Ana içeriğe atla

  
 
Print Friendly and PDF

Simone Weil (1909-1943)

 



Sadece teorisinin gerçekliğini sınamak için, kendi isteğiyle zorlu bir fabrika işçiliği üstlenen acaba kaç filozof vardır? Hiç yok mudur? İşte bir kadın bunu yaptı: Simone Weil 1934’ten 35’e kadar Paris’te üç metal fabrikasında çalıştı. O, La condition ouvriere (1951) (Fabrika Günlüğü) adlı kitabında şöyle yazıyor: “Eğer ‘özgür’ bir işçi sınıfı ya­rattıklarını ileri süren büyük bolşevik liderlerin hiçbirisinin belki de -Troçki’nin kesinlikle, ama sanırım Lenin’in de- bir fabrikaya adım bile atmamış olduklarını, sonuçta da oradaki gerçek koşullardan hiç­bir şekilde haberlerinin olmadığını düşünürsem, onların işçi esareti ya da özgürlüğünü düzenlemeleri, bana siyasetin ancak kötü bir şaka olabileceğini düşündürüyor.” (Weil 1978, s. 15)

Onun olağanüstü hayatı bugün bile hayranlık uyandırıyor. “Sartre’dan yıllarca önce o, ‘bağlanmanın uygulamasını yaptı; teorik makaleler ve siyasal bildiriler yazdı, felsefe dersleri verdi ve devrim­ci olarak savaştı, düşündü ve metal fabrikalarında çalıştı” (Abosch 1990, s. 8). Simone Weil bütün bir kuşağın tapındığı bir kişi oldu; aynı zamanda “ütopiyi tersine çevirdiğinden" (Jean Amery) lanetlendi (bkz. a.g.y., s. 9).

Adolphine Simone Weil 3 Şubat 1909’da Paris’te doğdu. Babası Hekim Dr. Bernard Weil Strasburgluydu; annesi Salome, Don kena­rındaki Rostow’dandı. İkisi de özgür düşünceli Yahudiydiler. Simone Weil hayatı boyunca bütün Yahudi geleneklerine kuşkuyla baktı.

Eğitimine özel derslerle başladı, 1917’de okula gitti ve üniversite­de felsefe okudu. Bir süre, felsefe ve eşit derecede sevdiği matematik arasında kararsız kaldı. 1924/25’te Latince, Grekçe ve felsefe bakalor­yası vererek okulu bitirdi. 1925-1928 yılları arasında IV. Henry Lise- si’nde okudu. Burada Alain’in (aslında Emile Chartier, 1868-1951) öğ­rencisi oldu. Onun toplumsal felsefe yazıları Weil’ı çok etkiledi. Alain hiçbir felsefe okulundan değildi; tozlanmış kitapların bilgisine rağbet etmiyordu; günlük gözlemlerden genel sonuçlar çıkarıyordu. O, kuşkucu bir filozoftu. Her türlü üst kademeden kuşku duyuyordu; yapıp etmeyi pratik felsefenin bir parçası olarak görüyordu. Onun sevgili öğrencisi Simone Weil, bu ilkeyi hayatı boyunca yüreğinde ta­şımış olmalı. Simone Weil, ilk kez Alain’in dergisi Libre Propos’da iki felsefe denemesi yayımlamak olanağı buldu: Du Temps ve De la pers- pective ou l’aventure de Protte. 1928’den sonra Paris Ecole Normale Su- perieure’de felsefe okumaya başladı.

Daha üniversite öğrenimi sırasında ilginç davranışlarıyla dikkat çekti. Onda birörnekliğe karşı koyma eğilimi vardı; ve de kendisin­den hiç kuşkusu yoktu. Sık değişen düşüncelerine her zaman mutlak şekilde güveniyordu (bkz. Abosch 1990, s. 19). O, gençliğinde, çok yetenekli bir matematikçi olan büyük erkek kardeşi Andre gibi olma­yı, kendisine hemen hemen bir görev saymıştı. Annesi de ”... Simone elinden geldiğince bir genç kız zarafeti değil, biraz kabalığa kaçan oğ­lan çocuğu sadeliği geliştirmeye çaba göstermişti” (alıntı, a.g.y., s.

14). Simone Weil’in yaşadığı sürece yemek yemekle arası iyi olmadı. Zayıflığa düşkünlüğü de1 kadınlığı kabul edemediğini gösteriyordu.

Üniversite öğrenimini tamamladıktan sonra 1931’de Le Puy’de bir kız okulunda felsefe öğretmeni oldu. Burada “kızıl bakire” hemen bü­yük heyecan uyandırdı. İşçi sendikalarıyla ilişki kurdu, işçilere para­sız kurslar verdi. Derslerinde resmi programa bağlı kalmıyor, resmi sınavlara göre öğretim pek yapmıyor ve öğrencileri buna hazırlamı­yordu. İşsizler için yapılan protesto hareketine katılınca ceza olarak Auxerre’e sürüldü. Bu yıllar onun siyasal ilgilerinin sürekli güçlendi­ği yıllar oldu; ama ne bir partiye ne de sendikaya girdi, fakat 20’li yıllarda Fransız sendikacılığı üzerinde büyük etkileri olan anarkosen- dikalistlere[1] [2] yakındı (bkz. a.g.y., s. 4).

İlk gençlik yıllarından beri migren ağrısı çektiği ve bedensel du­rumu hiç de iyi olmadığı halde, 1934’te metal fabrikalarında çalışmak için bir yıllık izin istedi. Fabrika Günlüğü'nde burada yaptığı ağır be­densel ve ruhsal çalışmaları en ince ayrıntılarına kadar betimler. Kari Marx üzerindeki çalışmalarıyla doğrudan ilgili olan bu yazı, çok etki­leyici belgeler ve aynı zamanda çözümlemelerden oluşur.

Simone Weil, köleliğin, yalnızca üretilen üründen elde edilen ka­zancın bölüşülmesi ilişkisinden değil, çalışanların çalışma koşulların­dan kaynaklandığını saptar. Bu bakımdan, ona göre planlı ekonomi bir çözüm değildir, çünkü basamaklı iktidar yapısı değişmeyecektir. O zaman kapitalistin yerini, devletin denetçisi alacaktır. Çok büyük değişiklikler ya da devrim yapmak yerine, ilk önce çalışma koşulları­nın “insanca” olmasını ister (a.g.y., s. 9).

“Açıkça insafsız ve önüne geçilemez bir baskı, doğrudan bir başkaldırma tepkisi uyandırmaz, tersine boyun eğmeye neden olur” (Weil 1978, s. 122).

Simone Weil böyle ağır bir çalışmada, düşünme yetisini kaybet­memenin ne kadar güç olduğunu kendi kanında canında denedi: “Böy­le bir hayat içinde, karşı koymanın gerekmesi gibi acı veren bir dene­meye girişmek, en düşünülemeyecek şeydir.” Bu bakımdan, eğitimle­rini sürdüren işçilere karşı çok büyük bir hayranlık duyuyordu.

Fabrika yaşamından edindiği en kötü deneyim, onurunun kırılmış olması duygusu ve bunun sonucu olan boyun eğmeydi (a.g.y., s. 29).

Bir yıl sonra, kısmen hastalığı nedeniyle aldığı izinlerle kesintiye uğrayan okuldaki işine geri döndü; ve 1940’a kadar orada çalıştı.

Simone Weil, Karl Marx’ın teorisini eleştirdi ve geliştirdi (bkz. Weil 1975). Örneğin modern teknolojinin sonucu olarak, işçilerin teknisyenler ve yönetici memurlar hesabına kaybolacaklarını önceden gördü. O, gelişmeye çok inanmıyordu. Reflexion über die Ursachen der Freiheit und sozialen Unterdrückung adlı denemesinde şöyle der: “Tek­nik ilerleme iflas etti, çünkü o, yığınlara refah yerine fiziksel ve ah­laksal sefalet getirdi” (a.g.y., s. 151). Weil’ın yaşamöyküsünü yazan Heinz Abosch onun Marx eleştirileri hakkında şunları yazar: “Kari Marx’tan Simone Weil’e gelen uzun ve hayal kırıcı bir denemenin zor­landığı yol, bir ilerleme olabilirdi” (Abosch 1990, s. 11).

Baskı ve Özgürlük

Bütün baskılara karşın insanlar, “özgür olmak için yaratılmış ol­duklarını” duyumsuyorlar. İnsan asla “köleliği kaldıramaz, çünkü o, düşünüyor” diye yazıyor Simone Weil, Theoretischer EntuurJ einer Freien Gesellschajt adlı yazısında (bkz. Weil 1975, s. 192). O, özgür­lüğün yalnızca düşünü görmek istemiyor; onu planlıyor da. “Sonunda daha azına erişmek için, özgürlüğün en yetkini tasarlanmalıdır

(a.g.y., s. 199). O, özgürlüğü sorumluluktan özgür olmak olarak de­ğil, düşünmenin yönettiği bir davranma olarak görür. İnsan, eylemle­ri, varmak istediği hedefin ön bilgisine ve hedef için seçeceği uygun araçlara dayandığı zaman, tamamen özgür olabilecektir (a.g.y., s. 200).

Hiçlik - Simone Weil’in Olumsuz Teolojisi

1937/38 yıllarında Simone Weil, bundan sonraki hayatını belirle­yen dinsel duyguların uyanışını yaşadı; örneğin Assisi’de ve 1938’de Karwoche’de [Paskalyadan önceki hafta -ç.n.] Solesmes Benedikt Ma- nastın’nda. Bundan sonra şiddetli migren nöbetleriyle gelen hayaller görmeye başladı. O, tanrıya olan büyük sevgisine karşın kilisenin hiyerarşik kuruluşuna ve gücüne kuşkuyla bakıyordu. Weil’in kişisel acı çekme mistiği, sonuna kadar yürüttüğü kendi kendisiyle savaşma­sı, istencini, kendisini yok etme derecesinde kırmak arzusu, onun yo­luydu. Şimdi amacı, kendi kendisini yönetme ve özgürlük yerine, tanrıya başeğme olmuştu.

Ölüm arzusunu, Ortaçağ mistik kadın ve erkekleri gibi, açlık ve eziyet çekmeyle pekiştiriyordu. Onda “mazoşist bir eğilim” ortaya çıktı; o, “acıda... sevinç arıyordu... çünkü acı, yoksullarla özdeşleş­meyi sağlıyor ve varoluşa bir anlam katıyordu” (Abosch 1990, s. 48).

Weil, teolojisinde olumsuzluğu, yıkıcılığı yüceltiyordu: Bu dün­yada tanrı yoktur; olası tek kurtuluş yolu yok olmaktır. O da Budist- ler gibi hiçbir şey istememeye, arzusuz olmaya çabalıyordu: mutlak bir iç boşluğuydu amacı. Onun tanrı düşüncesi teselli edici değildi. Bu şekilde gnostikler [tanrı bilgisinde yaşayanların inanç yolu -ç.n.] ve Katharcılara [Lat. temizlenme; bir Ortaçağ mezhebi -ç.n.], Platon, Kierkegaard ve Pascaftn düşünce geleneğine yakındı. Onlar gibi o da dünyanın tanrı tarafından değil, kötülük tarafından yönetildiği düşün­cesinden hareket ediyordu. İyi, bu dünyada gerçekleştirilebilir bir şey değildi. Bu yüzden insan “kötüye dayanmayı ve acıyı sevmeyi öğren­mek zorundadır** (a.g.y., s. 126).

1940 yılında Paris’in işgaliyle hayatı bir kez daha kökten değişti. Kalabildiği sürece Paris’te kaldı ve kaçanlara yardım etti. Yasadışı ha­reketlerinden -bildiri ve başka yazılar dağıtıyordu- dolayı tutuklan­dı, sonra serbest bırakıldı. Yeni bir tutuklanmadan korktuğu için, iş­gal dışında kalan Güney Fransa’ya, Marsilya’ya kaçtı. Orada direnişe katıldı. Burada 1941’de Donimikan bir rahip olan Jean-Marie Perrin’i tanıdı. Perrin onun yol göstericisi ve dostu oldu. Ölümünden sonra da terekesini yönetti.

1942’de Fransa’yı terk etmek zorunda kaldı. Ailesiyle birlikte önce Cezayir’e, oradan da Amerika’ya kaçtı. Ama 1942’de yeniden Avru­pa’ya döndü. İngiltere’de “Force de la France Libre”ye katıldı; aynı za­manda siyasal vasiyeti olan kapsamlı kitabını yazdı: L'Enracinement (1949; Alm. Eimvurzelung, 1956). Burada işgalden sonraki Fransa için bir anayasanın temellerini hazırlamak istiyordu.

Simone Weil 4 Ağustos 1943’te Ashforsd, Kent’de yetersiz beslen­me ve veremden öldü. O sırada kendi vatanındaki yiyecek kıtlığından dolayı karneyle verildiği kadar yemek yiyordu. Ahlak disiplini en yüksek noktasına varmıştı. Başkalarından da bu ölçüye uymalarını is­tiyordu. Buna karşılık tümden çelişik bir durumu vardı. Kendi Yahu­di soydaşlarına karşı, onların kaderleri karşısında, sonuna kadar ilgi­siz kaldı. Hatta bir “Maniheist sadeleştirmesi”yle onları bu dünyanın sefaletinden sorumlu görüyordu (bkz. Abosch 1990, s. 121).

Simone Weil, teori ve pratiği, felsefi ve toplumsal bakımdan bir­birine bağlamak istiyordu. Ama kendi hayatında beden ve tini, dualist bir tutumla birbirinden ayırıyordu: tinsel bakımdan sürekli canlıydı; ama bedensel gereksinimlerine karşı sakıngandı. Hemen hemen hiçbir şey yemiyordu. Sonunda örnek aldığı —»Katharina von Siena (Birinci Cilt) gibi açlıktan öldü.

Alıntılar

Simone Weil, onu hiçbir felsefe akımına sokmayan parçalar halin­de, çelişkili bir yapıt bıraktı. “O, hiçbir felsefeyi temsil etmiyordu, kendisi felsefe yapıyordu” (Schlette 1986, s. 47).

Onun varoluş düşüncesi (Wicki-Vogt), bugün bile uyarıcılığını koruyor. O, bir din felsefesinden fazla bir şeydir. Çünkü Grek felse­fesiyle kapsamlı bir şekilde uğraşır; özellikle Platon, Descartes,* Pas­cal, Kant ve Kierkegaard’la; aynı şekilde Çin ve Hint felsefesiyle de. Hayatın anlamı hakkındaki “en son” felsefe sorularında Weil, bir ag­nostik olarak kaldı.

Yaşarken sadece birkaç dergide birkaç makalesi yayımlandı. Geri­ye bıraktığı yazılardan ilk olarak çıkanlar, 1948’de dostu filozof Gus- tave Thibon tarafından yayımlandı. Simone Weil Amerika’ya gitme­den önce günlüğünü saklaması için ona bırakmıştı. Bunlardan bir seç­me, La Pesanteur et la Grace (Alm. Schwerkroft und Gnade, 1952) baş­lığı altında yayımlandı. Cahiers’in tamamı Almanya’da ancak 1991’den sonra yayımlandı.

Simone WeiFın ilk hayatöyküsü, iki dostu, Jean-Marie Perrin ve Gustave Thibon tarafından Simone Weil telle que nous l'avons connue adı altında 1952’de yazıldı ve yayımlandı.

YARARLANILAN YAPITLAR:

WEIL, SİMONE. Aufmerksamkeit für das Alltâgliche. Ausgew. Schriften zu Fragen der Zeit. Hg. u. eri. v. Otto Betz. 3. Aufl. München 1987.

     Cahiers. 1991 ff

    Das Unglück und die Gottesliebe München 1953.

     Fabriktagebuch und andere Schriften zum Industriesystem. Frankfurt/M. 1978.

     Schwerkraft und Gnade. München 1981.

    Unterdrückung und Freiheit. Politische Schriften. München 1975.

ABOSCH, HEINZ. Simone Weil zur Einführung. Hamburg 1990.

CABAUD. JACOUES. Simone Weil. Die Logik der Liebe. Freiburg/München 1968.

KROGMANN, ANGELICA. Simone Weil in Selbstzeugnissen und Bilddokumenten. Re- inbek 1970.

PERRIN, JEAN-MARIE u. GUSTAVE THIBON. Simone Weil telle que nous l'avons connue. Paris 1952.

SCHLETTE, ROBERT. “Simone Weil." İn: Information Philosophie. Heft 5. Dezember 1986. s. 38-48.

WICKI-VOGT, MAJA. Simone Weil - Eine Logik des Absurden. Bern 1983.

WIMMER, REINER. “Simone Weil." İn: Reiner Wimmer (Hg.). Vier jûdische Philosophin­nen. Rosa Luxemburg. Simone Weil. Edith Stein. Hannah Arendt. Tûbingen 1990. s. 97-168.






[1] Onun zamanında bunun zayıflama tutkusu adlı bir hastalık olduğu bilinmi­yordu. Ama belirtiler Simone Weil’ın hastalığının bu olduğunu gösteriyor.

[2] İşçi kuruluşlarını örgütlemek ve onları “doğrudan eylem"e geçirmek isteyen sosyal devrimci hareket. İspanya, kalya ve Fransa’daki büyük sendikaların ku­rulmasında temel oldu.


KADIN FİLOZOFLAR II Romantik Çağdan Modem Çağa Kadar...MARİT RULLMANN 


Bu blogdaki popüler yayınlar

TWİTTER'DA DEZENFEKTÖR, 'SAHTE HABER' VE ETKİ KAMPANYALARI

Yazının Kaynağı:tıkla   İçindekiler SAHTE HESAPLAR bibliyografya Notlar TWİTTER'DA DEZENFEKTÖR, 'SAHTE HABER' VE ETKİ KAMPANYALARI İçindekiler Seçim Çekirdek Haritası Seçim Çevre Haritası Seçim Sonrası Haritası Rusya'nın En Tanınmış Trol Çiftliğinden Sahte Hesaplar .... 33 Twitter'da Dezenformasyon Kampanyaları: Kronotoplar......... 34 #NODAPL #Wiki Sızıntıları #RuhPişirme #SuriyeAldatmaca #SethZengin YÖNETİCİ ÖZETİ Bu çalışma, 2016 seçim kampanyası sırasında ve sonrasında sahte haberlerin Twitter'da nasıl yayıldığına dair bugüne kadar yapılmış en büyük analizlerden biridir. Bir sosyal medya istihbarat firması olan Graphika'nın araçlarını ve haritalama yöntemlerini kullanarak, 600'den fazla sahte ve komplo haber kaynağına bağlanan 700.000 Twitter hesabından 10 milyondan fazla tweet'i inceliyoruz. En önemlisi, sahte haber ekosisteminin Kasım 2016'dan bu yana nasıl geliştiğini ölçmemize izin vererek, seçimden önce ve sonra sahte ve komplo haberl

FİRARİ GİBİ SEVİYORUM SENİ

  FİRARİ Sana çirkin dediler, düşmanı oldum güzelin,  Sana kâfir dediler, diş biledim Hakk'a bile. Topladın saçtığı altınları yüzlerce elin,  Kahpelendin de garaz bağladın ahlâka bile... Sana çirkin demedim ben, sana kâfir demedim,  Bence dinin gibi küfrün de mukaddesti senin. Yaşadın beş sene kalbimde, misafir demedim,  Bu firar aklına nerden, ne zaman esti senin? Zülfünün yay gibi kuvvetli çelik tellerine  Takılan gönlüm asırlarca peşinden gidecek. Sen bir âhu gibi dağdan dağa kaçsan da yine  Seni aşkım canavarlar gibi takip edecek!.. Faruk Nafiz Çamlıbel SEVİYORUM SENİ  Seviyorum seni ekmeği tuza batırıp yer gibi  geceleyin ateşler içinde uyanarak ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi,  ağır posta paketini, neyin nesi belirsiz, telâşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi,  seviyorum seni denizi ilk defa uçakla geçer gibi  İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık,  içimde kımıldanan bir şeyler gibi, seviyorum seni.  'Yaşıyoruz çok şükür' der gibi.  Nazım Hikmet  

YEZİDİLİĞİN YOKEDİLMESİ ÜZERİNE BİLİMSEL SAHTEKÂRLIK

  Yezidiliği yoketmek için yapılan sinsi uygulama… Yezidilik yerine EZİDİLİK kullanılarak,   bir kelime değil br topluluk   yok edilmeye çalışılıyor. Ortadoğuda geneli Şafii Kürtler arasında   Yezidiler   bir ayrıcalık gösterirken adlarının   “Ezidi” olarak değişimi   -mesnetsiz uydurmalar ile-   bir topluluk tarihinden koparılmak isteniyor. Lawrensin “Kürtleri Türklerden   koparmak için bir yüzyıl gerekir dediği gibi.” Yezidiler içinde   bir elli sene yeter gibi. Çünkü Yezidiler kapalı toplumdan yeni yeni açılım gösteriyorlar. En son İŞİD in terör faaliyetleri ile Yezidiler ağır yara aldılar. Birde bu hain plan ile 20 sene sonraki yeni nesil tarihinden kopacak ve istenilen hedef ne ise [?]  o olacaktır.   YÖK tezlerinde bile son yıllarda     Yezidilik, dipnotlarda   varken, temel metinlerde   Ezidilik   olarak yazılması ilmi ve araştırma kurallarına uygun değilken o tezler nasıl ilmi kurullardan geçmiş hayret ediyorum… İlk çıkışında İslami bir yapıya sahip iken, kapalı bir to