I – Spiritüalizm
Din ve spiritüalizm üzerine
yirmiden fazla kitap yazdınız. İlk kitabınız "Dinlerin Aşkın Birliği"
[1] (De l'unité transcendante des Religions) adını taşıyor. Bu birlikten ne
anlaşılmalı?
Bizim hareket noktamız, birinin diğerlerini kabul
etmediği çeşitli dinlerin olduğu gerçeğini kabul etmektir. Bu; tek bir dinin
hak (vrai), diğerlerinin bâtıl (faux) olduğu anlamına gelebilir, hatta hepsinin
bâtıl olduğu anlamına bile. Dogmatik dışlayıcılıklarında (exclusivisme) değil
de saf metafizikle, başka bir ifadeyle sophia perennis (ezelî hikmet) [2] ile
örtüşen ortak, derunî manada hepsi haktır aslında.
Bu metafiziksel mananın
hakikat olduğu nasıl bilinebilir?
Metafizik düşünce saf aklın rüyeti olması hasebiyle
bizzat yapısı gereği sezgi (intuition) üzerine kuruludur. Buna mukabil, dindışı
felsefe (philosophie profane); mantığı, mantıksal önerme ve sonuçları ele alır.
Bu durumda dinin dayanak
noktası nedir?
İster dogmatik ister ilahî olsun, dinî düşünce vahiy
(Révélation) üzerinedir: Sadece eşyanın mahiyetini, evrensel yasaları
açıklamayı değil insanı günahtan, haramdan uzak tutmayı, gerçekçi umumî bir
mizan kurmayı da amaçlar.
Bizi muhafaza eden dine sahipsek,
neden metafiziğe de ihtiyaç duyarız?
Çünkü metafizik, entelektüel manada istidatlı
insanların ihtiyaç duyduğu şeyleri karşılar. Metafiziksel Hakikat yalnızca
kendi fikriyatımızla ilgili değildir: O bütün varlığımıza da nüfuz eder.
Dolayısıyla, felsefenin ötesinde yer alır.
Manevî düzeyde, her insan neye
ihtiyaç duyar?
Üç şeye: hakikat, dinî pratik ve ahlâk. Saf ve sarih
hakikat metafizikle örtüşür; dinî dogmalar metafizik hakikatin timsalleridir.
Dinsel simgeciliği derin kavrayış ezoterizme tekabül eder. Saf metafizik bütün
dinlerde gizlidir.
Dinî pratik, peki?
Dinî pratikler özü itibariyle duadır. Üç tür dua
vardır: birincisi şer'î dua (prière canonique), mesela "Pederimiz"
(Lat. Pater Noster: Hıristiyanlık'ta bir dua); ikincisi münacaat (prière
personnelle/kişisel dua); Mezmurlar'da [3] bu görülebilir; üçüncüsüyse kalbin
tefekkür duası (prière contemplative du coeur); ki bu, mistik spiritüalizmin
bir kademesidir. Kimi mertebelerden geçmek gerekir. Bir Rus Gezgincinin
Anıları'ndaki [4] kıssalar bir timsal olabilir; keza japa yoga [5] üzerine
Hindu metinleri ve metodik dualar da.
Ahlâk?
Ahlâk; hakikat ve dinî pratikten sonra manevî hayatın
üçüncü safhasıdır: Bir taraftan makûl, muhkem ve keremperver bir zarâfet iken
diğer taraftan ruhun cemâli (beauté de l'âme), dolayısıyla bâtınî yüceliğidir.
Ahlâk olmadan, akaid (doctrine) ve dinî pratik kök salamaz.
Sezgiden bahsettiniz. Her
insan bu melekeyi haiz midir?
Hem evet hem de hayır. Temelde, insanın insan
olduğunun yalın gerçeği hasebiyle her insan bunu haizdir; ama aslında sezgi
–kalp gözü– (l'oeil du coeur), beşeriyetin yozlaşmasından dolayı
perdelenmiştir. Öyleyse saf bir sezginin lütûf olduğunu, beşerî bir tarafı
bulunmadığını söylememiz gerekir.
Bu yüksek sezgiyi daha da
yoğunlaştırmak mümkün mü?
Buna gerek yok. İnsan sadece imanla kurtuluşa
erebilir. Ne var ki, dindar ve tefekkür ehli bir insan ehl-i dünya bir insandan
(personne mondaine) daha fazla sezgiye sahiptir.
II – Sanat Arketipleri
İnsanın mânevî hayatında
sanatın yeri nedir?
Ahlâktan sonra sanatın, kelimenin tam anlamıyla beşerî
hâlin doğal ve zorunlu bir boyutu olduğunu söyleyebiliriz. Platon:
"Güzellik, hakikatin ihtişâmıdır" (La Beauté est la splendeur du
Vrai) der. Bundan ötürü sanat –zanaat da dâhil– hakikatin ve güzelliğin idealar
dünyasındaki bir yansıması, arketiplerin izdüşümüdür. Temel olarak
içselleştirmenin tezahürüdür. Sanat bir dağılma değil, bir yoğunlaşmadır,
Tanrı'ya bir dönüştür. Her tradisyonel medeniyet, manevî hayatı kuşatan
ekolojik olarak gerekli doğal bir çevre, bir güzellik yapısı oluşturmuştur.
Bir sanat eserinin değerini,
ilham boyutunu bilmemizi sağlayan ölçütler nelerdir?
Kutsal sanatın arketipleri semavî ilhamlardır. Diğer
bütün sanat eserleri sanatçının mânevî şahsiyetinden ilham alırlar. Bir sanat
eserinin değerini bilmenin ölçütleri: muhtevası, ifade biçimi, tekniği ve
tarzıdır.
Bu ölçütler resim, heykel,
dans, müzik, şiir, mimarî gibi sanatlar için farklı mı?
Hayır, ölçütler farklı sanatlar için de aynıdır.
Güzellikle alâkalı; Tanrı'yı zikre
(ressouvenir) ya da nefsin dünyevî gururuna mucip olduğundan dolayı belirsiz
bir unsur var: Müzik, şiir, dans gibi belirli sanatlardaki söylenenden daha
fazla olan bu muğlak unsur nedir?
Resim ve heykel; bir bakıma ruhsal ve öznel olan
müzik, şiir, danstan -kimi zaviyelerden- daha ussal ve nesneldir.
Hindu kavramı darsan'ın [6]
sanat eserlerinde ve güzellikte yer aldığı söylenebilir mi?
Elbette, darsan bütün estetik ve sanat eserlerinde yer
alır; lâkin bu durumda zihinsel ve işitsel algılardan yararlanır, salt bir
rüyetten değil.
Güzellik ile ezoterizm
arasında tabiî bir bağ var mı?
Evet, çünkü "Güzellik, hakikatin
ihtişamıdır". Tradisyonel/geleneksel sanat ezoteriktir (bâtınî), egzoterik
(zâhirî) değil. Egzoterizm güzellikle değil, ahlâkla ilgilenir. Hatta ahlâkî
bir hükümden dolayı güzelliğe karşı çıkabilir.
Egzoterizmin sınırlarından ve
yasaklarından aşkın (transandantal) sanat ve güzellik ile mukayese edildiğinde
ezoterizmin kimi doğrulara sahip olduğunu söylemek yerinde olur mu?
Temelde, ezoterizmin egzoterizmin yasaklarını aşan
kimi doğruları vardır, halbuki ezoterizm bunları nadiren kullanır. Örneğin,
dervişlerin semâ hâllerinde ya da müstehcen Tibet resimlerinde bu görülebilir.
Güzel sanatların dışında;
mesela Japonya'da ikebana, çay seremonisi, hatta savaş sanatları gibi
mâneviyatın tezâhürü olarak kabul görülen sanatlar da var. Çay demlemek gibi
gündelik bir iş, inayete nasıl vesile olabilir?
Çay seremonisi gibi Zen sanatları Buda'nın ya da başka
bir deyişle Müteâl İnsanın (Homme Primordial/Adam Kadmon) kimi davranış
biçimlerini aydınlatmaya çalışır. Buda asla kılıç kullanmadı; kullansaydı,
tıpkı bir Zen ustası gibi kullanırdı. Buda'vâri bir deneyim –tıpkı çay
seremonisine hazırlanmak gibi– Buda Doğası'ndan [7] kimi hususları idrak etmek
demektir, bu aydınlanmaya açık bir kapıdır.
Modern sanat tradisyonel
değil. Bu, bütün modern sanat eserlerinin ister istemez kötü olduğu anlamına mı
gelir?
Hayır, zira modern bir sanat eseri muhtevası olduğu
kadar sanatçının kendisiyle de ilgili farklı özellikleri gösterebilir. Mesela
bazı tradisyonel eserler kötüdür, bazı tradisyonel olmayan eserler de iyidir.
Sanatçının kendisi için sanat
ne ifade eder?
Sanatçı ihtişamlı bir sanat eserini ortaya koyarken
ruhu üzerinde çalışır: Bir bakıma kendi arketiplerini oluşturur. Bundan dolayı,
bütün sanat eserleri ilkesel olarak ya da bilfiil kendini gerçekleştirmenin bir
yoludur. Bir sanatçı önemsiz hatta olumsuz konulardan etkilenmediği gibi derin
ve yoğun konuları da bütün kalbiyle işleyebilir.
III – Tarihin İzlediği Seyir
Kızılderililerin Sanat ve
Felsefesi [8] kitabınız Amerika yerlilerine olan ilginizi gösteriyor. Böyle bir
ilgi ve yakınlık kurmanızdaki amaç neydi?
Kızılderililerin, Zen öğretilerini uygulayan Japon
Samurayları ile birçok ortak noktası vardır; ahlâken ve estetik olarak konuşmak
gerekirse, Kızılderililer yeryüzündeki en büyüleyici halklardan birisiydi. XIX.
yüzyılın en büyük sorunu insanları medenî ve yabanî diye ayırmaktı; bundan daha
gerçekçi ve önemli ayrımlar vardır: Uygarlaşma (civilisation) insanlığın en
yüksek değeri değildir; dolayısıyla yerliler için yabanî ifadesi uygun
değildir. İnsanı değerli kılan ne dünyevî kültürü ne de pratik, dâhiyane
zekâsıdır, yalnızca Mutlak olana tutumudur; mutlakın ehemmiyetine varan bir
insan tabiat ile insan arasındaki bağı yitirmez; çünkü tabiat bizim aslımız,
doğal yurdumuz ve Tanrı'nın en açık bildirisidir. İbn Haldûn'a göre, gerçekçi
bir umran olmanın tek şartı Bedevîler ile Hadarîler (kentliler) yani göçebeler
ve yerleşikler –tabiat toplumları ile seçkin kültürel değerlerin mümessilleri–
arasındaki dengedir.
"Kızılderililerin Sanat
ve Felsefesi" ve özellikle "Kadim/İlkel ve Mistik Güzellik
Simgeleri" [9] kitaplarınız "kutsal çıplaklık" üzerine eğiliyor.
Bunu biraz açıklayabilir misiniz?
Hindularda ve Kızılderililerde önemli bir yere sahip
olan kutsal çıplaklık, zâhir ile bâtın arasında benzer bir dengeye dayalıdır:
Beden zâhirî bir kalp gibi görülür ve kalp de bedenî bir izdüşüm olduğu için
(her şeyi) kendine katar, "uçlar birleşir". Hindistan’da çıplaklığın
manevî tesirleri yaydığı söylenir. Mesela Lakşmi'nin [10] kadınsı çıplaklığı,
çevresinde müspet bir etki bırakmıştır. Genel bir mânâda, çıplaklık görsel
olarak bir öze, kaynağa, arketipe dönüşü temsil eder: Semavî bir Oluş'a.
Keşmirli Azize Lalleshwari [11] kalbinde aşkın benliği bulduktan sonra
"Bundan dolayı çıplak dans ederim" der mesela. Şüphesiz, çıplaklıkta
insanın şehvanî yönü olduğundan belirsizlik de söz konusudur; ama insanın
sadece şehveti yoktur, teskin etmesi için tefekkür melekesi de vardır; benzer
şekilde, dış görünüşün sadece cazibesi yoktur, aynı zamanda duyumsal tecrübeyle
arketipsel özünü kavramasını sağlayan fenomenlerin metafizik şeffaflığı da
vardır. St. Nonnus [12], St. Pelagius'u [13] vaftiz havuzuna çıplak olarak
girdiğini gördüğünde, beşerî güzelliğe sadece bir düşüşü değil, yükselişi de
bahşettiği için Tanrı'ya senâda bulunmuştur.
IV – Çağrı
Günümüz insanına çağrınız
nedir?
Ubûdiyet. İnsan olmak, Tanrı'yla yakîn olmak demektir.
Bu olmadan hayatın bir anlamı yoktur. İbadet ve güzellik, elbette: Biz,
suretler arasında yaşıyoruz, bulutlarda değil. İlk olarak ruhun güzelliği,
sonraysa etrafımızdaki remizlerin.
Metafizikten bahsettiniz.
Ezelî Hikmet'in (sophia perennis) içeriğinin ne olduğunu söyleyebilir misiniz?
Metafizik özü itibariyle, sûret ile zevahir ya da
heyûlâ arasında bağa vakıf olmak demektir. Vedantik ifadeyle, atman ile maya,
mutlak ile kozmos arasında. Metafizik, Atman'da [14] Maya'nın [15] (Vahyeden ve
Yaratıcı Tanrı'nın kişileştirilmesi), kökleriyle de ilgilidir. Metafizik bilgi
irfanî, ruhî ve ahlâkî bir temessülü; sezgiyse: tefekkürü, müşâhedeyi ve
vahdeti gerektirir. Dolayısıyla metafizik kuramı bilinen anlamıyla bir felsefe
değildir, o kutsaldır. Kutsalın anlamı her manevî yolda olduğu gibi
metafiziksel tasavvur için de zaruri bir vasıftır. Kızılderililer, Hintliler
için tabiattaki her şey kutsaldır: Bu çağın insanı bunu öğrenmelidir, çünkü bu,
topluluk ekolojisinin bir sorunudur. İlk gereken şey ubûdiyet, sonraysa tabiata
bir dönüş. Çok geç olduğu ileri sürülebilir. Herkes kendi yaptığından mesuldür,
başkalarınkinden değil; çünkü herkes Tanrı'nın huzurunda kıyama duracak ve
hesaba çekilecektir. Tabiata ilk dönüş izzettir; tavır ve davranışın izzetidir;
bu da, dua edenlerin kendi evinde hissettiği bir iklim oluşturur ; çünkü izzet
mutlak hakikatindir.
Fransızcadan çeviren: Ali Hasar
Bu röportaj 1995 yılında (Worldwisdom)
gerçekleştirilmiştir.
[Post-Öykü Kasım-Aralık 2015 sayısında
yayımlanmıştır.]
Benzer Okumalar:
_____________________________
[1] Ç.N.: Schuon, Frithjof. Fr. De l'unité
transcendante des Religions – Dinlerin Aşkın Birliği, 1992. Çev. Yavuz Keskin,
Ruh ve Madde Yayınları, İstanbul. Bkz: Vahdet-i Edyân, İbn Arabî
[2] Ç.N.: Ezelî Hikmet: Latince, Sophia Perennis.
Kadim Felsefe, Kadim Hikmet, Ezelî Felsefe gibi kullanımları da mevcuttur.
Yeryüzündeki sair toplumların din ve kadim gelenek anlatılarında metafizik
ilkeleri kapsayan, kaynağı ilahî olan ebedî, evrensel bilgi, disiplin. Bkz: İbn
Miskeveyh
[3] Ç.N.: Mezmurlar: Yunanca, psalmoi; İbranice,
mizmor. Zebur. Eski Ahit'in daha çok ilahî şeklinde söylenen kısmı, dua kitabı,
münacaat. Davut'un Mezmurları olarak da bilinir.
[4] Ç.N.: Anonim. Fr. Récits d'un pèlerin russe, İng.
The Way of a Pilgrim. – Bir Rus Gezgincinin Anıları, 1990. Çev. Dominik Pamir,
Ohan Basımevi, İstanbul
[5] Ç.N: Japa Yoga: Uzakdoğu meditasyon disiplini ve
bu dillerde yapılan dua, dilek.
[6] Ç.N: Darsan, Darsana veya Darshan: Hint kültür
yaşantısında ve dinî geleneğinde yüksek bilgi, müşahede, felsefî nazar. Bkz:
Mata Amritanandamayi
[7] Ç.N.: Buda Doğası: Duyusal varlıkların özünde
bulunduğu kabul edilen, Budizm kolu olan Mahayana kavramı.
[8] Ç.N.: Schuon, Frithjof. The Feathered Sun: Plains
Indians in Art and Philosophy, 1990. World Wisdom Books, Bloomington – Indiana.
[9] Ç.N.: Schuon, Frithjof. Images of Primordial and
Mystic Beauty, 1992. Abodes. Bkz: İslam Araştırmaları Dergisi, Sayı 2, Vefeyât:
Frithjof Schuon, 1907-1998 / İsa Nureddin El Alevi. Adnan Aslan. (1998) Sayfa:
289-293
[10] Ç.N.: Lakşmi: Hinduizm'de güzellik, zenginlik
tanrıçası.
[11] Ç.N.: Lalleshwari: (1320-1392) Keşmir Şivaizmi
bilgesi, azizesi. Gazele benzeyen Vatsun divanının kurucusudur.
[12] Ç.N.: St. Nonnus veya Panopolisli Nonnos: Mısır,
Ahmim doğumlu, M.S. IV. yüzyıl sonu, V. yüzyıl başı yaşamış Grek şair. En ünlü
eseri Dionysos'u anlattığı epik şiir külliyatıdır.
[13] Ç.N.: St. Pelagius: (354-420/440) Britanyalı
keşiş. Roma'da ilahiyat öğretilerinde bulunmuştur. Savaşlardan dolayı Kuzey
Afrika'ya oradan da Filistin'e geçtiği bilinmektedir. Pelagius bedenin
kirlenmesiyle günaha sürüklenme görüşünü reddeder, Pelagius'a göre insan özgür
iradeyi haizdir. Bkz: Pelagiusçuluk.
[14] Ç.N.:Atman: Hinduizm ve Hint Felsefesi'nde ruh,
ben.
[15] Ç.N.: Maya: Sanskrit, sanrı. Hint inanış
kültüründe tezahür eden âlem, yanılsama.
Rene Guenon'un
Frithjof Schuon'a Mektubu
Fransızcadan çeviren: Ali Hasar
Bismillahirrahmanirrahim
Eşi benzeri olmayan Allah'a hamdolsun.
Kahire, 16 Nisan 1946
Muhterem Şeyh, Aziz Kardeşim İsa Nureddin Ahmed'e...
Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize
olsun.
Sizin de düşünebileceğiniz gibi son zamanlarda çoğu
defa haberlerinizi almama karşılık, bu sefer doğrudan sizden haber almaktan,
ihvanımızdan birinin ziyaretini ümit etmekten ötürü ziyadesiyle bahtiyarım,
belki siz, şahsınız da, çok geçmeden bizi görmeyi teşrif edebilirsiniz.
Henüz tamamlanmış bulunan kitabınızın kısımlarını peş
peşe gönderdiğiniz için teşekkür ediyorum. Çok önemli buluyorum bu çalışmayı,
telife karar vermeseydiniz muhakkak üzücü olacaktı. Size önerebileceğim ne
ilavesi ne de çıkarılması mücbir sayılabilecek herhangi bir tashihi doğrusu
görmüyorum; özellikle, Hıristiyanlıkla ile ilgili olan şey, bu şekilde katiyen
ortaya konmamıştı sanıyorum, bu da kimilerine pek çok şeyi anlamalarına vesile
olacaktır. Bu kitabın en kısa zamanda neşredilmesi önemli; Luc Benoist bu yılın
sonundan bahsetmişti, fakat Modern Dünyanın Bunalımı'nın yeni
baskısı söylediğinden daha erken olacak gibi: Bu da demek oluyor ki sizin
kitabınız ilk önce, Coomaraswamy'nin Hinduizm ve Budizm'i daha
sonra. Yeni başlığınız içinse, esasında ilkine tercih edilebilir gibi geliyor,
çünkü daha kısa ve bizim ıstılahlarımıza henüz aşina olmayan okuyucular için
çok açık gibi duruyor.
P. Genty'nin size yazmayı çok istediğinden haberim
var, Prophètes de l'Esprit mevzunda size ne söyleyebileceğini
bilmiyorum, ancak oldukça girift olmalı diye düşünüyorum. Kendisini tanıdığım
yaklaşık 40 seneden beri, heyhat hâlâ aynı, dediğim dedik. Bendenize
cevabınızın bir nüshasını aldığını söyleyen Clavelle, Genty'nin yakınlardaki
bir mektubunu müteakip onun hayal dünyasından kurtulmamakta ısrarcı gibi
göründüğünü zikrediyor; buna mukabil, –her zaman olduğu gibi şimdi de–
önyargılı bakışlarından tamamen kurtulmadığından dolayı, abarttığına inanmak
istiyorum. Eğer hakikaten böyleyse, zavallı Genty adına çok talihsiz olur bu,
çünkü daha muteber bir öneri bulmasının tam vakti aslına bakarsanız; 64 ya da
65 yaşında olmalı, ama doğrusu şu ya, her zaman ihtiyar gözükmüştür. Yahya (St.
Jean) konusunda yazdığınız cevapla ilgili olarak, belki sadece şu
eklenebilir: Pek çok Müslüman Cercis'i (St. Georges) Hızır, İdris ve
İlyas'ın ehl-i beytine bağlı bir peygamber olarak kabul eder, ancak her
halükarda ne Nebi ne de Resul'dür. Bu meselede, 1939'un başında
yayınlanan Réalisation descendante hakkında bendenize
makaleler yazma fikrini veren şeyi daha önce size söyleme imkanım oldu mu
bilmiyorum, durum şu ki bazı Şiiler, Veli'nin (El-Kurb'a istinaden) Nebi
hatta Resul'den daha yüksek bir makama sahip olduğunu iddia ediyorlar. Son
olarak Melametiler hakkında yazdıklarım, sizin de göreceğiniz üzere (belki de
görmüşsünüzdür, zira Études Traditionnelles'in 4. sayısı şimdiye
çıkmış olmalı) aynı konuya temas ediyor. Bu makale, sâliklerin (inisiye)
halkla münasebetleri hakkında yazmış olduğunuz diğer makalelerle örtüşüyor.
Gayet merak uyandıran bir tevafukla, kitabınızın bu kısmı bize geldiğinde, tam
da bu meseleyi yazmayı düşünüyordum.
Evet, Buenos Aires'ten sözünü ettiğiniz Budizm ve
İlahi Esma üzerine iki çalışmayı aldık. Bunlara dair, özellikle ikincisi için,
sizle aynı intibadayım. Okuması çok zor, gereksiz müşkil yerler (complications),
hatta çoğu kısmen teyit edilmiş gibi duran karşılıklar bulunuyor. Yazarın,
iddialarından bazılarını hangi otoritelere dayandırabileceğini merak ediyorum.
Ebubekir'in (Martin Lings) çalışmasından oldukça farklı, şüphesiz;
Fransızcaya tercüme edilse Tradisyon dizisinde yayınlanmaya
değer diye düşünmüyor musunuz? L. Benoist'nın bu fikre itiraz edeceğini
sanmıyorum. Gerçi, Paris'teki son zamanlarımda Madam Breton'la (sonra Matmazel
Dano ile) tanışmıştım, o zamandan beri, bana arada bir yazmaya devam etti. Ona
cevap yazmakla iyi ettiniz, kesinlikle munis ve anlayışlı gözüküyor. Kendisine
itimat etmemenin lüzumu yok, ayriyeten usandıran ve ağzında bakla ıslanmayan nice
sayısız mektup arkadaşı takımından olmaması hoşnut edici. Onun ve eniştesinin
(Paul Barbotin), R.I.S.S.'teki insanların bazı dalaverelerini ve bu nevi diğer
şeylerini vuzuha kavuşturmada bana birtakım yardımları olduğunu söylemeliyim.
Neyle muhatap olduğunuzu daha kesin olarak anlamanız adına söylemem gerekir ki
açıkçası kendisi Katolik ve Charbonneau-Lassay ile de ilişkisi bulunuyor.
Sanat biçimleri üzerine kısmınız Bharata Iyer cildi
için kuşkusuz uygun olacaktır; Marco Pallis, tradisyonel elbise üzerine bir
şeyler hazırladığını yazdı bize. Bendenize gelince, henüz hiçbir şey yapmadım,
maalesef. Makaleler çok gecikmeden istendiğinden dolayı, Études
Traditionnelles'in Hindu tradisyonu özel sayısında çıkan unsurlar
nazariyesi hakkındaki çalışmamın tercümesinin uygun olup olmadığını merak
ediyorum. Şu aşamada, hâlihazırdaki mevcut baskılar ve tekrar baskılarla
alakalı sorunlardan tamamen kurtulmadıkça, belirli bir uzunlukta bir çalışma
yapmak kendim için pek mümkün gözükmüyor, zira tüm bunlar zaman alıyor ve
postanın yavaşlığı, düzensizliği eklenince daha da çetrefilli oluyor. Bu son
yıllardaki sessizlik döneminin şahsıma birtakım faydaları oldu. Bu açıdan,
diğer türlü bu zamanda 4 yeni kitabı tamamlamada muvaffak olamazdım muhtemelen,
ama her türlü haberden uzun süre ayrı kalmaksa gayet meşakkatliydi aynı
zamanda.
Güzel dilekleriniz için size ve ihvanımıza
müteşekkirim. Bizler her daim iyiyiz, Allah'a şükür. Ailem de selamlarını ve
muhabbetlerini iletiyor.
Rabbinin aciz kulundan,
Abdulvahid Yahya
—
René Guénon, Correspondance içinde.
(*) Frithjof Schuon'un René Guénon'a incelemesi için gönderdiği kitap Dinlerin
Aşkın Birliği (De l'unité transcendante des religions) kitabıdır.