Ana içeriğe atla

  
 
Print Friendly and PDF

GELEN İYİLİĞİN HABERCİSİ

 


G.I. GURCİEF

GELEN İYİLİĞİN
HABERCİSİ

Çağdaş İnsanlığa İlk Çağrı

Çeviren
Ömer ÇAVUŞOĞLU

Kitabın Orijinal Adı

THE HERALD OF COMING GOOD

İstanbul 1990

Bir insan sırf meraktan değil, samimî ve ciddî olarak Gerçek Varlığa giden yol hakkında bilgi sahibi olmak ister ve kendisinden isteneni sonuna kadar başarıp birçok şey ara­sında ve ilk adımından itibaren başkalarının da buna sahip olması için dolaylı yoldan yardım etmeye başlarsa, sadece bu hareketinden dolayı dahi, objektif ve gerçek İyiliğin açıklığa kavuşmasında katkıda bulunan esas bilginin temelini teşkil edeceği sonucuna varan uzun süreli deneysel açıklama ve çıka­rımlarımdan kaynaklanan derin bir kanaatten ilham almak­tayım; deneysel açıklamaların yakın geleceği için niyetlen­diğim edebî tartışmalarım ve halk gösterilerim sayesinde ve sonuçta zamanımızın insanlarının şuuruna benim ve tarafsız olarak biraz düşünebilen "Tanrı-suretindeki" herkesin görü­şüne göre, kendilerini Tanrısal olarak adlandıran bütün ya­ratıkların şuurunda kaçınılmaz rehber ilkeler olarak davran­ması gereken, insanı hem içgüdüsel hem de düşünerek hare­kete sevkeden faktörü de doğal olarak içeren, kişinin kom­şusuna yardım etme ahlâkî zorunluluğunun açıkça farkına varmak şeklindeki böyle pek çok "psişik teşvik edici” faktör­lerin yavaşça sokulması sonucuna varmak için duyduğum ge­nel istekle canlandırılmış olarak, başlangıçta bana verilmiş olan, daha önce belirttiğim ve insanlığın toplum yaşamı için önemli olan psişik faktörün insan şuurunda oluşturulmasının başlatılması olan görevimi başarmış olarak, yayın listemin başında gelmesi düşünülen yazılarımın bu birincisinin içe­riğini satmaya ve geniş kitlelere yaymaya karar verdim.

Bu sebeple, bir yandan, size benzeyen ve çeşitli sebeplerle imkânları sınırlı olan ortak Babamızın yaratıklarının bir ço­ğuna bu ilk kitapçığımı ücretsiz edinme fırsatını tanıma ar­zum, diğer yandan yazılarımın bundan sonra yayınlanması ile ilgili belli plânlarımın olması sebebiyle, bu kitapçığa belli bir fiyat koymayıp alıcıyı, 8 ile 108 Fransız Frankı arası bir ücret ödemesi konusunda serbest bırakmaya karar verdim.

Aynı zamanda, hayat hakkında günümüzde süregelen tartışmalara girmeksizin, bu ilk kitapçığımı edinen herkes­ten, burada eklenmiş olan "Kayıt Formu"nun ilgili paragraf­larını doldurabilmesi için satıcı tarafından sorulacak üç so­ruya cevap vermelerini bilhassa rica ediyorum.

YAZAR

7

İLK PRATİK TAVSİYEM

Beni fikirlerim sebebiyle herhangi bir zamanda tanımış olan bütün okuyuculara, kendi tabiatları ve aynı zamanda düşünce ve duygulanna konsantre olarak, kitapçığa eklenmiş olan sirküler mektubun içeriğindeki manayı kavrayana ve bu kitapçığa eklenmiş olan ve yazılarımın birinci serisinin edi­nilmesinde yararı olacak "Kayıt Formu” ile tanışana kadar, bu İlk çağrıyı okumayı ertelemelerini tavsiye ederim.

G. I. GURCÎEF

13 Eylül 1932, Salı

Cafe de la Paix

Paris

Etkinliğimden çıkan ve bugünle ilişkili birçok iyi tanım­lanmış ve tamamen farklı faktörlerden oluşan oldukça oriji­nal ve benim için hatta rahatsız edici garip bir rastlantı beni zorlamakla kalmayıp aynı zamanda bugünü, daha uygun bir zamanı beklemeyi reddedip diğer şeyler arasında yazar olarak etkin olduğum dönemde tüm zamanımız insanlığına naklet­mek istediğim yedi çağrıdan ilkinin açıklanmasına başlan­ması isteğiyle belirlememi ilham etmektedir.

Bu garip rastlantının özel tabiatını açıklamakla başla­yacağım.

Öncelikle, yaklaşık on yıldır gece gündüz, yayınlanma­sını tasarladığım genel bilgi kütlesinin her türlü parçasını ayrıntılarıyla açıklarken, ancak bugün bu amaç için hazırlan­mış malzemenin bir ön derlemesini tamamlayabildim.

İkinci olarak, buna paralel olarak yayınlarımın başında gelmesi arzu edilen, son üç yıldır tamamlanmasıyla meşgul ol­duğum yazılanının ilk serisini de tam olarak bugün bitirmiş bulunuyorum.

Üçüncü ve son olarak— bugün yirmibir yıl önce kendime vermiş olduğum sürenin son günüdür—bu süre zarfında bazı belli ilkeler uyannca daha önceden plânlanmış bir program çerçevesinde, ettiğim özel yemine uygun olarak, vicdanım beni bir çeşit sunî hayat yaşamaya zorlamıştı.

Günümüz insanlığına ilk çağrımın esasını açıklamayı göze almadan önce, böyle sunî bir yaşamın tüm yükünü kabul etmeye zorlayan güdülerimi—yaklaşık da olsa—bildirmeyi ge­rekli ve hatta her yönden görevim sayıyorum.

Uzun ve benim için kesinlikle doğal olmayan ve de olgun­laşmama kadar geçen sürede bireyselliğime giren karakter özelliklerimle kesinlikle bağdaşmayan bu yaşam, birinci ola­rak, bir dereceye kadar kendimin doğal olmayan dış tezahür-

leri olan, Musevî Kralı Büyük Süleyman tarafından "Zvarno- harno" olarak adlandırılan ve atalarımız tarafından da izah edildiği şekilde "sıradan insanların" kötü davranışlarının bileşiminin sonucu, toplum yaşamında doğal bir süreç olarak ortaya çıkan ve hem genel insan refahı için bir şey yapmaya çalışanın hem de o ana kadar onun başardığı her şeyin yok edilmesine yol açan, eski çağlardan beri bilinen "bir şey"in oluşumunu önlemek, ikinci olarak da karşılaştığım insan- lann ayrılmaz özelliği olan, az çok kendileri kadar önemli in­sanlarla karşılaştıklarında ortaya çıkan, insanların psişe- sinde saklı olup benim amaçlarımın gerçekleştirilmesine en­gel oluşturan, o zamanlar özellikle ihtiyaç duyduğum kişisel inisiyatif kapasitelerini tamamen felç eden esaret hissinin işlemesine karşı çıkmak gibi bakış açılarıyla bir seri tarihî örnekleme hakkında daha önceki bir çalışmamın sonuçları üzerine kurulmuş kararımın sonucudur.

O anki hedefim, bu sunî hayatıma başlamadan çok önce benliğimin ayrılmaz bir parçası olan ve kader yoluyla ya da kalıtımın bilinmeyen kanunları sayesinde çözümlenmesi ge­rekliliği, o zaman, tüm hayatımın ve hareketlerimi yönlen­diren gücün temel amacı olan sorunun karmaşık ve zor açık­lanabilir yönünün anlaşılır bir şekilde aydınlığa kavuşturul­masına izin veren şartların yaratılması üzerine yoğunlaştı.

Kendimi—yazar olarak, diğer şeyler arasında komşuları­mın refahı için bitmeyen etkinliğimin yeni safhasına bir "prospektüs" olarak hizmet etmesi de gerekecek olan bu kati bildiride—benim için, sonunda psikologlarca "dayanılmaz Mani" olarak tanımlanabilecek bir şey hâline gelen benli­ğimde bu sorunu çözmek için tatmin olmayan bir çabanın oluşmasından sorumlu olay ve sebeplerin ortaya çıkması ve gelişmesinin kısa bir geçmişini sunmaya zorunlu tutuyorum

Bu mani gençlik zamanımda sorumlu yaşa gelme nok tasındayken kendini varlığıma kabul ettirmeye başladı ve ge nelde dünyadaki tüm soluyan canlıların yaşam süreçlerinin dış şekli, özellikle de bu yorumun ışığında insan hayatının amacının tam olarak öneminin açıkça anlaşılması İçin şlıııdi "bastırılamayan" diye tanımlayabileceğim bir mücadeleden oluşmaktaydı.

Her ne kadar, yetiştirilmem ve eğitimimle şarllanduıl mış birçok özel faktörler günümüz insanı için olağandışı olan

böyle bir çabanın yükseldiği temelin oluşmasında birinci et­ken olarak hizmet etmişse de, sonuçta daha sonra konuyu dü­şündükçe, esas etkenin daha önce belirtilen hazırlık safhasm- dan sorumluluk safhasına geçiş dönemine rastlayan kazaî du­rumlara bağlı olduğunu anladım. Bunlar da, o dönemdeki te­maslarımın sadece, kendileri de oluşma sürecinde olan ya da "İnsanın Ahenkli Gelişimi Enstitüsü"nün kuruluşunda istatis­tiksel olarak saptamış bulunduğum, son zamanlarda aramız­da artmış olan, oluşması, bu tlplkllğln gelecekteki temsilcile­rini gerçeğin doğru anlaşılmasına bir bakış açısıyla ne hazır­lık yaşlan döneminde ve yine ne de sorumlu yaşamlarında, kesinlikle böyle bir adımın aşikâr gerekliliğine rağmen, hiç bir zaman kendilerini deneye açık tutmamalarına, başka İn­sanların fantezileriyle yetinip onlardan asılsız kavramlar çıkarmakla yetinmelerine ve aynı zamanda ilişkilerini ken­dileri gibi olanlarla sınırlayıp kendilerini görünüşte bilimsel, fakat çoğunlukla soyut konularda yetkili tartışmalara bağla­yarak otomatize etmelerine bağlı olan "psişik tlplkllğe" doğru oluşmuş kendi yaşımda ya da benden büyük kişilerle olması şeklinde toplanabilir.

Hayatımın o döneminde, onlar gibi çevrenin anormal şartlarının bir ürünü olmam sebebiyle dış görünüşümle onlara benzememe rağmen, babam ve İlk hocamın talimleri saye­sinde çocukluğumdan beri tabiatımda varolan, orijinal birçok başka özelliğimin yanısıra, olağandışı bir şekilde, dikkatimi çeken her nesnenin esasını anlamaya yönelik kaçınılmaz u- yan ve çabalardan oluşan bu acayip özelliğin varlığımda ge­lişmesine izin veren belli verilere sahip olmamın sonucu ola­rak, düşüncelerimde, yavaş yavaş ve hatta uyanmakta olan şuurum için algılanamayacak bir şekilde, yakın bir arkadaşı­mın ölümünün sebep olduğu ağır bir psişik sıkıntıdan hemen sonra anlam kazanan "bir şey" oluşmaya başladı ve aklımda yeni oluşan bu veri, insan zihninde bazı belirli ve otomatik akan çağrışımlarm sık tekrarının ürünü olan mümtaz fikir­lerle temas sonucu, o zamandan sonra bütünlüğümde, başka bir yerde "bastırılmaz çaba" diye değindiğim şeyi meydana ge­tirmeye başladı .

Başlangıçta bu acayip "psişik faktör"ün ortaya çıkışı sa­dece zihinsel faaliyetlerimi etkileyip bütün olarak düzenimi bozmadı. Yani bu tezahürün etkileri ne ruh ve sinir sistemiyle

birlikte fiziksel bedenimin ne de kelimenin tam anlamıyla pslşemln yerleşik çalışma düzenini bozmadı ve bu oluşumun etkilerine belirgin direnç gösterdiğim dönemlerde dahi, ira­dem zoruyla ya da içimde gelişen zihinsel ve duygusal çağrı­şımların sunî uyarısıyla, bu oluşumun "beslenmesini" önle­meyi ve böylece bütünlüğümde böyle İstenmeyen uyanların oluşmasının devam etmesi ihtimalini durdurmayı kontrol al­tına alabiliyordum. Bir süre sonra bu "bir şey"le ilgili düşün­celerimin başlaması üzerine haklarında bazı belli büyük oto­ritelerin bu "ukalâ" sorunlarla ilgili yaygın düşünceleri saye­sinde ve henüz "sübjektifleştirilmemiş” olan şuurumda genel "pslşeyl" otomatik olarak etkileyen kesin izlenimler oluştur­duğum bir sürü insanla sık olarak buluşmamın ve bu "saplan­tımı" tartışmamın aşikâr sonucu olarak ve bu otoritelerle tar­tışmam sırasında, şimdi kendime ifade ettiğim gibi, içimde bu soruların ciddiyeti ve derinliği hakkında bir fikir oluştukça bu olağandışı mücadelenin sonuçlan ve gerçek "önemi" Varlı­ğıma isabet eden bütünün tüm parçalannda kendini hissettir­meye ve bazen, hatta genel olarak çalışmasını engellemeye ve tek kelimeyle "iliklerime İşlemeye" başladı.

Varlığım İle bu acayip faktörün pslşem üzerinde hâkim olan etkisinin bileşimi öyle bir derecedeydi ki, dört veya beş yıl sonra, tamamen onun etkisine düştüm ve o zamandan beri "şiddetli bir arzu" olarak bütünümü ya da genel bireyselliğimin ayn parçalarını, sürekli bir şekilde, neye mal olursa olsun, be­nim için bu ana sorunların son çözümünü idrak etmemi sağla­yacak her şeyin açıklanmasına zorluyordu.

İç yaşantımda, varlığımdaki. Kaderin İradesi tarafından açıkça aşılanan böyle bir "amacın" kelimenin tam manasıyla esiri olarak, o zamandan sonra önce sadece onun tarafından zorlanarak, kısa bir süre sonra da sıklıkla şuurum tarafından uyarılarak, 1892 yılına kadar bu araştırmaların içinde gömü­lü yaşadım.

Zamanımın edebiyatında ve aynı zamanda günümüze ka­dar varlığını sürdürmüş bütün malzemede—sıradan İnsan­ların mutat İmkânlarının çok ötesinde olan bir miktarda, çeşitli tesadüfi durumlar sonucu tarafımdan ulaşılabilmiş bir edebiyat—bu sorularla ilgili varolan hemen hemen her şeyi okumuş olmama rağmen, ne okuduklarımda ne de günlük yaşamımda varlığı konusunda bir İpucu bile bulamadığım, ge-

nelde insan hayatını etkileyen yeni, yepyeni gerçekler hak­kında ileri araştırmalarım sırasında ne zaman tesadüfi ya da yarı önceden görülen doğrulamalar yapacak olsam, "kendini tatmin" ve "gurur"un karışımı olan bir acayip duyguyu Varlı­ğımda tatmanın sonucunda, şuurum sayesinde yukarıda bah­sedilen kendimi uyarma olayı gerçekleşmeye başladı.

O yıla kadar, herhangi bir kimseden ya da yerden, mantıklı ve ahenkli bir şekilde bu sorunun bir açısına olsun ışık tutacak bir şey keşfetmede başarılı olamamamla birlikte, birinci olarak hemen hemen her çeşit psişik hâlde kendim için belirlediğim amacı otomatik olarak hatırlatan dinmeyen bir faktör ısrarla Varlığımda etkinliğini sürdürdü; ikinci ola­rak, Büyük Tabiat bütün aileme ve özellikle bana— sadece be­nim fikrim değil, temas kurduğum çok sayıda insanın da fik­ri— insamn sahip olabileceği en üst derecede idrak gücünü cömertçe sağlamıştı; üçüncü olarak, çocukluğumdan beri, diğer yeteneklerim arasında biri özellikle gelişmişti—insanlardan en kutsal amaç ve niyetlerinin temin edilmesi; ve dördüncüsü, hayatımın garip koşullarına bağlı olarak, sıradan insanın ulaşamayacağı dinî, felsefi, okült, siyasî ve mistik topluluk­lar, dinî örgütler, partiler, birlikler vs. gibi "kutsalların en kutsalı" olarak bilinen saklı organizasyonların nerdeyse hep­sine ulaşabilme ve diğerlerine nazaran gerçek otorite olan sa­yısız insanlarla tartışıp görüş alışverişinde bulunma imkânı­na sahiptim.

Bu döneme kadar herhangi bir şeyi açığa kavuşturmayı başaramadımsa da, bir gün bir yerde benim için hayatî olan bu sorunun açık ve tatmin edici bir şekilde çözümlenmesini sağlayacak ilgili düşünce ve fikirleri bana açıklayacak, en azından zihnimi oraya yöneltecek insanlarla karşılaşaca­ğıma olan ümidimi hiç bir zaman kaybetmedim.

O yıla kadar, tüm dış izlenimleri toplayıp onları sadece benim bu "mani"mle bağlantılı olarak içimden geçirerek ve dışarıdan da kendimi bir yandan yaşamımı sağlamak ve ço­cukluğumdan beri mevcut yeteneğime göre, mümkün olan her türlü bilmediğim zanaatı iyice öğrenmek ve bilmek için her türlü meslek ve zanaatla meşgul olarak yaşamımı sürdürdüm ve yukarıda belirtilen yılda, o günün insanları arasında ara­dığımı bulmanın tamamen imkânsız olduğu şeklinde kesin karara vardım ve bir gün her şeyi bırakıp belirli bir dönem

kendimi tecrit etmeyi, dış dünyanın tezahürlerinden uzakta, aktif düşünme yoluyla bunu sağlamayı veya verimli araştır­malarınca yeni bir yol aramayı kararlaştırdım.

Bu, Orta Asya'da kalırken, tesadüfen tanıyıp iyi arkadaş olduğum bir sokak berberinin tavsiyesi ile Muhammed'in di­nine inananlar arasında iyi tanınan bir tekkeye girme şansını elde ettiğim ve bu iyi dostların konukseverliğinden istifade et­tiğim sıralar oldu.

Bir keresinde, bu tekkedeki müritlerden bazıları ile insan imanının tabiatı ve niteliği ve bunun insan üzerindeki etkile­rinin sonuçlan üzerine yaptığım bir konuşma sırasında, bu konuşmanın da etkisinde olarak, kararlarıma bağlı kalıp bu tekkedeki bu imkândan hemen yararlanma hususunda iyice ikna oldum.

O gece murakabeye çekilerek, kendimi gerekli hâle koy­dum ve durumum ve gelecekteki davranışlarım hakkında cid­dî olarak düşünmeye başladım.

'Temaşa yasaları" denen o kadim bilim dalındaki ini- siyeler için âdet olan, gerekli ve benim zaten bildiğim, bu ko­nuda varolan katı kanaatların hatırlanıp gözden geçirilme­sinden oluşan gerekli yöntemi takip ederek, diğerlerine kıyas­la gerçekten büyük bilgiye sahip ve bu bilgiye tekabül eden bir hâle ulaşmış olan çeşitli salâhiyetli kişilerden duyduğum ku­ram ve varsayımlarla tamamen anladığım değişik gerçeklerle yüzleşmeye başladım.

Kesin bir sonuca varmadan üç gün süreyle bu yöntemi uy­gulamanın sonucunda, açık ve kesin olarak aradığım ve bütü­nüyle ana sorunuma ışık tutabilecek olan cevapların ancak, e- ğer insanlarca ulaşılabilirse, "insanm şuuraltı düşünmesinde” bulunabileceği hususunda açık ve kesin olarak ikna oldum.

O zaman yine kesin olarak, bu amaç için, insanın genel psişesinin oluşumu ve aynı zamanda tezahürünün mekaniz­ması hakkındaki ayrıntılarla ilgili bilgimin mükemmel­leştirilmesinin vazgeçilmez olduğuna ikna oldum.

Bu kesin sonuca varınca, aralıksız olarak günlerce, alışkın olduğum tarzda, böyle beklenmedik bir sorunun ince lenmesini mümkün kılacak gerekli ve tatmin edici dünyevi şartlann yaratılması için neler yapılması gerektiğini düşün meye başladım.

Hâlâ bu müzakerelerin tamamen esiri olarak, tekkeden

ayrıldım ve bu sefer belirli bir hareket plânım olmadan tekrar seyahatlerime başladım.

Bir yerden diğerine kesintisiz seyahatlerim ve bunun üzerinde sürekli ve şiddetli düşüncelerim sırasında sonunda kafamda bir ön plân oluşturdum.

İşlerimi tasfiye edip, tüm mal ve diğer sorumluluklarımı elden çıkararak konuyla ilgili mevcut her yazıyı beş parma­ğım kadar yakından bilmeme rağmen, zamanımız uygarlığı tarafından ancak önemsiz bir parçasının "hlpnotizm" adı altında tanıdığı, eski zamanlarda oldukça gelişmiş olup, "so­rumluluğun uzaklaştırılması" anlamına "Mehkellk" olarak adlandırılmış bilim dalı hakkında bazı Asya İnsanları ara­sında hâlâ bulunan her türlü yazılı edebiyat ve sözlü bilgiyi toplamaya başladım.

Toplayabildiğim kadarını toplayıp, daha önce de kalmış olduğum yine Orta Asya'da bulunan belirli bir derviş tekkesine gittim ve orada yerleşerek kendimi tamamen sahip olduğum malzemeyi İncelemeye adadım.

İki yıl bu bilim dalında ayrıntılı teorik İncelemeler yaptıktan sonra İnsanın şuuraltının çalışmasının mekaniz­ması İle İlgili tarafımdan teorik olarak henüz yeterince aydın­latılmamış olan vazgeçilmez ayrıntıların doğrulanmasının gerekliliği ortaya çıkınca, kendimi tüm kötülüklerin "şlfacısı" olarak İlân ettim ve onlara aynı zamanda gerçek rahatlama da sağlayarak teorik çalışmalarımın sonuçlarını uygulamaya başladım.

Bu dört ya da beş yıl süreyle, acı çekenlere vicdanî yar­dımda bulunma, bu bilim sahasındaki bilgi ve pratik gücümü araştırmalarım dışında ve asla kişisel egoist amaçlar İçin kul­lanmamaktan oluşan görevimin İcabı yeminle bağlantılı ola­rak benim tek uğraşım ve tezahürüm olmaya başladı ve sadece benzeri görülmemiş ve günümüzde eşi olmayan pratik sonuç­lara varmakla kalmayıp aynı zamanda bana gerekli olan aşağı yukarı her şeyi aydınlığa kavuşturdum.

Kısa bir sürede birçok ikincil gerçekle birlikte, varlığın­dan hiç bir zaman şüphe etmediğim aynı ana sorunun çözü­müne katkıda bulunacak birçok ayrıntı keşfettim.

Aynı zamanda sorunun nihai açıklaması için gerekli da­ha fazla sayıdaki küçük ayrıntıların sadece insanın şuuraltı düşüncesinde değil, aynı zamanda uyanık şuur hâlinin tezahü-

rûnûn değişik yönlerinde de aranması gerektiği hususunda ik­na oldum.

Bunu kesin olarak belirledikten sonra. Varlığımın açık­ça sürekli ve ayrılmaz bir parçası hâline gelen bu sorunun ni­haî ve hatasız açıklanması açısından sıradan hayatın koşul- lanna uyum sağlama yollan ile ilgili düşünceler bazen otoma­tik olarak, bazen de şuurum tarafından yönlendirilerek, yıl­lar önce olduğu gibi zaman zaman kafamda kaynaşmaya baş­ladı.

Bu sefer Asya, Avrupa ve Afrika kıtalannda gezerek geçir­diğim iki yıl boyunca zaman zaman tekrarlayan düşünce­lerim, çağdaş insan için istisnaî olan "doğaüstü" olarak bili­nen bilim hakkındakl bilgilerimi ve bu bilim sahasında de­ğişik "numaralar" yaparak maharetimi kullanmayı ve kendi­mi bu "sözde-ilim" alanında bir öğretmen-eğitmen olarak ilân etmeyi kararlaştırmamla sonuçlandı.

Bu karan almamın esas sebebinin, o zamanlar insanlar arasında, değişik devirlerde değişik isimler alan ve bugün okültlzm, teosofizm, spritüallzm vs. olarak adlandırılan bu yan İnsanî bilgi kürelerinde değişik "keder verici" fikirlere kendilerini kaptırmış insanlarca tezahür edilen ve zaman za­man üst derecede yaygın olan özgül bir psikozun varlığını far- ketmem olduğu da söylenmelidir.

Bu karan aldığım andan itibaren, bütün yeteneklerimi ve dikkatimi, yukarıda belirtilen "bilim"lerin bir türünü incele­yerek bazı özel sonuçlara ulaşmak amacıyla toplanmış insan­ların oluşturduğu bu büyük organizasyonlardan birine bağlı insanlarla ilişki kurmaya yönelttim.

Hayatımın bundan sonraki şartlan öyle müsaitti ki, allı ay içinde sadece böyle birçok insanla ilişkiye girmekle kalma­yıp aynı zamanda onların dediği şekilde büyük bir "çevre’de "öte âlem fenomenleri" ortaya çıkarabilen meşhur bir "uzman" ve rehber olarak kabul edildim.

Yeni çağrıma uyum sağladıktan sonra daha önce belirt­tiğim "çevre"nin bütün üyeleri ve hatta aileleri arasında doğa­üstü bilgileri kapsayan her şeyde büyük bir "üstat" olarak şö lı ret kazandım. Şimdi olduğu gibi o zaman da dünyada çok sayı da ve yaygın olarak bulunan "psikopatlığın mükemmelleşti rilmesi atölyeleıi"nin—artık onlara açık açık verdiğim bir ad—birinin çok sayıda üyesi önünde gerçekleştirdiğim öte a

lem "dalavereleri" sırasında, deneylerim için kader tarafından bana tahsis edilmiş, eğitimli ve serbest dolaşan "kobay"lann pslşelerlnln uyanıklık hâllerindeki değişik tezahürlerini İn­celemeye ve gözlemlemeye başladım.

Gözlemlerim İçin bir sürü malzeme elde ettiğim bu etkin­liğimin üçüncü yılının başında, böyle üç büyük bağımsız "atöl- ye"nin üyeleri arasında kesin otorite kazanmama ve İstediğim kadarım elde edebilecek olmama rağmen, hepsinden vazgeçip tarafımdan özel olarak seçilmiş kimselerle birlikte yeni ilke­ler üzerinde kendi "çevre"mln organizasyonunu üstlenmeye zorlandım.

Genellikle böyle çevreleri oluşturan çok sayıda İnsanla tanışmam sayesinde, benim için—uyanık hâlinde insan psişe- sinin tezahürlerini gözlemlemek amacıyla— eski devirlerde be­lirlendiği üzere. Dünyada varolan 28 "tip kategorisi"nln hep­sinden temsilcilerin emrimde olması gerektiği gerçeğini belir­lemiş ve açığa çıkarmış olmamdan dolayı böyle yapmaya ka­rar verdim.

Bu plâm büyük ve nerdeyse insan üstü çaba ve tabiî kİ ağır masraflarla uygulamaya koyarak, değişik şehirlerde, üç yıl içerisinde toplayabildiğim kadar farklı tipte insanlardan üç küçük grup düzenledim.

Tarafımdan düzenlenen bu grupların varlığının. İkinci yı­lında, mevcut şartlar altında, bütün tiplerden temsilcilerin gözlemlerim İçin yeterince uzun bir süre hizmetimde olamaya­cağını ve bu gruplan yönetmeye devam ederken bir yandan elde mevcut malzemenin İncelenmesi, diğer yandan pslşelerin- de merak tutkusu yerleşmiş olanları vicdanen yeterince tat­min etmek ve henüz, her insana has olan, gerçek "Varlık" elde etme eğilimleri yok edilmemiş olanlarda daha önceki hayalle­ri ve hatalı İdeallerinin âdil bir şekilde yok edilmesine ve böy- lece gelecekteki muhtemel yardımcılarımı hazırlayarak za­man zaman bendeki bu olağanüstü ve kazaen ortaya çıkan ih­tiyacımın tatmin edilmesine izin verecek şartların yaratıl­ması imkânını aramak İçin düşünmeye başladım.

Bu periyodik müzarekeler beni nihayet "G. Gurclefin- sistemine-göre-İnsanın-Ahenkli-Gellşmesl-Enstitüsu' adıyla varolan enstitünün kurulmasına yöneltti.

Bu karar İçin zemin oluşturan "tuval", böyle geniş plân­lanmış, günümüz hayatının bütün ilgi alanlarını kucaklayan

bir toplum organizasyonunun, daha önce karşılaştığım tipler dışmda. gözlemlerim İçin eksik olan tüm diğer tipleri de blra- raya getireceğinin kesin olduğu düşüncesiydi.

İçten gelen samimî ve tarafsız uyanlar üzerine kurulan o zamanki bu karanmın uyaranlarım bu kitapçıkta açıklar­ken. şuurumla tam bir ahenk İçinde olan bu karan almama se­bep olan, varlığımda akan zihinsel ve duygusal çağnşımlar- dan bahsetmeyi gerekil buluyorum.

Nihayet böyle bir halk enstitüsü kurmaya kesin karar verdiren o zamanki düşüncelerimin sonuna doğru, benzeri du­rumlarda hep olduğu gibi, acayip kişiliğime uygun olan ve ha­yattaki her yeni İşi "objektif adalet" bakış açısından ele al­maya otomatik olarak zorlayan bu garip uyanlar oluşmaya başladığında muhakemem şöyleydl:

Tarafımdan kurulan enstitüye sadece kişisel sebeplerle İl­gi gösteren İnsanlardan yararlanmak, çevremdekiler İçin bir "egoistlik" tezahürü olarak görülecekti, fakat aynı zamanda, tarafımdan kurulmuş böyle bir enstitü İle İlgisi olabilecek da­ha önce belirttiğim eğilimlerin tamamen yok edilmediği— var- lıklarında "objektif-vicdan" dürtüsü ve "gerekli sağduyu"yu oluşturmak için veriler toplama ve zemin hazırlama eğilimi— kimseler ancak bu yolla hayatımın İstisnaî şartlan sayesinde toparlamış olduğum ve realite ve objektif gerçeğin tüm açı- lanyla ilgili olan bilgilerin sonuçlannı elde edebilir ve bunu yararlan İçin kullanabilirler.

Enstitünün yerine gelince; birçok müzakere ve günlük hayatm şartları ve benim İçin çok gerekil olan diğer uluslarla temas kurma kolaylığını gözönünde bulundurunca, en uygun yerin o zamanlar banş İçinde zengin ve sakin olan Rusya ola- cağma karar verdim.

Son karara vannca hemen Asya’da değişik ülkelere dağıl­mış olan işlerimi tasfiye etmeye başladım ve çağdaş bir İnsan İçin fazlaca yorucu geçmiş olan uzun hayatım boyunca elde et­tiğim servetimi de toplayarak Rusya'nın kalbi Moskova şehri­ne gelip yerleştim.

Bu "Birinci Dünya Savaşı"ndan iki yıl önce oldu.

Bu kitapçıkta, önce Rusya’da kurduğum ve Dünya Savaşı­rım beklenmeyen felâketleri tarafından başlangıç aktlvltele- rlnln en yüksek noktasmdayken, beraberinde elde edilen bü­tün sonuçlarla birlikte yok edilen enstitü hakkında başka biç

bir şey söylemeyeceğim. Savaşın çeşitli sonuçlan sebebiyle so­nuca ulaşmayan ve her defasmda büyük mal ve diğer kayıp­larla şiddetle yok olan böyle bir enstitünün Rusya'daki diğer şehirlerde ve başka ülkelerde kurulması yolundaki daha son­raki "perlpetela"lan veya gayretleri anlatmayacağırp; aynı za­manda, yedi yıl sonra, geçirdiğim ciddî kazayı takiben genel tasfiyesine kadar kesintisiz olarak varolduğu asil Fransa'da esaslı ve başanlı kuruluşundan da bahsetmeyeceğim.

Bu olaylardan ve onlardan çıkan sonuçlardan bahset­meyeceğim, çünkü bir kısmını yazılarımm İkinci serisinin üçüncü kitabında, bir kısmını da üçüncü serinin İlk kitabında yeterli ayrıntılarıyla anlattım.

O zaman kurduğum Enstitü İle İlgili malzemeden, şimdi sadece, enstitünün kuruluşunu ilân eden.prospektüsten belli bölümleri aktaracağım.

Daha sonra Avrupalı insanların yaşantısıyla tanıştıktan sonra anladığıma göre, bu prospektüs her yere büyük sayılarda dağıtılmış olduğu hâlde, Avrupalı İnsanların çoğunluğu tara­fından hâlâ bilinmemesi sebebiyle bu bölümleri aktarmak İs­tiyorum. Çoğunluk onunla tanışma fırsatım bile elde etme­mişti, çünkü, kanımca, çalışmam ve fikirlerim başlangıçtan beri, daha önce belirtilen "spesifik pslkoz"un en şiddetli "hük­mü" altında bulunan ve buna bağlı olarak da çevreleri ta­rafından, aslında "okültlzm", "teosoflzm", "Antropozoflzm", "psikanaliz" ve başka şeyler olarak adlandırılan her türlü "saçmahk"la meşgul olan kimseler arasmda büyük İlgi top­lamıştı ve ne zaman böyle bir "saçmalığm" etkisi altına henüz girmemiş olan birisi benim etkinliğim İle İlişkili bir konuya temas edip de Bay Falanca'mn da bu etkinliğim İle çok İlgilen­diğini öğrenince, pslşelerlnde hemen oracıkta, İnsanların or­tak yaşamına yaraşır ve atalarımız tarafmdan çok eskiden be­ri "ön yargı tamponu" olarak adlandırılmış o "bir şey" uya­nıyordu.

Prospektüsün, diğer şeyler arasmda, çağdaş uygarlıkta in­sanın eğitimi hakkında bir fikir veren bir parçasını aktar­makla başlayacağım. Şöyle diyor:

"Çağdaş İnsan, çağdaş uygarlığa sıkıca kök salmış ve günlük yaşantıda "kaçmılmaz" hâle gelmiş olan, sıradan ha- yatıhneredeysealgılanmaz belli şartlan yüzünden, doğduğu ve yetiştirildiği yer ve çevrenin, normal şartlar altında her bl-

reye, hiç bir sunî engel olmaksızın, hazırlık yaşında bile ol­ması gerektiği nihaî normal tipe doğru kanuna uygun gelişme' yolunu kendi tabiatları sayesinde gösterebilecek olan etkile­rinin toplamı sayesinde temsil etmesi gereken tabiî tipten gi­derek uzaklaşmıştır.

Bugün uygarlık, etkisini yaymaktaki sımrsız fırsatla­rıyla birlikte insanı yaşaması gereken normal şartlardan ko­parmıştır.

Elbette çağdaş uygarlığın insanlar için değişik teknik, mekanik ve diğer "birçok bilimsel sahalarda" daha büyük ufuklar açtığı ve böylece dünya görüşünü genişlettiği doğrudur. Ancak uygarlık üstün gelişme düzeyine dengeli bir yükselme sağlayacağı yerde sadece genel varlığının bazı yönlerini diğer­lerinin zararına olarak geliştirmekle ahenkli bir eğitimin yokluğu sebebiyle İnsana mahsus bazı melekeler kendi tipinin doğal imtiyazlarından böylece yoksun bırakılarak tamamen yok edilmiştir. Diğer bir deyişle, büyüyen nesilleri ahenkli bir şekilde eğitmemekle, her yönden insana iyi bir anne olması gereken bu uygarlık ona vermesi gerekenleri kendisine sak­lamıştır: ve görülüyor ki, zamanla ve insanın genel gelişim ka­nununa göre kaçınılmaz bir şekilde gerçekleşmesi gereken ye­ni bir tipin ilerleyen ve dengeli gelişmesi ihtimalini dahi on­dan almıştır.

Bundan da, tarihî verilerin gösterdiğine göre, insanın, da­ha birkaç yüzyıl önce olmuş olduğu gibi başarılmış bir tip ve normal olarak. Tabiat ve kendini üreten çevreyle birlik içinde olmak yerine, topraktan koparılmış, hayata uymayan ve var oluşun tüm normal şartlarına yabancı bir varlık hâline gel­miş olduğu şüphe götürmez gerçeği açıkça çıkmaktadır.

Tek yönlü eğitimin en zararlı sonuçlarından biri, sorum­lu yaşta son şeklini almış olan çağdaş insanın algılamaları ve tezahürlerinin tüm olarak varlığımn bilinçli bir ifadesi ol­mayıp genel bütünün şu ya da bu parçasının otomatik refleks­lerinin bir sonucunu temsil etmesidir.

Çağdaş insanın genel psişesi, tamamen bağımsız, birblr- leriyle hiç bir bağlantısı olmayan ve hem işleyişleri hem de te­zahürleri açısmdan ayn olan üç "kısma" bölünmüştür. Halbu­ki tarihî verilere göre, Babil uygarlığı zamanında bile insan­ların çoğunluğunda, varlıkların bütün algılamalarının ve yayım Merkezinin ortak bir hâzinesi olarak görünen bir

bölünmez bütünü oluşturmaktaydı.

Çağdaş İnsanın tek yönlü eğitimi yüzünden, erişkinliğe ulaştığında, hayatmın bu tamamıyla bağımsız üç kaynak veya merkezi; yani birinci olarak aklî hayatı, İkinci olarak "duygu­sal" hayatmın kaynağı ve üçüncü olarak İçgüdü veya "motor” merkezi İçten, normal bir biçimde ortak dış tezahürler üret­mek üzere birleşmek yerine, özellikle son zamanlarda, tama­men bağımsız dış İşlevler olmuşlar ve bu İşlevlerin sadece eği­tilme yöntemleri değil, tezahürlerinin niteliği de, özel dış süb­jektif şartlara bağımlı hâle gelmiştir.

Bay Gurclefln kendisi ve aym zamanda bu mesele hak­kında ciddî olarak düşünmüş olan birçok İnsanın yapmış ol­duğu ayrıntılı deneylere dayanan çıkarımlara göre, İnsanın gerçekten bilinçli her algılama ve tezahürü,,ancak, genel birey­selliğini meydana getiren ve her biri, kendine düşen çağrışım ve deneyimleri oluşturmak olan kendi rolünü yerine getirmesi gereken, daha önce belirtilen üç kaynağın aynı anda ve ahenk­li çalışmasının sonucu gerçekleşebilir.

Her farklı vakada gerekli ve normal olan tezahürün ta­mamen başanlabllmesl, ancak, bu üç kaynağm hepsinin ça­lışmasının ahenkli olmasıyla mümkündür.

Çağdaş İnsanda, kısmen hazırlık yaşlarındaki anormal eğitimi, kısmen de çağdaş yaşamın anormal şartlarında genel olarak yerleşmiş bulunan belli sebeplerin tesirleri yüzünden, sorumlu yaşlan sırasında psişik merkezlerinin İşleyişi ner- deyse tamamen bağlantısızdır ve bu yüzden, zihinsel, duygusal ve İçgüdüsel motor İşlevleri, birbirlerinin doğal tamamlayıcısı ve düzelticisi olarak İş görmeyip tam aksine, nadiren birleşen farklı yollarda gitmekte ve bu sebeple de, gerçekte, günümüz in­sanı tarafından yanlışlıkla kullamlan "şuurluluk" kelime­siyle anlaşılması gereken şeyi elde etmeye çok az zaman bırak­maktadırlar.

İnsanın genel pslşeslnln farklı oluşmuş ve bağımsız eği­tilmiş bu üç parçasının ahenkli çalışmasının yokluğunun bir sonucu olarak, çağdaş İnsan, tek bir bireyde, birincisi diğer­lerinden tamamen tecrit edilmiş olarak düşünen, İkincisi sa­dece hisseden, üçüncüsü İse organik işlevlerinin yerleşik veya tesadüfi reflekslerine göre sadece otomatik olarak hareket e- den üç farklı İnsanı temsil etmektedir.

Bir İçindeki bu üç İnsan, Yüce Tabiatın öngörüşü doğrul-

tuşunda, sorumlu yaşlarda hep birlikte ele alındığında, tek bir insanı, yani tırnak işaretslz İnsanı, gerçek insanı temsil etme­lidir.

Yüce Tabiat tarafından bilerek bir bütün oluşturmaları için şekil verilmiş olan bu üçü, İnsanların kendileri ve hatalı eğitimleri yoluyla karşılıklı anlayış ve yardımlaşma alışkan­lığını doğru zamanda edinmemelerinin bir sonucu olarak, çağ­daş insanların sorumlu tezahürler döneminde birbirlerine as­la yardım etmemekle kalmayıp aksine birbirlerinin plân ve niyetlerine otomatik olarak engel olma sonucunu üretirler; üs­telik, her biri, şiddetle etki ettikleri anlarda diğerleri üzerinde de hâkimiyet kurarak durumun efendisi olarak tezahür et­mekte ve böylece, hatalı olarak, gerçek "Ben"ln sorumluluk­larını üstlenmektedirler.

İnsan pslşeslnl temsil etmesi gereken kaynak merkezleri­nin bağlantısız ve çelişkili çalışmasının ve aynı zamanda, bu ayn, nispeten bağımsız parçalara uyan bir eğitimin vazgeçil­mezliğinin teorik bir kavramımn bile tamamen yokluğunun anlaşılması, insanın, kendi kendisinin bile efendisi olmadığı sonucuna kaçınılmaz olarak götürmelidir.

Kendisinin efendisi olamaz, çünkü şuuruna tam İtaat hâ­linde çalışması gereken bu merkezleri denetleyememesl bir ya­na, merkezlerinden hangisinin diğer hepsi üzerinde hâkimiyet kurduğunu bile bilmez.

İnsamn psişik etkinliklerini gözlemlemek için İnsanın Ahenkli Gelişmesi Enstitüsü nde uygulanan sistem, çağdaş in­sanın asla kendi rızası İle davranmayıp sadece dış tahriklerle uyarılan hareketler yaptığım açıkça göstermektedir.

Çağdaş İnsan düşünmez, bir şey onun için düşünür; hare­ket etmez, pir şey onun İçin hareket eder; yaratmaz, onun yo­luyla bir şey yaratılır; başarmaz, bir şey onun yoluyla başarı­lır.

Yeni doğan bir çocukta genel İnsan psişesinln bu üç de­ğişik parçası, dünya üzerinde göründüğü günden itibaren nes­nelerin dış öneminin ve İç önemlerinin sübjektif anlayışının veya dış dünya ve aynı zamanda kendisinde oluşmakta olan iç dünyasında meydana gelen bütün hareketlerin sonuçlarının anlamının kaydedilmeye başlanacağı boş bir gramofon silin­diri ile karşılaştırılabilir; bütün bunlar, bu hareketlerin tabi­atı ile kendilerini İnsanda oluşturan bu farklı sistemlerin ta-

biatinin uygunluğu ile ilişkili olarak kaydedilmektedir.

Çevredeki hareketlerin kaydedilmiş olan bütün bu so­nuçlan bu "depo" silindirlerin her birinde daha önce kaydedil­miş olan izlenimlerin algılandığı sıra ve bağlantıda değişme­miş olarak kalırlar.

însanın genel psişeslni oluşturan bu nispeten bağımsız üç parçaya kaydedilmiş olan bütün izlenimler, daha sonra so­rumluluk yaşı döneminde farklı karışımlarda her türlü bağlantılar oluştururlar.

İnsanda ve diğer bütün dış hayat şekillerinde "akıl" ola­rak adlandırılan bu şey, daha önce algılanan değişik nitelik­lerdeki izlenimlerin sonuçlarının yoğunlaştırılmasından baş­ka bir şey değildir; bunların uyarılması ve tekrarı varlıkta değişik türde çağrışımlar uyandırır.

Kaydedilmiş olan izlenimlerin üç kaynağı vardır ve üç de­ğişik kanunî etkiye tabidirler.

Çağrışımların bir sınıfı, irade, dışı algılanan ve doğrudan dış dünyadan gelen ve aynı zamanda daha önceki, sürekli ve otomatik olarak tekrar edilen çağrışımların insanın iç dünya­sından çıkan izlenimlerden oluşmaktadır.

İkinci sınıf, dış dünyadan kaynaklanan ya da istemli ak­tif düşünme ve gerçeğin doğrulanması yoluyla insanın iç dün­yasında beliren iradeli olarak idrak edilen İzlenimlerden o- luşmuştur.

Üçüncü sınıf ise, özellikle "biçim değiştirmiş temaşa" o- larak adlandırılan, yani iç ve ayn merkezleri arasında sürekli ilişki sağlanırken zaten sabit olan bütün kaynakların homo­jen izlenimleriyle yüzleşmek sürecinden meydana gelir.

Yukarıda sıralanmış olan üç farklı sınıf izlenimin in­sanın bütünlüğünde, insanın genel psişesinin daha sonraki te­zahürleri için depolanması, diğer şeyler arasında insan şuu­runun üç kesin hâlinin gerçek farklılığını teyit etmekte ve ni­telik ve önemlerini tanımlamaktadır.

İnsanın Ahenkli Gelişmesi Enstitüsü'nün yöntemleriyle kesin olarak ve en ufak bir şüphe olmaksızın, insan şuurunun üç kesin tezahür kapasitesi olduğu ve bu kapasitelerin yukan- da belirtilen üç sınıftan birinden kaynaklanan izlenimlerin çağrışımları tarafından belirlendiği saptanabilir.

Üç şuur hâlinden, objektif açıdan insan için en yüksek ve en çok istenen olarak kabul edilen biri, sadece üçüncü sınıfın

daha önce algılanan izlenimlerinin çağrışımlarına dayan­maktadır.

Şuurun ikinci hâli, yukarda belirtilen iradî olarak algı­lanmış izlenimlerin çağrışımlarından oluşmaktadır.

İnsan şuurunun ûçûncû hâline, zorlanmaksızm, çağdaş insanın, büyük önemini vurgulamak İsteğiyle, ünvanın doğru­luğundan şüphe etmeden "uyanık şuur hâli" deyimini benimse­diği şuurluluk atfedilebilir.

Çağdaş insanın en fazla dahil olduğu bu şuur hâlinin, bi­limsel olarak düzenlenmiş ve dikkatle doğrulanmış deneysel açıklamalara göre, sürekli tekrar edilen, İrade dışı ve tesa­düfen algılanan ve aynı zamanda sunî olarak yaratılmış ve "ezbere öğrenilmiş" İzlenimlerin ürünü olduğu İspatlanmış­tır.

Bugünün İnsanlannm çoğunluğu normal varoluşlarım sürekli bozan şartlann sonucu olarak az önce bahsedilen, yani dış çevreden edinilen "ezbere öğrenilmiş" irade dışı algılanan tesadüfi izlenimler tarafmdan sağlanan bu şuura öncelik tam- maya alışmışlardır.

Birinci türden izlenimlerden oluşmuş çağrışımlar vasıta­sıyla en üst düzeydeki şuuru elde eden insanda hayal gücü, ha­fıza, karar verme, mantık ve düşünme süreçleri kendisinin şa­tafatlı bir ifadeyle, "dikkat" olarak adlandırdığı "yoğunlaştı­rılmış çabalarından" kaynaklanan otomatik bir billûrlaş­madan başka bir şey değildir; diğer bir deyişle, insamn iç dün­yasının bütün süreçleri sadece "eskimiş" izlenimlerin sık sık yaşanmasının değişik bileşimlerinin otomatik bir tekrarıdır. Ve bu insanın sıradan hayatındaki tezahürleri, bütün dürtü­leri, düşünceleri, hisleri, sözleri, kanaatları, inançları ve ha­reketleri kendi bütünlüğünde billûrlaşmış olan böyle izlenim­lerin değişik bileşimlerinden oluşmuştur.

Ve bu bileşimler, daha önce algılanan izlenimlerin bir ya da diğer grubunu az ya da çok harekete sokan şans şoklarının etkisi altında billûrlaşırlar ve bu belirtilen durumda çağrışım­ların merkezi hâline gelirler.

Her yeni veya farklı şiddet seviyesindeki şok, bir başka çağrışımı, sonuç olarak bir başka düşünceyi, duyguyu ve hare­keti vs. ortaya çıkarır ve böyle bir şuura sahip olanın hiç bir merkezi, böylece oluşan bileşimlere kendinden ve yeni bir şey ekleyemez ve hiç bir merkez en şiddetli olarak çalıştığı anda

bile diğer merkezlerde oluşan malzemeden de yararlanamaz.

Böyle bir şuura sahip olan bir kimsenin dünya algılaması sadece bir parçası tarafından elde edilir; diğer bir deyişle böyle bir şuura sahip olan bir kişinin algılamasımn, tesadüfen ve sadece kısmî olarak az bir benzerliğe sahip olan üç farklı süre­ci olmasından dolayı, psişesinln sadece bir parçasının ürünü ve kendisine sunulan malzemenin bir parçasının ifadesi olan her kararı şaşmaz bir şekilde tek taraflıdır ve sonuç olarak mutlaka hatalıdır.

Şimdi söylenmiş olandan yola çıkarak, makul düşünen her insan için, İnsanın gerçek eğitimi için gerekli olan ilk işin, ayrı oluşmuş her merkezde, bu üç parçanın, insanın genel psişesinln tabiatının kanunlarına göre ayrı oluşmuş ve kaçı­nılmaz olarak ayrı bir eğitim isteyen tezahürleri ahenkli ola­rak birleşebilsln ve sorumlu hayat döneminde kendi normal kapasiteleri doğrultusunda bir arada işleyebilsinler diye her parçanm işlevlerinin, diğerlerinlnkiyle aynı anda kaynaşma- sma yönelik doğal ihtiyacın gelişmesi olduğu aşikâr hâle gel­melidir.

İnsanı sorumlu hayata hazırlamak için sadece bu tavır, insamn genel pslşeslnl oluşturan değişik kaynaklan aynı te­zahür seviyesine getirebilir ve ancak o zaman insan makinesi­nin bu üç ana çarkı birlikte ve aksamadan karşılıklı çalışa­bilir ve ayn işlevlerinde ve aynı zamanda sıradan şartlar al­tında insanın hiç bir zaman ulaşamadığı, fakat insan tara­flından ulaşılabilir olan şuur düzeyine ulaşmada en yüksek üretim derecesini verebilir.

Her bireyde, bireyselliğinin tamammın her parçasındaki gelişme derecesinin farklı olduğunu ve aynı şekilde bağlantı­larının da farklılık gösterdiğini gözönünde bulundurarak, her kişinin eğitilme ve yeni baştan eğitilme işinin, kesinlikle bi­reysel olacağı ve başka türlü olamayacağı kararına zorlan- maktayız.

Sıradan hayatın şartlarına bağlı olarak, insan makinesi­nin işleyişindeki bütün hatalar zamanla artmaktadır ve işler hâldeki makinenin tamir edilmesi ancak, ortaya çıkan bozuk­luklara karşı sürekli ve kararlı bir mücadele ile sağlanabilir.

İnsanın Ahenkli Gelişmesi Enstitüsü nde yapılan sayısız açıklamalarla birlikte geçmişten günümüze aktanlan "deney- sel-malzeme"ye dayanarak, belirtilen mücadeleyi insanın

kendi başına sürdüremeyeceği kesin olarak belirlenmiştir. Yine son zamanlarda dünyada yaygınlaşan, fiziksel egzersiz­ler. düşünme ve konsantrasyon egzersizleri, nefes alma egzer­sizleri, değişik diyet yöntemleri, oruç vs. gibi belirli yöntem ve süreçler tavsiye eden çeşitli kendini eğitme ve kendini geliş­tirme yöntemleri de hiç kimse için fayda etmez.

Böyle yöntemleri bireysel ihtiyaç ve özellikleri gözönün- de bulundurmadan herkese uygulamak sadece faydasız olmak­la kalmayıp zararlı bile olabilir; bazı değişiklikler meydana getirerek makineyi tamir etmeye yönelik cahilce denemeler, tecrübesiz ve bilgisiz bir insanın önceden görmesinin veya kendini sakınmasının mümkün olmadığı diğer gereksiz deği­şimlere kaçınılmaz bir şekilde neden olur.

İster düzenli İster düzensiz işlesin, insan makinesinin kendi içinde sürekli bir mekanik denge hâlinde bulunduğunun ve sonuçta bir yöne olan değişikliğin diğer yönde bir değişik­liği de meydana getireceğinin her zaman farkında olmak gere­kir ve dolayısıyla bunu önceden görüp karşı koymak kesinlik­le şarttır.

Kendi üzerinde çalışırken istenmeyen sonuçlan ve bek­lenmeyen sonlan önlemek için yeni ve özel "atalef'lerin ge­lişmesine yönelik özel ve kati bir şekilde bireysel yöntemlerin terbiyesine itaat etmek ve bu sayede tecrübeli bir rehberin yönlendirmesiyle eskilerin değiştirilmesi ve düzenlenmesi ge­reklidir, diğer bir değişle, sıradan hayatta ulaşılamayacak, fa­kat insanın yardım görmeden ya da genel bir yöntemin yar­dımıyla geliştiremeyeceği yeni melekelerin geliştirilmesi ge­reklidir.

G. Gurciefin Yöntemine Göre İnsanın Ahenkli Gelişmesi Enstitüsü tarafından benimsenmiş yöntemin esas karakteri bundan oluşmakta olup, insanın sorumlu ve nispeten de nor­mal yaşamı için gerekli, henüz gelişmemiş melekelerin ortaya çıkarılmasına götürmektedir.

Bu maksatla ve gerçekleşmiş ihtimalleri de gözönünde bu­lundurarak, İnsanın Ahenkli Gelişmesi Enstitüsü'nün prog­ramı, her insan için bireysel yeteneklerine göre belirli bir İş kolunun dikkatle seçildiği bir "çalışma-çizgisi' nin pralik uy­gulamasından oluşmuştur—seçilen çalışma, otomatik etkin­liğinin geliştirilmesi veya yok edilmesi gereken anormal oluş­muş psişe parçalarına yöneliktir.

Aynı maksatla, doğal yeteneklerinin gelişmesine giriş­meden önce, istenen ahenkli gelişmesine yönelik üretici çalış­manın başarılması için şart olan mevcut işlevsel bozuklukla- nn düzeltilmesi birçok insan için gerekli olduğundan, bu prog­ram tıbbî bir bölüm de içermektedir.

Şimdi söylenenleri akılda tutarak, insanın kendisini mükemmelleştirmesi için yapılan her çalışmanın, yönü, in­san tabiatı hakkında tam bilgi üzerinde kurulduğu ve kişinin fiziksel ve psişik niteliklerinin ve aynı zamanda tahmin edi­lebileceği kadarıyla, gelecekteki dış hayatının durum ve şart- lannın bireysel belirlenmesi ile sıkı bağlantıda olduğu takdir­de faydalı olabileceği anlaşılmalıdır.

Bu sebeple Enstitü programına dahil edilen her konudan özel kurslar seçilmiş ve her öğrencinin bireysel ihtiyaçlarına uygulanmıştır.

Enstitünün programına, özel yöntemlerle değişik ticaret, elişi, sanat ve ev idaresi çalışmaları dahil edilmiştir.

Buna paralel olarak, Avrupa bilimlerinin verilerine ve aynı zamanda kadim Asya bilgilerine dayanarak, bütün karşı­lıklı ilişkileri içinde insan ve dünyanın dikkatli bir teorik in­celenmesi yapılmaktadır.

Yeni ve alışılmamış algılama ve düşünme yöntemlerinin uygulanmasını gerektiren böyle bir çalışma, bir yandan in­sanın gizli özelliklerinin gelişmesine yardım etmekte, diğer yandan da doğru bir düşünme ve hissetme süreci ve aynı za­manda gerekli otomatik hareketlerin yerleşmesine katkıda bulunmaktadır.

İnsanın Ahenkli Gelişmesi Enstitüsü'nün başlıca öğret­menleri arasında tıp, psikoloji, fizyoloji, fizik, matematik bi-' limleri, el işleri ve her türlü fizik ve psişik egzersiz konusunda uzmanlar yer almaktadır.

Kendi uzmanlık alanlarında yetişmiş olmanın yanısıra, bu öğretmenler, insan hayatında parçalan her zaman varolan ve zamanımız hayatında billûrlaşan özel şartlara bağlı deği­şiklik ve eklemelerle birlikte Mr. Gurcief tarafından gelişti­rilmekte olan ve Enstitüsünün temelini oluşturan bilim dalı­na inisiye edilmişledir.

Enstitü her iki cinsten 60 yaşını geçmemiş büyükleri ve 4 yaşın üstündeki çocuklan kabul etmektedir.

Enstitüye giren insanlar üç kategoriye ayrılırlar:

Birincisi, kendileri için özel olarak tanzim edilmiş prog­ram uyarınca kendini geliştirme amacında olanları içerir.

İkincisi, kendi seçtikleri şu ya da bu konuyu incelemek amacıyla Enstitü yöntemlerini takip eden: ayrıca Ensti­tünün yöntemleri ile şifa arayan insanlardan oluşmuştur.

Üçüncüsü, sadece genel dersleri takip eden ve Enstitü ta­rafından onlara gösterilen özel bir konuyu inceleyen kişileri ihtiva eder. *

Birinci kategorideki kişiler, salık verildiği şekilde gele­cekte üç gruba bölüneceklerdir:

1.   Ekzoterik grup

2.    Mezoterik grup

ve 3. Ezoterik grup

Birinci kategoriye yeni kabul edilen her öğrenci başlan­gıçta "Ekzoterik" gruba dahildir; daha sonra, kişisel hüner­lerine bağlı olarak Mezoterik gruba ve sonra da yine hüner ve "anlayış" derecelerine bağlı olarak "Ezoterik" gruba geçmeli­dirler.

Sıradan insanlarca bilinmeyen ve yarım yüzyıllık özel araştırmaları sırasında Mr. Gurcief tarafından ve aynı za­manda kendilerini objektif gerçeğin araştırılmasına adamış olan günümüzün en üst kültüründen bir grup insan tarafından ortaya konmuş bütün sorunlara önce teorik, ardından pratik olarak inisiye edilmeleri ancak bu üç grubun hepsinden geçme­lerinden sonra olabilir.

Birinci kategoridekiler Enstitüye girerken, her kişi için ayrı hazırlanan ”bJireysel-kayıt"taki paragrafları tamamen doldurduktan sonra belli talimat ve nasihatlar alırlar.

"Bireysel kayıtla verilen bilgi, her sujenin, bireyselli­ğinde billûrlaşmış olan özellikleri ve organizmasının temel işlevleri ve aynı zamanda da dikkat derecesi, hafıza, konuşma, uyum hissi, mizaç, fizik ve psişik refleks şekilleri, koku, tat, işitme, görme, renklere cevap, ışınım kalitesi, vs. hakkında ayrıntılı gözlemler belirtecektir.

Bu gözlemlerin sonuçlan, söz konusu bireyin yetenek ve eğilimleri ile ilgili aynı dönemde açıklığa kavuşmuş ve "birey-

*Bazı ders konulan ve aynca pratik program sadece birin ci kategorideki öğrencilere verilir.

sel kayıt"a geçirilmiş çeşitli verilerle birlikte, üretici bir ken­dini geliştirme yönteminin oluşturulmasında, öğretmenler i- çin "başlangıç noktası" olacaktır. Aynı verilere dayanarak, de­receli bir özel psişik çalışma plânı, buna bağlı olarak Ensti­tüde yaşam tarzı ve hastalık hâlinde gerekli şifanın yanısıra İncelenecek konularla İlgili seçenekler belirtilecektir.

İrade zayıflığı, "İnatçılık", tembellik, sebepsiz korkular, sürekli yorgunluk hissi, apati, alınganlık, düzensiz madde alışverişi, şişmanlık veya bıkkınlık, alkol, uyuşturucu alış­kanlığı gibi patolojik bazı belirtiler gösteren bireylere özel ilgi gösterilecektir.

Genel nitelikli gereksinimlere cevap veren ve ayrıca öğ- rencilerce genel derslerde öne sürülen ve şüpheli veya keyfi o- larak değerlendirilebilecek teori ve ifadelerin doğruluğunu araştırablleceklerl "Psikometri" ve "kimyasal-tahlil", "psiko­lojik deney" bölümlerinden oluşan ve dünya üzerinde hiç du­yulmamış derecede zengin bir kolleksiyondan oluşan en çağ­daş âlet ve cihazlar Enstitünün ana merkezine kurulmuştur."

Bu kltapçığm ana konusuna dönersek, öncelikle, sayısız denemelerden sonra, bu Enstitünün, yukarıda belirtilen pros- pektüsün İlkeleri doğrultusunda, 1921 yılında Fransa'da tara­fımdan kurulmuş ve az çok yerleşmiş olduğunu belirtmeliyim. Fakat uzun süre yaşamadı. Sadece ben üzülmekle kalmadım, bu birçok İnsanın herhalde anlayabileceği gibi düşünen tüm İnsanların talihsizliğiydi. Çünkü öncelikle, faaliyetim başlıca benim kişisel hedefim olarak görünen şeyi takip ettiği hâlde, bütün İnsanlığa olabilecek yararını kısa sürede görerek "ma­kul düşünen dünya"nın tamamını İlgilendirecek ve kucakla­yacak bir düzeye geliştirdim.

Pek çok kişinin bildiği ve beni ölüme çok yaklaştıran ka­zanın sonucu olarak, etkinliğimin zirvesinde, sadece çeşitli ül­kelerde Enstitünün 18 yeni şubesini açma faaliyetim için ha­zırlanan her şeyi değil, ana merkez İle ilişkili her şeyi de tas­fiye etmek zorunda kaldım.

Üçüncü serinin kitaplarından birinde ayrıntılı olarak za­ten anlatılmış olduğundan, başıma gelen felâketin sonuçlarını ve İnanılmaz çabalarla tarafımdan.yaratılan her şeyi, şuurum yerine gelir gelmez mümkün olduğu kadar çabuk tasfiye etme­ye zorlayan, bundan türeyen beklenmedik şartları bu kitap­çıkta anlatmayacağım.

Şimdiye kadar bu konuda söylemiş olduklarımdan sade­ce, o zaman beni yazarlığa başlamak, hatta sonunda "standart bir yazar" olmak zorunda bırakan esas sebepleri kısa olarak tekrarlayacağım.

Yukarıda belirtilen trafik kazasından birkaç ay sonra, kendimin ve çevremdekllerln, yaşayacağımdan emin olduk­ları ve fizik vücudum hâlâ pek aciz olduğu hâlde ruhumun bil­lûrlaşmış olan eski İşlevleri ve yoğun etkinlik ritmi günden güne daha da düzelmeye başlayıp böylece ruh ve beden hâlle­rim arasında ahenksizlik yarattığı dönemde, kendime, dü­şüncelerime yeni bir yön verecek ve böylece manevî acımı yok edecek bir uğraş bulmaya karar verdim.

Hâlâ yatakta olduğum ve o zaman alışkanlık hâlinde ol­duğu şekilde uykusuzluk çektiğim bir gece, bir çağnşımla hare­kete geçip, son iki üç ayda beni rahatsız eden ve sonunda zih­nime musallat olan bir plânımla ilgili düşüncemi—edebiyat yoluyla fikirlerimin İçeriğini yayma İsteğimi de İçeren ve bu özel amaç İçin yıllardır hazırlamış olduğum İnsanların güve­nilmezliği ve tembelliği sebebiyle başarısızlığa uğrayan, haya­tımın daha önce belirtilmiş olan temel hedefine ulaşmak İçin genel bir düzen kurduğum sıralar gerçekleşmiş olması gere­ken—hatırladığımda aniden günün şartlarından İstifade etme­mem ve bu amacı gerçekleştirmek amacıyla eldeki malzemeyi yazdırmamam İçin hiç bir sebep bulunmadığı aklıma geldi.

Sonuçta, düşünmeye devam ettikçe nihayet böyle yapa­cağıma karar verdim.

Bir sonraki akşam, yanımdaki İnsanlardan birinden, bir kalem ve defter alıp söyleyeceklerimi aynen yazmasını İste­dim.

Önce, fikirlerimin değişik yönlerini tiyatro veya sinema İçin uygun kısa senaryolar şeklinde yaymak arzusuyla, baş­langıçta böyle senaryolar yazdırdım ve her gün, taze ve ta­mamlanmış bir senaryo "pişirmeye" başladım.

Yazdırdığım çok sayıdaki senaryodan sadece dördüne de­ğineceğim:

"Kokainciler”

"Borsanın El Falı"

"Bilinçsiz Cinayet"

"Üç Erkek Kardeş"

O zaman dikte ettiğim ve sırası gelince İnsanların tanıya-

cağı ve o aralar özellikle hassas olan İdrak organımın şu ya da bu izleniminin etkisiyle karakterlerini oluşturduğum küçük "edebî" kompozisyonlarımın özelliği hakkında en azından yaklaşık bir fikir vermek için, yukarda bahsedilen senaryola­rın "Üç Erkek Kardeş" başlıklı sonuncusundaki fikirlerimden çıkarılan düşüncelerimi İfade etmemi sağlayan bir olaydan burada bahsetmeyi yeterli buluyorum.

Dikte etmeye başladıktan birkaç hafta sonra, bu yeni uğ­raşımın, ümitsiz ve çıkış yolu göremediğim durumumla ilgili düşüncelerimin yoğunlaşmasına son vermekle kalmayıp "kü­çümsenmeyecek" bir coşku niteliği almasından ve sonunda fi­zik bedenimin hızlanan bir tempoda İlerleyen ahenksizliğinin düzeltilmesine yol açmasmdan sonra aktif düşünceyi bırakıp izlenimlerimde genel bir değişme sağlamak amacıyla, henüz tek başıma hareket edemememe rağmen, bana yakın birkaç kişinin refakatinde arabayla Paris'e gitmeye karar verdim.

Bu ziyaretlerimden biri sırasında, o zamanlar yabancılar arasmda meşhur olan Cafe de la Palx'de bazı arkadaşlarla oturmuş her türlü sorun hakkında tartışıyorduk.

Başka şeyler arasında, o aralar popüler olan "İki Erkek Kardeş" adlı bir filmden bahsedildi ve yanımdakllerden biri özel olarak bu film için hazırlanmış bir sinemaya gidip bu meşhur filmi görmemizi teklif etti.

Hep beraber gitmeye karar verdik ve sinemanın çok yakın olması sebebiyle, büyük zorlukla da olsa yürüyerek gittim.

Sinemada İnanılmaz bir kalabalık vardı, bilet bulmak zordu, fakat arkadaşlarımdan biri belli kİ "astronomik" bir miktar ödeyerek birkaç tane bulmayı başardı.

Sezonun "zlrve"sl olan o saçmalığın içeriğini burada tek­rarlamayı gerekli bulmuyorum, fakat kötü havalandırma se­bebiyle pis havayı soluma zorunda olan İnsanlarla dolup taş­mış o odada oturup dışarı çıkamadan İster İstemez filme bak­mak ve de görüşüm henüz İyileşmediğinden dikkatle ve çeşitli nesneleri bazen bir, bazen diğer gözümle tespit ederek bakmak zorunda kaldım ve popülerliği tamamen günümüz İnsanları arasında yaygın olan sürü İçgüdüsüne bağlı olan bu saçma "moda blöfden tiksindiğimi hissettim.

"Genel hlpnotlk süreç” olarak adlandırablleceğim bu şe­yin bitiminde, önceden İleri sürülmüş fikirleri sağlamlaştır­mak amacıyla, "topallayarak" ve arkadaşlarımdan destek ala-

rak, daha sonraları Paris "bürom" olacak olan Cafe de la Paix'e döndüm ve yavaş yavaş sakinleştikten sonra, "Üç Erkek Kar­deş" diye adlandırdığım senaryomun taslağım kafamda oluş­turmaya başladım.

Bu senaryoda İki yerine ûç kardeş oynamakta ve bunların bütün tezahür ve karşılıklı İlişkileri, İnsanın genel bütünlü­ğünü oluşturan bağımsız billûrlaşmış ve nispeten eğitilmiş üç ayn, birincisi fiziksel, İkincisi astral ve üçüncüsü zihinsel bedenin tezahür ve karşılıklı ilişkileri ile karşılaştırılmak­tadır; bu üç kardeşin, onaylayıcı ve reddedici bir tartışma şek­lindeki diyaloglarında, tıp ilminin yüksek derecede gelişmiş olduğu eski zamanlardan günümüze gelmiş olan ve şu ya da bu maddenin dönüşümü sırasında karakterlerden biri için yarar­lı ya da zararlı, tatmin edici veya tatmin edici olmayan şeyler hakkındaki belli fikirleri sundum.

Güçsüzlüğüm sebebiyle dikte etmek zorunda olduğum ilk İki üç ay sırasında, belli bir sistem olmaksızın genel bütünden ayn ayn alınmış fikirleri ortaya koydum— küçük senaryolar biçiminde, farklı insanlann hayatlarındaki değişik dış olay- lan temsil eden parçalar.

Fakat daha sonra, fiziksel gücüm az çok iyileştiğinde ken­dim yazmaya başladım; ve çocukluğumda duymuş olduğum, ilk İnsanlann dünya üzerinde görünmesi konulu ve baş kahra­manını da. bu görünmenin muhtemel bir şahit! olarak Beelze- bub yaptığım bir senaryomu yüksek sesle okuduğum sırada, bu senaryoda, fikirlerimin değişik yönlerinin açıklamasının ko­layca anlaşılmasmı sağlayacak pek çok çıkış noktasının bu­lunabileceği zengin bir kaynağın varlığını sezdim ve böylece bu senaryomu daha sonraki yazılarıma temel olarak alıp kü­çük senaryolar yazmayı durdurdum ve bir baş eser yazmaya karar verdim.

O andan sonra, toplu olarak fikirlerimin esasmm açıkça anlaşılmasım sağlayabilecek meselelerden herhangi birinin mantıklı bir gelişimi için bu kaynağı tümüyle kullanarak, da­ha önce yayınlanması için seçilmiş malzemeyi, bu sefer belirli bir sistemi takip ederek tefsir etmeye ve İşlemeye başladım.

O zamandan beri, bütün o yıllar boyunca, bugüne kadar kendimi özellikle yazmakla meşgul ettim ve sıklıkla meditas- yonlarım sırasında ortaya çıkan yeni plânlarımdan dolayı, metni ve yamsıra dışa dönük biçimini değiştirdim ve sonunda

geçen yıl, yazılarımın yayınlanacağı metni ve son biçimini be­nimsedim.

Bu kitapçıkta okuyucuya, yazılarımın son olarak seçil­miş biçimi hakkında bir bilgi vermek ve aynı zamanda çoktan yorulmuş beynimi de yeniden zorlamamak için basitçe, tama­men bitmiş ve yayıncıya verilmiş olan birinci kitabımın yazı­larının ilk altı giriş sayfasını vereceğim.

G.I. GURCIEF

HEPSİ VE HER ŞEY

Üç seride on kitap

Orijinali Rusça ve Ermenice yazılmıştır. Diğer dillere çeviriler, yazarm kendisinin kişisel yönetimi altında, kendi belirli bireysellikleri ile uyum içinde özel olarak eğitilmiş ve tercüme edilen metni anlama­larına ve her dilin filolojik özelliklerine göre seçil­miş bir grup çevirmen tarafından yapılmıştır ve hâlâ yapılmaktadır.

Paris

1933

Her şey üç ana sorunun çözümlenmesi amacıyla mantıkî anlayışın yeni ilkelerine göre açıklanmış­tır.

BİRİNCİ SERİNİN SORUNU

Acımasız bir şekilde, hiç bir ödün vermeksizin, insanın düşünce ve duygularından, dünyada varolan her şey hakkındaki eski ve yıllardır kökleşmiş görüş ve inançlarını söküp çıkarmak.

İKİNCİ SERİNİN SORUNU

Yeni bir yaratım için gerekli malzemenin sağ­lanması ve geçerli ve iyi kalitede olduğunun ispatlan­ması.

ÜÇÜNCÜ SERİNİN SORUNU

Yazarın doğruladığı ve ispat ettiği gibi bütün in­sanlarda mevcut olan hayalî dünyanın değil, gerçekte varolan Dünyanın insanın düşünce ve duygularında doğru ve sağlıklı bir temsilinin ortaya çıkmasına katkıda bulunmak.

BİRİNCİ SERİ

"İNSAN HAYATININ OBJEKTİF OLARAK
TARAFSIZ BİR ELEŞTİRİSİ"

ortak başlığı altında üç kitapta

veya

"BEELZEBUB'UN TORUNUNA HİKÂYELERİ"

İKİNCİ SERİ
"OLAĞANÜSTÜ İNSANLARLA BULUŞMALAR"
ortak başlığı altında üç kitapta

ÜÇÜNCÜ SERİ

"HAYAT ANCAK BEN 'BEN'
OLDUĞUMDA GERÇEKTİR"

ortak başlığı altında dört kitapta

birinci seri

"İNSAN HAYATININ OBJEKTİF OLARAK
TARAFSIZ BİR ELEŞTİRİSİ"

veya

"BEELZEBUB'UN TORUNUNA HİKAYELERİ"

İÇİNDEKİLER

Birinci Kitap

1)    Düşüncenin Uyanması

2)     Giriş : Beelzebub neden Güneş Sistemimiz'deydl?

3)     Kamak gemisinin inişindeki gecikmenin sebebi

4)     Düşme kanunu

5)     Başmelek Hariton'un sistemi

6)     Daimî hareket

7)     Gerçek varlık-görevinin farkına varma

8)   Beelzebub'un torunu saygısız yumurcak Hüseyin insanlara "sümüklüböcek" demeye cüret ediyor

9)     Ayın yaratılmasının sebebi

10)    "İnsanlar" niçin insan değildir

11)   Günümüz insanının tuhaf psişesinin etkileyici bir özelliği

12)    İlk "homurtu"

13)    İnsan aklında hayal nasıl gerçek olarak algılanabilir

14)   Hiç neşeli şeyler vaat etmeyen perspektiflerin başlaması

15)    Beelzebub'un Dünya gezegenine ilk inişi

16)    Zaman anlayışının rölatlfllği

17)    Baş-saçmalık : Beelzebub'un iddiasına göre güneşimiz ne aydınlatır ne de ısıtır

18)    Baş-anlamsız

19)    Beelzebub'un Dünya gezegenine ikinci inişi hakkındaki hikâyeleri

20)     Beelzebub'un Dünya gezegenine üçüncü uçuşu

21)     Beelzebub'un Hindistan'ı ilk ziyareti

22)    Beelzebub ilk defa Tibet'te

23)   Beelzebub'un Dünya gezegeninde dördüncü kişisel kalışı

24)     Beelzebub'un Dünya gezegenine beşinci defa uçuşu

25)     Yukarıdan Dünyaya gönderilen çok Mübarek Aşiya- taŞiyEmaş

26)    Çok Mübarek Aşiyata Şiyemaş'ın açıklamaları ile ilgili "Durumun Dehşeti" başlıklı Legominizm

27)     İnsanın varoluşu için Çok Mübarek Aşiyata

Şiyemaş tarafından yaratılan düzen

28)     Aşiyata Şiyemaş'ın Çok Mübarek Emeklerinin tamamının yok edilmesinin baş suçlusu

İkinci Kitap

29)   Eski medeniyetlerin meyvelen günümüzdekilerin çiçekleri

30)     Sanat

31)     Beelzebub'un Dünya gezegeninde altıncı ve son

kalışı

32)     Hipnotizm

33)     Profesyonel bir hipnozcu olarak Beelzebub

34)     Rusya

35)   Uzaylararası Karnak gemisinin belirlenen iniş rotasında bir değişiklik

36)     Almanlar hakkında birazcık daha

37)     Fransa

38)     Din

39)     Kutsal "Araf" gezegeni

Üçüncü Kitap

40)    Beelzebub insanların temel kozmik Heptaparaparşinoh kanununu nasıl öğrenip yeniden unuttuklarını anlatıyor

41)     Buharalı derviş Hacı-Asvatz-Truv

42)     Beelzebub Amerika'da

43)     Beelzebub'un, insanların periyodik karşılıklı yok

etme süreci hakkındaki tetkikleri veya Beelzebub'un savaş hakkındaki görüşü

44)   Beelzebub'a göre, insanın adalet anlayışı objektif anlamda kendisi için lânetli bir seraptır

45)   Beelzebub'a göre, insanın Tabiattan elektrik elde etmesi ve kullanımı sırasında onu yok etmesi insan hayatının kısalmasının başlıca sebeplerinden biridir

46)   Beelzebub torununa, insan hakkındaki bilgiyi açıklamak için seçtiği biçim ve düzenin önemini anlatıyor

47)   Tarafsız düşüncenin kaçınılmaz sonucu

48)   Yazardan

Dostça Tavsiye

(Basıma hazırlanan bu kitabı yayıncıya teslim ettiği
sırada yazar tarafindan irticalen yazılmıştır.)

Duyduklanndan ve okuduklarından çağdaş insan­ların yeni izlenimleri algılamadaki verimlilikleri hak- kındaki deneysel incelemelerim sırasında yaptığım sayı­sız çıkanın ve değerlendirmelere ve ayrıca çok eski za­manlardan günümüze aktarılmış olan az önce hatırla­dığım halk bilgeliği deyişine göre, herhangi bir dua 'Yüksek Güçler" tarafından ancak üç defa,

İlk olarak—kişinin anne ve babasının ruhlarının iyiliği ve huzuru için,

İkinci olarak— kişinin komşusunun iyiliği için.

Ve üçüncü olarak—kişinin kendisi için tekrar edildiğinde duyulur ve karşılık elde edilir.

Basılmaya hazır bu kitabın ilk sayfasında şu tav­siyeyi sunmayı gerekli buluyorum.

'Yazılarımın her birini üç defa okuyun :

İlk olarak— bütün çağdaş kitap ve gazeteleri okumaya mekanik olarak alıştığınız gibi,

İkinci olarak—bir başkasına yüksek sesle okuyor­muş gibi.

Ve ancak üçüncüsünde—yazılarımın özünü gayret e- dip anlayın."

Ancak o zaman yazılarım hakkında sadece size mahsus kendi tarafsız kararınızı oluşturabileceksiniz. Ve ancak o zaman, anlayış derecenize göre beklediğim ve tüm varlığımla sizin için dilediğim özgül yaran elde ede­ceğinize dair ümidim gerçekleşebilecektir.

YAZAR

Şimdi artık, kanımca, bu kitapçıkta öne sürülen her şey sayesinde, "Çağda'ş-İnsanlığa-İlk-Çağrı" olarak adlandırdığım bu kitapçığın özünün değişik yanlarını her okuyucunun iç gözü önünde tasvir edecek uygun bir "temel" atmış olarak, diğer şey­lerden önce, yazılarımın yayınlanmasına nihayet girişmiş ol­makla beraber, olağan yollardan değil, kendi tasarladığım bel­li bir plân doğrultusunda dağıtılmalarına karar vermiş ol­duğumu herkese ilân etmeyi doğru buluyorum.

Tarafımdan yeni oluşturulan bu plân, birinci seri hariç yazılarımın "herkesçe ulaşılabilir" olmasını önlemek için bü­tün önlemleri almaktan ibarettir.

Son yıllarda, söz konusu çalışmamın okunmasını dinle­yenlerde yaptığım gözlemlerim sırasında vardığım bu kara­rım, uzun bir düşünüşün sonucu olup son asırlarda nerdeyse tamamen anormal hâle gelen insan psişesinin iyileştirilme­sine herkesçe ulaşılabilir bir katkıda bulunmak ihtimali olan başlangıç ümidime ters düşen bir karardır.

Kararım doğrultusunda, sadece yazılarımın ilk serisinin üç kitabını halk tarafından ulaşılabilir yapmayı tasarladım.

Diğer iki serinin kitaplarına gelince, onların içerikleri­nin aşağıdaki şekilde tanınmasını arzu etmekteyim:

İkinci serinin içeriği, birinci serinin içeriği hakkında tam bilgiye sahip olanlara açık okumalar sayesinde tanıtıla­caktır. Bu arada, bu okumaların, fikirlerimin hayranların­dan oluşan birçok gruplar arasında mevcut olan çevrelerde ya­pılmasını arzu etmekteyim.

Bu amaçla, daha kolay ulaşılması sağlanacak olan bu ha­li hazırda mevcut olan "çevreler" yeniden düzenlenecek ve ko­lay ulaşılabilecek yeni bir tip "kulüp" açılacaktır ve böyle "çev- re"lerin bulunmadığı yerlere, okumalar düzenlemek üzere özel olarak eğitilmiş insanlar gönderilecektir.

Üçüncü serinin içerikleri ile tanışma izni ancak, önceki iki seride açıklanan fikirler hakkında tam bir bilgiye sahip olmanın yanısıra, yazılarımın önceki serilerinde belirttikle­rime uygun olarak tezahür etmeye ve başkalarının tezahürle­rine de buna göre karşılık vermeye başlamış olan kişilere ve­rilmiştir.

Bu insanların hüner ve yetenekleri, inisiyasyona kabul hakkı olanlar tarafından, benim belirlediğim kanunlara uy-

gun olarak veya daha iyi bir ifadeyle, doğruyu arayışlarında belli bir Varlık seviyesine ulaşmış olan insanlar arasında dünyada hep mevcut olmuş ve tarafımdan yenilenmiş kuralla­ra göre değerlendirilecektir.

Bu karanma kesin olarak uyulması için mümkün olan bütün önlemleri almış olmama rağmen, kitaplarımın bütün okuyucularına, ellerinden geldiği kadarıyla bu kararımı yeri­ne getirmek ve böylece yazılarımla ilgilenen herhangi bir ki­şinin, belirttiğim sıra dışında bunları okumaya kalkışması­nı önlemek için samimî bir çağrıda bulunmayı değersiz bul­muyorum; diğer bir deyişle, birisi herhangi bir maksatla baş- takinden başka biri ile yazılarımı okumaya başlaması için ik­na etmeye çalışsa da, tarafımdan yazılan herhangi bir şeyi, hiç bir zaman daha önceki eserlerimle tanışmadan okumamalı­dır.

İnanın ki, bu dileğimin tam olarak yerine getirilmesi, si­zin ve çıkarlarınız için büyük önem taşıyabilir ve ben bu yüz­den bunu vurguluyor ve ısrar ediyorum.

Dileğim yerine getirilmediği takdirde doğacak sonuçlar hakkında ayrıntılı olarak şimdi yazmayacağım; bunları uzun süren gözlemlerim ve istatistik hesaplarım sayesinde açıklığa kavuşturmuş ve doğrulamış bulunuyorum. Burada sadece, bazı insanlar için, yazılarımın belirtilen sıranın dışında okun­masının (okuyucu fikirlerimi ister uzun süredir ister yeni iz­liyor olsun) genel psişelerinde, aralarında normal kendini- mükemmelleştinne ihtimalinin tamamen felç edilmesinin özellikle bulunduğu bir takım istenmeyen fenomenler ortaya çıkaracağını söyleyeceğim.

Yazılarımın yayınlanması plânını açıklamak için, temi­natları altında başka insanların da üçüncü serideki Doğruluk ve Gerçekliğe ışık tutan fikirlerle tanışmasına izin verileceği, inisiyasyona kabul hakkı kazanmış kişilerden bahsettim: ve okuyucunun kafasında bu kişiler ve bu arada yönetimleri al­tında ikinci serinin genel okumalarının gerçekleşeceği kişi­ler hakkında yaklaşık bir fikir oluşturmak ve böylece onlar hakkında doğru bir tavır yaratmak için şunu söylemeyi gerek­li buluyorum;

İşbirlikleriyle, yazılarımın ikinci ve üçüncü serisinin i- çeriklerini geniş bir kitleye yaymayı arzu ettiğim bu iki farklı

insan kategorisi, bugün "Varlık ve Anlayış"ın oldukça farklı iki seviyesine sahip kişileri temsil etmektedirler.

Gelecek etkinliklerine hazırlanmaları, tesadüfen gerçek­leşen ve benim faaliyetlerimle ilgili iki değişik durumun sonu­cu olarak başladı.

Sıradan insanların, yazılarımın üçüncü serisinin kitap­larının içeriği ile tanışmaya lâyık olduklarını ispat etmesi ge­reken ve faaliyetimin yeni döneminde benim esas yardımcı­larım olacak olan bu insanların birinci grubunun oluşmasına katkıda bulunan şartlar şöyleydi-:

Başlangıçta, bu kitapçıkta daha önce bahsedilmiş olan il­keler doğrultusunda enstitüyü nihayet organize etmeye karar verdiğimde ve bunu pratiğe uygulamak için uygun bir ülke ara­dığım sıralarda, sıradan hayatın şartlarında bazı değişiklik­ler olabileceğini önceden görüp her ihtimale karşı, niyetimi, gelecekteki işbirliklerini sağlama almak amacıyla bir "bira- derliğe" (Asya'nın ortasındaki bir çeşit manastıra) açmaya ka­rar verdim.

Benim açımdan, başlıca gelecekteki dini ve ahlâkî hare­ketlerimle, onlar açısından da belirttiğim şartlara uygun ola­rak onlara emanet edeceğim kişilerin iç dünyalarına rehber olmaları üzerine kurulu her türlü karşılıklı sorumluluklar hakkındaki uzun tartışmaların sonucu olarak belirli bir an­laşma sağladık.

O zamanlar "Rus Türkistanı" denen ülkeye vardığım 1911 yılından itibaren ve Moskova'ya doğru bir kentten diğerine gi­dişim sırasında, niyetlerimin gerçekleşmesi için gerekli her şeyi hazırlarken gayeme hitap eden değişik insanlarla temasa geçtiğimde, ne zaman kısmen gelecekte onlara duyduğum ih­tiyaca bağlı olan amacımla ilgili verilere sahip insanlarla karşılaşsam, onlarla ilişki kurdum ve gerekli karşılıklı mu­tabakattan ve ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra, onları ma­nastıra yolladım.

Bütün bu dönem boyunca, belirttiğim ciddî araba kazası­na kadar, Rusya'nın tümünü, Kafkasya, Türkiye, Almanya ve İngiltere'yi ve sonunda yerleştiğim ülkeyi, açık fikirli Fran­sa'yı dolaştım ve fikirlerim temelinde Asya ve Avrupa halk­larının nerdeyse hepsinden onbinlerce insanla karşılaştım; bunlar arasından, verileri amacıma hitap eden her iki cinsten

yirmiyedi kişiyi seçerek, daha önce belirtilen manastıra yol­ladım.

Uygunsuz tezahürleri sebebiyle ve elbette orada görüp işit­tiklerini ağzından kaçırmaması amacıyla özel bir sesizlik bü­yüsü altında geri gönderilen biri ve biri kalıtsal bir hastalığın kurbanı olarak, diğeri ise, "Sançişuk" adlı tıbbî bir bitkiyi ararken geçirdiği kaza sonucu ölen ikisi dışında diğer hepsi, bütün dönem boyunca, yaşlı biraderlerin ve "gerçek arayışın­da" beni arasıra ziyaret eden eski yardımcılarımın bazıları­nın rehberliği altında, o manastırın gerektirdiklerini yerine getirmenin yanısıra, yaşlılıklarında hak ettikleri objektif iyi­liği amaçlayarak, fikirlerimin tümünün özünün ayrıntılı bir teorik anlayışına ulaştılar ve pratik olarak Varlıklarına özümlediler.

Bugün için geçmişte hazırlanıp yeni geliştirilmiş olan plânıma göre kitaplarımın ikinci serisinin içeriği hakkında- ki bilginin daha geniş bir kitleye verilmesine yardımcı olacak ikinci kategorideki insanların mükemmel hazırlanmasına sebep olan şartlar böylece sağlanmıştı.

Sekiz yıl önce, neslimiz için utanç verici bir şekilde "in­san" olarak adlandırılan birtakım yozlaşmış kişiler, beni ta­nıyan herkesçe bilinen ciddî trafik kazasından sonra, bana karşı, sayısız "iyi fiilleri"nin "tanrılaştırılması" hâline gelen bir hareket yaptıklarında ve kanun uyarınca belli ki ataları­mın ve kendimin iyi fiillerimizden türeyen çeşitli sebepler sa­yesinde bütün beklentilerin aksine ölmeyip kısa bir süre son­ra, tarafımdan kurulan Enstitüyü ve onunla bağlantılı her şeyi tasfiye etmeye başladığımda; ve daha sonra, yıllarca Enstitü­nün ana merkezinde ve kısa bir süre sonra yeni şubeler açmayı umduğum diğer yerlerde masrafları benim tarafımdan karşı­lanarak yaşamış olan birçok kişinin çektiği sıkıntıları öğre­nince, bazıları ve aileleri için, hayatın nispeten ucuz ve böyle bir amaca uygun olduğu Orta Avrupa Devletlerinden birinde bir topluluk-hayatı düzenlemeye karar verdim.

Bu topluluk-hayatını, yanımdayken vicdanî ve az çok ö- vülecek şekilde davranmış ve çaresiz olanlar için düzenledim; ve onlara, Türkistan'dan Paris'e giderken karşılaştıklarımı ve henüz hazır olmadıklarından daha önce belirtilen Orta As­ya'daki manastıra daha sonra gönderilmeye aday olarak gör-

düğüm kişileri de kanım.

O zamandan beri hepsi orada yaşamakta ve bir yandan sıradan hayatın her türlü kaçınılmaz görevlerini yerine geti­rirken, diğer yandan Enstitüde kaldıkları süre içinde benden öğrendikleri imkânları pratiğe uygulamaya ve kendilerine dü­zenli olarak kopyaları gönderilen bütün yeni eserlerimle tam olarak tanışmaya devam etmektedirler.

Son yirmi yılda karşılaştığım pek çok kişinin, değişik in­sanların amacıma uygun olup olmadığına karar vermeye beni yönelten şeyin ne olduğunu öğrenmeye aşırı derecede ilgi gös­termelerinden dolayı ve aynı zamanda bu bilginin, bazıları i- çin, inanıyorum ki, sırf egoist çıkarları için dahi olsa, benden öğrendikleri bazı gerçekleri sonunda özümlemelerini sağlaya­cak teşvik edici bir faktör olması sebebiyle, burada bu insan­ların uygunluğunu ispatlayan büyük miktardaki verilerden başlıcalarının aşağıdaki beş tanesi olduğunu açıkça bildirme­yi uygun buluyorum:

1-    Eğer etraflı gözlemlerim sonucunda, bireyselliklerinde, hazırlık yaşından itibaren, sorumlu yaşlarında az çok övgüye değer bir yaşam için bazı belli hareket noktaları belirlemiş­sem.

2-    Eğer varlıklarında, "organik utanç", "dindarlık", "say­gınlık", "faniliğin bilincine varma" gibi uyarıları kendilerinde meydana çıkaracak faktörlerin gelişmesi için genellikle kalıt­sal olan eğilimleri tamamen körelmemişse.

3-    Eğer bireyselliklerinde, anormal çevreye bağlı olarak daha önce kök salmış bulunan zaaflarının bilinçli yok edil­mesini mümkün kılan kalıtsal bir eğilim varsa.

4-    Eğer sıradan hayatlarının yerleşik şartlarının uygun olduğuna dair deliller göstermişler ve belli ilkeler doğrultu­sunda, gelecek için belirli görüş açıları elde edebilme ihtimali­ni edinmişlerse.

5-    Eğer kendi "hiçlik"lerinin kesin olarak farkındaysalar ve kendi durgun düşünceli anlayışlarına göre dahi olsa kendi­lerini böyle bir "hiçlikten", olmaları gereken belli bir "bir şey"liğe geçirme isteğinin gerekli niteliğine ulaşma ihtimaline sahipseler.

Şimdi, yukardaki—usta ressamın tabiriyle— "zemin-çalış- ması”nın sonucu olarak çağrımın özünün genel hatlarını çiz-

miş bulunuyorum ve farklı farklı toplumsal mevkilerde, deği­şik doğal anlayış, öğrenim, ırk ve inançtan insanların otoma­tik ve bazen nispeten bilinçli tezahürleri üzerindeki özel ince­lemelerim sırasındaki uzun, tarafsız gözlemlerimde yaptığım birçok kesin çıkarımlardan, yani hem genel hem sübjektif an­lamda zararlı ve sevimsiz olan ve insanın psişik küresinde keskin olarak tezahür eden bir faktörle ilgili kesin çıkarım­larımdan birini size anlatıp sizinle paylaşmak istiyorum.

Şimdilik kendimi sadece, mümkün olan her yoldan doğ­rulayıp açıklığa kavuşturduğum ve başlangıçta önemsiz görün­mesine rağmen beni hayrete düşüren, her insana mahsus bu psişik faktörle ilgili genel bilgiden bahsetmekle sınırlayaca­ğım. Daha sonra, ayrıntılı olarak, bu faktör ve bu istenmeyen faktörü tüm sonuçları ile birlikte değiştirecek ve hatta tama­men yok edecek deneysel açıklamalı yöntemlerimin bir sonu­cu olarak belirlemiş bulunduğum araçlardan bahsedeceğim.

Çocukluğumdan beri bende yerleşmiş kanaatlere ve bugün tüm insanlarda mevcut dinî ve ahlâkî kavramlara tamamen aykırı olması sebebiyle beni hayrete düşüren bu psişik faktör, tarafımdan gözlenmiş ve daha sonra, bu kitapçığın başında bahsettiğim 21 yıllık sunî yaşamım sırasında ayırım yapmak­sızın tanıştığım herkese şaşmaz bir şekilde uyguladığım ilke­lerimden biri sayesinde tüm yönleriyle açıklanmıştı.

Bu devirde sürekli uygulamış olduğum birçok ilkeden biri olan bu ilke, tezahürleri "Kibirlilik" ve "Kendini Beğenmişlik" diye bilinen ve çağdaş insanın genel bireyselliğinde kaçınıl­maz olarak oluşan faktör tarafından yaratılan dürtüyü, tanış­tığım insanlarda asla gözönünde bulundurmamamdan ve ne olursa olsun teşvik etmememden oluşmaktaydı ve tam aksine, onlara karşı eleştirel, bir tavır benimsemeye ve buna dayalı tüm saadeti de tehlikeye atmaya zorunlu olduğum düşüncesin- deydim.

Bütün okuyucular için açıklığa kavuşması ve önemini vurgulamak açısından, hayatımın o döneminde, yukarıda be­lirtilen ilkenin uygulanmasının sebeplerini vermeyi gerekli buluyorum.

Hayatımın o döneminden çok önce, daha önce belirttiğim şekilde, belirli bir süre için belli bir tarzda tezahür edip kar­şılaştığım insanların tezahürlerine de aynı şekilde karşılık

vermek şeklinde uzun yıllar süren bir yeminin etkisinde kal­dığım sıralar profesyonel hipnozcu olarak mesleğimi yapar­ken, mümkün olduğunca, tabiatımın istenmeyen tezahürlerini şuurumun denetimi altında tutmaya çalıştımsa da, içimde ak­tif şuurumun denetiminin çok ötesinde insanlar üzerinde, hem uyanık hem hipnotik hâllerine etkili bazı otomatik etkiler o- luşmaya başladı.

Bundan dolayı, kısa bir süre sonra, tabiatımla bağdaş­mayan ve sık sık vicdan azabı uyandıran çeşitli sonuçlar, uya­nık şuurum tarafından gerçekten farkedilir hâle geldi ve böylece geleceğimin rehber ilkesi olacak olan ve temel görevi, bu önceden belirlenmiş dönemde, organizmamın bütün iç hâl­lerinde sürekli olarak, kendimi "terbiye etmem" ve tanıştığım herkese karşı sevgi, acıma, yardımseverlik duyguları ile te­zahür etmem olan hayatımın programını tasarlarken, esasen kendi özel amacıma hizmet edecek olmasına rağmen, hayata uyarlanması, kanımca aynı zamanda insanlara karşı iç yar­dımseverliğimin bir parçasını oluşturduğundan, yukarıdaki ilkeyi de katmaya karar verdim.

Böylece, tabiatıma mahsus zaaflarla bitmeyen mücadele ile, daha önceden tam sağlamlık kazanmış olan şuurumda ya­rattığım daha önce belirtilen yardımseverlik dürtüsünü tanış­tığım herkesle ayırım yapmaksızın sürdürdüm; onlara yararlı tavsiyeler, para, yiyecek gibi hayat için gerekli şeyler, tavsiye mektupları vs. ile yardım ederek; fakat bütün gözlem ve araş­tırmalarımın sonucunda epeyce kesin olarak, bütün bu iyi fiil­lerimin, onlarda sevecenliğimin takdirini doğurmadığı, aksi­ne yukarıda belirtilen ilke uyarınca bugün insanlar arasında yaygın olan psişik faktörün sonucu olarak onlarda uyanan "değişik renkli" dürtülerin etkilerini gözönünde bulundurup karşılık vermememe bağlı olarak onlarda bana yönelik aşi­kâr bir soğuk tavır oluşmasına neden olduğunu kesin olarak belirledim.

Bütün bunlar içinde, kanımca en ilginç ve insanda pek çok düşünceler uyandırabilecek olanı, tarafımdan tüm yönle­riyle belirlenen ve doğrulanan ve aynı zamanda kanuna uygun görüneni, bana hali hazırda soğuk bir tavır besleyenlerle olan ilişkimde, ne zaman iç yardımseverliğimi arttırmamla birlik­te daha önce belirtilen "hata bulma" da artsa, bu hoşnutsuzlu­ğun istisnasız her vakada artıp bana karşı açık bir düşmanlığa

varmasıydı.

Yıllardır özel gözlemlerimin baş nesnesinden biri olmuş olan çağdaş insanın her psişik hâlinde varolan bu zararlı fak­tör hakkında konuşurken, son "karanını" belirtmeden önce, ilk olarak şunları söylemeyi gerekli sayıyorum:

Ömrümün sonuna doğru, hayatımın şimdiki döneminde bir insana hayatın sunabileceği her şeye bolca sahip olmuş ol­duktan ve her şeyde hayal kırıklığına uğradıktan ve sonuçta tarafsız olmamı sağlayan en yüksek dereceden tüm bilgilere sahip olduktan sonra, ben. Cennet ve Dünyayı samimiyetime şahit olarak çağırıp ölümden sonra vicdanımın huzuru için yemin ederek, şuurumda yerleşmiş kanaatlara dayanarak her­kes tarafından duyulacak şekilde ilân ediyorum:

İnsanın iç dünyasında ve aynı zamanda insanın toplum hayatı sürecinde ortaya çıkan aşağı yukarı her yanlış anlama­nın temel sebebi, insanın varlığında hazırlık yaşlarında ta­mamıyla sadece yanlış eğitim sonucu- oluşan ve sorumlu yaş­larda her uyarısı "Kibir" ve "Kendini Beğenmişlik” dürtülerine yol açan bu psişik faktördür.

Gerçek insanda ve aynı zamanda insanlar arasındaki hu­zurlu bir toplumsal varoluşta bulunması gereken mutluluk ve kendi kendinin şuurunda olma hâlinin (kendi suçumuz ol­maksızın hayatlarımızda varolan sayısız diğer sebepleri bir kenara bırakıp tahlil etmeye kalkışmazsak) çoğu vakada ta­mamen, kendimizde "Kibir" duygusunun yokluğuna bağlı oldu­ğunu kesin olarak doğrularım.

Bu durumda en samimî dileğim. Dünyadaki diğer Varlık­lar arasında ona tahsis edilmiş ve olması gerektiği gibi olan, (yazılarımın üçüncü serisinde mantıken ispatlamış ve kimse tarafından çürütülemeyecek şekilde doğrulamış olduğum) sa­dece bir hayvan olarak değil, insan olarak mukadderatını Yü­ce Tabiatın huzurunda haklı çıkarmak için çaba sarfeden her insanın, daha sonra, yazılarımdaki manayı anlama çabala­rında ve kurmayı umduğum yeni kurumlarda, öncelikle ken­dinde yerleşmiş olup, tamamı her türlü "Kibir" duygusunu u- yandıran verileri benliğinden silip atmaya yardım edecek yol­lan bulma ihtimalini görmesidir.

Bir yandan henüz karanlık olan "teandrolojik" sorun­ların çözümüne yönelik sürekli ve "çılgınca çabalarımı"— son­raki çağrılarımın okuyucu tarafından daha iyi kavranmasını

sağlamak amacıyla "verimli toprağın" hazırlanması için—ta- mmlamaya ve diğer yandan, okuyucularımın, insanın iç dün­yasında diğer insanlara karşı insanların alışılagelmiş kav­ramlarına aykırı her türlü sonuçlar doğuran iyi dürtülerinin şuurlu ve otomatik olarak terbiye edilmesine katkıda bulunan faktörlerin varolmasının gerçek önemini daha açık olarak anlamalarını sağlamak için—yani dünyada varolmuş ve hâlâ varolan dinî doktrinler ve aynı zamanda zamanın insan ha­yatına soktuğu ahlâkı değerler tarafından idealize edilip öne sürülen dürtüler— daha önce dikkatimden herhangi bir sebeple kaçmış olan, hayatımızda yerleşmiş her türlü kötü gelenekten bağımsız, sevgi, acıma, güven, sempati vs. duygularına daya­nan "çıplak" bir ilişkinin insandaki tezahürünün sonuçlarını kendime daha ayrıntılı olarak açıklama imkânına sahip ol­mak için, bu ilk çağrıma başladığım günden bugüne kadar, ya­ni 13 Eylül 1933’den 13 Ocak 1933'e kadar, bir yandan ısrarla ve hatta sürekli kendimle alay ederek, asırlardır insanlarca bilinen ve buna bağlı olarak iyi hayatları sayesinde belli bir kendi kendinin şuurunda olma derecesine erişmiş atalarımız ve hatta bazı günümüz insanlarının, hayatlarınm her yılının üçte birini—sıradan hayatlarının zorunluluklarına hangi par­çanın en az müdahele ettiğine bağlı olarak—kendini mükem- melleştirmeye veya kendi deyişleriyle "ruhlarını kurtarmaya" adadıkları o dinî felsefî ilkeyi kendim pratiğe uygulamaya koydum; bu ilke şöyle ifade edilebilirdi: "Her - varlığa - karşı - sabırlı - olmak - ve - gücümüzün - İmkânları - dahilinde - kom­şularımızın - kötü - fiillerinin - sonuçlarını - değiştirmeye - kalkışmamak" ve diğer yandan, başka üç farklı insanın psi- şelerinde sunî bir etkiyle, bu ilkenin tezahürünü teşvik edip destekledim ve bundan kaynaklanan tüm sonuçları tam ola­rak gözlemledim.

Sunî etkilerimin yöntemleri üçlüydü:

Birincisini ilerdeyse kesintisiz, iyi niyetli ikna ve vicdanî teşvikler yoluyla, İkincisini kendisini bekleyen korkunç gele­ceğin tehdidiyle, üçüncüsünü de değişik hipnotik telkinler yo­luyla sağladım.

Aynı dönem boyunca, ciddî yorgunluk sonucu olan geçici bedensel dermansızlığım izin verdikçe, temas ettiğim bütün insanlarla olan ilişkilerimde, iç yardımseverliğimi daha da şiddetlendirdim. Fakat, belirttiğim yirmibir yıllık sunî hayat

döneminin başından beri uygulamakta olduğum yöntemi sü­rekli hatırlama ve konuşmalar sırasında, cidden uyarılmış­tık maskesi altmda aşikâr olarak tezahür etme görevi olarak kendime tayin ettiğim ve aşağıdaki şekilde toparladığım ihti­malin kesin olarak yerine getirilmesini buna kattım: "varlık - lannda - mevcut - habis - kibir - faktörü - tarafından - insana - zorla - kabul - ettirilen - bütün - tezahürlerle - acımasızca - mü­cadele - etmek."

O zaman belirlediğim gerçeklere gelince, "iç dünyaların teması" denen şeyden türeyen bütün yeni gerçekleri bütün yön­leriyle doğruladım ve basmayı arzu ettiğim daha sonraki çağ­rılarımda onlardan bahsedeceğim, fakat bu arada— torunlan- mız, bizim gibi, zamanımızın insanları olarak, başkalarının yerine geçip onları anlama yeteneğine sahip gerçek Tanrı-ben- zeri yaratıklar yerine, anormal çevre sebebiyle sadece basit ve otomatik-yaşayan hayvanlar olmasınlar diye, irade gücü ve gerçek, objektif akıl yokluğu sebebiyle aynı zamanda talihsiz yaratıklar olan "komşulan"nın ve diğer insanların psişesinin gerçek ve doğru anlamının kendilerine talim edilmesi ve an­laşılması için torunlarımıza sahici malzeme hazırlama niye­tiyle yürüttüğüm özel gözlem ve teyitlerimin sonuncusu ile ilgi­li olarak— son aylarda teşebbüs ettiğim orijinal bir "aydın­latıcı deney"im hakkında bu ilk çağrımda tam bir açıklama vermek ve bu psikolojik deneyin sonuçlan sonucu ortaya çık­mış ve yerine getirilmesine, yazılarımın hepsi tamamlanır ta­mamlanmaz atılmak istediğim başka ve yeni bir kesin kara­rımı da itiraf etmek isterim.

Fikirlerim temelinde benimle tanışmış, fakat Dünyada ısrarla bitkisel hayat yaşayan ve o zamanlar, ne kendilerine ne de kendime yarar sağlamaksızın başlıca onların canice tembellikleri sebebiyle çok vakit harcadığım— dünya çapın­daki işlerime yetişmeyen bir süre—pek çok insanın düşünce­sinde otomatik de olsa sonunda, insana daha uygun olan baş­ka bir "düşünme ve hissetme" biçiminin oluşmasına izin vere­cek şiddette bir şokun gelişmesi için, burada bu deneyden özel­likle bahsetmek ve hatta bu konudaki kesin kararımı itiraf et­mek istiyorum.

Bir yandan bu birinci çağrım üzerinde çalışırken, aym za­manda basıma hazır olan yazılarımın birinci serisini gözden geçirdiğim bu son aylarda, insanın iç yaşamındaki, diğer in-

sanlara karşı yardımsever çabaların tümünün varlığına dair sıradan gözlemleri gözden kaçıran, daha önce belirttiğim ay­rıntılı sonuçlan açığa kavuşturma İhtiyacımın ortaya çıktı­ğını, böylece ortaya çıkan durumu, yani benimle temas kur­mak İsteyen İnsan çevresini sınırlamaya yönelik yıllardır uy­gulamakta olduğum kararımın sonucu olarak genel deneysel açıklamalarım için gerekli olan hiç kimsenin çevremde kal­madığı sonucunu gözönünde bulundurarak—"geniş bir deney sahası"na sahip olmak için emrimde değişik tiplerden insan­lardan oluşmuş gerekli kadroya bir kere daha sahip olmak için— başvurduğumu belirtmeliyim.

Yazılarımın tamamlanmasından sonra, "yan ticarî" işle­rim, yayınlama için belirlenen anda "artan-atalet-süreci" de­nen bir hâlde olacak olursa—gerçekten de öyle oldu—başka­larına tamamen bağımlı olmamak ve bu sayede sağlanan pa­ranın yardımıyla, yayınlamayı yoluna koyup yazılarımı, uy­gun düşündüğüm şekilde yurt dışına yayma imkânına sahip olmak için, Avrupa'daki iki mülkümü yazılarım tamamlanır tamamlanmaz ipotek ettirmeye çok uzun zaman önce karar vermiş olarak, bu ipoteği düzenlemeye, Paris usullerine az çok aşina olanların yapacağı gibi, yani en yakın avukata işi ema­net ederek girişmeyip, böyle bir deneysel saha oluşturma niye­tiyle, işi, bu gayeyle varolan bir sürü büroya olduğu gibi özel "komisyoncu"lara emanet ettim.

Artık son olduğunu düşündüğüm bu "aşırılığım" sayesinde ve aynı çılgınlığın tatmin edilmesi arzusuyla, kendi yararıma olarak—insanların genel kavramlarına kesinlikle aykırı o- lan, insanın iç yardımseverliğinin güç ve derecesinin, başka­larında orantılı bir "kötü niyet" seviyesi oluşturduğu şeklin­deki tuhaf teyitimin gerçekliği hakkında kendimi ikna etme­nin yanısıra— bir sürü çok önemli, cüzî de olsa yeni ve açıkla­yıcı olmasına rağmen, şimdiye kadar şüphe edilmemiş gerçek­leri açıkladım ve hatta cesaretle denilebilir ki, yazılarımla az çok ilişki kurmuş herkesin olduğu gibi benim de kanaatimin aksine— akla gelebilecek her şeyi zaten yazmış olmam sebe­biyle artık yazacak başka bir şeyin kalmadığına ve belki de hayatımın geri kalan kısmında, eğer tabiî devam etmeyi iste­diğim farzedilirse, yazarlık mesleğim için bunların yeterli ol­duğuna dair kanaat—yeniden bir sürü tamamen psikolojik malzeme ile "dolduruldum."

"Beelzebub'un Torununa Hikâyeleri"nden belki de daha geniş ve bu sefer örneğin 'Yirminci Yüzyıl İnsanının Hayalleri ve Fantezileri" olarak adlandırılabilecek ve toplu olarak ö- nemli bir edebî eser oluşturabilecek,"aşırılığım" sayısız deği­şik temalar üzerinde yazacak malzeme ile en üst düzeye kadar zenginleştirilmiştim.

Gerçek durumumla ilişkili olarak diğer iki üzücü sonuç­tan da bahsedilmeli: Birincisi, o dönemde Paris'te alışmış ol­duğum yerleri terketmeye ve böylece bana tayin edileli görevi­me adanmış olan fikirlerimin düzenli ritmini sık sık kesmeye zorlanmamdı, çünkü belirtilen bürolara ve özel kişilere müra­caat ettiğim günden itibaren, açıkça genel buhranın bir sonucu olarak "deneysel sahamın" genişlemesi öyle boyutlar kazan­maya başladı ki, iki-üç gün içinde sonunda "suyumun kurutul­ması" korkusuyla böyle yapmak zorunda kaldım; İkincisi de, aşırı fikrimin, bana sonuçta epeyce bir Fransız Frankı ve Al­man Markına malolmasıydı.

O yıl aynı zamanda Amerikan krizinin beklenmedik bir şekilde kurbanı olmasaydım, çeşitli psikolojik araştırmala­rım esnasında ağır masraflara katlanmak sıradan bir iş ol­duğundan, bu ikinci durumu üzücü olarak nitelemezdim.

Hakkında çok şey söylenen bu "Amerikan Krizi"ni hatır­lamış olduğumdan, pek çok kişinin bana sitem edeceği gerçe­ğinden tamamen haberdar olmama rağmen, fikrimi saklama­yacak ve sadece şahsen hoşnut olduğumu değil, hatta "tatmin" olma dürtüsünü yaşamakta ve her açıdan sağlam ve başarılı görünen Amerikan hayatını sarsmış olan bu krizi kutsamakta olduğumu kabul edeceğim.

Böyle açıkça "habis" bir dürtü orijinal bireyselliğimde doğmuş olup şimdilik, sırf onun maddî durumum üzerindeki etkisi sonucu araştırmalarımın doğruluğunu teyit etme imkâ­nına sahip olmam ve, meşhur "Greko-Romen-Uygarhğı"na ka­dar insanların toplum hayatı süreci içinde, herhangi bir in­sanın bütün iç, belirlenmiş dürtülerinin, çevremizdeki insan­ların iç dünyalarında herhangi bir izlenim bırakması veya kendiliğinden bir yankı oluşturması sona ermişse, bunun sa­dece, büyüyen nesillerin henüz daha oluşmamış şuurlarına çe­şitli âdet ve alışkanlıkların talim ettirilmesinin, yani Greko- Romen uygarlığı zamanında böyle çarpık bir biçim alan ve Or­ta Çağ döneminde özellikle gelişen sözde eğitimlerinin sonucu

olduğuna dair, artık eskiden olduğu gibi sadece şuurumda değil, bütün varlığımda ifade olunan, tam ve kesin bir kanaat edin­miş olmam sayesinde orada büyümeye devam etmektedir.

Bu son "müsrifliğimin" ilk sonucu, çağdaş insanlar için toplum hayatının, "dünyanın başkenti" bile denilen ve bunun sonucu olarak alışılmış mutlu varoluşun bütün "mükemmel­leştirilmiş araçlarının—bu mükemmelleştirilmiş araçlar a- rasında, tabiî, insanın varlığında "objektif ahlâk"ın çeşitli yönlerinin bilinçli ve otomatik tezahürü için uygun faktör­lerin, arzu edilen oluşumu için basitleştirilmiş yöntemler de sayılmalıdır—aktığı ve diğer insanların hepsinin buradan alıp kendi yararlarına kullandıkları merkezinde yaşamakta olan, her tür sosyal mevki ve kalıtıma sahip sayısız insanlarla ta­nışmakla, dışa yönelik olarak, bu insanlarla, milyonlar de­ğerindeki mülkümün emniyeti için nispeten küçük miktarda bir para elde etmek arzum temelinde "mantıksal-sırada-iş- ilişkileri" kurmam ve içe yönelik olarak, daha önce bahset­tiğim "dinî-felsefi-ilke"yi, özel psikolojik hedefime ulaşmada uygulamada gerçekleştirmiş olmam sayesinde, bütün bunların bir sonucu olarak, belgesel kanıtlara uygun tarihî birçok veri­lere göre geçmiş devirlerin insanlarının bütünlüğünde mutla­ka oluşan bütün o psikolojik faktörlerin onlarda hiç bulun­madığını tam ve açık olarak ve hiç şüphesiz belirlemem oldu.

İnsanda özellikle hazırlık çağı döneminde, kısmen çev­renin etkisi altında kendiliğinden, kısmen de bilge eğitmen­lerin bilinçli etkisi ile kendilerini oluşturan psişik faktörler, olağan genel psişe üzerinde mekanik olarak öyle bir tepki gösterirler ki, bu insanlar, bütün zihinsel arzularına rağmen, başkalarıyla olan ilişkilerinde, kendilerinde çocuklukların­dan beri kök salmış bu psişik faktörlerden farklı bir şekilde hareket edemezler.

Bütün kıtalarda, sözde çağdaş "kültür"ün etkisinden az ya da çok tecrit edilmiş her yerde yaşayan insanların çoğunlu­ğunda, günümüzde bile—tamamıyla otomatik olduğu doğru­dur— oluşma süreci içinde olan faktörlerden bahsediyorum.

Çağdaş kültür şartlan altında hazırlık yaşlarını yaşayan insanlara bu psişik faktörlerin kolayca aşılanabileceği, fakat sorumlu hayatın tüm dönemi boyunca bu faktörleri değişme­miş olarak korumayı mümkün kılmak için—deneysel açıkla­malarımın bana göstermiş olduğu gibi, sabitleştirilmeleri

maksadıyla—reşit olmalarını izleyen bir veya iki yıllık dö­nemde usanmadan gözlenmelerinin ve üzerlerinde uygun bir etki sağlayarak çevrenin özellikle kudretli etkisine kalkan oluşturmanın vazgeçilmez olduğu eklenmelidir.

Bu psişik faktörlerden, en kabarık duran ve hemen kolay­lıkla aşikâr görüneni, "vicdanın-tereddütü" diye adlandırıla­bilecek olan ve "uyanık-şuuru" aksi tarzda davranmaya sü­rüklese de, sahibinin, kendisine tam iç güven duyan herkese karşı olan ilişkisinde samimiyetten uzak davranmasını im­kânsız kılan faktördür.

Çoktan Ebediyete ayrılmış atalarımızın sorumlu hayat döneminin tamamında mutlaka oluşan ve mevcut olan, insan psişesine has bu faktörden bahsetmek, dünyanın başkentinde ikamet edip gözlem ve araştırmalarımın objesi olarak—tabiî kendileri bilincinde olmadan—o zamanlar bana hizmet eden elli İnsandan on birinde bu özel psişik faktörün işleyiş ve te­zahürünün tamamıyla, eski devirlerde "podispodni", yani de­jenerasyon denen ve kazaen ya da bilerek dürtülmesi halinde etkisinin tezahürünün, insanda ancak taban tabana zıt bir ha­reketin başarılması ile sağlandığı bir faktör hâline dönüşmüş olduğunu da söylememi ve hatta büyük bir gücenme dürtüsüyle vurgulamamı engellemez.

Bu on bir insandan, hukuk kökenli kardeşler olan iki­sinde, Babilli bilgelerin ve flzikçi-kimyacıların insanın bü­tünlüğünde farkettikleri ve "poisnekuer" diye adlandırdıkları ve bu bilgelerin açıklamalarına göre, bazı çok iyi bilinen çevre şartları altında bir bulaşma kaynağı hâline dönüşme niteliği­ne sahip, kötü bir "hiç bir şey"in başlangıcının bariz işaretle­rinin varolduğundan emin oldum.

Yazılarımın tümü üzerindeki çalışmaların tamamlan­ması üzerine, bu "hiç bir şey"i araştırmalarımın objesi yapma­ya ve insanlık üzerindeki bu salgını insan hayatından ebedi­yen söküp atmak için.gayret edip yollar bulmaya niyetli oldu­ğumu söyleyebilirim.

Ve bu zaman zarfında, kolayca oluşturulabilecek olan bu faktörlerin yokluğunun temel sebebinin, başlıca, çağdaş hayat sürecimiz içinde, büyüyen neslin eğitimi için, atalarımızın mutat hayatı süreci içinde mutlaka bulunmuş ve "ruhanî-eğit- menler" olarak adlandırılmış ve baş zorunlulukları, bölgele­rindeki çocukların iç dünyaları üzerinde doğrudan etki yoluy-

la, bu özel ve toplu hayat için kaçınılmaz bir şekilde şart olan faktörlerin oluşumuna yardımcı olmaktan ibaret olan özel o- larak eğitilmiş insanların yokluğunda bulunacağına kanaat getirince, fazla düşünmeden, eğer, birinci olarak, eski devir­lerde her yönüyle tahlil edilip "helertun" diye adlandırılmış olup çağdaş anlayışa göre "zihinlerin-olağandışı-uyarılması" olarak da açıklanabilecek olan şu yerleşmiş ve özgül kitle psi­kozunun üstesinden yazılanın yoluyla gelmede ve ikinci ola­rak, daha önce bahsedilmiş yeni tipte kulüpleri, engellenmek- sizln ve arzu edilen "boyut-ve-tempoda" organize etmede başa­rılı olursam, başından itibaren aksamadan, bu kulüplerin te­mel işlevlerinden birinin, büyük insan grupları arasında her yerde, amacı, ihtiyaca tamamen cevap verecek böyle "ruhanî- eğitmenler" hazırlamak olan Enstitülerin çabucak organize edilmesi olduğu fikrini yaymaya karar verdim.

Bu özel kesin kararımdan "anilin-biberi" çıkacaktır, çün­kü bu kararımın içine, amacımı gerçekleştirme ihtimali içiıi, kâr hanesine bir sıfır daha ekleyerek, az önce açıklanan açık­layıcı psikolojik deneyimin bana mal olduğu miktarda bir pa­rayı ilk fonum olarak belirlemeye ve bu miktarı, bir zamanlar görevleri, mülkümün—tam anlamıyla alın terimle kazandı­ğım mülküm-ipoteğiyle— insanlığın yaran için gerekli olan ipotek—ilgilenen insanların bütünlüğünde, "vicdanın-tered- dütü”ne yol açan iyilik faktörlerinin aşikâr hale getirilmesi olan kişilerde kalıcı ahlâkî acı yaratarak zorla geri almaya niyetli olduğuma dair varsayımım da girmektedir; bunu da, onların akrabaları ve arkadaşları yoluyla yapmaya karar ver­dim. Bu tabiî, onların geçmiş ve henüz daha yaşayan eğitmen­lerini de ilgilendirecektir, çünkü hayattayken, haleflerine yönelik üstlendikleri zorunluluklarını yerine getirmeyen ölü­ler, deneysel olarak gösterdiğim gibi, kendilerini öyle bir yok ederler ki, daha birkaç gün geçtiğinde, ne doğal-fiziksel ne de doğaüstü-majik güçler kullanarak, eski parçalarının herhangi biriyle temas kurmak mümkün olmaz.

Bütün bunların gerçekleşmesini mümkün kılmak için, tam olarak bugün ve şartların, bu ilk çağrımın son satırlarını eski üslûpta Yeni Yılın gelişinden birkaç dakika önce, özel­likle de, dünyada görünmemi, eski yılın yeni yılla değişmesi süreçlerinden birinde sağlamanın, objektif zamanın geçişi ile adil ve tarafsız Kadere veya "Kozmik-Dengenin-Mübarek-Yön-

56

leri"nden birine uygun gelmiş olmasından ibaret olan çok ga­rip bir rastlantısı içinde, hayat selimin bu, benim için önemli amnda öz sözümü kendime veriyorum: Bütün yeteneklerimi ve geçmiş hayatım boyunca toplamış olduğum her ne imkân var­sa, bu insanları bulup kendime tayin ettiğim bu hedefi onlarla bağlantılı olarak gerçekleştirmek üzere seferber etmek.

Şimdi, Dünyada sık sık maddeleştirilen böylesine Mu­kaddes ve bağlayıcı sözümü beyan ettikten sonra, yazarlık et­kinliğime kadar beni fikirlerim temelinde herhangi bir şekil­de tanımış olan herkese, hepsiyle olan bütün ilişkilerimdeki sekiz yıllık bir aradan sonra, bugünden itibaren hevesle hepsi­ni yenilediğimi bildirmek kalıyor.

İlişkilerimi elbette sadece, iç dünyaları henüz tamamen harcanmamış ve Kötülük Tanrısının çeşitli temsilcilerinin herhangi birinin avucuna’ düşmemiş olanlarla hevesle yeni­liyorum.

Benimle herhangi bir kişisel röportaj ancak sekreterle­rimle bir ön yazışmadan sonra mümkündür.

Nerede olursam olayım sürekli adresim hâlâ eskisi gibi­dir: Chateau du Prieure, Fontainebleau, Fransa.

Özellikle, "İnsanın Ahenkli Gelişmesi Enstitüsü"nün on bir yıl önce tarafımdan kurulan ana bölümünün bulunduğu ve yazarlık etkinliğimin en başından beri, etkinliğimin, çevrem- dekilerin iyiliği için olan şu anki safhasını başarıya ulaştır­ma amacım için vazgeçilmez bir şeye sahip olduğunu gözönün- de bulundurmam ve bunun sonucu olarak, felâketten sonraki fiziksel hâlime bakmaksızın, bu Chateau'yu ve ihtiva ettiği her şeyi, maddî ve aynı zamanda bir başka tabiatta çok büyük zor­luklara rağmen, olduğu gibi korumaya dair kendime tayin et­tiğim amacım sayesinde,, günümüzde dokunulmamış ve talih­siz günümde olduğu gibi olmakla kalmayıp şimdi üstlenebile­ceğim her şeye— çok sayıda yeni yapı ve gelişmeler sayesinde— kusursuz hizmet edebilecek olan o yer...

G.I. GURCİEF

Yedi kayıtjbrmu ekli, .fikirlerim temelinde beni herhangi bir zamanda taramış olanlara hitap eden

SİRKÜLER MEKTUP

Sayın Bay veya Bayan,

Bugün, yazılarımın, "Gelen İyiliğin Habercisi" olarak ad­landırdığım ilk kitabının yayıncıdan gelen şekliyle son ve ba­sılmış şekline bakarken, düşüncelerim, dar, ilkel kovanla­rında rahatsız edilmiş iyi besili arılar gibi, geçmiş hayatım boyunca toplanmış olup aralarında, dış sonuçları, bu kita­bımın yayınlanması yoluyla kanımca insanların hayatların­da doğması gerekenlere benzer olan belli vakalarda kesin ola­rak ortaya konan sonuçların hatırlanması da olan her türlü izlenimlerle kaynaşmaya başladı.

Bunun üzerinde ve aynı zamanda yazılarımın takip ede­cek yayınlanmaları hakkında düşünürken, "Dünyadaki-ilk- Evlâdım" denebilecek olan bunun, tanımadığım insan kitlele­ri arasmda ilk adımlarını atmasına izin vermeden, ilk önce, bir zamanlar fikirlerim temelinde benimle temasa geçmiş ve daha sonra, bir kişilik olarak bana karşı, ister dost olarak is­ter düşman olarak sübjektif ilişkileri açısından benden uzak­laşmış olan, şimdi dünyaya yayılmış bulunan insanların her birine—tabiî adreslerini hâlâ bulabiliyorsam—bu sirküler mektupla donanmış olarak göndermek aklıma geldi.

Bunu yapmaya karar verdim, çünkü sekiz yıllık, gece gündüz nerdeyse hiç kesintisiz, yoğun ve çağdaş insan için ola­ğandışı olan aktif çalışmayı takip eden çok önemli genel ürü­nün sadece bir parçası olan bu ilk "evlâdım", henüz tek başına ve pazarlanmak için küçük olduğundan, her türlü tuzak ve ta­lihsizliklere karşı kendini korumaya yetecek güçten hâlâ yok­sundur.

Özellikle, dıştan görünen oluşumları bakımından bize benzese de, çocukluklarındaki anormal eğitimleri kadar yoz­laşmış kalıtımlarının da sonucu olarak gerçek ve arsız yağ­macıların tabiatına ve kalıtımına sahip olan, son zamanlarda aramızda sayıca artan insan tipine karşı kendini koruma va-

sıtası olarak...

Belirtilen "yağmacılara" karşı korumak için ekteki mek­tuptaki dua ile bu ilk evlâdımı piyasaya sürerken, şimdiden, ricamın yerine getirilmesinden dolayı şükran duyarak ve ol­gunlaşacağı zamanı beklemeksizin—mutlaka gerekecektir— benimle karşılaşmış ve benimle fikirlerimi tartışmış olan­ları, yakın gelecekte yayınlamaya yine niyetli olduğum yazıla­rımın daha geniş alana yayılması için önerdiğim plâna dahil olan ve henüz daha açıklanmamış bulunan bir koşul hakkın­da uyarmak isterim.

Yazılarımın edinilmesi ile ilgili bu koşula göre—sadece birinci serinin kitaplarını erişilebilir yapma kesin kararıma dair burada ekli kitapçığın metninde söylenmiş olanlara rağ­men—ikinci serinin kitapları ve aynı zamanda üçüncü serinin ilk kitapları da ulaşılabilir hâle getirilebilir.

Mesele şu ki, ikinci serinin bütün kitaplan, basılır basıl­maz, eskiden beri veya daha yeni hayranım olmuş olmasına bakmaksızın bunları arzu eden, adresi, bu mektuba ekli yedi "kayıt-boşluğu"nda— doldurulup yazılarımın yayılması ile uğ­raşan ilgili merkeze postalanmaları, yazılarımın ilk serisinin ilk üç kitabını dağıtacak veya satacak olan kişiye zorunlu bir görev olarak verilmiştir— belirtilmiş olan herkese derhal gön­derilecek veya dağıtılacaktır.

Sanının şimdi— temel hedefim ve aynı zamanda bu sir­küler mektubumda söylemiş olduğum her şeyin kolayca ve ke­sin olarak anlaşılması için—birinci olarak, yazılarımın geniş alanlara yayılması için böyle alışılagelmiş bir yöntem kul­lanmaya açık bir vicdanla karar vermeme temel olan objektif gerçeği sarilimi olarak itiraf eder ve ikinci olarak, sirküler mektubumun yollandığı bütün saygıdeğer kişilere, geçen ha­yatımda, onlarla fikirlerim temelinde karşılaştığım ve tanış­tığım dönem esnasında bir rol oynayan çok hakiki ve kolayca tasavvur edilebilir bir gerçeği hatırlatırsam çok faydalı ola­caktır.

Birincisi söz konusu olduğunda, toplulukların barışçı ve mutlu varoluşlarını sağlamak için asırlardır kutsallaştırıl­mış ve kelimelerle şöyle ifade edilen "emir" hatırımdaydı:

"Bir el diğerini yıkar."

Son bahsedilen gerçekse, eğer ben—sağduyusu, geniş anla­yışı, zihinsel gücü ve ticarî kapasitelerine, yazılarımın ikinci serisinin ilk kitabında kısaca, fakat tatmin edici bir şekilde değinilmiş olan kişi—şu anda, yazar olarak nerdeyse on yıllık emeklerimin— her yönden düşündükten sonra gerçekleştiril­mek üzere belirlediğim yarım asırlık istemli ıstırap ve bilinç­li emeklerimin sonucu olan bir çalışma— insanlığın mutlulu­ğunu gözeterek, yayınlanması için yeterli paradan— profesyo­nel olan, olmayan çeşitli yayıncıların kaprislerine bağımlı ol­maktan kaçınmak için gerekli olan para—yoksunsam, bunun tek sebebinin, böylesine gerekli bir hedef için, çağdaş İnsanlar için çoğu kötülüklerin kaynağı olan bu gerçekten aşağılık pa­rayı biriktirme imkânına sahip olduğum sıralar, benim— sizin eski "mütevazı hizmetkârınız"—bütün zamanımı size harca­mış olmamdan ibaret olduğudur. Ve siz de, esasen canice tem­belliğiniz ve aynı zamanda o sırada size rastladığımda içim­den, şimdi itiraf ediyorum, sizin de sahip olmanız gereken ve o zamanlar, kendi hesabıma tam dürüstlük içinde sizin mera­kınızı ve bazen belki de bilgi aşkınızı tatmin ettiğimde, kendi­liğinizden, farkında olmadan, birinci ojarak kendinizi ortala­ma insandan üstün hissetme imkânını veren gerekli "kendini değerlendirme" hissini kazandığınız ve artık bireyselliğiniz­de sahip olduğunuz ve ikinci olarak, içinizde benim ayrıntılı ve yazılı açıklama ve nasihatlerimin yardımıyla gerçek Var­lık yoluna girmek için gerekli ön verilere sahip olduğunuz ta­mamen farklı bir amacın peşinde olmam sebebiyle, eğer zaten sahip değilseniz, biriktirebilmiştiniz.

Benim dilime ve düşüncelerimin aldığı biçime ve aynı za­manda orijinal takdim tarzıma az çok aşina olan insanlar o- larak sizden, daha fazlasını, yani önce kendi başınıza, çağdaş insanlarda yaygın olduğu gibi "felsefe yapmadan", bu ilk kitap­larda tarafımdan aydınlatılan çeşitli aksiyomları anlamaya çalışmanızı ve ancak ondan sonra, belli bir süre için, kendini­zi tamamen, açıklamalarınızla, Ortak Babamızın sizin gibi yoldan çıkmış ve sonuç olarak, iç dünyalarında, sizde olduğu gibi, her ne tabiatta olursa olsun objektif gerçeklerle ilgili ola­rak sebattan yoksun oğulları tarafından anlaşılmalarına yar­dımcı olmaya adamanızı isteme hakkına sahip olduğumu dü­şünüyorum.

Bu sirküler mektubu başlıca benimle doğrudan ilişkiye

girmiş olan insanlara göndermek zorunda olduğumdan, bu fırsattan yararlanıp gelecek kuşaklar ve kendi adıma, "Gelen İyiliğin Habercisi"nde bahsedilen yirmi bir yıllık hayat sıra­sında benimle temasa geçen insanlar arasından, yıllar boyun­ca—kendileri Tarlanda olmadan—sübj ektifleştirilmiş tezahür kazanmak için dönüşümleri nispeten uzun bir zaman isteyen psişik faktörlerin onlarda süren billûrlaşma ve çözülme süreç­lerini gözlemleyip araştırırken bana hizmet edenlere içten şükranlarımı ifade etmeyi arzu ederim.

Geçmişteki bu gözlem ve araştırmalarımın, bundan böyle, araştırmalarıma obje olarak hizmet etmiş bu kişilerin, doğru yola diğerleriyle birlikte girme ve—benim ayrıntılı ve yazılı açıklamalarım yardımıyla—gerçek Varlığa ulaşma imkânını kaybetmelerine sebep olamayacağını burada eklemeyi ahlâki görevim sayıyorum.

İnsana yakın olması gereken mukadder Yüce Varlığa u- laşmada, yeni tesis edilmiş çalışmalara kalpten adanmayı en­gelleme yeteneğindeki psişik faktörlerin tümünün, yukarıda belirtilen insanların genel benliklerinden otomatik olarak çıkartılması ve aynı şekilde, bir kişilik olarak benimle iliş­kili olan bazı kanaat ve "acı tortu" denen şeylerin çıkartılma­sı için, sadece şunu söylemenin gerekli olduğunu düşünüyo­rum:

İnanın ki, sizinle ilişkilerimin tamamı boyunca, iç dün­yam ne egoistçe ne de fedakârca dürtüler beslemedi, orada sa­dece, her zaman ve her yerde, gelecek kuşaklar için "Gerçeğin- Objektif-Doğruluğu" biliminin tam mükemmellik içinde ha­zırlanması isteği mevcuttu.

Fakat şimdi her halükârda, birinci olarak, yazılarımın birinci serisinin kitaplarının satılması ile sağlanan bütün pa­ranın, bu yazıların basılması ve kitlelere yayılmasına ve on­ları elde edemeyecek olanlara kolaylık sağlanmasına ayrıl­mış olan özel bir fona aktarılmış olduğunu ve ikinci olarak, bu yıllar süresince tarafımdan yaratılmış olan her şeyi kapsa­yan edebiyata dair bütün ayrıntılı soruşturmaların, şimdilik sadece, aşağıda adresi belirtilen merkez yayın bürosundan ce­vaplandırılacağını bilin: Chateau "Paradou", Fontainebleau, Fransa.

Şu anda, birinci serinin ilk kitabı halen Rusça, Fransız­ca, İngilizce ve Almanca günlük dillerinde hazırlanmakta ve

basılmaktadır; Ermenice, İspanyolca, Türkçe ve İsveççe dille­rinde de tercümeler bitirilmek üzeredir.

Şimdilik ilk serinin kitapları sadece Fransa'da yayın­lanmaktadır; yakın gelecekte Almanya, Amerika ve İran'da da basılmaya başlanması teklif edilmektedir.

Birinci serinin kitaplarının ilk baskısının perakende sa­tışı için— satıldığı yere bakmaksızın— fiyat olarak 200 Fransız Frankı tespit ediyorum.

G.I. GURCİEF

Son birkaç günün olaylarının akla getirdiği
ve beni tanımış olan birçok insan için büyük öneme
sahip olabilecek

TAMAMLAYICI BİLDİRİ

7 Mayıs 1933, Salı
Grand Cafe

Fontainebleau

Son .birkaç haftada bütün kıtalardaki insanlar arasında meydana gelmekte olan ekonomik, politik ve sosyal nitelikte­ki olaylar, yayın listemin başında gelen bu kitapçığın, alışıl­mamış çapta ve dahası hızla artan bir tiraja sahip olacağı ve tabiî kİ ilk olarak, on bir yıl önce "İnsanın Ahenkli Gelişmesi Enstitüsü" adı altında tarafımdan kurulan halk enstitüsünün ana bölümünün Fransa'da organizasyonunda herhangi bir şe­kilde katkıda bulunmuş kişilerin her birinin eline geçeceği ka­naatini bende kuvvetlendirdi.

Ve kısa bir süre sonra aynen o noktada ve yaklaşık aynı şartlarda bu eski organizasyonla ilişkili çok önemli bir olayın meydana geleceğini gözönünde bulundurarak, bugün bu kita­bın baskıdan çıkmasından birkaç saat önce, yeni tesislerimin plânlarını çizerken, aşağıdaki bildiriyi yazmaya ve yayıncı­dan bu tamamlayıcı bölümü eklemesini istemeye karar ver­dim.

Hakkındaki bilginin, geçmişteki etkinliğime katılmış o- lanlann duygu ve düşüncelerinde değişik çağrışım ve tepkiler uyandıracağı şüphesiz olan bu yaklaşan olay, birinci olarak, Enstitünün varolduğu dönemde 'Taç Giyme Günü" olarak ad­landırılan, gerçek yılın eski usule göre 23 Nisan, yani Aziz- Fatih-George gününde, ilk olarak on bir yıl önce olduğu gibi, komşularımın iyiliği için olan etkinliğimin kalbi olarak öne­minden dolayı daha ilk biçiminde kabul edilmiş olan ve kabul edilmiş olması da gereken ve Chateau du Prieure'yi ziyaret e- denlerce "Gymnasium" ya da İngiliz ve Amerikalılarca dendi­ği gibi "Etüt-Evi" olarak adlandırılan yeni binanın temelinin

atılacak olmasından ibarettir.

Bu sefer, unvanına her yönden yakışan bu son bina, bü­yük parkın tam merkezinde kurulacaktır.

Yeni "Gymnasium" veya "Etüt Evi", daha önceden mevcut olan tiyatro ve ders salonunun yanısıra, zemin ve bodrum kat­larında, çağdaş bilimin tüm başarılarına uygun olarak hazır­lanmış ve aralarında dünyada henüz varolmayan "Manyetik- Astral", "Düşünce hanbledzoini” ve Zihinsel-eterik-kanatlı de­nen üç tanesinin de bulunduğu bir takım bağımsız laboratuar­lardan oluşacaktır; yukarıda, ışınlann kırılması ve yansı­ması ve medyan nitelikleri yoluyla görülebilirliği arttırmaya yarayan, değişik çağlarda Dünyada bilinen tüm kanunların uygulanması için bütün âletlerle donatılmış muhteşem astro­nomik gözlemevi bulunacaktır.

Bu bina aynca, tarafımdan çok önce yapılmış ve henüz is ­tismar edilmemiş olmalarına rağmen çoktan birçoklarınca bilinen, aralarında şunların bulunduğu birçok buluşumla da donatılacaktır: "Aydınlık-Klavye" ve "Geri-Tepmeli-Yankı- Arttırıcı-Org".

ikinci olarak, bu yılın 1 Haziranından itibaren, o zaman organize edilen Enstitünün kesintiye uğrayan etkinliği, başka temeller üzerinde ve hatta tamamen farklı bir isim altında ol­sa da. bütün olarak, o zaman gerçekleştirilenin bir ürünü gibi görünecek şekilde yeniden kurulmaktadır.

Ayrıca, zamanımızda çok olağandışı olan ve ilk olarak 1924'te trafik kazasında aldığım ciddî yaralardan dolayı ve daha sonra kendimi belirli bir süre tamamen yazarlık çalış­malarına adamaya karar vermemin sonucu olarak kesintiye uğramış olan o etkinlik de bütün yoğunluğuyla tekrar kurula­caktır.

Tarafımdan yayınlanacak olan ve tarafımdan yazılmış şimdiden ağırlıklı ve hepsini-ve-her-şeyi-aydınlatan kitapla­rın,Tanrının Dünyasına sırayla gelişini herkesin huzurunda ilân etmesi sebebiyle, kadim zamanlarda dedikleri gibi "Ha­berci", yani tellâl olarak da adlandırılabilecek olan bu ki­tapçıkta— hayatımın temel hedefi için çok önemli olan bu yak­laşan olay için tam zamanında—hakkındaki bilgi, birinci se­fer tarafımdan kurulan Enstitünün başlangıç etkinliğinin dü­zenlenmesi ve açılmasına katılmış olan insanların mümkün olduğu kadar çoğuna ulaşabilecek zaman bulsun ve onlarda: o

w

zamanki hareketleri, sadece kendileri için değil, komşuları için de iyilik ve mutluluk dileğine dayananlarda, gururlu-ve- neşeli bir tatmin; kendilerinin de şimdi büyük ihtimalle itiraf edebilecekleri gibi, hpr niyet ve tezahürleri sadece kendi bağla­yıcı bencillikleri ve canice tembelliklerine dayanan diğerle­rinde ise, utanç ve vicdan azabı uyandırsın diye bunu da ilan etmeye karar verdim.

Ve bu yeniaiılımım ORTAK BABAMIZIN cisimleşmiş Kutsanmış Güçlerinin hepsi ile ahenk içinde olsun. Amin.

GELEN İYİLİĞİN
HABERCİSİ

"İnsanda özellikle hazırlık çağı döneminde, kısmen çevrenin etkisi altında kendiliğinden, kısmen de bilge eğitmenlerin bilinçli etkisi ile kendilerini oluşturan psişik faktör­ler, olağan genel psişe üzerinde me­kanik olarak öyle bir tepki göste­rirler ki, bu insanlar, bütün zihinsel arzularına rağmen, başkalarıyla o- lan ilişkilerinde, kendilerinde ço­cukluklarından beri kök salmış bu psişik faktörlerden farklı bir şekilde hareket edemezler.”


Bu blogdaki popüler yayınlar

TWİTTER'DA DEZENFEKTÖR, 'SAHTE HABER' VE ETKİ KAMPANYALARI

Yazının Kaynağı:tıkla   İçindekiler SAHTE HESAPLAR bibliyografya Notlar TWİTTER'DA DEZENFEKTÖR, 'SAHTE HABER' VE ETKİ KAMPANYALARI İçindekiler Seçim Çekirdek Haritası Seçim Çevre Haritası Seçim Sonrası Haritası Rusya'nın En Tanınmış Trol Çiftliğinden Sahte Hesaplar .... 33 Twitter'da Dezenformasyon Kampanyaları: Kronotoplar......... 34 #NODAPL #Wiki Sızıntıları #RuhPişirme #SuriyeAldatmaca #SethZengin YÖNETİCİ ÖZETİ Bu çalışma, 2016 seçim kampanyası sırasında ve sonrasında sahte haberlerin Twitter'da nasıl yayıldığına dair bugüne kadar yapılmış en büyük analizlerden biridir. Bir sosyal medya istihbarat firması olan Graphika'nın araçlarını ve haritalama yöntemlerini kullanarak, 600'den fazla sahte ve komplo haber kaynağına bağlanan 700.000 Twitter hesabından 10 milyondan fazla tweet'i inceliyoruz. En önemlisi, sahte haber ekosisteminin Kasım 2016'dan bu yana nasıl geliştiğini ölçmemize izin vererek, seçimden önce ve sonra sahte ve komplo haberl

FİRARİ GİBİ SEVİYORUM SENİ

  FİRARİ Sana çirkin dediler, düşmanı oldum güzelin,  Sana kâfir dediler, diş biledim Hakk'a bile. Topladın saçtığı altınları yüzlerce elin,  Kahpelendin de garaz bağladın ahlâka bile... Sana çirkin demedim ben, sana kâfir demedim,  Bence dinin gibi küfrün de mukaddesti senin. Yaşadın beş sene kalbimde, misafir demedim,  Bu firar aklına nerden, ne zaman esti senin? Zülfünün yay gibi kuvvetli çelik tellerine  Takılan gönlüm asırlarca peşinden gidecek. Sen bir âhu gibi dağdan dağa kaçsan da yine  Seni aşkım canavarlar gibi takip edecek!.. Faruk Nafiz Çamlıbel SEVİYORUM SENİ  Seviyorum seni ekmeği tuza batırıp yer gibi  geceleyin ateşler içinde uyanarak ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi,  ağır posta paketini, neyin nesi belirsiz, telâşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi,  seviyorum seni denizi ilk defa uçakla geçer gibi  İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık,  içimde kımıldanan bir şeyler gibi, seviyorum seni.  'Yaşıyoruz çok şükür' der gibi.  Nazım Hikmet  

YEZİDİLİĞİN YOKEDİLMESİ ÜZERİNE BİLİMSEL SAHTEKÂRLIK

  Yezidiliği yoketmek için yapılan sinsi uygulama… Yezidilik yerine EZİDİLİK kullanılarak,   bir kelime değil br topluluk   yok edilmeye çalışılıyor. Ortadoğuda geneli Şafii Kürtler arasında   Yezidiler   bir ayrıcalık gösterirken adlarının   “Ezidi” olarak değişimi   -mesnetsiz uydurmalar ile-   bir topluluk tarihinden koparılmak isteniyor. Lawrensin “Kürtleri Türklerden   koparmak için bir yüzyıl gerekir dediği gibi.” Yezidiler içinde   bir elli sene yeter gibi. Çünkü Yezidiler kapalı toplumdan yeni yeni açılım gösteriyorlar. En son İŞİD in terör faaliyetleri ile Yezidiler ağır yara aldılar. Birde bu hain plan ile 20 sene sonraki yeni nesil tarihinden kopacak ve istenilen hedef ne ise [?]  o olacaktır.   YÖK tezlerinde bile son yıllarda     Yezidilik, dipnotlarda   varken, temel metinlerde   Ezidilik   olarak yazılması ilmi ve araştırma kurallarına uygun değilken o tezler nasıl ilmi kurullardan geçmiş hayret ediyorum… İlk çıkışında İslami bir yapıya sahip iken, kapalı bir to