Ana içeriğe atla

  
 
Print Friendly and PDF

DÜŞLERDEN ESİNLENEN SADECE MİSTİKLER MİDİR?

 



Bilim insanlarının buluşları, mistik insanların kerametleri yazmakla bitmeyecek fazla ve ilgi alanlarınıza göre de oldukça enterasandır. Bilim insanları neyi bulmuş; mistikler hangi mucizevi davranışlar sergilemiştir diye merak ederiz.

İşte birkaç örnek... Bu arada konu olarak rüyaları özellikle seçtim çünkü ister filozof, ister mistik, ister metafizikçi, ister bilim insanı olsun hepimiz insanız ve hepimiz rüya görürüz değil mi?(55)

Srinivisa Ramanjan Alyangar

1887 yılında, Tanrıça Namagiri'nin  tapınağına gidip günlerce, aylar evvel evlendirdiği kızının çocuğu olmadığı için dua eden bir Brahman'ın duaları kabul olmuştur. Güney Hindistan'da Madras'a yakın bir şehirde, maddi durumu pek iyi olmayan Brahman bir ailenin 22 Aralık'ta doğan erkek çocuğuna Srinivisa Ramanjan Alyangar adı verilir.

Doğumdan önce Tanrıça Namagiri, anneye görünmüş, çocuğun olağanüstü bir insan olacağını haber vermiştir. Anne bu nedenle, oğluna, tüm geleneksel öğretisinin detaylarını, Mahabharata ve Ramayana destanlarını, puranaları, dinsel şarkıları öğretecektir; yani bir genç brahman olarak ona ne yapması, ne yapmaması gerektiğini öğretecektir.  

Ramanujan'ın annesi inançları gereği oğlunun denizaşırı yerlere gitmesini istememektedir ve bu konuda da ısrarcıdır. Üstelik yıllar sonra Ramanjan'ın İngiltere'ye gitmesi söz konusu olunca, inançları gereği bunu kabul etmez. Ancak Tanrıça Namagiri, Ramanujan'ın annesine rüyasında görünür. Rüyada, Ramanujan'ın etrafı Avrupalılada sarılmıştır ve Tanrıça anneye onun gitmesine engel olmaması için emir verir.

Srinivasa Ramanujan, (1887-1920) Hindistan'ın en büyük matematik dahilerinden biridir. Sayıların analitik kuramma önemli katkılarda bulunmuş ve eliptik fonksiyonlar, sürekli kesider ve sonsuz serileri üzerinde çalışmış; çağının ötesinde diyebileceğimiz 600'ün üzerinde teori üretmiştir. Bazı teorilerinin, sınırları zorlayan bilim alanlarında, örneğin sicim teorisinde etkisi olmuştur. Hatta Hindistan hükümeti, onun onuruna 2012 yılını Matematik Yılı olarak ilan etmiştir.

Ramanujan, 1913 yılında Cambridge'de profesör olan büyük İngiliz matematikçisi G.H. Hardy'e bir mektup gönderir, mektuba kendi kurduğu 120 geometri teoremini de eklemiştir. G.H. Hardy, kendisi ve J. E. Littlewood ile birlikte formülleri incelediklerini, bazı formüllerin ispatlandığını ama diğerlerinin ispatlanamayacak kadar zor olduklarını belirterek, onu İngiltere'ye davet etmiştir. Ramanujan, 1914 yılında Cambridge Üniversitesi'ne gidişiyle birlikte orada beş yıl boyunca şaşırtıcı sonuçlar üretmiştir.

G.H. Hardy, Ramanujan ve onun matematiği için şunları söylemiş: "Asla buna benzeyen bir şey görmedik. Bu ileri seviyede bir matematik. O kadar karmaşık ve bükümlü ki, hiç kimse kendi hayal gücü ile böyle bir şeyi oluşturamaz; bunun içinde başka bir şey olmalı. "

Gerçekten de bu işin içinde başka bir şey vardı. .. Ramanujan çalışmaları için ilhamı ve fikirleri rüyaları aracılığı ile alıyordu. Hint Tanrıçası Namagiri ona rüyasında görünmekte, matematiksel sorularına cevap vermekte ve daha sonra doğrulamasını istediği yeni denklemler vermekteydi. Bir örnek olarak aşağıdaki olayı kendisi anlatmıştır: "Uykudayken sıradışı bir deneyim yaşadım: Akan kanlardan oluşan kırmızı bir ekran var gibiydi. Ona bakarken aniden bir el ekranda yazılar yazmaya başladı. Bütün dikkatimi ona yönlendirdim. Bir dizi eliptik integ- ral yazıldı ve bunlar beynime de kazındı. Kısa süre içinde uyandım. Bunları kaleme almam ve çalışarak doğrularnam gerekiyordu. "

"Tanrı'nın düşüncesini ifade etmediği sürece, bir denklemin benim için anlamı yoktur. " diyen Ramanujan, yıllar içinde Tanrıça'nın kendisine görünüp bazı sırlar verdiğini de söyleyecekti. Ona çalışmaları için ilham veren ve hatta kaynak olan, Tanrıça Namagiri ile rüyalarında kurmuş olduğu bağlantı, hayatı boyunca devam edecektir. 1920 yılında İngiltere' de verem sebebi ile uzun bir tedavi dönemi geçirdikten sonra Hindistan' a dönmüş ve aynı sene orada yaşama veda etmiştir. Tüm hayatı boyunca çeşitli zorluklar yaşamış hatta İngiltere'de sıla hasreti nedeniyle intihar etme girişiminde bulunduğu söylenen Ramanujan'ın olağan dışı fenomenleri sınıflandırdığı küçük bir dolabı ile bu konulara ait bir kitaplığı olduğu biliniyor.

Bu bilgilere ilk ulaştığımda, aklıma şu soru geldi: Acaba yaşadığı deneyimlerle günlük hayat arasında denge bulmakta mı güçlük çekiyordu? Çünkü bildiğim kadarı ile, bu tarz psişik (ruhsal) deneyim yaşayanların birçoğunda maddi hayatlarında düzensizlikler, duygusal hayatlarında ise iniş ve çıkışlar yaşanmaktaymış. Olağan dışı fenomenlerin, matematik dışındaki ilgi alanını oluşturması da anlamlı.. Ancak Ramanujan'ın hikayesi tüm gerçekliğiyle ortada ... Bugün modern matematiğin bile Ramanujan'ın buluşlarını basit terimlerle ifade edemediği söyleniyor; ancak matematikçiler arasında şöyle bir de deyim varmış: "Ramanujan söylediyse doğrudur! "


Bakınız Film

Otto Loewi

Almanya' da doğan farmakolog Otto Loewi (58) sinir uya-ranlarının (impuls) kimyasal iletimi üzerindeki çalışmaları ile 1936 yılında Nobel ödülü alan bir bilim insanıydı.

1903 yılında Loewi'nin bir düşüncesi vardı: "Çevresindeki genel inancın dışında sinirsel uyaranlar elektriksel değil de kimyasal olabilir miydi?" Ama bunu nasıl kanıtıayacağını bulamıyordu. Bu nedenle fikrini zihninin bir köşesinde saklıyordu, ta ki 17 sene sonra bir rüya görene kadar... Loewi yaşadıklarını şöyle anlatıyor: "O yıl paskalya gecesinden önce uyandım, ışık açıktı ve küçük ince bir not kağıdına bir şeyler karaladım ve tekrar uykuya daldım. Sabah 6 gibi, gece bir şeyler olduğunu ve çok önemli bir şeyleri kağıda döktüğümü hatırladım, ne yazdığımı da hatırlamıyordum ve karalamaZarım okunacak gibi değildi, ama ertesi gece saat 3 gibi, düşünederim geri geldi. 17 yıl önce ortaya koyduğum kimyasal iletim hipotezinin doğruluğunu deneyimlernek için bir tasarımdı bu. Hemen laboratuvara gittim ve nokturnal (Nokturnal canlılar, gündüzleri dinlenen, geceleri aktif olan canlılardır.) bir kurbağa üzerinde tek bir deney yaptım."

İşte bu deneyin sonucu, sinir uyaranlarının (impuls) kimyasal iletimi teorisinin temelini oluşturmuştur. Günümüz nöroloji bilimi (sinirbilim) bu teoriyi, daha sonra yapılan çalışmaların sonuçlarıyla birlikte, "Dıştan veya içten gelen uyaranların sinir hücresinde oluşturduğu elektriksel ve kimyasal değişime impuls adı verilmektedir. Uyarının nöronda impuls oluşturması ve impuls iletimi elektro-kimyasal olarak gerçekleşir." şekliyle tanımlamaktadır.

Louis Agassiz

Louis Agassiz (59), buzul aktivitesindeki nirengi (60) ve soyu tükenmiş balıklar üzerinde yapmış olduğu çalışmaları ile fen bilimlerine devrimci katkıları olan bir bilim insanıdır.

Agassiz, en kapsamlı çalışması olan (Recherches sur les poissons fossiles) "Fosil Balıklar Üzerine İnceleme"si ile modern Amerikan bilim geleneğinin kurucularından biri olmuş ve çalışmaları ile bir nesil boyunca Amerikan zoologları ve paleontologlarını etkilemiş ve onları eğitmiştir.

Bu çalışması için, bilinen tüm fosil balıkların listesini yaparken eline bir fosil örneği geçer, önce bu fosilin tanımını yapamaz. Sınıflandırma ve tanımlamada yapabileceği yanlış bir yaklaşımın bu örneği mahvedebileceğine dair büyük bir tereddüt içindedir.

Agassiz, o dönemlerde, üç gece boyunca "balığı orijinal ve mükemmel haliyle" rüyasında gördüğünü; ilk iki gece -hazırlıksız olduğundan- görüntüleri kaydedemediğini, ancak üçüncü gece balığı yine rüyasında gördüğünü ama kağıdı ve kalemi hazır olduğundan, yarı uykulu şekilde, gördüğünü kağıda geçirdiğini belirtir.

Ertesi gün çizime baktığında, bunun, daha önce üzerinde çalıştığı fosillerden farklı özellikler taşıyan, tanımlanması ve sınıflandırılması için acele etmemesi gerektiğini hissettiği örnek olduğunu fark eder. Bu fosil örneği, rüyasında canlı haldeyken gördüğü balıkla birebir aynıdır.

Elias Howe

Dikiş makinesi mucidi denilince akla ilk gelen Isaac Singer olmasına rağmen, 1845 yılında bu icadı gerçekleştiren Elias Howe'dur.  

1835 yılında Lowell'da pamuk ipliği ile ilgili makineler üreten bir firmada çalışmaya başlar. Howe, 1835 yılında ABD- Lowell'da pamuk ipliği ile ilgili makineler üreten bir firmada çalışmaya başladığında, imalathaneye gelen bir müşterinin "dikiş makinesi gibi bir makina üreten kişinin çok zengin olabileceği" sözü kafasına takılır. 1837'de bilimsel cihazlarla ilgili araştırma ve imalat yapan bir firmada çalışmaya başlar. 1839'da evlenir, çocukları olur. Ev geçindirmekte zorlandıkları için karısı da dikiş dikerek ailenin geçimine yardımcı olmaktadır. Bu durum, onun dikiş makinesi yapma fikri için de sağlam bir zemin oluşturur.

ipliği, iğne ile kumaşın arka yüzüne ulaştırabilecek bir makine düşünmektedir ama bunu nasıl tasarlayacağını bir türlü bulamaz. 1840 yılında, dikiş makinesi için yaptığı bir tasarım üzerinde çalışmaya başlar. İlk yaptığı iğnelerde, delik iğnenin ortasındadır ve bunlar işe yaramaz. Artık bundan başka bir şey düşünemez ve bir rüya görür: Kendisi yerliler tarafından esir alınmış bir misyonerdir. Yerliler ellerinde mızraklarıyla etrafında dans ederler. Onun dikkati yerlilerin mız- raklarındadır. Mızrakların hepsinin ucunda delik vardır.

Uyandığında bu rüyanın, ona sorunları için çözüm getirdiğini fark eder. Rüyasında gördüğü şekilde makinedeki tasarımı değiştirir: iğnenin ortasında bulunan deliği, iğnenin ucuna gelecek şekilde değiştirir ve makine çalışır.

Daha önce de belirttiğim gibi, burada verdiğim örnekler sadece rüyalarla ilgili, -hatırlamayabiliriz ama- hepimiz rüya görürüz, düşüncelerimizde bir şekilde ya da durumda takıldığımız konular vardır, kimi zaman bu konularda rüyalarımız bize rehberlik eder.

Dünya hayatımız içinde yardıma ihtiyacımız olduğu sonucunu çıkartıyorum buradan, öyle ise bu yardım nereden ne amaçla gelir? Srinivisa Ramanjan Alyangar' a yardım eden Tanrıça Namagiri'den mi? Elias Howe'a yardım eden yerlilerden mi? Otto Loewi ve Louis Agassiz'a yardım eden şekillerin kaynağı onların şuuraltları mıdır?

Tüm bu yardımların hepsi şuuraltımızdan bizden bize gelen mesajlar mı yoksa farklı bir şey mi?

 

KISA BİR ÖZET...

Mistiklerin "kutsal hiçlik" veya "çok katlı sonsuzluk" diye adlandırdıkları, Konfüçyüs düşüncesindeki Jen, Taoizm'deki Tao, Budizm'deki Nirvana, Hinduizm'deki Atman, Brahman ya da Çit'tir.

Einstein şöyle der: "Yerçekimi, elektro manyetik güç, enerji, akım, moment ve nötron gibi kavramlar, bunların tümü, 'herşeyin temelinde bulunduğu sezilen objektif gerçeği' açıklayabilmek için insan zihninin kurduğu teorik yapılar, benzetmeler ve sembollerden başka bir şey değildir. "

Krişna sezilen objektif gerçeği şöyle açıklar: "Her yerdedir o. Heptir o. Gözle görülemez, akılla bilinemez ve değiştirilemez. Solmazdır, ıslanmazdır o. Yanmaz, yaralanmazdır o. Değişmezdir, tükenmezdir. "

Nesneler veya bilgiler dünyası, bizlerin algılamaları ile farklılaşmakta, dışlaşmakta, biçim bulup canlanmaktadır. Oysa evrende bir bütünlük, bir ana plan ve süreklilik söz konusudur. Bizler ancak o çok katlı ana planın dalga boylarıyla bir rezonansa, bir paralelliğe girdiğimiz oranda, o frekansın bilgilerini cisimleştiriyor, buluyor ve kendimize mal edebiliyoruz. Böylelikle de evrenin bazı sırlarını çözebiliyoruz.

Bilimin ilk yaptığı, doğadaki çok çeşitli maddeleri 90 kadar doğal elemente indirmesiydi. Sonra bu elementler birkaç temel parçacık oldu. Ayrıca dünyadaki çeşitli güçlerin her- biri, değişik dalga boyu ve frekansta olan elektro manyetik dalgalar olarak bilindi. Evrenin özellikleri de birkaç temel nicelik halinde ayrıldı: Uzay, zaman, madde ve enerji.

Her var edilmiş olan, içinden çıktığı o ana planın ve bütünlüğün bütün özelliklerini, hatta özünü (değişik biçimler ve oranlarda) içinde taşır. Evrenin ana bilgi yığını, bütün canlılara dağılmış durumdadır. Bu özü içlerinde taşıyan ve saklayan canlılar da ana bilgi kaynağına yaklaştıkça, özleri daha net olarak belirir.

İnsan ancak evrende var olan o ana bilgi plakasının (isterseniz Büyük Hologram diyelim) dalga boylarıyla ilişkiye girer ve o frekansın olanaklarından yararlanarak, gerçekleri keşfeder. Yaşamın bir parçası olmakla elde edilen en önemli şey, ana kaynağa daha çok benzemektir. Yani Büyük Hologram plakasının çok küçük parçalarına tutulan ışığın doğurduğu görüntü, ana görüntüye ne kadar "net" olarak benzerse, o parça o kadar değerlidir.

Bilim açısından ise Einstein "Birleştirilmiş Alan Teorisi"ni ileri sürdü ve ayrı kalan son iki gücün (yerçekimi ile manyetik güç) birbirinden ayrılamayacağını, ortaya çıkardı. Artık tüm evren bir "temel alan" gibi görünür. Orada her yıldız, her atom ve her galaksi temelde bulunan uzay zaman birliğinin içinde bir dalgacık ya da kabarcık gibidir.

"Temel alan" kavramı için Doğu'nun "Değişimler Kitabı" şöyle der: Temel olandan (Taeguk) olumluluk ve olumsuzluk (Yang ve Yin) oluşmuştur. Bir Yang ve bir Yin'in birleşmesi ise Tao olarak tanımlanır. Ve Tao bir "söz"dür.

Kaynak: MİSTİK BİLİM, Neslihan ALANTAR

Bu blogdaki popüler yayınlar

TWİTTER'DA DEZENFEKTÖR, 'SAHTE HABER' VE ETKİ KAMPANYALARI

Yazının Kaynağı:tıkla   İçindekiler SAHTE HESAPLAR bibliyografya Notlar TWİTTER'DA DEZENFEKTÖR, 'SAHTE HABER' VE ETKİ KAMPANYALARI İçindekiler Seçim Çekirdek Haritası Seçim Çevre Haritası Seçim Sonrası Haritası Rusya'nın En Tanınmış Trol Çiftliğinden Sahte Hesaplar .... 33 Twitter'da Dezenformasyon Kampanyaları: Kronotoplar......... 34 #NODAPL #Wiki Sızıntıları #RuhPişirme #SuriyeAldatmaca #SethZengin YÖNETİCİ ÖZETİ Bu çalışma, 2016 seçim kampanyası sırasında ve sonrasında sahte haberlerin Twitter'da nasıl yayıldığına dair bugüne kadar yapılmış en büyük analizlerden biridir. Bir sosyal medya istihbarat firması olan Graphika'nın araçlarını ve haritalama yöntemlerini kullanarak, 600'den fazla sahte ve komplo haber kaynağına bağlanan 700.000 Twitter hesabından 10 milyondan fazla tweet'i inceliyoruz. En önemlisi, sahte haber ekosisteminin Kasım 2016'dan bu yana nasıl geliştiğini ölçmemize izin vererek, seçimden önce ve sonra sahte ve komplo haberl

FİRARİ GİBİ SEVİYORUM SENİ

  FİRARİ Sana çirkin dediler, düşmanı oldum güzelin,  Sana kâfir dediler, diş biledim Hakk'a bile. Topladın saçtığı altınları yüzlerce elin,  Kahpelendin de garaz bağladın ahlâka bile... Sana çirkin demedim ben, sana kâfir demedim,  Bence dinin gibi küfrün de mukaddesti senin. Yaşadın beş sene kalbimde, misafir demedim,  Bu firar aklına nerden, ne zaman esti senin? Zülfünün yay gibi kuvvetli çelik tellerine  Takılan gönlüm asırlarca peşinden gidecek. Sen bir âhu gibi dağdan dağa kaçsan da yine  Seni aşkım canavarlar gibi takip edecek!.. Faruk Nafiz Çamlıbel SEVİYORUM SENİ  Seviyorum seni ekmeği tuza batırıp yer gibi  geceleyin ateşler içinde uyanarak ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi,  ağır posta paketini, neyin nesi belirsiz, telâşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi,  seviyorum seni denizi ilk defa uçakla geçer gibi  İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık,  içimde kımıldanan bir şeyler gibi, seviyorum seni.  'Yaşıyoruz çok şükür' der gibi.  Nazım Hikmet  

YEZİDİLİĞİN YOKEDİLMESİ ÜZERİNE BİLİMSEL SAHTEKÂRLIK

  Yezidiliği yoketmek için yapılan sinsi uygulama… Yezidilik yerine EZİDİLİK kullanılarak,   bir kelime değil br topluluk   yok edilmeye çalışılıyor. Ortadoğuda geneli Şafii Kürtler arasında   Yezidiler   bir ayrıcalık gösterirken adlarının   “Ezidi” olarak değişimi   -mesnetsiz uydurmalar ile-   bir topluluk tarihinden koparılmak isteniyor. Lawrensin “Kürtleri Türklerden   koparmak için bir yüzyıl gerekir dediği gibi.” Yezidiler içinde   bir elli sene yeter gibi. Çünkü Yezidiler kapalı toplumdan yeni yeni açılım gösteriyorlar. En son İŞİD in terör faaliyetleri ile Yezidiler ağır yara aldılar. Birde bu hain plan ile 20 sene sonraki yeni nesil tarihinden kopacak ve istenilen hedef ne ise [?]  o olacaktır.   YÖK tezlerinde bile son yıllarda     Yezidilik, dipnotlarda   varken, temel metinlerde   Ezidilik   olarak yazılması ilmi ve araştırma kurallarına uygun değilken o tezler nasıl ilmi kurullardan geçmiş hayret ediyorum… İlk çıkışında İslami bir yapıya sahip iken, kapalı bir to