Hazırlayan:Cengiz
Gökşen
Temel
oğlunu karşısına alarak ona balık türlerini öğretir. Oğlu Temel’e sorar:
“Uskumru nedir bobacuğum? ” “Hamsi paluğunun emicesidur. ”
“Peki
ya pisi balığu? ”
“O
da çedisudur. ”
“Kırlangıç
balığu? "
“Hamsinun
uçağidur. ”
“Kılıç
balığu?”
“Silahıdur.
”
“Peki
oyleysa kalkan balığu hamsinin nesidur?”
“Ha
o mi, o da savunma pakanidur. ”
“Yau
boba sen deyisun ki yani her şey hamsiye bağlidur? ”
“He
öyle uşağum, önce hamsi vardu, sonra bir toz bulutu yükseldu. ”
Enis
Fosforoğlu
**
"Temel
ecza dolabında yara bandı buldum. ”
“Eyi
oyleysa, gel gavga edelum ”
Fosfor
oğlu.
**
*
Temel
doktora gitmiş. Çok ağrısı olduğu için önce bir eczacıya uğradığını söylemiş.
Doktor:
"Eczacı
size ne saçma bir tavsiyede bulunmuştur kim bilir? ” demiş.
Temel:
“Pilenıeyrum,
gidin bir doktora görünün, ” dedi...
Temur
a, 2000, 41.
**
*
Hakim
Temel’e sorar:
"Şurada
oturan davacıyı tanıyor musun? Adama ‘pezevenk’ demişsin. ”
"Hayır,
tanimayirum oni. Ama pezevenk olduğuni biliyirum. ”
"Herden
biliyorsun?”
"Geçen
akşam Beyoğlu ’nda sinemadan bi kalbaluk çıktıı, penum da kafam eyi idu. Orada,
“ulan pezevenkler” diye bağırdıım. Sadece ha bu adam “bağa mi dedim?” demiş
idu. ”
Sırtlı,
1996, 79. .
Hakim
kan revan içindeki Temel’e sormuş:
"Aptal
dediğin adamı tanıyor musun? ”
"Tanımayirım,
ama aptal olduğunu bileyirum. Kahvenin içinde aptal deyince pi pu adam pağa mı
söyleyisun diye yanima çeldi. ”
Karahasanoğlu,
ty, 88.
**
Bir
Bayburtlu denize girmek için soyunuyormuş. Oradan geçen bir muzip Karadenizli:
"Hop
hop hemşerum, denize girmeye utanmay musun?”
Bayburtlu
saf saf cevap verir:
"Kardeşim
canım denize girmek istedi. ”
Karadenizli:
"Sen
çimmek isteyisun, bakalum deniz seni isteyecek mi?
Kardeş,
ty, 7.
**
Temel
binanın altıncı katından aşağı düştü. Hemen etrafında bir kalabalık toplandı.
Yoldan geçen biri kalabalığı yararak yaralı Temel’in üzerine eğilerek sordu:
"Ne
oldu?"
Temel
zorlukla konuştu:
"Vallahi
pilmeyirum, pen ta şimtu keltum. ”
Bizim
T., 1999, 131.
**
"Temel
başını kaşıyacağı zaman ne yapar? ” ,
"Önce
avcunu kaşıyıp sonra başını sıvazlar. ”
**
*
"Temel
ayakkabılarını nasıl bağlar? ”
"Sağ
ayağını yüksekçe bir yere koyar sol ayakkabısını, sol ayağını yüksekçe bir yere
koyar sağa ayakkabısını bağlar. ’’
**
Kontrole
gelen hastasına Doktor Temel sorar:
“Omizun
hâlâ ağriy mi? ”
"Evet
doktor bey. ”
“Oyleysa
sıcak havli koyacasun. ”
Hasta:
“Ama
doktor bey, iki gün önce geldiğimde buz torbası koymamı söylemiştiniz... ” “O
içi cün önce idu. Tıpta hiç ilerleme olmayacağ midur?”
Ali
Rıza Terzi
İNCE
BIYIK
Dursun
Temel’e sorar.
“Ula
Temel bizim burnumuz uzun da bıyığımuz incedur. Ne dersun?
Temel
ciddi biçimde,
“Ula
biz önemli şeylerin altını çizerüz da, der.
Nilüfer
Geldi
**
1923
tarihli bir gazetede yayınlanan fıkra: ,
Vaktin
sadrazamı tellal çıkartmış. Herif sokak sokak, "Bağdad’a bir haftada gidip
gelecek her kim varsa gelsin!... ” diye bağırırmış. Yalnız gitmesi kırk gün
süren böyle bir yere bu kadar kısa bir süre için kim istekli olur?.. Böyle
olmakla birlikte ertesi gün kapıda biri peyda olmuş.
“Devletlu
efendiyi görmek isterim. ” demiş.
Haber
vermişler. Kabul etmiş. Sormuş:
"Gider
misin?"
"Hayır
efendim; ben gidemem. Hatta kardeşim de gidemez.” "Öyle ise niçin geldin?”
"Bu
vaziyeti arzetmek için. ”
İkinci
fıkra: 1975 yılında İzmir’de Çelik tarafından derlenen metin:
Beş
yıldızlı bir otelin sahibi her nasılsa iflasın eşiğine gelmiş. Gazeteye ilen
vererek yüz milyon verecek bir ortak aramaya başlamış. Aradan günler geçmiş ama
ne gelen varmış ne giden. Patronun dışarıda olduğu bir saatte kapıda başında
fötr şapkası, elinde şemsiyesiyle bir Karadenizli görünmüş. Gazetedeki ilanı
okuduğunu ve patronla görüşmek istediğini söylemiş. Hemen buyur etmişler,
oturtmuşlar, bir yandan patrona haber gönderirken öte yandan kurtarıcılarını ağırlamak
için sormuşlar:
"Beyefendi
ne içersiniz?”
"Sağ
olun içmeyeceğum. Aç kamina dokunayi. ”
"Aman
efendim! O ne demek! Lokantamız var ne emrederseniz yaptıralım. ”
Çorbası,
etlisi, tatlısı, tuzlusu ile mükellef bir sofra donatılmışlar. Bizim
Karadenizli karnını doyurduktan sonra, yanı başında emre amade bekleyen
garsona:
"Şimdi
bi sade gahve içilir! ” demiş.
Kahveyi
getirmişler.
“Bu
gaybana sigarasuz gitmeyi! ” demiş.
Derhal
sigara ikram etmişler. Tam bu sırada da patron nefes nefese gelmiş. Hoş beşten
sonra Karadenizliye:
“Yüz
milyonu getirdiniz mi? ” diye sormuş.
Karadenizli:
“Yok
gardaşum. Bende o gada para yok! ”
“O
zaman niye geldiniz- ”
“Size
benden umudunuzi kesun, bende para yok demek içun geldum. ”
**
Temel
iş aramaktadır. Gazetede bir ilân görür. İlânda işe başvuracaklardan üniversite
mezunu olmaları, iki yabancı dil bilmeleri ve iyi derecede bilgisayar
kullanmaları istenmektedir.
Temel
gazete elinde iş yerine gider.
Iş
yerinde sorarlar:
“Üniversite
mezunu musunuz?”
“Yoo.
llkokilu zor biturdum. ”
“Peki
yabancı dil? ”
“Türkçe’yi
zor konuşiyrum.”
“Bilgisayar?
”
“Hiç
cörmemişimdıır. ”
“Peki
buraya niye geldin?”
Temel:
“A
bu iş içüıı bağa cüvenmeyesuz haber vereyum dedum. ”
Ali
Rıza Terzi
**
Sürmeneli
bir öğrencim olan Hakan Kanlı sürekli yaz okuluna kalır. Yaz okulundayken, bir
hafta sonu eve gidince, babası,
"Sen
bu işi baya ciddiye aldun galiba. Ne böyle kış okıysun, yaz okıysıın? ” der.
Hakan
Kanlı
İsmini
açıklamamızı istemeyen ve Doğu Karadenizli olan Giresun Eğitim Fakültesi
öğretim üyelerinden biri İstanbul’da gezerken farkında olmadan, kırmızı ışıkta
karşıdan karşıya geçer.
Orada
bulunan polis memuru:
"Beyefendi
hayatınızdan bıktınız mı, kırmızı ışıkta geçiyorsunuz ’’ der.
Öğretim
üyesi bey hemen,
"Kusura
bakmayın memur bey, ben buraların yâbancısıyım ” der.
KTÜ’de
bir öğretim görevlisi bozuk telefonu için Teleköm ’a telefon etmiş.
“Benim
... nolu telefonum çalışmıyor, bozuk. Lütfen bunun tamir edilmesini rica
edeceğim.
Telekom’dan
verilen cevap:
“Beyefendi,
bozuk telefonunuzdan bize telefon edin. Biz onun bozuk yerinin nerede olduğunu
tespit ederiz.
Kardeş,
ty, 91.
**
Temel
hastalanmış doktora gitmiş. Doktor,
"Bir
hafta boyunca kapıdan dışarı çıkmayacaksın ” demiş.
Temel, 1
"Tamam,
doktor bey ’’ diyerek eve gitmiş.
Temel’in
hastalandığını duyan arkadaşı Dursun ziyarete gitmiş. Kapıyı açmış bakmış ki
Temel üzerini giyinmiş pencereden dışarıya çıkmaya çalışıyor.
Dursun:
"Kapı
dururken niye pencereden dışarı çıkıyorsun ” demiş.
Temel:
"Ula
Doktor bağa dedu ki: Bir hafta boyunca kapıdan dışaru çıkmayacaksan. ’’ Tuncay
Ayaş
Bir
gün dağda gariban bir çoban zengin ağasının yüzlerce koyununu otlatırken yanına
birisi yaklaşmış.
Temel:
Hey
hemşerim kolay gelsin. Sana burda kaç koyun olduğunu söylersem bana bir koyun
verir misin?
Gariban
çoban biraz düşünmüş ve aklından "Ulan ben bile burada kaç koyun olduğunu
bazen şaşırıyorum bu adam nereden bilecek" demiş.
"Tamam
bilirsen al bir tane koyunu götür. ”
Temel:
“Tam
548 koyun var. ”
Çoban:
"Hemşerim
doğru bildin. Bir koyunu al götür. Temel gitmiş koyunların arasına dalmış. En
irisini sırtlamış götürürken çoban seslenmiş:
"Hey...!
Dur bakalım, ben de senin nereli olduğunu bilirsem koyunu geri bırakacak mısın?
”
Temel
kabul edince,
“Sen
Trabzonlusun. ”
"Peki
nereden anladın?”
"548
tane koyun içinden davar köpeğini sırtlayıp götüren Trabzonludan başkası olamaz
da ondan. ”
**
İlyas,
Hüseyin ve Temel inatçılık üzerine konuşuyorlarmış. Herkes kendisinin daha inatçı
olduğunu ispat etmeye çalışırken, Îlyas:
“Pen
peder ilen Kurban payramundan Şeker payramuna kadar dargun durmuşumdur” der.
Hüseyin
söze başlar:
“Pizum
komşi ilen çit yüzundan kavga etmişizdur. O cün bil cün beş yıldur konişmayrum
oninlan. ”
İçlerinde
en yaşlı olan Temel duyduklarına gülerek söze başlar:
"Pen
pizum Köroğlu ilen gerdek gecesu kavga etmişümdıır. O cün bu cün konişmayrum. ”
îlyas
'la Temel şaşırır ve sorarlar:
"Peçi
senin üç çocuğun yok nüdür? Onlar çimdendur? ”
“Dargunuk
deduk ya oni pilem somıayrum. ”
Karadeniz
Fık., 1983. 14.
**
İnatçılığı
ile tanınan iki Karadenizli ve bir Acem bir araya gelirler. Aralarında
"ben hepinizden inadım, benim kadar inat olmaz” şeklinde âdeta bir
inatçılık yarışması ve tartışması başlar.
Karadenizliden
bir der ki:
"Dün
gece geç vakit eve döndüm, kapinun ziline basturn. Karim içerden, ‘Kimsun?’
diye sordu da, inadumdan cevap vermedum ve sabaha kadar kapida bekledunı. ”
İkinci
Karadenizli:
"O
da ne ki, ben dişçiye gittum da, dişçi ‘hangi dişin ağrıyi?' diye sorduğunda,
inadumdan cevap vermedum, bütün dişlerimi çektu. ”
Acem:
"Sizinkiler
de bir şey midir? Ben karımla beş yıldır evliyim, bir gece olsun onunla
yatmadım. ”
Hemen
biri atılır:
“Yahu
sen deli mistin? Nasıl olur senin çocuğun var ya?”
"Sen
öyle zannedersin. Bendeki inada bakın ki, çocuğun kimden olduğunu bile
sormadım. ” ।
Karadenizli
dayanamaz:
"Ula
sen hem inatsun, hem de bulunmaz bir gavotsun.1’’ der.
Hocaoğlu,
1981, 55-56.
**
Temel
ile arkadaşları kahvede çapkınlıklarından bahsediyorlardı. Arkadaşlarından biri
Temel’e sorar:
"Senin
vücudun ayı gibi çok kıllıymış. ”
Temel
durur ve arkadaşına bakarak:
"Ula
senun sevgulun de çok boşboğaz ha!"
Kardeş,
ty,22.
Temel
ile Cemal yıllar sonra karşılaşmışlar, yol üzerinde konuşuyorlardı. Bir ara
Cemal ilerden gelen iki kadını göstererek:
"Felaket
karımla metresim buraya geliyorlar. "
Temel
bir gelen kadınlara baktı bir de arkadaşına:
"Ha
uşak sen şaşurdun galiba, olar penum katimla, penum metrestim. ” Alay, 1993,
(39).
**
Temel
ve Fadime bahçelerinden topladıkları sebzeleri at arabasına yükleyip pazara
satmaya giderken Fadime:
"Temel
benim yanağımdan öper misin? "
Temel
Fadime'yi yanağından öper. Beş dakika sonra,
"Temel
beni öteki yanağımdan da öper misin? ”
Temel
bunu da yapar. On dakika sonra Fadime yine,
"Temel
benim bacağımı okşar mısın? "
Temel
durup Fadime ’nin bacağını okşar. Yine beş dakika sonra Fadime,
"Temel
öteki bacağımı da okşar mısın? ” der demez Temel:
"Kız
Fadume hıyarlarun üstünden kalk, geç lahanalarun üstünde otur. ”
Kardeş,
ty, 96.
**
Temel
banliyö treninde giderken yanındaki kadına sorar:
“Bu
koku nedir?"
“Arpej
Ozmo parfümü. Şişesi on milyon. ”
Bir
süre sonra bir pis koku. Kadın Temel’e sorar:
“Bu
koku nedir?"
“Tamek
kuru fasulye. Kutusu on bin lira. ”
Kardeş,
ty, 60.
**
Temel,
kahvede arkadaşları ile sohbet ediyordu. Bir ara:
“Uşaklar,
bu sene çay çok bereketli idi. Yaprakları birbirine ulasan Allah’ın ayaklarına
erişirdi. ”
Yan
masada Temel’in sözlerini duyan imanı efendi:
“Temel,
Allah ’ın ayakları olur mu? ’’
Temel:
“Haklısın
hocam. Zaten o kadar çay yaprağı da yok. ”
Temel’in
Biri 2000, 100.
**
Temel
her kızdığında kendini tutamaz, Allah ‘a küfreder. Arkasından da;
“Allahım,
sen beni affet şeytana uydum. ” der.
Yine
bir gün Temel aynı şeyi yapmış;
“Allahım
affeyle, şeytana uydum. ” der.
Arkasından
şeytanın sesi duyulur:
"Yahu
arkadaş Allah 'a küfrediyorsun, sonra da suçu benim üstüme atıyorsun. "
Kardeş, ty, 50.
**
Temel
ile Dursun oturmuş hasret gideriyorlardı. Evli olan Dursun:
Sana
şaşıyorum Temel, kasabamızda bu kadar güzel bekar kız varken neden
evlenmiyorsun? " diye atıldı.
Temel
güldü:
"İçince
efkarlanıp evlenmeye karar veriyorum. Bir kızla tanışıyorum, fakat içkili
olduğum için kız benimle evlenmek istemiyor. Ayılınca da ben evlenmekten
vazgeçiyorum.
Ermiş,
2000, 22-23.
**
.ROSPÎ
UŞAĞI
Temel,
İngiliz, Fransız, Alman uçakla seyahat ederlerken, İngiltere’nin üzerinden
geçtiklerinde İngiliz
"Ben
atlıyorum. Anam kötü yola düşmüş. Onu öldüreceğim. Hava alanında buluşuruz.
Fransa’nın
üzerinden geçerken Fransız aynı şekilde söyleyip uçaktan atlar. Almanya’nın
üzerinden geçerken aynı şekilde Alman da atlar ve hava alanında buluşurlar.
Türkiye’nin üzerinden geçerlerken Temel paraşütünü hazırlamaya başlar.
Diğerleri Temel ’e neden atladığını sorarlar. Temel:
"Bu
kadar .rospi uşağunun arasında duramam da ondan " der.
Ali
Rıza Terzi-
SIKILMIŞ
Uçakla
yaptıkları bir yolculuk sırasında, uçak kaza yapar ve Temel, bir Alman, bir
İngiliz ve bir Fransız bir adaya düşerler. Adada onlara bir şey görünür ve
onlara son isteğiniz nedir diye sorar. İngiliz ’e son isteğini sorarlar:
Ülkesine gitmek istediğini söyler ve hemen gönderirler. Alman’a sorarlar, oda
evine gitmek istediğini söyler ve onu da evine gönderirler. Sıra Fransız’a
gelir. Ona da son dileğinin ne olduğunu sorarlar. O da evinde ailesiyle
birlikte olmak istediğini söyler. Onu da evine gönderirler. Sıra Temel’e gelir
ve ona da ne istediğini sorarlar. O da;
"Onları
hep evlerine gönderdiniz. Benim burada yalnızlıktan canını sıkılıyor. Onları
buraya geri getirin. ” demiş.
İsmail
Hakkı Tomar
**
Öğretmen
derste anonim kelimesinin anlamını anlatıyordu:
"Anonim
isimsiz demektir. Yani kime ait olduğu belli değildir. ”
Tam
o esnada bir kahkaha duyuldu. Öğretmen sordu:
"Kim
güldü?"'
Temel
cevap verdi:
“Anonim.
’’
İpek,
2001, 128.
Din
dersi öğretmeni sınıfı sözlü yapmaktadır. Sıra Temel’e gelince sorar: “Adem peygamberin
işlediği günah nedir? "
“Yasak
elmdyu yemek öğretmenum. ”
"Peki
tanrı onu neyle cezalandırdı? ”
“Havva
ile evlendirdi ya! ’’
Karadeniz
Fık., 1983, 47.
**
Dört
kişilik avcı grubu, tecrübeli avcı Temel"in önderliğinde ormanda
ilerlemektedir. Karşılarına küçük bir delik çıkar.
Temel:
"Yatın
yere, tavşan deliği!"
Bütün
avcılar yere yatarlar. Gerçekten bir müddet sonra delikten tavşan çıkar.
Avcılar hemen vururlar. Tekrar yürümeye başlarlar. Bir süre sonra büyükçe bir
delik çıkar karşılarına.
Temel
"Yatın
yere, tilki deliği!"
Yatarlar.
Biraz sonra tilki çıkar. Onu da vururlar.
Tekrar
yola düşerler. Bu defa daha büyük bir delik çıkar. Temel:
"Yatin
yere, ayı ini!"
Yere
yatarlar ve çıkan ayıyı vururlar. İyice keyiflenen avcılar yürümeye devam
ederler. Kısa bir zaman sonra kocaman bir deliğin başında dururlar. Acemiler
hep birden Temel"e bakar.
Temel:
"Uşaklar
ne çıkacağını bilmiyorum. Ama yatın yere, ne çıkarsa bahtımıza !"
Ertesi
gün gazetelerde:
"Dört
avcı tren altında can verdi...”
http://www.
bıdentturker. çom/fikralar2.htnı
**
Avdan
dönen Temel anlatıyormuş:
"Bugün
bir yaban güvercini vurdum. Bir de baktım, saçmanın biri hayvanın tırnağından
girip gözünden çıkmış.
Dinleyenler:
"Olacak
şey mi bu ? ”
Temel’in
arkadaşı îdris:
"Ben
de şahidim. Ateş ettiğinde güvercin gözünü kaşıyordu. ”
Temur
a, 2000, 92.
**
Baron
de Tott III. Mustafa zamanında İstanbul’da bir Matematik Okulu açmak üzere emir
alır. Ancak bu konudaki okulun hocaları, bu yeni okulun kendi
bilgisizliklerinden dolayı açıldığım düşünerek Baron ’a yardımcı olmazlar.
Padişahın
emriyle bu hocalar yeniden imtihana çekilirler. Baron ilk sorusunu sorar; en
cesur öğretmen Temel öne atılır
“Sor
bakayum, ben cevaplayacağum! ”
"Bir
üçgenin iç açıları toplamı kaç derecedir? ”
“Uyy,
sorduğu soruya bak! O sorduğun üçgenine göre değiştir daa!”
Sırtlı,
1996, 212.
**
Temel
ve arkadaşları hamama gitmişler. Arkadaşları Temel’i kandırıp hamam parasını
ona ödetmek için hamamda tavuk numarası yapıp, hamam paralarını Temel’e ödetmek
için anlaşmışlar. Hamamda yıkanan gruptan biri göbek taşına çıkarak,
"
Arkadaşlar, hamam parasını göbek taşına çıkıp kim yumurta yapamazsa, o ödesin,
der. Hamadakiler sırayla göbek taşına çıkıp, tavuk gibi öterek, eline sakladığı
yumurtayı gösterip, bu işten paçasını kurtarır.
Hamam
parasının kendinde kalacağını anlayan Temel, hemen göbek taşına çıkarak, horoz
gibi ötmeye başlar.
“Temel
neyapıyon, çıldırdın mı? der arkadaşları.
“Bu
kadar tavuk arasında bir tane horoz olması gerekmez mi?
Kardeş,
ty, 7.
Hoca
Temel’e sormuşlar:
“Hocam,
denüzde gusül abdesti alurken ne yana dönelim?
“Elbiseleriniz
çıkardığınız yere dönün, çaldırmazsunuz olari?
Sırtlı,
1996, 74.
**
İçkiye
oldukça düşkün olan Temel, Cuma namazına gitmişti. Hoca, vaazında içkinin
kötülüklerinden söz ediyordu. İçki içenlerin sırat köprüsünden geçerken dünyada
içtikleri bütün içki şişelerinin boyunlarında asılı olacağını söyleyince:
“Hocami
şişeler boşmu yoksa dolu mu olacak? ”
Hoca:
“Tabiki
dolu olacak. Bu ağırlıkta nasıl köprüden geçebilecekler? ”
Temel
hayatından memnun bir şekilde:
“Hay
ağzını öpeyim hocam. Desene ahrette de yaşadık. ”
Temel’in
Biri, 2000, 39.
Temel
borçlarını ödeyebilmek için camide Allah ’a dua ediyordu. Hemen yanı başında
bir dilencinin, “Yüce Allahım bana bi yemek parası ’’ diye yakardığını duyunca
elini cebine sokup;
“Al
ula şu on bin lirayı da git ye, böyle ufak şeyler için Allah’ı meşgul
etme" der.
Alay,
1993, (83).
TEMEL’İN
SEVİNCİ
Varını
yoğunu içkiye yatırarak tam anlamıyla alkolik olan Temel’i arkadaşı Dursun
uyarmak ister:
“Şimdi
içtiğin içkiler ihtiyarladığında burnundan gelecek.. ”.
Temel
basar kahkahayı:
“Oh
oh ne iyi... Dese ne ihtiyarlıkta da sefa süreceğim... ”
Ermiş,
2000, 17.
NEDEN
DOKUNSUN
Temel’in
oruç tutmadığını farkeden arkadaşı:
“Ne
o Temel, bu yıl Ramazan sana dokundu mu? ”
“Neden
dokunsun? Ona bir şey yapmadım ki?"
Temel’in
Biri, 2000, 41.
TEMEL
İN ZOR HALİ
Bir
Ramazan günü Temel’i dut gibi sarhoş gören Dursun sorar:
“Sen
oruç tutmuyor musun? ”
Karşısında
Dursun’u gören Temel:
“Yahu
orucu ayıklar zor tutuyor... Ben bu sarhoş halimle nasıl tutayım? "
Ermiş,
2000, 19.
**
Temel
bir gün İstanbul’a gitmek ister. Otobüs terminaline varır. Tam bilet almak
üzere iken omzuna bir el dokunur.
“
Bu otobüse binme, kaza geçirecek” der.
Temel,
“adamın bir bildiği vardır" diye düşünür ve bilet almaktan vazgeçer.
Akşam
haberlerde o otobüsün kaza yaptığını duyar. Temel o otobüse binmediği için
Allah ’a şükreder.
Ertesi
günü uçakla gitmeye karar verir. Türk Hava Yolları bürosuna gider. Yine, tam
bilet alacağı sırada, aynı el omzuna dokunur.
“
Bu uçağa binme kaza yapacak" der.
Temel
“hayırdır İnşallah " diye mırıldanarak bilet almaktan da vazgeçer. Akşam
haberlerde uçağın da kaza yaptığını duyar. Tanımadığı bu adama dualar eder ve
Allah ’a şükreder.
Ertesi
günü '‘bari gemi ile gideyim ” diye düşünür ve bilet almak için limana gider.
Aynı el yine dokunur ve gitmemesi için uyarır.
Temel
dayanamaz:
“
Sen kimsin?”
“
Senin koruyucu meleğinim. ”
Temel
bunu duyunca bütün kuvvetiyle bağırır:
"
Madem ki koruyucu meleğimsin, yirmi yıl önce Fadime ile evlenirken neredeydin?”
Temura
2000, 37-38.
Ramazan
günü hoca, köy kahvesinde toplananlara iftara kadar dinî hikâyeler
anlatmaktadır. Tanrının büyüklüğünü anlatan hikâyelerden birinde hoca şunları
söyler:
‘‘Ormanda
odun kesmakta olan fakir ve kimsesiz oduncu ağlama sesleriyle irkildi. Sesin
geldiği yöne gittiğinde soğuktan üşümüş ve karnı acıkmış bir çocuk gördü.
Yanında yemek yoktu. Tanrıya yalvardı ve biraz sonra göğüsleri hızla büyüdü ve
sütle doldu. Çocuğu böylece doyuran oduncu, onu ölmekten de kurtarmış oldu. ”
Merakla
hocayı dinleyenler arasında bulunan Cemal;
‘‘Hoca
hiçayen hoşuma citmedu. Adama göğüs çikartacağuna Tanrı ona pir çese altun
cönderseydi daha iyi idi. ”
Cemal’in
sözleri biter bitmez Temel hemen şöyle der:
“
Uşağum, sen hiçbir şeyden anlamaysun... İşi mucizzeylen hâlledebilseydun, sende
nacit ödeme yapmazdım. ”
Karadeniz
Fık., 1983, 55-56.
**
Temel,
Cemal, Dursun bir köprü de işçi olarak çalışırlar. Bunlar her gün aynı yemeği
yemekten usanırlar. Aralarında bir daha aynı yeinek gelirse yememek için
intihar edeceklerine dair söz verirler.
Bunlara
öğle yemeği olarak, Temel’e her gün ekmek arası hamsi, Cemal’a ekmek arası
köfte, Dursun ’a da ekmek arası pastırma gelirmiş. Ertesi gün bunlara yine her
günkü yemek gelir. Bunu üzerine üçü de intihar eder ve ölürler.
Eşleri
gelip başlarında ağıt yakar: Cemalin karısı,
"Her
gün ellerimle ekmek arası köfte yapardım ”
Dursun
’un karısı:
"Her
gün ekmek arası pastırma yapardım Dursun ’uma, gitti koç gibi yiğidim ” diye
ağıt ederken, Temel ’in karısı Fadim ’e ise,
"Gitti
Temel’im, her gün ekmek arası hamsisini kendi elleriyle hazırlardı ” der.
Fatih
Akyol
Temel’le
Dursun kavga ederler ve dargındırlar. Aradan zaman geçer Dursun keçisini satmak
için pazara giderken Temel ’le karşılaşır.
Temel
Dursun ’a doğru dönerek;
“
Ula o yanındaki eşeği nereye götürüyorsun, diye sorar.
Dursun
"O
eşek değildur, keçidur keçi” diye cevap verir.
Temel
de;
"Ben
seninle değil keçiyle konuşuyorum ” diye seslenir.
Ali
Rıza Terzi
**
Anlatıcı
eline dolu bir kibrit kutusunu alarak sorar:
“Karadenizli
kibritin dolu olup olmadığını nasıl anlar? ’’
Sonra
nasıl anladığını göstermek için, kibrit kutusunu kulağına yaklaştırır ve kutuyu
değil de kafasını sallayarak:
“Boşmuş!
”
Der
ve kutuyu fırlatıp atar. ” (Çelik 1989)
Anlatıcı
sorar:
“Temel
çayı nasıl karıştırır? ”
“Kaşığı
tutar, bardağı çevirir. ”
**
AVUKAT
İSTİYORUM
Temel
cinayet davasında yargılanmaktadır. Adamı nerede, nasıl ve hangi tabancayla
vurduğunu çok net bir şekilde anlatmış; artık hakim karar vermek üzereyken;
"Bir
ricam var beyefendi. ” demiş Temel.
"Nedir
istediğin? ”
“Efendum
avukat istey 'ırum; CMUK’tan faydalanacağum! ”,
"İyi
de kardeşim, her şeyi apaçık anlattın, bütün deliller aleyhinde, sana avukat ne
yapacak? ”
“Ben
de zaten onu nıerak ediyrum!.. Avukat bakalum şimdu ne halt edecek!”
Sırtlı,
1996, 214.
AVUKAT
Temel’i
çok sarhoş bir hâlde mahkemeye çıkarırlar.
Hakim:
"Hatanı
kabul ediyor musun? ”
Temel:
"Evet,
lâkin avukatumi isdeyrum. ”
Hakim:
"Bu
durumda avukat ne yapacak? ”
Temel:
"Haçan
ben de oni merak edeyrum. ”
K
Temeller, 2000, 29.
**
**
ÖLÜM
Temel'in
içtiği sigaranın haddi hesabı yoktur. Birini söndürürken diğerini yakıyor;
sigarayı ağzından hiç düşürmüyordu. Bir gün yine böylesine sigara içerken,
karısı Fadime;
"Herif
herif, biliy misin sigara içenu yavaş yavaş öteci dünyaya dünyaya
cönderiymiş... ”
Temel
önce karısına bakar, sigarasından bir daha çekip;
“Ne
yani senin gönlün olsun diye siyanür mi içeyum ? "
Alay,
1993, (66).
YAVAŞ
ÖLÜM
Temel'in
içtiği sigaranın haddi hesabı yoktur. Birini söndürürken diğerini yakar ve
sigarayı ağzından düşürmez.
Bir
gün böyle sigara içerken Fadime:
"Herif
herif piliy misun, cigara içenu yavaş yavaş öteci dünyaya cönderirmiş. "
Temel
Fadime 'ye baktıktan sonra bir nefes daha çeker ve;
“Ne
yani senun gönlün olsun diye siyanür mü içeyum?”
Karadeniz
Fık., 1983, 17.
GAZETE
Temel
Ankarah arkadaşının yanına gitmişti. Onu her zamankinden düşünceli ve üzgün
görünce dayanamayıp sordu:
“Hayrola
arkadaşum, bi şeye mi canım sıkılmıştur? "
Arkadaşı
o üzgün hâliyle cevap verdi:
“Tâbi
sıkıldı Temel, bu kadar olmaz yani. Karım üç gün önce köşedeki bakkaldan gazete
almaya gitmişti, hâlâ görünürlerde yok... Sen olsan sıkılmaz miydin?”
Temel
arkadaşını dinledikten sonra şöyle dedi:
“Ula
uşağum, sen yerden göğe kadar haklusun... Pen olsam üç gün gazetesuz kalınca
sıkııntudan patlardum. ”
Alay,
1993,(47). ,
SIKILMIŞ
Temel
Ankarah arkadaşının yanına gitmişti... Onu her zamankinden daha düşünceli ve
üzgün görünce dayanamayıp sordu:
“Hayrola
arkadaşum pi şeye mi canun sıkılmıştur? ”
“Tâbi
sıkıldı Temel... Bu kadar da olmaz yani... Karım üç gün önce köşedeki bakkaldan
gazete almaya gitmişti, hâlâ görünürlerde yok. Sen olsan sıkılmaz miydin?
Temel
arkadaşının dinledikten sonra şöyle dedi:
“Ula
uşağum sen yerden cöğe kadar haklisun. Pen olsam üç gün gazetesuz kalımca
sıkııntudan patlardum. ”
Karadeniz
Fık., 1983, 91.
**
İMAM
NİKÂHI
Temel
bir gün kalp krizi geçirmiş ve hemen hastaneye kaldırılmış. Doktor onu muayene
ediyormuş. Temel doktora,
“Doktor
bey sizin muayene etmenize gerek yok. Karım beni her gün muayene ediyor. ”
demiş.
Doktor:
“Ben
sana evlenmeyeceksin demedim mi?" deyince,
Temel:
“Ben
evlenmedim. Sadece imam nikâhı kıydık” demiş.
Nilüfer
Geldi
EVLİLİK
Temel
yıllar sonra doktoruna uğramış. Doktor kalbinin nasıl olduğunu kriz geçirip
geçirmediğini sormuş.
“Ara
sıra çelip cideyi, Fadime ilaç verev düzeleynım. ”
“Fadime
kim?”
“Penum
hatun. ”
“Ben
sana evlenme demedim mi?”
“Piz
nikah kıymaduk ki? ”
Temur
a, 2000, 108.
Yukarıda
olduğu gibi aşağıdaki fıkralar da biri yazılı biri sözlü kaynaktan alınmıştır.
Buradaki durum yukarıdakinin tam tersinedir. Bu tür durumlarda da sözlü
kaynaklardan derlediğimiz fıkraları tercih ettik.
AMERİKA
.
Temel
Amerika’ya gitmek için köyden şehire iner; otobüse .binip İstanbul’a gider.
İstanbul’dan uçağa binerek Amerika’ya gider. Aynı yolları takip ederek köye
döndükten sonra Dursun ’a rastlar. Dursun Temel ’e sorar:
“Ula
Temel Amerika nasi biryerdur?”
Temel:
“iyi
bir yerdur da yoli biraz sapadur. ” der.
Ali
Rıza Terzi
YERİ
SAPA
Temel
Fransızca 'sini ilerletmek için bir Parisli kızla mektup arkadaşlığı yapar.
Bir
süre sonra kız Temel’i Paris ’e davet eder ve Temel gitmeğe karar verir.
Köyünden
eşek sırtında kasabaya gelen Temel taksiyle Rize’ye gelir. Bir arabayla
Trabzon’a geçtikten sonra bir otobüse binerek Ankara’ya gelir. Ankara’dan
uçakla Paris ’e gider. Bir süre Paris ’te kalan Temel aynı araçlarla köyüne
döner. Arkadaşları etrafını çevirip Paris ’le ilgili sorular sormaya başlar.
Köylülerden biri:
“Ha
uşak Paris nasul bir yerdur?” diye sorar.
Temel
biraz yorgunca cevap verir:
“Çok
eyidıır, cüzeldıır da yeri pek sapadur. ”
Karadeniz
Fık, 1983, 74.
**
CÜMBÜŞ
Demiryolu
makasçısı olmak için imtihana giren Temel'e sormuşlar:
“Bir
tren geliyor, saatte 120’yle... Tam karşıdan başka bir tren yaklaşıyor, saatte
140’la... Makas takılmış, geçmiyor, sen de makasçısın. Ne yaparsın?
Temel
hiç düşünmeden;
"Hemen
eve koşar Fadime’yi çağırırım!’’
İmtihan
başkam hayretle sorar:
“Neden?"
Temel
cevap verir:
“Gelsin
cümbüşü o da seyretsin diye!”
Temur
a, 2000, 130.
CÜMBÜŞ
Demiryolu
makasçısı olmak için imtihana giren Temel’e sormuşlar:
“Bir
Tren geliyor, saatte 120’yle... Tam karşıdan başka bir tren yaklaşıyor, saatte
140’la...
Makas
takılmış, geçmiyor; sen de makasçısın ne yaparsın? ”
Temel
hiç düşünmeden:
“Hemen
koşar Fadime'yi çağırırım ”
İmtihan
başkanı hayretle sorar:
“Neden?”
Temel
cevap verir:
“Gelsin,
çümbüşü o da seyretsin diye! ”
http://members. tripod. de/islamnet/superfikra/superfikra.
html
**
ŞANSIN
BÖYLESİ
Temel
kahvede arkadaşlarına anlatır:
“Bizum
mütayit Cemal ne şanslidur. Geçen sene kaza sigortası yaptı bi gün sonra
bacağını kırdı. İki ay evvel evini sigorta ettirdu, geçen hafta evi kül oldi.
’’
“Ya
şimdi ne oldi biliyor misunuz?”
“Ne
oldu?”
“Geçen
hafta hayat sigortasu yapturdu, iki gün sonra öldi! ”
Temur
2000 a: 157.
ŞANSIN
BÖYLESÎ
Temel
kahvede arkadaşlarına anlatır:
“Bizum
mütahit Cemal ne şanslıdır. Geçen sene kaza sigortası yaptı, bir gün sonra
bacağını kırdı, iki ay evvel evini sigorta ettirdu, geçen hafta evi kül oldi.
Ya şimdi oldu biliyor misun ? ”
“Geçen
hafta hayat sigortası yapturdu, iki gün sonra öldü! ” http://members.
tripod. de/islamnet/superfikra/superfikra, html
**
SIKILMIŞ
Temel
Ankara.il arkadaşının yanına gitmişti... Onu
her zamankinden daha düşünceli ve üzgün görünce dayanamayıp sordu:
“Hayrola
arkadaşum pi şeye mi camın sıkılmıştur? ”
“Tâbi
sıkıldı Temel... Bu kadar da olmaz yani... Karım üç gün önce köşedeki bakkaldan
gazete almaya gitmişti, hâlâ görünürlerde yok. Sen olsan sıkılmaz miydin?
Temel
arkadaşının dinledikten sonra şöyle dedi:
“Ula
uşağum sen yerden cöğe kadar haklisıın. Pen olsam üç gün gazetesuz kalımca
sıkuntudan patlardum. ”
Karadeniz
Fık., 1983, 91.
SIKILMIŞ
Temel
Ankaralı bir arkadaşının yanına gitmiş. Onu her zamankinden daha düşünceli ve
üzgün görünce, “Hayrola pi şeye mi camin sıkılmıştur?
"Tâbi
sıkıldı Temel. Bu kadar da olmaz yani. Karım üç gün önce köşedeki bakkaldan
gazete almaya gitti, hâlâ görünürlerde yok. Sen olsan sıkılmaz miydin?
Temel
arkadaşının dinledikten sonra,
“Ula
uşağum sen yerden cöğe kadar haklisıın. Pen olsam üç gün gazetesuz kalımca
sıkuntudan patlardum. ”
**
AĞAÇLARDAN
GÖREMİYORUM
Temel’le
Dursun ormanda yürüyorlar. Bir ara Temel Dursun’a sesleniyor:
"Dursun
ormanın güzelliğine bak. ”
Dursun:
“Ağaçlardan
göremiyorum ki. ”
http://www.
geocities. com/tuncaydlg/temel. htm
İKÎNCİKAT
Dursun
hışımla meyhaneye girmiş.
“Atimi
hanginiz boyadi ? ”
“Ben
boyadım demiş azman bir adam. ”
“ikinci
katı ne zaman boyayacaksun diye merak ettum da. ”
Karahasanoğlu,
ty, 32
TARİH
KİTABI
Temel,
kahve önünde arkadaşlarına bir sohbet anında sorar:
“Niçin
kimse yeni bir uçuncu tünya harbinun çıkmasını istemez? ”
Dursun
cevap verir:
“Ula
punu pilmeyecek ne var? Tarih kitapumuz piraz taha kalunlaşirda ondan daa! ”
Bizim
T., 1999, 132.
DURSUN
POLİTİKADA
Dursun
kasabada milletvekili seçimleri için adaylığını koyacak. Fakat o sırada da
kasabada karanlık eylemi varmış. Işıkları söndürse bir türlü söndürmese bir
türlü.
Çünkü
adaylığını hangi partiden koyacağı daha kesinleşmemiş.
Ertesi
gün Temel Dursun ’a sorar:
"Tursun
akşam niye elektrikleri söntümıetıın?"
Dursun
gayet soğukkanlı bir hâlde:
“Pen
közlerunıi kapatıynlm... ” diye cevap verdi.
Bizim
T., 1999, 23.
**
TREN
YOLU
Temel
ile Cemal lokantada kafayı bulmuşlar, evlerine en kısa yoldan gelmeye karar
vermişler. Demir yolu’ndan yürümeye başlamışlar.
Temel:
“Pu
yürütüğüm en uzun merdiven Cemal. ’’
"Hem
ta korkulukları çok alçak. ”
Karahasanoğlu,
ty, 80.
KİMDEN
YANASIN
Temel
ile Cemal kahvede oturmuş sohbet ederken Temel birden sormuş: "Ula Cemal
tenhadapi tomuza. rastlaşan ne edersun de pakayum?” “Tüfeğumle ateş ederutn oğa
da ”.
"Ya
tüfeğim yoğisa? ”
"Kafasina
sopayla vuririm daa!”
“Peçi
ya sopan dayoğsa? ”
“Piçağumla
eldirurum oni! ”
“De
pakayum yanunda piçağunda yoğisa? ”
“Ula
Temel de pakayım bağa. Sen pendan yana misun, yoksa tomizdan yana mu ? ”
Temur
b, 2000, 39.
BUDALA
Cemal:
“Zeki
adamlar daima şüphecidur. Ancak pudalalar her şeyden emin oldukların söylerler.
”
Temel:
“Sen
inaniy misun buğa? "
“Hem
da yüz de yüz enıinum. ”
Karahasanoğlu,
ty, 62.
**
FAYDALIYSA
Temelle
Fadime’nin bütün çabalarına rağmen bir düzine çocukları olmuştu. Tüm doğum
kontrollerini uyguladıkları hâlde karısının dokuzuncu çocuğu hamile olduğunu
öğrenen Temel, o gece yatağım yorganım sırtladığı gibi, yatak odasından
çıkarken şöyle bağırdı:
“Pundan
böyle pen koridorda yatacağım. ”
Bu
duruma şaşıran Fadime;
“Koridorda
çocuk olmayse pen da yanıma geleyum bari. ”
Alay,
1993,(52).
CIRLAYAN
KADIN
Temel
ile Fadime Ankara ’da operaya gitmişler. Operaya ilk giden Fadime, bir müddet
sonra Temel'e sorar:
“Ayaktaki
herif elindeki sopayla karuyıı niçun korkutiy?"
Temel
eğilip gayet sessizce,
“Ayaktaki
adam çalgıçıların şefi. Karıyı korkuttuğu da yok. ”
“Peçi,
herif karıy korkutmaysa karı niye avazı çıktuğu kadar çırlay. ”
Kardeş,
ty,26.
TEMEL
İLE FADİME
Temel
ve Fadime'yi İstanbul'daki akrabaları “Kuğu Gölü” balesine davet etti. Temel
bale sırasında sıkıntıdan uyuya kalmış sonradan Fadime 'ye:
“Ne
olacak kimse farketmedi zaten” deyince Fadime:
“Olur
mu karılar seni uyandırmamak içtin parmak uçlarına basaydiler. ” Karahasanoğlu,
ty, 24.
KURT ,
Temel
karısı Fadime ile yemek yemiş, sıra meyve yemeye gelmiştir. Sofradaki
armutlardan birini ısıran Temel, biraz sonra ısırdığı yere baktı, karısına
dönerek:
“Kari
kari armudun içinden bi kurt çıkdi. ”
Fadime
kocasının bu sözüne karşılık;
“Gene
de çok şanslisun, ya yarim kurt çıksaydu ne olacağidu? ”
Alay,
1993, (25).
HANGİSİ
Temel
yatakta son dakikalarını yaşarken yanına Fadime geldiğinde, bir kadeh rakı
getirmesini söyler. Kadın denileniyapar ve bir kadeh getirip kocasına verir.
“Fadime
bir kadeh daha getursen”, deyip ikinci kadehi isteyince Fadime şaşırarak sorar:
“Temelcuğıım
de ki bağa içece misun, ölece misun?
Alay,
1993,(7).
ERKEK
TEMEL
Temel
hamama gitmiş. Dönüşte karısına:
"Kız
Fadime, bileysun erkekler hamamımda en şişman en yakışuklu bendum. Benumle
iftihar etmelisun. ”
Karısı
Fadime:
"Haçan
Temel, Pakkal Rüstem Efendi yok mu idi. ? ”
Kardeş,
ty, 90.
Temel
ile karısı Fadime birbiriyle konuşmaz; mektupla anlaşırlar. Akşam yatarken
Temel bir kağıda "Fadime beni sabah beşte kaldır” diye yazar.
Fadime
sabah beşte kalkar. Kağıdın üzerine yazar:
"Temel
kalk saat beş 'tir. ”
Mehmet
İnce
TEMEL’İN
SAFLIK VE HAZIRCEVAPLIĞIYLA İLGİLİ FIKRALAR
Recep’in
elinde bir mektup, kulakları pamukla tıkalı.
Komutan
sorar:
“Temel,
ne yapıyorsunuz burada?”
“Fadime’den
mektup geldi. Benim okumam yoktur, Recep’e okutıyrum oni.” “Peki neden Recep’in
kulaklarını tıkadınız?”
“Mektupta
yazılanları duymasun” diye.
Sırtlı,
1996, 72.
Süvari
birliğinden kaçanlar tek tek gelmeye başlamışlardı. Hep aynı mazereti
tekrarlıyorlardı.
“Komitanum,
atla tren istasyonuna geliydum, at çatladi; tren kaçti, geç kaldum.” “Peki ya
sen?”
“Ben
da öyle.”
“Öbürü
sen niye geciktin?”
“Ben
da...”
Derken
Temel kırkbirinci olarak gelir.
Komutan;
“Senin
de atın çatladı, tren kaçtı, ondan geciktin!”
“Yoo!
Kim demiş? Yoldaki kırk at leşini geçemedum da ondan gecikdum.” Sırtlı, 1996,
77.
Bir
süre odasından ayrılan müdür, dönünce Karadenizli olan odacısına sorar: “Beni
arayan oldu mu Temel?”
“Evet
efendum, adini söylemeyen biri sordi.”
“Muhakkak
o benim aptal kardeşimdir.”
“Mümkündür
efendum, çünküm sa’a çok benzeyidi.”
Hocaoğlu,
1981, 134.
Temel
ile Dursun bir gün karşılaşırlar. Hal hatırdan sonra Dursun der ki:
“Ula
Temel seni rüyamda gördüm.”
“Hayirdur
inşallah, de bakalum nasil gördün?
Dursun
başlar anlatmaya:
“Sen
eldin. Seni gömdüler. Mezarında ot bittu. Bizim san kiz geldi, otlari yedi.
Sonra ahira gittu, pisledu. Baktum, çok değişmiştun!”
Temel:
“Ben
da seni rüyamda gördüm. Sen elmiştun. Seni de gömdüler. Mezarında ot bittu.
Bizim karakiz geldu, otlari yedi, ahira gittu, pisledu. Baktım, hiç
değişmemiştun!”
Hocaoğlu,
1981, 107.
Temel
Reis bir deniz kazasından sonra tek başına terkedilmiş bir adaya düşer.
Aradan
yıllar geçer ve gene bir kaza sonucu genç ve güzel bir kız yüzerek adaya çıkar.
Genç
kız kendisini karşılayan Temel Reis’e anlamlı anlamlı güler:
“Her
halde yıllardır hasretini çektiğin bir şeye kavuşacaksın şimdi?”
“Uy,
yoksa misir uni geturdun yaninda?”
‘ Hocaoğlu,
1981, 84.
Temel
tramvaya biner. Biletçi yaklaşır. Bileti uzatır:
Temel
sorar:
“Bu
nedur?”
“Bilet
efendim, buyurun.”
Temel
boşver anlamında el sallayarak:
“Alamiyacağum,
kusura bakma... Bu günlerde hiç şansım tutmayi da!”
Ermiş,
2000, 96.
TEMEL VE ANAHTAR (ANAHTARI BENDEDUR)
Uzun
bir gurbet hayatından sonra, Temel memlekete dönecek. Bileti alır, Tan vapuruna
biner.
Akrabayı
dostu unutmamış, bavuluna bir hayli hediye doldurmuştur. Bu sebeple tahta
bavulunu yanından ayırmaz.
Yolculuğun
ikinci günü Temel’in kulağına bir kemençe sesi gelir. Bu ses Temel’i
büyülemiştir. Bavulu elinde sesin geldiği tarafa gider. Bakar ki kıç üstünde
horon kurulmuş. Kıvrak oyun havasına ayaklar uymuş, omuzlar bir hizada, şahane
bir horon devam ediyor. Hemen bavulunu bir kenara bırakır, horona girer. Artık
kendini bulmuştur. Horon devam eder. Fakat Karadeniz bu, bir çalkantı Temel’in
kenardaki bavulu denizi boylar. Seyredenlerden biri Temel’e:
“Temel
bavulun denize düştü” diye haber verir.
Temel
horonu bırakmaz, hiçbir üzüntü işareti göstermeksizin, kemençenin kıvrak
nağmelerine sesini uydurarak:
“Anahtari
bendedur, anahtarı bendedur!” diyerek horon ve türküye devam eder.
Ermiş,
2000, 93.
Temel
ve ailesi yolda yürürken Temel yerde muz kabuğu görmüş,
“Ha
uşaklar tikkat edun, pirazdan yine tuşecağuz.”
http://clevelandturkish.tripod.com/temel_jikralari.htm
Temel
iş için bir kuruluşa başvurmuş. Kendisine, işe girmesi için bir bilgi testinden
geçirilmesi gerektiği hatırlatılmış.
"Peki"
demiş Temel.
İlk
soru gelmiş:
"İnternet
ne demektir?"
Soruyu
epey düşünüp, bir türlü bilemeyen Temel yanıtını vermiş:
"İşe
giremedim demektir!...."
http://www.nerede.com/646/698/more2.php
Adamın
biri markete girer ve kasada duran Temel'e :
“Fare
zehri almak istiyorum, lütfen biraz çabuk olun, otobüsü yakalamam gerekiyor.”
Temel
:
“Kusura
bakmayin, o kadar büyük bir şey yakalamak için elimizde ilaç yok!” http://blake.prohosting.com/mepe302/html/geyik/geyik.html
Bizim
Temel ormanda ağaç kesip satmakla geçinirken bir gazete ilanı görür.
Amerika'daki bir firma sattıklari motorlu testere ile günde tam 200 ağaç
kesilebileceğini söylemektedir. Hemen ertesi günü Temel bir tane sipariş verir
ve siparişi geldiğinde alır testeresini ormana gelir. Bütün gün çalışır, akşam
olunca bir bakar 50 tane ağaç var.
Hemen
Amerika'yı arar ve telefonda;
“Ula
pu maçina pozuk 200 tane çeşmeyi.”
Amerikali:
“Hayır
olamaz, iyi çalışırsanız 200 den de fazla da keser, siz az çalışmışsınızdır!”
Temel
ertesi gün kalkar, sabah hemen ormana çıkar; çalışır, didinir. Akşama kan ter
içinde kalır ve bir bakar ki 100 tane kesebilmiş.
Hemen
tekrar Amerika'yı arar;
“Ula
uşağum pu maçina 200 tane çeşmeyi, siz penu kandiraysunuz.”
Amerikali:
“Olur
mu efendim? Biz size hemen bir teknisyen gönderelim? der ve uçakla Amerika'dan
bir teknisyen gelir. Ertesi sabah Temel ile teknisyen ormana çıkarlar.
Teknisyen eline testereyi alır, jikleyi çeker ve testereyi çalıştırır.
Temel
testereden gelen "Vroooommm" gibi gürültülü sesi duyunca geri sıçrar
ve;
“Ula
puda neee................... ”
http://gokayhuz. tripod. com/mizah/temel. html
Temel
Almanya’da çalışan Cemal’e ineklerin arasında çektirmiş olduğu bir fotoğrafı
göndermiş. Fotoğrafın arkasına,
“Şaşırmayasun
ha! Ortadaki benim” yazmış.
Ali
Rıza TERZİ
Cemal
Temel'e:
“Trapsonsipor
lic şampiyonu olursa pizum uşaklar tünyanun altunu üstüne cetirir.”
Temel:
“Ossun
belçim altu üstünden eyudur.”
http://www.dreamlands.net/freepage/kral/sayfam/temelf.html
Cemal
kahvede cüzdanını kaybetmiş.
“İçinde
on milyon vartu. Pulup ceturene beş yus pin vereceğum.
Temel:
“Pulup
pağa ceturene, pen peş milyon vereceğum.
http://www.dreamlands.net/freepage/kral/sayfam/temelf.html
Temel,
askerlik şubesinde bahriyeli olmak istediğini söylemiş.
Komutan
sormuş:
“Okuman
yazman var mı?”
“Vardur
komutanum.”
“Peki
yüzme bilir misin?”
“Niçun?
Sizun gemilerunuz yok midur?”
Ünlü,
ty., 8.
Temel
Karadeniz’deki köyünden İstanbul’a çalışmaya gelmiş ve birkaç da arkadaş
edinmiş. Bir gün onlardan biri ile içmeğe gider. Kafaları iyice demledikten
sonra İstanbullu arkadaşı Temel’e dönerek:
“İçelim
arkadaş. İnsan bir kere doğar bir kere de ölür” der.
Temel
hemen cevap verir:
“Tıpçı
hayvanlar cibi ha uşağum!”
Ünlü,
ty.,20.
Temel,
oğlu İdris’le tarlada çalışıyordu. Tam o sırada bir uçak alçaktan üzerlerinden
geçti. İdris babasına seslendi:
“Baba,
üzerimizden bir uçak geçti.”
Temel
istifini bozmadan cevap verdi:
“Elleşme,
geçsin!”
Ünlü,
ty., 30.
Hırsızlar,
ıssız bir sokakta Temel’i çevirmişler, bütün parasını almışlar, arkadan bir
güzel dövmüşler ve basıp gitmişler. Temel söylenmiş kendi kendine:
“Uyy,
kapahatimizu anlıyamaduk. Para mu az celdu, biz mu geç kalduk?” Ünlü, ty.,37.
Temel’in
ineği hastalanmıştır. Oğlunu çağırır.
“Aç
ineğun ağzınu da pak!”
Sonra
kendisi, arkaya geçer, ineğin kuyruğunu kaldırır ve bağırır:
“Uşak
beni cöriy misun?”
“Yok
baba cöremeyrum.”
“Öyleyse
bağursak düğümlenmesidur.”
Ünlü,
ty.,37-38.
Temel’le
arkadaşı yolda karşılaşırlar. Arkadaşı sorar:
“N’aber
Temelciğim?”
“İyiluk
daa, ne olsin?”
“Memuriyet
nasıl gidiyor?”
“Çok
kötüleşti. Yenu bir şef celdu, çimse uyuyamay vazife başunda.”
“Demek
göz açtırmıyor çok disiplinli ha?”
“Yok
canum... Çok köti horlayi da bizi uyutmiy.”
Ünlü,
ty., 45-46.
İş
arayan Temel’i kazık çakmaya götürürler. İş sahibi “herkes günde 100 kazık
çakacak” der ve gider. Akşam geldiklerinde bakarlar kimi 20, kimi 30 kazık
çakmış fakat Temel 6 kazık çakmış. Temel’e sormuşlar:
“Herkes
20, 30 kazık çakarken sen niye 6 tane çaktın?”
Temel:
“Ula
baksanıza onların kazıklan hep dışanda” demiş.
Nabi
Akyürek
Temel
denize, kedisini yıkamaya gidiyormuş. Yolda Dursun’a rastlamış.
Dursun:
“Ha
böyle nereye gideysun?”
“Denuze,
kediyi yıkayacağum.”
“Sen
delirdun mi, bu soğuk havada kedi yıkanur mi?”
“Sen
karuşma. Daha önce kaç kere yıkadum oni. Bir şey olmadi.”
Ertesi
gün Dursun Temel’i çarşıda üzgün bir şekilde görünce,
“Ne
var n’oldi Temel? Yüzün sapsaru” demiş.
“Kedi
eldi” demiş Temel.
“Ben
sağa söyledum: Bu soğukta kedi yıkanur mi?” demiş Dursun.
Temel;
“Yıkarken
ölmedi, çitilerken eldi” demiş.
Sibel
DENİZ
Temel
bir gün oto yolda giderken ters yöne sapmış. Radyoda spiker:
“Oto
yolda ters yönde giden bir araba var. Bütün şoförlerin dikkatine” diye uyan
anonsu yapar. Temel bakar yola,
“Ha
bunlann hepsi ters yöne gideyi” der.
Elif
GÜR
Temel
laboratuarda pireler hakkında deney yapıyormuş. Pirenin bir bacağını kopanp;
“Zıpla
bakayım” demiş.
Pire
zıplamış.
İkinci
bacağını kopanp; “Zıpla bakayım” demiş.
Pire
yine zıplamış. Böyle devam etmiş.
Pirenin
son bacağını kopardıktan sonra, Temel pireye, “Zıpla bakayum” demiş.
Pire
zıplamamış.
Temel
rapora yazmış: “Pirenin bacaklanm kopardıkça pire duymayi.”
Gökçe
BEYREK
Temel
gurbetten Fadime’ye mektup yazar. Yanındaki arkadaşı bakar ki Temel kelimeleri
hece hece yazıyor. Merak edip sorar:
“Niçin
böyle yazıyorsun?”
Temel:
“Bizim
Fadime’nin okuması kıttur. Onun için tane tane yazayrum.”
İsmail
Hakkı TOMAR
Temel
bir gün bir kese altın bulmuş. Keseyi bir elinden diğerine ata ata
dolaşıyormuş. Bir köprüden geçerken keseyi ırmağa düşürmüş. Temel kesenin
ardından ırmağa bakıp;
“Verdim
oni sadaka” demiş.
İsmail
Hakkı TOMAR
Temel
askerdeki oğluna mektup yazmış: Mektubun en sonuna bir not düşmüş:
“Ula
uşağum, bu mektubu zarfı kapattuhdan sonra yazduğum için para gönderemeyirum” .
Ali
Rıza TERZİ
Dursun
Temel’e,
“Ula
Temel, benden altı tane vesikalık fotoğraf istediler. Bu vesikalık fotoğraf
nedir?” diye sorar.
Temel:
“Fotoğrafın
belden yukarısına derler.”
“Peki
nasıl çekecuk?”
“Sen
burda çukur kaz; içine gir. Ben gideyim de foturâf makinesi getireyim” der.
Temel
gider, gelir. Bakar ki Dursun altı çukur kazmış. Temel şaşırır:
“Ula
Dursun altı tane çukur kazman gerekmezdi. Bi tane yeterdu. Ben zaten altı tane
fotoğraf makinesi getirmiştim.”
Ali
Rıza TERZİ
Temel
İstanbul’da kayıkçılık yaparken adamın birini kayığa alır. Denizin ortasına
geldiklerinde adam sorar:
“Sen
Betofm’ı biliyor musun?
“Bilmiyorum”
der.
“Desene
ömrünün üçte biri gitti.”
“Pekala
Mozart’tan haberin var mı?
Temel
lakayt bir tavırla, “yoh” der.
“Desene
ömrünün yansı gitti” der.
anda
bir fırtına kopar. Temel adama,
“Sen
yüzme bilir misun?” diye sorar.
“Bilmiyorum”
der.
“Desena
hemşerum ömrünün tamamı gittu.”
Ali
Rıza TERZİ
Temel
koşarak eve gelir. Babası Dursun’a,
“Baba
yolda bi kadının çantasi yere duşmüşdi. Çantayu yerden alup kaduna verdum. Bağa
“çok naziksinuz” dedi.
“Ula
uşağum o ne demektur?”
Temel:
“Bilmiyirum
babacuğum. Ben da her ihtimale karşu vurdum oni.”
Ali
Rıza TERZİ
Temel
Almanya’ya gidip döndükten sonra Dursun’la karşılaşmış.
“Ula
Temel sen Almanca bilmezdun. Almanya’da iken çok sıkınti çektun mi?” diye
sorunca Temel,
“Ben
çekmedum ama Almanlar epey sıkınti çektu” demiş.
Ali
Rıza TERZİ
Temel’le
Cemal geyik avına çıkmışlar. Vurdukları bir geyiği boynuzlarından çeke çeke
köye götürürken kan ter içinde kalmışlar. Köye yaklaştıklarında Dursun’la
karşılaşmışlar.
Dursun:
“Ula
uşaklar abu geyik böyle mi taşinur? Bu geyiği kuyruğundan çeksenize” demiş. Bir
müddet geyiği kuyruğundan tutup sürüdükten sonra Temel Cemal’a dönmüş:
“Ula
Cemal, galiba köyden uzaklaşiyruh” demiş.
Ali
Rıza TERZİ
Temel
oğlu Dursun’la nehri yüzerek karşıya geçerlerken Dursun babasına:
“Baba
yüzeyrum ha” demiş.
Temel
omuzunun üzerinden Dursun’a bakarak;
“Yüzme
de geber” demiş.
Ali
Rıza TERZİ
Temel
İstanbul’da kayıkçılık yaparken Japon’un biri kayığına biner. Boğaz’da
gezerlerken, Kız Kulesi’ni gören Japon, Temel’e sorar:
“Bu
kuleyi ne kadar zamanda yaptınız.”
“Bilmiyorum.
Her halde bir iki sene sürmüştür” der Temel.
Japon
böbürlenerek:
“Biz
de olsaydı bir ayda biterdi” demiş.
Temel
le havle çekerek küreklere asılmış. Boğaz Köprüsü’nün altından geçerken Japon
sormuş:
“Bu
köprüyü kaç sene de yaptınız?”
Temel,
“Dört sene sürmüş olmalı” der.
“Bizde
olsaydı bir senede biterdi” demiş Japon.
Dolmabahçe
Sarayı’nın önünden geçerlerken, Japon:
“Ya
bu sarayı kaç sene de yaptınız?” diye sorar.
Temel
hayret dolu gözlerle saraya bakarak,
“Sabah
burdan geçerken bu saray burda yoktu” der.
Ali
Rıza TERZİ
Temel
ile Dursun yolda gezerken yanlarına bir turist yaklaşır.
“İngilizce
biliyor musunuz?” diye sorar.
Temel
ile Dursun:
“Bilmeyiruk”
derler.
Turist
sıra ile Fransızca, Almanca veya İtalyanca bilip bilmediklerini sorar.
Bizimkiler
bilmediklerini söylerler.
Turist
gittikten sonra Dursun,
“Ula
Temel, çok, utandum. Bi tane dil bilseyduk adamın derdini anlardık” diye
hayıflanır.
Temel:
“Ula
Dursun, sen manyak misun? Adam dört dil biliyi de derduni anlatamayi” der.
Ali
Rıza TERZİ
Temel
doktora gitmiş.
“Doktor
bey, sağ kolumu hafif havaya, sol kolumu hafif havaya atıp, omuzlarımı yukarı
doğru çekince sırtımın ortasında bir ağrı oluyi.”
Doktor:
“Bu
garip hareketi niye yapıyorsun?”
Temel:
“Doktor
bey peçi çeketumi nasıl giyeceğum?”
Ali
Rıza TERZİ
Temel,
Dursun, Cemal İstanbul’a gitmişler. İstanbu’a varınca Cemal onlardan ayrılır.
Temel’le Dursun gezerken bir köşede Cemal’in kesik kafası ile karşılaşırlar.
Dursun
Temel’e:
“Ha
bu bizim Cemal değil mi?”diye sorar.
Temel:
“Ula
yok -der- Cemal’in boyi daha uzun idu.” Tuncay A YAS
Temel’le
Dursun trenle bir yerden bir yere gidiyorlarmış. Trene binmeden, yolda yeriz
diye muz almışlar. Tren bir süre gittikten sonra Temel muzlardan birini yemiş.
O anda tren bir tünele girmiş. Temel birden Dursun’a bağırmaya başlamış.
“Dursun
Dursun, muzları yedun mi?”
“Hayur
yemedum”
Bunun
üzerine Temel:
“Aman
yema! Ben yedum kör oldum” demiş.
Oktay
KARAMAN
Temel
bir ırmağın kenarına oturmuş suyla oynuyormuş. O sırada oradan geçen birisi
ırmağın karşı tarafına nasıl geçebileceğini sormuş. Temel de aşağı tarafı bir
yeri göstererek,
“Ha
burasi sığdur. Burdan geçebilürsün” demiş.
Atıyla
suya dalan adamın atı bir tarafa kendi bir tarafa gitmiş. Canını zor kurtaran
Temel’in yanına gelmiş.
“Hani
burası sığıydı. Canımı zor kurtardım” demiş.
Temel,
“Ne
pileyum da. DemUn bi ördek geçtu aha burasına (beline) geliydu” demiş.
Şahin
Başkan
Temel
bir şirkete girmek için müracaat ediyor. Başvuru formlarını doldururken, şöyle
bir soruyla karşılaşıyor:
“Hiç
sabıka kaydınız var mı?”
Temel
“yok” diye yazıyor.
Sorunun
altında “Nedeni” yazıyor.
Temel
bunu “Neden” diye okuyor ve şöyle .cevap veriyor:.
“Hiç
yakalanmadum da ondan.”
Nilüfer
GELDİ
Temel
Dursun’a sorar:
“Ula
Dursun sizin köyde yeni doğmuş koyuna ne derler?”
“Kuzi
derler Temel.”
Temel:
“Bizim
orada bi şey demezler. Büyüyünce koyun derler.”
Ali
Rıza TERZİ
Temel'
öküzünü pazara satmaya götürür. Giderken yolda bir otobüse rastlar. Adam Temel’i
arabasına almak ister. Temel öküzünün olduğunu söyler.
Şoför:
“Onu
arabanın arakasına bağlarız” der.
Öküzü
arabanın arkasına bağlarlar. Temel arabaya biner pazara doğru giderler.
Araba
hızlandıkça öküzün dili dışarı çıkmaya başlar.
Şoför;
“Öküz
galiba yoruldu” deyince,
Temel:
“Hayur
o geçmek için sinyal veriy” der.
M
emiş ÖZDE MİR
Temel
Trabzon’da İş ve İşçi Bulma Kurumu’na başvurur. Temel’e;
“Ne
iş yapıyorsun?” diye sorarlar.
Temel:
“Kaplan
avcısıyum” demiş.
Memur:
“Trabzon’da
kaplanın ne işi var hemşerim” diye sormuş.
Temel:
“O
yüzden işsizum ya!” demiş.
Ali
Rıza TERZİ
Komiser,
polis Temel’e çıkışmış:
“Nasıl
kaçtı bu adam? Sana bütün çıkışları tut demedim mi?”
Temel:
“Tuttum
efendum, her halde orta kapudan kaçmiş olmali.”
Aydın
KARADENİZ
Temel’i
asmak için darağacına çıkarmışlar. İpi boynuna taktıktan sonra,
“Son
bir diyeceğin var mı” diye sormuşlar.
Temel:
“Ha
bu bağa ders olsun” demiş.
Ali
Rıza TERZİ
Dursun
Almanya’dan memlekete dönünce yolda Temel’e rastlar. Temel’e sorar: “Ula Temel
h’aber?”
“îyiluk
Tursun. Ne zaman celdun? Ne yapdun o gadar zamandur orda?
“Yeni
celdum. Çaliştuk döndük gavur memkletunde. Sen ne yaparsun, senden n’aber?”
“Ne-
yabalum, geçinüp gediyruk.”
“Yahu
Temel Almanya’ya gitmeden evel sana biraktuğum kedi yavnsi nasildur, eyi
midur?”
“Ula
Tursun bağa verduğun o kedi yavrusu eldi” der Temel.
Dursun
fenalık geçirir.
Temel
sebebini sorunca, Dursun:
“Ölüm
haberi birden söylenir mi? Yavaş yavaş, alıştıra alıştıra söylemin Kedi martta
iyiydu; çıkti dama. O bir kediler kovalarken atladi öteki dama. O damdan duşti
de eldi diyecesun.”
“Tamam”
der Temel.
Dursun:
“Yahu
Temel ben üç-dört yıldur Almanya’dayum. Anamdan babamdan haber alamadum. Sen
biliy misun ne yaparlar, nasuldurlar?
“Bilmem
mi! Anamı daha dün gördüm; sağlığı sıhhati gayet iyi.”
Dursun
sorar:
“Ya
babam?”
“Baban
bir mart ayında çıkdi dama. Kediler kovalarken atladu öteki dama. Ayağı kaydu
da düşüp eldi.”
Hikmet
ŞAHİN
Temel
çok içiyormuş.
“Bu
kadar içme seni usta başı yapalım” demişler.
Temel:
“Valla
pen icince mühendis pile oliyrum” demiş.
Aydın
KARADENİZ
Temel
İstanbul’a yeni taşınmış. Bir akşam apartmanın kapıcısı gelip, “çööp, çööp”
diye bağırınca, Temel cevap vermiş:
“İhtiyacımız
yok.”
Aydın
KARADENİZ
Temel
lokantada bardak istemiş. Garson, masada ters duran bardakları göstererek,
“Önünüzde varya” demiş.
Temel,
“Onların
üstü kapalu, altı delükdür da!” demiş.
Aydın
KARADENİZ
Temel’le
ninesi birlikte yaşıyormuş. Temel’in ağzı çok bozuk olduğundan bir gün nenesi,
“Bu
kötü sözleri bırakırsan sana on bin lira vereceğim” demiş.
Temel:
“Nenecuğum
benum de bi şartum var. Şimdu bulacağum kelime içun en az 100 bin lira istenim”
demiş.
Aydın
KARADENİZ
Dursun
çalıştığı inşaatın onuncu katından aşağı düşti. Temel hızla yardımına koşup
sordi:
“Nasılsin
Dursun bir tarafın mi ağriy?”
Dursun:
“Ne
deyisun sen, çekduğum acu yüzümden okunmay mi?” deyi sordi.
Temel:
“Ula
Dursin bilmez misun, okumam-yazmam yoktir” der.
Yüksel
AYDIN
Temel’i
asmaya götürüyidiler. Hava bozuk, kar, tipi yağayidi. Temel kendisüni
darağacına getüren jandarmalara acıyup,
“Sizun
bir da gerü dönüşüğuz var” dedu.
Yüksel
AYDIN
Temel
ile Dursun Beyoğlu’nda gezerken bir kabadayı gelip bunlara çarpar.
Temel:
“N’oluyor?”
der.
Kabadayılar
hiç aldırış etmeden çekip gierler. İkinci bir kabadayı gelip yine bunlara
çarpar.
Temel:
“N’oluyor?”
diye bunlara da çıkışır.
Kabadayılar
Temel’le Dursun’u bir güzel döverler.
Bir
süre sonra Temel ayılır ve Dursun’a bağırır:
“Ula
Tursun piçağı çeksena!”
Ertuğrul
TOSUNOĞLU
Temel
ile bir zenci aynı trende yolculuk ediyorlardı... Kompartımanda onlardan başka
kimse yoktu. Yol da epey uzun olduğundan sohbet etmeden bitmezdi. Temel bütün
bunları düşünerek sordu:
“Siz
zencisinuz teğil mi?”
Adam
cevap verdi:
“Evet
ben bir zenciyim, ama siz bunu nereden anladınız?”
Temel
birkaç saniye durakladıktan sonra cevaplar:
“Tilunuztan
efendum tilinuztan!”
Türkiye
gaz. 3.6. 2001, 21s.
Temel’in
notere işi düşer. Noter işlem için fotoğraf ister. Temel daha önce çektirdiği
vesikalık fotoğrafını verir. Noter:
“Bu
fotoğraf sana benzemiyor. Sen şimdi bıyıklı, bu fotoğrafta bıyıksızsın. Git bu
halinle yeni fotoğraf çektir” der.
Temel
dışarı çıkıp yarım saat sonra döndüğünde noter sorar:
“Yeni
fotoğraf çektirdin mi?”
“Yoo
-der Temel- bıyıklarımı kestirdim; daha ucuza geldi.”
Aksoy
1999, 17.
Temel
ve arkadaşı Cemal, Trabzonspor’la ilgili hediyelik eşya ve benzeri eşantiyonlar
satan reyondan istediklerini alıp giderken, Cemal Temel’e dönüp:
“Ula
ha burdan bir tane da Trabzonspor Tarihi alsak mi acaba? diye sorar.
Trabzonspor’un
şampiyonluğu için, için için yanıp tutuşan Temel’in verdiği cevap
düşündürücüdür:
“Ula
ya birak... O kitap hep eski şeyleri yazayi.”
Aksoy
1999, 18.
İstanbul’a
gezmeye gelen Cemal’i burada iş tutan arkadaşı Temel, Kumkapı’da hamsi yemeye
götürür. Güzel bir hamsi ziyafetinden sonra Temel sorar:
“Nasi,
beğendin mi Marmara hamsisini?”
Cemal
bir iki yutkundu, söylemek istemedi ama sonunda kendini tutamadı:
“Tıpkım
saman gibiydi.”
Bu
yanıta bozulan Temel, ev sahipliğini de unutarak karşılığını verdi:
“Ula
hade oradan! Ettin bizi heyvan.”
Aksoy
1999, 19.
Temel
takasıyla çıktığı hamsi avında fırtınaya yakalanmıştı. Takası batan Temel,
azgın dalgalan aşıp sahile ulaştığında her tarafı yara bere içindeydi.
Arkadaştan
Temel’i derhal hastaneye kaldınp tedavi ettirirler.
On
gün hastanede kalan Temel, taburcu olduğunda eve dönerken ne görsün: Karadeniz
dümdüz sakin mi sakin...
Temel
bu manzara karşısında derin bir iç geçirir ve söylenir:
“Hey
gidi deniz! Ha şimdi hiç bişe bilmeysın değil mi?”
Aksoy
1999, 20.
Temel
organ bağışında bulunmak istemişti:
“Tilumi
pağışlamak istedum ‘olmaz’ tetiler.”
Cemal:
“Neten
açapa?”
“Her
halte şivemi peğenmetiler.”
Bizim
T., 1999, 12.
Temel
İstanbul’dan bir araba alır. Bir şoför tutup Trabzon’a dönmek için yola
çıkarlar. Ordu’ya gelince arabanın vites kolu bozulur. Şoföre kızan Temel:
“Anlamiştum
bozulacağuni, haçan gelenden beri oynayup duriysun oni” der.
Memiş
ÖZDEMİR
Temel
ve arkadaşı yanlarında bir penguenle yoldan geçerken tanıdık biri seslenir:
“Ula
ayiptur! Ha pu hayvani poyle sokak sokak tolaştırmayun, keturun oni hayvanat
pahçesine!”
Temel
hemen cevabı yetiştirir:
“Oriye
tün keturduk, ha şimti ta sinamaya ketiriyruk.”
Bizim
T., 1999, 15.
Açık
denizde1 geminin kaptanı ölünce Karadenizli diyerek Temel’i
kaptanlığa getirirler.
Bir
gün iki gün derken işler iyi gider. Fakat üçüncü gün sabaha karşı gemi karaya
oturunca, tayfalar:
“Ne
ettin da karaya oturttun gemiyi kaptan?” diye sorunca,
Temel
cevap verir:
“Pen
pişey etmedum... Teniz pittu.”
Bizim
T., 1999, 22.
Temel
Reis ile İdris Reis uçakla İstanbul’a gidiyorlarmış. Yolda uçakta bir sarsıntı
olmuş. Herkeste bir telaş. Derken pilot konuşmuş:
“Motorun
birinde bir arıza var, ama üç motorla biz gideriz.”'
Aradan
15 dakika geçer pilot tekrar konuşur:
“Bir
motor daha stop etti. Ama meraklanmayın iki motorla gideriz.”
On
dakika sonra üçüncü motorda stop etmiş ve pilot;
“Meraklanmayın
bir motorla gideriz.” diye anons etmiş.
Temel
Reis dayanamayıp;
“Ula
İdris istey misun şimdi dördüncü motor da bozulsun hepten havada kalalum.”
Kardeş,
ty,59.
Temel’in
eldivenle yazı yazdığını görenler sormuş:
“Niye
eldivenle yazıyorsun? Zor olmuyor mu?”
Temel:
“Zorluğuna
zor oluyi ama el yazumun taninmasini istemeyrum” demiş.
Bizim
T., 1999, 47.
Temel
hayvanat bahçesinde gezerken, açık bulduğu bir kafesten içeri dalmış.
“Hoop,
dur! Ne yapıyorsun? Orası aslan kafesi” diye bağırmışlar.
Temel
geri dönmüş, bağıranlara kızarak:
“Sankim
aslanınuzu yeduk” demiş.
Bizim
T., 1999, 48.
Temel,
İstanbul Üsküdar’da bir akrabasını ziyarete gitti. O gün de yabancı bir devlet
başkanı İstanbul’a gelmiş. Bizimkiler evde sohbet ederlerken Selimiye
Kışlasından 21 pare top atışları başlamış. İlk top atılışında Temel büyük bir
telaşla ayağa kalkarak:
“Ne
oliyruk?” der.
Akrabası
da:
“Korkma,
korkma bi şey yok. Bi gavur krali gelmiş de ona atayler.”
Temel
biraz sakinleşir. Derken ikinci top atışı. Temel yine telaşlanır, akrabası:
“Telaşlanma
ula, deduk ya gavur kralina atayler da!”
Temel
yine sakinleşir fakat, top atışları devam eder. Dördüncü ve beşinci derken
Temel’in sabrı tükenir:
“Yazuk
ula hala vuramatilar adami.”
Bizim
T., 1999, 53.
Dursun
Temel’e sorar:
“Ula
Temel bir şeye ateş ettığumuzte niye bir gözümüzü kapatıyruk?”
Temel
cevabını verir:
“Çok
cahilsun Tursun, iki közümüzü kapatursak hetefu nasul köreçeğuk ta?’’ Bizim T.,
1999, 69.
Temel
bir gün hastalanıp doktora gtmiş. Doktor ona bir şurup vermiş.
Temel
eve gittiğinde şurubu içmiş. İçtikten sonra şişenin üstündeki yazıyı okumuş.
Başlamış oynamaya.
Durumu
gören Fadime, kocasına:
“Sen
telürtün mi? Netur teli kibin oynayisun?” der.
Temel:
“Ha
pu meretun üstünde çalkalayarak içinuz yazayi. Pen çalkalamatan içtum. Şimtu
çalkalayrum” der.
Bizim
T., 1999, 60.
Temel
ile Dursun yolculuğa çıkarlar. İlk geçen otobüsü durdurup binerler. Bir süre
gittikten sonra Dursun:
“Ula
Temel piz pintuk ama pu otopüs nereye kidey?”
Temel
biraz düşündükten sonra rahatça:
“Ula
Tursun acelen netur? Otopüsten inunca yoltan keçen pirine soraruk.” Bizim T.,
1999,62.
Temel
Konya’ya arkadaşlarına gezmeye gitmiş.
Arkadaşı
Temel’e birkaç gün Konya’yı gezdirdikten sonra,
“Eee
Temel, atalanmız ‘gez dünyayı, gör Konya’yı’ demişler sen ne dersin?”
Temel:
“Ne
tiyeceğum! Oni tiyen atalarumuz pizum oralari körmemişlerdur” demiş. Bizim T.,
1999, 71.
Temel’in
kol saati durmuş. îçini açmış içinden ölü bir karınca çıkmış.
Temel:
“Makinistun
elduğuni tahmin etmiştum” demiş.
Bizim
T., 1999, 74.
Hayatında
hiç asansör görmeyen Temel bir apartmana gitmiş.
Yaşlı
bir adın asansöre binip yukarı çıkmış. Akabinde asansör aşağıya inmiş.
Asansörden genç bir kadın çıkmış.
Bu
duruma şaşıran Temel:
“Ula
yaşlu kadun pindu kençleşti. Pizum Fatime’yi ta ketireyum taa” demiş.
Bizim
T., 1999, 93.
Temel
babasına derki:
“Pizum
öğretmen çok tintar.”
“Niçun,
nasul anladun?”
“Öğretmenun
sorduğu sorulara her çevap verduğumte, “Allah Allah” diye pağuruyi taa.”
Bizim
T., 1999, 101. -
Hakim
Temel’e sorar.
“Niye
adamın başına sandalyeyi vurdun?”
Boynu
bükük Temel:
“Ne
yapayum çaresuzluktan efendum, masayu kalturamadum ki.” diye cevap vermiş.
Bizim
T., 1999, 102.
Temel
Fransa’da sevgilisi Fadime ile müzeyi geziyormuş. Temel biraz yorulmuş, orada
gördüğü bir koltuğa oturmuş.
Biraz
sonra müze memuru:
“Bu
14. Lui’nin koltuğudur. Buraya oturamazsınız!”
Temel
hiç istifini bozmadan:
“Zararı
yoktur emice, o kelinçe kalkanım” demiş.
Bizim
T., 1999, 109.
Temel’i
asmağa göytürüyorlar. Tam sehpaya yaklaşınca geri döner:
“Savcı
bey pir ricam var!”
“Nedir
rican?”
“Penu
pelümten asun.”
“Niye?”
“Poynumdan
kıdıklanıyrum taa.”
Bizim
T., 1999, 114.
Temel
bir kondisyon aleti almış. Dursun bunu görünce:
“Ula
Temel punun üstüne niye pineysun?”
“Zayıflamak
uçun.”
Dursun:
“Punun
üstüne pinunça zayıflay misun?
Temel:
“Hee!”
Dursun:
“Sen
zayıflamak uçun pir alet pulmişsun. Ya pen hiç şişmanlamayrum!”
Temel:
“Pak
Tursun: Pen pu aletun petallaruni ileri çevireyrum, zayıflayrum. Sen ta keru
keru çevirursan şişmanlarsun taa!”
Bizim
T., 1999, 116.
Tatbikat
sırasında bölüğe hücum emri verilmiş. Bütün bölük hedefe koşmaya başladığında
Temel geri geri gidiyormuş.
Komutan
bağırmış:
“Niçin
cepheye koşmuyorsun? Yoksa korkuyor musun?”
“Korkmak
mi?”
“Peki
niye geri geri gidiyorsun?”
“Kerilup
hizumi almak uçun taa!”
Bizim
T., 1999, 118
Temel
trenin tenha bir köşesinde yalnız oturuyordu. Birden içeri eli silahlı iki kişi
girdi.
“Kıpırdama
paralan çıkar!”
Temel
titreyerek:
“Hemşerum
valla peş param yok!”
“O
halde neden titriyorsun?”
“Sizi
pilet kontrolcüsü santum.”
Bizim
T., 1999,120.
Cephede
taarruzdan önce son saniyeler. Komutan askerlerine moral verici bir konuşma
yapar ve şöyle bağlar.
“Şimdi
kendinizi gösterme zamanı geldi aslanlanm, göğüs göğüse adam adama
dövüşeceksiniz.”
Erlerin
arasından Temel bir adım ileri çıkar:
“Komitanum
pağa düşen hancisidur gösterir misunuz? Pelki eyilukla halleterum işi.”
Bizim
T., 1999, 125.
Temel
kaynanasını altıncı kattan aşağıya atan Dursun’a çıkışmış:
“Ula
Tursun, nasil bu kadar kattar olapilursun?”
Dursun:
“Niye?
Ne oldi?”
Temel:
“Ula
kaynanan ya pirinin paşina tüşsaydi?”
Bizim
T., 1999, 127.
Temel’i
bir gün boks maçına çağırırlar ve;
“Gelen
adam yabancıdır. Ona misafirperverliğini göster” derler.
Nihayet
maç başlar ve adam Temel’i bir döver ki son raunda kadar devam eder.
Son
rauntta Temel bir açılır adamı hastanelik eder. Temel’e sorarlar:
“Madem
adamı dövecektin neden önceden dayak yedin?”
“Pizde
adettur ev sahibi yemeten, misafir yemeğe paşlamâz.” Bizim T., 1999, 136.
İdris
kahvede oturan Temel’e sorar:
“Ula
Temel h,asta misun nesun?
Temel:
“Sorma
İdris, hastayum toktora kitecek param ta yok.
“Sen
hau Doktor Yusuf Peye kit hesaplidur. Hem ikinci gidişte paranun yarisini
alur.”
Ertesi
gün Temel doğru Doktor Yusuf Beye gider:
“Merhaba
Toktor Pey, işte pen kene keltum” der.
Bizim
T., 1999, 137.
Kahvede
oyun oynayan gruptan biri ayağa kalkarak :
“Karisindan
korkmayan kimse ayağa kalksin!” diye bağırmış.
Kahvedekilerin
hepsi yavaş yavaş ayağa kalkmışlar. Yalnız köşede oturan Temel ayağa kalkmamış.
“Ula
Temel sen niye ayağa kalkmadun? Katindan mi korkayisun?”
Karısından
korktuğunu belli etmemek için Temel:
“Ayağa
kalkma kalkacağum ta ayaklarum tutmayi onun için kalkamayirum” demiş.
Bizim
T., 1999, 147.
Temel
arkadaşı ile meyhanede sohbet ediyordu. Bir ara arkadaşına sorar:
“Bir
kadının en çok hoşlandığı şey nedir?”
“Güzel
olmak.”
“Bilemedin.
Yanındaki kadının kendinden çirkin olması.”
Temel’in
Biri.., 2000, 23.
Temel’in
akrabalarının birinin düğünü vardı. Temel karısı Fadime’yi arkasına alıp, atla
yola koyulur. Bir süre yol aldıktan sonra eşkiyalar yolu keser. Temel’in
tabanca ve kaması ile üstünde ne varsa hepsini alırlar. Atı da beraberlerinde
götürürler. Temel ve Fadime düğüne gitmekten vazgeçip yürüyerek köylerine geri
dönerler. Köy kahvesinin önünden geçerken, köylülerden biri Temel’e seslenir:
“Ne
o Temel, soyulmuş bir halin var?”
Temel:
“He
ya. Yolda eşkiyalar çevirdi.”
“Belindeki
boş kama kınını almamışlar.”
“Sen
ne diyorsun uşağum. Hele bi almaya kalksalardı ortalığı kana bulardım.”
Temel’in
Biri.., 2000, 92.
Temel
sinema gişesinde kuyruğa girmişti. Bir ara farkına varmadan arkasında duran
iriyan bir adamın ayağına basar. Nasırından dolayı canı fena halde yanan adam,
Temel’in suratına yumruğu patlatır. Sırt üstü yer yuvarlanan Temel gökteki
yıldızlan sayar. Bir süre sonra kendisine gelip ayağa kalkar. Adamın karşına
dikilip:
“Bana
baksana, yumruğu sahiden mi vurdun yoksa şaka mı yaptın?”
Öfkesi
devam etmekte olan adam:
“Ne
şakası be adam, sahiden vurdum. Bir itirazın mı var?”
“Öyleyse
sorun yok. Şakadan hiç hoşlanmam da!”
Temel’in
Biri.., 2000, 116.
Temel
yolda yürürken bir hayli sıkışmıştı. Umumi tuvalete zorlukla ulaşır. Tuvaletin
kapısında iri kıyım bir adamla karşılaşır. Zor durumda olan Temel:
“Be
adam çekil de içeri girelim.”
İri
kıyım adam:
“Sen
kim oluyorsun da bana kafa tutuyorsun? Ben, senin gibi ciğeri beş para
etmezlere yol vermem”.
Temel,
şöyle bir adamı süzdükten sonra kenara çekilip:
“Ben
veririm.”
Temel’in
Biri.., 2000, 139.
Temel,
milli parkta bekçilik yapmakta idi. Bir tatil günü kumsala inen genç bir kız,
bütün giysilerini çıkarıp denize girmek ister. Yanına yaklaşan Temel:
“Burada
denize girmek yasaktır.”
“Madem
yasak neden soyunmadan önce ikaz etmedin?”
“Soyunmak
yasak değil ki.”
Temel’in
Biri.., 2000, 223.
Temel
askerlik arkadaşı DursunTa meyhanede içiyordu. Birkaç kadeh içtikten sonra
efkarlanan Dursun:
“Temel,
bekarlık canıma tak etti. En kısa zamanda evleneceğim.”
Temel:
“Olur
mu Dursun? İnsan susadığı zaman kendini ırmağa mı atar?”
Temel’in
Biri.., 2000, 232.
Temel
köy kahvesinin önünde oturuyordu. Kısa boylu oğlunu belinde bir kılıç zar zor
yürürken gördü, kızgın bir sesle bağırdı:
“Hey
bana bakın, oğlumu kim astı bu kılıca?”
İpek,
2001, 49.
Temel
işten geldiğinde Fadime’yi ağlarken bulur.
“Ne
oldu Fadime? Neden ağlıyorsun?”
“Sorma
be Temel annem telefon etti. Divanda otururken az daha duvar saati başına
düşecekmiş. Kıl payı kurtulmuş.”
Temel
derin bir iç çektikten sonra:
“O
saatte zaten hayır yok. Her zaman geç kalır.”
Temel’in
Biri.., 2000, 244.
Temel
müdürün odasına girip:
“Müdür
bey, annem rahatsızlaştı. İzin verirseniz doktora götüreceğim.”
Koltuğa
yaslanan müdür:
“Ne
zaman Trabzonspor’un maçı olsa annen hastalanıyor. Bu ne rastlantı böyle.”
“Ne
yani annemin numara mı yaptığını söylüyorsunuz.”
Temel’in
Biri.., 2000, 249.
Temel
ile Fadime evlendikleri günü akşamı halayına çıkarlar. Bir sahil kasabasına
giderler. Fadime otelin önüne gelince:
“Temel,
ne olur oteldekiler halayına çıktığımızı anlamasınlar. Çok utanıyorum.”
Temel
elindeki bavulları bırakıp kapıya yönelir.
“Hadi
bavulları al arkamdan gel.Yeni evli olduğumuzu kimse anlamaz.”
Temel’in
Biri.., 2000, 250.
Temel
eve gpldiğinde Fadime’yi masanın üstünde otururken bulur:
“Fadime
masanın üstünde ne işin var?”
“Evde
bir fındık faresi var”.
Temel:
“Hınzır
hayvan, evde fındık olduğunu nasıl öğrenmiş?”
Temel’in
Biri.., 2000, 304.
Temel’in
bacağını sanlı gören Dursun:
“Temel
bacağına ne oldu?”
“Köpek
ısırdı.”
“Köpeğin
bacağına ne oldu?”
“Kısasa
kısas!”
Temel’in
Biri.., 2000, 309.
Trafik
polisi Temel, eliyle arada bir “geçiniz” işareti yaparak yolda yürüyormuş. Ne
yaptığını sormuşlar:
“Kendi
kendime fıkra anlatıyorum” demiş.
“Peki
elini niye öyle sallıyorsun?”
“Bildiğim
fıkralar geldikçe ‘geçiniz’ işareti veriyorum.”
İpek,
2001, 8.
Posta
hizmetlerinin sürekli aksaması üzerine İdris bir posta güvercini alır. Posta
işlerini güvercine yaptırmaya başlar.
Temel
bunu görünce duramaz. O da gidip bir ağaçkakan alır. İdris durumu öğrenince
şaşkın şaşkın Temel’e sorar:
“Temel
neden güvercin değil de ağaçkakan satın aldın?”
Temel’in
cevabı hazırdır:
“Ha
bu kuş hem mektubu götürür, hem de kapıyı çalar.” İpek, 2001, 19.
Temel'in
köyüne yeni yeni medeniyet giriyor. PTT’ çiler telefon direkleri dikerek hat
çekecekler. Bizim Temel de bunları izleyip gülmekten kınlıyor. Temel’e
soruyorlar.
“Ne
var, ne gülüyosun?”
Temel
cevaplıyor:
“Poşuna
uğraşiysunuz, inekler o tellenin altundan geçer.”
http://www.bulentturker.coni/fikra.htm
Almanya’da
işçi olarak çalışan Temel’in bir ara şefi Hans’la başı derde girmiş.
Hans:
“Biz
Almanlar sadece şeref ve onurumuz için çalışınz. S izler ise sadece para için
çalışırsınız” demiş.
Temel
alaycı bir tavırla:
“Haklısınız.”
demiş ve eklemiş:
“Herkes
neyi eksikse onun için çalışır.”
İpek,
2001, 31.
BİLDİKLERİ İÇİN PARA
ALIYORMUŞ
Bankada
memur olarak çalışan Temel’e müdür çok basit bir soru sorar:
Temel
gayet lakaytça;
“Bilmiyorum”
diye cevap verir.
Müdürün
tepesi atar bu söze.
“Madem
bilmiyorsun ne demeye bankadan aylık alıyorsun” der.
Temel
gayet pişkince;
“Ben
bildiklerim için para alıyorum. Bilmediklerim için alsaydım bankada para
kalmazdı” der.
İpek,
2001, 59.
Temel’i
“kanunlara karşı geldi” diye hapse götürürken, karısı Fadime ağlayarak
söyleniyordu:
“Kocamı
haksız yere götürüyorlar, kocamı haksız yere götürüyorlar!”
Temel
artık dayanamadı:
“Sus
hanım, yeter -dedi- Haklı yere götürseler daha mı iyi olacaktı?” İpek, 2001,
62-63.
Temel
ömründe ayna görmemiştir. Bir gün yolda bir ayna, bulur. Eline alıp bakar.
Kendisini görünce şöyle der:
“Affedersiniz,
içerde sizin olduğunuzu bilemedim!
İpek,
2001, 135.
Göl
bekçisi kıyıda balık avlayan Temel’e yaklaşıp sordu:
“Görmüyor
musun koskocaman tabelayı? Ne yazıyor: ‘Burada balık tutmak yasaktır.’”
“Gördüm
-der Temel- Gördüm ama ben balık tutmuyorum ki.”
“Yok
canım, peki nedir o elindeki.”
“Olta.”
“Onun
ucundaki.”
“Solucan.”
“Eee
be birader, balık tutmuyor da ne yapıyorsun bütün bunlarla?”
Temel’in
cevabı şaşırtıcıdır.
“Solucana
yüzme öğretiyorum.”
İpek,
2001, 93.
Dursun
birlikte tiyatroya gittikleri Temel’e sordu.
“Dün
geceki oyunu nasıl buldun?”
Temel:
“Sadece
birinci perdeyi seyrettim, çok güzeldi” dedi.
Dursun:
“O
zaman ikinci perdeyi niye seyretmedin?” diye sordu.
Temel’in
cevabı şaşırtıcıydı:
“İkinci
perdenin başında ‘bir yıl sonra’ yazıyordu. O kadar uzun zaman bekleyemezdim
ki.
' İpek,
2001, 117.
“Uşaklar,
ha bu yeni alduğum şapka peni onbeş yaş gençleştiriyi.”
“Peki
kaç yaşmdasun?”
“Ha
böyle şapkalu mi, şapkasuz mi?”
Sırtlı,
1996, 71.
Yaşlanmış
olan Fadime kadın, kocası Temel’e:
“Yarın
evliliğimizin 50. yıldönümü. Kümesteki horozu keselim mi?” diyordu.
Temel:
“Anlamadım
-dedi- bunda horozun suçu ne?” İpek, 2001, 157.
Amerika’ya
çalışmaya giden Temel, New York Belediyesi’nde otobüs şoförü olarak
çalışmaktadır. Bir gün otobüste zenciler ile beyazlar arasında önde oturmak
yüzünden kavga çıkar.
Temel
kavganın uzadığını görünce, işi tatlıya bağlamak için bütün yolculara seslenir:
“Ha
bu sizun yaptığunuz ayup teğil midur? Siyah ta olsa beyaz ta olsa hepimuz insan
değil miyuz? Pirakun kavgayu da düşünün ki hepimuzun rengi mavi.”
Temel’in
bu uyarısı karşısında yolcular yaptılanndan utanıp kavgayı bırakarak, yerlerine
oturmaya başlarlar.
Bunu
gören Temel tekrar bağırır:
“Açuk
maviler öne, koyu maviler arkaya otursun daa!”
Karadeniz
Fık., 1983, 44-45.
Temel’e
İstanbullu arkadaşı sorar:
“Karadenizliler
neden her soruya karşılık bir soruyla cevap verirler?”
Temel
cevabı hemen verir:
“Niçun
öyle etmesunlar?”
Karadeniz
Fık., 1983, 51.
Aynanın
karşısında gözleri kapalı duran Temel’e ne yaptığını sormuşlar.
“Uyurçen
nasil cöründügümü merak ettum” demiş.
Sırtlı,
1996, 118.
Temel
Eskişehir’den İstanbul’a gitmek için trene biner. Ne var ki yanlışlıkla
Ankara’ya giden trene binmiştir. Bir süre sonra karşısında oturan adamla
sohbete başlar.
“Hemşerum
sen de mi İstanbul’a cideysun?”
“Yok,
ben Ankara’ya gidiyorum.”
Bu
cevap üzerine şaşıran Temel;
“Uyy,
adamlar işi nasul da ilerletmişler... Sen Ankara’ya doğri oturaysun seni oraya
cötürey, pen İstanbul’a doğri oturayrum peni de İstanbul’a cötürey” der.
Karadeniz
Fık., 1983, 51.
Fadime
yavuklusu Temel’e sitem etmektedir:
“Sen
peni atlataysun... yazın evleneceğum demiştun, nerede ise kış gelecek.”
Temel
cevabı yapıştırır:
“Pen
hiç sözümden dönmemişumdur. Ha sen pu geçen yaza yaz mı deysun?” Karadeniz
Fık., 1983, 57.
Yargıç
sanık sandelyesinde oturan Temel’e sorar:
“Arkadaşın
yalnızken kendi kendine konuşma huyun olduğunu iddia ediyor. Bu söylediği sence
doğru mu?”
Temel
bir savcıya bir de arkadaşına bakıp:
“Pilemem
hakim pey, yalnuzken onin hiç yanunda olmamişumdur.”
Karadeniz
Fık., 1983, 70.
Fadime
sabaha karşı eve gelen kocasına çıkışınca, Temel:
“Pağa
poşuna pağıraysun, şimdiye kadar hasta pi arkadaşımun yanundaydum.”
“Çok
iyi uyduraysun, neymiş pakalum o arkadaşınun adu?”
Temel
bir süre düşündükten sonra:
“O
kadar hastaydi çi adunu bilem söylememiştur.”
Karadeniz
Fık., 1983, 105.
Temel
Çavuş teftiş sırasında askerleri boy sırasına sokuyordu. Onun kısa sürede bütün
takımı boy sırasına dizdiğini gören binbaşı:
“Çavuş,
bu askeri de yerine yerleştir bakalım.”
“Haşan
sen 1,66’lanın yanuna geç pakayum.”
Haşan
1,66’lann yanına geçip boy hizası tam gelince binbaşı oldukça şaşırdı. Önündeki
eri Temel’e göstererek;
“Peki
bunun boyu kaç santim?”
“Onin
poyu 1,72 komitanum.”
“Peki
bu askeri boyu?”
“Oninçi
de 1,77 komitanum.”
“Peki
benim boyum kaç?”
“1,78
komitanum.”
Binbaşı
iyice şaşınr ve Temel’e;
“Sen
sivilken ne iş yapardın?” diye sorunca Temel:
“Keresteciluk
komitanum.”
Karadeniz
Fık, 1983, 88.
Temel’le
Cemal falcılar konusunda konuşuyorlardı. Arkadaşının birbirinden ilginç fal
hikayelerini dudak ucuyla dinleyen Temel;
“Pen
ne falçulara ne de pakıculara inanayrum.”
“Neden
uşağum?”
“Geçen
cün, pi falcuya cittum; kapıyu çaldum. Ne dedu piley misun?”
Cemal
merakla cevapladı:
“Hayir
bilmeyrum.”
“
‘Çim o’ deyi sordu pağa.”
Karadeniz
Fık., 1983, 116.
Kasabada
erkenden işi olan Temel yatarken karısı Fadime’ye;
“Saati
beşe kurmayu unutma!” demiş.
Fadime:
“Saatin
bozuk olduğuni pilmey misun?”
“Peçi
ne edeceğuz şimdu?”
Fadime:
“Benim
her sabah saat beşte çişum celir. Pen işemeğe cittuğumda seni kaldırurum olur
piter.”
“Tamam”
demiş Temel ve yatıp uyumuş.
Sabaha
karşı Fadime Temel’i dirseği ile dürtmüş:
“Ula
Temel, kalk benim çişim çeldi.”
Temel
hemen fırlamış yataktan. Oğlu İdris’i de uyandırmış. Hemen giyinip çıkmışlar
dışarı. Yürümüşler yürümüşler, yarım saat bir saat derken hala tan yeri
ağarmamış. Bir buçuk saattir yolda olmalarına rağmen ortalık ağarmayınca İdris
babsına sormuş:
“Babacuğum
her zaman hava hemencecuk ağanrdu, bu cün ne oldi?”
Fadime’ye
oldukça kızgın olan Temel:
“Uşağum
puni pilmeyecek ne vardur; ananun şeyinden saat olursa, havada böyle geç
aydunlanur.”
Karadeniz
Fık., 1983, 18-19.
Sigorta
kartı için Temel’e fotoğraf gerekmiş. Hiç fotoğrafı olmayan Temel hemen bir
fotoğrafçıya gider. Fotoğraf çektirmek istediğini söyler, ve fotoğrafçının
gösterdiği koltuğa oturup pozunu verir.
Makinasım
hazırlayan fotoğrafçı;
“Resminizi
hemen mi almak istiyorsunuz?” diye sorunca, Temel:
“Uyy
penum resmimden deponuzda var midur?” der.
Karadeniz
Fık., 1983, 24.
Temel
ile İlyas inşaatın birinde amele olarak çalışıyormuş. Bir ara, kalfa, onları
birbirlerinden dört-beş adım arayla, bir elleri havada diğer elleri ise
bellerinde sanki bir şey taşıyormuş gibi görünce bağırır:
“Ula
uşaklar, deliler cibi ne yapaysuz orada?”
Önde
yürüyen Temel bir arkasına bir de havaya bakar, kolunu havadan indirdikten
sonra İlyas’a bağırmaya başlar:
“Ula
İlyas, merdivenu unutmuşuk daa!”
Karadeniz
Fık., 1983, 26.
Temel
karısı Fadime’ye bağırmaktadır:
“Bu
çötü huyuna çok kızayrum senun. Neden sen da penum ceplerumi kanştırmayasun?”
Fadime:
“Bu
çötü huy midur?” deyince,
Temel:
“Karişturmuş
olsaydun, hepsinun deluk olduğuni cörürdün.”
Karadeniz
Fık., 1983, 32.
İlkokul
müdürü Temel okulun daha iyi fark edilmesi için hazırlattığı yön levhasını
anayol üzerindeki elektrik direğine astırınca TEK yönetiminden resmi bir yazı
alır.
Yazıda
elektrik direğine yazı asmanın izne ve kiraya tabi olduğu belirtiliyor ve
levhanın ya indirilmesi ya da belli bir ücretin ödenmesi isteniyordu.
Yazıyı
okuyan müdür Temel, kısa ve özlü yanıtını mektupla verir:
“Biz
levhamızdan memnunuz. Siz direğunuzi ordan alın!”
Temel’li
Fık., 1997, 14.
Temel
işhanında çay ocağı işletiyormuş. Üst katlarda çalışanlardan biri:
“Temel
Efendi, dört çay yap! Biri açık olsun!” diye seslenmiş.
Çaycı
Temel:
“Abi
hangisi açık olsun?” demiş.
Temel’li
Fık.,1997, 17.
Devlet
dairesinde memur olarak çalışan Temel, bir gün kurum değiştirmek için müdürünün
karşısına çıkıp, meramını anlatır:
“Hapishanede
gardiyan olmak isteynm.”
Müdürün
de yardımlarıyla Temel kurum değiştirerek gardiyan olur. Eski iş yerine müdürü
ile vedalaşmaya gelir. Müdürü Temel’e takılır:
“Oğlum
işine bu kadar yardımcı olduk; şimdi gidiyorsun, ne bir kuru teşekkür ediyorsun
ne de Allah razı olsun diyorsun. Bu ne biçim iştir?”
Temel
saf saf yanıt verir:
“Ey
gidi müdürüm, senin bende emeğin çoktur. Teşekkür da bi şey mi, sen bi içeri
düş, bak ben seni naşı kuru üzümle beslerim.”
Temelli
Fık., 1997, 15.
Temel
Fadime’yi evine götürmüş.
“Işığı
söndür, perdeleri kapa yanıma çel” demiş.
Fadime
utana sıkıla yanaşmış, Temel yeni aldığı fosforlu saatini gösterip,
“Bak
nasıl yanayi demiş.”
Karahasanoğlu,
ty, 8.
Temel
aynı otelde kaldığı zenciyle Arap Arap diye dalga geçermiş. Bir akşam yatarken
Temel beşte kaldırılmasını istemiş. Zenci gece usulca Temel’in odasına girip
Temel’in yüzünü siyaha boyamış. Temel sabah kalkıp aynaya bakınca:
“Tüh,
beni kaldıracaklarına yanlışlıkla Arabi kaldırmışlar.” deyip geri yatmış.
Karahasanoğlu,
ty, 8.
Temel
otelde kahvaltı yaparken, tabağındaki zeytine bir türlü çatalı batıramaz. Bunu
izleyen garson, yanma gelir, çatalı eline alır ve bir seferde zeytine batırır.
“Uyy
uşağum. Ben yormasayidum sen biraz zor yakalardun oni” der Temel.
Oktay
KARAMAN
Temel
zilzuma sarhoş evine gelmiş. Kapıcı durumu sezmiş ve Temel’i kolundan tutup
merdivenlerden çıkarmış. Kapıyı açıp asansöre bindirmiş. Aşağıya inmiş bakmış
kapıda bir adam daha. Kapıcı aynı şeyleri bir daha yapmış. Aşağıya inince bir
bakmış bir adam daha. Her halde bu da arkadaşlarıdır deyip, onu da yukarı
çıkarmaya başlamış. Merdivenleri çıkarken Temel dayanamamış:
“Yahu
hemşerum niçun penu asansör boşluğundan atayisun.” Karahasanoğlu, ty, 10.
İki
Karadenizli kahveye giderler. Biri sade diğeri şekerli kahve söyler. Kahveler
gelir önlerine konur. Biri bir yudum alır:
“Uy
ben sade istemiştum, şekerli geturmiş.”
Temel
de bir yudum alır:
“Uy
ben da şekerli istemiştum, sade geturmiş. Öyle anlaşılayi ki kahveleri yanlış
vermiş, gel yerlerumuzi değişelum.”
Ermiş,
2000, 81-82.
Temel
sekiz yaşında ayrıldığı memlekete 80 yaşında döner. Of ilçe merkezinde
arkadaşlarını arar, şuna sorar, buna sorar, bilen yok. Köyüne gider orada da
arkadaşlarını sorar, hayret, bilen yok. Köyde dolaşırken mezarhğığa gelince
“bir fatiha okuyayım” der ve mezarlığın köşesine çömelir. Bu sırada gözü mezar
taşına ilişir. Bakar ki aradıklarının birinin mezarı. İkinci mezar, o da
aradığı; üçüncü o da aradığı... Arkadaşlarını bulduğu için keyiflenen Temel
söylenir:
“Uyy,
poh yiyenler, toplandinuz yatayisunuz burda, ben de arayirum sizi Of ta!”
Ermiş,
2000, 86-87
Temel
ve Dursun, küçük bir tepe üzerinden denizi seyrediyorlardı. Temel havada
dolaşan martıları gösterek:
“Bak
şu kuşlar nasıl uçayi. Biz de uçalum.”
Dursun:
“Onlar
kuştur, uçarlar. Biz uçamazuk.”
“Nasi
olur? Uçayum da bir gör.” dedikten sonra kollarını açar, kanat gibi çırparak
kendisini uçurumdan bırakır. Sonuç belli. Küt diye vurur, yığılır kalır.
Dursun
koşarak yanına gider. Temel, yerinden kalkacak durumda değildir.
“Ben
saa uçamazsun demedum mi?”
Temel:
“Görmedun
mi? Uçmasuna uçtum ama konmasuni beceremedum.”
Ermiş,
2000, 107.
Hemşire
doğum evinin kapısında bekleyen beylerden birine,
“Gözünüz
aydın bir oğlunuz oldu” der.
Temel
fırlar ve bağırmaya başlar:
“Bu
haksızluk! Ben buraya bu beyden önce gelmiştum.”
Karahasanoğlu,
ty, 15.
Temel
woswagen marka bir araba almış. Arabanın önünü açmış bakmış ki motor yok.
“Uyy!
Bu nasil bi maçinedur? Araba motorsuz çalışiy.”
Karahasanoğlu,
ty, 29.
Fadime:
“Çocuk
zekasını benden almiş” deyince,
Temel:
“Belli
benimki yerli yerinde durayi” demiş.
Karahasanoğlu,
ty,31.
Temel
bir eczaneden uyku ilacı almış.
Eczacı:
“Bu
haplar size iki ay yeter.”
Temel
itiraz etmiş:
“Uyy,
pen o kadar uzun uyumak istemeyirum.”
Karahasanoğlu,
ty,3Z.
Temel’in
çaydanlığı denize düşmüş, vaziyeti nasıl idare edecek?
“Pir
şeyin yerini pilunursa kaybolmuş sayılır mu?”
“Yoo,
hayır.”
“Öyleysa
bizum çaydanlık kaybolmadi.”
Karahasanoğlu,
ty, 60.
Temel’in
otomobili stop etmiş. Çalıştırmak için uğraşıyor. Arkadaki arabanın şoförü ise
ha babam komaya basıyor. Temel arabadan sakin bir şekilde iniyor ve:
“Bi
de siz deneyin çalıştırmayi, pen sizin, komaya basmaya devam edebilirum.”
Karahasanoğlu,
ty, 73.
Askerler
telgraf tellerini tamir ederken tel yetmeyince dikenli tel kullanırlar.
Temel:
“Telgraflar
yırtık çıkacak” der.
Karahasanoğlu,
ty, 90.
Temel
İstanbul Mahmutpaşa’da işportacılık yaparken meslektaşı îdris’le kapışır.
Yumruklar
tokatlar birbirini izlerken, sıkışan İdris belindeki tabancaya asılır.
Temel
ise Sürmene bıçağını çekerek, İdris’e seslenir:
“Yoo
dur bakalum! Tabanca alışmazsa başıma dert olursun, sen da biçak al gel!”
Temel’li
Fık.,1997, 63.
Kahveye
giren Temel arkadaşlarının yanında bir sandalyeye oturur. Yanında oturmakta
olan adam hemen onu dürter ve:
“Hey
delikanlı, şapkamın üstüne oturdun” der.
Temel
masadaki oyunu seyretmeyi bırakır ve adama:
“Gitmek
mi isteydunuz yoksa?” der.
Alay,
1993, (4).
Hasta
bakıcı Temel komisere başvurur:
“Çabuk!
Bir şeyler yapın tehlikeli bir deli hastaneden kaçtı.” Komiser:
“Nasıl
bir delidur bu adam?” diye sordu.
Temel:
“Başı
kel, saçlara darmadağınuktur.”
“Ne!
Hem kel hem saçları dağınuk nasıl olur?”
“Delidür,
bu komserum. Ne yapacağı belli olur mi?”
Alay,
1993, (4).
Temel
bir bavul dolusu saatle gümrükte yakalanır. Görevli sorar:
“Bunlar
nedir?”
Temel:
“Tavuk
yemidur da.”
“Tavuk
saat yer mi?”
Temel:
“Vallahi
ben bulari tavuklara yem diye aldum. Yeyip yememek olarin bileceği işdur.”
Alay,
1993, (5).
Dursun
evinden çıktığında bakar ki komşusu Temel kendini belinden bir ağaca asmış.
Hemen gidip ipi çözer. Komşunu ağaçtan indirdikten sonra merakla sorar:
“Ha
sen ne yapayudun öyle?”
“Hiç
kendumi asayidum.”
“Ha
uşağum penum pilduğum insan poynundan asılayi.”
Temel
üzgün ve çaresiz bir şekilde Dursun’a baktıktan sonra cevap verir:
“Benda
öyle yapmişidum. Ama ipu poynuma pağladuğum zaman bi türlü nefes alamayrum.”
Alay,
1993, (12).
Kendisine
saldıran baba-oğulu döven Temel’e karakolda tutanak okunur:
“Bu
nedenle hasmının iki oğlunu dövdüğü için.”
Temel
görevlinin sözünü keserek:
“Ha
burda bir yanlışluk var: İki oğlunu değil bir oğlunu dövdüm. Ama ziyanı yok;
tutanağı imzaladıktan sonra gider öbürünü da dövenim.”
Alay,
1993, (24).
Karaköy’de
gemiden inen Temel’e sokulan uyanık;
“Yak
bi sigara!” der.
Sigarayı
alan Temel kibrit arar. Uyanık cebinden çıkardığı el fenerini uzatarak;
“Buradan
yak” der.
Temel
fenere eğilir, sigarasını çekiştirmeye başlar. Çekiştirdikçe adam kahkayla
güler. Sonunda dayanamaz:
“Yahu
sen ömründe el feneri görmedin mi?” der.
“Gördüm.”
“Peki
el fenerinde sigara yanmayacağını bilmiyor musun?”
“Biliyrum.”
“Eee,
ne diye sigaranı yakmak için uğraşıyorsun?”
“Piluni
bitirmeye çalışayrum da ondan!”
Alay,
1993, (22).
Sarhoş
Temel gece yansı taksi şoförüne:
“Çek
Trabzon’a!” der.
“Burası
Trabzon efendim.”
Temel
cebinden çıkardığı yirmi bin lirayı şoföre uzattı;
“Al
uşağum, ama bi dahaki sefere bu kadar hızli gitmeyesun.”
Alay,
1993, (52).
İstanbul’da
belediye otobüsünde muavin olan Temel yolculan uyanr:
“İleni
gidelum beyler, ileni gidelum.”
Temel,
şivesine gülen iki yolcuya sert sert bakar:
“O
kadar da ileru gitmeyelum” der.
Alay,
1993, (60).
İstanbul’da
bir inşaatta çalışan Temel bir ara şapkasının üstünden başını kaşımak ister.
Yanında çalışan bir İstanbullu Temel’i görünce;
“Yahu
kardeşim başını kaşıyorsun ama şapkanı çıkarmıyorsun. Öyle kaşınır mı?”
Laf
altında kalır mı Temel:
“Uyy,
sen ..tünü kaşırken pantolonunu çıkariy misun yoksa?” der.
Alay,
1993, (63).
Bir
vaazda cennet yemeklerini sıralayan hocanın yalnız tatlılardan söz ettiğine
tanık olan Temel sorar:
“Hoca
efendi hamsiyi saymadunuz?”
Tatlıların
yanında hamsinin adının anılmayacağını düşünen hoca kestirip atar:
“Cennette
hamsi yoktur.”
Bunun
üzerine Temel:
“Senun
olsun o cennet. Pen gitmeyrum” der.
Alay,
1993, (63).
Temel
oğlu ile birlikte televizyonun karşısına oturmuş haberleri dinliyordu. Spiker
bir geminin karaya oturduğunu söyleyince, küçük babasına dönerek sordu:
“Puba
gemi neden karaya oturayi?”
Temel
Allah Allah gibilerden başını iki yana sallar ve cevaplar:
“Koskoca
geminun sandalyeye oturacak hali yok ya uşağum.”
Alay,
1993, (67).
Postacının
her gün beşinci kata tırmandığını gören kapıcı merak edip burada oturan Temel’e
sorar:
“Size
çok mektup geliyor galiba beyefendi?”
Temel
gülerek cevaplar:
“Hayir,
postaciya kızdum da ona eziyet olsun diye her gün kendu kendume mektup
atayrum.”
Alay,
1993, (77).
Temel
arabasıyla başka bir arabaya çarpar. İki şoför de aşağıya iner. Temel torpido
gözünden aldığı viskiyi öteki şoföre uzatır. Gayet nazik bir tavırla:
“Buyrun,
iki fırt çekin da heyecanunuz geçsun, büyük kaza atlattuk.”
Adam
şişeyi alıp içer. Teşekkür ederek şişeyi tekrar Temel’e uzatır. Fakat Temel
içmeyince;
“Ne
o siz içmiyor musunuz?” diye sorar.
Temel
gülerek;
“Hele
bir trafik memurlari gelup alkol muayenesi yapsunlar da... Ondan sonra içerum”
der.
Alay,
1993, (78).
Karadenizli
Temel, şehir içi otobüsüne biner. Oturacak yer bulamaz, ayakta kalır ve
düşmemek için tavandaki kayışa asılır.
Biletçi
gelir. Temel parayı çıkarmak için sol eliyle kayıştan asılır, sağ eliyle
ceplerini arar. Fakat ceplerinde para bulamaz. Elini değiştirir. Sağ eliyle
kayıştan asılır, sol eliyle de sol ceplerini iyice arar. Aksilik ya, bu
ceplerinde de para bulamaz.
Sıra
iç cepleri aramaya gelir, iki elini kullanmak mecburiyetindedir. Otobüs de
sallanıyor. Ne yapsın? Biletçiye derki:
“Sen
tut ha bu kayişten! İç ceplerume bi bakayim.”
Ermiş,
2000, 98.
Adamın
biri, yanında oturan Temel’in yakasında bir bit görür. Kulağına eğilerek haber
verir. Bunu hakaret sayan Temel yakasına bakarak cevap verir:
“Bit
deyul piredur o.”
Adam
bit olduğunda ısrar eder:
“Aman
efendum, pire siyah olur bu ise beyaz.”
Temel
cevabı yapıştırır:
“İhtiyari
dur.”
Adam
da inatçıymış, ısrarında devam eder:
“Pire
zıplaya zıplaya gider, bu ise yürüyor.”
“Bu
topalidur.”
“Pire
çift gezer bu ise tek geziyor.”
Temel
bunun da altında kalmaz:
“Bu
bekaridur” der.
Ermiş,
2000, 97.
Bir
Ramazan günü İstanbul’daki Yeni Cami etrafında dolaşan Temel; sakat bir
dilencinin;
“Büyük
Allah’ım dizlerime derman ver yürüyeyim, gözlerime nur ver göreyim, kulağımı aç
işiteyim,” diye durmadan dua ettiğini duyunca, dayanamaz. Dilenciye çatar:
“Ya
bak ha bu ahmak kafaya... Allah’ın başka işi yok da senin her bir yennlan ayri
ayri mi uğraşacak. Yapar yenisini da olur biter.”
Aksoy,
2000,105.
Kasabanın
kahvesine iri yarı, elinde kamçı olan birisi girerek oturanlara sormuş:
“İçinizde
Ahmet hanginizdir?”
Bir
dakika önce gürültüden kaynayan kahvede nefesler tutulmuş, çıt çıkmamaktadır.
Öte .başta oturanlardan ufak tefek biri ayağa kalkarak;
“Penum,
ne olacak?” demiş.
Bunu
üzerine soran adam; “Penum” diyeni, evire çevire dövdükten sonra hiçbir şey
söylemeden çekip gitmiş. Kahvedekiler;
“Yahu,
sen Ahmet değil, Temel’sın. Niçin boş yere ha u heriften dayak yedin?” diye
sorunca Temel;
“Ha
bu boyumlan kandırdım oni, anlayın da” demiş.
Aksoy,
2000,113.
Temel,
kahvede arkadaşına gurulanarak ve böbürlenerek anlatıyordu:
“Bizum
orada üç tane kabadayi vardır.”
“Kimdir
onlar?”
“Biri
emicemın oğli, biri tayımın oğli, öbürini demem.”
Arkadaşı
tüm ısrarlarına rağmen üçüncü kabadayının kim olduğunu söyletemeyince son çare
olarak sordu:
Üçüncü
sakın sen olmayasın?
Temel,
mutluluk içinde arkadaşını şöyle yanıtlar:
“Uyy...
Nasil da bildin, yoksam gözlerimden mi tanidın?”
Aksoy,
2000, 63.
yıl
yaz mevsimi çok sıcak geçiyordu. Dışarıdan Temel’in bürosuna gelen Cemal,
sıcaktan yakındı:
“Uyyy,
öyle sıcak var dışarda ki; tıpkım çehennem gibi.”
Temel’in
yanıtı çok ilginç oldu:
“Ula
sen zebanisin oyleysa.”
Aksoy,
2000,73.
Temel
deniz kıyısındaki mavnalar arasında dalıp çişini yaparken orada gezinen ilçe
kaymakamı olayı görür ve Temel’in duyacağı şekilde;
“Köpek
herif, it herif... Başka yer mi bulamadın?” diye söylenir.
Temel
yanıtını hemen yetiştirir:
“Haksızlık
edeysin kaymakamım. Görmey misin bi bacağımı kaldırdım, ne lüzum var kötü
lafa?”
Aksoy,
2000,20.
Temel,
bir arkadaşıyla birlikte gittiği doktora derdini uzun uzun anlattıktan sonra,
doktor kimlik kartı doldururken;
“Nerelisiniz?”
diye sorar.
Temel
öfkeyle ayağa kalkarak, arkadaşına:
“Ula
hadi gidelim, bir saat konuştum, nereli olduğimi anlamadi da; hastalığumi mi
anlayacak ha bu herif!”
Aksoy,
2000, 43.
Temel
ile Dursun, vapurla İstanbul’a giderken büyük bir fırtınaya tutulurlar. Herkes
cankurtaran yeleklerini giyer. Deniz yolculuğunda deneyimsiz olan Dursun’un
ağladığını gören Temel yanma yaklaşır, yüzme bildiğine göre korkmaması
gerektiğini hatırlattıktan sonra karamsarlığını atmak için şöyle der:
“Ula
ne üzuliysın? Ha bu gemi bobağın mali mi?
Aksoy,
2000,45.
Temel
öğle yemeği için girdiği lokantada uzun bir süre bekleyişten sonra tavuk
dönerini getiren garsona sordu:
“Tavuk
döneri sağa mi söylediydım?”
Garson
hemen yanıtladı:
“Evet
efendim, bir emriniz mi var?”
“Ula
ne kadar da ihtiyarladun.”
Aksoy,
2000,11.
Temel,
gece kamyoneti ile komşu ilçeye gidiyormuş. Önündeki tüneli geçtikten sonra
yolun sağındaki “farlarınızı söndürünüz” trafik levhasını görünce gereğini
yapar. Ama kendini 10 metrelik uçurumun dibinde bulur.
Şans
eseri kendisine bir şey olmamış, yalnızca kamyoneti hurdaya dönmüş. Yoldan
geçenler imdadına koşup sormuşlar:
“Nasıl
oldu Temel, ne hatası yaptın ki?” demeye başlamadan Temel atılıp cevap verir:
“Ne
hatası 'yahu... Ha bu ‘farlannızi söndürün’ levhasıni aburaya kim koydi? Bulin
onu bağa!”
Temelli
Fık., 1997, 100.
Köy
merasının taksimi işinde çıkan kavgada Temel, arkadaşı Cemal’in kafasını yarmış
ve iş mahkemeye intikal etmiş:
Mahkemede
savcı iddianameyi okuduktan sonra sıra Temel’in savunmasına gelir. Temel gayet
masum bir şekilde:
“
Uyy hakim bey, ben ne bileyim bunun kafasının ha bu kadar çürük olduğuni. Bi
vurdum kafasi içine geçti.”
Temelli
Fık.,1997, 76.
Temel
nüktedanlığı ile sevilen sayılan ve aranılan bir kişiliğe sahiptir. Uzun süre
ortalıkta görünmeyen Temel’e çarşı ortasında rastlayan Cemal nükte ile karışık
sataşır:
“Ula
Temel, seni öldi dedilerdi, nereden çıktın geldin böyle?”
Her
zaman hazırcevaplığı ile tanınan Temel gülümsedikten sonra cevabı yapıştırır:
“Açıkgöz...
Bobandan haber soraysan ver kahve paralarini de konuşalım. Öyle bedavadan haber
yok.”
Temelli
Fık., 1997, 77.
Temel
her konuşmasında kendi sülalesinin çok. eskilere dayandığını iddia ediyormuş.
Yine böyle bir konuşmasında ipin ucunu o kadar kaçırır ki;
“Bizim
sülale Yusuf Peygambere kadar gideyi” der.
Arkadaşları
Temel’in bu denli atmasına içerler ama gırgırın sürmesi için havayı bozmazlar.
Dinleyenlerden Cemal atılır:
“Ula
çok ataysın... Nerde ise sülaleğun Nuh Peygamber’in gemisune binduğuni
söyleyecesun.”
Bu
sözlere alınan Temel, söz altında kalmaz, yanıtını şöyle verir:
“O
kadar da değil, bizumkilerun o zamanlar kendi takalari var imiş.”
TemelliFık.,
1997, 78.
İstanbul’da
bir fabrikada çalışan Temel’e arkadaşları sataşarak;
“Nedir,
hiç hamsi ağzından düşmüyor. Övüp duruyorsun. Ne kuş gibi konuşur, ne de horoz
gibi öter. Bırak şu hamsiyi!” derler.
Temel
bu sataşmaya bozulur ama altında da kalmaz:
“Yanayım
ha u ahmak kafalanniza... Ula, sizun kafağızi sokayım suyın içina da, siz
konişm bakayım.” der ve kıs kıs güler.
TemelliFık.,
1997, 89.
Mahkemede
Temel’in kimlik tesbiti yapılıyordu:
“Nerede
oturuyorsunuz?”
“Gardaşumla
beraberuz hakim bey.”
“Kardeşin
nerede oturuyor?”
“Bubamla
beraber.”
Hakim
öfkelenmişti:
“Be
adam, peki baban kimle oturuyor?”
Temel
çaresizlik içinde ellerini açar:
“Lafımu
anlatamadum herhalde hakim bey, hep birlukte oturiyruk daa.”
Temel’li
Fık., 1997, 91.
Temel,
TEK görevlisi olarak elektrik direğinde çahşıyorken cereyana kapılır ve
hastaneye kaldırılır. Olayı duyan gazeteciler Temel’in başına üşüşürler.
“Geçmiş
olsun ne oldu?”
“Elektiruk
direğunde çalışirken ceryan çarpti da düştüm.”
Gazeteciler
olay hakkında daha geniş bilgi edinmek için habire soru sorarlar. Tam
gidecekleri sırada, hasta yatağından hafifçe doğrulan Temel sorar:
“Ya
bakun bağa... Ha bu kadar soriyi bağa niye sordunuz. Adliyeden misunuz?”
“Yook...
Biz gazeteciyiz.”
Temel
yeniden cereyana kapılmış gibi yataktan fırlar ve gazetecilere sarılır:
“Uyy!...
Gözuğuzi seveyum. Ben küçük memurum. Beyanat verme hakkım yoktur. Sakın
yazmayin, ekmeğumdan olurum, sonra ...”
Temel’li
Fık., 1997, 92.
Temel
yeni aldığı şemsiyeyi terziye götürür, bir delik açmasını ister. İster ama
terzi bunun anlamsız olduğunu, yaparsa şemsiyeye yazık olacağını söyler ve
ilave eder:
“Beni
dilersen şemsiyeye delik açmayalım.”
Temel
kararlıdır ve itiraz eder:
“Ula,
ne anlamaz adamsun, yağmurun dinduğuni sonra nasil anlayacağum?”
Temel’li
Fık., 1997, 74.
Temel
Trabzon’da sinemaya gider. Gişeden bilet alır; içeri girerken kapıdaki görevli
bileti elinden alıp yırtar. Temel buna akıl erdiremez. Gişeye döner, yeniden
bir bilet alır. Kapıdan girerken biletini tekrar yırtarlar. Tekrar gişeye
döner, üçüncü kez bilet alırken gişedeki görevli durumu fark edip sorar:
“Sen
demin bilet almadın mı? Yoksa karborsa mı yapıyorsun? Ne yaptın deminki
bileti?”
Temel
derdini anlatır:
“Yahu
ben bilet alıynm, kapıdaki adam bağa kızmiş herhalde, bileti elimden alıp
yırtayi oni... Bağa bi bilet daha ver, belkim bu sefer yırtmaz!”
Temel
li Fık.,1997, 62 .
Temel,
tanıklık yapmak için mahkemeye çağrılır. Hakim, hüviyet tespiti için belli
sorular sormaya başlar. Doğum tarihi, doğum yeri, baba adı, ana adı gibi...
Anasının
adının sorulması Temel’in tuhafına gider; o da hakime sorar:
“Benim
anamun adini mi soraysın hakim bey?”
Hakim
biraz bozulur ve
“Yok
benimkini!” der.
Bunun
üzerine Temel rahatlar.
“Haçan
hakim bey, ben senun anağun aduni nereden bileceğum.”
Temelli
Fık.,1997, 64. -
Temel
diğer komşuları gibi geçimini denizden sağlar. Takası ile çıktığı balık avından
her seferinde bol avla dönerken, nedense son seferinde hiçbir şey yakalayamaz.
Akşam eve döndüğünde eşi Fadime sorar:
“Ula
Temel hani paluklar?”
Temel
balık avlayamadığı için üzgündür ama, karamsarlığın eşini de etkilemesini
istemez, işi şakaya vurur:
“Ne
yapayım Fadime... Ha bu pen bugüne kadar baluklari aldattum; şimdi ise onlar
peni... Vurmadiler oltama!”
Temelli
Fık.,1997, 65.
İstanbul’da
Beşiktaş- Eminönü otobüsüne binen Temel ayakta kalmış. Üstelik otobüs yağmur
nedeniyle tıklım tıklım doludur. Yol boyu her durakta inenden çok binen olur.
Biletçi de bir yandan:
“İlerleyelim
arkadaşlar... İlerleyelim!” diye ikaz ederek gelen yolculara yer açar. Her
durakta aynı şekilde ikaz yapan biletçiye kızan Temel, sonunda dayanamayıp
sesini yükseltir:
“Has
deysm, iyi deysm, ilerleyelum, yürüyelim deysun ama , haçan yürüyeceğduk o
zaman otobüse binmezduk.”
Temel’liFık.,1997,
66.
Kurtuluş
günü nedeniyle Trabzon bölge radyosu kemençe, davul, zuma havalan çalar. Bu
nedenle Meydan parkı tıklım tıkhmdır. Saatlerce süren bu yayını herkes büyük
bir zevkle dinler. İki dakika önceye kadar radyoyu pür dikkat dinleyen Temel,
batı müziğinin başalamsıyla irkilerek, parkta hizmet eden garsonlann birine
seslenir:
“Ula
uşağum, azacuk yanıma gelsana.”
Garson
müşterinin bir şey isteyeceğini sanarak :
“Buyrun
efendim bir şey mi emrettiniz?” •
Temel,
epey yorgunluk ifadesiyle şöyle dedi:
“Uşağum
ha bu sizun radyonun ayari iyi giderken birden bozuldi. Her halde kafasi şişdi.
Kapatta biraz dinlensun.”
Temel’liFık.,1997,
72'.
Temel,
sürücü ehliyetlerinin Emniyet müdürlüklerince verildiği dönemde ehliyet almadan
önce araba almış. Bu nedenle de ehliyetsiz araba kullanır. Bir gün trafik
kontrolünde yakalanır ve polis evrakını ister:
“Lütfen
ehliyetinizi veriniz.”
Temel
cezayı yiyecektir bunu bilir ama, derdini de söylemeden edemez:
“Eee
ha bu olmadi memur bey. Bağa ne zaman ehliyet verdunuz da isteysunuz?”
Temel’liFık.,1997,
60.
Temel
gazetecilikte daha adaylık dönemini yaşamakta ve Trabzon’dan İstanbul’daki
haber merkezine telefonla haber yazdırmaktadır. Ancak telefon batlarındaki
arıza nedeniyle söyledikleri karşı taraftan anlaşılmaz.
Haber
merkezindeki şef anlayamadığı Trabzonspor sözcüğünün kodlanarak söylenmesini
ister. Temel başlar:
“Trabzon’un
T’si.”
“Tamam.”
“Trabzon’un
R’si”
“Trabzon’un
A’sı”
“Trabzon’un
B’si” deyince şimdiye değin susan karşı taraftaki şef;
“Oğlum
Temel, sen ne diyorsun? Ne biçim kodlama bu böyle?” diye çıkışınca Temel
kendinden emin bir şekilde:
“Ne
deysun şefim, Trabzon’da ha bu harfler yok midur?”
Temel’li
Fık.,1997, 73.
Fi
tarihinde Tonya’nın Kanılar Mahallesi’nde düğün yapılıyordu. Gelenek gereği
erkekler tabancalannı çekip havaya ateş ediyor ve bir yerde tabancalannın
üstünlüğünü göstermeye çalışıyorlardı. O sırada komşu ilçelerden birinden gelip
düğüne katılan Şakir adındaki konuk, tabancasını çekip bir şaıjör mermiyi
birbiri ardına havaya saydınnca Temel, yanındaki Cemal’i dürttü:
“Ha
bu adam kimdur ilk defa gönynm?”
Cemal
ateş edenin komşu ilçeden Şakir olduğunu söyleyince Temel;
“Yazuk
tabancaya yazuk!” diyerek görüşünü belirtir.
Temel’li
Fık.,1997, 55.
Temel
kasten adam öldürme suçundan yargılanıyordu.
Hakim:
“Arkadaşını
vurduktan sonra karayemiş dalma asmışsın, neden yaptın bunu? Anlat bakalım”
deyince,
Temel:
“Uyy
hakim bey, asmayayidım da çakallar mi yiyeydi oni?” der.
TemelliFık.,1997,
58 .
Temel’i
durduran trafik polisi;
“On
dakika önce kırmızı ışıkta geçtiniz beyefendi” deyince, Temel:
“Kim
deyi benum kırmizi işukta geçtuğumi?”
Trafik
polisi nazikçe:
“Beş
kilometre ötede başkomserimiz var, o telsizle bize bildirdi.”
“Ula
amma da boşboğaz başkomiserunuz varmış ha... Ağzinda pakla islanmayi.” Temelli
Fık.,1997,22..
Rize’deki
ilkokulların birinde öğretmen Resim dersinde öğrencilerinden çay bitkisinin
resmini yapmalarını istemiş. Dersin sonlarına doğru sıralan gezip
öğrencilerinin resimlerini kontrol eden öğretmen, Temel’in yanına gelince
hayretini gizleyemeyip sorar:
“Oğlum
Temel, hani senin resmin?”
“Öğretmenim
aha görmey misin?”
Temel,
resim kağıdının ortasına sadece bir nokta koymuş, onu gösterir.
“Oğlum
bunun neresi çay?”
“Öğretmenim
görmey misin, o daha ufacuk, büyücek.”
TemelliFık.,1997,
43.
Dizinden
rahatsız olan Temel doktora gider.
Doktor:
“Rahatsızlığın
nedir?” diye sorar.
Temel:
“Tizum
ağnyi.”
“Amca
yaşhluktandır.”
“Madem
öyle, ebir dizumta ayni yaşdadur. O niye ağırmayi?”
Yaşayan
T., 2000, 43.
Temel
tarlayı çapa yapıyordu. Yanından geçen arkadaşı Dursun, Temel’in koskoca yeri
bu kadar çabuk kazdığını görünce şaşırır ve sorar:
“Ula
Temel ne çabuk gazidun burayi?”
“Ben
gazimayrum, gazma gaziyi.”
“Madem
gazma gaziy, niye birakıp eve gitmeyisun, bırak da gazma gazisun.”
“Sapini
tutayrum ki çamurlanmasun?”
Yaşayan
T., 2000, 46.
Temel
ile Dursun çocuklarını alıp sahil boyunda gezintiye çıkmışlar. Dursun kendi
soyundan sülalesinden bahsederken, iyi bir örnek olur diye kendi bebeği için:
“Ha
bu bebeğum bile çok akıllidur. Bak, on aylıkdur, nasil da yüriyi! Seninki iki
yaşında hala oni sen taşiyisun” der.
Temel:
“Olur
mi çanum! Penumki senunkinden daha akillidur, körmey misun, yirmi tört ayluk
oldi hala kendini taşıtıyi da!”
Yaşayan
T., 2000, 49.
Dursun
yolun kenarına oturmuş el kol hareketiyle kendi kendine konuşuyormuş. Oradan
geçmekte olan Temel:
“Ula
Tursun ne yapaysun?”
“Hiç
sorma Temel, kurayrum 15 milyarluk hayal, ev alıyrum, araba aliyrum, uşağu
evlendirmeye para kalmayi.”
Temel:
“Ula
uşağum ondan kolay ne var, kur 20 milyarluk hayal, bütün işleruni rahat rahat
kör.”
Yaşayan
T., 2000, 50.
Temel,
vapurda sigara içilmez levhasının altında sigara içmektedir. Görevli gelir
uyarır. Temel, aldırmaz:
“Yansına
gelsun söndüreceğum oni” der.
Bir
iki kez daha uyan alınca, Temel kızar:
“Ula
ne piçum iştur da adama zevkle bir sigara içirmeyisuğuz.”
Görevli:
“Yasak
efendim, içerde içemezsiniz.”
Temel:
“Pağa
pak hemşerum, ha bu levhadaki sigara tam ortadan ikiye bölünmüş. Pu temektur ki
yarisini içun. Yarisina kelsun söndireceğum oni, açelen nedur?”
Yaşayan
T., 2000, 51.
Temel
bir gün uzaktaki bir akrabasını ziyarete gider. Mahallede dolaşırken bir anda
herkesin dikkatini çeker. Herkes Temel’in burnunu gösterip fısıldaşmaya başlar.
Temel bu duruma oldukça sinirlenir. İçlerinden birisi dayanamayıp sorar:
“Siz
Karadenizlilerin burnu neden bu kadar büyük?”
“Biz
sizun kibi her şeye pumumuzi sokmazuk daa.”
Yaşayan
T., 2000, 52.
Recep
gurbet elde beş parasız kalmışken Temel ile karşılaşır:
“Eyi
ki seni gördüm, dayimun oğli. Meteliğe kurşun atayrum.”
Para
isteyeceğini anlayan Temel eğilip kulağına fısıldar:
“Tabancanun
ruhsati var midur?”
Yaşayan
T., 2000, 53.
Okuma-yazması
olmayan Temel’e, yemek için girdiği bir lokantada garson yemek çeşitlerinin
yazılı olduğu menüyü vermiş ve:
“Buyrun,
yemek çeşitleri” demiş.
Okuma
-yazması olmayan Temel:
“Ha
uşağum, purda yemekler kağıt üzerinde mi yeniliy da?”
Yaşayan
T., 2000, 54.
Temel’in
çalıştığı eczanenin nöbetçi olduğu gece müşteriler her zamanki gibi tek tük
gelir. Gecenin ilerleyen saatinde eczanenin kapısı sert bir tekme ile açılır ve
içeriye elinde tabanca olan maskeli bir soyguncu girerek, Temel’e seslenir:
“Kasadaki
paralan çabuk boşalt!”
Temel
işin ciddiyetini anlamıştır ama yine de söylemeden edemez:
“Ula
deli misun, nesun? Hani reçeten?”
Temel’li
Fık.,1997, 68. '
Temel,
otobüste cep telefonu ile konuşmaktadır. Konuştuktan çok önemlidir. Yolcular
Temel’i uyanr:
“Cep
telefonu ile otobüsün içinde konuşmak yasaktır.”
Bunun
üzerine Temel:
“Uta
Çemal, otopüsün içinde konuşmam yasakmiş. Sen konuş pen dinleyeyim.
Yaşayan
T., 2000, 14.
Cemal
Ankara’ya gidecekmiş. Yalnız gitmek istemediği için biraz cimri olan arkadaşı
Temel’i aramış:
“Ula
Temel Ankara’ya gidiyrum, geliy misun?”
“Ne
yapacağuk orada?”
“Oni
pirak, geliy misun, gelmey misun?”
“Cemal
boşuna masraf çıkarma bağa.”
“Ne
masrafı Temal! Otobüs ve otel paran dahil her masrafın pendan, yalağuz yemeğuna
karişmam.”
Temel
cevap verir:
“Eyi,
tamam o zaman; pen senun tabağundan yerum.”
Yaşayan
T., 2000, 59.
Öğretmen
derste mucize konusunu işlemiş. Konunun daha iyi anlaşılmasını sağlamak için
bir örnek vermek isteyip Temel’e sormuş:
“Bir
çocuk 10 katlı binadan düşüp de ölmezse bu olaya ne denir?”
Temel:
“Rastlanti
denur.”
Öğretmen
tekrar sorar:
“Yine
düşmüş ve ölmemiş.”
Temel:
“Tesadüf
olur.”
Öğretmen
aynı soruyu tekrar sorar:
“Yine
düşmüş ölmemiş.”
Temel:
“Eee
öğretmenum buğa densa densa alışkanluk denur.”
Yaşayan
T., 2000, 60.
Acemi
birliğinden sonra Temel’in şevki Güneydoğu’da en uç noktada bir sınır
karakoluna çıkar. Bir gece zifiri karanlıkta arazide teröristlerin peşinde olan
Temel kibrit ve sigara çıkartup tam yakacağı sırada, yanındaki arkadaşi
heyecanla atılır:
“Sen
delimisun? Bu çok tehlikeli!”
Temel
hiç istifini bozmadan:
“Merak
etma sadece tudak tiryakisiyum... İçime çekmeyirum.”
Yaşayan
T., 2000, 63.
Temel
kahveye girerken arkadaşları şaka olsun .diye selamını almamaya karar verir. Bu
sırada Temel içeri girer.
“Selamun
aleyküm.”
Kimsede
ses yoktur. Temel sinirlenerek başlar üstündekiler! çıkartmaya, sıra pantolona
gelince, arkadaşları şaşkın bir şekilde:
“Ula
tur tur ne yapayisun?”
Temel
gayet ciddi bir şekilde:
“Allah
Allah, purda adam mi varidi?”
Yaşayan
T., 2000, 16.
Temel’le
Dursun’un paralan tükenmiş. Ceplerinde tek çorba içecek paralan kalmış.
Lokantaya gidip bir çorba parasıyla iki kişi nasıl doyar diye uzun uzun
düşünmüşler. Sonunda Temel bir çıkış yolu bulmuş. Lokantaya girmişler; birinci
masaya oturmuşlar. Garson gelmiş:
“Efendim
ne arzu edersiniz.” diye sormuş.
Temel
biraz düşünür gibi yaptıktan sonra:
“Bize
iki kaşuk, bi tane çorba lütfen!”
Yaşayan
T., 2000, 25.
Vaktiyle
Temel, Trabzon’dan Ankara’ya göç etmek zorunda kalır. Geçimini el arabasıyla
sattığı mevsim meyveleri ile kazanmaktadır. Karadeniz’e özgü insan sıcaklığı ve
şivesinden taviz vermeyen Temel kısa zamanda geniş bir müşteri kitlesi kazanır.
Öyle ki ondan bir şey almak isteyen insanlar dahi Trabzon şivesiyle konuşurlar.
Temel’in özelliği müşterilerine hazır-cevap esprileridir. Çoğunlukla bu
espriler altında kalan müşterilerdir. Yine bir gün mahallenin delikanlılarından
biri armut almaya gelir.
“İyisinden
iki kilo tartar misun?”
“Armudun
eyisini veriyrum sağa, pilmem anlatabiliyrum mi?” der gülümseyerek.. Delikanlı
Temel’in başının kalabalığından yararlanıp:
“Temel
abi hep bize sataysun ama kendun yemeysun. Al şurdan bir armut da ye!” der.
İştahlanan
Temel’in, poşetteki en büyük armutlardan birini seçmesi üzerine, delikanlı:
“Bana
deyisun ama kendin de bileysun armudun iyusuni” der.
Temel
sakince armudu ağzından çeker:
“Ha
o ayu kadar aklım yok mu sanaysun da!”
Yaşayan
T., 2000, 21.
Taksim
parkının etrafında onyedinci turunu atan 53 plakalı otomobil polisin dikkatini
çeker ve arabayı durdurup sorar:
“Kardeşim
nedir derdin? Burası Kabe mi, ne dönüp duruyorsun?”
Temel:
Polis
efendu, kusura bakma. Ha bu pok yiyen arabanun sol sinyali takildu da.”
Sırtlı,
1996, 216.
Temel
oltayı atmış, balık tutmaya çalışıyordu. Arkadaşı yaklaşıp sordu:
“Temel
kaç balık tuttun?”
“Ha
bu oltamın ucundaki eğer baluk ise, bununla beraber daha dokuz baluk dutarsam,
hepsi on olacak.”
Sırtlı,
1996, 216.
Temel
Konyalı bir arkadaşına misafir olmuş, ilk defa mantı yiyordu. Bir ara
arkadaşının kulağına eğilip sessizce sordu:
“Yahu
hemşerum, bu etleru nereden çaldun?”
“Hangi
etleri?”
“Ha
bu yemeğe koyduğun etleru.”
“Ne
çalması yahu!”
“O
zaman niçun yufkanun içune sakladun ha bu etleru?”
Sırtlı,
1996, 217.
Temel
arkadaşına misafir olmuş, oda aşın derecede aydınlıkmış. Dışansı da tam aksine
zifiri karanlık. Temel arkadaşına sormuş:
“Yahu
kardaşum, ha burasu çok fazla işuklu değil mu?”
“Evet,
epey işuklu.”
“O
zaman bir-iki pencere aç da, içeni azıcuk karanluk girsun da!”
Sırtlı,
1996, 217.
Temel
Ankara’da otelden terminale gidecekti. Bir taksi durdutrup pazarlığa başladı.
“Hemşerum
kaça götürürsün beni terminala, göriysun 4-5’de bağılum vardur?”
“Beyim,
orası epey uzak. Sizi 500 liraya götüreyim bari. Bavulllanna da para almam.”
“Eyi
o zaman hemşerum, sen al bağullaru cötür, pen da yaya celiyrum oraya'.”
Sırtlı,
1996, 222.
“Yahu
Temel neden hep havadaki uçağı kaçınyorlar?”
“Ula
ha bu kadar şeyi bilemedun mi? Havadaki uçak gittükçe küçülüyi de ondan.”
Sırtlı,
1996, 175.
Temel’e
sorarlar:
“Bu
alın yazısı dedikleri nedir?”
“Valla
alun yazısunun tarifli çok zordur, ben size kısaca deyirum ki ahn yazısu öyle
acayip bir şeydür ki ne okıniyi ne de siliniyi.”
Sırtlı,
1996, 183.
Temel
Rusya’da iki ay kalmış, Rize’ye yeni dönmüştü. Gezip gördüklerini uzun uzun
anlatıyordu. Bir ara sordular:
“Yahu
Temel, sen Rusya’ya yalnız gittun, Rusça’da bilmezdun. Tek başuna o kadar yeru
nasi dolaştun, Ruslarla nasi anlaştun?”
“He
yaliniz idum ama Rusça’yu çabucak oğrendum.”
“Eee,
oyleysa Rusça “deve” ne demektur?”
“Ooo,
çok beyük sordunuz.”
“Peki,
pire ne demektur? “
“O
da pek ufak oldi.”
“Öyleysa
sağa orta bi sori. Koyun ne demektur?”
“Ha
“koyın”ı pilmeyirum ama “keçiye” bi'açayip deyiler.”
Ali
Rıza TERZİ
Küçük
Temel babasına derki:
“Baba
sağa çok benzeduğumi söyleyiler.”
“Sen
ne dedun?”
“Bi
şe diyemedum. Adam çok kuvvetlü ve uzun boyluyidi.”
Sırtlı,
1996, 121.
“Uşaklar
iki atum var, birbirine çok benzeyilar, hep kanştınyırum.”
“Yahu
hiç mi farklara yok?”
“Var
tabii, beyazınun kuyruğı biraz kisadur.”
Sırtlı,
1996, 121.
Lüks
bir lokantada Temel tavuk istemiş. Yanında da sosyetik nişanlısı. Temel iki
eliyle tavuğu parçalamış, iştahla yiyecek, nişanlısı itiraz etmiş:
“Olmaz
Temel! Artık çatal bıçakla yemelisin.”
Temel
bir eline çatal, bir eline bıçağı almış ve sormuş:
“Peki
şimdi tavuğı hangi elümle tutacağum.”
Sırtlı,
1996, 122.
Temel
kuduz olmuş, hastanede son günlerini geçirmektedir. Yakınlan ziyaret sırasında
bir isteği olup olmadığını sorarlar:
“Bağa
bi kağıt kalem getirun.”
“Ne
edecesun kağıtlan kalemi?”
“Isıracaklarumun
listesini yapacağum daa.”
Sırtlı,
1996, 124.
“Ula
Temel nedür bu gözünün morarması?”
“İneğin
sütünü sağayken kuyruğuni salladida.”
“Olmaz
öyle şey, kuyruğun çarpmasiyle bu yara oluşmaz.”
“Canım,
inek kuyruğuni sallamasun diye ucuna tuğla bağlamişidum daa.”
Sırtlı,
1996, 89.
Temel
uzun zamandır görmediği arkadaşı Cemal’le İstanbul’da karşılaşır:
“Uşak
nasılsun pakayum?”
“İyi
yum.”
“Çocuklar
nasıldur?”
“Onlar
da iyidur?”
“Ha
karin nasildur?”
Cemal’in
birden yüzü değişir. Temel arkadaşının kansının öldüğünü hatırlayıp,
“Yani
ayni mezarda mi yatayi?” der.
Temur
2000b, 26.
Temel’e
sorarlar:
“Geçen
sene bize demiştin ki yakında güzel bi dul ile evleneceğum, ne oldi, hala
evlenmedin mi?”
“Evleneceğum
da kocasının ölmesini bekleyirum.”
Sırtlı,
1996, 70.
Dursun,
tam üstlerinden geçip giden bir uçağı göstererek Temel’e sormuş:
“Ha
bu uçağun içunde mutlaka pi devlet adami vardur. Öyle teğul mi Temel?”
“Yok;
eğer içunde beyük pi adam olsaydi, uçağun önünde arkasında motosikletli
polisler olurdi.”
Temur
2000b, 129.
Denize
düşen Cemal “imdat imdat” diye bağırmaya başlamış.
Kıyıda
onu seyreden Temel sormuş:
“Niye
bağriyisun ki?”
Cemal
cevap vermiş:
“Yüzme
pilmeyirum! Ondan pağıriynım da.”
Temel
başını sallayıp azarlar:
“Pen
da yüzme pilmeyirum ama pağırmayirum senin cibi.”
Temur
2000b, 152-153'.
Birbirlerini
hiç tanımyan Temel ile Dursun trende aynı kompartımanda yolculuk ediyorlar.
Birbirlerinin yüzüne baktıktan sonra Dursun çantasından bir kağıt çıkarıp
yazmış:
“Uşağım,
benimle konuşmana gerek yok. Ben hem duymam, hem işitmem.”
Temel
kağıdı okuduktan sonra hemen cevabi notunu yazar:
“Uşağum,
ben seninle konuşmay, sakuz çiğneyrum.”
Kardeş,
ty,42.
Temel
Alamanya’daki Dursun’u arayıp 100 mark alacağını acilen göndermesini istemiş.
Dursun:
“En
hızli şekilde nasi cöndereyum?” diye sormuş.
“Faksla!”
demiş Temel.
Dursun
parayı fakslar. Fakat Temel öfkeden çıldırır:
“Pah
Fadime cöriy misun Tursun’u. Parayu harcamayayum diye sadece pi tarafunu
fakslamiş.”
Ternur
2000b, 164.
Kavga
ettiği her halinden belli olan Temel eve gelince Fadime sormuş:
“Sana
ne oldu böyle?”
“Hiç!”
“Hiç
olur mu? Yine kiminle kavga ettin?”
“Pakkal
Rüstem senun hakkunda kötü dedikodu yapaymuş onunla konuştum.”
Fadime
öfkelenmiş:
“O
ne ... kılıklı herif mi hırpaladı seni?” .
Temel:
“Kes
sesunu, ölünün arkasundan kötü söz söylenmez” demiş.
Kardeş,
ty,10.
Güzel
sanatlar talebesi Temel, parkta resim yaparken, yanına tatlı ve yüz makyajı
fazla olan bir kız yaklaşır. Temel yanındaki kıza tatlı bir şey söylemek
hevesiyle:
“Resim
yapmaya büyük istidadınız var, anlaşılıyor.”
Kız
hayretle,
“Nereden
anladınız?” diye sorunca, genç Temel şu cevabı verir:
“Yüzünüzdeki
boyalardan.”
Kardeş,
ty, 41.
Cemal
ile Temel yolda yürürken,
“Temel
şu havada uçan, ağzında fınduk taşuyan kuş dişu midur, erkek midur?”
“Her
halde erkekdur. Çünkü dişi olsaydu ağzunu bu kadar kapalı tutamazdu.” Kardeş,
ty,44.
Temel
bayır bir araziye mısır ekmektedir. Köylüler yaptığı işin iyi olmadığını bir
yağmurda orayı sel alacağını söylemişler. Ama Temel yine orayı ekmiş.
Bir
gece gök gürültüsü ve şimşeklerle yağan yağmur sonrasında, Temel’in tarlasını
sel alır, gider. Temel hemen tarlaya koşar. Bakar ki hiçbir şey kalmamış.
Arasıra çakan şimşeğin ışığı ile tek tük kalan mısırları farkeden Temel:
“Uyy
Allahım yıktun, baturdun tarlayi. Bir de çakmak çakup bakaysun oğa.” Kardeş,
ty,48.
Temel’in
kızı baba evine dönmüş, ağlayıp sızlanıyordu.
“Kocam
beni dövdü” der.
Anası
kızını teselli ederken, Temel kızını dövmeye başlar.
“Aman
herif ne yapıyorsun sen?”
“Benum
kızımu döven adamun ben de karusunu döveyrim.”
Kardeş,
ty,63.
Temel
Karadeniz’de milletvekili adayıdır. Bir gün seçim bölgesinde kahvede
seçmenleriyle konuşurken, bir bayan yanına yaklaşarak,
“Ben
sizin iki şeyinizi beğenmiyorum.”
“Ya!
Nedir bunlar?”
“Biri
siyasi konuşmalarınız, İkincisi bıyığınız.”
Temel
hemen kendini toparlayarak;
“Hiç
esef etmeyiniz hanım efendi. İkisiyle de temas edecek değilsiniz.”
Kardeş,
ty,68.
Temel
tuvalette küçük abdestini yaparken Dursun’a sorar:
“Sen
Trabzonlu misun?”
“Evet.”
“Sen
sünnet oldun mi?”
“Evet.”
“Seni
Namık Usta mı sünnet ettu?”
“Evet.
Sen bunları nerden bileysun?”
“Nereden
bileceğum. Namık Usta hep yamuk keserdu. Sen sabahtan beru hep ayağuma
işeysun.”
Kardeş,
ty,85.
Temel
çok güzel ve kibar bir sekreter tutar. Ancak birkaç ay sonra sekreteri kovar.
Dursun sorar:
“Ula
Temel sekreterini niye kovdun? Çok kibar bir kızdı.”
“Uyy,
tamam da, her mektup yazmada her kelimenin imlasunu soraydi bağa.”
“Sen
de söyleseydin, kaç saniyelik işdu.”
“Pilduğun
çibi deyul. İmla kılavuzunu devamlu karuşturmak kolay midur?”
Kardeş,
ty, 92.
Temel
öldüğünde cehenneme gitmiş. Günahkar Temel’i kapıda karşılayıp, tekme tokat bir
güzel dövmüşler.
Temel
kendisini döven ve kapı dışarı atan zebanilere çıkışmış:
“Ula
siz böyle yaparsanuz ha buraya çimsecikler gelmez.”
Kardeş,
ty, 97.
Bir
turist Karadeniz’de gezerken köyün girişinde tavuk ezer. Turist ezdiği tavuğu
teker altından çıkarır. Yamyassı olan tavuğu köyün muhtarına götürüp söyler:
“Ben
bu tavuğu ezdim. Bedeli neyse öderim.”
Temel
turiste bakarak;
“Ha
bu tavuk bizum köyden değuldur. Bizde böyle yassı tavuk olmaz.”
Kardeş,
ty,102.
Temel
ile Dursun mobilyacıdırlar. Bir akşam üstü dükkanı kapadıktan sonra sokakta
dolaşırlarken iki nataşaya rastlamışlar. Lisan bilmemelerine rağmen tarzanca
anlaşarak bir lokantaya gitmişler. Yemişler, içmişler. Nataşanın biri iyice
kafayı bulmuş ve işaretle Temel’den kağıt kalem istemiş. Peçete kağıdının
üzerine bir karyola resmi çizip kağıdı Temel’e vermiş. Resme bakan Temel:
“Ula
Dursun, ha bu kari benum mobilyacu olduğumi nerden biley?”
Kardeş,
ty,107.
Temel
çok gamsız biri idi. Tembeldi de... Yerinden kıpırdamaya üşenir, her işini
yavaş yavaş yapardı.
Köyün
yaşlılarından birisi sinirlendi, sonunda:
“Uşağum,
her şeyi yavaş yapaysun, senin çabuk yaptuğun tek şey yok midur?” “Vardur.” der
Temel.
“Nedur?”
“Çabuk
yorulayrum.”
Temur
2000a, 8.
Temel’in
patronunun kayınpederi vefat etmiş. Patronun gözüne girmek isteyen Temel,
gazeteye ölüm ilanı vermek istemiş. Açmış telefonu kaç para diye.
“Santimi
bir milyon lira” deyince Temel:
“Rahmetlinin
boyunu öğreneyim, pen yine ararum” demiş.
Temur
2000a, 124-125.
Temel
Dursun’u üzüntülü görünce sorar:
“Hayrola
suratından düşen bin parça?”
Dursun
üzgün üzgün:
“Balık
adam kursunda başarılı olamadım ona üzülüyorum.”
Temel
güler
“Ne
üzülüyorsun, balıklar adam olamadım diye üzülüyorlar mı?” Temur 2000a, 61.
Temel
ile Dursun balık tutarken Dursun’un oltasına garip bir şey takılır.
Dursun:
“Ula
Temel bu ne ola ki?”
Temel
oltanın ucuna baktıktan sonra:
“Atalum
onu denize... Eğer yüzerse balıktır. Yüzmezse o zaman da ölü balıktur.” Temur
2000a, 82.
Polis
hızlı gitmekte olan otomobili durdurur ve şoför Temel’e:
“Bu
yolda en fazla sürat 40 km.dir. Halbuki siz 80 km. ile gidiyorsunuz.”
Temel
memurun sözlerini dinledikten sonra büyük bir samimiyet içinde cevap verir:
“Ama
pen henüz yarum saattir yoldayum memur bey.”
Temur
2000a, 86.
Sarhoş
sallana sallana mezarlığın arasından geçerken ayağı kayar ve açılmış
mezarlardan birinin içine düşünce, yaygarayı koparır.
Mezarlığın
bekçisi Temel, sesin geldiği tarafa koşar ve mezarın içinde bağıran adamı
görünce şöyle der:
“Ula
ne cürulti edeysun... maluna sahip olsaydun da çalmasalardu senin de tabutuni!”
Temur2000a,
95.
Savaşın
en kızgın zamanlan. Komutan, Çavuş Temel’i çağınr:
“Temel
yanma adamlannı al ve haritada gösterdiğim 7 km. ötedeki tren istasyonunu
kullanılmaz hale getir!”
Temel:
“Başüstüne
komutanım!” deyip aynlır.
Temel
yanına adamlannı alıp akşamın alaca karanlığında yola koyulur. Sabaha karşı
Çavuş Temel ve adamlan karargaha geri dönerler.
Komutan:
“Tamam
mı, verdiğim emri yerine getirdiniz mi?”
Temel:
“Evet...
Gişedeki bütün biletleri alıp yaktık komutanım.”
Temur
2000a, 99-100.
Temel
bir yankesici tarafından soyulmuş.
Arkadaşı
Dursun,
“Nasıl
fark etmezsin pantolonunun cebine giren eli?”
Temel:
“Fark
etmesine ettim ama kendi elim miydi, değil miydi işte onu fark edemedim.”
Temur
2000a, 103.
Temel
Ankara’dan İstanbul’a trenle gelmiş. Tren kendisini tutmuş; sapsan ve bitap
haldeymiş. Nedenini sormuşlar:
“Ters
oturduğum için tren beni tuttu” demiş.
“Karşıda
oturana rica etseydim” denilince,
“Aklıma
geldi ama karşımda kimse yoktu” demiş.
Temur
2000a, 132.
Temel
bir gün terazinin kefesine kafasını koyup Dursun’a seslenir:
‘Tursun,
teraziye gram koy.”
“Ula
ne yapaysun?”
“Görmeymi
musun? Aklumi tartayrum.”
“Akil
öyle mi tartilur?”
“Piluyrum
daa... Önce darasini alayrum.”
Temur
2000a, 138.
İdris’in
iki tane piyango bileti aldığını gören Temel çok sinirlenmiş:
“Ula
niçün iki pilete para veriysun? Pi tane alsaydurt ya? Pilmey misun ki büyük ikramiye
bi tanedur!”
Temur
2000a, 151.
Temel
karısına yeni aldığı termosu anlatırken;
“Bu
nesne gerçekten olağanüstü. Yazın ayranı sekiz saat süreyle buz gibi soğuk;
kışın da çayı sekiz süreyle kaynar halde tutar” demiş.
“Pekala-
demiş Fadime- bunun neresi olağanüstü?”
“Bu
termos ne zaman kış, ne zaman yaz olduğunu nereden biliyor?”
Temur
2000a, 7.
II.
TİCARET VE İŞ HAYATIYLA İLGİLİ FIKRALAR
Bir
suç işlenmüş ve polis şüpheli gördüklerini tutuklamiş. Madur suçlunin yüzuni
görmeduğuni ancak şivesunin Karadeniz şivesü olduğuni söyledu.
Komiser
Temel:
“Merak
etmeyun, ben suçlunin kim olduğuni şimdu bulurim” dedi ve emrettu:
“Getirun
benum dolabdaki kemençeyu.”
Yüksel
AYDIN.
Temel
İstanbul’da kayıkçılık yaparken kayığına bir adam ahr. Denizin ortasına
geldiklerinde adam Temel’e, “Benim param yok” der.
Temel:
“Ula
uşağum, bunu kayuğa binerken söyleseydun ya! Şimdi denize atsam sağa yazuk,
karaya çıkarsam bağa yazuk. Ha şimdi ben ne edeceğum?” der.
Ali
Rıza TERZİ
Temel
bir pire ilacı yapmış. İstanbul sokaklarında satarken ilacı alan müşterilerden
biri nasıl kullanacağını sormuş:
Temel
pireyi yahalacağsun, ilacı pirenin gözüne dökecesun” demiş.
Müşteri:
“Pireyi
yakaladıktan sonra öldürsek olmaz mı?” deyince,
“Öyle
da olur” demiş Temel.
Ali
Rıza TERZİ
Temel
gece bekçisi alınacaktır ilanı veren bir iş yerine başvurur:
“Gece
bekçisi araymişsunuz.”
“Evet
ama çok zor bir iştir. Başarılı olacağınıza nasıl garanti verebilirsiniz?”
“Efendum,
uykum çok hafiftir, en küçük bir gürültüde hemen uyanınım.”
Temur
2000a, 156-157.
Temel’in
alacaklıları kapıya gelince, kapının üzerinde bir not görürler: “Evde yokum. Şu
anda İstanbul’dayım.”
Buna
inanmayan alacaklılar, kapıyı kırıp içeri giriyorlar. Bakıyorlar ki evde kimse
yok. O anda Temel tavan arasına saklanır.
Alacaklılar,
“Mademki Temel evde yok, biz de eşyalarını alıp götürelim” derler.
Olan
biteni tavan arasından seyreden Temel,
“Uyy,
şimdi pen İstanbul’da olmayacağıdum, pilurdum size yapacağumi...”der.
Nilüfer
GELDİ
Temel
avladığı balıklan seçiyormuş:
“Ha
bu korkunç, ha bu eyi, ha bu fena değul...”
Fadime
uzun süre Temel’i izledikten sonra dayanamayıp:
“Ula
Temal bunlarun hepsi ayni, ne diye seçeyisun?
Temel:
“Zehirlilerini
seçeyrum.”
Fadime
:
“Ula
paluğun hiç zehirlisi olir miymuş? .
Temel:
“Senin
aklun ermez, pen onlari pakuşlarundan anlayirum” demiş.
Nilüfer
GELDİ
Temel
bir taksiye binmiş. Belli bir süre gittikten sonra taksiciye;
“Dur,
inecem!” demiş.
Taksici:
“Duramam
fren patladı!” demiş.
Temel:
“Arabayı
durduramıyorsan bari taksimetreyi durdur” demiş.
Memiş
ÖZDEMİR
Temel’e
çalıştığı yerden maaşını fazla verirler Temel sesini çıkarmaz. Muhasebe durumu
fark edince diğer aylıktan ödemiş oldukları fazlalığı keser. Temel koşarak muhasebeye
gider.
“Maaşımı
eksuk verdinuz” diye itiraz eder.
Muhasebeci:
“Sana
bir önceki maaşında fazla vermişiz. Niye o zaman itiraz etmedin de şimdi itiraz
ediyorsun?” der.
Temel
gayet pişkin,
“Ben
daima ilk hatalara affedenim da ondan” der.
Ali
Rıza TERZİ
Temel
sinemanın birine müdür olmuş. Bir seyirci gelmiş,
“Sigara
içebilir miyim?” diye sormuş.
Temel,
“Hayır,
içemezsiniz” demiş.
Seyirci,
“Ama
herkes içiyor”
Temel:
“Onlar
sormadılar ki” demiş.
Aydın
KARADENİZ
Temel
İstanbul’a gidiyor. Otobüsten inip bir taksiye biniyor. Gideceği yere vannca,
taksiciye;
“Borcum
kaç lira?” diye sorar.
Taksici:
“12
milyon” der.
Temel
cebine bir bakıyor 10 milyon parası var.
“Beni
iki milyonluk geri götür” der.
Memiş
ÖZDEMİR
Temel
eczacılık fakültesini bitirmiş. Fakat eczane açacak parası yok, girmiş bir
eczaneye:
“Beyefendi
sizde soğan var mi?” Adam Temel'i başından savmış. Temel bu, durur mu?
Her
gün yeni saçma sorularla geliyormuş. Bir gün eczacı Temel'e:
“Kardeşim
senin derdin ne?”
“Burayı
bana sat.”
Eczacı
kurtulmak için eczaneyi satmış. Birkaç gün sonra eczaneyi satan adam içeri
girmiş, Temel’e:
“Siz
de soğan varını?” demiş...
Temel:
“Bizde
soğan var ama senin reçeten var mı?” demiş...
http://www.
bıılentturker, com/fikralar2. htm
Temel
lokantaya gidip balık yemek istemiş ve garsona sormuş:
“Paluk
taze mi?”
“Evet
günlük balıktır” cevabını almış ve ısmarlamış.
Tabakta
gelen balığa dik dik baktığını gören garson, Temel’e sorar:
“Balığınızı
niçin yemiyorsunuz?”
“Piraz
onunla konişiyirum.”
“Dilinden
anlıyor musunuz?”
“Helpet
anlayirum.”
“Peki
ona ne söylediniz?”
“Keçen
hafta tenizte ayakkapularumi kaypettum. Körüp körmetuğuni şortum.”
“Peki
ne dedi?”
“Teyi
ki. Ne pileyum. Pen onpeş kün önçe tenizten çıktum.”
Bizim
T., 1999, 29.
Temel
yeni gireceği işten ne kadar maaş alacağını sormuş.
“Hak
ettiğini alırsın” demişler.
Temel:
“Ben
o kadar ucuza çalışmam” demiş.
Tuncay
Ayaş
Temel
bira bardağını dikledikten sonra, ağzındaki köpükleri elinin tersiyle siler ve
çakır keyf olarak lokanta sahibine sorar:
“Bir
cünde kaç fıçı bira sataysun?”
“Belli
olmuyor ama, aşağı yukaru üç fıçı.”
“Dört
satmak ister misun?”
“Elbette!”
“Öyleysa
bardaklara tam doldurasun!”
Ünlü,
ty., 64.
Temel
İstanbul’a gezmeye gitmiş. Gezerken acıkmış ve boğazdaki lüks bir lokantaya
girmiş. Menüye bir göz atınca, gördüğü fiyatlar karşısında oldukça şaşırmış.
Garson
şaşkın şaşkın oturan Temel’e yaklaşır ve sorar:
“Ne
yiyeceksiniz efendim?”
Temel:
“Pütün
servetumi” diye cevap verir.
Bizim
T., 1999, 89.
Temel
bir lokantanın önünden geçerken “Bulaşıkçı aranıyor” ilanını görmüş. Hemen
içeri girip patrona:
“Pen
purada pulaşıkculuk yapapilirim” demiş.
Patron
sormuş:
“Kaç
dil biliyorsun?”
Temel
hiç duraksamadan cevaplamış:
“On
dört.”
Önce
biraz duraklayan patron sonra sinirlenmiş ve:
“Benimle
alay mı ediyorsun?”
Temel:
“Önçe
sen paşlattun” demiş.
Bizim
T., 1999. 126.
Tırcı
Dursun’la muavin Temel kamyonlarına altı metre yükesekliğinde havaleli mal
yüklemiş gidiyorlardı. Birden bir tünel ve önünde uyan işareti görmüşler:
“Azami yükseklik 4,5 metre.”
Muavin
Temel', etrafa dikkatle bakmış, sonra Dursun’a dönmüş:
“Pas
kaza usta! Etrafta polis molis körinmeyi!”
Bizim
T., 1999, 128.
Temel,
belediyenin temizlik işçisi imtihanına girer; okuma yazma bilmediği için işe
alınmaz.
Temel
ticaretle uğraşmaya başlar ve zamanla büyük bir iş adamı olur.
Bir
gün bankaya gider. Temel’e imzalaması için bir kağıt verirler. Temel şaşınr.
Memur, Temel’in okuma yazması olmadığını anlar ve sorar:
“Okuma
yazma bilmemenize rağmen işinizi bu kadar ilerlettiniz. Ya okuma yazmanız
olsaydı ne olurdunuz?”
Temel
hemen cevabını verir:
“Çöpçü
olurtum taa!”
Bizim
T., 1999, 65.
Temel
doktora ücretini fazla bulduğunu söyleyince, doktor: “Unutmayın, oğlunuz
kızamık olduğunda yedi kere geldim.” “Hastaluğı bütün okula oğlumun yaydığuni
unutayisun.”
Karahasanoğlu,
ty, 70.
Temel,
bir gün kendine borcu olan bir adamdan verdiği parayı geri almak istiyor.
Borçlu olan adam Temel’i her gördüğünde kaçıyor.
Temel
düşünür ve mezarlığa gider. Beş-altı gün mezarlıkta kalır. Bunu gören bekçi
Temel’e sorar:
“Sen
manyak mısın kardeşim? Kaç gündür buradasın!”
Temel:
“Pir
atamun pağa borcu var. Peni körlüğünde kaçayi. Helpet pir kün o puriye kelir.”
Bizim
T., 1999, 42.
Kayserili,
Temel’i saf bularak:
“Gel
birbirimize bilmece soralım. Sen bilirsen bin lira veririm, ben bilirsem beşyüz
lira alırım” demiş.
Temel:
“O
halte sor pakalum.”
Kayserili:
“Önce
soruyu sen sor!”
Temel:
“Peki
üç ayakli hayvan hankisitur?”
Kayserili
düşünür taşınır cevap veremez. Ve bin lirayı öder Temel’e.
Kayserili,
“Sıra bende” demiş ve sormuş:
“Merak
ettim, bana sorduğun hayvan neydi?”
Temel:
“Pen
ta pilmeyirum. Al şu peş yüz lirayı” der.
■ Bizim T.,
1999, 31.
Temel
dükkanına gelen müşterisine tezgahtaki kumaşı göstererek,
“Hanım
efendi bu ipek kumaş Avrupa’dan geçen hafta geldi. Son model bir kumaş.”
“Acaba
güneşten solar mı?”
“Hayır,
Katiyyen... Çünkü vitrinde üç ay durduğu halde bakınız rengi taptaze.” Kardeş,
ty,68.
Temel’in
karısı aniden hastalanmıştı. Hemen hastaneye kaldırılır. Hastayı muayene eden
doktor, Temel’in yanma gelerek:
“Siz
hastanın neyi oluyorsunuz?”
“Kocası
olurum.”
“Hastayı
hemen ameliyata almamız gerekiyor. Durumu oldukça ciddi görünüyor.”
“Doktor
bey, ameliyat olmasa olmaz mı?”
“Ne
yani cenaze masrafını mı tercih ediyorsunuz?”
“İkisi
de olur diye korkuyorum da.”
Temel’in
Biri.., 2000, 169.
Temel,
müzmin bekardı. Bir gün sahildeki çay bahçesine gider. Cemal’in tek başına
oturduğunu görünce yanına gidip oturur. Bir ara karşı masada oturan kızı
farkeden Temel:
“Cemal
şu karşı masada oturan kıza baksana. Hayatımda bu kadar çirkin birini
görmedim.”
Temel’in
tarif ettiği masaya bakan Cemal:
“O
kız kim biliyor musun? Çarşının içindeki büyük iş merkezini yaptıran adamın tek
varisi.”
“Farkında
mısın Cemal? Ben her zaman böyle çirkin ye kibar kızlardan hoşanınm.”
Temel’in
Biri.., 2000, 158.
Temel
atölyesindeki eşyaları sigorta ettirmek istiyordu. Atölyeye gelen sigorta
elemanına:
“Saatin
dışında bütün eşya ve makinalan hırsızlığa karşı sigorta ettirmek istiyorum.”
Bir
an şaşıran sigorta elemanı:
“Saati
neden sigorta ettirmiyorsunuz?”
“Bütün
gün işçilerin gözü saatte. Onun için saati kimse çalamaz.”
Temel’in
Biri.., 2000, 101.
Temel,
arkadaşlarının ısrarı üzerine yeni aldığı arabasını yangına karşı sigorta
ettirmek istedi. Sigorta acentasındaki memur, Temel’e gerekli açıklamaları
yaptıktan sonra:
“Temel
bey, prim miktarını artlarsanız, arabanızı hırsızlığa karşı da sigorta ettirmiş
olursunuz.”
Bir
süre düşünen Temel:
“Fazla
prim ödememe gerek yok. Yanmış arabayı kimse çalmaz.”
Temel’in
Biri.., 2000, 27.
Temel
yeni bir işe girmiş, bir hayli borçlanmıştır. Bir gün Cemal Temel’e sorar:
“Ula
Temel, alacaklılarınla başın dertte mi?”
“Ödemiyorum
ki borçlarımı. Asıl onların başı benimle dertte.”
İpek,,
2001, 91.
İdris
Temel’i hesap kitap içinde görünce sorar:
“Hayrola
Temel, derin derin hesaplara dalmışsın!”
“Bakkala,
kasaba, manava çok borçlandım da.”
“Onları
nasıl ödeyeceğini mi hesaplıyorsun?”
“Hayır!
Başka bir semte taşınmanın bana kaça mal olacağını hesaplıyorum.” İpek,, 2001,
62.
Temel
cin gibi bir çocuktu. Onu aradan yıllar geçtikten sonra gören bir arkadaşı
sitem etmeğe başladı:
“Ha
uşağum sen yıllarca pekar kal kal sonunda kekeme bir kari al.Yenecek herze
midir bu?”
Temel
arkadaşının sitemini sakince dinledikten sonra cevap verir:
“Ha
sen pundan pi şey anlamadun mi uşağum. O pişeyi anlatana kadar modasi geçey.
Pen de peşin peşina para harcamaktan kurtulayrum.”
Karadeniz
Fık., 1983,, 119.
Temel
İstanbul’a geldiğinde Taksim’e çıkmış bir lokantada kamını doyurmak istemişti.
Fakat istediği bifteği hiç beğenmeyip garsonu yanına çağırdı:
“Ne
piçumdur pu piftek?”
Garson
kem küm edip;
“Öküz
eti pişince böyle olur efendim.”
Temel’in
kafası iyice atar:
“Ha
uşak köseleyu pu öçüzden yapayiler diyemeysun da öyle deysun teğul mi?” Karadeniz
Fık., 1983,, 101.
Yeni
zengin Temel bankada bir hesap açtırıp bir çek defteri alır. Artık ne alırsa
gösteriş olsun diye çek keser. Bankadan çıktıktan sonra önce 2500, sonra 5000,
daha sonra da 7500 liralık çek imzalar. Akşam eve geldiğinde sabah mutlaka
bankaya uğraması gerektiğine dair bir not bulur. Ertesi sabah erkenden müdürün
karşısına dikilir.
Müdür
sorar:
“Bize
10000 liralık hesap açtırdın fakat 15000 liralık çek kesmişsin. Şimdi 5000
liralık açık var. ne olacak bu?”
Temel
önemi yok anlamında elini sallar ve,
“Kızma
yahu, pi 5000 liraluk çek kesenim sağa olur piter” der.
Karadeniz
Fık., 1983,, 75.
Temel
gittiği doktorun odasındaki iskeleti görünce;
“Ha
punlardan lazum olursa çekinme iste, penda çok var.”
Doktor
meraklanır:
“Çok
mu var? Sen de ne arıyor bunlar?”
Temel
açıklar:
“Mezarluk
pekçisiyum.”
Temur
2000a, 146.
Küçük
Temel kapının önünde hüngür hüngür ağlıyordu. Yoldan geçen İdris sebebini
sordu.
Temel:
“Babam
beşyüz bin lira vermişti, kaybettim!” der.
İdris
cebinden beşyüz binlira çıkarıp Temel’e uzatarak;
“Haydi
kes ağlamayı” dedi.
Temel
iki misli ağlamaya başlayınca İdris tekrar sorar:
“Gene
ne oldi?”
Küçük
Temel’in verdiği cevap zeka fışkırır:
“Babamın
verdiği beşyüz bin lirayı kaybetmeseydim şimdi bir milyon liram olacaktı!..”
Temur
2000a, .31.
Temel
ve tayfaları sıkı bir kavgaya tutuşuyor. Hepsi yaralanıyor, ikisi ölüyor. “Ne
oldu?” diye sorulunca, Temel:
“Hâzineyi
paylaşamaduk, kavga paşladu, pöyle oldi.”
“Peki
hazine nerede?”
“Mesela
deduk...”
Temur
2000a, 36.
Bir
turist bakkala girip alış veriş yapmış ve karşılığında dolar uzatmış. Bakkal
almış dolan incelemiş incelemiş, sahte olup olmadığına karar verememiş. O
sırada içeriye Temel girmiş. Bakkal, Temel’e sormuş:
“Bu
para sahte mi, değil mi?
Temel
parayı almış bir önüne bir arkasına bakmış:
“Bu
para sahte” demiş.
Bakkal
hayretle sormuş:
“Hemen
nerden anladın?”
“Bu
paranın üzerinde Atatürk resmi yok” demiş.
Temur
2000a, 1547I55.
Kamyonet
şoförlüğü yapan Temel, tavuk taşıyormuş. Yolda arada bir duruyor, inip
kamyonete vuruyormuş.
Neden
böyle yaptığını soranlara:
“Kamyonet
ancak bir ton taşıyor. Ben ise 1,5 ton tavuk yükledim. Kasaya vuruyorum
tavuklar havaya kalkıyor, böylece yük de hafiflemiş oluyor.”
Temur
2000a, 131.
Temel
külüstür arabasıyla giderken trafik polisleri çevirmiş.
Polis:
“Azami
50 km. sürat yapmanız gereken yolda 55 km. ile gidiyorsunuz. Size ceza yazmamız
gerekecek.”
Temel:
“Ceza
kısmına 55km. yerine 120 km. yazarsanız yazacağınız cezaya itiraz etmem.”
Polis:
“Pek
anlayamadım!”
“Arabayı
satmaya gidiyorum da.”
Temur
2000a, 68.
Temel
yüz bin liraya aldığı hamsileri yedikten sonra, vapurda hamsi kafalarını
satmaya başlamış:
“Ha
bu hamsi kafalari insan zekasını açar, derin düşünmesini sağlar” diyormuş.
Adamın
biri,
“Bana
bunları iki yüz binden satar mısın?” demiş.
Temel:
“Seni
mi kıracağum. Al bahalum” demiş.
Adam
birkaç tane yedikten sonra;
“Sen
100 bin liradan aldın. Balıkların sadece kafasını bana 200 bine satıyorsun”
der.
Temel:
“Bak
bak! İki tane yer yemez aklın başına geldi. Bir de tamamını yediğini düşünsene”
diye cevap verir.
Elif
GÜR
Temel
köyde tavuklarına buğday verdiği sırada, muhtar Cemal gelir ve Temel’e;
“Ula
Temel, tavuklara yem ne veriysun?” diye sorar.
“Buğday
veriyrum muhtarum.”
Bu
laf üzerine,
“Ula
utanmay misun? Millet aç geziy sen burada buğdaylaru tavuklara yediriysun.”
Temel’in elindeki buğdayları ahr gider.
Bir
hafta sonra Temel tavuklara yem olarak mısır verirken yine muhtar gelir, sorar:
“Tavuklara
ne veriysun?”
“Mısır
veriyrum” diyen Temel’e muhtar bağırır ve mısın ahr gider.
Birkaç
gün sonra tekrar uğrayan muhtar sorar:
“Tavuklara
yem içun ne veriysun?”
Geçmiş
günlerden gözü açılan Temel:
“Vallahi
ben heç bi şey bilmiyrum. Tavuklan da ben yedirmiyrum. Yemek paralarını horoza
veriyruk, onlar hep bilemece ne alıp yiyler bilmeyrum.”
Kardeş,
ty,30.
Temel
alacağı için Dursun’un evine gider. Kapıyı çalar. Dursun pencereden başını
uzatıp Temel’i görünce hemen içeri saklanır. İkinci çalışında kapıyı Dursun’un
karısı açar.
“Ne
istiyorsun?
Temel:
“Dursun’u
görecektum?”
“Burada
yok, tarlaya çalışmaya gitti.”
“Öyleyse
Dursun’a söyle. Bir daha tarlaya gidişinde kellesini evde unutmasun.”
Kardeş,
ty,76.
Temel
çok üzgün bir şekilde karakola gidip komisere “cüzdanımı kaybettum” demiş.
Komiser:
“Üzülmeyin
efendim, en kısa zamanda bulmaya çalışırız.”
Temel:
“Şey,
cüzdanumi ortağum puldi komiser pey.”
“Eee,
o halde?
“Pen
sizden ortağumi pulmanuzi isteyecekdum da.”
Temur,
2000, 156.
Temel
çok zengin olmuştu. Gazetenin biri de bir yardım kampanyası açmış, yardım
edenlerin adlarını birinci sayfada ilan ediyordu. Temel de yüklü bir çek
gönderdi. Adı gazetede çıktı. Ancak birkaç gün sonra çeki geri getirdiler.
“Efendim
sağ olun! Gönderdiğiniz çek işimize yarayacak, ancak imzalamayı unutmuşsunuz.”
“Yok
uşağum, unutmadum. Ben imza atmayirum ki yapılan eyilikler gizlü kalsun.”
Sırtlı,
1996, 93.
Herkese
borcu olan Temel, bu seferde lüks bir lokantada herkese ziyafet veriyordu.
Alacaklı olan terzisi bunu yakaladı.
“Bize
yaptırdığın onca elbisenin parasını ödemedin, ama burada ziyafet çekiyorsun.”
“Ha
oyledur da, nereden biliysun bu ziyafetim parasunı ödeyeceğum.”
Sırtlı,
1996, 110.
Temel
karpuzcudan iyi bir karpuz ister.
“Al
hemşerim, bu karpuzu ağız tadıyle ye!”
Temel
evde yemekten sonra karpuzu keser, ne görsün: Pis bir koku etrafa yayılır.
Karpuzun içi çürümüştür. Hemen karpuzcuya koşar. Bir milyon vererek;
“Hemşerüm,
seni tebrik edeyirum.”
Karpuzcu
gayet memnun;
“Demek
karpuz dediğim gibi çıktı” der.
Temel
arkasında sakladığı pis kokulu karpuzu önüne atarak der ki:
“Ula
uşağum, seni onun içun tebrik etmeyirum. Merak ettum da, kesmeden, delmeden hâ
bu karpuzun içine nasul ettun?”
Sırtlı,
1996, 111.
Temel
mağazasında battaniye satıyordu. Müşterinin biri bir battaniye beğendi, ancak
kalite hoşına gitmeyince sordu:
“Siz
bu battaniye için yün demiştiniz ama üzerinde ‘pamuk’ yazıyor?”
Temel
gayet sakin bir şekilde:
“Haklisunuz,
bu aslunda yündür da biz böyle yazarak güveleri! kandınyruk!”
Sırtlı,
1996, 247.
Geceyi
ucuz bir otelde geçiren adam, odalara bakan hizmetçiye telefon eder:
“Burası
nasıl otel böyle. Bütün gece fareler güreşti.”
Hizmetçi
olan Temel aldırmaz bir tavırla cevap verir:
“Siz
ha pu odayi kaç paraya tuttunuz peyefendi?”
“500.000
liraya.”
“Eee,
o zaman insaf edun. 500. 000 liraya size deve güreştirecek teğilduk ya!”
Yaşayan
T., 2000, 28.
Temel’in
Trabzon şehir merkezinde gayet işlek bir tuhafiye dükkanı vardır. Hayatı
devamlı olarak işle geçmiş ve işten başka düşüncesi olmayan bir kişidir. Bir
gün çok ağır hastalanır. Artık ömrünün son günlerini yaşamaktadır. Yatakta
yatarken iniltili bir sesle eşine seslenir:
“Hanımciğum
purdamisun?”
“Hee
herif’
“Oğlum
Tursun purdamisun?”
“Hee
pobacuğum.”
“Kızum
Ayşe sen ta purda misun?”
“Hee
çanum pobaçuğum penda purdayum.”
“Ula!
Peki tükanda kim turuyi?”
Yaşayan
T., 2000, 19 .
Temel
temin ettiği küçük baskülle gelip geçeni tartıp geçimini sağlıyordu.
Müşterilerden biri;
“Ula
tart beni pakayim, kaç kilo gelıynm” diyerek basküle çıkar. Kaç kilo geldiğini
öğrenir ve çıkarıp Temel’e 100 bin lira verir.
Tartı
ücreti 50 bin liradır. Temel, ötesini berisini araştırır, ceplerinin içini
dışına çevirir; paranın üstünü bulup veremez.
Müşterisine:
“Hemşerum,
bozuk param yok, bir daha tartıl da fit olalım” der.
Temelli
Fık.,1997, 13.
Müteahhit
olan Temel ve Cemal yeni binaların fiyatlarını tartışırken;
Cemal:
“İçi
yüz seksen milyon isteyelim” demiş.
Temel:
“Yuvarlak
yap oni, üç yüz milyon iyidur” diye çıkışmış.
Cemal
fiyatı yazarken Temel fikir değiştirmiş:
“Yuvarlak
rakam şüphe uyandirur. Sen iyisi küsürlü yap oni. Uçyüz otuz olsun küsürlü
olsun.”
Karahasanoğlu,
ty, 10.
Trabzon’a
bağlı ilçelerden birinin adliyesinde iki hakim,
“Karakolun
arkasındaki büyük ağaç kiraz mıdır, yoksa armut mudur?” diye tartışmışlar. Bir
karar veremeyince hakimlerden biri;
“Biz
niye böyle tartışıyoruz; çaycı Temel’i çağırıp ona soralım” der.
Temel’i
çağırıp:
“Temel
Efendi karakolun arkasındaki şu ağaç ne ağacıdır?”
Temel,
az önce çay servisi yaparken kulak ucuyla tanık olduğu tartışmada taraf olmamak
ve hakimleri birbirine düşürmemek için politik bir cevap verir:
“Valla
hakim beylerim, ha bu görünen ağaç geçen yıl elma ağacıydı.”
Temelli
Fık., 1997, 24.
Temel
lokantaya gider, masaya oturur ama garson bir türlü yanına gelmez. Sonunda
Temel seslenir:
“Hey
garson!”
“Hop!”
Garson
yine gelmez.
“Garson
efendi!”
“Hoop!”
Yine
gelen yoktur. Son bir kez daha seslenir:
“Oğlum
garson!”
“Buyur!”
Fakat
garson yine gelmez. Temel, durumu şikayet etmek için kasaya bakan patronun
yanma gider. Patron:
“Ne
yediniz amca?”
“2
hop, 1 buyur!”
Temelli
Fık.,1997, 28.
Temel,
İstanbul’da caddede yürürken bir lokantanın kapısı önünde dikili duran
garsonun;
“Buyrun!
Buyrun!” davetini görünce durur. Garsona bakar, kendi kendine “Ne demek
istiyor?” diye düşünürken lokantanın garsonu yine “Buyrun! Buyrun!” diye
tekrarlar. Temel bunu bir ısrar kabul edip, memnun bir havada:
“Haturuni
kırmayacağum!” deyip lokantadan içeri girer.
Kamını
bir güzel doyurduktan sonra kalkıp kapıdan dışarı çıkarken lokanta sahibi
arkasından seslenir:
“Beyefendi...
Beyefendi, hesabı ödemediniz!”
Temel
sözlerin kendisine olduğunu görünce, lokanta sahibine biraz gurur, biraz
haklılık içinde cevap verir:
“Pen
garsonun davetlisiyim.”
Aks
oy, 2000, 13.
Fındık
tüccarı Temel, İstanbul’daki ortağı ile telefonda konuşuyordu:
“Alooo... Ne deysın?” tl it
“Ula, ne deysın?” II 11
“Ula, hiç anlamaynm, ne deysın?” II 11
“
Haaa... Anladım, hiç bişe demeysın” der ve telefonu kapatır. Aksoy, 2000, 51.
Karadeniz
mimarisini incelemek için Trabzon’a gelen ekip kıyıda iki yarım tekne içinde
birer adam görünce :
“Halkımız
konut sorununa ne ilginç çözümler getiriyor” diye hayranlıklarını belirtmişler.
“Ne
çözümü- demiş Temel- Cemal ile ortaklığımızı ayırmak içun takayi ikiye böldük
da.”
Karahasanoğlu,
ty, 11.
Dolmuş
şoförü Temel arkadaşları ile kahvehanede son benzin zamları konusunda
konuşuyorlardı.
Herkes
benzine sık sık zam yapılmasından şikayet ettikten sonra Temel’e de sorarlar:
“Ula
sen da bişe de...”
Temel,
bu konuda her zamanki gibi hazır-cevaptır:
“Ula
ben zamdan hiç etkilenmeynm, her zaman 5 milyonluk alıynm.” Aksoy, 2000, 65.
Temel’in
gözü morarmış.
“Lokantaya
çittim, kamımı iyice doyurdum. Param yokdi böyle ödedim.”
Bir
ay sonra Temel’in yüzü gözü, eli her tarafı sanlı:
“Ne
oldu?”
“Lokantada
bir ayluk kredi açtılar.”
Karahasanoğlu,
ty, 21.
Temel
son işinde nihayet başanlı olmuş. Çok para kazanmış.
Temel’e,
“Ula
Temel zengin oldin hala porçlarunu ödemeyisun, nedendur?”
“Zengin
oldu da değişti demasmlar daa.”
Karahasanoğlu,
ty, 23.
Temel
iş dünyasına bir öneri hazırlar:
Fabrika
iş başı düdüğü çaldığı zaman bütün işçilerin işbaşında olmalarını garantileyen
bir yöntemi anlatması için çağırırlar.
Temel:
“Çok
pasit tütüğü çalmakla son çelen vazifelendirilmelidur.”
Karahasanoğlu,
ty, 63.
Temel:
“Zengin
olsaydım yılın altı ayını Kanarya Atalarında, altı ayını Sanfiransisko’da, altı
ayını da Kan’da geçirirdum.
“Ne
yaptın on sekiz ay oldu.”
“Eee
para nelere kadir.”
Karahasanoğlu,
ty, 83.
Veteriner
köye gelmiş hayvanlarda bir hastalık olup olmadığına bakıyordu... Sıra Temel’in
ahırına gelir. Hayvanların bazılarının tahta bacaklı olduğunu görünce şaşırıp
sorar:
“Bunlar
neden tahta bacaklıdır?”
“Onlar
mı?” der Temel kekeleyerek.
“Canımuz
paça isteduğunde bütün hayvanı kesemeyuk ya!”
Alay,
1993, (8).
Temel,
ilk defa geldiği İstanbul’da lokantaya gider. Yer-içer hesabı ister. Gelen
pusulada ‘garsoniye’ rakamını (notunu) görünce, garsonu çağırır:
“Uşağum
ha bu nedur? Çorba içtum, köfte yedum, salata da... Hepsi doğri... Ha bu
garsoniye da nedur? Ben yemeğu yalınız yedim siz garsoni da ortak ettunuz. O
halde bölün hesabi ikiye bakayım.”
Temelli
Fık.,1997, 61.
AİLEVÎ
KONULARLA İLGİLİ FIKRALAR
Temel:
“Müjde
hanum, hani sen daha pahali bir evde oturalim deyip duruyordun ya, en sonunda
dileğun oldi.”
Fadime
merakla:
“Taşınıyor
muyuz yoksa?” diye umutla sorunca,
Temel:
“Yok
canum, ev sahibi kirayi arturdu da.”
http://members.tripod.de/islamnet/superfikra/superfikra.htnil
Temel
bir gün Fadime’nin mezarına gider.
“Uy
Fadimecuğum bir mucize olsa da yine peraber olsak” der.
sırada
esen rüzgarla mezarın üstündeki otlar sallanır.
Temel:
“Şaka
ettum Fadimecuğum şaka; hiç de şakadan anlamayisun” der.
Tuncay
Ayaş
Temel’in
karısı Cemile şarkı söylemeyi çok seviyordu. Ama Cemile her şarkı söylediğinde
Temel pencereye çıkıyordu. Bir gün Cemile dayanamadı ve Temel’e sordu:
“Ula
Temel, ne içun pen şarkı söylerken sen pencereye çıkaysun?”
Temel:
“Hiç
kauçuğum, mahallenun seni tövmetuğumi anlamalaru içun” diye cevap verir.
Bizim
T., 1999, 98.
Temel’in
iki karısı, “Hangimizi daha çok seviyorsun?” diye sıkıştırırlar.
“Mesela
ikimizta tenuze tüşsak hankimuzi kurtarursun?” diye sorarlar.
Temel
ıkınır sıkınır ve büyük hanımın yüzüne bakarak:
“Sen
piraz yüzme piliytun da” der.
Bizim
T., 1999, 111.
Temel
boşanma davasi açmiş. Durişmada hagim boşanmak istemenün sebebuni sorinca,
Temel:
“Karim
üç yıldur ne bulursa kafama fırlatiy hagim beyum” dedu.
Hagim:
“Beki
bu davayi üç yıl önce değul niçun şimdi açayisun?”
Temel:
“Yenu
yenu isabet etdürmeye başladi da” dedu.
Yüksel
AYDIN.
Temel
ile Fatime aluş veruşden döneyiken siki bir gavgaya dutişdiler. Sinürlenen
Temel, Fatime’ye:
“Sen
beş bara etmezsun. Senin beş bara etmeduğuni şimdi isbatlayacağum” dedu ve
yoldan geçen bir daksiyi durdurip sordi:
“Maçga’ya
beni kaça götüriysun?”
“İgi
milyona.”
“Peki.
Ha bu karida yanumda olirsa gaça gideysun?”
“Yine
igi milyona...”
“Bak
Fatime, sen beş bara etmeyisun.”
Yüksel
AYDIN.
Temel
doktora gitmiş. Doktor Temel’i baştan ayağa iyice muayene ettikten sonra;
“Senin ciğerlerin bitmiş, şu mikrobu var, bu mikrobu var. Sen öleceksin” demiş.
Bunun
üzerine Temel etrafa aids oldum diye yaymış. Doktor bunu duymuş ve Temel’i
çağırmış:
“Ula
Temel ben öyle bir şey dedim mi sana?” demiş.
Temel:
“Doktor
Bey öldükten sonra kariyi garantiye alıyrum da!” demiş.
Serap
YILMAZ
Fadime’yi
çok kıskanan Temel hiç evden çıkmıyormuş. Evden çıkmadığı gibi Fadime’yi de bir
yere göndermez. Fadime’nin gittiği yere kendi de gidermiş.
Bir
gün kayın pederinin evine giden Temel, Fadime’yi orada bırakmış ve geri dönüyormuş.
Kayın
pederi:
“Ula
Temel kariyi unuttun da” demiş.
Temel:
“O
artuk eskidu sizde kalabilür, izin veriyrum” der. Nilüfer GELDİ
Temel
babasına sormuş:
“Boba
aslandan korkar misun?”
“Korkmam”
demiş babası.
“Yılandan
korkar misun?”
“Korkmam”
“Ayudan,
tilküden, sincaptan, büyük adamlardan korkar misun?” “Korkmam” demiş babası.
Temel:
“Baba
oyleysa sen sadece annemden korkaysın.”
Tuncay
Ayaş
Temel
kaynanası ile birlikte İstanbul’a giderken bindikleri gemi yolda fırtınaya
tutulmuş ve batmak üzereymiş. Kaptan anons yaparak yolcuların ağır eşyalarını
denize atmalarını istemiş. Temel’in kaynanasını suya attığını gören kaptan
sormuş:
“Kadını
niye denize attın?”
Temel:
“Penum
en ağır yüküm oydi” diye cevap vermiş.
Bizim
T., 1999, 26.
Temel
dar bir ayakkabı almış sıkışa sıkışa gidiyormuş. Bunu gören Dursun:
“Ula
Temel niye dar ayakkabu aldun?”
Temel
bir sandalyeye oturup ayakkabılarını çıkarırken:
“Ula
Tursun pileysun kız evlendu porç pağa kaldi; oğlan araba aidi porç pağa kaldi.
Anlayacağun porç gırtlağa kadar. Pen da tar ayakkabu aldum ki çikarttuğumda
sanki porcim yokmuş kibi bir oh çekeyum.”
Bizim
T., 1999, 138.
Temel
karısını çok seviyordu. Mutlu bir evlilikleri vardı. Bir süre sonra Temel’in karısından
boşandığını duyan Cemal:
“Temel,
duyduğuma göre karından boşanmışsın?”
“Doğru
duymuşsun Cemal.”
“Birbirinizi
çok seviyordunuz birden bire ne oldu?”
“Ne
yapayım, kaynanamdan boşanamayacağım için karımı boşadım.”
Temel’in
Biri.., 2000, 316.
Temel
yıllardır nişanlı olduğu Fadime ile sonunda evlenmişti. Nikah masasından kalkan
Fadime:
“Beni
daha çbk seversin değil mi?”
“Ona
hiç şüphen olmasın Fadime. Ben evli kadınlan daha çok severim.”
Temel’in
Biri.., 2000, 55.
Temel,
eve geldiğinde karısı Fadime’yi iki gözü iki çeşme ağlarken bulur.
“Ne
oldu Fadime, niye ağlıyorsun?” der.
Fadime,
“Bu
gün falcı kadına gittim. 100 milyon verip falıma baktırdım. Senin artık beni
hiç sevmediğini söyledi” cevabını verir.
“Ne
gerek vardı be Fadime- der Temel- bana gelseydin bunu bedavaya söylerdim.”
İpek,
2001, 50-51.
Temel
eve geldiğinde karısı Fadime’yi sıkıntılı halde bulur.
“Nedir
senin canını sıkan Fadime?” diye sorar.
“Ah
sorma -der Fadime- Senin eski nişanlın Ayşe vardı ya? Kendisini başka kadınla
aldatan kocası Dursun’u vurmuş.”
Temel’in
ağzı kulaklarına varır sevinçten:
“Onunla
değil de seninle evlenmekle ne kadar isabetli karar verdiğimi şimdi daha iyi
anlıyorum” der.
İpek,
2001, 47.
Temel’e
“Kocalar neden evlenme yıldönümlerini çabuk unuturlar da kadınlar daima
hatırlar?” diye sorulmuş.
“Bu
işin sim kadınların balıkçılara benzemesindendir” diye söze başlamış Temel.
Dinleyenlerin
anlayamaması üzerine de şu izahı yapmış:
“Bir
balıkçı oltasına takılan balığı daima hatırlar. Balık ise bu müthiş anı hep
unutmayı tercih eder.”
İpek,
2001, 16.
Gelen
telefona önce Fadime çıkar. Ardından Temel’e seslenir.
“Dursun’un
dördüncü karısı da vefat etmiş. Seni cenazeye çağırdı.”
Temel:
“Kesinlikle
gidemem” der.
Fadime
şaşkın halde sorar:
“Neden
Temel, Dursun senin en sevdiğin arkadaşın değil mi?”
“Nedeni
var mı -der Temel- O beni üç defa karısının cenazesine çağırdı ve bu da
dördüncüsü... Ama ben bir kez bile onu davet edemedim.”
îpek,
2001, 39; Hocaoğlu, 1981, 20.
Temel
yanında nişanlısı Fadime olduğu halde sinemaya Brigitte Bardot’un bir filmini
izlemeye gitmişti. Filmin bazı sahnelerinde Temel’in iyice kendinden geçtiğini
gören Fadime, antrakta ona sordu:
“Penum
yenime Brigitte Bardot’u alur muydun?”
Temel
önce düşündü sonra konuştu:
“Oni
alurdum da sen varken yedekte tutardum.”
Karadeniz
Fık., 1983, 100.
Temel
eve her zamankinden geç gelmişti. Durumdan şüphelenen Fadime, biraz sonra
elinde iki tane sinema biletiyle kocasının karşısına dikilip:
“Peçi
punlar ne olayi?” deyince,
Temel:
“Ha
onlar mi? Film o kadar cüzeldi ki çok beğenup arka arkaya içi defa
seyretmişumdur.
Karadeniz
Fık., 1983, 98.
Temel’e
sorarlar:
“Dünyanın
en mesut adamı kimdir?”
Temel:
“Atem
papamuztur. Çünki onun kaynanasu yoktur taa.”
Bizim
T., 1999, 41.
Temel
aniden hastalanan karısını apar-topar hastaneye götürür. Uzun süreri kontrolden
sonra, doktor Temel’i ayrı bir odaya çekip:
“Karınızın
durumunu hiç beğenmedim doğrusu?”
Temel
doktora baktıktan sonra:
“Toğrisu
pen yirmi yıldır peğenmeyrum toktor pey.”
Karadeniz
Fık.,1983,, 100.
Mahalle
çay ocağında Temel arkadaşlarıyla sohbet ederken bir ara:
“Yahu
ben eve gidince komşular çok rahatsız oluyor” demiş.
Masadakiler:
“Kim
bilir ne kadar gürültü yapaysun ki millet rahatsuz olay?”
“Yoo
pen gürültü etmeyrum. Fadume yengenuz ediy.”
Temur
2000a, 112.
Temel
ile Fadime yolda yürürken yanlarından genç güzel bir kız geçmiş. Temel uzun
süre gözlerini ayıramayınca Fadime atılmış:
“Güzel
kız görünce evli olduğunu unutaysun.”
“Yok
be Fadime. Evli olduğumi ancak o zaman hatırlayrum”.
Temur
2000a, 54.
“Yahu
Recep, bizum Fadume’nun çok kötü bi huyu var. Gece dörde kadar uyumayi.”
“Temelcuğum,
peki o saate kadar ne yapayi?”
“Penum
eve gelmemi bekley.”
Temur
2000a, 161-162.
Temel
karısı Fadime’yi bademcik ameliyatı yaptırmış. Hastaneden taburcu olurken,
doktor, Temel’e bazı tavsiyelerde bulunur ve son olarak:
“Aslında
bu ameliyat gecikmiş, daha çocukken yapılmalıydı” der.
Temel
hemen söze girer:
“O
zaman faturayı kayın babama gönder de hesabı o ödesun!”
Temur
2000a, 173.
Hakim
Temel’e sormuş:
“Ne
alıp veremediğin var bu beyefendi ile? Yok yere dövmüşsün.”
Temel
hemen atılmış:
“Öyle
demeyin hakim bey, bu adam benim servet sahibi olmamı engelledi.”
“Peki
ne yaptı da engelledi?”
“Beni
damatlığa kabul etmedu daa.”
Temur
2000a, 71.
Temel
ölen annesi için Trabzon’a dönmüş. Annesine ait evin ve şahsi eşyaların ağabeyi
tarafından alındığını görünce çok üzülmüş. Düşünceli bir şekilde kahveye
gitmiş. Kahvede durum hakkında konuşurken ağabeyi kahveye gelmiş ve Temel’e;
“Orada
niye köpek gibi afkuruysun” demiş.
Temel:
“Karşumda
bir hırsuz gördüm de.”
Kardeş,
ty,72.
Fadime
Temel’e abayı yakmış. Onunla evlenmeyi çok istemektedir. Fakat fakir olan
Temel, devamlı Fadime’den kaçmaktadır. Bir gün Temel’i kıstıran Fadime;
“Ben
bir ekmek bir suya razıyım, bize yeter” der.
Temel:
“Su
tamam da ekmeği nerden temin edeceğuz.”
Kardeş,
ty,77.
Temel
balı fıçıya koymuş, ağzına da kilit vurmuş. Ama her geçen gün bal
azalmaktaymış. Oğlu Dursun fıçıyı alttan delmiş, oradan yiyeceği kadar alır,
gene deliği kapatırmış. Temel karısı Fadime’ye sorar:
“Yahu
bal azaliyi, ne oliyi?”
“Dipten
delinmiş olmasun?”
“Yok
canum, alttan değul, üstten eksiliyi.”
Sırtlı,
1996, 76.
“Ula
Temel, Fadime’nin başuna bi tabak atmışsun, üzülmedun mi?”
“Niçün
üzülecektum, tabak kınlmadu ki.”
Sırtlı,
1996, 83.
Karısı
Fadime ölmüştü, onun mezar taşına Temel şu yazıyı yazmış: “Hayatımun ışığı,
söndün! Ama üzülmeyesun, ben yeni bi kiprit çaktum.”
Sırtlı,
1996, 105.
Fadime
Temel’e çok sinirlenmişti:
“Herif
herif! Sen beni omuzlarunda taşimalisun.”
Temel’de
zaten böyle bir anı bekliyordu: < “İnşallah, Allah o günleri de gösterir”
dedi.
Sırtlı,
1996, 99.
Gerdeğe
girdiği gece Fadime Temel’i yalancılıkla suçlar:
“Niçin
nişanlıyken bağa dişlerünün takma olduğuni söylemedun?”
“Uyy,
bunda alunacak ne vardur? Eğer senü rahatsuz ediyse ben da çıkanınım olari”
Sırtlı,
1996, 154.
Temel
ile Fadime bir hayli zamandan beri birbirlerini severler. Fadime evlenmek
istedikçe Temel ihmalkar davranır. Yıllar böyle geçer. Bir gün Fadime evlenme
konusunu Temel’e açarak:
“Temelcuğum
artık evlensek, sen ne dersin?”
Temel,
başını hayır anlamında salladıktan sonra:
“Doğri
deysın Fadimecuğum ama, ha bu yaştan sonra bizi kim alır he?”
Temelli
Fık.,1997, 26.
Temel’i
babası azarlıyordu:
“Ula
sen aptal misun? Beş uşağın adi da aynı olur mi? Başka ad mi yokti?”
Temel
kendini savunur:
“Ama
boba, sen her zaman Dursun emican ila Ali dayimun yanım akilli olduğım söylemez
miydun? Uşaklann tam akilli olmasi içun meçburen hepsine Dursun Ali admi
verdum.”
Temelli
Fık.,1997, 42.
Boşanmak
istediğini bildiren Temel’e mahkemede hakim sorar:
“Peki,
talebini kabul ediyorum. Fakat, neden bir senedir karına tek söz söylemedin?”
Temel
boynu bükük, yetim gibi bir tavırla cevap verdi:
“Bağa
firsat vermedi ki hakim bey, hep o konişti...”
Temelli
Fık., 1997, 95.
Temel
sevdiği kızla konuşuyormuş:
“Sen
sahilde dolaşmaktan hoşlanir misun?”
Kız
ümitlenmiş, ilgiden memnun;
“Tabii,
hem de nasıl!”
“Eyi,
pen sağa engel olmayayum.”
Karahasanoğlu,
ty, 1.
Temel
Cemal’e
“Fadime
her sabah bi milyon isteyi.”
“Uyyy,
bi milyon çok para, pi milyonu ne yapayi?”
“Pilmem,
hiç vermedim çi.”
Karahasanoğlu,
ty, 11.
Temel
boyacıyı çağırmış. “Bu duvarı kırmızı, öbürünü pembe, diğerini beyaz,
dördüncüyü de mavi boya.”
Boyacı:
“Tavanı
ne renge boyayalım.”
“Pilmeyirum.
Onya Fadime bakayi.”
Karahasanoğlu,
ty, 29.
Meyhanede
içiyorlardı. Vakitte gece yansı olmuştu.
Birisi:
“Sen
geciktiğin zaman kanna ne söylersin?” diye sordu Temel’e.
Temel
çaresiz:
“Bilmem
ki. Geciktiğim zaman ben bir şey söylemeyrum. Hep o söyleyi” diye cevap verdi.
Alay,
1993,(3).
Temel
sevgilisiyle geziyordu.
Kız;
“Hayatım
bana bir çiklet alır mısın” der.
Temel:
“Çiklet
de nedur? Alayum sağa helva ekmekta ye!” der.
Alay,
1993, (21).
Temel
yeni evlenen arkadaşı Cemal’in karısını görmüş ve hiç beğenmemiştir.
Bir
gün Cemal’le karşılaştığında ona sorar:
“Cemal
ha bu çirkin kariyle neden evlenmişsundur?”
Cemal:
“Dışı
çirkindur ama içi güzeldur.”
Temel:
“Öyleysa
ters yüz edeysun oni” der.
Alay,
1993, (57).
IV. GÜNLÜK TOPLUMSAL OLAYLARLA İLGİLİ
FIKRALAR
ONLAR BİLMİYORLAR
Temel
arkdaşı Cemal’e dertli dertli yakmıyordu.
“Cemal
be, şu dünyanın haline bak. İşlerim ters gitmeye başlayınca dostlarımın yansı
beni terk etti.”
“Üzülme
be Temel, diğer yansı yanında ya!”
“İyi
ama onlar daha bilmiyorlar.”
Temel’in
Biri.., 2000, 245.
Bekar
Temel İstanbul’daki evinin karşısında resim atölyesinde yan çıplak modellerle
çalışan ressamlan görünce, “her halde ha bu iş burada serbesttir” diye düşünüp
odasına aldığı bayanla yakalanınca, kendisini tutuklamak isteyen memura çıkışır:
“Memur
bey aha pak karşida da ayni şeyi yapayiler. Peni niye tutuklayisunuz?”
Memur
gülerek;
“Beyefendi,
onlar sanatçı; resim yapıyorlar.”
Temel
kızgın:
“Ula,
yani biz hiç resim yapmayacamiyuk?”
Alay,
1993, (44).
Cemal,
Temel’e;
“Eşek”
demiş.
Temel
sormuş:
“Arkadaşun
olduğum içun mi eşeğum, eşek olduğum içun mi arkadaşunum?”
Aydın
KARADENİZ
Temel
Cemal’e
“Bu
gün aym kaçı?” diye sormuş.
Cemal:
“Gazeteye
bak” demiş.
Temel:
“Pakayrum
ama bu dünün gazetesi” demiş.
Aydın
KARADENİZ
Temel
kamyon şoförüymüş. Bir kaza yapmış. Kazanın bilançosu elli ölü. Mahkemeye
çıkarmışlar Temel’i.
Hakim
sormuş:
“Anlat
bakalım olay nasıl oldu?”
“Rampadan
aşağı inerken arabanin freni patladi. Bahdum; bir tarafda bi çocuk var, diğer
taraf Pazar; insan kaynayi. Bu kadar insanı eldürmekdense bi çocuğa vurayum
dedim. Her şey çocuğun pazara kaçmasıyle başladi.”
Memiş
ÖZDEMİR
Temel
önde Dursun arkada îdris onun arkasında Cemal en arkada birbirine bağlı bir
şekilde dağa tırmanırlar. Ortaya geldiklerinde Temel bizimkilere seslenir:
“Ula
uşaklar, sıkı tutunun elume tuçureceğum.”
Ali
Rıza TERZİ
Canı
çok sıkılan Temel başlamış sayı saymaya.
“Bir,
iki, üç,...” diye devam edip gidiyormuş.
Birden
aklına bir şey gelmiş ve durmuş:
“Ula
kaç gündür borcumun ne olduğuni unittiydum da. Meğersem 256 binmuş.” Nilüfer
GELDİ
Temel
ile Cemal uçağın geri gidip gitmediği konusunda tartışıyorlarmış. Cemal
Temel’e,
“Ula
Temel uçak geri gitmez, niye inat edeyisun” der.
Temel:
“Ben
de biliyrum geri gitmez ama bir defa deduk: uçak geri gider. Ben sözümden
dönmem.”
Ali
Rıza TERZİ
Temel’in
başına kötü bir iş gelmiş, hapsaneye girecekmiş. Dursun, Temel’e,
“Temel,
seni kurtanrum burdan, ama bana iki milyar verecesun” demiş.
Temel
hiç düşünmeden,
“Tamam”
demiş.
Mahkeme
günü gelmiş. Dursun Temel’e,
“Hakim
sana ne sorarsa, rivriv rivrivda rivriv diyeceksin” demiş.
Temel:
“Tamam”
demiş.
Hakim
Temel’e sormuş:
“Adın
ne?”
Temel:
“Rivriv
rivriv da rivriv.”
“Soyadın
ne?”
“Rivriv
rivriv da rivriv.”
Hakim,
“Atın
bu deliyi dışarı” demiş.
Dursun
gelmiş Temel’in yanma,
“İki
milyarı versene” demiş.
Temel:
“Rivriv
rivriv da rivriv.”
Tuncay
Ayaş
Cemal,
sıkıntılı bir şekilde kahvede oturan Temel’e:
“Temel,
kaynananın kamına nasıl tekma atarsın?”
“Ne
yapayım be Cemal! Birden geri dönüverdi.”
Temel’in
Biri.., 2000,141.
Temel
gardiyanlık yapmaktadır. îdam edilmesi için sehpanın önüne getirdiği mahkuma
fısıldar:
“Son
arzun nedur, diye sorarsalar, şu garibanun maaşunu artımın de.”
Temur
2000a, 109.
TemelTe
Dursun bir gün yolda gidiyorlarmış. Dursun Temel’e sormuş:
“Üç
tane araban olsa bir tanesini bana verir misin ?” demiş.
Temel:
“Tabii
veririm. Sen benim en iyi arkadaşımsın.”
“Üç
tane evin olsa bir tanesini verir misin?”
“Tabii
veririm . Sen benim en iyi arkadaşımsın.”
“Peki,
üç tane gömleğin olsa bir tanesini verir misin?”
“Hayır,
vermem.”
“Niye?”
“Çünkü
var da ondan.”
Nurgül
CEVİZ
Sarhoş
Cemal, Temel’e,
“Seni
çift cöreyrum” demiş.
Temel:
“Öyleyse
bi çözünü kapat o biriyle bak. Tek cörürsün” demiş.
Aydın
KARADENİZ
Dursun
köyün tek okur- yazarı olan Temel’in yanına gelmiş:
“Temel
bana bir dilekçe yazar mısın? Kasabada işim var da” demiş.
Temel:
“Yazamam
ayaklarum ağrıyor” diye cevaplamış.
Dursun:
“Yahu
ben senden bir yere gitmeni istemiyorum ki” demiş.
Temel:
“Tamam
ama yazdıklarımı okuyamadıkları için beni de çağıruyorlar sonra” demiş.
Temur
2000a, 70.
Temel
pencereden komşu Cemal’e seslenir:
“Cemal
ineklerunun arasinda, lüle, nargile içeni var midur?”
Cemal
ses verir:
“Ula
öyle şey olur mi? Yok tabii.”
“Öyleysa
ahirun yanayi.”
Hocaoğlu,
1981, 136.
Temel
Rus Pazan’ndan çıkmış, Trabzon istikametine gidecek. Geldiği yol üzerindeki üst
geçitte, “sola dönülmez” işaretini görüyor. Etrafına bakınıp, sola dönüş
yaparak, arabayı Trabzon istikametine sürer. Dönüşten 50 metre ilerde bir
trafik polisinin düdüğü. Temelduruyor. Polis:
“Dönüş
yaptığın yerde sola dönülmez levhasını görmedin mi? Oradan sola dönüş var mı?”
Temel
üzgün ve korak bir halde;
“Abi
levhayı gördüm amma seni göremedim.”
Kardeş,
ty,38.
İlk
defa trene binecek olan Temel’e tavsiyede bulunurlar:
“Sakın
trenin son vagonuna binme ha!”
“Niçun?”
“Kazalarda
en çok zarar son vagonlarda olur da ondan.”
“Mademki,
bunu bileyiler da, niçun son vagonları trenlere takayiler.”
Oktay
KARAMAN
Sarhoşun
biri mezarlıkta bağırıp çağınyormuş.
Bekçi
Temel:
“Ne
pağriyusun? Çaldurmasaydun tabutuni.”
Karahasanoğlu,
ty, 61.
Temel
ile Dursun sinema dönüşünde üç kişi tarafından yollan kesilir. Temel kaçar.
Fakat Dursun soyulur ve dayak yer. Kahveye geldiğinde Temel’e;
“Alçak
adam. Adamlar kaşumuza çıkunça hemen savuştun. Halbuki her zaman ölümden bile
korkmaduğuni söyleydun.”
“Evet
amma, bu adamlar ölüm değildi ki.”
Kardeş,
ty,101.
Samsun-Ankara
yolunda bir trafik kazası olmuş; bir yolcu otobüsü şarampole yuvarlanmış. Olay
yerine ilk yetişenler otobüsün içinde bulunan yaralı ve ölüleri çıkanp yolun
kenanna yatınrlar. Hemen bir manga asker ve başlannda da Temel Çavuş olay
yerine gelir.
Yaralılardan
biri Temel Çavuş’un yanına gelip;
“Komitan
ayağum çok fena acıyi! Bi çare bul da hastaneye gideyum” der.
Temel
Çavuş hemen cevabını verir:
“Ula
dur bakayum hele! Acelen nedur patladun mi? Bak göriysun, orada adam elmiş, hiç
sesini çıkanyi mi?”
Sırtlı,
1996, 191.
Temel
sığırlarını yaz başı yaylaya götürüyordu. Çok zayıf bir buzağı zor gidiyor,
gittikçe diğerlerinden geride kalıyordu. Temel iki de bir elindeki sopayla,
diğer hayvanlara yetişmesi için, buzağının sağına soluna vuruyor, kendi kendine
söyleniyordu:
“Sağa
yüri deyirum, salla ayaklaruni, yetiş diğer ineklere, yoksa bilürsün başina
gelecekleri!.”
Akşam
olamak üzere, inekler artık görünmez olmuş; buzağı da yıkıldı yıkılacak. Temel;
“Son
defa deyirum sağa, yetiştün yetiştün, yoksa bilürsün ne olacağuni” der.
Yüryecek
takati kalmayan hayvan düşer. Temel çeker bıçağı, buzağıyı kesmeye başlar.
Hayvan can çabasıyla bacaklarını sallamaya başlar.Temel buduruma sinirlenip;
“Artık
geçti, o ayaklaru daha evvel sallayacağudin” der.
Sırtlı,
1996, 193.
Trabzon
meydanlarından birinde iki kişinin kavga ettiğini gören Temel, hemen kalabalığa
yaklaşır... Ne var ki kavgacıların yanma bir türlü yaklaşamamakta ve neden
kavga edildiğini işitememektedir. Bunun üzerine bağırır:
“Kavgacılar,
biraz daha yüksek bağurun, arkalardan duyulmayi!..
Ermiş,
2000, 64
Elbiseleri
çalınan Dursun hamamcıyla kavga eder ve kovulur. Hiç olmazsa bir peştemala
sarınıp çıkmak ister. Ama “hamam kaidesi dışarı peştamal verilmeyi” derler.
Dursun iki eliyle önünü örtüp çırçıplak kenardan kenardan yürüRken Temel’e
rastlar. Temel bakar bakar ve:
“Önünü
örteceğine yüzünü ört! Önünü çimse tanımayi” der.
Karahasanoğlu,
ty, 7.
Temel’e
askerde mektup gelmiyormuş, oturmuş kendi yazıyormuş. Sormuşlar:
“Kime
yazıyorsun?”
“Çendime.”
“Ne
yazıyorsun?
“Daha
mektubu okumadım çi nertan pileyım.”
Karahasanoğlu,
ty, 78.
Temel’in
kapıcı olduğu iş hanında cinayet işlenir. Temel’e kimseyi içeri almaması
söylenir.
Biraz
sonra iki gazeteci içeri girmek ister. Temel engelleyince;
“Kardeşim,
biz bu cinayet için ta nerelerden geldik, bırak da içeri girelim” derler.
Temel:
“Olmaz
hemşerim, siz çok geç kaldınız. İki saat evvel cinayeti başkası işlemiştir.”
Alay,
1993,(48).
V. CİNSELLİKLE İLGİLİ FIKRALAR
ŞAŞKIN
Temel’in
karısı ölmüş. Cenazeyi kaldıracaklar. Temel ortada yok. Aramışlar taramışlar,
en sonunda Temel’i ücra bir yerde birkaç tane nataşayla oynaşırken bulmuşlar.
“Ula
Temel hiç utanmay misun hem da karinun cenaze gününde bu işi yapmaya” demişler.
Temel’in
yüzü ağlamaklı bir hal almış:
“Ben
derdumden ne yaptuğumi bileyirum mi?” demiş.
Abdullah
EREN
Evliliklerinin
üzerinden 40 yılı aşkın bir zaman geçmişti. Bir sabah Fadime, kocası Temel’e:
“Ula
hiç uyutmadın beni... Sabaha kadar horladın durdun” diye sitem etti.
Temel,
sitem karşısında kıs kıs güldükten sonra Fadime’yi şöyle yanıtladı:
“Ey
gidi ey!... Ha bu benim horlamalarım eskiden sağa hep kemençe sesi gibi
gelirdi. Eskiduk değil mi?”
Aksoy,
1999, 21.
Temel
Fadime ile yeni evlenmişti. Balayım geçirmek için’ bir sahil kasbasma giderler.
Birkaç gün sonra Fadime rahatsızlanır. Temel Fadime’yi hemen bir doktora
götürür. Fadime’yi muayene eden doktor:
“Karınızın
midesine galiba bir şey dokunmuş.”
Yüzü
biraz kızaran Temel:
“O
kadar abartmayın doktor bey.”
Temel’in
Biri.., 2000, 214.
Temel
yolda yürürken birkaç kadın yanma yaklaşır:
“Bayım,
kötü yola düşmüş kızlan kurtarma fonuna yardım eder misiniz?”
Temel
kadınlan süzdükten sonra:
“Ben
prensip sahibi bir insanım. Yardım yapacaksam, doğrudan kendim yapanm.”
Temel’in
Biri.., 2000,186.
Temel
çok sıkışmıştı. Koşarak yol kenannda bir yere işemeye başlamış.Oradan geçen
birkaç kadının bu halinden huzursuz olduğunu görünce:
“Ne
korkaysunuz, görüysunuz ben tutmuşum oni.”
Kardeş,
ty, 15.
Temel
otel odasında soyunuyormuş. Birden kapı çalınmış. Temel içerden:
“Soyunıyrum,
girmeyun!” diye bağırmış.
Dışardan
bir kadın sesi:
“Affedersiniz
beyefendi.”
“Affettum,
gireysun.”
Kardeş,
ty,19.
Düğünleri
yapılan Fadime ile Temel gerdeğe girecekler. Temel gerdeğe giderken;
“Ben
mutlaka silahımı yanıma almalıyım.”
Dursun
sorar:
“Ula
sen deli misun, orada silahu ne yapacaksun? Harbe mi gidiyorsun? Sen gerdeğe
giriyorsun.”
Temel
sert bir bakışla;
“Orada
mutlaka kan çıkmalı” der.
Kardeş,
ty,73.
Deniz
kenarında kahvede oturan, yaşlan 70 ile 90 arasında olan Temel, Dursun ve
İdris, “Nasıl bir şekilde ölmek istersiniz” diye birbirlerine soruyorlar.
75
yaşındaki İdris:
“Ben
saatte 80 mil hızla giden lüks bir motorda, denizde ölmeyi isterim.”
80
yaşını aşan Dursun:
“Hadi
canım, saatte 80 mil nedir? Ben 300 km giden bir Ferraride ölmeyi tercih
ederim.”
Üçüncü
yaşlı Pinpon Temel’den hiç ses çıkmayınca, arkadaşlan 90 yaşını aşmış Temel’e
sorarlar:
“Yahu
sen hangisini tercih edersin?”
“Pen
mi? Sizunkinden büsbütün başka. Ben kıskanç bir kocanun kurşunuyla ölmeyi
tercuh edenini.”
Kardeş,
ty,45.
Temel’in
bir torunu olmuş. Buna çok sevinen Dursun sorar:
“Ula
kırk yaşunda adamın büyük baba olması nasul şeydur?”
“Ula
ha bu yaşta büyük baba olmak çok güzel şey de, bir büyük anne ile evli olmayı
düşünmek çok gariptur daa.”
Kardeş,
ty,60.
Dursun
Temel’e sorar:
“Bu
bizum kadunlar evlenmeye neden bu kadar meraklu? Niye bir an önce evlenmek içun
yanşurlar, anlamayrum.”
Temel:
“Ha
bunda anlamayacak ne var? Kadun ilaç gibidur. Son kullanma tarihi gelmeden
evlenmek isteyiler.”
Kardeş,
ty,87.
Temel
bahçede yem verirken, bir horoz tavuk üstünde idi. Temel’in attığı ve yere
saçılan dan tanelerini gören horoz, tavuğu bırakıp danlara koşmuş.
Bunu
gören Temel iç geçirmiş:
“Uyy
Allahum, penu aç pırakma.”
Kardeş,
ty,102.
Temel
yakaladığı bir nataşayı arabasıyla otele götürürken, trafik polisine yakalanır.
Temel’e kimlik ve ehliyet sorar. Sonra Temel’in yanındaki hanımı göstererek,
“Yanınızdaki
hanım kimdir?”
“Eşimdir”
der.
“Kimliğini
görebilir miyim?”
Nataşa
kimlik için pasaportunu gösterir. Pasaportu inceleyen polis:
“Sizin
soyadlannız tutmuyor.”
Temel:
“Memur
bey, soy adlanımız tutsaydı doğru eve giderdük.”
Kardeş,
ty,105.
Temel
ile Dursun kahvede gazetelere bakıyorlardı. Bir gazete kadınlann kocalannın
erkeklik organlannı kestiğini manşet atmıştı. Köy kahvesinde olay hakkında
herkes konuşuyordu.
Kimi,
çapkınlık yapan kocaların eşleri tarafindan erkeklik uzuvlarının kesildiğini,
kimileri de sünnetçi kadınların yaptığını söylüyordu.
Bu
arada Dursun Temel’in yanına gelerek;
“Ula
Temel sen ne dersun bu işe?”
Temel
hemen cevabını yapıştırmış:
“Ne
diyeceğum! Binduklaru dalı keseyler daa.”
Kardeş,
ty,108.
Temel
ile Fadime birbirlerine çok tutkunlar. Bir gün fındıklıkta Temel ile Fadime
yürürken,
Temel:
“Ha
buradan bir dal koparanun ..." der
Fadime,
bu fırsattan istifade önüne gelen fındık dalını koparır. Biraz sonra gençler
alt alta, üst üste kendilerini fındıklığın dibinde bulurlar.
Dal
koparmanın cezasını veren Temel, Fadime ile tekrar yürümeye başlar. Fadime bir
dal daha koparır. Temel bunun da cezasını verir. Derken bu ceza üçüncü defa
tekrarlanır.
Fadime
tuttuğu dördüncü dalı kopartınca, arkada dermansız, yürümekte olan Temel:
“O
dala ben kanşmayırum, o vakıf malıdur.”
Kardeş,
ty,24.
Temel
karısı Fadime’yi köyde bırakıp İstanbul’a gelmiş. Bir gün yolu hayvanat
bahçesine düşen Temel geyik kafesinin önüne geldikten kısa bir süre sonra,
silahını çekip geyiği öldürmüş. Görevliler Temel’i yakalayıp geyiği neden
öldürdüğünü sormuşlar: •
Temel:
“Çöydeki
Fadime’mu tüşüneydum. O esnata geyik poynuzlaruni sallaya sallaya pağa imalu
imalu pahmaya paşladi.”
Adamın
Biri.., 2000, 228.
Temel
otel odasında beş yabancı bayanla yakalanmış. Komiser sinirli bir şekilde;
“Ula
Temel, hadi bir, iki, üç neyse, dörde de bir şey bulunur. Ya bu beş karıyla
birden nasıl yatarsın” der.
“Uyy,
komiserüm, ha bu kızgınlığım bi kari içün midür?”
Sırtlı,
1996, 89.
“Ula
Temel geldin seksen yaşma, almişsun yirmi yaşında kız. On yıl sonrasını
düşünmeyi misun?”
“Ne
olmuş yani. On yıl sonra olacak otuz, hoş otuz yaş da çok fazla sayılmaz ki.”
Sırtlı,
1996, 72.
Oto
sürücüsü Karadeniz’in bir köyünde Temel’in horuzunu. ezmiş. Temel’in yanına
varıp özür dilemek istemiş:
“Galiba
horuzunuzu ezdim, ne gerekiyorsa yapabilirim.”
Temel:
“Tabii!
Binanun arkasuna geç.. Tavuklar oradadur” der.
Sırtlı,
1996, 161.
Temel
çok sıkışmış, acelesinden yanlışlıkla bayanların tuvaletine girer. Çişini
yaparken tuvaletten çıkan bir kadın bağırmaya başlar:
“Utanmaz
herif, kör müsün? Görmüyor musun, bu tuvalet kadınlara mahsustur!”
Utanan,
biraz da sinirlenen Temel daha işin yansındadır. O hal ile kadına döner ve;
“Ya
bu kime mahsustur” der.
Sırtlı,
1996, 173.
Güzel
bir kadın Temel’e sorar:
“Sizin
Karadeniz’de niçin çok kadınla evlenirler?”
“Uyy,
senun gibi güzellere rastlayamaduklarundan daa!” Sırtlı, 1996, 222.
Sabah
işine gelen patron Temel’e sekreteri;
“Beyefendi
bende sizin için bir şey var.”
Temel
de;
“Bende
de sizin için başka bi şey var” der.
Sırtlı,
1996, 209.
Fadime
kocası Temel’e sorar:
“Ben
ölsem sen ne yaparsun?”
“Senün
yapacak olduğuni.”
“Terbiyesüz
herif.”
Sırtlı,
1996, 210.
Temel
ihtiyarlamış, dizleri ağrımaya başlamış. Bir gün belki çare bulunur ümidiyle
doktora gitmiş. îyi bir muayeneden sonra doktor:
“Amca
siz yaşlısınız, dizlerinizde damar sertliği var; bunun tedevisi yoktur.
Şayet
perhiz yaparsanız biraz olsun rahatlarsınız” der.
Temel
bir an düşünür ve sonra:
“Toktor
bey, ya bak benum ha bu şansıma. Damar sertliği bacağuma vuracağuna hau önemli
yerime vuramaz mi idu?”
TemelliFık.,1997,
25. '
Temel
anlatıyormuş:
“Pençe
genç kızlar kesinlikle erkeklerin peşinde koşmamali.”
“Neden?”
“Siz
hiç fare kapanının fare peşinde koştuğum gördünüz mi?”
Karahasanoğlu,
ty, 67.
Temel
ile Cemal hamsinin sayısız faydalarını birbirlerine anlatırken Cemal:
“Ha
bi de erkeklik gücüni arturur o bizum hamsi.”
Temel
hafifçe gülümser ve:
“O
gadar da diğil Cemalcuğum! Daha dün akşam 10 hamsi yemişum. Ancak altısmun
faydasmu gördüm.”
Alay,
1993, (7).
Temel
Fadime ile sohbet ediyordu.
Fadime,
“Dün
Dursun düğünde öpmek isteduğuni söyledi, az kalsun bayılacağidum.”
Temel:
“Oyleysa
ben ne istediğumi söylersam öleceksun demek.”
Alay,
1993, (10).
Temel
sosyetik bayan arkadaşı ile geziyordu. Ayağı kayan bayan yere düşüp etekleri
açılır. Bayan çevik bir hareketle ayağa kalkar ve Temel’e:
“Nasıl
-der- Refleksimi gördünüz mü?”
Temel
gülerek;
“Uyy,
siz oğa refleks mi deyişimiz?”
Alay,
1993, (12).
Temel’in
hastaneye getirdiği karısı onbirinci çocuğunu doğurur. Koridorda gezinen
Temel’e bir oğlu olduğunu söyleyen doktor, bir kenara çeker ve şöyle der:
“Temel
sen zengin değilsin, karınla yattığın zaman geride kalanları doyurup
doyuramayacağını bir düşünsen iyi olur.”
Temel:
“Eyi
deyisun ya doktor pey, pen kanıyla yattuğum zaman, öyle geliy ki sankim tüm
Karadeniz’i toyurabilirüm.”
Alay,
1993, (19).
VI.
KELİME OYUNUNA DAYANAN FIKRALAR
Temel
Dursun’a telefon edip soruyor:
“Ula
Tursun, benimle yemek yemek ister misun?”
Dursun:
“Tabii
Temel, nerete puluşalum?” diye soruyor.
Temel:
“O
zaman akşam saat sekizde sofrayı hazırla keliyrum.”
Bizim
T., 1999, 58.
Temel
adamın birine “köpek” demiş. Adam mahkemeye vermiş. Hakim Temel’e altı ay ceza
verdikten sonra “Bir diyeceğin var mı ?” diye sormuş.
Temel:
“Haçim
bey, bi insana çöpek demek suç midur?” diye sormuş.
Hakim:
“Suç
ki sana altı ay ceza verdik” demiş.
“Peçi
haçim bey, bir çöpeğe insan demek suç midur?”
Hakim,
“Suç
değildir” demiş.
Temel
kendinden davacı olan adama dönerek,
“Ne
haber insan” demiş.
Ali
Rıza TERZİ
Yüzbaşi
dalga geçeyiken yakaladuğı Temel’e, “Sen batron olsan, dalga geçen işçüne ne
edersun?” diye sordi.
Temel,
sakin bi şekülde:
“Heman
işune son veriridum komidanum” dedu.
Yüksel
AYDIN
Temel,
Dursun’a sordi:
“Saridur,
asilidur, uçar. Bu nedur?”
Dursun
düşündi, taşındi bi dürlü bulamadi. Temel Dursun’i epey uğraşdurdukdan sonra
cevabuni söyledu:
“Uyy
bilemedun, hamsidur daa.”
Dursun,
“Ula
ben bi şe anlamadum da. Anlat oni bağa hamsinun neresu saridur?”
Temel,
“Boyadum
oni” dedü.
Dursin
kizar. “Pegi nereye asilidur?” de bağa.
Temel,
“Astum
oni” dedu.
Dursin
iyice öfkelendu:
“Peçi
hamsi uçar mi?” dedu.
Temel,
“Ha
bübilmecedur. Oda oğun şaşirtmacasidur da” dedu:
Yüksel
AYDIN
Bulmaca
çözerken Temel’e sormuşlar,
“Kutsal
ışık.
Temel:
Kaç
harfli?” diye sormuş.
“Üç
harfli” demişler.
Temel:
“Mum
-demiş- eğer beş olsaydı lamba diyecektim” demiş.
“Bir
bağlaç” demişler.
“Kaç
harfli?” demiş.
“İki”
demişler.
Temel:
“İp
-demiş- eğer üç harfli olsaydı tel diyecektim” demiş.
Oktay
KARAMAN
Temel
bir gün İstanbul’da gezerken 61 plakalı bir araba görür. Ve aracın lastiğini
bıçakla patlatır. Sonra da karşısına geçip oturur.
Yoldan
geçen biri:
“Kardeşlim
lastiği niye patlattın?” diye sorunca:
“Tur
ula, memleket havasi alıyrum” demiş.
Bizim
T., 1999, 81.
Temel
bir gün evden balığa erkenden çıkmış. Hiç balık tutamayan Temel akşam eli boş
dönmüş.
Fadime
sormuş:
“Haniya
paluklar neretetur Temel?”
Temel:
“Haçan
pu kün teniz kapalıytu taa” demiş.
Bizim
T., 1999, 80.
Dursun,
Temel’den içinde “p” harfi olan bir kelime söylemesini ister.
Temel:
“Şişe!”
der.
Dursun:
“Onun
neresinde “P” harfi var?” deyince,
Temel:
“Tıpasında”
der.
Nurhan
ÖZTÜRK
Temel’in
köyünde muhtar ölmüş. Yakınlarından biri kahveye gelerek;
“Muhtarım
yerine yeğeninin geçmesi mümkün mü?” diye sormuş.
Köşede
oturan Temel:
“Neden
olamasun? Mezarcularla anlaştuktan sonra pek ala kabildur” demiş.
Kardeş,
ty,74.
Temel
bir mezarlıkta mezar kazıcıhğı yapıyordu. Günlerden bir gün yetkili kişi
Temel’i yanma çağırıp:
“Bana
bak Temel! Böyle devam edersen işine son veririm. Herkes senden şikayetçi.
Sarhoş
olduğundan mezarları gereği kadar derin kazmıyormuşsun.”
Temel:
“Hangisi
şikayete geldi?”
Temel’in
Biri.., 2000, 232.
Hakim
sorar:
“Oğlum
adın nedir?”
“Temel,
ama “z”si yok.”
“Temel’de
“z” olur mu be adam?”
“Haçan
hakim pey ne kızaysun, pen da zaten “z”si yok dedum!”
Tetnur
2000a, 152.
Deniz
kenarında bir kır bahçesine iki kişi gelmiş. Biri sivil diğeri resmi kıyafetli
bir paşa. Temel yanlarına gidip sormuş:
“Ne
emrediyorsunuz?”
“İki
çay” demişler.
Temel
içeri girerken ocağa bağırmış:
“Yap
iki çay. Biri paşa çayı olsun!”
Kardeş,
ty, 6.
Dilenci
kendisine kapıyı açan Temel’e.
“Acıyın
bana bir kolumu kaybettim” der.
Temel
pişkinlikle cevap verir:
“Kolun
burada değil, başka yerde arayın.”
İpek,
2001, 27.
Temel’le
Recep karşılaşır:
“Recep
niçin üzgünsün?”
“Nasi
üzülmeye yum? Kari dedu bağa “afkurma!””
“Uyy,
punda üzülecek ne vardur da! Eyi ki “afkurma” demiş. Ya deseydi sağa afkur,
daha mı eyiydu.”
Sırtlı,
1996, 226.
Temel
arkadaşı Cemal’e sormuş:
“Baş
harfi ‘p’ ile başlayan bir yemek adı söyler misun?”
“Pırasa”
“Pilemedun”
“Pirzola”
“Değul”
“Piliç”
“O
hiç değul.”
“Tamam
buldum, pilav.”
“Hayur
o da değul”
“Pilemeyeceğum
oni sen söyle pakayum.”
“Pamya.”
Temur
2000a, 19.
Temel
bir gün alış veriş için Rus pazarına gitmiş. Gürcü bir bayan satmak için
getirdiği tüm eşyalarını valizinden çıkarıp teşhir eder. Temel, işine yarayan
bir şey varsa almak için habire valizin içini karıştırır fakat aradığını
bulamaz. Bu sırada Gürcü kadın sık sık, kendi diliyle yok anlamında,
“Ara
... Ara !” der.
Kadının
“ara ara” sözlerini arayıp bulma anlamında yorumlayan Temel sonunda patlar:
“Ara...
ara... deysın, ama bişe yok, ne arayim, de bağa.”
Temelli
Fık., 1997,30.
Yaşlı
Temel akşam vakti işinden çıkıp evine gitmek için otobüse binmiş. Kalabalık
otobüste ayakta idi. Otobüs giderken şoförün ani bir freniyle Temel
istemeyerek, oturan genç bir adamın ayağına basmış. Genç adam:
“Amca
ayağıma bastınız, görmüyor musunuz?”
Sonra
sordu:
“Siz
nerelisiniz?”
Temel
genç adama;
“Karadenizliyim,
Trabzonluyum.”
“Sizin
Karadeniz’de çok ayı varmış; doğru mu?”
“Doğru
olmasuna doğrudur. Amma onlar hep yabancıdur.”
Kardeş,
ty,74..
Temel’e
sormuşlar:
“Hayatını
neyle kazanıyorsun?”
“Kalemimle”
demiş.
“Demek
yazarsınız, hangi gazetede yazıyorsunuz?”
“Ay
paşlannda pabama yazayrum, o bağa gönderiy. Ben de alayirum.” Karahasanoğlu,
ty,2.
On
yedi yaşındaki genç Temel, diskotekte gözüne kestirdiği sarışına yaklaşır:
“Penumle dans eder misunuz?”
Bayan
Temel’i süzer, küçümseyerek;
“Hayır,
ben çocukla dans etmem” der.
Temel:
“Affedersiniz
hamile olduğunuzu bilmeyidim” der.
Alay,
1993, (48).
Temel
gemi ile Akdeniz turu yaptığı sırada gemi Malta’ya da uğramış ve buradaki
keçilerden bir tane satın almıştı. Ne varki gümrükten geçirmek büyük sorundu.
“Bir kolayını bulurum” diye düşündü ve keçiyi kamarasına aldı.
Gemi
Trabzon limanına yanaştığında, gümrükçüler kontrole başladılar. Sıra Temel’e
geldiğinde;
“Bu
nedir?”
“Ha,
o mi? Av köpeğidur.”
Gümrükçü
bir keçiye bakar, bir Temel’e:
“Güldürme
adamı, hiç köpeğin boynuzu olur mu?”
“Olur
tabi: Ben onun özel hayatıyla ilgilenmeyrum ki.”
Alay,
1993, (62).
VII. İNANÇLARLA İLGİLİ FIKRALAR
AZRAİL
Dursun’Ia
Temel uçaklar hakkında konuşuyorlardı.
“Temel
bugün en emniyetli vasıta uçaktır. Korkacak hiçbir şey yok. Eğer zamanın
gelmişse, Azrail seni ararsa yerde de bulur, gökte de bulur.”
“Eyi
güzel de, ya Azrail pilotu araysa, ben ne halt edeceğum? Penum günahum ne?”
Kardeş,
ty,79.
Temel
polislik imtihanında yazılı sınavı başarıyla vermişti. Sıra sözlü mülakata
gelmişti. Sınav komisyon başkanı Temel’e sordu:
“Bir
gösteri yürüyüşünde halkı dağıtmak için ne yaparsın?”
Temel’in
cevabı hazırdı:
“Hemen
şapkamı çıkarıp ters çeviririm. Göstericilerden Polisi Güçlendirme Vakfı’na
yardım isterim.”
İpek,
2001, 60.
Ramazan
ayında Rize’de akşam ezanını hoca 5 dakika önce okumuş. Diyanet İşleri
Başkanlığı açıklama yapmış: “Bütün Rizeliler bir gün kaza orucu tutmalı.”
Almanya’da
bulunan Rizeli Temel bunu duyar duymaz telefon açıp: “Benim de tutmam gerekiyor
mu?” diye sormuş.
Nur
gül CEVİZ
Temel
bir yerde namaz kıhyormuş O sırada Cemal ile Dursun yanına gelmiş. Cemal
Dursun’a;
“Ha
bu bizim Temel ne mübarek, abdestli namazlu adamdur” der.
Bunları
duyan Temel, başını çevirip:
“Hemi
da oruçli” der.
Abdullah
EREN
Hava
birden bire kararmış, kocaman dalgalar Temel’in takasını oradan oraya
sürüklüyordu. Tayfalar telaş içindeyken Temel sesi çıktığı kadar bağırdı:
“Aca
neredeyuk? Pusulayi nettunuz? Çabuk bağa bi pusula!”
Oraya”
buraya koşuşan tayfalar elleri boş olarak döner ve sorarlar:
“Pusulayi
bulamaduk, haçan ne geturehm?”
Temel
kocaman dalgaların arasında pek zavallı kalan teknesine bakarak;
“Öyle
isa kelime-i şahadet geturun!” der.
Temel’li
Fık., 1997, 81.
Temel
bir gün Cuma namazına gitmiş. Hoca vaazda;
“Kalbinde
zerre kadar imanı olan kişi öbür dünyada cennete gidecektir” demiş.
Temel:
“Ha
u zerre dediğun şey nedur?”
“Güneş
camdan içeru vurduğunda ışığın içinde ufak ufak oynayan şeyler var ya; işte o
zerredir” der.
Temel
rahatlar ve;
“O
kadar da olmayan yansun!” der.
Şahin
Başkan
Temel’le
Cemal balığa çıkmadan önce sandalı yüklüyorlarmış. Cemal şunu da koyalım bunu
da koyalım dedikçe, Temel,
“Sandal
doldi daha almaz” dermiş.
Cemal:
“Allah
büyüktür Temal bi şey olmaz” dermiş.
Temel
sinirlenerek:
“Ula
uşağum Allah büyük olmaya büyüktür de sandak küçüktür da” der.
Ali
Rıza TERZİ
Temel
Cuma namazına gitmiş. Namazdan önce dinlediği vaaz çok hoşuna gitmiş. Akşam
köye dönünce kahvede anlatıyormuş:
“Uşaklar
bu gün camiye bi hoca geldi. Bi vaaz etdu bi vaaz etdu; sormayım!”
Kahvedekilerden
biri sorar:
“Temel
emice hoca ne anlattu?”
“Uşağum
ha bi oni anlayamadum!”
İsmail
Hakkı TOMAR
Arkadaşı
Temel’e sorar:
“Oruçlu
iken kaç hamsi yersun?”
“Yüz
hamsi yerum.”
“Olmaz.
Ancak bir tane yersin. O zaman orucun bozulur. Kalan doksan dokuzunu oruçsuz
yemiş olursun.”
Temel;
“Doğru
deyisun” der ve oradan uzaklaşır.
Yolda
Recep’e rastlar. Hemen aynı soruyu ona sorar:
“Ula
Recep oruçlu iken kaç hamsi yersun?”
“Elli
hamsi yerum.”
Temel
susar.
Bu
sefer Recep sorar:
“Ne
oldi, yanlış mı dedum?”
“Yok,
yanlış değil de; yüz hamsi deseyidun, sağa hoş bi şe anlatacakdum da.”
Sırtlı,
1996, 211.
Temel
bir gölün kenarına oturmuş, bir ıslık çalıyor bir besmele çekiyormuş. Bu durumu
gören Fadime',
“Ula
Temel, onpeş takikatur öyle ne yapaysun?”
Temel:
“Şeytana
antraman yaptırayrum” demiş.
Bizim
T., 1999, 99.
Temel
Cuma namazına gitmiş. Cuma hutbesinde hocadan hiristiyanlann Hz İsa’yı çarmıha
gerdiğini öğrenir. O sinirle camiden çıkan Temel yakaladığı ilk hıristiyanı
öldürür. Temel’i hakim karşısına çıkarırlar. Hakim sorar:
“Adamı
niye öldürdün?”
“Haçim
bey onlar Hz İsa’yı çarmıha germişler.”
“İye
de. O iki bin sene önce oldu.”
“Ben
daha yeni duydum oni hakim bey.”
Rıza
TERZİ
Temel
kahve açmış. Gelen geçen Temel’e:
“Temel
pobağun canı içun pi pardak su verir misun?” diyor ve Temel de veriyor.
Bir
böyle, iki böyle... Aradan bir ay geçiyor ve Temel’e yüklü bir su faturası
geliyor. Temel bu faturayı ödüyor ve cebinde çay, şeker, kahve almaya parası
kalmıyor. Ertesi gün kahveye bir kişi gelerek Temel’e:
“Temel
pobağun çani içun pi pardak su verir misun?”
Temel:
“Ula
akşam pobami rüyamda gördüm, pağa tedu ki: Ula uşağum Temel, purasi su toldi,
penum çanum içun taha kimseye su verma.”
Yaşayan
T., 2000, 30.
Temel
hocaya sorarlar:
Kuzey
kutbunda altı ay gece sürüyi, yatsı namazını bi seferi kılsak olur mi?
Temel:
“Akşam
yemeğini bi sefer yersen bi sefer kıl.”
“Kıpleyi
nasıl bulacağım.”
“Pi
nemaz kılmamak içün kutba gitmemeye değer mi?”
Karahasanoğlu,
ty, 16.
Temel
Cemal ile kavgalıdır, hiç sevmez. Cemal ölür. Temel’e haber verirler.
“Cemal
ruhunu Allah’a teslim etti.”
“Allah’ın
kabul edeceğini sanmaynm.”
Karahasanoğlu,
ty, 19.
Camide
vaiz yapan Temel bir gün doktora gitmiş. Muayenede doktor sormuş:
“Uyurken
konuştuğun oluyor mu?”
“Pen
konuşırken paşkalannun uyuduğu olayi.”
Karahasanoğlu,
ty, 64.
Cemal
ölmüş mevlüt okutmuşlar. Temel bakmış bakmış:
“Okuyan
parayi, tinleyen şekeri Cemal de havayi aliy” demiş.
Karahasanoğlu,
ty, 94.
Köyün
zenginlerinden Temel camiye girmiş, dua etmektedir:
“Allahum
ev yaptıracağum, yardım et ba’a”
Bu
sırada köyün en fakiri Cemal gelir yanına oturur ve duaya başlar:
“Allahum
birkaç kuruş ver de kamumi doyurayim...”
Temel
hemen elini cebine atıp bir beş lira çıkarır Cemal’e verir ve;
“Ula
git, bu sirada meşgul etme Allah’ı”
Hocaoğlu,
1981, 43.
Trabzon’da
bir Cuma namazı öncesi vaaz verilirken cemaat bir hayli gürültülü olunca hoca
dikkat çekmek için sesini yükseltmiş.
“Ey
cemaat-i müslimin...?”
Kalabalık
cemaat arasında Temel’in sesi:
“Uyyy
ne oldi?”
Alay,
1993, (16).
VHL SİYASET VE POLİTİKA İLE İLGİLİ
FIKRALAR
GÜNAHINI ALMIŞIZ
Erdal
İnönü bir seçim mitingi için Rize’ye gider. Kürsüde konuşan, ince zayıf uzun
boylu İnönü’yü gören Temel sorar:
“Ha
u konuşan adam da kimdür?”
Derler
ki:
“İsmet
İnönü’nün oğlu Erdal İnönü’dür.”
“Uyy,
desena Paşa’nun boşa günahını almişuz. Paksanıza kendü uşağuni da aç pirakarak
ne hale getürmiş.”
Sırtlı,
1996, 239.
Temel
Dursun’a:
“Ula
Dursun ben başbakan olacağum” demiş.
Dursun:
“Deli
misun” demiş.
Temel:
“Şart
midur?” demiş.
Ali
Rıza TERZİ
Biletçi
kompartımana girer:
“Biletiniz”
der ve kontrole başlar.
Pencere
yanındaki göbekli adam bir kart uzatır ve:
“Milletvekili”
der.
Karşısındaki:
“Bakan”
der.
Köşede
oturan sıska Temel de cebinden biletini çıkarıp:
“Ha
punlari seçen karipan!” der.
Bizim
T., 1999, 33.
Yabancı
adam muhtar Temel’e kartını göstererek:
“Ben
Tarım Bakanlığı müfettişiyim, köyünüzü denetlemeye geldim” dedi ve beklemeden
tarlaların arasına daldı, gitti.
Temel
az sonra çığlıklar duyarak dışarı fırladı. Müfettişi bir boğa fena halde
kovalıyordu. Temel bağırdı:
“Kartını
göster ona bayım, kartını göster!” İpek, 2001, 112.
Seçim
öncesi politikacılar köyleri dolaşıyorlardı. Politikacılardan biri Temel’in
köyüne gelir. Köy meydanına toplanan köylülerle konuşmaya başlar. Bir ara
Temel:
“Çok
yoruldunuz biraz dinlenseniz?”
“Dinlenmeme
gerek yok.”
“Sizin
yok, ama bizim var!”
Temel’in
Biri.., 2000, 190.
Küçük
oğlu, milletvekili babasına sordu: •
“Baba
sizin partiden biri çıkıp da, öbür partiye giderse ne olur?
Baba
Temel cevap verdi:
“Hain
olur oğlum!”
“Peki
ya başka partiden biri, sizin partiye girerse?”
“O
mu? O zaman da doğru yolu bulan kişi olur.”
İpek,
2001, 20.
Mahalle
muhtan seçilen Temel’e;
“Hiç
şansın yoktu, nasıl seçildin?” demişler.
“Muhtar
Reha’nın taktiğiyle” demiş.
“Nasıl
yani” demişler.
“Hep
çok önemli şeyler anlatayrum cibi konuştum...
Temur
2000a, 19.
IX.
EĞİTİMLE İLGİLİ FIKRALAR
Temel
babasına sormuş:
“Öğretmenler
aylık alırlar mı?”
“Babası,
‘Evet oğlum’, alırlar,” demiş.
Temel,
“Haksızlığa
bak, biz çalışıyiruk, onlar aylık alıyor” der.
Aydın
KARADENİZ
Temel’le
oğlu Dursun İstanbul Boğazı’nda kayıkla geziyormuş. Kızkulesi’nin yanından
geçerlerken Dursun sormuş:
“Baba
a bunun adı nedur?”
Temel:
“Bilmiyirum
uşağum” demiş. Biraz sonra Boğaz Köprüsü’nün altından geçerken Dursun yine
sormuş:
“Baba
a bunun adı nedur?”
Temel:
“Bilmiyirum
uşağum” demiş.
Dursun
Dolmabahçe Sarayı’nı görünce babasına yine sormuş:
“Baba
a bunun adı nedur?”
Temel:
“Bilmiyirum
uşağum” demiş.
Dursun
babasına,
“Babacuğum
sorulanımla canını sıkmayrum değil mi?” deyince,
Temel:
“Yoh
uşağum, yoh! Sor çi oğrenesun” demiş.
' Ali
Rıza TERZİ
Temel
İngiltere’ye gidip gelmişti. Dönüşünde kahvede izlenimlerini anlatıyordu:
“Ula
gavur memleketu paşka olıy. Hepsü kültürlü herüfler. Çöpçüler bile İnkilizçe
konuşıyi”.
Bizim
T., 1999, 56.
Temel
ve kardeşi Cemal köpeklerini anlatan bir kompozisyon yazarlar. Öğretmen:
“İkinizin
yazısı noktası virgülüne kadar aynı. Nasıl oluyor?” diye sorunca Temel:
“Tabii
hocam, ikimuzun pi köpeğu var.”
Bizim
T., 1999, 46.
Dede,
ilkokul birinci sınıfa başlayan küçük torunu Temel’in neler öğrendiğini merak
ediyordu. Bunun için ona şöyle bir soru sordu:
“Uşağum,
elinte uç elma var, pen ta sana iki tane taha versem, kaç elma eter?”
Temel
dedesinin yüzüne üzgün üzgün baktıktan sonra, şöyle cevap verir: “Pilmem
tetecuğum, piz elmalarla teğul, hamsi ile hesap yapayruk.”
Bizim
T., 1999, 35.
Temel
büyük şehirlerden birine gelerek girdiği inşaat işinde kısa sürede zengin olur.
Kendisi köyünde okuyamadığı için oğlunun okumasını çok arzu ediyordu. Bir gün
oğluna özel bir hoca tutarak, eve ilk geldiği gün ona;
“Oğluma
pi dil öğretmenizu isteyrum” der.
Öğretmen
Temel’e sorar:
“İngilizce
mi, Almanca mı, yoksa Fransızca mı istiyorsunuz?”
“Oni
siz daha eyi pilursunuz da, aslunda hangisu daha yabancu ise oni öğretesimiz.”
Karadeniz
Fık., 1983, 115-116.
Temel,
çocuğunu sıkı bir displin altında büyütmek için hep sert davranırdı. Bir gün
oğlunun salondaki vazoyu kırdığını görünce hemen oğlunu yanma çağırdı. Elini
vurmak için tam kaldırdığı sırada karısı Fadime atıldı:
“Pubasu
bu sefer affedesun. Pi dağa yaparsa içi mislu döversun.”
Temel
bir karısı Fadime’ye, bir de elinde çırpınmakta olan oğluna baktıktan sonra
şöyle dedi:
“Ya
pi dağa hiç yaramazluk etmezse ne edeceğum.”
Karadeniz
Fık., 1983, 108.
Karadeniz
ilkokullarından birinde tarih dersi yapılıyordu. Öğretmen, dersi anlattıktan
sonra öğrencileri tek tek sözlüye kaldırmaya başladı. Sıra Temel’e gldiğinde
sordu:
“Bil
bakalım İstanbul’un fethi kaç tarihinde oldu?
“1553.”
Öğretmen
büyük kızgınlık içinde bağırır:
“Bilemedin,
1453, otur.
Temel
bu cevap üzerine öğretmenin gözünün içine baka baka büyük bir hayret ifadesiyle
şöyle der:
“Olur
mi öğretmenum. Son iki rakamu piltum amorti yok mitur?”
Bizim
T., 1999, 52.
Küçük
Temel dert yanıyordu:
“Pobacuğum,
bizum öğretmen atlaru tanimayi.”
“Nasil
olur? Pi öğretmen atlaru tanimaz olur mi?”
“Pi
at resmu çizip gösterdum oğa, bağa, ‘Bu da neyin nesu?’ dedi.”
Temur
2000b, 57.
Deniz
kenarında kolunda yılanla dolaşan Temel’e sormuşlar:
“Bu
yılanla niçin dolaşıyorsun?”
“Tedbir
aldum, ya suya düşersem, neye sarulacağum?” Sırtlı, 1996, 120.
Temel
bahçe kapısına bir levha asmış: “Tikkat köpek var!”
Demişler
ki:
“Bu
fino için mi köpek var tabelası koydun?”
‘Tabi
fino içün, ezmesünler oni.”
Sırtlı,
1996, 120.
Temel
komşusunun keçisini vurmuştu. Mahkemede hakim sordu:
“Ne
biçim insansın. Adam komşusunun keçisini vurur mu?”
“Haçim
bey, kelbine korniş idi. Bahçenin kenarında durmiş aci aci bakayidi.
Anladım
çi lahanayi yiyeceğidi. Nasil vurmayayidum.”
“İyi
iyi de, lahananı yedi mi?”
“Haçim
bey, haçan bi de yiyece mi idi?”
Sırtlı,
1996, 135.
Öğretmen
sınıfta çıkarma işlemini öğretirken “Küçük sayıdan büyük sayı çıkmayınca,
komşudan bir onluk alır, sağ taraftaki sayıya veririz” diye tarif eder.
Öğrenciler
işlemi yapar, öğretmen kontrol edince Temel’in yanlış yaptığını görür. Neden
yanlış yaptığını sorar. Temel:
“Öğretmenum
yandan teğil, alttaki komşidan onluk aldum.”
Öğretmen:
“Oğlum
öyle olmaz yandan alacaksın.”
Temel:
“Öğretmenum
ne fark eder, oda komşi, o da komşi.”
Yaşayan
T., 2000, 23.
Temel
Ormanları Koruma dersinden sözlü sınava girer.
Hocası
sorar:
“Oğlum,
ayının ormanlara olan zararları nelerdir?”
“Hocam,
ayı ağaç tohumlarını, genç fidelen yer, ormanın gençleşmesini engeller.”
“Başka?”
“Ağaçlanın
kabuklarunı soyar, dallarum kırar.”
“Başka?”
“Ormanda
ekilmiş sahalan çiğner.”
“Başka?”
“Ormandaki
ağaçlarda bulunan bal kovanlannı düşürüp kırar. Ballan yiyerek orman köylüsüne,
dolayısıyla ormana zarar verir.”
“Eee,
başka ne yapar?”
Artık
Temel’in vereceği cevap kalmamıştır. Biraz da sinirlenir...
“Haçan
ayu bu, başka ne yapacağu bellü olmaz ki hocam” der.
Sırtlı,
1996, 174.
Coğrafya
dersinde öğretmen harita üzerinde ders anlatırken Temel’e sorar:
“Mısır
nerededir? Bize harita üzerinde göster.”
Temel:
“Misur
tarlada olur. Bu harita Trabzon’un tarlasini göstermeyi öğretmenum.”
Yaşayan
T., 2000, 22.
Temel
ile Fadime’nin köpekleri kaybolmuş. Fadime,
“Gazeteye
ilan verelum” deyince Temel;
“Saçmalama
Fadime, Karabaş’ın okuma yazmasi yokçi” der.
Karahasanoğlu,
ty, 29.
Öğretmen
Hayat Bilgisi dersinde Yeni Yıl ünitesini işlerken bir yılda kaç ay, kaç gün ve
kaç hafta bulunduğunu da öğretmiş.
Öğretmen
konuyu kavrayıp kavramadıklarını öğrenmek için sınıftaki öğrencilere tek tek
soru sorar. Sıra Temel’e gelince:
“Temel
yavrucuğum, söyle bakalım, bir yılda kaç ay vardır?”
Temel
hiç düşünmeden:
“13
öğretmenim.”
“Ama
oğlum, ben geçen derste 12 ay var demedim mi?”
“Demesine
dedin öğretmenim ama, evde babam da sordi, ben 12 dedim.”
“Doğru
demişsin.”
“Hayıröğretmenım,
doğri demedim, bobam enseme şamari indirup, Remazan’ı unutıysın deyip, yılın 13
ay olduğuni söyledi.”
Temel’li
Fık.,1997, 45.
X.
ADALETLE İLGİLİ FIKRALAR
Temel
İstanbul’da cinayet işlemiş. Hakimin karşısına çıkarmışlar. Hakim Temel’e anlat
demiş:
Temel:
“Haçim
Bey köyden indum Trabzon’a. Bineceğum vapura ara ara bilet yok. Bi hafta
Trabzon’da bekledum.”
Hakim:
“Oğlum
bırak Trabzon’u İstanbul’a gel.
“Neyse
Haçim Bey, bi hafta sora bilet buldum. Binduk gemiye. Bi fırtuna, bi fırtuna.
Gemi bi o yana sallani, bi bu yana sallaniyi.”
Hakim
sinirlenerek:
“Bırak
fırtınayı İstanbul’a gel, İstanbul’a!”
“Neyse
haçim bey, gemi Samsun limanına sığındu. Bekleduh orda bi hafda. Fırtuna dindu
yola çıkduh. Allah seni inandırsun haçim bey gene çıktı bi fırtına” deyince,
Hakim:
“İstanbul’a
gelsene!” diye çıkışmış.
Temel:
“Celeyum
da asun beni da” demiş.
Ali
Rıza TERZİ
Temel
cinayetten yargılanıyor fakat “suçsuzum” deyip başka bir şey demiyormuş.
Hakim:
“Ama
bu suçu işlerken seni gören bir şahit var, ya ona ne diyeceksin?”
Temel
sinirlenir:
“Ya
görmeyen bir sürü insan var, ya onlara ne diyeceksiniz?”
Temur
2000a, 88.
Avukat
Temel ne kadar çaba harcadıysa da müvekkilini müebbet hapisten kurtaramamıştı.
Hakim kararını açıkladıktan sonra Temel’e dönen sanık:
“Ne
olacak benim halim?” der.
Temel:
“Hele
sen şu müebbeti bir yat da sonrasını düşünürüz.”
Temur
2000a, 66-67.
Rize’de
meydanda cinayet işlenmişti. Polis meydanda bulunanlardan Temel’i karakola
götürüp sorar:
“İlk
silah sesini duyduğunuzda cinayet mahallinden ne kadar uzaktaydınız?”
“Yirmi
metre kadar efendim.”
“Peki
ikinci silah sesi duyulduğunda aranızda ne kadar mesafe vardı?”
“En
az üçyüz metre efendim.”
Temur
2000a, 119.
Temel
silah satan bir dükkandan içeri girer:.
“Ben
tutukluk yapmayan seri bir silah istiyorum.”
Satıcı
sorar:
“Savunma
amaçlı mı?”
“Hayır,
savunmamı sonradan avukatım yapacak.”
Temur
2000a, 101-102.
İdam
edecekleri zaman Temel’e sorarlar:
“Son
arzun nedir?”
“Beni
oğlumun yanına gömün!” der Temel.
“İyi
ama oğlun ölmedi ki?”
Temel:
“Olsun,
ben peklerum” der.
Aydın
KARADENİZ
Müzmin
hırsız Temel yakalanmış ve hakimin karşısına çıkarılmıştı... Hakim bey büyük
bir öfkeyle:
“Amma
uslanmaz adamsın. Ben sana demedim mi, seni bir daha karşımda görmeyeyim diye?”
Temel:
“Haklısınız
sayın hakimim. Ama ben bunu polislere anlatamıyorum ki.”
Temur
2000a, 73.
Çeşitli
suçlardan aranan kanun kaçağı Temel sonunda yakayı ele vermişti. Yapılan
mahkemeler sonunda tüm suçlarının toplamı olarak 125 yıl ceza yemişti. Tüm
bunlara rağmen üzüntülü olmayan Temel’e mahkum arkadaşlarından biri sordu:
“Ne
gamsız adamsın. Hiç üzülmüyorsun?”
Temel
gülerek:
“Niye
üzüleyim ki? Ya müebbet yeseydum?”
Temur
2000a, 77.
Anne
babasını ve bütün kardeşlerini öldüren Temel idama mahkum edilir. Yargıç idam
kararını imzalamadan önce, Temel’e son bir isteğinin olup olmadığını sorar:
Temel
“Haçim
pey, aciyun pu yetuma” der.
Abdullah
EREN
Savcı,
Temel’e:
“Adamı
sen mi öldürdün?”
“Hayır!”
“Yalan
söylemenin cezasını biliyorsun.”
“Cinayet
işlemenin cezasından hafiftir.”
Temur
2000a, 57.
Temel
park eden bir arabayı çalar; giderken yakalanır. Hakim huzuruna çıkan Temel’e
sorar:
“Anlat
bakalım, sen arabayı hiç kimse görmeden nasıl çaldın?”
“Haçim
bey ben kapuyu açarak içeni girdum.”
“Kapıyı
nasıl açtın?”
Temel
hakime müstehzi bir bakışla,
“Haçim
bey, ha buraya ifade vermeye celdum. îşumun surunu vermeğe celmedum.”
Kardeş,
ty,33.
Temel
bir gün avukata sorar:
“Ben
hırsızum ve kuyumcu katiliyim. Beni müdafa içun ne kadar istersiniz?”
Avukat
Temel’e bakarak;
“500
milyon isterim.”
Temel
cebinden parayı çıkanp masanın üzerine kor. Şapkasını alıp kapıya doğru yürür.
Avukat hayretle arkasından bağınr:
“Hey
bakar mısın? Kimi öldürdün? Nereye gidiyorsun?”
Temel
gayet sakin ve ciddiyetle;
“Kuyumcuyu
eldürmeye.”
Kardeş,
ty,46.
İki
tutuklu Temel ile Dursun bahçede karşılaşmışlar.
Dursun:
“Duhaf
şey: Sen on milyon çalmişsun 6 ay yadacaksun. Halbuçi pen peş milyon çaldım 2
sene verduler. Atalete uyar mi pu?”
Temel
cevap vermiş:
“Ha
u iş deduğun atalete değul ticarete uyar. Doptan aluş veruş yaptuğum içun pağaa
tenzilat yaptiler.”
Temur
2000b, 119-120.
Hakim,
sanık Temel’e şöyle der:
“Seni
burada bir daha görmek istemem, ona göre ha!”
“Uyy,
hakim Bey, başka bi yere mi tayin oldun.”
Sırtlı,
1996, 80.
Temel
İdris ile mahkemelik olmuş, duruşma karara kalmıştı. Temel avukatına dedi ki:
“Ha
bu hakime zarf içinde 100 milyonluk bi çek yollayalum, belkim davayu
kazanıruk.”
Avukat
itiraz etti.
“Olmaz
öyle şey! Çok namuslu bi insandır hakim bey, sonra davayı kaybederiz.”
Zamanı
gelir, hakim kararını verir. Temel davayı kazanmıştır. Avukat sorar:
“Temel
yoksa o çeki hakime yolladın mı?”
“Yolladum
tabi...”
“Peki
davayı nasıl kazandık?”
“Uyy,
nasi olacak? Çeki gönderen olarak îdris’un adini yazdum da ondan.”
Sırtlı,
1.996, 81.
Temel’i
idam edecekler. Sehpaya çıkar çıkmaz, ipe uzanır, ipe bir şeyler yapmaya
çalışır.
“Ne
yapıyorsun” derler.
“İlmiği
ters atmişsunuz, o şekilde asılan adam elmez, oni düzeltdum cellat efendi.”
Sırtlı,
1996, 90.
“Ula
Temel, senden polis olmaz. Nasıl kaçırdın elindeki azılı hırsızı?
“Sormayun
komiser bey. Bir anluk dalgınluğum sebep oldi. Üstünde ‘girmek yasakdur’ yazan
bi yere girdi, arkasundan gidemedum.”
Sırtlı,
1996, 98.
Komiser
sorar:
“Temel,
köpekleri atlatıp, kümesten tavuğu nasıl çaldın?”
“Komiserüm
oni söyleyemem, meslek sımdur.”
“Ama
ben söyletmesini bilirim!”
“O
da sizün meslek sırrunuzdur.”
Sırtlı,
1996, 99.
Temel
bir uyanık avukat bulmuş, başından geçen bir olayı anlatıyordu: “Avukat bey,
eğer eyi bi tazminat alacaksak açalum davayi?”
“Tabii
ama önce olayı anlat.”
Temel
anlatır. Avukat sabırsızlıkla;
“Bu
davayı hemen açalım, muazzam tazminat alırız” der.
Temel
üzgündür. Avukat sorar:
“Neden
üzgünsün?”
“Avukat
bey, bu davayu açmayalum.”
“Niçin?”
“Çünkü
ben olayı karşu taraftın ağzundan sağa anlattum.”
Sırtlı,
1996, 83.
Mahkum
idama giderken jandarmalara dert yanar:
“Valla
o herifi isteyerek eldürmedüm.”
Çavuş
Temel de adama;
“Tabii
öyledür. Zaten onlar da seni isteyerek asmiyacaklar.”
Sırtlı,
1996, 84.
Hakim,
Temel’in açtığı davayı reddeder. Temel huzursuzlanınça:
“Beğenmediysen
temyiz edersin.”
“Haçim
bey sen pis etmesan ben ta temizlemesem olmaz mi?”
Karahasanoğlu,
ty, 66
Temel
onüç kişiyi öldürmüş, idama mahkum olmuştu. Hapishane müdürü yanında birkaç
kişi ile odaya girdi.
“Haydi
Temel, kalk giyin!” dedi.
Temel
sordu:
“Nereye
gideyiruk?”
Müdür:
“Temel,
biliyorsun affedilmez bir suç işledin. Şimdi topluma olan borcunu ödeyeceksin.”
“Uyy,
müdür bey, haçan iflasumı istesem de ha bu borçtan vazgeçseler olmaz mi daa?”
Sırtlı,
1996, 85.
Bir
adam ötekini vurmuş, Temel mahkeye şahit olarak çağrılmış:
“Bu
adam tabancasını açık açık çıkardı. Uzun süre pekledi ve şimdi seni furiyrum
dedu ve vurdi.”
Hakim
sorar:
“Sence
suç kimde?”
“Suç
ölende haçim bey. Kurşun celiy bi eğilse fıss keçecek, hiç kıpırdamadi.”
Karahasanoğlu,
ty, 19.
XI.
ASKERLİKLE İLGİLİ OLANLAR
Askerde
komutan Temel’e sorar:
“Temel
önünden bir düşman geliyor. Ne yaparsın?”
Temel:
“Vururim
oni komutanum” demiş.
“Peki
sağından bir düşman geliyorsa ne yaparsın?”
“Vururim
oni komutanum!”
“Solundan
geliyorsa ne yaparsın?”
“Vururim
komutanum!”
“Peki
arkandan bir düşman gelirse ne yaparsın?”
Temel
dayanamayıp;
“Komutanum
senin benden başka askerin yoh midur?”
Ali
Rıza TERZÎ
Temel
askerde yemek yerken ağzına taş parçalan gelir. Bunu arkadaşlan da teyit
ederler ve komutana şikayet ederler.
Komutan:
“Siz
buraya yemek seçmeye mi geldiniz?” der.
Temel
hemen:
“Piz
puaraya vatan toprağu yemeğe ta kelmetuk komutanum” der.
Bizim
T., 1999, 90.
Sabah
talimi sırasında bir ağacın altında yatan Temel’i yakalayan yüzbaşı sorar:
“Mesleğin nedir?”
“İnşaat
kalfalığu komitanum”
“Sen
bir işçiyi inşaatta böyle yakalasaydın ne yapardın?”
Temel
cevabı yapıştınr:
“Hemen
işune son verurdum komitanum!”
Karadeniz
Fık., 1983, 33.
Karadenizli
bir ihtiyar torunlarına Çanakkale Savaşı’ndaki kahramanlıklarını anlatıyormuş.
Küçükler büyük bir ilgiyle ağızlan açık dedenin sözlerini dinlerken, küçük
Temel atılır:
“Peçi
dedeciğum, neden arada bir diğer asçerlere de ateş etmek içun fursat vermedun?”
Karadeniz
Fık., 1983, 22.
Çavuş,
er Temel’e sorar:
“General
ile paşa arasında ne fark vardır?”
“Paşa;
yaşlıdur, şişmandur, babadur, izin boldur; general; gençdur, zayıfdur, sertdur,
nöbet çokdur.”
Sırtlı,
1996, 113.
Komutan
sorar:
“Söyle
bakalım Temel, cephanelik önünde nöbet tutuyorsun, birden cephanelik infilak
etti, ne yaparsın?”
“Herkesin
duyması için havaya bi el ateş edenim, komitanum.”
Sırtlı,
1996, 112.
Komutanı
Temel’e sorar:
“Siz
balıkçısınız, balığın erkeğini nasıl anlarsınız?”
“Yumurtasına
bakanız, eğer yumurta zamanu değilse kılçuğundan anlaruz.”
“Peki
pişmemişse, kılçığından anlayamazsanız.”
“O
zaman bizim paşaya soralum.”
“Oğlum,
bizim paşa aşçı mıdır ki anlasın?”
“Aşçı
değüldür ama biliysun, onun deduğu deduktur.”
Sırtlı,
1996, 86.
Temel
askerde nöbet tutuyor, birisi gelmiş. Temel:
“Tur!
Elleruni kaldur!”
Bir
süre sonra yine:
“Tur!
Elleruni kaldur!” deyince; gelen adam:
“Kardeşim
deli misin zaten ellerim yukaruda.”
“Pen
anlamam, komutan “uç defa tur de, ondan sonra fur” dedi bağa.” Karahasanoğlu,
ty, 55.
Cephede
son taarruzun hazırlıkları yapılmaktadır. Sabahın ilk ışıklan ile “hücum”
emrini verecek olan kumandan takımdaki erlere son talimatlannı verdikten sonra
şöyle der:
“Artık
kendinizi gösterme zamanı geldi. Göğüs göğüse adam adama dövüşeceksiniz. Ona
göre dikkatli olun.”
Komutan
sözlerini bitirdikten sonra takımdaki Karadenizli Temel:
“Komutanum,
bağa düşen hangisudur, cösterebilur misunuz? Pelki tatlilukla halledenim işi.”
Alay,
1993, (65).
XII.
SAĞLIKLA İLGİLİ FIKRALAR
Dişçi
Temel, Dursun'un ağrıyan dişini çekmiş. Siftah parası olarak da 500 bin lira
istemiş.
Dursun
elini cebine atıp, bir milyon lira verince:
"Dur
kalkma!...” demiş.
"Paranın
üstünü veremiyorum. Bir dişini daha çekeyim!...."
http://www.nerede.com/646/698/more2.php
Kalp
krizi geçiren Temel’e doktor uzun yaşamanın sırlarını anlatır.
“İçki,
kumar, sigara yok. Ekşi, tuzlu, acı yemiyeceksin. Böyle yaparsan en az yirmi
yıl daha yaşarsın.”
Muayeden
altı ay sonra vefat eden Temel’in mezar taşında şunlar yazılıdır:
“İçme
dedunuz, içmedum; yema dedunuz yemadum. Eee, ne oldi?”
Alay,
1993, (77).
Temel
göz doktorina gitti. Okuma gözluği yazmasmi istedu.
Tohdor
bütün gözlukleruni Temel’de deneduği halde Temel okuyamadi.
Tohdor:
“Beyefendu
senun okuman yazman var mi, emin misun?” dedü.
Temel:
“Ula
yoksa şart midur?” dedü.
Yüksel
AYDIN
Temel’in
dişi ağnyormuş. Dişini çektirmek için bir dişçiye gitmiş. Dişlerinin hepsini
çektirmiş. Eve gelince karısı “Ne oldu dişlerine?” deyince Temel:
“Ağrıyan
dişi son anda bulduk” demiş.
Nilüfer
GELDİ
Temel
boğmaca olmuş ve doktora gitmiştir... Doktor yanlışlıkla ishal ilacı verir ve
günde üç defa almasını, bir hafta sonra da kontrola gelmesini ister.
Aradan
iki gün geçer Temel doktorun yanma tekrar gelir. Doktor sorar:
“Nasılsın
bakalım? Öksürük devam ediyor mu?”
Temel
masum bir şekilde:
“Çendime
cüvenemeyrum çi doktor pey, öksüreyum!”
Ünlü,
ty., 01.
Sigara
paketinden çıkardığı sigaraları kırıp atan Temel’in, sigaralarını ziyan
etmesini gören arkadaşı hayretle:
“Sen
şaşirtun mi? İkite bir paketimden çıkartuğun sigarayi niçun içmeden kopartup
ataysun?”
Temel
canının kıymetini biliyordu.
“Körmey
misun? Paketun üstinde ‘Sağluğa zararlidur’ yazayi.”
Bizim
T., 1999, 9.
Temel
eski bir arkadaşını ziyarete gider. Kapıyı açan babası oğlunun geçen hafta
öldüğünü söyleyince:
“Doktora
götürdünğüz mü?”
“Maalesef
götüremedik!”
“O
halde neden öldü?”
Temel’in
Biri.., 2000, 233.
Temel
Dursun’un üzüntülü bir şekilde oturduğunu örünce:
“Neye
üzülüyorsun Dursun?
“Beş
ay önce hastanede muayene olmuştum. Doktor, altı ay ömrün var demişti.
“Üzüldüğün
şeye bak. Bir ay sonra başka bir doktora muayene olup, bir altı ay daha süre
alırsın.
Temel’in
Biri.., 2000, 216.
Temel,
gece yansı birden fenalaşır. Ambulans ile hastaneye kaldınlır. Ertesi gün
koğuşlan dolaşan doktor, asistanlan ile birlikte Temel’in yanma gelir. Doktor
Temel’in durumunu asistanlanna sorar:
“
Kalp atışlan normal. Nabzı da düzenli atıyor. Böbreklerinde bir sorun yok.”
Asistatanlann
söylediklerini dinleyen Temel, başını yastıktan kaldınp:
“Desene
doktor, sapasağlam öbür dünyaya gidiyorum.”
Temel’in
Biri.., 2000, 152.
TemelTe
Cemal henüz ilkokula gidiyorlardı. Bir gün aralannda konuşurlarken Temel:
“Havuç
yemenun çözlere o kadar faydasu var ki...” dedi.
Bunu
üzerine Cemal hayretle sordu:
“Nasul
olayi?”
Temel
bilgiç bilgiç konuştu:
“Ha
uşağum, sen hiç cözlüklü tavşan cördün mü?”
■ Karadeniz
Fık., 1983,, 120.
Bir
hasta Doktor Temel’e:
“Bana
bak doktor! “Altı ay ömrün kaldı.” demiştin. Bak, başka doktora gittim, iki
yıldır yaşıyorum. Buna ne diyeceksin?”
Temel
tereddütsüz:
“Yanliş
tedavidur da..” demiş.
Bizim
T., 1999, 108.
“Doktorum,
kamum ağnyi.”
“Peki
Temel, geç şuraya soyun.”
“Uyy,
doktorum bağa inanmay misun yoksa?”
Sırtlı,
1996, 124.
Dursun
İstanbul’da doktora muayene olmuş ve reçetesini alarak Trabzon’a vapurla
dönüyormuş. Vapurda doktorun verdiği diyet ve ilaç reçetelelerini okurken ani
bir rüzgarla elinden uçmuş. Trabzon’da Temel’i görmüş ve doktorun adresini
vererek, “Doktora sor: Dursun reçetelerunu kaybettu. Ne yeyecek ne yemuyecek?”
İstanbul’a varan Temel, doktora gider ve sorar:
“Bizum
Dursun kağıtlara kaybettu, soray, ne yeyecek ne yemuyecek?”
sırada
çok yorgun ve kızgın olan doktor:
“Yesin
benim ..tümü.” demiş ve gitmiş.
Temel
bu laf üzerine şaşırmış ve doktoran arkasından koşarak:
“Doktor
bey, Dursun mu buraya gelecek, yoksa siz mu Trabzon’a gideysunuz?” Kardeş, ty,
10.
Temel
ile oğlu lokantaya gitmişler. Temel iki porsiyon köfte ısmarlar.
Garson,
“Özür
dilerim efendim, et yemeklerimizi kaldırdık.”
“Niye,
ne oldu?” diye sorar Temel.
“Efendim,
deli dana etleri yüzünden” der. .
Temel:
“Git
dışarıdan et al. Bize köfte yap getir” der.
Garson
dışarıdan et alır, pişirir; servis yapar. Pişen eti afiyetle yedikten sonra
Temel’in oğlu sorar:
“Baba
eti yedik ama et beyin hastalığı yapıyormuş. Beyne zarar verirmiş.”
Temel
durur ve der:
“Bizimle
ilgisi ve alakası yoktur.”
Kardeş,
ty, 17.
Doktor
sorar:
“Temel
hastalığın nedir?
“Uyy,
doktor sen misun ben miyum? Sen bilecesun oni daa.”
Sırtlı,
1996, 122.
Temel
bir gün doktora gitmiş ve sormuş:
“Beni
haturladunuz mi?”
“Evet
hatırladım. Buyurun şikayetiniz.”
“Siz
bağa, “rutubetten uzak durun” demiştunuz.”
“Evet.”
“Ben
de sormağa geldum. Artuk banyo yapabilur muyum?” Kardeş, ty,87.
Doktor
Temel kontrole gelen hastasına sorar:
“Geçen
sefer sana verdığum ilaçlar iyi geldu mi?”
“Niçin
sorayisun?”
“Ben
da aynu hastaluğa yakalandum da.”
Sırtlı,
1996, 125.
Temel
diş doktorudur. Bir gün arkadaşı Cemal soluk soluğa Temel’in muayene hanesine
düşer.
“Ula
öliynm, dişim çok fena ağnyi...”
Temel
hangi.dişinin ağrıdığını sorar ve Cemal, sağ alt çene dişlerini gösterip:
“Ha
bu sıradaki dişlerin biri ağnyi” der.Hangi dişin ağrıdığını gösteremez.
Dişçi
Temel,
“Dur
sağa yardımcı olayım” deyip eline kerpeteni alır ve gösterilen sıradaki dört
dişi çekip Cemal’in önüne koyar:
“Ha
bak bakayım, ha bunlardan hangisi ağnyi da, de baal...”
Temelli
Fık., 1997, 18.
Temel’le
Cemal hastaneye yeni tayin olan doktor hakkında konuşuyorlardı. Biri;
“Halk
yeni toktori çok seveyi kaliba” deyince, öbürü,
“Sevmek
da söz mü uşağum.Onun içun canlaruni bile feda edeyler...”
Alay,1993,(15).
Doktor
Temel’in arkadaşı Cemal hastalanır ve durumu epey de ağırdır. Dr. Temel;
Cemal’i iyice muayene ettikten sonra reçetesini yazıp verir. Hasta Cemal;
“Biz
arkadaşuk, biliynm benden muayene ücreti almayacasm. Ben da vasiyetimde senin
hakkini düşündüm.” dedi.
Temel
arkadaşının bu duyarlılığına teşekkür ettikten sonra Cemal’den rica etti:
“Ula
az önce yazdığum reçeteyi ya ver bağa, onda bir iki değişiklik yapayum.”
Aksoy,
2000, 10.
Temel
devlet hastanesinde check up yaptırır. Dışarıda merakla bekleyen Cemal:
“Ne
oldi, ne oldi?”
Temel
sus işareti yaparak Cemal’in kulağına eğilip fısıldar:
“Gizlu
şeker.”
“Neee?”
“Gizlu’şeker.”
“Ula
anladum... Anladum ama, niye kulağuma fısıldaysun oni anlamadum.”
Temel
sonunda patlar:
“Ula
amma kalun kafalisun, gizlu şeker deyruk da... Gizlu şeker.”
Temelli
Fık., 1997, 44.
Temel
doktora gitmiş. Çok ağrısı olduğu için önce bir eczaneye uğradığını söylemiş.
Doktor:
“Eczacı
size ne saçma bir tavsiyede bulunmuştur kim bilir?”
“Pilmeyirum,
cidun doktora çürünün” dedi.
Karahasanoğlu.ty,
48.
Temel’in
karısı hastalanmıştır. Evinde telefonu olmadığından bir pusula yazarak çocuğun
eline verir ve yollar.
Aradan
bir süre geçtikten sonra doktor eve gelir. Karısını muayene ettikten sonra
Temel’e;
“Karının
kolunun kırıldığını yazmışsın, kolda kırık çıkık yok, sadece siyatik romatizma
var.”
Temel
boynunu büküp özür dilercesine konuşur:
“Kırik
olmadığini penda pileyrum toktor pey, ama o deduğuniz kelimenin nasil
yazilduğuni pilmeyrum ki.”
Alay,
1993, (62).
XIII. AVCILIKLA İLGİLİ FIKRALAR
AFRİKA’DA
Temel
kahvede oturmuş arkadaşlarına Afrika’da yapmış olduğu av maceralarını
anlatıyordu:
“Bir
defasında karşımda tamı tamına 15 tane aslan var. Tüfeğimi ateşlediğim gibi
hepsini tek tek vurdum.”
Dursun:
“Yahu
Temel daha geçen gün 10 tane demiştin.”
Temel
sert bir ses tonuyla,
“Yahu
uşaklar, korkmayasunuz diye alıştıra alıştıra söyleyrum daa.”
Temur
2000a, 96.
Temel
yeni aldığı evi çok güzel döşemişti. Misafirlerine evi gezdirirken, duvardaki
ayı postunu göstererek;
“Ha
bu ayuyı Afrika’da vurdim.” dedi.
Misafirlerden
biri,
“Atma
hemşerum, penum coğrafya bilgüm eyidur, ayular Afrika’da yaşamayiler.” diye
itiraz etti.
Temel
sözün altında kalmadı:
“Kardaşum
ayu ne pilsun oranun Afrika olduğuni?”
Sırtlı,
1996, 115.
Temel,
sabah erkenden ava çıkmıştı. Akşam geç saatte eve döndüğünde Fadime:
“Ne
o Temel yine boş elle döndün?”
Temel
morarır:
“Vuramadum
ama çok zayiat verdum olara... En az elli yaralularu var.”
Temur
2000a, 66.
Avcılar
atıcılıklarıyla ünlüdür. Avcı Temel bir gün avcılık öyküsünü anlatıyormuş:
“Ben
geçen yıl tam 999 tayşan vurdum.”
Bir
arkadaşı sözünü kesmiş:
“Yahu
şuna yuvarlak hesap bin tane vurdum desene?”
Avcı
Temel:
“Yok-
demiş- ben bir tavşan için yalan söyleyemem.”
Temur
2000a, 8.
İstanbul’da
yaşayan Temel nişancılığıyla övünüp dururmuş. Bir gün arkadaşları:
“Madem
bu kadar iyi nişancısın yarın atış poligonuna gidelim ve övündüğün kadar var
mısın, bir görelim” derler.
Temel
kötü yakalanmış, yapacak bir şey yok.
Ertesi
gün poligona gidilir ve Temel ilk atışını yapar. Ancak kağıt tertemiz hiçbir iz
yok.
Temel
hiç bozuntuya vermez:
“İşte
bizim köydeki Dursun böyle atar.” .
Nişan
alıp ikinci atışını yapar. Kağıt hedefin çok üzerinden delinmiş olarak gelir.
“İşte
bizim köydeki İdris de böyle atar.”
Nihayet,
üçüncü atışta, nasıl olmuşsa kağıt tam ortasından delinmiş olarak gelir. “İşte
Temel de attı mı böyle atar” der.
Temur
2000a, 81-82.
Temel
attığını vurmakla övünüyordu. Bunu duyan arkadaşları, Temel’i ördekleri bol
olan bir göl kenanna götürür. Söylediklerini burada ispatlamasını isterler.
Temel çiftesini doldurup sürü halindeki ördeklere nişan ahr. İki el ateş eder
fakat bir tane ördek düşmez. Herkes merak içinde tuhaf tuhaf Temel’e bakar.
Temel şaşkın şaşkın havada uçan ördeklere bakarken sesli sesli söylenir:
“Hey
Allah’ım mucize mucize! Ölmüş ördekler uçayi!”
Sırtlı,
1996, 159.
Zengin
Temel arkadaşı Cemal’le ava gitmiş. Temel bütün av malzemelerini yeni almış.
Avda ancak bir tane tavşan vurabilmişler. Cemal:
“Ula
bi tavşan içi yüz milyona mal oldu.”
Temel:
“Öyle
. İyi ki iki tane furmaduk.”
Karahasanoğlu,
ty, 75.
Temel
ava gitmiş anlatıyor:
“Geçen
gün bi kuş sürüsüne rastladum.Atayrum düşiy, atayrum düşiy.”
“Ben
biliyorum senin tüfek otomatik değil nasıl mermi yetişdiriysun?”
“Uyyy!
Bu karışıklıkta adamın aklına mermi mi celiy.”
Karahasanoğlu,
ty, 92.
XIV.
SPORLA İLGİLİ FIKRALAR
Temel
bir gün İstanbul’da hipodruma gider. At yarışı yapıldığını görünce, nasıl
oynandığını öğrenir ve müşterek bahise girer. Yarış başlar.
Temel’in
üzerine oynadığı at en sondadır ama o yine neşelidir. Kaybetmiş olmanın yürek
ezikliğiyle şöyle der:
“Uyy!
Gözuni sevduğumun atına bak. At deduğun ha böyle olur, bakın bütün atlari nasil
katarlayi (kovalıyor).”
Temel’li
Fık, 1997, 57.
Temel
24 Şubat günü belediyenin önünde koşan atletleri görünce zabıtaya sormuş:
“Ha
punlar niye poyle koşayler?”
Zabıta:
“Onlara
koşucu derler. Yarışı en önde bitiren mükafaat alır.”
Temel:
“Matem
pir kişi mükafati alıy ta ötekiler niye koşayi?”
Bizim
T., 1999, 14.
Temel
işçi olarak Ispanya’ya gitmiş. Bakmış, çevresindeki herkes boğa güreşlerine
gidiyor. Temel de onlarla birlikte boğa güreşlerine gitmiş. Boğa güreşinde,
matador hamle yaparken herkes, “oleeey” diye bağınyormuş. Bizim Temel, boğa
matadora hamle yapınca “oleeey” diye bağırmaya başlamış.
Bir
iki derken bir İspanyol sinirlenmiş ve Temel’e:
“Neden
matadorun tarafını tutmuyor da boğayı destekliyorsun?” demiş.
Temel
cevap vermiş:
“Boğayı
kendume benzeteyrum.”
“Nasıl
yani?”
“Benum
gibi deplasmanda oynay da ondan.”
Kardeş,
ty,18.
“Temel,
ne zaman size gelsem Fadime ortalıkta görünmüyor?”.
“Karım
zayıflamak içün ata bineyi.”
“Faydası
oluyor mu bari?”
“Olmaz
mı? At on günde otuz kilo zayıfladu.”
Sırtlı,
1996, 99.
Temel
hep yedek kulübesinde kalmayı tercih ediyormuş. Sormuşlar:
“Temel
niye hep yedek kulübesinde kalmayı istiyorsun?”
“Maçlar
ha bu yedek kulübesinden daha iyu seyrediliy.”
Kardeş,
ty,97.
Doping
yaptığı halde yarışta sonuncu gelen Temel’e arkadaşı Dursun sormuş:
“Toping
yaptuğuni biliyrum da, niçun sonunci celdun Temel?”
Temel
bilgiç bilgiç gülerek cevap vermiş:
“Çimse
şüphelenmesun diye da.”
Temur
2000b, 173.
1995
Lig Şampiyonu olan Beşiktaş için spor yazan olanTemel şöyle demiş:
“Pu
haksızluk Peşiktaş takımında 11 Peşiktaşh oynayi, diğer takımlarda hiç
Peşiktaşlı oynamayi.”
Karahasanoğlu,
ty,l.
Maçın
en heyecanlı yerinde hakem düdük çalmış. Sanrafor Temel:
“Ne
oldi haçim bey?”
“Çift
vuruş atacaksınız.”
Temel
arkadaşlannı etrafından iterek:
“Ula
çekilun... İkisini da pen atacağum” demiş.
Alay,
1993, (41).
Trabzonspor
şampiyonluk maçına çıkmış. Maçın sonu yaklaşmış. Eğer Trabzon bir gol yerse
şampiyonluğu kaybedecekmiş.
Maçın
son dakikasında hakem karşı takım lehine bir penaltı verir. Takımın en golcü
oyuncusu topu penaltı nokatasına koyar ve topa vurmak için geriye çekilir.
Hakeme oldukça kızan Temel, futbolcu topa vuracağı sırada kalkıp televizyonu
kapatır;
“Bu
zevki sağa tattırmayacağum” der.
Sırtlı,
1996, 170.
Temel
boks maçında dayak yiyerek yere yıkılmış. Hakem Temel’in başında 1, 2, 3,4,..
saymaya başlamış. Temel’in menajeri Dursun, Temel’in kulağına eğilerek:
“Sakın
dokuzdan önce kalkma!” demiş.
Temel
uflayarak puflayarak mırıldanmış:
“Şimdi
saat kaçtur?”
Bizim
T., 1999, 28.
Maça
giden İdris arkadaşı Temel’e maçı.anlattıktan sonra;
“Sonunda
ne olduğunu biliyor musun?” diye sormuş.
Temel:
“Ne
oldu?”
“Misafir
futbolcular stadyumda gol yerine dayak yediler.”'
“Elbette
misafir umduğunu değil bulduğunu yer.”
Temur
2000a, 94-95.
Burada,
çalışmamız sırasında yararlandığımız kaynakların ve ulaşabildiğimiz Temel veya
Karadeniz fıkrası kitaplarının künyelerini bulunmaktadır. Kaynaklar, Kitaplar,
Makaleler ve Bildiriler şeklinde yazarların soyadlanna göre alfabetik sırayla
verilmiştir. Ayrıca, fıkra metinlerini elde ederken yararlandığımız, Temel
fıkrasına yer veren bazı internet sitelerinin adreslerini de yazılı kaynakların
sonuna ekledik.
KİTAPLAR
Adamın
Biri Bir Gün, En Güzel Türk Fıkraları, İstanbul, 2000, Geçit
Kitabevi.
ADIVAR,
A. Adnan (1991), Osmanlı Türklerinde İlim, İstanbul.
AKALIN,
L. Sami (1984), Edebiyat Terimleri Sözlüğü, İstanbul.
AKSOY,
Hikmet (2000), Fıkralar, Kemençe Çalayım mi?, Trabzon.
,
(1999), Made in Karadeniz Fıkralar, Trabzon.
ALAY,
Ali (1993) Temel Aramızda. Trabzon.
ALBAYRAK,
Hüseyin (1994), Trabzon Basın Tarihi, Ankara.
ALBAYRAK,
Haşim (ty.), Fıkralarla Konuşan Karadeniz, (İstanbul).
. (1997), Fıkralarla Konuşan
Karadeniz, İstanbul.
,
(1997), Fıkralarla Konuşan Karadeniz 2, İstanbul.
,
(1998) Öztürkçe Karadeniz Fıkraları I-II, İstanbul.
,
(1999), Temel’siz Karadeniz Fıkraları I, İstanbul.
ALPTEKİN,
Ali Berat (1996), Yesevî Ocağında 210 Gün, Elazığ.
,
(1997), Halk Hikâyelerinin Motif Yapısı, Ankara.
ALTINTAŞ,
Günel (1995), Karadeniz Fıkraları, Kaz Uçarda Laz Uçmaz mı?, İstanbul.
ALTUNEL,
İbrahim (1990), Anadolu Mahalli Fıkra Tipleri Üzerinde Bir Araştırma (İnceleme
ve Metinler), Konya, (Yayımlanmamış Doktora Tezi).
ATALAY,
Besim (1968), Çeşitli Halk Fıkraları ve Deyimleri, Ankara.
ATALAY,
İbrahim - Kenan MORTAN (1997), Türkiye Bölgesel Coğrafyası, İstanbul.
BALDAŞ,
Aka-Fevzi KANTAR (1977), Karadeniz Fıkraları, İstanbul.
Bizim
Temel, (1998), Trabzon.
BORATAV,
Pertev Naili (1991), Folklor ve Edebiyat 2, (İstanbul).
,
(1992), 100 Soruda Halk Edebiyatı, İstanbul.
!,
(1992), Az Gittik Uz Gittik, İstanbul.
CAFEROGLU,
Ahmet (1994), Kuzeydoğu İllerimiz Ağızlarından Toplamalar, Ankara.
CENKER,
Mehmet Emin (2000), Coğrafya’ya Giriş, Siirt.
CİMCOZ,
Sina (2000), Adamın Biri Bir Gün, Garson Fıkraları, Sürücü Fıkraları, Satıcı
Fıkraları, İstanbul.
,
Adamın Biri Bir Gün, Hukuk mu Guguk mu? Ah Şu Memurlar ve Şakalar, İstanbul.
ÇELEBİ,
Seyhan (1984), Karadeniz Fıkraları, İstanbul.
ÇELİK,
Ali (1999), Şalpazarı Çepni Kültürü, Trabzon .
DEVELLİOĞLU,
Ferit (1993), Osmanlıca - Türkçe Ansiklopedik Lügat, Ankara.
DOĞANAY,
Hayati (1997), Coğrafya’ya Giriş 1 “Genel Yöntemler, İlkeler ve Fiziki
Coğrafyaya Giriş”, İstanbul.
DURUSOY,
İlhan - Ahmet Turhan ALTINER (1994), Temels 501-Temel Fıkra, İstanbul.
,
(ty.) A’dan Z’ye En İyi Temel Fıkraları (Best of Temel), C.I-II-III-IV-V,
(İstanbul).
,
(1999), Temel’s 2501 Fıkra, İstanbul.
ELÇİN,
Şükrü (1998), Halk Edebiyatına Giriş, Ankara.
En
Güzel Karadeniz Fıkraları, İstanbul 1981, Erenler Matbaacılık, Deniz Kitap
lan Yayınevi.
ERDEM,
Mustafa S. (1982), Temel İlyas’a Demiş ki (Seçme Karadeniz Fıkraları), İstanbul.
EREN,
Ercüment (1983), Karadeniz Fıkraları, İstanbul.
ERGİN,
Muharrem (1988), Türk Dil Bilgisi, İstanbul.
ERGUN
M. (1994), Eğitim Sosyolojisine Giriş, Ankara.
ERGUN,
Metin (1997), Türk Dünyası Efsanelerinde Değişme Motifi, C. I- II, Ankara
ERKAL,
Mustafa E. (1996), Sosyoloji (Toplumbilimi), İstanbul.
ERKOÇAK,
Asım (1999), Osmaniye Yöresi Fıkra ve Hikâyeleri, (Ankara).
ERMİŞ,
Kenan (1989), En Güzel Karadeniz Fıkraları, İstanbul.
ERMİŞ,
Kemal (2000), En Güzel Temel Fıkraları, Temel Meyhanede, İstanbul.
(Aynı yayınevinin Temel dizisinden Memleket Havası, Selam Komutanım,
Vasiyetname, Cenaze İşleri A.Ş., Fadime- Temel ve Nataşalar, Öğretmen Aşkı,
Temel Hastanede, Temel’in Boynuzları, Temel Amigo, Temel Poliste kitapları
yayınlanmıştır.)
ERSAN,
Adnan (1997), Temel Bilmeceleri, Ankara.
ERSÖZ,
Ahmet (1985), Danışmak Gibi Olmasın Ama: Karadenizli Bir Avukatın Not
Defteri, Trabzon.
Evliya
Çelebi, (1996), Seyahatname, C.I-II, (Sadeleştiren: Tevfik Temel Kuran -
Necati Aktaş), İstanbul.
GEDİKOĞLU,
Haydar (1996), Akçaabat, Trabzon.
GOLOGLU,
Mahmut (2000) Trabzon Tarihi (Fetihten Kurtuluşa Kadar), Trabzon .
GÖKŞEN,
Cengiz (1999), Giresun Efsaneleri, Trabzon (Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi).
GÖKYAY,
Orhan Şaik (1973), Dedem Korkudun Kitabı, İstanbul.
GÖNÇ,
Mesut (1999), Deutcshe Ostfriesenwitze und Türkische Schwarzmeerwitze (Ein
text struktureller und sprachdidaktischer verleich), Ankara (Yayımlanmamış
Doktora Tezi).
GÜVEMLİ, Zahir (1955), Türk Mizah
Edebiyatı Antolojisi, İstanbul.
FADİME, (1963) Karadeniz’den
Fıkralar.
Faik
Reşad (1998), Külliyat-ı Letâif, (Haz.: Ahmet Özalp), İstanbul.
HALMAN,
Talat (1992), Şiirlerle Laz: Karadeniz Fıkraları (Karikatürler:
Semih Balcıoğlu) Ankara.
HİSAR,
Abdulhak Şinasi (1958), Geçmiş Zaman Fıkraları, İstanbul.
HOCAOĞLU,
Ömer Lütfi (1981), Anahtari Bendedur, Ankara.
HORTAÇSU,
Nuran (1991), İnsan İlişkileri, Ankara.
İbni
Haldun, (1990), Mukaddime I, (Çev.: Z. Kadiri Ugan), İstanbul.
İl
İl Türkiye Ansiklopedisi, (ty.), (İstanb.ul), C.l, 3.
İNAN,
Abdulkadir (1986), Tarihte ve Bugün Şamanizm, Ankara.
İPEK,
Emel (2001), En Güzel Karadeniz Fıkraları, İstanbul.
KAFESOĞLU,
İbrahim (1980), Eski Türk Dini, Ankara.-
KALAFAT,
Yaşar (1995), Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri, Ankara.
KAPLAN,
Mehmet (1996), Türk Edebiyatı Üzerinde Araştırmalar 3 Tip Tahlilleri, İstanbul.
Karadeniz
Fıkraları, (ty), İstanbul.
Karadeniz
Fıkraları, (1983), (İstanbul)
KARAHAN,
Leyla (1998) Anadolu Ağızlarının Sınıflandırılması, Ankara.
KARAMAN,
Oktay (1999), Giresun Kazası (1850-1900), Erzurum (Yayımlanmamış Doktora
Tezi).
KARDEŞ,
Osman Nuri (ty), Temel’in Sırrı, Bir Kahkaha Bir Yıl Ömür, Trabzon.
Kaşgarlı
Mahmud, (1998), Divânü Lügat-it Türk, (Çev.: Besim Atalay) Ankara, C.
I-III.
KIRPIK,
Cevdet (1998), 1830 Numaralı Trabzon Şer’iye Siciline Göre Kentin Sosyal
ve Ekonomik Hayatı (1643-1644), Trabzon, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi).
KIRZIOGLU,
M. Fahreddin (1992), Yukarı-Kür ve Çoruk Boylarında Kapçaklar, Ankara.
KIŞLALI,
Ahmet Taner (1987), Siyaset Bilimi, Ankara.
KOŞAY,
Hamit Zübeyr (1939), Etnografya ve Folklor Kılavuzu, Ankara.
KURDOĞLU,
Sezai [(1999)], Anılar ve Karadeniz’de Mizah-2, (İstanbul).
KURGAN,
Şükrü (1996), Nasrettin Hoca, Ankara.
Lamiî-zade
Abdullah Çelebi, (1978), Latifeler, (Haz.: Yaşar Çalışkan), İstanbul.
LEVEND,
Agâh Sim (1998) Türk Edebiyatı Tarihi, Ankara.
Mehmed
Tevfik, (1302), Hazine-i Letâif, İstanbul.
ONUR,
Vedat (1962), Fıkralar Sesleniyor, Ankara.
ÖGEL,
Bahaeddin (1995), Türk Mitolojisi II, Ankara., (1998), Türk
Mitolojisi I, Ankara.
ÖZTÜRK,
Ali (1986), Türk Anonim Edebiyatı, İstanbul.
RADLOFF,
Wilhelm-Ignaz KUNOŞ (1998), Proben der Volkslitteratur der Türkischen
Stamme VIII, (Lâtin harflerine akt. ve haz.: Saim Sakaoğlu-Metin Ergun),
Ankara.
Muzaffer
Reşit, (1971), En Güzel Türk Fıkraları, İstanbul.
SAĞLAM,
Fatma (1998), der Vergleich der Witze Über Die Ostfnesen und Die
Schwarzmeerbewohner, Ankara (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi).
SAKAOGLU,
Saim (1973), Gümüşhane Masalları Metin Toplama ve Tahlil, Ankara.
,
(1981), Anadolu Türk Efsanelerinde Taş Kesilme Motifi ve Bu Efsanelerin Tip
Katalogu, Ankara.
,
(1991), Folklor Bibliyografyaları Bibliyografyası Üzerine Bir Deneme, Konya.
,
(1992), Türk Fıkraları ve Nasreddin Hoca, Konya
,
(1999), Masal Araştırmaları, Ankara 234-239.
SANAL,
Türker (1991), Demirci’den Siyasî Fıkralar, Ankara.
SIRTLI,
Ali (1996), Doğu Karadeniz Türklüğü (Gürcüler, Hemşinliler, Lazlar,
Çepniler) ve Karadeniz Fıkraları, İstanbul.
SÜMER,
Faruk (1992), Çepniler, İstanbul.
ŞAKRAK,
Adnan (1985), Karadeniz Fıkraları, İstanbul.
Şemseddin
Sami, (1996) Kâmûs-ı Türkî, İstanbul.
ŞEN,
Ömer (1998), Trabzon Tarihi, Trabzon.
TANYU,
Hikmet (1987), Türklerde Taşla İlgili İnançlar, Ankara.
Temel’in
Biri Bir Gün Fıkralar, (2000), İstanbul.
Temel’li
Fıkralar, (1997), Trabzon.
TEMUR,
Ömer (2000), En Güzel Fıkralar, İstanbul
,
(2000), En Güzel Karadeniz Fıkraları, İstanbul.
TEZCAN,
Mahmut (1993), Sosyoloji’ye Giriş Temel Kavramlar, Ankara.
(1997),
Türk Kişiliği ve Kültür Kişilik İlişkileri, Ankara.
TOGAN,
A. Zeki Velidî (1985), Tarihte Usul, İstanbul.
TOPAL,
Yakup (1999), Mahallî Trabzon Fıkraları, Erzurum, (Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi).
TUĞRUL,
Mehmet (1969), Mahmutgazi Köyünde Halk Edebiyatı, İstanbul.
TURAN,
Osman (1996), Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul.
TURAN,
Rahmi (ty), Demirci’den Dinlediğim Fıkralar, (yy.)
TURHAN,
Mümtaz (1987), Kültür Değişmeleri, İstanbul.
Türk
Ansiklopedisi, (1968), Ankara, C.16.
Türkçe
Sözlük, (1988), Ankara, C. I-II.
Türk
Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, (1978) İstanbul.
Türk
Mizahından Fıkralar, (1998), İstanbul.
UYSAL,
Hakan (1990), Böyle Başa, Akbulut Fıkraları, İstanbul.
UZLU,
Temel (1962), Seçme Fıkralar, Ordu.
ÜNLÜ,
Mehmet-Hüseyin (ty.), Zekâ Küpü Karadenizli Fıkraları, İstanbul.
YARDIMCI,
Mehmet (1998), Başlangıcından Günümüze Halk Şiiri, Aşık Şiiri, Tekke
Şiiri, Ankara.
Yaşayan
Temeller (2000), Trabzon.
Yeni
Türk Ansiklopedisi (1985), İstanbul.
YILDIRIM,
Dursun (1998), Türk Bitiği, Ankara.
,
(1999), Türk Edebiyatında Bektaşi Fıkraları, Ankara.
YILDIRIM,
Tuncer (1996), İllüstrasyon ve İllüstrasyonla Karadeniz Fıkraları, Samsun,
(Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi).
YILMAZKAYA,
Mustafa (1966), Kahkahalarla Gülelim, 437 Güldürücü Fıkralar, İstanbul.
Zaparta,
(1943) Seçme Latifeler-Nükteler, İstanbul.
MAKALELER
VE BİLDİRİLER
AKAR,
Ali (2002), “Trabzon Ağzındaki Eski Türkçe Leksik Unsurlar”, Trabzon ve
Çevresi Uluslararası Tarih-Dil-Edebiyat Sempozyumu (3-5 Mayıs 2001)
Bildirileri, Trabzon, C.II, 173- 188.
AKSAMAZ,
Ali İhsan (1997), “Kafkasya Kültür Kökenli Bir Topluluk:
Lazlar”, Kafkasya Yazılan, S.l, Yıl: 1, İlkbahar, 93-108.
ALANGU,
Tahir (1952), “Kırım Türklerinin Nasrettin Hocası Özenbaşlı Ahmet Akay”, Türk
Dili, 2 (13), Ekim, 23- 29.
ALPTEKİN,
Ali Berat (1982), “Kerim Ban’dan Derlenen Fıkralar”, T. Folkloru, 4
(39), Ekim, 11-14.
,
(1983), “Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Fıkralarla Alâkalı
Çalışmalar”, T. Folkloru, 4 (43), Şubat, 6-9.
,
(1996), “Kazakistan’da Tespit Edilen Nasreddin Hoca Fıkraları”, Nasreddin
Hoca’ya Armağan, (Haz. M. Sabri Koz), İstanbul, 39-52.
,
(1997), “Azerbaycan’da Anlatılan Nareddin Hoca Fıkralarının Bazı Özellikleri
Üzerine”, Uluslararası Nasreddin Hoca Bilgi Şöleni (Sempozyumu) Bildirileri
(İzmir 24-26 Aralık 1996), (Haz. Alev Kahya Birgül), Ankara 1997, 83-94.
ARNAUT,
Tudora (1997), “Gagauzlarda Fıkralar ve Nasreddin Hoca”, Uluslararası
Nasreddin Hoca Bilgi Şöleni (Sempozyumu) Bildirileri (İzmir 24-26 Aralık 1996),
(Haz. Alev Kahya Birgül), Ankara 1997, 227-231.
ARTUN,
Erman (1995), “Yaşayan Adana Karatepeli Fıkraları”, İpek Yolu
Uluslararası Halk Edebiyatı Sempozyumu Bildirileri, (Ankara 1-7 Temmuz 1993), Ankara,
19-55.
AŞAN,
M. Beşir (2000), “Bazı Anadolu Türk Beyliklerinin Trabzon ile Olan
İlişkileri”, Trabzon Tarihi Sempozyumu Bildirileri, (Trabzon 6- 8 Kasım
1998), Trabzon, 123-130.
BAYKARA,
Tuncer (1990), “Nasreddin Hoca ve Dönemi”, I. Milletlerarası Nasreddin
Hoca Sempozyumu Bildirileri (Ankara 15-17 Mayıs 1989), Ankara, 33-39.
BİLGİN,
Mehmet (2000), “Doğu Karadeniz Bölgesinin Etnik Tarihi Üzerine”, Trabzon
Tarihi Sempozyumu Bildirileri (Trabzon 6-8 Kasım 1998), Trabzon, 47-87.
“Bilimadamma
Tekme-tokat!”, (2002), Çağa Ferman, Yıl: T, S. 1, 4 Mart Pazartesi, 1.
BOYRAZ,
Şeref (1996), “Nasreddin Hoca Fıkraların zaman Mekan ve Şahıslar”, Nasreddin
Hoca’ya Armağan, (Haz. M. Sabri Koz), İstanbul, 73-82.
ÇAKIR.
Sabri (1988), “Doğu Karadeniz Bölgesinde Yaylacılık ve Bektaş Yaylası”, Birinci
Tarih Boyunca Karadeniz Kongresi Bildirileri, (Samsun 1987), Samsun,
311-323.
ÇELİK,
Ali (1989?), “Doğu Karadeniz Fıkraları ve Temel Tipi”, (Yayımlanmamış
bildiri)
,
(2001), “Kayseri ve Doğu Karadeniz Fıkralarının Müşterekleri”, Kayseri ve
Yöresi Kültür, Sanat ve Edebiyat Bilgi Şöleni Bildirileri, Kayseri, C.l,
213-226.
,
(2001), “Tarih Araştırmalarında Sözlü Kaynakların Önemi ve Fıkralardan Tarihi
Öğrenmek”, M. Folklor, 7 (52), Kış, 79-86.
ÇELİKKALE,
M. Salih (1997), “Karadeniz Göçmeni”, Atlas, S. 49, Nisan, 120.
ÇETİN,
İsmet (1997), “Manzum Nasreddin Hoca Fıkraları”, Uluslararası Nasreddin
Hoca Bilgi Şöleni (Sempozyumu) Bildirileri (İzmir 24-26 Aralık 1996), Ankara,
115-122.
,
(2001), “Çukça Fıkraları", M. Folklor, 7 (51), Güz, 130-135,
ÇOBAN,
Ahmet (2002), “Karadeniz Fıkralarının Retorik Özellikleri”, Trabzon ve
Çevresi Uluslararası Tarih-Dil-Edebiyat Sempozyumu (3-5 Mayıs 2001)
Bildirileri, Trabzon, C.II, 143- 147.
,
(2002), “Karadeniz Fıkralan’nda Karadenizli ve Özellikleri”, Trabzon ve
Çevresi Uluslararası Tarih - Dil - Edebiyat Sempozyumu (3-5 Mayıs 2001)
Bildirileri, Trabzon, C.II, 149- 152.
ÇOTUKSÖKEN,
Yusuf (1996), “Bir Anadolu ve Dünya Bilgesi: Nasreddin Hoca”, Nasreddin
Hoca’ya Armağan, (Haz. M. Sabri Koz), İstanbul, 117-122.
DAĞLI,
Yücel (2000), “Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Trabzon”, Trabzon Tarihi
Sempozyumu Bildirileri (6-8 Kasım 1998, Trabzon), Trabzon, 303-309.
Boyut,
(1992), 2. yıl, 2. S., İlkbahar, 62.
DURGUN,
Orhan (1990), “Doğu Karadeniz Folklorunda Doğa, Deniz, Balık ve
Balıkçılık”, İkinci Tarih Boyunca Karadeniz Kongresi Bildirileri
(Uluslararası I; 1-3 Haziran 1988), Samsun, 68-76.
EYVAZOV,
Seyfeddin (1996), “Azerbaycan’da Molla Nesreddin Letifelerinin Neşri ve
Tetgigi Tarihinden”, M. Folklor, 4 (31/32), Güz/Kış, 15-17.
GÖÇGÜN,
Önder (1997), “Nasreddin Hoca’nın Aykırı Konuşma” Tekniği”, Uluslararası
Nasreddin Hoca Bilgi Şöleni (Sempozyumu) Bildirileri (İzmir 24-26 Aralık 1996),
(Haz. Alev Kahya Birgül), Ankara, 31-35.
GÖKALP,
Mehmet (ty.), “Artvin İnsanı”, İl İl Büyük Türkiye Ansiklopedisi, C.l,
(İstanbul), 182.
GÖNÜLLÜ,
Gani (2002), “Doğu Karadeniz’de Azeri Türkçesi ve Güneş Duası Geleneği”, Trabzon
ve Çevresi Uluslararası Tarih-Dil-
Edebiyat Sempozyumu (3-5 Mayıs 2001)
Bildirileri, Trabzon, C.H, 223-244.
GÖZAYDIN,
Nevzat (1991), “Türk Fıkralarının Tasnifi Üzerine Bazı Düşünceler ve Bir
Tasnif Denemesi”, Folklor Dünyasından, Ankara, 42-49.
GÜLEÇ,
Cengiz (1988), “Karadeniz Kültürü ve Kişiliği Üzerine Bazı Düşünceler”, Birinci
Tarih Boyunca (Karadeniz Kongresi Bildirileri (Samsun 1987), Samsun,
199-204.
GÜLTEKİN,
Galibe (2002), “Trabzon’da Gadim Türk Tayfa Adlarından Alınmış Yer Adlan” Trabzon
ve Çevresi Uluslararası Tarih-Dil- Edebiyat Sempozyumu (3-5 Mayıs 2001)
Bildirileri, Trabzon, C.II, 163-172.
GÜNAY,
Umay (1990), “Nasreddin Hoca Fıkralan ve Masallar Konusunda Düşünceler”, I.
Milletlerarası Nasreddin Hoca Sempozyumu Bildirileri (Ankara 15-17 Mayıs 1989),
Ankara, 99-103.
GÜNGÖR,
Erol (1'966), “Kelamî (Verbal) Yapılarda Estetik Organizasyon”, İstanbul
(ayrı basım).
HALICI,
Feyzi (1997), “Nasreddin Hoca’dan Günümüze”, Uluslararası Nasreddin Hoca
Bilgi Şöleni (Sempozyumu) Bildirileri (İzmir 24-26 Aralık 1996), (Haz. Alev
Kahya Birgül), Ankara, 197-202.
IRMAK,
Sadi (1976), “Halk Edebiyatı”, Çağrı, 227, Aralık, 15-17.
İNAN,
Kenan (1997), “Giresun ve Havalisinde Türkmenler”, Giresun Tarihi
Sempozyumu (24-25 Mayıs 1996) Bildiriler, İstanbul, 59-75.
,
(2000), “Trabzon’un Fethi”, Trabzon Tarihi Sempozyumu Bildirileri, (Trabzon
6-8 Kasım 1998), Trabzon, 141-151.
İSMAİLOVA,
Gülnara (1997), “Kırgız Mizah Tipleri ve Nasreddin Hoca”, Uluslararası
Nasreddin Hoca Bilgi Şöleni (Sempozyumu) Bildirileri (İzmir 24-26 Aralık 1996),
(Haz. Alev Kahya Birgül), Ankara, 215-225.
KADEŞEVA,
Karlıgaş (1997), “Kazak Folklorunda Hoca Nasreddin Gibi Başka Dilli
Tipler”, Uluslararası Nasreddin Hoca Bilgi Şöleni (Sempozyumu) Bildirileri
(İzmir 24-26 Aralık 1996), (Haz. Alev Kahya Birgül), Ankara, 101-104.
“Karadenizli
Temel ve Fadime İsminden Vazgeçiyor”, (2000), Türkiye Gazetesi, 5 Ocak
KARAÖRS,
Metin (2000), “Kuzeydoğu Anadolu (Trabzon ve Yöresi) ve Batı Rumeli Türk
Ağızlarının Ortaklığı,” Trabzon Tarih Sempozyumu Bildirileri, (Trabzon 6-8
Kasım 1998), Trabzon, 89-98.
KIRZIOĞLU,
M. Fahreddin (1990), “Karadeniz’in Doğu Kıyılan, Gürcistan ve Eski
Turabozan Vilayeti’miz (Batum-Samsun dahil) Bölgesinde, M-Ö. VII. Yüzyıldan
Osmanlı Fethine Kadar Yerleşen Türkler ve Coğrafyada Yaşayan İzleri”, İkinci
Tarih Boyunca Karadeniz Kongresi Bildirileri (Uluslararası I; 1-3 Haziran
1988), Samsun, 83-91.
KOKSAL,
Haşan (1994), “Erzurum Fıkralan”, Prof. Dr. Saim Sakaoğlu’na 55. Yıl
Armağanı, Kayseri, 41-55.
,
(1997), “Nasreddin Hoca Fıkralannın Mahallî Fıkralardan Ayırdedici
Nitelikleri”, Uluslararası Nasreddin Hoca Bilgi Şöleni (Sempozyumu) Bildirileri
(İzmir 24-26 Aralık 1996), (Haz. Alev Kahya Birgül), Ankara, 123-138.
LEVEND,
Agâh Sim (1970), “Türk Edebiyatında Fıkra”, Türk Dili, 23 (231), 1
Aralık, 212-214.
MAHMUT,
Enver (1997), “Fıkra ve Bunun Folklor ve Edebiyat Tarihi Araştırmalan
Arasındaki Yeri”, V. Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi, Halk
Edebiyatı Seksiyon Bildirileri II, Ankara, 105-115.
NASRATTINOĞLU,
îrfan Ün ver (1996), “Yirmi Üç Molla Nasreddin”, Nasreddin Hoca’ya
Armağan, (Haz. M. Sabri Koz), İstanbul, 237-260.
NİŞANCI,
Ahmet (1988), “Karadeniz Bölgesinin İklim Özellikleri ve Farklı Yöreleri”, Birinci
Tarih Boyunca Karadeniz Kongresi Bildirileri (Samsun 1987), Samsun,
223-233.
OĞUZ,
M. Öcal (1991), “Külliyat-ı Letâif”, Fikrî ve Felsefî Yönüyle Nasreddin
Hoca Sempozyumu Bildirileri (Akşehir 11 Temmuz 1990), Konya, 64-74.
ÖZGÜR,
Can (2002), “Doğu Karadeniz Ağızlarında Kıpçakça Üzerine Tespitler”, Trabzon
ve Çevresi Uluslar arası Tarih-Dil-Edebiyat Sempozyumu (3-5 Mayıs 2001)
Bildirileri, Trabzon, C.II, 189- 193.
RAHMANKULOV,
Feyzullah (1997), “Türkmen Mizahı ve Nasreddin Hoca”, Uluslararası
Nasreddin Hoca Bilgi Şöleni (Sempozyumu) Bildirileri (İzmir 24-26 Aralık 1996),
(Haz. Alev Kahya Birgül), Ankara, 203-209.
PİLİÇKOVA,
Sevim (1990), “İnsanın Günlük Hayatında Mizahın Önemi ile Görevi ve
Makedonya SC’de Yaşayan Türkler Arasında Nasrettin Hoca Fıkralarının Temel
Özellikleri”, I. Milletlerarası Nasreddin Hoca Sempozyumu Bildirileri
(Ankara 15-17 Mayıs 1989), Ankara, 303-316.
SAKAOĞLU,
Saim (1974), “Formel Kavramı ve Türk Masallarında Benzer Durumlarda
Kullanılan Formeller”, I. Uluslararası Türk Folklor Semineri Bildirileri,
(Ankara 8-14 Ekim 1973), Ankara, 148- 154.
,
(1990), “Bir Masal Kahramanı Olarak Nasreddin Hoca”, I. Milletlerarası
Nasreddin Hoca Sempozyumu Bildirileri (15-17 Mayıs 1989), Ankara, 317-329.
,
(1996), “Nasreddin Hoca Fıkralarında Açık Saçıklık”, Nasreddin Hoca’ya
Armağan, (Haz. M. Sabri Koz), İstanbul, 301-310.
,
(1997), “Nasreddin Hoca’nın Hocalığıyla İlgili Fıkralar Üzerine”,
Uluslararası Nasreddin Hoca Bilgi Şöleni
(Sempozyumu) Bildirileri (İzmir 24-26
Aralık 1996), (Haz. Alev Kahya Birgül), 37-45.
,
(1997), “Halk Edebiyatı”, TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul, C.
15,345-350.
SAYDAM,
Abdullah (2001), “XIX.. Yüzyıldaki Reform İhtiyacının Taşradaki
Yansımalarına Bir Örnek: Akçaabad Kazası”, Osmanh Araştırmaları, XXI, 135-187.
SHUKUROV,
Rustam (2000), “Doğu Karadeniz Bölgesinde Türkçe Konuşan BizanslIlar”, Trabzon
Tarih Sempozyumu Bildirileri, (Trabzon 6-8 Kasım 1998), Trabzon, 111-121.
SİYAVUŞGİL,
Sabri Esat (1959), “Folklorda, Sahnede ve Resimde Türk”, Yeni Türkiye, İstanbul,
379-401.
ŞİMŞEK,
Esma (1995), “Giresun ve Çevresinde Anlatılmakta Olan ‘Ana Geyik’
Efsanesinde Mitolojik Unsurlar”, M. Folklor, 26, Yaz, 17- 22.
,
(1996), “Nasreddin Hoca Fıkraları ile Masalların Birbirine Tesiri”, Nasreddin
Hoca’ya Armağan, (Haz. M. Sabri Koz), İstanbul, 311-322.
,
(2002), “Trabzon’da Anlatılan ‘Dağlar Anası’ Adlı Efsanenin Eski Türk Dini ile
İlgisi”, Trabzon ve Çevresi Uluslararası Tarih-Dil-Edebiyat Sempozyumu (3-5
Mayıs 2001) Bildirileri, Trabzon, C.B, 11-18.
TAN,
Nail (1990), “Günümüzde Yaratılan Nasrettin Hoca Fıkraları”, I.
Milletlerarası Nasreddin Hoca Sempozyumu Bildirileri (Ankara 15-17 Mayıs 1989),
Ankara, 331-341.
TAN,
Gökhan (1997), “Hamsinâme, Küçük Bir Balığın Öyküsü”, Atlas, S. 49,
Nisan, 114.
TEKİN,
Feridun (2002), “Trabzon ve Yöresinin Etnik Yapı ile İlişkisi” Trabzon
ve Çevresi Uluslararası Tarih-Dil-Edebiyat
Sempozyumu
(3-5 Mayıs 2001) Bildirileri, Trabzon, C.II, 195- 201.
TOPÇU,
Sedat (1990), “Nasreddin Hoca Fıkralarında Mizah Anlayışının Psikolojik ve
Tasavvuf! Kaynaklan”, I. Milletlerarası Nasreddin Hoca Sempozyumu
Bildirileri (Ankara 15-17 Mayıs 1989), Ankara, 343-353.
TÖR,
Nükhet (1990), “Nasrettin Hoca Fıkralanndaki Eğitim Mesajlan”, I.
Milletlerarası Nasreddin Hoca Sempozyumu Bildirileri (Ankara 15-17 Mayıs 1989),
Ankara, 355-360.
TURAL,
Sadık Kemal (1991), “Nekre ve Nükde Kavramlannm Kültür İçindeki Yeri ve
Fonksiyonlan”, Fikrî ve Felsefî Yönüyle . Nasreddin Hoca Sempozyumu
Bildirileri (Akşehir 11 Temmuz 1990), Konya, 52-56; (1990), “Nekre ve Nükde
Kavramlannm Kültür içindeki Yeri ve Gülmenin Sosyo/Psikolojik Boyutlan” M.
Folklor, 1 (7), Eylül, 2-5.
TÜRKMEN,
Fikret (1990), “Nasreddin Hoca Fıkralannda Söz ve Hareket Komiği, Hoca’ya
Ait Fıkralann Ayırdedilmesi için Bir Metod Denemesi” I. Milletlerarası
Nasreddin Hoca Sempozyumu Bildirileri (Ankara 15-17 Mayıs 1989), Ankara,
361-369.
,
(1996), “Mizahta Üstünlük Teorisi ve Nasrettin Hoca Fıkralan”, V.
Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi Nasreddin Hoca Seksiyon Bildirileri, Ankara,
263-270.
,
(1997), “Modem Mizah Teorilerine Göre Nasreddin Hoca Fıkralannın Yorumu”, Uluslararası
Nasreddin Hoca Bilgi Şöleni (Sempozyumu Bildirileri (İzmir 24-26 Aralık 1996), (Haz.
Alev Kahya Birgül), Ankara, 47-52.
TÜYEL,
Mübahat Türker (1997), “Nasreddin Hoca Niçin Bir Bilge Kişidir”, Uluslararası
Nasreddin Hoca Bilgi Şöleni (Sempozyumu) Bildirileri (İzmir 24-26 Aralık 1996),
(Haz. Alev Kahya Birgül), Ankara, 23-30.
URAZ,
Murat (1979), “Kıssahanlar, Şettahlar, Meddahlar”, TFA, 18 (354)
Ocak, 8535-8539.
VARLIK,
M. Bülent (1985), “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türk Mizahı”, Tanzimat’tan
Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, İstanbul, C. 4,1092-1100.
YOLOĞLU,
Güllü (1997), “Sibirya Türklerinin Fıkra Kahramanlan”, Uluslararası
Nasreddin Hoca Bilgi Şöleni (Sempozyumu) Bildirileri (İzmir 24-26 Aralık 1996),
(Haz. Alev Kahya Birgül), Ankara, 159-163.
YÜCE,
Kemal (1997), “Nasreddin Hoca Fıkralannda Kültür Değişmeleri”, Uluslararası
Nasreddin Hoca Bilgi Şöleni (Sempozyumu) Bildirileri (İzmir 24-26 Aralık 1996),
(Haz. Alev Kahya Birgül), Âftkara, 63-70.
YÜKSEL,
Ayhan (2002), “Tirebolulu Hüseyin Avni Alparslan ve Risalesi: Trabzon İli
Laz mı? Türk mü?”, Giresun Tarihi Yazıları, İstanbul 209-222.
C. TEMEL FIKRASI İÇEREN BAZI İNTERNET
WEB ADRESLERİ
http://clevelandturkish. tripod.
com/temel_Jikralari. Jıtm .
http://www.nerede.com/646/698/more2.php
http://blake.prohosting.com/mepe302/html/geyik/geyik.htmlhttp://goka.yhuz. tripod. com/mizah/temel. html http://www.
dreamlands. net/freepage/kral/sayfam/temelf.html http://www. bulentturker.
com/fikra. htm
http://mem.bers. tripod. de/islamnet/superfikra/superfikra.
html
http://www.suncomer.de/turkish/komedya/karadeniz.html