımdır. Böyle bir şey ise olmamıştır. Bu­ nun için Şura-yı Devlet bunu tedkik edecekti. Bir ay sonra ya

·

iade verecekler yahud aleyhime karar vereceklerdi. Bunu bek­

lemek üzere bir ay Yozgat'ta kaldım. Sonra tehcir başka kalı­ ba girdi. Şiddetlendi. Fakat ne olduğunu bilmiyorum. Ahaliyle temas etmiyordum. (. .. ) Şahsını tanıdığım tanımadığım herkes Ermeniler katl ediliyor diyorlardı. (. .. ) Ahali söylüyordu. Ben de eğer vaki ise kendi evladımızı kesiyoruz diye müteessir olu­ yordum. Kendi evladım gibi düşünüyordum. Bunun için "Çe­

kildiğimden dolayı memnunum" dedim. Zira mesuliyet-i ma­ neviye hepsinden büyüktür. 1 7

Aynı davada hayatta kalan Yozgat Ermenilerinden Aznif Ha­ nım Cemal Bey'in vicdanlı tavrına dair ifade verir. Cemal Bey'in azline yol açmak için ittihat ve Terakki Kulübü'nün şehirde is­ yan çıkarmayı, hatta bu sırada Cemal Bey'i vurdurtmayı plan­ ladığını aktanr. 18

Cemal Bey sadece görevden alınmaz, "devam-ı me'muriyeti gayr-ı caiz" görülerek emekliye sevk edilir.19 Ancak ittihat ve Terakki hükümetinin düşmesinden sonra, Mart 1919'da me­ muriyete dönüşü kabul edilir ve Antalya mutasarrıflığına ata­ nır. Bu görevi sırasında Milli Mücadele'ye yeterince destek ver­ memekle suçlanacak, Mustafa Kemal tarafından daha sonra Nutuk'ta "eski Konya Valisi vatan haini Cemal Bey'in adamı" olarak nitelendirilecektir. Oysa başka kaynaklar Cemal Bey'in Antalya Müdafaa-i Heyeti Milliye Cemiyeti'ne "Ben milletimle beraberim, ne yapmak lazımsa beraber düşünerek yapalım," di­ yerek destek verdiğini aktanr.2° Cemal Bey'in Mustafa Kemal'in örgütlediği mücadeleye bir müddet mesafeli durduğu, ancak Antalya'da kendisini görmeye gelen ekibe desteğini ifade ettiği anlaşılıyor. Cemal Bey'in tereddüdünde Mustafa Kemal'in etra­ fında gördüğü ittihat ve Terakki mensuplarının payının olma-

 

17      Yozgat Ermeni Tehciri Davası, op.cit. s. 236-239.

18      Ibidem, s. 166.

19      Ali Çankaya, Yeni Mülkiye tarihi ve mülkiyeliler, op.cit. III. Cilt, s. 365.

20               Bir zamanlar Antalya: tarih, gözlem ve anılar, Hüseyin Çimrin, 1. cilt, s. 189, ATSO, 2007, Antalya.

Cemal Bey.

 

sı ihtimali yüksektir. Tem­ muz l 920'de lzmit muta­ sarrıflığına atanır. Bu tarih­ ten sonra başka bir görev­ de bulunup bulunmadığına dair bir bilgiye ulaşamadık. Cumhuriyet  dönemin­ de Nazikioğlu soyadım alan Cemal Bey'in ailesinin izi­ ni lstanbul'da bulduk. Ön­ ce aileyle akraba olan Şa­ nar Yurdatapan'a ulaştık. O da bizi Cemal Bey'in toru­ nu şarkıcı Alpay'a yönlen­ dirdi. Alpay dedesi hakkın­ da Naziki Dergahı Şeyhi'nin oğlu olmasından başka bil­ giye sahip olmadığını ifade etti. 191 5'teki tutumu, ya

da Yozgat Mutasarrıflığı aile içinde hiç konuşulmamıştı. Cemal Bey'e dair aile içinde örülen sis perdesinde Mustafa Kemal ta­ rafından hedef gösterilmiş olmasının etkisi olduğunu düşünü­ yoruz. Bu hafızalardan bilinçli silinmeyi belki de öngördüğün­ den Cemal Bey, kız-erkek bütün çocuklarına ikinci isim olarak kendi adını vermişti. Unutturulmaya çalışılan ismi ve vicdanlı tavn Yozgat'ta ya da doğum yeri lstanbul'da anılmayı bekliyor.

Yozgat Mevki Kumandanı Salim Bey: "İnsanlık tarihinin kaydetmediği facialarla tarihimiz lekelendi"

Ne yazık ki alçakça ve gayrimeşru işler ile zengin olmak heve­ sine mukaddes vatanın şan, şeref ve namusu ile milli vakarı­ fedadan çekinmeyen bazı şahıslar ve özellikle İttihat ve Te­ rakki Cemiyet-i malume-i muhteremesine mensup olmakla if­ tihar eden kimseler liva asayişinin ihlali için tertibat-ı fesadiye-

1 44

ye teşebbüs ederek Ermenileri lekeleyebilecek resmi ve gayr-i resmi uydurma haberlerle makamatı işgal ediyor ve ellerinde­ ki mükemmel vasıtayla hükümete Ermenilere karşı maruz ka­ nunu uygulaması için bir sebep sunuyorlardı. Bu vasıta ise itti­ hat ve Terakki Cemiyeti'nin Katib-i Mesulü Necati Bey idi.(. .. ) Yozgat Ermenilerinin Taşnak ve Hınçak Komiteleriyle hiç­ bir alakası olmadığı defalarca arz edilmişken söz konusu şa­ hıslar Necati Bey vasıtasıyla kolordu ve fırka kumandanlıkla­ rı nezdindeki teşebbüs delaletleri ile Yozgat'ta mevhom bir Er­ meni komitesinin mevcudiyetine makamat-ı maruzayı ikna

ederek silah araması ve toplanmasını takiben Ermenilerin sü­ rülmesini elde etmişlerdir.21

Binbaşı Salim Bey 5 Ocak 1919 tarihinde Yozgat Müstan­ tikliğinde verdiği ifadesinde Yozgat'ta tehcirin sahte suçlama­ lar esas alınarak nasıl hayata geçirildiğini bu sözlerle anlatı­ yordu. Yozgat Mevki Kumandanlığını ve Ahz-ı Asker Şube Re­ isliğini yürütmüş olan Salim Bey'in ifadesi 1919'da görülen ve başta Boğazlıyan Kaymakamı Kemal olmak üzere Yozgat teh­ ciri sorumlularının yargılandığı davada kilit bir önem taşır. Yüksek mevkideki bir asker olarak -kendi ifadesiyle- "Erme­ ni faciası"nın nasıl ve kimler tarafından organize edildiğine ya­ kından tanık olmuş, tehcir ve katliamlara karşı çıktığı için gö­ revden alınmıştır.

Salim Bey kanunlara göre hareket eden, devletin işleyişi­ nin başka türlü olabileceğine ihtimal veremeyen bir askerdir. Bu yüzden kendisine tehcirle ilgili ilk emirler tebliğ edildiğin­ de hükümetin iradesinin yazışmalarda belirtildiği gibi yalnızca "muzır ve şüpheli Ermenilerin" "usulen ve muntazaman" sevk edilmesi ve "Ermenilerin mal ve canlarının muhafazasına son derece itina" gösterilmesi olduğuna emindir. Planlananın imha olduğunu ancak lttihat ve Terakki Katib-i Mesulü Necati Yoz-

 

21              "Yozgat Mevki Kumandanı ve Şube Reis-i esbak Salim Bey'nin ifadesi", Kudüs Ermeni Patrikhanesi Arşivi, Seri 21, Dosya M. Belge no: WS74-W 577. Belgeye ulaşabilmemizi bir kopyasını bizimle paylaşan Raymond H. Kevorkian'a borç­ luyuz. Salim Bey'in ifadesinden bu bölümde yer alan alınıılar anlaşılır kılmak amacıyla kısmen günümüz Türkçesine uyarlanmıştır. ifadenin tam metni için cf. infra Ekler, Belge 3.

gat'a gelip şifahi katliam emirlerini iletmeye başladığında anla­ yacaktır. Bu vakitten sonra Salim Bey'in üstlerini Yozgat Erme­ nilerinin herhangi bir suç işlemediğine, dolayısıyla tehcir edil­ melerine gerek olmadığına ikna etmesi imkansızlaşır. Bu ko­ nuda fırka kumandanlığına yazdığı yazı dikkate alınmaz, ken­ disine "komiteye mensup vatan hainlerinin mevcudiyetinden şüphe duyulmadığı" ve bunların yok edilmesi gerektiği ceva­ bı verilir.

 

Salim Bey'in mücadelesindeki en büyük desteği Yozgat Mu­ tasarrıfı Cemal Bey olur. Cemal Bey Salim Bey'le bu konuda­ ki dayanışmalannı Yozgat tehciri davasında şu sözlerle anlatır: "Kendisi ile daima konuşurduk. Ben ona kimsenin bumunu bi­ le kanatmak istemediğimi söyledim. Salim Bey bunu memnuni­ yetle kabul etti. Onun da fikri böyle idi. "22 Ancak Cemal Bey'in gücü de Yozgat Ermenilerinin tehcirine engel olmaya yetmeye­ cek, Necati'nin, ittihat ve Terakki Kulübü'nün ve şehirde bulu­ nan Yozgat ve Tokat mebuslannın bastırmasıyla ilk tehcir ka­ filesi yola çıkanlacaktır. Salim Bey ve Cemal Bey bu durumun karşısında imkansız olduğunu henüz bilmedikleri bir işe kalkı­ şırlar: Sivas üzerinden Der Zor'a sevk edildiğini sandıklan 472 kişiden oluşan ilk kafilenin can güvenliğini sağlamaya karar verirler. Jandarma Kumandanı Tevfik'in Sivas yolunda kafileyi katlettireceğinden endişe ederek Tevfik'i Yozgat'a geri çağırtır ve güvendikleri bir jandarma mülazımına kafileye Sivas'a kadar eşlik ettirirler. Ancak kafile Sivas'a varabilse de Der Zor'a asla ulaşamayacak, Sivas Valisi Muammer'in emriyle orada katledi­ lecektir. Salim Bey'in ifadesinden bu katliamdan çok sonradan haberdar olduğunu anlıyoruz. Tehcirin can güvenliği sağlana­ rak uygulanabileceği yanılgısı içinde 28 Temmuz ve 4 Ağustos 1915 tarihlerinde iki kafileyi daha yola çıkarırlar. Ancak Sivas'a ya da Kayseri'ye kadar sağlayabildikleri bu "güvenlik" dahi hü­ kümetin şimşeklerini üzerlerine çeker. 5 Ağustos'ta Cemal Bey görevden alınır, yerine Boğazlıyan Kaymakamı Kemal vekale­ ten atanır. Kemal göreve getirildikten sonra Yozgat'ta yaşanan vahşeti Salim Bey şu sözlerle anlatır: "Bu suretle ittihat ve Te-

22       Yozgat Ennrni Tehciri Davası, op.cit. s. 252.

rakki Cemiyeti mensuplarıyla gayrimeşru işlerden istifade et­ meye teşne bulunanlar emellerine muvaffak olarak insanlık ta­ rihinin kaydetmediği türlü türlü facia ve rezalet ile engizisyon mezalimine rahmet okutacak katliamlar ve cinayetlerle tarih-i lslam ve Osmani lekelenmiştir. "23

Cemal Bey'in gidişiyle Salim Bey yalnızlaştırılmış, tehcir ön­ cesinde Yozgat Ermenilerinin sadakatine yeminler edenler da­ hi İttihat ve Terakki'nin hizmetine girerek söylem değiştirmiş­ tir. O tarihten sonra sancakta yaşayan 58 bin Ermeni için Yoz­ gat cehenneme dönecek, Ermeni nüfusun büyük çoğunluğu katledilecektir.24 Salim Bey'in olağanüstü detaylar içeren ifa­ desinden Ermenilerin imhasının ve mülklerine el konulma­ sının Belediye Başkanı Ahmet'in makamında ve Muhasebeci Vehbi'nin evinde yapılan toplantılarda planlandığını görüyo­ ruz. Salim Bey bu süreçte katliamlara bizzat nezaret eden ya da onaylamakla yetinen Yozgat ileri gelenlerinin ve ittihat Kulü­ bü mensuplarının nasıl zenginleştiklerini de ortaya koyar. Bu kişilerin yaptıkları zulmün ve gasbın cezasız kalışını aktarır­ ken Salim Bey aynı zamanda hesap vermezlik anlayışının Tür­ kiye'de nasıl kök saldığına ışık tutmaktadır: "(Suçlular) tekdi­ re bile maruz kalmayarak olup bitene sessiz kalındığı cihetle­ dir ki aleni yağmagirliğe meydan açılmış ve bu suretle bir nafa­ ka tedarikinden aciz olanlar adeta ilahi bir güçle büyük servet­ lere sahip olmuşlardır."

Salim Bey yaşanan katliamları köy köy, tüm detaylarıyla, so­

rumluların isimlerini vererek anlatır. jandarma erlerine, başı­ bozuk Çerkeslere, kimi zaman da "balta, bıçak, orak, nacak, tırpan, sopa ve emsali aletlerle ve bir kısm-ı cüz'isi de atlarına binerek ve kılıç, silah vesaire ile birlikte salhaneden kan koku­ su almış köpekler gibi kafileleri takip eden kasabalı, köylü bir alay cühelaya" icra ettirilen katliamların vahşeti bazı jandarma-

 

23      Yozgat Mevki Kumandanı ve Şube Reis-i esbak Salim Bey'in ifadesi, op.cit.".

24              Yozgat sancağında 1915 öncesi Ermeni nüfusu için Le Genocide des Anneni­ ens, Raymond H. Kevorkian, op. cit. s. 626. Krikor Balakyan'a sürgün yolları­ nın Yozgat bölümünde eşlik eden Jandarma Şükrü Çavuş'a göre -birkaç bin kişi başka vilayetlerden gelenler olmak üzere- Yozgat'ta 42.000 Ermeni katle­ dilmiştir. Ennenilerin Golgothası, Krikor Balakyan, op.cit. s. 192.

lan isyan ettirir. Kanunsuz iş yapmaktan korkan kimi jandar­ ma erleri yazılı emir talep eder, ancak "Ermenilerin duçar ol­ dukları feci akıbetle tehdit ve cebren vazifelerini yerine getir­ meye mecbur" tutulurlar.

Salim Bey'in yaşananları çaresizlik içinde izlemesi uzun sür­ meyecek, Necati tarafından safını seçmeye zorlanacaktır. Neca­ ti -tıpkı Konya Valisi Celal Bey'i tehdit eden mebus gibi- Erme­ nilerin katlini bir "milli mefkilre" olarak tanımlar ve milliyetçi söylemler eşliğinde Salim Bey'i korkaklıkla suçlar. Salim Bey'iiı Necati'ye verdiği tarihi cevap Ermenileri iç düşman olarak yaf­ talayan anlayışa karşı onların suçsuz Osmanlı vatandaşlan ol­ duklarını hatırlatan vicdanın sesidir:

Bir gün mutasarrıflık makamına Necati Bey tarafından davet edildiğimde söz konusu kişinin kanuna aykırı teklifini tekrar etmesi üzerine maddi ve manevi mesuliyet kumandanlara ait olduğu müddetçe benim tarafımdan bu gibi suç fiillerinin işle­ nemeyeceğini ve başkalarının dahi işlemesine meydan verme­ yeceğimi söyledim. Bunun üzerine fikir ve emellerimizin mu­ halefetinden dolayı beraberce çalışmak mümkün olamayaca­ ğından hakkımda vilayete şikayette bulunacağını ifade etti. "Siz askerler bize cesaret vermeniz lazım gelirken cesaretimizin kı­ rılmasına sebep oluyorsunuz, böyle milli bir mefkOrenin saha­ yı icraya vaz'ından doğacak mesuliyetten korkmamak icap eder ve şayet idam edilecek olsam bile tarih beni iyi isimle kaydede­ cektir" diyerek Suriye'de idam edilen Cezzar Ahmet Paşa'yı mi­ sal olarak gösterdi. Bunun üzerine cevaben Cezzar Ahmet Pa­ şa'nın Suriye'de Osmanlı tebaasını değil Suriye'yi siyaseten ve iktisaden istila eden Fransızları imha ettirerek vatanın mühim bir parçasını devlete kazandırdığını, bu babdaki tarih bilgisinin hatalı olduğunu, cesarette örnek olmamız bahsine gelince bu­ rada eli kolu bağlı sevk edilen Ermenileri değil Çanakkale ve Kafkas hudutlarımızı tazyik eden düşmanları kalır ve mahvet­ mek üzere cesur olanların oraya teşrif buyurmasını ve ewel ve ahir söylediğim veçhile mevcut teklifin tarafımdan kabul göre­ meyeceğini beyan ederek yanından ayrıldım.

Salim Bey'in bu cevabı Necati ile ipleri koparır. Önce 7 Ağus­ tos 1915'te Ermenilerin sevki konusunda sorumluluğun hükü­ mette bulunduğu ve askeriyenin ancak talep edilirse yardımda bulunabileceği telgrafla kendisine bildirilir. Ardından 13 Ağus­ tos'ta "memuriyetine son verilerek" emekliye sevk edilir.

Salim Bey ifadesinde sadece tehcir ve katliamların sorumlu­ ları ile Ermeni mülklerine el koyanları teşhir etmekle kalmaz, tanıdığı Yozgat Ermenilerinden hayatta kalanların da isimleri­ ni vererek bu konuda ifadelerine başvurulabileceğini belirtir. Yozgat tehciri yargılamaları sırasında Salim Bey'in anlattıkları­ nı teyit eden ve ek bilgiler aktaran çok sayıda kişi ifade verir. Bu tanıklardan biri tehcir sırasında Yozgat'ta şimendifer acen­ te memuru olarak çalışan Bursalı bir Rum olan Christaki An­ geliadis'tir. Angeliadis Cemal Bey'in Ermenileri katletmeyi red­ dettiği için görevden alınışını ve "kasap kaymakam" olarak bi­ linen Kemal'in yerine atanmasını anlatır. Kemal göreve geldik­ ten sonra kadın ve çocukların tehcirine başlamıştır, şehirde bir panik havası hakimdir. Bu sırada önceden tanıdığı Doktor Ke­ çiyan'ın eşi Angeliadis'e kendisini kurtarması için yalvarır. An­ geliadis bu konuda Salim Bey'in yardımcı olabileceğini düşüne­ rek onu görmeye gider. Renaissance gazetesinin aktarımına gö­ re Angeliadis'in davanın yedinci oturumundaki tanıklığı Salim Bey'in sadece Necati ile değil, Kemal ile de karşı karşıya geldi­ ğini yönündedir: "Salim Bey'in canı çok sıkkındı. Kaymakam25 ondan Keller'e gönderilecek Ermenilerin ölüm emrini imzala­ masını istemiş. Salim Bey reddetmiş, Kemal bunun üzerine onu astırmakla tehdit etmiş ama kumandan yine de bu katliama bu­ laşmayı reddetmiş. Birkaç gün sonra Necati Çorum'dan dön­ ve Salim Bey'i görevden aldırdı. "26 Bu bilgilere ek olarak ik­ dam gazetesine göre Angeliadis Salim Bey'in "Ben askerim, si­ lahsız adam kesilmez" dediğini aktanr.27 Angeliadis'in tanıklı-

 

25              "Kaymakam" diye bahsedilen kişi Cemal Bey'in yerine vekaleten Yozgat Muta­ sarrıfiığı'na atanan Kemal'dir.

26      Renaissance, "A la Cour Martiale", 20 Fevrier 1919. Renaissance gazetesi Salim Bey'in adını hatalı olarak "Halim Bey" olarak verir.

27       Yozgat Ermeni Tehciri Davası, op.cit. s. 187.

ğı Salim Bey'in ifadesiyle çoğunlukla örtüşmekle birlikte Salim Bey'in karşı karşıya geldiği ve kendisini üstü kapalı bir şekil­ de "astırmakla tehdit eden" kişinin Kemal değil Necati olma­ sı yüksek ihtimaldir.

Salim Bey Yozgat tehciri davası duruşmalarına bizzat katıl­ maz, mahkeme önce kendisinin getirilmesini talep etse de son­ ra ifadesinin Yozgat'ta zaptına karar verir.28

Yozgat Ermenilerinin tehcirine ve katledilmelerine dair bu­ güne ulaşabilmiş en detaylı tanıklığı aktaran, insanlık dışı emirlere karşı gelen, milliyetçi hamasete karşı bir devletin ken­ di vatandaşlarını katledemeyeceğini hatırlatan ve zamanının ilerisinde bir öngörüyle yaşananların "insanlık tarihinin kay­ detmediği bir facia" olduğunu not düşen Salim Bey'e dair eli­ mizde ne yazık ki çok az bilgi mevcut. Salim Bey'in izi Osman­ lı Arşivlerinden adeta özenle temizlenmiş. Başka örneklerde de karşılaştığımız bu durumun bilinçli bir uygulama olduğu ka­ naatindeyiz. 1915'te Yozgat Mevki Kumandanlığı ve Ahz-ı As­ ker Şube Reisliğine dair -Salim Bey'den söz edilsin ya da edil­ mesin- en ufak bir yazışmanın arşivlerde yer almamasını başka bir sebeple açıklamak güçtür.29

Salim Bey'e dair elimizdeki bilgi kırıntıları yine Yozgat tehciri davasındaki şahitliklere dayanıyor. Mutasarrıf Cemal Bey'in ta­ nıklığından kendisinin Arnavut olduğunu öğreniyoruz, ancak doğum yeri ya da ailesinin geldiği bölgeye dair bir bilgi mev­ cut değil. ifadesinin alındığı yer itibariyle emekliye sevk edil­ dikten sonra Yozgat'ta ikamete devam ettiğini anlıyoruz. Şahit­ lerden Simon'un ifadesinden öğrendiklerimiz ise yürek burku­ cu cinsten: Salim Bey memuriyetine son verildikten sonra zor günler geçirir ve davanın görüldüğü 1919 senesinde "muhtaç bir haldedir".30 Nisan 1919'da Emniyet-i Umumiye Müdürlü­ ğüne ait bir yazışmada "Sivas'a polis memuru olarak tayinini ta-

 

 

 

28       Ibidem, s. 156.

29       Salim Bey'in 1915 öncesindeki kariyeri, Yozgaı'ıa ne zaman bu görevlere tayin edildiği ya da emekliye sevk edilişiyle ilgili bir iz de arşivlerde bulunmamak­ tadır.

30      Yozgat Ermeni Tehciri Davası, op.cit. s. 189.

leh eden askeriyeden emekli" bir Mehmed Salim'den bahsedi­ lir, ancak "yaşlı olmasından dolayı kabul edilemeyeceği" belir­ tilir.31 Burada bahsedilen kişi Binbaşı Salim Bey midir? Bunu ifade edebilecek bilgi elimizde maalesef mevcut değil.

Salim Bey ifadesini "hakkın yerini bulması"nı ümit ederek imzalar. Ancak Yozgat tehciri davası boyunca ve davayı izle­ yen yıllarda adaletin tam anlamıyla yerini bulduğuna tanık ol­ mak mümkün olmaz. Kemal idam cezasına çarptırılsa da Salim Bey'in isimlerini saydığı Yozgat Ermenilerini katleden ve mal­ larına el koyan kişilerin çoğu kovuşturmaya dahi uğramaz. 15 sene kürek cezasına çarptırılan jandarma Kumandanı Tevfik'in cezasının ise -tehcir davalarından mahküm edilen diğer kişiler gibi- 1921'de affı gündeme gelir.32

Salim Bey'in Keller ve Taşpınar katliamlarından sorumlu ol­

duğunu ifade ettiği, Yozgat tehciri mahkemesinin ise kafile me­ muru olduğunu tescillediği33 Jandarma çavuşu Şükrü de suç­ larından dolayı adalet önünde hesap vermeyenler arasındadır. Ancak Şükrü Çavuş bilmeden Salim Bey'in anlattığı katliam de­ taylarını 1916'da Krikor Balakyan'a teyit edecektir. Balakyan'a sürgün yollarında eşlik ederken -muhatabının nasıl olsa öldü­ rüleceğini düşünerek- Ermenilerin katlini nasıl organize ettik­ lerini tüm çıplaklığıyla anlatır. Verdiği detaylar Salim Bey'in ifadesi ile birebir uyuşmaktadır. Yozgat civarındaki köylerden Müslümanların cihat adına Ermenilerin imhasına iştirak etti­ rildiğini, köylülerin "balta, nacak, orak, sopa ve kazma-kürek­ lerle" bir vadiye doldurulan binlerce kadın ve çocuğu katletti­ ğini aktarır.34 Kadınların katledilmeden önce üç gün boyunca kıyafetlerinde ve vücutlarında altın aranması gibi Salim Bey'in

31      BOA. DH.EUM.MEM.  107/59, 29/B /1337.

32      BOA. DH.MB.HPS. 135/13, 17/R/1340.

33       Tehcir ve Taktii, Divan-ı Harbi Orfi Zabıtlan, op.cit. s. 714.

34              Ermenilerin Golgoıhası, Krikor Balakyan, op.cit. s. 196- 197. Balakyan Şük­ ıiı'nün söz konusu vadide 6.400 kadın ve çocuğun katledildiğini söylediğini belirtir. Ancak bu sayı başka kaynakların verdiği Yozgat'tan yola çıkanları ka­ dın ve çocuk kafilelerinin kişi sayısıyla uyuşmamaktadır. Kevorkian'a göre 22 Ağustos'ta yola çıkanları ilk kaHle yaklaşık 2.000, 27 Ağusıos'taki ikinci kafi­ le ise l. 700 kişi içerir. Le Genocide des Armtniens, Raymond H. Kevorkian, op. cit. s. 637.

"ahval-i gayr-ı layıka" olarak tanımladığı hususlar da Şükrü Ça­ vuş'un anlatımında yer alır.

 

Salim Bey'in ifadesini teyit eden başka bir tanıklık ise bek­ lenmedik bir şekilde yaşananlardan yıllar sonra gün yüzüne çı­ kar. Memleketi Hodorçur'u 1977 yılında görmek isteyen Raffa­ ele Gianighian'm yolu Yozgat'tan geçer. Yozgat çarşısında do­ laşırken tesadüfen tanıştığı yaşlı bir adamın hikayesi, tıpkı Sa­ lim Bey'in anlattığı gibi, Yozgat çevresindeki köylerden sıradan insanların nasıl bir anda caniye dönüştürüldüklerini ve bu sü­ reçte Kemal ile Şükrü Çavuş'un sorumluluğunu gözler önüne serer. Yaşlı adam 1915'te 12 yaşındadır, ismi Alosyos Papaz­ yan'dır. "Merkezi lstanbul'da bulunan bir bankanın" Yozgat şu­ be müdürünün oğludur. Alosyos Cemal Bey'in yerine Kemal'in atanmasıyla birlikte o güne kadar evlerine gelip giden, babası­ nın yakın arkadaşı olan memurların bir anda Ermenileri katle­ denler arasına katılmalarına tanık olur. Bu isimlerin başında ai­ le dostları Şükrü Çavuş vardır.35 Alosyos'un babası tutuklanır, "Kocanızın yanma Halep'e gönderileceksiniz" bahanesiyle an­ nesi ve kendisi ise bir arabaya bindirilir. Bir süre gittikten son­ ra vardıkları Kara Dere adeta bir mahşer yeridir. 36 Binlerce Er­ meni kadın ve çocuk vadiye toplanmıştır. Ceplerinde ne var­ sa boşaltmaları emredilir, iki kadın çekiştirerek Alosyos'un an­ nesinin üzerinde altın arar. Alosyos mutasarrıf vekili Kemal'in ve Şükrü Çavuş'un operasyona bizzat nezaret ettiklerini görür. Üç gün boyunca devam eden üst aramasından sonra dördüncü günün şafağında etrafta bekleyen köylüler Şükrü'nün işaretiy-

35       Gianighian Şükru'den "Emniyet müdün:ı" olarak söz eder. Ancak "Ermenile­ rin şehri boşaltmasıyla görevlendirildi" ifadesinden ve bir jandarmanın Şük­ ni'den "Amirim" diye bahsetmesinden söz konusu kişinin jandarma çavuşu Şükni olduğu anlaşılmaktadır. Hodorçur, Vatanını Arayan Bir Gezginin Seya­ hati, Raffaele Gianighian, s. 20-25 , tletişim, 2016, lstanbul.

36      Gianighian bu yerin adını "Yara Dere" olarak verir. Ancak kafilenin köylüler tarafından katledilmesi için sürüldüğü bu yerin Şefaatli yakınlanndaki Kara Dere vadisi olması yüksek ihtimaldir. Yozgatlı Ermenilerin katledildiği başka mekilnlar da bu bölgededir. 22 Ağusıos'ıa yola çıkanlan ilk kadın-çocuk ka­ filesinin değerli eşyalan Şefaatli'ye yakın Armağan'da aranır. 27 Ağustos'taki

ikinci kafile de Şefaatli'ye 30 km uzaklıktaki Keller'de (yer isimlerinin değiş­ tirilmesinden sonraki adıyla Yenipazar'da) katledilir. Le Gtnocide des Anneni­ ens, Raymond H. Kevorkian, op. cit. s. 637.

le kafileye saldırır. Öldürüleceklerini anlayan Alosyos'un anne­ si oğlunu kurumuş bir su kanalının içine saklar, üstünü otlarla kapatır, orada olduğu anlaşılmasın diye kanalın üzerine oturur. Kopan kıyametin içinde Alosyos bayılmıştır. Kendine geldiğin­ de annesi öldürülmüş ve her yer ceset doludur. Çaresizlik için­ deki Alosyos'u saatler sonra sağ kaldığını ümit ederek onu ara­ maya gelen yaşıtı iki Türk arkadaşı kurtanr. "Boyacı'nın oğul­ lan" olan çocuklar Alosyos'u evlerine götürürler. Tanıklıkta is­ mi belirtilmeyen ayakkabı boyacısı Alosyos'u evlat edinir ve ona Murat adını verir. Ancak bu kurtarmanın hesabı aylar son­ ra Alosyos'un yaşadığını öğrenen Şükrü tarafından sorulacak, Boyacı'nın evi yakılarak tüm ailesiyle birlikte hapse atılacak­ tır. Alosyos kendi ailesi gibi sevdiği Boyacıları kurtarmak için Şükrü'ye babasının kasasında duran para dolu bir çantayı verir. Şükrü'nün evi, Ermeni evlerinden çalınmış muhteşem halılar­ la döşelidir. Para dolu çanta işe yarar, Şükrü Boyacı'yı ve ailesi­ ni serbest bıraktırır. Ancak Yozgat'ta ikamet etmeleri yasakla­ nır. Alosyos yeni ailesiyle birlikte ninesinin de yaşadığı Boğaz­ köy'e yerleşir. ilerleyen yıllarda Boyacı'nın kızıyla evlenir, ha­ yatını Murat ismiyle bir çiftçi olarak sürdürür.

Salim Bey "muhtaç bir halde" yaşamını devam ettirmeye ça­

lışırken karşı çıktığı "zulüm ve alçaklıklar"da büyük payı olan Şükrü Çavuş "Yozgat'ta topraklara, evlere, dükkanlara ve iki değirmene" sahip olmuş, "Ermeni tehciri ve katliamlarından büyük servet" edinmiştir.37 Salim Bey'in hangi tarihte vefat et­ tiğine ve ailesine dair hiçbir bilgiye ulaşmak mütnkün olmadı. Umut ettiği "hakkın yerini bulması" ise hala yerine getirilmesi gereken bir sorumluluk olarak önümüzde duruyor.

Ankara Vilayeti'nin diğer vicdanlı isimleri

Boğazlıyan üsü Abdullahzade Mehmed

Boğazlıyan'da yaşanan katliama karşı bir ses kazanın müf­ tüsü Abdullahzade Mehmed'den gelir. Yozgat tehciri davasın-

 

37       Ennenilcrin Golgothası. Krikor Balakyan, op.cit. s. 196.

da okunan yazılı ifadesinde Müftü'nün isyanını dile getirdiği­ ni, ancak elinden başka bir şey gelmediğini görüyoruz. Renais­ sance gazetesinin aktarımına göre Abdullahzade Mehmed ya­ şananları "5 Haziran 1915'te Boğazlıyan Ermenilerinin tehci­ ri başladı," diye anlatmaya başlar. "Erkekler tutuklanıyor ve gönderiliyorlardı, ama nereye gönderiliyorlardı? Kimse bilmi­ yordu. Sonra onların katledildiğini duyduk. Erkeklerden son­ ra kadınlar ve çocuklar da sürüldü ve katledildi. Günah olan bu suçlardan dolayı çok müteessirdim. Kemal Bey bunu görün­ ce 'Müftü Efendi, neden üzgünsünüz? Siz hükümetten daha mı merhametlisiniz?' dedi. Ben de 'Üzgün değilim ama Allah'ın ga­ zabından korkarım' diye cevap verdim. "38 Katliamlar karşısın­ da "ahali-i mahalliyenin müracaat ederek Ermenileri kurtarma­ ya çalıştığını, jandarmaların emre itaat etmek mecburiyetinde kaldıklarını" da ekler.39

Müftünün bahsettiği "Ermenileri kurtarmaya çalışan" Bo­

ğazlıyan ahalisinin kimlerden oluştuğuna ve Müslüman nüfu­ sun ne kadarının bu yönde bir girişimde bulunduğuna dair eli­ mizde bir bilgi mevcut değil. Ancak Kemal'in "Ermenileri hi­ maye edecek Müslümanları da sürmekle" tehdit ettiğini Ab­ dullahzade Mehmed'in ifadesinden öğreniyoruz.40 Boğazlıyan Müftüsü ayrıca Binbaşı Salim Bey'in ifadesinde aktardığı Yoz­ gat çevresinden köylülerin katliama iştirak ettirilmelerini doğ­ rular. Müftü'nün ifadesinde yer alan bu sözlere Kemal itiraz eder, "köylerden toplanmış kimse olmadığını" ileri sürer. Mah­ keme reisinin Kemal'e cevabı aynı zamanda mahkeme süresin­ ce sanık avukatlarının dile getirdiği "Şahitler hep Ermeni, Ke­ mal Bey'e garezleri var, anlattıkları uydurmadır" minvalindeki iddialara karşı da bir cevap olur: "70 yaşındaki Müftü Efendi de mi yalan söylüyor?"41

 

38      Renaissance, "A la Cour Martiale", 20 Ft'vrier 1919.

39       Yozgat Enneni Tehciri Davası, op.cit. s. 190.

40       Ibidern, s. 200.

41       lbidern, s. 190.

Ankara Orman Başkatibi Ali Efendi,

Polis Hüseyin Efendi ve Galebe Türkmen kadınları

Ankara'da rej i memuru olarak çalışan Simon Arakelyan Ağustos 1915'te kendini tehcir kafilesinde bulur. Kırşehir, Kay­ seri, Pozantı ve Tarsus'a kadar uzanan tehcir yollan, öncesi ve Tarsus'tan Konya'ya kaçışım aktardığı anılarında yaşadığı fela­ ketlerle birlikte bunlara sessiz kalan ve isyan edenlerin de por­ tresini çizer.

Arakelyan, Bala kazasındaki Ermeni erkeklerin tutuklanıp öldürüldüklerini ve sıranın Ankara Ermenilerine geldiğini du­ yunca "ittihat ve Terakki'ye muhalif fırkadan, şair ve ciddi bir şahıs" olarak tanımladığı Nihad Bey'den yardım istemeye gider. Nihad Bey haline çok üzülse de, çeşitli seçenekleri ve bunların imkansızlıklarını sıralayarak Simon'u kurtarmak için bir ça­ re göremediğini ifade eder. Nihad Bey'in yanında bulunan ve o ana kadar söze karışmayan Orman Başkatibi Ali Efendi bunun üzerine asabi bir şekilde ayağa kalkar ve Simon'a seslenir: "Bir karın ile bir çocuğun var imiş, bunları al bize gel. Ben sizi iki ay saklarım. Kimseye de göstermem, on para da istemem." Ara­ kelyan -belki geçici bir çare olduğu için, belki de Ali Efendi'nin gücünün buna yetmeyeceğini düşündüğünden- bu önerinin üzerinde durmaz, af dileyerek yanlarından ayrılır. Oysa arala­ rında geçen bu konuşmadan iki gün sonra öğreneceği gibi Ali Efendi yaşananlara isyan etmekte ve durdurmak için bir şeyler yapmak istemektedir. Arakelyan, Ermenilerin derdest edilme­ sine Ali Efendi'nin nasıl karşı çıktığını şu sözlerle anlatır:

Bu olaydan iki gün sonra Kara Oğlan çarşısında Halim Bey'in kahvehanesinde oturduğu sırada Ermeni Katoliklerin de top­ lanılmış ve küme ile hapishaneye doğru götürülmekte olduk­ larını görünce galeyan-ı teesür ve rikkat ile birdenbire ayağa kalkıp birçok İttihatçıların hazır bulundukları öyle bir umumi mahalde "Böyle bir karar veren ve imza iJcıı vükelanın ben... " diye küfür etmiş olduğundan dolayı az kalsın salben idam olu­ nacak iken birçok tarallardan Vali Aııfa vuku bulan rica ve il-

timas üzerine memuriyetten tard idilmek sureti ile yakasını ancak kurtarmaya muvaffak olabilmiştir.42

Nihad Bey gibi kendisinden daha üst mevkilerde bulunan ki­ şiler korkuyla susarken açıkça isyanını dile getiren Orman Baş­ katibi Ali Efendi'ye dair daha fazla bilgiye ulaşmamız ne yazık ki mümkün olmadı.

Simon Arakelyan tehcir günleri sırasında kendisine ve aynı kaderi paylaştığı Ermenilere yardım etneye çalışan başka kişi­ lerle de karşılaşır. Galebe karyesi Türkmen köyü kadınlan pa­ ra almadan kafiledeki Ermenilere yiyecek temin eder.43 Arakel­ yan'ın "Allah o köyün halkından razı olsun," diye andığı Gale­ be günümüzde Nevşehir'e bağlı Avanos'un Kalaba beldesidir. Tehcir sırasında karşılaştığı Karagedik Polis memuru Hüseyin Efendi ise mecbur tutuldukları işten duyduğu vicdan azabını ifade eder. Açıkça bir karşı çıkışa cesaret edemese de sürgün­ lerin ellerinin bağını gevşetmek, onlara fesiyle su getirmek gi­ bi yardımlarda bulunur. Katolik Ermenilerin katledilmeyecek­ lerinin haberini alınca Arakelyan'ın anlatımıyla "Müjde, kur­ tuldunuz, kesilmeyeceksiniz, korkmayınız!" diyerek "hıçkıra hıçkıra" ağlar.44

Ancak bu isimlerin dışında ümit bağladıkları çoğu kişi yar­ dım çağrılarına kulak tıkar. Bu kişiler arasında Hacı Bayram Veli ve Ankara Mevlevi şeyhleri ile müftü ve eşraftan kimse­ ler vardır:

Hayatımızdan kat'ı ümid etmiş olan bizler lslam hemşehrile­ rimize müracaatla onların himayesini davete Hacı Bayram Ve­ li ve Mevlevi şeyhleri ile müfti efendiye ve sair birçok eşraf ve mütehaizanı memlekete istirhamnameler yazıp kadınlara tesli­ men gönderiyor idik. (. .. ) lslam hemşehrilerimizin bizi himaye edeceklerini ve bu babda icab iden makamata müttefikan mü­ racaat edeceklerini ümit ediyor idik. (. .. ) Heyhat. .. lstirhamna­ meler irsal etmiş olduğumuz zevattan ekserisi kendilerine mü-

 

42       Enkere Vukuau, op.cit. s. 41-44.

43       Ibidem, s. 1 28- 1 29.

44       Ibidem, s. 94-96.

racaatta bulunan kadınlan nezdlerine bile kabule tenezzül et­ memiş oldukları gibi bazıları da "hükümetin icraatına müda­

hale edemeyecekleri" cevabını vermişler.45

Mehmed Radi Bey: Daimi muhalif

Ankara Vilayeti Encümen Azası Mehmed Radi Bey, yukarıda bahsettiğimiz gibi, ittihat ve Terakki'nin yargılanması sırasında ifade verir. Ankara Valisi Mazhar Bey'in tavrına dair detaylan Türkçe transkripsiyonuna ulaşabildiğimiz onun ifadesine borç­ luyuz. Radi Bey ifadesinde Ankara tehciri sırasında kendi tutu­ munu da aktanr. Vali vekilliğine tayin edilen Atıf, Temmuz or­ tasında Ankara'nın Ermeni ileri gelenlerini tutuklatmaya baş­ lar. Radi Bey Osmanlı Bankası'nın müdürü Şnorhokyan Efen­ di'nin Hürriyet Oteli'nde tevkif edildiğini haber alır. Onun ba­ ğışlanmasını istemek için vilayet azasından Ahmet Müfit Efen­ di ile birlikte Atıfın yanına giderler. Atıf ricalarına "Amirimden emir aldım, gidecekler, Ermeniler yaşamayacaklar," diye cevap verir.46 Ertesi gün Şnorhokyan Efendi götürülür ve o günlerde tutuklanan l.200'e yakın Ermeni ile birlikte şehrin dışında öl­ dürülür.47

Radi Bey ifadesinde tehcirin işleyişinden, soruşturma ko­

misyonlarının sadece zimmete para geçirmelerle ilgilenmesi­ ne kadar pek çok detaya yer verir. Katliamlara karşı çıkışı sade­ ce Şnorhokyan Efendi'yi kurtarma çabasıyla mı sınırlıdır, bile­ miyoruz. Ancak hükümetin uzun zamandır muhalif olarak de­ ğerlendiği bir isim olduğunu hakkındaki Osmanlı Arşivleri ka­ yıtlarından çıkarabiliyoruz. Çorum Mecitözü eşrafından olan Radi Bey'in yazışmalarının -Satvet Lütfi ile münasebetleri se­ bebiyle- özellikle 191 Tde izlendiğini, şüpheli addedildiğini ve pek çok kere tutuklandığını öğrenebiliyoruz. Hatta Çorum­ lu Kör Dede çetesiyle ilişkide olduğu dahi düşünülmüş. Ancak 1918'den sonra Radi Bey'in izini kaybediyoruz. Ali Suavi adın-

 

45       Ibidem, s. 58-59.

46       Radi Bey'in ifadesi, cf. supra s. 1 36 dipnot 2.

47       Le Gtnocide des Anntniens, Raymond H. Kevorkian, op.cit. s. 621.

da bir oğlu ve "birikmiş maaşlarının verilmesi"ne karar verilen "Danılmualllimat Müdiresi Şahide Hanım" isminde bir yakını olduğundan başka hakkında bir bilgiye ulaşamadık.48

Kayserili Ömer Efendi:

ryaşananlar o kadar korkunç ki... "

Keskinli Tateos Minassian 1915 öncesinde kumaş ticaretiy­ le uğraşmaktadır. Müşterileri kumaşların parasını ürettikleri buğday ve yünle öderler, o da bu mallan tekrar satarak geçimi­ ni sağlamaya çalışır. 1895 katliamlarında 13 yaşındayken bü­ tün ailesini Gürün'de kaybetmiş, Keskin'deki teyzesi ona sahip çıkmıştır. Temmuz 1915'te yaklaşan fırtınayı sezip önce Anka­ ra'ya, oradan da lstanbul'a geçmeyi planlar. Ama işler umduğu gibi gitmez. Ankara'ya ayak bastığı gün Ortodoks Ermeniler, üç hafta sonra da Katolik Ermeniler sürülmeye başlanır. Minassi­ an da kendini tehcir kafilesinde bulur. Kayseri'den geçerken aklına orada yaşayan ve hayvan alım-satımıyla uğraşan tanıdı­ ğı Ömer Efendi'ye haber uçurmak gelir. Ömer Efendi oğulları­ nın yardımıyla arkadaşına Müslüman kıyafetleri giydirerek ka­ fileden kaçırmayı başarır. Minassian saklanmak zorundadır, bir süre Ömer Efendi'nin evinde kalır. Bu sırada eşi ve çocukları da Keskin'de bir eve sığınmışlardır.

Ömer Efendi inançlı bir adamdır. Sözünü tutan, dürüst bi­

ridir. Yaşananlara isyan etmekte, inandığı dinle bağdaştırama­ maktadır. "Bir gün Yozgat bölgesinde gördüğü bir manzarayı anlattı bana," diye aktarır Minassian. "Geçtiği vadi çıplak ka­ dın ve çocuk cesetleriyle doluymuş." Gördükleriyle çılgına dö­ nen Ömer Efendi yakınlardaki köylülerden hesap sorar: "Siz her türlü histen ve vicdandan yoksunsunuz. Nasıl bir vahşilik­ le bu kadınlan ve küçük çocukları öldürdünüz? Dinimiz buna izin vermez. Sonra da onları gömmeden bıraktınız. Bunlar Al­ lah'ın iradesine karşı şeylerdir. Hepimizi lanetleyeceksiniz. "49

 

48       BOA. DH.ŞFR. 80/132, 24/Z /1335, BOA. DH.UMVM, 66/10, 25/S /1337, BOA. DH.EUM. l .Şb 10/46, 29/C /1 336.

49       Houcher - Souvenirs, Tateos Minassian, s. 83, BKF Editions, 2010, Lyon.

1916 yılı geldiğinde Ömer Efendi Minassian'ı Müslüman gi­ bi göstererek hayvan alım-satımı için yaptığı seyahatlerde ya­ nında götürür. Bir gün yollan Sivas Akdağ yakınlanna düşer. Ömer Efendi Akdağ'da gizlenen Ermeni fedailerden çekinerek oradan geçmek istemez. Minassian onu teskin etmeye çalışır, kendisi yanındayken ona zarar vermeyeceklerini anlatır. "Sen ne yapabilirsin ki?" der Ömer Efendi.50 Yaşananlann korkunç­ luğunu ve bunun yarattığı öfkeyi dindirmeye Minassian'ın var­ lığının yetmeyeceğini düşünür gibidir.

Saklanmaktan yorulan Minassian serbest dolaşabilmek için Müslüman olur, Ahmed Hilmi adım alır. Bu defa da askere git­ memek için bedel ödemesi gerekmektedir. Bu meselede de yar­ dımına Ömer Efendi yetişir. Minassian ancak 1918'de lttihatçı­ lann düşüşüyle kimliğini saklamaktan kurtulur. Ailesine kavu­ şur. 1922'ye kadar işini yeniden kurmaya çalışır. Ama 1922 İz­ mir yangınından sonra Türkiye'nin Ermeniler için artık güven­ li olmadığına kanaat getirir. 1924'te Fransa'ya, Lyon'a yerleşir. Ermenice yazdığı amlanm 1957'de yayınlar.51

Tateos Minassian kendisine üç sene boyunca yardım eden, evinde saklayan Ömer Efendi ile haberleşmeye devam edebildi mi, uzaktan da olsa dostluklanm koruyabildiler mi, bilemiyo­ ruz. Kayseri'de Ömer Efendi'ye dair bir iz bulabilmek için ça­ balanmız ne yazık ki sonuç vermedi. Tateos Minassian'ın anıla­ rının Fransızca baskısını yayına hazırlayan torunu jean-Jacqu­ es Karagueuzian kitabın sonsözünde Ömer Efendi'ye seslenir:

Sevgülü52 Ömer Efendi,

Arkadaşın Tateos Efendi'ye yaptığın paha biçilmez jest olma­ saydı bu kitap var olamazdı. İnsana saygılı gerçek bir dindar ve Müslüman olarak bunu hayatını tehlikeye atarak yaptın. Tanı­ madığım sana, olduğun yerde, Allah'ın cennetinde, hürmetle-

 

50       lbidem, s. 79.

51               Çalışmanın ilk aşamasında anıların Ermenice orijinalinden bazı bölümleri Marsilya'da Chrislian Varoujan Artin bizim için çevirdi. Ankara ve Keskin Er-

·

menileri'nin Golgothası, Taleos Minassian, 1957, Paris.

52              "Sevgülü" hitabı bu şekilde melnin orjinalinde yer aldığı için olduğu gibi bı­ rakmayı seçlik.

rimi sunuyor ve teşekkür ediyorum. Sen olmasaydın Tateos büyük ihtimalle hayatta kalamazdı. Kansı ve çocuklarının ha­ li o zaman ne olurdu?

Sen günümüzdeki Türk toplumunun küçük bir kısmının esinlenmeye başladığı vicdanlı adamların bir örneğisin. Bu­ gün, 95 yıl sonra, gelişmiş büyük ülkelerin yöneticileri Er­ menileri ve Türkleri barıştırmak istiyor. Ama gerçek bir uzla­ şı olabilmesi için samimi eylemler ve merhamet gerekli: kötü olaylan kabul etmek, özür dilemek ve mümkün olanları telafi etmek. Türk toplumumun, entelektüel ya da değil, birkaç ile­ ri gelen üyesi bu süreci başlattıysa da devlet kurumlan ve top­ lumun çoğunluğu ile aralarında hala devasa bir uçurum var. Bir gün gerçek bir uzlaşıyı mümkün kılacak bir şekilde bu ül­

keyi haysiyetli bir tavıra taşıyacak mucizevi bir Ömer buluna­ cak mı dersin?53

Talas Nahiye Müdürü Faik Bey

1918 yılında ittihat ve Terakki yöneticilerinin yargılanma­ sı gündeme gelince lstanbul'daki Ermeni Patrikhanesi tehcir ve katliamlarda sorumluluğu bulunanlara dair listeler ve not­ lar hazırlar. O notlardan birinde Talas nahiyesi müdürü Faik Bey'in Ermenilerin tehcir ve katliamına karşı çıktğı için Kay­ seri Vilayeti mektupçusu Sabri tarafından öldürüldüğü bilgisi­ ni görüyoruz. 54

Faik Bey'e dair ne Osmanlı Arşivleri'nde, ne başka bir kay­ nakta bilgi yer almıyor. Ancak ismini vermeden Talas'ın mül­ ki amirinden bahseden iki tanıklık mevcut. Eduardo Eurneki­ an'ın dedesi Pakraduni'yi, kendi ifadesiyle "Talas'ın siyasi ya da askeri yöneticisi" kurtarmış.55 1914-1919 arasında Talas'ta bu­ lunan Amerikan misyonerleri Herbert ve Genevieve lrwin ise

 

53       Houcher - Souvenirs, Tateos Minassian, op.cit. s. l 18.

54             APC/PAJ, Bureau d'inforrnation du Patriarcat, P 427, notice sur Sabri Bey, chef du bureau de correspondance de Kayseri'den aktaran Le Genocide des Annı'ni­ ens, Rayrnond H. Kevorkian, op.cit. s. 647.

55       Eduardo Eumekian'ın mektubu, Ağustos 2014.

nahiye müdürünün Müslümanlaştınlmış Ermenileri kastede­ rek "Hocalar yeni ihtidalardan çok memnun, ama bu yeni Müs­ lümanlar da kısa süre sonra gönderilecek," dediğini aktarır.56

Patrikhane'nin Faik Bey'in ölümünden sorumlu tuttuğu kişi sabık Kayseri Tahrirat Müdürü Ali Sabri ya da Ankara Vilayet Mektupçusu Sabri olmalıdır. Faik Bey'in öldürülmesinin lstan­ bul yargılamalarında dile getirildiğine ya da soruşturulduğuna dair bir ize rastlamadık. Talas'ta o dönem bulunan misyoneler Herbert ve Genevieve lrwin ya da Clara Richmond'un anıların­ da nahiye müdürünün öldürüldüğünden söz edilmez. Eduardo Eurnekian'm dedesini kurtaran Faik Bey'in gerçekten bir cina­ yete kurban gidip gitmediği konusu 100 yıl sonra dahi açıklı­ ğa kavuşmuş değil.

 

56       Annenian Sebastia/Sivas and Lesser Annenia, Richard G. Hovannisian, s. 393, Mazda Publishers, 2004, California.

6

 

 

MAMURETÜL Azız VİLAYETİ

Tankınız ne güçlü generalim Siler süpürür bir ormanı

Yüz insanı ezer geçer Ama bir kusurcuğu var ister bir sürücü

Bombardıman uçağınız ne güçlü generalim Fırtınadan tez gider, filden zorlu

Ama bir kusurcuğu var İster bir usta

insan dediğin nice işler görür generalim Bilir uçurmasını, öldürmesini

Ama bir kusurcuğu var Bilir düşünmesini

- BERTOLT BRECHT, Svenderborger Gedichte, 1939

Dersim Mutasarrıflığı

Seyit Ali ve diğer aşiret reisleri:     

//Dersim 'e kaçan kurtulurdu"

Bölgeye hakim olan tüm iktidarlarla kavgalı olmuş, çevresin­ deki "dört dağın" uzun süre özerkliğini garanti ettiği Dersim, Seyit Rıza'nm deyimiyle aralarındaki farkın "bir soğan zarı ka­ dar" olduğu Aleviler ve Ermenilerin ortak bir kültürü paylaş­ tıkları ve 1915'te Ermenilerin "hür olabildikleri" 1 tek bölgey-

Cf. infra s. 200, Hovit köyü'nden Halil'in ifadesi.

di. Hükümetin yanına çekmeyi başardığı bazı aşiret reislerine ve Çarşancak ile Çemişgezek gibi kazalarda yaşanan tehcir ve katliamlara rağmen, Dersim dağlan Ermeniler için önemli bir sığınak yeri olacaktı. Bu sebeple, özellikle Mamuretül Aziz vi­ layetinden hayatta kalan Ermenilerin tanıklıklarında Dersim adı kurtuluş ile eşdeğerdir. Bu tanıklıkların çoğunda isim ve mekan belirtilmeden Dersimli aşiret reislerine atıfta bulunulur. Nubarian Kütüphanesi'nde bulduğumuz Erzurumlu Boghos Vartanian'ın tanıklığı isim ve ayrıntılı bilgi içeren nadir anla­ tımlardan biridir.2 Vartanian'ın söz ettiği isimlerin bir kısmının başka tanıklıklarda da yer aldığını gördük. Ancak izlerini bula­ bilmek hiç kolay olmadı, bölgede yer isimlerinin değiştirilmiş, hatta bazı yerleşimlerin haritadan silinmiş olması, aynı isim­ de çok sayıda aşiret reisinin mevcut olması ek zorluklar oluş­ turdu. Yine de adı geçen çoğu kişiye dair bilgilere ulaşabildik.

Haziran 1915'te Erzurumlu Boghos Vartanian kendini şeh­ rin ikinci tehcir kafilesinde bulur. Kemah Boğazı'na gelindi­ ğinde kafileden erkekler çıkanlır ve önce ahırlara kapatılır. Da­ ha sonra katledilmek üzere Kemah köprüsüne götürülür. Dört kişi yaralı halde bu katliamdan hayatta kalabilecektir: Boghos Vartanian, Bedros Baghdassarian, Yervant Kloyan ve Haroutiun Mnatsaganian vurulan başka kişilerin cansız bedenlerinin al­ tında kalarak öldürülmekten kurtulurlar. Vartanian ve yanın­ dakiler dört günlük bir yürüyüşten sonra Dersim'e ulaşırlar. Karşılaştıkları Dersimli Kürtler onlara yiyecek verir ve daha gü­ venli gördükleri yüksek yerlere yönlendirir:

Seyit Ali Ağa3 Kürtlerin dini önderiydi, Rayber'di. Atıyla gel­ di ve bizi bir evde buldu. "Burada kalmayın, çünkü kardeşim Memli Ağa Ermenileri gördüğü her yerde hükumete teslim edeceğine söz verdi. Benim evime gelin. Ne isterseniz orada

 

 

2                 Boghos Vartanian'ın tanıklığına Rayrnond H. Kevorkian Le Gtnocide des Annı'­ niens'de yer verir. 1916'da Ermenice kaleme alınmış tanıklığın tamamına Nu­ barian Kütüphanesi'nde ulaştık. BNu/Fonds Andonian, P.J. 1/3 liasse 59, Er­ zerum, f68v, Temoignage de Boghos Vartanian, donne iı Erzerum, le 5 aoiıt 1916. Ermeniceden çeviri: Krikor Tavitian.

3                   Orijinal metinde geçen isim "Ali Said Ağa" şeklindedir. "Rayber" tanımlaması göz önüne alındığında bu ismin Ali Said değil Seyit Ali olduğunu düşünüyoruz.

yiyebilirsiniz," dedi. Teşekkür ettik, Seyit Ali Ağa'nın köyüne, Zarug'a gittik.4 Orada ayran ve ekmek yedik ve hiç vakit kay­

betmeden Kozan'a5 doğru yolumuza devam ettik. (. ..)

Daha sonra Balakan'dan6 Mıho Ağa'nın yanına gittik. Bizi iyi karşıladı. Ertesi gün bizi köyüne gönderdi. Orada Erzincan­ lı iki Ermeni aileyle karşılaştık. Kevork Marian'ın kansı yarala­ nmı temizledi. Bir gece onlara misafir olduk. Bizim için ekmek aradılar ama ancak arpa bulabildiler. Onunla ekmek yaptılar.

Ertesi gün Budikan'a geçtik. Arkadaşım Bedros'a yeni bir şapka verdiler. Badig7 köyüne gittik. Orada Paşa'nın evin­

de kaldık. lki gün sonra da Bahe Ağa'nın çadırlanna geçtik. Orada bir doktorla karşılaştık, yaralanmıza baktı. Doktor ma­ alesef bizi yanına alacak yeri olmadığını söyledi. Oradan baş­ ka bir köyün çadırlarına geçtik ve Erzincanlı iki Ermeni bi­ zi memnuniyetle kabul etti. Onlarla bir gece kaldık. 20 Ağus­ tos'ta başka çadırlara doğru yola çıktık ve Papaz Arsen Arşagu­ ni ile karşılaştık. (. .. )

Veratz köyünde8 Ali Ağa'nın köyünün çadırlarına geçtik.

Bize tereyağlı ekmek verdi. "Burada kalamazsınız, ekmeğimiz yok. Aşkirek'e,9 Balyan aşiretinin topraklanna gidin," dedi.

(. .. ) Sonunda Seyit Ali Ağa'nın köyüne gittik ve orada on ay­ dan fazla kaldık. Orada Erzincanlı Ermenilerden Parseg ve ai­ lesi ve başka pek çok yerden insanlar vardı. Ruslar Erzincan'a girince vakit kaybetmeden Ruslara teslim olduk. Bize Garin'e (Erzurum) gidebilmemiz için bir geçiş belgesi verdiler. Gitti­ ğimizde arkadaşlanmızın evleri yıkılmıştı.

 

 

4           Zarug (Zaruge, günümüzdeki ismi Ovacık ilçesi Yakatarla köyü) Keçe! ve Bal aşiretlerinin yerleşim bölgesidir.

5           Bahsedilen "Kozan" Yılan Dağı'nın eteklerindeki Aliboğazı ve Çemişgezek'i kapsayan Koçan aşiretinin hakimiyet bölgesidir.

6           Bal aşireti.

7           Budikan ve Badig (Bodig) bugün Ovacık ilçesindeki Çambulak köyünün mez­ ralandır. Keçe! ve Bal aşiretleri yerleşimidir.

8                  Veratz/Meraş (günümüzdeki ismi Ovacık ilçesi Eğimli köyü), Keçe! aşireti yerleşimidir.

9           Aşkirek (günümüzdeki ismi Pülümür ilçesi Kocatepe köyü) Bal aşiretinin yer­ leşim bölgesidir.

Boghos Vartanian'ın tanıklığında Ovacık ve Pülümür'ün Za­ rug (Yakalarla), Badig (Çambulak), Veratz (Eğimli), Aşkirek (Kocatepe) köyleri ile Kozan bölgesinde yaşayan Bal, Keçel ve Koçan aşiretlerinin soykırım sırasında Dersim'e ulaşabilen Er­ meniler için bir sığınak olduklarını görüyoruz. Binlerce kişinin bölgeye gelişinin yol açtığı, Vartanian'ın tanıklığında izlerini gördüğümüz kıtlık dahi bu aşiretlerin tavnm değiştirmez, elle­ rindeki az sayıda yiyeceği Ermenilerle paylaşmaya devam eder­ ler. Vartanian'ın karşılaştığı ve yukarıda hikayesini gördüğü­ müz Papaz Arsen Arşaguni Dersim'de kalışını "Orada Kürtler­ den çok hürmet gördüm," diye anlatacaktır.10

Vartanian ve arkadaşlarının kardeşi Memli Ağa'nın eline dü­ şüp hükümete teslim edilmelerinden endişe eden ve onları on ay boyunca köyünde saklayan Seyit Ali Ağa "Rayber"dir. Ale­ vi inancında "yol gösteren" anlamını taşıyan bu unvandan Se­ yit Ali'nin dini önder olduğunu anlıyoruz. Zarug'da ikametin­ den ise bu köyde yerleşik Bal aşiretinin Seyit Kemaller kolun­ dan geldiği sonucuna vanyoruz.11 Badig köyünde sözü edilen Paşa yine Bal aşiretinden Paşa Timur, Bahe Ağa ise Budikan'a hakim Keçel aşiretinden Bake Ağa olmalıdır.

Ermenileri koruyan Bal ve Keçel aşiretleri Kalan aşiret gru­ buna mensup, aynı soydan geldikleri ifade edilen, akraba aşi­ retlerdir. Aynı şekilde Koçan aşireti de Kalan grubuyla akraba kabul ediliyor. Boghos Vartanian ve arkadaşlarının belki gü­ venlik, belki de yiyecek sıkıntısı sebebiyle bir köyden diğeri­ ne aylar boyunca süren yer değiştirmelerinin hep Bal-Keçel­ Koçan üçgeninde kalması bu yüzden şaşırtıcı değil. Bal-Keçel mensuplarının herhangi bir sıkıntıda ya da anlaşmazlıkta Ko­ çan bölgesine sığınma alışkanlıklarının yakın zamana kadar de­ vam ettiği biliniyor. 12

 

10       er. infra s. 199.

11               Zarug, Badig, Veratz ve Aşkirek köyleri aşiretlerine dair Sulıanbaba Köyle­ ri Demeği'nden lbrahim Karakaya ile görüşme. Kasım 20 14, lstanbul. Dersim Raporu, s. 11 2- 11 3, 118, iletişim Yayınları, 201 1, lstanbul. Dersim Raporları, Faik Bulut, s. 140-142, Evrensel Basım Yayın, 2005 , lstanbul. Aşiretler Raporu,

s. 289, 295, 296, Kolektif, Kaynak Yayınlan, 20 14, lstanbul.

12       lbrahim Karakaya ile görüşme, op.ciı.

 

1 926 yılında Mustafa Kemal'le görüşmek üzere Ankara'ya giden Dersim aşiret reislerinin arasında yer alan Kangozade Mehmet Ali Aga (ilk sırada, soldan üçüncü).

Vartanian ve arkadaşları gibi çok sayıda Enneni'nin korun­ duğu, Sultan Baba gibi önemli inanç merkezlerinin yer aldığı, Şıh Hasan ve Seydanlıların seceresinin saklandığı, Alevi inan­ cında ziyaretler diyarı kabul edilen bu bölgenin yerleşim mer­ kezlerinin yerinde bugün yeller esiyor. Zarug, Badig ve Veratz köyleri önce 1937-38 Dersim katliamında yıkılmış ve 10 yıl bo­ yunca "yasak mıntıka" ilan edilmiş. Bu bölgelerin nüfusunun çok büyük bir kısmı 1937-38'i yaşayanların "üzerimize ateş ya­ ğıyordu," diye anlattıkları katliama kurban gitmiş, hayatta ka­ labilenler sürülmüş. Evlerine dönebilenlerin tekrar hayat ver­ diği köyler ikinci bir defa 90'lı yıllarda süren savaşta devlet ta­ rafından yakılmış, yerleşim tekrar yasaklanmış.13 Bugün taş üs­ tünde taşın kalmadığı, ağaçların dahi kuruduğu hayalet bir böl­ ge "yasak mıntıka". Yerleşim yasağı son iki yıldır kalkmış gibi görünse de bu köylere yeniden yerleşmek isteyenlerin işi hiç kolay değil.

13               "Paga Khalik: bir Dersim yaşar Dersim içinde", lbrahim Karakaya, Çıla gaze­ tesi, Temmuz 2014.

1 67

idare lbrahim Ağa:

"Devletin çeşmesinden su içmem"

Boghos Vartanian'ın tanıklığında sığındıkları yerler arasında bahsettiği Çemişgezek'in Kozan bölgesinde 1915'te Koçan aşi­ reti reisi idare lbrahim Ağa hakimdir. Kazım Karabekir 1918 yılında yazdığı Dersim aşiretlerine dair raporda devletin ldare lbrahim Ağa'ya olumsuz bakışının Ermenileri korumasından ileri geldiğini gözler önüne serer. ldare Ağa'dan raporda "Er­ menileri ve her vakit şakileri muhafaza etmiş, bugün Nalbant NasOhi namındaki casus olduğu sanılan bir Ermeni'yi dahi hi­ maye etmiştir. Hükümete bağlılığı ve sadakati daima sözde kal­ mıştır. Acımaksızın katli farz olan Batı Dersim'in en şerir ve en şahsiyetsiz bir şakisidir," diye bahsedilir. 14

Karabekir'in bu öfkesinde ldare lbrahim Ağa ve Koçan aşire­ tinin diğer ileri gelenlerinin Dersim'in 1915'te devlet otoritesi­ ne boyun eğmemesinde oynadıkları kritik rolün etkisi vardır. 1870'lerden itibaren Osmanlı'nın Dersim üzerinde kurmaya ça­ lıştığı hakimiyete en yüksek sesle itiraz edenlerden biri Koçan aşiretidir. Devletin askere alma, vergi toplama, yol ve kışla ya­ pımı gibi girişimlerini bağımsızlıklarına bir müdahale olarak görerek karşı çıkarlar. 1892'den itibaren Koçanlar başta olmak üzere pek çok aşireti hedef alan bir dizi askeri harekat düzenle­ nir. 1907'de Neşet Paşa'nın kumandanlığındaki kuvvetler Ko­ çan, Semkan, Resikan, Karabal ve Ferhatanları kuşatır ve aşiret mensuplarını Ali Boğazı ve Tağar suyu yakınlarındaki mağara­ lara sığınmaya mecbur eder. 15

Neşet Paşa'nın hedefinde öncelikle devlete kök söktüren lda­ re İbrahim Ağa vardır. Semkanlardan Süleyman Ağa'yı ldare lbrahim'i teslim olmaya ikna etmek için gönderir. ldare lbra­ him "Ben teslim olmadıkça fakir fukara beni yalnız bırakmaz, benim yüzümden kış aylarında bu dağlarda telef olur," diye-

 

14               Dersim Raporları, Faik Bulut , op.cit., s. 215 -216. Kazım Karabekir idare Aga'nın para alarak Ermenileri Erzincan'a kaçırdıgını iddia eder. Hayatta ka­ lan Ermenilerin tanıklıklannda para alarak kurtaran çeşitli kişilerden bahse­ dilse de idare Aga'ya dair bu yönde bir ifade bulunmamaktadır.

15      Ibidem, s. 1 64.

rek teslim olmayı kabul eder.16 Onunla birlikte başka aşiretler­ den 32 ağa daha tevkif edilir ve 1908'de Diyarbekir cezaevine konulur. idare İbrahim direnişini cezaevinde de sürdürür. Ka­ dı'nın otoritesini tanımayı ve ifade vermeyi reddeder. Aradan altı ay geçer, idare lbrahim ifade vermediği için diğer ağaların da mahkemesi görülemez. Sonunda, diğerlerinin ısrarları sonu­ cunda Kadı'nın adaletine teslim olmayı kabul eder. Mahkeme­ de diğer ağalar salıverilirken, idare İbrahim ve yeğeni Veli 101 sene hapse mahkum olur.

1915'te Ermeni ileri gelenlerinin, 1980'lerde ise Kürtlerin iş­ kenceden geçirilip öldürüleceği Diyarbekir zindanının koşul­ ları ağırdır: ldare lbrahim'in ayaklarına 30 kilo ağırlığında zin­

cirler bağlanır. Yeğeni Veli hapishanede hastalanır, orada vefat edecektir. Bu koşullarda yedi sene hapis yattıktan sonra bir gün kaçma fırsatı belrir. Mahkümlardan biri Diyarbekirli bir yüz­

başıdır. Dışarıda kendisine kaçış için yardımcı olacak adamları vardır. Nöbetçilerin silahlarını alarak surlardan atlamayı plan­ larlar, yüzbaşının adamları zarar görmemeleri için atlayacakları zemine kül dökecektir. Üç mahkumla birlikte Diyarbekir surla­ rının Hevsel bahçelerine bakan cephesinden, 15 metre yüksek­ likten atlarlar. Diğer üç mahkum nöbetçiler tarafından vuru­ lur. ldare lbrahim ve Diyarbekirli yüzbaşı kaçmayı başarır, an­ cak birbirlerini kaybederler. idare lbrahim Ağa iki gün boyun­ ca Hevsel bahçelerinde saklanır. Ergani tarafına doğru yola çı­ kar, açlıktan baygın düşmüşken bir köylünün yardımıyla haya­ ta döner. Palu üzerinden Mazgirt'e, oradan da haber gönderdi­

ği aşiretinden 1.000 silahlı adamın eşliğinde Koçan aşiretinin merkezi Amutka'ya varır. 17

 

 

16       Daglann Kayıp Anahtan, Dersim 1 938 anlatılan, Cemal Taş, s. 18- 19, iletişim

Yayınlan, 2010, İstanbul.

17               idare lbrahim Ağa'nın torunlanndan H. ve Y. ile görüşme, Ağustos 2015, Der­ sim. Bazı aile üyelerinin isim vermekteki tereddütlerinden ötürü görüştüğü­ müz kişilerden sadece Hasan Güngör'ün adını çalışmada zikredebildik. Araş­ tırmacı Cemal Taş'ın da belirttiği gibi tanıklıklan yüzünden çocuklannın za­ rar görmesinden duyduklan endişe "1938 yılında Dersim'de yaşanan katliam ve zulmün boyutlannın vardığı nokta hakkında ipuçlan vermektedir". Dağla­ nn Kayıp Anahtan, op.cit. s. 15. Cumhuriyet döneminde yer isimlerinin değiş­ tirilmesinden soma Amutka "Yenibaş" ismini almıştır.

ldare lbrahim'in Diyarbekir cezaevinden hangi tarihte kaç­ tığına dair Osmanlı arşivlerinde bir kayıt bulunmuyor. Ancak soykırımdan hayatta kalanların tanıklıkları göz önüne alın­ dığında Amutka'ya gelişi Çemişgezek'te Ermeni ileri gelenle­ rinin tutuklanmasının ve ardından tehcirin başladığı Mayıs­ Haziran 1915 tarihinden önce olmalıdır. Bu tarihlerde Kor­ muşka köyünde 18 Dersim'in 191 5'teki tavrını belirleyecek kritik bir toplantı yapılır. ldari ve askeri yetkililer birkaç ba­ şarısız denemeden sonra ldare lbrahim Ağa'nın peşini bırak­ mıştır. Devlet için zaman aşiretlerle kavga değil, onları ken­ di yanına çekme zamanıdır. Dersim mutasarrıfı ldare lbra­ him'e bir mektup göndererek aşiretlerin hakimiyet bölgele­ rindeki Ermenileri teslim etmelerini ister. ldare lbrahim Ağa bunun üzerine Hadişar'dan Küçük Ağa, Kalecik'ten Seyithan Ağa,19 Kangırozlu Seyit ve Cafer Ağalar,20 Ağzunik'ten Mah­

mut Ağa,21 Puko ve Mılla Dayı'yı bu konud nasıl bir yol iz­

leyeceklerini kararlaştırmak üzere Koçan aşiretinden Beko Ağa'nın Kormuşka'daki evine çağırır. Bu toplantıya tanıklık eden ve okuma-yazma bildiği için katiplik görevini üstlenen Nışan Akkaşyan aşiret reislerinin mutasarrıfa cevabını şu şe­ kilde aktarır:

Saygıdeğer Efendi,

Yüce makamınızın bildirimini okuyarak öğrenmiş olduk ki, bizden içimizde bulunan Ermenilerin bütünüyle teslim edil­ mesini istiyorsunuz. Yüce makamınızın emri başımızın üstü­ ne. Fakat yüce makamınıza malum olsun ki, bizim içimizde maalesef iki ihtiyar dışında Ermeni yoktur. Biri nalbant, öte­ ki semerci olarak bize çok gerekli olduklarından onlan sakla­ maktayız. Eğer duysak ki dünya üzerinde başka hiç Ermeni

18       Günümüzde Hozat'ın Karaçavuş köyü, Esenevler mezrasıdır.

19       Hadişar günümüzde Hozat'ın Kalecik köyünün bir mezrasıdır. Hadişarlı Kü­ çük Ağa ve Kalecikli Seyithan Ağa Ferhatan aşireti ileri gelenleridir.

20        Koçan aşireti ileri gelenleridir.

21               Karabal aşireti ileri gelenidir. Ağzunik yer isimlerinin değiştirilmesinden son­ ra Hozat'ın Akpınar köyü ismini almıştır. Mehmet Ali Kangoıan'a göre bu top­ lantıya Mahmut Ağa değil, Kangozade Mehmet Ali Ağa katılmıştır. Mehmet Ali Kangoıan ile görüşme, Temmuz 2015, lstanbul.

kalmamış, onları da biz öldürür ve bitiririz.

Sadık kullarınız. (lrnzalar).22

Ancak mutasamf bu cevapla yetinmez, bir hafta sonra ldare lbrahim Ağa'ya bu defa sert ifadeler içeren bir mektup gönde­ rir. Ağalar tekrar Beko Ağa'nın Kormuşka'daki evinde toplanır­ lar. Tartışmalar yaşanır, kimisi devleti karşılarına almamaları gerektiğini savunur. Ancak ldare lbrahim Ağa tavrını sürdürme niyetindedir. Yine de, ihtiyatlı davranarak, belki de aşiretine yönelik yeni bir harekata bahane sunmamak için, bir-iki ihtiya­ rı teslim edip "Elimizdeki Ermeniler bunlardan ibaret," deme­ yi önerir. Toplantıya ev sahipliği yapan Beko Ağa o sırada söz alır ve hem ldare lbrahim'i, hem de diğerlerini derinden etkile­ yecek bir konuşma yapar: "Benim yanımda erkek ve kadın top­ lam 24 Ermeni var. Ben onların saçının bir telini dahi teslim et­ mem. ldare lbrahim Ağa, sen ki Türk hükümeti tarafından hap­ sedilmiş ve Diyarbekir zindanından kaçmış adamsın. Hükümet seni ele geçirse bedeninden geriye bırakacağı en büyük parça kulağın olur. Ben ise sık sık hükümet kapılarındayım. Ben ki korkmuyorum, sen neden korkarsın?" Bu sözlerin üzerine Be­ ko Ağa'nın kardeşi Mehmet Dersim'de yaygın bir ritüele uygun olarak -tanıklıkta Hızır'ın olduğu belirtilen, kimi bölgelerde ise Pir Sultan Abdal'ın olduğuna inanılan- kutsal bir değneği öpe­

rek tüm ağaların Ermenileri teslim etmemeye yemin etmelerini ister. 23 Dersim aşiret reisleri böylece Hızır adına yemin ederek

 

 

22                Tchemeshgadzag ycv ir Kiugheruh (Çemişgezek ve Köyleri), Hampartsoum Kasparian, s. 449-451, 1969, Boston'dan aktaran Hovsep Hayreni, 1915 Bağla­ mında Kürt-Ennrni Tarih Muhasebesi ve Güncel Tartışmalar, s. 26-27, Belge Ya­ yınlan, 2015, lstanbul. Kasparian ve ondan aktaran Hayreni Ermenilerin tes­ lim edilmesini talep eden mektubu "Hozat mutasamfı"nın gönderdiğini be­ lirtir, ancak doğru unvan "Dersim mutasamfı" olmalıdır. Kanşıklık Hozat'ın sancak merkezi olmasından kaynaklanmış olmalıdır.

23               Rıza Yıldınm Dersim'de Alevi ritüellerinde kutsal kabul edilen direk ya da değneklerin "manevi annma ve bir tür inisiyasyon sembolü" olduğunu, "ta­ rik, erkan, evliya gibi birçok isimlerle anılan bu değneğin esasında Ali'nin kı­ lıcı Zülnkar'ı temsil" ettiğini ve "kişinin manevi annma için verdiği sözlerden dönecek olursa bu tarikin kendisini Zülfikar gibi keseceğini" sembolize ettiği­ ni belirtir. "Kiştim Man, Dersim yöresi Kızılbaş Ocaklannı Hacı Bektaş Evla­ dına bağlama girişimleri ve sonuçlan", Rıza Yıldınm, Tunceli Üniversitesi Sos­ yal Bilimler Dergisi, sayı 1, 2012.

Ermenileri korumaya söz verir. Nışan Akkaşyan'a göre "Bu ha­ ber çabucak tüm Dersim'e yayılır. Ondan sonra hiç kimse ağa­ ların yeminine karşı bir iş yapmaya cesaret edemez".24

Kormuşka toplantısının ve Dersim'i Ermenilerin sığınağı ha­ line getirecek yeminin hikayesi ldare lbrahim Ağa'nın günü­ müzde Dersim'de yaşayan torunları Güngör ailesinde de ku­ şaktan kuşağa aktarılmış. Dedelerinin bu toplantıdaki tavrını, bölgedeki Ermenilerle, özellikle de Ahtük ve Usbeg Ermenile­ riyle kurduğu yakın ilişkiyi ldare lbrahim'in kardeşi Rıza ile oğulları Cemşid ve Seyithan'dan dinlemişler. "Gujumoğlu Sü­ leyman adıyla bilinen bir ağa vardı. Devlet yanlısıydı. Ermeni­ lere ait Sındsor köyüne 1890'larda el koymuştu. Bu gibi sebep­ lerden Gujumoğlu ve ldare lbrahim Ağa anlaşmazlık içindeydi. Diyarbekir cezaevine konulmadan önce Gujumoğlu ile yaşa­ dıkları bir çatışmada ldare lbrahim Ahtüklü Ermenilerden des­ tek görmüştü," diye anlatıyor ldare lbrahim'in torunu Hasan Güngör. 1915'te Ahtüklü Ermeniler Kormuşka toplantısında yemin edenler arasında yer alan Ferhatan aşiretinden Hadişar­ Küçük Ağa tarafından korunurlar. Diğer köylerin tehcir edil­ diğini duyan Ahtüklüler her şeylerini bırakarak Hadişar'a doğ­ ru kaçmaya başlarlar. Yolda civar köylerden çok sayıda Erme­ ni'nin kendileriyle aynı istikamete doğru gittiğini görürler. Yo­ lu yarıladıkları sırada askerler üzerlerine ateş açar. Olanları ha­ ber alan Küçük Ağa onları korumak için üç oğlunu göndererek Hadişar'a ulaşmalarını sağlar. Küçük Ağa Ahtüklüleri çevrede­ ki ormanlarda saklar, Çemişgezek'ten gelen ve Ermenileri tes­ lim etmesini isteyen binbaşıyı Hadişar'da sadece birkaç ihtiya­ rın kaldığına inandırır. Ahtüklüler daha sonra Rus ordusunun Erzincan'a girişine kadar Koçan aşireti ağalarının yanında ka­ lırlar.25 Ahtüklülere dair tanıklıkta hangi Koçan ileri geleninin onları Ruslar gelene kadar koruduğuna dair bir bilgi yer almı­ yor. Ancak döneme dair diğer anlatılardan yola çıkarak bu kişi-

24        1 915 Bağlamında Kürt-Ermeni Tarih Muhasebesi ve Güncel Tartışmalar, op.cit.

s. 27. Akkaşyan'ın bu ifadesine karşın Diyap Ağa gibi Kormuşka yeminine ri­ ayet etmeyen ve Ermenileri devlete teslim eden aşiret reisleri olacaktır.

25               Yukarı Fırat Ermenileri, 1 915 ve Dersim, Hovsep Hayreni, s. 509-510, Belge Ya­ yınlan, 2015, lstanbul.

lerin ldare İbrahim ve oğullan ile Koçan aşiretinden Beko Ağa olması ihtimal dahilindedir.

"1915'te Uspeg Ermenilerinin papazı ldare lbrahim Ağa'yı görmeye geliyor. Ondan medet umuyor, 'Kurtarırsan bizi sen kurtanrsın' diyor. ldare lbrahim 150 silahlı adamıyla gelip on­ ları Amutka'ya getiriyor. Daha sonra Erzincan'a giren Rus or­ dusunda Dikran Paşa isminde bir komutana ulaşmalarını sağlı­ yor. Uspegli Ermeniler yardımları için 500 altın vermek istiyor­ lar. ldare lbrahim Ağa reddediyor. Israr ediyorlar, Torunlanna nasip olsun' diyerek 100 altın veriyorlar. Bu altınlardan bazıla­ nnı ailenin gelinlerine hediye ettikleri için görme imkanımız ol­ du," diye anlatıyor Hasan Güngör. Aile içinde aktanlmış bu öy­ küde geçen yerleşim yeri Uspeg/Uşpak ya da Üç Bey olarak ad­ landırılan Çemişgezek'in bir mahallesidir. Uspeg Ermenileri 1895 katliamlan sırasında kirveleri olan Semkan ileri geleni Sü­ leyman Ağa tarafından korunmuşlardı.26 Süleyman Ağa ve Sem­ kan aşireti Koçanlarla akrabaydı. 27 1895'te Uspeg köylülerinin tamamını kurtarabilen Semkanlar ve Koçanlann 1915'te ise bu­ nu ancak kısmen başarabildiklerini görüyoruz. 1915 Mayıs'ın­ da Çemişgezek Ermeni ileri gelenlerinin tutuklanmasıyla birlik­ te Uspegli öğretmen, din adamı ve kanaat önderleri hapse atılır. Aralanndan bir kısmı rüşvetle, kimileri de silahlannı teslim etti­ ği için serbest bırakılır. Ancak diğerleri Harput'a doğru yola çı­ karılır ve Fırat kenannda katledilir. Haziran ayında mahallenin erkekleri tutuklanır, Temmuz'da ise kadın ve çocukların tehciri başlar. ldare lbrahim Ağa'dan yardım isteyenler bu süreçte ka­ çarak dağlarda saklanabilen az sayıda Uspegli olmalıdır. Ham­ partsoum Kasparian'a göre Uspeg'den Pilibos Pağikyan, Canik ve Ardaş Sarıkeşişyan ile Hagop Hagopyan Koçanların yardı­ mıyla Rus ordusunun kontrolündeki Erzincan'a ulaşırlar.28

1915 öncesinde Surp Toros kilisesi ve Nersesyan okulunun

bulunduğu , çoğunlukla Ermenilerin yaşadığı dönemin Uspeg

 

 

26        Ibidem, s. 209-211.

27       Dağlann Kayıp Anahtan, op.cit. s. 17.

28        Le Genocide des Anntniens, op. cit. s. 517-518. Yukarı Fırat Ermenileri, 1915 ve Dersim, Hovsep Hayreni, op.cit. s. 605.

mahallesinden günümüze kalan sadece Üç Bey olarak Türkçe­ leştirilen adı olmuş.29

Uspeglilerin ısrarı üzerine 100 altın almayı kabul etmiş olsa da, diğer tanıklıklarda ldare lbrahim Ağa'nın Ermenileri her­ hangi bir karşılık beklemeden koruduğunu görüyoruz. Hayat­ ta kalan Ermenilerin anlatılan Kormuşka yeminine uymayan­ ları bizzat ldare lbrahim'in en şiddetli şekilde cezalandırdığını aktarmaktadır. Bu durumun en çarpıcı örneklerinden biri Ka­ rabal aşiretinden Kemo'nun hikayesidir. Çemişgezek kaymaka­ mının 50 altın vaati üzerine Kemo kendisine sığınan Hmayak Takvoryan'ı öldürür ve başını keserek kaymakama götürür. Bu olayı duyan ldare lbrahim Ağa küplere biner, Kemo'nun peşi­ ne düşer. Tarlasını sularken bulduğu Kemo'ya silahını çeker, "Kürdün adını rezil ettin," diyerek onu öldürür.30

ldare lbrahim l 924'teki vefatına kadar devlet güçlerinin da­ hi çekindiği, yanındaki Ermenilere kimsenin dokunmaya cesa­ ret edemediği bir aşiret reisi olarak yaşamını sürdürür. 1917 yı­ lında yakın dostu Boğos Mengişyan köy baskınlarına katıldığı suçlamasıyla Çemişgezek'te yakalandığı zaman silahlı adamla­ rıyla hükümet konağını basar ve Boğos serbest bırakılmazsa bi­ nayı ateşe vereceğini söyler. Çemişgezek kaymakamı ldare'yi karşısına almayı göze alamaz ve Boğos'u bırakır. 31

 

1920 yılında Mustafa Kemal aralarında ldare lbrahim Ağa'nın da bulunduğu bazı Dersim aşiret reislerine olası bir isyanın önüne geçmek ve onları kendi yanına çekmek üzere milletve­ killiği teklifinde bulunur. ldare lbrahim'in bu teklifi "Otuz yıl Osmanlı'ya direndim, yedi yıl hapis yattım. Ben Osmanlı'nın çeşmesinden su içmem," diyerek reddettiği anlatılır. ldare lbra­ him'in torunları dedelerinin vekillik teklifi gelince Kürtler için hak taleplerinde bulunduğunu, Dersim için özerk eyalet iste­ diğini, bu şartların kabul edilmemesi üzerine vekilliği reddet-

29                1915 ôncesinde Osmanlı imparatorluğunda Ermcniln, Raymond H. Kevorkian, Paul B. Paboudjian, s. 390, Aras Yayıncılık, 2012, lsıanhul. Palu-Harput 1878, il. Cilt Raporlar, Arsen Yarman, s. 461, Belge Yayınlan, Nisan 2015, lstanbul. Üç Bey mevkii günümüzde Çemişgezek'in Tepebaşı mahallesinde yer almaktadır.

30        Yuhan Fırat Ennenileri, 1915 ve Dersim, Hovsep llaymıı, op.cit. s. 597-598.

31       Ibidem.

tiğini aktanyorlar.32 ldare lbrahim'in vekillik teklifi sürecinde Mustafa Kemal'le aracılar vasıtasıyla yaptığı görüşmelerin içe­ riğine dair bir belge elimizde mevcut değil. Ancak Kürdistan ve Dersim için taleplerde bulunmuş olması, bu yöndeki baş­ ka girişimleri düşünüldüğünde, yüksek bir ihtimal olarak gö­ rünmektedir. Kazım Karabekir'e göre ldare İbrahim Ağa Erzin­ can'ın Rusların kontrolüne geçtiği dönemde "Kürtlerin muh­ tariyeti hakkında" Rus Çan'na telgraf çekenler arasında yer al­ mıştır.33 25 Aralık 1920'de "Sevr anlaşması mucibince Diyar­ bekir, Elaziz, Van ve Bitlis vilayetlerinde müstakil bir Kürdis­ tan teşekkül etmesi lazım geliyor, aksi takdirde bu hakkı silah kuvvetiyle almaya mecbur kalacağımızı beyan eyleriz" sözleri­ ni içeren ve "Batı Dersim aşiret reisleri" imzalı bir telgraf Mec­ lis'e gönderilir.34 İmzacıların isimleri telgrafta yer almamakta­ dır. Ancak dönem ldare lbrahim'in Kazım Karabekir tarafından "Batı Dersim aşiretlerinin reisi" olarak tanımlandığı ve telgraf­ taki talepleri savunan Alişer'in Koçanlarla yakın ilişkide bulun­ duğu bir dönemdir.35

ldare lbrahim'in Rusların denetimindeki bölgelere ulaşma­

larını sağladığı Ermenilerle iletişimi mektuplar aracılığıyla de­ vam eder. Ermenilerin yerleştikleri ülkelerden kendisine ve ölümünün ardından oğullarına mektuplar gelir, hatta "Ermeni­ lerle mektuplaştıkları için" aile üyelerinin evleri aranır.36

 

 

32        idare lbrahim Ağa'nın torunlanndan H. ve Y. ile görüşme, op. cit.

33        Dersim Raporlan, Faik Bulut, op.cit., s. 216.

34               Kürdistan tarihinde Dersim, Nuri Dersimi, s. 1 29, Ani Matbaası, 1952, Halep. Sevr anlaşmasında özerk Kürdistan'ın sınırlan için sadece "Fırat'ın doğusu" ve "Ermenistan'ın güneyi" tanımlaması yapılmıştır. Telgrafta sözü edilen Van ve Bitlis'in ise Wilson hükümleri uyannca Ermenistan sınırlanna dahli öngörül­ mektedir.

35               Koçgiri hareketi devlet güçleri tarafından bastınldıktan sonra Alişr bir dö­ nem Koçanlann bir kolu olan Semkanlann yanında kalacaktır. Dersim Rapor­ ları, op.cit. s. 215. Hatıratım, Nuri Dersimi, s. 136, Dam Yayınlan, 2014, İs­ tanbul. Nuri Dersimi ayrıca l 926'da Seyit Rıza'nın "Dersim'de Kürtçe okullar açma" talebinde bulunduğunu ve "bu isteğe Batı Dersim'in kahraman Koçan aşiretinin de ısrarla iştirak" ettiğini aktarır. Kürdistan tarihinde Dersim, op.cit.

s. 197. idare lbrahim Ağa l 924'te vefat ettiğine göre belirtilen tarihte bu tale­ bi Koçanlar adına dile getirenler oğulları Seyithan, Cemşid ve Lılo olmalıdır.

36       Dağların Kayıp Anahtan, op.cit. s. 26.

idare lbrahim Ağa'nın ölümünden kısa süre sonra, 1926'da, Koçan aşiretine yönelik bir askeri harekat düzenlenir. Nu­ ri Dersimi'ye göre "Koçan aşiretinin imhası"nı amaçlayan bu harekatın "Seyit Rıza'yı önemli bir kuvvetten mahrum edece­ ği" öngörülüyordu.37 Ancak üç ay süren kuşatmada askerler Koçanların direnişini aşıp Ali Boğazı'na girmeyi başaramaz ve Aralık 1926'da harekata son verilir. Ancak 1938'de, Dersim'in geri kalanında olduğu gibi, Koçan direnişi de kırılacak, Ali Boğazı ve çevresi katliamlara sahne olacaktır. Bölgede çok sa­ yıda kadın ve çocuk kıtlıktan kırılır, hayatta kalabilenler sı­ ğındıkları mağaraların askerler tarafından ateşe verilmesiyle katledilir. idare lbrahim'in oğulları Seyithan, Cemşid ve Lılo Ali Boğazı'nda aylarca direndikten sonra Kalan aşiretlerinden destek bulmak ümidiyle Ovacık'a doğru yola çıkarlar. Ancak aylardan Şubat'tır, dondurucu bir soğukta ve karda o mesa­ feyi kat edemeyerek ve umduklarını bulamayarak Ali Boğa­ zı'na geri dönmek zorunda kalırlar. Üçünün de ayakları don­ muştur. Girdikleri bir evde Seyithan'ın uyarılarına aldırma­ yan Cemşid ve Lılo ateşin yanına oturur. Bu yüzden Cemşid bir bacağını, Lılo ise ayaklarını kaybedecektir. Bu halde daha fazla direnemeyecekleri için mecburen teslim olurlar. Seyit­ han ve Cemşid aileleriyle birlikte Bolu'nun Göynük ilçesine, Lılo ise Bursa'nın lnegöl kazasına sürgün edilir. Dersim'deki arazilerine devlet tarafından el konulur. Dokuz yıl sonra sür­ günden dönmelerine izin verildiğinde Amutka yasak mıntıka ilan edilmiştir.

Kormuşka toplantısında konuşmasıyla tüm aşiret reisleri­

ni etkileyen, bu anlamda Ermenileri koruma yemininin babası sayılabilecek, idare lbrahim'in sağ kolu Beko Ağa ise 1938'den çok önce vefat etmiştir. Ancak 1938 kınını onun da ailesini vu­ racaktır. Tüm aile üyeleri katledilir, sadece kardeşi Mazlum o sırada Elazığ'da olduğu için öldürülmekten kurtulur.

Amutka ve Ali Boğazı 1938'den sonra uzun süre yasak bölge olarak kalır. ldare lbrahim'in torunları köylerine tekrar yerleşe­ bilirler, ancak her fırsatta Koçanların tarih boyunca devlet oto-

37       Kürdisıan tarihinde Dersim, op.cit. s. 197.

ritesine başkaldırmasının hesabı kendilerinden sorulur. 12 Ey­ lül 1980 darbesini izleyen günlerde Cemşid ve oğullan gözaltı­ na alınır. Bir bacağı olmadığı halde 46 gün boyunca Cemşid iş­ kenceye maruz kalır. "1938'de Amutka karakolunu basan sen değil miydin diye soruyorlarmış Cemşid'e," diye aktarıyor Ha­ san Güngör. "Doğrudur, ama dokuz sene sürgünde kaldık, be­ delini ödedik," demesi fayda etmez. Daha sonra 1990'lı yıllarda Amutka tekrar boşaltılacak ve yakılacaktır.38

Saz ve keman çaldığı bilinen, lafını sakınmayan, inandığı de­ ğerler uğruna devleti karşısına almaktan çekinmeyen idare lb­ rahim'in bugüne ulaşabilen bir fotoğrafı yok. Oğullan Seyithan, Cemşid ve Lılo'nun mevcut tek fotoğrafı ise l 938'de teslim ol­ dukları sırada askeri doktor Cemalettin Erkan tarafından çe­ kilen bir resim. Amutka günümüzde halen erişime yasak böl­ ge statüsünde bulunuyor. idare lbrahim Ağa'yı mezarının ba­ şında anmak bu sebeple, ölümünden 91 yıl sonra dahi, müm­ kün değil.

Kangozade Mehmed ve Mehmed Ali Ağa: N/nsanlarımızı nasıl ölüme götürürler?"

 

Dersimli aşiretler sadece kendilerine ulaşabilenlere kalacak bir yer sağlamakla kalmazlar. Başta Mamuretül Aziz Vilayeti olmak üzere pek çok bölgeden Ermenilerin Dersim'e kaçışla­ rını organize ederler. Karabal aşireti reisi Kangozade Mehmed Ali Ağa bu "kaçış operasyonları"nda en çok bilinen isim hali­ ne gelir. Çeşitli tanıklıklarda Dersim'e ulaşımı üstlenenlere bu iş için bir miktar para verildiği ifade edilir. Para karşılığı kur­ tarma "vicdanlı davranış" tanımı içinde değerlendirilemez. An­ cak Kangozade Mehmed Ali'in o dönem yürüttüğü faaliyetlerin şaşırtıcı boyutları ve devletin ona reva gördüğü hazin son ismi­ ni anmayı gerektiriyor. Soykırımdan hayatta kalan Ermenilerin tanıklıklarına göre Kangozade Mehmet Ali Ağa'nın hüküm sür­ düğü Hozat'ın Ağzunik39 köyünde 1915 ve sonrasında binlerce

38       idare lbrahim Ağa'nın torunlarından H. ve Y. ile görüşme, op. cit.

39       Yer isimlerinin değiştirilmesinden sonra Akpınar adını almıştır.

insan barınacaktır. Harputlu Misak Babacanyan, Mehmed Ali Ağa'nın 500 erkek ile 800 kadın ve çocuk sakladığını aktarır.40 Başka bir tanıklığa göre Ağzunik'te o kadar çok Ermeni vardır ki Kürtler köyün adını kendi aralarında "Ermenilerin Paris'i" koymuşlardır.41 Kangozade Mehmed Ali'ye 1915'ten çok son­ ra dahi Ermenilerin sığınmaya devam ettiğini Arapkirli Galust Galustyan'ın tanıklığından anlıyoruz. Galustyan Ocak 191 Tde Ağzunik köyünde "kendisi gibi kaçmış" 2.000 kadar Erme­ ni'nin kaldığını görür. 10 gün boyunca orada kalır. Sonra 54 ki­ şiyle birlikte Erzincan'a doğru yola çıkar.42

Tüm bu tanıklıklarda kaçış için belirli bir miktar para öden­ diğini ancak Ağzunik'te kalmaları için herhangi bir talepte bu­ lunulmadığını görüyoruz.43 Bazı bölgelerden kaçışların -özel­ likle posta arabasında saklanma yolu seçildiyse- arabacılara ya da kimi memurlara rüşvet vererek mümkün olabildiğini ta­ nıklıklardan öğrenebiliyoruz. Bu sebepler "kaçış organizasyo­ nu" için istenen parayı bir dereceye kadar açıklayabilir. Tarih­ çi Raymond Kevorkian yaşanan kıtlığı da dikkate almak gerek­ tiğinin altını çiziyor: "O zamanki Dersim, Osmanlı'nın tam ola­ rak kontrol edemediği bir yer. Yaklaşık 15 bin kişiyi kurtarı­ yorlar. Rus ordusuna sığınmalarına yardım ediyorlar. Bir dö­ nem o kadar çok insan geliyor ki sorunlar başlıyor, çünkü her­ kese yetecek yiyecek yok. Bazıları Ermenilere para karşılığı yar­ dım ediyor. Ama bu yüzden bölge insanını karalamamak la­ zım, fakir bir bölge sonuçta. "44 Kangozade Mehmed Ali'nin fa-

40        Kedemame, op.cil. s. 405.

41       Ibidem, s. 421.

42        Ibidem. s. 454.

43                Galustyan tanıklığında Karabal aşiretinden lsmail isimli birinin kendilerini ki­ şi başı 4 liraya Ağzunik'e kaçırmayı kabul ettiğini aktanr. Ibidem, s. 420. Ola­ yın geçtiği Temmuz 1916'da bir Osmanlı lirasının değeri yaklaşık 4 dolardır. istenen paranın -o dönemin parasıyla 16 doların- herkesin kolayca ödeyeme­ yeceği bir miktar olduğunu Harputlu Aram jamgoçyan'ın tanıklığında görebi­ liyoruz. jamgoçyan hangi aşiretten olduklannı belirtmediği Kürtlere Dersim'e kaçış için 3 lira ödediğini anlatır ve ekler: "Paramız olsa ailece kaçıp kurtula­ bilirdik, fakat olmadığından yalnız ben kurtulabildim." Tsayn Darabelots (Acı Çekenlerin Sesi), B. Donabedian, op.cil. s. 206.

44        "Celal Bey ve diğerleri", Raymond Kevorkian ile röportaj, Burçin Gerçek, Ra­ dikal gazetesi, 26.02.2006.

aliyetlerini karşılık beklemeden yapılan kurtarmalarla aynı ke­ feye koyamasak dahi kendisine bir hakkı teslim etmek gereki­ yor: soykırım sırasında görülen onlarca örneğin aksine, Meh­ med Ali Ağa Ermenilerle en azından dürüst bir alışveriş ger­ çekleştirir. Kurtarma vaadiyle ellerindeki son kuruşa el koyup yine de tüm aileyi katledenlere karşın, Kangozade Mehmed Ali sözünü tutarak binlerce Ermeni'nin Dersim'e ulaşmasını ve ha­ yatta kalmasını sağlar.

Bu kurtarma operasyonlarının para karşılığı yapılmış olma­ sına Mehmed Ali Ağa'nın torunu Mehmed Ali Kangotan ihti­ mal veremiyor. "Mehmed Ali Ağa Savak nahiyesi müdürüydü, babası Mehmed Ağa ise ayan meclisi üyesiydi. Kurtarmalar­ dan para alarak zenginleşmeye ihtiyaçları yoktu," diye belirti­ yor. Mehmed Ali Ağa'nın ve adamlarının zenginleşme amacıyla hareket edip etmediklerine dair elimizde bir bilgi bulunmuyor. Ancak sayılan binleri bulan "Ermeni kaçaklardan" Müslüman kıyafeti, gıda ve araba temini için bir para talebinde bulunduk­ larını ifade etmek mümkün.45

Bu durum Aram Andonian'ın anılarında bahsettiği ve meş­ hur belgelerini temin ettiği Naim Bey'in hikayesiyle, çok fark­ lı bağlam ve ilişki ağlarına dair olsalar da, benzerlikler içeriyor. Geçici süreyle Meskene toplama kampının müdürlüğü görevi­ ne getirilen Naim Bey kampta tutulan bazı Ermeni ailelere para karşılığında "Halep'e kaçmalarını kolaylaştırmayı" teklif eder. Ancak aileler Naim Bey'e güvenemez ve önerdiği şekilde Ha­ lep'e gitmenin mümkün olup olmadığını denemesi için Aram Andonian'dan ricada bulunurlar. Andonian sorunsuz bir şekil­ de Halep'e vanr, ardından Naim Bey'in tuttuğu arabacı aynı şe­ kilde 16 aileyi şehre ulaştırır. Hatta "Naim Bey'le anlaşıldığı gi­ bi her türlü gelirden yoksun Ermeni entelektüellerinden bir ve­ ya ikisini de ailelerin her biriyle birlikte ücretsiz olarak araba­ ya alır". Ailelerden bazıları Halep'te yakalanınca Naim Bey on­ ların Meskene kampında hiç bulunmadıklarını söyleyerek kur-

 

 

45        Müslüman kıyafeti kaçış sırasında Ermenilerin tanınmamalan için gerekiyor­ du. Bazı tanıklıklar bunun için gereken parayı Harput Amerikan Misyonu'nun karşıladığını belirtir. Kedemame, op.cit. s. 421 ve 454.

tulmalarını sağlar. Aram Andonian, Naim Bey'in bu olaydan is­ tifade ederek ailelere şantaj yapabileceği halde onları hiç hu­ zursuz etmediğini aktarır. Daha sonra Andonian, Naim Bey'i Muhacirin Dairesi'nde bulunan tehcir ve katliamlara dair bel­ geleri kendisine satmaya ikna edecektir. Andonian'ın ve Mes­ kene kampında tutulan Ermeni ailelerin Naim Bey'den gördük­ leri yardımlar para karşılığında gerçekleşmiş olsa da, kendisi­ ne karşı hep dürüst davrandığı için Andonian onu kötü anma­ yı reddeder: "Öyle kusurları vardı ki uğrunda pek çok şeyi sata­ bilirdi, ama her şeyi değil. Bu dikkate değer bir farktır. Onunla sürdürdüğümüz uzun münasebetimiz boyunca hiç yalan söy­ lemediğini unutmuyorum. (... ) Kendisi hep aklımdadır ve her zaman senelerin azaltamadığı bir sempati ile onu hatırlarım. Çünkü onunla münasebetlerimizde hep hayatımı tehlikeye at­ tım ve bana hiç ihanet etmedi."46

Naim Bey gibi, Kangozade Mehmed Ali Ağa'nın da iyi anıl­

masında kilit nokta "güvene ihanet etmemek" olur. "Dersimli­ lerde yaygın olduğu üzere birlikte yaşadıkları kimseyi inancın­ dan ötürü düşman görmeme ilkesiyle hareket etmişler, kendi­ lerini ortak hukukun insanları olarak görmüşler," diye anlatı­ yor Mehmed Ali Kangotan.

Ağzunik'e ulaşabilen Ermenilerin anlatımlarında kendilerine yardım eden kişinin adı "Ağzunikli Mehmed Ağa" olarak geçer. Ancak bahsedilen kişi aslında Mehmed Ali Ağa'dır. Karabal aşi­ retinin reisi Kangozade Mehmed Ağa'nın yaşı 1915'te olduk­ ça ileridir, aşiretin reisliğini fiilen oğlu Mehmed Ali Ağa dev­ ralmış durumdadır. Gözleri görmeyecek kadar yaşlanmış olan Mehmed Ağa Hozat'a yakın köylerden Ermenilerin Kayışoğlu yarmasına götürülerek katledilmelerine şahit olur, ancak engel olamaz. "Ermeni kıyımı sırasında Mehmed Ağa Tavuk köyü­ nün yaylasında kalıyor. Kayışoğlu yarmasından uğultular gel­ diğini duyunca yanındakilere neler olduğunu soruyor. 'Erme­ nileri toplamışlar, öldürmeye götürüyorlar' cevabını alınca 'Bi-

 

 

46               Lettrc d'Aram Andonian a Madame Docteur Mary Terzian,Jusıicier du Genoci­ de Armenien, Le proces de Tehlirian, Marcus Fisch, Ara Krikorian, s. 230-237, Editions Diasporas, 1981, Paris.

zim insanlarımızı gözümün önünde nasıl ölüme götürürler, hiç mi utanmaları yok?' diye feryat etmiş ama engel olamamış," di­ ye aktarıyor Mehmet Ali Kangotan.47

Hozat'a yakın köylerde yaşayan Ermenileri kurtarmaya gü­ cü yetmese de Kangozade Mehmed Ali ve Karabal aşireti Har­ put ve Arapkir başta olmak üzere pek çok bölgeden binlerce kişiyi önce Ağzunik'e, ardından da Rus ordusunun kontro­ lündeki şehirlere ulaştıracaktır. Şebinkarahisar gibi uzak bir bölgeden tehcir edilip yolu Harput'tan geçen üç Ermeni gen­ ci de Ağzunik'e ulaşabilenler arasında yer alır. Hozat'tan Çe­ mişgezek'e giderken bu gençlerin bulunduğu yerin yakının­ dan geçen jandarmalar onların Ermeni olduklarını anlar ve tutuklayarak Çemişgezek'e götürür. Mehmed Ali Ağa duru­ mu öğrenince Çemişgezek kaymakamına onların kendi zana­ atkarları olduklarını söyleyerek serbest bırakılmalarını sağ­ lar. 48 Başka bir tanıklıkta ise Mehmet Ali Ağa'nın Ağzunik'e ulaşabilen Ermenilerin kayıp aile üyelerinin de izini sürdü­ ğünü görüyoruz. Mezre'den Haci Garabed Der Krikoryan kar­ deşleri Setrak ve Yester ve iki çocuğu ile birlikte türlü badire­ ler atlatarak Ağzunik'e ulaşmayı başarır. Ancak eşi ve iki di­ ğer çocuğu halen kayıptır. Onları bulabilmek için Mehmet Ali Ağa'dan yardım ister. Mehmet Ali adamlarını Mezre'ye gön­ derir ve Hacı Garabed'in çocukları Vartuhi ve Horen'in bir ev­ de hizmetçi olarak tutulduklarını öğrenir. Anneleri ise onları koruma sözü vererek kandıran biri tarafından öldürülmüştür. Mehmet Ali Ağa'nın adamları bir süre sonra Horen'i tutuldu­ ğu evden kurtarıp Ağzunik'e, babasının yanına getirmeyi ba­ şarırlar. Ancak Vartuhi'ye ulaşamazlar. Hacı Garabed pes et­ mez ve Ağzunikli Kürtlerden bir kişiyi yanına alarak kızı Var­ tuhi'yi bizzat kendisi kurtarır.49

Asvan köyünden Zaven Gugasyan'ın tanıklığında ise Der­

sim'e ulaşmaya çalışan ailelerden genellikle önce bir erkeğin yola çıktığını, daha sonra bu kişinin ailesini getirmek için Der-

 

47        Mehmet Ali Kangotan ile görüşme, op. cit.

48        Yukarı Fıraı Ermenileri, 1915 ve Dersim, Hovsep Hayreni, op.cit. s. 601.

49        Tsayn Darabeloıs (Acı Çekenlerin Sesi), B. Donabedian, op.cit. s. 62.

simlilerden yardım istediğini görüyoruz. Gugasyan'ın amca­ sı da bu şekilde Asvan'ın karşı kıyısına ulaşır ve ailesini ge­ tirmeleri için -hangi aşiretten olduklarını tanıklıkta belirtme­ diği- Kürtlerden yardım ister. Aşiretin adanılan etrafı asker­ ler tarafından sanldığı için köye giremezler. Sonunda aile tanı­ dık bir Kürt aracılığıyla Fırat'ın kıyısına ulaşabilir. Zorlukla su­ yu geçerler, ancak Gugasyan'ın annesi yola devam edemez, da­ ha sonra onlara yetişeceğini söyleyerek nehrin kenarında ka­ lır. Amcası nehrin karşı yakasında aileyi karşılamaya gelmiştir. Yengesinin geride kaldığını öğrenince yanına kendisine yardım eden Kürtleri alıp Asvan'a döner ama bütün köyün tehcir edil­ diğini görür. Kafilenin ardından Havgaklı Ali Bey'i gönderir,

ama o da onlara yetişemez. 50

Gugasyan'ın köyü Asvan (Aşvan/Muratçık) Murat nehri ile Karasu çayının birleşip Fırat'a kanştığı yerdedir. 51 Tanıklıkta Asvan'ın karşı yakası olarak tarif edilen yer Kangozade Meh­ met Ali Ağa'nın Ağzunik köyüdür. Gugasyan kaçışlarını "Kürt­ lerin içine, Mahmut Ağa'nın yanına gitmek üzere yola çıktık," diye tanımlar. Bahsettiği kişinin Kangozade Mehmet'in akraba­ Mahmut Ağa olma ihtimali yüksektir. Kafileye yetişmeye ça­ lışan ancak başaramayan Havgaklı Ali Bey'in ise kim olabilece­ ğine dair bir bilgiye ulaşamadık.

 

Birinci dönem milletvekili ve aşiret mensubu Hasan Hay­ ri Bey'in Şeyh Said ayaklanmasına destek verdiği suçlamasıyla 1925'te idam edilmesinin ardından Karabal aşireti için zor gün­ ler başlar. 1926'da Mehmed Ali Ağa'nın da aralarında bulundu­ ğu aşiret ileri gelenleri için Lüleburgaz'a sürgün kararı çıkar. Elazığ Valisi Cemal Bardakçı "aşiret reislerini devletle barıştır­ mak için" bir heyet oluşturur. Kangozade Mehmed Ali Ağa'yla birlikte pek çok Dersim ileri geleni bu heyete katılarak Mustafa Kemal'le görüşmek üzere Ankara'ya gider. Ancak Nutuk'u yaz­ makla meşgul olduğu gerekçesiyle Mustafa Kemal onlarla gö­ rüşmez. Bu girişimden bir sonuç alınamasa da sürgün karan fi­ ili olarak uygulanmaz. Ancak devletin nezdinde Dersim "hal-

50        Tsayn Darabdots, op.cit. s. 93.

51        Köy bugün baraj gölünün altında kalmıştır.

ledilmesi gereken" bir sorun olarak kalır. 1936'da, tıpkı Erme­ ni soykırımının öncesinde olduğu gibi, Dersimlilerden silah­ lan toplanır. Mehmed Ali Ağa da devlete yüklü miktarda silah teslim eder. Ama içi rahat değildir, Ferhatan aşiretinden baca­ nağı Cemşi Ağa'ya "Bunlar bizi yok edecekler. Silah toplamala­ rı bu yüzdendir. Gelin birlikte Koçanların yanına gidelim, ora­ da daha güvende oluruz," der. Ama aşiretler arası rekabet ve devletle arasını hoş tuttuğu yanılgısı Cemşi Ağa'yı kibre sürük­ ler. "Biz asi sayılmıyoruz, devlet bize bir şey yapmaz," diyerek Mehmed Ali Ağa'nın önerisini geri çevirir. 1938 geldiğinde ar­ tık başka aşiretlerden destek aramak için çok geçtir. Mehmed Ali Ağa ve ailesinden 25 kişinin etrafı Ağzunik'te askerler tara­ fından sanhr. Tavuk köyüne yakın Çırçırık deresine götürülür­ ler. Mehmed Ali Ağa orada devletin kendisine dokunmayaca­ ğından emin olan Cemşi Ağa'nın cansız bedenini görür. Ardın­ dan aile üyeleriyle birlikte Çırçınk deresinde katledilir. Cena­ zeleri gömülmeden orada bırakılır.

Mehmed Ali Ağa ile birlikte öldürülenler arasında aşiret

mektebinden mezun olup kaymakamlık yapan, ancak daha sonra görevden alınan Yusuf Cemil Bey de vardır.52 Ölüme götürüldüklerine inanamaz, devlet görevinde bulunmuş biri olarak ailesine zarar gelmesine engel olabileceğini sanır, ama yanılmıştır. Ağzunikli kadınlar ve çocuklar samanlıkta yakı­ larak öldürülür, ancak harekata katılan bir yüzbaşının engel olmasıyla bir kısmı kurtulabilir. Mehmed Ali Ağa'nın eşi Ce­ mile Hatun askerlere rüşvet vererek torunları ve kız çocukla­ rıyla birlikte Ali Boğazı'na kaçmayı başarır. Ancak en küçük kızı Sekine orada can verir. Devlet güçleri Ali Boğazı'ndan çe­ kildikten sonra Koçan aşireti mensupları yardımlarına gelir ve onları kurtarırlar. Mehmet Ali Kangotan'ın annesi Rukiye ile babası Ali Aziz Kangotan da kurtulanlar arasındadır. Ru­ kiye Hanım Manavgat'a, Ali Aziz Kangotan ise Denizli'ye sür­ gün edilir.

 

 

52        Mülkiye Şeref Defteri'nden Yusuf Cemil Bey'in son görevinin Kahta kayma­ kamlığı olduğunu ve l9l l'de "tenkisata tabi tutularak" emekliye sevk edildi­ ğini öğreniyoruz. Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, op.cit. s. 756.

Kormuşka toplantısında Ermenileri korumak için Hızır adı­ na yemin edenler arasında yer alan, binlerce Ermeni'yi önce Ağzunik'e, ardından Rusların kontrolündeki bölgelere ulaştı­ ran Mehmed Ali Ağa 1915'in kurbanları gibi bir mezardan da­ hi yoksun bırakılır. "Dedelerimizin naaşı gömülemeden top­ rağımıza karıştı. Hala aile olarak katledildikleri yere adım ata­ mıyoruz. Devletin özür dilemesi gerekiyor," diyor Mehmet Ali Kangotan. 25 Temmuz 1915'te Kalem-i Mahsus'tan gönderilen ve "Dersim ve civarında Ermenilerden sonra Kürtlerin de im­ ha edileceği yolunda şayialar çıktığından" bahseden bir telg­ raf Dersimlilerin Ermenilerle aynı kaderi paylaşacaklarını o za­ mandan hissettiklerini ortaya koyuyor.53

Dersim 'de diğer kurtarma öyküleri

Harputlu Misak Babacanyan tehcirin başladığı sırada 15 ki­ şi ile birlikte Dersim'e kaçmayı başarır. Dersim'in dört bir ya­ nına dair detaylı bilgiler içeren tanıklığından farklı aşiretlerin bölgelerini dolaştığını, ya da bu bölgelerden geçen kişilerle yo­ lunun kesiştiğini ve onlardan bilgi edindiğini anlayabiliyoruz. Babacanyan Dersim'in Bedırk olarak adlandırdığı bir bölgesin­ den Ermenilerin tehcir ve katliamdan kurtulmak için Müslü­ manlaşmayı kabul etmiş gibi göründüğünü ve bu sırada Kure­ şanlı Ali Çavuş'tan yardım istediklerini aktarır. Ali Çavuş bu­ nun üzerine Bedırk Ermenilerini tehdit eden "Türk Beyleri"ne saldırır ve Bedırklıların bir kısmını kurtararak kendi köyüne götürür. Ancak geride kalan Bedırklı Ermeniler Fırat'ın kıyı­ sında katledilirler. 54

Fırat'ın kıyısında yer alan konumu ve Kureşanlı Ali Çavuş'un 191 6'da Pertek ve çevresine baskınlar düzenlediği göz önüne alındığında Babacanyan'ın bahsettiği Bedırk'ın günümüzde ba­ raj altında kalmış olan, Pertek Kalesi'nin eteklerinde kurulu Berdak/Eski Pertek olma ihtimali yüksektir. Ali Çavuş Dersimli pir ve rehberlerin önemli bir kısmının mensubu olduğu, "Der-

53        BOA. DH. ŞFR. 54/128, 1 3/N/1333.

54       Kedemame, op.cit. s. 405.

sim aşairi nezdinde itibar"55 ve "keramet"56 sahibi kabul edi­ len, esasında bir seyit ailesi iken aşirete dönüşen Kureşanlann reisidir.57 Osmanlı arşivlerinden 1895'te Kızılkilise kazası ldare Meclisi azalığı, 190l'de ise nahiye müdürlüğü yaptığını öğren­ diğimiz58 Ali Çavuş 191 6'da Dersim'de filizlenecek özerklik ha­ reketinin önde gelen isimlerinden biri olacaktır. Kureşanların ileri gelenlerinden Aliye Gax ve Zeynel Çavuş ile birlikte Maz­ girt, Pertek ve Çarşancak'a baskınlar düzenler, Nazımiye'de yö­ netimi ele geçirir. Aynı sırada Ovacık'ta özerk bir Dersim hü­ kümeti hayata geçer. Ancak bu özyönetim denemesi kısa süre­ de bastırılacaktır. 59

Misak Babacanyan'ın tanıklığının dışında Ali Çavuş'un Es­ ki Pertekli Ermenileri nasıl kurtardığına ve kaç kişiyi ne ka­ dar süreyle sakladığına dair başka bir bilgiye ulaşamadık. An­ cak tanıklıkta bahsedilen, Ali Çavuş'un Ermenileri kurtarmak için götürdüğü kendi köyünün Nazımiye'nin Hoşum yerle­ şiminin60 Pulo Gewr mezrası olduğunu tespit edebildik. Pu­ lo Gewr'de 1970'li yıllarda yaşanan bir heyelan nedeniyle gü­ nümüzde kimse yaşamıyor. Ali Çavuş'un günümüzde yaşayan akrabaları Kureş türbesinin yer aldığı Bostanlı köyünün Dewa Khuresu mezrasına yerleşmiş. 1916'da Eski Pertek'i basarak Er­ menileri koruyan Ali Çavuş ise 1938'de kendi ailesini kurtara­ mayacak, hepsinin katledildiğine şahit olacaktır.61

 

 

55        Dersim Raporu, yay. haz. lzzeddin Çalışlar, s. 135, lletişim Yayınlan, 2010, ls­ tanbul.

56                "Pirlik ve rehberlik postunda oturan Kureşanlara, onlardan daha üst mürşit­ lik postunda oturan ocak seyitleri ve talipleri de saygı gösterirler ve bunu siz 'keramet sahibisiniz' diyerek itiraf ederler", Kureyşan (Khuresu) Ocağı'nın Cem Ritüeli ve Ritüel Musikisi, Daimi Cengiz, Dersimnews.com

57        Mirlerin statülerine son verilmesi ile değişen dengeler ve yaşadıkları ekono­ mik zorluklar sonucunda Kureşanlar gibi seyit ailelerinin aşiretleşmesi süreci için Dinsel, Etnik ve Politik Sorunlar Bağlamında Alevi Kürtler, Erdal Gezik, s. 68-70, 204-206, lletişim Yayınlan, 2012, lstanbul.

58        BOA. A.IMKT.MHM. 657132, 02/C /1313. BOA. DH.TMIK.M. 110/19, 05/C

/1319.

59        Kürdistan tarihinde Dersim, op.cit. s. 11 3. Dersim Raporu, op.cit. s. 192-198.

60       Yer isimlerinin değiştirilmesinden sonra Güzelpınar adı verilmiştir.

61                "Kürt Aşiret Reislerine Bir Haurlatma", Munzur Çem, Medya Güneşi, s. 6, 16- 31 Aralık 1993.

Hozat'ın Derviş Cemal köyünden Lıllo yakınlarındaki Kara­ muk köyü62 Ermenilerinin Kayışoğlu Yarması'ndan atılarak kat­ ledildiklerini çaresizlik içinde izler. Katliamı yürütenlerin uzak­ laşmasının ardından sağ kalanlara yardım edebileceğini umarak kayalıklardan aşağı iner. Aralarında 8 yaşında bir çocuğun da bulunduğu birkaç kişiyi kurtararak köyüne götürür. Lıllo Der­ viş Cemal Ocağı'nın rayberi Seyid Mehmed'in oğludur. Yaralı Ermenileri iyileştirir, bir süre evinde saklar. Karamuk'tan hayat­ ta kalan az sayıda kişi Lıllo'nun kurtardıkları olur.

"Bu kurtarmanın hesabını devlet yıllar sonra babam Seyid Ahmed'den sordu," diye anlatıyor Lıllo'nun torunu Ahmet Ye­ şil. l 950'li yıllarda Seyid Ahmed ve cem yaptığı kişiler gözaltına alınır. Haklarındaki resmi suçlama tekke ve zaviyeler kanunu­ na aykın hareket etmektir. Ancak sorguları sırasında karşılarına 1915'te kurtardıkları Ermeniler çıkar. "Siz zaten geçmişte Erme­ nilere yardım ve yataklık yapmışsınız, demişler babama," diye aktarıyor Ahmet Yeşil. Seyid Ahmed bir sene cezaevinde kalır.63 Seyit Rıza'nın yaşamı boyunca Dersimli Ermenilerle yakın­ lığı, onlarla ittifak arayışları üzerine farklı kaynaklarda bilgiler mevcut. 191 5'teki tavrına dair bir tanıklığı Muş'ta yaptığımız bir görüşmede bulduk. Soykırımdan hayatta kalıp Ermenis­ tan'a geçebilmiş Muş, Bingöl ve Sasonluların "Seyit Rıza olma­ saydı kurtulamazdık. Erzincan ve Erzurum üzerinden Ermeni­ leri Rusya'ya geçiriyordu," diye anlattıklarını Armen Galust'tan öğreniyoruz. Muşlu Galust'un büyük amcası ve onların amca­ ları Dersim üzerinden Ermenistan'a geçerler. Seyit Rıza onla­ rı karşılamaları için adamlarını Bingöl Solhan'a gönderir.64 Bu tavrına karşın hükümetin Seyit Rıza'yı 1918'de yanına çekme­ yi başardığını ve Rus ordusu çekilirken kendi kuvvetleriyle Er­ zincan ve Erzurum'da kalan Ermeni savaşçıların üzerine yürü­ düğünü görüyoruz.65 Bu aşamada Erzincan tarafında Kürtlerin

 

62       Yer isimlerinin değiştirilmesinden sonra Yalınkaya köyü Kır mezrası.

63        Ahmet Yeşil ile görüşme, Ağustos 2015, Ankara.

64       Arrnen Galust ile görüşme, Ocak 2014, Muş.

65               Hatıratım, Nuri Dersimi, s. 57-58, Dam Yayınlan, 2014, Istanbul. Kazım Kara­ bekir 19 lB'deki raporunda Seyit Rıza için "Bu adam Ruslann büyüklüğüne ka­ naat getirmiş ve Osmanlı Hükumeti karşıtı bir hınzırdır," dedikten sonra ek-

can güvenliğinin tehlikede olduğuna dair söylentilerle Deli Ha­ lit tarafından kandınldığı ileri sürülür.66

Soykınmdan hayatta kalan Ermenilere ait çok sayıda tanık­ lıkta isim belirtilmeden "Dersimli Kürtlerin" yardımıyla kur­ tulmadan bahsedilir.67 Merho köyünden Agop Krikoryan'ın be­ lirttiği gibi o dönem "Dersim'e kaçan kurtulur".68 isimsiz Der­ simlilerin 1915'teki vicdanlı tavrının devlet nezdinde uyandır­ dığı öfke Kazım Karabekir'in şu satırlarında görülür:

Hiçbir Türk saldırıya uğramaksınızın aşiretler arasında gezip dolaşamadığı halde en sıradan bir Hıristiyan aylarca aşiretler arasında dolaşır, ticaret ve icrayı sanat eder de adı geçen ırk seç­ tiği din dolayısıyla hiçbir saldırıya uğramaz. Tersine bunlardan himaye ve muhafaza görür. Hatta tehcir sırasında Harput, Arap­ kir, Eğin vesaireden birçok Ermeni Dersim'e firar etmiş, aşiret­ ler tarafından uzun sure korunduktan sonra Rusya'ya aşırılmış

ve harbin devamı müddetince bu aşiretler Türkler aleyhine Er­ meni komitelerine yataklık, kılavuzluk etmişlerdir.69

Bu öfke, 1937-38'de devletin Dersimlilere yönelteceği şidde­ tin boyutlarında belirleyici rol oynayacaktır.70

Mamuretül Aziz Vilayeti'nin diğer vicdanhlan

"Bize bir baba gibi baktı ": Kesrikli Mehmet Ağa

 

Akabi, Harput merkezine yakın olduğunu tanıklığındaki ay­ rıntılardan çıkarabildiğimiz, ancak ismi belirtilmeyen bir Er-

ler: "Ermeniler ile muhaberesi ( ...) olmakla beraber, Hozat'ı müdafaa ve Hü­ kumet lehine hareket etmek gibi hizmetleri de vardır." Dersim Raporları , Faik Bulut, op.cit., s. 218.

66        Kürdistan tarihinde Dersim, op. cit. s. 118.

67        Ermenileri koruyan isimsiz Dersimlilerden birinin, Kale Şex'in hikayesi için

d. infra s. 197.

68                Dersim 1 937-38 Sözlü Tarih Proje Raporu, Agop Krikoryan'ın tanıklığı. Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu, 2015.

69        Dersim Raporları, faik Bulut, op.ciı., s. 222.

70                Dersim katliamına katılan askerlerin "Ermeni saklamış bunlar," diyerek gale­ yana getirilmeye çalışılmalarına dair: "Dersim araştırmacısı Cemal Taş: Der­ sim'deki toplu mezarları savcılara göstermeye hazmın", T24, 28. 11 .201 1.

meni köyünde yaşamaktadır. Haziran 1915'te köylüler bölge­ deki erkeklerin derdest edildiğinin haberini alırlar. Akabi'nin ailesi "Kürtlere kaçalım"71 diye ısrar eder, ancak diğer köylüler suçlu duruma düşeceklerini ileri sürerek kaçmayı reddeder. Bir akşam, askerler 12 yaşından büyük erkekleri köy meydanında toplar ve meçhule doğru götürür. Akabi, annesi ve amcasının kansı Sırma ile birlikte Çiftlik köyüne kaçar. Dört gün sonra kadın ve çocukların da tehcir edileceği duyulur. Üç kadın, ta­ nıklıkta yer aldığı şekliyle "Gezereg'e", Mehmet Ağa'nın yanına giderler.72 Akabi'nin "Bizi şükranla karşıladı ve hiç para isteme­ den yaklaşık bir yıl Türklerden sakladı, Erzincan alınana kadar bize baba gibi baktı. Ömrümüz boyunca bu adama karşı borç­ luyuz, yaptığı iyilik unutulamaz, yoksa sağ kalamazdık," diye bahsettiği Mehmet Ağa'mn kaldığı "Gezereg" Harput'un artık var olmayan Kesrik köyüdür. 1915 öncesinde Müslüman nü­ fusla Ermenilerin birlikte yaşadığı Kesrik günümüzde Elazığ'ın Kızılay mahallesi haline gelmiştir.

Akabi'nin Mart 191 Tde Erzincan'dan kardeşine yazdığı bir

mektup Tsayn Darabelots (Acı Çekenlerin Sesi) başlığıyla soykı­ rımdan hayatta kalanların yakınlarına yazdıklarım derleyen ki­ tapta yer alır. "Dünyanın kuruluşundan beri duyulmamış, ki­ taplarda yazılmamış korkunç darbeyi" anlatmaya çalıştığı mek­ tubunda, Akabi kardeşi Dikran'dan Mehmet Ağa'yı "bulmasını ve ödüllendirmesini" ister. Kardeşinin bu isteğini yerine geti­ rip getiremediğini bilemiyoruz. Ancak Mehmet Ağa'ya dair eli­ mizdeki çok az bilgiyle onun izini bulmamızın imkansız oldu­ ğunu düşünürken, Harput ve çevresinin tarihiyle ilgili araştır­ maları bulunan Mustafa Balaban sayesinde torunu Metin Yük­ selay'a ulaşabildik.

Elazığ'ın "Kızılay" mahallesi haline getirilen, ancak herke­

sin Kesrik ismiyle bilmeye devam ettiği bu köyde görünürde yüz yıl öncesine kıyasla çok az şey değişmiş gibi. Büyük bah­ çeli evinde bizi karşılayan Metin Bey ailesinin "Küplühocagil-

 

71               Tanıklıkta belirtilmemiş olmakla birlikte Harput ve çevresinde 1915'te "Kürt­ lere kaçmak" ile kastedilen büyük çoğunlukla Dersimli Kürtlere sığınmaktı.

72       Tsayn Darabelots, op.cit. s. 135.

ler" diye adlandırıldığını aktarıyor. Ailenin kurucusu "Küp­ lü Hoca" Yemen'den gelip Kesrik'e yerleşmiş. Mehmet Ağa ise akrabası Küplü Hoca'nın aı:dından Yemen'den 12-13 yaşların­ da ayrılmış. Önce Aksaray'a, ardından Kesrik'e varmış. Kısa sü­ re içinde köyün sayılan kişilerinden biri haline gelmiş. Haksız­ lığa tahammül edemeyen, dediği dedik bir adamdır Mehmet Ağa. Metin Bey'in deyimiyle "haylazlık" yapan, ancak hikaye­ den köylüyü haraca bağladığı anlaşılan bir ağanın oğlunu önce uyarır. "Para sıkıntın varsa bana söyle," der, ancak ağanın oğ­ lu köylüleri rahatsız etmeye devam eder. Bunun üzerine Meh­ met Ağa onu yakalar ve aileye ait değirmende bulunan bir çen­ gele asar. "Kimse onu oradan indirmeyecek," diye talimat verir. Köylüye zulmeden ağanın oğlu çengelden kurtulur kurtulmaz tüm ailesiyle birlikte köyü terk eder. "Mehmet Ağa'ya yanlış yapmak mümkün değildi," diye anlatıyor Metin Bey. Bu olay­ dan sonra ismi "Çengel Mehmet Ağa" olarak kalır ve köylünün saygınlığını kazanır. "Herkesin sesinden tanıdığı, meşhur bir eşeği vardı. Köylüler Mehmet Ağa'nın eşeği köy kahvesinin ya­ kınlarında anırmaya başlayınca kendilerine çekidüzen verirler­ di," diye anlatıyor Metin Bey.

Akabi, annesi ve amcasının karısı Sırma nasıl olmuştu da

 

Kesrik'te, Mehmet Ağa'nın yanına sığınmışlardı? Önceden ta­ nışıp tanışmadıkları ve nasıl Mehmet Ağa ile karşılaştıkları ai­ le içinde ne yazık ki aktarılmamış. Ancak Metin Bey büyükle­ rinden, tam da tanıklıktaki gibi, üç Ermeni kadının bir sene bo­ yunca Mehmet Ağa'nın evinde kaldığını dinlemiştir. "Bu üç ha­ nım dedeme 'Emmi' derlermiş," diye aktarıyor Metin Bey. "Çok fakirlermiş. Bir gün dedem çekinerek bir soru sormuş onlara. 'Yanlış anlamayın, belki de ben sizden önce ölürüm. Ama olur da emr-i hak vuku bulursa sizi Hıristiyan mezarlığına mı, Müs­ lüman mezarlığına mı gömeyim?' 'Emmi, sen bilirsin' diye ce­ vap vermişler. "73 Mehmet Ağa belki de çekinerek sorduğu bu soruyla Akabi ve ailesinin saklanmaktan kurtulmak için Müs­ lüman olma fikrine nasıl bakacaklarını anlamaya çalışıyordu. "Sen bilirsin" cevabından sonra bu konuyu bir daha açmaz. Er-

73        Metin Yükselay ile görüşme, Ağustos 2015, Kesrik.

zincan'ın Rus ordusunun kontrolüne geçmesinden sonra üç kadının bu bölgeye gitmeye karar vermesine kadar, Akabi'nin deyimiyle, onlara bir "baba gibi" bakar.

"Mehmet Ağa dindar bir adamdı, ama kimseyi dininden ötü­ rü ayırt etmezdi," diye anlatıyor Metin Yükselay. Dedesinin Kesrik ve Harput Ermenileriyle yaşamı boyunca iyi ilişkileri ol­ duğunu aktarıyor. Mehmet Ağa'nın, vilayetin diğer bölgelerinde olduğu gibi, Kesrik'te de önce Ermeni erkekler ölüme götürü­ lür ve ardından kadınlar ile çocuklar tehcir edilirken bu duruma engel olmaya çalışıp çalışmadığına dair elimizde bir bilgi bulun­ muyor. Akabi ve ailesi kapısını çaldığı zaman belki de elinden gelenin en iyisinin onlara evini açmak olacağını düşünmüştü .

Mornik köyünde üzüm bağları ve bostanları olan Mehmet Ağa hali vakti yerinde bir adamdır. Öyle ki Yemen'den uzak bir akraba onunla bir miras konusunda görüşmeye gelince "Benim durumum iyi, hepsi senin olsun," diyerek kendi payını ona ba­ ğışlar. Eşi Faika Hanım'ı çok sevdiği aile içinde bugüne kadar aktarılmış. "Babaannem Mehmet Ağa ile evlenmeden önce 18 yaşında iki çocukla dul kalmış," diye anlatıyor Metin Bey. Meh­ met Ağa onunla evlenir ve el üstünde tutar. "Faika Hanım gez­ meyi çok severmiş. Çevreden laf eden olduğu zaman Mehmet Ağa 'Karışmayın' diye herkesi sustururmuş." Mehmet Ağa'nın Faika Hanım'la dört çocuğu olur. 1954 yılında vefat ettiğinde aile mezarlığının bulunduğu Momik köyüne defnedilir. "Aile­ mize ait 20'ye yakın mezar vardı orada. Belediye orayı dümdüz etmiş, bugün mezarlıktan eser kalmamış durumda," diye belir­ tiyor Metin Bey.

Akabi kardeşi Dikran'a Ağustos 191 6'da Erzincan'a ulaştıkla­ rını ve mektubu kaleme aldığı Mart 191 7'ye kadar "büyük zor­ luklarla" yaşadıklarını belirtir. Mektubu "Sizlerden de bugü­ ne kadar bir haber alamadık. Özlem dolu selam ve öpücüklerle mektubumu bitiriyorum" sözleriyle son bulur. Akabi ve ailesi­ nin Rusların Erzincan'dan çekilmesinden sonra neler yaşadık­ larını ne yazık ki bilemiyoruz.

Mamuretül Aziz Vilayeti'nde soykırımdan hayatta kalanların tanıklıklarında sözünü ettiği ve haklarında başka bilgi bulmak

için yeterli verinin olmadığı Harputlu Sadık, Mustafa ve Mu­ sa Efendiler, Goşan (Uzun Hüseyin) köyünden isimsiz bir ihti­ yar, Kesrikli Babacan Paşa ve Mezreli Berber Şakir komşula­ olan ya da hiç tanımadıkları Ermenileri tehcir ve katliamlar­ dan kurtarırlar.74

Malatya Belediye Reisi Azizzade Mustafa Ağa: "Böyle şeyler tarihimizde hiç olmuş mu?"

Soykırım sırasında Ermenileri kurtarmaya çalışanlar ara­ sında, Konya Valisi Celal Bey ile birlikte, hikayesi en çok bili­ nen isimlerden biri Malatya Belediye Başkanı Azizzade Musta­ fa Ağa'dır. Mustafa Ağa Ermenilerin başlarına geleni Alman din adamı ve Körler Okulu yöneticisi Hans Bauemfeind'e anlatmak için çırpınır. Ancak Bauemfeind uzun süre ona inanmaz. Hap­ sedilen Ermeni ileri gelenlerinin öldürüldüğünü, her gece giz­ lice cesetlerin gömüldüğünü ya da suya atıldığını anlattığı za­ man Bauemfeind "Tamamen Ermeni çevresinin etkisi altında," diye düşünerek Mustafa Ağa'nın sözlerinin doğruluğunu sor­ gular. Alman din adamı öğrendiği her dehşet hikayesini meş­ rulaştıracak bir "sebep" bulur: "cesetlerin ailelere teslim edil­ memesi kötüdür ama yetkililer buna mecburdurlar, yoksa bu ölümleri kullanarak Ermeniler isyan çıkarabilir. Tutuklanan­ lar çalışmaya gönderiliyorlar. Anlatılanlar abartı, ölümler var­ sa da bunda hükümetin bir suçu yok" gibi bahanelere kendi­ ni inandırır.

Mustafa Ağa bu sırada elinden geldiği ölçüde katliamlara en­

gel olmaya çalışmaktadır. Mezre'den tehcir edilen bir kafile­ nin Malatya'ya yaklaşırken saldırılardan korunması için gönül­ lü olur, ancak Malatya mutasamfı buna izin vermez. Kadınlar­ dan oluşan 200 kişilik bir grubu evinde saklar. Bauemfeind'e göre "Hıristiyanlara olan sempatisi nedeniyle" "gavur" adı takı­ lan Mustafa Ağa Malatya'da sürekli tehlikededir ve kendisinden nefret edilmektedir. Bauernfeind ancak yaşananların Mamure-

 

 

74               Tsayn Darabelots, op.cit. s. 244-254, 270-273, Humanity in the Midst of Inhu­ manity, Shahkeh Yaylaian Setian, op.cit. s. 89-89, 95-105, 168-169.

tülaziz vilayeti ile sınırlı olmadığını, tüm vilayetlerde Ermeni­ lerin katledildiğini ve bunun merkezi hükümetin karan oldu­ ğunu öğrendiği zaman ne kadar yanıldığını anlar. Ancak hükü­ metin "şeytani bir kötülükle ve kandırmacayla" kendisini "re­ zilce" aldattığını ve "ihanet" ettiğini ileri sürerek bu "aldatma­ caya" dünden razı oluşunu itiraf etmekten kaçınır. Hatta bu ça­ lışma için ironi teşkil edecek şekilde mevcut mutasamfı şu söz­ lerle savunmaya devam eder: "Şimdiki mutasarrıf göreve başla­ dığı zaman her şey halefi tarafından öyle hazırlanmıştı ki, onun akıntıya karşı yüzmesi mümkün değildi."

Bauernfeind'in sandığının aksine "akıntıya karşı yüzenler" vardı. Mustafa Ağa onlardan biriydi. Ama mücadelesinde yal­ nızdı. Avrupa ülkelerinin yaşananlara neden izin verdikleri­ ni anlayamıyordu. "Neden Avrupa bu duruma müdahale et­ miyor? Böyle şeyler bizim ya da sizin tarihinizde hiç olmuş mu? insan kendisine soru sorduğu zaman bütün cevaplar bu­ radadır," diyerek kalbini gösteriyordu. Ve ekliyordu: "Ben, korkmuyorum. "75

Mustafa Ağa l 920'li yıllarda oğlu Ekrem tarafından öldürü­ lür.76 Kimi kaynaklara göre ittihatçı çizgideki Ekrem babasını "gavurları koruduğu için" öldürmüştür.77 Ancak Malatya'da bu konuda ulaştığımız kişilerden bu hususu teyit edecek bir bilgi almamız mümkün olmadı.

Karaçanlı Mustafa Ağa ve Khulevank ağaları

Kiğı Çanakçı köyünden Mıgırdiç Boğosyan tehcir sırasın­ da ailesinin izini kaybeder. Kendisi ve "Boğos'un torunu Sogo­ mon" altı ay boyunca Kara.çan köyünden Mustafa Ağa'nın evin-

 

 

75               Le ]oumal de Hans Bauemfeind, Revue d'Histoire Armenienne Contemporai­ ne, Cilt II, s. 245-325, 1998, Paris. Mustafa Ağa'nın Ermenileri koruma çaba­ sına 1918'de kaleme aldığı bir raporda Pastör Count von Lüttichau da yer ve­ rir. The Armenian Genocide: Evidencefrom the German Foreign Office Archives, Wolfgang Gust, op.cil. s. 741.

76       Malatya, 1 830- 1919, Adnan Işık, s. 471, 1998, İstanbul.

77        "Celal Bey ve diğerleri", Raymond Kevorkian ile röportaj, Burçin Gerçek, Ra­

dikal gazetesi, op.cit.

de saklanarak kurtulurlar. Daha sonra Kahraman Afdara'nın yanına geçerler, 18 ay boyunca orada kaldıktan sonra Rusların kontrolündeki Erzurum'a ulaşırlar.78 Günümüzde Elazığ, Kara­ koçan ilçesine bağlı olan Karaçan köyünden Mustafa Ağa hak­ kında bilgi alabilmek için Karaçan'da yaşayanlara ulaştık. Yap­ tığımız görüşmelerden Mustafa Ağa'nın 1915 sonrasında Ame­ rika'ya gittiğini öğrendik. Ancak Boğosyan'ı ve arkadaşını sak­ lamasına dair bir bilgi edinmek mümkün olmadı. Boğosyan'ın "lkisinin de büyük iyiliği oldu," diye bahsettiği kurtancılann­ dan Kahraman Afdara hakkında ise köyü ya da bölgesi belirtil­ mediği için, ancak tahminde bulunabiliyoruz. Erzurum'a ulaş­ malarına yardım etmesinden yola çıkarak Dersimli olduğunu ileri sürebileceğjmiz Kahraman Afdara'nın Keçel aşiretinden Kahraman Ağazade Mehmet olması ihtimal dahilindedir.

Bayburt'tan Haziran'ın ilk yarısında tehcir edilen kafile Er­

zincan-Kemah köprüsü-Arapkir yolunu izlerken çok sayıda çe­ tenin saldırısına uğrar. Kafileden ancak 80 kadar kadın ve ço­ cuk Huleköy'e sığınabilir. Tanıklıkta Huleköy olarak geçen Khulevank79 ağaları onları Dersim'e ulaştırırlar.80 tlerleyen yıl­ larda Balkan ve Arnavut göçmenlerinin yerleştirildiği Khule­ vank'ta bu döneme dair bilgi sahibi birine ulaşma imkanımız olmadı.

 

 

78       Tsayn Darabcloıs (Acı Çchcn/criıı Sesi), B. Donabcdian, op.cit. s. 109.    

79        Yer isimlerinin değiştirilmesinden sonra Elazığ'ın Şahinkaya köyü.

80        Mgrditch Mouradian'ın tanıklığı, Fonds Andonian, P.J. 1/3, liassc 11 , Bayburt,

fl , Bibliotheque Nubarian.

7

 

 

ERZURUM VİLAYETİ

" Yahudilerin korkunç toplu katliamıyla birlikte bu savaşı kaybettik. Kendimizi ebediyen lanetledik ve sonsuza kadar utançla kaplandık. Şefkat ya da merhamete hakkımız yok, bu suçta hepimizin payı var. Şehirde dolaşmaya dahi utanı­ yorum."

- WILHELM HOSENFELD, Polonya'da çok sayıda Yahudi'yi kurtaran Alman subay. Varşova Gettosu direnişinin bastırılmasından sonra günlüğüne yazdığı satırlar, 1943 .

1915'te şiddetli katliamlara sahne olacak Erzurum Vilayeti, sı­ nırlı bir etkiye sahip olsalar da, çok sayıda direnişe ev sahipli­ ği yapacaktır.

Anoninı bir hikaye: Bagh Efendi

Yaklaşan katliamı haber vererek Bayezid (Doğu Beyazıt) Erme­ nilerini kurtaran Bagh Efendi hakkında elimizdeki nadir bil­ gileri iki farklı tanıklıktan öğrenebiliyoruz. Ailesi Bayezid'den kurtulan Gevorg Burnazyan'ın aktardığına göre Erzincan'da bölge yöneticilerinin ve İttihat ve Terakki mensuplarının katıl­ dığı bir toplantı düzenlenir. Tehcir ve katliamların her şehirde bir Katib-i Mesulün gözetiminde yapılması kararlaştırılır. Baye-

zid mutasarrıfı Bagh Efendi kendisinin gereken tedbirleri ala­ cağını söyleyerek partinin birini göndermesini reddeder. Baye­ zid'e döner dönmez şehrin Ermeni ileri gelenlerini toplayarak onlara yaklaşan tehlikeyi haber verir ve Rus sınırına kaçmala­ rını öğütler. Bumazyan'a göre Bagh Efendi o akşam onlara ha­ ber vermeseydi ertesi gün Bayezid Ermenilerinin tamamı kat­ ledilecekti. 1

Benzer bir tanıklığı Paris'te görüştüğümüz Michel Marian bi­ ze aktardı. Bayezid'li olan babasının ailesini, tüm Bayezid Er­ menileri ile birlikte, katliamı önceden haber vererek kaçmala­ rını sağlayan Bagh Efendi kurtarır. 2 Her iki tanıklıkta da Bagh Efendi'nin görevi "mutasarrıf' olarak belirtilir. Ancak o tarihte Bagh Efendi adında bir mutasarrıf yoktur, hatalı telaffuz edil­ diğini düşünerek isminin Bağ, Balı, Bahi, Bahr, hatta Bahri ola­ bileceğini varsaysak dahi bu isimde bir idari yöneticiye bölge­ de rastlamıyoruz.

Başka bir sıkıntılı husus, Bayezid'in 1914- 1918 yılları ara­ sında Rusların kontrolünde olmasıdır. Bahsedilen koruma bu sebeple ancak 1914 öncesi ya da 1918 sonrasında gerçekleş­ miş olabilir. 191 8'de kısa bir süreliğine Bayezid mutasarrıflığı­ na -daha önce soykırıma karşı çıkışını gördüğümüz eski Mar­ din mutasarrıfı- Hilmi Bey atanır.3 Bahsedilen mutasarrıf Hilmi Bey ise iki farklı tanığın ismini neden Bagh Efendi olarak ha­ tırladıklarını anlamak güçtür. Hilmi Bey'in Bahri adında bir oğ­ lu olduğunu, özellikle Kürtlerde bazı kişileri kızlarının ya da oğullarının ismiyle anmanın yaygın olduğunu -örneğin "Bave Mıstefe" (Mustafa'nın babası) şeklinde- biliyoruz. Ancak Baye­ zid Ermenilerinin de aynı yaklaşımla Hilmi Bey'i oğlu Bahri'nin ismiyle andıklarını gösteren bir bilgiye ulaşamadık.

Başka bir ihtimal Bagh Efendi'nin hatalı bir şekilde mutasar­

rıf olarak anılmasıdır. Eşraftan ya da dini liderlerden biri olması

 

 

     Les pratiques de sauvetage duranı le gbıocide des Anneniens, Hasmik Tevosyan, La resistance aux genocides, s. 195, Presses de la Fondation nationale des sci­ ences politiques, 2008, Paris.

2      Michel Marian ile görüşme, Aralık 2014, Paris.

3      BOA. l..DUlT, 42182, 1 5/B /1336.

mümkündür. Bölgede o dönem etkin Abdülbari (başka bir söy­ leyişle Bari) Efendi isminde bir Nakşibendi Şeyhini görüyoruz. Katliamları Bayezid Ermenilerine haber veren Bari Efendi miy­ di? Bunu ifade etmek için yeterli bilgi elimizde mevcut değil. Bu sebeple Bayezid Ermenilerini, büyük ihtimalle 1920'de Kema­ list güçlerin bölgeye gelmek üzere oldukları sırada koruyan Ba­ gh Efendi'nin kimliği şimdilik anonim kalacak gibi görünüyor.

Gumek köylüleri ve İsmail Ağa'nın hanımı

Kiğı'nın Herdif köyü Ermenilerinin bir kısmı köye baskın yapı­ lınca yakınlarındaki Alevi köyü Gumek'e doğru kaçarlar. Gu­ meklilerin bir kısmının, özellikle de İsmail Ağa'nın ne yazık ki ismi belirtilmeyen hanımının onları koruduğuna dair çok sayı­ da tanıklık mevcuttur. Herdifli Manug Medzigyan köylülerin saldırılara 3-4 saat direndiklerini, sonra bir kısmının Gumek, diğerlerinin ise Maskan tarafına kaçtıklarını anlatır. Maskan ta­ rafına kaçanlar öldürülür. Gumeklilerin bir kısmı ise -tanıklık­ tan bazı Gumeklilerin katliama karıştığı anlaşılır- Herdiflilere sahip çıkar. lsmail Ağa'nın hanımı Manug Medzigyan'la birlikte dört kişiyi yedi gün boyunca evinde saklar. Daha sonra tanık­ lıkta ismi "Kalişekh" olarak geçen, Kürtçe "şeyhin dedesi" an­ lamına gelen "Kale Şex" olması muhtemel bir kişi gelir ve sak­ lanan Ermenileri evine götürür. Medzigyan'ın gelinini ve iki oğlunu da bulup yanlarına getirir. 18 ay boyunca onları evinde saklar. Medzigyanlar daha sonra Rusların kontrolündeki bölge­ ye ulaşırlar.4 Medzigyan'ın "Dersim'e gitmeseydim bir gün sağ bırakmazlardı. Gümekliler ya da Maskanlılar muhakkak vura­ caklardı" ifadesinden İsmail Ağa'nın evinde uzun süre kalmala­ rının mümkün olmadığını ve bahsettikleri "yaşlı şeyhin" Der­ simli olduğunu anlıyoruz.

 

Başka bir tanıklık Herdifin 150 haneden oluşan nüfusunun çoğunun katledildiğini, az sayıda Ermeni'nin 1 saat uzaklık­ taki Gumek'e sığındığını aktarır. Kurtarılanların bir kısmı ta­ nıklığın yazıldığı Nisan 191 7'de Rus kontrolündeki Erzurum'a

4      Tsayn Darabdots (Acı Çekenlerin Sesi), B. Donabedian, op.cit. s. 19.

ulaşmıştır. Diğerleri ise hala lsmail Ağa'nın evinde saklanmak­ tadır.5

Gumek'ten (bugünkü ismiyle Bingöl'ün Çatalkaya köyün­ den) ulaştığımız Ali Haydar Selbuz o dönem Ermenileri koru­ yanlara dair hafızanın çok canlı olduğunu aktardı. Ali Haydar Bey'e göre milisler Herdife baskın yapar. Gumek'e doğru kaçan Herdifli Ermenileri köylüler 7-8 gün boyunca ormanlık alan­ da saklarlar. Aralarında YusufAğa, kızı Adile ve Bal ailesinden Hasan Dede'nin bulunduğu bazı Gumekliler saklanan Erme­ nilere yemek taşır. Ali Haydar Bey'e göre koruyanlar Gumek­ li köylülerdir, lsmail Ağa sadece sessiz kalmıştır.6 Herdifli Sar­ kis Arsiguian ise lsmail Ağa'nın koruma vaat ederek kendileri­ ni köyüne çağırdığını, ama çetelere teslim ettiğini aktarır. 7 Oy­ sa diğer Ermeni tanıklıklar lsmail Ağa' dan kurtarıcı olarak bah­ seder, hatta kendilerine sahip çıkmasını muhtemel bir Erme­ ni kökene bağlarlar. lsmail Ağa'ya dair çeşitli anlatımların ara­ sındaki farkın sebebi belki de ilk tanıklıkta vurgulanan bir hu­ susta gizlidir: Manug Medzigyan'a göre onları yedi gün boyun­ ca evinde saklayan lsmail Ağa değil, onun hanımıdır. En yakını soykırıma katılırken kendisi Ermenileri korumayı seçen başka örneklerle araştırmamızda karşılaştık. Gumek'te lsmail Ağa'nın ismi belirtilmeyen hanımı da bağımsız bir vicdanlı tavır sergile­ miş gibi görünüyor. Herdi( köyü ( Çalıkağıl) arazileri soykırım­ dan sonra katliamlara katılan Maskanlılar ve Gumekli bazı ai­ leler arasında paylaştırılır. Bu örnek 1915'te büyük oranda kat­ liamlara karşı çıkan Alevi köylerinin bazılarının hangi vaatlerle soykırım sürecine dahil edilebildiğinin bir göstergesidir.

Erzurum'da diğer vicdanlılar

Erzincan'ın Ergan köyü sakinleri komşularını tehcirden koru­ mak için çabalarlar. 22 Mayıs 1915'te diğer köylere baskınların

 

5              Kedmıwne, s. 358, 372, Belge Yayınları, 2014, lsıanbul. Herdifıen 193 kişinin kurtulduğu belirtilir, s. 375.

6      Ali Haydar Selbuz ile görüşme, 2014, lsıanbul.

7      Le Genocide des Anneniens, Raymond H. Kevorkian, op.cit. s. 389.

başladığını haber aldıklannda kadınlar ve çocuklar tanıdıklan­ nın evlerinde saklanır, erkekler ise bağlara doğru kaçarlar. An­ cak köyü kuşatan gruplar bağa da girer, herkes dört bir yana dağılır. Papaz Arsen Arşaguni çocuğuyla birlikte köydeki evle­ rine döner, erzak depoladıkları ve girişi gizli olan bir odada 32 gün boyunca saklanır. Köylülerden Şehriban onlan bulur, ağ­ layarak köydeki bütün Ermenilerin tehcir edildiğini, dağlara sı­ ğınanlann öldürüldüğünü anlatır. Tanıklıkta kocası olarak ge­ çen Yusuf geceleri saklanan Ermenilere yemek götürmektedir. Papaz Arşaguni Şehriban'dan Yusufa haber vermesini ve çocu­ ğuyla birlikte kendisini oradan çıkarmasını ister. Gece Yusuf gelip onlan evine götürür, iki gün sakladıktan sonra Dersim'e geçmelerini sağlar.8 Arşaguni'nin "orada Kürtlerden çok hür­ met gördüm," diye bitirdiği tanıklığının Dersim kısmını başka bir anlatımda, Boghos Vartanian'ın öyküsünde görebiliyoruz. Dersim'e ulaşmayı başaran Vartanian 20 Ağustos 19 15'te Papaz Arşaguni'yle karşılaşacaktır.9 Arşaguni'ye yardım ederek Der­ sim'e ulaşmasını sağlayan Yusuf ve Şehriban'ın izine Ergan'da (bugünkü ismiyle Oğulcuk köyünde) ulaşmaya çalıştık. Erzin­ can'da yaşayan torunları Veysel Aydemir'den Yusuf ve Şehri­ ban'ın kardeş olduklannı öğrendik. Ancak 191 5'te korudukla­ rı Ermenilere dair hafıza köyden göçlerle birlikte silinmişti. 10

Bayburt'tan Haziran ayında gönderilen kafilede kendini bu­ lan Mgirditch Mouradian, şehrin Müslümanlarının tehcire kar­ şı çıktığını aktarır. Mouradian'a göre kaymakam Ermenileri kurtarmaya niyetlenen herkese gözdağı vermek için evinde Er­ meni saklayan Bayburtlu üç Türk'ü astırır. 11 Araştırmamızda Mouradian'ın bahsettiği Bayburtluların kimler olduğuna dair bir bilgi elde etmemiz mümkün olmadı. Bayburt tehciri dava­ sında sözü edilmeyen bu olayın gerçekten vuku bulup bulma­ dığını ifade etmek zordur.

8      Tsayn Darabelots (Acı 'Çekenlerin Sesi), B. Donabedian, op.cit. s. 59.

9              Boghos Vartanian'ın tanıklığı, Fonds Andonian, P.]. 1/3, Hasse 59, Erzerum, BibHotheque Nubarian.

10  Veysel Aydemir'le görüşme, Ocak 2015.

11  Mgirditch Mouradian'ın tanıklığı, Fonds Andonian, P.]. 1/3, Hasse 11, Bay­ burt, fl, BibHotheque Nubarian.

Tehciri durdurmak isteyen Erzurumluların Vali Tahsin'e başvurduklarını Mgr Naslian anılarında aktarır. Tahsin kendi­ sini görmeye gelen Erzurum ileri gelenlerine iletilen emirlere "istemeyerek" uymak zorunda olduğunu söyler. 12 Naslian anı­ larında Tahsin'den tehciri durdurmasını isteyen Erzurumlula­ rın kimler olduğunu ne yazık ki belitmemektedir.

Kemah, Hovit köyünden Halil Erzurum'dan kaçan bir gruba yardım eder, yemek getirir ve Dersim'e nasıl ulaşacaklarını gös­ terir. Munzur Dağları'nın doruklarındaki köye ulaşan Ermeni­ ler Halil'in ifadesine göre "artık hürdür" .13

Aşkaleli Arşak Terteryan kansı ve iki çocuğuyla birlikte ön­ ce Yenikent köyünde, daha sonra da Atuncuğ köyünden Mol­ la adında bir tanıdığının evinde saklanır. Dört ay orada kalır, kunduracılık mesleğini sürdürür. Molla kurtulması için görü­ nürde Müslüman olmasını önerir. Terteryan kabul etse de bir süre sonra Müslümanlaşmış Ermenilerin de tehciri emredilir. Molla önce onu çevredeki yaylalarda, Atuncuğ'a (günümüz­ deki ismiyle Hatuncuk) döndüklerinde ise bir süre samanlık­ ta saklar. Ama zaptiyeler bir gün evi basar ve Terteryan'ı tutuk­ larlar. Molla ne yapar eder, arkadaşını serbest bıraktırır. Aşka­ le'de ona dükkan açar ve orada kalmasını sağlar. Terteryan da­ ha sonra Sanbabalı Ahmet Ağa'nın yardımıyla ailesini de yanı­ na alarak Rusların kontrolündeki bölgeye geçer.14

Tercan Cali (Sucuali) köylüleri, Kilise Komu köyünde To­ mo'nun oğlu Hasan Çavuş, Cer köyünden Serko'nun lsmail, Er­ zincan Kiştim köyünden Davut oğlu Mehmet Ali, Eğin'de asker Lütfi Efendi Ermenileri tehcir ve katliamlardan korumaya çalı­ şan ve Erzurum Vilayeti'ne dair tanıklıklarda isimleri geçen di­ ğer vicdanlılar arasındadır.15

 

12  Les Memoires de Mgr jean Naslian, op.cil, 1. Cilt s. 1 52.

13  Kedernamc, op.ciı. s. 313 .

14   Ibidem, s. 318-319.

15  Ibidem, s. 328, 333-334, 363-364, 395-396. Humanity in the Midst of Inhuma­ nity, op.cit. s. 11 5-1 16.

8

 

 

KÜTAHYA MUTASARFLIGI

-                  Bu kadar büyük ölçekte bir saldırıyı apolitik birinin planlayıp hayata geçirmesi ihtimal dahilinde değil.

- Özgür bir insandım ben sadece.

- Yani?

-                  Doğru olanı yapmalısınız. insanoğlu özgür olmazsa her şey ölür.

- LEONIE-(LAIRE ve FRED BREINERSDORFER,

Efser, Er hatte die Welt verandert, 201 5

Şaşırtıcı bir istisna:

Kütahya Mutasamfı Faik Ali Bey

Mayıs 1915'te bağımsız liva haline getirilen1 Kütahya'da en bili­ nen vicdanlı tavır mutasarrıf Faik Ali Bey'inkidir. 1915'te bir il­ ki başararak görevden alınmadan ya da hayatına kastedilmeden Kütahya Ermenilerinin tehcir edilmemelerini ve başka yerler­ den Kütahya'ya ulaşmış olanların şehirde kalabilmelerini sağ­ layacaktır. ldari görevlerinden daha çok şair olarak bilinmeyi tercih eden Faik Ali'nin2 bu "muaf tutulmayı" nasıl başardığına

 

 

        BOA, DH.l.UM.EK. 6/76, 16/R/1333.

2               Cumhuriyet döneminde Ozansoy soyadım alacak Faik Ali'nin mezartaşında yalnızca "Şair" yazılıdır.

dair Başbakanlık Osmanlı Arşivleri'nde az sayıda bilgi mevcut. Ancak hükümetin Ağustos 191 5'te başka yerlerden sevk edilen Ermenilerin tehcir yollarına gönderilmek yerine Kütahya'da tu­ tulmalarından endişe etmeye başladığını görüyoruz. Dahiliye Nezareti önce "Kütahya'ya gelen Ermenilerin Haleb'e sevki"nin gerektiğini3 hatırlatır, ardından Faik Ali'den "lzmit vesair yer­ lerden gelerek Kütahya'ya yerleştirilen Ermenilerin tayin olu­ nan mıntıkalara sevk edilmemesinin sebebini" açıklamasını is­ ter.4 28 Ağustos 191 5'te Faik Ali'ye cevaben gönderilen bir telg­ rafta bu süre zarfında mutasarrıfın bazı sebepler ileri sürerek zaman kazanmaya çalıştığı, ancak hükümetin Ermenilerin Kü­ tahya'ya yerleşmesini kesin bir dille reddettiği görülür: "Gelen Ermeniler orada kalmayacaktır. Liva o tarikle gelecekleri vesa­ it-i lazimeyi bilihzar hududundan çıkararak, mücavir liva veya vilayete sevk edecektir. Sevkiyatın hüsn-i suretle cereyanı için evvelce muhabere edilmelidir."5

Tehcir ve katliamlara karşı çıkan diğer devlet memurları gi­

bi Faik Ali'nin de bu konuda hükümete gönderdiği telgrafların izine Osmanlı Arşivleri'nde rastlamak mümkün değildir. An­ cak kendisine cevaben Istanbul'dan gönderilen bazı telgraflar­ dan nasıl bir yol izlemiş olduğu konusunda varsayımlarda bu­ lunabiliyoruz.

9 Eylül 1915'e kadar Dahiliye Nezareti'nden benzer hatır­ latmalar ve hizaya çekmeler içeren yazışmalar gelmeye de­ vam eder. Ancak o tarihten sonra, arşivlerde yalnızca sonuçla­ rını görebildiğimiz bir şey olur: "Kütahya'da sakin Ermeniler­ den hiç kimse dışarıya gönderilmediğinden defter tanzimine gerek kalmadığı"nı hükümet kabul eder.6 Kasım .1915'te "Sev­ ki kararlaştırılan Ermenilerin sevkedilmeyip mahallerince is­ kan olunanların adetlerinin bildirilmesini" talep eder.7 4 Şubat 1916'da ise "Bazı mahallerde muvakkaten bulunan Ermenilerin

 

 

3       BOA. DH.ŞFR. 55/106, 08/L /1333.

4       BOA. DH.ŞFR. 55/204, 14/L /1 333.

5      BOA. DH.ŞFR. 5 5/278, 1 7/L /1333.

6       BOA. DH.EUM.2.Şb. 1 1/31, l l/Za/1333.

7      BOA. DH.ŞFR. 58/53, 09/M /1334.

şimdilik sevk olunmaya­ rak bulundukları mahaller­ de iskan olunmaları"na izin verir.8 Bu tarihten sonra, en azından Kasım 191 6'ya ka­ dar, hükümet Kütahyalı ve Kütahya'ya sığınmış olan Ermenilerin peşine düş­ mekten vazgeçecektir.9

Merzifon gibi kilometre­ lerce uzak şehirlerden Er­ menilerin dahi Kütahya'ya sığınmalarını 10 mümkün kılan neydi? Eylül 1915'te Babıali'yi Kütahya Erme­ nilerinin sevkinde ısrar et-

mekten vazgeçiren ne ol-                                       Faik Ali Bey.

muştu? Bu soruları savaş-

tan sonra lstanbul'da karşılaştığı Faik Ali'ye }amanag gazetesi editörü Sebuh Aguni de sorar. 24 Nisan 1915'te lstanbul'da tu­ tuklanan aydınların arasında bulunan, soykırımdan hayatta ka­ lıp 1920'de Bir milyon Ermeni'nin katliamının belgeli tarihi isim­ li kitabını yayınlayan Aguni'ye göre "Faik Ali dahi bunu na­ sıl başardığına şaşkındır". 11 Aguni'nin sorularına cevap olarak Faik Ali kendini öne çıkarmak istemez, "Kütahya Ermenileri­ nin kurtuluşlarını kimseye değil, sadece şanslarına, kaderlerine ve belki de hükümetin bir anlık iyi niyetine borçlu oldukları­ nı" söyler. Faik Ali'ye göre bu durumda "Ermenilerin tehcirine

8       BOA. DH.ŞFR. 60/196, 26/Ra/1334.

9 Kasım 1916'cla "Ermenilerin liva dahilinde iskanlan caiz olmadığından Zor'a ıeb'id edilmelerine" dair emir gönderilir. BOA. DH.ŞFR. 70/92, 29/M /1335.

10          "Merzifon ahalisinden olup Ermenilerin dahile sevki sırasında Kütahya'ya fi­ rar ederek halen orada bulunan ve Ermenilerin Küıahya'ya avdeılerine yar­ dımcı olan Fenerciyan Ohannes"ten bahsedilir. BOA. DH.EUM.2.Şb 74/21, 1 3/L /1334.

11  Milion me hayeru charti badmutyune, Sebuh Aguni, s. 251-253, 1920, İstanbul. Nubarian Kütüphanesi'nden Megerditch Basma ilgili bölümleri Ermeniceden çevirdi.

203

şiddetle karşı olan Kütahyalı Türkler" belirleyici bir rol oyna­ mıştır. Germiyanzadeler, Hocazade Rasih Efendi ve şehrin is­ mi belirtilmeyen başka ileri gelenleri özellikle bu yönde bir ta­ vır almıştır. Aguni hükümetin yine de mutasarrıfı görevden al­ mak ve Ermenileri koruyan Türkleri cezalandırmakla tehdit et­ tiğini, ancak Faik Ali'nin "çok kurnazca bir politikayla hükü­ metin katı tavrını zayıflattığını" aktarır. Faik Ali'nin "kurnazca politikası"nın içeriğine dair bilgiye sahip değiliz, ancak Germi­ yanzadeler ve Hocazade Rasih Efendi'nin ittihat ve Terakki hü­ kümetine etki edebilecek güçte oldukları ve bu güçlerini Erme­ nileri korumaktan yana kullandıkları anlaşılmaktadır.

Germinyanzade Ali Bey ve Hocazade Rasih Efendi'nin izinde

191S'te "Adapazarı, Bandırma, Tekirdağ, Bursa ve pek çok şe­ hirden" Ermenilerin sığınağı olmuş 12 Kütahya' da vicdanlı ta­ vır sergileyenlere dair bir iz bulmaya çalıştık. Ancak Ermenile­ rin yaşamına tanıklık eden her şeyin silindiği bu şehirde onları koruyanlara ait bir izin kalmamasına da özen gösterilmiş gibiy­ di. Valilik binasında Faik Ali'den çok önce mutasarrıflık yap­ mış kişilerin heykellerini gördük, ama onun ismine rastlaya­ madık.13 Şehrin meşhur çini sanatını Ermeni ustalara -özellikle de Hacı Minas'a- borçlu olduğu dahi hafızalardan silinmişti.14 1890'lara kadar tüm ustaları Ermeni olan çini Cumhuriyet dö­ neminde "Türk lslam sanatı" olarak gösterilirken Kütahya'da­ ki Ermeni kiliselerinin, biri hariç, tamamı yıkılır, yerlerine ca­ mi ve postane yapılır. 15 Şehrin Ermeni mezarlığı yok edilir, ora­ dan çıkarılan birkaç mezar taşı ilerleyen yıllarda Arkeoloji Mü­ zesi'nin bahçesine atılacaktır.

 

 

12  Ibidem, s. 253.

13          Faik Ali'nin adını taşıyan bir sokak ve ilkokul memleketi Diyarbakır'da bulun­ maktadır.

14  Kütahyalı gazeteci ve yerel tarihçi Ali Kehribar'la görüşme, Ekim 2013, Kütahya.

15 Ekim 201 3'te yaptığımız ziyarette Kütahya'da yapısı ayakta kalan tek Ermeni kilisesinin düğün salonu olarak kullanılmasına kısa süre önce son verilmişti. "Sahipleri" binayı yıkıp yerine apartman dikmeyi planlıyordu.

Kütahya'da 1915'te Ermenilerin ve Müslüman eşrafın yaşa­ dığı Şehreküstü, Meydan ve Pirler mahalleleri başka şehirlerde örneğini görmediğimiz kadar çok terk edilmiş tarihi ahşap ev­ lerle dolu. Pencereleri çoktan kırılmış, çatılan çökmüş ve "ha­ yalet şehir" görüntüsü veren bu evler Kütahya'da Ermenilerden

-ve onları koruyanlardan- kalan tek iz. Hocazade Rasih Efen­

di'nin Meydan mahallesindeki 3 katlı konağı ise harabe hali­ ne rağmen koruduğu heybetiyle ailenin o dönem sahip oldu­ ğu güce dair çok şey anlatıyor. Osmanlı Arşivleri'ndeki kayıt­ lardan Hocazade Rasih Efendi'nin mültezim (vergi toplamak­ la görevli) olduğunu öğreniyoruz. 16 "Eski ve yeni mutasarrıf­ ları livadan sürdürebilecek" kadar nüfuzlu 17 olan Hocazade Rasih 1908 seçimlerinde "monarşist" gruptan mebus seçilir.18 l 920'de ikinci defa, bu sefer Hürriyet ve itilaf Fırkası'ndan me­ bus seçilecektir. 19 Hocazade Rasih'in ittihat ve Terakki'ye me­ safeli duruşunun 191 5'teki tavrında büyük ölçüde belirleyici olduğunu varsaymak mümkün.

Meydan Mahallesi'nde Hocazade Rasih'in ailesini tanıyabile­ cek kişileri ararken 80 yaşındaki Mehmet Emin Ilgat'la tanışı­ yoruz. Şimdi Şeker Fabrikası'nın bulunduğu yerde kendi ailesi­ nin ve Hocazadelerin büyük arazilerinin olduğunu, o dönemler ailenin çok varlıklı olduğunu anlatıyor. Mehmet Bey sayesin­ de ailenin damadının adını öğreniyoruz. O da bizi Azmi Özüte­ miz'e yönlendiriyor. Ancak defalarca telefonlaşmamıza karşın Azmi Bey aile tarihinden söz etmeye çekiniyor ve bizimle gö­ rüşmek istemiyor. Azmi Bey'in çekincesinin sebebi, kendisi di­ le getirmese de, büyük ihtimalle Hocazade Rasih Efendi'nin oğ­ lu Rasihzade lbrahim'in Cumhuriyet döneminde yediği "hain" damgası ve 150'likler listesinde yer almasıdır. 1921-1922 yılla­ n arasında Yunan ordusunun kontrolündeki Kütahya'da muta­ sarrıflık yapması -ve Mustafa Kemal'in örgütlediği mücadeleye

 

16  BOA. BEO. 4285/321 358 1 7/C /1332.

17  BOA. DH.MKT. 2701/76 1 4/Z /1326.

18     1 908 Devrimi, Aykut Kansu, s. 380, iletişim, 1995, lstanbul.

19     llk Meclis'in vekilleri: Millı Mücadele döneminde seçimler, Ahmet Demirel, s. 206, tletişim, 2010, lstanbul.

destek vermemesi- Rasihzade İbrahim'in ihanetle suçlanması­ na yol açar. Bu süreçte Hocazade Rasih Efendi'nin bir zamanlar İttihat ve Terakki'ye dahi söz geçiren nüfuzu fayda etmez. Oğ­ lu İbrahim sınırdışı edildikten sonra zor koşullarda Midilli'de yaşamını sürdürür.20

Hocazade Rasih ve oğlunu "hain" olarak addedilmeye götü­ ren sürecin arka planında, başka örneklerde gördüğümüz gi­ bi, Mustafa Kemal'in etrafında İttihatçıların toplanmasına gös­ terdikleri tepki mi vardı? Faik Ali'nin bahsettiği üzere Hocaza­ de Rasih Kütahya Ermenilerinin tehcir edilmemesini nasıl sağ­ lamıştı? Araştırmamızda ve Kütahya'da yaptığımız görüşmeler­ de bu soruların cevaplarına erişemiyoruz.

Faik Ali'nin "Ermenilerin tehcirine şiddetle karşı olan"lar arasında saydığı Germiyanzadeler Osmanlı döneminde de nü­ fuzlarını koruyan Germiyanoğulları beyliğinin kurucularının torunlarıdır. "Hanedan-ı belde" sıfatıyla anılan ailenin 1915'te önde gelen kişiliği, 19 16-1919 ve 1922- 1929 yılları arasında Kütahya belediye başkanlığını yürütecek olan Genniyanzade Ali Bey'dir. Germiyanzadeler aynı zamanda Osmanlı haneda­ nıyla akrabaydılar. Aileye mensup Abdurrahman Paşa'nın oğ­ lu Arif Hikmet Paşa Abdülhamid'in kızı Naile Sultan ile evlidir. Günümüzde Kütahya'da restore edilen evlerin yer aldığı, tu­ ristik bir merkez olarak planlanan "Germiyan sokağı" ailenin ismini taşır gibi görünse de Ali Bey'in anısına herhangi bir iba­ re mevcut değil. Ali Bey'in Pirler mahallesinde yer alan konağı bakımsız olmasına karşın halen ayakta, ancak uzun zaman ön­ ce el değiştirmiş. Germiyanzade Ali Bey'in 1915'te hangi yollar­ la hükümeti Kütahya Ermenilerinin tehcirinden vazgeçirdiğini bilemiyoruz. Ailenin bugün yaşayan mensuplarından bu konu­ da bilgi almamız mümkün olmadı. Ancak Faik Ali'nin Sebuh Aguni'ye aktardıklarından ailenin nüfuzunu vicdanlı bir tavır

yönünde kullandığını ifade edebiliriz.

 

 

20      150'lilder meselesi: bir ihanetin anatomisi, Sedat Bingöl, s. 278, Bengi Yayınlan,

2010, lstanbul.

9

 

 

VAN ViLAYETİ

"Yaşamak insanların en doğal hakkıdır. üzerine basılan solu­ can bile kıvrılır. Ermeniler kendilerini savunacaklardır. "

- CELAL BEY, Şansölye Bethmann Hollweg'e aktaran Halep Alman Konsolosu Walter Rössler, 191 5

Bir eski zaman Mir'i: Tahir Han

Bargiri (Muradiye) Ermenilerinden iki tanıklık bölgede hü­ küm süren Haydaranlı Tahar Bey'in vicdanlı tavrına dair bilgi­ ler içeriyor. Bargiri köylerindeki Ermeni erkeklerin çoğu Ağus­ tos 191 4'te yol yapımında çalıştırılmak üzere Abağa ovasında­ ki amele taburlarına alınır. Nisan 1915'te ise 15 yaşındaki er­ kek çocukları da bu taburlara dahil edilir. 19 Nisan'da katliam­ lar başlar, amele taburlarındaki Ermeniler jandarmalar ve lso Telun'un başını çektiği çeteler tarafından Şeytan Köprüsü'nde katledilir.1

Köylere saldırılar başladığı zaman Bargiri Ermenilerinin bir kısmı Tahar Bey'e sığınır. ldari makamlar Tahar Bey'den Er­ menileri ya kendisinin öldürmesini ya da teslim etmesini is-

 

 

     Le Gtnocide des Anntniens, Raymond H. Kevorkian, op.cit. s. 396. Kevorkian katliam yerinin adını Golod Köprüsü olarak verir. Metindeki coğrafi detaylar­ dan bahsedilen yerin bugünkü ismiyle Şeytan Köprüsü olduğu anlaşılmaktadır.

terler. Ancak Tahar Bey, Van bölgesindeki Haydaran aşiretinin genel tavrının ve amcasının oğlu Kör Hüseyin Paşa'nın aksine, 1915'te devlet güçlerinden yana değildir. Kendisine sığınanları teslim etmeyi onursuzluk olarak görür. Tahar Bey'in bu tavrı­ nın bedeline dair iki ayrı tanık aynı trajik sonu, farklı detaylar­ la aktarır. Muşeg Mgırdiçyan'a göre Tahar Bey amele taburla­ rındaki Ermenilerin katledilmesine karşı çıkar. Bu yüzden kay­ makam ve jandarma kumandanı ile yediği bir yemekte zehirle­ nerek öldürülür.2 Davit Farmanian ise nahiye müdürü ile Hay­ daranlı Mehmet ve Bedir Beylerin Haçan (Altıyol) köyüne sal­ dırı başlattığını ve köylülerin büyük kısmının "Haydaranlı Ta­ har Bey"e sığındığını anlatır. Tahar Bey Haçanlı Ermenileri tes­ lim etmeyi reddedince yetkililer tarafından zehirlenir. 3

Bu tanıklıklarda bahsedilen Tahar Bey Haydaran aşiretinin

Mala Şero kolundan kabul edilen ve lran Kürdistan'ının Os­ manlı sınırına çok yakın bir bölgesinde, Qeleni'de yaşayan Ta­ hir Han ya da diğer adıyla Mir Tahir'dir.4 Ancak sorun şudur ki arşiv belgelerine göre Tahir Han 1915'ten çok önce, 1900 se­ nesinde Haydaranlı Hasan Bey ile girdiği bir çatışmada öldü­ rülmüştür. 5 Mgırdiçyan ve Farmanian'ın bahsettikleri Tahar Bey'in başka biri olma ihtimali düşüktür. lki tanıklık da söz ko­ nusu kişinin Haydaran ileri geleni olduğunu belirtirler ve o ta­ rihte aşiret içinde etkin başka bir Tahar/Tahir ya da benzer isimli bir Bey mevcut değildir. Mgırdiçyan ayrıca 1915'te Bar­ giri'den kurtulanların lran topraklarındaki Maku'ya doğru kaç-

 

 

2    lıs grands tvtnements de Vasbouragan, A-To, s. 179 ve 184'ten aktaran Ibidem,

s. 396.

3    Annenian Genocide by Ottoman Turhey, s. 68, Zangak, 2013, Yerevan.

4    Kemal Süphandağ Tahir Han'ın babası Hüseyin Han'ın Hasanan aşireti reisi­ nin oglunu öldürdükten sonra Qeleni'ye yerleştiğini akıanr. Hamidiye Alayla­ n, Ağn Kürt Direnişi ve Zllan Katliamı, Kemal Süphandağ, s. 44, Peri Yayınlan,

2012, lsıanbul. Mehmet Uzun'un Evdale Zeynike'nin hayatını gerçek ile kur­ guyu bir arada kullanarak anlattığı romanında da Tahir Han'dan ve Iran Kür­ distan'ına sürgününden bahsedilir. Abdalın Bir Günü, Mehmet Uzun, lthaki Yayınlan, 2006, lstanbul.

5            BOA. BEO, 11 50/11 3237, 03/Ra/13 18. Kemal Süphandag ise Tahar Bey'in Ta­ kori aşireti'nden Hüseyin Bey tarafından öldürüldüğünü aktarır. Hamidiye Alaylan, Ağn Kürt Direnişi ve Zilan Katliamı, op.cit. s. 45.

tıklannı ,belirtir. Tahir Han'ın yaşadığı Qeleni Maku idari böl­ gesindedir.6

iki farklı tanıklığın o tarihte yaşamadığı halde Tahir Han'dan söz etmesinin sebebi ne olabilir? Tahir Han öldüğünde kayın­ biraderi ve amcasının oğlu olan, Haydaran aşiretinden Hami­ diye Süvari Alayı kaymakamı Mustafa Bey Qeleni'ye geçer ve onun yerine Han ilan edilir. Ancak l 904'te Osmanlı toprakla­ nna geri döner.7 Mustafa Bey ya da aileden başka birinin daha sonra tekrar Qeleni'ye yerleşmiş ve Kürtçede yaygın bir kulla­ nımla "Mala Tahir Xan" (Tahir Han'ın ailesi) olarak adlandınl­ mış olmalan ihtimal dahilindedir. Tanıklıklarda bahsedilen ko­ ruma bu çerçevede Tahir Han'ın kendisi değil, ailesi tarafından sağlanmış olabilir. Ancak bu bilgileri teyit edecek bir arşiv bel­ gesi ya da tanıklık elimizde mevcut değil.8 Tahir Han'ın kendi­ sinin olmasa da ailesinin 1915'te Ermenileri korumuş olması bu sebeple bir varsayım olarak kalmaya devam ediyor.

Tahir Han'ın soykınmdan hayatta kalanlann tanıklıklarında kurtarıcı figür olarak geçmesinde rol oynamış olabilecek baş­ ka bir husus hayat öyküsünün otoriteye başkaldın ve bu müca­ delede diğer Kürt aşiretleri tarafından ihanete uğramayla örü­ lü olmasıdır. 1895- 1890 yıllan arasında Iran Şahı'na karşı ayak­ lanan Tahir Han diğer Kürt aşiretlerinin Şah'a destek verme­ si üzerine yenilir. Evdale Zeynike'nin klamıyla efsaneleşen bu mücadelenin soykırımdan hayatta kalanların zihninde isimsiz bir kurtancı ile Tahir Han'ı özdeşleştirmiş olması mümkündür:

Ah ben yaralıyım kardeşler, de vay vay...

Be hey çaresizierim, Qeleni diyanmda Tahir Han kavgadadır Kardeşler ne durursunuz, kalkın siz de kavgaya durun

(. . .)

 

 

6    Tahir Han'ın hüküm sürdüğü Qeleni bugün Maku'nun güneyinde yer alan ve Çaldıran Savaşı'nın yaşandıgı yer olarak bilinen Gal Ashaqi yerleşimidir.

7    BOA. BEO 1 545/11 5806 09/Ca/1318 (Bu belgede Mustafa Bey "Tahir Han'ın damadı" olarak geçer), IlOA. Y .PRK.ASK. 164/l 01/C /1 318, BOA. BEO. 1575/1 181 1 1 1 1/B /13 18, BOA. DH.TMIK.M.. 14 1/24 08/M /1321.

8    Haydaranlı Ali Bey'in l 930'a kadar lran Kürdistan'ında yaşadığı bilinmektedir. Ancak 1915'teki tavnna dair bir bilgi bulunmamaktadır.

Artık ikimiz kaldık bir başımıza

Acem Şahı'nın binlerce askeri gelir üzerimize. (. . .)

üzalmem onlann talancılığına, yıkıcılığına

Bilirim Acem Şahı'nın namussuzluğunu Korkanm ki, ırzımızı namusumuzu lekeler ikimizin de kafasını vurdurur.9

Müküs'te bir birlikte yaşam hayali:

Muhtila Bey

1915 Nisan'ında Van Valisi Cevdet mebus Arşag Vramyan'ı tu­ tuklatır ve Ermeni ileri gelenlerinden lşhan'ı öldürtür.10 Çete­ lerin ve devlet güçlerinin düzenlediği köy baskınları, buna kar­ şı örgütlenen direniş ve direnişi bastırma girişimleri birbirini izler. Bu yangının ortasında Müküs kazası kısa bir süre de ol­ sa vilayetteki Ermeniler için bir sığınak olmayı başarır. Döne­ min tanıklıklarına göre Müküs'ün 45 köyünde yaşayan 4.459 Ermeni Muhtila Bey sayesinde Ağustos 1915'e kadar saldırılar­ dan korunurlar. 11

Ailesi uzun yıllar Müküs Mirliğini yürütmüş olan Muhtila Bey beyliklerin kaldırılmasından sonra nahiye müdürlüğünü üstlenir.12 Müküs'te 1915 koşullarında sıra dışı ve bir o kadar da kırılgan bir düzeni sürdürmeye çalışır. Müküslülerin hak­ kında "Muhtila Bey'in yüz gözü yüz kulağı vardır. Bir Kürdün bir Ermeni'nin hakkını yediğini duyarsa o kişiyi kimse elinden alamaz," dediği bilinir.13 1895 katliamlarında Pervari'ye bağ-

 

 

9    Efsanevi Kürt Şairi Evdalt Zeyniht, Ahmet Aras, s. 11 5- 11 7, Evrensel Basım Ya­ yın, 2004, İstanbul.

10 ônce Biılis'e, ardından Diyarbekir üzerinden Konya'ya sevk edilmesi kararlaştı­ nlan Vramyan Nisan sonunda Beşiri yakınlannda öldürülecektir. The Extenni­ nation ofA nnenians in The Diarbehir Region, Hilmar Kaiser, op. cit. s. 178-180

11 Le Gtnocide des Anntniens, Raymond H. Kevorkian, op.cit. s. 407. Ermenice kaynaklar Muhtila Bey'in adını "Murıula Bey" olarak verirken, Osmanlı arşiv­ lerinde ismi "Mutiullah Bey" olarak geçmektedir.

12 BOA. OH. MKT. 648/41, 09/Za/1320.

13         Müküslü Ermenilerin anılanru derleyen Karlene Çaçan'dan aktaran Muhtila Begt Mohsi, Rohat Alakom, Bimebün, Hejmar 45, Bihar 2010, s. 12, Spanga, Sverige.

lı Üzümlü köyü Ermenilerini saldırılardan Muhtila Bey kurta­ rır. 14 Bu yüzden din adamları aracılığıyla Üzümlülüler defalar­ ca köylerinin Pervari yerine Müküs'e bağlanmasını talep eder, ancak sonuç alamazlar. 15

1915'te de pek çok yerden Ermeni Müküs'e sığınır. Muhtila Bey yetişkinleri çevredeki mağaralarda, çocukları ise güvendi­ ği köylülerin evinde saklar. Garegin Gazaryan bu sırada 10 ya­ şındadır. Muhtila Bey onu Ape Misto adında bir Kürdün evine yerleştirir. 16 Arpert köyü Ermenilerini ise saldın ihtimalinden haberdar edip Müküs'e gelmelerini sağlar.17 Muhtila Bey katli­ amlar başlamadan çok önce tavrını ortaya koymuştur. Van Va­ lisi Cevdet toplantılar düzenleyerek bölgedeki beylere "Erme­ nilerin katlinin vacip olduğunu" söylerken Muhtila Bey buna karşı çıkar. "Müküs Mirleri'nin askerleri arasında her zaman Ermeniler vardı. Muhtila Bey'in babası Abdal Bey devletle so­ run yaşayıp teslim olduğu zaman yanındaki adamları Ermeniy­ di," diye aktarıyor Muhtila Bey'in Van'da görüştüğümüz toru­ nu Sinan Hakan.

1915'te vilayetin dört bir yanında katliamlar sürerken Muh­ tila Bey'in bu "istisnai" durumu sürdürebilmesini hem dev­ let hem de toplum nezdindeki yüksek saygınlığıyla açıklamak mümkündür. 1915'te 65 yaşındadır. Müküs'te kurduğu med­ reselerle, haksızlığa en ufak bir müsamaha göstermemesiyle ve zulme karşı çıkışıyla sözüne herkesin itibar ettiği bir kişi ola­ rak tanınmıştır. 1918'de Van valiliğine atanan Haydar Bey bu sebeple lran'da şakiliğiyle meşhur Simko Ağa'ya "nasihatlerde" bulunması için Muhtila Bey'i görevlendirir.18

Ancak Muhtila Bey'in kurduğu düzen bölgedeki gelişmele­ rin karşısında yerle bir olacaktır. Mayıs ortasında Rus askerle­ ri Van'a girer. Rus ordusundaki Ermeni gönüllülerin misilleme yapmasından çekinen Müslümanlar vilayeti terk etmeye başlar.

 

 

14 lbidem, s. 11 .

15 BOA. DH. MKT. 1383/33, 1 1/Ra/1304, BOA. ŞD. 1876/3, 14/L/1314.

16 Muhtila Bege Mohsi, op.cit. s. 12.

17 Muhtila Bey'in torunu Sinan Hakan'la görüşme, Ağustos 20 15, Van.

18 lbidem.

Abdülrezzak Bedirhan'ın "Gitmeyin, Ermenilerle Kürtler bir­ likte yaşayabilirler" çağnsı da sonuçsuz kalır. Muhtila Bey de tebaasıyla birlikte Müküs'ten Pervari'ye doğru çekilir. "Birlikte yaşamı koruyabileceğini sanmıştı, ama olmadı. Bu yaşadığı en büyük hayal kırıklığıydı," diye aktanyor Sinan Hakan. Muhtila Bey Müküs'e ancak 1918'de dönebilecektir.

Muhtila Bey ailesinin Şeyh Said isyanı gerekçe gösterilerek 1925'te sürgün edildiğini görmeden 1922'de vefat eder. Müküs Miri insanlara olduğu kadar hayvanlara da değer veren, zama­ nının ilerisinde bir çabayla bölgeye özgü hayvan türlerini koru­ maya çalışan biridir. Yaban keçileri ve koyunlannın dağdan in­ me zamanlarında avlanmayı yasaklar. "Hayvanlar çarşının or­ tasında su içerlerdi. Kimse onlara dokunmazdı. Çünkü bilirler­ di ki aksi halde Muhtila Bey onları hapse dahi atabilirdi. Bugün maalesef yaban keçileri hiç kalmadı, hepsinin soyu tükendi," diye anlatıyor Sinan Hakan.

Bugün Ermenistan'da yaşayan pek çok Müküslü Ermeni'nin evinde Muhtila Bey'in fotoğrafının bulunduğu rivayet edilir. Muhtila Bey'in kısa bir müddet sürdürebildiği doğaya ve farklı­ lıklara saygılı yönetimin izlerinin Müküslü Ermenilerin hafıza­ sında yaşamaya devam ettiği anlaşılıyor.

Murat Ağa: "Beni öldürün, size onları vermem"

Erciş'in Gradz Kar köyünü Nisan 1915'in ortalarında komşu aşiretlerden silahlı adamlar kuşatır. Köyün Ermeni erkeklerin­ den 40 kadar kişi Gradz Kar'ın Kürt ağası Murat Ağa'nın onla­ rı koruyacağına güvenerek evine sığınır. Ancak Murat Ağa'nın gücü komşu aşiretlere yetmez. Engel olmaya çalışmasına rağ­ men köye saldıranlar erkekleri zorla evinden çıkanr, Deliçay'ın kıyısında katlederler. Murat Ağa hiç olmazsa katledilenlerin ai­ lelerini kurtarabilmek için 200'e yakın kadın ve çocuğu evine alır, iki hafta boyunca saklar. Soykırımdan hayatta kalan Gradz Karlı Gülizar Bedelyan'ın deyimiyle "Onları yedirir ve çok iyi şekilde bakar". Bu sırada köye saldıranlar gitmiş, ancak "zap-

 

Muhtila Bey (ilk sırada, ortada).

tiyeler ve Hamidiyeler" ağayı "eğer erkek saklarsa" evini yak­ makla tehdit etmekte, güzel kadınlan teslim etmesini istemek­ tedir. Murat Ağa "Beni öldürün, size onları vermem," cevabını verir. Mayıs sonunda bölgeye Rus ordusunun yaklaşmasıyla ev­ de saklananlar kurtulurlar. Ancak Murat Ağa endişelidir, Rus askerlerinin kendisine ve ailesine zarar vermemesi için Erme­ ni köylülerden yardım ister. Ruslar geldiğinde köylüler askerle­ rin yanına gider, ağaya dokunulmamasını rica ederler. Askerler de ağaya kendisinin koruma altında olduğunu belirten bir ya­ zı verir. Rus ordusunun bölgedeki varlığına karşın, Gradz Kar­ lı Ermeniler yine de köyde fazla kalamazlar. Bir süre sonra çev­ re aşiretlerin saldırıları tekrar başlar. Önce Erciş'e, oradan da Temmuz ayında Kafkasya'ya geçerler. 19

Erciş'e yakın Gradz Kar, yer isimlerinin değiştirilmesinden

sonraki adıyla Kadirasker köyü, Van gölüne hakim manzara­ sıyla, yeşillikler içinde, meyve bahçeleri ve bostanlarıyla cen­ netten bir parça gibi. Köyün 191 5'teki ağası Murat Ağa'nın to-

19 Amıenian Genocide by Ottoman Turhey, op.cit. s. 77 (Türkçe çevirisi: Kedername, Osmanlı lmparatorluğu'nda Emıeni Soyhınmı, Belge Yayınlan, 2014, lsıanbul).

213

runu Sıddık Yıldız'la Ermenilerin yaşadığı zamandan kalma el­ ma ağaçlarının altında konuşuyoruz. O zamanlar köyde 30 ha­ ne olduğunu, 15 hane Müslüman, 15 hane Ermeni'nin yaşa­ dığını anlatıyor. Yüz yıl sonra Gradz Kar hayli büyümüş, 242 kişinin yaşadığı oldukça büyük bir köy haline gelmiş. Köyde 1915, Rus işgali ve sonrasında çok şey değişmiş olsa da, ileri ge­ lenlerin değişmediğini anlıyoruz. Sıddık Yıldız "Ağalık pek kal­ madı," dese de köyün muhtarlığını hep aile üyeleri üstlenmiş. Sıddık Bey annesinin dedesi olan Murat Ağa'nın 1915'te köyün Ermenilerini evinde saklamasının hikayesini kendi dedesinden dinlemiş. Bedelyan'ın tanıklığına ek olarak Murat Ağa'nın Er­ menileri korumasının çevre köylerdeki aşiretlerde nasıl öfke uyandırdığını aktarıyor. "Bu yüzden Murat Ağa'ya hep kin güt­ tüler. Bir gün Murat Ağa'nın oğlu ve yeğenlerinin önünü ke­ sip öldüresiye dövüyorlar onları. Ama Murat Ağa yine de bo­ yun eğmiyor," diye anlatıyor Sıddık Yıldız. Murat Ağa'nın oğul­

larından biri bu saldırıda o kadar ağır yaralanır ki, bir sene bo­ yunca ayağa kalkamaz.20

Bedelyan'ın tanıklığında aktardığından farklı olarak Sıddık Yıldız'dan Murat Ağa ve köyün Kürtlerinin Rusların gelişiyle birlikte Osmanlı idaresindeki bölgelere doğru kaçtığını öğre­ niyoruz. Belki Rusların verdiği "koruma belgesi"ne güveneme­ diğinden, belki de giden köylülerini yalnız bırakmak istemedi­ ğinden, Murat Ağa da göç yollarına düşer. Ancak bu çok zorlu bir sürgün olacak, o dönem 60 yaşlarında olan Murat Ağa Si­ verek yakınlarında göç koşullarına dayanamayarak vefat ede­ cektir.

Kürtlerden 45 kişinin göç ettiği köye yıllar sonra ancak beş kişi geri gelebilir. Sıddık Yıldız Ermenilerden de dönenler ol­ duğunu ve savaş sonrasında on beş sene kadar köyde birlikte yaşamaya devam ettiklerini anlatıyor.

 

Atlan ve doğayı çok seven, bazen saatlerce bir ağacın yaprak­ larını, dallarını inceleyen, Kur'an dersleri veren, bilge ve çok mülayim bir kişi olmakla bilinen Murat Ağa hem hükümete, hem de çevre aşiretlere direnerek 191 5'te Van bölgesindeki na-

20 Sıddık Yıldız'la görüşme, Ağustos 2015, Kadirasker köyü.

dir vicdanlı insanlarından biri olur. Köyün kıyısından geçen ve yeşillikler içinde olmasını borçlu olduğu Deliçay'ın ismini Mu­ rat Ağa'dan aldığı rivayet edilir. "Çok coşkun akan bir çaydır bu. Murat Ağa bir gün atına binmiş, çayın taşkın sularına bak­ mış. Bir defasında geçerim buradan. 'Ben deli, at deli, çay deli' demiş ve geçmiş," diye aktarıyor Sıddık Yıldız bu rivayeti. An­ cak Deliçay'ın 1915'te katliam yeri olduğundan söz etmiyor. O dönem Ermenilerin yaptığı arklar sayesinde evinin önüne ka­ dar gelen bu suyu katliam yerine dedesiyle özdeşleştirmek iste­ diğini anlıyoruz. Deliçay Siverek'te mezarı meçhul bir şekilde yatan Murat Ağa ile Gradz Kar'ın katledilen Ermeni köylüleri­ nin kıyısında anılacağı günü bekliyor.

Van Vilayeti'nin diğer vicdanlıları

Ercek nahiye müdürü köylülere kadınları ve çocukları uzak yerlere göndermelerini öğütler. Onu dinleyen pek çok kişi aile­ sini kurtarmayı başarır.21 Nahiye müdürü başka yerlerden teh­ cir edilen ve Ercek'ten geçen Ermenilere de yiyecek vererek yardım etmeye çalışır. 22 Sosratlı (Susurat/Tabanlı köylü) Mıhe köyün Ermenilerini koruma vaadiyle evlerine çağıran ağaların yalan söylediğini anlatmaya çalışır ama köylüleri inandıramaz. Sadece birkaç kişiyi Lim adasına geçmeleri için gölün kıyısına götürerek kurtarmayı başarır.23

Erciş'te Muhtar Ali Çavuş'un kansı Hamayil komşusu Mgir­ diç Alsanian'ı evlerinde, yatağın altında saklar.24 Aghasav (Bay­ ramlı) köyünde Raşit Ağa'nın kansı Fate oğlu Nuri Mehmed'e silah verir ve iki Ermeni'yi Rus ordusuna teslim ederek kur­ tarmasını söyler. Köyde kalanlar da Fate sayesinde katliamdan kurtulur.25

 

21 Annenian Genocide by Otıoman Turkey, op.cit. s. 25.

22 Ibidem, s. 31.

23 lbidem, s. 40.

24 Ibidem, s. 72.

25 Ibidem, s. 73.

10

 

 

BİTLİS VİLAYE11

-                  Kampta bir doktor vardı. Dr. Josef Mengele. Hikyesini bi­ liyor musunuz? Onu yakalamak zorundayız. Mengele Aus­ chwitz'in ta kendisi.

-                  Yapılanlara iştirak eden, "Hayır" demeyen herkes Aus­ chwitz'in ta kendisi.

- Gıuuo RICCIARELLI, ELISABETH BARTEL,

im Labyrinth des Schweigens, 20 14

Reşkotan reisi Heci Mihemede Miste: Vahşet bölgesinde bir vaha

Babafermandır

Başlannı kestiler, cesetlerini nehrin sulanna bıraktılar Gewri der ki: Madros, baba

Hele bir Beşiri çölüne kaçayım, bu nasıl bir dünyadır?

(... )

Beşiri çölüne vardım Elmedina jandarması atlıdır1

Hele bir Reşkotan ovasına varayım, acep orası nasıldır? Reskotan ovasına vardım

Elmedina Beşiri kazasının eski merkezidir. l 926'da sular altında kalmasının ardından terk edilmiştir.

Heci Mihemede Miste'nin evi şen olsun Gözlerimin önünde değerli bir şey kalmadı Gewri der ki: Madros, baba, Garzan'a gideyim Bu nasıl bir dünyadır?

1915 öncesinde 254 Ermeni'nin yaşadığı, kilisesi ve okulu bu­ lunan Hiznemir köyünden2 dengbej lsrael Ohanyan soykırımı, Kürtçedeki yaygın deyişle "Ermenilerin Fermanını" bu sözlerle anlatıyordu. Ohanyan, ya da Kürtçe ismiyle "İsoe Varte", Reş­ kotan aşiretine bağlı Ermeni köylülerdendi. "Ferman e" ("Fer­ mandır") adını taşıyan uzun stranında Silvan'ın Cano köyün­ den yola çıkar, Siirt ve Van'a kadar geçtiği yerlerde gördüğü katliamları aktanr.3 Bu anlatıda birbirini izleyen vahşet sahne­ lerinin arasındaki tek vaha Reşkotan aşiretinin bölgesidir. "Evi­ nin şen olmasını" dilediği Reşkotan aşireti reisi Heci Mihemede Miste 1915'te tehcir ve katliamlara karşı çıkacaktır.

Malabadi suyu ile Garzan çayı arasında yer alan yaklaşık 30 köyde hüküm süren Reşkotan aşiretinin Kürt, Ezidi ve Erme­ ni mensupları mevcuttu. Mihemed Emin Zeki 193 1'de kaleme aldığı "Diroka Kurd (i Kurdistane"de ("Kürt ve Kürdistan tari­ hi") Reşkotanların 500 aileden oluşan göçebe bir aşiret olduk­ larını ve "Reşdinyan" adını taşıyan benzer isimli bir Ermeni aşi­ retle ilişkili olabileceklerini belirtir.4 Diyarbekir lngiliz Konso­ losu yardımcısı Thomas Mugerditchian da anılarında Reşko-

 

 

2              1915 Ôncesinde Osmanlı lmparaıorlugunda Enneniler, Raymond H. Kevorkian, Paul B. Paboudjian, op. cit. s. 508.

3              Rohat Alakom'la söyleşi, "Tu kes naxwaze zilme texe nav diroka xwe", Peya­ ma Kurd, s. 8-9, 06.05.2005, Bonn. Strandan alıntı Kürtçeden Türkçeye çevi­ rilmiştir. lsrael Ohanyan'ın 1915'te beş yaşında olduğu göz önüne alınırsa bu stranda anlattıklannın tamamına tanık olmuş olması ihtimal dahilinde değil­ dir. Yaşamının daha sonraki yıllannda başka bölgelerden Reşkotan'a gelen ve daha sonra Kamışlı ve Erivan'da karşılaştığı Ermenilerden dinlediklerini kendi deneyimleriyle birleştirmiş olması muhtemeldir. Ohanyan aynca hikayelerini Bolind köyünden Yahoe Miste Qulo isimli bir Kürt dengbejden öğrendiğini de aktarmıştır. Bu kapsamda soykınm sırasında bölgede yaşananlan Yahoe Miste

Qulo'dan dinlemiş olması da mümkündür. And a ıhombush sprang up beıween them: Studies on Mem ı1 Zin, a Kurdish romance, Michael Lewisohn Chyet, yük­ sek lisans tezi, s. 170, University of Califomia, 1991.

4      Diroka Kurd ı1 Kurdistanı!, Mihemed Emin Zeki Beg, s. 250, Avesta Yayınlan, 2012, lstanbul.

tan aşiretini geçmişte Ermeni iken Müslümanlaşmış ve Kürtleş­ miş aşiretler arasında sayar. "Beşiri kazasının kuzeyinde, Bat­ man Suyu ile Revdan Suyu arasında ikamet eden" Reşkotan­ ların topraklarının yükseklerde bulunduğunu ve bereketli ol­ duklarını aktarır. Mugerditchian'a göre "Bölge sakinleri genel­ likle tarımla ve koyun besiciliğiyle geçinir. Kendi liderleri var­ dır, her bir aşiret mensubu iyi bir süvari ve nişancıdır. Türk hü­ kümetine asla asker vermezler, kavgacı ve vahşi doğalarını ko­ rumuşlardır. Türk idarecilerin sadece kağıt üzerinde kontrolü altındadırlar". 5

Reşkotan için hükümetin "sadece kağıt üzerinde kontrolü al­ tında," derken Mugerditchian hayli diplomatik bir dil kullanır. Resmi yazışmalarda "eşkıya'' , Kürt Teavün ve Terakki Gazetesi tarafından ise "hükümet için hep bir baş ağrısı" olarak tanım­ lanan Reşkotan devletle yıldızı hiç barışmayan aşiretlerdendir.6 Meşrutiyetin ilanıyla Kürt Teavün ve Terakki Gazetesi'ne anaya­ sayı "meyvesi adalet, eşitlik ve kardeşlik olan Cennet Ağacı'na" benzeten bir mektup göndererek hükümete yaklaşma girişi­ minde bulunsalar da bunu "potansiyel bir tehdit oluşturan güç sahibinin gerçek niyetlerini ve ruh halini kavramaya çalışırken bir hürmet ve rıza performansı sergileme" kapsamında yapmış olmaları ihtimal dahilindedir.7

Beşiri ile Garzan'da yaşayan Ermeni ve Süryaniler 1915 Ma­ yıs'ı başlarında bölgedeki aşiretlerin ve jandarmalarının saldırı­ sına uğrar. Dengbej lsrael Ohanyan'ın "Köylülerin başlannı ke­ sip öküzlerini aldılar, sahipsiz kalmış şimdi hepsi," sözleriyle anlattığı bu baskından Reşkotan reisi Heci Mihemede Miste'nin köyü Bolinde8 de payını alır. Bu saldırıya çocuk yaştayken ta-

 

 

5      The Diyarbehir Massacres and Kurdish Atrocities, Thomas K. Mugerditchian, op.cit. s. 65-66.

6      Bu ifadenin geçtiği çok sayıda yazışmadan sadece biri için BOA. BEO. 255119 109, 29/M /1 311. Kürt Teavün ve Terakki Gazetesi için Hamidiye Alay­ ları, lmparatorluğıın Sınır Boyları ve Kürt Aşi retleri ,Janet Klein, s. 214, iletişim Yayınları. 2014, lstanbul.

7      Ibidem, s. 216.

8              Yer isimlerinin değiştirilnwsindcn sonra Bilek adı verilmiştir. Günümüzde Be­ şiri ilçesine bağlıdır.

nık olan Bolinde köyü Ermenilerinden Seyran yaşananları "Sa­ dece annem ya da kayınvalidem değil, herkes kocasını, oğulla­ rını, çocuklarını kaybetti. (. ..) Önce bize herkes öldürülmeye­ cek dendi, sadece papazlar gibi ileri gelenler öldürülecekmiş. Ama sözlerini tutmadılar, herkesi öldürdüler. Bütün erkekleri köy meydanına topladılar, köyün dışına çıkardılar ve vurdular. Köyde sadece kadınlar ve çocuklar bırakıldı," diye aktanr.9 He­ ci Mihemede Miste erkeklerin katline engel olamaz, ancak ka­ dın ve çocukları korumak üzere evine alır. "Bir adam vardı, kö­ yün ağası, Heci Mihemede Miste. Öyle iyi bir adamdı ki... Pek çok Hıristiyanın hayatını kurtardı, önce evinde otuz Hıristiya­ nı sakladı," diye belirtir Seyran. "Biz Heci Mihemed sayesinde hayatta kaldık."

Bolinde'de görüştüğümüz Heci Mihemede Miste'nin torun­ ları Recep ve Enver Karabulut dedelerinin tavrı duyulunca Sa­ son ve Kozluk'tan çok sayıda Ermeni'nin Reşkotan bölgesine sığındığını aktarıyor. 10 Bu şekilde Bolinde'ye ulaşan bir kadı­

nın hikayesini Seyran'ın tanıklığında da görüyoruz: "Bir kadın vardı, öldürülenlerin cesetlerinin altında kaldığı için onu gör­

memişlerdi, öyle kurtulmuştu. Bu kadın köyünden kaçmıştı ve yolda o kadar çok ağlamıştı ki gözleri neredeyse kör olmuştu. Köye geldiğini anlamamış dahi. Bir Müslüman kadın ona ek­ mek ve süt verdi, böylece hayatta kalabildi." Reşkotan bölgesi­ ne ulaşarak kurtulanlar arasında Silvanlı Ermenilerin de bulun­ duğunu Diyarbakır Meryem Ana Kilisesi'nde görev yapan ve 20 16 Ocak ayında yaşamını yitiren Sarkis Eken aktarır: "Reş­ kotan Aşireti lideri Mihemede Miste civar köylerde yaşayan gayrımüslimlere dokunulmasına izin vermemiş. (. .. ) Silvanlı

annemin hayatını da onlar kurtarmış."1 1

 

 

9      Seda Altug'un 2006'da Kamışlı'da yaptığı görüşme, "Sectarianism in the Sy­ rian Jazira: Community, land and violence in the memories of World War 1 and the French mandate", Seda Altug, yüksek lisans tezi, s. 126, Universiteit Utrecht, 2011.

10  Recep ve Enver Karabulut ile görüşme, Nisan 2015, Bolinde.

11          Diyarbakı r'ın son Ennenisi: 1 00 yıllık yalnızlık, Hatice Kamer, BBC Türkçe, 25 Nisan  2015,  http://ww.bbc.com/turkce/haberler/201 5/04/150424_hatice_ sarkis

Heci Mihemede Miste'nin bu şekilde kaç kişiyi kurtarabildi­ ğine dair bir bilgi ne yazık ki elimizde mevcut değil. Reşkotan köylerinin o dönem idari olarak bağlı bulunduğu Garzan kaza­ sında 1915 öncesinde yaşayan 8.343 Ermeniden 1924'te geri­ ye 4.000 kişi kalmıştı. Bu rakam Garzan'daki Ermeni nüfusu­ nun yarısının kaybı anlamına gelse de, başka kazalarla karşı­ laştırıldığında kurtulanların -ve bölgede yaşamaya devam ede­ bilecekleri güvenli bir ortam bulanların- önemli bir sayıda ol­ duğuna işaret etmektedir. Aynı dönemde 1915 öncesi Lice'nin 5.890 olan Ermeni nüfusu 150'ye, Beşiri'ninki ise 5. 038'den 300'e düşmüştü.12

Reşkotan bölgesinde hayatta kalabilen Ermeniler 1925 Şeyh Said İsyanı sonrasında hükümetin "asi" kabul ettiği Kürt aşi­ retlerini Suriye'ye sürmesiyle topraklarından ayrılmak zorun­ da kalırlar. Çoğunlukla Kamışlı'ya geçen Reşkotan aşiretiyle birlikte onlar da "binxet"e, sınırın öte yanına yerleşirler. He­ ci Mihemede Miste'nin hikayesini ölümsüzleştiren dengbej ls­ rael Ohanyan da 1927'de 17 yaşında iken Reşkotanlarla birlik­ te kendini Kamışlı'da bulur.13

Reşkotan bölgesi köylüleri 1915'te idari olarak Bitlis Vilaye­ ti'nin Garzan kazasına bağlı olsalar da, coğrafi yakınlık ve daha eski dönemlerde Beşiri sınırları içinde yer almaları dolayısıyla, kendilerini daha çok Diyarbekirli ve Beşirili addederler. l 920'li yılların sonlarında Kamışlı'ya yerleşen Reşkotanlı Ermeniler ve Kürtler "Bişeriyye" (Beşiri) mahallesini kurarlar. Sadece Kürt­ çe konuşan Bişeriyye mahallesi Ermenileri Reşkotanlı Kürtler­ le o kadar iç içedirler ki Suriye Ceziresi Fransız yetkilileri onla­ rı "Kürt Hıristiyanlar" olarak adlandırır. 14

Heci Mihemede Miste bu sürgün dönemine tanık olmadan, 191 8'de hayata gözlerini yumar. Köyü Bolinde 1925'ten sonra

 

 

12          1915 Oncesinde Osmanlı lmparatorlugunda Enneniler, Raymond H. Kevorkian, Paul B. Paboudjian, op. cit. s. 404, 406 ve 506. Secıarianism in ıhe Syrian]azi­ ra, Seda Altuğ, op.cit. s. 60.

13  And a ıhombush sprarıg up bctwccn ıhem: Sıudies on Mem ti Zin, a Kurdish ro­ mance, Michael Lewisohn Chyet, op.cit. s. 170. Ohanyan 1966 yılında Erivan'a yerleşecektir.

14  Sectarianism in the Syrian]azira, Seda Altuğ, op.cit. s. 208 ve 1 29-131.

devlet tarafından üç defa yakılır. Reşkotanlı Kürtler topraklan­ na ancak 1950'de Demokrat Parti hükümeti af çıkannca döne­ bilir.15 Aşiretin Ermeni üyelerinin önemli bir kısrtıı Suriye'de kalır, kimileri ise daha sonra Ermenistan'a yerleşecektir.

 

Heci Mihemede Miste'nin 191 5'te Ermenileri kurtarmaya çalışmasına karşın Reşkotan aşiretinin tüm üyeleri için geç­ mişte aynı çizgide bir tavırdan söz etmek mümkün değildir. 1896'dan itibaren kirni aşiret üyeleri çevredeki Hıristiyan köy­ lere baskınlar düzenlerler. 14 Mart 1 896 tarihli bir yazışma "Reşkotan Aşireti'ne mensup olup Garzan'ın Barih adlı Hıristi­ yan köyüne saldıran şahıslann yakalanması için gerekli tebliga­ tın yapıldığı"ndan bahseder.16 19 Ağustos 1 903'te ise "Garzan Meclis-i idaresi azasından Maksi Efrayim Efendi'nin Reşkotan­ Şilo namındaki şahıs tarafından katledildiği"ne dair bir kay­ da rastlanz.17 Bu saldınlar, bölgede yaygın bir şekilde görülen ve Reşkotanlann sıkça dahil olduğu aşiretler arası çekişme ve kavgalann bir parçası mıydı? Bu konuda detaylı bilgi elimizde mevcut değil. Ancak Heci Mihemede Miste'nin dahi Zilan Şey­ hi ile birlikte Ermenilere karşı bir katliama girişeceği söylenti­ sinden ötürü Kasım 1908'de tutuklandığını biliyoruz.18 Aşiret­ ler arası kavgalar -bölgede Reşkotanların düşman olduğu ve Hıristiyan mensupları olan başka Kürt aşiretleri de vardı-19 bu durumu kısmen açıklasa da 1908 öncesinde Reşkotan aşireti­ nin tamamı için net bir tablo çizmeyi mümkün kılmıyor. An­ cak bu konuda 1908 yılında bir kırılma yaşanmış gibidir: arşiv­ lerde bu tarihten sonra Reşkotan mensupları tarafından Hıris­ tiyanlara bir saldın düzenlendiğine dair bir kayda rastlanmaz.

15  Recep ve Enver Karabulut ile görüşme, op.cit.

16  BOA. A.) MKT.MHM. 637/14, 29/N /1313.

17  BOA. BEO 2170/162739, 25/C /1321.

18  Hamidiye Alaylan, imparatorluğun Sınır Boyları ve rt Aşiretleri, Janet Klein, op.cit. s. 219.

19  Heci Mihemede Miste ile Sinikan aşiretinden Hesoye Birahim'in dengbejle­ rin klamlarına konu olan Hethetke savaşı bu duruma örnektir. Sinikan aşireti mensubu Kürtlerin yanında Hıristiyan ve Ezidiler de savaşa katılır ve Heci Mi­ hemede Miste'nin çatıştığı gruplar arasında yer alırlar. Tarihi belirtilmeyen bu savaşa dair Filiıt Quto, Yinni olay yinni hılam, Salih Kevirbirt, s. 180- 190, Ev­ rensel Basım Yayın, 2004, İstanbul.

Heci Mihemede Miste, tarihçi Ara Sarafian'ın ve insan Hak­ lan Derneği'nin inisiyatifiyle, 2014'ten beri 24 Nisan haftasın­ da Bolinde'deki mezarının başında anılıyor.

Direnişin bedeli: Tanzeli Osman Ağa

Siirt'in Tanze köyünden Osman Ağa'nın hikayesi bölgede Sür­ yani ve Keldanilerin de kurbanı olduğu soykırımın ve bu fela­ kete direnenlerin yıllar sonra dahi devlet tarafından hedef alın­ malarının hikayesidir. 1915 öncesinde 3 Ermeni ve 12 Kürt ai­ lenin yaşadığı Tanze köyünde hüküm süren Osman Ağa'nın Si­ irt Keldani metropoliti Adday Şer ile yakın bir dostluğu var­ dır. Siirt, Kürdistan ve Keldani tarihi üzerine araştırmaları bu­ lunan Adday Şer aynı zamanda yoksullara yaptığı yardımlar­ la tanınan bir isimdir. 1909'da İstanbul, Roma ve Paris'e yaptı­ ğı. seyahatlerden dönüşünde Osman Ağa ile birlikte Siirt'te her dinden yoksullara ücretsiz ekmek dağıtımı yapan bir fırın ku­ rar.20 Dominiken din adamı Marie-Dominique Berre anıların­ da Osman Ağa'nın Adday Şer'e "çeşitli koşullarda ettiği sayı­ sız yardımlardan" ve özellikle de "Botan emiri Bedirhan ailesi­ ne karşı duyduğu büyük sempatiden" ötürü minnet borcu ol­ duğunu belirtir.21

Siirt'ten tehcir kafileleri yola çıkarılmadan önce, Haziran 191 5'te Adday Şer'in de aralarında bulunduğu Hıristiyan din adamları tutuklanır. Adday Şer, Berre'ye göre Siirt hükümet ko­ nağının bodrumunda bir hücrede hapis tutulur. Adday Şer'in tutuklandığını öğrenir öğrenmez Osman Ağa kardeşi Hame­ di'yi ve 15 adamını onu kurtarmak üzere Siirt'e gönderir. Os­ man Ağa'nın adamları Adday Şer'i hapis tutan jandarma Nurul­ lah'ı tehdit ederler: ya metropoliti kendilerine teslim edecek, ya da Osman Ağa'nın gazabına uğramayı ve tüm mallarını kaybet­ meyi göze alacaktır. Nurullah boyun eğer ve Adday Şer'i serbest bırakır. Osman Ağa'nın adamları metropoliti Tanze'ye ulaştırır-

 

20   Evliyalar Şehri Siirt, Abdülhalim Durma, s. 10, Erol Ofset Matbaacılık, 2014, Samsun.

21   Les Chrttiens aux bt"tes,jacques Rhetore, op.cit. s. 303.

lar. Başka kaynaklar Adday Şer'in mutasamfa verilen yüklü bir rüşvet karşılığında evinde hapis tutulduğunu, Osman Ağa'nın kardeşi ile adamlarının onu bir tünelden, ya da evinin arka ka­ pısından kaçırdığını belirtir.22

Osman Ağa Adday Şer'i önce Tanze'deki evinde saklar. An­ cak askerlerin peşlerine düştüğünü duyunca onu adamlarıyla birlikte Derebasan mağaralarına götürür. Tanze'ye ulaşan as­ kerlerle Osman Ağa'nın adamları arasında çatışma çıkar. Os­ man Ağa'nın iki kardeşi çatışmada öldürülür, evi askerler tara­ fından ateşe verilir. Osman Ağa'nın tehcirden kurtarmak ama­ cıyla Tanze'de sakladığı 500 Süryani ile birlikte Adday Şer de yakalanır. Metropolit Siirt'e getirilerek 9 Haziran l 91 5'te şeh­ rin Ermeni Başpiskoposu Yeğişe ve Süryani din adamı lbrahim ile birlikte katledilir.23

Osman Ağa ise canını zor kurtararak Musul'a kaçar. Ora­ dan Sincar'a geçerek Ezidi lider Hemoye Şero'ya sığınır. Savaş sonuna kadar Sincar ve Musul'da kalan Osman Ağa 1926 yı­ lında Tanze'ye dönmeye karar verir. 191 5'in ve ittihat ve Te­ rakki'nin iktidardan düşmesinin üzerinden yıllar geçmiş, ye­ ni bir rejim kurulmuştur. Ama 191 5'teki tavrı yetkililerin ha­ fızasındadır. Tanze'ye döndükten kısa süre sonra devlet güç­ lerinin hedefi haline gelir ve öldürülür.24 Osman Ağa'nın bu­ gün Siirt'te yaşayan aile üyelerine ulaşmaya çalıştığımızda bü­ yük dedelerinin hedef haline getirilmesinin etkilerinin günü­ müze kadar sürdüğünü gözlemledik. Zarar görebileceklerin­ den endişe ederek Osman Ağa'ya dair konuşmaktan kaçın­ dılar. Barış Ünlü'nün son derece isabetli tanımıyla "Türklük sözleşmesi"ni ihlal etmenin olası sonuçları soykırımdan 100 yıl sonra dahi kurtaranların torunlarını tedirgin etmeye de­ vam ediyor.25

 

22  Shall this naıion dif? Joseph Naayem, s. 127, 1920, New York.

23  Le Genocidc dcs Annenieııs, Rayınon<l H. Kevorkian, op.cit., s. 415.

24   lskender Debbaso ile görüşme, op.ciı.

25  Türklük Sôzleşmesi'nin lmzalanışı (1915- 1 925), Barış Ünlü, Mülkiye Dergisi ,

Cilt 38, Sayı 3, s. 47-81, 2014, Ankara.

Yüz yıl yalnızlık: Temerhane Agaye Sor

Mayıs 1915'te Eruh ve Şırnak köylerindeki Ermeni ve Sürya­ niler Halil Kut ve Cevdet'in yönetimindeki birliklerin saldırı­ sına uğrar. Bölgenin ileri gelen aşiretleri de kendi hakimiyet alanlarındaki Hıristiyanlann katli ile görevlendirilir.26 Şımak'ta Agaye Sor (Kürtçe "Kızıl Ağa") ailesine mensup Temerhan bu süreçte diğer aşiretlerden ve hatta kimi aile üyelerinden farklı bir tavır alarak Ermeni ve Süryanilerin katline karşı çıkacaktır. Eruh'tan hayatta kalanlar arasında yer alan Martiros Hovse­ poğlu Keroyants, Cevdet'in birliklerinin saldırısından çok az sayıda Ermeni'nin kurtularak Kafkasya'ya ulaşabildiğini akta­ rır. 30 kadar Eruhlu ailenin ise "Şırnaklı Garmir Ağa'nın oğ­ lu" tarafından korunduğunu ve tanıklığın derlendiği Ağus­ tos 1915'te hala onun yanında bulunduklarını belirtir.27 Ke­ royants'ın "Şırnaklı Garmir Ağa" diye bahsettiği kişi Agaye Sor'dan başkası değildir.28 Tanıklıkta geçtiği üzere 1915'te 30 kadar Eruhlu Ermeni aileyi saklayan ve uzun süre koruması altında tutan Garmir/Kızıl/Sor Ağa'nın oğlu ise Temerhan'dır. Kardeşi Halit Ağa ile birlikte Eruhlu ailelerin yanı sıra Silopi, Şırnak, Herbol, Hesena, Bespi, Basan ve Haşvan'da yaşayan Er­ meni ve Süryanilerin bir kısmını tehcir ve katliamlardan kur­

tarmayı başarır.29

"tlk dedemiz Amer Sor, lran Şahı'nın Kürtlere yönelik bas­ kılarından kaçarak Şırnak'a yerleşmiş," diye anlatıyor Te­ merhan'ın torunu Cengizhan Uysal ailesinin hikayesini. Şır­ nak'a tepeden bakan ve günümüzde de Guze Amer Sor (Kürtçe "Amer Sor'un cevizi") diye bilinen, o dönem ceviz ağaçlarıyla kaplı bir bölgeye yerleşir. Amer Sor lran'dan kaçarken her şe­ yini kaybetmiştir. Keçi derisinden iplik yapıp satarak geçimini sağlar. Cengizhan Uysal'a göre zamanla Şımak'ta iktidar müca-

 

26  Le Gtnocide des Anntııiens, Raymond H. Kevorkian, op.cit. s. 415.

27   Kederıame, op.cit. s. 223-224.

28           "G:ırmir" Ermenin· "Kızıl" demektir. Bölgede o dönem Garmir/Sor/Kızıl ismi­ ni taşıyan başka ileri gelen aile ya da aşiret bulunmamaktadır.

29          Agaye Sor ailesi ve Halit'in Süryanileri korumasına dair lskender Debbaso ile görüşme, op. cit.

delesi veren ağaların arasında "dürüstlüğüyle" sivrilir. Ailenin farklı kollarının daha sonra isimleriyle anılacağı dört oğlu olur: Agaye Sor, Tatar Ağa, Hasen Ağa ve Cangir Ağa.30

1915'te bölgesindeki Ermeni ve Süryanileri korumaya çalı­ şan bu oğullardan Agaye Sor'un torunu Temerhan'dır.31 Şırnak merkezinden ve çevre köylerden kurtarabildiği kadar Ermeni ve Süryaniyi ailesine ait büyük kasırda saklar.32 Temerhan bir karşılık beklemeden bu yardımı sunar. Ancak Şımak'taki diğer ileri gelenlerin tamamının yaklaşımı bu temelde değildir. Kat­ liamlara katılanların yam sıra, Ermenilerden demircilik ve şal­ şepik üretimiyle uğraşanları çıkar amaçlı kurtaranlar da olur. "Kimileri bazı Ermenileri köle olarak kullanmak, hizmetleri­ ne koşmak için korudu. Bu yetmezmiş gibi ellerinde ne varsa el koydular. Bu durum 191 S'ten çok sonra, uzun yıllar boyunca devam etti," diye aktarıyor Cengizhan Uysal. Çıkar amaçlı yak­ laşanlar arasında Agaye Sor ailesinin Tatar Ağa kolundan ge­ lenler de vardır. Temerhan bu sebeple onlarla ters düşer.

Soykırımdan yıllar sonra dahi devam eden başka bir husus hayatta kalan Ermeni ve Süryanilere yönelik saldırılardır. "Be­ nim çocukluğumda bile Müslümanlar onlara çok eziyet ediyor­ lardı," diye belirtiyor Cengizhan Uysal. "Dedemin koruduğu Ermeni ve Süryanilerin torunlarıyla birlikte okula gidiyorduk. Diğer çocuklar onları huzursuz etmek için pis şeyler atarlardı. Bizim ailenin korumasında olduklarını bildikleri için kimse da­ ha ileri gidemezdi. Bizden fırsat bulmuş olsalar daha farklı sal­ dırılar da olabilirdi. Bu yüzden 1970'li yıllarda Ermeni ve Sür­ yanilerin büyük çoğunluğu Şımak'ı terk ettiler. "

Bu saldırılara maruz kalanlardan, Şırnak'ta doğmuş ve 12 ya­ şına kadar orada yaşamış Şişli Belediye Başkan Yardımcısı Yaz­ ken Barın "Çok sıkıntı çektik. Şehadet getirmediğimiz için da­ yak yiyorduk," diye anlatıyor yaşadıklarını. Barın, Agaye Sor

----- -·  

30  Cengizhan Uysal ile görüşme, Nisan 2015, Şırnak.

31           ilk Agaye Sor'un kendisiyle aynı ismi taşıyan bir oğlu olur. Temerhan bu ikin­ ci Agaye Sor'un oğludur.

32   Agaye Sor kasnnın 100 odası olduğu aktanlmaktadır. Şımah'ın ldari Taksimatı ve ldari Alanda Meydana Gdrn Değişimler (1845- 191 8), Mehmet Rezan Ekinci, Uluslarası Şırnak ve Çevresi Sempozyumu kitabı, s. 487-504, 2010, Ankara.

ailesinin diğer Şırnak ağalarından farklı tutumunu ve soykırım sırasında Ermenileri kurtarmak için çabalarım büyüklerinden dinleme fırsatı bulmuş. "1915'te Şırnak'ta yaklaşık 40-50 Erme­ ni aile yaşıyordu. Onları ihbar eden ve devlet için çalışan ağalar olduğu gibi yaklaşan katliamı haber vererek koruyanlar da var. Agaye Sor ailesi onlardan biri. Hem kendi kimliklerine sahip çı­ kan, hem de Ermenilere yakın duran bir aile," diye anlatıyor.

Katliam emri gelince Agaye Sor ailesi üyelerinin de araların­ da bulunduğu Şırnak ağalan Ermeni ileri gelenleri ile bir araya gelir. Bann'a göre Ermenilere kağıt üzerinde Müslüman görün­ melerini, bu sayede hükümet yetkililerine 'Burada Ermeni yok. Hepsi Müslüman oldu' cevabını vererek anlan kurtarabilecek­ lerini söylerler. Bunun üzerine çok sayıda Ermeni Müslüman olur. Yazken Barın'ın dokumacılıkla uğraşan dedesi Boğos ve birkaç kişi bu öneriyi reddeder, dağlarda saklanarak direnmeyi seçer. Boğos uzun yıllar mücadele verdikten sonra Irak'a geçer, Şırnak'a ancak savaştan sonra dönebilir. Temerhan'ın kasrında saklanarak kimliklerini koruyabilenler dışında Şırnaklı Erme­ nilerin çoğu savaş boyunca Müslüman görünmek zorunda kal­ mıştır. Yazken Bann'a göre bu duruma 1919'da şehre Siirt Til­ lo'dan gelen bir şeyh son verir. Ermenilere artık "kesim" olma­ dığını, "dört sene önce korkuyla Müslüman olduklarım" bildi­ ğini, artık isterlerse dinlerine dönebileceklerini söyler.33 Erme­ nilerin çoğunluğu bunun üzerine inançlarına döner, ancak gü­ vensizlik ortamının devam ettiğini düşünen bir kısmı Müslü­ man olarak kalır. Yazken Barın bu dört yıl süren Müslümanlaş­ tırmanın Ermenileri ölümden kurtarmak için bulunan bir çö­ züm olduğunu, bu öneriyi getirenlerin Ermeniler üzerinde di­ nin gereklerini yerine getirme baskısı kurmadığını belirtiyor. Ancak bu koruma temelli yaklaşım yıllar içinde hafızalardan si-

33          Canlarını kurtarmak için Müslüman olan Ermenilere l 919'da artık dinlerine dönebileceklerini belirten şeyhin ismi bilinmemektedir. Bu isimsiz şeyh Şır­ nak Ermenileri için önemli bir baskı unsurunu ortadan kaldırmış olsa da Til­ lo şeyhlerinin l 915'e dair sicili temiz degildir. Uludere"nin Şexaıı köyü agaları civar köylerdeki Keldanilerini korumaya çalışırken Tillo'dan beş şeyh Hıristi­ yanları katletmelerini ister. Les Chrtliens aux beıes, Jacques Rhctorc, op.cit. s.

307. Aynca cf. infra s. 230.

linir, Barın'ın çocukluğunun geçtiği SO'li ve 60'lı yıllarda Erme­ ni çocuklara şehadet getirmeyi dayatan anlayış hakim olur.34

Soykırım sırasında Ermeni ve Süryanileri koruyan Temerhan ve kardeşi Halit'in devletle yıldızları Cumhuriyet döneminde de barışmaz. Temerhan ile kendisiyle aynı ismi taşıyan oğlu ve kardeşleri Halit, Şeyhmus ve Süleyman Şeyh Said lsyam'na ka­ tılacakları ihbar edilerek yakalanır. Temerhan ve oğlu Bitlis ha­ pishanesinde idam edilir, kardeşleri Halit, Şeyhmus ve Süley­ man ise Şırnak meydanında kafaları kesilmiş olarak asılır. Te­ merhan'ın bir kardeşi, Alihane Agaye Sor Irak'a kaçarak kur­ tulmayı başarır. Onları ihbar eden ve yakalanmalarından sonra mallarına el koyan, l 915'te de ters düştükleri ailenin Tatar Ağa kolu mensuplarıdır.

"Tatar Ağa ailesi şimdi korucubaşı. 1915 öncesinde de Ha­ midiye alaylarına mensuptular," diye aktarıyor Cengizhan Uy­ sal. Ailenin bu kolunun hikayesi bölgede iktidarla kurulan iliş­ kinin niteliğinin kimi durumlarda yüz yılı aşan kökenleri olabi­ leceğine işaret ediyor. Tatar Ağa'ların aksine, ailenin Agaye Sor kolu 1 895'te lngiltere'nin Van Konsolos yardımcısı Maunsell'in de dikkatini çeken bir şekilde "Hamidiye alayları oluşturmaya asla razı gelmez."35 Bu sebeple 189l'den itibaren iki Hamidiye alayına komuta eden Miran aşireti reisi Mustafa Paşa'mn Agaye Sor ailesine bağlı köylere saldırmasına ve insanları katletmesi­ ne hükümet sessiz kalır, hatta kimi çatışmalarda Mustafa Pa­ şa'ya destek birlikleri gönderir. 36 Yüz yıl sonra, ailenin devlet nezdinde şüpheli görülmesinden Cengizhan Uysal da nasibini alacaktır. 1992 yılında Şımak'ta doktorluk yaptığı sırada Hür­ riyet gazetesi onu "Tırlar dolusu ilacı PKK'ye göndermek"le it­ ham eden bir haber yayınlar. Soruşturma için gelen müfettişle­ re "Buraya bırakın tırları, bir traktör dolusu ilaç gelmiş mi ki?" diye sorsa da dinletemez. Suçlamaların temelsiz olduğu anlaşıl-

 

34  Yazken Bann ile görüşme, Haziran 2015, lstanbul.

35          Hamidiye Alaylan, imparatorluğun Sınır Boyları ve Kürt Aşi ret1eri, Janet Klein, op. cit. s. 130.

36          Ibidem, s. 135-139. Agaye Sor ailesinin Mustafa Paşa'yla mücadelesinde Bedir­ hanlarla ittifakı için lhidem, s. 1 66- 172.

dığı halde "Olağanüstü Hal Bölgesi'nde çalışması sakıncalıdır" denilerek Yozgat'a sürgün edilir. Şırnak'a ancak emekli olduk­ tan sonra dönebilir.

Temerhan'ın koruduğu Ermeni ve Süryanilerin artan saldı­ rılar yüzünden Şırnak'tan ayrılan torunları ile aile üyelerinin halen iletişimde olduklarını aktarıyor Cengizhan Uysal. Çoğu Fransa, Hollanda ve Belçika'ya göçen bu ailelerin 1915 sonra­ sında değil 1970'li yıllarda Şırnak'tan ayrılmak zorunda bırakıl­ malarına dikkat çekiyor: "Elbette 1915 sonrasında da hem ha­ yatta kalan Ermenilerin ve Süryanilerin, hem de onları koru­ maya çalışanların üzerinde devlet baskısı oldu. Ama asıl baskı Cumhuriyet'le başladı."

Bitlis Vilayeti'nde diğer karşı çıkışlar

Şexan köyü37 ileri gelenlerinin kendilerine bağlı üç köyde ya­ şayan Keldanileri koruma çabası din adamlarının tavrının soy­ kırım sürecinde nasıl belirleyici olabildiğini gösteriyor. Do­ miniken din adamı jacques Rhetore'nin Eşşi, Baznaye ve Al­ tun köyleri38 Keldanilerinden derlediği tanıklıklara göre aske­ ri yöneticilerin talimatı üzerine ismi belirtilmeyen "Şırnak ağa­ ları" Şexan köyü ağası Osman Keto'ya bir mektup gönderir ve kendisine bağlı köylerdeki Hıristiyanları katletmesini isterler. 39 Osman Keto Ağa okuma yazma bilmediğinden mektubu köyün şeyhi Muhammed lzrail'e okutur. Ve sorar: "Şırnaklıların dedi­ ği gibi Hıristiyanların katli ve mallarına el konulması gerçekten Kur'an'a uygun mudur?" Şeyhin cevabı nettir: "Bu bir Müslü­ mana yapılandan çok daha büyük bir günah olur. Osmanlı as­ kerinin dediğini mi, Kur'an'ı mı dinlemeyi tercih edersin?" Bu cevap üzerine Osman Keto köyün ileri gelenlerini toplar ve bir­ likte "Şırnak ağalarına" hitaben bir red mektubu kaleme alırlar.

37   Yer isimlerinin değiştirilmesinden sonra Uludere'ye bağlı Hilal köyü adını al­ mıştır.

38          Yer isimlerinin değiştirilmesinden sonra Eşşi (ya da lşşi) Onbudak, Baznaye ise Doğan köyü isimlerini almıştır. Altun köyünün bugünkü adı bilinmemek­ tedir. Üç köy de günümüzde metruk durumdadır.

39  Les Chrttiens aux bl'tes, Jacques Rhetore, op.cit. s. 306-307.

Kendi köylerindeki hiç kimseyi teslim etmeyeceklerini ve Hı­ ristiyanlara saldırmak için bölgelerinin sınırını teşkil eden He­ zıl Çayı'nı aşmalan halinde onlan korumak için sonuna kadar savaşacaklannı belirtirler. Eşşi, Baznaye ve Altun Keldanilerini tedbir olarak bu köylerin yaylalannda toplar ve 60 silahlı adamı onlan korumakla görevlendirirler. 1915 Temmuz, Ağustos ve Eylül aylan boyunca köyün ileri gelenlerinden Misto Şahbas'ın emrindeki adamlar üç köyün Keldanilerini korumaya devam eder. Bu sırada Tillo'dan tanıklıkta ismi belirtilmemiş beş şeyh köylülerin korunduğu yaylaya gelir. Misto Şahbas ve adamla­ nndan "dini vecibelerini yerine getirmelerini" ve "kafirleri kat­ letmelerini" isterler. Misto Şahbas ve adanılan kimsenin "Hı­ ristiyanlarına" zarar vermesine müsaade etmeyeceklerini söy­ leyerek şeyhleri oradan kovar. Ardından Hıristiyanlara saldır­ mak için gelen Şırnak ağalanna silah doğrultur ve onları vur­ maktan çekinmeyeceklerini söyleyerek püskürtürler. Şexaı]. ile­ ri gelenleri Eşşi, Baznaye ve Altun köyleri Keldanilerini "tehli­ kenin geçtiğine emin olana kadar" korumaya devam ederler.

Eşşi, Baznaye ve Altun köyleri günümüzde terk edilmiş, met­

ruk haldeler. Şexan (yer isimlerinin değiştirilmesinden sonra "Hilal") beldesi sakinlerinin hayatları ise 1990'lı yıllardaki sa­ vaşla darmadağın olmuş. Önce 1991 yılında Belediye Başkanı Yakup Kara ve beraberindeki beş kişi faili meçhule kurban git­ miş, ardından belde güvenlik güçleri tarafından top atışlarıyla yerle bir edilmiş. Şexanlıların önemli bir kısmı bu tarihten son­ ra Mahmur Kampı'na göç etmek zorunda kalmışlar. Eski Şexan harabe halinde terk edilirken, Şırnak-Uludere yolu üzerinde yeni bir yerleşim yeri kurulmuş.40 1915'te Keldanilerin korun­ ması kararında büyük rol oynayan Şeyh Muhammed lzrail'in ve devlet güçleri ile Şırnak ağalarına karşı gelmeyi göze alan Osman Keto, Misto Şahbas ve diğer ileri gelenlerin izleri yakıp yıkılan Şexan ile birlikte yok edilmiş.

Silopi'nin Ge rgundan höyünde41 yaşayan Varto aşiretine mensup Ermeniler tehcir ve katliamlardan köylerinin yakınla-

40  Bir seçim, iki Hilal, Hüseyin Kalkan, Turnusol, 18 Mart 2014.

41  Yer isimlerinin değiştirilmesinden sonra Yolağzı ismi verilir.

nndaki dağlarda ve mağaralarda saklanarak kurtulabilirler. An­ cak saklandıkları yerlerde yiyecek temin etmek zordur. Arap Tayan aşireti mensuplan ve sürülerini emanet ettikleri, ancak ismi bugünkü kuşaklara aktarılmamış bir Kürt ağa onlara yar­ dım eder, yiyecek gönderir. Yaklaşık 30 kişiden oluşan Ger­ gundan köylülerine bu aşiretler ne kadar süreyle destek oldu­ lar, bir süre sonra bağlantılan koptu mu, bilemiyoruz. Ancak ailesi Gergundanlı olan Rakel Dink'in anlatımıyla "savaşın ve katliamlann bittiğinden haberdar olmadan" 25 sene boyunca o dağlarda yaşadıklan biliniyor. "Kurtulmalannı mucize adde­ diyorlar," diye anlatıyor Rakel Dink. "Şimdi o bölgeye gidenler Gergundanlılann saklandığı mağaralan bulamıyor. Diyorlar ki 'Öyle bir mağara aslında yoktu. Tanrı bizim için öyle bir yer aç­ tı. O sayede hayatta kaldık'. Öyle inanıyorlar."42 Rakel Dink'in annesi 1915 öncesinde bir kilisesi ve meyve bahçeleri olan, köylülerinin şal-şepik üretimiyle meşgul olduklan Hesena kö­ yündendir.43 1993'te yakıp yıkılan Hesena'nın kilisesi simsiyah bir halde ayakta kalır. Gergundanlılar ise 1940'larda köylerine dönebilir, ancak 1970'li yıllarda topraklarından ayrılmak zo­ runda kalana kadar Şırnaklı aşiretlerin baskılarına maruz ka­ lırlar.44 Patrikhane'nin çocukları okula yazdırmak üzere lstan­ bul'a getirmesinden sonra Varto aşiretinin kimi üyeleri lstan­ bul'a, kimileri de Fransa ve Belçika'ya göç eder.

Bitlis Amerikan Kız Koleji'nin öğrencilerini tehcirden ve on­

larla zorla evlenmek isteyen subaylardan Askeri Hastane Baş­ hekimi Mustafa Bey kurtarır. Kız öğrencilerin kendisine yar­ dımcı olduklarını ve hastanenin iyi işleyişi için varlıklarının kesinlikle gerekli olduğunu belirterek tehcir edilmemelerini sağlar.45 Fransa ve Almanya'da eğitim görmüş, Arap bir aileden geldiği belirtilen Mustafa Bey'e dair arşivlerde ya da başka kay­ naklarda bir iz bulmamız mümkün olmadı.

42  Rakel Dink ile görüşme, Haziran 2015, İstanbul.

43  Yer isimlerinin değiştirilmesinden sonra Kösreli ismi verilir.

44           "Varto Armenian elan makes long trip from Turkey to France", Hürriyet Daily News, 1 4/1/2011.

45   Grace H. Knapp'tan aktaran Le Gı'nocide des Annbıiens, Raymond H. Kevorki­ an, op.cit. s. 418.

Sasun'un ismi belirtilmeyen bir köyünde Selim Ağa Erme­ nileri tehcirden kurtarmak için bir memura rüşvet verir. Pek çok aileyi bu şekilde kendi çalışanları gibi gösterir. Ancak Er­ menileri koruduğu anlaşılır ve bu sebeple idam edilir. Ermeni­ leri kurtarmaya niyetlenen başka Kürt ağalara gözdağı vermek amacıyla kesilmiş başının Muş'a gönderildiği aktanlır.46

Muşlu Abkar Galust'u Bulakçıbaşı ailesi önce Hazro'daki ev­ lerinde, daha sonra da Muş'ta saklar.47 Muş'un Deştadem köyü ileri gelenlerinden Curo ise tehciri durdurmak için elinden bir şey gelmeyince dağlara ve ormanlık bölgelere sığınabilmiş ka­ dın ve çocuklara yardım etmeye karar verir. Yedi köyün kadın ve çocuklarını kurtararak Ermenistan sınırına ulaştırdığı anla­ tılır. Ancak bu sebeple şikayet edilir ve Taşo köprüsünde kur­ şuna dizilir.48 Bitlis'in Motkan kazası Şen köyü ağası Safer Er­ meni köylülerini korur, katliama izin vermez.49

 

 

46   Les pratiques de sauvetage duranı le gtnocide des A rmeniens, Hasmik Tevosyan,

Lıı ıesistııııu: ıı gı'ııoLiclo, op.lİL. - 194.

47   Armen Galusı ile görüşme, op.ciı.

48   lbidem.

49   Kedername, op.ciı. s. 209.

11

 

 

DIGER VILAYETLERDE KARŞI ÇIKIŞLAR

-                  Kamuoyu baskısı akıl hastalarına öta naziyi durdurmuştu. Yahudiler için de aynısını yapabiliriz.

- Akıl hastaları kilisemizin vaftiz edilmiş üyeleriydiler.

- Ama Yahudiler...

-                  Siz askersiniz. Bombalanan ve zalim yoksunluklarla sınanan halkımızın günlük gerçekliğinden uzaksınız. Şunu bilin ki bü­ yük çoğunluk, kilisemizin üyeleri ve din adamları Hitler'i des­ tekliyor. Kimse protesto etmez. Ve kimse size inanmaz.

- (OSTA GAVRAS, JEAN-(LAUDE GRUMBERG, Amen, 2002

Ermeni soykırımı sırasında lzmir, Hüdavendigar, Trabzon, Adana, Halep, Suriye, Musul vilayetlerinde ve Der Zor muta­ sarrıflığında da emirlere karşı gelen, tehcir ve katliamlara en­ gel olmaya çalışan ya da tanıdıkları, tanımadıkları Ermenile­ re sığınacak bir yer sağlayan kişiler vardı. Bu isimlerin bazıla­ rının kimliği ya da kurtarma faaliyetlerinin kapsamı hakkında elimizde az sayıda bilgi mevcut.

İzmir Vilayeti

Fransız Donanması arşiv kayıtlarında Manisa Mutasamfı Tev­ fik'in emirleri yüzeysel bir şekilde uygulayarak Manisa Erme­ nilerini büyük ölçüde kurtardığından bahsedilir. 1 Aynı şekil­ de, Aydın ]andanna Kumandanı Nuri'nin de tehcire engel ol-

Service hislorique de la marine, 1BB7245, doc. No 109, Le Genocide des Annı'­

niens, Raymond H. Kevorkian, op.cil, s. 709.

maya çalıştığı belirtilir.2 Tevfik ve Nuri Beylerin bu tavrına da­ ir başka bir tanıklığa ve daha detaylı bilgiye ulaşmamız müm­ kün olmadı.

Marsilya'da görüştüğümüz Brigitte Balian lzmir'de ailesini Tabbah Dede'nin koruduğunu aktardı. lzmir'de eczacılık yapan Brigitte Balian'ın dedesinin tanıdığı olan Tabbah Dede, herke­ se bu aileye kendisini çiğnemeden kimsenin dokunamayacağı­ nı ilan eder. Tabbah Dede'ye dair Balian'a aile içinde aktarılan­ lar bu bilgilerle sınırlıydı. 3

Hüdavendigar Vilayeti

Afyonkarahisar'da yaşayan Papazyan ailesinin arazileri vardır, afyon ekimiyle uğraşırlar. Aileden 1915'ten tek hayatta kalan 5 yaşındaki kızları Ağavni ile onunla aynı adı taşıyan teyzesi olur. Tehcirin başladığı günlerde küçük Ağavni ve teyzesi -belki da­ ha güvenli olduğunu düşünerek, belki de olaylardan habersiz­ lzmir'e gitmek üzere Afyonkarahisar tren istasyonuna gelirler. Bir polis memuru onları da tehcir kafilesine dahil eder ve kafi­ lenin gittiği istikametteki trene bindirir. Ancak istasyonda çalı­ şan bir Türk onları tanır ve lzmir demiryollarında görevli olan dayıları Mihran Topalyan'ı arar. Topalyan arkadaşından onla­ rı kurtarmasını ve lzmir trenine bindirmesini ister. Tanıklıkta ismi belirtilmeyen ve Afyonkarahisar istasyonunda çalışan ki­ şi sayesinde Ağavni ve teyzesi tehcirden kurtulur, sağ salim lz­ mir'e ulaşırlar. Ailenin geri kalanı tehcir edilir ve hiçbirinden bir daha haber alınamaz.

 

Ağavni ve teyzesi dayıları Mihran Topalyan'ın ve büyükan­ nelerinin yanında savaş sonuna kadar lzmir'de kalırlar. Savaş bitiminde Ağavni Afyon'a döner ve ailesinin evini bulur. Ev­ de Amerikalı bir memur oturmaktadır. Ermenilerin gasp edi­ len mallarının iadesi için çalışmaktadır. Bu konumuna rağmen Ağavni'nin tecrübesizliğinden faydalanarak onu korkutur ve "evini unutmasını" söyler. Ağavni bu konuda bir sonuç elde

2      Ibidem.

3      Brigitte Balian'la görüşme, Haziran 2014, Marsilya.

 

Papazyan ve Topa/yan ailesi.

edemeden lzmir'e geri dönmek zorunda kalır. 1922'de Ağavni ve teyzesi bir ltalyan gemisine binebilmek için denize atlarlar, gemidekiler tarafından kurtarılır ve Pire'ye getirilirler. Pire'den Marsilya ve Paris'e geçerler. Ağavni Fransa'da yelek imalatha­ nesinde çalışır. Afyonkarahisar'ı hiç unutmamıştır, torunu Raf­ fi Kalfayan'ın deyimiyle "bir sinema dekoru"ndan bahseder gi­ bi Afyonkarahisar'ı anlatır. Yıllar sonra evlendiğinde eşinin ai­ lesini ziyaret etmek amacıyla lstanbul'a gelir ama Afyon'a gir­ me fırsatını bulamaz. Afyon kadar bağlı olduğu başka bir şehir lzmir'dir. lzmir kolejinde okumuş, Afyon'dan sonra çocuklu­ ğu orada geçmiştir. lzmir yangınına tanık olur, kuvvetli rüzgar yangının hızla yayılmasını sağlarken o kargaşa içinde Ağavni ve teyzesi büyükanneleri ile birbirlerini kaybederler.4

Torunu Raffi Kalfayan'ın bize aktardığı bu hikayede Ağav­ ni ve teyzesine yardım eden Afyonkarahisar istasyon memuru­ nun izini bulabilmek için çabaladık. lzmir-Kasaba demiryolu­ nu o tarihlerde hatla aynı ismi taşıyan Fransız "Societe Otto-

4      Raffi Kalfayan ile görüşme, Haziran 2015, lstanbul.

235

mane du Chemin de fer de Smyme-Cassaba et Prolongements" şirketi idare ediyordu. Ancak ne şirkete dair arşivlerde, ne de başka kaynaklarda istasyon memurlaniıın listesine ulaşmamız mümkün olmadı.

Trabzon Vilayeti

Ordu Kazası'nın Müslüman ileri gelenleri Trabzon valisi nez­ dinde Ermenilerin tehcir edilmemesi için girişimde bulunurlar. Ancak çabalan boşunadır, Vali onları dinlemez ve tehdit eder. 5 Ordulu Mgırdiç Artun ve beraberindeki 20 kişi tehcir kafilesin­ den kaçar, mağaralarda saklanırlar. Mesudiyeli isimsiz bir pos­ tacı Artun'un annesi ve kızkardeşini korur. Altı ay mağaralarda saklandıktan sonra Artun ve arkadaşları mavnacı Hakkı Gür­ soy'un yardımıyla Gürcistan'a kaçarlar.6

Trabzon'da tehcir ilan edildiğinde eşraf emirleri yumuşatma­ ya, istisnalar elde etmeye ve tanıklıkta kullanılan tabirle tehci­ ri "boğmaya" çalışır. Ama merkezi hükümet emirleri kati bir şekilde teyit eder. 7 Çok sayıda Trabzonlu yaşananları görme­ mek için sayfiye yerlerine çekilir. Trabzon Fransız Konsolos­ luğu'nda tercüman olarak çalışan Apik Messerlian'ı tehcirden kurtarmak için Türk tanıdıkları seferber olur, ancak bir sonuç

elde edemezler.8 Sasun Messageries Maritimes ajansında çalı­

şan Antoine Köyliyan Amasya'da yaşlı bir Türk hanımın evinde saklanır. Ancak daha sonra yakalanacak ve tehcir edilecektir.9 Samsun'da Müslüman eşraf Ermenilerin lehine bir karar çıkar­ tabilmek için uğraşır, ama emirler kesindir.10

 

 

5              Tehcir ve Talıtil, Divan-ı Harbi Orfi Zabıtları, Vahakn N. Dadrian, Taner Ak­ çam, op.cit. s. 35.

6      Harut Usta'nın dilinden Ordu'nun gayn resmi tarihi, Ferda Balancar, Agos,

18.07.2014, lstanbul.

7      Trabzon eski ltalyan Konsolosu M. Gorrini'nin Messagero gazetesine verdiği demeç. Lcs Memoircs de Mgr jean Naslian, op.cit. I. Cilt s. 171.

8      Les Memoi res de Mgr jean Naslian, op.cit. 1. Cilt s. 173.

9      Ibidem, s. 184.

lO  Ibidem, s. 190.

Adana Vilayeti

Hacin müftüsü kendisinden tehciri onaylayan bir fetva isteyen Alay Kumandanı'nı geri çevirir, "yaptıklarında iyi hiçbir şey göremediğini" söyler. Müftü aynı zamanda Protestan Ermeni­ lerin ileri gelenlerinden birinin yakın arkadaşıdır. Onu tehcir­ den kurtarabilmek için her yolu dener, ama başaramaz. 11 Fe­ ke ve Yerebakan Müslümanlanndan isimleri belirtilmemiş bir grup tehcire karşı çıkar. Şehirlerindeki Ermenilerin hiçbir suç işlemediğini, silahlarının olmadığını, huzur içinde yaşadıkları­ nı, arkadaşları, esnafları, zanaatkarları olduklarını söylerler. Bu şekilde tehciri üç ay erteletmeyi başarırlar, ama daha fazlasına güçleri yetmez.12

Halep Vilayeti

Mekteb-i Bahriye mezunu, lngiltere'de mekanik eğitimi almış Cemil Konne Fırat Menzil Kumandanlığı bünyesinde yer alan Birecik'teki şahtur (bir tür sal ya da kayık) imalathanesinin so­ rumlusudur. Bu görevi boyunca Antep ve çevresinden tehcir edilen pek çok Ermeniyi şahtur imalathanesinde işçi ya da us­ ta olarak kaydettirerek hayatta kalmalarını sağlar. 13 Yoksulluk ve açlık içindeki Ermeni ailelerine gıda, giysi ve ilaç dağıtılma­ sını temin eder.

Hikayesine tarihçi Ümit Kurt'un ulaştığı Cemil Könne'nin imalathanede işe alarak hayatlarını kurtardığını ifade eden çok sayıda Ermeni tanıklık mevcuttur. Ancak Başbakanlık Osman­ Arşivleri'nde ulaştığımız bilgiler bu kurtarmayı Cemil Kön­ ne'nin -en azından başlangıçta- kendi inisiyatifiyle gerçekleş­ tirmediğini ortaya koyuyor. Arşiv kayıtlarında Birecik'te şahtur

 

 

11              The Treatment of Armenians in the Ottoman Empire 1915-16, op.cit., s. 497. Sansürsüz baskıda tanıklığın Hacin'e ait olduğu görülür. The Treatment of Ar­ menians in the Ottoman Empi re, s. 507, Gomidas lnstitute, 2000, Londra.

12     Ibidem, s. 507.

13     Könne hakkında daha detaylı bilgiler için "Birecik'te Ermeni sürgünlerini ölümden kurtaran Cemil (Bahri) Könne", Ümit Kurt, Toplumsal Tarih, Ocak 2015, s. 84-87, Istanbul.

imalatında Ermenilerin çalıştırılmasının Temmuz 1917'de Da­ hiliye Nezareti'nin emri olduğunu görüyoruz. 14

DH.ŞFR., 78/4

Bab-ı Alt

Dahiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti Şube: 2 Kalem-i husQsi Umumi: 1 688

Hususi:

Şifre

Mahrem gayet müstaceldir.

                                   lf"\

Adana, Halep, Suriye, Musul Vilayetleriyle Maraş, Urfa ve Zor Mutasamflıklarına

Vaziyet-i ahire dolayısıyla fevkalade ehemmiyeti tezayüd eden Fırat hattı boyundaki yollarla mezkQr nehrin vasıta-i nak­ liyesini teşkil eden şahturların inşaatı için pek çok amele­ ye ve erbab-ı sanata ihtiyac-ı kat'i bulunduğu Başkumandan­ lık Vekiileti'nden bildiriliyor. Vilayet/ liva dahilindeki Erme­ ni muhacirler meyanında yol inşasına ve marangozluğa vakıf olanlardan cihet-i askeriyece tefrik ve talep edileceklerin Fırat Menzil Müfettişliği emrine tevdi'leri ve miktarlarının inhası ehemmiyetle muntazırdır. Fi 1 Temmuz sene [1 ]333

Nazır (imza)

Mahreci: Adana Tarihi: 5n/333

 

 

TELGRAF

Dahiliye Nezaretine Şifre

 

DH.ŞFR. 54/94

C. 1 Temmuz 333 . Numara dört. Halep civarında toplanan pe­ rişan binlerce Ermeniler arasında pek çok erbab-ı sanat vardır.

 

14     BOA. DH.ŞFR. 78/4, l l/N /1335, BOA. DH.ŞFR. 558/80, 05/Te/1333. Transk­

ripsiyon: Ômer Türkoğlu.

Fırat menzili bunlardan istifade edecektir. Şahtur için kereste imali ve nakline teşebbüs edilmiş olduğu arz olunur. Sfi/333

Adana Valisi Cevdet

Cemil Könne'nin -tanıklıklarda tarihi belirtilmeyen- Bire­ cik'teki Ermenileri koruması 1917 sonrasına ait olmalıdır. ima­ lathanede Ermenilerin işe alınmasının inisiyatifi kendisine ait olmasa da, Dahiliye Nezareti'nden gelen emri en geniş anlamda uygulamış ve "erbab-ı sanat" olsun olmasın pek çok kişiyi "us­ ta" göstererek kurtarmış olması ihtimal dahilindedir. Tanık­ lıklarda hakkındaki şükran dolu ifadeler ve Antepli fotoğrafçı Hagop Muradyan'ı marangoz olarak işe aldırtması bu olasılığı kuvvetlendiriyor. 15

Samsun'dan tehcir edilen Filomen Hekimian ve ailesi katli­ amlara tanık olarak Suruç'a ulaşır. Tehcir süresince ilk defa Su­ ruç Müslümanlanndan yardım görürler, onlara ekmek dağıtı­ lır. 16 Suriye sınırına yaklaşan Yeghisapert Berberian'ın içinde bulunduğu kafilenin giysileri çalınmış, çırılçıplak bırakılmıştır. Sınıra yakın bölgelerde yaşayan Arap kadınlar kafileden kadın­ lan kaçırmaya gelenlere engel olurlar, kadınlan evlerine götü­ rür, yiyecek ve Müslüman kıyafetleri verirler. Berberian ve ya­ nındaki kadınlar bu şekilde hayatta kalır.17

Suriye Vilayeti

Almanya Şam Konsolosu Loytved Hardegg 30 Mayıs 1916'da Cemal Paşa'nın tehcir edilen Ermeniler için bir yardım kuru­ luşu oluşturduğunu ve başına daha önce Selanik ve Halep Va­ liliği yapmış, güvenilir ve çalışkan bir kişi olarak bilinen Hü­ seyin Kazım Bey'in getirildiğini yazar. Hüseyin Kazım Bey bir süre sonra Loytved Hardegg'e görevi bırakmak istediğini ile­ tir. Önerdiği tedbirlerin yerine getirilmediğini, resmi görevlile-

 

 

15     Birecih'te Ermeni sürgünlerini ölümden kurtaran Cemil (Bahri) Könne, op.cit. s. 86.

16     Les Mtmoires de Mgr]ean Naslian, op.cit. l. Cilt s. 204.

17     Humanity in the Midst of lnhumanity, Shahkeh Yaylaian Setian, op.cit. s. 73-74.

rin aleyhine çalıştığını, hükümetin Ermenilere yardım etme is­ teğinin ciddi olmadığını, aksine onları sistematik olarak orta­ dan kaldırmak istediğini aktanr. 18 "Bu korkunç imha politika­ sının Türkiye için bir utanç olduğuna ve barıştan sonra Türki­ ye'ye çok zarar vereceğine" inanmaktadır.

Hardegg'in bahsettiği kişi daha önce ittihat ve Terakki men­ subu olduğu halde görüş ayrılığına düşerek partiden ve devlet hizmetinden ayrılan, mütareke döneminde nazırlık görevinde bulunacak, Şeyh Muhsin-i Fani müstearıyla makaleler yazan Hüseyin Kazım Kadri'dir. Hüseyin Kazım Bey ittihat ve Terak­ ki'nin 1913-1914 arasında Rumlara yönelik uygulamaya koy­ mak istediği ekonomik boykotu destekleyen sert makalelerin de yazarıdır.19 Ancak 1915 sonrasında tutumunu değiştirdiği­ ni, Ermenilerin maruz kaldığı vahşete tepki duyduğunu Harde­ gg'le paylaştıklarından çıkarabiliyoruz. Bu sebeple 191 6'da Ha­ lep ve Şam çevresine ulaşabilen Ermenilere yardım etmeye ça­ lışır, ancak çabaları başka memurların sabote etmesi yüzünden sonuçsuz kalacaktır.

Cemal Paşa, Hüseyin Kazım Bey'in ardından bölgedeki Er­ menilere yardımı organize etmesi için Çerkes Hasan Amca'yı görevlendirir. Hasan Amca, Haziran l 919'da Alemdar gazete­ sinde yayınladığı anılarında karşılaştığı tablonun dehşetini "Bu dağlar yaratılış tarihinden beri bu derece vahim sefalet taşıma­ mış, görmemiştir. (. .. ) insan soyuna mensup olmaktan utan­ dım," diye tasvir edecektir. Karşılaştığı bütün engellemelere, vurdumduymazlıklara ve ittihatçı memurların kendisini Dahi­ liye Nezareti'ne şikayet etmesine karşın bölgedeki Ermenilerin koşullarını bir nebze olsun iyileştirmeye çalışır. Kamplara sağ­ lık hizmeti götürür. Pek çok kadının Şam'a bir şekilde varıp iş bulabilmiş eşlerinin -Ermenilerin Şam'a yerleşmesinin yasak­ lanmasına karşın- yanlarına gidebilmelerini sağlar. Cemal Pa-

 

 

18             From the Consul in Damascus (Loytved Hardegg) to the Embassy in Constan­ tinople, Damascus, 30 May 1916, DE/PA-ANR14092, The Annenian Genocide: Evidencefrom the Gennan Foreign Office Archives, Wolfgang Gust, op.cit. s. 589.

19             The Young Turks and the Boycotı Movement: Nationalism, Protest and the Wor­ king Classes in the Formation of Modern Turkey, Doğan Çetinkaya, s. 174, l.B. Tauıis & Co., 2013, Londra.

şa'nın talimatıyla zanaat ustalığı bulunanları Suriye ve Beyrut vilayeti şehirlerine yerleştirir. Çerkes Hasan Amca'nın yaşanan vahşeti son derece detaylı bir şekilde ortaya koyan anılarının yayınlanması beklenmedik bir şekilde yanda kesilir. Suriye'de­ ki görevi sırasında olduğu gibi, kendi sözleriyle, "ölümden kur­ tarılmak istenen bu felaketzedelere yapılan haklı ve insani bu harekete vatana ihanet diyenler ve idare edenleri de vatan hai­ ni sıfatıyla itham edenler" yine işbaşındadır.20

Bu çalışmadaki diğer idari görevlilerden Çerkes Hasan Am­ ca ile Hüseyin Kazım'ı ayıran husus emirlere karşı gelenler ara­ sında yer almamaları, aksine onlara verilen emrin tehcir edilen Ermenilere yardım etmek olmasıdır. Yüksek ihtimalle seve se­ ve yapacakları düşünülerek Cemal Paşa tarafından bu işe uy­ gun görülmüşlerdi. 21 Hüseyin Kazım diğer memurların engel­ lemeleri karşısında kısa sürede pes eder. Anıları yarıda kaldığı için Çerkes Hasan Amca'nın tam olarak ne kadar süreyle bu gö­ revi devam ettirdiğini bilemiyoruz.

Hasan Amca 1961 yılında vefat ettiğinde lstanbul'da düzen­ lenen cenaze törenine çok sayıda Ermeni katılır. Törende dö­ nemin Ermeni Patriği Karekin Haçaduryan şu sözleri dile geti­ rir: "Ona minnet borçluyuz. Savaşta açlık ve sefaletten bizi kur­ taran odur. O olmasaydı, biz de olmazdık. "22

Der Zor Mutasarrıflığı

 

Tehcir kafilelerinin önemli bir kısmı için son durak olan Der Zor'a varabilenler perişan durumdadır. Kasım 1915'te Halep Alman Konsolosu Rössler'e sunulan bir rapora göre açlık ve hastalıklar yüzünden Der Zor'da günde 150 ila 200 kişi hayatı­ nı kaybetmektedir. Bu koşullara rağmen pek çok Ermeni haya­ ta tutunmaya, bir iş kurmaya ve şehrin ekonomisini canlandır-

20      Souvenir du Circassien Hassan Bey. Revue d'Histoire Annenienne Contempora­

. ine, Cilt il, 1998, Paris.

21              Cemal Paşa'nın bu yardımı hangi motivasyonlarla tertiplemeye çalıştığı net değildir.

22      "Çerkes Hasan Amca'nın kaleminden Suriye 1915", Agos gazetesi, 23.03.2012,

lstanbul.

maya başlar. Bu çabalarında onlara Der Zor mutasamfı Ali Su­

ad destek olur.23

Rasulayn kampının yer aldığı, ölüm durağı haline gelmiş Der Zor'da mutasarrıflık görevinde bulunmak ve katliamlara kar­ şı çıkabilmek ne ölçüde mümkündür? Ali Suad'ın görevi sıra­ sında engel olamadıkları büyük ihtimalle olabildiklerinden çok daha fazlaydı. Yine de Der Zor'dan hayatta kalan Ermenilerin anılarında Ali Suad koşullarını iyileştirmeye çalışan, olumlu bir figür olarak yer alır. Rasulayn kampından kurtulanlar arasında yer alan Garabed Azarian Ali Suad'ın Ermenilere yönelik saldı­ rılan engellemeye çalıştığını şu sözlerle anlatır:

Bir akşam Bedeviler kampımıza saldırdı ve Hacinli bir adamı öldürdü. lki ay sonra Der Zor mutasamfı Ali Suad yönetimi altındaki Rasulayn'ı ziyaret etti. Komşu Arapların bize gecele­ ri saldırdığını ve ganimet peşinde olduklarını anlattık. Hikaye­ mizi sessizce dinledi, ama bir dahaki sefer yirmi silahlı adamla, "Esterli" denen, katırlara binen adamlarla geldi. Ali Suad böl­ gedeki bütün Arapları çağırdı ve uzun bir sorgulamadan son­ ra Hacinli Ermeni'nin öldürüldüğü saldırıya katılan dört Bede­ vi'yi tespit etti. Bana bu alçakların boğazını kesmemi söyledi, ben de böyle bir şeyi yapamayacağımı belirttim. Askerler yap­ tılar ve mızraktan kesik başlara saplayıp "Bu zavallı Ermenile­ ri" Bedeviler bir daha rahatsız edecek olurlarsa başlarının kesi­

leceğini bağırarak şehirde dolaştırdılar. Bunun üzerine bir sü­ re boyunca rahatsız edilmedik.24

Ali Suad Temmuz 1915'te onbinlerce kişinin yığıldığı Ra­ sulayn kampının koşullarını iyileştirmek için uğraşır. Halep Amerikan Konsolosujessejackson'a kamptaki Ermenilerin du­ rumundan ve hükümetin onlara hiçbir yardım sağlamadığın­ dan bahseder. Dahiliye Nezareti'ne yazarak "çoğunluğu hasta" olan sürgünlere yardım edebilmek için acil olarak bin lira gön­ derilmesini talep eder. Bu sırada kampta durum gitgide kötü-

 

23      Le Gtnocide des Anntniens, Raymond H. Kevorkian, op.cit., s. 818.

24      The Cilician Annı:nian Ordı:al, Paren Kazanjian, s. 6, HYE lntentions, 1989, Boston.

leşmekte, hükümet Ali Suad'm çağrılarına kulak tıkamaktadır. Kamptaki Ermenilere saldırılar ve tecavüzler günlük hale gel­ miştir. Ağustos 1915'te Dahiliye Nezareti bir kararname ile teh­ cir edilen Ermenilere saldıranların cezalandırılacağım duyurur. Alman yetkilileri yatıştırmaya yönelik olan bu karar bir göz bo­ yamadan ibarettir.25 Ancak Ali Suad bu karan bir fırsat olarak görür ve Dahiliye Nezareti'ne telgraf göndererek Diyarbekir Valisi Reşid ile adamlarının işledikleri suçlar sebebiyle cezalan­ dırılmalarını ister:

Hükümetin gayesinin muzır unsurlara engel olmak olduğunu pek iyi bilenlerdenim. Buraya geldiğim günden beri hep o ga­ yeyi takip ediyorum. Fakat Diyarbekir Valisinin dikkafalılığı hükümet ve millete sirayet edecek kadar seyyiat başında oldu­ ğu halde yaver-i canisiyle Komiser Memduh'un cezalandırıl­ malarını selamet-i mülk namına istirham ederim. Daha doğru­ su hal ve keyfiyet talep ediyor. Resulayn'ın Çeçen taifesini it­ ham ederim. Fakat bunların cümlesi valinin yahut yaverin ter­ kibi neticesidir.

Edilen cinayetleri tafsilatıyla arz etmiştim. Bunları idam va­ cip olur. Hükumetin iffet, fıtrat ve ulüvv-cenab siyasetini anla­ mayanlar bunlardır. Müsebbiplerinin esamisini bir heyet-i tah­ kikiye ile keşfetmek mümkündür.

1 7 Ağustos 1331

Zor Mutasamfı Ali Suad26

"Hükümetin iffet ve fıtrat ve ulüvv-cenab siyasetini anlama­ yanlar bunlardır" gibi hükümete yönelik yüceltmelerle itham­ larına bir sonuç alabilmeyi uman Ali Suad kısa süre içinde ça-

 

 

25      The Extermination of Armenians in the Diarbekir region, Hilmar Kaiser, op.cit.,

s. 385-388.

26              Kudüs Ermeni Patrikhanesi Arşivi, no: W 232. Belgeye ulaşabilmemizi bir kopyasını bizimle paylaşan Raymond H. Kevorkian'a borçluyuz. Kısmen gü­ nümüz Türkçesine uyarlanmıştır. Tarih Rumi takvime göre atılmıştır, Miladi 30 Ağustos 191 5'tir. Belgenin devamında 19 Şubat 1919 tarihli ve "Emniyet­ i Umumiye Müdürü Süleyman" imzasını taşıyan bir not vardır. Bu nottan Ali Suad'ın telgrafının "kalem-i hususide mahfuz dosyalar meyanında bulundu­ ğunu" ve lttihatçılann yargılanması sırasında "Dersaadet Divan-ı Harbi Riya­ setine" gönderildiğini anlıyoruz.

balarının boşuna olduğunu görür. Eylül 1915'te Rasulayn'da kafilelere saldıran Mardinli jandarma ve milisleri tutuklattığı ve işledikleri suçlarda Mardin mutasamf vekili Bedri'nin dahli olduğunu bildirmesine karşın hiçbir şey yapılmaz. Ne Reşid, ne de Bedri bu sebeple cezalandırılır. Aksine, Ali Suad'ın bu konu­ daki raporundan üç hafta sonra Bedri terfi ettirilerek mutasar­ rıflığa asaleten atanır.27

Ali Suad ise -Raymond Kevorkian'ın "soykırımın ikinci saf­ hası" olarak adlandırdığı- Der Zor'da ve kamplarda bulunan Ermenilerin katledilmesinden önce 29 Mart 1916'da Bağdat Vi­ layeti vali muavinliğine tayin edilir.28 Yerine atanan Salih Zeki Der Zor'da bulunan binlerce Ermeni'nin tekrar sevkini ve çete­ ler tarafından katledilmelerini organize edecektir.29 Bölgede ya­ şayan Arap topluluklar çok sayıda kişiyi hizmetlileri gibi gös­ tererek korumaya çalışır, ancak Salih Zeki herkesin sadece bir "Ermeni zevce ya da hizmetçi" alabileğini ve "evinde daha fazla Ermeni barındıranların Divan-ı Harb'e sevk edileceklerini" ilan ederek bu çabalara engel olur.30

Ali Suad'ın suçluların cezalandırılmasını talep ettiği ve yuka­ rıda yer verdiğimiz telgrafına 19 19'da görülen İttihat ve Terak­ ki yöneticileri ana davasını iddianamesinde atıfta bulunulur. Mahkeme Dahiliye Nazın Talat'ın Ali Suad'ın telgrafına "sak­ lı" ibaresini not düştüğünü ve bu durumun "Diyarbekir'de ika edilen kıtal ve faciaların firari Talat Bey'in görmezden gelmesi ve teşvikiyle sürdüğünü" doğruladığını belirtir.31

Ali Suad hakkında daha fazla bilgiye ulaşmak için Mülki­ ye mezunlarının yer aldığı Şeref Defteri'ni karıştıranlar ona da­ ir bir iz bulamazlar. Çünkü mezun olduğu 1889 yılında ilerle­ yen zamanlarda alacağı ismiyle değil, Mehmed Suad olarak bi-

 

 

27      The Extenninalion of Annenians in the Diarbehir region, Hilmar Kaiser, op.cit.,

s. 389-90.

28      BOA. 1 .. DUIT 43nI 24/C /1334.

29      Le Genocide des Anneniens, Raymond H. Kevorkian, op.cit., s. 820-824.

30      Ibidem, s. 823.

31              Tehcir ve Taktii, Divan-ı Harbi Orfi Zabıtlan, Vahakn N. Dadrian, Taner Ak­ çam, s. 64.

!inmektedir. 32 Siirt mutasarrıflığında bulunmuş babası Ali Rı­ za Bey vefat ettikten sonra, ona duyduğu sevgiden ötürü "Ali Suad" adını aldığı aktarılır. "Türkçeyi dikkat çekecek derecede güzel bir üslupla" yazan "Arapça ve Fransızcayı mükemmel bir şekilde" bilen Ali Suad bir süre Hariciye Nezareti'nde çalıştık­ tan sonra Cemil Tosun Paşa'nın Kahire'de daire müdürü olur. Mısır'da bulunduğu sırada ittihatçılara katılır ve Mizan gazete­ sini çıkaranlar arasında yer alır. 1897'de ittihatçılarla ters düşe­ rek ayrıldığı belirtilir. Cemil Tosun Paşa'nın Paris'e yerleşmesi­ nin ardından 1909'da lstanbul'a döner.33 27 Kasım 191 4'te ata­ nacağı Der Zor mutasarrıflığından önce Necid, Ammare, Ke­ rek mutasarrıflıkları ile Mülkiye müfettişliği görevinde bulu­ nur.34 1913 yılında kısa bir süre Galatasaray Sultanisi'nde Ede­ biyat muallimliği yapan Ali Suad'ın gönlünde idari görevlerden daha çok yazı ve çeviri işleriyle uğraşmak vardır. Bu arzusuna 1919 yılında Utarid edebiyat dergisini çıkararak ulaşır.35 ldari görevleri sırasında bu tutkusuna ara vermeden "kitap tenkidin­ den iktisada, tarihten ve sıhhat meselelerinden istatistiğe kadar çok geniş bir yelpazede" makaleler ve kitaplar yayınlar.36 "Gö­ rülmüş şeyler" ve "Seyahatlerim" kitaplarında bulunduğu fark­ lı memleketleri anlatır. Charles Texier'nin Küçük Asya isimli eserini Türkçe'ye çevirir.

Ağustos 19 19'da Ali Suad lzmit mutasarrıflığına atanır. Bu

görevi sırasında Mustafa Kemal ve onun örgütlediği hareket ile karşı karşıya gelecektir. Mustafa Kemal Ali Suad'dan İstan­ bul hükümetiyle ilişkilerini kesmesini ve Heyet-i Temsiliye'nin talimatlarını yerine getirmesini talep eder. Ancak Ali Suad lz­ mit'te "olumsuz söylentiler" bulunduğunu, halkın Mustafa Ke-

 

 

32      Yeni Mülkiye Tdrihi ve Mülkiyeliler, Ali Çankaya, op.cit, s. 379.

33       Mektuplarla Tevfik Fikret ve Çevresi, Yılmaz Taşcıoğlu, Hüseyin Yorulmaz, s. 1 24, lstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür işleri Daire Başkanlığı Yayınlan, 1999, lstanbul.

34      BOA. DH.MUI 1 2125 06/N 11327, BOA. BEO 38501288743 27/M /1329, BOA.

1..DH.. 1490/1329 24/Za/1 329, BOA. 1. .DH .. 151 1/1333 09/M /1333.

35      Mektuplarla Tevfik Fikret ve Çevresi, op.cit. s. 124.

36      Tarihin Gölgesinde: Meşıihir-i Meçhüleden Birkaç Zat, Ali Birinci, s. 128, Der­ giih Yayınlan, 2001, lstanbul.

mal'in hareketinin "maksadının İttihat Hükümeti'ni önceki şekliyle yeniden diriltmek olup olmadığını" anlamaya çalıştı­ ğını belirtir. Ve ekler: "Her kim ve her ne için olursa olsun, so­ nucu bilinmeyen bir maceraya başkalarını sürüklemeyi doğru bulmam." Mustafa Kemal Ali Suad'ın endişelerini "ayak takımı­ nın dedikodusundan öteye bir değeri olmayan söylenti" olarak tanımlar ve "İttihatçılığın diriltilmesi ile uğraşacak kısır görüş­ lülerden" olmadığını belirtir. Ali Suad'ın "halkın tereddütleri" diye paylaştıkları yüksek ihtimalle kendi endişeleridir. Heyet-i Temsiliye ve Kuvva-yı Milliye örgütlenmesinde İttihatçı kadro­ ların yer aldığını görmüştür. Ancak Mustafa Kemal'e "Maksa­ dının yüceliğinin ve meşruluğunun" sorgulanamayacağını ifa­ de ederek tartışmayı uzatmamayı seçer. 37

İttihatçılarla birlikte hareket ettiği için Mustafa Kemal'e bir müddet mesafeli duran, Ermenilerin katlinden sorumlu olan­ ların cezalandırılmasını isteyen Ali Suad 1919 başlarında kale­ me aldığı bir açık mektupta -tıpkı Celal Bey'in Vahit gazetesin­ de yayınlanan anılarında yaptığı gibi- soykırıma iştirak eden sivilleri yok sayarak tüm sorumluluğu hükümete yükleyecek­ tir. "Amerika Cemahir-i Müctemiası Reis-i Muhteremi Wil­ son Hazretlerine" seslenen makalesinde İttihat ve Terakki hü­ kümetini "milletin halini ve kalbini bilerek hareket etmeyen", "akılsız", "gafil ve muğfel dimağlar" olarak tanımlar. Ali Su­ ad'a göre "Türkiye, dehşet verici maddi ve manevi zayiati ile bu meselede en az kabahatlidir ve hatta bigünahtır". Olan biten her şey hükümetin "fenalığı ve müfritlerin hırs ve açgözlülü­ ğü" yüzündendir. Bu durum "Ermeni vatandaşlarımızın kıya­ mıyla" başlamış, "hükümet kuvvetini elinde tutan üç beş çete­ ci ile bunların ancak üç beş yüze varan alet ve avanesinin dini­ mizce son derece reddedilen mezalimiyle" son bulmuştur. Ali Suad "bu zulme karşı koyarak binlerce Ermeni vatandaşlarının mevcudiyetini muhafazaya muktedir" olduğunu belirtir. Ancak kendisine göre Ermeniler Türkleri himaye etmemiş, kimsesiz kişileri öldürmüştür. Mektup ilerledikçe Ali Suad bizzat tanık olduğu gerçeklerden giderek uzaklaşır. Ermenilerin "bütün bir

 

 

37      Nutuk, Mustafa Kemal Atatürk, s. 1049, 1960, lstanbul.

millet gayzı ile" masumlara saldırdığını, oysa Türklerin "yalnız hükümet eliyle ve milletin nefretini çekmek suretiyle" Erme­ nileri öldürdüğünü iddia eder. Kimi kaynaklara göre Ali Suad bu mektubu Amerikan Başkanı Wilson'un Osmanlı topraklan­ nın "nüfusun çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu bölümlerin­ de Türk egemenliği", diğer bölgeler için ise özerklik öneren il­ kelerine cevaben yazmıştır. Ali Suad mektubunda "Ermenilere İttihat hükumetinin ettiği muameleden bütün millet"in "içinin kan ağladığını" ileri sürer.38

Katliamlara "içleri kan ağlayanlar" elbette vardılar ve Ali Su­

ad da onlardan biriydi. Ancak bir azınlıktan ibaret olduklannı ve o dönem onlara kimsenin kulak vermediğini devleti koruma refleksi Ali Suad'a unutturmuş gibi görünüyor.

Musul Vilayeti

Musul Vilayeti'ne bağlı Sincar dağlarında yaşayan Ezidiler teh­ cir ve katliamlardan kaçan Hıristiyanlar için olduğu kadar on­ lan korudukları için devlet güçlerinin hışmına uğrayanlar için de bir sığınak olurlar. Siirt Keldani Metropoliti Adday Şer'i kur­ tarmaya çalıştığı için askerlerin peşine düştüğü Tanzeli Osman Ağa Ezidilerin koruma sağladığı kişilerden biridir. Osman Ağa canını zor kurtararak Musul'a kaçar. Oradan Sincar'a geçerek Ezidi lider Hemoye Şero'ya sığınır. Savaş sonuna kadar Sincar ve Musul'da kalır.39

Mardin'den Rasulayn'a sürülen yaklaşık 500 Ermeni tehcir kafilesini götüren Çerkeslerin onları Sincar dağlarına yönlen­ dirmesi sayesinde hayatta kalır. Bu yönlendirmenin bir kurtar­ ma amacı güderek yapılıp yapılmadığına dair bir bilgi bulun­ mamaktadır. Ancak diğer rotalan izleyen gruplar katledilirken Sincar Ezidilerinin yardımları sayesinde bu kafiledekiler hayat­ ta kalır.40

 

 

38       Tarihin Gölgesinde: Meşı'lhir-i Meçhüleden Birhaç Zı'lt, Ali Birinci, op.cit. s. 135-136

39      er. supra s. 224.

40      Le Gtnocide des Anntniens, Raymond H. Kevorkian, op.cit., s. 458.

Mart 191 7'de Musul'da bulunan Patrik Zaven Ezidilerin teh­ cir edilen Ermenilere yardım etmeye çalıştıklarını, Ezidi şeyh­ lerinden lsmail Bey'in kendisini sürekli ziyaret ettiğini ve çok sayıda Ermeni'nin Sincar Ezidileri tarafından korunduğunu not eder.41

EKLER

 

 

BE LGE 1

Mazhar Bey'in Lice ve Beşiri Kaymakamlarının Katline Dair Raporu

251

Dahiliye Nazırı Talat Beyefendi Hazretlerine

Nüsha-i atiye[?] Şifre

Diyarbakır Vilayeti Ermeni işleri calib-i dikkat bir halde görülmüş­ tür. Ez-cümle gerek vilayet Ermeni sekenesinin ve gerek vilayat­ ı saireden buraya kadar gelen aynı mill et kafilelerinin ahvali Ma'muretü'l-aziz Vilayetinde olduğu gibidir. Şu kadar ki bu ah­ val, enzar-ı umumiyeye a ksedemeyecek halden maada kalmıştır. Ba-husus bu meyanda Lice ve Beşiri Kaymakamları, kuvve-i hükü­ metten müfrez bir tedbirle yolda imha edilmiş ve keyfiyet bitta­ bi icabat-ı sahihaya gayr-ı müstenid bulunmuştur. Ahval-i mezkü­ re jandarma namı altında istihdam olunan Çerkesler ve bunların taht-ı tahakkümünde bulunan milis taburu efradı tarafından ika' olunmuştur. Hatta bu kuvve-i icraiye yalnız saldırmış oldukları hu­ susat-ı kahirede değil ahiren bütün emval-i metruke dahi bunla­ rın uhde-i tedbir ve muhafazasında bırakılmış ve efkar-ı umumiye ve erbab-ı hakayık nazarında bittabi mazhar-ı itimat olamayan şu tedbir, muhakkaktır ki hazine-i devlet ve ahaliye karşı mübalağa­ sızca birkaç yüz bin liranın zıyaına meydan vermiştir. Burada asker bulunmadığı ve seferberlik münasebetiyle hükümet-i mahalliye­ nin istihdamına mecbur kaldığı gayr-ı muntazam müsinn jandar­ malarla her hususta nüfüz-ı hükümet hakkıyla gösterilmek gayr-ı me'mül bulunduğu için Vali Reşit Bey'den mezkür Çerkes jandar­ maların sonuna kadar madde-i ahval-i seyyieleri heyetimizce ta­ hakkuk ettirilenlerin ne divan-ı harbe tevdileri ve ne de mezkür jandarmaların hal-i hazırda siyaset-i şedide ile çare-i tenkilleri şa­ yan-ı ihtiyat görülmektedir. Hikmet-i hükümete layık olan meslek Reşit Bey'in ya mahall-i ahara kaldırılmasıyla burada asayişi teh­ dit eden rüfeka-yı muharreresinin teshll-i ref'i veyahut bir kuv­ ve-i münasibenin taslltiyle toplatıp divan-ı harbe tevdileridir. ikin­ ci şık hükümet-i muhteremece hiçbir vakit nazar-ı ehemmiyetten dür tutulmayacağı ve birinci şıkkın halen i htiyarı daha münasip olacağı vareste-i teşrihtir. Üçüncü şık ise şimdilik muamele-i tatyl­ biye bulundurulacak Reşit Bey vasıtasıyla bunların bir suret-i mü­ nasibede esasen sekenesinden bulundukları Balıkesir'e ve lzmit ci­ hetlerine celp ettirilmeleri noktasıdır. Bunların cinayat-ı umumi­ ye ve hususiyeleri hakkındaki tahkikat-ı müdelleleriıizin netice-

252

si huzur-ı fahimanelerine mülaki olacaımız vakit arz olunacak­ tır. Çünkü ef'al-i cürmiyeleri mahazir-i siyasiyeden tecrit olunsa bile halen divan-ı mezkura verili rse tabayi'-i mel'Gfeleri hasebiy­ le hasıl edecekleri havf ve endişe neticesi olarak velev ehemmiyet­ siz olsun bir gaile-i asayiş-şikenane çıkarmaları müsteb'id olamaz. Şu esbaba göre Reşit Bey'in de vücub-ı tebdili maslahaten ve siya­ seten lazım gelmiştir. Bu maruzat, mütalaa-i sadıkane kabilinden­ dir. Takdir-i icabatı her halde rey-i canib-i fahimanelerine menut­ tur. 24 Kanun-ı sani 33 1.

Heyet-i Teftişiye Reisi Mazhar

işbu şifre muvafakatımızla keşide edilmiştir. (imza) 1

1               Kudüs Ermeni Patrikhan si Arşivi, no: H 1 13. Belgeye ulaşabilmemizi bir kopyasını bizimle paylaşan Raymond H. Kevorkian'a borçluyuz.

253

BELGE 2

Mazhar Bey'in Lice ve Beşiri Kaymakamlarının Katline Dair Raporuna Ek Olarak Lice Kazası

Ahz-ı Asker Şube Reisi Süleyman Efendi'nin ifadesi

255

Lice Kazası ahz-ı asker şube reisi olup vazife-i askeriyesi mü­ nasebetiyle Diyarbakır'a gelmiş bulunan Yüzbaşı Süleyman  Efen­ di'ye kaza-yı mezkur kaymakam-ı sabıkı  Nesimi  Bey'in suret-i  kat­ li hakkında bir malumatı olup olmadıgı sual olundukta Vali Re­ şit Bey'in Diyarbakır'da bulundugu sırada bu vilayete hem-hudut olan B itlis Vilayetinin Malazgirt ve Bulanık kazaları düşman istila­ sına ugradıgı Lice Kazasında şayi' olması üzerine bu kaza ahali-i ls­ lamiyesi  galeyana  gelerek  mevki'-i  harbe  gitmek  için  gösterdikle­ ri arzuya karşı mumaileyh Nesimi Bey müsait bir tavırda bulunma­ ması ve düşman şayia-i isti lası üzerine Ermenilerin bir fenalık yap­ malarına mahal kalmamak için sair mahallerde başlandıgı gibi Li­ ce'de de cem' ve sevk hususunda bir emr-i sarih olmadı!)ından ba­ hisle teenni ve tereddüt ve [ ... ] göstermiş ve muahharen emir ve­ rildigi halde Ermenilerin şüpheli kısmı celp ve tevkif [ . . . ] umumu­ na teşmil etmemiş olmasıyla enzar-ı mahalliyede kendisi namuslu ve dirayetli bir kaymakam ta nınmakla beraber esbab-ı meşrüadan dolayı duçar-ı [ ... ] ve itiraz olmuş ve keyfiyet vali-i müşarüniley­ he aksetmesi üzerine oraya bir tahkik memuru dahi gelerek kay­ makamın o husustaki hal ve ef'alini tahsin etmemiş ve birkaç gün sonra maiyetinden Jandarma Mülazım-ı evvel  Harun Efendi Çer­ kes jandarmalardan mürekkeb bir kuvvetle ba!)teten Lice'ye ge­ lerek orada bulunan ve bir iş için kaza bir nahiyede tesadüf eden mümaileyh Nesimi Bey'in firar etmemesi için pür-telaş olarak ica­ bını düşünmekte iken Nesimi Bey merkez-i kazaya çıkagelmiş ve gün ortasında  Harun  Efendi  refakatindeki jandarmalardan  isimle­ ri meçhul iki neferi katıp Diyarbakır'a valinin nezdine götürmek üzere Nesimi Bey'i yola çıkararak birkaç saat mesafe kat' etme­ leriyle beraber Nesimi Bey'in katledilmiş ve maktel civarına defn olunmuş idügü etrafa derhal aksetmiş ve o sırada  Ermeni çetele­ ri bulunan ve ber-vech-i meşrü muhafaza tahtında sevk edildigine nazaran Nesimi  Bey'in Çerkes jandarmalar tarafından esna-yı rah­ da katlolundugu ve bu da va linin emr-i hususisine müstenit idü­ şayiası tevatüren deveran etmekte bulundugu mahremane be­ yan edilmiştir.

Mazhar                  Ali Hakkı[?] 1

1               Kudüs Enneni Patrikhanesi Arşivi, no: H 1 19. Belgeye ulaşabilmemizi bir kopyasını bizimle paylaşan Raymond H. Kevorkian'a borçluyuz.

256

BELGE 3

Yozgat Mevki Kumandanı ve Şube Reis-i Esbak Salim Bey'in ifadesi

257

Li-ecl-iş-şehade Yozgat Müstantikliine Celp ve ifadesi lstima' ve Zapt Edilen Yozgat Mevki Kumandanı ve Şube Reis-i esbakı Salim Efendi'nin lfade-i vakıasıdır. 5 Kanun-ı evvel 335

Kayseri Fırka Kumandanlığından mübellig 13 Receb 333 ve 16 Ma­ yıs 31 kanunun birinci maddesinde vakt-i seferde ordu, kolordu, fırka kumandanlarıyla bunların vekilleri ve müstakil mevki ku­ mandanları ahali tarafından herhangi bir suretle evamir-i hükü­ mete ve müdafaa-i memleket ve muhafaza-i asayişe müteallik ic­ raat ve tertibata karşı muhalefet ve silahla tecavüz ve mukavemet görürlerse der-akab kuvva-yı askeriye ile en şiddetli surette te'di­ bat yapmaya ve tecavüz ve mukavemeti esasından imha etmeye mezun ve mecbur bulunduklarına, ikinci maddesinde mezkur ku­ mandanlar icabat-ı askeriyeye mebni veya casusluk ve cinayetleri­ ni hissettikleri kura ve kasabat ahalisini münferiden veya mücte­ mian diğer mahallere sevk ve iskan ettirebilirler ve 22 Nisan 331 tarihli zeyilname ile mübellig kanun-ı muvakkatin bir maddesinde 19 ve 20 yaşlarındaki efraddan maada eli silah tutabilen efradın si­ lah altına alınmasına Harbiye Nezareti'nin mezun ve bu teşkilatın en ziyade Ermeni'si çok olan mahallerd tatbik edileceği bildiri­ len ve 5 Mart 31 ve 29 numaralı mahrem emrin üçüncü maddesin­ de her yerde müteyakkız ve mütebassır bulunmakla beraber bilfi­ il tecavüz emaratı görülmeyen yerlerde ahaliyi tedhiş edecek taz­ yikattan ictinab ve bu suretle itaat ve sadakatten ayrılmamış olan­ ların zarar görmeyecekleri kanaati takviye edilmeli ve ahaliyi ye'se düşürecek asabiyete sevk eylememelidir.

18 Temmuz 31 ve 1 93 numara şifrede asayiş ve inzibata müteal­ lik işlere memurin-i mülkiyenin hakk-ı müdahalesi olmadığı ve bü­ tün mesuliyet münhasıran cihet-i askeriyeye ait olduğu, yağmagir­ liğe meydan verilmemesi ve mütecasirlerinin hapsi, askeri memur­ ların kuvve-i müsellahalarına sahip olması ve kendi emirleri hari­ cinde hiçbir görmemeleri Yozgat, Çorum Sancakları dahilinde­ ki muzırr ve şüpheli Ermenilerin Kayseri'de yapıldığı gibi usulen ve muntazaman Kayseri tarikiyle menfalarına sevk ve teb'id edi­ len ve edilecek olan Ermenilerin mal ve canlarının tamamıyla mu­ hafazasına son derece itina ve nazar-ı ehemmiyete alınması ve uy­ gunsuzluğa meydan verilmemesi ve 20 Temmuz 31 ve 1 98 numa­ ralı şifrede de ma-aile gidecek Ermenilerin oradaki emval ve emla­ ki emri mucibince emval-i metruke komisyonu teşkil edi lerek satıl-

258

ması ve esmanının sahiplerine teslim edilmesi ve bu gibi nefy edi­ leceklerin mal ve canlarının taht-ı temin ve muhafazada bulundu­ rulması ehemmiyet-i maslahat icabındandır.

Hin-i nakil ve sevklerinde zinhar yağma ve tecavüz gibi ahval-i gayr-ı layıka vukuuna meydan verilmemesi ve nefy muamelesi ka­ nun mucibince kumandanlar tarafından icra edileceğinden mesu­ liyet-i maddiye ve maneviyenin dahi kumandanlara raci' bulundu­ ğundan ona göre muktezasının ifası ve buna mümasil müteaddid ve müekkid emirlerle adalet dairesinde ifa-yı muamele edilmesi emir buyrulmakta ve evamir suretleri mutasarrıflık makam-ı ali­ sine müzeyyelen takdim edilerek elbirliğiyle ifa-yı hüsn-i hidmete sa'y ü gayret edilmekte idi.

Hayfa ki amal-i hasise ve gayr-ı meşrua ile zengin olmak heve­ sine mukaddes vatanın şan ve şeref ve namus ve vakar-ı milliyi fe­ dadan çekinmeyen bazı eşhas ve bi't-tahsis ittihat ve Terakki Ce­ miyet-i malume-i muhteremesine(?) şeref-i intisabla müftehir kim­ seler liva asayişinin ihlali için tertibat-ı fesadiyeye teşebbüs ederek Ermenileri lekeleyebilecek resmi ve gayr-ı resmi musanna' iş'arat­ la makamatı işgal ve hükümetin Ermenilere karşı maruz kanunu tatbik eylemesi esbabını vesiiit-i mükemmele-i mevcudeleriyle ih­ zar ediyorlardı. Bu vasıta ise ittihat ve Terakki Cemiyeti'nin Katib­ i Mesulü Necati Bey idi. Pol is ve zabıta ifadelerine atfen fırka ku­ mandanlığına re'sen ve bazı isti'lamata cevaben Yozgat Ermeni­ lerinin Taşnaksiyun ve Hınçakyan Komiteleriyle hiçbir alakası ol­ madığı bi'd-defaat arz edilmişken eşhas-ı merkumenin Necati Bey vasıtasıyla kolordu ve fırka kumandanlıkları nezdindeki teşebbüs delaletleri ile Yozgat'ta mevhum bir Ermeni komitesinin mevcudi­ yetine makamat-ı maruza ikna edilerek esliha taharri ve derci ve müteakiben Ermenilerin nefyi emirlerini istihsal eyledikleri gibi ic­ raat-ı hükümeti tenkit yollu bazı eşhas tarafından memurin-i in­ zibatiyeye vuku bulan taarruz ve tehditler de mevcut ve mahfuz resmi raporlarla sabittir.

Ermeni kurasından bazılarında icra eylediği geşt ü güzar esnasın­ da komiteye mensubiyetleri bahanesiyle bila-delil ve emare imha ettirdiği Ermenilerle teskin-i ateş edemeyen Jandarma Tabur Ku­ mandanı Yüzbaşı Tevfik Efendi'nin iş'arına atfen makam-ı mutasar­ rıfiden 18 Haziran 31 tarihiyle alınan tezkerede Dokuzuncu Amele Taburu'ndaki Ermeni efradının harekat-ı ihtilaliye iştirak edecekleri tevatüren şayi' olduğu beyanıyla efrad-ı merkumenin Kırşehri Livası

259

dahilindeki tabur-ı mezkurun üçüncü, dördüncü bölüklerine i'zam edilmelerini istirham eylemekte olduğu ve bu suretle merkez-i liva asayişinin an-karib ihlal edileceği ihsas edilmekte idi. Mübellig eva­ mir dairesinde icra-yı hareket eylemesi bi'd-defaat taraf-ı mutasar­ rıfiden emir buyrulan mümaileyh Yüzbaşı Tevfik Efendi'nin tecavüz merciile Sivas Valisi Muammer Bey'den talimat istemekle ve muta­ sarrıf beyi iştikaya kalkışması cesaretinin büyük bir mi'yarıdır. Sarı­ hamzalı Çiftliği vukuatında 13 Ermeni'nin katli ve beşinin cerhi üze­ rine mahall-i vakaya azimet eden memurin-i adliyenin maznunen derdest ve tevkif ettirdikleri eşhas hapishaneden Ermenilerin sevki esnasında salıverilerek ve cihet-i adliyece mücrimiyet kararıyla ha­ pishanede mevkuf Ermenileri Çalatlı Karyesi civarında idam ettire­ rek hapishaneden firar etmişlerdir yollu cihet-i adliyeyi de iğfale cü­ ret etmesi hün-rizlikteki cesaretinin mi'yarıdır.

ilk kafile olarak sevk edilen 472 neferin (ki bunlar Sivas'ta Vali Muammer Bey'in emriyle katledilmişlerdir) hin-i sevkine mutasar­ rıf beyle taraf-ı aciziden verilen emir hilafında rey-i hoduyla mez­ kur kafile efradını kati ve imha ettirmek gibi bir cüretle bizzat ka­ file ile gittiği ve lnceçayır'da hendek kazdırarak maktel ihzar et­ tiği anlaşılması üzerine Jandarma Mülazımı Cevat Efendi mezkur kafileyi salimen Sivas'a götürmek üzere acilen i'zam edilerek ku­ mandan-ı mumaileyh geriye celp edilmiş ve bu suretle vaka-i cina­ iyenin hudüsuna meydan verilmeyerek salimen Sivas'a sevkleri ka­ bil olabilmiştir.

Boğazlıyan Kaymakamı Mutasarrıf Vekili Kemal Bey zamanında ise meydanı büsbütün boş bulan mumaileyhle maiyetinin irtikab etmedikleri zulüm ve şenaat kalmamış ve hatta kendisiyle hem­ fikirlerinin bu  babdaki icraat-ı caniyanesini cennetmekan Yavuz

Sultan Selim'in harekat-ı cihangiran-i şehametinden daha bala­ ter tuttuğu mevsükan işitilmiş ve her mecliste müftehiran beyan­ dan çekinmediği görülmüştür.

Jandarma vedaatiyle Kayseri'ye sevk edilip Cavlak Değirmeni ci­ varında duçar-ı taarruz olarak seksen neferden yalnız on ikisi tah­ lis-i gi ribana muvaffak olup mütebaki altmış sekizinin ne olduk­ ları bile bilinemeyen ve Bebek Ermeni Karyesi'nin tekalif-i harbi­ ye zahiresini Ankara'ya nakil ile karyelerine avdet ederken Dedik ve Rıdvanlı karyeleri civarında duçar-ı taarruz olarak Halkal ıçayır nam mahalde on beşi Kızılkoca Müdürü Osman Nazım Bey'le Ço­ rum Müfrezesi Takım Kumandanı Behçet ve daha beş, a ltı jandar-

260

ma tarafından maktulen bulunup tanzim ettikleri zabıt varakasıy­ la keşifnamede merkumun yoldan gelip geçen meçhul-ül-hüviye arabacılar tarafından öldürüldüğü beyan ve Jandarma Tabur Ku­ mandan Vekili Ahmet Efendi'nin (Tabur Katibi) makam-ı muta­ sarrıfiye takdim eylediği takrire rapten makamı müşarün-ileyha­ dan memuriyet-i aciziye havale ve el-haletü hazihi hıfz edilmek­ te olan evrak anarşinin derecesini ispata kafi olup Kaymakam Ke­ mal Bey'in vüruduyla Kızılkoca Müdürü Osman Nazım Bey müdüri­ yetten aldırılarak Kızılkoca kurasının imhasına Polis Komiser Mua­ vini Numan, Sorgun Nahiyesi Ermenilerinin imhasına Polis Komise­ ri Sadık ve Saray civarındaki Ermenilerin imhasına da Belediye Rei­ si Ahmet Efendi'nin biraderi Jandarma Rıza Çavuş, Keller makteli­ ne Yozgat'tan Eytam Müdürü Mehmet, Bakırcı Hacı Mahmut, Tev­ fikzade Abdullah Şevki, Jandarma Çavuşu Şükrü, Dağıstanlıoğlu Is­ mail, Akdağ Nahiyesi Müdürü Ferit, Boğazlıyan Kadısı ve Kayma­ kam Vekili Ali Rıza ve Taşpınar makteline de be-tekrar Şükrü, lsma­ il, Ahmet Çavuşlarla Çapanzade lsa Bey mahdumu Derviş Bey me­ mur edilerek vazifelerini amirlerinin emrine tevfikan hüsn-i suret­ le ifa eylemişlerdir.

Çat, Çakmak, Terzili, Karayakup ve daha isimlerini derhatır ede­ mediğim bazı Ermeni kurasında mumaileyhle avenesinin (maiyeti çavuş ve onbaşılarıyla efrat ve başıbozuk Çerkeslerin) icra ettikleri mezalim-i feciye umum memleketçe meçhul olmayan ahvaldendir.

Cinayat-ı vakıadan daha doğrusu ukubat-ı kanuniyeden tehaşi ile emr-i tahriri talebine kıyam eden jandarmalar da Ermenilerin duçar oldukları feci akıbetle tehdit ve cebren ifa-yı vazifeye mec­ bur tutuldukları dahi bi'd-defaat jandarma efradının bazıları ta­ rafından mesmuum olmuşsa da derece-i mevsukiyeti acizlerince meçhuldür.

Cinayat-ı vakıanın şu suretle Ermeniler tarafından değil Yoz­ gat'ta mevcut bazı eşhas tarafından tertip ve idare edildiği hak­ kındaki maruzatım fırka kumandanlığınca nazar-ı ehemmiyete alınmadığı gibi cevaben mevcudiyetinden şüphe olmayan komite­ ye mevcut şu vatan hainlerinin lslam düşmanlarının izale-i vücut ve mazarratları emredilmekte idi.

Temmuz 23 Çarşamba günü Yozgat'a gelen Necati Bey aynı gün akşamüzeri el-haletü hazihi emval-i metruke tasfiye komisyo­ nu dairesi olan ittihat Terakki Kulübü'nün verdiği bir talimat neti­ cesinde suret-i hareketleri tayin edilen mensubin-i ittihadiye erte-

261

si günü belediye dairesinde riyaset odasında bi'l-içtima lüzum ge­ len defterleri tanzim ve bu defterler zahrını polis komiseriyle jan­ darma kumandanına tasdik ettirerek o akşam makam-ı mutasar­ rıfide vuku bulan içtimada mezkur defter Necati Bey tarafından mutasarrıf beye takdim ve cebinden çıkarttığı bir cep defterinde­ ki emir ve imzayı ibraz ile tabligat-ı vakıası dairesinde icra-yı ha­ reket edilmesini musırran talep ve zamanı hükümetini elinde tu­ tan cemiyet-i muhteremenin amaline muhalefet edilmemesini de beyan eylemesi üzerine orada mevcut bulunan Yozgat Mebusu Şükrü Bey'le lstanbul'a avdet etmekte olan Tokat Mebusu ... Bey muvacehesinde her ikimiz de mübellig evamir ve kanun haricinde hiçbirimiz hareket edemeyeceğimizi beyan etmemiz üzerine mev­ cut mebusların da inzimam-ı rey ve muvafakati ile Ermenilerin sa­ limen sevkleri takarrür etmiş ve ertesi Cuma günü ber-mucib-i def­ ter Ermeniler bila-hadise toplatılıp hapishanede tevkif ve yirmi al­ tıncı Cumartesi sabahı birinci kafile olarak 472 nefer Sivas tarikiyle mahall-i menfaları olan Zor Sancağına i'zam edildiler.

Aynı gün Necati Bey Elmasyan'ların yaylı arabasına rakiben Ço­ rum sevkiyatı hakkında talimat-ı lazımeyi i'ta etmek üzere hare­ ket ve buradaki vezaifin hüsn-i idare ve icrasını Yozgat Kulübü re­ is ve azalarına tevdi etti.

Bunu müteakip Cemal Bey'in zaman-ı memuriyetinde 28 Tem­ muz 31 ve 4 Ağustos tarihli daha iki kıt'a defterle ve Kayseri tari­ kiyle ikinci kafile olarak 257 ve üçüncüde 96 nefer sevk edilmiş, bunların mahall-i menfaya sa limen gittikleri anlaşı lmıştır.

Mübellig emir dairesinde ifa-yı vazife eden Mutasarrıf Cemal Bey, Necati'nin bir inhasıyla azlolunarak Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey vekalete getirilmiş ve bu suretle ittihat ve Terakki Ce­ miyeti mensubiniyle istifade-i gayr-ı meşruaya teşne bulunanlar emellerine muvaffak olarak tarih-i beşeriyetin kaydetmediği fe­ cayi' rezaili guna-gun ile engizisyon mezalimine rahmet okuta­ cak kıtaller, cinayetlerle tarih-i lslam ve Osmani lekedar edilmiştir. Hele aylarca müddet Yozgat Ermenilerinin Taşnaksiyun ve Hın­ çak komitesiyle hiçbir alakası olmadığına dair ifadat ve jurnalleriy­ le gerek makam-ı mutasarrıfi ve gerekse cihet-i askeriyeyi temin eden Yozgat komiserinin  Necati  Bey'in  vüruduyla  beraber tebdil­ i lisan ile umum Yozgat Ermenilerinin komiteye mensubiyetlerini tasdik eylemesi ve hatta bizzat sevkiyata gitmesi cemiyet-i muhte­

remenin derece-i tesir ve nüfUzunu ispat eder sanırım.

262

Piyade yüzbaşı lığından müstafi Necati Efendi, Merkez-i Umumi'ye bi'l-intisab Balkan Harbi'nden sonra Ankara Katib-i Me­ sullüğüne tayin edilmiş ve şimdiye kadar devam eden memuriyet­ i vakıasında Ermeni sevkiyatıyla seferberliğin müstesna fırsatların­ dan istifadeyi katiyen unutmadığı cihetle bugün kendisi iki yüz bin lira gibi mühim bir servet sahibi olmuş zenginlerimizden bulundu­ ğu rivayat-ı mütevatireden olup Eskişehir'deki mağazası bunun de­ lilidir. Yozgat'ı her defa teşriflerinde Belediye Reisi Ahmet Efendi­ nin hanesinden gayrı bir yerde misafir olmak adeti olmayan Neca­ ti Bey birçok senelerden beri belediye riyasetiyle Yozgat ittihat Te­ rakki Merkezi'nin reis ve mümessili, cemiyetin icraat-ı gayr-ı meş­ rOasının amir ve mürettibi "ruhu" mahrem esrarı, müşavir-i hass­ ül-hası olan mumaileyhle her işi mumaileyhin odasında tezekkür ve tertip ve icap edenlere evamir-i lazıme oradan ısdar olur idi.

Ermeni faciasının mahrem aksamının da aynı suretle orada ida­ re edilmesi sebebiyledir ki Ahmet Efendi Merkez-i Umumi'de An­ kara'da kendini lttihat'ın en nafizü'l-tesir zevatına tanıtmaya ve kendini Dersaadet'ten ittihat ve Terakki Kongresi azalığına tayin ettirmeye muvaffak olmuş ve bugüne kadar gayr-ı kanuni icraat ve harekatından hakkında vuku bulan iştikalara mahmiyelerinin himayet ve sıyanet-i müesseresi sebebiyle hiçbir makamca ehem­ miyet verilmediğinden mumaileyh her vartadan tahlis-i giriban ve el-haletü hazihi mevkiini muhafaza edegelmekte bulunmuştur.

Yozgat Kulübü'nün heyet-i idare ve merkeziyesini teşkil eden aza-yı sairesi Bakırcı Hacı Mahmut, Eytam Müdürü Mehmet, Jan­ darma Kumandanı Tevfik, Mekteb-i Sultani muallimlerinden Lüt­ fi, Celal, Bidayet Ceza Reisi Hamza, Bidayet Müddei-i umumisi Lüt­ fi Beyefendilerle bilemediğim diğer bazı zevattır ki bunlar da Kel­ ler, Taşpınar ve emsali maktellere memuren i'zam edilerek nu­ kud ve sa ir zi-kıyem eşyayı topladıktan sonra kıtale emir ve neza­ ret etmek suretiyle cemiyet-i muhteremeye olan fart-ı sadakat ve ubOdiyetlerini izhar eylemişlerdir.

Bu babda malumat-ı vazıha ahz için maktellerden ber-hayat olarak kurtulabilen bazı biçare-gan ve bakıyyet-üs-süyOfun ifada­ tına müracaat edilmek üzere isimleri ber-vech-i zir arz olunur: Ça­ lıkyan Armenak kerimesi Zaruhi, Viyercan'ın* (va lidelerini katle­ deni biliyorlar) Papasyan Ebrim Ağa kerimesi Siranuş, diğeri Arus, Hacı lşman'ın gelini Paramsam diğeri Maryam kızı Haykanuş, Gö­ züküçük'ün hemşiresi Filyani, Abacıyan'ın  kızı Araksi,  Berber Is-

263

ke'nin karısı Narin, Tercanyan'ın kızı Ovsenna, Kestekyan'ın Misak gelini Maryam, Suzancı ailesi Gülzar, Berber Avidis kerimesi Beat­ ris, Lusikyan ailesi Ehsapet, Balcıyan Karabet kerimesi Hüsnüzar, lnceoğlu ailesi Maku, Kuyumcu Kerop ailesi Ovsenna, Sucu Kara­ bet Efendi ailesi Takuhi, Papas Miyapyan kerimesi Araksi, Apik­ yan kerimesi Araksi, Gürünlü Toros kerimesi Araksi ve Hüsnüzar, Baklaoğlu Toros kerimeleri, Kalıpçı Diyon'un yeğeni, Nalıncı Kara­ bet'in kerimeleri, Samaryan Hayk'ın üç kerimesi, Canbulyan Civa­ noğlu Kemal, Alyanak Karabet mahdumu lsak ve Gayrihim.

Mutasarrıf vekaletine vürüduyla beraber imha siyasetiyle ifa-yı vazifeye mübaşeret eden Kaymakam Kemal Bey ise Muhasebeci-i esbak Vehbi Efendi'nin hanesinde misaferetle her gece işret masa­ sı başında Muhasebeci Vehbi, eis Ahmet, Tahrirat Müdürü sabık Mustafa ve sair kadeh arkadaşlarıyla ertesi günkü icraatını karar­ laştırıp o suretle komitenin mefküre-i milliye tesmiye edilen ama­ li dairesinde icra-yı hareket ediyordu.

Ermeni hanelerindeki eşyayı tahrir ve bir odaya kapayıp temhir eden komisyonlar arasında arkadaşlarının eşya teslimiyle uğraştık­ larını gören belediye reisinin kayınpederi sabık Reji Müdürü Şükrü Bey hane sahibesi geline cebren taarruz ve fii l-i şeni' icra ettiği gi­ bi Ermeni evlerinden sirkatle hanesine iddihar ettiği eşya Polis Ko­ miser Muavini Ziya Bey tarafından zahire ihraç edildiği halde ce­ za görmek şöyle dursun damadı reis-i mümaileyh himayesiyle tek­ dire bile maruz kalmayarak keyfiyet süküt-ı anh geçtiği cihetledir ki aleni yağmagirliğe meydan açılmış ve bu suretle kuvvet-i la-ye­ müt kabilinden bir nafaka tedarikinden aciz olanlar büyük servet­ lere sahip olmuşlardır.

Bir gün makam-ı mutasarrıfide mir-i mumaileyh tarafından da­ vet edildiğimde Necati Bey'in Tekalif Kanun-ı şikenanesini tekrar etmesi üzerine mesuliyet-i maddiye ve maneviyenin kumandanla­ ra raci' olduğu müddetçe taraf-ı aciziden bu gibi ef'al-i cinaiye ika edilemeyeceği gibi başkalarının dahi ikaına meydan vermeyeceği­ mi söylemekliğim üzerine fikir ve emellerimizin muhalefetinden dolayı beraberce çalışmak mümkün olamayacağından hakkımda vilayete iştika edeceğini ve siz askerler bize cesaret vermeniz la­ zım geli rken kesr-i cesaretimize sebep olduğunuzu, böyle milli bir mefkurenin saha- icraya vaz'ından tevellüd edecek mesuliyet­ ten korknıamak icap ettiğini ve şayet idam edilecek olsa bile tarih kendisini nik nam ile kaydedeceğini, Suriye'de idam edilen Cez-

264

zar Ahmet Paşa'yı misal olarak göstermesi üzerine cevaben Cezzar Ahmet Paşa Suriye'de tebaa-i Osmaniye'yi değil Suriye'yi siyaseten ve iktisaden istila eden Fransızları imha ettirerek vatanın bir uzv­ ı mühimmini devlete kazandırdığını bu babdaki malumat-ı tarihi­ yesinin hatalı olduğunu, cesarette numune-i imtisal olmamız bah­ sine gelince burada eli kolu bağlı sevk edilen Ermenilerin değil Ça­ nakkale ve Kafkas hudutlarımızı tazyik eden düşmanları kahr ve tedmir etmek üzere cesur olanların oraya teşrif buyurmasını ve ev­ vel ve ahir söylediğim veçhile teklif-i vakiin taraf-ı aciziden ru-yi kabul göremeyeceğini beyan ederek yanından ayrıldım.

Ve iş'ar-ı vaki üzerine 7 Ağustos 331 tarihinde nakl-i mekan mu­ amelesine ait kaffe-i icraatın hükümet-i mülkiyeye raci' bulundu­ ğu lüzum gösterirlerse muavenet-i askeriye ifası, 13 Ağustos 31 ta­ rihinde de memuriyetime nihayet verilerek şube riyasetine Alaca Şube Reisi Yüzbaşı Şükrü Efendi'nin tayin edildiği telgrafiyen bil­ dirilerek işten çekildim.

Bundan sonra yapılan icraat alelhusus Muhasebeci Vehbi Bey'in Kabile Hanım'ın sevk edilen Ermeni ailelerinin ferclerine varınca­ ya kadar kasaba haricinde muayeneye tabi' tutularak altın ve saire taharri ettirilmesi gibi ahval-i gayr-ı layıka ve kısm-ı a'zamı balta, bıçak, orak, nacak, tırpan, sopa ve emsali alat-ı cariye ve bir kısm-ı cüz'isi de atlarına rakiben ve kıl ıç, silah ve saireyi müstashiben sal­ haneden kan kokusu almış köpekler gibi kafileleri takip eden ka­ sabalı, köylü bir alay cühelayı kıtale iştirak etti rmek gibi icraat-ı vahşiyane ve hGn-rizane kamilen ittihat Terakki mensubiniyle me­ murinden isimleri metn-i ifadede maruz zevat tarafından tertip ve idare edildiğini izhar-ı hakka medar olmak üzere arz ve ifade-i va­ kıayı temhiren takdim eylerim. 5 Kanun-ı sani 335.

Yozgat esbak Şube Reisi ve Mevki Kumandanı Binbaşı

Salim1

Kudüs Ermeni Patrikhanesi Arşivi, Seri 21, Dosya M, Belge no: W574- W 577. Belgeye ulaşabilmemizi bir kopyasını bizimle payla an Ray­ mond H. Kevorkian'a borçluyuz. lfadenin başına katip tarafından ha­ talı bir ekilde Aralık (Kamın-ı evvel), sonuna ise Ocak (Kanun-ı sani) 1335 tarihi not düşülmüştür.

265

DiZiN

Abdullahzade Mehmed (Boğazlıyan müftüsü) 153, 1 54

Abdülhalik Renda 62, 63

Abdülhalim Çelebi 47-55, 65

Abdülrezzak Bedirhan 212

Adana 42-45, 48, 67, 1 26, 133, 233,

237-239

Adday Şer (Siirt Keldani Metropoliti) 223, 224, 247

Afyonkarahisar 234, 235

Ağzunik, Dersim 1 70, 177, 178, 180-

184

Ahtük, Dersim 1 72

Akdağ, Sivas 123-126, 159, 261

Ali Batte (Heverki aşireti ileri geleni) 87, 101- 106

Ali Boğazı, Dersim 168, 176, 183

Ali Çavuş (Kureşan aşireti ileri geleni) 184, 185, 215

Ali Efendi Zaralı 131-133

Ali Efendi (Ankara Orman Başkatibi) 155, 156

Ali Fuat Cebesoy 89-91

Ali Sabit Es Süveydi (Beşiri kaymakamı) 63, 76, 77

Ali Şükrü Bey (Trabzon mebusu) 65 Ali Suad (Der Zor Mutasamfı) 242-

247

 

Alişer 175

Aliye Gax (Kureşan aşireti ileri geleni) 185

Amasya 236

Amutka, Dersim 169, 170, 173, 176,

177

Ankara 12, 38, 46, 51, 53, 55, 67, 74,

81, 83, 98, 108, 109, 11 2, 114, 118,

135- 140, 153, 155-159, 161, 167,

182, 260, 263

Antalya 143

Antuan Afkeryan 55

Aram Andonian 179, 180

Arapkir 178, 181, 187, 193

Arsen Arşaguni 165, 166, 199

Arşag Vramyan 77, 210

Astik Asador 65

Asvan, Elazığ 181, 182

Aşkale 200

Aşkirek, Dersim 165, 166

Atıf (Kastamonu Valisi) 1 14, 1 18, 119,

136-138, 141, 155, 157

Atuncuğ, Erzurum 200

Ayn Vert, Midyat 97-100, 102- 104,

107

Badig, Dersim 165-167

Bagh Efendi 195-197

Bağdat 61, 78, 85, 244

Bahaeddin Şakir 1 14

Bake Ağa (Keçel aşireti ileri geleni) 166

Baksıyan, Midyat 106

Bal aşireti 165, 166

Bayburt 193, 199

Bayezid 89, 195-197

Bekir Sami 1 28

Beko Ağa (Koçan aşireti ileri geleni) 170, 171, 1 73, 176

Beşiri 63, 70, 76, 77, 79, 80, 86, 210,

217, 219, 221, 251, 252, 255

Bingöl 186, 198

Birecik, Urfa 237, 239

Bitlis 57, 62, 77, 102, 139, 140, 175,

210, 217, 221, 228, 229, 231, 232,

256

Boğazlıyan 141, 142, 145, 146, 153,

154, 260-262

Belinde (Beşiri) 219-221, 223

Bremond, Edouard 42

Canik 66, 1 73

Celal Bey (Halep ve Konya Valisi) 14, 19, 21, 31-45, 47, 68, 70, 86, 120,

136-138, 148, 191, 207, 246

Cemal / Cemal Paşa (Dördüncü Ordu Kumandanı) 66, 81, 239-241

Cemal Bey (Yozgat Mutasamfı) 141- 144, 146, 147, 149, 150, 152, 262

Cemil Könne 237, 239

Cevdet (Van valisi) 77, 210, 211

Cezire / Cizre 57, 59, 111 , 112

Christaki Angeliadis 149

Cigerxwin 94

Çarşancak 1 64, 185

Çankın 1 13-11 5, 117, 118

Çelebi (Heverki aşireti ileri geleni) 98, 101-106

Çemişgezek, Dersim 164, 165, 168,

170, 172-1 74, 181

Çcrkcs / Çcrkcslcr 15, 74, 76-78, 81-

83, 86, 96, 117, 121, 124, 126, 128,

147, 247, 252, 256, 261

Çerkes Ahmet 38

 

Çerkes Hasan Amca 240, 241

Çerkes Harun 71, 74, 75

Çerkes Şakir 83

Dargeçit 104

Derik 12, 92-96

Der Kube, Midyat 106

Dersim 12, 25, 57, 1 23, 163, 164, 166-

188, 193, 197, 199, 200

Derviş Cemal, (Hozat) 186

Der Zor 32, 39, 55, 89, 118, 146, 233,

241, 242, 244, 245

Diran Kelekyan 1 14, 118

Divriği, Sivas 130

Diyarbekir 18, 36, 38, 43, 57-65, 67,

69-81 , 83, 84, 86-88, 95, 96, 102,

103, 108, 111, 114, 11 7, 119, 169-

172, 175, 210, 218, 219, 221, 243,

244

Dodd, William S. 40, 41

Eğin, Erzincan 187, 200

Emir Paşa 1 23- 1 29, 133

Enhel, Midyat 107

Ercek, Van 215

Erciş, Van 212, 213, 215

Ergan, Erzincan 198, 199

Ergani 57, 77, 1 16, 169

Eruh 225

Erzincan 130, 165, 168, 172, 173,

175, 178, 186, 188, 190, 193, 195,

198-200

Erzurum 18, 33, 57, 89, 130, 164, 165,

186, 193, 195, 197, 198, 200

Eskişehir 41, 46, 89-91, 263

Ezidi / Ezidiler 15, 87, 102, 218, 222,

224, 247, 248

Faik Bey (Talas nahiye müdürü) 1 60, 161

Faik Ali Bey (Kütahya Muıasamfı) 50, 201, 203

Feke, Adana 237

Ferhatan aşireti 168, 170, 172, 183

Galebe, Nevşehir 155, 156

Garzan 112, 218, 219, 221, 222

Gauttieri, Antonio 35

Gemerek, Kayseri 125, 126

Gercüş, Batman 104, 107

Gergundan, Silopi 230, 231 Germiyanzade Ali Bey 204, 206 Gradz Kar, Erciş 212-215

Gumek, Bingöl 197, 198

 

Hacı Bayram Veli 55, 156         

Hacin, Adana 237, 242

Haco (Heverki aşireti ileri geleni) 102, 106

Hadişar, Dersim 170, 172

Hafız Osman Nuri (Kastamonu Müftüsü) 122

Hafik Kalesi, Sivas 127

Hah, Midyat 106

Hakkari 88, 89

Hakkı (jandarma çavuşu) 79, 84, 86

Halalı, Midyat 96- 101

Halep 26, 31, 33-36, 38, 46, 49, 54,

70, 78-80, 84-86, 121, 136-139,

152, 175, 179, 207, 233, 237-242

Halil Kut 91, 225

Halil Sami (Cezire kaymakamı) 111, 112

Hamid Bey (Diyarbekir Vali vekili, Mülkiye müfettişi) 36, 38, 60-69,

72, 75, 80, 83-86, 11 7, 140

Harput l03, 104, 124, 173, 1 78, 179,

181, 184, 187, 188, 190, 191

Hasan Fehmi 11 7, 119, 121

Hebsınas, Midyat 106, 107

Heci Mihemede Miste (Reşkotan aşireti reisi) 217-223

Hemoye Şero (Ezidi ileri geleni) 224,

247

Herbol, Silopi 225

Herdif, Bingöl 197, 198

Hesena, Silopi 225, 23 1

Heverki aşiret konfederasyonu 102 Heyet-i Tahkikiye 73, 81 , 243 Hilmi Bey (Mardin mutasamfı) 86-

91, 196

Hocazade Rasih Efendi 204-206

Hodorçur 152

Holstein, Walter 15, 88

 

Hozat, Dersim 170, 171, 177, 180,

181, 186, 187

Hulusi (Ankara'da Heyet-i tahkiye reisi) 81

Huseyne lbrahim (Midyat) 97-99

Hüseyin Efendi (Karagedik polis memuru) 155, 156

Hüseyin Kazım Kadri 240

Hüseyin Mazhar Bey (Mazhar Komisyonu reisi) 73, 81-84, 139,

140

Hüseyin Nesimi (Lice Kaymakamı) 63, 64, 70-76, 80-83, 86, 95, 96

idare lbrahim Ağa 168-177

idil 101, 104, lll

İskenderun 67

İsmail Bey (Ezidi şeyhi) 248

lsmaile Mehmed (Midyat) 97, 98

lsrael Ohanyan 218, 219, 221

lzmir 33, 66, 159, 233-235

izzet Bey (Kastamonu Jandarma Kumandanı) ll 7-12 l

Jacques Rhetore 87, 95, 109, 229

jean Naslian (Trabzon Piskoposu) 49

Kadir Çavuş 130

Kalecik, Dersim 170 Kangırozlu Cafer Ağa 1 70 Kangırozlu Seyit Ağa 1 70

Kangozade Mehmet Ağa 177, 182

Kangozade Mehmet Ali Ağa 167, 170,

177-182

Karabal aşireti 168, 170, 174, 177,

178, 180-182

Kastamonu l 13-l l5, ll 7-122

Kayışoğlu Yarması, Dersim 180, 186

Kayseri 54, 133, 146, 155, 158-161,

258, 260, 262

Kazım Karabekir 168, 175, 186, 187

Keçe! aşireti 165, 166, 193

Keferze, Midyat 100

KeldanVKeldaniler 58, 71, 87, 99, 223,

227, 229, 230, 247

Keller, Yozgat 149, 151, 152, 261, 263

Kemah, Erzincan 1 64, 193, 200

Kemal (Boğazlıyan kaymakamı) 141 , 142, 145, 146, 149-152, 154, 262

Keskin, Ankara 83, 1 58

Kesrik, Elazığ 187-191

Kiğı 192, 197

Kilikya 42, 43, 67

Kiştim, Erzincan 200

Koçan aşireti 165, 166, 1 68-170, 172,

173, 175, 176, 183

Konya 14, 19, 21, 31, 33, 36, 38-41,

43, 46-51, 53, 54, 55, 70, 81, 143,

148, 155, 191, 210

Komıuşka, Dersim 170-172, 174, 176,

184

Kör Hüseyin Paşa 25, 208

Krikor Balakyan 1 14, ll5, 117, 118,

147, 151

Krikor Zohrab 38

Kureşan aşireti 112, 185

Küçük Ağa (Hadişar) 170, 172

Kütahya 12, 34, 50, 201-206

Lice 63, 69-76, 86, 96, 221, 251, 252,

255, 256

Loytved Hardegg 239

Mahfuz Bey (Liceli) 71 Mahmudan aşireti 92, 93 Mahmut Ağa (Karabal aşireti ileri

geleni) 170, 182 Mahmut Kamil Paşa 14 Mala Halil (Midyat) 97, 98

Mala Sino (Midyat) 100, 101

Malatya 15, 32, 89, 191

Maloyan (Mardin Katolik Ermeni Piskoposu) 87, 88

Mamuretülaziz 57, 119, 163, 1 64, 177,

187, 190

Manisa ll l, 233

Maraş 33, 34, 238

Mardin 57-59, 86-88, 91, 95, 101,

108, 109, 196, 244, 247

Mazgirt, Dersim 11 2, 169, 185

Mazhar Bey (Ankara Valisi) 38, 135-

141, 157, 215 , 255

Mazhar Komisyonu 63, 140

Mecitözü, Çorum 157

 

Mehmet Ağa (Kesrik)l87-190 Mehmed Radi Bey 157

Mehmet Tahir Bey (Saikan aşireti ileri geleni) 94

Mele Hesene Tawfkt 94, 95

Mele lskender Kazım 94, 95 Memduh, Gevranlızade (Komiser) 60,

61, 69, 88, 243

Merzifon 129, 203

Mesudiye 129, 236

Mevlevi / Mevleviler 47, 49-52, 55,

1 29, 1 56

Mıhellemiler 106, 107

Midyat 11, 58, 89, 96, 97, 99, 100-

104, 106, 107, 110, 111

Mihran Boyacıyan 111, 112

Milgram, Stanley 17, 18

Misto Şahbas (Şexan, Şırnak) 230 Morgenthau, Henry 40

Muammer (Sivas Valisi) 67, 68, 115,

126, 142, 146, 260

Muhtila Bey 210-213

Muradiye, Van 207

Murat Ağa (Erciş) 212-215 Mustafa Ağa, Azizzade (Malatya

Belediye Reisi) 191- 193 Mustafa Bey (Bitlis Askeri hastane

Başhekimi) 231

Mustafa Kemal 21, 42, 43, 51, 52, 63,

65, 89, 90, 122, 128, 143, 144, 167,

174, 175, 182, 205, 206, 245, 246

Mustafa Paşa (Miran aşireti reisi) 228 Musul 77, 87, 88, 224, 233, 238, 247,

248

Muş 12, 186, 232

Müküs 210-213

Mzizex, (Midyat) 104, 106

Naci Bey / Naci Es Süveydi (Mülkiye müfettişi) 63, 69, 76, 80, 81, 84-86

Naim Bey 179-180

Nazım (Dr) 45

Nazimiye, Dersim 112, 185

Necati (ittihat ve Terakki Katib-i Mesulü) 141, 142, 145, 146, 148-

150, 259, 261-264

Nusaybin 12, 101, 103-106

Ordu 1 29, 236

Osman Ağa (Siirt, Tanze) 223, 224,

247

Osman Keto (Ştxan, Şırnak) 229, 230

Ovacık, Dersim 165, 166, 176, 185

ôdek, Divriği 130

94

Ômer Efendi (Kayserili) 158, 159 Omer Bey (Saikan aşireti ileri geleni)

Ömeryan aşireti 94

Pertek, Dersim 184, 185 Pilvenk aşireti

Pirinççizade Feyzi 59-62, 94, 111 Pulo Gewr, Nazimiye 185

Qeleni, lran 208, 209

Qelet, Savur 108, l 10

Raman aşireti 77

Rauf Orbay 128

Resikan aşireti 168

Rasulayn 242, 244, 247

Reşid (Diyarbekir valisi) 61-63, 65,

67-78, 80-89, 243, 244

Reşid Paşa (Kastamonu Valisi) 113- 117, 121

Reşkotan aşireti 21 7-222

Rössler, Walter 15, 26, 35, 79, 80,

207, 241

Rumkale 78, 79, 84, 85

Rutan aşireti 92

Sabit (Mamuretülaziz Valisi) 1 19, 120 Sahag il (Sis Katolikosu) 67

Salim Bey (Yozgat Mevki Kumandanı)l41, 144-154, 257

Saikan aşireti 93

Samsun 66, 67, 126, 223, 236, 239

Sarohan (Heverki aşireti ileri geleni) 101, 104, 105

Sason 109, l 10, 186, 220

Savur 108- ll l

Sebuh Aguni 203, 206 Selim Ağa (Sasunlu) 232 Selim Bey (Liceli) 71, 73

 

Semkan aşireti 1 73

Sevag Çilingiryan 118

Seyfo 1 10

Seyit Ali Ağa 164-166

Seyit Rıza 163, 175, 1 76, 186

Seyithan Ağa (Kalecik) 1 70

Siirt 91, 99, 109, 218, 223, 224, 227,

245, 247

Silvan 218, 220

Silopi 225, 230

Sivas 43, 67, 114, ll 5, 123, 124, 126,

1 28, 1 29, 131, 132, 142, 146, 150,

159, 260, 262

Siverek 85, 214, 215

Sosrat, Van 215

Stepan Çıracıyan 77

Suriye 102, 105, 106, 121, 148, 221,

222, 233, 238, 239, 241, 264, 265

Suruç 239

Süleyman Efendi (Lice Ahz-ı Asker şubesi reisi) 73-75, 255, 256 Süleyman Feyzi (Basra mebusu) 69,

76, 78, 79, 84-86

Süleyman Nazif 83, 90

Süryani/ Süryaniler 24, 57-59, 72, 76-

78, 86-89, 97-1 11, 219, 223-226,

228, 229

Saidi Nursi 25

Şaban (jandarma çavuşu) 79, 84, 86

Şam 49, 81, 239, 240

Şefik Bey (Diyarbekir Vali vekili) 103 Şemun (Süryani ileri geleni) 102-105 Şeyh Said 21, 25, lll, 182, 212, 221,

228

Şeyh Fethullah 99, 101, 107, 108

Şfxan, Şırnak 227, 229, 230

Şırnak 225-231

Şikefta 77

Şnorhokyan Efendi 157

Şükrü (Yozgat jandarma çavuşu) 147, 151- 153

Tabbah Dede Clzmir) 234 Tağar, Dersim 163

Tahir Han (Haydaran aşireti ileri geleni) 207-209

Tahsin (Erzurum Valisi) 18, 200

Talas, Kayseri 160, 161

Talat (Dahiliye Nazın) l8, 38, 45, 62,

66-68, 77, 80, 82, 88, 89, 1 16, 136-

138, 244, 252

Taniel Varujan l l8 Tanze, Siirt 223, 224, 247

Taşköprü, Kastamonu ll8 Tayan aşireti 231

Temerhane Agaye Sor (Şırnak) 225 Tevfik (Yozgatjandarma Kumandanı)

142, 146, 151, 259, 260, 263

Tevfik Es Süveydi 85, 86

Thomas Mugerditchian 61, 218

Tillo, Siirt 227, 230

Trabzon 49, 65, 66, 233, 236

Urfa 38, 79, 238

Uspeg, Dersim 173, 174 Üzümlü, Pervari 2ll

 

Van 12, 57, 62, 65, 77, 175, 208, 210,

211, 213-215, 218, 228

Vartkes Serengülyan 38

Vehbi Efendi 108-111, 264

Veled Çelebi 47-49, 55

Veratz, Dersim 165-167

Wangenheim 88

Yozgat 18, 1 23, 141- 147, 149-154,

158, 229, 257-259, 261-263, 265

Yusuf Es Süveydi 78, 85

Zahrani Haco (Heverki aşireti ileri geleni) 106

Zara, Sivas 131- 133

Zarug, Dersim 165-167

Zeynel Çavuş (Kureşan aşireti ileri geleni) 185

Zeytun, Maraş 33, 34, 39

191 5'te emirlere karşı gelerek Ennenileri ölüm yolculuğundan kurtarmaya çalışan devlet memurları, din adamları, aşiret reisleri, köy ağaları ve sıradan insanlar da vardı. Bazıları dini inançları gereği ya da bir tür şerefve itibar anlayışıyla; bazıları insani açıdan

yapılanları kabul edilemez bulduğu ya da memleketleri için bir felaket olduğunu düşünerek yapılanlara karşı çıktılar.

Akıntıya Karşı bu insanların hikayelerini aktarırken, bu tür araştırmalarda karşılaşılabilecek sorunları ve tuzakları da hassasiyetle ele alıyor.

 

"Bugün çoğunun isimleri unutulmuş, ailelerinin bile hikayelerinden bihaber olduğu, kimileri bir mezardan bile yoksun, yaşatlıkla.rı ya da görev yaptıkları kurumların, şehirlerin belleğinden silinmiş yüzlerce insan,

farklı motivasyon ve yaklaşımlarla 1915'te vicdanlı bir tavır sergilediler. 'Binlerce masum çocuk, kabahatsiz ihtiyar, aciz kadınlar, kuvvetli gençler' bir 'kan cereyanı içinde yokluğa doğru'giderken 'elleriyle, tırnaklarıyla' akıntıya karşı durdular. "

BURÇİN GERÇEK

.i[IJ.,lli

Bu blogdaki popüler yayınlar

TWİTTER'DA DEZENFEKTÖR, 'SAHTE HABER' VE ETKİ KAMPANYALARI

Yazının Kaynağı:tıkla   İçindekiler SAHTE HESAPLAR bibliyografya Notlar TWİTTER'DA DEZENFEKTÖR, 'SAHTE HABER' VE ETKİ KAMPANYALARI İçindekiler Seçim Çekirdek Haritası Seçim Çevre Haritası Seçim Sonrası Haritası Rusya'nın En Tanınmış Trol Çiftliğinden Sahte Hesaplar .... 33 Twitter'da Dezenformasyon Kampanyaları: Kronotoplar......... 34 #NODAPL #Wiki Sızıntıları #RuhPişirme #SuriyeAldatmaca #SethZengin YÖNETİCİ ÖZETİ Bu çalışma, 2016 seçim kampanyası sırasında ve sonrasında sahte haberlerin Twitter'da nasıl yayıldığına dair bugüne kadar yapılmış en büyük analizlerden biridir. Bir sosyal medya istihbarat firması olan Graphika'nın araçlarını ve haritalama yöntemlerini kullanarak, 600'den fazla sahte ve komplo haber kaynağına bağlanan 700.000 Twitter hesabından 10 milyondan fazla tweet'i inceliyoruz. En önemlisi, sahte haber ekosisteminin Kasım 2016'dan bu yana nasıl geliştiğini ölçmemize izin vererek, seçimden önce ve sonra sahte ve komplo haberl

FİRARİ GİBİ SEVİYORUM SENİ

  FİRARİ Sana çirkin dediler, düşmanı oldum güzelin,  Sana kâfir dediler, diş biledim Hakk'a bile. Topladın saçtığı altınları yüzlerce elin,  Kahpelendin de garaz bağladın ahlâka bile... Sana çirkin demedim ben, sana kâfir demedim,  Bence dinin gibi küfrün de mukaddesti senin. Yaşadın beş sene kalbimde, misafir demedim,  Bu firar aklına nerden, ne zaman esti senin? Zülfünün yay gibi kuvvetli çelik tellerine  Takılan gönlüm asırlarca peşinden gidecek. Sen bir âhu gibi dağdan dağa kaçsan da yine  Seni aşkım canavarlar gibi takip edecek!.. Faruk Nafiz Çamlıbel SEVİYORUM SENİ  Seviyorum seni ekmeği tuza batırıp yer gibi  geceleyin ateşler içinde uyanarak ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi,  ağır posta paketini, neyin nesi belirsiz, telâşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi,  seviyorum seni denizi ilk defa uçakla geçer gibi  İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık,  içimde kımıldanan bir şeyler gibi, seviyorum seni.  'Yaşıyoruz çok şükür' der gibi.  Nazım Hikmet  

YEZİDİLİĞİN YOKEDİLMESİ ÜZERİNE BİLİMSEL SAHTEKÂRLIK

  Yezidiliği yoketmek için yapılan sinsi uygulama… Yezidilik yerine EZİDİLİK kullanılarak,   bir kelime değil br topluluk   yok edilmeye çalışılıyor. Ortadoğuda geneli Şafii Kürtler arasında   Yezidiler   bir ayrıcalık gösterirken adlarının   “Ezidi” olarak değişimi   -mesnetsiz uydurmalar ile-   bir topluluk tarihinden koparılmak isteniyor. Lawrensin “Kürtleri Türklerden   koparmak için bir yüzyıl gerekir dediği gibi.” Yezidiler içinde   bir elli sene yeter gibi. Çünkü Yezidiler kapalı toplumdan yeni yeni açılım gösteriyorlar. En son İŞİD in terör faaliyetleri ile Yezidiler ağır yara aldılar. Birde bu hain plan ile 20 sene sonraki yeni nesil tarihinden kopacak ve istenilen hedef ne ise [?]  o olacaktır.   YÖK tezlerinde bile son yıllarda     Yezidilik, dipnotlarda   varken, temel metinlerde   Ezidilik   olarak yazılması ilmi ve araştırma kurallarına uygun değilken o tezler nasıl ilmi kurullardan geçmiş hayret ediyorum… İlk çıkışında İslami bir yapıya sahip iken, kapalı bir to