Ana içeriğe atla

  
 
Print Friendly and PDF

Tekerlemeler Dünyasından

 

Hazırlayan: GÜLŞAH GÖKTAŞ

Tekerlemeler, yapıları itibariyle manzum özellikler gösterdiklerinden, bir tür olarak anonim halk şiiri içerisinde değerlendirilmektedir. Kendi başlarına kullanımları olmadığı için daha çok masal, ninni, mâni, bilmece gibi diğer edebî türlerle yakından ilişkilidir. Bu çalışmada, “Oyun Tekerlemeleri” üzerinde durulacaktır.

“Oyun Tekerlemeleri”, daha çok çocuklar tarafından ortaya konan, özgün halk edebiyatı malzemeleridir. Çocuklar tarafından üretilmiş olan ve yaratıcısı belli olmadığı için anonim sayılan bu tür, çocukların dünyasında önemli bir yere sahiptir.

“Oyun Tekerlemeleri” de diğer tekerleme türlerinde olduğu gibi, manzum özellikler gösterdiğinden, anonim halk şiiri içerisinde değerlendirilmiştir. Bu nedenle “Oyun Tekerlemeleri”, çocuk zihninin ve çocuk dünyasının ürettiği ilk şiir örnekleri olarak düşünülebilir.

Çocuk zihninin sınırsızlığı ve dili kullanma becerisinin ortaklaşa kullanıldığı bu metinlerin, belli bir konusu yoktur. Kimi zaman yapılarında kararlılık gösterirken, kimi zaman göstermezler. Birçoğunun içinde anlamlı kelimeler bulunduğu gibi, anlamsız kelimelerin de yer aldığını görebiliriz. Çoğu zaman bu tekerlemelerde, kelime ve ses tekrarlarına başvurulmuş; kelimeler hecelere bölünerek, dizeler arasında ritmik bir ses ahengi yakalanmıştır.

Tekerlemelerin kökeni ve teşekkülü hususunda pek fazla araştırma yapılmamıştır. Bu konuda fikir ileri sürenlerden Şükrü Elçin; “tekerlemelerin kaynağını aklın kanunları dışında hayali, uydurma söz ve vakalarla gerçek maceralar teşkil eder. Ayrıca bazı şaman dualarının kutsi değerleri ile sihir güçlerini kaybederek tekerlemelere bir bakıma zemin teşkil ettiği söylenebilir” diyerek Yunus Emre ve Kaygusuz Abdal’dan örnekler verir (Elçin,1986, 590).

Pertev Naili Boratav ise “yetişkinlerin olsun, çocukların olsun sözlü geleneklerindeki tekerleme dağarcıklarına gereç sağlamak için başvurdukları yollardan bir tanesi başka türdeki metinleri yeniden işlemek, evirip çevirip onlara tekerleme havasına, edasına, düşüncesine uygun yeni biçimler vermektedir. Bunun için yabancı dillere başvurulduğu, onlardan çeviri yoluyla, ya da mekanik bir “aktarma” ile tekerleme gereci alındığı olur” demektedir (Boratav,1992,134-136).

Ali Duymaz ise bu iki görüşte ortak bir taraf olduğunu savunmuştur: Bu iki görüşte ortak olan düşünceye göre birtakım tekerlemelerin kökenleri çok eski şaman dualarına, özellikle İslam öncesi dinî törenlere kadar uzanmaktadır. Ayrıca Duymaz; tekerlemelerin kaynaklarını şu başlıklar altında değerlendirmiştir: Çocuk zihninin serbestliği; hayal ve düşler; içki esrar vb. içme; Şamanlık esrimesi; tasavvufi aşkınlık; yalan; olağanüstülük; abartma ve mizah (Duymaz, 13-20).

I.          TEKERLEMELERİN ÖZELLİKLERİ

1.    Tekerlemelerin Genel Özellikleri: Bu bölümde tekerlemelerin genel özellikleri daha anlaşılır olması için maddeler halinde verilmiştir.

1.1.  Tekerlemelerin içlerindeki tekrarlar kolaylıkla ezberlemeyi ve hatırda tutmayı sağlar.

1.2.    Çocukların kendi aralarından doğdukları için, çocuk dünyasının izlerini taşırlar: masal motifleri ve kelimeleri, hayal zikzakları, bilmecemsilik (Gökşen, 367).

1.3.    Çocuklar oyunlarını oynarken bir takım tesirler altında kalırlar ve tekerlemeler de bunlara göre şekillenir: Görenek ve gelenek tesirleri, mevsim tesiri, geçim tesiri, boş zaman tesiri, eşya tesiri (Demiray, 1960, 2132-2133).

1.4.    Tekerlemeler küçük yaştan itibaren çocukların hayatına giren anonim halk şiiri ürünleridir ve bazılarında anlam bulunmamaktadır. Ahenkli oldukları için çocukların manzum eserlere karşı ilgi duymalarında önemli rol oynar.

1.5.    Tekerlemelerde bulunan karmaşık düşünceler, beklenmedik hayal oyunları, basit ve ilkel söyleyiş biçimleri, mantık dışı oluşan uyaklı ses oyunları olmaları nedeniyle çocuk oyunları ve masallarda sıkça başvurulur (Yardımcı, 278).

1.6.    Çocuk şiir ve musikî bakımından dünyasındaki boşlukları doldurmak için tekerleme ve masallara başvurur. Masal ve tekerlemeler çocuğun kendisini bulmasını, yalnızlıktan ve güvensizlikten kurtulup kendi hayalî dünyasının hükümdarlığını kurmasını sağlayan önemli unsurların başında gelir. Çocuk bu sayede kendinin estetik beğenisini tatmin etmiş ve yarın için kendini bilemiştir.

1.7.    Çocuk gerçek dışı hayal üstüne kurulmuş bir geçit olan tekerlemelerle, yaşadığımız dünyanın sınırlarını kucaklayan bir alemde yaşar, dili zorlar. Bu tecrübede tutukluk yapmaz, bilinçli olmak zorunda değildir, en önemlisi anlam kaygısı çekmez. Ritim ve musikîyi öngörerek sınırsız bir söyleyiş elde eder.

1.8.    Tekerlemeler basit olmalarının yanında, çocukların yaratıcılık yeteneklerini ilk açığa vurdukları metinlerdir.

1.9.    Herhangi bir oyun veya masala bağlı olsun, müstakil olsun tekerlemelerle çocuk kolay konuşma özelliği yanında heceleme, tamamlama ile dil eğitimi ve matematiksel yetenek de kazanır (Mehmet-Nevin Akkaya, 1989, 75).

1.10.   Genellikle oyun tekerlemelerinde görülen diyaloglar hareket ve ilgi yaratmaktadır.

1.11.    Gerçeküstücülüğün çekiciliğine sahiptir.

1.12.     Tekerlemeler kısalığı nedeniyle çabuk öğrenilmektedir (Toygar, 1976,342).

1.13.   Tekerlemeler,belirli bir ana konudan yoksundurlar. Bağlı bulundukları türle ilişkileri itibariyle manalarından çok fonksiyonlarıyla değerlendirilebilirler. Seçilen kelimelerin anlamsız olması ya da henüz anlamı oturmamış alıntı kelimelerin seçilmesi, tekerlemelere hayali ve mantık dışı bir muhteva verdiği gibi engin bir kullanım alanı da sağlar.

1.14.   Tekerlemede duygu, düşünce ve hayaller tezat, mübalağa, şaşırtma, tuhaflık ve güldürmeye dayalı birtakım söz kalıpları içinde art arda sıralanır yuvarlanır.

1.15.   Bazı tekerlemeler karşılıklı soru ve cevap şeklinde ve zincirleme diyalog halinde gider (Duymaz, 21).

1.16.   Kafiye, aliterasyon (ses ve hece tekrarı) ve kelime tekrarı öğrenmeyi kolaylaştırır. Bir başka deyişle yinelemelerle etkili öğrenme gerçekleştirilir.

1.17.   Tekerlemelerin rahat yapısı çocukların eğitimlerini ve dil öğrenimlerini olumlu yönde etkiler. Tekerlemelerde sezgi ve sevgi yoluyla dil eğitimi verilir.

1.18.     Tekerlemelerle çocukların yaratıcı yönü ortaya çıkarılır.

1.19.   Tekerlemeler, bir yandan ezberlemeyi gerekli kılar. Bu ezberin yaratıcı zekâya olumsuz etkisi olduğu düşünülse de, çocuklar ezberlerin dar alanına sıkışmazlar, yeni tekerlemeler üretebilirler Ezbere öğrenme yöntemi, ilk öğrenme yolu olan taklitle gerçekleştirilir.

1.20.     Türkçe’den zevk alınarak dilin imkânları keşfedilir.

1.21.   Eğlence Türkçe’nin kelime imkânlarıyla gerçekleştirilirken ses yapıları da zorlanır. Kelime üretme denemeleri anlamlı olmasa da denenir.

1.22.   Tekerlemelerdeki ahengin ve biçimsel süsün farkına varılır. Çocuğun keşfettiği bir şiir dünyası oluşur.

1.23.   Çocuklar tekerlemelerle heceleri bölmeyi öğrenmiş olurlar. Buna çok dikkat edilir, yanlış heceleyene müdahalede bulunulur. Aksi halde sıralama şaşırılır ve ebe yanlış seçilir.

1.24.     Tekerlemelerde çocukların     dünyasında var olanlar ortaya konulur.

Tekerlemelerden hareketle çocukların dünyalarına ulaşılabilir (Önal, 146).

2.     Tekerlemelerin Yapısal Özellikleri:

1.   Tekerlemeler, mısra başı ve mısra sonu kafiye, aliterasyon ve secilerle sağlanan ses oyunlarıyla ve çağrışımlarla birbirine bağlanmış, belirli bir nazım düzenine kavuşturulmuş, birbirini tutmayan hayallerle düşüncelerin sıralanmasından meydana gelmiştir.

2.   Tekerlemede düşünceye sadece bu nazım unsurları kılavuzluk eder; muhteva diğer halk edebiyatı türlerinde olduğundan daha kaypak,                        kararsız ve

tutarsızdır. Yani tekerlemede şekil ve fonksiyon, muhteva ve konunun önüne geçmiştir diyebiliriz. Hatta bazı oyun tekerlemelerinde tamamen anlamsız sözler bir araya gelebilmektedir (Duymaz, 21).

3.     Tekerlemede birbirine yakın seslerle ahenk sağlanır.

4.     Bir mâni ile türküde gördüğümüz düzgün metni ve teknik özellikleri (kafiye, redif, uyak) tekerlemede görmemiz mümkün değildir.

5.     Tekerlemelerde gerek mısra gerekse hece sayılarında bir bütünlük yoktur. Fakat teknik özellikleri mükemmel olmamasına rağmen tekerlemeler, manzum nitelikte anonim ürünlerdir.

6.     Bir takım ses tekrarlarına, kelime oyunlarına, mısra sonu ve mısra başlarında ses benzerliklerine ve kafiyelere dayanırlar (Kaya, 1999, 550-555).

IV.      TEKERLEME TÜRLERİ

1.     Masal Tekerlemeleri:

Çoğunlukla mensur olan bu tekerlemeler, birbiriyle yakın olan seslerle örülmüş sözleri kapsar. Yalan ve fantazinin ağırlıkta olduğu bu tekerlemelerde hâdiseler; anlatanın dilinden yani birinci tekil şahsın ifadesiyle dile getirilir. Masalcı, tekerlemeler yoluyla dinleyicisini dış dünyaya hazırlar.

Zaman zaman içinde

Kalbur saman içinde

Develer top oynarken

Eski hamam içinde...(Boratav, 1992, 57)

2.        Seyirlik Oyunların İcrasında Söylenen Tekerlemeler:

Muhavere kısmında söylenen tekerlemeler, masal tekerlemeleri gibi uzun hikâyedir. Diyaloglarla anlatıldığı gibi tirat olarak da ifade edilebilir. Anlatılanların, sonunda rüya olduğu anlaşılır. Karagöz ve Ortaoyununda söylenen tekerlemeler manzum olmaktan ziyade, ses zenginliğine ve tuhaf halk benzetmelerine dayanır.

a.     Karagöz Tekerlemesi:

Karagöz’de muhavere konusu da, tıpkı Ortaoyunu tekerlemelerinde olduğu gibi, önce olmayacak bir olayın gerçekmiş gibi anlatılmasıdır, sonra bunun bir düş olduğu anlaşılır.

Seni gidi eskici yalağından su içip de yetmiş iki renge girmiş sahtiyan-ı atik suratlı kerata. Ulan ne alıp ne veremiyorsun, iki tarafının derileri patlamış bekçi davulu bekçi davulu kıyafetli kereta. Kapının önüne gelip “Hani bana pancar! Hay bana pancar!..” Hay pancarların paralansın.. Akşamdan beri vır vır vır... (Kaya, 1999, 616).

b.     Orta Oyunu Tekerlemesi:

Ortaoyunlarında Kavuklu’nun en büyük muvaffakıyeti “tekerleme” söylemesinde idi. “Tekerleme”den evvel tanışma, bildik çıkma gibi evzâ’ ve akvâl-i mudhike de (güldürücü hareketler ve sözler) vardı ki buna “muhavere” denirdi. Muhavere bölümünde olmayacak bir olay gerçekmiş gibi anlatılır ve bunun rüya olduğu ortaya çıkar.

Pişekâr — Canım eşek ‘küçülür mü? Sen gene onu bardağın dibinden öyle görmüşsündür.

Kavuklu — Değil ya eşek küçüldükçe küçülüyor. Etraftan bana gülüşüyorlar. Acaba yanlış mı görüyorum diyerek on iki bardak şerbet içmişim.

Pişekâr — Sonra ne oldu, çatlamadın mı?...(And,1985, 397).

c.     Meddah Tekerlemesi:

Meddah tekerlemeleri dinleyicileri anlatanın havasına sokmak için söylediği yarı çocuksu, yarı alaylı soyutlamaları bazen anlamlı, bazen anlamsız sözcük oyunlarıdır. Tıpkı bu Göstermelik’in Karagözcü’nün perdeye çıkaracağı olağanın dışındaki olayları kabul ettirecek havayı yaratması gibi, tekerleme de meddahın anlatacağı hikâyenin akıl dışı olaylarını dinleyiciye kabul ettirecek havayı getirecektir (Nutku, 101-102).

“Lâleli minaresi, kadatrok sepetini mezata verip apti karınca huzurunda tevellüden zerzevatçı küfeleri aklına hikmet getirir. Hatta geçen ayın Çarşamba’sından bu ayın Perşembe’sine yedi buçuk metro kısa gelmiş. Bilmem ki bana ne kadar kayısı pestili idare eder? Evet, bunu herhalde yemiş iskelesindeki manavlardan sormak gerek. Biz gelelim hikayemize...” ( Nutku, 102).

3.       Saz Şairliği Geleneğinde Tekerlemeler:

Pertev Naili Boratav, tekerleme türünün daha çok çocuk geleneklerinde yeri olan bir tür olmasının yanında, âşıkların kimi türkülerinde, “tekerleme” diye adlandırılan güldürücü konuşmalarla, büyüklerin de bu şiirli anlatım yoluna başvurduklarını ifade etmiştir (Boratav, 2003, 165).

Çıktım tavan arasına, bir kırık sandık buldum. Açtım baktım: İçinde bir kırık altın.

Almayacaktım ama aldım, Sarıdır diye,

Oradan gittim İstanbul’a, bir kâse yoğurt aldım, Durudur diye,

Dokuz yüz doksan dokuz testi su kattım, Koyudur diye,

Sultan Ahmet minarelerini belime soktum, Borudur diye,

Tophane güllelerini cebime doldurdum, Darıdır diye,

Nacağı aldım kapalı çarşıya vardım, Korudur diye,

Akdeniz’e girdim, Kıyıdır diye,

Ortasına bastım, Kurudur diye,

Selimiye Camisinin duvarına dayandım, Yalıdır diye,

Ahır Dağı’na bir tekme vurdum, Geri dur diye,

Bir atım vardı, satıcı oldum, almadılar, Dorudur diye.(Boratav, 1992, 60-61)

4.     Mektup Tekerlemeleri:

Mektup tekerlemelerine en güzel örnekler genellikle asker tekerlemeleridir. 18.yüzyıl sonlarında Tokat’ta yazılmış bir cönkte yer alan tekerleme şeklinde mektup da şöyledir:

“Şıfâü’l-kulûb,likaü’l-mahbüb;

Gözümün yaşı ile yazıldı bu mektup.

İzzetli, nezaketli nur-ı didem,

Sen’er-i sinem, ciğer köşem.. .(Dumluca, 1980, 20)

5.     Tören Tekerlemeleri:

Tören tekerlemeleri, hıdırellez, çiğdem pilavı ve yağmur yağdırma gibi törenlerini kapsamaktadır. Anadolu’nun pek çok yöresinde yağmur yağdırabilmek için çocuklar bir araya gelerek kapı kapı dolaşır, yağ ve bulgur toplarlar. Önce bir çömçeden (ağaçtan yapılmış kepçe) bebek yapılır, üzerine kız çocuğu elbisesi giydirilir. Çocuklardan büyük olanı çömçe gelini eline alıp öne geçer. Sağ ve sol yanında torba ve bir kap taşıyan iki çocuk daha vardır. Mahallede ev ev dolaşılır ve bu arada türlü tekerlemeler söylenir.

Hot bodi bodi bodi

Anan baban neden öldü

Bir kaşıcık sudan öldü

Çömçeli gelin çöm ister

Bir kaşıcık yağ ister (Yalman, 225)

6.     Halk Hikâyesi Tekerlemeleri:

Sözlü edebiyatın bir türü olarak halk hikâyelerinde de anlatıcı-âşıklar söz kalıplarına başvururlar. Bu söz kalıpları genellikle anlamlarından ziyade işlevleriyle öne çıkarlar. Belirli düşünce, duygu ve durumları, belirlenmiş biçimlerle ifâde etmeye yararlar. Bu kalıp sözler; iç kafiye, aliterasyon, eşit heceli sözcük tekrarları gibi ahenk unsurlarıyla zenginleşerek tekerleme özelliği göstermeye başlıyorlar. Halk hikâyelerinde tekerlemelerin üç şekilde yer aldığı dikkati çekmektedir:

Bunlardan ilki hikâyenin girişinde, ortasında veya sonunda yer alan ve “formel” görevi üstlenen secili sözlerdir. Bunlar hikâyeye başlarken ve bitirirken söylendiği gibi nesirden şiire geçişte, uzun anlatılardan kaçınmada, bir sahneden başka bir sahneye geçişte de kullanılabilmektedir.

İkincisi ise masallarda olduğu gibi halk hikâyelerinin de başında yer alan ve “döşeme” ya da “peşrevi” adı verilen bölümlerdir. Bir mukaddime veya dibâce özelliği gösteren bu bölüme “ser-sûhana” adı verildiği de olur. Saz faslı bittikten sonra mensur tekerlemeden oluşan döşeme başlar. Döşeme, olmayacak işleri komik bir şekilde anlatan küçük bir sergüzeşttir.

Üçüncü çeşit tekerlemeler ise halk hikâyelerinin özellikle mizah gerektiren yerlerinde, mesela düğün kurulduğu sırada davetlileri, bilhassa yemek için fırsat kollayan serserileri tasvir gibi durumlarda kullanılır.

“Yaşın olur beş, kendin bul bir eş, yaşın olur on, devlet başına kon, yaşın olur igirmi, başan bağla değirmi, yaşın olur ottuz, yahşı at bin al yahşı toppuz, yaşın olur kırk, bıyığın uzat sakkalın kırk, yaşın olur elli, sanki Şam ‘da belli, yaşın olur altmış, Ög-dişlerin gitmiş, yaşın olur...” (Kiziroğlu, 125; Duymaz, 274).

7.     Okşamalar:

Okşamalar, çeşitli vesilelerle söylenen manzum ürünlerden olup yapı ve muhteva olarak, tekerleme özelliğindedir. Okşamalar çocuk okşamaları düğün okşamaları ve pehlivan okşamaları olmak üzere üçe ayrılır.

Oğul yürektir

Kızıl direktir

Alın saklayın

Kıza gerektir (Kaya, 1999, 601)

8.     Dua, Dilek ve Niyet Tekerlemeleri:

Türk folklorunda ayrı bir önemi haiz dualar ve dilekler, kimi zaman tekerleme şeklinde söylenir.

Seydim seydim Seyyid Ahmed

Seydin oğlu Muhammed

Ak mezar kalkar iken

Gökten Cebrail indi

Altın beşik indirdi

Muhammed’i bindirdi (Beysanoğlu, 1995, 67)

9.     Muhtelif Vesilelerle Söylenen Tekerlemeler:

Adından da anlaşıldığı üzere çeşitli konularla ilgili tekerlemelerdir. İsim tekerlemeleri, nasihat tekerlemeleri, şifa tekerlemeleri, fal tekerlemeleri, kanto tekerlemeleri, selâm tekerlemeleri, sünnet tekerlemeleri vs., bu gruba girer.

Başımıza giydik fes

Aniden olduk prens

Korkum yok sünnetçi amca

Ne kadar kesersen kes (Kaya, 1999, 629)

10.     Oyun Tekerlemeleri:

Oyun tekerlemeleri, çocuk dünyasında önemli bir yeri olan “oyun” unsuru etrafında gelişerek şekillenen tekerlemelerdir. Bu tekerlemeler, oyundaki aşamalara (oyun öncesi, oyun sırası, oyun sonrası) ve oyundaki rollere (ebe seçimi, eş seçimi) göre çeşitlilik kazanır. 196 nolu tekerleme metni, aşağıda örnek metin olarak verilmiştir.

Yağ satarım

Bal satarım

Ustam öldü

Ben satarım (Gökşen, 369)

V.      TEKERLEMELERİN HALK EDEBİYATI TÜRLERİ İLE İLİŞKİSİ

1.     Mâni-Tekerleme:

Mâni anonim halk şiirinin en küçük nazım biçimidir. Genellikle yedi heceli ve dört dizeden oluşur. Uyak düzeni şöyledir: a a x a . İlk iki dizesi, uyağı doldurmak için söylenir. Üçüncü dizenin serbest olması söyleyene kolaylık sağlar. Oyun tekerlemelerinin söylenirken belli kalıpları, kafiye ve hece düzenleri yoktur. Ama oyun tekerlemeleri içinde de mâni gibi kafiyelenen tekerlemeleri de görüyoruz.

Bisiklete binersin

Bizim orda inersin

Annem sana sorarsa

Lastik patladı dersin (Elçin, 1990, 57)

Bu bir mânidir ve uyak düzeni a a x a şeklindedir. Mânide çocuksu bir ifade görülmektedir ve bu metni tekerlemeye yaklaştırmıştır.

2.     Türkü Tekerleme:

Türkü ezgilerle söylenen, bir anonim halk şiiri, nazım biçimidir. Türküler bentlerden ve bağlamalardan (kavuştak) oluşurlar. Hece ölçüsünün her kalıbıyla söylenebilirler. Oyun tekerlemeleri içinde de ezgili söylenenleri bulunmaktadır.

__ Bakkal amca , bakkal amca

__ Ne var?

__ Yağıyi var mı?

__ Var var.

__ Uniyi var mı?

__ Var var.

__ Şekeri var mı?

__ Var var.

__ Ne duruyorsun?

__ Ne yapayım?

__ Helva yapsana helva yapsana

Helva yapsana vay vay helva yapsana (Turhan, 138)

Bu türkünün son iki satırı kavuştaktır. Türkü oyun tekerlemelerindeki ikili- konuşma diyaloglarındaki tekerlemeleri anımsatmaktadır. Ayrıca “Bakkal amca” şeklindeki bir hitap bu türküde çocuksu bir üslubun olduğunu düşündürmektedir.

3.     Ninni-Tekerleme:

Ninni, annenin kucağında salıncakta ya da beşikte çocuğunu uyutmak için söylediği basit sözlü türkülerdir.

Fış fış kayıkçı

Kayıkçının küreği

Tıp tıp eder yüreği

Akşama fincan böreği (Gökşen, 370)

Bu ninni aynı zamanda bir oyun tekerlemesidir. Oyun sırasında söylenen tekerlemeler içinde yer almaktadır, ezgili söylenmektedir.

4.     Bilmece Tekerleme:

Bilmeceler çocuklar ve büyükler arasında hoşça vakit geçirmek amacıyla yapılan düşünce alıştırmalarıdır. Tekerleme ile ortak yanları ikisinde de bulunan çocuksu üsluplarıdır. Bilmecenin tekerlemeden farkı, bilmecelerde karşı taraftan bir cevap beklenir.

— Nereden geliyorsun?

— Zirzop kalesinden

— Üstün neden yaş?

— Denizden geçtim

— Çok derin miydi?

— Kıyısından dolaştım

__ Üstün neden beyaz?

— Değirmenden geçtim

— Çok kalabalık mıydı?

— Çakırdaki işittim

— Akşam nerede idin?

— Bey konağında

— Ne yedin?

— Koç

— Neresinden?

— Hiç

— Nerede yattın

— Minarede

— Çok kaba mıydı?

— Kupkuru yerde

— Üstüne ne örttüler?

— Perde

__ Sen uğrattın beni derde. (Bilmecenin cevabı: Gönül) (Acar, 1975, 12)

5.     Deyim-Tekerleme:

Deyimler Türkçe’de bir durumu ifade eden kalıplaşmış söz yapılarıdır. Çoğu zaman mensurdurlar. Tekerlemelerle yakınlık gösterirler.

Havada bulut

Sen onu unut (Aksoy, 500)

__ Adın ne?

__ Mülayim Ağa.

__ Sert olsan ne edersin? (Aksoy, 502)

Birinci deyim bize Lades tutuşma oyunundaki tekerlemeleri anımsatmaktadır. İkinci deyim ise ikili-konuşma tekerlemelerindeki diyaloglar halinde geçmektedir.

6.     Atasözü-Tekerleme:

Atasözleri Türkçe’de daha çok öğüt vermek amacıyla söylenen kalıp sözlerdir. Anonimdir, söyleyeni belli değildir.

Elmayı soy da ye

Armudu say da ye (Aksoy, 264)

Haramzade Pazar bozar

Helalzade Pazar yapar (Aksoy, 158)

Birinci atasözü çoğu zaman çocuk oyunları içinde yer almaktadır. İkinci atasözü ise söz oyunlarına dayalı tekerlemeleri (yanıltmacalar) anımsatmaktadır.

MANZUM-MENSUR KARIŞIK TEKERLEMELER

“Manzum-Mensur Karışık Tekerlemeler”, manzum (şiir) ve mensur (düz yazı) yapı özellikleri gösteren tekerlemelerdir. Dize sonlarında ses benzerliklerinin ve kısmen de olsa “tam ve yarım kafiye”lerin bulunması bu metinleri, “manzum” bir yapıya yaklaştırırken; aynı tekerleme metinlerinin, “ikili konuşma”lardan oluşması, bu metinleri “mensur” bir yapıya da yaklaştırmıştır. “Manzum-Mensur Karışık Tekerlemeler”, karşımıza yeni bir tür olarak çıkmaktadır. Bu tekerlemeler, birçok yazılı kaynağa “manzum” olarak geçmişlerdir. Çalışmamızda bu bölüm için, ayrı bir başlık açılmasının nedeni; bu tekerleme metinlerindeki “iki farklı yapı”yı gösterme amacını taşımaktadır. Bu tekerlemeler “oyun”un aşamalarına (oyun öncesi, oyun sırası...) ve dize/satır sayılarına göre, azdan-çoğa doğru tasnif edilmişlerdir.

1.     Oyun Öncesinde Söylenen Tekerlemeler:

-318-

__ Anan nerde doğurdu?

__ Has bahçede doğurdu

__ Neyine neler yedirdi?

__ Sütle kaymak yedirdi.

Ananda cennet

Babanda cennet

Git cennetin içine.

(Uz, 1006)

-319-

__ Kim tıskırdı?

__ Kit tıskırdı

__ Kit nere gitti?

__ Karamana gitti

Yorgan aldı

Yola düştü

Tas tis

Kara kedi küs.

(Çiçeklioğlu, 10)

2.     Oyun Sırasında Söylenen Tekerlemeler:

-320-

__ Aç kapıyı bezirgân başı

__ Kapı hakkı ne verirsin?

__ Arkamdaki yadigâr olsun!

(Gökşen, 368)

-321-

— Kökte ne var?

— Kök boncuk.

— Yerde ne var?

__ Fadimecik.

(Demircioğlu, 61)

-322-

__ Arabacı Mahmut

__ Yer misin armut?

__ Yerim ama yok!.

— Çarşıda çok!..

(Gökşen, 371)

-323-

__ Yerde ne var?

__ Boncuk!

__ Gökte ne var?

__ Bulut!..

__ Sen bunu kırk gün, kırk gece unut!..

(Gökşen, 370)

-324-

— Yerde ne var?

__ Nohut.

— Gökte ne var?

— Bulut.

— Sen bunu hemencecik unut.

(Sezgin, 207)

-325-

__ Üşüdüm üşüdüm; a benim canım üşüdüm

__ Kürkünü giy, kürkünü giy; a benim canım kürkünü giy

__ Kürküm yok, kürküm yok ; a benim canım kürküm yok

__ Alsana alsana; a benim canım alsana

__ Param yok, param yok; a benim canım param yok...

(Gökşen, 368)

-326-

__ Dede!gönlün nerde?

__ Aladağ’da.

__ Ne eker?

__ Çimen eker.

__ Ne biçer?

__ Çimen biçer.

(Boratav, 2003, 171)

-327-

— Tık tık

— Kimo?

— Kapıcınız Memo.

— Ne istiyon?

— Para.

__ Al avucunu yala.

(Akyüz, 20)

-328-

__ Seke seke ben geldim.

__ Çıngıraklım, hoş geldin!

__ Beybabamın altın tabakası kalmış,

__ Onu almıya geldim.

__ Kutu kutu neleriniz var?

__ Her şeylerimiz var.

__ Beğen de beğendiğini al!..

(Gökşen, 370)

-329-

__ Haneler haneler, çingene haneler.

__ Ne isten ne isten, bizim saraydan?

__ İçinizde bir güzel, bir cihan var, onu isteriz.

__ Bu güzelin, bu cihanın adı neyimiş?

__ O güzelin, o cihanın adı hediyeymiş.

__ Allarız pullarız, biz kızımızı isteriz.

__ Al da sizin pul da sizin, biz kızımızı isteriz. (Aça, 345)

-330-

— Ebe ebe ne arıyorsun?

— İğne arıyorum,

— İğneyi ne yapacaksın?

— Torba dikeceğim

— Torbayı ne yapacaksın?

— Üzüm koyacağım,

— Hani bize?

__ Çöpü size...

(Bozdoğan, 27)

-331-

__ Deveye biner misin?

__ Binerim.

__ Kâbe’ye gider misin?

İnci boncuk alır mısın?

__

__ Alırım.

__ Çakaldan kurttan kormaz mısın?

__ Korkmam.

__ Al korktun işte.

(Baran, 1977, 134)

-332-

__ Köpek nece konuşur?

__ Hay havca

__ Ördek nece konuşur?

__ Vak vakça

__ Kedi nece konuşur?

__ Miyavca

__ Balık nece konuşur?

__ Susca susca.

(Dirim, 44)

-333-

__ Seke seke ben geldim

__ Hoş geldin sefa geldin

__ Çömleğinde ne var?

__ Yağ ile bal.

__ Sattırır mısın?

__ Sattırmam.

__ Tattırır mısın?

__ Tattırmam.

__ Sen o yandan ben bu yandan.

(Özhan, 152)

-334-

__ Ebe tarlana tavuk geldi.

__ Kişele yavrum kişele.

__ Kişiledim gitmedi.

__ Vur bacağını kır.

__ Vurdum bacağını kırdım.

__ Pişirip etini ye.

__ Pişirdim etini yedim.

__ Hani bana?

__ Al şu da sana.

(Özhan, 167)

-335- __ Can can çikolata

— Hani bana limonata?

— Limonata bitti

__ Hanım kız gitti.

— Nereye gitti?

— İstanbul’a gitti.

__ İstanbul’da ne yapacak?

__ Terlik pabuç alacak.

__ Terlik pabucu ne yapacak?

— Düğünlerde şıngır mıngır giyecek. (Sezgin, 208)

-336-

Hacı Hacı

Kaldır sacı

Vur tokacı

__ Evin nerede ?

__ Çamlı belde.

— Çamlı belin neresinde?

__ İki taşın arasında

__ Sen yoğurt getir.

Babandan süt getir.

Ben yiyeyim, sen bak otur.

(Bozdoğan, 10)

-337-

Deveci deveci

Deven ne yer?

__ Hurma

__ Ne sıçar?

__ Hurma

__ Cangur cungur

__ Yeri nire?

__ Ha bura

__ Davulan mı, düğünen mi?

__ Davulunan da düğününen de

__ Dom dom dom

(Koz, 1975, 7374)

-338-

__ Tak tak

__ Kim o?

__ Papaz evde mi?

__ Evde.

__ Ne yapıyor.

__ Yumurta kırıyor.

__ Kaçını kırıyor.

__ Yedisini kırıyor.

__ Kaçını kırayım?

__ Üçünü kır.

__ Tak tak tak

(Türkiçin, 1974, 115)

-339-

Del deste

Delim deste

Gül deste

Gülüm deste

— Kim kesti ?

— Çoban kesti.

— Nereden ?

— Dereden

— Ne için ?

— Deynek için

— Doğru söyle başın için.

(Bozdoğan, 5)

-340-

__ Aydede keçin nerede gezer?

__ Dağda.

__ Ne yer ne içer?

__ Üzüm yer badem sıçar.

— Süt pişti mi?

__ Pişti.

__ Hanım içti mi?

__ İçti.

— Kaç kaşık?

__ Beş kaşık.

__ Bugün kimin düğünü var?

__ Ayşenin.

(Demircioğlu, 44)

-341-

__ Gökte ne var?

__ Gök boncuk.

__ Yerde ne var?

__ Yer boncuk

__ Dalda ne var?

__ Elmacık.

__ Babanın adı?

__ Yusufçuk.

__ Annenin adı ne?

__ Fatmacık

__ Kaldır beni hoppacık.

__ Haydi hoppacık.

(Çiçeklioğlu, 14)

— Adın ne

— Mualla

— Oh ne âlâ ne âlâ

__ Yaşın kaç

— On beş

— Tam da bana uygun bir eş.

__ Evin nerede

— Köşe başında

— Benimki de yanı başında.

__ Akşam ne yersin

— Fındık içi (badem içi)

— Ah benim canımın içi

(Türkiçin, 1974, 109-110)

__ Açıl susam açıl

__ Açılmaz

__ Anahtar nerede?

__ Suya düştü

__ Su nerede?

__ İnek içti

İnek nerede?        

__ Dağa kaçtı

__ Dağ nerede?

__ Yandı bitti kül oldu

Vay beni köse sakalım

Vay benim köse sakalım


(Elçin, 1971, 6085)

-344-

__ Süt pişti mi?

__ Pişti.

__ Gelin hanım içti mi?

__ İçti.

__ Kaç kaşık ?

__ Üç.

__ Gelen geçen?

__ Dört.

__ Hani bana?

__ Çöpü sana.

__ Öyleyse bir yarış, oldu mu?

__ Oldu.

__ Taa!...

(Baran, 1999, 21)

-345-

— Uzun urgan

— Leblebi Sultan

— Ne yersin ?

— Yemiş

— Ne içersin ?

— Şırlan yağı

— Ne dökersin?

— Burma,

— Verdiğim süt pişti mi ?

— Pişti

__ Gelin hanım içti mi?

__ İçti

— Kaç kaşık içti?

—Üç

— Gelini ne ile verirsin ?

__ Davulla zurnayla.

(Bozdoğan, 26)

-346-

__ Uzun uzun urgan

__ Lebbeyk Sultan

__ Kuzu, kuzu hangi dağda?

__ Şu karşıki dağda

__ Anası hangi bağda?

__ Karşıki bizim bağda.

__ Sen oraya vardın mı?

__ Koşa, koşa yardım.

__ Sağdığım südü aldın mı?

__ Aldım ocağa saldım.

__ Saldığın süt pişti mi?

__ Pişti.

__ Nazlı Gelin içti mi?

__ İçti (Afiyetle içti) de denir.

__ Gelinin nesi oldu?

__ Güzel bir kızı oldu.

__ Neylen ona varalım?

__ Davul, Zurna, Zilli maşa hepimiz binler yaşa. (Arsunar,1955, 97)

-347-

Masal masal maliki

Yıldız saydık on iki

On ikinin yarısı

Yumurtanın sarısı

Sağır sağır getirir

Geyik burnunu batırır

Geyik kimin

Ali Ağanın

Ali Ağanın nesi var?

Püsküllüce fesi var.

__ Buradan bir öküz geçti mi?

__ Geçti

__ Alnı sakar mı?

__ Sakar

__ Gübresi kokar mı?

__ Kokar

__ Arpa üzüm yer mi?

__ Yer

__ Değirmene gider mi?

__ Gider.

(Dirim, 47)

-348-

Soğan sarmısak

Otur kalk

Ocağını yak

Keyfine bak

Acar macar

Dolapları açar

Annesi gelince

Fırt diye kaçar

__ Ne dökersin?

__ Burma

__ Verdiğim süt pişti mi?

__ Pişti

__ Gelin hanım içti mi?

__ İçti

__ Kaç kaşık içti?

__ Üç

__ Gelini ne ile verirsin?

__ Davulla zurnayla

Güm güm de güm güm

Güm güm de güm güm

(Dirim, 48)

-349-

__ Komşu komşu huu..

__ Sırtındaki ne?

__ Arpa

__ Kaça sattın?

__ Kırka

__ Eve ne aldın?

__ Hırka

__ Çocuğa ne aldın?

__ Halka

__ Gökte ne var?

__ Gök boncuğu

__ Yerde ne var?

__ Yer boncuğu

__ Annen ne yapar?

__ Pamuk atar

__ Baban ne yapar?

__ Potin diker

__ Ablan ne yapar?

__ Yün dider

__ Adın ne Hasan?

__ Ha ben ha sen.

(Dirim, 59)

-350-

Hop hop kadife

Kızın adı Hanife

Kız oturmuş halı dokur

Ortasında bülbül okur

O bülbül benim olsa

İki kardeşim olsa

İki kardeşin içinde

İki top gülü olsa

Uzun uzun urgan

Leblebi sultan

__ Verdiğim odun yandı mı?

__ Yandı.

__ Aş pişti mi?

__ Pişti.

__ Gelin iki kaşık içti mi?

__ İçti.

__ Düğün düğün kime?

__ Düğün düğün ( ) a (en baştaki çocuğun ismi)

__ Kaç zurna Kaç davul?

__ Bir zurna bir davul.

Dütdürü dütdürü.. .Düd...

(Çiçeklioğlu, 24)

-351-

__ Komşu!... Komşu!...

__ Hu!... Hu!...

__ Oğlun geldi mi?

__ Geldi.

__ Ne getirdi?

__ İnci, boncuk.

__ Kime kime?

__ Sana bana.

__ Daha kime?

__ Kara kediye.

__ Kara kedi nerede?

__ Ağaca çıktı.

__ Ağaç nerede?

Balta kesti.

__ Balta nerede?

__ Suya düştü.

__ Su nerede?

__ İnek içti.

İnek nerede?        

__ Dağa kaçtı.

__ Dağ nerede?

__ Yandı bitti kül oldu

(Kıvanç, 4)

-352-

__ Hamam önüne vardın mı?

— Vardım.

— Benim devemi gördün mü?

— Gördüm.

— Çullu muydu çulsuz muydu?

__ Çullu.

__ Benim devem çulsuzdu ya!

— Yolda tavuk gördün mü?

— Gördüm.

— Ak midi, kara midi?

— Kara.

__ Benim tavuğum aktı ya!

— Develerime tuzlu mu su içirdin tuzsuz mu?

— Tuzlu su.

__ Benim develerimin ciğerleri yanmıştır ya!

— Develerimi iğneli kapıdan mı geçirdin, iğnesizden mi?

— İğneli kapıdan...

__ Benim develerimin bedenlerine iğne kaçmıştır ya!

__ Değirmen tenha mı? kalabalık mı?

— Kalabalık.

__ Git şimdi tenhalaşmıştır

__ Ununu öğüt, ekmeğini yap, ondan sonra kalk (Demircioğlu, 13-14)


 

 



 


— Nereden geliyorsun?

— Zirzop kalesinden — Üstün neden yaş? — Denizden geçtim — Çok derin miydi?

— Kıyısından dolaştım __ Üstün neden beyaz? — Değirmenden geçtim — Çok kalabalık mıydı?

— Çakırdaki işittim

— Akşam nerede idin?

— Bey konağında

— Ne yedin?

— Koç

— Neresinden?

— Hiç

— Nerede yattın?

— Minarede

— Çok kaba mıydı?

— Kupkuru yerde

— Üstüne ne örttüler?

— Perde



__ Sen uğrattın beni derde. (Acar, 1975, 12)

Annem yoğurt getirdi Kedi burnunu batırdı O kediyi ne yapmalı

Minareden atmalı Minarede bir kuş var Kanadında gümüş var

Eniştemin cebinde

Türlü türlü yemiş var.

__ Kapıdan tavşan geçti mi?

__ Geçti

__ Tuttun mu?

__ Tuttum

__ Kesim mi?

__ Kestim

__ Tuzladın mi?

__ Tuzladım

__ Pişirdin mi?

__ Pişirdim

__ Bana da koydun mu?

__ Koydum

__ Hangi dolaba koydum

__ Haydi al getir

__ Getiremem

__ Neden getiremezsin

__ Kara kediler yemiş.

__ Uuuy, uuy, miyav.

(Dirim, 70-71)

-355­

— Aç kilit.

__ Açmam kilit.

— Kilit noldu?

— Suya düştü.

— Su noldu?

— İnek içti.

— İnek noldu?

— Dağa kaçtı.

— Dağ noldu?

— Yandı kül oldu.

— Kapıdan tavşan geçti mi?

— Geçti.

— Tuttun mu?

— Tuttum.

— Kestin mi?

— Kestim.

— Tuzladın mı?

— Tuzladım.

— Pişirdin mi?

— Pişirdim.

— Bana da koydun mu?

— Koydum.

— Hangi dolaba koydun?

— Çıt-çıt dolaba koydum.

— Haydi al getir.

— Getiremem.

— Neden getiremezsin?

— Kara kediler yemiş.

Vuuy... Vuuy.. Miyavvv...

(Akyüz, 19)

3.     Oyun Sonrasında Söylenen Tekerlemeler:

-356-

__ Şu ne?

Hamam

__

__ Herkes evine tamam

(Caferoğlu, 26)

-357-

__ Ayağımın altında ne var?

__ Üzüm.

Herkes evine düzüm düzüm.

(Özhan, 41)

-358-

__ Ayağımın altında ne var?

__ Çağla.

__ Herkes evine dağıla.

(Özhan, 41)

-359­

— Ayağımın altında ney?

— Davul

— Herkes evine,

__ Gitmiyen gavur.

(Caferoğlu, 128)

-360-

Uzun urgan

Leblebi sultan

__ Ne yersin?

__ Yemiş

__ Ne içersin?

__ Süt

__ Ne dökersin?

__ Burma

__ Verdiğim süt pişti mi?

__ Pişti

__ Gelin hanım içti mi?

__ İçti

__ Kaç kaşık içti?

__ Üç

Akşam oldu oyun bitti,

Herkes evine gitti.

(Dirim, 66)

4.    Bağımsız Oyun Tekerlemeleri:

__ Nerdeydin kızım?

__ Burdaydım annem __ Ne yaptın kızım? __ Oynadım annem __ Kiminle kızım? __ Ceyar’la annem Ceyar’ın oyunu başka Ceyar geliyor aşka Sağa sola dönelim Bir selam verelim

(Kaya, 1999, 551)

Bindim erik dalına

Baktım deniz yoluna Dört gemi geliyor. Biri ağa biri paşa Ortancası Ahmet Paşa Kalk gidelim Altıntaş’a __ Altıntaş’ta ne var? __ Al duvaklı gelin var __ Al duvağın açalım Gemiler saçalım (Bozdoğan, 15)

İki gemi geliyor Biri A biri B


Ortasında Kemal Paşa Gel gidelim Beşiktaş’a __ Beşiktaş’ta ne var?

__ Sırma saçlı kız var. __ Sırma saçın örelim Ali Bey’e verelim Ali Bey hasta Çorbası tasta Et yer su içmez Bu ne biçim hasta. (Bozdoğan, 6)

-364-

__ Nerdeydin kızım

__ Danstaydım anne

__ Kiminle kızım

__ Bir subayla anne

__ Subay sana ne dedi

__ Söyleyemem anne

__ Gözleri nasıl

__ Zeytin gibi anne

__ Yanakları nasıl

__ Elma gibi anne

__ Alayım mı kızım

__ Hiç durma anne

Hop bir iki yedi sekiz on iki

Hop bir iki yedi sekiz on iki (Türkiçin, 1974, 109-110)

-365-

Tık tık

Kim O?

Benim Memo.

Ne istiyorsun? Para

Al avucunu yala.


Nuri attı iki taş

Bir cam kırdı bir de baş Nerede kaldı terbiye Doğru söyle terbiye Doğru söyle arkadaş Yaramazı tutarlar Merdivenden atarlar

Tıngır mıngır giderken Arkasından bakarlar.

(Dirim, 60)


ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

MENSUR TEKERLEMELER

SÖZ OYUNLARINA DAYALI TEKERLEMELER

(YANILTMACALAR)

“Yanıltmaca” terimi, halk arasındaki daha yaygın şekli olan “yanıltmaç”, biçiminde söylenmektedir. Yanıltmacalar, oyun tekerlemelerinin söz cambazlığına dayanan bir çeşididir. Daha çok çocuk geleneğinde görülür. İçinde şiirle ya da başka anlatım özenmeleriyle ilgili bir öge bulunmayıp, çeşitli sözcük dizeleriyle kurulan anlamlı-anlamsız tümcelerden oluşur. Bu durumuyla ses yapısı bakımından söyleyişte güçlükler taşır ve hızla söylendiği zaman, söyleyeni küçük ya da gülünç durumlara düşürür. Farkına varılmadan söylenilen sözcükler de, çevredekilerin gülüşmelerine yol açar. Söylenilen şeylerin tuhaflığı, onları eğlendirir (Bozyiğit, 1986, 7).

Yanıltmacalarda, esas unsur, artikülasyon (boğumlama) denilen, boğazdan çıkan sese doğru bir biçim verebilmektir. Yanıltmacalar sadece tekerlemeler içerisinde değil, diksiyon ve fonetik çalışmalarında da önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle çocukların dil gelişimindeki rolü bakımından, önemli bir yere sahiptirler. Tekerlemeler içinde önemli bir yer teşkil etmeleri sebebiyle, bu çalışma içerisine dahil edilmişlerdir.

Çalışmamızın “Mensur Tekerlemeler” başlığı altında değerlendirdiğimiz bölümün konu başlığı, “Söz Oyunlarına Dayalı Tekerlemeler (Yanıltmacalar)” olarak belirlenmiştir. “Söz Oyunlarına Dayalı Tekerlemeler” tanımı ilk olarak; Şükrü Elçin’in “Halk Edebiyatına Giriş” adlı eserindeki tekerleme tasnifinde yer almış ve çalışmamızın üçüncü bölümü, bu başlık altında değerlendirilmiştir (Elçin, 2000, 592-598).

-366-

Abana’dan Adana’ya abarta abarta apar topar ahlatla ağdalı avuntucu ahmak Ahmet’in avadanlıklarını aparanlardan acar Abdullah ile aptal Abdi akşam akşam bize geldiler.

(Sarıkayalı, B.D.N.)

-367-

Aç at yol almaz, aç it av almaz.

(Çongur, 136)

-368-

Adam adamı bir kere aldatır.

(Çongur, 136)

-369-

Âdeme âdem gerektir âdem anlar âdemi, Âdem âdem olmayınca nitsin âdem âdemi.

(Çongur, 136)

-370-

Ağacın altında bir tırtıl, yiyiyor yaprakları kıtır tır. Hain tırtıl, pis tırtıl, neden yiyorsun ağacın yapraklarını kıtır tır?

(Bozyiğit, 1986, 8-9)

-371-

Ağaçtaki yemişleri toplayalım, ben şu dala, sen bu dala.

(Tan, 1981, 58)

-372-

Ahırda beş boz başbeş boz eşek var.

(Tan, 1981, 58)

-373-

Ahmetle Mehmet mahkemeye gitmişler, bilmem mahkemede mahkemeleş­mişler mi, mahkemeleşmemişler mi?

(Bayrı, 1972, 60)

-374-

Aksaray’da akar çeşme aksa raylar bozulur.

(Sakaoğlu, 1980, 10-12)

-375-

Ak balkabak boz balkabak, boz balkabak, ak balkabak. (Mirzeyev-Kuliyev, 26)

-376-

Aksak sarı sarsak, sarsak sarı aksak.

(Mirzeyev-Kuliyev, 56)

-377

Almanya’dan avdet eden Akşehirli Abdullah Alâeddin’in atölyesindeki altı adet âleti aptal Abdi ile ağabeyi mi birlikte aşırıp aldılar da askıya aslar, yoksa Âlâiyeli Adalet Âdile’nin oğlu ak suratlı ahmak Ahmet ile Abadanlı Âbidin’in akrabası Arap Âsaf mı birlikte aşırıp aldılar da askıya aslar?

(Çongur, 136)

-378-

Al şu bir sahan paçayı, sam sam sarımsakla. Sam sam sarımsaklıyamazsan ver ona sam sam sarımsaklasın.

(Bozyiğit, 1986, 8-9)

-379-

Al şu takatukaları takatukacıya götür takatukalat da getir. Takatukacı takatukaları takatukalamam derse takatukacıdan takatukaları takatukalatmadan al getir.

( Sarıkayalı, B.D.N.)

-380-

Amca çarşıda koza ucuz mu?

(Tan, 1981, 59)

-381-

Amcam bir araba alıp alacalattıracaktı. Acaba arabayı alıp da mı alacalattırdı, alacalattırmadan aldı da daha sonra mı alacalattırdı?

( Sarıkayalı, B.D.N.)

-382-

Anam bağda, öküz dda; at harmanda, inek damda.

(Sümer, 63-69)

-383-

Ark ağır ağır akar, ağır ağır akar ark.

(Mirzeyev-Kuliyev, 12)

-384-

Atı almalı nallamalı da mı üstüne atmaca elde atlamalı, avlanmalı; nallamamalı da mı atmaca elde üstüne atlamalı, avlanmalı?

(Çongur, 136)

-385-

Ayşe Fatma dinkilim kutlu, kel mutlu.

(Bozyiğit, 1986, 8-9)

-386-

Az kaz uz kaz, boyunca kaz.

(Şenbay, 100)

-387-

Babaeskili babacan Bahri Beberuhi Bedri ile Bıyıksız bıçkıcı bıngıldak Bigalı Bikes Bahir’in Bigadiç’teki bonbon bonmarşesine varmışlar, oradakilerin yüzlerine bön bön bakarak, büyülü büyük buhurdanlığı buğulu buğulu boşaltıp bombbırakmışlar, sonra da Bodrum’da gözden kaybolmuşlar.

( Sarıkayalı, B.D.N.)

-388-

Bak ağzıma eğriyse eğri de, doğruysa doğru de, sen benim ağzımın kâhyası mısın?

(Tan, 1981, 59)

-389-

Bakir beldenin bükümlü bostanında bel bel bakıp duran bön bön bakıp duran bastonlu boz bornozlu bitli pireli Bekir Benjamin’in babasını bekar Belen’de belli belirsiz görmüş.

( Sarıkayalı, B.D.N.)

-390-

Bala tadı baldadır. Balanın bal tadanı, adamı yaman aldatır.

(Mirzeyev-Kuliyev, 9)

-391-

Baldıran dalları ballandırılmalı mı, ballandırılmamalı mı? Sonra o bala daldırılan baldıran dalları dallandırılmalı mı, ballı dalla dallandırılmamalı mı?

(Çongur, 137)

-392-

Baş mı ak, saç mı ak?

(Çongur, 137)

-393-

Be birader buraya bak, başı bereli, burma bıyıklı, beti benzi bembeyaz beberuhi boylu Bilâl’in burnuna biber kaçırıp bir bebek gibi barbar bağırması bir bakıma hoş, bir bakıma boş, berbat bir hal değil midir?

(Çongur, 137)

-394-

Ben bademe baktım, badem bana baktı ben bademden bıktım, badem benden bıktı.

(Bayrı, 1972, 60)

-395-

Beni beğenmeyen mestan, yüzü görünmez pasdan.

(Peksöz, 138)

-396-

Benim bir parmağım ibriğin deliğine, ibriğin deliği benim parmağıma. (Tan, 1981, 59)

-397-

Bel başının otu, bel dibinden belli olur.

(Çongur, 137)

-398-

Bıldır, bir bıldırcına bıldırcınlmamı bildirdim. Dedim beri bak ey bıldırcın, gel birbirimizle bıldırcınlaşalım. Dedi, bıldır sen çil bıldırcınla bıldırcınlmadığın için seninle bıldırcınlmayacağım. Bıldır sen çil bıldırcınla bıldırcınlaşsaydın, bil seninle bıldırcınlaşırdım.

(Mirzeyev-Kuliyev, 18)

-399-

Bir berber bir berbere bre berber gel beraber bir berber dükkanı açalım demiş.

( Sarıkayalı, B.D.N.)

-400-

Bir berber bir berbere: “Bre berber, be berber, be birader! Gel beraber bir berber dükkanı açalım” demiş.

(Kaya, 1979, 18)

-401-

Bir berber bir berbere bre berber beri gel diye bar bar bağırmış.

(Bozyiğit, 1986, 8-9)

-402-

Bir çömlek yoğurdum var, sarımsaklamalı mı, sarımsaklamamalı mı? (Tan, 1981, 59)

-403-

Bir dalda kırk kartal, kırkı konar kırkı kalkar. (Kaya, 1979, 18)

-404-

Bir derede eşek eti, bir derede şişek eti. Şişek etine vardım eşek eti yedim, eşek etine vardım şişek eti yedim.

(Kaya, 1979, 18)

-405-

Bir derede kuzu eti, bir derede tazı eti; kuzu etine vardım kuzu eti yedim, tazı etine vardım tazı eti yedim.

(Gözaydın, 1985, 338)

-406-

Bir katır var, bir satır; satırı kaldır katıra saldır, katırı kaldır, satırla saldır.

(Kaya, 1979, 18)

-407-

Bir lafı söylemeli ama saçmalamamalı.

(Bozyiğit, 1986, 8-9)

-408-

Bir para, iki para, üç para, bu nasıl yara?

(Bozyiğit, 1986, 8-9)

-409-

Bir pirinci birinci buluşta bir inci gibi birbirine bağlayıp perlepe berberi bastı bacak Bedri ile beraber Bursa barına parasız giden bu baytak budala babası topal Badi’den biberli bademli bir papara yedi.

(Sarıkayalı, B.D.N.)

-410-

Bir tarlaya kemeken ekmişler. İki kürkü yırtık kel kör kirpi dadanmış. Biri erkek kürkü yırtık kel kör kirpi, öteki dişi kürkü yırtık kel kör kirpi, kürkü yırtık erkek kel kör kirpinin yırtık kürkünü, kürkü yırtık dişi kel kör kirpinin yırtık kürkünü kürkü yırtık erkek kel kör kirpinin yırtık kürküne eklemişler. (Bozyiğit, 1986, 8-9)

-411-

Birim çelik dibinde, ikim çelik dibinde, üçüm çelik dibinde, dördüm çelik dibinde, beşim çelik dibinde, altım çelik dibinde, yedim çelik dibinde.

(Bozyiğit, 8-9)

-412-

Bizde bize biz derler, sizde bize ne derler?

(Dirim, 93)

-413-

Bol bol yiyen, bel bel bakar.

(Şenbay, 97)

-414-

Boşu beş tas, beşi boş tas.

(Akyüz, 35)

-415-

Bu bankaya eski veznedar gelecek, bu bankaya eski vezne dar gelecek. (Tan, 1981, 58-67)

-416-

Bu duvarı malalamalı mı, malalamamalı mı?

(Tan, 1981, 58-67)

-417-

Bu evi yıkıp yapsak da mı otursak, yoksa yıkmasak onarsak da mı otursak? (Çongur, 137)

-418-

Bu harmanı yabalamalı mı, yabalamamalı mı?

(Tan, 1981, 58-67)

-419-

Bu kapıyı sürmelemeli mi, sürmelememeli mi?

(Tan, 1981, 58-67)

-420-

Bu masayı muşambalamalı mı, muşambalamamalı mı?

(Tan, 1981,58-67)

-421-

Bu odayı badanalamalı mı badanalamamalı mı?

(Bayrı, 1972, 60)

-422-

Bu tarlaya da bir çinik şekere mekere ekilmiş, diğerine de bir çinik şekere mekere ekilmiş. Bu tarlaya da bozalablı pis porsuk dadanmış, ötekine de bozalablı pis porsuk dadanmış. Bu tarlaya dadanan bozalablı pis porsuk diğer tarlaya dadanan bozalablı pis porsuğa demiş ki: “Bozalablı pis porsuk sen ne zamandan beri bu tarlaya dadanan pis porsuksun?” “Sen ne zamandan beri bu tarlaya dadanan bozalablı pis porsuksan, ben de o zamandan beri bu tarlaya dadanan bozalablı pis porsuğum” demiş.

(Bozyiğit, 8-9)

-423-

Bu terecede dört gök börk, o terecede dört gök börk. Bu terecedeki dört gök börk, o terecedeki dört gök börke dedi: “Nedisen o terecede dört gök börk?” (Bozyiğit, 8-9)

-424-

Bu yapıyı yıkıp yapsak da mı otursak, yoksa yapmadan otursak da mı yıkıp yapsak?

(Çongur, 148)

-425-

Bu yoğurdu mayalamalı da mı saklamalı, mayalamamalı da mı saklamalı. (Sümer, 63-69)

-426-

Cansız Cemil ceset Cemal’in ceket cebinden ortalık cayır cayır cayırdarken cübbesini cephede cihet tayini yapmak için celep Cahit’e cartlattırmış.

(Sarıkayalı, B.D.N.)

-427-

Caylanırım cuylanırım, şöyle anadan böyle babadan doğduğuma arlanırım. (Peksöz, 138)

-428-

Cebirci Cabir camiinin civarında, cebirci Cavit’in cebindeki cebir defteri cebren cebrolunmuştur.

(Ural, 15)

-429-

Cemil, Cemile,Cemal, cumaları cilâcı cüce Canip’in, cicili bicili cumbalı cilvetinde cümr cemaat cacıklı civcivle cücüklü cacık yerler, sonra da Cebecili cingöz crafyacının cinci ciciannesinin cırcırceğini dinlerler.

(Sarıkayalı, B.D.N.)

-430-

Cırcır böceği çeneli ciciannenin çıtır pıtır kızının çıtı pıtı çıtkırıldım çocuğu için çıtı pıtı hanım ciciannesine çatmış çıkışmış.

(Çongur, 138)

-431-

Cuma günü olmaz, cuma ertesi hiç olmaz.

(Peksöz, 138)

-432-

Cücü çinici celâlli hoca Câbi geceleri içki içince gizlice Marpuççular içindeki züccaciyecilere gidip içi Çince yazılı cevizcikleri ciro için içiçe geçmiş cicili bicili üç çeşit biçimsiz civalı cam çubuğu cepceğizine indirdi.

(Çongur, 137)

-433-

Çalçene çalgıcı çingene çarşıda çerçi Cinuçen’den çaldığı üç çift çerçeveyi camcı Celâlettin’e önce çıtalattı da mı çiviletti, önce çiviletti de sonra mı çıtalattı? (Çongur, 138)

-434-

Çapa çapa çaydan geçti çapkıncılar, çapa çapa çalıp çarpçapkıncılar. (Mirzeyev-Kuliyev, 12)

-435-

Çarık, çorak, dolak. Ben sana çarık, çorak, dolak mı dedim?

(Sümer, 64)

-436-

Çat burada, çat kapı arkasında.

(Şenbay, 99)

-437-

Çatalağzında çatalsız Çatalcalı çatalcının çarpık çurpuk çançiçeğine çalçene Çoruhlu’ya çarptırmasına ne dersin?

(Sarıkayalı, B.D.N.)

-438-

Çatalca’da çarpık çoban çatal yapar, çatal satar.

(Bayrı, 1972, 60).

-439-

Çatalca’da çatal çoban, çatal yapar çatal satar. Bilmem parası var mı, çatal satar çatal yapar.

(Uslu, 26)

-440-

Çatalca’da topal çoban çatal sapan yapar, çatal sapan satarmış. Topal çoban parası varda mı çatal sapan yapar, çatal sapan satarmış, Çatalcalı topal çoban parası yokta mı çatal sapan yapar çatal sapan satarmış.

(Sarıkayalı, B.D.N.)

-441-

Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?

(Kaya, 1979, 18)

-442-

Çıtır pıtır hanımın çıtı pıtı kızının çıt rıldım çocuğu olmuş, çıtı pıtı hanım çıt rıldım kızıyla çıtır pıtır annesine öğünmüş.

(Tan, 1981, 58-67)

-443-

Çift civciv, çift çift civciv, üç çift civciv.

(Mirzeyev-Kuliyev, 20)

-444-

Çift cüce, çift çift cüce, üç çift cüce.

(Mirzeyev-Kuliyev, 55)

-445-

Çiftçi çiftin çiftledi, çift çiftin sürükledi.

(Mirzeyev-Kuliyev, 22)

-446-

Çul ardından çomak çeken çok olur.

(Çongur, 137)

-447-

Dadaloğlu Darende’den dertop edilip derlenmiş de dertli dolap dır dır edip dertlenmemiş mi ?

(Sarıkayalı, B.D.N.)

-448-

Dadaylı dadımın Dodurgalı düdük delisi dedesi diline doladığı debdebeli dedim dedisiyle dırdırını dilinden düşürüp de bir defa olsun doya doya düden diyemeden, düdenin dallara doldurduğu dutlardan doyasıya yiyemeden dârı dünyadan göçüp gitti.

(Çongur, 138)

-449-

Dağdan indi on beş boz eşşek. Beşi bez kboş eşek, beşi tuz kboz eşek, beşi koz kboz eşşek.

(Bozyiğit, 1986, 8-9)

-450-

Dama girmez, saman yemez, söylemez, solumaz.

(Peksöz, 138)

-451-

Dambır dumbur nerede, deli kız orada.

(Şenbay, 98)

-452-

Damdan bir damla düştü, şip benim alnıma, şip anamın alnına.

(Bozyiğit, 8-9)

-453-

Damla damla göl olur, damlacıktan sel olur.

(Şenbay, 98)

-454-

Dârı dünyada delilerle dertli dedelerin dizi dibinde didindin durdun da, kendi derdini döküp dereden tepeden dört çift lakırdı edecek bir hemderdi bir türlü bulamadın.

(Çongur, 138)

-455-

Dazlak dişlek davulcu Dilâver’in dünürü Dâver, DinarDavut’un damadını dürüm dürüm dürmüş dövmüş de mi Dinarlı’nın dünürü Dâverden dâvacı olmuş, yoksa DinarDavut’un damadı mı dazlak dişlek davulcu Dilâver’in dünürü Dâver’i dürüm dürüm dürmüş dövmüş, dâvacı olmuş?

(Çongur, 138)

-456-

Değirmene girdi köpek, değirmenci vurdu kötek. Kepek mi yiyip şişti köpek, kötek mi yiyip şişti köpek?

(Mirzayev-Kuliyev, 11)

-457-

Değirmencinin biri değirmen çevirir. Yanında bir kedi var. O kedideki göz, o kedideki kaş, o kedideki burun, o kedideki kuyruk.

(Tan, 1981, 61)

-458-

Denizi çorba ettik, gemiyi kepçe ettik. Yedik, içtik yüzümüz gülmedi.

(Tan, 1981, 61)

-459-

Derdim var dert dert üstüne, derman ararım dert üstüne.

(Çongur, 138)

-460-

Dereden siz gelin, tepeden ben. Anasını siz sevin kızını ben. Sandığa siz girin, sepete ben.

(Tan, 1981, 61)

-461-

Derenin bu başına ektim bir nüm kekere mekere, derenin öbür başına da ektim bir nüm kekere mekere. Derenin bu başına ektiğim kekere mekerelere dadanmış bir boboloboz başlı kekeleme, kel, kör, kürkü küflü, bitli. Derenin öbür başına da ekilen kekere mekerelere de dadanmış bir boboloboz başlı kekeleme, kel, kör, kürkü küflü, bitli. Derenin bu başına ekilen kekere mekerelere dadanan boboloboz başlı kekeleme, kel, kör, kürkü küflü, bitli; derenin öbür başına ekilen kekere mekerelere dadanan boboloboz başlı kekeleme, kel, kör, kürkü küflü, bitliye: “Sen ne zamandan beri derenin öbür başına ekilen kekere mekerelere dadanan boboloboz başlı kekeleme, kel, kör, kürkü küflü, bitlisin?” demiş. Derenin öbür başına ekilen kekere mekerelere dadanan boboloboz başlı, kekeleme, kel, kör, kürkü küflü, bitli; derenin bu başına ekilen kekere mekerelere dadanan boboloboz başlı, kekeleme, kel, kör, kürkü küflü, bitliye: “Sen ne zamandan beri derenin bu başına ekilen kekere mekerelere dadanan boboloboz başlı, kekeleme, kel, kör, kürkü küflü, bitliysen; ben de o zamandan beri derenin öbür başına ekilen kekere mekerelere dadanan boboloboz başlı, kekeleme, kel, kör, kürkü küflü, bitliyim.” demiş.

(Duymaz, 117)

-462-

Derman dedim dert oldu dertler dermanımı vurdu. Dertli dolap derdinden demet demet gül oldu.

(Sarıkayalı, B.D.N.)

-463-

Dım dım da dım dım, dım dım da dım dım; ben bu dım dım’dan bir şey anlamadım.

(Çongur, 139)

-464-

Dibi kovuk, kabuğu kalın eğri doğru kuru kavak.

(Kaya, 1979, 18)

-465-

Didim didim dit dedim dedeme, ama dom dom konuşma.

(Çongur, 138)

-466-

Doğan doğandan tatlı, doğacak ondan tatlı.

(Peksöz, 138)

-467-

Doğan doğandan tatlı, doğacak ondan tatlı.

(Bozyiğit, 7)

-468-

Dolu tas boşa, boş tas aşa.

(Bozyiğit, 8-9)

-469-

Dom dom kurşunu düm düm değil, dom dom patlar.

(Çongur, 138)

-470-

Dört deryanın deresini, dört tezgahın derbendie devrederlerse, dört deryadan dörtdert, dört tezgahtan dört dev çıkar.

(Sümer, 63-69)

-471-

Durdu durdu da, turnayı gözünden vurdu.

(Peksöz, 138)

-472-

Edepli edebi edepsizden edinmiş.

(Çongur, 139)

-473-

Ekmeği ekmekçiye ver, bir ekmek de üste ver.

(Çongur, 139)

-474-

Ekmek Dağı ekmek olsa, Dikmen Dağı pilav olsa, Yeni Cami kaşık olsa, bütün dünya hoşaf olsa, acaba yeter mi sabah kahvalsı?

(Tan, 1981, 58-67)

-475-

Elâlem bir ala dana aldı ala danalandı da, biz bir ala dana alıp ala danalanamadık.

(Sümer, 63-69)

-476-

Eleşkirtli eleştirmen Eşref ile Edremitli Bedri’yi Ege’nin en iyi eğercisi biliyorlarsa, ben de Ermenekli Erdem Ergene’nin en iyi elektrikçisidir derim. (Çongur, 139)

-477-

Eller bazlamalandı da, biz bazlamalanamadık.

(Uslu, 26)

-478-

Eller dana almış danalanmış, biz de dana alıp danalanalım mı?

(Sümer, 63-69)

-479-

Eller dinlendi de biz dinlenemedik.

(Çongur, 139)

-480-

Eller pekmezlendi de, ben pekmezlenemedim.

(Tan, 1981, 62)

-481-

Eller lahana almış lahanalanmış, biz de lahana alalım lahanalım.

(Kaya, 1999, 566)

-482-

Eller tere terelenmiş, biz de tere alalım da terelenelim.

(Sümer, 63-69)

-483-

Emiş “emin”le memiş “Mehmet” mahkemeye gitmiş. Bilmem mahkemeleşmiş, bilmem mahkemeleşmemiş.

(Kaya, 1979, 18)

-484-

Erkek kel kör kirpi dişi kel kör kirpiye demiş ki: “Sen benim tarlama girme!” dişi kel kör kirpi erkek kel kör kirpiye demiş ki: “Sen de benim tarlama girme”. Erkek kel kör kel kirpi ile dişi kel kör kirpi arasında kavga çıkmış. Erkek kel kör kirpi dişi kel kör kirpiyi öldürmüş.

(Bayrı, 1972, 60)

-485-

Erzurumlu Efruz efendinin evde kalmış evlenmemiş ebesi Edirne emiri Esfendiyar efendiye evet deyip evlenmelide mi ev edinmeli, evlenmemeli de ev edinmemeli mi ?

(Sarıkayalı, B.D.N.)

-486-

Ev ardına arpa ektim, işlendi, dişlendi, bir kancık sıpa düşlendi. Al adam sıpanı, siperim sıpanı.

(Bozyiğit, 8-9)

-487-

Evimizin ardında bir çam, bir budağına dedecik binmiş, bir budağına ebecik binmiş, dedecik ebeciği sırkalar, ebecik dedeciği sırkalar.

(Bozyiğit, 8-9)

-488-

Ey aşçı Abbas, dur bana beş basma tas aş ver. Bu nice beş basma taş aştır? Bana beş basma tas aş ver?

(Mirzeyev-Kuliyev, 6)

-489-

Ey aksak aşçı Hasan, aşçılar aş pişirir, sen de gel aş pişir, ey aksak aşçı Hasan.

(Mirzeyev-Kuliyev, 6)

-490-

Ezineli Emin emminin kızı ellilik Emine bir eliyle mendilini salladı, bir eliyle elli bine el eyledi.

(Çongur, 139)

-491-

Fakır halamın alkara arkalığı, ark aralığında, ağır ağır akar. (Mirzayev-Kuliyev, 12)

-492-

Falcı falcıya fend etmez.

(Şenbay, 98)

-493-

Falezli falçatanın figan eden Ferhunde’ye var faydası, Ferhunde’nin fer fer atan yüreği Fitnat’ın faturasına fark fırlatır mı ?

(Sarıkayalı, B.D.N.)

-494-

Farfaracı Fikriye ile favorili faso fiso Fahri Fatsalı Fatma’yı görünce, fesleğenci feylosof Feyyaz’ı, fındıkçı Ferhunde’yi hatırlayarak feveran ettiler. (Çongur, 139)

-495-

Fermanlı fabrikatör Fuat Fatin Furtun, filden, fiilden, fısıltıdan, fosilden, filitten, flütten, fellik fellik kaçar.

(Çongur, 139)

-496-

Gagavuz kuşunun gagası gerdandan sarkar, ger ger gerilen gergefin gültası Galata’dan galat gergedana gül atar.

( Sarıkayalı, B.D.N.)

-497-

Gara gara gartallar, Garacadağ’da kanat çırpanlar.

(Uslu, 26)

-498-

Gapı gıcırcılanrıcılardan mısınız, ocak kıvılcımlanrıcılardan mısınız? (Uslu, 26)

-499-

Geldin geldin gelme, geldin geri dönme.

(Şenbay, 98)

-500-

Gelirse hana boş, gelmezse daha hoş.

(Peksöz, 138)

-501-

Gemerek’ten Gediz’e gelen Gebzeli gezginci gitarist geceleyin gençlere gerçekdışılıkla gerçeklik dışı ilkiler arasında ne gibi geçerlilik gerçekliği olduğunu sormuş, bütün gençleri gülrmüş.

(Çongur, 140)

-502-

Gerekli gereksiz ve gereğine inanmadan gayretkeşlik edip iki günde bir Genel Kurula gensoru veren Giresunlu Gıyasettin Güner için Genel Kurula gensoru vermek, gerçekten de gerekmekte midir, gerekmemekte midır?

(Çongur, 140)

-503-

Getirince el getirir, yel getirir, sel getirir; götürünce el götürür, yel götürür, sel götürür.

(Şenbay, 98)

-504-

Götür küpü dök küpü, getir küpü sök küpü.

(Uslu, 26)

-505-

Gözlemecinin gözlüğü göznün gözünde mi, göznün gözlüğü gözlemecinin gözünde mi?

(Bozyiğit, 8-9)

-506-

Guyuya indim silindim silkindim çıktım.

(Uslu, 26)

-507-

Gurbet elde bir iş geldi başıma .Yumruğum gibi yahniler dokunsa dişime, otursam kırk tepsi baklavanın başına, acaba yeter mi sabah kahvaltısı?

(Tan, 1981, 58-67)

-508-

l dibi gibi, bülbül dili gibi, gül dibi bülbül dili.

(Sümer, 63-69)

-509-

Gül güllükte, kül küllükte

(Mirzeyev-Kuliyev, 22)

-510-

Güneyli girgin gammaz Gâlip Gâvurdağlı Gündüze güpegündüz galeyana gelmiş de Gülgiloğlu Gaziantepli gazinocu Gazanfer’i Gölköylü gitarist ile birlikte Gümüşhane’ye gönderivermiş.

(Çongur, 140)

-511-

Güreşte galip gelen Gelibolulu güreşçi, Ganalı güreşçi Gonzales’e güreşmiş de mi galip gelmiş, yoksa Ganalı güreşçi Gonzales hükmen yenilmiş güreşememiş de güreşmeden mi galip gelmiş?

(Çongur, 140)

-512-

Hakim hakem, hakem hakim gerek.

(Çongur, 140)

-513-

Hakkı Hakkı’dan hakkını istemiş. Hakkı Hakkının hakkını vermeyince Hakkı Hakkı’nın hakkından gelmiş.

(Bozyiğit, 8-9)

-514-

Hahamhanede hahambaşı hahamı homur homur homurdanır rünce, hemencecik heyecanlandı, hızlandı, hoşnutsuz, hırçın hırçın giderken Hollandalı Helga’yı karşısında görünce, hah tamam, dedi, haydi hohla, hadi hemen hoh de bakayım deyip hayıflandı.

(Çongur, 140)

-515-

Hapı yuttu Haldun, hap hup etti Sadun.

(Sarıkayalı, B.D.N.)

-516-

Haraya girdim, sildim, silkindim, çıktım.

(Bozyiğit, 8-9)

-517-

Hayırnın hayrına, hayırsızın şerrine.

(Çongur, 140)

-518-

Hayrabolulu Hamamizâde Hâmit Hayrettin’in hanımı Halide Harputlu has undan hamur açıp Halasrgazi’de hassa alayından mütekait hamurr HüsHayrettin’le halası Hayrünisa hanımın hem hayretine sebep oldu hem de hayranlığını kazanıp hayır duasını aldı.

(Çongur, 140)

-519-

Her kadın hanesinin hem hanımı, hem halayığıdır.

(Çongur, 140)

-520-

Herkes gayganalandı da, biz gayganalanamadık.

(Uslu, 26)

-521-

Herkes lahana alıp lahanalanmış, biz de lahana alıp lahanalalım mı?

(Sümer, 63-69)

-522-

Herkes mıhlamalandı da, biz mıhlamalanamadık.

(Sakaoğlu, 1980, 11)

-523-

Hey vurani vurani, ne çok söyledin yalanı, yedim kırk kazan borani, keyfim gelmedi, karnım doymadı.

(Tan, 1981, 58-67)

-524-

Hımhım ile burunsuz, birbirinden uğursuz.

(Peksöz, 138)

-525-

Hopalı Hamit’in hop hop atar reği, Hataylı Hasret’in hep söyler dili. (Sarıkayalı, B.D.N.)

-526-

Iğr’ın ığıl ığıl akan ılıman ırmağının kıyıları iklim klım ılgın kaplıdır. (Çongur, 141)

-527-

Issız Sivrihisar‘ın sarsıntısız şosesi üstünde zırıltısız sızıltısız bir yaz şesi seçip sazsız cazsız ve susuz sırf sosisonla işsiz bir yaz sürmek isteyişimizin sırrını sezişine serzenişsizce sustum.

(Çongur, 145)

-528-

İbibiklerin ibibiklerini iyice iyileştirmek için İstinyeli istifçi İbiş’in istif istiridyeleri mi, yoksa İskilipli ispinoz işportacı İshak’ın işliğindeki ibrişimler mi daha iyi bilemiyorum.

(Sarıkayalı, B.D.N.)

-529-

İbiş ile Memiş mahkemeye gitmiş, mahkemeleşmiş mi mahkemeleşmemiş mi?

(Uslu, 26)

-530-

İbiş’le Memiş, iş miş dememiş, itişmiş kavga etmiş mahkemeye düşmüşler, mahkemeleşmişler. İş miş dememiş, itişmiş, kavga etmişler de mi mahkemeye düş müşler?

(Çongur, 143)

-531-

İki emini bir yemin aralar.

(Çongur, 140)

-532-

İlle samur samur diye sandıcağım, hayaliyle yandıcağım.

(Tan, 1981, 63)

-533-

İller bazlama yapmış da bazlamalanmış. Biz bazlama yaptık da bazlamalanamadık.

(Koşay, 71)

-534-

İller dizlemelendi de biz dizlemelenemedik.

(Bozyiğit, 8-9)

-535-

İsa Musa köse, bu işte böyle oldu her neyse.

(Peksöz, 138)

-536-

İstediğini söyleyen istemediğini işitir.

(Çongur, 140)

-537-

İş ister işten kaçar.

(Çongur, 140)

-538-

Jamaika’dan jetle gelen judocu Necdet’in getirdiği Japon Jandarmanın kızı Fuji’nin pijamasıyla jan janlı jarse juponuna jambon yağı döküldü de ne karısı Jale’de jeton düştü, ne Japongülü Fuji aldırdı, jiklet çiğneyip jimnastik yaptılar. (Çongur, 141)

-539-

Japon jiletlerinde Japonca yazılı.

(Şenbay, 98)

-540-

Jurnalcı Jale ile jeneratörcü Müjgan Japonya’dan jilet, jant, jet, jambon, jelatin, jartiyer, jeton, jarse, Japon Gülü getirdiler.

(Sarıkayalı, B.D.N.)

-541-

Kâğıtnâme’de kule kapısındaki kuru kahveci Kahtalı Kasım Kâzım’ın karnı çıkık, kaşı kalkık, kurbağa gözlü kızı Kemter ile kolu hem kırık hem çıkık kelkafalı kalfası kavruk Hakkı, karışıklığa getirip kavrulmuş kahveye kakule kırığı kattı.

(Çongur, 141)

-542-

KağızmanKemal, kurttan korkan Korkut’a inat komşu kümesten kaçan kurtla tilkinin kuyruklarını kopartıp kuyu kapağına astı.

(Çongur, 142)

-543-

Kahve tütün, keyifler büsbütün.

(Çongur, 141)

-544-

Kalbur tekerlendi, öküz ölecek; senin ne halin var bana gülecek?

(Peksöz, 138)

-545-

Kambur Kadriye kavanozu kırdı, kırığını kırığına kattı kaçtı kayıp. (Şenkaya, 68)

-546-

Kapı ardında yarım yağlı yalak kırığı

(Bozyiğit, 8-9)

-547-

Kapı arkasına yalak koydum, öte yalak beri yalak ararım.

(Bozyiğit, 8-9)

-548-

Kapıyı kıcır gattırıcılardan mısın, ocağı kıvılcımlattırıcılardan mısın? Ne kapıyı kıcırdattırıcılardanım ne ocağı kıvılcımlattırıcılardanım.

(Bozyiğit, 8-9)

-549-

Kara ağaç, kara ağaç, kabı koyu kara ağaç, kabı koyu kirimiş kara kuru kara ağaç.

(Bozyiğit, 8-9)

-550-

Kara burunlu kabadayı Kadir, kafakâğıdını Kadirlili kadirbilmez kapkaççı Kasım’la Kahire’deki Kalecikliler kahvesinde kalamarla kâfuru satan kaparozcu Kuzguncuklu kozmonot Kâzım’a kaptırmış.

(Çongur, 142)

-551-

Kara kara kartallar, karlı sulu tarlalar ararlar.

(Bozyiğit, 8-9)

-552-

Kara kış karlı dağı karla kavururken kaşı kırkık kırk kulakKasım kırk kırık küp ve kırkık kırk kuzuya tokmakkırkıs kalesi kapısında karkasının kangalarını kızgın kargılarla dağladı.

(Sarıkayalı, B.D.N.)

-553-

Kara kızın kısa kayışını kasışına kızmayışına şaşmamışsın da, kuru kazın kızışıp kayısı kazışına şaşş kalmışsın.

(Çongur, 142)

-554-

Kara üzümün kartlaşmamışcası.

(Tan, 1981, 63)

-555-

Karşıdaki köprünün altında iki kürkü yırk kör kirpi; dişi kürkü yırk kör kirpinin kürkünü erkek kürkü yırk kör kirpiye mi kaplamalı, yoksa erkek kürkü yırk kör kirpinin kürkünü dişi kürkü yırk kör kirpiye mi kaplamalı?

(Tan, 1981, 64)

-556-

Karşıdan gelen sekil sekiz çebiç, bilmem bizim sekil çebiç, bilmem komşunun sekil sekiz çebiçi.

(Tan, 1981, 64)

-557-

Kartal kalkar dal sarkar, dal kalkar kartal sarkar.

(Sarıkayalı, B.D.N.)

-558-

Kasımda, Kâzım’la Kasım dayım bana Kâni’nin kafası Kâbil’e gitmeyi kabil değil kabul etmez dediler.

(Sarıkayalı, B.D.N.)

-559-

Kaşığım kaşıktır, yağlı pilava âşıktır, yahni görse kırıtır, dolmayı görse sırıtır, hoşafı görse ayılır, zerdeyi görse bayılır.

(Tan, 1981, 58-67)

-560-

Kaynayan kazan kapak tutmaz.

(Şenbay, 100)

-561-

Kayseri’nin kazasında Kazancılar Çarşısı’nda, Kara Kâzım’ın kızını kaçırmışlar, kaçıranın kapısına kilit vurmuşlar.

(Şenkaya, 68)

-562-

Kel keyfince kendi düşer, kendi kalkar.

(Çongur, 142)

-563-

Kelkitte kekliler Kesmik’e dadanmışlar; Kelkitliler de Kesmikteki kekliklerin etine dadanmışlar. Kelkitte keklikler Kesmik’e dadanmayaydılar Kelkitliler de Kesmikteki kekliklerin etine dadanmazlardı.

(Sakaoğlu, 1980, 10-12)

-564-

Kendirli’den kemençeci kekeme Kerim kentlerin kmekeşliğine kesinkes karşı çıkıyor ve kke Keşan’da kkekçilikle kesme şekercilik yaparak kereste, kerevet, kereviz, kerevit, ketenhelva, kendir, kenevir, kemençe, kelem, kekik, keklik satıp kelepircilik ederek rahatıma baksaydım diyor. (Çongur, 142)

-565-

Keskin kılıç kınını kesmez.

(Çongur, 141)

-566-

Keşkeinin keşkeklenmemiş keşkek kepçesi.

(Bozyiğit, 8-9)

-567-

Kıkırdadın da mı kurudun kara kuru, kuru kara ağaç, kıkırdamadın da mı kurudun kuru kara, kara kuru ağaç.

(Bozyiğit, 8-9)

-568-

Kınıkkılıbık kırpıntı kıyaslamacı, Kınıkkılkuyruk Kıtmirli kıkır kıkır kıkırdatarak küskütük küçümen küfeci külhaniye külüstür Kürşat’ı külünkkünkün üstüne küttedek devirdi.

(Sarıkayalı, B.D.N.)

-569-

Kırıkhan’daki kırıı çıkıı kııl Kır’ın kırgın kırıısı kırmızı kırda kıkır kıkır Kırımlı kıkırdaının allı kırkırlangıçlarını kışın kırlarda Kırgızlı kırpıntıcı kırışık Kırımlı’nın kırıkkıraklarıyla besliyormuş.

(Çongur, 142)

-570-

Kırk küp, kırkı da kulpu kırık küp. Kırk kulpu kırık kırık küpün içinde kırk kıl kuyruk var.

(Tan, 1981, 58-67)

-571-

Kırk kantar kırkar kırkar kantar tartar.

(Bozyiğit, 8-9)

-572-

Kırk kartal, kırk kanadı kırık kartal, dal sarkar kartal kalkar.

(Uslu, 26)

-573-

Kırk kartal, kırk kanadı kırık kartal, kırkı kalkar, kırkı konar.

(Bozyiğit, 8-9)

-574-

Kırk küp kırkının da kulpu kırık küp.

(Bozyiğit, 8-9)

-575-

Kırk okka Antep baklavası, kırk kantar Kars’ın kara koyun kavurması, kırk kutu Bağdat hurması, acaba yeter mi bu kadark sabah kahvaltısı ?...

(Sarıkayalı, B.D.N.)

-576-

Kırk tepsi Antep helvası, kırk tepsi Bağdat hurması, kırk kapının yaprak dolması, acaba yeter mi sabah kahvaltısı?

(Tan, 1981, 58-67)

-577-

Kırk yılın başı, Hasan’ın kabak aşı.

(Peksöz, 138)

-578-

Kilisli kikirik kilimci Kilizman’daki kilitli kilisede kimliğini kimseye sezdirmeden kucak kucak kuskuslu kuşkonmazı kukumav kuşuna, kişiliksiz kulağakaçan kirli kirloz kirpiye de Kuşadası’nın kuşhanesindeki kuşbaşlı kuşbazla birlikte önce kişnişli kuşüzümünü, sonra da Kumla’nın kumlu kumlu kuşkirazını yutturmuş.

(Çongur, 142)

-579-

Kirişten kirişe kadın adımcı, Değirmencinin dal pelitten kazığı var, Ya gelir kazıklar kazığımı, ya varır kazıklarım kazığını.

(Bozyiğit, 8-9)

-580-

Köprü altında serçecikler, selkisiller, silkisiller, su içerler, sivişirler. Gelin kızlar selkiselim, silkiselim, su içelim, sivişelim.

(Koşay, 71)

-581-

Kötü bu kötü, anladım kendi kötü.

(Çongur, 141)

-582-

Küpe küp deyince küp sahibi dip der.

(Çongur, 141)

-583-

Kürek sapı uzun olur, sızıltısı güzün olur.

(Peksöz, 138)

-584-

Kürekçi küsküyle değil, kürekle kürür karı; kürkü ise kürke kürkçü ular. (Çongur, 143)

-585-

Kürkü yırk kel kör erkek tilkinin kürkünü, kürkü yırk kel kör dişi tilkinin kürküne eklemişler.

(Bayrı, 1972, 60)

-586-

rsü etrafında dizelenirler, yanılan cereme virecek.

(Koşay, 71)

-587-

Lâfın azı özü, çobana verme kızı, ya koyun götürür, ya kuzu.

(Çongur, 143)

-588-

Lâf lâfı açar, lâf da kutuyu.

(Çongur, 143)

-589-

Lâleler lalamın elinde lâl olur.

(Sakaoğlu, 1980, 10-12)

-590-

Lârendeli Lâla Lûtfi Paşa’nın lâlik karısı Lâmia Lâleli’de lâvantacı Lâtif’e uğrayıp lâvanta esansı aldı. Limanda limonata içip lâterna dinleyip lâdonla Lido’ya gidip keyfe daldı.

(Sarıkayalı, B.D.N.)

-591-

Lehistanlı langır lungur likorinoz lâfebesi lostromo Leyla ile Lâlelili Lâle’ye leblebi ile likör ikram etmiş.

(Sarıkayalı, B.D.N.)

-592-

Leyleğin ömrü lâk lâkla geçer.

(Şenbay, 98)

-593-

Lüpçüler, lütfen lüzumlu lüzumsuz lâkırları bırakın da lüferlerinizi yiyin, lüferlerinizi lüpleyin.

(Sarıkayalı, B.D.N.)

-594-

Mangal kıvılmlatıcılarından mısınız; kapı gıcırdatıcılarından mısınız? (Kaya, 1979, 18)

-595-

Marifetli Melâhât’in merkezdeki işine mevta olmuş diye bakıp mel mel meleyen müzelik Memduh melon şapkası ile selam verip müzik dinleyip mülteci kampının mumunu yaktı.

(Sarıkayalı, B.D.N.)

-596-

Mehmet’le Mahmut mahkemeye gitmişler, mahkemede mahkemeleşmişler mi, mahkemeleşmemişler mi?

(Çongur, 143)

-597-

Melek, elek eleye eleye, öğüt verirdi eri, eli eğri Ali’ye. (Mirzeyev-Kuliyev, 28)

-598-

Mendilim menevişli, mendilde oya işli. Memnun oldum tanıştığıma Memduha Menevişli.

(Sarıkayalı, B.D.N.)

-599-

Menemenli Naime nine, ne benim mini minime ninni söylememe, ne Nami’nin nmeli mâni mırıldanma mânisine, ne de Mehmene Banu nâmına nane mane emmene mâni olur.

(Çongur, 144)

-600-

Mercimek mi gölsemiş gölmü mercimeksemiş, mercimek gölsemeseymiş göl mercimeksemezmiş.

(Uslu, 26)

-601-

Mudurnu’nun Aslıyok Mahallesi’nden Vardabul Oğulları’ndan Nâfil Efendi Oğlu Hâfız.

(Tan, 1981, 58-67)

-602-

Muş Paşası hoşaf tası.

(Özhan, 54)

-603-

Müsliften medet, münafıktan nasihat beklenmez.

(Şenbay, 97)

-604-

Müthiş Müfit Merdoğlu Mithat’ın mert babasını marifetli Mürşide ile mahsun kalmasın diye evlendirdi.

(Sarıkayalı, B.D.N.)

-605-

Nankör nalbant nalları nallamalı mı, nallamamalı mı?

(Bozyiğit, 8-9)

-606-

Nargilemin altı derya, üstü ateş, cümlemiz kardeşiz kardeş.

(Çongur, 144)

-607-

Nazilli’nin nazik nanikçileri, nezaketinden nezle olmuş. Nüktedânın nüksetmiş nüktesi, nedimenin nadim olmuş neşvesi.

(Sarıkayalı, B.D.N.)

-608-

Ne at kaç, ne al kaç.

(Bozyiğit, 7)

-609-

Ne cezveyi köpürdetebildim, ne kahveyi höpürdetebildim.

(Sümer, 63-69)

-610-

Nobran Nadi Nadir’in Nallıhan’da naneruhu, nalın, narenciye, nergis alıp sattığı, namlı Nesrin’e de nâzikâne Nazmi Nâzım nesir, nesep,nesiç,nemelâzımcılık, nezaket, nikelâj, nüans, nümayiş, noel, nöbet şekeri üzerine nutuk attığı söyleniyor. (Çongur, 144)

-611-

O yalan bu yalan, fili yuttu bir yılan.

(Şenbay, 101)

-612-

Olmaz olmaz deme, olmaz olmaz.

(Çongur, 144)

-613-

lum oldu oydu beni, kızım oldu soydu beni.

(Çongur, 144)

-614-

Öküz ölür nü kalır, yiğit ölür ünü kalır.

(Çongur, 144)

-615-

Özbekköyün özbz Ödemişli öngörülü öğretmeni Özr aslan ile Özl özellikle özerk ön öğretimde öylesine özverili, ö vünç verici ve özgüye değer kişiler ki, öğretim üyeleri içinde örnek onlarr, diyebilirim.

(Çongur, 144)

-616-

Pasakpinpon pislikten paklandı.

(Bozyiğit, 8-9)

-617-

Paşa tasıyla taşa taşa beş tas has üzüm hoşafı. Paşanın tasası taşanın maşası pas tutmaz şaşılır makası.

( Sarıkayalı, B.D.N.)

-618-

Parayı paraya verin, parayı araya vermeyin.

(Bozyiğit, 7)

-619-

Penceredeki tekir kedi tenceredeki eti kendi kendine yedi.

(Sarıkayalı, B.D.N.)

-620-

Pireli peyniri, perhizli pireler tepelerse, pireli peynirler de, pır pır pervaz ederler.

(Sümer, 63-69)

-621-

Ramazan’da Rizeli Remzi rüküş Rümeysa’ya rastlamış da Römorr, riziko, rokoko, Rûhül Kûdüs, rûzgâr gülü, rıh, zırh rint, rink, ray, rab, radyoaktif, rehabilitasyon nedir diye sormuş.

(Sarıkayalı, B.D.N.)

-622-

Rüzgâra tüküren kendi yüzüne tükürür.

(Çongur, 145)

-623-

Ssakal kar sanki, ssa kalkar sanki.

(Tan, 1981, 65)

-624-

Saçmalamalı mı, saçmalamamalı mı?

(Sakaoğlu, 1980, 10-12)

-625-

Sarı Dayı Sarı Dayı! Ne sarı, kuru darı, bu darı be dayı.

(Kaya, 1979, 18)

-626-

Saza sazla, söze sözle mukabele etmek gerek.

(Şenbay, 100)

-627-

Sedat Tınaz’ın tün tasası suratsız teyzesine rastlamadan set üstünde sırtını zerzevat sepetinin pis tepesine sürten sıska sülük tazısını toz tortusu üzerine tutsak etmeseydi.

(Sarıkayalı, B.D.N.)

-628-

Sen ağa ben ağa, bu ineği kim sağa.

(Peksöz, 138)

-629-

Serçe ile söyleşenin sesi semadan gelir.

(Şenbay, 100)

-630-

Sizin bacaya konmuş allı ballı kabaklı baykuşa bizim bacaya konmuş allı ballı kabaklı baykuş demiş ki: “Nasılsın allı ballı kabaklı baykuş?” (Sakaoğlu, 1980, 10-12)

-631-

Sizin damda var beş boz başbeş boz ördek, bizim damda var beş boz başbeş boz ördek, sizin damdaki beş boz başbeş boz ördek, bizim damdaki beş boz başbeş boz ördeğe:“Siz de bizcileyin beş boz başbeş boz ördek misiniz?” demiş. (Sümer, 63-69)

-632-

Sıcak ekmek pekmezsemiş, pekmez sıcak ekmek istemiş.

(Bozyiğit, 8-9)

-633-

Sizler de çekoslavaklaştıramadıklarımızdan mısınız?

(Bozyiğit, 8-9)

-634-

Sivrihisarlı     simitçi Sâlimle simitleri         susamlasak da        mı satsak,

susamlamadan mı       satsak;  yoksa susamlamadan     satsak da    satın   alanlara mı

susamlatsak?

(Çongur, 146)

-635-

Siz bizim hısmımızmışsınız, biz bilememişiz.

(Kaya, 1979, 18)

-636-

Soğutulmuş üç tunç tas has kayısı hoşafı.

(Çongur, 145)

-637-

Soğutulmuş üç tunç tas kayısı hoşafı iç, sıcak sevilmeyen beş tas has hoşaftan sahiden sevimli olur.

(Sarıkayalı, B.D.N.)

-638-

Söyle kızım kızına, o da söylesin zının zına; ağlatmasın zının zı, kızımızın zını.

(Çongur, 142)

-639-

Su şişesi, Muş Paşası.

(Tan, 1981, 66)

-640-

Sudan çıktı iki su şadısı; biri erkek su şadısı, biri dişi su şadısı.

(Tan, 1981, 66)

-641-

Şapka fesin yanında, şap kafesin yanında.

(Tan, 1981, 66)

-642-

Şartlı Şaban Şarkışlalı şipşakçı Şekip bir de şıpsevdi Semiha Şişhane’den şeytan kuşu mu şömine maşası mı masa şemsiyesi mi şoson mu şezlong mu ne satın almaya gitmişler şaşıp kalmışlar.

( Sarıkayalı, B.D.N.)

-643-

Şemsi Paşa Pasajında sesi büzüşesiceler.

(Bozyiğit, 8-9)

-644-

Şeytan da şeytan amma, kadın daha şeytan.

(Şenbay, 100)

-645-

Şinasi şu senin son şansın.

(Cengiz, 79)

-646-

Şiş şişeyi şişlemiş, şişe keşişe kiş demiş.

(Bozyiğit, 8-9)

-647-

Şiş şişeyi şişlemiş, şişe keşişe kış demiş. Şeytan da şeytan ama kadın daha şeytandır demiş.

(Sarıkayalı, B.D.N.)

-648-

Şişçi Seyyid Şerif.

(Bozyiğit, 8-9)

-649-

Şu ağacı budamalı mı, budamamalı mı?

(Tan, 1981, 66)

-650-

Şu ateşi kıvılmlandırmalı mı, kıvılmlandırmamalı mı?

(Ural, 14)

-651-

Şu benim elimdeki şiir kaşık, şıp benim alnıma, şıp anamın alnına. (Bozyiğit, 8-9)

-652-

Şu çaydan ben bir tepsi kum aldım. Ben bu kumu yerim ben bu kumu yurum.

(Özhan, 54)

-653-

Şu çocuğu gıdıklasak da mı güldürsek, yoksa gıdıklamasak da mı güldürsek?

(Tan, 1981, 58-67)

-654-

Şu çit kimin? Çötenin. Çötenin çitini sökelim, bizim çite dikelim.

(Bozyiğit, 8-9)

-655-

Şu depeden bi güdül yuvarlandı, deliği deliğine barınağım deliğine. Deliği deliğine, barmağım deliğine.

(Koşay, 71)

-656-

Şu duvarı badanalamalı mı , yoksa badanalamamalı mı?

(Uslu, 26)

-657-

Şu kapıyı açmalı ama tırmalamalı mı, tırmalamamalı mı?

(Özhan, 54)

-658-

Şu karşıda kuru kavak suda şakırdadı da mı kurudu takırdadı, susuzluktan takırdadı da mı kurudu?

(Sarıkayalı, B.D.N.)

-659-

Şu karşıda dibi dubu kara ağaç: Beni gördün de mi dibi dubu kara ağaç oldun? Beni görmedin de mi dibi dubu kara ağaç oldun?

(Kaya, 1979, 18)

-660-

Şu karşıda kuru kavak, takırdadın da mı kurudun, takırdamadın da mı kurudun, dibi kovuk, kabuğu kalın, dibi eğri, doğru kavak.

(Sümer, 63-69)

-661-

Şu karşıda bir kuru dal, dala konmuş kırk kartal, kartal kalkar dal sarkar, dal sarkar kartal kalkar.

(Tan, 1981, 58-67)

-662-

Şu köşe yaz köşesi, şu köşe kış şesi, ortada su şişesi.

(Kaya, 1979, 18)

-663-

Şu köşe yaz köşesi, şu köşe kış köşesi. Yaz köşesi olmayıncak kış köşesi olmaz, kış köşesi olmayıncak yaz köşesi olmaz.

(Koşay, 71)

-664-

Şu resmi çerçevecide çerçevelettirsek de mi assak, yoksa çerçevecide çerçevelettirmesek de mi assak?

(Tan, 1981, 58-67)

-665-

Şu şasanın serili serseri resimleri şasisini şosonsuz taşımasına şaşarsınız da şasanın sansarlaşş suratlı dişsiz şaşı anası onun şu son şansına şaşmaz sanırsınız?

(Çongur, 145)

-666-

Şu tarlaya eğir kükürt ektim, eğir kükürt içlendi, sıpa içinde dişlendi, ya sıpacı sıpanı sıp, ya sıpanı sıparım.

(Bayrı, 1972, 60)

-667-

Şu tesbihi imamelemeli mi, yoksa imamelememeli mi?

(Uslu, 26)

-668-

Şu yamayı şu köseleye yamamalı mı, yoksa yamamamalı mı?

(Bayrı, 1972, 60)

-669-

Şu yoğurdu sarımsaklasak da mı saklasak, sarımsaklamadan mı saklasak?

(Uslu, 26)

-670-

Şuraya bir camış basmış, amma nasıl bir basış basmış.

(Bozyiğit, 8)

-671-

Taşlıtarla’daki terasta talaşlar tutuşunca başlayan telâş, talaşların tamamiyle ve büsbütün tutuşmasıyla artmış. Tutuşan talaşları görüp tellâklar telâş ettikçe talaşlar tutuşmuş, talaşlar tutuştukça tellâklar telâş etmiş ve terasın trabzanına tutunmuş bakan Trabzonlu teşrifatçı titiz Tahsin Tevfik, talaşlar tutuştukça telâşeden tellâklara: “Boşuna telâş ediyorsunuz!” demiş.

(Çongur, 147)

-672-

Tencere tava her biri ayrı hava.

(Peksöz, 138)

-673-

Tazıya tavşanı tutturan, iki tarafın hay huyudur.

(Şenbay, 98)

-674-

Topal Talip’le Tophaneli Tahsin, tahteravalli tahtasından tepetaklak tortop tların ortasına düştüler de ne tahreravalli tahtasını tazmin ettiler, ne de tâmir. (Çongur, 146)

-675-

Tophaneli topal topçu, Tophane’de top atarken topal topçunun topuğunu toparladı.

(Akyüz, 34)

-676-

Titiz, temiz, tendürüst dadım tadını tattığı tere demetini dide dide dağıttı da hiddetinden hem dut dalında takılı duran dırıltı düdüğünü öttürdü, hem de didine didine dedim dedi, dedim dedi, dedi durdu.

(Çongur, 146)

-677-

Tütün tüttürmez, tatlı yattırmaz.

(Şenbay, 98)

-678-

Uluborlulu uykucu utangaç Ûlviye ile Urfalı uğursuz Ûlvi uğraşa uğraşa Urla’daki urgancılara uzun uzun urlam urlam urgan sattılar.

(Sarıkayalı, B.D.N.)

-679-

Ulukışlalı kul Lütfi ile Ulamışlı kel Lütfullah, Kilis’in Lalapaşalı lambacı güzeli lokmagöz Lâle’nin halılarını Halide’nin haldır huldur halli hâli halinde dokur, bir yandan da halen halsiz, halifesiz lalasıyla halasının hâlisine hallHalimi ile lostromo Lâmi’nin yanında lâmelif okur.

(Çongur, 145)

-680-

Umdum umdum geri yumdum.

(Çongur, 147)

-681-

Uykucu Ülkü, ucu tüllü üç örtüyü ütüyle ütüleyip de mi üstüne örtünmeli, üç örtünün ucunu tülleyip ütüleyip de mi üstüne örtünmeli?

(Çongur, 147)

-682-

Üç tas has hoşaf.

(Sakaoğlu, 1980, 12)

-683-

Üç tunç tas, saf has kayısı hoşafı.

(Sümer, 63-69)

-684-

Ünyeli olmakla ünlü Ümit Ünlü’nün üç gün üç gece üzüm üzüm üzülmesi üsne, ümidi kalmayan annesi umursamaz Ümmü Gülsüm ürküp de oğlu için mi üzüm üzüm üzülsün, yoksa kendi ümitsiz, ürkek haline mi gülsün?

(Çongur, 147)

-685-

Üstü üç tlı, taç saplı tunç tası çalran çabuk çılrır, yoksa içiçe yüz üç ton saç kaplı çanı kalran çabuk çılrır ?

(Sarıkayalı, B.D.N.)

-686-

Ver Allah’ın verdiğine, vur Allah’ın vurduğuna.

(Şenbay, 98)

-687-

Vırvırcı Vedia ile vıdı vıdıcı Veli velinimeti vatman Vahit’e vilâyette veda edip Vefa’ya doğru vaveylâsız velesbitle volta vururlarken valeybolcu Vedat, virtiöz Vicdane ve Viranşehirli vatansever viyolonselist Vecibe ile karşılaştılar.

(Çongur, 147)

-688-

Yağmur yağarsa raylar ıslanır, yağmur yağarsa saraylar ıslanır.

(Tan, 1981, 67)

-689-

Yalancıoğlu yalınk yayladağının yahnisini yağsız yiyebilse bile yayladağının yağlı yoğurdundan, Yüksekova’nın yusyumru yumurta yumurtlayan tavuklarından, bir de yörük ayranıyla yufkasından asla vazgeçemez.

(Çongur, 148)

-690-

Yamaçta bir horoz kuyruğunu kıvraşmışlandırmış amma, amma da kıvraşmışlandırmış.

(Sümer, 63-69)

-691-

Yel yepelek yelken kürek yellene yellene yenilendim yalpalaya yalpalaya yollandım. YorganYakup yüreğini yelpaze etti de yularını yönlendirip yollarını ayırmadı mı ?

(Sarıkayalı, B.D.N.)

-692-

Yoldan gelir beş eşekli bez yüklü beş adam. Nerden gelip nereye gidiyorsun beş eşekli bez yüklü beş adam? Şuradan gelip şuraya gidiyorum. Beş eşekli, bez yüklü beş adam.

(Bozyiğit, 8-9)

-693-

Zâlim zulmünü zulmette zulm için yapar.

(Çongur, 148)

-694-

Zaman saman satar, saman zaman satar.

(Şenbay, 100)

695-

Zammı izâm edip zemmetmeli mi, yoksa zam zumludur diye izâm etmeyip zemmetmemeli mi?

(Çongur, 148)

-696-

Zemzemedeki zemzem zelzelede zemzemlikten çıktı.

(Çongur, 148)

-697-

Zeyrek’teki zelzeleden sonraki zelzeleler de zarara sebep oldu.

(Çongur, 148)

-698-

Zır deli zırzır deli, hınzır deli.

(Şenbay, 100)

-699-

Zifirci Zakir zehir içip zahmetsiz zehirlendi de zemheri günü zam ren

Zeliha zahmetsiz zehir içip zehirlenmedi mi?

(Sarıkayalı, B.D.N.)

-700-

ZonguldakZaloğlu Zühre’nin kızı Zühal, zibidi Zeki’yi ziyarette zil zurna görünce zıvanadan çıkmış: “Beri bak zevzek zibidi Zeki, demiş sen zevç değil zahiren zahireci, zalim, zikzaklı, züğürt, züppe, zırtapozun tekisin!” (Çongur, 148)


Bu blogdaki popüler yayınlar

TWİTTER'DA DEZENFEKTÖR, 'SAHTE HABER' VE ETKİ KAMPANYALARI

Yazının Kaynağı:tıkla   İçindekiler SAHTE HESAPLAR bibliyografya Notlar TWİTTER'DA DEZENFEKTÖR, 'SAHTE HABER' VE ETKİ KAMPANYALARI İçindekiler Seçim Çekirdek Haritası Seçim Çevre Haritası Seçim Sonrası Haritası Rusya'nın En Tanınmış Trol Çiftliğinden Sahte Hesaplar .... 33 Twitter'da Dezenformasyon Kampanyaları: Kronotoplar......... 34 #NODAPL #Wiki Sızıntıları #RuhPişirme #SuriyeAldatmaca #SethZengin YÖNETİCİ ÖZETİ Bu çalışma, 2016 seçim kampanyası sırasında ve sonrasında sahte haberlerin Twitter'da nasıl yayıldığına dair bugüne kadar yapılmış en büyük analizlerden biridir. Bir sosyal medya istihbarat firması olan Graphika'nın araçlarını ve haritalama yöntemlerini kullanarak, 600'den fazla sahte ve komplo haber kaynağına bağlanan 700.000 Twitter hesabından 10 milyondan fazla tweet'i inceliyoruz. En önemlisi, sahte haber ekosisteminin Kasım 2016'dan bu yana nasıl geliştiğini ölçmemize izin vererek, seçimden önce ve sonra sahte ve komplo haberl

FİRARİ GİBİ SEVİYORUM SENİ

  FİRARİ Sana çirkin dediler, düşmanı oldum güzelin,  Sana kâfir dediler, diş biledim Hakk'a bile. Topladın saçtığı altınları yüzlerce elin,  Kahpelendin de garaz bağladın ahlâka bile... Sana çirkin demedim ben, sana kâfir demedim,  Bence dinin gibi küfrün de mukaddesti senin. Yaşadın beş sene kalbimde, misafir demedim,  Bu firar aklına nerden, ne zaman esti senin? Zülfünün yay gibi kuvvetli çelik tellerine  Takılan gönlüm asırlarca peşinden gidecek. Sen bir âhu gibi dağdan dağa kaçsan da yine  Seni aşkım canavarlar gibi takip edecek!.. Faruk Nafiz Çamlıbel SEVİYORUM SENİ  Seviyorum seni ekmeği tuza batırıp yer gibi  geceleyin ateşler içinde uyanarak ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi,  ağır posta paketini, neyin nesi belirsiz, telâşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi,  seviyorum seni denizi ilk defa uçakla geçer gibi  İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık,  içimde kımıldanan bir şeyler gibi, seviyorum seni.  'Yaşıyoruz çok şükür' der gibi.  Nazım Hikmet  

YEZİDİLİĞİN YOKEDİLMESİ ÜZERİNE BİLİMSEL SAHTEKÂRLIK

  Yezidiliği yoketmek için yapılan sinsi uygulama… Yezidilik yerine EZİDİLİK kullanılarak,   bir kelime değil br topluluk   yok edilmeye çalışılıyor. Ortadoğuda geneli Şafii Kürtler arasında   Yezidiler   bir ayrıcalık gösterirken adlarının   “Ezidi” olarak değişimi   -mesnetsiz uydurmalar ile-   bir topluluk tarihinden koparılmak isteniyor. Lawrensin “Kürtleri Türklerden   koparmak için bir yüzyıl gerekir dediği gibi.” Yezidiler içinde   bir elli sene yeter gibi. Çünkü Yezidiler kapalı toplumdan yeni yeni açılım gösteriyorlar. En son İŞİD in terör faaliyetleri ile Yezidiler ağır yara aldılar. Birde bu hain plan ile 20 sene sonraki yeni nesil tarihinden kopacak ve istenilen hedef ne ise [?]  o olacaktır.   YÖK tezlerinde bile son yıllarda     Yezidilik, dipnotlarda   varken, temel metinlerde   Ezidilik   olarak yazılması ilmi ve araştırma kurallarına uygun değilken o tezler nasıl ilmi kurullardan geçmiş hayret ediyorum… İlk çıkışında İslami bir yapıya sahip iken, kapalı bir to