Abanmak (tr.
f.) Birine yük olup, onun sırtından geçinmeye çalışmak. Görüyorum hep bize abanıyorsun, sen de aç bakalım
çarığın ( = para cüzdanının) ağzını.
Abayı yakmak (ar.
tr. dey.) Sevmek, gönül vermek, gönlünü kaptırmak. Ne o, pis pis düşünüyorsun, büsbütün Zehra'ya abayı
yaktın mı yoksa.
Abazan (s.)
1. İştahlı ve karnı aç
olan [kimse]. Herifkaç gündürabazan
(bk. Habazan, Zil). 2. Uzun süre kadınsız kalan
[adam]. Herif altı aydan beri abazanmış.
Abeci (s.
öğr. arg.) Aptal. Buraya bak, abeci. (bk. Aval. Bangoboz, Cacıklık, Dilgoz, Düdük
makarnası, Gebeş, Gebeşâki, Hafız, Halalım, Hırbo, Hırt, Hışır, Hıyar, Kanser
ilâcı, Kaşkaval, Kerestel, Koroydo, Mayın, Pangodoz, Pilâki, Saloz, Tereyağı,
Yanbolu).
Abla '(öğr.
arg.) Öğrencilere yakınlık gösterip bol not veren kadın öğretmen.
Ablacı (i.)
Sevici kadın. Kıtım, o ablacıdlf,
alarga dur.
Abliyi kaçırmak veya
Abliyi bırakmak (ita.
tr. dey.) Soğukkanlılığını kaybetmek, şaşırmak. Abliyi kaçırınca veya bırakınca telden yuvarlandı.
Abullabut (s.)
Kabasaba, anlayışsız, ahmak, sersem adam. Abullabutun
biri. (bk. Andavallı, Aval, Bangoboz Cacıklık, Dilgoz,
Düdük makarnası, Gebeş, Gebeşâki, Hafız, Halalım, Hırbo, Hırt, Hışır, H 1yar, Kanser ilâcı,
Kaşkaval, Kerestel, Keş, Koroydo, Mayın, Pangodoz, Pilâki, Saloz, Tereyağı,
Yanbolu).
Abuse etmek (f.)
Durmak, duraklamak. Herifçioğlu
korkusundan abu- se etti.
Abuzettinbey (i.)
Züppe. Abuzet- tinbeyin biridir, yançizl (bk. Çarliston "-marka", Didon).
Acıbadem (tr.
b. s.) Kurnaz, açıkgöz. Nafile uğraşma, bir
şey yemez; herifçioğlu acıbadem.
(bk. Bitirmiş, Çakalı, Hapetmez, Kaşar, Kaşarpeyniri).
Acın kabadayısı (tr.
s. şöf. arg.) Parasız olduğu halde, cömert, eliaçık kimse. Meteliğe kurşun atar ama, acın kabadayısıdır
vesselam...
Açbaşı (tr.
f.) Çekil, defol I
Açık gelmek (tr.
f.) Yaklaşmamak, uzaklaşmak, yanaşmamak (bk. Alarga etmek).
Açık göz (tr.
i. dey.) Ayakyolunun kubur deliği.
Açlıktan götü örümcek bağlamak (tr. dey.) İyiden iyiye züğürtlemek, çok parasız
kalmak. Açlıktan götün örümcek bağlamış
da, hâlâ fiyakadan vazgeçmiyorsun ha!
Açmak (tr.
f.) 1. Gitmek, savuşmak, defolmak. (bk. Ançizlemek, Cızdam etmek, Cızdamı
çekmek, Cicozlamak, Cızlamı çekmek, Çözülmek, Dümen kırmak, Fertiği çekmek,
Ferlemek. Fertiklemek, İpini kesmek, Kırmak Kirişi kırmak, Nokta olmak, Palamar
koparmak veya çözmek, Panik kırmak, Payandaları çözmek, Tırlamak Tüymek,
Voltasını almak, Zamkinos etmek) . 2. Yaramak, hoşa gitmek yakışmak. Bizi açmaz, böyle yerler 3. - Söylemek.
AÇM
Açmaz (tr. i.) Hile, dalavere. (bk. Mandepsi, Tonga,
Zoka).
Açmaza gelmek (tr. f.) Hileye, tuzağa düşmek. (bk.
Tongıya basmak, Tongaya düşmek, Tora düşmek).
Açmaz yapmak (tr. f.) Lakırdıya çanak tutmak,
lakırdıyı davet etmek; hile, dalavere yapmak. (bk. Ayak yapmak, Dümen yapmak,
Filim çevirmek).
Adadiyoz (gr. s.) Külhanbeyi tavırlı [kimse]. (bk.
Bitirim, Dragon2, Kopuk, Mırmır, Pırpırı).
Adamım (tr. n.) Kendisine yakınlığı olan kimseye
karşı: "aziz kardeşim" makamında kullanılır. Adamım, nerelerde dolaşıyordun sen. (bk. Anam babam}.
Adembaba (ibr. tr. b. i.) Kılıksız kıyafetsiz, saçı
sakalı birbirine karışmış olan pis turist.
Adres değiştirmek (fr. tr. dey.) Ölmek. (bk. Cavlağı
çekmek, Ka- kırdamak, Mortiyi çekmek, Nalları dikmek, Tıngırdamak, Tırlamak2).
Afaroz (gr. i.) Kovma.
Afarozlamak (gr. tr. f.) Kovmak. Herifi yerinden afarozlamışlar. (bk. Dehlemek, Haydamak, Oksulamak, Pasaportunu
vermek, Sepet havası çalmak, Sepetlemek, Sıpıtmak, Yü- rütmekl ).
Afarozname (gr. far. b. i.) Kovma belgesi. "Afaroz nameyi eline vermişler." -H.R.G.
Afi (gr. i.) Gösteriş, kabadayılık Hırbonun işi hep afi. (bk. Caka, Fasarya2, Fiyaka).
Afi kesmek (gr. tr. dey.) Gösteriş yapmak, caka satmak
(bk. Dümen yapmak, Numara yapmak, Polim yapmak, Racon kesmek2).
Afili (gr. tr. s.) Gösterişli, cakalı, Şu afili paçoza kitakse 1 (bk. alengirli, aynalı, cakalı, fiyakalı).
Afiş (fr. i.) Yalan, dolan, hiyle. (bk. Martaval,
Palavra...)
Afiş yutmak (fr. tr. dey.) Yalana, dolana, hiyleye
kanmak. Azbuçuk harbi konuş be agam,
artık kolayına afiş yutmuyoruz.
Aftos (gr. i.) Dost, metres, Çakal Ali, dün gece aftosunu hacamat etmiş diyorlar. (bk. Antin, Dalgamotor, Gaco, Nannik, Paçoz).
Aftospiyoz (gr. b.i.) 1. Önemsiz, değersiz, derme
çatma şey. (bk. Fa- safiso, Kırtipil, Külüstür, Mıcır, Moloz, Pofyos, Tapon,
Zımbırtı). 2. Bu da kim, sen kim oluyorsun. Aftospi-
yoz bel
Afyonunu patlatmak (far. tr. dey.) Birini rahatsız
ederek öfkelendirmek. Herifin afyonunu
patlatmaya çalışıyorsun ama vız gelir ona.
Ağabey (öğr. arg.) Öğrencilere yakınlık gösterip bol
not veren erkek öğretmen.
Ağaç olmak (tr.dey.) Bir yerde ve ayakta çok beklemek.
Nerdesin yahu bu saate kadar? Seni bekleye bekleye
ağaç olduk.
Ağır işçi (b.) Uygunsuz kadın, fâhi- şe. Dalga geçtiğin kadın ağır işçidir be, sakm evlenmeye
kalkma 1 (bk. Çürük, Esnafı, Antinl).
Ağzı dört köşe olmak (dey.) Keyifli, neşeli, olmak. Bakıyorum işin iş yani, ağzın dört köşe bugünlerde, (bk. Ağzı paça olmak).
Ağzı paça (s.) Keyifli, neşeli, sevinçli. Paçozu tavladın ya, ağzın paça artık.
Ağzı paça olmak (dey.) Keyiften enayileşmek,
aptallaşmak. Hangi dalgadasın
gene, görüyorum ağzın paça olmuş.
(bk. Ağzı dört köşe olmak).
Ağzını ıslatmak (tr.
dey.) İçki içmek: Ktrk yılda bir
ağzımızı ıslatalım deriz, cebimiz metelik yüzü görmez. (bk. Çakmak2, [birisinin masasında] Has işlemek,
Piyiz kaymak, Rampa etmek, [fazla] Mazotu yerinde olmak, Papaz uçurmak, Parlatmak,
Piyizlemek, Vurmak, Yakıştırmak, Yapındırmak, [karşılıklı] Vuruşturmak).
Ağzının kaytanını çekmek (tr. dey.) Şom ağızlı olmak. "Ağzının kaytanını çek/ eski vakitler
geçti". H.R.G.
Akaryakıt (b.
i.) Alkollü içki. (bk. Antifriz, Anzarot, Carmak, Carmak- cur, Duziko, Gençlik
suyu, İstim, Mazot, Pırna, Pırne, Pırni, Piyiz; [şişe halinde] Tabanca;
[keskin] Ustra, Yaş).
Ahlat (gr.
i.) Kaba saba adam. Ahlatın biridir, boş
ver! (bk. Hırt, Hışır, Hıyar, Kereste1, Keş, Yanbolu).
Ahlatağa (gr.
tr.s.) Kaba; Budala, ahmak. (bk. Aballabut, Ahlat, Andavallı, Hırt, Hışır,
Hıyar.. )
Akmak (f.)
Basıp gitmek. O çoktan aktı. (bk. Açmak1, Ançizlemek, Aralanmak, Basmak1, Cızdam
etmek, Cicozlamak, Cızlamı çekmek, Çözülmek, Dümeni kırmak, Düşmek1, Ferlemek,
Fertiği çekmek, Fertikle- mek, Gaza basmâk, Gazlamak. İpini kesmek, Kırmak1,
Kirişi kırmak, Nokta olmak1, Palamarı koparmak veya çözmek, Panik kırmak,
Payandaları çözmek, Tığmak, Tırlamak, Toz olmak, Tüymek, Voltasını almak, Yaylanmak,
Yelkenlemek, Zamkinos etmek, Zıplamak).
Akordeon .olmak (fr.
tr. dey.) İç içe geçmek. Fren patlayınca arabalar
akordeon oldu.
Akortlu (fr.
tr. s.) Bağışıklı. "Burada tüm
millet mikroplara karşı akortludur." - Akbaba, Muzaffer
Izgü.
Akrep (a.i.)
Polis. Akrebin işi hiç belli olmaz,
insam bir yana kıstmve- rir.
Ahtapot (gr.
i.) Parazit, başkasının sırtından geçinmek isteyen. Şu ahtapotu sepetleyiverl (bk. Tırtıl).
Ahtu (i.)
Cimağ. (bk. Enjeksiyon naturel, Haniş, Tıngırtı).
Akoza, Aktize (gr.
f.) Sağlamlaştır, söyle, haber ver 1
Akoz etmek (gr.
tr. f.) Susmak, sükût etmek. Herifçioğlu,
bal gibi kalaylarken akoz edilir mi be abi? (bk. Uskutlamak).
Akozlamak (gr.
tr. f.) Gizlice söylemek.
Alabanda (ita.
i.) Musallat. O da sana alabanda.
Alabanda olmak (ita.
f.) Musallat olmak. Kalantora alabanda
olunca, elli papeli uçlandı.
Alabandayı yemek (ita.
tr. dey.) Adamakıllı azarlanmak. Alabandayı
yiyince muma döndü.
Alafranganın bebesi (ita.
fr.tr.dey.) Toy, cahil, bilgisiz, tecrübesiz kimse. Alafranganın bebesi, adam olmana on fırın ekmek lâzım
senin. (bk. Çaylak, Rafadan, Toy.)
Alaman (i.)
Bütün on liralık. Herif amerika ( = çok zengin), çarığında ( = cüzdanında) alamanın
bini bir paraya. (bk. Bütün, Evlek).
Alarga durmak (ita.
tr. f.) Uzak durmak, açık durmak. Hacım,
sen biraz alarga dur bakalım.
Alarga etmek (ita.
tr. f.) Açıktan gelmek, açık gelmek.
Alat (ar.
i.) Erkeklik uzvu. (bk. Babafingo, Bombili, Kereste?, Maslahat, Matrakuka,
Saksafon, Zurna?).
Alengir (i.)
Gösteriş. (bk. Afi, Caka, Fasarya, Fiyaka, Lolo, Tıraka2).
Alengirli (s.)
Yakışıklı, gösterişli. Alengirli bir adam;
alengirli bir selam çaktı. (bk. Afili, Çakalı,
Fiyakalı).
Alesta (ita.
zf.) 1. Şimdi, derhal. 2.
(s.) Hazır, hazır bir halde bulunan, tetikte. Hırsız
alesta, nerde ise atlayacak.
Alfons (i.)
Pezevenk. (bk. Asıl- zade, Astik, Dasnik, Esnaf1, Geyik).
Alirıza (a.
i.) Tekelin Binboğa votkası. [Şarkıcı Ali Rıza Binboğanın soyadından kinaye olarak.]
Altı kapıya almak (tr.
dey.) Sağlama bağlamak, kımıldayamayacak hale getirmek. Seni altı kapıya almışım artık, parmağını bile
kıplfdata- mazsm, her zaman tependeyim.
Altı patlar (tr.
dey.) Altı zedelenmiş ayakkabı.
Alyon (gr.
s.) Çok zengin. (bk. Kalantor, Kalın, Yağlı.)
Amele (öğr.
arg.) Devamlı iş elbisesiyle gezen erkek öğretmen.
Ameliyat (ar.
i.) Karakolda dayak atma. Bu hırboya biraz
ameliyat lazım. (bk. Mariz, Patak.)
Amerika (s.)
Zengin. Duyduğuma göre amerikaymışsın
bugünlerde. (bk. Kalın, Yağlı).
Amet (i.)
Göt. (bk. Atras, Bohça, Boyata, Çukur, Davul, Defans, Def- ransiyel, Ense,
Kase, Küfe, Paket, Semer, Tiz Toto).
. Ametci (i.)
Kulampara (bk. Babuk, Keskin, Şapçı).
Amorf olmak (dey.)
1. Mahcup olmak, bozum olmak. Fransızca
patırdatmak ( = çat pat konuşmak) senin nene, ustası çıkınca amorf olursun böyle. (bk. Bozum olmak, Dut gibi olmak, Ekşimek, Foslamak,
Madara olmak). 2. Dayak yemek. Örümcek
İbo'yu gorUnce alarga et, amorf olursun sonra. (bk. Marizlenmek).
Amorti çarpmak (dey.)
Yanına yaşlı bir kadın düşmek. Şans
yok ki herifte, hep amorti çarpar da böyle nevri döner.
Ampes (i.)
Esrar, duman. Ampesin rengini
bilirsem ampes gibi sapsan olayım.
(bk. Dalga, Diş, Hurda, Nefes, Kabza, Konca, Paspal, Sarıkız, Toprak).
Ampul (fr.
i.) Kadın veya kız memesi. (bk. Balkon, Far, Tampon).
Ana avrat asfaltta koşuyor (tr. ar. gr. dey. şöf. arg.) Topuna birden sövüp
saymak. Herif bir ağzını açtı görme, ana
avrat asfaltta koşuyor. (bk. Ana avrat dümdüz
gitmek).
Ana avrat dümdüz gitmek (tr. ar. dey. şöf. arg.) Çok ağır küfürlerde
bulunmak. Herifcioğlu ana avrat dümdüz
gidiyor... hiç şakası yok! (bk. Ana avrat
asfaltta koşuyor).
Anafor (gr.
s.) Bedavadan gelen, emek ve zahmet çekmeksizin elde edilen [para, eşya ...]. Anafor, sevilmez mi be oğlum 1 (bk. Avanta, Beleş, Habeden, Lüp).
Anafora konmak (gr.
tr. dey.) Bedava elde etmek. Anafora
konma- sma bayılıyorum be abi.
(bk. Beleşe konmak, Lüpe konmak).
Anaforcu (gr.
tr. s.) Bedavacı, bir şeyi parasız elde etmek isteyen. Anaforcudur, iyi dikiz et 1 (bk. Avantacı, beleşçi, lüpçü, otlakçı).
Anaforculuk (gr.
tr. i.) Bedavacılık, bir şeyi parasız elde etmek isteme. Anaforculuk burada sökmez. (bk. Avantacılık, Beleşçilik, Lüpçülük, Otlakçılık.
Kaparozculuk).
Anafor (-dan) gelmek (gr. tr. dey.) Bedava, parasız elde etmiş olmak. Bu tabaka bize anafordan geldi.
Anaforlamak (gr.
tr. f.) Çalmak, aşırmak, emeksiz ve zahmetsizce, bedavadan elde etmek. Anaforladığın papelleri sökül bakalım 1 (bk. Araklamak, Bomba patlatmak, Cebellezi etmek,
İşlemeki, Kaldırmak, Kaparoz etmek, Kerizlemek, Omuzlamak, Sırıklamak,
Tırtıklamak, Tu- falamak, Tüydürmek, Zula etmek).
Anam babam (tr.
n.) Candan sevilenlere karşı hitap yollu bir söz. Anam babam amma da konuşurmuşsun sen. (bk. Adamım).
Anasının gözü (tr.
s. dey.) Çok açıkgöz, hinoğlu hin. Herif,
anasının gözü bel '
Anasının ipini satmak (dey.) Zararlı, aşağılık ve bayağı kimse olmak. Görmüyor musun oğlum, anasının ipini satmış bir herif,
ondan ne beklenir? (bk. Çakal).
Anasının rahminde babasına götünü dönmek (tr. ar. dey.) Anadan doğma, her haliyle me'bOn olmak.
Ançizlemek (f.)
Ayrılmak, uzaklaşmak. (bk. Açmak, Cicozlamak, Cızdam etmek, Cızdamı çekmek,
Cız- lamı çekmek, Çözülmek, Dümeni kırmak, Ferlemek, Fertiği çekmek,
Fertiklemek, İpini kesmek, Kırmak, Kirişi kırmak, Nokta olmak, Palamarı
çözmek, Palamarı koparmak, Panik kırmak, Payandaları çözmek, Tırlamak, Tüymek,
Voltasını almak, Zamkinos etmek).
Andavallı (gr.
s.) Aptal, saf, vurdumduymaz; bön, saf, görgüsüz [kimse]. Boş ver şu andavallıya 1 "Ulan andavallı
dolap beygiri misin?". -H.R.G. (bk.
Abullabut, Angut, Armut, Aval, Bangoboz, Cacıklık, Den- yo, Düdük makarnası,
Gebeş, Ge- beşâki, Hafız, Hırbo, Hırt, Hışır, Hıyar, Kanser ilâcı, Kerestel,
Keriz2, Keş, Koroydo, Mayın, Pangodoz, Pilâki, Saloz, Tereyağı, Yanbolu).
Andavallılık (gr.
i.) Aptallık,
saflık, vurdumduymazlık. Çek arabam oğlum,
andavallıhktan hoşlanmam^ (bk. Kaşkavallık).
Angut (r.
s.) Kalın kafalı, sersem, hödük, vurdumduymaz. Şu angutu sövüşleyiverl (bk. Abullabut, Andavallı. Armut, Aval, Bangoboz, Cacıklık,
Denyo, Düdük makarnası, Gebeş, Gebeşâki, Hafız, Halalım, Hırbo, Hırt, Hışır,
H ıyar, Kanser ilâcı, Kerestel, Keriz2, 'Keş, Koroydo, Mayın, Pangodoz,
Pilâki, Saloz, Tereyağı, Yanbolu).
Anlamak (tr.
f.) Faydalanmak. Oğlum, yediğinden
biz de anlayalım 1
Anoş (i.)
Sevgili, dost. Etme be anoşum,
seviyoruz işte, harcama bizi.
Anten (fr.
i.) Akıl. Anteni çalıştır. Antifiriz (i.)
İçki. Antifirizi çok kul- lanıyormuş. (bk. İstim. Mazot).
Antika (lat.
.s.) Tuhaf, acayip, garip. Ne antika herifmiş be 1
Antikalık (lat.
tr. i.) Tuhaflık, aca- iplik, gariplik. Antikalığı
bırak da, adam gibi konuş 1
Antin (i.)
1. Kötü,. uygunsuz kadın, alüfte. (bk. Aftos, Ağır işçi, Dal- gamotor, Esnaf,
Gaco, Paçoz). 2. Arka, ard (kapı). 3. Lodos rüzgârı.
Anut (i.)
Kapalıçarşı'da turistlere yol gösteren onursal kılavuz.
Anzarot (i.)
Rakı. Anzarotu yuvar- lamaymca işimiz rastgitmiyor be abi!
"tam eğleneceğimiz sırada anzarot bitti" - H.R.G. (bk. Carmak,
Carmakcur, Duziko, İmam suyu, Is- timl, Pırna, Pırne, Piyiz).
Apiko (ita.
i.) 1. Şıklık, zariflik. 2.(s.) Şık, zarif, süslü. Şu abuzettinbeye bak, amma da apiko. (bk. Afili, Alengirli, Covino). [aslı: a picco'-
dur]. 3. (s.) Hazır, tetik, derli toplu.
APT
Aptes aldırmak [Arabaya] (far. tr. dey. şöf. arg.) Kadınlı erkekli bir
eğlencenin dönüşünde [şöför] arabayı yıkamak veya yıkatmak. Oğlum şu arabaya bir aptes aldır bakalım I
Arabayı çekmek (tr.
dey.) Defolup gitmek. Ulan hırbo, çek
arabam şur- dan I
Arabayı devirmek (tr.
dey.) Gusül aptesi alması gerekmek, hamamcı olmak.
Arabayı sallamak (tr.
dey. şöf. arg.)' Yabancı şöför, arabada birkaç saat çalışmak. Ver şu koca Ford' u, biraz da biz sallayalım.
Arak (tr.
i.) Çalma, sirkat, hırsızlık. (bk. Aşiremento, Kaparoz, Panduf- |a).
Arakçı (tr.
s.) Bir şeyi habersizce alan, aşıran kimse, hırsız. Arakçıdır, gözünü aç1 (bk. Tırtıkçı).
Arakçılık (tr.
i.) Hırsızlık, aşırıcılık. Arakçılığın sonu
enselenmektir be abil (bk. Arak,
Aşıremento, Kaparoz, Muslukçuluk, Pandufla).
Araklamak (tr.
f.) Çalmak, herhangi bir şeyi sahibi görmeden almak, kimseye sezdirmeden
aşırmak, hırsızlık etmek. Hacıağadan arakladığın
papelleri sökül bakalım! (bk. Anaforlamak,
Cebellezi etmek, Kaldırmak, Kaparoz etmek, Kaparozla- mak, Omuzlamak.
Sırıklamak, Tırtıklamak, Tüydürmek!, Yürütmek?, Zula etmek) .
Aralanmak (tr.
f.) Yavaş yavaş gitmek, çekilmek. Buradan
aralan bakalım 1 (bk. Basmak?).
Araziye uymak (ar.
tr. dey. şöf. arg.) Saklanmak, gizlenmek. Üç
gün araziye uyduk, sonra enselendik.
Arma (ita.
i.) 1. Altın saat, köstek, pırlanta yüzük. 2. Tekdir, azarlama. (bk. Papara).
Armalı (s.)
Lastikli [söz]. Armalı sözlere
karnımız tok.
Armut (tr.
i.) Çok saf, bön kimse. Armudun biridir,
şipşak enselenir. (bk. Abullabut,
Andavallı, Angut, Aval, Bangoboz, Cacıklık, Denyo, Düdük makarnası, Gebeş,
Gebeşâki, Hafız, Halalım, Hırbo, Hırt, Hışır, Hıyar, Kanser ilâcı, Kerestel,
Keş, Koroyd.o, Mayın, Pangodoz, Pilâki, Saloz, Tereyağı, Yanbolu).
Arpa (tr.
i.) Para. Bu iş için biraz arpa gerek 1 (bk. Asker, Dırav, Dünyalık, Mal?, Damgalı,
Mangır, Mangiz, [kumarda] Mano; Pul, Taş).
Arpacı (gr.
s.) [arpaksi ( = aşıran)] hırsız. (bk. Kapkaççı).
Arpacılık (gr.
tr.) Paket, çanta, başkaca 'eşyayı alenen çalıp kaçmak suretiyle yapılan
hırsızlık.
Arpalamak (f.)
[birinin] İşi bozulmak. Herifçioğlu arpalamış
gezeleyip duruyor.
Arşiv karıştırmak (fr.
tr. dey.) Masa altından kadın ve erkek birbirlerinin cinsel organlarıyle
oynamak.
As âbâtı bozulmak (ar.
tr. dey. öğr. arg.) Sinirleri bozulmak. Asâbâtmı
bozma be kodoş.
Asfalt biti (gr.
tr. b.i.) Volkswagen arabası.
Asfalyaları gevşemek (dey.) Dizlerinin • bağı çözülmek. Şu paçozu iyice dikizle, ama, sakm asfalyalarm
gevşemesin. .
Asılma depoya gider (dey.)
iş çıkmayacak bir kadını tavlamaya uğraşan zamparaya söylenir. [Otobüslerin,
troleybüslerin müşteri almadan boş olarak depoya veya garaja gitmelerinden
kinaye olarak].
Asılmak (tr.
f.) 1. Sırnaşmak, ısrar
etmek, ayak diremek. Asılırsan, kurtarırsın
yirmi papeli. (bk. Ekşimek?). 2. İstimnada bulunmak.
(bk. El arabasına binmek, Tek kürek yalova yapmak).
Asılzâde (ar.
far. b. i.) Pezevenk. Bizim asilzade
görünürlerde yok. (bk. Astik, Dasnik,
Esnafı }.
Asker (ar.
i. şöf. arg.) Para. Bugün birkaç askerin
yolunu buldum. (bk. Dırav.
Dünyalık, Mal2, Mangır, Mangiz, Pul, Taş). [fransız argosunda da, paraya
"soldat = asker" derler].
Askıcı (tr.
s.) Borcunu vermeyen. Askıcıdtr, oğlum,
gözlerini iy aç1
Asma dikmek (tr.
dey.) Borcunu vermemek.
Asmak (tr.
f.) 1. Borcunu ödememek. (bk. Kaynatmak2, Takmak!). 2. Yolda giderken bir
vesiyle ile arkadaşından ayrılmak. Onu
yan yolda astık. {bk. Ekmek4,
Satmak). 3. İhmal etmek, sürüncemede bırakmak. Bu iş asmaya gelmez. 4.
Gidilmesi gereken bir yere gitmemek. İşini
asarsan, sepetlerler seni sonra 1
Asma sakal - takma bıyık {dey.) Yalan dolan, palavra; Ulan, hiç harbi konuşmazsın, işin gücün asma
sakal-takma bıyık. (bk. Atmasyon, Bom,
Dolma1, Dubara, Eftamintokofti, Gır2, Kantin1, Kaşkariko2, Katakofti, Kıtır,
Kıtırbom, Kofti, Madik, Mantar!, Martaval, Masal, Maval, Palavra, Polim,
Şorolop, Torpil! ).
Astar etmek {dey.)
Beklemek, bekletmek. Aynasız yolumu astar
ediyor.
Astik (erm.
i.) Pezevenk. {bk. Asıl- zâde, Dasnik, Esnaf!).
Aşağı mahalle (tr.
ar. i.) Genelev. Papelleri uçlanınca
aşağı mahalleye doğru sarkmış.
Aşırmasyon (tr.
fr.) Çalma, hırsız- 1 ık etme.
Aşıremento (tr.
fr. i.) (bk. Arak, Kaparoz. Pandufla}.
Aşıremento etmek (tr.
gr. f.} Çalmak, habersiz almak, hırsızlık etmek. Bizim tabakayı gene aşiremen- to etmişler. (bk. Araklamak, Anaforlamak, Bomba patlatmak,
İşlemek!, Kaldırmak, Kaparoz etmek, Kapa- rozlamak, Omuzlamak, Sırıklamak,
Tırtıklamak, Tufalamak, Tüydürmek!, Zula etmek).
Atlamak (tr.
f.) Vermek. Bir cıgara atla da ciğerlerimiz
bayram etsin 1 {bk. Ballandırmak,
Bayılmak, Çalıştırmak, Ekmekl, Elden gelmek, Sökülmek, Toka etmek!,
Toslamak2, Uçlanmak, Yırtılmak). 2. Cimağ etmek. (bk. Çivilemek!, Fişek atmak, Kalıba
çekmek, Kaskaslamak, Lehimlemek. Mazgalına kargı saplamak, Nefes çekmek,
Parmağını ıslatmak, Perçinlemek, Pipo temizlemek, Şimendiferi raya sokmak,
Şi- şirmek2, Tezgâh kurmak, Uçuşa gitmek, Üflemek, Üfürmek, Yefallemek,
Zımbalamak).
Atmak (tr.
f. şöf. arg.) Etmek, söylemek. Dans
attı; şarkı attı.
Atmasyon (tr.
fr. i.} Asılsız, anlamsız, uydurma, yalan söz veya haber. Ne kadar da hoşlanılmışsın atmasyondan. (bk. Bom, Dolma!, Dubara, Eftamintokofti, Kantin!,
Kaşka- riko2, Katakofti, Kıtır, Kıtırbom, Kofti, Madik, Mantar, Martaval,
Masal, Palavra, Polim, Şorolop}.
Atmasyoncu (tr.
fr. s.) Yalancı. Atmasyoncudur,
anlattıkları hep tıraş (bk. Bomcu, Kıtırcı,
Palavracı).
Atmasyonculuk (tr.
fr. i.) Yalancılık. Herifin işi gücü
atmasyonculuk. {bk. Mantarcılık,
Palavracılık, Uy- durmasyonculuk).
Atmasyonel (tr.
fr. zf.) Yalan.uydur- ma tarafından. Atmasyonel
partifis- yon=mübalagal ı tarzda yalan.
Atmış altıya bağlamak (tr. dey.) Bir işi neticeye bağlamadan halledilmiş
göstermek. Saloz gene bizi altmış altıya
bağlamak istiyor, ama kim yutar.
Atmış dokuz (69) (dey.)
Minet- leşme, minet yapma.
Atomlamak (fr.
tr. öğr. arg.) Sınıfta- kalmak. Bizim
Ali fizikten de atom- lamış. (bk. Çakmak3,
Çuvallamak, Tırlamak, Top atmak2, Torpillemek). Atras (i.)
Kıç, makat. (bk. Bohça, Boyata, Çukur, Davul, Defans, Def- ransiyel, Ense,
Kâse, Semer, Tiz).
Avadanlık (tr.
i.) Haşefe.
Aval (fr.
s.) Saf, budala, bön, ahmak. Ulan
aval, sayı ile kendine gell (bk. Abullabut,
Andavallı, Angut, Armut, Ayran ağızlı, Bangoboz, Cacıklık, Denyo, Düdük
makarnası, Gebeş, Gebeşâki, Hafız, Hırbo, Hırt, Hışır, Hıyar, Kanser ilâcı,
Kerestel, Keriz2, Keş, Koroydo, Mayın, Pangodoz, Pilâki, Saloz, Tereyağı, Yan-
bolu).
Aval aval (fr.
zf.) Aptal aptal. Aval aval yüzüme ne
bakıyorsun, maymun mu oynuyor.
Avallık (fr.
tr. i.) Aptallık, sersemlik, bönlük. Bulduğumuz
paranın yarısını sahibine bırakmakla avallılıktan başka bir şey yapmış
olmazsmız.- H.R.G. (bk.
Hırtapozluk, Hırtlık, Hışırlık, Hıyarlık).
Avans vermek (fr.
tr. dey.) Bakışıyla ümit vermek [kız veya kadın]. Şu kıza bak yahu, düpedüz avans veriyor; eyvala ağa,
ben asılıyorum (= peşine takılıyorum).
(bk. Pas vermek).
Avanta (ita.
i.) 1. [kumarda] Önemsiz bir faydalanma, yarım hırsızlıkla para kazanan bir
kumarbazdan "sus payı" alma. Sirkafta
işliyordu; bekledim, avantamı aldım. 2.
[kumarda] Hile ile oyun oynama, kâğıt tanıma. Kağıt
tanıyordum, üstelik façayı gördüm, işin avantasma kaçtım. 3. Bedava, zahmetsizce, parasız elde edilen şey. (bk.
Anafor, Beleş, Habeden, Lüp). Avantacı
(ita. tr. s.) Bir şeyi parasız ele geçirmek isteyen
kimse. Avantacıdır, çalışırsa nazik
bedeni incinir. (bk. Anaforcu,
Beleşçi, Lüpçü, Otlakçı).
Avantacılık (ita.
tr. i.) Bir şeyi parasız ele geçirmek isteme. Bırak şu avantacılığı da çalışmaya bak 1 (bk. Anaforculuk, Beleşçilik, Kaparozculuk,
Lüpçülük, Otlakçılık).
Avanta etmek (ita.
tr, f.) Zahmetsiz, bedavadan kazanmak. Bugünlerde
avanta ettiğimiz yok.
Averta (ita.
zf.) Açık, serbest. İstediğiniz kadar
para koyabilirsiniz, kasa averta
[yalnız "paseta"da kullanılır].
Ayak yapmak (tr.
dey.) Birini aldatmak, kandırmak için dalavere çevirmek. Anoşa ayak yapma, dolma yutmaz. (bk. Açmaz yapmak, Dümen yapmak, Filim çevirmek).
Ayaz (tr.
s.) 1. Fena, zararlı veya tehlikeli durum, yer. Orası ayazdır, ben gitmem; işler ayaz. (bk. Ayna- sızi, Kertan, Madara, Yaş). 2.(öğr. arg.)
Korkulan, zor [ders]. Bugünkü dersler hep
ayaz.
Ayazağa (tr.
i. öğr. arg.) Gayet sert, yüzü gülmez, talebeyi korkutan hoca. İlk ders ayazağanmdır, gözünü açl
Ayazlamak (tr.
f.) Boş yere, beyhude yere bir yerde beklemek. Sabahtan beri burada ayazladık, ne gelen var, ne
giden. (bk.Kazıklamak2). Ayıklamak (tr.
f.) 1. Yakalamak, tutmak. "Kelleyi tutup
çıksın, viranelik tarafında ayıklarız/'
-Salata Dergisi, Ş.Sualp). (bk. Enselemek, E- gavlamak, Piyastos etmek). 2.
Cinsel ilişki amacıyla kadının giysilerini çıkarmak.
AZR
Ayınka. Ayınkacı (erm.
i.) Tütün kaçakçısı. Şu gelen atlı,
ayınkacıya benziyor.
Ayıp sallamak (ar.
tr. dey. şöf. arg.) Ayıp etmek, yolsuz bir harekette bulunmak. [Gazino veya
kahve gibi yerlerde para vermek lâzım geldiği zaman birbirlerine ikram etmek
üzere iki şöför arasında kullanılır]. Abi,
ayıp sallıyorsun, masanın şerefi bizimdir.
Ayna (far.
zf.) İyi bir halde, yolunda. işimiz
ayna.
Aynalı (far.
tr. s.) Güzel, yakışıklı [kimse]. (bk. Afili, Alengirli, Cakalı, Fiyakalı).
Aynalı pembe (far.
tr. s.) Hafifmeşrep kadın, fllhişe.
Aynasız (far.
tr. s.) 1. Hoşa gitmeyen, fena. zararlı, tehlikeli, yakışıksız, biçimsiz [şey
veya yer]. Amma da aynasız bir yermiş
burası, beni hiç- açmadr, böyle aynasız heriflerle başım hoş değil. (bk. Boru2.) 2. (i.) Polis, jandarma. Aynasıza kitakseI
(bk. Dayı2, Gelin alıcılar, MikropV Tahtakoz). 3. (i.) Tavla zarı. 4. (öğr.
arg.) Katı disiplinli erkek öğretmen.
Aynasızlanmak (far.
tr. f.) Uygunsuz, yakışıksız, hoşa gitmeyen durumda bulunmak. "Bir daha böyle aynasızlanma I" - H.R.G.
Aynasızlık (far.
tr. i.) Aynasızı olma hali. Yan çiz, böyle
aynasızlıklar olagan şeylerdir.
Ayran ağızlı (s.
dey.) Aptal, budala, sersem. (bk. Abeci, Abullabut, Ahlat, Andavallı, Angut, Armut,
Aval, Ban- goboz, Cacıklık, Denyo, Düdük makarnası, Dümbelek, Gebeş, Gebe-
şllki, Hafız, Helalım, Handavallı, Hırbo, Hırt, Hırtapoz, Hışır, Hıyar, lspa-
nak, Kanser ilâcı, Kaşalotzllde, Kaşkaval, Kerestel, Keriz2, Keş, Koroy- do,
Mantar2, Mayın, Naval, Pango- doz, Pilâki, Saloz, Tereyağı, Yan- bolu).
Ayvayı yemek (tr.
dey.) Zarar görmüş olmak; işi, kazancı, geliri bozulmak; çıkar sağlayamamak. Yarm maaş alamazsak, ayvayı yedik. Adamcağız,
zamanından önce emekliye ayrılınca ayvayı yedi. (bk. Kazık yemek).
Az gelişmiş ülke (dey.
tr.) Ufak- tefek, çelimsiz kimse. Az
gelişmiş ülkelere yardımı esirgememeli.
Azraile elense çekmek (ar. tr. dey). Hastalığı yenmek; tehlikeden kurtulmak.
Herifi yolcu derken, Azrail'e öyle bir elense çekti
ki, sorma gitsin)
Baba (tr.
i.) Erkeklik âleti. (bk. Babafingo, Babatorik, Bombili, Kereste2,
Maslahat, Matrakuka, Zurna2). Babaçko
(s.) İriyarı [en çok kadın hakkında]. (bk.
Vardakosta).
Babafingo (ita.
i.) Erkeklik âleti. (bk. Babatorik, Bombili, Kereste2, Maslahat, Matrakuka,
Zurna2).
Babalı kâğıt (b.
i.) İşaretli iskambil. (bk. Çivili kâğıt, Doktorlu kâğıt). Karonun yanındaki babalı kağıttır, çaktırma sakın
kimseye 1
Babalık (tr.
i.) Saygı gösteren bir söz. Afiyettesin inşallah
babalık 1
Babana yuttur (b.
i.) Yapma, Takma göğüs. (bk. Protez).
Babatorik (i.)
Zeker. (bk. Alat, Bombil i, Kereste2, Maslahat, Mat- rakuka, Zekeriya, Zurna2).
Babuk (i.)
Kulampara. (bk. Keskin, Şapçı).
Babukluk (i.)
Kulamparalık. (bk. Keskinlik, Şapçılık).
Badanalamak (ita.
tr. f.) (bk. Fırça çekmek, Fırçalamak).
Badem şekeri (tr.
i.) Tabanca kurşunu. Badem şekerini
tüketirsen, ça- karalmazı kaldır at.
(bk. Leblebi).
Balık tutmak (öğr.
arg. dey.) Şansı, talihi yardım edivermek. Fizikten
bir yer biliyordum o çıkıvermedi mi 7 ulan, amma balık tutmuşsun ha 1
Balkon (fr.
i.) Kadın veya kız memesi. (bk. Ampul, Far, Tampon).
Ballandırmak (tr.
f.) Göndermek, vermek. Partiyi kaybettik,
hala ne duruyorsun, askerleri ( = paraları) ballandır bakalım.
(bk. Çaldırmak, Elden gelmek, Sökülmek, Toka et- mekl, Toslamak2, Uçlanmak,
Yırtılmak).
Bamburuklarını sökmek (dey.) Birini berbat ve perişan etmek. Piyas- tos olunca, herifin bamburuklarmı sökmüşler.
Bamye tarlası (tr.
i.) Mezarlık. Bütün binliği yuvarlarsan, boylarsın sonra
bamye tarlasını.
Bangoboz (s.)
Saf, bön, budala, ahmak. (bk. Abullabut, Andavallı, Angut, Armut, Aval, Ayran
ağızlı, Ca- cıklık, Denyo, Düdük makarnası, Hafız, Hırbo, Gebeş, Gebeşâki,
Hırt, Hışır, Hıyar, Kanser ilâcı, Kereste!, Keriz2, Keş, Koroydo, Mayın, Pan-
godoz, Pilâki, Saloz, Tereyağı, Yan- bolu).
Banka (ita.
i.) Genelev. Biraz taş (= para) tutuyorduk,
dün alayını birden bankaya yatırdık.
(bk. Kırmızı fener, Mektep, Üniversite).
Barbunya (gr.
i. öğr. arg.) 1. Tam not (on numara). Ayazağadan,
kolay barbunya alınmaz. 2. On liralık bütün kâğıt. Üç barbunyayı iki saatte ezmiş. (bk. Alaman, Bütün, Evlek).
Barsak çıkıntısı (tr.
i.) Çük. Barsak çıkıntısına güvenip de
kendini erkek sanıyorsun ha...
Baru (s.)
1. Saf, enayi, budala [âşık] Baruyu haşladım. [bu kelime en çok, sokak kadınları tarafından
kullanılır]. 2. Yabancı. Baruyu sepetledim.
Basmak (tr.
f.) 1. Yürümek, çekilmek, gitmek. Bas
şurdan 1 (bk. Açmak, Ançizlemek,
Aralanmak, Cızlamı çekmek, Cicozlamak, Çözülmek, Dümeni kırmak, Ferlemek,
Fertiği çekmek, Fertiklemek, İpini kesmek, Kırmak, Kirişi kırmak. Nokta
olmak, Palamarı koparmak veya çözmek, Panik kırmak, Payandaları çözmek, Tırla-
mak, Toz olmak, Tüymek, Voltasını almak, Yelkenlemek, Zamkinos etmek). 2. Tehlikeye düşmek. Tongtya bastı.. 3.
Aldanmak. (bk. Boğulmak, Kafeslenmek, Tora düşmek).
Bastırmak (tr.
f.) Koymak, bırakmak, vermek. "Postu
serdin haydi basttr beşliği de al voltaml" - Kemal Tahir.
Bastonu kırmak (ita.
tr. dey.) Bel- soğukluğu olmak. Kırmızı
fenere yanaşma, karışmam sonra bastonu kırarsın. {bk. Kamışı kırmak).
Başka (tr.
i.) Çingene. Başka diye çingeneye
derler.
Baş parmağını bükmek (tr. dey.) Yankesicilik etmek.
Bayat (tr.
s.) Köhne fikirli ve düşünceli, geri kafalı [kimse]. Şu bayatın kellesini az buçuk törpülemeli.
Bayılmak (tr.
f.) Para vermek, borç ödemek. Bayıl
bakalım papelleri. (bk. Ballandırmak,
Çalıştırmak, Elden gelmek, Sökülmek, Toka etmek1, Tosla- mak2, Uçlanmak,
Yırtılmak).
Bayramlık ağız (tr.
st.) Küfür. Ona bayramlık bir ağız lazım. (bk. Kalay, Kantarlı).
Bayramlık ağzını açmak (dey.) Küfretmek. Adama
zorla bayramlık ağzını açtırıyorlar be birader. (bk. Ana avrat asfaltta dolaşmak veya Koşmak, Ana
avrat dümdüz gitmek. Kalayı basmak, Kalaylamak, Kantarlı atmak, Kantarlıya
basmak, Okumak, Perdahlamak2).
Beleş (ar.
s.) Zahmetsizce, bedavadan elde edilen [para, eşya]. Beleşi kim sevmez be oğlum 1 (bk. Anafor, Avanta, Habeden, Lüp).
Beleşçi (ar.
tr. s.) Beleşe konmak isteyen, bedavacı [kimse]. Beleşçidir, pek yanaşma I (bk. Anaforcu, Avantacı, Lüpçü, Otlakçı).
Beleşçilik (ar.
tr.) Bedavacılık, Bir şeyi parasız elde etmek isteme. Bırak şu beleşçiliği de çalışmana bak 1 (bk. Anaforculuk, Avantacılık. Kaparozculuk,
Lüpçülük, Otlakçılık).
Beleşe konmak (ar.
tr. dey.) (bk. Anafora konmak).
BelOce (s.
şöf. arg.) Güzel, güzelce. Beriki daha beluce.
Besmele görmüş şeytana dön^ mek (dey.) Korkmak. (bk. Şeytan çarpmış keçi yavrusu gibi
titremek).
Beş (tr.
s.) Puşt. (bk. Dümbelek, Esnaf1, Folluk, Götlek, İbnetor, İnek, Kayarto, Kova,
Kuzu, Tayıncı, Tekerlek, Verek).
Beşlik (tr.
s.) Me'bOn. (bk. beş yıldız, Dümbelek1, Esnaf, Folluk2, Götlek, Halka, İbnetor,
İnek, Kayar- to, Keçi, Kova, Tayıncı, Verek).
Beş yıldız (tr.
b. s.) Me'bOm. Beş yıldızdır,
boşverl (bk. Beşlik, Dümbe- lek2, Esnaf,
Folluk2, Götlek, İbnetor, lnek3, Kayarto, Keçi, Kova, Tayıncı, Verek) .
Beton gibi (fı.
tr. s. öğr. arg.) Dersine iyi çalışmış, kendisine çok güvenen öğrencinin
durumu. Bizim dede bugün beton gibi,
barbunyaya (=on numaraya) konacak.
Beyaz (ar.
i.)Eroin. Beyaz mı istersin, siyah mı? (bk. Horain, Mal3, Orain, Toz).
Beybaba (tr.b.i.)
Ağırbaşlı, hatırlı [adam]. Beybabaya boş verme,
yersin marizi, karışmam ha 1
Bıdık (öğr.
arg.) Kısa boylu erkek öğretmen.
Bıyıklıya piyaz vermek (tr. far. dey.) Polis, jandarma, inzibat gibi
kimselerle hoş geçinmek.
Bıldırcın (tr.
i.) Kısa boylu, etine dolgun kadın veya kız. Bıldırcına
gel, bıldırcına. (bk. Piliç).
Bızdık (erm.
i.) Çocuk. Bu bızdık da nereden türedi. (bk. Şorulu).
Biçimlemek (tr.
f.) 1. Utandırmak, morartmak. Herifi
öyle bir biçimlediler ki. 2. Cimağetmek. (bk.
Atlamak, Çarpışmak, Çatıya çıkmak, Çi- vilemekl, Düdüklemek, Fişek atmak.
Gırnavlamak, Kalıb.a çekmek, kaskaslamak, Kiremit aktarmak, Lehimlemek,
Lötrefil yapmak, Mazga- I ına kargı saplamak, Nefes çekmek, Parmağını ıslatmak,
Perçinlemek, Pipo temizlemek, Saat ayarlamak, Şimendiferi raya sokmak, Su
pişirmek, Şişirmek2, Tezgâh kurmak, Tığ- lamak, Uçuşa gitmek, Üflemek, U-
fürmek, Vuruşmak, Yefallemek, Zımbalamak).
Bilek.-spor yapmak (tr.
fr.) İstimnada bulunmak. (bk. Asılmak2, El arabasına binmek, Tek kürek yalova
yapmak, Tespih çekmek.)
Bilezik (tr.
i.) Hırsızlara takılan kelepçe. Ayı
Yakup, bileziği kırmış diyorlar.
Bitik (tr.
s.) Aşık. Ulan, bitiksin sen bel
Bitirim (tr.
s.) 1. Külhanbeyi [tavırlı kimse]. Bitirim
adammışsın, vesselam 1 (bk. Adediyoz,
Pırpırı). 2. (i.) Barbut oynanılan yer, kahve, kumarhane (bk.
Bitirim yeri, Dükkân, Tekke, Tripo). 3. Çok hoşa giden [kimse, yer].
Bitirimci (tr.
i.) Barbut kahvesi işleten, barbut oynatan adam. Bizim bitirimciyi enselemişler.
Bitirimlik (tr.
i.) Külhanbeyilik:
"Bu bitirimlik diplomasını sıyırttım" (Salata Dergisi S.Süalp).
Bitirim yeri (tr.
i.) Kumarhane. Bitirim yerleri bizi
açmıyor artık. (bk. Bitirim2,
Dükkân, Tekke, Tripo).
Bitirmiş (tr.
s.) Tecrübeli,
bilgili, açıkgöz [kimse]. Herifi görme, bitirmiş.
Bitlemek (tr.
f.) Kavga çıkarmak için bahane aramak.
Bitlenmek (tr.
f.) Paralı olmak, parası olmak. Şu
hacıağayı sövüşte de, biraz bitlenelim be oğlum 1 (bk. Taş tutmak, Tutmak).
Bitli (tr.
s.) Az paralı; hiç parasız. (bk. Dıragonl, Hafif, Hastal,
Kokoz, Tıngır, Tırıl).
Bizden (tr.
s.) Kurnaz, açıkgöz. Ha- san bizdendir,
korkma istediğin gibi işle l
Bocurgat yapmak (dey.)
Burnunu karıştırarak hap yapmak.
Bodoslama (i.
bah.) burun [insanda].
Bodoslamadan (zf.)
Cepheden, önden, karşıdan. Bodoslamadan bir iniş
iniyor ( = vuruyor) ki,
sorma.
Boğulmak (tr.
f.) Aldanmak, soyulmak, para kaptırmak. Boş
ver Tepebaşt'na, orda boğulursun; şaşma Kumkapfdan 1 (bk. Basmak3, Kafeslenmek).
Boğuntu yeri (tr.
i.) Kumarhane.
(bk. Bitirim2, Bitirim yeri, Dükkân, Tekke, Tripo).
Bohça (tr.
i.) Kıç, makat. (bk. Atras, Boyata, Davul, Defans, Defransiyel, Ense, Kâse,
Semer, Tiz).
Bokunda boncuk bulmak (tr.dey.) Düşüncelerini bir matah sanmak, kendini
beğenmiş olmak. Hele şükür bokunda
boncuk buldun, satacağına sakla 1
Bom (tr.
s.) Yalan. (bk. Atmasyon, Dolma, Dubara, Eftamintokofti, Kantin, Kaşkariko2,
Katakofti, Kıtır, Kıtırbom, Kofti, Madik, Mantar, Martaval, Masal, Polim,
Palavra, Şorolop).
Bom atmak (tr.
f.) Yalan söylemek. İşi gücü bom atmak. (bk. Mantar atmak, Martaval okumak, Maval okumak).
Bomba patlatmak (ita.
tr. f.) Çarpmak. aşırmak, çalmak. (bk. Anaforlamak, Cebellezi etmek,
Kaldırmak, Kaparoz etmek, Kaparozlamak, Omuzlamak, Sırıklamak, Tırtıklamak,
Tu- falamak, Tüydürmeki, Yüıütmek, Zu- la etmek).
Bombili (i.)
Zeker. (bk. Alat, Babafingo, Babatorik, Kereste2, Maslahat,
Matrakuka, Zekeriya, Zurna2).
Bomcu (tr.
s.) Yalancı. Amma da bomcu imişsin
ha 1 (bk. Dubârâcı, Kıtırcı, Madikçi).
Bop bop (i.)
Poker oyunu.
Bora patlatmak (gr.
tr. f.) Çok kızmak, hiddetlenmek, ateş püskürmek.
Borda (ita.
i.) Yan. Bordama gell
Borda borda (ita.
zf.) Yan yana [oturma].
Boru (tr.
s.) 1. Boş, anlamsız [söz]. (bk. Fasarya!, Madara, Pofyos, Si- fos). 2. Fena (bk. Aynasızl).
[boru mu bu = olur şey mi bu].
Boşlamak (tr.
f.) Peşini bırakmak, vazgeçmek, önem vermemek. Görüyorum, sen bizi boşladın artık. (bk. Boşvermek, Dalga geçmek, Haspi geçmek,
Haylamamak, lska geçmek, Keşlemek, Kumpas sallamak, Omuz vermek, Tonel geçmek,
Yan çizmek, Yan sallamak).
Boş vermek (tr.
f.) Kulak asmamak, önem vermemek. Ne
halt ederse etsin, boş veri (bk. Boşlamak, Dalga geçmek, Haspi geçmek, Haylama-
mak, lska geçmek, Keşlemek, Kumpas sallamak, Omuz vermek, Tonel geçmek, Yan
çizmek, Yan sallamak).
Boyalı (tr.
i.) Renkli (mavi) ispirto. Yolsuzluktan boyalı
içe içe iflahımız kesiliyor.
Boyata (i.)
Göt, kıç. (bk. Atras, Bohça, Davul, Defransiyel, Ense, Kâse, Küfe, Semer,
Tiz).
Bozalamak (f.)
Kusmak, kayetmek. Pırnayı fazla alınca
bozaiamaya başladı. (bk. Kartvizit
bırakmak, Ötmek, Tavus kuyruğu çıkarmak).
Bozmak (tr.
f.) Mahcup etmek, utandırmak. Maval
okumaya baş- iaymca, herifi bozdum.
(bk. Biçimlemek, Bozum havası çalmak, Keş etmek).
Bozuk para (tr.
far. s.) Çoluklu çocuklu aile.
Bozum (tr.
i.) Paraların suyunu çekmesi; mahçupluk, utangaçlık. Bozum kötü şeymiş be hacım 1
Bozum etmek (tr.
dey.) Mahcup etmek, utandırmak. Bir
alay ada- mm içinde beni bozum edersen, bir alay köteğe hazır oll (bk. Biçimlemek, Bozmak, Bozum havası çalmak,
Façasını çalmak, Keş etmek).
Bozum havası (tr.
ar. b. i.) Mahcupluk, utangaçlık. Atar
mısın iş- kembe-i kübradan, al sana bir bozum havası şimdi!
Bozum havası çalmak (tr.
ar. dey.) Mahcup etmek, utandırmak. Zibidiye,
iyiden iyiye bozum havası çalıyorsun da, hiç oralı olmuyor yahu I (bk. Biçimlemek, Ekşitmek, Foslatmak).
Bozum olmak (tr.
f.) Mahcup olmak, utanmak, Bozum olunca yoğurt
gibi kızarma sakın I (bk. Amorf olmak,
Dut gibi olmak, Ekşimeki, Foslamak, Madara olmak, Şişmek).
BÖC
Böcek sokmak (tr.
dey.) Karı koca arasına girmek. "Sana
tavsiye yuvamıza böcek sokma
I". (Salata Dergisi -S.Süalp)
Böğürtlen (tr.
i.) Kusmuk. Şurada böğürtlen var, öteden
dolan I
Böğürtlen çıkarmak (tr.
dey.) Kay- etmek, kusmuk. Şişenin hepsini yuvarlama,
böğürtlen, çıkarırsın sonra. (bk.
Ötmek2, Tavus. kuyruğu çıkarmak, Kartvizit bırakmak).
Bulgurcu (tr.
i.) Soyguncu. "Harp zamanında
halkı soyan bir iki bulgurcu var." -
H.R.G. (bk. Arakçı).
Bulgurculuk (i.) Soygunculuk.
Bulgurculuğu bırakıp dişçiliğe başlamış. (bk. Arakçılık).
Bulut (tr.
i.) Çok sarhoş. Herife bak, bulut! (bk. Dut, Filispit, Fitil, Kandil, Kandilli, Küp,
Matiz, Turşu, Vapur, Yüklü2, Zom2).
Burnunu çekmek (tr.
dey.) Parasız kalmak, züğürtlemek. Herifçioğlu
aylardanberi burnunu çeker durur.
(bk. Kokozlamak, tırıllamak, Uyuz olmak).
Buruşuk (tr.
s.) İhtiyar, yaşlı. "Bana bakm
buruşuklar" (Salata Dergisi -
S.Süalp)
Bütün (tr.
i.) On
liralık kâğıt para. (bk. Evlek).
Büyük kurna (tr.
ar. öğr. arg.) Okulun disiplin kurulu başkanı. Büyük kurnaya düşen, çok terler.
Büzük (tr.
i.) Cesaret, yürek. Onun karşısnda
konuşmaya büzük ister.
Büzüktaş (tr.
b. i.) Kafadar, kafa dengi olan arkadaş. Senin
büzüktaşın geliyor işte I
Ellialtı (tr. i.) Tokat, sille, şamar. El- lialttyı özlemişe benziyorsun (bk. Düşeş, Pendifırank, Tingoz).
Elli dirhem otuz (s.)
Sarhoş. Herif, elli dirhem otuz. [rakının elli dirhemi otuz paraya satıldığı devirden
kalma]. (bk. Bulut, Dut, Filispit, Fitil, Kandil, Kandilli, Küp, Küplü, Turşu,
Vapur, Zom2).
Ellisekiz (s.)
Me'bun. {bk. Beşlik, Beş yıldız, Dümbelek, Esnaf, Folluk2, Götlek, İbnetor,
inek3, Kayarto, Kova, Tayıncı, Verek).
Elpeşrevi (tr.
far. b.i.) Kadın-erkek, çirkin bir şekilde, ellerle birbirlerini sevmek. Sinemada ışıklar sönünce eipeşrevine başladılar. -
Emmek (tr.
f.) Uzun süre faydalanmak. Paralı bir enayi
bulmuş emip duruyor. (bk. Sağmak).
Emzik (tr.
i.) Nargile. Şu emziği doldur bir
görelim.
Emzirmek (tr.
f. şöf. arg.) Otomobilin arka deposundan hortumla benzin çalmak. Bizim ineği (= otomobili) gene emzirmişier yahu. (bk. Sağmak).
Enayi (s.)
Kendini beğenen, hodbin. Hoşlanmıyorum böyle
enayilerden.
Enayi dümbeleği (dey.)
Katmerli enayi. Enayi dümbeleği,
karşında kim var senin!
Enayi pilâkisl (tr.
gr.dey.) Sersem, budala. ahmak. "Seni
yarm yağlı bir çömlekten sonra enayi pilâkisiyle tım- tıkız
şişiririm".-H.G.R. (bk. Abullabut,
Andavallı, Angut, Armut, Aval, Ayran ağızlı, Bangoboz. Cacıklık, Denyo, Dilgoz,
Düdük makarnası, Gebeş, Gebeşâki, Hafız, Habeci kostik, Halalım, Hırbo, Hırt,
Hışır, Hıyar, Kanser ilâcı, Kaşalot, Kaşalotzade, Kaşkaval, Kerestel, Keriz2,
Keş, Ko- roydo, Mantar2, Mayın, Maval, Pangodoz, Pilâki, Saloz, Tereyağı, Yan-
bolu).
Enginar (i.)
Ferç, kadın tenasül organı. (bk. Follukl, Şeriat evi). 2. Baş, kafa. Şu dazlak enginara kitaksel
Enjeksiyon natürel (fr.
i.) Cimağ. (bk. Ahtu, Haniş, Tıngırtı).
Ense (i.)
Göt, Kıç. Kadının ensesi yerinde. (bk. Atras, Bohça, Boyata, Davul, Defans, Defransiyel,
Kâse, Küfe, Semer, Tiz.)
Enselemek (tr.
f.) Tutmak, yakalamak, ele geçirmek. Herifi
enselemişler. {bk. Egavlamak,
Piyastos etmek).
Enselenmek (tr.
f.) Tutulmak, yakalanmak, ele geçmek. Enselenmeden
kirişi kırmış. {bk. Piyastos olmak).
Eritmek (tr.
f.) Bitirmek, tüketmek. Ne çabuk da erittin
otuz beş papeli.
Erketeci (i.)
Gözcü, kollayıcı [en çok barbut kahvelerinin önünde bekleyen ve bir aşağı bir
yukarı dolaşarak uzaktan polis ve sivil memurların geldiğini içerideki
oyunculara haber veren adam). (bk. Dikizci).
Ertak [erm.
"Ertank"] (n.)
Gidelim I (bk. Pami).
Eski enayi biçimi (s.)
Demode elbise; giyecek, takacak. Sen
hâlâ o kırlangıç yakayı tak, şu eski enayi biçiminden kurtulamadn gitti.
Eski kulağı kesik (s.)
İhtiyar, tecrübeli, görmüş geçirmiş zampara. Karının
yollusunu ( = hafifmeşrep, kolay kandırılır) bilmez olur mu? eski kulağı kesiklerdendir.
Eski memur (tr.
ar. öğr. arg.) 1. Eski öğrenci, her yıl ikişer yıl okuyarak s'ınıf geçen
talebe. Eski memurdur, vız gelir ona. 2. Feleğin çemberinden geçmiş, malın gözü.
Esmek (tr.
f.) Soğuk soğuk söylemek. Çenen pırtı, gene ne
esiyorsun orada.
ESN
Esnaf (ar.
ç. i.) 1. Ahlâksız kadın; mutavassıt erkek; me’bûn. (bk. Ağır
işçi, Antini, Beşlik, Beş yıldız, Ellisekiz, Gaco, Götlek, Kova, Kayarto,
Paçoz, Tayıncı, Verek). 2. Kumarbaz, kahve kahve dolaşan kumar hırsızı. Hüseyin, bizim esnaftandır, iyi keriz eder.
Eşekten düşmüş karpuza dönmek (dey.) Şaşakalmak, .donup kalmak, şoke olmak. Karşısında ayı Bekir'i görür görmez, eşekten düşmüş
karpuza döndü.
Evlek (gr.
i.) On
liralık kâğıt para: Dün akşam gene iki
evlek bayıldık. (bk. Bütün).
Evpilici (b.
i.) Ellenmemiş genç kız. Böyle evpilicini nerede
kullanacaksın I
Eyvala (ar.
zf.) Elbette, tabii, şüphesiz. Yarın
iki buçuğa doğru bekliyorum; eyvala abicim .
[arapça "ey- vallah'dan].
Ezmek (tr.
f.) Para harcamak. Yüz yirmi papeli bir
günde eziyor.
Faça (ita.
i.) 1? iskambil destesinin en altındaki kâğıt, Façayı gösterme, avanta avantadır. 2. Yüz, çehre, surat. Şu hırbonun façasına bak da, saatini ayar et. 3. Elbise.
Façayı düzmüşsün, keyfin gıcır.
Façasını almak (ita.
dey.) Mahcup etmek, bozum etmek, forsunu kırmak, fiyakasını bozmak. Alırım façam aşağıya, amorf olursun ( = mahcup olursun). (bk. Biçimlemek, Bozmak, Bozum
havası çalmak, Keş etmek, Kurdelesini kesmek?, Mor etmek).
Faka basmak (ar.
tr. dey.) Tehlikeye düşmek. Kaçm kurasıyız oğlum,
faka basar mı sanıyorsun sen bizi. Falçata
(i.) Bıçak, kama, şiş gibi şeyler.
Far (fr.
i.) Kadın veya kız memesi. (bk. Ampul, Balkon, Tampon).
Farmason (fr.
s.) Lâübâli, rind. Herifçioğlu
farmason, dünyaya boş veriyor.
Fasafiso (s.)
Entipüften, değersiz, işe yaramaz [söz]. Herifin
söyledikleri hep fasafiso. (bk. Cavalacoz, Çırnık,
Külüstür, Zımbırtı3),
Fasarya (s.)
1. Boş [söz]. (bk. Borul, Madara, Pofyos, Sifos). 2. (i.) Naz, cilve, çalım. Şu paçozun (
= kadının) fasaryasına kitakse ( = bak).
Fasulye mi dedin (dey.)
Anlamsız bir söz karşısında alay olsun diye kullanılır.
Fasulye yazmak (gr.
tr. dey.) Bitirimcinin oyun oynatma hakkı olarak aldığı "mano" nun
hesabını tutmak. İki gündür fasulye
yazmaktan imanım gevredi.
Fayrap (ing.
i.) 1. Kapıp koyuverme, hızlandırma. 2. Açma; çıkarma [kapı, pencere, üstbaş
gibi şeyleri].
Fayrap etmek (ing.
tr. f.) 1. Kapıp koyuvermek, hızlandırmak. Beleş
is- timi (= rakıyı) bulunca, fayrap etti. 2. Çıkarmak. Pencereleri
fayrap etti; yakayı, gömleği fayrap etmiş.
Fayraplamak (ing.
tr. f.) (bk. Fayrap etmek).
Fazla viraj almak (ar.
fr. tr. dey. şöf. arg.) Çok yalan söylemek. Fazla
viraj alma oğlum, yavaş gell
Fenerli (gr.
tr. i.) Önünde sakalı sarkan kimse. Şu
fenerliyi sövüşlersen (= para sızdırırsan)
işimiz aynadır.
(bk. Dızgallı).
Ferlemek (f.)
Kaçmak, sıvışmak. Mariz ( = dayak) in
kokusunu alınca terledi. (bk. Açmak,
Ançizlemek, Bas- maki, Cızdam etmek, Cızdamı çekmek, Cızlamı çekmek,
Cicozlamak, Çözülmek, Dümeni kırmak, Fertiği çekmek, Fertiklemek, Gaza basmak,
ipini kesmek, Kırmak, Kirişi kırmak, Nokta olmak, Palamarı koparmak, Panik
kırmak, Payandaları çözmek, Tığmak, Tırlamak, Toz olmak, Tüymek, Voltasını
almak, Yelkenlemek, Zamkinos etmek, Zıplamak).
Fertiği çekmek (al.
tr. dey.) Savuşmak, kaçmak, uzaklaşmak. Aynasızlar ( = polisler) geliyor
abi, fertiği çekmezsek piyastos oluruz (
= yakalanırız). (bk. Ferlemek).
Fertik (al.
i.) Kaçma, savuşma, uzaklaşma, gitme. "içine
atlayınca fertik. .. " - H.R.G. (bk. Cızdam, Cızlam)-
FER
Fertiklemek (al.
tr. f.) Ayrılmak, uzaklaşmak, savuşup gitmek. (bk. Fer- lemek, Fertiği
çekmek).
Feslemek (tr.
i.) (bk. Kafeslemek). Festival (fr. i.) Curcuna; bir toplantıda her taraftan çıkan
seslerden meydana gelen gürültü, bağrışma, garip, olaylar. Dün akşamki manzara kıyak festivaldi be abil
Fındık (tr.
i.) Dolu , hileli zar. Benim fındığı Refik
yaptt, hiç aldatmaz. Fır (s.) Fırlama, piç. Ne
firdir o. (bk. Cumartesi çocuğu,
Gündüzleme, Kapı aralığı).
Fırça atmak (tr.
dey.) Azarlamak, hakaret etmek, Sövüp saymak.
Fırça çekmek (tr.
dey.) [bir kadına veya kıza] Badana yapmak. (bk. Badanalamak, Fırçalamak).
Fırçalamak (f.)
(bk. Badanalamak, Fırça çekmek).
Fırça yemek (tr.
dey.) Azarlanmak. Fırın kapağı (tr. s.) Kumarda kaybettiği halde üzülmeyen,
sinirlenmeyen, pişkin, tecrübeli, hayatın acılarını, zevklerini tatmış, öyle
olur olmaz şeylere aldırış etmeyen. Hüseyin
mi?... fırın kapağıdır o, öyle her şeye kulak asmaz.
Fırlama (tr.
i.) Çocuk. Dünkü fırlamalar, adama bayağı
kafa tutuyor yahu! (bk. Kopil,
Şıkırdım, Şopar, Şorulu, Velet).
Fırttırmak (f.)
Gitmek, kaçmak, ayrılmak. (bk. Açmak, Ançizlemek, Aralanmak, Basmak1, Cızdam
etmek, Cızdamı çekmek, Cızlamı çekmek, Çözülmek, Dümeni kırmak, Düş- mek2,
Ferlemek, Fertiği çekmek, Fertiklemek. Gaza basmak, İpini kesmek, Kırmak,
Kirişi kırmak, Nokta olmak, Palamarı koparmak veya çözmek, Panik kırmak,
Payandaları çözmek, Tığmak, Tırlamak, Tüymek, Voltasını almak, Yelkenlemek,
Zamkinos etmek, Zıplamak).
Fıs geçmek (tr.
dey.) Yavaşça anlatmak, kulağına fıslamak. Ne
fıs geçiyorsun oğlum, çık meydana.
Fıstığını kullanmak (dey.)
Aklını kullanmak. (bk. Toriğini çalıştırmak). Fıstık
(i.) Akıl. (bk. Torik.)
Fıymak (f.)
Kaçmak, savuşmak. Biz gelene kadar
çoktan fıymış. (bk. Açmak!,
Ançizlemek, Aralanmak, Bas- mak1, Cızdam etmek, Cızdamı çekmek, Cicozlamak,
Cızlamı çekmek, Çözülmek, Dümeni kırmak, Düşmek2, Ferlemek, Fertiği çekmek,
Fertiklemek, Fırttırmak, Gaza basmak, Gazlamak, ipini kesmek, Kırmakl, Kirişi
kırmak, Nokta olmak1, Palamarı koparmak veya çözmek, Panik kırmak, Payandaları
çözmek, Tığmak, Tırla- mak, Toz olmak, Tüymek, Voltasını almak, Yaylanmak,
Yelkenlemek, Zam- kinos etmek, Zıplamak).
Fileci (fr.
i.) (bk. Dikizci, Radarcı» Rontgenci).
Filecilik (fr.
tr. i.) (bk. Dikizcilik, Radarcılık, Rontgencilik).
Filim (fr.
i.) Seyredilen şey, manzara. Kıza
' açıkça balta oldu; ama ne filim, bütün millet onlara bakıyordu.
Filimci (fr.
tr. i.) Sözünde durmaz, yalancı, düzenbaz. Filimcidir,
palavrasına boş ver! (bk. Atmasyoncu,
Bomcu, Dubaracı, Kerizci2, Kıtırcı, Madikçi, Mantarcı, Palavracı, Uydurmasyoncu).
Filim çevirmek (fr.
tr. dey.) Gösteriş yapmak. Bugün çok güzel bir
filim çeviriyorum. (bk. Afi kesmek, Caka
satmak, Dümen yapmak, Numara yapmak, Polim yapmak, Racon kesmek2).
Filim koparmak (fr.
tr. dey.) Sarhoşken saçmalamak, düşündüklerini sırasıyle söyleyememek. sözün
arkasını getirememek. Ali bu, iki tek
parlatınca filim koparmaya başlar.
Filimler! yakmak (dey.)
Bir işi berbat etmek, yüzüne gözüne bulaştırmak. Senden ummazdım ulan, yaktın filimleri.
Filinta (ing.
s.) Güzel, yakışıklı. Fi- linte gibi kız [çok zaman "gibi" edatı ile birlikte
kullanılır.]
Filispit (ing.
s.) 1. Son derece sarhoş bulunan [kimse]. (bk. Bulut, Dut, Fitil, Kandil,
Kandilli, Küp, Matiz, Turşu, Vapur, Yüklü2, Zom). 2. Çok şık, çok zarif "Al...fakat beş saniyede üst değiştiren artist
gibi filispit giyinmelisin." - H.R.G. (bk. Afili, Alengirli, Apiko2, Aynalı, Cakalı,
Co- vino, Fiyakalı).
Filo (ita.
i.) Bit. Lan Ekrem, sağ cenahta 4 filo göründü. (bk. Macar, Piyanço).
Fino (ita.
i.) [içilen] Esrar. (bk. Ampes, Cigaralık, Cuk, Dalgal, Dem, Diş, Duman,
Gubar, Hanteriş, [ufak] Hurda. lhı, [bir avuçluk] Kabza; Ka- pakeyif, Kaynar,
Keçi, Keyif, Konca, Mal, [kötü] Paspal, Püf, [bozuk] Toprak, Nefes, Ot,
Sarıkız2).
Fire vermek (dey.)
Kötü durumu görülmek. İki tek parlatınca
fire vermeye başladı. Hizmetçi hiç fire vermedi.
Firigo (s.)
Sevimsiz, soğuk [kimse].
Firikik yakalamak (dey.)
Açık bacak görmek.
Fişek atmak (tr.
f.) Cimağ etmek. {bk. Lehimlemek, Nefes çekmek, Perçinlemek, Şişirmek2, Tezgah
kurmak, Üfürmek, Yefallemek, Zımbalamak).
Fit[*] (ita.
s.) Razı olan. Herif iki papele fit.
Fitil (ar.
s.) Son derece sarhoş bulunan [kimse]. Şu
moruğa bak, fitil, mübarek. (bk. Bulut, Dut,
Filispit, Kandil, Kandilli, Küp, Matiz, Turşu, Vapur, Yüklü, Zom2). [Kelime en
çok "gibi" edatiyle birlikte kullanılır].
Fit olmak (ita.
tr.f.) Razı olmak. Yedi buçuk papele fit
olduk. [kelime,"mü- savi
olmak", "ödeşmek" manasına gelirse, argoluktan çıkar]
Fiyaka (i.)
Kabadayılık, gösteriş. Senin fiyakan burada
sökmez (bk. Afi, Caka, Fasarya2, Lolo).
Fiyakalı (s.)
Gösterişli, süslü, zarif, kabadayı, Fiyakalı
paçoz; imanım fiyakalı, çözül ( = git) karşımdan.
(bk. Afili, Alengirli, Aynalı, Cakalı).
Fiyaka satmak (dey.)
Gösteriş yapmak, kabadayılık satmak. Oğlum,
bize de mi fiyaka satıyorsun?
(bk. Afi kesmek, Racon kesmek2).
Fiyaskos (gr.
i.) Falso, başarısızlık. Bu dalganın ( = işin) sonu
fiyaskos- tur be kardeşim.
Folluk (gr.
tr. i.) 1. Kadın tenasül aleti. (bk. Enginar, Şeriat evi). 2. Ahlaksız genç. (bk.
Beşlik, Beş yıldız. Dümbelek, Ellisekiz, Götlek, İb- netor, İnek, Kayarto, Tayıncı,
Verek).
Fos (fr.
s.) 1. Çürük, boş, kof, temelsiz. Fos
bir dalga (= iş). 2. (öğr. arg.) Bilgisiz,
kendi dalında yetersiz kadın öğretmen.
Fos dalga (dey.)
Kancıklık, kalleşlik. Bir gün olur bu fos
dalganın acısın çıkarırım senden.
Foslamak (fr.
tr. f.) Utanmak, sıkılmak, mahcup olmak. Okuduğu
martavalları kimse yutmayınca, öyle bir fosladı ki... (bk. Amorf olmak, Bozum
olmak, Dut gibi olmak, Ekşimekl, Madara olmak).
Foslatmak (fr.
tr. f.) Mahcup etmek, utandırmak. Palavralarını
suratına çarpınca, enayiyi foslattım.
(bk. Biçimlemek, Bozum havası çalmak, Ekşitmek).
Fotoğraf çıkarmak (gr.
tr. dey. şöf. arg.) Şöför, arabayı bir yere çarpmak. Bizim Kör Ali gene bu sabah fotoğraf çıkarmış. (bk. Model değiştirmek, Toslamak?).
Fransız salatası (tr.
ita. b. i.) Meydana dökülen çok ve karışık iskambil kâğıtları. Kaldır ortadan şu transız salatasını.
Fransız salatası yapmak (tr. ita. dey.) Meydana dökülen birçok iskambil
kâğıdını karıştırmak. Şu dökülenleri bir
fransız salatası yap da, sonra başlayalım kerize.
Fruko (i.)
Açık arabada dolaşan toplum polisi. Fruko
geliyor, çabuk yelkenle 1 (bk. Yoğurtlu
bakla).
Gaco (i.)
Kadın; dost; metres. Şu gacoya bak, amma
da sapanorya ( = çirkin) ha 1 (bk Aftos, Dalga-
motor, Mantunita, Nannik, Paçoz, Zamazingo).
Gaco oskisi (b.i.)
lngiliz lirası. Bu taahütlüye ( = tabancaya) üç
gaco oskisi tosladım (= verdim).
Gaddara (ar.
i.) Kama. Bu külüstür gaddarede iş yok. (bk. Kulaklı).
Galan (fr.
s.) Paralı [oyunda]. (bk. Kalın, Yağlı, Yüklü2).
Gargı etmek (dey.)
Bütün parasını bir kâğıda koymak, altı yedi defada kazandığını geri çekmemek,
hepsine bir zar atmak. Baktım şans istiyor,
kazancımın hepsini gargı ettim.
Gavgav (i.)
Husye. Güreşte gavgav- lara sarılmak
yasaktır. (bk. İncir dolması, Kampana
[lar].
Gâvur bozuntusu (s.
öğr. arg.) Kekeleyen, kekeme. Şu
gelen çocuk da gavur bozuntusu imiş.
Gaza basmak (dey.)
Def olmak, savuşmak, çekip gitmek. Çok
ötme bakalım, hafiften gaza bas I
(bk. Nokta olmak).
Gazete çıkarmak (dey.
öğr. arg.) Gece yatakhanede dedikodu yapmak. Çocuklar,
müdiramm gazete çıkardığımızı haber almış, bu gece bizi dinleyecekmiş.
Gaz kesmek (dey.)
Kısa kesmek, lafı uzatmamak. Gaz kes ağa, sıktı.
Gazlamak (f.)
Def olmak; basıp gitmek. Haydi yavrum gazla
artık. (bk. Açmakl, Ançizlemek,
Aralanmak, Basmakl. Cızdam etmek, Cızlamı çekmek, Çözülmek. Gaza basmak,
Kırmak, Düşmek2, Ferlemek, Fertiği çekmek, Fertiklemek, Fırttırmak, İpini
kesmek, Kırmak, Kirişi kırmak, Nokta olmak, Palamarı koparmak veya çözmek,
Panik kırmak, Payandaları çözmek, Tığmak, Tırlamak, Tüymek, Voltasını almak,
Yelkenlemek, Zamkinos etmek, Zıplamak).
Gazozağacı (fr.
tr. b. i.) Saçmalayan, saflığından, bönlüğünden dolayı olaylardan habersiz
bulunan kimselere karşı alay yollu kullanılan bir deyim. Falanca falanca ile evlenecekmiş, o senin dediğin
gazozağacı ( = yani, ayrılalı kaç ay oldu, farkında bile değilsin).
Gebeş (tr.
s.) Enayi,
aptal, sersem. Boş ver şu gebeşe. (bk. Abullabut, Andavallı, Angut, Armut, Aval, Ayran
ağızlı, Bangoboz, Denyo, Ca- cıklık, Düdük makarnası, Gebeşilki, Hafız,
Halalım, Hırbo, Hırt, Hışır, Hıyar, Kanser ililcı, Kaşkaval, Kerestel, Keriz2,
Keş, Koroydo, Mayın, Pan- godoz, Pililki, Saloz, Tereyağı, Yan- bolu).
Gebeşâki (s.)
Aptal, sersem, enayi, Gebeşaki, hıyar gibi
ne sırıtıyorsun karşımda l (bk. Abullabut,
Andavallı, Angut, Armut, Aval, Ayran ağızlı, Bangoboz, Cacıklık, Denyo, Düdük
makarnası, Gebeş, Hafız, Hırbo, Hırt, Hışır, Hıyar, Kerestel, Keş, Koroy- do,
Mayın, Pangodoz, Pililki, Saloz, Tereyağı, Yanbolu).
Gebe zar (tr.
far. st.) Hileli zar. Senin zar gebeye
benziyor, değiştir onu. (bk. Fındık, Havai).
GEC
Geceyolu (b.
i.) Ferç. (bk. Enginar, Folluk, Şeriatevi).
Gece zammı (tr.
ar. b. i. şöf. arg.) Şöförün oturduğu yerin altında bulundurduğu sopa. Arabada çıngar çıkaran müşterilere, bazan gece zammı
lazım gelir.
Gedikli (i.
tr. ) İki yıllık öğrenci, bir sınıfta ikinci yılını okuyan öğrenci. Senin gedikli, gene çakacağa benziyor. (bk. Çiftedikiş, Çifte kavrulmuş).
Gelberi etmek (tr.
dey.) Aşırmak, çalmak. Bizim çakmağı gelberi
etmişler. (bk. Anaforlamak, Araklamak,
Aşıremento etmek, Bomba patlatmak, Cebellezi etmek, lşlemek1, Kaldırmak,
Kaparoz etmek, Kaparozla- mak, Omuzlamak, Sırıklamak, Tırrıkla- mak, Tufalamak,
Tüydürmek, Yürütmek?, Zula etmek).
Gelinalıcılar (tr.
ç. i.) Polis [baskın
esnasında kullanılır]. Gelinalıcılar hizaya
gelmiş oğlum, gözümü aç 1 (bk. Aynasız?,
Dayı?, Mikropi, Tah- takoz).
Gelmek (tr.
f.) Bakmak. Güzele gel güzele. (bk. Dikiz etmek, Dikizlemek, Kitakse etmek).
Gençliksuyu (b.
i.) İçki. Moruğa bak, gençliksuyunu çekmiş,
nasıl yalpa vuruyor. (bk. İstim, Mazot,
Tabancı, Ustura).
Gerdan süpürgesi (far.
tr. dey.) Bıyık. (bk. Yapa).
Geri vites (tr.
fr. s.) Geri zekâlı. Küp kafalı herifin
geri vites olduğu besbelli.
Geştapu (al.
i. şöf. arg.) Belediye zabıtası. Yine
bugün geştapular kurdeleni kesmiş (
= ceza yazmış).
Gevşemek (tr.
f.) Sevmek, hoşlanmak. (bk. Çarpılmak}.-
Geyik (tr.
i.). (bk. Alfons, Asılzâde, Astik, Dasnik, Esnafi ).
Gıcık (s.)
Sözleriyle, davranışlarıyla karşısındakini kızdıran, sıkan , sinirlendiren
[kimse]. Ne gıcık adam!
Gıcık vermek (tr.
dey). Sözleriyle, davranışlarıyla karşısındakini kızdırmak, sinirlendirmek,
sıkmak. Bu adam da artık iyice gıcık
verdi. (bk. Gır açmak, Ham hum etmek,
Kafa,.. kmek, Kafa ütülemek, Kafese almak, Kavallanmak, Su kaçırmak).
Gıcır (tr.
s.) Yeni. Gıcır yemenileri ayağma çekmiş,
caka satıyor.
Gıdıklamak (f.)
Aramak, araştırmak. Geçen gece aynasızlar
bizim kahveyi bi(r) gıdıkladılar, üç tane çakaralmaz çıktı.
Gır (tr.
i.) 1. Lakırdı, söz. Herifin işi gücü hep
gır. 2. (s.) Yalan, uydurma. Gır
söze karnımız tok.
Gır açmak (tr.
dey.) Saçmasapan sözlerle karşısındakinin canını sıkmak.
Gır atmak (tr.
f.) Laf atmak, çene çalmak, konuşmak. Bizim
babalığın işi gücü, kahvede gır atmak.
(bk. Gır kaynatmak, Kaynatmak!).
Gır veya
gırgır geçmek (tr.
dey.) Dikkat etmemek, aklı başka yerde olmak. Görüyorum
gır geçiyorsun. (bk. Boşlamak, Boş
vermek, Dalga geçmek, Haspi geçmek, Haylama- mak, Keşlemek, Omuz vermek, Takmamak,
Tonel geçmek, Yan çizmek, Yan sallamak).
Gırgır (i.)
Laf, söz, gevezelik.
Gırgıra almak veya
getirmek [lafı, sözü] (tr. dey.) Gevezelik etmek.
Gırgırına (tr.
zf.) Laf olsun diye. Herifin gevezeliği
hep gırgırına.
Gır kaynatmak (tr.
f.) (bk. Gır atmak). , -
Gırla (tr.
zf.) Boyuna, bir düziye, alabildiğine. Herifte
çene mi dedin, gırla.
Gırnavlamak (f.)
Cimağ etmek. (bk. Çivilemekl, Fişek atmak. Kalıba çekmek, Kaskaslamak,
Lehimlemek, Mazgalına kargı saplamak, Nefes çekmek, Parmağını ıslatmak.
Perçinlemek, Pipo temizlemek, Şimendiferi raya sokmak, Şişirmek2, Tezgah kurmak,
Uçuşa gitmek, Üflemek, Üfür- mek, Yefallemek, Zımbalamak).
Gogo (i.)
[içilen] Esrar, Gogondan biz de
anlayalım be oğlum 1 (bk. Ampes,
Cıgaralık, Cuk, Dalgal, Dem, Diş, Duman, Fino, Gubar, Hante- riş; [ufak] Hurda,
lhı; [bir avuç- luk] Kabza; Kaynar; [iyi] Konca, Keçi, Keyif, Nal, [kötü]
Paspal, Püf; [bozuk] Toprak, Nefes, Ot, Sarıkız2).
Gogocu(lar) (i.)
Esrarkeş (ler), esrar çeken (ler). Gogocular
piyastos olmuşlar be hacım 1
Göbeğinden işetmek {dey.)
Bıçaklamak. Reşat ağabey, pinti Ömer'i göbeğinden
işetti. (bk. Çivilemek, Hacamat etmek,
Hacamatla- mak, Şişirmekl, Şişlemek).
Göt (i.)
1. Aptal, sersem, budala. Kulak asma şu götün
lafına. (bk. Abeci, Abullabut, Ahlat,
Andavallı, Cacıklık, Bangoboz, Denyo, Dilgoz, Düdük makarnası, Dümbelek2, Gebeş.
Gebeşaki, Habeci, Habeci kostik, Hafız, Halalım, Handavallı, Hırbo, Hırt,
Hırtaboz, Hışır, Hıyar, lspanak, Kanser ilacı, Kaşalot, Kaşalotzade, Kaşkaval,
Kerestel, Keriz2, Keş, Koroy- do, Malak, Mantar2, Mayın, Maval, Pangodoz,
Pilâki, Saloz, Şaban, Ta- şarabası, Tereyağı, Yanbolu). 2. Cesaret. (Göt ister = cesaret ister).
Göt altına gitmek (tr.
dey.) Hiç yoktan kötü bir duruma düşmek. Boşu
boşuna göt altına gitmeyelim.
Götlek (tr.
s.) Me'bûn
(bk. Beşlik, Beş yıldız, Dümbelekl, Ellisekiz, Esnafı, Follukl, Götoş,
İbnetor. lnek3, Kayarto, Kova, Tayıncı, Verek).
Götoş (i.)
Me'bûn. (bk. Beşlik, Beş yıldız, Dümbelek], Ellisekiz, Esnafı, Folluk2, Götlek,
İbnetor, lnek3, Ka- yarto, Kova, Tayıncı, Verek).
Götü trampet çalmak (dey.)
Keyfi yerinde, neşeli olmak. Papelleri
kıvırdın, şimdi götün trampet çalıyor.
(bk. Ağzı dört köşe olmak). Götünün kılları
diyapazon olmak (tr. gr. dey.)
Üşümek. Greko.-romen [konuşmak] Konuşurken belden aşağıdan bahsetme[k]. Beybabanın yanında greko-romen konuşmayalım, ayıp
ederiz sonra.
Gubar (ar.
i.) [içilen] Esrar. (bk. Ampes, Cıgaralık, Cuk, Dalgal, Dem, Diş, Duman, Fino,
Hanteriş; [ufak] Hurda, lhı; [bir avuçluk]: Kabza, Kapakeyif, Kaynar, Keçi,
Keyif, Konca, Mal; [kötü] Paspal, Püf; [bozuk] Toprak, Nefes, Ot, Sarıkız2).
Güm (s.)
Yalan, asılsız, uydurma (söz veya haber). Gümü
bırak da, biraz harbi ( = doğru) konuş
be hacım 1 (bk. Atmasyon, Bom, Dolma,
Dubara, Eftamintokofti, Kantin, Kaşkariko2, Katakofti, Kıtır, Kıtırbom, Kofti,
Palavra, Mantar, Martaval, Masal, Polim).
Güm atmak (dey.)
Yalan söylemek, aldatmak, kandırmak, Gene
güm atıyorsun.
Güme gitmek (dey.)
1. Boş yere ölmek. Herifçioğlu güme
gitti. (bk. Gümlemek). 2. Yok yere
heder olmak, boşa gitmek. Bizim sözlerimiz güme
gidiyor yahu.
Gümlemek (tr.
f.) Ölmek; yok yere heder olmak. Bizim
papeller gümle- di; herifçioğlu gümledi, gitti. (bk. Cavlağı çekmek, Cavlamak, Kakır- damak, Mortiyi
çekmek, Mortlamak Nalları atmak veya dikmek, Sıfır tüketmek, Tıngırdamak).
Gümüş (i.)
Kadın. (bk. Kancıki).
Gündüzleme (tr.
i.) Piç. ... boş ver kimbilir
kimin gündüzlemesidir. (bk. Cumartesi
çocuğu, Fır, Kapı aralığı).
Güverte (ita.
i.) Barbut oynanılan küçük masa. Bizim
dükkanm (= kumarhanenin) güvertesini
araklamışlar ( = çalmışlar).
Güverteden yürümek (ita.
tr. dey.) Kulamparalık etmek.
Güverte seyahati (ita.
ar. şöf. arg.)
Şöför, muavinini arka bagaja bindirme. Yükümüzü aldık, haydi sen de güverte seyahatine 1
Güzeller resmi geçidi (tr. ar. it. şöf. arg.) Makam arabalarının arkasına
takılan polis arabaları.
Habazan (s.)
İştahlı ve karnı aç olan [kimse]. Yirmi
gündür herif habazan. (bk. Abazan).
Habe (i.)
Ekmek. Habe kaymak (= ekmek yemek, karnını doyurmak).
Habeci (s.)
Aptal, sersem, budala. (bk. Abeci, Abullabut, Ahlat, Andavallı, Angut, Armut,
Ayran ağızlı, Bangoboz, Cacıklık, Denyo, Dilgoz, Düdük makarnası, Dümbelek2, Gebeş,
Gebeşâki, Habeci kostik, Hafız, Halalım, Handavallı, Hırbo, Hırtapoz, Hışır,
Hıyar, lspanak, Kanser ilacı, Kaşalotzâde, Kaşkaval, Kereste1, Ke- riz2, Keş,
Koroydo, Mantar2, Mayın, Naval, Pangodoz, Pilaki, Saloz, Tereyağı, Yanbolu).
Habeci kostik (s.)
Aptal, sersem, budala. {bk. Habeci).
Habeden (s.)
Bedava olarak elde edilen [para, eşya]... (bk. Anafor, Avanta, Beleş, Lüp).
Habe etmek (tr.
f.) Karnını doyurmak. Üç günden beri habe
etmedim be abi, açlıktan imanım gevriyor. (bk.
Habe kaymak, Zilliyi kırmak).
Habe kaymak (dey.)
Yiyecek yemek. Mangırın varsa, habe
kayalım 1 {bk. Habe etmek.)
Habe uçlanmak (dey.)
Yemek yemek. Birkaç papel tırtıkla
da, kel Bo- dos'ta bir habe uçlanalım.
(bk. Habe etmek, Habe kaymak, Zilliyi kırmak).
Hacamat (ar.
i.) Hafif yaralama. Hacamata boş ver de,
şu kalantoru sövüşleyelim.
Hacamat etmek (ar.
tr. f.) Hafif yaralamak. Dün gece, bizim kör
Hüsnü'yü de hacamat etmişler.
(bk. Çivilemek1, Hacamatlamak, Mıhlamak, Şişirmek1, Şişlemek).
Hacamatlamak (ar.
tr. f.) Yaralamak. (bk. Hacamat etmek).
Hacıağa (ar.
tr. i.) Anadolu'dan İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlere bol para ile gelen
ve buraların, belli başlı eğlenti yerlerinde, gösteriş yapmak maksadıyle,
fazla para harcayan dışarlıklı kimseler. Şu
hacıağayı sövüşlersek, işimiz aynadır hacım 1
Hacıağalık etmek (ar.
tr. dey.) Lüzumsuz yere bol para harcamak, israf etmek. Hacıağalık etme, yeter bu kadar.
Hacıbaba (ar.
tr. f. i.) Zeker. (bk. Alat, Babafingo, Babatorik, Bombili, Kamış, Kereste2,
Malafa, Maslahat, Matrakuka, Pantolon balığı, Saksafon, Similya, Torik,
Zurna2, Zeke- riya).
Hacım (ar.
tr. n.) Teklifsiz ahbaba "Azizim, kardeşim" gibi hitap olarak
söylenen söz. Hacım, sen daha koyduğum
yerde otluyorsun be.
Hacı pintorosa kavuşmak (dey.) Dayak yemek. Canın
hacı pintorosa kavuşmak istiyor galiba.
{bk. Amorf olmak2, Marizlenmek).
Hafız (ar.
i.) 1. Saf, bön, ahmak. Şu hafızın kulağını bük de, çok kaval- lanmasm ( = can sıkmasın). (bk. Abullabut, Andavallı, Angut,
Armut, Aval, Ayran ağızlı, Bangoboz, Ca- cıklık, Denyo, Düdük makarnası, Gebeş,
Gebeşaki, Halal ım, Hırbo, Hırt,
HAF
Hışır, Hıyar, Kerestel, Keriz?, Keş, Koroydo, Mayın,
Pangodoz, Pilâki Saloz, Tereyağı, Yanbolu). 2. Derse kendini aşırı derecede kaptıran öğrenci. O, hafızın biridir, kolay kolay çuvallamaz. 3. Puşt,
Güzel sesli hafızlarımız var abil (bk. Beş, Dümbelek, Esnafı, Folluk?, Götlek, İb-
netor, İnek, Kayarto, Kova, Kuzu, Tayıncı, Tekerlek, Verek).
Hafızlamak (ar.
tr. f.) Aşırı derecede derse çalışmak, iyiden iyiye dersini ezberlemek. Çiftedikiş olduğu için gece gündüz hafızlıyor. (bk. İneklemek, Kuşlamak).
Hafızlık (ar.
tr. i.) 1. Aptallık, saflık, bönlük. Şu hafızlığı bırak da, aç gözünü biraz! (bk. Kaşkavallık). 2. Puştluk. 3. (öl}r. arg.)
Kendini aşırı derecede derse kaptırma. Tarihten
çakmamak için biraz hafızlık lazım.
Hafif (ar.
s.) Parasız, az paralı, züğürt. Hafiftir,
yanaşma I (bk. Bitli, Dıragoni, Hastal,
Kokoz, Tıngır, Tırıl).
Halalım (s.)Enayi,
aptal, kumar hilelerini yutan adam. (bk. Ekmeklik, Ispanak, Keriz?, Mayın,
Pilâki, Tasma, Yahnilik).
Halka (i.)
Me'bOn. Halkadır, usturalarına ( = yalanlarına) boş veri (bk. Beşlik, Beş
yıldız, Dümbelek, Esnafi, Folluk?, Götlek, Götoş, lb- netor, lnek3, Kayarto,
Kova, Tayıncı, Verek).
Hallenmek (ar.
tr. f.) 1. Şöyle böyle geçinmek, oluruyle idare etmek. Allah ne verdi ise halleniyoruz. 2. Kadına
veya kıza fena gözle bakmak, sarkıntılık etmek. Hanım ablaya hallenmeyelim oğlum! (bk. Yeşillenmek, saraka etmek?). 3. Bir şeye imrenmek, o
şeye karşı istek duymak. Oğlum çakıya
hallenmeyelim. (bk. Sulanmak?).
Hamam (ar.
i. öğr. arg.) Lisenin disiplin kurulu [Öğrencinin içeride terlemesinden kinaye
olarak]. Çeneni tutmazsan soluğu hamamda
alırsın, karışmam I
Ham hum (i.)
Dırıltı, başağrıtma. Herifin işi gücü ham
hum...
Ham hum etmek (f.)
Dırıltı etmek, baş ağrıtmak. Bir araba ham hum
etti. Ham hum şaralop (b. s.) İşe yaramaz değersiz [söz]. Ham hum şara- lopla vakit geçiriyor. (bk. Cavalocoz, Çırnık, Fasafiso).
Haminto (i.)
Birisini aldatarak faydalanma, anafor. Herifin
işi gücü haminto.
Hampa (far.
i.) Kafadar arkadaş. (bk. Omuzdaş).
Handavallı (s.)
Aptal, saf, vurdumduymaz. O ne anlar,
handavallnn biridir. (bk. Andavallı,
Abullabut, Angut, Armut, Aval, Bangoboz, Ca- cıklık, Denyo, Gebeş, Gebeşâki,
Hırt, Hışır, Hıyar, Kereste, Keriz, Keş, Koroydo, Mayın, Pangodoz, Pilâki, Saloz,
Tereyağı, Yanbolu).
Hanım evlâdı (s.
öğr. arg.) Çokter- biyeli [çocuk]. Üzerine
pek varma, hanım evladıdır, ağlayıverir.
Haniş (i.)
Cimağ. (bk. Ahtu, Enjeksiyon naturel, Tıngırtı).
Hantavallı (tr.
s.) (bk. Andavallı).
Hanteriş (i.)
[içilen] Esrar. (bk. Ampes, Cıgaralık, Cuk, Dalgai, Dem, Diş, Duman, Gubar;
[ufak] Hurda, Ihı; [bir avuçluk] Kabza; Kapakeyif, Kaynar, Keçi, Keyif, Konca,
Mal; [kötü] Paspal, Püf; [bozuk] Toprak, Nefes, Ot, Sarıkız?).
Hap (ar.
i.) Bir yudumluk afyon. Çok harmanm, bir hap
ver bana I
Hapaz (i.)
Yiyinti. Aklı fikri hep hapazda.
Hapçı (ar.
tr. s.) 1. Afyon çeken. Ulan, hapçı gibi
ayakta uyuyorsun beI 2. Burnunu
karıştırıp sümüğünü parmak uçlarında yuvarlayan.
Hap etmez (ar.
tr. s.) Kurnaz, açıkgöz olan [oyunda]. Hap
etmez, dikkat eti (bk. Bizden, Çaka11, Kaşarpeyniri, Yemez).
Hap yapmak (ar.
tr. dey.) Burnunu eliyle karıştırıp sümüğünü parmak uçlarında yuvarlamak. (bk.
Bocurgat yapmak).
Haraç yemek (dey.)
Parasız, bedavadan geçinmek. Oğlum,
biz senin gibi haraç yemiyoruz.
Haraşo (rus.
i.) Rus kadını. Haraşo- iara bak,
sürü ile denize giriyorlar.
Haraza (i.)
Kavga, gürültü. Haybe- ciyi ( = tuzağa düşürülen adamı) haraza çıkarmadan sövüşle 1 ( =pa- rasını al). (bk. Çıngar, Hır, Maraza).
Harbi (s.)
Doğru, hilesiz, temiz [oyun, iş]. Bizim
kel Mahmut'un oyunu harbidir; herifçioğlunun her işi harbidir.
Harbi konuşmak (f.)
Dosdoğru konuşmak, yalan söylememek. Bizimle
harbi konuşursan eyvala, yoksa çek arabam.
Harbilik (i.)
Doğruluk, yalan söylememe. Harbilikten
ayrılırsan, bir araba sopa yersin sonra 1
Harbi zar (far.
st.) Kahvelerde tavla için verilen cıvasız, doğru zar.
Harcamak (f.)
1. Öldürmek [bıçak, tabanca gibi şeylerle]. Oğlam
pisi pisine harcamışlar. (bk. Mortlatmak2,
Nallamak, Temizlemel). 2. Vazgeçmek; mağdur etmek.
Harcını vermek (ar.
tr. dey.) Tekdir etmek, azarlamak. Aynasızlık
ederse harcını veririm.
Harman (far.
i.) Çakırkeyif
[esrar içenler hakkında]. Harmanım, bir ampes
daha toka et de mastorlaşa- yım.
Harp (ar.
i.) Kâğıt
oyunu. Haydi, öyle aylak durma be
oğlum, ufak yollu harbe başlayalım I
Hasbi geçmek (ar.
tr. f.) Kısa kesmek, önem vermemek, aldırış etmemek, itibar etmemek. Hasbi geçme oğlum, aç gözünü biraz 1 (bk. Boşlamak, Boş vermek, Dalga geçmek,
Haylamamak, lska geçmeki, Keşlemek, Kumpas sallamak, Omuz vermek, Tonel geçmek,
Yan çizmek, Yan sallamak).
Hasıra sarmak (dey.)
Hırsızlık etmek. Herifçioğlu japonu ( = elli liralık bütün) hasıra sarmış.
(bk. Hasır etmek).
Hasırcı (i.)
Hırsız. Hasırcıdır, alarga geçi
Hasır etmek (dey.)
Çalmak, hırsızlık etmek. (bk. Hasıra sarmak).
Hasırlara sarılmak veya
yatmak (ar.
dey. şöf. arg.) Şöför, o gün hiç iş yapmamış olmak. Bugün hasırlara sarıldık.
Hasır olmak (ar.
dey.) Yenilmek, oyunda kaybetmek.
Has işlemek (ar.
tr. dey.) Birisinin yemeğinden, izinsiz ve davetsiz olarak, bitinceye kadar
yemek. Görüyorum, babanın malı gibi has
işliyorsun 1 (bk. Piyiz kaymak, Rampa etmek).
Hasta (far.
s.) 1. Parasız, züğürt. Ali kaç gündür hep
hasta. (bk. Bitli, Dragoni, Hafif,
Kokoz, Tıngır, Tırıl).
2. Peseta oyununda kaybeden [kâğıt]. 3. (öğr. arg.)
Hazırlıksız sınıfa giren, tembel öğrenci. Ali,
gene hasta galiba.
Hastane (far.
b.i.) [içinde futbol maçı yapılan] Stadyum.
Hasta olmak (far.
tr. dey. öğr. arg.) Derse çalışmadan sınıfa girmek. Bugün, çok hastayım.
Haşat (i.
şöf. arg.) 1. Çok eskimiş, yıpranmış otomobil. Senin haşatı kaç papele okuttun 1 (bk. Lâtarna) 2. (s.) Darmadağınık, işe yaramaz;
fena, bozuk; kötü. O araba haşat; işler
haşat; herifin hali haşat. (bk. (Külüstür).
Haşmetli (ar.
tr. i.) Erkeklik âleti (bk. Baba, Babafingo, Babatorik, Bombili, Kereste2,
Maslahat, Matraku- ka, Zurna2).
Hat karıştırmak (ar.
tr. dey.) Foyası
meydana çıkmak, bozum olmak. "Nermin,
Nermin .. ne oldun? devam et... Hat mı karıştı Nerminl"- Akbaba, Süavi Süalp.
Hava almak (ar.
tr. f.) Kovulmak, yüz vermemek; muvaffak olamamak. Papel mi istiyorsun, hava alırsın sen 1
Hava basmak (ar.
tr. dey.) 1. Gu- ru lanmak, şişinmek. Seninki temizleri görünce etrafa ayrı bir hava bastı.
2. Palavra savurmak, yalan atmak.
Havacıva (b.
i.) Boş, önemsiz, değersiz [söz] vaya [iş]. Söyledikleri
hep havacıva; bu iş de havacıva. (bk.
Havagazı).
Havagazı (b.
i.) Boş, değersiz, önemsiz, nafile, boşuna. Senin
dediklerin havagazı.
Havai (ar.
i.) Hileli zar. Benim havai hiç
şaşmaz. (bk. Fındık, Gebe).
Hava sıkmak (ar.
tr. dey. öğr. arg.) Can sıkmak, baş ağırtmak. Başladın
yine hava sıkmaya be birader.
Haver (i.)
Ortak. Bizim haver, ipe un sermeye
başlamış.
Havyar kesmek (dey.)
Vaktini boş geçirmek, bir iş yapmamak veya yapmaz olmak. (bk. Kilometre doldurmak).
Haybeci (i.)
Dolandırıcıların tuzağa düşürmek istedikleri kimse. Şu hay- beciyi tavlayalım.
Haybeden (ar.
zf.) Bedavadan, boşuna. Haybeden, metelik
koklatmazlar adama. (bk. Anafor, Avanta,
Beleş, Habeden, Lüp).
Haydamak (tr.
f.) Defetmek, kovmak. Ali'yi fabrikadan da
haydamışlar. (bk. Dehlemek,
Sepetlemek, Yürütmeki).
Haydar (i.)
Erkeklik âleti. (bk. Babafingo, Bombili, Kereste2, Maslahat, Matrakuka,
Saksafon, Zurna2).
Haylamamak (tr.
f.) Aldırış etmemek, önem vermemek. Herifin
kimseyi hayladığı yok. (bk. Boşlamak, Boş
vermek, Dalga geçmek, Haspi geçmek, Iska geçmek, Keşlemek, Kumpas sallamak,
Omuz vermek, Takmamak, Tonel geçmek, Yan çizmek, Yan sallamak).
Hayta (s.)
Serseri, havai. Bu hayta ne dolanıyor
buralarda. (bk. İpikırık, İpsiz).
Haytalık (i.)
Serserilik, havailik. Hiç bir işe yaramaz,
var mı ona haytalık.
Helallı (ar.
i.) Sevgili, dost. Şu karşıdan gelen
kız Çamur Hüsnünün helallısına benziyor.
(bk. Aftos, An- tin, Dalgamotor, Gaco, Nannik, Pa- çoz, Zamazingo).
Her boka maydanoz olmak (tr. dey.) Her şeye karışmak.
Hındım (i.)
Çalgılı toplantı, eğlenti. Bugün
Ayvansaray"da hındım var...
Hındımlamak (tr.
f.) Üstüne çökmek, çullanmak. Bir
de baktım Ahmet'i hındımlamış, az kaldı boğazlıyordu.
Hınt (erm.
s.) Deli; budala. İbiş'te kafa ne
gezer, hmtm biri.
Hır (tr.
i.) Kavga, gürültü. (bk. Çıngar, Haraza, Maraza).
Hırbo (kürt.
i.) 1. Irikıvım, iriyarı
adam. (bk. Zıpır, Zirman). 2. (s.) Ahmak, budala, sersem. (bk. Abullabut,
Andavallı, Angut, Armut, Aval, Ayran ağızlı, Bangoboz, Cacıklık, Denyo, Düdük
makarnası, Gebeş, Gebeşâki, Hafız, Hırt, Hırtapoz, Hışır, Hıyar, Kerestel,
Keriz?, Keş, Koroydo, Mayın, Pangodoz, Pilâki, Saloz, Tereyağı, Yanbolu).
Hır çıkarmak (tr.
f.) Kavga, gürültü etmek. Hır çıkarayım deme,
çabuk enselenirsin burada.
Hırt (s.)
Sersem, budala, ahmak. Hırtın biri, ne derse
desin. (bk. Hırbo?).
Hırtapoz (s.)
Aptal, sersem; şaşkın. Boş ver şu hırtapoza 1 (bk. Hırbo). Hırtapozluk
(i.) Aptallık, sersemlik, budalalık, şaşkınlık. Hırtapozluğu bırak da doğru dürüst konuş. (bk. Aval- lık, Hırtlık, Hıyarlık).
Hırtlık (i.)
Aptallık, sersemlik, bönlük. Onun
aldığı tutum, hırtlıktan başka, bir şey değil. (bk. Avallık, Hırtapozluk, Hıyarlık).
Hışır (tr.
s.) (bk. Andavallı, Hırbo, Hırt).
Hıyar (tr.
s.) Kaba saba, yol yordam bilmeyen, yontulmamış [kimse]. Herifçioğlu öyle bir hıyar ki, Akdeniz'e doğrasam,
koca denizi cacık yapar./ Hıyar gibi dolaşırsan, şıpşak enselenirsin böyle.
Hıyarağa (tr.
f. s.) (bk. Hıyar).
Hıyarlık (i.)
Aptallık, Sersemlik, budalalık, şaşkınlık. Oğlum
hıyarlıkla iş yürümez, az buçuk gözünü aç I
(bk. Avallık, Hırtapozluk, Hırtlık).
Hızlı şöför (tr.
fr. şöf. arg.) Kendini metheden , tecrübesiz, toy şöför. Hızlı şöfördür, ne öğrensek kardır be oğlum.
Hilftliahmere laf konuşmak (ar. tr. dey.) Birinin hoşuna gitmeyecek, birini
öfkelendirecek boş ve değersiz şeyler söylemek. Ulan amma da hilaliahmerelaf konuşurmuşsun be...
Hindi (s.)
Şaşkın; kolaylıkla aldatılan zeng in. Hindiyi
biraz yemle de kafesleyelim.
Hizmetçi baldırı (ar.
tr. b. i.) Gayetle kalın sarılan cigara. Şu
hizmetçi baldırını bana toka et 1
Hoca (ar.
öğr. arg.) Öğrenci arasında hitap şeklinde kullanılır. Hoca defterini biraz versene I
Horain (tr.
i.) Eroin.
(bk. Beyaz, Mal3, Orain, Toz).
Horozuna kıravat takmak (tr.fr. dey.) Adamakıllı dövmek, hakkından gelmek.
(bk. Duman attırmak, Düz nefes etmek; iyi etmek).
Hortlamak (f.)
Çok öfkelenmek. Herif hortluyor,
çabuk yaylan. (bk. Uyuz olmak).
Hoşafına gitmek (far.
tr. dey.) Hoşuna gitmek, pek memnun olmak. Herifin
kalaylaması hoşafna gitti galiba...
Hoşor (erm.
i.) Eti budu yerinde şişman ve güzel kadın. Adam
ol da şu hoşoru sana alayım.
Hurda (far.
i.) Esrar. Hacım, iki diş hurda uçlan da
kafamı toparlayayım. (bk. Ampes, Dalga,
Nefes, Kabza, Konca, Paspal, Toprak) .
Hükümat (ar.
i.) Hapishane
müdürü. Hükümat çakarsa dalgayı, boylarız
sonra münferidi.
Hüsnübey (ar.
tr. b. s.) Kendini beğenen, kendini öven [adam].
Hüsniyftnım (ar.
tr. b. s.) Kendini beğenen kendini öven [kadın, kız]. lhı (i.)
Esrar [çekilen]. (bk. Ampes. Cıgaralık, Cuk, Dalgal, Diş, Duman, Sarıkız).
Irgalamak (tr.
f. öğr. arg.) İlgilendirmek. O
iş, beni hiç ırgalamaz.
Iska
(ed. ) Yok. (bk. Nanay).
Iska geçmek (dey.)
1. Ehemmiyet, önem
vermemek, aldırış etmemek. (bk. Boşlamak, Boş vermek, Dalga geçmek, Haylamamak,
Keşlemek, Kumpas sallamak, Omuz vermek, To- nel geçmek, Yan çizmek, Yan sallamak).
2. Atılan şey hedefe isabet etmemek . 3. Hedefe isabet ettirememek. Amma keskin nişancı imiş, her atışında ıska geçiyor.
Iskata (n.)
Bokl Bas şuradan, ıskata! .
Iskota bacak (st.)
içine doğru eğri bacak. [Skoda marka otomobillerin, arka tekerleklerinin biraz
içeri basmasından kinaye].
(slak (tr.
s.) Henüz cimağ eylemiş (kadın). Yeniyıla
ıslak girdim.
Islatmak (tr.
f.) Birini dövmek. Dün akşam kıl kuyruk
Hüsnü'yü, aynasızlar sabaha kadar ıslatmışlar. (bk. içermek, Mariz atmak, Marizine kaymak,
Marizlemek, Mariz uçlanmak).
Ispanak (gr.
s.) Enayi, budala. lspa- nak, az bana
baki (bk. Andavallı, Angut, Armut, Aval, Bangoboz, Ca-
cıklık, Denyo, Gebeş, Gebeşâki, Hafız, Hırbo, Hırt, Hışır, Hıyar, Kanser
ilâcı, Kerestel, Keriz2, Kaşkaval, Keş, Koroydo, Mayın, Pilâki, Saloz, Yanbolu).
[grekçe "ispanaki", latince kökü "spinaceum"dur.]
Ispanakzâde (gr.
far. b. s.) Enayi- oğlu enayi, aptaloğlu aptal. Bırak şu ıspanakzadeyi, işi gücü hep palavra.
Işınlamak (tr.
f.) Kovmak, başından savmak (bk. Sepetlemek).
ibiğini kaldırmak (dey.)
Karşı gelmek, kafa tutmak. Şu kaşalotzade- ye
bak, bize de başladı ibiğini kaldırmaya.
İbiş (s.)
Aptal, sersem. (bk. Hırbo2). İbnetor (ar. s.) Ahlâksız genç, me'- bun. (bk. Beşlik, Beş
yıldız, Dümbelek, Ellisekiz, Esnafı, Folluk2, Götlek, Kayarto, İnek, Kova,
Tayıncı, Ve- rek).
içeri düşmek (tr.)
Hapse girmek. Peynirci Yusuf gene
içeri düşmüş. (bk. Kodese girmek,
Deliğe girmek, Kafese girmek).
içirmek (tr.
f.) Dayak atmak, dövmek. Tahtakoza
enselenirsen, sabaha kadar içirirler seni.
(bk. Islatmak, Mariz atmak, Marizine kaymak, Marizlemek, Mariz uçlanmak).
ifade (ar.
i.) İş. Ne ifadedir, anlamadım yahul
ifadesi tamam olmak (ar.
tr. dey.) Hapı yutmak, işi bitmek. Altı
ay kodeste kalsın, ifadesi tamamdır.
iki seksen uzanmak (dey.)
Keyiflenmek, neşelenmek, zevklenmek. Herifçioğlu
mangizleri vurunca iki seksen uzandı, hala da uzamyor.
ikizler (i.)
Kız, kadın memeleri veya göğsü. İkizlere
takke giydirmek ( = Sutyen takmak).
(bk. Ampul, Balkon, Far, Tampon) [çoğul hâlinde: Yedek parçalar, Taret].
İkmalsiz geçmek (ar.
tr. şöf. arg.) Şöför, yeni girdiği bir arabada bir sene devamlı olarak çalışmak.
Bu sene ikmalsiz
geçemezsin I
İkramiye düşmek (ar.
tr. dey. şöf. arg.) Ceza kesmek. Bizim
hız/J şoföre ikramiye düşmüş.
İkramiyeli (ar.
tr. s.) Toplum polisi. İkramiyeli karşıdan
söktü şıpşak topla tası tarağı
(bk. Fruko, Yoğurtlu bakla). [Frukodan ikramiye çıkması dolayısıyle aldığı ad].
İmam kayığı (ar.
tr. b. i.) Tabut. Bu binliği tek başma
yuvarlarsan, sabaha karşı seni imam kayığna bindirip Eyupsultanı gezdirirler
anam babam.
İmam suyu (ar.
tr. b. i.) Rakı. İmam suyundan biz de
anlayalım, oğlum. (bk. Anzarot, Carmak,
Carmakcur, Duziko, Istiml, Pırna, Pırne, Pırnı, Piyiz).
İmanım (ar.
n.) Anam, canım, kuzum, kardeşim. Imamm,
bize de mi ■ fiyaka ? ; İmanım tahtelbahir, bize de mi torpil.
İncir dolması (b.i.)
Erkeklik bezi, haya. (bk. Gavgav, Kampana[lar.] inek (i.)
1. Otomobil. İnekler ne alemde, süt ( = benzin) ün
var mı? biraz emzirelim [sivil şöförün resmi
bir makam arabasından ucuz benzin satın almak üzere yaptığı teklif ve hortumla
benzin çekmek istemesi]. 2. (öğr. arg.) Kendisini tamamıyle derse kaptırmış
olan çalışkan ve saf öğrenci. ineğin
biri, futboldan ne anlar. 3. Me'bûn. (bk.
Beşlik, Beş yıldız, Dümbelekl, Ellisekiz, Esnafı, Folluk2, Götlek, İbnetor,
Kayarto, Kova, Tayıncı, Verek).
İnekçil (b.
i. öğr. arg.) Aşırı
derecede kendini derse kaptırmış olan çok çalışkan ve saf öğrenci. Ahmet mi? birak, inekçilin tekidir, (bk. İnek2).
İNE
İneklemek (f.
öğr. arg.) Fazla derse çalışmak. Fiziğe
adamakıllı ineklemek lazım, yoksa çaktırırlar bizi. (bk. Kuşlamak).
İngiliz arması (tr.
ita. b. i.) Tekdir [büyük]. İngiliz armasını
yiyince,süt dökmüş kediye benzedi''-
(bk. Papara). ■
İniş takımları (dey.)
Kadının bacakları. Şu dalgamotor ( = dost, sevgili, metres) un iniş takımları, değme pa- çozda ( = kadında) bulunmaz.
İnmek (tr.
f.) Vurmak, lâtife yollu vurmak. Bodoslamadan
bir tane inersem şeşi beş görürsün, alimallah 1 İntihar etmek (ar. tr. dey. şöf. arg.) Evlenmek. Yazık, intihar etmiş, desene.
lpikırık (tr.
b. s.) Başıboş, serseri. Herif adam değil ki,
ipikırığın biri, nereye gitse sepetleniyor ( = kovuluyor). (bk.
Hayta, İpsiz).
İpini kesmek (tr.
dey.) 1. Savuşmak, kaçmak,
ayrılmak. (bk. Açmak, An- çizlemek, Cicozlamak, Cızdam etmek, Cızdamı çekmek,
Cızlamı çekmek, Çözülmek, Dümeni kırmak, Fer- lemek, Fertiği çekmek,
Fertiklemek, Kırmak, Kirişi kırmak, Nokta olmak, Palamarı koparmak, Panik
kırmak, Payandaları çözmek, Tırlamak, Tüymek, Voltasını almak, Zamkinos etmek,
Zıplamak). 2. Parasız bırakmak. Bizim
hacının, yirmi günden beri ipini kesmişler.
İplememek (tr.
f.) Saymamak, itibar göstermemek, ehemmiyet vermemek, kulak asmamak,
dinlememek. Bizim beybaba, kimseyi iplemez. (bk. İp takmamak).
İpsiz (tr.
s.) Başıboş, serseri. İpsizin biri, yan
çiz! (bk. İpikırık).
İp takmamak (tr.
f.) Önem vermemek, dinlememek, saymamak, itibar etmemek. (bk. İplememek).
İskandil etmek (ita.
tr. dey.) Bakmak, seyretmek, gözetlemek, ağız aramak, yoklamak. Bir iskandil edersen, anlarsn herifin dalgasnı. (bk. Dikizlemek, Kitakse etmek).
İskele almak (dey.)
Bir erkek, kadına musallat olmak, sarkıntılık etmek. Hırboya bak, deminden beri şu külüstür paçoza iskele
alıyor.
İspinoz (gr.
s.) Geveze, boşboğaz. ispinozdur o, güven
olmaz ha.
İspiyon (fr.
i.) Hafiye, müzevir. İspiyondur, uskutl (bk. Radarcı).
İspiyonculuk (fr.
tr. i.) Hafiyelik, müzevirlik.
İspiyonlamak (fr.
tr. f.) Hafiyelik etmek, müzevirlik etmek. Şu
gördüğün avalı dün ispiyonlamışlar, bugün de enselemişler.
İstavroz fidesi (gr.
r. it.) [küfür makamında] Gâvurun piçi. Ulan
bize de mi madik, istavroz fidesi.
İstif (gr.
i.) Uyku.
İstifinden başlamak veya
başlatmak (dey.)
Küfür etmeye yeltenmek. Şimdi istifinden
başlarm veya başlatırsın ha!
İstim (ing.
i.) Rakı, şarap ve saire gibi ispirtolu içkiler. (bk. Anzarot, Carmak,
Carmakcur, Duziko, İmam suyu, Pırna, Pırne, Piyiz).
İstimini almak (ing,
tr. dey.) Sarhoş olmak, içki içmek. "Tam
istimini alınca yüreğine dolanlar taşar." -H. R.G. (bk. Mastorlaşmak, Masturlaş- mak, Matiz
olmak, Pilot olmak).
İstinga[†] [etmek] (i.f.) Ceket, pantolon, don, şalvar gibi şeyleri
aşağı sıyırma [k].
İYİ
iş (tr. i.) Hile, dalavere. Herifin işini çakmışlar ( = anlamışlar) (bk. Açmaz, Kaşkariko, Mandepsi, Tonga, Zoka).
İş almak (tr.
dey.) Kur yapmak, yararlanmak. "Kalk
be, böyle uydurma filim seyredilir mi? - Dur ulan, kızdan iş alıyorum." (Akbaba- S.Süalp)
İşçi (tr.
i.) Hile yapan oyuncu, kumar hırsızı, fendbaz, rişör (bk. Markacı, Numaracı).
İşlemek (tr.
f.) 1. Aşırmak, çalmak, hırsızlık etmek. Oğlan
daha toy ama, hiç çaktırmadan işliyor.
(bk. Anaforlamak, Araklamak, Bomba patlatmak, Kaldırmak, Kaparoz etmek, Kapa-
rozlamak, Omuzlamak, Sırıklamak, Tırtıklamak, Tufalamak, Tüydürmek1 ). 2. Araştırmak. 3.
(şöf. arg.) Alay etmek. İşin gücün işlemek. (bk. Çalıştırmak, Maytaba almak, Maytabet- mek,
Saraka etmek, Sarakaya almak).
İşletmek (f.)
(bk. İşlemek3).
İt kırıntısı (tr.
b.i.) Yarım yamalak it olan kimse.
İyi etmek (tr.
f.) 1.
Soymak, parasını pulunu almak. Dayın
sökmeden şipşak iyi et şu kalantor/J. 2.
Çalmak, iç etmek, kendine mal etmek. (bk. Yürütmek, Tırtıklamak). 3. Hakkından
gelmek. "Fındığı, fıstığı, leblebiyi
1 O dakikada iyi
etti." (Akbaba-S. Süalp).
Japon (i.)
Elli liralık [bütün]. Dünden beri beş
japon vurmuş ( = kazanmış). (bk. Mor).
Jeton (fr.
i.) "Geç anlama, çabuk anlayamayış ve kavrayamayış" anla mına gelen:'Jeton düştü'
veya "Jeton geç düştü"; "nihayet anladın, aklın erdi" deyimlerinde
kullanılır.
KAbe (ar.
i. şöf. arg.) İçki yeri.
Herif gece gündüz kâbede.
Kabız olmak (dey.)
1. Boş, işsiz kalmak, iş
göremez olmak. İşler aynasız, on
gündür kabız olduk. 2. Nutku tutulmak,
bir şey söyleyemez olmak. Çakal Mahmut'u
görünce birdenbire kabız oldun ha 1
Kabza (ar.
i.) Bir avuçluk esrar. Bir kabzaya seksen
papel bayıldık ( = verdik).
Kafası bozulmak (ar.
tr. dey.) Kızmak, hiddetlenmek. Herifçioğlu
iki kelâm etti, kafamı bozdu.
Kafası izinli olmak (ar.
tr. dey.) O aralık aklı başında olmamak, düşünme kabiliyetini geçici olarak
kaybetmiş olmak, kafası başka şeylerle meşgul ve düşünür bulunmak. Sen söylediğini unutmuşsun be oğlum 1 U- nutmasma unutmadım
ama, o zaman kafam izinli idi.
Kafa ütüleme (i.
dey.) Çok lafla birini rahatsız etmek. Sabahtan
beri dikine tıraşla kafamı ütüledi
(bk. Kafese almak, Kavallanmak).
Kafaya almak (ar.
tr. dey.) 1. Bir işi engelleyeni susturmak. Şu
hırboyu kafaya al da, işlerimiz yürüsün. 2. İş
yapacak kimseyi bulmak, adamını bulmak. Kafaya
alırsan bir sonuç elde ederiz.
Kafa yağı (b.
i.) Bel, sperma.
Kafes (far.
i.) Hapishane, tevkifhane. Arakçılığını
çaktmrsan ( = bel I i edersen) gideceğin
yer kafestir. (bk. Delik, Kodes).
Kafesçi (far.
tr. i.) Her
hangi bir suretle birisinin elindeki parayı veya malı elde eden kimse, tefeci. Kafes- çidir, güven olmaz sözüne.
Kafese almak (far.
tr. dey.) Lakırdıyı uzatarak birinin canını sıkmak. Ispinozdur, kimi görse, kafese alır. (bk. Kafa ütülemek, Kavallanmak).
Kafese koymak (far.
dey.) Kandırmak, aldatmak. Kafese koyup enayiden
elli papel çekecek. (bk. Tongıya
düşürmek).
Kafeslemek (far.
tr. f.) Aldatmak, kandırmak, her hangi bir suretle birisinin elindeki parayı
veya malı elde etmek. Şu moruğu kafeslersek
dünyalığımız doğrulur. (bk. Atmış altıya
bağlamak, Sağmak).
Kafeslenmek (far.
tr. f.) Aldanmak, soyulmak, para kaptırmak. Kaçm
kur- rastyız biz, kafeslenir miyiz kolay kolay! (bk. Açmaza gelmek, Basmak3,
Boğulmak, Tongıya düşmek, Tora düşmek, Yemek).
Kakanos (s.)
Çirkin. Bir kakanos aftos enselemiş,
aklınca fiyaka satt- yor bize.
Kakırdamak (tr.
f.) Ölmek. Bizim moruk Ali de kaktrdanuş. (bk. Cavlağı çekmek, Cavlamak, Çıngırağı çekmek,
Gümlemek, Mortiyi çekmek, Mortlamak, Nalları atmak, Nalları dikmek, Sıfırı
tüketmek3, Tıngırdamak, Yürümek1).
Kalantor (ita.
i. ve s.) Zengin, variyetli, kelliferli, paralı pullu adam. Ş/J kalantoru enselersek, dünyalığı doğrulturuz. (bk. Kalın, Yağlı).
KAL
Kalay (tr.)
Küfür. Harbi söz çıkmıyor bu adamın
ağzından be, işi gücü hep kalay.
Kalayı basmak (tr.
f.) Küfür etmek. Herif öyle bir kalayı
bastı ki; deme gitsin. (bk. Okumak,
Perdahlamak2).
Kalaylamak (tr.
f.) Küfür etmek: Şu hıyara bak, önüne
geleni kalaylıyor. (bk. Kalayı basmak.
Okumak).
Kaldırımcı (gr.
i.) Dolandırıcı, yankesici. Senin gibi
kaldırımcıları çok gördük biz oğlum I
(bk. Arakçı, Pan- duflacı, Tırnakçı, Tufacı).
Kaldırmak (tr.
i.) Çalmak, aşırmak. Ahmet bugün yüklü ( = çok para eden değerli eşya) kaldırmış, işi iş. (bk.
Anaforlamak, Araklamak, Bomba patlatmak, Cebellezi etmek, İşle- meki, Kaparoz
etmek, Kaparozla- mak, Omuzlamak, Sırıklamak, Tırtıklamak, Tufalamak,
Tüydürmeki, Yü- rütmek2, Zula etmek).
Kalıba çekmek (dey.)
Cimağ etmek. (bk. Çivilemeki, Fişek atmak, Lehimlemek, Nefes çekmek, Parmağını
ıslatmak, Perçinlemek, Pipo temizlemek, Şimendiferi raya sokmak, Şi- şirmek2,
Kaskaslamak, Tezgâh kurmak, Uçuşa gitmek, Üfürmek, Ye- fallemek, Zımbalamak.)
Kalıbı dinlendirmek (tr.
dey.) Ölmek, vefat etmek. (bk. Cavlağı, Çekmek, Cavlamak, Gümlemek, Kakır-
damak, Mort olmak, Nalları dikmek, Tıngırdamak, Yürümeki).
Kalın (tr.
s.) Zengin, paralı [kimse]. Herif, kalın, günde
yüz papel eritiyor. (bk. Amerika,
Kalantor, Yağlı).
Kalk gidelim olmak (tr.
dey.) Kaybolmak, çalınmış olmak. Bizim
paket, kalk gidelim olmuş.
Kalleş (ar.
s.) Sözünde durmayan, hilekâr, düzenbaz, yalancı. Kalleştir, tıraşına boş veri (bk. Dubaracı).
Kamanço etmek (dey.)
Aktarmak, elden ele devretmek; yüklemek, vermek. Tırtıkladığın papelleri bana kamanço et, alt yanını
düşünme 1 (bk. Kavanço2).
Kamış atmak (tr.
dey.) Aldatmak, Kazıklamak, kazık atmak. Bana
felek yine kamış attı. (bk. Kayışa çekmek,
Madik oynamak).
Kamışı kırmak (tr.
dey.) Belsoğuk- luğu olmak. Herifçioğlu külüstür
pa- çozu eniseleyince kamışı kırmış.
(bk. Bastonu kırmak).
Kamış koymak (dey.)
1. Aralarını bozmak, pişmiş aşa su katmak. Aramıza
kamış koydu. Bana kamış mı koyan lan. 2.
Kurnaz, hilekâr oyuncu aleyhine, enayi oyuncuya gıyaben söz söylemek. Kamış koy da, ben yapışayım. (bk. Kazık atmak, Kazıklamak).
Kâmil (ar.
i.) [içilen] Esrar. Kamilden ne haber
oğlum I (bk. Ampes, Cıga- ralık, Cuk, Dalgai, Diş, Duman,
Fino, Gubar, Hanteriş; [ufak] Hurda, lhı; [bir avuçluk] Kabza, Kapakeyif,
Kaynar, Keçi, Keyif, Konca, Mal; [kötü] Paspal, Püf; [bozuk] Toprak, Nefes,
Ot, Sarıkız2).
Kampana [lar] (i.)
Erkeklik bezi, haya[lar]. (bk. Gavgav, İncir dolması).
Kampanacı (ita.tr.
s.) Şarlatan, Sahtekâr, Riyakâr. Sözüne
boş ver, kam- panacıdır.
Kamyon (i.)
Ahlâksız kadın. (bk. Esnafi, Antini, Paçoz).
Kanatlandırmak (tr.
f.) Çalmak, aşırmak. Bizim kitabı da
kanatlandırmışlar. (bk. Kaldırmak).
Kanat kırmak (tr.
dey.) Söylediğinden, verdiği sözden caymak.
Kancık (tr.
i.) 1. Kadın. 2. (s.) Kahpe mizaçlı erkek. Ne
derse desin, kan. cıktır vesselam...I
Kandıralı (i.)
Laf anlamayan, kalın- kafal ı [kimse]. Herifçioğlu
kandıralı, davul çalsan yine anlamaz.
(bk. Andavallı, Angut).
Kandil (ar.
i.) Çok sarhoş. Herif kandil,
kibriti dokunsan parlayacak. (bk. Bulut, Dut,
Filispit, Fitil, Kandilli, Küp, Matiz, Turşu, Vapur, Yüklü?, Zom2), •
Kandilli (ar.
tr. i.) Fitil gibi sarhoş* (bk. Kandil).
Kanemi olmak (dey.)
Kızarmak, morarmak, mahcup olmak.
(bk. Amorf olmak, Bozum olmak, Dut gibi olmak,
Ekşimeki, Foslamak, Madara olmak).
Kanser ilâcı (fr.
ar. s.) Görgüsüz, kaba, aptal, budala [Yunanistan'da, bir hıyarın kansere iyi
geldiği, gazetelerde ilân edildikten sonra, "kaba saba, aptal,
hantal" anlamına gelen "hıyar" sözünün bir benzeri olarak
kullanılmaktadır]. (bk. Abullabut, Andavallı, Aval, Bangoboz, Cacıklık, Gebeş,
Hırt, Hıyar, Kerestel).
Kantarlı (ar.
tr. i.) Ağır küfür. Bir kantarlı savurdu.
Kantarlı atmak (ar.
tr. dey.) Küfür etmek, sövüp saymak.
Kantarlıyı basmak (ar.
tr. dey.) Sövüp saymak, küfür etmek. Herifin
damarma basınca, o da kantarlıyı basmış.
(bk. Bayramlık ağzını açmak, Kalayı basmak, Kalaylamak, Kantarlı atmak,
Okumak, Perdahlamak?). Kantin (s.) Yalan, uydurma, boş, asılsız [söz ve haber]. Herifin aklı fikri hep kantin. (bk. Atmasyon, Bom, Dolma, Dubara, Eftamintokofti,
Kaşkariko?, Katakofti, Kıtır, Kıtırbom, Kofti, Madik, Mantar, Martaval, Masal.
Palavra, Polim, Şorolop).
Kantin atmak (dey.)
Yalan uydurmak, asılsız, boş söz söylemek. "Sen
bu nazlılara ne kantin atıyorsun bilmem, ben de senin gibi irat kan istiyorum".
- H.R.G. (bk. Bom
atmak, Güm atmak, Kıtır atmak, Madik atmak, Mantar atmak, Mantarlamak,
Martaval atmak veya okumak, Masal okumak, Maval okumak, Palavra atmak veya
sıkmak, Palavra savurmak, Piyaz doğramak, Polim atmak, Ustura çalıştırmak,
Viraj almak; [karşılıklı] Vuruşmak).
Kapak (tr.
i.) Bir nevi kumar hırsızlığı [bütün oyunlarda yapılan bir hile değildir. Bazı
oyunlarda çok avantajı vardır. Pokerde de uygulanan hilelerin en
önemlisidir].
Kapakeyif (tr.
ar. b. i.) [içilen] Esrar. [bir hafta güneşte bırakıldıktan sonra, çiçeklerin
dişisi makbuldür, bunlar el veya bir araçla ufalanarak toz haline getirilir.]
(bk. Ampes, Cıgara- 1 ık, Cuk, Dalgal, Dem, Diş, Duman, Fino; Hanteriş; [ufak]
Hurda, İki;[bir avuçluk] Kabza, Kaynar, Keçi, Keyif, Konca; [kötü] Paspal,
[bozuk] Toprak, Nefes, Ot, Sarıkız?).
Kapak kâğıdına pişti vermek (dey). [oyunda] Aptallaşmak, enayileşmek. (bk. Ağzı
paça olmak, Salozlaşmak).
Kapalı dükkâna kira vermek (dey). Nişanlamak.
Kaparna (i.)
Dost, metres, kapatma. "O enayileri
tanırım, onun biri bizim Hisarlı Bey'in kapamasıdır/' - H.R.G. (bk. Aftos,
Antin, Dalgamotor, Gaco, Mintoni, Nannik, Paçoz, Zamazingo, Zamkinos).
Kaparoz (i.) Kötüye
kullanmak yoluyle havadan gelen mal veya para. Her zaman ele geçmez böyle bir kaparoz. (bk. Arak, Aşıremento, Pan- dufla).
Kaparozcu (s.)
Kötüye kullanma yoluyle havadan mal ve para kazanan veya kazanmak isteyen
[kimse]. Kaparozcunun biridir, yan çizi (bk. Anaforcu, Avantacı, Beleşçi,. Otlakçı).
Kaparozculuk (i.)
Bir şeyi kötüye kullanarak havadan mal veya para kazanma veya kazanmak isteme. Kaparozculuk sökmez oldu bu memlekette artık. (bk. Anaforculuk, Avantacılık, Beleşçilik, Lüpçülük,
Otlakçılık).
Kaparoz etmek (tr.
f.) Bir şeyi elde etmeye yeltenmek, elde etmek. Ulan bu papelleri nerden kaparoz ettin?
Kaparozlamak (tr.
f.) İç etmek, aşırmak, çalmak. Seksen
papelini ka- ' paroz etmiş . (bk. Anaforlamak,
Araklamak, Bomba patlamak, Kaparoz etmek, Kaynatmak2, Omuzlamak, Sırıklamak,
Tırtıklamak, Tufalamak, Zula etmek).
Kapı aralığı (i.)
Piç. Boş ver şu kapı aralığına. (bk. Cumartesi çocuğu, Fır, Gündüzleme).
Kapışmak (tr.
f.) Öpüşmek. Ne güzeldi o kapışma
sahnesi. (bk. Öper- 1 emek).
Kapkaççı (tr.
s.) Elden kaparak ça- I ıp kaçan hırsız. (bk. Arpacı).
Kapkaççılık (tr.
i.) Elden kaparak çalıp kaçma (bk. Arpacık).
Kaput gitmek (dey.
öğr. arg.) Hiç bir sınavı verememek. Fizikten
çıkınca asabatım bozuldu, kaput gittim.
Kaputu kesmek (dey.
öğr. arg.) Sınavlardan birini vermek. (bk. Kaputu yırtmak).
Kaputu yırtmak (dey.
öğr. arg.) (bk. Kaputu kesmek).
Karagöz (tr.
b. i.) Küçük boyda tavla zarı. Şu
karagözü kaldır da öküzü (= cıvalı zarı) getir.
Karagöz indirmek (tr.
dey.) Oyun etmek. "Eğer
paylarımıza karagöz indirmeyi düşünüyorsan, bu iş fenaya varır." - H.R.G.
Karanfil (gr.
i.) Makat, büzük. Karanfili sıkı mı? (bk. Menekşe).
Karanfili sıkmak (gr. tr. f.) Uğraşmak,
meşakkate dayanmak, sabretmek. Biraz
daha karanfili sıkarsan, iki ay sonra taburcusun. [grekçe "ka- riofillon" aslından].
Karanfilli (gr.
tr. i.) İhtiyar kadın ferci.
Karga taşlamak (dey.)
Duraklarda bir kıza veya kadına sarkıntılık etmek. Sus, sus Hüsrev'i karga taşlarken yakaladım. (bk. Hallenmek2, İskele almak, Saraka etmek2,
Yeşillenmek.)
Kartaloz (s.)
Kartlaşmış [kimse]. Şu kartaloz herifi
adam edemedik gitti.
Kartvizit bırakmak (fr.
tr. dey.) Kusmak, kayetmek. Hangi kerata buraya
kartvizit bırakmış. (bk. Böğürtlen
çıkarmak, Konferans vermek, Öt- mek2, Tavus kuyruğu çıkarmak).
Kasap (ar.
i. şöf. arg.) 1. Otomobili çok hor kullanan, yıpratan şöför. Herifçioğlu şöför değil, safi kasap.
2. (öğr. arg.) Çok zayıf not veren erkek öğretmen.
Kâse (far.
i.) Göt. Damdan atlamış ama, kaseyi de
kırmış. (bk. Atras, Bohça, Boyata,
Davul, Defrans, Defransiyel, Ense, Küfe, Semer, Tiz).
Kasılmak (tr.
f. şöf. arg.) Müşteri, otomobile kurulup yaslanmak. Karıya bak , amma kasılmış ha 1
Kasıntı (i.)
Kibir, gurur, azamet, büyüklük. Bize
de mi kasıntı be kardeşim.
Kaskaslamak (f.)
Cimağ etmek. (bk. Çivilemeki, Fişek atmak, Lehimlemek, Nefes çekmek, Parmağını
ıslatmak, Kalıba çekmek, Perçinlemek, Pipo temizlemek, Şimendiferi raya
sokmak, Şişirmek2, Tezgâh kurmak, Uçuşa gitmek, Üfürmek, Yefallemek,
Zımbalamak).
Kasnaklamak (f.)
Kertmek [birisini].
Kaspanak (ar.
zf.) Zorla. Kaspanak uçlanmış papelieri.(bk.
Metazori).
Kaşalot (s.)
Aptal, budala. Ulan kaşalot,
nereden düştün buraya. (bk. Abeci,
Abullabut, Ahlat, Andavallı, Angut, Armut, Aval, Ayran ağızlı, Cacıklık, Denyo,
Dilgoz, Düdük makarnası, Dümbelek, Gebeş, Gebeşil- ki, Habeci kostik, Hafız,
Halalım, Handavallı, Hırbo, Hırt, Hırtaboz, Hışır, Hıyar, lspanak, Kanser
ilâcı, Kaşalotzilde. Kaşkaval, Kerestel, Ke- riz2, Keş, Koroydo, Mantar2,
Mayın, Naval, Pangodoz, Pililki, Saloz, Tereyağı, Yanbolu).
Kaşalotzâde (b.s.)
Enayi oğlu enayi, aptal oğlu aptal. Kaşalotzâde,
babanın zenginliği para etmez.
Kaşar, Kaşarpeyniri (s.)
Oyunda açıkgöz, kurnaz olan [kimse]. Yanındaki
kaşarpeyniridir, dalga geçme, aç gözünü!
(bk. Çakalı, Hapetmez, Yemez.) -
Kaşkariko (i.)
1. Hile, dolap. Herifin işi gücü hep
kaşkariko. 2. Yalan, dolan. (bk. Atmasyon,
Bom, Dolmai, Dubara, Eftamintokofti, Kantin, Ka- takofti, Kıtır, Kıtırbom,
Madik, Martaval, Masal, Palavra, Polim, Şoro- lop). 3. Fesat.
Kaşkaval (ita.
s.) Aptal, sersem. Herif safi kaşkaval,
ne anlar votkadan. (bk. Andavallı,
Aval, Cacıklık, Hafız, Hırbo, Hırt, Hışır3, Hıyar, Keş, Koroydo, Pilâki,
Saloz).
Kaşkavallık (ita.
tr. i.) Aptallık, budalalık. Kaşkavallık para
etmez, gözünü dört aç I buraya İstanbul demişleri
Kaşmerdikoz (s.)
Münasebetsiz, çirkin, acayip, tuhaf [kimse]. Kaş-
merdikozun biri, yan çiz I
Katakofti (i.)
Uydurma, asılsız, yalan söz. Sen
onun katokoftisine bakma. (bk. Atmasyon, Bom,
Dolma, Dubara, Eftamintokofti, Kantin, Kıtır, Kıtırbom, Kofti, Madik, Mantar,
Martaval, Masal, -Palavra, Polim, Şo- rolop).
Katakulli (i.)
Dalavere, tuzak. Böyle katakullileri
takma be ağam. (bk. Açmaz,
Mandepsi, Tonga, Zoka).
Katalaviz (gr.
f.) Anladın mı? Çok ötme buralarda,
yersin marizi sonra, katalavizl
Kavallanmak (ar.
tr. f.) Can sıkmak, baş ağrıtmak. Yeter
be, sabahtan beri kavallamyorsun I
(bk. Kafa ütülemek, Kafese almak.)
Kavanço (i.)
1. 'Değiştirme, aynı cinsten bir şeyin yerine başkasını koyma. Kahvecinin getirdiği kâğıtları, çaktırmadan,
cebimdeki dok- torlu kâğıtla kavanço ettim. 2.
Bir işi, başka birine yükleme, başına sarma. O
dalgayı da mı sana kavanço ettiler?
Kayarlamak (f.)
Ağzını bozmak, küfretmek. Çok kayarlama, bir
araba sopa yersin sonra 1 (bk. Kalayı
basmak, Kalaylamak, Kantarlı atmak, Okumak, Perdahlamak2).
Kayarto (tr.
s.) Ahlâksız kimse, me'- bOn. Kayartonun
biridir, sepetle gitsin! (bk. Beşlik, Beş
Yıldız, Dümbelek, Ellisekiz, Esnafi, Folluk2, Götlek, İbnetor, İnek, Kova,
Tayıncı, Ve- rek) .
Kayışa çekmek (tr.
dey.) (bk. Ton- gıya düşürmek).
Kayış aşırmak (tr.
dey.) Hile yapmak. Herifin işi gücü
kayış aşırmak. (bk. Açmaz yapmak,
Kayış atmak).
Kayış atmak (tr.
dey.) 1. Hile yapmak. (bk. Açmaz yapmak, Kayış aşırmak). 2. Önem vermemek,
üzerinde durmamak, Kaytarmak. "Ulan
be, yediğini yersin, benle beraber uyursun, benle beraber gezer eğlenirsin,
arada bir iş dedik mi hemen kayış a- tarsm." - Akbaba, Suavi Süalp.
Kaymak (f.)
Basıp gitmek. O çoktan kaydı. (bk. Açmaki, Ançizlemek, Aralanmak, Basmaki, Cızdam
etmek, Cızdamı çekmek, Cicozlamak, Cızlamı çekmek, Çözülmek, Dümeni kırmak, Düşmek?,
Ferlemek, Fertiği çekmek, Fertiklemek, Gaza basmak, Gazlamak, İpini kesmek,
Kırmaki, Kirişi kırmak, Nokta olmaki, Palamarı koparmak veya çözmek, Panik
kırmak, Payandaları çözmek, Tığmak, Toz olmak, Tüymek, Voltasını almak, Yaylanmak,
Yelkenlemek, Zamkinos etmek, Zıplamak).
Kaymak takımı (tr.
it.) Sosyete. Kaynamak (tr. f.) İz bırakmadan kaybolmak, yok olmak. Bizim çakı kaynamış.
Kaynar (i.)
Esrar [içilen]. (bk. Am- pes, Cıgaralık, Cuk, Dalgai, Diş, Duman, Hurda, Kabza,
Konca, Nefes, Ot, Paspal, Sarıkız?, Toprak).
Kaynatmak (tr.
f.) 1. Tatlı sohbete dalmak, konuşmak, yarenlik etmek. Sabah beri ne kaynatıyorsun orada 7 (bk. Gır atmak) 2. İz bırakmadan yok etmek. Herifin gümüş ağızlığını kaynatmışlar. 3. Borcunu ödememek. Düz tabanın kırk papeli kaynadı gitti. (bk. Asmakl, Kaparozlamak, Tak- makl ).
Kaz (i.)
1. Gürültücü, patırdıcı [kimse]. 2. (s.) Pezevenk. (bk. Dasnik).
Kazık (tr.
s.) 1. Zararl ı iş. O, sana kazıktır. 2. Alışverişte aldatılma. 3. Pahalı [mal veya yer]. On papele kazıktır bu ustura. (bk. Kazık marka, Tuzlu).
Kazık atmak (tr.
f.) 1. Aldatıp ziyana, zarara sokmak. Sana
kazık atmışlar, boşuna yoruldun. 2.
Bir malı, değerinden pahalıya satmak. (bk. Kazıklamak).
Kazıkçı (tr.
s.) Alışverişte aldatan, bir malı değerinden pahalıya satan, pahacı [kimse]. O adam kazıkçıdır, başkasına git I O çorbacı kazıkçıdır,
boş ver.
Kazıklamak (tr.
f.) 1. (bk. Kazık- atmak). 2. (şöf. arg.) Beklemek, iş yapamamak. Ne parası, oğlum, sabahtan beri kazıklıyoruz.
Kazık marka (tr.
ita. b. s.) Çok pahalı olan [şey veya yer]. Orası
kazık markadır, bizi açmaz! (bk. Kazık3, Tuzlu).
Kazımak (tr.
f.) 1. Lakırdıya boğmak; birisini asılsız şeylerle kandırmaya çalışmak. Ne de çene varmış beybabada, amma da kazıyor ha I (bk. Kesmek, Perdahlamak, Tıraş et- mekl, Ustura
çalıştırmak). 2. Birinin bütün paralarını almak, elindekini, avucundakini
kurutmak. (bk. Sızdırmak, Sövüşlemek).
Kazlamak (tr.
f. öğr. arg.) Enayi yerine koymak.
Kebabiye (ar.
i.) Cıgara izmariti. (bk. Kefal?).
Kebap şişi (tr. it.) Kama. "O kebap şişlerini yerlerine
koyunuz".-H.R.G.
Keçeyi suya salmak (tr.
dey.) Ar ve namusu terk etmek. Herif
düpedüz keçeyi suya saldı.
Keçi (i.)
Me'bûn. (bk. Beşlik, Beş yıldız, Dümbelek,ı Esnafi, Folluk3, Götlek, Götoş,
Halka, İbnetor, lnek3, Kayarto, Kova, Tayıncı , Verek). 2. [içilen] esrar. (bk.
Ampes, Cıgaralık, Cuk, Dalgai, Dem, Diş, Duman, Gubar; [ufak] Hurda, lhı; [bir
avuç- luk] Kabza, Kapakeyif, Kaynar, Keyif, Konca, Mal; [kötü] Paspal, Püf; [bozuk]
Toprak, Nefes, Ot, Sarıkız?).
Keçili (i.)
Yüz liralık [bütün]. Şu hacıağanm iki
keçilisini yürütmüşler. Kefal (gr. i. öğr. arg.) 1. Orta not (= beş numara). Bir kefal beni kurtarır. 2. Cıgara izmariti. (bk. Kebabiye).
Kefal tutmak (dey.)
iyi numara, kurtarıcı numara almak. Bugün
ben amma kefal tuttum ha 1
Kekez (i.ve.s.)
Me'bOn. (bk. Beşlik, Beş yıldız, Dümbelek!, Esnafı, Fol- luk2, Götlek, Götoş,
Halka, İbnetor, lnek3, Kayarto, Keçi, Kova, Kovan, Lubun, Lubunya, Nakka,
Tayıncı, Tekerlek, Tünek, Verek).
Keleğe bağlamak (tr.
dey.) Kurulu ve düzenli bir işi bozmak. Herif
bu sağlam işi de keleğe bağladı.
Kelek (i.) Aptal,
sersem. (bk. Hırt, Hışır, Hıyar...)
Kementlemek (far.
tr. f.) Hırsızlıkla, trişörlükle para kazanmak, birini bu suretle boğmak. Otuz askeri vardı, bir saatte alayım birden kementle-
dim.
Kenef sazlığı (b.
i.) Seyrek
bıyık. (bk. Kenef süpürgesi).
Kereste (far.
s.) 1. Anlayışsız, terbiyesi kıt, kabasaba [kimse]. (bk. Abullabut, Andavallı,
Angut, Armut, Aval, Bangoboz, Cacıklık, Denyo, Gebeş, Gebeşâki, Hafız, Hırbo,
Hırt, Hışır, Hıyar). 2. Zeker. (bk. Alat, Babafingo, Bombili, Maslahat, Mat-
rakuka, Zurna2).
Kereviz (far.
i. öğr. arg.) Öğrenci arasında kullanılan küfürümsü bir söz. Bana bak kerevizi
Kerez (gr.
i.) İkram. Dün akşam ke- reze konduk.
Keriz (i.)
1. Kumar. Keriz deyince, gözleri fal taşı
gibi açılıyor. 2. (s.) Enayi,
aptal, hîle yutan [oyuncu]. (bk. Ekmeklik, Halalım, lspanak, Kaşkaval, Mayın,
Pilâki, Tasma, Yahni- l ik). 3. Eğlenti.
Kerizci (i.)
1. Çalgıcı, 2. (s) Hile- kâr oyuncu. Kerizcidir,
pek yüz verme.
Kerize bayılmak (dey.)
Kumarda kaybetmek. Topu topu kırk üç papelimiz
vardı, onu da kerize bayıldık.
(bk. Kerize kesilmek, Sabunlanmak).
Kerize etmek (tL
f.) Hileli oyun oynamak, cıvalı zar kullanmak, işaretli kâğıtla oyun oynamak.
Kerize kesilmek (i.
dey.) Kumarda kaybetmek. Bugün de kerize ke-
siidik. (bk. Kerize bayılmak, Sabunlamak).
Kerizlemek (tr.
f.) Çalgı çalmak. Dün akşam ikiye kadar
kerizledik.
Kertan (s.)
Endişeli, nazik, korkulu, fena [durum]. Baktım
ki vaziyet ker- tan, cızdamı çektim.
Kerteriz vermek (dey.)
Hissettirmek. (bk. Çaktırmak).
Kesik (tr.
s.) 1. Fena, kötü Karmanyolacı
İsmail'in enselendiği günden- beri vaziyetler kesik. (bk. Aynasız!, Duman2, Kertan, Madara!, Yaş). 2.
[Aşırı sevgiden] bitkin hâle gelmiş kimse, âşık.
Kesilmek (tr.
f.) 1. Çok hoşlanmak, memnun olmak, bayılmak. Kesildim
ben bu işe. 2. Kumar veya eğlence yerlerinde
para harcamak. Dün gece de yirmi
papel kesildik.
Kesişmek (f.)
Bakışlarla anlaşmak [erkek ve kadın]. "Dünkü
toplantıda onlar iyiden iyiye kesişiyorlardı." - H.R.G. (bk. Avans
vermek, Paslaşmak, Pas vermek).
Keskin (tr.
i.)Kulampara. (bk. Ba- buk, Şapçı).
Keskinlik (i.)
Kulamparalık. (bk. Babukluk, Şapçılık).
Kesme almak (tr.
dey.) işaret ve orta parmakla yanağı kıstırmak. (bk. Makas almak, Makas
geçmek).
Kesmek (tr.
f.) 1. Kandırmak, safdil bir oyuncunun hile ile parasını almak. Bizim halatımı gene kesmişler. (bk. Tavlamak). 2. Gevezelik etmek. Sabahtan
beri kesiyor. (bk. Perdahlamak!,
Tıraş etmek). 3. (şöf. arg.) Şöför, müşteriden fazla para almak. Gene'bugün on kağıdı kestim.
Kestane geçmek (gr.
tr. dey.) Ters, uğursuz, tatsız bir zaman, bir devre olmak. "Bence
1970, pek kestane geçen bir yıl oldu." -Akbaba. S. Süalp
Keş (tr.
s.) Aptal, budala, sersem, ahmak. Keştir,
harcını verirsen ( = azarlarsan) uskutlar (
= susar). (bk. Abullabut, Andavallı, Angut, Armut, Aval, Bangoboz, Cacıklık,
Denyo, Gebeş, Gebeşilki, Hafız, Hırbo, Hırt, Hışır, Hıyar, Kanser ilâcı,
Kaşkaval, Kereste1, Koroydo, Mayın, Pangodoz, Pilâki, Saloz, Tereyağı, Yan-
bolu).
Keş etmek (tr.
dey.) Utandırmak, bozmak, mahcup etmek. İki
çift söze herifi keş ettin be kardeşim.
(bk. Bozum havası çalmak, Façasını almak, Mor etmek).
Keşkekaleyhisselâm (tr.
ar. b.s.) Aptal, budala, sersem. Bana
güvenmiyorsun da, keşkekaleyhisselamm sözüne güveniyorsun ha I (bk. Abe- ci, Abullabut, Ahlat, Andavallı, Ban-
goboz, Cacıkl ık, Denyo, Dilgoz, Düdük makarnası, Dümbelek?, Gebeş, Gebeşilki,
Habeci, Habeci kostik, Hafız, Halalım, Handavallı, Hırbo, Hırt, Hırtapoz,
Hışır, Hıyar, Ispanak, Kanser ilâcı, Kaşalot, Kaşalotzâde, Kaşkaval,
Kerestel, Keriz?, Keş, Koroydo, Malak, Mantar?, Mayın, Maval, Pangodoz,
Pilâki, Saloz, Şaban, Ta- şarabası, Tereyağı, Yanbolu).
Keşlemek (tr.
f.) Bir işe veya bir kimseye önem vermemek, aldırış etmemek, itibar etmemek. Keşleme, çeksin arabasını. (bk. Boşlamak, Boş vermek, Dalga geçmek, Haspi geçmek,
Iska geçmek, Haylamamak, Kumpas sallamak, Omuz vermek, Tonel geçmek, Yan
çizmek, Yan sallamak).
Keşsavak (tr.
s.) Acemi ve saf hovarda. Keşsavaktır, akşama
doğru piyastos olur ( "'
yakalanır).
Keyif (ar.
i.) [içilen] Esrar. (bk. Am- pes, Cıgaralık, Cuk, Dalga1, Dem, Diş,
Duman, Gubar; [ufak] Hurda, Ihı; [bir avuçluk] Kabza, Kapakeyif, Kaynar. Konca,
Mal; [kötü] Paspal, Püf; [bozuk] Toprak, Nefes, Ot, Sa- rıkız?).
Kıçı kırık (tr.
s.) Önemsiz, kıymetsiz, değersiz. Kıçı
kırık bir saat yüzünden başım belaya giriyordu. (bk. Cavalacoz, Çırnık, Fasafiso, Kırtipil, Külüstür
marka, Mıcır, Moloz, Tapon, Zımbırtı3).
Kıçının kılları enginar çiçeği gibi ağarmak (dey.) Yaşlı, ihtiyar me'bûnlar hakkında kullanılır.
Kıçının kıllarıyla balık yakalamak (dey.) Çok şanslı olmak.
Kıçının kılı kiliseye direk olmak (tr. dey.) Çocukluk yıllarını atlatıp büyümüş olmak
[çocukça davranışlar içinde olan gençler için söylenir].
Kıkırdamak (tr.
f.) Ölmek. Herif çoktan kıkırdamış. (bk. Cavlağı çekmek, Cavlamak, Çıngırağı çekmek,
Mortiyi çekmek, Mortlamak, Nalları dikmek, Sıfırı tüketmek, Tıngırdamak,
Yürümeki).
Kılbaz (s.)
Dalkavuk. Ne kılbazdlf o, bana sor! (bk. Piyazcı, Yağcı).
Kıl (öğr.
arg.) Öğrenciler için iyilik düşünmediği sanılan erkek öğretmen. Kıl çekmek (dey.)
Dalkavukluk etmek. (bk. Yağcılık etmek).
Kıllı (tr.
i.) Erkeklik âleti. (bk. Baba, Babafingo, Babatorik, Bombili, Kereste?,
Maslahat, Matrakuka, Zurna?).
Kım (ünl.)
Sus! Kım ulan!
(bk. Makas1, Patı, Resto, Terso, Uskut).
Kıravatlı (fr.
tr.) Kulüp rakısı. Bir klfavathya üç
buçuk papel bayıhyo- ruz be kardeşim.
Kırçoz (tr.
s.) Orta yaşlı, bıyıklı adam, kıranta. Şu
klfçozu kaçırma, onda iş var.
Kırçozlaşmak {tr.
f.) Orta yaşı bulup kırantalaşmak. Epiydir
görmüyordum, bayağı kırçozlaşmışsın yahu 1 Kırık (tr.
i.) Oğlan . Oksu/a ( = kov) başından
şu kırığı. (bk. Şıkırdım, Şo- rulu).
Kırıntı (tr.
i.) Ufak, küçük esrar. Kaç gündür harmanız,
bize de bir iki kırıntı uç/ani
Kıristal {fr.
i.) Kokain. Bizim kristaller kalk gidelim
olmuş be kardeşim. {bk. Koku).
Kırkanbar (tr.
a.) İzmaritlerden elde edilen tütün. Boş
ver sipsiye, kır- kanbar nene yetmez senin.
Kırmak (tr.
f.) Savuşmak, kaçmak, uzaklaşmak. O
çoktan kırdı. (bk. Açmak,
Ançizlemek, Cızdam etmek, Cız- damı çekmek, Cızlamı çekmek, Cicozlamak,
Çözülmek, Dümeni kırmak, Ferlemek, Fertiği çekmek, Fer- tiklemek, İpini kesmek
veya kırmak, Kirişi kırmak, Nokta olmak, Palamarı koparmak, Payandaları çözmek,
Yırlamak, Tüymek, Voltasını almak, Yaylanmak, Yelkenlemek, Zamkinos etmek,
Zıplamak).
Kırmızı fener {ar.
gr. b. i.) Genelev. Papelleri uçlanınca
soluğu kırmızı fenerde a/Jyor.
(bk. Banka, Mektep, Üniversite). ■
Kırpış (öğr.
arg.) Sağ gözünde tik bulunan erkek öğretmen.
Kırro {s.)
Cahil, bilgisiz. Gelenlerin yarısı
kırro, pek güvenmeye gelmez. Kırtipil
(s.) Zavallı, fakir, perişan, değersiz;dermeçatma. Kırtipilin biridir, sepetleyiver. İki klftipil
pırtısı var, kendini sarayda imiş gibi görüyor. (bk. Kıtipiyos, Külüstür, Tapon).
Kışçı {tr.
i.) Kışı geçirmek üzere hapse giren kimse. Ulan
kışçı mısın, yoksa birini mi yürüttün ( = temizledin).
Kışlatmak {tr.
f.) Musallat etmek. Bu serserileri başıma
neden kışlattın.
Kıtıpiyos {s.)
1. {bk. Kantin). 2. Derme çatma, boktankünet.
Kıtır (s.)
Asılsız, anlamsız, yalan [söz, haber]. Söylediklerinin
alayı kıtır. (bk. Atmasyon, Bom,
Dolma, Dubara, Eftamintokofti, Kantin, Kıtırbom, Kofti, Masal, Palavra, Polim,
Şorolop).
Kıtır atmak (dey.)
Yalan söylemek, yutturmak. Amma da kıtır
atarmışsın ha 1 {bk. Mantar atmak,
Martaval atmak, Martaval okumak, Maval okumak).
Kıtırbom (s.).
{bk. Kıtır).
Kıtırcı (tr.
s.) Yalancı. Kıtırcı/arla işimiz
yok. (bk. Bomcu, Dubaracı, Madikçi).
Kıyak (s.)
Çok güzel, âlâ. mükemmel, üstün. Ne
kıyak aftostur, o. (bk. Kimya, Sıfır
numara).
Kıyakçı (tr.s.)
Gözü pek oyuncu, cesur kumarbaz; altı yedi oyunda kazandığı parayı, birden bir
kâğıda koyan ve bu paralara bir zar atan adam. Kıyakçıdır, üstüne varsa, domino.
Kıyak kaçmak (tr.
dey.) Çok uygun düşmek, çok yakışık almak. "Yemekte
şarap de olacak mı?;Ta- bii olacak, kıyak kaçar değil mi?" - Akbıldırcın, Varlık
yayınları.
Kıytırık (s.)
(bk. Kıtıpiyos?).
Kız gibi [Nesne]
(tr. b. s.) Çok yeni [nesne]. Kız
gibi araba.
Kızılırmak (tr.
b. i.) Salhane.
Kik (is.)
Burun [insanda]. Kikinin üstünü hafif
yollu okşayı okşayıver- miş.
Kilo almak (gr.
tr. dey.) Gülmek. Ayı Mahmut'a bak,
durmadan kilo a/Jyor.
Kilometre açmak (fr.
tr. dey. şöf. arg.) Şöför, hasılatı yemek. Hergün
kilometre açarsan sepetlenmen yakındır.
Kilometre doldurmak (fr.
tr. dey. öğr. arg.) Vakit geçirmek. Ne
yapalım, kilometre doldurmak için bu usulü bulduk.
Kimya (ar.
is.) Herhangi bir işin, bir şeyin en âlâsı. Ne
korkuyorsun oğlum, kimya değil a 1
(bk. Kıyak).
Kinin (i.)
Köylü sigarası. Bir kinin toka et be
abil '
Kiremit aktarmak (yun.
tr. dey.) Cimağ etmek. (bk. Çarpışmak, Çatıya çıkmak, Çivilemeki, Fişek atmak,
Kalıba çekmek, Gırnavlamak, Kaskaslamak, Lehimlemek, Mazgalına kargı saplamak,
Nefes çekmek, Parmağını ıslatmak, Perçinlemek, Pipo temizlemek, Şimendiferi
raya sokmak, Şişirmek^, Tezgâh, kurmak, Uçuşa gitmek, Üflemek, Üfürmek, Vuruşmak,
Yefallemek, Zımbalamak).
Kirişi kırmak (tr.
f.) Ayrılmak, kaçmak, gitmek, uzaklaşmak, gözden kaybolmak. Kirişi kırmadan bizim iki papeli sula 1 (bk. Açmak, Ançizlemek, Cızdam etmek, Cızdamı
çekmek, Cicozlamak, Çözülmek, Dümeni kırmak, Ferlemek, Fertiği çekmek, Fer-
tiklemek, ipini kesmek, Kuskunu koparmak, Nokta olmaki, Palamarı koparmak
veya çözmek, Panik kırmak, Payandaları çözmek, Tırlamak, Tüymek, Voltasını
almak, Yaylanmak, Yelkenlemek, Zamkinos etmek, Zıplamak).
Kitap gibi [karı] (ar.
tr. s. şöf. arg.) Çok güzel [kadın]. Kitap
gibi kart, sahife sahife oku.
[yalnız "kadın, kız" hakkında kullanılır].
Kitakse etmek (gr.
tr. f.) Seyretmek, bakmak, gözetlemek. Hacıağaya
kitakse I (bk. Dikizlemek, iskandil
etmek).
Klark çekmek (sinema
arg. dey.) Reddetmek, menfi cevap vermek, yüz vermemek. Ona ne söylesen, klark çeker.
Kobra (öğr.
arg.) Öğrencilere karşı acımasız olan erkek öğretmen.
Kocakarı (tr.
i.) Valde. Bizim kocakarıya meram
anlatamıyorum bir türlü be abil
Koçboynuzu (tr.
b. i.) Koç boynuzu şeklinde yan yana iki sokaktan iki tulumba alayının birden
meydana çıkması.
Kodes (gr.
tr.i.) Hapishane, tevkifhane; karakol. Sayı
ile kendine gel, kodesi boylarsın sonra.
(bk. Kafes, Mektep2).
Kofti (s.)
Asılsız, yalan, uydurma [söz]. Koftiye
karnımız toktur. (bk. Atmasyon, Bom,
Dolma, Dubara, Eftamintokofti, Kantin, Kaşkariko2, Katakofti, Kıtır,
Kıtırbom, Madik, Martaval, Masal, Palavra, Polim, Şoro- lop.)
Koklatmak (tr.
f.) Para vermek. Bize de biraz
dünyalık koklat be abil
Kokoniça (rom.
gr. i.) Genç kız, küçük bayan. Şu
kokoniçaya bak, daha bu yaşta iken keriz ( = kumar) dalgasında.
Kokoroz (rom.
s.) Çirkin [kimse]. Boş ver, şu kokoroza.
Kokorozlanmak (rom.
tr. f.) Tehdit etmek, korkutmak. gözdağı vermek, üste çıkmak istemek. Şu kokorozlanan hanım evladına bak I
Kokorozlu (rom.
tr. s.) Özenli, süslü püslü. Şuna
bak, ne de kokorozlu aftos.
Kokoz (uyg.
s.) Parasız, züğürt, cebi delik. Kokozun
biri, metelik tutmaz. (bk. Bitli, Dıragoni,
Hafif, Hastai, Tıngır, Tırıl).
Kokozlamak (uyg.
tr. f.) Parasız kalmak, züğürtleşmek. Kokozlayınca,
ne de kötü kötü düşünürmüşsün 1
Koku (tr.
i.) Kokain. Bizim kokuları yürütmüşler ( = çalmışlar). (bk. Kıris- tal).
Kolonya sıkmak (tr.
dey.) Tecavüz etmek, saldırmak. "Bir
gacoya kolonya sıkmaya kalkıyorlar galiba". - Salata Dergisi,
S.Süalp.
Kolpo (i.)
Kıvam, punt, fırsat [oyunda]. Kolposuna
getirirsem, bir araba mangır çekerim.
Koltuk (tr.
i.) Randevu evi, genelev. Aynasızlar koltuğa
girmişler.
Komalık etmek (gr.
tr. f.) Aşırı derece sinirlenmesine yol açmak, döverek kıpırdayamayacak hale
getirmek. Belinde sopayı kırarak herifi komalık
etti.
Komalık olmak (gr.
tr. f.) Çok yorulmak.
Komaya girmek (gr.
tr. dey.) Aşırı derecede şaşırıp çok üzülmek ve çok hiddetlenmek. O sözü duyar duymaz komaya girdim.
Komaya sokmak (gr.
tr. dey.) 1. Birini pek çok dövmek. Çala
sopa herifi komaya sokmuş. 2. İçinden çıkamayacak
kadar güç bir duruma düşürmek.
Konca (far.
i.) İyi esrar. Az buçuk konca
koklat, yoksa halim duman 1 (bk. Ampes, Dalga,
Hurda, Kabza, Nefes).
Konfırans vermek (fr.
tr. dey.) Kusmak. Anzarotu yuvarlayınca
konfırans vermeye başladı. (bk. Böğürtlen çıkarmak,
Kartvizit bırakmak, Ötmek, Tavus kuyruğu çıkarmak).
Konmak (tr.
f.) 1. Elle vurmak. Bir tane konarsam,
sustalı maymuna dönersin. (bk. Sarkıtmak). 2.
Hazır bulmak, bedavadan kazanmak. Gene
kondun.
Kontak (fr.
s.) Kafası iyi işlemeyen, abuk sabuk konuşan kimse. Herif kafadan
(veya anadan) kontak, boş veri
Kontes (fr.
tr. i. öğr. arg.) Herhangi bir kadın hoca. Kontes
bizi bu sene çaktıracak galiba.
Kontraplaklı (fr.
i.) Tehlikeli durum. " Biraz sonra
kontraplaklık bir vaziyet olacaktı." - Salata Dergisi, S. Süalp.
Kontrol kalemi (fr.
ar. it.) Zeker. (bk. Babafingo, Babatorik, Bombili, Kereste2, Malafa, Maslahat,
Matra- kuka, Pantolon balığı, Saksafon, Si- milya, Torik, Zurna2, Zekeriya).
Kopil (rom.
i.) Çocuk. Ulan şu kopile bak, fasulye gibi
nimetten sanıyor kendini. (bk. Fırlama,
Şıkırdım, Şopar, Şorulu, Velet).
Kopsi kefali etmek (tr.
gr. dey.) Kafasını, başını kesmek. Bizim
horozu kopsi kefali ettim.
Kopuk (tr.
s.) İşsiz güçsüz, serseri. Kopuğun biridir, boş
veri
Koridor (fr.
s.) Oyunda çok gol yiyen [kaleci] ...
. Kulübüne elyafı düzgün
bir kaleci gelmedi gitti, hepsi, koridor.
Koroydo (gr.
s.) Budala, ahmak, sersem. Herif, buz gibi
koroydo. (bk. Abullabut, Andavallı,
Angut, Armut, Aval, Cacıklık, Gebeş, Gebeşâki, Hafız, Halalım, Hırbo, Hırt,
Hışır, Hıyar, Kanser ilâcı, Kaşkaval, Keş, Mayın, Pangodoz, Pilâki, Tereyağı,
Yanbo- lu).
Korta etmek (ita.
tr. f.) Kadın peşinde dolaşmak, zamparalık etmek. İbişe bak, korta etmekten çakala dönmüş.
Kova (ar.
i.) Me'bûn. O kovanın tıraşına boş veri (bk. Beşlik, Beş yıldız, Dümbeleki, Ellisekiz,
Esnafı, Folluk2, Götlek, Halka, İbnetor, İnek3, Kayarto, Keçi, Lubun, Lubunya,
Ta- yıncı, Verek).
Kovan (s.)
Ahlâksız kimse, me'bûn. Bırak şu kovan canm,
palavra kıra- lıdıri (bk. Beşlik, Beş
yıldız, Dümbe- leki, Ellisekiz, Esnafı, Folluk2, Götlek, Götoş, Halka,
İbnetor, İnek3, Kayarto, Keçi, Kova, Lubun, Lubunya, Tayıncı, Verek).
KÖF
Köfte (far.
i.) Kolejli kız. Bir köfte enselemiş,
gününü gün ediyor.
Köprü (i.)
Bir çeşit kumar hilesi. [aşağı yukarı bütün oyunlarda tatbik edilen bu
hırsızlık, en fazla pokerde yapılır].
Köşeyi dönmek (far.
tr. dey.) Kısa sürede zengin olmak.
Köşk (i.)
Sayının en üstünü, yirmi sayı ["fitil" terimidir].
Kötelemek (f.)
Arkasını okşamak.
Kötüye boğmak (tr.
dey.) Aldatmak. Oğlum seni bal gibi
kötüye boğmuşlar.
Kötüye boğulmak (tr.
dey.) Dalavere ile bir yere düşürülüp kancıklıkla öldürülmek.
Kristal lamba (fr.
gr. st.) Kadın veya kız göğsü, meme. (bk. Yedek parçalar, Taret).
Kulak delmek (tr.
dey.) Aptal oyuncunun boğulduğunu kendisine haber vermek. Hırtın kulağını deliyorum da, hiç tınmıyor.
Kulaklı (tr.
i.) Büyük ve iki tarafı keskin bıçak, gaddâre. Bu kulaklıya altı papel tosladım. (bk. Gaddâre).
Kulpa oynamak (dey.)
Hile etmek, dalavere yapmak, kandırmak, oyun etmek. "Beyin fikrini anladık, kadı- nmkini de anlarsak,
ikisine de keselerin ağızlarını açtırarak birer kulpa oynarım." - H.R.G. (bk. Kerize
etmek.)
Kumpas (fr.
7 i.) Bir iş hakkında
birkaç kişinin müzakeresi. Kumpastan önce
tahtakozlara kitakse I
Kumpas kurmak (fr.
?. tr. dey.) Müzakere etmek, tertibat almak. Koltukta
kumpas kurulmaz, alayımızı birden piyastos ederler.
Kumpas sallamak (fr.
?. tr. dey.) Dalgın
olmak, önem vermemek, itibar etmemek, saymamak. (bk. Boşlamak, Boş vermek,
Dalga geçmek, Haspi geçmek, Iska geçmek, Hayla- mamak, Keşlemek, Tonel geçmek,
Yan çizmek, Yan sallamak).
Kurabiye (i.)
Parlak, güzel çocuk. Kurdelesini kesmek (fr. tr. dey. şöf. arg. ) 1. Şoföre, zabıta ceza yazmak.
Gaza çok basma, gene kurdeleni keserler ha... 2. Fiyakasını
bozmak, utandırmak, mahcup etmek. (bk. Bozmak, Bozum havası çalmak. Façasını
almak).
Kurşun atmak [lafa,
söze lakırdıya] (dey.) Sözünü kesmek, lafını kesmek. Lafımıza kurşun atma be ağabey.
Kuru (i.)
1. Esrar. Az buçuk kuru tosla da efkar
dağıtayım be abi. (bk. Ampes,
Cıgaralık, Cuk, Dalgai, Diş, Duman; [ufak] Hurda, lhı; [bir avuç- luk] Kabza,
Kaynar; [iyi] Konca; [kötü] Paspal; [bozuk] Toprak, Nefes, Ot, Sarıkız?). 2.
(öğr. arg.) Çok zayıf kadın öğretmen.
Kuskunu koparmak (tr.
dey.) Kaçmak. (bk. Açmak, Ançizlemek, Cız- dam etmek, Cızdamı çekmek, Cicozlamak,
Cızlamı çekmek, Çözülmek, Dümeni kırmak, Fertiği çekmek, Fer- lemek,
Fertiklemek, İpini kesmek, Kırmak, Kirişi kırmak, Palamarı koparmak veya
çözmek, Panik kırmak, Payandaları çözmek, Tırlamak, Tüymek, Voltasını almak,
Yaylanmak, Yelkenlemek, Zamkinos etmek, Zıplamak).
Kuş (tr.
i.) 1. Aptal kumarbaz. Kuş olmasaydı 300 papeli
bayılmazdı. 2. Acemi. 3. Zeker. Kuşu ötmek [
iktidarsızlığa uğramamış olmak. cinsi muamelede bulunabilecek durumda olmak].
(bk.Alat, Babafingo, Baba- torik, Bombili, Çöp, Kamış, Kereste?, Malafa,
Maslahat, Matrakuka, Mehmetçik, Pantolon balığı.Saksafon, Si- milya, Torik,
Zurna?, Zekeriya).
Kuşçu (i.)
Pezevenk, Kuşçudur, pek ahbaplık etme. (bk. Alfons, Asılzftde, Astik, Çiçekçi, Dasnik,
Esnafı, Geyik, Koz, Pezo).
Kuşlamak (tr.
f. öğr. arg.) Çok ça- 1 ışmak. İmtihana
üç gün kala öyle bir kuşladı ki sormaI
(bk. İneklemek).
Kuzu (tr.
i.) Puşt. (bk. Beş, Dümbelek, Esnafı, Folluk, Götlek, İbnetor, İnek, Keyarto,
Kova, Tayıncı, Tekerlek, Verek).
Küçük kurna (tr.
ar. b. i. öğr. arg.) Okulun disiplin kurulu başkan muavini. Bizim dede (
= yaşlı talebe) küçük kurnaya düştü.
Küfe (gr.
i.) Kıç.
Kırk yıllık kabzımallık yaptım, böyle küfe görmedim( bk. Atras, Bohça, Boyata, Çukur, Davul, Defans,
Defransiyel, Ense, Kâse, Semer, Tiz).
Küflü (i.)
Altın lira. Bir küflü sekiz papeli buluyormuş
da haberimiz yokmuş. (bk. Malama, Oski,
Sarıkız).
Küllüm [yutmak]
(tr. dey.) Yalan (söylemek), palavra (atmak), ağız kalabalığı (yapmak). Lo lo lo istemez, küllüm yutmayız, sökülün bakalım. (bk. Ayak yapmak, Bom atmak, Dümen yapmak, Güm atmak,
Kıtır atmak, Madik atmak, Madik oynamak, Mantar atmak, Mantarlamak, Martaval
atmak veya okumak, Masal okumak, Maval okumak, Palavra atmak veya sıkmak,
Palavra savurmak, Piyaz doğramak, Polim atmak, Ustura çalıştırmak, Viraj
almak; [karşılıklı] Vuruşturmak!).
Külüstür (s.)
İşe yaramayan, değersiz [şey veya kimse]. Bu
külüstür değirmene kaç papel toka ettin 7 ; Şu
külüstür herif kimi dikizliyor?
(bk. Cavalacoz, Çırnık, Fasafiso, Mıcır,' Moloz, Tapon, Zımbırtı3).
Külüstürleşmek (f.)
Külüstür hale gelmek [en çok canlılar hakkında]. Babalık, bugünlerde sen iyiden iyiye külüstürleştin be 1
Külüstür marka (b.
s.) (bk. Külüstür).
Kül yemek (tr.
dey.) Yanlış hesap etmek. Kül yemek üç papele
patladı, keseden ödedik.
Künyesini silmek (ar.
tr. dey.) Sürgün etmek.
Küp (s.)
Sarhoş. (bk. Bulut, Dut, Filispit, Fitil, Kandil, Kandilli, Matiz, Turşu,
Vapur, Yüklü2, Zom2).
Küpe sıçan düşmek (tr.
dey.) Gebe kalmak.
Küplü (tr.
i.) 1. Rakısı bol ve ucuz
olan meyhane. Bizim küplü top atmış. 2. (s.) Çok rakı içen, ayyaş. Bırak o küplüyü, gavur parasıyle metelik etmez.
Küp yıkamak (tr.
dey.) Hovardalık etmek. Yirmi yıldan beri küp
yıkıyoruz be oğlum 1
Labunya
(s.) Me'bOn. (bk. Lubun).
Lâfa yekûn tutmak (far.
ar. tr.dey.) Sözü bitirmek, konuşmaya son vermek. "Artık lafa yekun tut, işimize bakalım
babam." - H.R.G.
Lafın gümrüğünü vermek (tr.dey.) Konuşmasına devam etmek. "İki kadeh daha çekersem dayanamam, lafın
gümrüğünü verir, yine söylerim". - Can Pazarı, H.R.G.
Lağımcı (i.)
Kulampara. Lağımcıdır. alarga eti (bk. Babuk, Keskin,
Şapçı). Lâhmacun pidesi (ar. gr. dey.) Sersem, budala, ahmak. Ahmet mi? herif bal gibi lahmacun pidesi, hiç güvenmeye
gelmezi (bk. Abeci, Abullabut, Ahlat,
Andavallı, Cacıklık, Ban- gaboz, Denyo, Dilgoz, Düdük makarnası, Dümbelek^,
Gebeş, Gebeşâki, Habeci, Habeci kostik, Hafız, Hala- lım, Handavallı, Hırbo,
Hırt, Hırtapoz, Hışır, Hıyar, Ispanak, Kanser ilâcı, Kaşalot, Kaşalotzade,
Kaşkaval, Keres- tei, Keriz2, Keş, Korodyo, Malak, Mantar2, Mayın, Maval,
Pangodoz, Pilâki, Saloz, Şaban, Taşarabası, Tereyağı, Yanbolu).
Latarna (ita.
i şöf. arg.) Çok eski, yıpranmış, hırpalanmış otomobil. Babalık, artık bu /atamayı mektebe başlatma ( = satma) zamam
gelmiş.(bk. Haşat) .
Lantoş (? i.) İri ve çirkin vücutlu uygunsuz kadın.
Leblebi (i.)
Tabanca kurşunu. Kaç gündür leblebisiz
kaldık, (bk. Badem şekeri).
Lehimlemek (ar.
tr. f.) Cimağ etmek. (bk. Fişek atmak, Nefes çekmek, Perçinlemek, Şişirmek2,
Tezgâh kurmak, Üfürmek, Yefallemek, Zımbalamak).
Leş yapmak (far.
tr. dey. şöf. arg.) Çiğnemek, öldürmek...Şöförlüğü ne ki be, güzelim km leş yaptı.
Leylâ (ar.
i.) Çok sarhoş. Herif leylâ be,
duracak hâili yok. (bk. Bulut, Dut,
Filispit, Fitil, Kandil, Kandilli, Küp, Pes- til2, Turşu, Vapur, Yüklü2, Zom2).
Limon sıkmak (tr.
dey.) Sululuk ederek söze karışmak, can sıkmak, baş ağrıtmak. Sen de sözümüze limon sıkmaya dünden hazırmışsın be yahu I (bk. Cavlaklaşmak, Sulanmaki).
Lodosçu (gr.
tr. s.) Denizin kıyıya vurduğu çörçöp arasından işe yarar bir şeyler toplıyan
kimse [kaçakçılık argosu].
Lokum (i.
öğr. arg.) Öğrenciye kendini çok sevdiren, yumuşak huylu,. notu bol, halim
selim kadın öğretmen. Yarm ilk ders lokum'un,
boş veri
Lolo (i.)
1. Gösteriş,
kabadayılık. i- mamm, bize de mi lolo
? (bk. Afi, Fiyaka). 2. Çük. (bk. Bağırsak çıkıntısı,
Paçacı kemiği).
Lötrefil yapmak (dey.).
(bk. Pompalamak).
Lubun (s.)
me'bOn. (bk. Beşlik, Beş yıldız, Dümbeleki, Esnafi, Foluk2, Götlek, Götoş,
Halka, İbnetor, İnek3, Kayarto, Keçi, Kova, Kovan, Lubunya, Tayıncı, Verek).
Lustur (i.)
Lostracı, ayakkabı boyacısı.
LÜP
Lüp (i.)
Parasız veya emeksiz elde edilen [nesne]. Andavallıya
bak, lüp af/yor. (bk. Anafor, Avanta,
Beleş, Ha- beden).
Lüpçü (s.)
Bir nesneyi emeksiz, parasız elde etmek isteyen [kimse]. Lüpçünün biridir, yan çizi (bk. Anaforcu, Avantacı, Beleşçi, Otlakçı). lüpçülük (i.)
Bir nesneyi emeksiz, parasız elde etmek isteme. Oğlum, lüpçülüğe karnımız toktur bizim.
Lüpe konmak (dey.)
Emek ve zahmet çekmeden, bedavadan elde etmek. Dün akşam lüpe konduk. (bk. Anafora konmak, Beleşe konmak).
Mabat (ar.
i.) Kıç [insanda]. (bk. Atras, Bohça, Boyata, Çukur, Davul, Defans,
Defransiyel, Ense, Kâse, Küfe, Paket, Petka, Popo, Semer, Tiz, Toto).
Macar (i.)
Bit, kehle. (bk. Piyanço). Macun (ar. i.) Süzme afyon. Oğlum, senin macundan da anlayalım.
Madara (s.)
1. Adi, fena; sevimsiz;
boş. (bk. Boru!, Fasarya!, Pofyos). 2. (i. öğr. arg.) Derste hocanın bir
yanlışını bulup yüzüne vurma, hocayı bozum etme. Senin de işin gücün madara yahu I
Madara olmak (dey.)
Yalanı çıkmak, mahcup olmak. Gözünü
aç, madara olursan bir araba dayak yersin 1
(bk. Amorf olmak, Bozum olmak, Dut gibi olmak, Ekşimeki, Foslamak).
Madik (erm.
i.) Hile, yalan dolan. Madik bizi açmaz. 'Gazetecilerin
pintiliklerinden, kitapçıların madiklerinden uzak ve serbest
yaşıyorum."- H.R.G. (bk. Açmaz,
Mandepsi, Tonga, Kaşkariko2, Zoka).
Madik atmak (erm.
tr. dey.) Yalan söylemek, hilekârlık etmek, aldatmak; kandırmak. Bize madik atılır mı?
Madikçi (erm.
tr. s.) Hilekâr, riyakâr, aldatıcı. Madikçidir,
anlattığını iskonto eti (bk. Bomcu, Dubaracı, Kıtırcı, Palavracı.)
Madik etmek (erm.
tr. f.) Kandırmak, aldatmak. Bize
madik edilir mi? Madik oynamak (erm. tr. dey.) Aldatmak, kandırmak. Madik oynama, yersin
mar/z/. (bk. Madik etmek).
Magazin çocuğu (fr.
tr.) [giyiniş bakımından] Züppe. Magazin
çocuğu gibi giyinmiş.
Majino hattı (fr.
ar. tr. öğr. arg.) Öğrenciyi çok korkutan dersler [fizik, kimya, cebir,
geometri... gibi]. Yarm ilk ders majino
hattı, simite ( = sıfıra) şimdiden hazırlan.
Makara geçmek (dey.)
Alay etmek. (bk. Çalıştırmak, lşletmek3, Maytaba almak, Maytap etmek, Saraka
etmek!, Sarakaya almak, Matrağa almak, Matrak geçmek, Peliz kesmek).
Makarios (gr.
i.) Mark.
Makariyoslamak (gr.
t. f.) Her şeye karşı söyleme, karşı durma. itiraz etme. Görüyorum hiç durmadan ma- kariyosluyorsun.
Makas (ar.
n.) 1. Yeter, kâfi, kısa kes
I (bk. Resto, Terso, Uskut). 2. (i.) İşaret ve orta parmakla yanağı kıstırma.
Makas almak (dey.)
İşaret ve orta parmakla yanağı kıstırmak. (bk. Kesme almak, Makas geçmek).
Makasçı (ar.
tr. s.) Mal sahibinin, patronun parasından kesen veya aşıran şöför.
Makas geçmek (dey.)
(bk. Kesme almak, Makas almak).
Makaslamak (ar.
tr. f.) İşaret ve orta parmakla yanağı kıstırmak.
(bk. Kesme almak, Makas almak, Makas geçmek).
Makasları açmak (ar.
tr. dey.) Hızlı yürümek.
Makaslık (i.)
Apteshane kuburu. Kıçma şakul takmamış
ya tam makas- flğa yapsın. (bk. Açık göz).
Makas yapmak (ar.
tr. dey. şöf. arg.) Şöförün, patronun, malsahibi- nin parasından kırpmak. Ulan, kaç papel makas yaptın bugün? [bu deyim, umumi argoya da mal olmuştur].
Makine (ita.
i.) iyi tabanca. Senin makine çakaralmaza benziyor. (bk. Taahütlü).
Makineyi bozmak (ita.
tr. dey.) ishale tutulmak, sürgün olmak. Bizim
moruk Hamdi, yemiş inciri çekmiş suyu makineyi bozmuş.
Mal (ar.
i.) 1. Güzel, yakışıklı
kadın veya kız. Mala bak, mala 1 2. Para. (bk. Asker, Dırav, Dünyalık, Mangır,
Mangiz, Pul, Taş). 3. (bk. Beyaz, Horain, Orain, Toz). 4. (öğr. arg.) Cıgara. Aman Ali, bana malından bir tek ver. (bk. Çıkıntı, Sipar, Sipsi).
Malafa (i.)
Erkek tenasül organı. (bk. Alat, Babatorik, Bombili. Kamış. Kereste?,
Maslahat, Matrakuka, Saksafon, Zekeriya, Zurna?).
Malak (s.)
Aptal. (bk. Abeci, Abullabut, Ahlat, Andavallı, Angut, Armut, Aval, Ayran
ağızlı, Bangoboz, Cacıklık, Denyo, Dilgoz. Düdük makarnası, Dümbelek?, Gebeş,
Gebeşâki, Habeci, Habeci kostik, Hafız, Halalım, Handavallı, Hırbo, Hırt, Hırtapoz,
Hışır, Hıyar, lspanak, Kanser ilâcı, Kaşalot, Kaşalotzllde, Kaşkaval, Kerestel,
Keriz?, Keş, Koroydo, Mantar?, Mayın, Maval).
Malama (gr.
i.) Altın lira. Tırtıkladığın
malamaları başladın mı okutmaya? (bk.
Küflü, Oski, Sarıkız).
Malın gözü (ar.
tr. dey.) Kötülükte eşsiz. Malın gözü imiş de haberimiz
yok. (bk. Süzme).
Mandagözü (tr.
b. i.) Yirmi beş kuruşluk büyük nikel para. Bir
manda gözü uçlandım bu tabakaya.
[1938'de tedavülden kaldırılmıştır].
Mandallamak (ar.
tr. f. ) Aldırmamak, hiçe saymak, önemsememek, vız gelmek. "Şaban, o anda trafiğin kurbanı olmaya bite
mandallamadan koşmaya başladı." - Salata Dergisi, S. Süalp.
Mandepsi (gr.
i.) Tuzak.
oyun, dalavere. Bize de mi mandepsi? (bk. Açmaz, Katakulli, Numara, Tonga, Zoka).
Mandepsiye bastırmak (gr. tr. dey.) (bk. Mandepsiye düşürmek).
Mandepsiye düşürmek (gr.
tr. dey.) (bk. Tongıya düşürmek). Ce- lallı Bekir'i,
aynasızlar dün gece mandepsiye düşürmüşler.
Mangalda kül bırakmamak (tr. dey.) Yalan söylemek. Herifçioğlu bir ağzını açtı, mangalda kül bırakmadı. (bk. Bom atmak, Güm atmak, Kıtır atmak. Madik atmak,
Mantar atmak, Mantarlamak, Martaval atmak veya okumak, Masal okumak, Maval
okumak, Palavra atmak veya sıkmak, Palavra savurmak, Piyaz doğramak, Polim
atmak, Ustura çalıştırmak, Viraj almak; [karşılıklı] Vuruşturmak! ).
Mangır (gr.
i.) Para. Bugünlerde mangır tutmuyoruz. (bk. Asker, Dı- rav, Dünyalık, Mal?, Mangiz, Pul,
Taş).
Mangiz (çing.
i.) Para. Bugünlerde mangiz tutmuyoruz. (bk. Mangır).
Mangiz eritmek (çing.
tr. dey.) Para yemek, para harcamak. Boru
değil, su gibi mangiz eritiyor.
Mangiz tutmak (çing.
tr. dey.) Paralı olmak, paralı bulunmak. Paraları
olup da imrenenler iştahadan depreşen midelerinin isteğini yerine getirirler.
Fakat mangiz tutmayanlar. (bk. Bitlenmek, Taş
tutmak, Tutmak).
Manifolttan egzost (i.)
Kulamparalık. (bk. Babukluk, Keskinlik, Şapçılık).
Manita (ita.
i.) Tanışır gibi bir hâl alarak para sızdırma.
Manitacı (ita.
i.) Tanışır bir hal alarak para sızdıran dolandırıcı. Duyuyor musun, manitacıların künyesini siliyorlarmış ( = sürgün ediyorlarmış).
Manitacılık (ita.
i.) Tanışır gibi bir hal alarak para sızdırmak mesleği, bir çeşit
dolandırıcılık. Manitacılık sökmüyor
burada. (bk. Arak, Kaparoz, Pandufla).
Mano (i.)
[kumarda] Para, hisse, pay, komisyon. Bu
partinin ma- nosu bizim olacak, haa.
Mantar (gr.
i.) 1. Yalan. İşi gücü hep mantar. (bk. Atmasyon, Bom, Dolma, Dubara, Eftamintokofti,
Kantin, Kaşkariko2, Katakofti, Kıtır, Kıtır- bom, Kofti, Madik, Martaval, Masal,
Palavra, Polim, Şorolop) [grek- çesi, "manitari", eski yunancası
"a- manites"dir]. 2. (s. öğr. arg.) Salak, budala, hacıağa tipi i
kimse. Mantar Mehmet'i gördün mü? 3. Boş, manasız, netice vermeyen. Mantar iş ( = boş iş.)
Mantar atmak (gr.
tr. dey.) Yalan söylemek. Bize de mantar atmaya
başladın, kaşkaval! (bk. Martaval
atmak, Martaval okumak, Maval okumak).
Mantara basmak (gr.
tr. dey.) Biri tarafından oyuna, tuzağa düşmek. Mantara basmıyor.
Mantara bastırmak (gr.
tr. dey.) Aldatmak, kandırmak, oyuna, tuzağa düşürmek. Aç gözünü be oğlum, yoksa tripoda mantara bastırırlar
adamı.
Mantarcı (gr.
tr. s.) 1. Yalancı, düzenbaz. Mantarcının biridir, tıraşına boş veri (bk. Atmasyoncu,
Bomcu, Dubârâcı, Kerizci2, Kıtırcı, Madikçi, Palavracı). 2. Saf kimseleri
birtakım hileli hareketlerle şaşırtıp para sızdıran [hırsız].
Mantarcılık (gr.
tr. i.) 1. Yalancılık. Mantarcılık
bize sökmez l (bk.
Atmasyonculuk, Palavracılık). 2. Mantarcı usulüyle yapılan hırsızlık.
Mantarlamak (gr.
tr. f.) Aldatmak, yalan söylemek. Öküzleri
koşmuştu, tam mühim bir yerde man- tarladı.
Mantunita (ita.
i.) Kapatma, metres. (bk. Nannik).
Maraza (ar.
? i.) Kavga, gürültü.
(bk. Çıngar, Haraza, Hır) [kelimenin, arapça "muârazada" dan gelmiş
olması mümkündür].
Maraza etmek (ar.
? tr. f.) Kavga, gürültü etmek. (bk. Çıngar çıkarmak, Hır çıkarmak).
Mariz (i.)
Dayak, dövme. Marizden
korkmuyoruz biz.
Mariz atmak (f.)
Dayak atmak, dövmek. Herife öyle mariz
attılar ki, deme gitsin (bk. Marizine
kaymak, Marizlemek, Mariz uçlanmak).
Marizine kaymak (tr.
dey.) Çullanıp dövmek. Herifin marizine kaymışlar. (bk. Mariz atmak, Mariz- lemek) .
Marizlemek (f.)
Dövmek, dayak atmak. Herifçioğlunu, eşek
sudan gelinceye kadar marizlemişler.
(bk. Mariz atmak, Marizine kaymak, Mariz uçlanmak).
Marizlenmek (f.)
Dayak yemek. Kaşalotzâde iyiden
iyiye marizlenmiş (bk. Amorf olmak2,
Hacı pin- torosa kavuşmak).
Mariz uçlanmak (dey.)
(bk. Mariz atmak, Marizine kaymak, Ma- rizlemek).
Markacı (ita.
tr. i.) 1. Dalavereci, tuzakçı, dolandırıcı. (bk. Arakçı,
Kaldırımcı, Muslukçu, Panduflacı, Tutacı). 2. Genelev işleten.
Markacıoğlu (ita.
tr. s.) Hilekâr, yalancı, düzenbaz. (bk. Dubârâcı, Kerizci2, Madikçi).
Marşal [ders] (fr.
s. öğr. arg.) Öğretmenin
gelmediği, yahut gelip de sözlü yoklama yapmadığı ders. O ders nasıl olsa marşal, hiç korkma!
Marşal yardımı (fr.
tr. öğr. arg.) Kadınların yüz tuvaleti. Şu
gelenler, marşal yardımı yapmamışlar.
Martaval (s.)
Yalan, uydurma, inanılmayacak, asılsız [söz ve haber]. Gene mi martavala başladın? (bk. Atmasyon, Bom, Dolma, Dubara, Eftamintokofti,
Kantin, Kaş- kariko2, Katakofti, Kıtır, Kıtırbom, Kofti, Madik, Mantar,
Palavra, Po- lim, Şorolop).
Martaval atmak (dey.)
Yalan, inanılmayacak sözler söylemek. Attığın
martavalı kimse yutmuyor. (bk. Bom atmak, Kıtır
atmak, Madik atmak, Mantar atmak, Mantar- lamak, Martaval okumak, Maval
okumak, Perdahlamakl, Palavra atmak, Piyaz doğramak).
Martavalcı (s.)
Yalan, uydurma, asılsız söz söyleyen, yalancı. (bk. Palavracı).
Martavalcılık (i.)
Yalan, uydurma, asılsız söz söyleme.. Martavalcılıkta,
üstüne varsa domino I (bk.
Palavracılık).
Martaval okumak (dey.)
Yalan söylemek, birisini kandırmaya çalışmak. Başladı gene martaval okumaya. Bu adamın işi gücü martaval
okumak. (bk. Bom atmak, Kıtır atmak,
Madik atmak, Mantar atmak, Mantarlamak, Martaval atmak, Maval okumak,
Perdahlamak!, Palavra atmak, Piyaz doğramak). Masal
(tr. i.) Yalan, dolan. Masala karnımız tok. (bk. Atmasyon, Bom, Dolmal, Dubara, Eftamintokofti,
Kantin, Kaşkariko2, Katakofti, Kıtır, Kıtırbom, Kofti, Madik, Mantar,
Martaval, Palavra, Polim, Şorolop).
Masal okumak (tr.
dey.) Birisini kandırmaya çalışmak, yalan söylemek. Masal okuma oğlum, dünden beri ben burdayım. (bk. Mantar atmak, Martaval atmak, Martaval okumak,
Maval okumak, Perdahlamak, Ustura çalıştırmak!).
Maslahat (ar.
i.) Zeker. (bk. Alat, Bombili, Kereste2, Matrakuka, Saksafon,
Zekeriya, Zurna2).
Mastor, Mastur (gr.
s.) Esrar sarhoşu. Kurbağa Ali gene
mastur. (bk. Metizmenos) [başka içkiden
sarhoş olanlara da "mastor, mastur" denilir].
Mastori (i.)
Yaşlı hovarda, tecrübe-
I i çapkın.
Mastorlaşmak, Masturlaşmak (gr. tr. f.) Sarhoş olmak. Bir ampes daha toka et de mastorlaşayım. (bk. Matiz olmak).
Matafor (i.)
Erkeklik âleti (bk. Baba, Babafingo, Babatorik, Bombili, kereste2, Maslahat,
Matrakuka, Zur- na2).
Matine (fr.
i.) Olay. "Olur böyle matineler." - Salata Dergisi, S.Süalp. Matiz (gr.
i.) Sarhoş. Herif matiz be. "Karının da
matizi ne sulu oluyor bilir misin?
»-. H.R.G. (bk. Bulut, Dut, Filispit, Fitil, Kandil,
Kandilli, Küp, Pestil2, Turşu, Vapur, Yüklü2, Zom2). Matiz olmak (gr.
tr. f.) Sarhoş olmak. Hacıağaya bak, sapına
ka- . dar matiz olmuş. (bk. Mastorlaşmak,
Masturlaşmak).
Matrağa almak (dey.).
(bk. Matrak geçmek).
Matrak (i.)
Alay, eğlence. Herifin işi gücü
matrak.
Matrak [ders] (s.
öğr. arg.) [Resim, müzik, idman gibi] Hoşa giden, kolay. alaylı (ders). Yarınki dersler hep matrak... (bk. Palas).
Matrakçı (s.)
Dalgacı, alaycı.
Matrak geçmek (dey.)
Alay etmek, eğlenmek. Herif, matrak geçiyor
bizimle. (bk. Matrağa almak).
Matrakuka (i.)
Zeker. (bk. Babafingo, Bombili. Kereste?, Saksafon, Zekeriya, Maslahat,
Zurna?).
Maval (s.)
Yalan, masal, asılsız ve uydurma [söz veya haber]. Söyledikleri hep maval. (bk. Atmasyon, Bom, Dolma, Dubara, Eftamintokof- ti,
Kantin, Kaşkariko?, Katakofti, Kıtır, Kıtırbom. Kofti, Madik, Mantar,
Martaval, Palavra, Polim, Şorolop).
Maval okumak (dey.)
Kandırmaya çalışmak, yalan söylemek, masal okumak. Oğlum maval okuyacağına innafetahnâleke'yi oku da,
biraz sevap kazan. (bk. Mantar atmak,
Martaval atmak, Martaval okumak, Perdahlamakl ).
Mavi kâğıt almak (tr.
dey. şöf. arg.) Şöför, patron tarafından kovulmak. Gözünü aç, mavi kağıt alman yakındır.
Mavi kâğıt vermek (tr.
dey. şöf. arg.) Patron, malsahibi, şöförü işinden uzaklaştırmak. Ali'ye mavi kağıt vermişler.
Mavro (gr.
i.) Siyah, zenci. Mavroya boş ver, taş ( = para) tutmaz
o. ,
Mavro oskisi (gr.
erm. tr. b. i.) Mı-- sır lirası. İki
mavro oskisi tırtıkladım, gel okutalım ( = satalım).
Maya (far. s.) Sulu arsız, yapışkan, sırnaşık [kimse].
Keriz ettiğini görürse, yakam bırakmaz, mayanın biridir. (bk. Cıvık, Çamur, Paçavra, Sıvık).
Mayalamak (far.
tr. f.) Yüksekten atmak, böbürlenmek. Amma
da mayaladın be hacım I
Mayın (s.)
Enayi. aptal, kumar acemisi. Mayındır,
yapış yakasına. (bk. Abullabut,
Andavallı, Angut, Aval, Bangoboz, Cacıklık, Denyo, Gebeş, Gebeşâki, Hafız,
Halalım, Hırbo, Hırt, Hışır, Hıyar, Kanser ilâcı, Kerestel, Kaşkaval, Keş,
Koroydo, Pangodoz, Plâki, Saloz, Tereyağı, Yahnilik, Yanbolu).
Mayışmak (f.)
Aptal aptal bakmak, aptallaşmak. Ulan,
afili paçozu görünce nasıl da mayıştın.
(bk. Ağzı paça olmak, Kapak kâğıdına pişti vermek, Salozlaşmak, Şabanlaşmak).
Mayna (it.
i.) Bırakılma,
son verilme. Çıngar, şıpşak mayna
oldu be kardeşim.
Maytaba almak (far.
tr. dey.) Alay etmek, eğlenmek. Aç
gözünü. bizi de maytaba almak istersen, yersin marizi. "Bu evde hepsi beni
maytaba alıyorlar. " - H.R.G. (bk.
Çalıştırmak, Maytap etmek, Saraka etmekl, Sarakaya almak). .
Maytap etmek (far.
tr. f.) Eğlenmek, alay etmek. (bk. Maytaba almak, Saraka etmek, Sarakaya almak).
Mazgalına kargı saplamak (dey.) Cimağ etmek. (bk. Atlamak, Düzeltmek, Üflemek,
Vuruşmak).
• Mazot (rus. i. şöf. arg.) 1 . f çki. Mazotun çok gelmiş be oğlum. (bk. İstim). 2. Cıgara. (bk. Çıkıntı, Mal4, Sipar, Sipsi).
Mazot almak (rus.
tr. dey.) Karın doyurmak. Akşam oluyor, daha mazot
olmadık. (bk. Habe etmek, Habe kaymak,
Habe uçlanmak, Zilliyi kırmak).
Mazotu olmak (dey.)
Cıgarası olmak. Mazotun var mı reis,
bir tüttürelim I
Mazotu yerinde olmak (rus. tr. dey. şöf. arg.) Şöför, fazla içki içmiş
olmak. Görüyorum, bu akşam da mazotun
yerinde 1
Meflaket (i.)
Fazla etli, şişko kadın.
Mekiği doğru işlemek (dey.) Sözünü, sohbetini bilmek, saçmalamamak [laf
hakkında] "İçimizde mekiği çarpık
işleyen yok'' - H.R.G.
Mektebe başlatmak (ar.
tr. dey.) Elden çıkarmak, satmak. Ulan
bu külüstür pantolu da mektebe baş- lattrsan, taburcu olunca ne giyersin? (bk. Okutmak).
Mektep (ar.
i. öğr. arg.) Fena kadınların bulunduğu yer, genelev. Ahmet, bu akşam mektebe, gidiyor. (bk. Banka, Kırmızı fener, Üniversite, 2. Hapishane.
(bk. Delik, Kafes, Kodes).
Mektep etmek (Ar.
tr. dey.) Satmak. (bk. Mektebe başlatmak, Okutmak).
Memleket (ar.
i.) İstanbul'un Beyoğlu semti. Memlekete
hacıağalar düşmeye başladı, gözünü aç I
Menekşe (i.)
Makat, Büzük, Menekşen sıkı ise
çık karşıma 1 (bk. Karanfil).
Meşebüken (s.)
Güçlü kuwetli [kimse]. O meşebüken, ne anlar
bu dalgadan.
Metazori (gr.
zf.) cebren, zorla. Herifi metazori
sövüşlersin. (bk. Kas- panak) .
Metizmenos (gr.
s.) Esrar sarhoşu. (bk. Mastor, Mastur).
Mıcır (s.)
Değeri pek az olan [kimse]. Böyle mıcırlar,
karşımda sayı ile hizaya geliyor.
(bk. Aftospiyosi, Fasa- fiso, Kırtıpil, Külüstür, Moloz, Pofyos, Tapon,
Zımbırtı).
Mıhlama (far.
tr. i.) Zar atma şekli. Abdi, mıhlamada
istediğini kondurur. (bk. Sürtme).
M.ıhlamak (far.
tr. f.) Bıçak, kama, çakı, şiş gibi şeylerle vurmak. Zavallıyı beş yerinden mıhlamışlar. (bk. Çivilemek, Hacamat etmek, Hacamatlamak,
Şişirmeki, Şişlemek).
Mırmır (i.)
Külhanbeyi. (bk. Adadi- yoz, Dıragon2, Kopuk).
Mideyi ateşlemek (ar.
tr. dey.) içki içmek. "Ulan Aziz, sen
mideyi çok ateşleme, attıkça zevzek oluyorsun..."
-H. R. G. (bk. Çakmak2, [birinin masasında] Has
işlemek, Piyiz kaymak, Rampa etmek; [fazla] Mazotu yerinde olmak, Papaz uçurmak,
Parlatmak, Piyizlemek, Vurmak, Yakıştırmak, Yapındırmak; [karşılıklı]
Vuruşturmak).
Mideyi kurtarmak (ar.
tr. dey.) Açlığı gidermek."Mideyi
kurtardık ağbi".- Salata Dergisi, S.
Süalp. (bk. Habe etmek, Habe kaymak, Habe uçlanmak, Zilliyi kırmak).
Midye çıkarmak (yun.
tr. dey.) Derin derin düşünmek. Ulan
saloz, kara- denizde gemilerin mi battı, oturmuş midye çıkarıyorsun orada.
Migrosa vermek (fr.
tr. dey.) Birisini atlatmak, başından savmak. Oğlum bizi de mi migrosa veriyorsun I
Mintoni (i.)
Aşık, dost. "Bu kadınla erkek, kan koca
mı, yoksa birbirine yanmış minimini mintoni mi?" -H.R. G. (bk. Aftos, Antin, Dalgamotor, Gaco,
Nannik, Paçoz, Zamazingo).
Model değiştirmek (fr.
tr. dey. şöf. arg. ) Şöför, arabayı adamakıllı bir tarafa çarpmak. Görüyorum gene model değiştirmişsin, uğurlu kademli
ola. (bk. Fotoğrafını çıkarmak, Toslamak2),
MOL
Moloz (gr.
s.) Kıymetsiz, süprüntü [şey veya kimse]. Şu
molozları yürüt baka/imI (bk. Cavalacoz,
Çırnık, Külüstür, Mıcır, Tapon, Zımbırtı).
Molozlaşmak (gr.
tr. f.) Kartlaşmak, çirkinleşmek, sakilleşmek. Şu gacoya bak, iyiden iyiye molozlaşmış.
Molozlu pilAv (gr.
tr. far.) Bol etli pilâv.
Mor (i.)
Elli liralık [bütün]. Şu keçiyi (= yüz liralığı) iki
mor yap banal (bk' japon).
Mor etmek (dey.)
Mahcup etmek, utandırmak. (bk. Biçimlemek, Bozmak, Bozum havası çalmak, Keş etmek).
Morfin atmak (gr.
tr. dey.) Kinayeli, iğneli sözlerle zehirlemek. Ortaya bir morfin atıp kirişi kırdı.
Morfin koymak (gr.
tr. dey. öğr. arg.) Öğretmeni her bakımdan aldatmak.... abecinin biridir, ne bilir morfin koymasını.
Moro (i.)
Güzel delikanlı. Şu bitirim moroya
bak I
Mor olmak (dey.)
Dayak yemek; bozum olmak, utanmak. (bk. Amorf olmak, Dut gibi olmak,
EkşimekLFos- lamak, Kanemi olmak, Madara olmak, Muz gibi olmak).
Mortides (i.)
Külhanbeyi; kabadayı.
Mortiyi çekmek (fr.
tr. dey.) Ölmek, vefat etmek. Kör
Hüsnü mortiyi çekmiş diyorlar.
(bk. Cavlağı çekmek, Cavlamak, Çıngırağı çekmek, Güm- lemek, Kakırdamak,
Mortlamak, Mort olmak, Nalları atmak veya dikmek, Sıfırı tüketmek3,
Tıngırdamak, Yü- rümeki ).
Mortlamak (fr.
tr. f.) Ölmek. ... çoktan mortladı. (bk. Mortiyi çekmek).
Mortlatmak (fr.
tr. f.) 1. Öldürmek. Keleş
Hakkı'yı mortlatmışlar. 2. Oyunda birinin
bütün parasını almak. Avalı iki saatte
mortlattım.
Mort olmak (fr.
tr. f.) Ölmek. Bir kilo anzarotu
yuvarlayınca herif mort olmuş,
(bk. Cavlağı çekmek, Cavlamak, Çıngırağı çekmek, Gümlemek, Kakırdamak, Mortiyi
çekmek, Mortlamak, Nalları atmak veya dikmek, Sıfırı tüketmek3, Tıngırdamak,
Yürümek!).
Mortu (ita.
i.) Cenaze, mevta, ölü. Ş!J evde bir mortu
var galiba, Mortucu (ita. tr. i.) 1. İmam. 2. Cenaze arabacısı.
Moruk (erm.
i.) 1. İhtiyar, yaşlı adam. Moruğun dızgalma (=
sakalına) ki- taksel (bk. Pinpon, Pompuruk). 2. Peder. Moruğu kafeslersem akşama sen- deyim.
Moruklamak, Moruklaşmak (f.) İhtiyarlamak, yaşlanmak. Seni görmeyeli iyice moruklarmışsın (= moruklaşmışsın ) yahu I
Motor (fr.
s.) 1. Ahlâkı zayıf [kadın]. Şu gördüğün sarışın
safi motordur. (bk. Esnafı, Antinl,
Kamyon, Paçoz, Sırma). 2. Kendisiyle alay edilen kimse. Herif öyle motor ki, sabahtan beri işletiyorlar da
çakmıyor dalgayı.
Motorun suyunu değiştirmek (fr. tr. dey.) Küçük aptest etmek. (bk. Nargilenin
suyunu değiştirmek, tel çekmek).
Moz olmak (dey.)
İçki içip sızmak. Daha dün on paralık
rakı ile moz olurken şimdi bize içki dersi mi vermeye kalkıyorsun? (bk. Zıbarmak2). Mum
(i.) Yetinme, razı olma. On papele mumdur.
Musluğu açılmak (tr.
dy.) Söz söylemek, konuşmak, laf etmek. "Biz
lafın musluğunu açıyoruz, fakat şırıltın çarpık akıyor." • H.R.G. (bk. Gır atmak,
Gır kaynatmak).
Musluk (tr.
i.) Çiftleşme Aleti.
Muslukçu (tr.
i.) Hırsız, yankesici. Muslukçu kodesi
boyladı. (bk. Arakçı, Kaldırımcı,
Panduflacı, Tırnakçı, Tutacı).
Muslukçuluk (tr.
i.) Hırsızlık, aşırıcılık. Herifçioğlu
muslukçulukla işini yürütüyor.
(bk. Arak, Arakçılık, Aşı- remento, Kaparoz, Pandufla).
Muşmula (s.)
İhtiyar. Muşmulanın biri, onda iş yok. (bk. Moruk, Pinpon, Pompuruk).
MÜZ
Muz gibi olmak (dey.)
Mahcup olmak, utanmak. (bk. Amorf olmak, Bozum olmak, Dut gibi olmak, Ekşimek!,
Foslamak, Kanemi olmak, Madara olmak).
Müsvedde (ar.
s. öğr. arg.) İçi geçmiş, kendinden geçmiş. Allahlık. Müsvedde Fehmi'yi gördün mü?
Mütayit (ar.
i.) Pezevenk. Herif mü- tayittir,
istediğin paçozu ısmarla. (bk. Alfons,
Asılzade, Astik, Dasnik, Esnafı, Geyik, Koz, Pezo).
Müzik konservesi (fr.
tr. dey.) Gramofon ve pikap plağı.
Nafakasını almak (ar.
tr. dey.) Dayak yemek. Karakolda adamakıllı
nafakasını almış. (bk. Hacı pintorosa
kavuşmak, Marizlenmek).
Nahik çelebi (s.)
Daima önüne bakarak oyun oynayan aptal oyuncu. Nahik çelebinin biridir, çabuk boğulur ( = oyunda kaybeder).
Nakka (s.)
Me'bOn. (bk. Beşlik, Beş yıldız. Dümbelek1, Esnafı, Folluk2, Götlek, Götoş,
Halka, İbnetor, lnek3, Kayarto, Keçi, Kova, Kovan, Lubun, Lubunya, Tayıncı,
Tekerlek, Tünek, Verek).
Nallamak (ar.
tr. f.) Öldürmek. Kürt Hüsnü'yü pisi
pisine nallamışlar. (bk. Mortlatmak2,
Temizlemek).
Nalları atmak (ar.
tr. dey.) Ölmek. Cingöz Mehmet, gece
yarısı nalları atmış. (bk. Cavlağı çekmek,
Cavlamak, Çıngırağı çekmek, Gümlemek, Kakırdamak, Mortiyi çekmek, Mort- lamak,
Nalları dikmek, Sıfırı tüket- mek3, Tıngırdamak, Yürümek1 ).
Nalları Dikmek (ar.
tr. dey.) Ölmek' (bk. Nalları atmak).
Nanay (çing.
s.) Yok. Mangiz nanay. (bk. lska). ,
Nannik (erm.
i.) Kapatma,
metres. Bizim nannik ayda beş yüz papel
eziyor. (bk. Aftos, Antin, Dalgamotor,
Gaco, Paçoz, Zamazingo).
Nargile (i.)
Boşboğaz.
Nargilenin suyunu değiştirmek (dey.). (bk. Motorun suyunu değiştirmek, Tel çekmek).
Natokafa (gr.s.)
Kalınkafa [lı]. Nato- kafa, nato
mermeri.
Naval (s.)
Saf, budala, ahmak. (bk. Abullabut, Andavallı, Armut, Aval, Bangoboz, Cacıklık,
Denyo, Hafız, Hırbo, Hırt, Hıyar, Keş, Pilâki, Saloz, Tereyağı, Yanbolu).
Nefes (ar.
i.) Esrar
[içilen]. Biraz nefes uçlan yahuI (bk. Ampes, Ci-
garalık, Cuk, Dalgal, Diş, Hurda, Kabza, Konca, Ot,
Paspal, Sarıkız2, Toprak) .
Nefes çekmek (ar.
tr. f.) Cimağ etmek. (bk. Fişek atmak, Lehimlemek, Perçinlemek, Şişirmek2,
Tezgâh kurmak, Üfürmek, Yefallemek, Zımbalamak).
Nefeslenmek (ar.
tr. f.) [bir çalgıyı] Çalarken ara vermek, durmak, dinlenmek. Biraz nefeslen be kardeşim, buna kafa derler.
Nefesleşmek (ar.
tr. f.) Esrar çekmek. Bugünlerde harmanız,
nefesleş- tiğimiz yok. (bk. Deveye binmek,
ot yemek).
Niyazi olmak (ar.tr.
dey.) Hiç yoktan yere ölmek, pisipisine gitmek, Çatıdan düştü, az kalsın niyazi olacaktı.
Nokta olmak (ar.
tr. dey.) 1. Gitmek, defolmak, kaçmak. Nokta ol karşımdan.
(bk. Açmak, Ançizlemek, Cızdam etmek, Cızdamı çekmek, Cicozlamak, Cızlamı
çekmek, Çözülmek, Dümeni kırmak, Fertiği çekmek, Ferlemek, Fertiklemek, İpini
kesmek, Kırmak, Kirişi kırmak, Kuskunu koparmak, Palamarı koparmak veya çözmek,
Panik kırmak, Payandaları çözmek, Tırlamak, Tüymek, Voltasını almak,
Yaylanmak, Yelkenlemek, Zam- kinos etmek, Zıplamak). 2. Esrarkeş,
NUM
sızıp büzülmek. Herif
iki çekti, nokta oldu. (bk. Moz olmak,
Zıbarmak?).
Numara (ita.
i.) Dalavere, tuzak. Bo - şuna efkarlanma,
yaptığı hep numara. (bk. Açmaz, Dümen?,
Katakulli, Mandepsi, Tonga, Zoka).
Numaracı (ita.
tr. s.) Dalavereci, tu- zakçı. Boş
ver oğluml numaracının biri.
Numarasını yapmak (it.
tr. dey.) 1. Kandırmaya, bir işi iyi göstermeye çalışmak. O, işin numarasını yapıyor ama, yutan yok. 2. Kendini göstermek, ortaya çıkmak. "Sonbaharda grip, zatürree gibi hastalıklar
numarasını yapmaya başlar."
-Akbaba, Süa- vi Süalp.
Numara yapmak (ita.
tr. dey.) 1. Gösteriş yapmak. Görüyorum
bize de numara yapıyorsun hal
(bk. Afi kesmek, Dümen yapmak, Filim çevirmek, Polim yapmak, Racon kesmek). 2. Şaka, lâtife etmek. Numara yapıyor, boş verl
-o
O duraktan iş almak (tr. dey. şöf. arg.) O kadına yaklaşmak, yanaşmak. O duraktan iş alma, başm belaya girer.
Okkalı (ar.
tr. s.) Ağır, önemli. Amma da okkalı bir
palavra savurdu ha I
Oksi (n.)
Yürü, bas, defol, çek arabanı/
Oksulamak (tr.
f.) Defetmek, başından savmak. Bir
araba mariz atıp oksulamışlar.
(bk. Dehlemek, Sepetlemek).
Okşamak (tr.
f.) Hafif tertip dövmek. Dün Ali'yi biraz
okşamışlar.
Okşayı okşayıvermek (tr.
f.) [yumrukla] Birkaç defa vurmak. Gözünün
üstünü okşayı okşayıvermişler.
(bk. Dokunu dokunuvermek).
Okul (tr.
i.) Anarşik olaylar çıkaran gençlerin polisler tarafından dövüldükleri yer.
Okumak (tr.
f.) 1. Ağzını bozmak, küfür
etmek. O kadar çok okuma, hafız olursun
sonra/ (bk. Kalaylamak, Perdahlamak). 2. İhbar etmek. (bk.
İspiyonlamak).
Okutmak (tr.
f.) Elden çıkarmak, satmak. Senin afili çakmağı
kaç papele okuttun?. (bk. Mektebe
başlatmak).
Omuzdaş (tr.
i.) Meslekdaş; boyca akran olan, tulumbanın altında beraber koşan arkadaş. Bizim omuzdaşlar bir yumulsun, beş dakkada Kule-
dibi'ndeyiz.
Omuzlamak (tr.
f.) Habersizce alıp götürmek, çalmak, aşırmak. Bizim al kuşağı, çakalın biri omuzlamış. (bk. Anaforlamak, Araklamak, Bomba patlatmak,
işlemek!, Kaldırmak, Kaparoz etmek, Kaparozlamak, Sırıklamak, Tırtıklamak,
Tufalamak, Tüydürmek, Zula etmek).
Omuz vermek (tr.
dey.) Aldırış etmemek, önem vermemek. Görüyorum
kainata omuz veriyorsun be abi! (bk.
Boşlamak, Boş vermek, Dalga geçmek, Haspi geçmek, lska geçmek, Haylamamak,
Keşlemek, Kumpas sallamak, Tonel geçmek, Yan çizmek, Yan sallamak).
Orain (i.)
Eroin. Sen orain ( = oraya in). (bk. Beyaz, Horain, Mal3, Toz). [kelime,
"eroin" sözünün anlaşılmaması için parola olarak "orain"
şekline sokulmuştur].
Organizatör (fr.
i.) Pezevenk, bar ve pavyonlara kadın bulan kimse. Güzel paçoz enselemek için bir organizatör aramalı. (bk. Alfons, Asıl- zade, Astik, Dasnik, Esnafi,
Geyik, Koz, M ütayit, Pezo).
Orostopolluk (i.)
Kahpece hile. Bu dalganın içinde bir
orostopolluk var ama...
Ortanın sağı (tr.
it.) Çok şekerli kahve. Benimki ortann sağı
olsun I
Ortanın solu (tr.
it.) Az şekerli kahve. Bir ortanın solu
söyle I
Oski (Erm.
i.) Lira. Arakladığın oski- lerden biz de
anlayalım. (bk. Küflü, Malama, Sarıkız).
Osuruğunu düğümleme (dey.)
Birisini korkutmak, tehdit etmek. Ne
oldu lan, osuruğunu mu düğümlediler, Kâhyanın kahvesine çıkmaz olmuşsun? '
Ot (tr. i.) Esrar. Otun var mı?
(bk. Ampes, Cıgaralık, Cuk, Dalga1, Diş, Duman, Hurda, Kabza, Konca, Nefes,
Paspal, Sarıkız2, Toprak).
Otlakçı (tr.
s.) İhtiyaçlarını parasız elde etmek isteyen [kimse]. Otlakçıdır, pek yüz verme! (bk. Anaforcu, Avantacı, Beleşçi, Lüpçü).
Otlakçılık (tr.
i.) Otlakçının tuttuğu geçim yolu. Otlakçılığa
karnımız tok, çek arabam şurdan I
Otlakıye (i.)
Beleşçilik, bedavacılık, sağdan soldan geçinme. En hoşuma giden şey otlakıyedir. {bk. Lüpçülük, Otlakçılık).
Otlamak (tr.
f.) 1. izinsiz ve habersiz
olarak birinin malından almak. Bizim
cigaradan kim otlamış? 2. Kadın, kocasından habersiz olarak başka taraflarda
hovardalık etmek. Baksana haline, o
kadın kimbilir nerelerde otluyor.
Otomatik gibi [adam] (fr. s. şöf. arg.) Çok konuşan ve hareketli [adam] .
Ot yemek (tr.
dey. şöf. arg.) Esrar içmek. Kaç gündür ot yemedik,
be abil (bk. Deveye binmek, Nefesleş- mek).
Oynak (tr.
i.) Cimdallı.
Ökçesiz . (tr.
s.) Korkak, tabansız, çekingen. Ökçesizin
biri, höt desen ak// bokuna karışır.
(bk. Tırakalı).
Öküz
(tr. i.) Cıvalı zar. Öküzleri
koştum, başladım kerize, enayinin tam yirmi askerini arakladım. (bk. Dolu zar).
Öküz
koşturmak (tr. dey. öğr. arg.) Zar tutmak.
Ölü (tr. i.) 1. Cıvalı zar. 2. İşaretli kâğıt, iskambil; hileli kumar âleti.Ö- lüyü ortada bırakma, hemen kaldır.
Ölüsü
kandilli (tr. ar. dey.) İyi gitmeyen bir
iş için hafif küfür olarak kullanılır. Hay
ölüsü kandilli, bu böyle mi olacaktı.
Ölüsü kınalı (dey.)
(bk. Ölüsü kandilli).
Öperlemek
(tr. f.) Öpüşmek.
Öpüşmek
(tr. f. şöf. arg.) İki araba çarpışmak. Otuz sekiz model senin latama ile kör Hüsnü'nün kırk
dört model yandan çarklısı, dün sabah öpüşmüşler.
Ördek
(i. şöf. arg.) 1. Uzun yolculukta yollardan toplanan müşteri. İstanbul'a giderken biraz da ördek topladık,
dünyalık (= para) doğruldu.
2. Para! ı hasta.
Ördek
avlamak (tr. dey.) Uzun yolculukta
şöför, yollardan müşteri toplamak. Ördek
avladığımın sakm çaktırma patrona, sonra mavi kağıt alırız ( = kovuluruz).
Öte (tr. i.) Bulgaristan.
ötmek
(tr. f.) 1. Gevezelik etmek, boş söz söylemek. Ne ötüp duruyorsun orada, yoksa bülbül mü oldun? 2. Kayetmek,
kusmak. Saloz Mehmet, dün geceden beri
ötüyor. (bk. Böğürtlen çıkarmak,
Kartvizit bırakmak, Kon- fırans vermek, Tavus kuyruğu çıkarmak).
Pabuçlu (fa.
tr. b. i.) Alim[ler], bilgin [ler].
Paçacı kemiği (i.)
Çük. (bk. Bağırsak çıkıntısı, Lolo).
Paçavra (s.)
Bulaşık, sulu, sırnaşık, arsız [adam]. Herif
paçavra, dehle gitsin! (bk. Cıvık, Çamur,
Sıvık).
Paçoz (s.)
Uygunsuz, orta malı [kadın]; metres. Şu
gelen paçoza bak, filinte gibi.
(bk. Aftos, Antin, Dalga- motor, Esnaf, Gaco, Motor, Zamazingo).
Paket (i.)
Kıç. (bk. Atras, Bohça, Boyata, Davul, Defans, Defransiyel, Ense, Kâse, Küfe,
Semer, Tiz, Toto).
Palabıyık (b.
s.) Tüysüz, bıyıksız [kimse].
Palamarı çözmek (gr.
tr. dey.) Ayrılmak, kaçmak, uzaklaşmak. Tah-
takozu görünce palamarı çözdü.
(bk. Açmak, Ançizmek, Cızdamı çekmek, Cızlamı çekmek, Cicozlamak, Dümeni
kırmak, Ferlemek, Fertiği çekmek, Fertiklemek, İpini kesmek, Kırmak, Kirişi
kırmak, Nokta olmakl, Panik kırmak, Payandaları çözmek, Tığ- mak, Tırlamak,
Tüymek, Voltasını almak, Yaylanmak, Yelkenlemek, Zam- kinos etmek, Zıplamak).
Palamarı koparmak ' (gr.
dey.) Ayrılmak, kaçmak, uzaklaşmak. Piyas-
tos olmadan, palamarı koparmalı.
(bk.
Palamarı çözmek). ["Palamar" sözünün,
İtalyancası "palamara", grek- çesi "palamari"dir].
Palamut (gr.
i.) Kalın sarılmış esrarlı sigara. Palamutu
bulunca öyle bir yumuldu ki.
Palanlamak (far.
tr. f.) İçeri sokmak, içeri tıkmak. Herifçioğlunu
içeriye palanlarmışlar.
Palas (s.
öğr. arg.) 1. Kolay, rahat [nesne]. Yarınki derslerin, hepsi palas. 2. İnsana rahatlık veren, kolaylık gösteren, hoşa
giden [nesne, kimse, yer). Bizim fizik hocası
çok palas; Kabataş lisesi, Haydarpaşa lisesinden daha palas.
Palas geçmek (dey.
öğr. arg.) Rahat, kolay, sıkıntısız geçmek. Bizim
askerlik çok palas geçti doğrusu.
Palavra (isp.
ita. i. s.) Yalan, asılsız, uydurma [söz veya haber). Palavraya karnımız tok. (bk. Atmasyon, Bom, Dolma, Dubara, Eftamintokofti,
Kantin, Kaşkariko2, Katakofti, Kıtır, Kıtırbom, Kofti, Madik, Mantar, Martaval,
Masal, Polim, Şorolop, Tirişko). Palavra
atmak, savurmak, sıkmak (isp. tr. dey.) Yalan
söylemek, şişirmek, yüksekten atmak. Amma
da palavra atarmışsın ha I (bk. Bom atmak, Kıtır atmak, Mantar atmak, Martaval
atmak veya okumak, Maval okumak, Pencidü atmak, Piyaz doğramak).
Palavracı (isp.
tr. s.) Yüksekten atmayı, palavra söylemeyi huy edinmiş [kimse]. Palavracıdır, okuduğu masalların yüzde doksanım
iskonto et! (bk. Bomcu, Kıtırcı,
Mantarcıl ).
Palavra savurmak veya
Palavra sıkmak (isp.
ita. tr. dey.) Yalan söylemek, asılsız, uydurma söz veya haber ortaya
çıkarmak. Oğlum harbi konuş, palavra savurmaI
(bk. Bom atmak, Kıtır atmak, Madik atmak, Mantar atmak, Mantarlamak, Martaval
atmak veya okumak, Maval okumak, Palavra atmak, Piyaz doğramak).
PAL
Palazlanmak (f.)
Karşı gelmek, kafa tutmak. Sen mi kaldın bize
palazlanacak, imanım.
Pami (gr.
e.) Haydi, çabuk, yürü, gidelim. Oğlum,
pami, dalga geçme!
Pandispanya gazetesi (dey.) Uydurma, inanılmayacak sözler anlatan kimsenin
yalanlarına karşı: "pandispanya gazetesi yazıyordu" şeklinde, alay yollu
söylenen bir deyim.
Pandufla (i.)
Habersizce alma, aşırma, çalma, dolandırma. (bk. Arak, Aşıremento, Kaparoz).
Panduflacı (s.)
Dolandırıcı, hırsız, yankesici. Herif,
yaman panduflacı imiş, bir türlü enselenmiyor. (bk. Arakçı, Kaldırımcı, Mantarcı, Markacı,
Muslukçu, Numaracı, Tırnakçı, Tırtıkçı, Tufacı).
Pangodoz (s.)
Sünepe, içkici [ihti- tiyar]. Pangodozun
biri, iki tek parlat- sa imamın kayığına biner (= ölür).
Panik kırmak (fr.
tr. dey.) Savuşmak, uzaklaşmak, kaçmak, ayrılmak. Aynas/ZI görünce şipşak paniği kırdı. (bk. Açmak, Ançizlemek, Cızdam etmek, Cızdamı çekmek,
Cızlamı çekmek, Cicozlamak, Çözülmek, Dümeni kırmak, Ferleme,k, Fertiği çekmek,
Fertiklemek, İpini kesmek, Kırmak, Kirişi kırmak, Kuskunu koparmak, Nokta
olmak1, Palamarı koparmak veya çözmek, Tığlamak, Tır- lamak, Tüymek, Voltasını
almak, Yaylanmak, Yelkenlemek, Zamkinos etmek, Zıplamak).
Paniklemek (fr.
tr.f.) Savuşmak, uzaklaşmak, kaçmak, ayrılmak. Seni görünce paniği kırdı. (bk. Açmak, Ançizlemek, Cızdam, Cızdamı veya Cızlamı
çekmek, Cicozlamak, Çözülmek, Dümeni kırmak, Ferlemek, Fertiği çekmek,
Fertiklemek, Fırttırmak, Gazlamak, İpini kesmek, Kırmak, Kirişi kırmak,
Kuskunu koparmak, Nokta olmak1, Palamarı koparmak veya çözmek, Panik kırmak,
Payandaları çözmek, Tığmak, Tırlamak, Toz- olmak, Voltasını almak, Yaylanmak,
Yelkenlemek, Zamkinos etmek, Zıp lamak).
Pansumanlamak (fr.tr.
f.) incelemek, izlemek; gözlemek, bakmak, göz atmak. " ... evine gidelim biraz da o hayatı
pansumanlıyalım."- Salata Dergisi, S.
Süalp.
Pansuman yapmak (fr.
tr. dey.) Kadının dişilik organıyle elle oynamak. Pantollu hayvan (b.s.)
Kaba adam. (bk. Ahlat, Hırt, Hışır, Hıyar).
Pantolon balığı (ita. b. i.) Zeker.
(bk. Alat, Babafingo, Babatorik, Bombili, Kamış, Kereste?, Malafa, Maslahat, Matrakuka,
Saksafon, Zeke- riya, Zurna?).
Papazı göt altında bulmak (gr. tr. dey.) Belâsını bulmak. Bu gidişle sen papazı göt altında bulacaksın galiba. Papaz uçurmak (gr.
tr. dey.) Etraflı eğlence yapmak, rakı âlemi yapmak. Şu moruğu sövüşlersen, akşama bir papaz uçururuz. (bk. Piyizlenmek).
Papel (ita.
i.) 1. Bir liralık kâğıt
para. Sekiz papeli doğrulttuk. (bk. Asker, Cumhuriyet). 2. İskambil kâğıdı, işlenmiş
kâğıt.
Paraşütçü (fr.
tr. i.) Açıkgöz, herhangi bir yere bedavadan giren. Şu paraşütçülerin de biletlerini kes bakalım. (bk. Beleşçi).
Parazit yapmak (fr.
tr. dey.) Saçmalamaya, sıkmaya başlamak. Kafayı
fazla çekince çok parazit yapmaya başladı.
(bk. [sarhoşken] -Filim koparmak; Hilılliahmere laf konuşmak, Tozutmak, Zart
zurt etmek). Parça (far. i.) 1. Şık, güzel, çekici kadın. Gelen parçaya kitakse (= bak).
2. Esrar [içilen]. (bk.
Ampes, Cıgara- 1 ık, Cuk, Dalgai, Diş, Duman, Hurda, Kaynar, Konca, Paspal,
Toprak, Nefes, Ot, Sarıkız?).
Parlatmak (tr.
f.) İçki içmek. Gel, iki tek
parlatalım I (bk. Çakmak2, Papaz uçurmak, Piyizlenmek).
Parmağını ıslatmak (dey.)
Cimağ etmek. (bk. Çivilemekl, Fişek atmak, Lehimlemek, Nefes çekmek, Perçinlemek,
Şişirmek2, Tezgâh kurmak, Uçuşa gitmek, Üfürmek, Yefallemek, Zımbalamak).
Parsellemek (fr.
tr. f.) Birini çok dövmek, paralamak. Herifçioğlunu
adamakıllı parsellemişler. (bk. Islatmak,
İçermek, Mariz atmak, Marizine koymak, Marizlemek, Mariz uçlanmak).
Pasalamak (f.)
Vermek. (bk. Atlamak, Ballandırmak, Bayılmak, Çalıştırmak, Ekmekl, Elden
gelmek, Sökülmek, Toka Etmekl, Toslamak2, Uçlanmak, Yırtılmak).
Pasaportunu almak (fr.
tr. dey.) Koğulmak [büsbütün) ... den çoktan pasaportunu aldı. (bk. Dehlenmek, Sepetlenmek, Yürümek2).
Pasaonrtunu vermek (fr.
tr. dey.) Koğulmak [büsbütün]. Memoya
pasaportunu vermişler. (bk. Dehlemek,
Sepetlemek).
Pas geçmek (fr.
tr. dey.) Aldırış etmemek, vazgeçmek. Pas
geç, kendi düşünsün !
Pasını almak (dey.)
Davetkâr bir bakış yakalamak. Dün
bir kadının pasını almıştım ama, işim vardı boş verdim.
Paslaşmak (f.)
Bakışlarla anlaşmak. Şu gördüğün kızla
paslaştık, sonra konuştuk. .
Paso (ita.
i.) "Ben karışmam", "işin içinde ben yokum" gibi bir işten
vaz geçildiğini, bir işin içine girilmeyeceğini anlatır. Aman kardeşim, benden paso.
Paspal (i.)
Esrarın kötüsü, fenası. Konca değil, paspal
bu. (bk. Toprak).
Pas vermek (dey.)
Bakışiyle ümit vermek [kız veya kadın]. (bk. Avans vermek) .
Pata (i.)
Fit olma, berabere kalma. Ne kadar keriz etsen
gene patayız. (bk. fit2).
Pata çakmak (tr.
dey.) Selâm vermek [eliyle]. Kandilli
bir pata çaktı, papeli uçlandı.
Pata gelmek (dey.)
Fit olmak, berabere kalmak. "Birbirinize
yaptığınız fenalıklarla pata geldiniz.
"-H.R.G.
Patagos (gr.
i.) Bütün beş kuruşluk. Kayıkçıya patagosu
toka edince soluğu Cibali'de alırsın hacım.
Patak (i.)
Dayak, kötek. Bu sefer patağı hak
ettin artık. (bk. Mariz).
Patalya durmak (dey.)
Dolandırıcıya yardımcılık etmek. Sen
de o zarfçıya patalya, mı duruyorsun? •
Patırdatmak (f.)
Bir yabancı dili pat çat konuşmak. Biraz
İngilizce patırdatıyoruz.
Patlak istepne (st.
şöf. arg.) Ahlâksız kadın. Güvenemezsin, patlak
istepne- dir. (bk. Esnafı, Antin,
Dizel, Kamyon, Motor, Paçoz, Yatık, Sırma).
Patpat (i.)
Para. (bk. Arpa, Asker, Dırav, Döviz, Dünyalık, Mal2, Damgalı, Mangır, Mangiz;
[kumarda] Mano, Pul, Taş).
Pavurya (gr.
s.) Çarpık, bir omuzu düşük olarak yürüyen. Pavuryaya
bak, afi kesmeye kalkıyor.
Pavuryalaşmak (f.)
Bir omuzu düşük olarak yürümek, omuzunu ileri çıkarıp, çenesini eğerekyürümek.
"Ben görmeyeli bayağı pavuryalaşmışsın". -H.R.G. (bk. Çağanozlaşmak).
PAY
Payandaları çözmek (far.
tr. dey.) Ayrılmak, kaçmak, uzaklaşmak. Marizin
kokusunu alınca şipşak payandaları çözdü.
(bk. Açmak, Ançizlemek, Cızdam etmek, Cızdamı çekmek, Cız- lamı çekmek,
Cicozlamak, Çözülmek, Dümeni kırmak, Ferlemek, Fertiği çekmek, Fertiklemek,
İpini kesmek veya kırmak, Kirişi kırmak, Kuskunu koparmak, Nokta olmak1,
Palamarı çözmek veya koparmak, Panik kırmak, Tığmak, Tırlamak, Tüymek, Voltasını
almak, Yaylanmak, Yelkenlemek, Zamkinos etmek, Zıplamak).
Peçiz (i.)
Ev.
Peçiz etmek (dey.)
Eve gitmek. Aftosunu
özledi, peçiz ediyor.
Pekmez (far.
i.) Kan. Yüzündeki pekmez nedir, hacamat
mı ettiler seni?
Pekmez akıtmak (far.
tr. dey.) Kanını akıtmak. Çıngar çıkarıp pekmez
akıtırsan, şipşak kodesi boylarsın ha I
Pelese (i.)
Derece, durum. "Ben bu pelesede
iken yine şansım açıldı." - H.R.G.
Peliz kesmek (dey.)
Alay etmek [biriyle]. İşi gücü peliz
kesmek. (bk. Çalıştırmak, İşlemek3,
Maytaba almak, Saraka etmek1, Sarakaya almak, Matrağa almak, Matrak geçmek).
Pelûz etmek (f.)
Tercüme etmek. Hakim bey, müsaadeniz
olursa çiyan Mehmet'in sözlerini bir peluz edeyim.
Pembenin kolu (tr.
it.) Çengi takımı. Penaltı yakalamak (dey.) Kadının bacaklarını karşıdan yukarı kadar görmek.
Pencidü [atmak] (far.
b. i.) Yalan [atmak].
(bk. Atmasyon, Bom, Dolma, Eftamintokofti, Kıtır, Kıtırbom, Kofti, Madik,
Mantar, Martaval, Masal, Polim, Şorolop, Tirişko).
Pendifırank (gr.
fr. b. i.) Tokat, sille, şamar. Pendifırank
yiyince, dut yemiş bülbüle döndü.
(bk. Ellialtı, Tın- goz) .
Peniz etmek (dey).
1. Bir sırrı meydana
çıkarmak. Ulan, bu dalgayı pe- niz edersen,
alayımıza birden kodesi boylatırlar. 2.
Konuşmak, lâf etmek. "Şimdi ciddi bir
dav§ üzerine peniz ediyoruz."- Salata Dergisi, S.Süalp.
Perçinlemek (f.)
Cimağ etmek. (bk- Çivilemek2, Fişek atmak, Lehimlemek, Nefes çekmek,
Şişirmek2, Tezgâh kurmak, Üfürmek, Yefallemek, Zımbalamak).
Perdahçı (far.
tr. s.) Birisini asılsız sözlerle kandırmaya çalışan, ağız kalabalığı eden
[kimse]. Perdahçıdır, yan çiz/ (bk. Tıraşçı).
Perdahçılık (far.
tr. i.) Perdahçının sanatı. Perdahçılığa karnımız
tok bizim, az buçuk harbi konuş l
Perdahlamak (far.
tr. f.) 1. Birisini sözlerle kandırmaya çalışmak. Amma da perdahlıyormuşsun ha! (bk. Dikine tıraş etmek, Tıraş etmek, Vızıldamak).
2. Sövmek, küfür etmek. Herifi
tepeden tırnağa kadar bir perdahladı ki...
(bk. Kalaylamak, Okumak).
Pestil (i.)
1. Hasta 2. Sarhoş. (bk. Bulut, Dut, Filispit, Fitil, Kandil, Kandilli, Küp,
Turşu, Vapur, Yüklü, Zom).
Pestil [atmak] (fa.
b. i.) Yalan [atmak]. (bk. Atmasyon, Bom, Dolma, Eftamintokofti, Kantin,
Katakofti, Kıtır, Kıtır bom, Kofti, Madik, Mantar, Martaval, Masal, Polim,
Şorolop, Tirişko).
Peşrev atmak (far.
tr. dey.) Sarkıntılık etmek. Şu
hıyara bak, deminden beri şu külüstür paçoza peşrev atıyor. (bk. Hallenmek2, iskele almak, Karga taşlamak, Saraka
etmek2, Yeşillenmek). ' Petka (i.)
Kıç. (bk. Atras, Bohça, Bo- yata, Davul, Ense, Defans, Defran- siyel, Kâse,
Küfe, Paket, Semer, Tiz).
Petkası sıkmak (dey.)
Kendine güvenir olmak. Petkan sıkıyorsa çık
karşıma l
Peygamber (far.
i.) Aşırı derecede sarhoş olan kimse. Herife
baksana be, buz gibi peygamber!
(bk. Bulut, Dut, Filispit, Fitil,' Kandil, Kandilli, Küp, Küplü?, Mastor,
Matiz, Pestil, Turşu, Vapur, Yüklü?, Zom).
Peygamber olmak (far.
tr. dey.) Aşırı derecede sarhoş olmak. O,
peygamber olmuş... yarm derdini anlat! (bk.
Matiz olmak, Pilot olmak).
Peyke kurusu (b.s.)
Sabahçı kahvelerinde peyke üzerinde sabahlayan [kimse]. Ulan peyke kurusu, ampes çekmekten sam yeli vurmuş
mayıs çirozuna dönmüşsün be I
Pezo (i.)
Pezevenk. (bk. Alfons, Asilzade, Astik, Dasnik, Esnafi, Geyik, Koz).
Pırna (gr.
i.) Rakı. Plfnayı çekince soluğu
Kemeraltı'nda aldı. (bk. Anzarot,
Carmak, Carmakcur, Duziko, İmam suyu. İstiml, Pırne, Pırnı, Piyiz).
Pırne (erm.
i.) Rakı. (bk. Pırna).
Pırnı (gr.
i.) Rakı. (bk. Pırne).
Pırpırı (s.)
Hovarda, çapkın. Bizim babalık bayağı
pırpın imiş. (bk. Ada- diyoz,
Bitirim, Dıragon?, Kopuk, Mır- mır).
Pırtı (n.)
Sus 1 (bk. Makasl, Resto, Terso, Uskut). Çenen
pırtı, illallah bel
Pil (fr.
i.) Sivil polis.
Piliç (tr.
i.) Körpe ve güzel kız. Bu aynasız yerde de
yeni yeni piliçler türedi, (bk. Bıldırcın).
Pilâki (gr.
i.) Aptal, sersem, enayi. Ne de pilâki be,
tuzlayım da kokma f "Ulan, ne enayipilâkilersiniz."-H.R.G. (bk. Abullabut, Andavallı, Angut, Armut, Aval,
Bangoboz, Cacıklık, Den- yo, Gebeş, Gebeşâki, Hafız, Hırbo, Hırt. Hışır, Hıyar,
Kaşkaval, Kanser ilâcı, Kerestel, Keş, Koroydo, Mayın, Pangodoz, Saloz,
Tereyağı, Yanbolu).
Pilâkileşmek (gr.
tr. f.) Sersemleşmek, enayilik etmek. "Moruğun
nasihatleriyle pilâkileşme oğlum İsmail!»- Salata
Dergisi, S. Süalp. (bk. şabanlaşmak).
Pilâki yapmak (gr.
tr. dey.) Karma karışık duruma getirmek. Sen
de şu işi pilâki yaptın be oğlum 1
Pilâv (i.) Kıç. (bk. Atras, Bohça, Bo- yata, Davul,
Defransiyel, Ense, Kâse, Küfe, Paket, Petka, Popo, Semer, Tiz, Toto).
Pili bitmek (fr.
tr. dey.) Gücü kuvveti, takati bulunmamak; başarısızlığa uğramak. Onun pili bitti, artık eskisi gibi verimli olamaz.
Pilot olmak (dey.)
Sarhoş olmak. (bk. Mastorlaşmak, Matiz olmak).
Pinpon (ing.
s.) İhtiyar, yaşl ı, saçı sakalı ağarmış [adam]. Şu pinponun dızgalma (=
sakalına) kitakse 1 (bk. (Moruk, Pompuruk).
Pipo temizlemek (dey.)
Cimağ etmek. (bk. Çivilemekl, Fişek atmak, Lehimlemek, Nefes çekmek, Parmağını
ıslatmak, Perçinlemek, Şişirmek?, Tezgâh kurmak, Uçuşa gitmek, Üfür- mek,
Yefallemek, Zımbalamak).
Pirzola yemek (ita.
i.) Gülmek. (bk. Kilo almak).
Piston kırmak (fr.
tr. şöf. arg.) Şöför patrondan habersiz otomobil ile gezmek. Piston kırmak sevdasından vaz geç be oğlum !
Pistonlu (fr.
tr. s.) Taraflı, arkalı, bir mesnede güvenen, iltimaslı. Pistonlu olduğu için dünyaya boş veriyor. (bk. Dayısı dümende).
Pistonu var (fr.
tr. f.) İltimaslı. Ehliyetimiz yoksa da
pistonumuz var. (bk. Pistonlu).
Pişmaniyeye çevirmek (far. ar. dey.). Karşısında eritmek. "Bütün dünya erkeklerini soyunduğu anda
pişmaniyeye çeviren bu - kadına iyi
bakın". -Akbaba, Suavi
Süalp.
Piyanço (i.)
Bit, kehle. Kuyruklu piyançoya boş ver,
kerizde kaybeder. (bk. Macar).
Piyango çekmek (ita.
tr. dey. öğr. arg.) Sözlü yoklama yapmak. Yarın
piyango çekilecek, iyice ineklemezsen (=
çalışmazsan) simite ( = sıfıra) hazır
ol!
Piyango vurmak (ita.
tr. dey.) Yanına güzel bir kadın düşmek. Bizim
tüysüz Hüsnü'ye piyango vurmuş, bak nasıl kasılıyor ( = kuruluyor) kadının
yanında.
Piyastos etmek (gr.
tr. f.) Birini yakalamak, tutmak, canlı olarak ele geçirmek. Beni piyastos edenin arnını karışlarım. (bk. Piyastos olmak).
Piyastos olmak (gr.
tr. f.) Yakalanmak, tutulmak, cani ı olarak ele geçmek. Gavur Nuri, çorbacıyı sövüşlerken piyastos olmuş. (bk. Enselenmek).
Piyaz (tar.
i.) Güleryüz, iltifât, kompliman. Piyaza
karnımız tok, papelleri sökül!
Piyazcı (far.
tr. s.) Koltukçu, kompli- mancı, yüzegüler. Piyazcıdır,
boş ver. (bk. Yağcı).
Piyazcılık (far.
tr. i.) Koltukçuluk, komplimancılık, yüzegülerlik. Piyazcılığına kanma, kalleştir.
Piyazlamak (far.
tr. f.) Yüze gülmek, bir işin halli için başkasının hoşuna gidecek sözler
söylemek, iltifat etmek, kompliman yapmak. Papellerin
kokusunu alınca nasıl da piyazlıyorsun- moruğu. (bk. Yağcılık etmek).
Piyaz doğramak (far.
tr. dey.) Yalan söylemek. Piyaz doğramaya başladı,
kır kirişi! (bk. Bom atmak, Kıtır atmak,
Mantar atmak, Mantarlamak, , Martaval atmak, Martaval okumak, Maval okumak,
Palavra atmak veya savurmak).
Piyiz (i.)
Rakı. Piyizin kokusunu alınca, gözleri faltaşı gibi
açılıyor. (bk. Anzarot, Carmak, Carmakcur,
Duziko, imam suyu, İstiml, Pırna, Pırne, Pırnı).
Piyiz kaymak (dey.)
Birinin içki masasına -davetsiz olarak- çökmek. Beleşçidir, piyiz kayar. (bk. Has işlemek, Rampa etmek).
Piyizlenmek (f.)
Rakı içmek. Bey abi, kaç gündür
piyizlenmiyoruz da hırboya döndük.
(bk. Çakmak2, Papaz uçurmak, .Parlatmak).
Plağı bozulmak (fr.
tr. dey.) Can sıkmak, kafa şişirmek. Onun
plağı bozulmuştur, pek ciddiye alma l
(bk. Gır açmak, Ham hum etmek, Kafa ütülemek, Kafese almak, Kavallan- mak, Su
kaçırmak).
Pofyos (s.)
Kof, boş, değersiz [şey.]- Yan çiz, alt tarafı
pofyos. (bk. Af- tospiyos!, Fasafiso,
Kırtipil, Külüstür, Mıcır, Moloz, Tapon, Zımbırtı).
Polim (gr.
s.) Yalan, asılsız [söz veya haber]: Tıraşçıdır,
her sözü polim. (bk. Atmasyon, Bom,
Dolma, Dubara, Eftamintokofti, Kantin, Kaşkariko!, Katakofti, Kıtır,
Kıtırbom, Kofti, Mantar, Martaval, Masal, Palavra, pencidü, Şorolop).
Polim atmak (gr.
tr. dey.) Yalan, asılsız söz söylemek. Bu
kadar polim atma, din kardeşiyiz oğlum l
(bk. Bom atmak, Kıtır atmak, Madik atmak, Mantar atmak, Mantarlamak, Martaval
atmak veya okumak, Maval okumak, Palavra atmak veya savurmak, Piyaz doğramak).
PUS
Polimci (gr.
tr.) Dalavereci, hileci, - yalancı. Ne
po/imcidir, onu sen bi(r) bilsen.
(bk. Atmasyoncu, Bomcu, - Dolmacı, Dubaracı, Filimci, Kerizci2, Kıtırcı,
Madikçi, Mantarcı, Palavracı, Uydurmasyoncu).
Polimcilik (gr.
tr. i.) Yalancılık, düzencilik, hilecilik. Bırak
şu polim- ciliği de az buçuk harbi konuş be abi. (bk. Atmasyonculuk, Dalaverecilik, Mantarcılık,
Muslukçuluk, Palavracılık, Tavcılık, Uydurmasyoncu- luk).
Polim yapmak '{gr.
tr. dey.) Gösteriş yapmak. Herifçioğlu cicoz,
polim yapıyor. (bk. Afi kesmek,
Caka sat- . mak, Dümen yapmakl, Filim çevirmek, Numara yapmak, Racon kes-
mek2).
Pompalamak (ita.
tr.) Cimağ etmek. (bk. Çivilemek, Düdüklemek, Fişek atmak, Lehimlemek...).
Pompuruk (s.)
Yaşlı, ihtiyar [adam]. Pompuruk, işin ne
burada? (bk. Moruk, Pinpon).
Popo (i.)
Kıç [insanda]. (bk. Atras, Bohça, Boyata, Çukur, Davul, Defans, Defransiyel,
Ense, Kâse, Küfe, Mâbad, Paket, Petka, Semer, Tiz, Toto).
Posta kaldırmak (ita.
tr. dey. öğr. arg.) Birkaç öğrenci bir araya gelerek okulu asmak. Bugün posta kaldıranların alayı birden enselenmiş.
Posta koymak veya kurmak (ita. tr. dey.) Aleyhte tertibat atıp birisini
körlemek. Bana posta kuracak hıyarın aklma
turp sıkayım. (bk. Kumpas kurmak).
Postu deldirmek (far.
tr. ask. arg.) Yara almak, kurşunla vurulmak.
Pot. (i.)
Poker. (bk. Dörtyüz [4x100]).
Potas (s.)
Kötü giyimli [adam]. (bk. (külüstür).
Pot yapmak (dey.)
Poker oynamak.
Prez (i.)
Birtutam eroin. (bk. Çekim).
Profesyonel talebe (fr.
ar. i. şöf. arg.) iyi yetişmiş şöför muavini. Bizim
hızlı ( = acemi) şöför,
artık profesyonel talebe oldu.
Protez (fr.
i.) Takma göğüs. (bk. ' Babana yuttur).
Pul (gr.
i.) Para. Bugünlerde pul tuttuğumuz yok I (bk. Asker, Dırav,
Dünyalık, Mal2, Mangır, Mangiz, Taş).
Pupa gitmek (it.
tr. dey.) Dosdoğru yola koyulmak. "Bu
yangın körük istemez a beyim... ’ havasım bulmuş
pupasına gidiyor."- H.R.G.
Puşlavat (s.)
Puştlar. Puştu puşla- vatı hep burada. [" -lavat" ve "-at" sonekiyle
yapılan çoğul şekli; gidiş gidişat; geliş = gelişat; bok = bok- lavat... gibi).
Racon (ita.
i.) Adet, usOl, yol, yol- yordam. Afi
kesmenin raconu budur. {bk. Zagon).
Racon kesmek (ita.
tr.dey.) 1. Muhakeme edip hüküm vermek. Antika bir racon kesti. 2. Gösteriş yapmak. İki
paralık adam, bize racon kesiyor. (bk.
Afi kesmek, Caka satmak, Filim çevirmek, Numara yapmak, Polim yapmak).
Radarcı (i.
öğr. arg.) Haber verici, müzevir. Arkadaşlar,
dikkatli olun, smtfa yeni bir radarcı geldi.
(bk. Es- piyoncu).
Radarcılık (ing.
tr. i. öğr. arg.) (bk. Dikizcilik, Filecilik, Rontgencilik).
Radyatör boşaltmak (fr.
tr. dey.) İşemek. (bk. Motorun suyunu değiştirmek, Nargilenin suyunu değiştirmek,
Tel çekmek).
Radyatör su kaynatmak (fr. tr. dey.) Çişi gelmek. Prostatlılar için, sık sık radyatör de su kaynatırsa,
otobüs yolculuğu pek kolay geçmez.
Rafadan (ar.
s.) Genç ve tecrübesiz [kimse.] Rafadandır,
boş ver palavrasına. (bk. Toy.)
Rampa etmek (ita.
tr. f.) Birinin içki masasına- davetsiz olarak- oturmak.
Beleşi bulunca şipşak rampa eder. (bk. Has işlemek, Piyiz kaymak).
Rampı (i.)
Sevgi; eğlenti; zina. Rampı etmek = sevmek; eğlenmek;
zina etmek.
Raspa (ita.'
i.) Çok yeme, boğazlı olma. Raspadan başka bir
dalgası yok/
Raspacı (ita.
tr. s.) Obur, boğazlı. Herif, raspacı imiş
be, bir somunu bir oturuşta kıvırıyor.
Raspalamak (ita.
tr. f.) Yanaşmak. Kalantora bir iki
raspa/ayalım, dedik, sökmedi.
Reçete yazmamak (ita.
tr. dey.) Önem vermemek, üzerinde durmamak, aldırış etmemek,
olumsuz cevap vermek. Ahmet be I bir
evlek tosla da idare edelim; kır kirişi be oğlum, o hastalığa doktor reçete
yazmıyor (bk. Boşlamak, Boşvermek, Dalga
geçmek, Gır geçmek, Haspi geçmek, Hayla- mamak, lska geçmek, Keşlemek, Kumpas
sallamak, Omuz vermek, Takmamak, Tonel geçmek, Yan çizmek, Yan sallamak).
Resto (ita.
ünl.) Yeter, dur, kâfi, kalsın. Resto
be, amma da bülbülmüşsün I {bk. Makasl, Terso, Uskut).
Revizyondan geçmek (fr.
tr. dey.) Hastaneye yatmak. Bizim peder yine
revizyondan geçti.
Rontgen (alm.
tr. i.) (bk. Dikiz?).
Rontgenci (alm.
tr. i.) (bk. Dikizci, Erketeci).
Rontgencilik (alm.jr.
i.) (bk. Camcılık).
Rontgen işletmek (alm.
tr. dey.) Gözetlemek. Aç gözünü, rontgen işletirken
piyastos olursun sonra. (bk. Dikiz etmek,
Dikizlemek, İskandil etmek, Kitakse etmek).
Rölantide kalmak (fr.
tr. dey.) Sevişirken ileri gitmemek, sevişmeyi uzatmak; cinsel faaliyete geçmemek.
Rüzgâr (far.
i.) Gösteriş, çalım. Pa- çozun işi gücü
hep rüzgâr. {bk. Afi, Caka, Fiyaka, Lolo, Tıraka?).
Saat ayarlamak (ar.
tr. dey.) Ci- mağ etmek. (bk. Çarpışmak, Çatıya çıkmak, Çivilemekl, Fişek
atmak, Gır- navlamak, Kalıba çekmek, Kaskasla- mak, Kiremit aktarmak,
Lehimlemek, Mazgalına kargı saplamak, Nefes çekmek, Parmağını ıslatmak, Perçinlemek,
Pipo temizlemek, Şimendiferi raya sokmak, Su pişirmek, Şişirmek1,
Tezgâh kurmak, Uçuşa gitmek, Üflemek, Üfürmek, Vuruşmak, Yefalle- mek,
Zımbalamak).
Sabunlanmak (f.)
Kumarda bütün paralarını kaybetmek. Bizim
Abuzed- dinbey, dün akşam sabunlanmış.
(bk. Kerize bayılmak).
Saçaklı (öğr.
arg.) Giyinişine özen göstermeyen kadın öğretmen.
Sağlama gitmek (tr.
dey.) Kıyasıya, öldüresiye vurmak. Bi
tane yerleştirmiş ama, sağlama gitmiş.
(bk. Sarkıtmak).
Sağlam gezmek (tr.
dey.) [yanında] Silâh taşımak. Bizim
çorbacı her zaman sağlam gezer.
Sağmak (tr.
f.) Birinin elindeki mal veya parayı yavaş yavaş elde etmek. Kalantoru kafese koyup sağmal!. (bk. Emmek).
Sağmal (tr.
s.) Gelir kaynağı [kimse]. Bir sağmal paçoz
enselemiş.
Saksafon (fr.
i.) Erkeklik aleti. (bk. Babafingo, Bombili, Kereste2, Maslahat, Matrakuka,
Vites, Zekeriya, Zur- na2).
Saksafoncu (fr.
tr. i.) Saksafonla oynayan kız veya kadın.
Saksı (i.)
Baş. kafa. Saksıyı biraz sula ("' Kafanı azıcık çalıştır).
Salamurya (i.)
Yolsuz hareket, alay, festival. "Baba
senin burnun o kadar ince koku alaydı ev altındaki salamur- yayı
duyardın." -H.R.G. (bk. Saraka,
Matrak).
Salatalık (ita.
i. öğr. arg.) ihtiyar hoca. Salatalık, bizim
dedeyi piyango çekerken hamama göndermiş yahu I [bir ihtiyar hoca,
sözlü yoklama sırasında, bizim yaşlı talebeyi inzibat mec- I isine sevketmiş].
Sallamak (tr.)
istimna bilyette bulunmak. (bk. Asılmak2, El arabasına binmek, Tek kürek
yalova yapmak). Sallamamak (tr. f.) Önem vermemek, aldırış etmemek, saymamak. Arap Ali, kimseyi sallamaz. (bk. Boş vermek, Dalga geçmek, Haspi geçmek,
Haylamamak, lska geçmek1, Keşle- mek, Kumpas sallamak, Omuz vermek, Tonel
geçmek, Yan çizmek, Yan sallamak).
Saloz (gr.
s.) Aptal, sersem, budala, ahmak. Salozun
biridir... (bk. Abullabut, Andavallı,
Angut, Armut, Aval, Ayran ağızlı, Bangoboz, Cacıklık, Denyo, Düdük makarnası,
Gebeş, Gebeşâki, Hafız, Hırbo, Hırt, Hışır, Hıyar, Kanser ilâcı, Kaşkaval,
Kerestel, Keş, Koroydo, Mayın, Pangodoz, Pilâki, Tereyağı, Yanbolu).
Salozlaşmak (gr.
tr. f.) Afallamak, aptallaşmak, şaşakalmak. Papelleri
görünce salozlaştı.
Sam yeli vurmuş mayıs çirozu (dey.) Çok zayıf, kuru, kadidi çıkmış kimse
[hapishanede]. Daha yıllanmadan,
sam yeli vurmuş mayıs çirozuna dönmüşsün be hacım.
SAN
Sancak iskele (tr.
dey.) Sağ sol.. Sancak iskele pendi
frank atmak (= sağına soluna
vurmak).
Sanduviç (i.)
Bir yatakta yatan üç kişinin ortasında bulunan kimse.
Santıral (fr.
i. öğr. arg.) Zeka. Sende iyi santıral
var. / Santıralın iyi işlemiyor
bugün.
Santıralını işletmek, çalıştırmak (fr. tr. dey.) Aklını kullanmak. Herif- ■ çioğlu santıralını iyi işletti, çalıştırdı. (bk. Fıstığını kullanmak, Toriğini çalıştırmak, Torik
işletmek).
Sap (tr.
i.) Erkek. Aç gözünü, kızımızın yanma sap
oturmasın.
Sapanorya (s.)
Çirkin, biçimsiz [kimse]. Sapanoryanm biri,
surata bak da, süngüye davran.
(bk. Çırnık, Kokoroz).
Sapısilik (b.
i.) Serseri, baldırıçıplak. Birkaç sapısiliğin
gözdağmdan mı korkacaksın. (bk. Hayta,
İpikırık, İpsiz, Kopuk).
Saraka (is.)
Alay, eğlence. Sarakadan
hoşlanmıyorum vesselam I
Saraka etmek (gr.
tr. f.) 1. Alay etmek, eğlenmek. Dünkü çoluk çocuk, bizimle saraka ediyor. (bk. Çalıştırmak, Maytaba almak, Maytap etmek,
Sarakaya almak). 2. Sarkıntılık etmek, Paçozlarla
saraka ederken enselenmiş. (bk. Hallenmek2,
Yeşillenmek).
Sarakaya almak (gr.
tr. dey.) Alay etmek, alaya almak. Harbi
konuşuyorum, sarakaya alırsan marizlerim ha!
(bk. Çalıştırmak, Maytaba almak, Maytap etmek, Saraka etmek1 ).
Sarıkız (tr.
i.) 1. Altın lira. Yüz yirmi papele bir sarıkız. (bk. Küflü, Malama, Oski). 2. Esrar (bk. Ampes,
Cigaralık, Cuk, Dalga1, Duman, Diş, Hurda, Nefes, Ot).
Sarkıtmak (tr.
f.) Vurmak, indirmek. Bodoslamadan bir
sarkıtırsam, anlarsın Hanya'yı Konya'yı.
(bk. Marizine kaymak, Marizlemek, Mariz uçlanmak).
Sarkmak (tr.
f.) Sarhoşluktan başı bir yana düşmek. Pıtnayı
yuvarlayınca sarkmış.
Satıra yatmak (dey.)
Birinin yalan dolan sözlerini dinlemeye mahkûm olmak. Tıraşçı Zühtuye enselendik, on ikiden deliksiz ikiye
kadar aç karnımıza satıra yattık.
(bk. Üç as'la mahkum olmak).
Satmak (tr.
f.) Herhangi bir vesile ile, yolda arkadaşından, birinden ayrılmak, başından
savmak. Hırboyu daha yan yolda sattım. (bk. Asmak2, ekmek4).
Savsa vermek (tr.
dey.) Gizlice bir kadının koynuna girmek [eski metinlerde geçer, yaygın bir
argo değildir].
Sekiz köşe olmak (dey.)
Keyfi gelmek, keyifli olmak. Görüyorum
gene sekiz köşe olmuşsun, ağzn kulaklarına varıyor, (bk. Çamura yatmak2).
Seksoloji penceresi (fr.
far. i.) [pantolonda] önünün düğmesinin açık olması.
Selektör yapmak (fr.
tr. dey.) Göz kırpmak, gözle işaret vermek. Kız
selektör yapıyor, takılmana bak I
Selman etmek (tr.
f.) Avuç açmak, dilenmek. Elli papeli bir günde
ezersen, selman edersin sonra.
Semer (gr.
i.) Kıç. Amma da semer varmış şu paçozda. (bk. Atras, Bohça, Boyata, Çukur, Davul, Defans,
Defransiyel, Ense, Kilse, Küfe, Tiz, Toto) .
Semer devirmek (gr.
tr. dey. öğr. arg.) Rüyada şeytan aldatmasına uğramak, hamamcı olmak.
Senin söylediğin gazoz ağacı Ho- livut'ta (Hollywood)
yetişir (dey.) Manasız, saçma bir söz
karşısında söylenir.
Sepet havası çalmak (tr.
ar. dey.) Esaslı olarak kovmak. ... 'e üç günde sepet havası çalmışlar. (bk. Dehlemek, Haydamak, Oksulamak, Pasaportunu
vermek, Sepetlemek, Sıpıtmak).
Sepetlemek (tr.
f.) Kovmak, başından savmak. Şu
hıyarı sepetlersem on dakika kalmaz düşerim.
(bk. Dehlemek, Haydamak, Oksulamak, Pasaportunu vermek, Sepet havası çalmak,
Sıpıtmak).
Sepetlenmek (tr.
f.) Kovulmak, baştan savulmak. Herifçioğlu,
yuım saatte sepetlenmiş, (bk. Pasaportunu almak).
Serin gelmek (tr.
dey.) Kızmamak, sinirlenmemek. Serin
gel evladım, olağan şeydir bunlar.
Sermek (tr.
f. öğr. arg.) Bırakmak, meşgul olmamak, ihmal etmek. Bu günlerde tarih dersini serdim. (bk. Asmak3).
Serseri mayın (far.
ing.) Askerî nakil vasıtası.
Servialtı (far.
tr. i.) Mezar. Bizim çiroz Hasan,
servialtma, gezintiye çıkmış.
(bk. Bamye tarlası).
Sessiz filim çevirmek (tr. ing. dey.) Kimseye belli etmeden gizli gizli yolsuz
işlerde bulunmak. Bana kalırsa o adam,
karısının üzerine sessiz filim çeviriyor./ Sessiz filim çevirmeseydi, bu kadar
zengin olamazdı.
Seyyar tekke (ar.
b. s.) İçinde esrar içilen otomobil. Ahmet'in
lâtarnası (= yıpranmış eski otomobil) seyyar tekke imiş de haberimiz yok.
Sıçan (tr.
i.) Bakkal [daima müşteriden çaldığı için].
Sıfırı tüketmek (ar.
tr. dey.) 1. Tahammülü kalmamak, dayanamamak, sabrı tükenmek. Sıfırı tüketince gad- dareye sarıldı. 2. iflâs
etmek, elinde avucunda kalmamak. Sıfırı
tüketti, meteliğe kurşun atıyor. 3.
Ölmek (bk. Cavlağı çekmek, Cavlamak, Çıngırağı çekmek, Gümlemek, Kakırdamak,
Mor- tiyi çekmek, Mortlamak, Nalları atmak veya dikmek, Tıngırdamak, Yürümekl
);
Sıfır numara (ar.
ita. s.) En mükemmel, fevkalâde. Sıfır
numara külhanbeyi. (bk. Kıyak). [daha
çok külhanbeyliğin sıfatı olarak kullanılır].
Sıkı (tr.
s. öğr. arg.) Hoşa giden, iyi [ders; öğretmen; öğrenci]. Sıkı bir ders / sıkı
bir öğretmen / sıkı bir öğrenci.
Sıpıtmak (tr.
f.) Defetmek, başından savmak; kovmak. Şu
mikrobu, sıpıt başından. (bk. Dehlemek,
Haydamak, Oksulamak, Pasaportunu vermek, Sepet havası çalmak, Sepetlemek).
Sırıkçıoğlu (i.)
Külhanbeyi ve tu- lumbacıoğlu. "Vay
sırıkçıoğlu be, üçün birine kanaat etmiyor da..." -H. R.G.
Sırıklamak (tr.
f.) Çalmak, aşırmak, kaldırıp götürmek. Bizim
ceketi sırıklamışlar. (bk. Anoforlamak,
Araklamak, Bomba patlatmak, lşlemekl, Kaldırmak, Kaparoz etmek, Kaparoz-
lamak, Omuzlamak, Tırtıklamak, Tu- falamak, Tüydürmek!, Yürütmek?, Zu- la
etmek).
Sırma (i.)
Fahişe. (bk. Esnafı, Kamyon, Motor, Tamir atölyesi, Yollu).
Sırtıkara (tr.
far. b. i.) Tavla zarında düşeş. Öküz ( = cıvalı zar) leri
koşarsam sırtıkarayı kondururum.
Sıvık (tr.
s.) Sırnaşık, sulu [adam]. Sıvığın biridir, pek
yüz verme/ (bk. Cıvık, Çamur, Maya,
Paçavra).
Sıvırya (s.)
Ağız ağıza dolu bulunan [şey]. Şu
kayığı dikiz et, sıvırya balık.
Sıyırtmak (f.)
Almak, ele geçirmek. "Bu bitirimlik
diplomasını sıyırttım". - Salata Dergisi, S. Süalp.
sız
Sızdırmak (tr.
f.) Korkutarak birisinden para koparmak. Şu
moruğun otuz beş papelini sızdırdım.
(bk. Sö- vüşlemek).
Sifos (s.)
Neticesiz, boş [şey]. Boş ver, alt yam
sifos.
Sigortası atmak (ita.
tr. dy.) Bozulmak, kötüleşmek, çığırından çıkmak, karışmak, düzensiz bir
duruma girmek. Dünyanın sigortası bi [r] atarsa halimiz dumandır. / O Kurum'un çoktan
sigortası atmış.
Sigorya (ita.
zf.) Muhakkak, mutlaka. Kendi giderse,
sigorya yüz papeli koparır.
Silkelemek (tr.
f. şöf. arg.) Dolmuş yapan şöför, müşterilerini gidecekleri yere bırakmak. Hanımanne, seni ner- de silkeleyeceğiz?
Similya (i.)
Zeker (bk. Alât, Babafingo, Babatorik, Bombili, Kamış, Kereste2, Malafa,
Maslahat, Matraku- ka, Pantolon balığı, Zurna2).
Simit (i.
öğr. arg.) 1. Sıfır [numara]. Yarm
geometriden simite hazır ol! (bk.
Tophane güllesi). 2. Kolay ele geçen şey.
Simokinli bey (ing.
b. i. şöf. arg.) Temiz giyinmiş, efendiden Şöför. Si- mokinli bey geliyor, hep birden selâmlayalım.
Sipar (i.)
Cigara (bk. Çıkıntı, Mal4, Sipsi).
Sipari (i.)
Eğlenti, oyun gibi şeyler için düğün sahiplerinden alınan para, bahşiş. Bu işin siparisini hangimiz uçlanacak ( = alacak) 7
Sipsi (tr.
i.) Cigara. Bi sipsi toka et de, aklımı
devşireyim. (bk. Çıkıntı, Mal4, Sipar).
Sirkaf (i.)
Ayakkabı. Sirkafları gı- dıklattırmak ( = ayakkabılarını boyatmak).
Sirkaflı (s.)
En gizli [yer]. Tam motelin en sirkaflı
yerine zula edecek miyiz?" - Salata Dergisi, S. Süalp.
Siyah (far.
i.) Afyon. Bir siyah parçaya yirmi papel
tosladım. (bk. Hap, Cephane, Macun, Şıra,
Toprak).
Soğan doğramak (tr.
dey.) Lâzım olan erzakı aşırmak.
Soba (i.)
Tulumbacıların talimat almak üzere toplandıkları yer. Dün akşam reis, bizi sobaya çağırdı.
Sokmak (tr.
f. öğr. arg.) Ceza vermek. Muavin gene bize on
günü soktu (= on gün geçici tart verdi). [kelime daima
"soktu" olarak, sokmak mastarının dili geçmiş zamanı şeklinde
kullanılır].
Sollamak (tr.
f.) Trafiğe göre sağdan gidilmesi gerekirken soldan gitmek. Bugün solladığımız için kurdelemizi kestiler (= ceza yazdılar).
Soluğan (tr.
s.) (bk. Yavşak).
Solumak (tr.
f.) İyi bir durumda olmak, paralı olmak. "Bir
gece de biz soluyalım be abi." - Varlık Dergisi, Faik Baysal.
Sosyete (fr.
i.) Kaymak takımı.
Sotada bırakmak (dey.)
Şaşırtmak, çıkmaza sokmak, dalavereye getirmek. Yapmışım numarasını, aynasızı sotada bırakmışım.
Sotaya düşürmek [dey.]
Aldatmak, hileye düşürmek.
Sotaya getirmek (dey.)
Puntunu bulmak, biçimine getirmek. "İlk
siftah iriyao olanını sotaya getirip alaşağı ettikten sonra..." Akbaba, Suavi
Sü- alp.
Sökmek (tr.
f.) Gelmek. Dayın karşıdan sökmesin, dikiz
et!
Sökülmek (tr.
f.) Para vermek, ödemek; vermek. Sökül
bakalım mangizleri. (bk. Atlamak,
Ballandırmak, Bayılmak, Çalıştırmak, Elemekl, Elden gelmek, Toka etmekl,
Toslamak2, Uçlanmak, Yırtılmak).
Sövüşlemek (tr.
f.) Birinden para koparmak. Şu çorbacıyı
sövüşlersek, kekaI (bk. Sızdırmak).
Spor.-toto (fr.
b. i.) Göt. Abla, spor -totona ben de bir
kolon oynayabilir miyim? (bk. Atras, Bohça,
Boyata, Çukur [yalnız deliği], Davul, Defans, Defransiyel, Ense, Kâse, Küre,
Paket, Petka, Popo, Semer, Tiz, Toto).
Stil (fr.
s.) Bobstil, zamane kopuğu. Herif safi stil.
Sucuk (tr.
i.) Zengin. (bk. Amerika, Kalantor, Kal:n, Yağlı).
Su kaçırmak (dey.)
Baş ağrıtmak, can sıkmak. Üçtür söylüyorum, su
kaçırma da başımı belaya sokma benim.
(bk. Ham hum etmek, kafa ...k- mek,. Kafa ütülemek, Kafese almak, Kavallanmak).
Su koyuvermek (dey.)
Sululuk etmek, arsızlanmak, tadını kaçırmak. Su
koyuverme de, şu oyunu güzel oynayalım.
Sulamak (tr.
f.) Vermek, geri vermek [para], ödemek; harcamak. Yirmi beş papeli, yarım saatte sulamış. (bk. Ballandırmak, Bayılmak, Elden gelmek).
Sulanmak (tr.
f.) 1. Musallat olmak,
takilmak, sululuk etmek. Fazla sulanma,
yersin marizi, (bk. Cavlaklaşmak,
Cıvıkmak). 2. Bir nesneye imrenmek, bir kadın veya kıza istekle,
fena gözle bakmak. Bizim çakmağa
sulanmayalım I / Rasgeldiği
gacoya sulanıyor. (bk. Hallenmek3, Yeşillenmek).
Sultan (ar.
i.) Esrarkeşlerin büyüğü, hatırlısı. Vay
sultan, eyvallah! Su pişirmek (tr. dey.) Cimağ etmek. (bk. Çarpışmak, Çatıya çıkmak,
Çivilemek, Fişek atmak, Gırnavlamak, Kalıba cekmek, Kaskaı.lamak, Kiremit
aktarmak, Lehimlemek, Mazgalına kargı saplamak, Nefes çekmek, Parmağını
ıslatmak, Perçinlemek, Pipo temizlemek, Şimendiferi raya sokmak, Şişir- mek2,
Tezgâh kurmak, Uçuşa gitmek, Üflemek, Üfürmek, Vuruşmak, Yefal- lemek,
Zımbalamak).
Sulantı (i.)
Sululuk etme, birine asılma. Bunun
da sulantısmdan illallah be I
Suyolu (tr.
b. i.) Doğru yol, cadde.
Suyolunda yatmak (tr.
dey.) Caddelerde iş görmek.
Sübyancı (ar.
tr. i.) Küçük kızlara musallat olan erkek.
Sünbül bebek (far.
tr. i.) Nazlı, züppe külhanbeyi.
Sürtme (tr.
i.) Bir çeşit zar atma. Bizim öküzler ( = cıvalı zarlar) sürtmeye
iyi gelir, (bk. Mıhlama).
Süt (tr.
i. şöı. arg.) Benzin. Sütün varsa, biraz
emzirelim! ( = hortumla çekelim).
Süzme (tr.
s.) Hergele, malın gözü. Ne süzmedir o,
şeytana ters giydirir pabucu,
(bk. Malın gözü).
Şaban (ar.
s.} Aptal, sersem, enayi (bk. Abeci, Abullabut, Ahlat, Andavallı, Angut,
Armut, Aval, Ayran ağızlı, Bangoboz, Cacıklık, Denyo, Digoz, Düdük makarnası,
Dümbelek?, Gebeş, Gebeşâki, Habeci, Haboci kostik, Hafız, Halalım, Handavallı,
Hırbc, Hırt, Hırtapoz, Hışır, Hıyar, lspanak, Kanser ilâcı, Kaşalot,
Kaşalotzade, Kaşkaval, Kerestel, Keriz?, Keş, Koroydo, Mantar?, Mayın, Naval,
Pangodoz, Pilâki, Saloz, Tereyağı, Yanholu}.
Şabanlamak (ar.
f.) Aptallaşmak, sersemleşmek... Taban halısını ( = bin liralık) görünce şabanladı.
Şabanlık (ar.
tr. i.) Aptallık, sersemlik. Şalgam (i.} Aptal, enayi. "Şalgam
gibi konuşma, tam on milyonluk avanta var ucunda" - Akbaba, Suavi Süalp.
Şamdan (ar.
i.) Arkadaş.
Şan vermek (dey.}
Yüz vermek, aldırış etmek. Şan vermiyor.
Şanzıman [doğrusu
changement] (fr.
i. şöf. arg.-) Kadın göğüsleri. Oğlum,
şanzımanla oynama, dişliyi kırarsın sonra.
Şapçı (s.)
Kulampara. Şu gördüğün moruk, şapçı imiş (bk. Babuk}.
Şapçılık (i.}
Kulamparalık. (bk. Ba- bukluk, Keskinlik).
Şaşı bakmak (dey.}
Otomobilin iki ön farından bir tanesi kırılmış olmak. Senin araba, tek gözü kör olmuş, şaşı bakıyor.
Şenlik (i.) lzgara
koç yumurtası. Şu imamsuyunun yannda
bir de şenlik olsal '
Şeriat evi (ar.
tr. i.) Kadının tenasül yeri (bk. Enginar, Follukl).
Şeytan çarpmış keçi yavrusu gibi titremek (dey.) Korkmak.
Şıkırdım (tr.
i.) Oğlan çocuk (bk. Kırık, Şorulu}.
Şıpınişi (tr.
zf.) Hemen, derhal, çabucak, çarçabuk. Papellerin
kokusunu alnca şıpnişi damladı.
(bk. Şıp- lan, Şipşak).
Şıplan (tr.
zf.) Hemen (bk. Şıpınişi, Şipşak).
Şıra (far.
i.) Süzme afyon. Bizim Ahmet'in biraz
şırası kalmış.
Şimendiferi raya sokmak (dey). Cimağ etmek (bk. Çivilemekl, Fişek atmak,
Lehimlemek, Nefes çekmek, Parmağını ıslatmak, Perçinlemek, Pipo temizlemek,
Şişirmek?, Tezgâh kurmak, Uçuşa gitmek, Üfürmek, Yefal- lemek, Zımbalamak).
Şinanay (ed).
Hiç yok. Onda mangiz şinanay.
Şipşak (tr.
zf.) Çabucak, çarçabuk. Şu hıyarın şipşak
işini bitiriver, (bk. Şıpın işi,
Şıplan).
Şipşaklamak (tr.
f.) Derhal haber almak; hatırlamak. Onun
dalgasını çoktan şipşakladım.
Şirdenlik etmek. (öğr.
arg.) Şamata yapmak, altını üstüne, getirmek, gürültü, patırtı yapmak. Şirdenlik etmeyi bırak da hafızlamaya bak, sonra
çuvallarsın ha I
Şişe (i.) Göt.
Dikkatli yürü be kızım, sonra düşer şişeyi kırarsın. (bk. Atras, Bohça, Boyata, Çukur [yalnız deliği],
Davul, Defans, Defransiyel, Ense, Kâse, Küfe, Paket, Petka, Popo, Semer,
Spor-Toto, Tiz, Toto).
Şişeci (i.)
Kulampara. Eski tayıncı, yeni şişeci. (bl<. Babuk, Keskin, Şapçı). Şişirmek (tr.
i.) 1. Birini bıçak veya
çakı ile vurmak. Bizim Aposto'lu dün
gece şişirmişler. (bk. Çivilemek, Hacamat
etmek, Hacamatlamak, Mıhlamak). 2. Cimağ etmek (bk. Fişek atmak, Lehimlemek, Nefes
çekmek, Perçinlemek, Tezgâh kurmak, Üfür- mek, Yefallemek, Zımbalamak).
Şişlemek (f.)
Kama, çakı, şiş gibi şeylerle vurmak. Despina'yı
şişlemişler. (bk. Çivilemek,
Hacamat etmek, Hacamatlamak, Mıhlamak, Şişirmeki). Şişmek (f.)
Bozum olmak, mahcup, olmak, utanmak. Ben
demedim mi sana, bu herifin karşısında aşık atılmaz diye, şiştin mi şimdi. (bk. Amorf olmak, Bozum olmak, Dut gibi olmak,
Ekşimeki, Toslamak, Kanemi olmak, Madara olmak, Mor olmak, Muz gibi olmak).
Şişti (tr.
f. öğr. arg.) Dersini bilmedi, öğretmenden fena not aldı. [mastar hâli kullanılmaz].
Ahmet, bugün de şişti.
Şopar (çing.
i.) Çocuk. Sizin gibi şopariar, bizim
yanımızdan salavatla geçer, katalaviz.
Şorolop (s.)
Yalan. Ham hum şoro- iop ( = yalan yanlış, ağzında geveleyerek). (bk. Atmasyon,-
Bom, Dol- mal, Dubara, Eftamintokofti, Kantin, Kaşkariko, Katakofti, Kıtır,
Kıtırbom, Kofti, Madik, Mantar, Martaval, Masal, Palavra, Polim).
Şorulu (i.)
Oğlan, çocuk; güzel kız (bk. Kırık, Şıkırdım).
Şutlamak (ing.
tr. f.) Defetmek, başından savmak, atmak. Kıyak
paçozu görünce bizi şutladı.
Taahütlü (ar.
tr. i.) İyi, sağlam, güvenilir tabanca. Bu
taahütlü senin çakaralmaza benzemez, oğlum.
{bk. Makine).
Tabanının altına takılmak (tr. dey.) Peşini bırakmamak, yanından ayrılmamak. "Ulan , ağdalı köpek tersi gibi, bu akşam
tabanımın altına ne takıldın?" - H.R.G.
Tabanca (i.
şöf. arg.) Şişe halinde rakı, şarap. Ver
şu tabancayı bakalım, bir de biz çakalım I
Taban halısı (b.
i.) Bin liralık [bütün]. Kalantor, çarığını
taban halısı ile doldurmuş.
Taharetsiz (ar.
tr. s.) Müslümanlıkla ilişkisi olmayan [kimse], beynamaz. Bırak, o tahretsizden fayda gelmez.
Tahtakoz (gr.
i.) Polis; jandarma; taharri memuru. Uskut,
tahtakoza dikiz I piyastos olursun ha I {bk. Ayna- sız2,
Dayı2, Gelin alıcılar, Mikrop1 ).
Tahtalı köy (tr.
i.) Mezarlık. Bizim solcan Yusuf'u
tahtalı köye göndermişler. {bk. Bamye tarlası).
Taka (i.)
Külüstür taşıt. Şu takayı artık
mektebe başlatmak zamanı gelmiş. (bk.
Lâtarna, Takaturist).
Takaturist (b.
i.) Külüstür taşıt.
Takım açmak {dey.)
[eski tulumbacılıkta] Yürürken, giderken koşmak. Önce takım açtık, arkadan muşa yumulduk.
Takımı yırtmak (dey.)
Mağlup etmek, yenmek! İnşallah bu maçta
takımı biz yırtacağız. {bk. Yatırmak).
Takmak (tr.
f.) 1. Borcunu vermemek,
aldatıp elinden almak, dolandırmak. Bizim
patronun bin beş yüz papelini takmışlar.
(bk. Asmakl, Kay- natmak3). 2. Önem vermek, Aldırış etmek [kelime, menfi olarak kullanılır].
Deli Bekir kimseyi takmaz! {bk. Boş vermek, İplemek, İp takmak). 3. Sınıfta veya ikmale
kalmak, Felsefeden taktık galiba. {bk. Atomlamak, Çakmak3, Çuvallamak, Tırlamak2, Top
atmak, Torpillemek). 4. "Kancayı takmak" deyiminin anlamı. Hep de bu adama takıyorsun.
Talaşını almak (tr.
dey.) Bir piyesin kabataslak ilk provasını yapmak.
Tamir atelyesi (ar.
tr. fr. dey.) Uygunsuz kadın. (bk. Antin2, Esnaf, Gaco, Paçoz, Sırma, Yollu).
Tampon (fr.
i.) Kız veya kadın memesi. (bk. Ampul, Balkon, Far).
Tango (i.)
Züppe kadın [eskimiş bir kelimedir]. Şu
afili tangoya bak, sülün gibi mübarek.
Tapon (s.)
değersiz [şey veya kimse]. Bu taponu nerden
buldun yahu I (bk. Külüstür, Külüstür marka).
Taramak (tr.
f.) 1. Hırsızlık etmek,
çalmak. "Altı yüz papeli tarayıp savuşmuşlar".
- H.R.G. 2. Tüketmek, bitirmek, harcamak.
(bk. Elemek2, Eritmek).
Taret (i.
dz.) Kadının göğüsleri [geminin önünde bulunan iki büyük toptan kinaye
olarak]. Taretlere kitakse.
Tartarıcı (i.)
İki kişinin konuşmasına karışan bif üçüncü şahıs. Oğlum, iki kişi konuşurken tartarıcıya ne düştüğünü
biliyor musun sen?
Tasma (s.)
Enayi, her çeşit hileyi yutan oyuncu. Tasmanın
biri imiş, bütün mangırları bayıldı.
(bk. Ekmeklik, Halalım, lspanak, Keriz!, Mayın, Yahnilik).
Taş (tr.
i.) Para (bk. Asker, Dırav, Dünyalık, Mal2, Mangır, Mangiz, Pul).
Taş arabası (s.)
Aptal, sersem, budala (bk. Abeci, Abullabut, Ahlat, Andavallı, Angut, Armut,
Aval, Ayran ağızlı, Bangoboz, Cacıklık, Denyo, Dilgoz, Düdük makarnası,
Dümbelek, Gebeş, Gebeşâki, Habeci, Habeci kostik, Halalım, Handavallı, Hırbo,
Hırt, Hırtapoz, Hışır, Hıyar, Ispanak, Kanser ilâcı, Kaşalot, Kaşalotzade,
Kaşkaval, Kerestel, Keriz2, Keş, Koroydo, Mantar?, Mayın, Naval, Pangodoz,
Pilâki, Saloz, Şaban, Tereyağı, Yanbolu).
Taş koymak (tr.
dey.) Bir veya birkaç kişi konuşurken, dışarıdan birinin gelmesiyle, o konuşma
yarıda kalmak. Tatlı tatlı
kaynatırken herifçioğlu geldi, taş koydu.
Taş tutmak (tr.
dey.) Parası olmak. Bugünlerde taş
tutmuyoruz be abi! (bk. Bitlenmek,
Tutmak).
Tatava yapmak (dey.
öğr. arg.) Önem vermemek, üzerinde durmamak. Tatava
yapmayı bırak az buçuk inekle.
Tavcı (i.)
Yalancı , kandırıcı, aldatıcı. "Şu
tavcılar patlıcan Ahmet'i soyan şehir haydutları Yavuzlar Çetesi mi? - H.R.G. (bk. Kıtırcı,
Madikçi, Palavracı).
Tavcılık (tr.
i.) Tavlamak işi. "Onlar şimdi
tavcılığa başladılar, anası babası hep evcek çalışıyorlar/’ - R.H.G. (bk.
Dalaverecilik, DolmacılıK, Mantarcılık, Muslukçuluk. Palavracılık, Polim-
cilik, Uydurmasyonculuk).
Tavına getirmek (tr.
dey.) Biçimine getirmek, uygun düşürmek. Tavına
getirip de iki tane ekersem, soluğu yerde alır.
Tavlamak (tr.
f.) Kandırıp elde etmek. Şu moruğu tavlarsak
işimiz ayna be kardeşim!
Tav olmak (tr.
dey.) Kanmak, aldanmak. O aftos bize tav
oldu. (bk. Açmaza gelmek, Basmak3, Boğulmak, Kafeslenmek,
Tongıya düşmek, Tora düşmek, Yemek.)
Tavus kuyruğu veya
Tavus tüyü çıkarmak (tr.
dey.) Kusmak, kay etmek. İstimi fazla alınca
tavus kuyruğu çıkarmaya başlıyor.
(bk. Böğürtlen çıkarmak, Kartvizit bırakmak,Konfırans vermek, Ötmek?).
Tayıncı (ar.
s.) Me’bûn. Taymcıdır yan cizl (bk. Beşlik, Besyıldız, Dümbelek, Ellisekiz, Esnaf!,
Folluk?, Götlek, Ibnetor, İnek, Kayarto, Tünek, Tekerlek, Kova, Verek).
Taze ot görmüş eşek gibi sırıtmak (dey.) Keyiften, zevkten aptallaşmak.
Teke düşürmek (tr.
dey.) Biri, bir kumarhanede yüksek oynayan ve serbest oyunlarından zenginliği
göze çarpan bir oyuncuyu kumarhaneye gitmekten caydırarak kendisiyle oyun
oynamasını sağlamak. Çok uğraştım ama,
sonunda teke düşürerek bütün mangırlarını sızdırdım.
Tekel bayii (tr.
ar. b. i.) Sarhoş (bk. Mastor).
Tekerlek (s.)
Me'bûn (bk. Beşlik, Beş yıldız, Dümbelek!, Esnaf!, Folluk?, Götlek, Götos,
Halka, İbnetor, İnek3, Kayarto, Keçi, Kova, Kovan, Kuzu, Lubun, Lubunya, Nakka,
Ta- yıncı, Verek).
Tekke (ar.
i.) Esrar içilen üstü kapalı yer, izbe. Görüyorum,
bugünlerde tekkeye boş veriyorsun l
(bk. Bitirim?, Boğuntu yeri, Tripo).
Tek kürek yalova yapmak (dey.) İstimnada bulunmak (bk. Asılmak?, El arabasına
binmek).
Teklemek (tr.
f. şöf. arg.) Konuşurken kekelemek, [normal çalışmayan motorun teklemesinden
kinaye olarak]. Herif sıkıyı görünce
teklemeye başladı.
Teklik (i.)
Lira. At bir teklik be yahu! {bk. Asker, Cumhuriyet, Papel).
Tel çekmek (dey.)
İşemek (bk. Motorun suyunu değiştirmek, Nargilenin suyunu değiştirmek).
Telefon arızalanmak (fr.
ar. tr.) Yapılması gereken bir işi bir engel dola- yısıyle yapamamak,
gecikmek. Telefon arızalanmasaydı tam üçte
sende idim. Telefon etmek (fr. tr. dey.) İşemek. Amma da sık telefon edermişsin ha! (bk. Motorun suyunu değiştirmek, Nargilenin suyunu değiştirmek).
Telemetreyi ayarlamak (fr. ar. tr. dey.) Pantolonunun cebinden zekerini
kurcalamak. Telemetreyi ayarlarken
çakozlarlarsa, çok ayıp olur be abi!
Telgraf (fr.
i.) Oyun oynayan bir adamın yanına oturup elini işaretleme, kâğıtlarını haber
verme. Burada telgraf var, oyuna benden
paso.
Tel kırmak (dey.)
Gücendirmek, darıltmak, hatır kırmak. Yobazdır,
nereye gitse tel kırar. ..
Temiz (ar.
i.) Poker. Hüsam, geceki temizde iki yüz
kağıt tırtıklamış. (bk. Dörtyüz.
[4x100], Pot).
Temiz çevirmek (dey.)
Poker oynamak. Çocuklar be, hadi
ufaktan bir temiz çevirelim. (bk. Pot yapmak).
Temiz havaya çıkmak (ar.
tr. dey.) Dışarı, sokağa çıkmak. " Acele
etme ulan Basur, temiz havaya çıksm, ondan sonra atlarız". Salata Dergisi, S. Süalp.
Temizlemek (ar.
tr. f.) Öldürmek. Bizim pehlivan
temizlemişler. (bk. Mort- latmak2,
Nallamak). 2. Oyuncunun hile ile. bütün parasını almak. Kerizde çolak İbo'yu temizlemişler.
Tepegöz (tr.
i.) Hamam.
Tereyağı (tr.
s.) Bön, saf, budala [kimse]. Amma
da tereyağı imiş, ne de kolay sövüş/eniyor.
(bk. Abullabut, Andavallı, Angut, Armut.Aval, Ayran ağızlı, Bangoboz,
Cacıklık, Denyo, Düdük makarnası, Gebeş, Gebeşâki, Hafız, Halalım, Hırt,
Hışır, Hıyar, Kerestel, Keş, Koroydo, Mayın, Pangodoz, Pilâki, Saloz
,Yanbolu).
Terso I (ünl.)
1. Sus, dur, yeter, kalsın 1 Sabahtan
beri bülbül gibi ötüyorsun, terso be!
(bk. Makas1, Resto, Uskut). 2. Parasız, Züğürt, Herif
terso, meteliğe kurşun atar.
(bk. Bitli, Dıragoni, Hafif, Hastai, Kokoz, Tıngır, Tırıl, Yolsuz).
Tespih (ar.
i.) Zeker. (bk. Alat, Babafingo, Babatorik, Bombili, Kamış, Kereste2,
Malafa, Maslahat, Matrakuka, Pantolon balığı, Saksafon, Similya, Torik, Zurna2,
Zekeriya).
Tespih çekmek (ar.
tr. dey.) İstimnada bulunmak. (bk. Asılmak2, El arabasına binmek, Tek kürek
Yalova yapmak).
Tezgâh kurmak (far.
tr. dey.) Cimağ etmek. Bizim muslukçunun işi
gücü tezgah kurmak. (bk. Fişek atmak, Lehimlemek,
Nefes çekmek, Perçinlemek, Şişirmek2, Üfürmek, Yefallemek, Zımbalamak).
Tezgâhından geçmek (far.
tr. dey.) [kendisine] Cimağ edilmiş olmak. O
paçoz çok kimsenin tezgâhından geçmiştir.
Tığmak (f.)
Savuşmak, kaçmak. Çoktan tığmış. (bk. Açmak, Ançizlemek, Cızdamı çekmek, Cızlamı
çekmek, Cicozlamak, Çözülmek, Dümeni kırmak, Ferlemek, Fertiği çekmek,
Fertikle- mek, İpini kesmek, Nokta olmaki, Palamarı koparmak veya çözmek,
Panik kırmak, Payandaları çözmek, Tırlamak, Tüymek, Voltasını almak, Yaylanmak,
Yelkenlemek, Zamkinos etmek, Zıplamak) .
Tığlamak (tr.
f.) Cimağ etmek. "Karıyı hem
tığlıyorsun, hem de kaz gibi yoluyorsun." - H.R.G. (bk.
Çivilemekl, Fişek atmak, Kalıba çekmek, Kaskasla- mak, Lehimlemek, Mazgalına
kargı saplamak, Nefes çekmek, Parmağını ıslatmak, Perçinlemek, Pipo temizlemek,
Şimendiferi raya sokmak, Şi- şirmek2, Tezgâh kurmak, Uçuşa gıt- mek, Üflemek,
Üfürmek, Yefallemek, Zımbalamak).
Tıngır (tr.
s.) Parasız ve malsız kalan kimse. züğürt. Tıngır
gezmek, insam bayağı efkârlandırıyor be abi!
(bk. Bitli, Dıragonl, Hafif, Hastal, Kokoz, Tırıl).
Tıngırdamak (tr.
f.) Ölmek. Üç gündür zilliyi kırmıyoruz, bu
gidişle tıngırdıyoruz galibaI
(bk. Cavlağı çekmek, Cavlamak, Çıngırağı çekmek, Gümlemek, Kakırdamak, Mortiyi
çekmek, Mortlamak, Nalları atmak veya dikmek, Sırırı tüketmek3).
Tıngırtı (tr.
i.) Cimağ (bk. Ahtu, Enjeksiyon naturel, Haniş).
Tınmak (tr.
f.) 1. Açmak, bahsetmek; sır
söylemek, haberli kılmak. Piyastos olduğunu
kimseye tınmıyor. 2. üzerinde durmak,
aldırış etmek, önem vermek. Sen gene kimseye
tınma!
Tıraka (i.)
1. Korku. Yaman heriftir. tıraka nedir bilmez. 2. Kabadayılık, gösteriş. Şimdi tırakadan başlatırsın ha! (bk. Afi, Caka, Fasarya2, Fiyaka, Lolo).
Tırakalı (s.) Korkak.
Amma da tlfa- kalı aftosmuş bel (bk. Ökçesiz).
Tıraş (far.
i.) Gevezelik; yalan [söz]. Bizim koca kodoş,
başladı gene tıraşa. Tıraşçı (far. tr. s.) Birini asılsız sözlerle kandırmaya
çalışan, çok konuşan, işi lakırdıya boğan, çalçene, geveze. Amma da tıraşçı imişsin be I (bk İspinoz).
Tıraş etmek (far.
tr. dey.) 1. Birini asılsız sözlerle kandırmaya çalışmak, gevezelik etmek. Tıraş etme oğlum, çakıyorum senin numaram. (bk. Kazımak, Kesmek, Perdahlamak, Tıraşlamak). 2.
Çok söylemek, lakırdıya boğmak. Sabahtan
beri bizi tıraş ediyorsun be abi! Kafamız kazana döndü. (bk. Kesmek2, Perdahlamak).
Tıraşlamak (far.
tr. f.) 1. Lakırdıya boğmak. Bizim
molla gene tıraşlamaya başladı. 2.
Birini asılsız sözlerle kandırmaya çalışmak. Tıraşlama
oğlum,
yutmuyoruz bu palavrayı. (bk. Kazımak,
Kesmek, Perdahlamak, Tıraş etmek) .
Tırıl (s.)
Parasız, züğürt. Tırıldır, taş ( = para) tutmaz. (bk. Bitli, Dıragonl, Hafif, Hastal Kokoz).
Tırıllamak (tr.
f.) Çıplak ve parasız kalmak, züğürtleşmek.
Tırıvırı (s.)
Sersem, budala, hacıağa tipli adam. (bk. Abeci, Abullabut, Ahlat, Andavallı,
Cacıklık, Bangoboz, Denyo, Dilgoz, Düdük makarnası, Dümbelek2, Gebeş,
Gebeşilki, Habeci, Habeci kostik, Hafız, Halalım, Handavallı, Hırbo, Hırt,
Hırtapoz, Hışır, Hıyar, lspanak, Kanser ilâcı, Kaşalot, Kaşalotzade,
Kaşkaval, Kerestel, Keriz2, Keş, Koroydo, Malak, Mantarı, Mayın, Maval,
Pangodoz, Pilâki, Saloz, Şaban, Taşarabası, Tereyağı, Yanbolu).
Tırlamak (tr.
f.) 1. Kaçmak, savuşmak, bir yerden ayrılmak. Paparayı duyunca çoktan tırladı. (bk. Açmak, Ançizlemek, Cızdam etmek, Cızdamı çekmek,
Cızlamı çekmek, Cicozlamak, Dümeni kırmak, Ferlemek, Fertiği çekmek,
Fertiklemek, İpini kesmek, Kırmak, Kirişi kırmak.Kuskunu koparmak, Nokta
olmakl, Palamarı koparmak veya çözmek, Panik kırmak, Payandaları çözmek,
Tığmak, Tüymek, Voltasını almak, Yaylanmak, Yelkenlemek, Zamkinos etmek,
Zıplamak). 2. Ölmek. Herif
rakıdan fırlamış. 3. (öğr. arg.) Sınıfta kalmak. Cebirden bu sene de tlfladık. (bk. Çakmak, Atom- lamak, Çuvallamak, Top atmak2, Torpillemek).
Tırnakçı (tr.
s.) Hırsız, yankesici. Şu enselenen hırbo
tırnakçı imiş. (bk. Arakçı,
Kaldırımcı, Markacı, Musluk- çu, Numaracı, Panduflacı, Tırtıkçı, Tutacı).
Tırnaksız (tr.
s.) [fenalık yolunda] Fırsat düşkünü olan [kimse]. Senin gibi tırnaksızlara gün doğdu desene!
Tırtıkçı (tr.
s.) Yankesici, hırsız. Demin aynasızın
piyastos ettiği ibiş, tırtıkçı imiş.
(bk. Arakçı, Kaldırımcı, Markacı, Muslukçu, Numaracı, Panduflacı, Tırnakçı,
Tutacı).
Tırtıklamak (tr.
t.) Çalmak, habersiz almak. aşırmak. Bizim
anzarotu tırtıklamışlar. (bk. Anaforlamak, _
Araklamak, Bomba patlatmak, İşlemekl, Kaldırmak, Kaparoz etmek, Kaparoz-
lamak, Omuzlamak, Sırıklamak, Tu- talamak, Tüydürmek, Yürütmek, Zula etmek) .
Tırtıl (tr.
s.) Tufeyli, parazit [kimse]. Tırtılın
biri, işi gücü beleşçilik.
Tieye almak (dey.)
Kıskıvrak bağlamak, perişan etmek.
Tin tin (öğr.
arg.) Derslere hazırlıksız gelen erkek öğretmen.
Tiye almak (dey.)
Alaya almak, Eğlenmek.
Tingoz (i.)
Tokat. Tingozu sarkıtınca (= vurunca) süt
dökmüş kediye döndü. (bk. Ellialtı,
Pendifirank).
Tipsiz (fr.
tr. s.) Şekilsiz, biçimsiz, çirkin [kimse]. Böyle
tipsiz adamlardan hoşlanmıyorum be abi/
Tipsizlik (tr.
tr. i.) Şekilsizlik, biçim- sizl ik, çirkinl ik. Ulan hakimin huzuruna çıksan tipsiziikten üç ay fazla
yersin!
Tirişko (s.)
Yalan, asılsız, uydurma [söz veya haber]. Tirişko
değil arkadaş, bu iş böyle oldu.
(bk. Atmasyon, Bom, Dolma, Dubara, Eftamintokofti, Kantin, Kaşkariko2,
Katakofti, Kıtır, Kıtırbom, Kofti, Madik, Mantar, Martaval, Masal, Polim,
Şorolop).
Tiz (i.)
Makat, kıç. (bk. Atras, Bohça, Boyata, Davul, Çukur [yalnız deliği], Defans,
Defransiyel, Ense, Kâse, Küfe, Paket, Semer, Toto).
Todi (i.)
Çingene.
Tohumluk (tar.
s.) Kart, yaşı ilerlemiş. Bu tohumluk paçozu
nerde buldun yahu!
Toka etmek (ita.
tr. dey.) Vermek, ödemek, geri vermek. Bana
beş papel toka et! (bk. Atlamak, Ballandırmak,
Bayılmak, Çalıştırmak, Ek- meki, Elden gelmek, Sökülmek, Toslamak, Uçlanmak,
Yırtılmak).
Tokalamak (ita.
tr. f.) Vermek. Keçiliyi tokalayınca
ifadeniz düzeldi.
Tokat (i.)
Dolandırma. İşi gücü hep tokat. (bk. Aşıremento, Kaporoz, Pan- dufla).
Tokatçı (i.)
Dolandırıcı. Yine tokatçılar kol
geziyor. (bk. Arakçı, Tırtıkçı). Tokatçılık (i.)
Dolandırıcılık (bk. Arak, Kaparoz, Manitacılık, Pandufla).
Tonel geçmek (ing.
tr. dey.) Dalgın olmak, önem vermemek. Tonel
geçme be abi! (bk. Boşlamak, Boş
vermek, Dalga geçmek, Haspi geç-.- mek, lska geçmek, Haylamamak, Keş- lemek,
Omuz vermek, Yan çizmek, Yan sallamak).
Tonga (i.)
1. Hile, dalavere,
tuzak. Kaşkavalın her işinde bir tonga
var/ (bk. Açmaz, Katakulli, Mandepsi, Numara, Zoka). 2. Çürük tahta; Mantar.
Tongıya basmak veya
düşmek (dey.)
Hileye düşmek, çıkmaza girmek. Şu
kırtipil herif az kalsın bizi tongıya bastıracaktı [veya] düşürecekti. (bk. Açmaza gelmek, Tora düşmek).
Topallamak (tr.
f.) Beceriksizlik etmek.
Top arabası (tr.
b. i.) Yumurtalar, hayalar [erkekte]. Rasgele
çifte atma oğlum, herifin top arabasına gelir de şipşak kakırdayıverir ( = ölür).
Top atmak (tr.
dey.) 1. İflâs etmek.
Bizim Miço top atmış. (bk. Sıfırı tü- ketmek2). 2. Sınıfta kalmak (bk.
A- tomlamak, Çakmak3, Çuvallamak, Tak- mak3, Tırlamak?, Torpillemek).
Topçu (tr.
s.) 1. İflâs etmiş. 2. Dönek. Bizim Ali bu sene de topçu.
Tophane güllesi (tr.
far. b. i.) Sıfır [öğrencinin aldığı].
Toprak (tr.
i.) Bozuk eroin, esrar, afyon gibi şeyler. Bu,
safi toprak, bir diş beyazından uçlan l
Topuklamak (f.
şöf. arg.) 1. Motorlu taşıtları gazlamak, sürmek. Topukla bakalım şu külüstür /atamayı. 2. Kaçmak.
(bk. Toz olmak).
Topuk safası (dey.)
Kadının istimnada bulunması.
Topuz (tr.
i.) Erkeklik âleti (bk. Babafingo, Babatorik, Bombili, Kereste?, Maslahat,
Matrakuka, Zurna?).
Tora düşmek (dey.)
Hileye düşmek, aldanmak. Oğlum, tora düşer
miyiz biz? (bk. Açmaza gelmek, Ton- gıya
düşmek).
ToriOini çalıştırmak (dey. öğr.arg.) Aklını kullanmak. Ezbercilikte iş yok oğlum , toriğini çalıştırmadın mı,
şap gibi yanarsın.
Toriğini kaşımak (dey.)
Düşünmek.
Torik (i.)
1. Akıl; kafa. Ne toriksiz adamsın bel 2. Erkeklik
aleti, (bk. Babafingo, Bombili, Kereste?, Maslahat, Matrakuka, Saksafon,
Vites, Zekeriya, Zurna).
Torik- işletmek (dey.)
Kafayı çalıştırmak, aklını kullanmak. Toriğini
işletirsen kimin haklı olduğunu kolay anlarsınl
Torpil (fr.
i.) 1. Kuyruklu yalan. Hırbonun işi gücü torpil. 2. İltimas,
kayırma. Torpilini bulursam içeri beleşten
girerim. (bk. Dayıl ).
Torpil almak (fr.
tr. dey.) Tavsiye getirmek. Torpil alırsan, işin
yoluna girer.
Torpile çarpmak (fr.
tr. ask. dey.) Bir komutanın hışmına uğramak. Teftişte
bir torpile çarpmamak için o gün okula
(veya kışlaya) uğrama- malı.
Torpillemek (fr.
tr. f. öğr. arg.). 1. Sınıfta kalmak. Bu
sene de torpillersek belgeyi alırız.
(bk. Atomlamak, Çakmak?, Çuvallamak, Takmak3, Tırlamak?. Top atmak). 2. Gizlice yardım
etmek, desteklemek. Hasta2yı torpillemek
gerek.
Torpil patlatmak (fr.
tr. dey.) İltimas yaptırmak. Torpil patlatmasaydı
bir üst kademeye geçemezdi.
Toslamak (f.)
1. Çarpmak. Gemi iskeleye tosladı. 2. Vermek,
geri vermek, ödemek. Sen bizim otuz papeli
hâlâ toslamadın (bk. Atlamak, Ballandırmak,
Bayılmak, Çalıştırmak, Ek- mekl, Elden gelmek, Sökülmek, Toka etmek, Uçlanmak,
Yırtılmak). 3. (öğr. arg.) Tembellik etmek, dersini bilmemek, bir kitabı
kekeleyerek okumak. Edebiyattan tosladık.
Toto (i.)
Kıç. (bk. Atras, Bohça, Bo- yata, Davul, Defans, Defransiyel, Ense, Kâse,
Küfe, Paket, Semer, Tiz).
Toy (tr.
s.) Tecrübesiz genç. Oğlum, sen daha
toysun I (bk. Rafadan).
Toz (tr.
i.) Eroin. Biraz toz uçlan da zarım ( = keyfim) kaçmasın. (bk. Beyaz, Horain, Mal3, Orain).
Toz olmak (dey.)
Defolmak, gitmek, kaçmak, uzaklaşmak. Bak,
hâlâ karşımda sırıtıyor, toz ol!
(bk. Açmak, Ançizlemek, Cızdam etmek, Cızdamı veya cızlamı çekmek, Cicozlamak,
Çözülmek, Dümeni kırmak, Ferlemek, Fertiği çekmek, Fertiklemek, Fırttırmak,
Gazlamak, ipini kesmek, Kırmak, Kirişi kırmak, Nokta olmak1, Palamarı
koparmak veya çözmek, Panik kırmak, Payandaları çözmek, Tığmak, Tırlamak,
Tüymek, Voltasını almak, Yaylanmak, Yelkenlemek, Zamkinos etmek, Zıplamak).
Tozutmak (tr.
f.) Sapıtmak, saçma sapan konuşmak. Tozutayım
deme, bir araba mariz yersin sonra.
Trafik kazası (fr.
ar. dey.) Belâlı, tehlikeli kimse. Çatma
o herife, trafik kazasıdır.
Transit geçmek (fr.
tr. dey. şöf.arg.) Şöför, işaret memuruna veya kırmızı lambalara önem vermeden
basıp yürümek. Kızılay'dan transit
geçmişiz diye on papeli tosladık.
Tripo (gr.
i.) Kumarhane. Gece gündüz tripoda. (bk. Bitirim yeri, Boğuntu yeri, Dükkân).
Tufa (i.) Vurgun.
Adamın işi gücü hep tufa . (bk. Voli).
Tufacı (s.)
Hırsız, geceleri çalışan ve silâh taşıyan zorlu hırsız. Bizim papelcilerin hepsi, şimdi tufacı olmuşlar.
Tufacılık (i.)
Tufacının mesleği, hırsızlık. Memlekette ( = Beyoğlu'nda) tufacılık
sökmüyor.
Tufalamak (f.)
Aşırmak, çalmak, sallasırt etmek. İki
bin papeli Ufalamışlar. (bk. Anaforlamak,
Araklamak, Bomba patlatmak, İşlemekl, Kaldırmak, Kaparoz etmek, Kaparozlamak,
Omuzlamak, Sırıklamak, Tırtıklamak, Tüydürmek^, Yürütmek, Zula etmek).
Turist (fr.
i.) Gece yatısına gelen misafir. Dün
gece de bizde iki turist vardı.
Turna olmak (dey.)
Batmak [oyunda]. İki buçuk papelimiz
şıpmişi turna oldu be abi, hâla mı oynayalım?
Turşu (far.
s.) Son derece sarhoş. Herifçioğluna bak,
safi turşu. (bk. Bulut, Dut, Filispit,
Fitil, Kandil, Kandilli, Küp, Matiz, Vapur, Yüklü2, Zom2).
Tutmak (tr.
f.) Paralı bulunmak, parası olmak, Mangiz tutmak. Beybaba tutuyor, ona yanaş I (bk. Bitlenmek, Taş
tutmak).
Tuzakçı (tr.
s.) Dalavereci, dolandırıcı. Herif,
bayağı tuzakçı imiş, şimdi çakıyorum dalgayı. (bk. Markacı). Tuzlu
(tr. s.) Pahalı. Orası
tuzludur, açmaz bizi.
Tüfeği duvara dayamak (dey.) Gücü kuvveti kalmamak, manen iflâs etmek,
iktidarsız! ığa uğramak.
Tünek (s.)
Me'bOn (bk. Beşlik, Beş yıldız, Dümbelek!, Esnafı, Folluk2, Götlek, Göıoş,
Halka, İbnetor, lnek3, Kayarto, Keçi, Kova, Kovan, Lubun, Lubunya, Nakka,
Tayıncı, Tekerlek, verek).
Tütsülü (tr.
s.) Sarhoş. Tütsülü herife meram anlatmak
deveye hendek atlatmaktan daha zor!
(bk. Bulut, Dut, Elli dirhem otuz, Filispit, Fitil, Kandil, Kandilli, Küp,
Küplü2, Mastor, Mas- tur, Matiz, Pestil2, Tekelbayii, Turşu, Vapur, Yüklü2,
Zom2).
Tüydöken (tr.
b. i.) Ustura. Bu külüstür
tüydökeni nerden arakladın ?
Tüydürmek (f.)
1. Çalmak, aşırmak. Bizim kalemi
tüydürmüşler . (bk. Anaforlamak,
Araklamak, Cebellezi etmek, İşlemekl, Kaldırmak, Kaparoz etmek, Kaparozlamak,
Omuzlamak, Sırıklamak, Tırtıklamak, Zula etmek). 2. Göndermek, Uzaklaştırmak. Şu herifi tüydür de bize sıkıntı olmasın I (bk. Ballandırmak).
Tüylenmek (tr.
f.) 1. Kafa tutmak. Oğlum tüyleneyim deme, yersin marizi sonra. (bk. Palazlanmak). 2. Paralı olmak, paralı bulunmak. Bizim
kakavan Ali de bugünlerde tüylenmiş. (bk. Bitlenmek, Mangiz tutmak, Solumak, Taş tutmak).
Tüymek (f.) Kaçmak,
savuşup gitmek, uzaklaşmak. Bizim çopur Ali, dün
kodesten tüymüş. (bk. Açmak,
Ançizlemek, Cızdam etmek, Cızdamı çekmek, Cızlamı çekmek, Cicozlamak,
TÜY
Çözülmek, Dümeni kırmak, Ferlemek, Fertiği çekmek,
Fertiklemek, İpini kesmek, Kırmak, Kirişi kırmak, Kuskunu koparmak, Palamarı
koparmak, Nokta olmak1, Panik kırmak, Payandaları çözmek, Tığlamak, Tırlamak,
Voltasını almak, Yaylanmak, Yelkenlemek, Zam- kinos etmek, Zıplamak).
uçarı (tr.
s.) Sıfır numara külhanbeyi. Gördün mü yaptığı
numarayı, tam uçarı imiş. (bk. Zadegân).
Uç baba torik (tr.
ünl.) Alay, istiskal için söylenir. Uç
baba torik, nerde bu bolluk. •
Uçlanmak (tr.
f.) Vermek, geri vermek, ödemek. Dalga
geçme beybaba, şu papelleri uçlan bakalım!
(bk. Atlamak, Ballandırmak, Bayılmak, Çalıştırmak, Elden gelmek. Sökülmek, Toka
etmekl, Toslamaki, Yırtılmak).
Uçlu (tr.
s.) Sigara.
Uçurma (tr.
i.) Kapatma, geçici bir zaman için bir yerde saklama.
Uçuşa gitmek (tr.
dey. öğr. arg.) Cinsî münasebette bulunmak... Dün
akşam uçuşa gitmiş. (bk. Çivilemekl,
Fişek atmak, Lehimlemek, Nefes çekmek, Perçinlemek, Şişirmek2, Tezgâh kurmak,
Üfürmek, Yefallemek, Zımbalamak).
Ufaklık (tr.
i.) Küçük çocuk. (bk. Bızdık, Fırlama, Kopil, Şıkırdım, Şo- par, Şorulu,
Velet).
Ufalamak (f.)
1. Öldürmek. "Çünkü daha önce ben seni ufalayacağım kokoreç".
- Salata Dergisi,
S.Süalp. 2. Tepelemek, adamakıllı dövmek, ezmek, zararsız hâle
getirmek. Herifçi- oğlunu oracıkta şıpşak
tarafından ufalayıverdi.
Ulan (tr.
ünl.). "Hey, hişt, buraya bak I" gibi ünlem ve seslenme. Ulan, haspi geçiyorsun gene.
Umum müdür (ar.
b. i. öğr. arg.) Şişman öğrenci. Şu
umum müdüre benden selam söyle, sayı ile kendine gelsin!
Uskumru (gr.
i.) Kadın parasıyle yaşayan erkek. Herif
ne çalışır, ne eder; bulmuş yağlı bir paçoz, olmuş sana bir uskumru.
Uskut l
(ar. ünl.) Sus, yeter, dur. Uskut be! hala
ispinozluk ( = gevezelik) ediyor. (bk. Makasî, Res- to, Terso).
Uskutlamak (ar.
tr. f.) Susmak. Mübarek çenen motor
gibi işliyor, us- kutla biraz I (bk. Akoz etmek).
Ustura (far.
? s.) 1. Keskin [içki]. Öyle bir duziko çekti ki, bizim anzarotlardan daha
ustura. 2. Asılsız, yalan [söz, haber]. Vur usturanı oğlum, buldun kesecek adam. (bk. Atmasyon, Bom, Dolma, Eftamintokofti, Kantin,
Kaşkariko?, Katakofti, Kıtır, Kıtırbom, Kofti, Madik, Mantar, Martaval, Masal,
Polim, Şorolop, Tirişko).
Usturacı (far.
s.) Tıraşçı, geveze, çalçene. Usturacınm
biridir, yan çiz söylediklerini.
(bk. İspinoz).
Ustura çalıştırmak (dey.)
Yalan söylemek. Oğlum, ustura çalıştırmayalım,
keseriz bir tarafımızı sonra. (bk.
Bom atmak, Güm atmak, Kıtır atmak, Madik atmak, Mantar atmak, Mantarlamak,
Martaval atmak veya okumak, Masal okumak, Maval okumak, Palavra atmak veya
savurmak, Piyaz doğramak, Polim atmak, Viraj almak).
Usturuplu (s.
zf.) Derlitoplu ve ustalıkla. Usturuplu
konuş, boylarsın kodesi sonra.
Uydurmasyon (tr.
fr. s.) Asılsız, anlamsız, yalan [söz veya haber]. (bk. Atmasyon, Bom, Kıtır,
Palavra).
Uydurmasyoncu (tr.
fr. s.) Yalancı Uydurmasyoncudur,
usturasın/ ( = yalanını) boşlat
(bk. Atmasyoncu, Bomcu, Kıtırcı, Palavracı).
Uydurmasyonculuk (tr.
fr. i.) Yalancılık. Uydurmasyonculuğu
bırak da, az buçuk harbi konuş be oğlum I (bk. Atmasyonculuk).
Uyutmak (f.)
Aldatmak, kandırmak.
Uyuzlanmak (tr.
f.) Huylanmak, şüphelenmek [en çok dışardan oyunu seyreden kumar hırsızı,
arkadaşını uyandırmak için söyler]. Uyuziand/,
dikkatli oyna i
Uyuz (tr.
s.) Parasız. (bk. Bitli, Dıra- gon1, Hafif, Hasta1, Kokoz, terso, Tıngır,
Tırıl, Yolsuz).
Uyuz olmak (dey.)
1. Parasız kalmak. İşler kesat be abi, yok ki bir yahnilik (= enayi), uyuzuz
iştet (bk. Kokozlamak). 2. Çok kızmak, öfkelenmek. Herifçioğlu kantarlıyı duyunca uyuz oldu. (bk. Hortlamak).
Üç as'la mahkûm olmak (dey.) Birinin palavrasını dinlemeve mecbur olmak
(bk. Satıra yatmak).
Üç günlük seyisliği var, kırk yıllık at boku eşeler (dey.) Bilmediği işe karışan, burnunu sokanlar
hakkında kullanılır.
Üç
kâğıda getirmek (dey) Aldatmak,
kandırmak. Beybabayı üç kâğıda getirip 100 papelini
yürütmüşler. Üç kâğıt açmak (tr.
dey.) Dolandırmak. Gözünü açmayana, üç
kâğıt açarlar. (bk. Asmak’,
Dızlamak, Kay- natmak3, Takmakl ).
Üçkâğıtçı
(b. i.) Yalancı, hileci. Herif üçkâğıtçının biridir, sözüne boş ver. (bk. Atmasyoncu, Bomcu, Dubaracı, Kerizci2, Kıtırcı,
Madikçi, Mantarcı, Palavracı, Uydurmasyoncu).
Üçkuyucu (b.
i.) Kulampara. (bk. Babuk, Keskin, Lâğımcı, Şapçı).
Üflemek (tr.
f.) Cimağ etmek. (bk. Atlamak, Vuruşmak).
Üfürmek
(tr. f.) Cimağ etmek (bk. Fişek, atmak, Lehimlemek,
Nefes çekmek, Perçinlemek, Şişirmek2, Tezgâh kurmak, Uçuşa gitmek, Yefallemek,
Zımbalamak).
Üniversite (fr.
i. öğr. arg.) Eğlenceli çevre, eğlence yeri, bar; genelev. Şu aftos üniversiteye devam ediyor.
Üşütmek [kafayı] Anlamsız
konuşmak, saçmalamak. Herifçioğlu biraz
üşütmüş veya kafayı üşütmüş kusura kalmayın. (bk. Hilâliahmere laf konuşmak, Tozutmak, Zartzurt
etmek).
Ütü
(i.) Homoseksüel.
Vagon (ing.
s.) Yirmi sayı [yalnız fitil oyununda kullanılır].
Valde (ar.
i.) Külhan.
Vallah billâh cebi (ar.
tr. dey.) Görünen cep. "Benim ceplerim
iki türlüdür, vallah bil/ah cebi, gizli cep
..." - H.R.G.
Vapur (fr.
s.) Son derece sarhoş bulunan kimse. Herif
vapur, vinçnen bile kıpırdamaz.
(bk. Bulut, Dut, Filispit, Fitil, Kandil, Kandili i, Küp, Matiz, Turşu, Zom2).
Vardakosta (ita.
s.) Şık, zarif, alımlı, çalımlı, kurumlu, kostak, iriyarı [kimse]. Şu aftosa bak, iyiden iyiye vardakosta.
Vaşington (Washington) Tipi (ing.
fr. tr. b. s.) Biraz garip görünüşü olan, yeni icat, yeni moda. Herifçioğ- luna bak, buz gibi Vaşington tipi.
Vatanı kurtarmak (ar.
tr. dey.) Vaziyeti idare etmek. Neyse
ki, garson beni tanıyordu da vatanı kurtardık.
Vaziyo (i.)
Çirkin, tapon, kendini beğenmiş.
Velet (ar.
i.) Küçük çocuk. Bak şu veledin yediği
nâneye. (bk. Fırlama, Kopil, Şıkırdım,
Şopar, Şorulu).
Verek (tr.
s.) Ahlâksız genç, me'bOn. Verektir, kancıklık
eder hal (bk. Beş- I ik, Beş yıldız,
Dümbelek, Ellisekiz, Esnafı, Folluk2, Götlek, İbnetor, İnek,
Kayarto, Tayıncı, Tekerlek, Tünek).
Vız gelip tırıs gitmek (dey.) Aldırış etmemek, önem vermemek. Böyle tıraşlar, bize vız gelip tırıs gider, (bk. Boşlamak, Boş vermek, Haylamamak, Keşlemek,
Kumpas sallamak, Omuz vermek, Yan çizmek, Yan sallamak).
Vızıldamak (tr.
f.) Anlamsız ve çok söylemek. Ne
vızıldayıp duruyorsun be, sabahtan beri kafamı törpüledin. (bk. Ötmek2, Perdahlamak).
Vidaları gevşemek (ita.
tr. dey.) Kendini tutamayıp çok gülmek, sürekli olarak gülmek. Alengirli paçoz- dan yüz bulunca herifçioğlunun vidaları
gevşedi.
Viraj almak (fr.
tr. şöf. arg.) [çok] Yalan söylemek ["fazla viraj alıyorsun"
şeklinde kullanılır]. Fazla viraj alma be
oğlum, hepimizi yuvarlarsın hendeğe.
Vites (fr.
i.) 1. Erkeklik aleti (bk. Babafingo, Bombili, Kereste2, Maslahat, Matrakuka,
Saksafon, Vites, Zekeriya, Zurna2). 2. Zekâ.
Vites değiştirmek (fr.
tr. dey.) Maslahatı, pantolonun bir tarafından öbür tarafına aktarmak. Göz göre göre vites değiştirmek çok ayıptır.
Voli (yun.
i.) Vurgun, kâr, kazanç. "Hem ben voli
başına yüzde otuz is- konto yaparım." -
H.R.G.
Voli çevirmek (yun.
tr. dey.) Tuzağa, ağa düşürmek. "Ha
şöyle, öyle bir voli çevir ki, hem senin, hem de bizim işimize yarasın!" -H.R.G.
Voli vurmak (yun.
tr. dey.) Vurgun vurmak.
Volta (ita.
i.) Bir aşağı bir yukarı dolaşma. Ne
aylak adammışsın be, işin gücün hep volta.
Volta atmak (dey.)
Bir aşağı bir yukarı dolaşmak.
Volta etmek (ita.
tr. dey.) Bir aşağı, bir yukarı dolaşmak, gezelemek. Şu karşıda volta eden hırbo, nenin nesi. kimin
fesidir?
VOL
Voltajı düşük (fr.
tr. dey.) İş yok, bir işe yaramayan, enayi dümbeleği. Güvenemezsin o voltajı düşüğe. (bk. Pilâki).
Voltasını almak (ita.
tr. dey.) Kaçmak, savuşmak, gitmek, uzaklaşmak. Baktı ki aynasız geliyor, şipşak voltasını aldı. (bk. Açmak, Cızdam etmek, Cızdamı çekmek, Cızlamı
çekmek, Cicozlamak. Çözülmek, Dümeni kırmak, Fertiği çekmek, Fertiklemek,
İpini kesmek, Kırmak, Kirişi kırmak, Kuskunu koparmak, Nokta olmakl, Palamarı
koparmak veya çözmek, Panik kırmak, Tığmak, Tüymek, Yaylanmak, Yelkenlemek,
Zamkinos etmek, Zıplamak),
Voyvo (isp.)
"Çürük yumurta" anlamına gelen bu söz, biriyle alay etmek için
kullanılır. Ali'ye bak, voyvo! Vurmak (tr.
f. şöf. arg.) İçki içmek. Getir, bir tane daha
vurayım. (bk. Parlatmak).
Vuruşmak (f.)
Cimağ etmek. (bk. Çivilemek, Fişek, atmak, Kalıba çekmek, Kaskaslamak,
Lehimlemek, Mazgalına kargı saplamak. Nefes çekmek, Parmağını ıslatmak,
Perçinlemek, Pipo temizlemek, Şimendiferi raya sokmak. Şişirmek2, Tezgâh kurmak,
Uçuşa gitmek, Üflemek,' Üfür- mek, Yefallemek, Zımbalamak).
Vuruşturmak (tr.
f.) 1i. karşılıklı
içki içmek. 2. Karşılıklı yalan söylemek.
Vağcı (tr.
s.) Dalkavuk. Herif amma da yağcı
imiş. (bk. Piyazcı).
Yağcılık etmek (tr.
dey.) Suyunca gitmek. Dalkavukluk etmek. Yağcılık
etmek mert adama yakışmıyor, dobra dobra konuşmalı. {bk. Kıl çekmek, Piyazlamak, Yağı yakmak.
Yağ çekmek veya
yakmak {tr.
dey.) Birini pohpohlamak, koltuklarını kabartacak sözler söylemek, dalkavukluk
etmek, suyuna gitmek. Yağ yakmak harbi
adama yakışmıyor be kardeşim I {bk. Kıl çekmek, Piyazlamak, Yağcılık etmek).
Yağlı {tr.
s.) Paralı, Zengin. Yağlı müşteriyi
bulunca sövüşlüyorsun ha I {bk. Kalantor, Kalın).
Vağlıboya 1
{tr. ünl.) Destur, varda! Yağlıboya, değmesini [en çok -gişe önlerinde olduğu gibi - birikmiş halka
karşı kullanılır].
Yahnilik {far.
s.) Enayi, oyunda her türlü hileyi yutan oyuncu. Mehmet yahniliktir, istediğin gibi yuttur. {bk. Ekmeklik, Gebeş, Gebeşâki, Halalım, lspanak,
Keriz2, Mayın, Pilâki, Tasma).
Yakamoz olmak {dey.)
Yakalanmak. Arapoğlu, dün gece on
ikide yakamoz olmuş. {bk. Enselenmek,
Piyastos olmak).
Yakıştırmak (tr.
f. şöf. arg.) Kaşla göz arası içki içmek. Herif,
bir aralık yakıştırmış. {bk. Çakmak2, Has
işlemek, Papaz uçurmak, Parlatmak, Yapındırmak).
Valamacı {tr.
s.) Dalkavuk. Ne ya- lamacıdir o
herif. ben bilirim. {bk. Kılbaz,
Piyazcı. Yağcı).
Yalan söylemek {tr.
dey.) Hileli zarla gelmesi beklenen sayı gelmemek. Öküzleri koştum (
= zarları attım), şeş gelecekti, yalan
söyledi.
Vanbolu {s.)
Ahmak, sersem, budala. Yanbolunun biri, onda
kafa ne gezer! {bk. Abullabut,
Andavallı, Angut, Armut, Aval, Ayran ağızlı, Bangoboz, Cacıklık, Denyo, Düdük
makarnası, Gebeş, Gebeşâki, Hafız, Hırbo, Hırt, Hışır, Kanser ilâcı, Kaşkaval,
Kereste, Keş, Koroydo, Mayın, Hıyar, Pangodoz, Pilâki, Saloz, Tereyağı).
Van çizmek {tr.
dey.) Aldırış etmemek, kulak asmamak. Ne
söylersen yan çiziyor, amma da hıyar herif bel {bk. Yan sallamak).
Yandan fırlama {s.)
Anasının ipini satmış, it. Öyle yandan
fırlamaların palavrasına kulak asma!
Van sallamak {tr.
dey.) Aldırış etmemek. dinlememek, önem vermemek. Mehmet'e bakma! o, işi yan sallar. {bk. Boşlamak, Boş vermek, Dalga geçmek, Haspi
geçmek, Hay- lamamak, Keşlemek, Kumpas sallamak, Omuz vermek, Tonel geçmek,
Yan çizmek).
Yandan çarklı {tr.
fr. dey.) 1. Ağır giden taşıt. Onun
lataması yandan çarklıdır. 2.
Şekeri ayrı olarak bardağın yanında getirilen çay. Yandan çarklı birrl
Yapa {i.)
Bıyık. Bizim şopar da ya- pa'ya meraklı
ha...
Yapındırmak {tr.
f.) Hafif tertip içki içmek. Akşama uğra da biraz
yapn- dıralım. {bk. Parlatmak). ■
YAR
Yarım porsiyon (tr.
fr. s.) Ufak tefek, çelimsiz [kimse]. Şuna
bak, yarım porsiyon herif, bir tane sarkıtsam (= vursam) yarısı
boşa gider.
Yarım profil atmak (tr.
fr. dey.) Haddini bildirmek. "..bezikçi kadınların
karşısında yarım profil atarak di- kiliverdi." -Salata Dergisi, S. Süalp.
Yassılmak (tr.
f.) Çok hoşlanmak. Parçayı görünce
yasstldı.
Yaş (s.)
1. Zor, fena, korkulu [nesne, yer, kimse]. İşler
yaş! 2. Bütün sulu içkiler. Hangi yaştan çekelim.
Yaş deri ticarethanesi (tr. ar. far. b. i.) Genelev. (bk. Banka, Kırmızı
fener, Mektep, Üniversite).
Yatırmak (tr.
f. öğr. arg.) MağlOp etmek. Hüseyin, takımı sen
yatırdın !
Yavru (tr.
i. öğr. arg.) Küçük ve terbiyeli öğrenci. Yavruyu
fizikten çaktırmışlar.
Yatık (tr.
i.) Kendini kullandıran [kadın ve erkek].
Yavşak (tr.
s.) 1. İbne [çocuk]. 2. Genç kız. (bk.
Kokoniça). '
Yaylanmak (f.)
Çekilip gitmek. Haydi bakalım yaylan
şurdan. (bk. Aç- mak1, Ançizlemek, Aralanmak,
Basmak, Cicozlamak, Cızdam etmek, Cızdamı çekmek, Cızlamı çekmek, Çözülmek,
Dümeni kırmak, Ferlemek, Fertiği çekmek, Fertiklemek, Fırttır- -mak, Gaza
basmak, Gazlamak, İpini kesmek, Kırmak, Kirişi kırmak, Kuskunu koparmak, Nokta
olmak, Palamarı koparmak veya çözmek, Panik kırmak, Payandaları çözmek,
Tığmak, Tırlamak, Toz olmak, Voltasını almak, Yelkenlemek, Zamkinos etmek, Zıplamak).
Yaylım (tr.
i.) Hesap.
Yaylım etmek (tr.
dey.) Hesap etmek.
Yaylımlamak (tr.
f.) İskambil oyununda, arka arkaya çıkan kâğıtların, cinsine, nevine dikkat
ederek öbür seferinde ona göre kâğıt çekmek. Kupa papazının arkasından dokuzlu çıkmıştı; onun
arkasından da yedili; yay- lımladım, ona göre oynadım.
Yedek parçalar (dey.)
Memeler.
Yedi sülâlesinden bando mızıkayla geçmek (dey.) Cimağ etmek. (bk. Çarpışmak, Çatıya çıkmak,
Çivilemekl, Fişek atmak, Gırnavlamak, Kalıba çekmek, Kaskaslamak, Kiremit
aktarmak, Lehimlemek, Mazgalına kargı saplamak, Nefes çekmek, Parmağını ıslatmak,
Perçinlemek, Pipo temizlemek, Saat ayarlamak, Şimendiferi raya sokmak, Su
pişirmek, Şişirmek2, Tezgâh kurmak, Uçuşa gitmek, Üflemek, Üfürmek,
Vuruşmak, Yefallemek, Zımbalamak).
Yefallemek (ar.
tr. f.) Cimağ etmek. (bk. Fişek atmak, Lehimlemek, Nefes çekmek. Perçinlemek,
Şişirmek2, Tezgâh kurmak, Üfürmek, Zımbalamak.)
Yekün çekmek (ar.
tr. dey.) Söze nihayet, son vermek. Görüyorum,
tıraşın kuvvetli, artık, bir yekün çek bakalım !
Yeldeğirmeni (b.
i.) Bedava. (bk. Beleş, Habeden, Lüp).
Yelkenlemek (f.)
(bk. Yaylanmak).
Yemek (tr.
f.) Aldanmak, kanmak. Ben bunu yemezdim
ama, oldu bir kere.
Yemez (tr.
s.) Kurnaz, hile yutmaz. Ne yemezdir, onu ben
tanırım. (bk. Bizden, Çakal, Hap etmez,
Kaşarpeyniri).
Yemlenmek (tr.
f.) At yarışlarında kaybetmek. "Son
ikiliden ne haber hayvanlar yemlenmiye gitti'- - Salata Dergisi, S. Süalp.
Yengen (s.)
Bozuk, düzensiz, berbat, karışık. Trafik
bugünlerde yengen.
Yenge olmak (tr.
dey.) Umudu kesmek, unutmak, ağzına almamak; bitmek, sona ermek; kaynamak,
yok olmak. O çoktan yenge oldu.
Yeşil (i.) 1. Yüz
liralık [bütün]. iki mor ( = elli liralık)un varsa,
bir yeşil vereyim. (bk. Keçili). 2. Dolar.
Yeşilden gitmek (tr.
dey.) İşleri yolunda gitmek. Görüyorum
hep yeşilden gidiyorsun be oğlum, bizimki ise duman.
Yeşillenmek (tr.
f.) Bir nesneye, bir kadın veya kıza istekle, fena gözle bakmak. Oğlum, rasgele gacoya yeşillenirsen, boylarsın
kodesi. Bizim kösteğe yeşillenmeyelim.
(bk. Sulanmak2).
Yırtık dondan fırlamak (tr. dey.) Gereksiz yere her işe ve söze karışmak,
burnunu sokmak.
Yırtılmak (tr.
f.) Ödemek, vermek, geri vermek. Yırtıl
bakalım papelleri/ (bk. Atlamak,
Ballandırmak, Bayılmak, Çalıştırmak, Elden gelmek, Sökülmek, Toka etmek,
Toslamak, Uçlanmak).
Yırtmak (tr.
f.) 1. Kaçmak. (bk. Zamkinos
etmek). 2. Bir sırrı meydana çıkarmak, ifşa etmek. 3. Zor bir durumdan sıyrılmak,
kurtulmak.
Yoğurtlu bakla (tr.
ar. b. i.) Toplum polisi. [yeşil elbise, beyaz şapkadan kinaye olarak]. (bk.
Fruko, İkramiyeli).
Yollu [kadın] (tr.
s.) İffetine güvenilmeyen, o yolun yolcusu olan [kadın]. Kadının yollusunu üç günlük yoldan çakarız (= anlarız).
Yolmak (tr.
f.) Birinden ödeyeceği paradan çok fazlasını alarak onu zarara sokmak,
kandırarak para ve saire almak. Bizim
hacıağayı memlekette ( = Beyoğlu'nda) yolmuşlar.
(bk. Kazık atmak, Kazıklamak).
Yolsuz (tr.
s.) Parasız. Kaç gündür yolsuz
kaldık. (bk. Bitli, Dragon1, Hafif,
Hasta1, Kokoz, Tıngır, Tırıl).
Yolsuzluk (tr.
i.) Parasızlık. Yolsuzluk adamın
iflahını keser be abil
Yolunu bulmak (tr.
dey. öğr. arg.) (bk. Yolmak).
Yortmak (tr.
f.) Sürtüklük ve haylazlık etmek. [az kullanılır]. Herifin işi gücü hep yortmak.
Yumulmak (tr.
f.) 1. İçine çekmek. Ahmet beyaza (
= eroine) bir yumuldu, ki görme! 2. Yemek yemeye koyulmak. Pilava bir yumuldu ki... 3.
Koşarken birden hızlanmak. Kaptan muş derdemez, hep birden yumulunca, sandık yağ
gibi kayıyordu anam babam. 4. Sarılmak, tutmak.
Birdenbire bacaklarına doğru bir yumuldu ki...
Yurağa (s.)
Enayi, aptal.
Yuva (i.)
Cami avlusu.
Yuvarlamak (tr.
f.) Yemek, içmek. Yarım okka ekmeği
yuvarladı! Koca binliği yuvarladı.
Yüklü (tr.
s.) 1. Değerli, çok para eden, kıymeti i şeyler. Benim değirmen (
= saat) yüklüdür. 2. Paralı, zengin. Şu
ibiş, yüklüye benziyor. (bk. Kalantor,
Yağlı). 3. Çok sarhoş. Dün gece bayağı yüklü
idim, hep filim koparıyordum!, =
saçmalıyordum). (bk. Bulut, Dut, Filispit, Fitil, Kandil, Kandilli, Küp,
Matiz, Turşu, Vapur, Zom2).
Yüksek atlamak (tr.
dey.) Aldanmak, kazık yemek.
Yüksek ustura (s.)
Yalanın, dolanın, katmerlisi. Yüksek
ustura açmıyor beni hiç.
Yüreği söylemek (tr.
dey.) Cesaret- 1 i olmak. Baksana, bu
delikanlının yüreği söylediği gözünden okunuyor.
Yürek Selânik (tr.
dey.) Cesaretsiz, korkak. Herifçioğlunda nah
yürek Selanik be...
Yürümek (tr.
f.) 1. Ölmek. Bizim sansar Ali de yürümüş. (bk. Cavlağı çekmek, Cavlamak, Çıngırağı çekmek,
Gümlemek, Kakırdamak, Mortiyi çekmek, Mortlamak, Nalları atmak veya dikmek,
Sıfırı tüketmek3, Tıngırdamak). 2. İşinden ayrılmak. Bizim
müdür de yürüdü. (bk. Pasaportunu almak).
Yürütmek (tr.
f.) 1. Birini işinden çıkarmak, koğmak. İspinoz
Mehmet'i fabrikadan yürütmüşler.
(bk. Dehlemek, Haydamak, Oksulamak, Pasaportunu vermek, Sepet havası çalmak,
Sepetlemek, Sıpıtmak). 2. Çalmak, aşırmak. Bizim
cigara paketini yürütmüşler.
(bk. Anaforlamak, Araklamak, Bomba patlatmak, İşlemek’, Kaldırmak, Kaparoz
etmek, Kerizlemek, Omuzlamak, Sırıklamak, Tırtıklamak. Tu- falamak,
Tüydürmek’, Zula etmek).
Yüzdürmek (tr.
f.) Koğmak, yol vermek. Patron, bizim Reşat'ı
yüzdürmüş. (bk. Dehlemek, Sepetlemek).
Yüzünü yıkamak (tr.
dey. öğr. arg.) Tıraş olmak. Hele şükür, bugün yüzünü
yıkamışsın.
Zagon (bulg.
i.) Kanun, nizam, usOl, yol. Zagonunu bulursam
dalma binerim. ^k. Racon).
Zamazingo (i.)
Dost, metres. Bu pa- çoz, bizim
çopur Hasan'm zamazingosudur.
(bk. Aftos, Antin, Dalgamo- tor, Gaco, Mantunita, Nannik, Paçoz).
Zamkinos (i.)
1. Adı birden hatırla-
namayan ufak ve değersiz bir şeyi anlatmak için kullanılır. Saatin birzam- kinosu kırılmış. 2. Arkadaş,
dost metres gibi kimseler. Yalnız değildi, yanında
zamkinosu vardı. (bk. Aftos, Antin,
Dalgamotor, Gaco, Nannik, Paçoz, Zamazingo).
Zamkinos etmek (dey.)
Kaçmak, savuşmak, uzaklaşmak. Marizleneceğini
çakınca ( = anlayınca), şipşak
zamkinos etti. (bk. Açmak, Cızdam
etmek, Cızdamı çekmek, Cızlamı çekmek, Cicozlamak, Çözülmek, Dümeni kırmak,
Fertiği çekmek, Fertiklemek, Fırttırmak, Ga;.:a basmak, Gazlamak, İpini kesmek
veya kırmak, Kırmak, Kirişi kırmak, Kuskunu koparmak, Nokta ol- mak1, Palamarı
koparmak veya çözmek, Panik kırmak, Payandaları çözmek, Tığlamak, Tırlamak,
Toz olmak, Tüymek, Voltasını almak, Yaylanmak, Yelkenlemek, Zıplamak).
Zapartaya girişmek (dey.)
Azarlamak, çıkışmak. (bk. Harcını vermek, diskur geçmek).
Zar (i.)
Keyif. Zarımı kaçırıyor, bu aynasız iş.
Zartayı çekmek (tr.
dey.) Ölmek. (bk. Cavlağı çekmek).
Zartçı (tr.
s.) Yüksekten atan, mü- ballgacı. Zartçıdır,
tıraşlarını yan çiz I (bk. Palavracı).
Zar tutmak (dey.)
(bk. Telemetreyi ayarlamak).
Zartzurt etmek (tr.
f.) Lüzumlu lüzumsuz, saçma sapan şeyler söylemek. Oraya oturmuş, zartzurt edip duruyor.
Zavazingo (i.)
(bk. Dalga).
Zekeriya (is.)
Erkeklik aleti. (bk. Alat, Babafingo, Bombili, Kereste2, Maslahat,
Matrakuka, Saksafon, Zurna2).
Zerzevat (i.)
Uygunsuz kadın, fahişe. Zıbarmak (f.) 1. Gebermek. Dür-
zü, hala zıbarmadı. (bk. Cavlağı çekmek,
Cavlamak, Çıngırağı çekmek, Gümlemek, Kakırdamak, Mortiyi çekmek, Mortlamak,
Nalları atmak veya dikmek, Sıfırı tüketmek3, Tıngırdamak, Yürütmek ). 2. Uyumak;
sızmak. Şişeyi yuvarlayınca, akşamdan
zıbardı.
Zımbalamak (f.)
1. Cimağ etmek. (bk.
Fişek atmak, Lehimlemek, Nefes çekmek, Perçinlemek, Şişirmek2, Tezgâh kurmak,
Üfürmek, Yefallemek). 2. Bıçaklamak, bıçakla vurmak. Kör Hüsnü'yü sabaha karşı zımbalamışlar. (bk. Çivilemek, Göbeğinden işetmek, Hacamat etmek,
Hacamatlamak, Şişirmek, Şişlemek).
Zımbırdamak (f.)
Gelmek. "Sabahın beşinde
zımbırdadık buraya." - Akbaba. Burhan Esen.
Zıngadak (zf.)
Birdenbire, apansızın, hemen, derhal. Arabacı
firenlere sarılınca, makine zıngadak durdu.
Zıpçıktı (i.
ve s.) Hayta,
Zıpır.
Zıplamak (tr.
f. şöf. arg.) Basıp gitmek. Sen bir kerre zıpla
bakalım. [kuyruklanmış otomobillerin,
sıraya riayet etmeyenleri hakkında söylenir].
ZIR
Zırtapos (s.)
Zıpır, hayta. Zırtaposun biri,
ipiyle kuyuya inilmez.
Zil (far.
s.) Karnı aç ve iştahlı [kimse]. Dünden
beri zilim. (bk. Abazan, Ha- bazan).
Zilli (far.
s.) 1. Kavgacı, gürültücü, patırtıcı, şamatacı [kimse]. [daha çok, kadınlar
için kullanılır]. Ne zilli karı imiş
be, bütün mahalleyi ayağa kaldırdı. 2.
(öğr. arg.) Hafif davranışlar içinde olan kadın öğretmen.
Zilliyi kırmak (far.
tr. dey.) Yemek yemek, karnını doyurmak. Daha
zilliyi kırmadık. (bk. Habe etmek,
Habe kaymak) .
Zirman (s.)
İrikıyım, iriyarı [adam]. Zirmanın biri. (bk. Hırbo1 ).
Zoka (i.)
Tuzak, hile, dalavere, oyun. Sana bir zoka
hazırlıyorlarmış gibime geliyor, haspi geçme, gözünü aç! (bk. Açmaz, Katakulli, Mandepsi, Numara, Tonga).
Zokayı yutmak (dey.)
Aldatılmak.
Zokayı yutturmak (dey.)
Kandırmak, aldatmak. "Bulgurcuya
zokayı yutturduk, paraları aldık". - H.R.G.
Zom (s.
) 1. Olgun,
kemale gelmiş, tamamlanmış [kimse]. 2. Çok sarhoş. Herif üç gündür zom.
(bk. Bulut, Dut, Filispit, Fitil, Kandilli, Küp, Matiz, Turşu, Vapur, Yüklü2).
Zula (i.)
Kaçak ve yasak şeylerin saklandığı gizli yer, gizli bölme. Otomobilin zulasmda 1 5 kilo
ampes vardı.
Zula etmek (f.)
Aşırmak, çalmak, hırsızlık etmek. Kaç
papel zula etmiş? (bk. Anaforlamak,
Araklamak, Bomba patlatmak, İşlemek!, Kaldırmak, Kaparoz etmek, Kaparozlamak,
Omuzlamak, Sırıklamak: Tırtıklamak, Tufa- lamak, Tüydürmek!, Yürütmek2).
Zurna (far.
i. ) 1. İri
burun. Herife bak, safi zurna. 2. Zeker. (bk. Alat, Babafingo, Bombili, Kereste2,
Maslahat, Matrakuka, Saksafon). 3.Çok sarhoş. (bk. Bulut, Dut, Filispit,
Fitil, Kandil, Kandilli, Küp, Leylâ, Matiz, Peygamber, Turşu, Vapur, Yüklü3,
Zom2).
İNDEKS
A
Abuk sabuk [kimse] : Kontak.
Acayip : Antika.
Acayip [kimse] : Kaşmerdikoz.
Acayiplik :
Antikalık.
Acemi : Çaylak, Kuş.
Acemi oyuncuyu uyarmak : Kulak delmek.
Acemi şöför : Hızlı şöför.
Âciz : Çakal2.
Aç : Abazan,
Habazan.
Açık, serbest : Averta.
Açık bacak görmek :
Firikik yakalamak.
Açık durmak : Alarga durmak.
Açık gelmek : Alarga
etmek.
Açıkgöz [kimse] : Acıbadem, Anasının gözü, Bitirmiş, Bizden, Çakal’,
Hapetmez, Kaşar, Kaşarpeyniri, Yemez.
Açıktan gelmek :
Alarga etmek.
Açma [kapı pencere...] : Fayrap2.
Açmak [kapı, pencere...] : Fayrap etmek2,
Fayraplamak.
Adam çiğnemek : Leş
yapmak.
Adet, usul : Racon, Zagon.
Adî : Duman2, Madara’.
Afallamak : Salozlaşmak.
Afyon : Cephane,
[bir yudumluk] Hap; [süzme] macun;siyah; [süzme] şıra; [bozuk] toprak.
Afyon çeken :
Hapçı.
Ağa düşürmek : Voli çevirmek. ,, Ağır, mühim : Okkalı.
Ağırbaşlı [adam] : Beybaba.
Ağır giden vasıta : Yandan
çarklı’.
Ağız ağıza dolu : Sıvırya.
Ağzını bozmak : Kalaylamak,
Kayarlamak, Okumak, Perdahlamak.
Ahlâkı zayıf [kadın]: Esnaf’, An- tin’, Dizel, Kamyon, Motor, Pa- çoz,
Patlak istepne, Yatık, Sırma.
Ahmak : Enayi pilakisi, Saloz, Şalgam.
Akıl : Fıstık,
Torik.
Aklı başka yerde olmak : Gır veya gırgır geçmek.
Aklını kullanmak : Çalıştırmak. Fıstığını kullanmak, Santralini işletmek,
Toriğini çalıştırmak, Torik işletmek.
Aktarma [elden ele] :
Kamanço etmek, Kavanço etmek.
Alâ : Daniska’, Kıyak, Kimya.
Alay, eğlence : Matrak, Salamurya, Saraka.
Alay edilen kimse : Motor2.
Alay etme, eğlenme : Saraka.
Alay etmek : Çalıştırmak, İşletmek3, Makara geçmek, Maytaba almak,
Maytap etmek, Saraka etmek’, Sarakaya almak, Matrağa almak, Matrak geçmek,
Peliz kesmek, Tiye almak.
Aldanmak : Açmaza gelmek, Bas- mak3, Boğulmak, Kafeslenmek, Tav
olmak, Tongıya düşmek, Tora düşmek, Yemek, Yüksek atlamak.
Aldatıcı :
Bomcu. Dubaracı, Kalleş, Kayışçı, Kıtırcı, Madikçi, Tavcı.
Aldatılma [alışverişte] : Kazık2.
Aldatılmak : Zokayı
yutmak.
Aldatmak : Dolaba koymak, Kamış atmak; [bir işte] Kayışa çekmek,
Kazık atmak’, Kazıklamak’; [hocayı] Morfin koymak; Madik atmak, Madik etmek,
Madik oynamak, Mandepsiye bastırmak, Mandepsiye düşürmek, Çaparize getirmek,
Mantara bastırmak, Soyaya düşürmek, Tongıya düşürmek, Mantarlamak, Üç kâğıda
getirmek, Uyutmak, Zokayı yutturmak.
Aldırış etmek : Şan
vermek.
Aldırış etmemek : Boşlamak,
Boş vermek, Dalga geçmek, Haspi, geçmek, Haylamamak, Iska geçmek, Keşlemek,
Kumpas sallamak, Omuz vermek, Reçete yazmamak, Tonel geçmek, Yan çizmek, Yan
sallamak.
Aleyhte tertibat almak : Kumpas kurmak, Posta
koymak veya kurmak.
Allahlık [kimse] : Müsvedde.
Almak : Sıyırtmak.
Altın [saat, köstek] : Küflü, Malama, Oski, Sarıkız.
Âlüfte : Esnafi,
Antinl, Kamyon, Pa- çoz.
Amel olmak : Makineyi bozmak.
Ana, anne : Kocakarı.
Anam : İmanım.
Anlamak : Çakmaki,
Çakallaınak, Çakız olmak, Çakoz etmek, Çakozla- mak.
Anlamamazlıktan gelen : Çakaral- maz.
Anlamamazlıktan gelmek : Çaka- ralmazlıktan gelmek.
Anormal [kimse] : Kaşmerdikoz, Kontak.
Ansızın gelmek : Düşmeki.
Antika [nesne] : Çarliston
marka2. Apansızın : Zıngadak.
Aptal : Abeci,
Abullabut. Ahlat, Andavallı, Bangoboz, Cacıklık, Den- yo, Dilgoz, Düdük, Düdük
makarnası, Dümbelek2, Enayi pilâkisi, Gebeş, Gebeşâki, Göt, Habeci, Habeci
kostik, Hafız, Halalım, Andavallı, Hırbo, Hırt, Hırtapoz, Hışır, Hıyar.
Hıyarağa, lspanak, Kandıralı, Kanser ilâcı, Kaşalot, Kaşalotzade, Kaşkaval,
Kaval, Kelek, Kerestel, Keriz2, Keş, Keşke- kaleyhisselâm, Koroydo, Lahmacun
pidesi, Malak, Mantar2, Mayın, Maval, Pangodoz, Pilâki, Saloz, Şaban, Şalgam,
Taşarabası, Tereyağı, Tırıvırı, Yanbolu, Yu- rağa.
Aptal kumarbaz : Ekmeklik,
Halalım, lspanak, Keriz2, Kuş, Mayın, Nahik çelebi, Yahnilik.
Aptallaşmak : Ağzı
paça olmak, Kapak kâğıdına pişti vermek, Mayışmak, Salozlaşmak. Şabanlaşmak.
Aptallık : Andavallılık,
Avallık, Hafızlık, Hırtapozluk, Hırtlık, Hıyarlık, Kaşkavallık.
Aptaloğlu
aptal : Ispanakzade.
Araba sürmek [motorlu] : Topuklamak.
Arabayı çarpmak [şöför] : Fotoğraf çıkarmak,
Model değiştirmek, Toslamak2.
Aralarını bozmak : Kamış
koymakl. Aralık [mesafe] : Contal.k pay. Aralıksız
: Deliksiz.
Aramak, araştırmak : Gıdıklamak. Ara
vermek : Nefeslenmek.
Arka, ard : Antin2.
Arkadaş [kafadar] : Hampa, Omuzdaş,
Şamdan, Zamkinos.
Arkalı [kimse] : Dayısı
dümende, Pistonlu.
Arkasından gitmek : Tabanının altına
takılmak.
Arkasını
okşamak : Köteklemek. Arsızlanma
: Su koyuverme.
Asılsız [söz, haber] : Kantin, Man- tarl,
Polim.
Askeri nakil vasıtası : Serseri mayın. Asmak [okulu] ! Posta kaldırmak.
Âşık : Bitik,
Mintoni.
Aşırıcılık : Arakçılık.
Aşırma [çalma] : Arak, Aşıremento, Kaparoz, Pandufla.
Aşırmak [çalmak] : Anaforlamak, Araklamak, Bomba patlatmak, Gelberi
etmek, İşlemek’, Kaldırmak, Kaparoz etmek, Kaparoz- lamak, Kerizlemek,
Omuzlamak, Sırıklamak, Tırtıklamak, Tufala- mak, Tüydürmek’, Zula etmek.
Aşk : Rampı.
Ateş püskürmek : Bora
patlatmak.
Atmak : Şutlamak.
At yarışlarında kaybetmek : Yemlenmek.
Avanak : Duman4.
Avuç açmak : Selman etmek.
Ayak diremek : Asılmak.
Ekşimek2.
Ayakkabı : Sirkat.
Ayakkabı boyacısı : Lustur.
Ayakkabı [eski] : Altı
patlar.
Ayakta durmak [uzun süre] : Ağaç olmak.
Ayıp etmek : Ayıp
sallamak.
Ayrılmak [arkadaşından] : Asmak2 Ekmek4,
Satmak.
Ayyaş : Küplü2; [ihtiyar] Pangodoz.
Azamet : Kasıntı.
Azarlama [çok] : Ingiliz arması, Papara.
Azarlamak : Harcını vermek, Diskur geçmek, Fırça atmak, Zapartaya
girişmek.
Azarlanmak
: Fırça yemek.
Az
bulunur : Çarliston [marka]2.
Azizim : Hacım.
Az
şekerli kahve : Ortanın solu.
B
Baba,
peder : Moruk2. Bağışlıklı : Akortlu.
Bahane aramak [kavga için] : Bitlemek.
Bahsetmek : Tınmak.
Bahşiş : Siparı.
Bak I : Dikiz 1
Bakışıyla ümit vermek [kız, kadın] : Pas vermek, Avans vermek.
Bakışmalarla anlaşmak : Kesişmek, Paslaşmak.
Bakkal : Sıçan.
Bakmak [bir yere] : Dikiz etmek, Dikizlemek,
Dikiz geçmek, Dikiz gelmek, Pansumanlamak, İskandil etmek, Kitakse etmek.
Baldırı çıplak : Sapı
silik.
Bar : Üniversite.
Barbut kahvesi : Bitirim2, Tekke.
Barbut kahvesi işleten : Bitirimci.
Barbut masası : Güverte.
Bas! : Oksil
Basıp gitmek : Zıplamak.
Baş [insanda] : Enginar, Saksı.
Başaçıkmak : Düz nefes etmek.
Baş ağrıtma : Ham hum.
Baş ağrıtmak : Ham hum etmek, Hava, sıkmak, Kafa ...kmek, Kafa
ütülemek, Kafese almak, Kaval- lanmak, Limon sıkmak, Su kaçırmak.
Başarısızlık : Fiyaskos.
Başarısızlığa uğramak : Copa sıçmak, Pili
bitmek, Çuvallamak.
Başarmak, hak etmek : Düz nefes etmek.
Başıboş [kimse] : Hayta, İpi kırık, İpsiz.
Başına sarma [birbirinin] : Ka- manço, Kavanço2.
Başından savmak : Asmak2, Dehlemek, Ekmek4, Migrosa vermek, Oksulamak.
Satmak, Sepetlemek, Sıpırtmak, Şutlamak. Işınlamak.
Başını kesmek : Kopsi
kefâli etmek. Batmak [kumarda] : Turna olmak.
Bayağı [adam] : Çakal.
Beceriksizlik etmek : Topallamak. Becermek,
başarmak : Düz nefes almak. .
Bedava : Anafor,
Avanta, Beleş, Ha- beden, Lüp, Yeldeğirmeni.
Bedavacı : Anaforcu,
Avantacı, Beleşçi, Kaparozcu, Lüpçü, Otlakçı, Paraşütçü.
Bedavacılık: Anaforculuk,
Beleşçilik, Kaparozculuk, Lüpçülük, Otlakçılık, Otlakıye.
Bedavadan : Anafor.
Avanta, Beleş, Habeden, Haybeden, Lüp.
Bedavadan kazanmak : Anafora konmak, Avanta etmek, Lüpe konmak.
Beklemek : Astar etmek.
Beklemek [bir yerde uzun uzun]: Ayazlamak, Kazıklamak2.
Bel [sperma] : Kafa
yağı.
Belâlı kimse : Trafik kazası.
BelAsını bulmak : Papazı
göt altında bulmak.
Belediye zabıta memuru : Çarşı ağası.
Belediye zabıtası : Geştapu.
Belsoğukluğuna uğramak : Bastonu kırmak, Kamışı kırmak.
Benzin : Süt.
Benzin çalmak : Emzirmek,
sağmak.
Berabere kalma : Fit2,
Pata.
Berabere kalmak : Pata
gelmek.
Berbat : Yengen.
Beş kuruşluk [bütün] : Patagos.
Beş numara : Kefal.
Beynamaz : Taharetsiz.
Beyoğlu [İstanbul'da] : Memleket.
Bıçak : Falçata.
Bıçak [büyük] : Gaddâre, kulaklı.
Bıçaklamak : Çivilemek,
Göbeğinden işetmek, Hacamat etmek, Hacamatlamak, Şişirmek, Şişlemek, Zımbalamak.
Bıyık
: Gerdan süpürgesi,
Yapa.
Bikrini izale etmek : Cam kırmak, Çerçeve
dağıtmak. ,
Biçimine getirmek : Sotaya getirmek,
Tavına getirmek. .
Biçimsiz : Tipsiz.
Biçimsizlik : Tipsizlik.
Bilmek : Çakmak.
Bin liralık [bütün] : Çarşafı, Taban halısı.
Bırakmak
: Bastırmak.
Bir aşağı bir yukarı dolaşmak : Volta atmak, Volta etmek.
Birdenbire : Zıngadak.
Bir düziye : Gırla.
Birinden para koparmak : Sızdırmak, Sövüşlemek.
Bir işi berbat etmek : Filimleri yakmak.
Birli [otuzbir oyununda] : Filiz.
Bir omuzu düşük [kimse] : Çağanoz, Pavurya.
Bir omuzu düşük olarak yürümek: Çağanozlaşmak, Pavuryalaşmak.
Bir sırrı meydana çıkarmak : Pe- niz etmek, Yırtmak2.
Bit
: Filo, Macar, Piyanço.
Bitirmek
: Elemek2, Eritmek.
Bitti
: Cicoz.
Boğazlı
[kimse] : Raspacı.
Boğazlı olma : Raspa.
Bok I : lskata I
Borcunu ödememek : Asmak,
Çamura yatmak, Takmak, Kaynatmak2.
Borcunu
ödemeyen : Askıcı.
Borcunu vermemek : Asma
dikmek, Asmaki, Kaynatmak3, Takmak.
Borcunu
vermeyen : Askıcı.
Boş
iş : Havacıva.
Boş [söz] : Borul,
Fasaryal, Havacıva, Madara, Pofyos, Sifos.
Boş,
boşuna : Dumani, Mantar.
Boşboğaz
: İspinoz, Nargile.
Boş
geçen [ders] : Marşal [ders]. Boş, işsiz kalmak : Kabız
olmaki. Boşuna ölmek : Niyazi olmak. Boyuna
: Gırla.
Bozuk
: Haşat.
Bozulmak [bir iş, bir şey] : Sigortası atmak.
Bozum
etme : Madara2.
Bozum olmak : Amorf
olmak, Dut gibi olmak, Ekşimek1, Foslamak, Hat karıştırmak, Madara olmak.
Böbürlenmek
: Mayalamak.
Bön
: Andavallı, Tereyağı.
Bönlük
: Avallık, Hafızlık, Hırtlık.
Budala : Abullabut,
Andavallı, Angut, Armut, Aval, Ayran ağızlı, Bangoboz, Cacıklık, Denyo, Dilgoz,
Düdük makarnası, Gebes, Gebeşâki, Hafız, Habeci, Habeci kostik, Halalım, Hınt,
Hırbo, Hırt, Hışır, Hıyar, Kanser ilâcı, Kaşalot, Kaşalotzade, Kaşkaval, Kerestel,
Keri;;.2, Keş, Keşkekaleyhisselâm, Koroydo, Lâhmacun pidesi, Man-
tar2, Mayın, Maval, Pangodoz, Pilâki, Saloz, Tereyağı, Yanbolu.
Budala
[tipli] : Tırıvırı.
Budalalık : Hırtopozluk,
Hırtlık, Hıyarlık, Kaşkavallık.
Buraya
bak l : Ulan 1
Burnunu karıştırıp hap yapmak: Bocurgat yapmak, Hap yapmak.
Burnunu sokmak [bir işe] : Çatal atmak.
Burun [insan -nu]: Bodoslama,
kik; [büyük] zurna.
Büyüklük
: Kasıntı.
Büzük
: Karanfil, Menekşe.
c
Cadde
: Suyolu.
Caddelerde iş görmek : Suyolunda yatmak.
Cahil :
Kırro.
Cami avlusu :
Yuva.
Canım : imanım.
Canı çekmek veya istemek : Damarları şaha kalkmak.
Can sıkmak :
Gır açmak, Ham hum etmek, Hava sıkmak, Kafa...kmek, Kafa ütülemek, Kafese
almak, Ka- vallanmak, Limon sıkmak, Plağı bozulmak, Su kaçırmak.
Casus :
İspiyoncu, Radarcı.
Casusluk etmek :
ispiyonlamak.
Cebi delik : Bitli,
Dıragonl, Hafif, Hasta1, Kokoz. Tıngır, Tırıl.
Cebren :
Kaspanak, Metazori.
Cenaze :
Mortu.
Cenaze arabası :
Mortucu2.
Cep [görünen, bilinen] : Yallah billâh cebi.
Cepheden : Bodoslamadan.
Cesaret : Göt.
Cesaretsiz, korkak : Yürek Selllnik.
Cesur olmak :
Yüreği söylemek. Ceza vermek : Sokmak.
Ceza vermek [şöföre]: Kurdelesini kesmek, İkramiye düşmek.
Cıvalı zar :
Dolu zar, Öküz, Ölü.
Cıvasız zar :
Harbi zar.
Cıvıtmak : Çamurlaşmak.
Cigara : Çıkıntı,
Mal4, Sipar, Sipsi.
Cigaranın dumanını içine çekmek: Ciğerleri bayram etmek.
Cigaranın son yudumu : Cura.
Cigara sarmak [esrarlı] : Diş kırmak.
Cigarası olmak : Mazotu
olmak.
Cimağ :
Ahtu, Enjeksiyon naturel, Haniş, Tıngırtı.
Cimağa âlet olmak : Dibini
dövdürmek.
Cimağ edilmek [birine) : Tezgâhından geçmek.
Cimağ etmek :
Atlamak, Çarpışmak, Çatıya çıkmak Çivilemekl, Dü- düklemek, Fişek atmak,
Gırnav- lamak, Kalıba çekmek, Ka9kas- lamak, Kiremit aktarmak, Lehimlemek,
Lötrefil yapmak, Mazgalına kargı saplamak, Nefes çekmek, Parmağını ıslatmak,
Perçinlemek, Pipo temizlemek, Saat ayarlamak, Şimendiferi raya sokmak, Su
pişirmek, Şişirmek2, Tezgâh kurmak, Tığlamak, Uçuşa gitmek,
Üflemek, Üfürmek, Vuruşmak, Yedi sülâlesinden bando mızıkayla geçmek,
Yefallemek, Zımbalamak.
Cilve
: Fasarya2.
Cimri
: Demirhindi.
Cinaslı [söz] :
Armalı.
Cinsel ilişkiye hazırlamak : Ayık- lamak2.
Cömert [parasız olduğu halde] : Acın kabadayısı.
Cünup
[kadın] : Islak.
ç
Çabucak
: Şıpınişi, Şıplan,
Şipşak.
Çabuk
: Pami.
Çakır
keyif [esrar-i] ] Harman.
Çalçene :
İspinoz, Perdahçı, Tıraşçı, Usturacı.
Çalgıcı
: Kerizci’.
Çalgı
çalmak : Kerizlemek.
Çalgılı
eğlenti : Hındım.
Çalım
: Fasarya2, Rüzgâr.
Çalınmak. kaybolmak : Kalk gidelim olmak.
Çalma [aşırma] : Arak, Aşiremen- to, Aşırmasyon, Kaparoz, Pan- dufla.
Çalmak [hırsızlık] :
Anaforlamak, Araklamak, Bomba patlatmak, Cebellezi etmek, Dızlamak, Gelberi
etmek, işlemek’, Kaldırmak’, Kanatlandırmak, Kaparoz etmek, Ka- parozlamak,
Kerizlemek, Omuzlamak, Sırıklamak, Taramak, Tırtıklamak, Tufalamak, Tüydürmek’,
Yürütmek2, Zula etmek.
Çapkın :
Adadiyoz, Bitirim, Dıragon2. Kopuk, Mırmır, Pırpırı.
Çapkın [yaşlı] :
Çomar, Mastori.
Çarpık [kimse] :
Pavurya.
Çarpışmak [taşıtlar] : Akordeon olmak, Öpüşmek.
Çarpmak [Çalmak] :
Anaforlamak, Araklamak, Bomba patlatmak, Dızlamak, lşlemek2, Kaldırmak, Kaparoz
etmek, Kaparozlamak, Kerizlemek, Omuzlamak, Sırıklamak, Tırtıklamak,
Tufalamak,Tüy- dürmek2, Yürütmek2, Zula etmek.
Çarpmak [bir yere] : Toslamak’.
Çat pat konuşmak [yabancı dille]: Patırdatmak.
Çehre : Faça2.
Çek arabanı : Oksi
l
Çekilmek, gitmek : Aralanmak,
Basmak’, Yaylanmak, Yelkenlemek.
Çekip almak : Elado
etmek.
Çekiştirmek [birini] : Çivilemek.
Çelimsiz [kimse] : Az
gelişmiş ülke, Çiroz.
Çenebaz : İspinos.
Perdahçı, Tıraşçı, Usturacı.
Çene çalmak : Gır atmak, Gır kaynatmak’, Kaynatmak’, Kazımak, Tıraş
etmek.
Çengi takımı : Pembemin
kolu.
Çığırından çıkmak [bir iş, bir şey]: Sigortası atmak.
Çıkagelmek :
Damlamak, Düşmek’.
Çıkarma [üstbaş] : Fayrap2.
Çıkarmak [üstbaş] :
Fayrap etmek2, Fayraplamak’-2.
Çıkar sağlayamamak :
Ayvayı yemek.
Çiftleşme aleti :
Musluk.
Çiftleşme aleti [kadınlarda] : Folluk’, Şeriatevi.
Çiğnemek [adam] : Leş
yapmak.
Çingene : Başka, Todi.
Çirkin, biçimsiz [kimse] : Çırnak, Kakanos, Kokoroz, Sapanorya, Tipsiz, Vaziyo.
Çirkinlik : Tipsizlik.
Çirkinleşmek : Molozlaşmak.
Çişi gelmek : Radyatör
su kaynatmak.
Çocuk : Bızdık,
Fırlama, Kopil, Şı- kırdım, Şopar, Şorulu, Ufaklık, Velet.
Çocuk [parlak. güzel] : Kurabiye.
Çocuk bilgili hoca : Depo.
Çok çalışkan ve saf öğrenci : Hafız, İnek, İnekçil.
Çok gol yiyen kaleci : Koridor.
Çok gülmek : Vidaları
gevşemek.
Çok güzel : Kıyak
, Kimya.
Çok güzel [kadın] : Kitap gibi [kadın].
Çok hoşlanmak : Kesilmek1.
Çok iyi hoca : Lokum.
Çok kızmak [hiddet] : Bora patlatmak, Hortlamak, Komaya girmek, Uyuz
olmak.
Çok konuşan : ispinoz.
Perdahçı, Tıraşçı, Usturacı.
Çok konuşmak : Dikine tıraş etmek, Kesmek2, Perdahlamak,
Tıraş etmek, Tıraşlamak1>2, Vızıldamak.
Çok memnun olmak : Kesilmek,
Çok pahalı olan [şey, yer] : Kazık3, Kazık marka, Tuzlu.
Çok para harcamak [gereksiz] : Hacıağalık etmek.
Çok para harcayan [gereksiz] : Hacıağa.
Çok para kazanan [oyuncu] : Dumancı.
Çok para kazanmak [oyunda]: Duman yapmak.
Çok sarhoş : Bulut,
Dut, Filispit, Fitil, Kandil, Kandilli, Küp, Leylâ, Matiz, Peygamber, Turşu,
Vapur, Yüklü3, Zom2, Zurna3.
Çok sarhoş olmak : Peygamber olmak, Dut gibi olmak2.
Çok şanslı olmak : Kıçının kıllarıyla balık yakalamak.
Çok şaşırmak : Komaya girmek.
Çok şekerli kahve : Ortanın sağı.
Çok terbiyeli [öğrenci] : Hanım evlâdı.
Çok üzülmek : Komaya
girmek.
Çok yeme : Raspa.
Çok yeni [nesne] : Kız
gibi.
Çok yorulmak : Komalık olmak.
Çok zayıf [kimse] : Sam
yeli vurmuş mayıs çirozu.
Çok zengin [kimse] : Alyon, Kalantor, Kalın, Yağlı.
Çullanmak : Hındımlamak.
Çük : Bağırsak
çıkıntısı, Paçacı kemiği. Lolo,
Çürük .tahta : Tonga2.
Çürük yumurta : Voyvo.
D
Dağınıklık : Çapaçulluk.
Dalavere : Açmaz,
Dolma1, Dubara, Dümen, Kaşkariko, Katakulli, Mandepsi, Numara.
Tongal, Zoka.
Dalavereci : Dubaracı, Dümenci, işçi, Kalleş, Kerizci, Madikci, Numaracı,
Polimci, Üçkâğıtçı.
Dalaverecilik : Polimcilik.
Dalavere yapmak : Açmaz yapmak, Dümen yapmak, Kulpa oynamak, Sotada
bırakmak.
Dalgınlığa getirmek : Dalgaya getirmek.
Dalgın olmak : Boşlamak,
Boş vermek, Dalga geçmek, Dalgaya gelmek, Haspi geçmek, lska geçmek,
Haylamamak, Keşlemek, Kumpas sallamak, Omuz vermek, To- nel geçmek, Yan
çizmek, Yan sallamak.
Dalkavuk : Kılbaz,
Piyazcı, Yağcı, Ya- lamacı.
Dalkavukluk etmek : Kıl
çekmek, Yağcılık etmek, Yağ yakmak.
Darıltmak : Tel
kırmak.
Davetkâr bir bakış yakalamak : Pasını almak.
Dayak, Kötek : Mariz, Patak.
Dayak yemek : Hacı
pintorosa kavuşmak, Marizlemek, Nafakasını almak.
Dayak atma [karakolda] : Ameliyat.
Dayak atmak : İçermek, Mariz atmak, Marizine kaymak, Marizle- mek,
Mariz uçlanmak.
Dayak yenilen yer [Anarşik o.- laylar çıkaran gençler
için] : Okul.
Dayanmak [sabır] : Karanfilisıkmak.
Dedikodu yapmak : Gazete
çıkarmak.
Defetmek : Dehlemek,
Haydamak, Oksulamak, Sepetlemek, Sıpıtmak, Şutlamak, Yürütmeki.
Defol I : Oksi !, Açbaşı 1
Defolmak : Arabayı çekmek, Nokta olmak1, Gaza basmak,
Toz olmak.
Değersiz [şey, kimse] : Cavalacoz, Cırnık,
Fasafiso, Havacıva, Kıçı- kırık, Kırtipil, Külüstür, Külüstür marka, Mıcır, Moloz,
Pofyos, Tapon, Zımbırtı3.
Değiştirme [bir şeyle] : Kamanço, Kavanço1.
Deli : Hınt.
Demode [elbise, giyecek, takacak] : Eski enayi biçimi.
Derece : Pelese.
Derhal : Şıpınişi,
Şıplan, Şipşak.
Derhal haber almak : Şipşaklamak.
Derlitoplu : Usturuplu.
Dermeçatma [şey, kimse] : Cavalacoz, Çırnık,
Fasafiso, Kırtipil, Kıtıpiyos, Külüstür, Külüstür marka, Mıcır, Moloz, Pofyos,
Tapon, Zımbırtı3.
Derse çalışmak [fazla] : Hafızlamak,
İneklemek, Kuşlamak.
Desteklemek : Torpillemek2.
Dırıltı : Ham hum.
Dırıltı etmek : Ham
hum etmek.
Dışarı çıkmak : Temiz havaya çıkmak.
Dikkat et! : Dikiz
1
Dikkatli olmak, bulunmak : Çuval ağzı açmak.
Dikkatli olmamak : Gır
geçmek.
Dilenmek : Selman
etmek.
Disiplin kurulu [okulda] : Hamam.
Disiplin kurulu başkanı [okulda] : Büyük kurna.
Disiplin kurulu başkanı muavini [okulda] : Küçük kurna.
Dizlerinin bağı çözülmek : Asfal- yaları
gevşemek.
Doğru [oyun] : Harbi.
Doğruluk [bir işte] : Harbilik.
Doğru konuşmak : Harbi konuşmak, Mekiği doğru işlemek.
Dolandırıcı : Arakçı, Dızdızcı, İşçi, Kaldırımcı, Manitacı, Markacı,
Muslukçu, Numaracı, Panduflacı, Tırnakçı, Tırtıkçı, Tokatçı, Tu- facı,
Tuzakçı.
Dolandırıcılık : Arak, Kaparoz, Manitacılık, Pandufla, Tokatçılık.
Dolandırıcıya yardım etmek : Patalya durmak.
Dolandırılan [kimse] : Haybeci. .
Dolandırma [birini] : Arak, Aşire- mento,
Kaparoz, Pandufla, Tokat. Dolandırmak : Asmak1, Dızlamak, Kaynatmak3, Takmak3,
Üçkâğıt açmak.
Dolaşma
[aşağı yukarı] : Volta. Dolmuş yapmak :
Dolma yapmak. Dolu zar : Fındık.
Dost, metres : Aftos,
Antin, Dalga- motor, Gaco, Helâllı, Kapama, Mintoni, Nannik, Paçoz, Zamazingo,
Zamkinos.
Dönek [öğrenci] :
Eski memur, Topçu2.
Dönmek [öğrenci] :
Atomlamak, Çakmak3, Çuvallamak, Takmak3, Tırlamak2, Top atmak2,
Torpillemek.
Dövmek :
Islatmak, İçermek, Mariz atmak, Marizine kaymak, Mariz- lemek, Mariz uçlanmak,
Okşamak [Hafif tertip]; Dokunu dokunu veımek [yumrukla], Parsellemek.
Dövmek [çok-]: Komalık
etmek, Komaya .sokmak. Ufalamak2.
Dur1 : Makasi, Resto I,
Terso 1, Us- kut!
Durmadan geçmek [şöför] : Transit geçmek.
Durmak
: Abuse etmek.
Durum
: Dalga3, Pelese.
Düşeş [tavlada] :
Demiryolu, Sırtıkara.
Düşünmek
: Toriğini çalıştırmak.
Düşünmek [derin derin-] : Midye çıkarmak.
Düzenbaz :
Dubaracı, Filimci, İşçi, Kal leş, Kerizci2, Madikçi, Marka- cıoğlu.
Düzensiz
: Yengen.
Düzülmüş
iskambil : Dolma2.
E
Efendi
şöför : Simokinli bey.
Eğlence,
alay : Festival, Saraka.
Eğlence
yeri : Üniversite.
Eğlenme, alay etme :
Matrak, Matrak geçme, Saraka, Sarakaya alma, Tiye alma.
Eğlenti :
Keriz3.
Eğri bacak :
Iskota bacak.
Ekmek [yenilen] : Habe.
El atmak [bir işe] :
Çatal atmak.
Elbette :
Eyvala.
Elden ele aktarmak : Kamanço etmek, Kavanço etmek.
Ele geçirmek [birini] : Egavlamak, Enselemek, Piyastos etmek, Sıyırtmak,
Tavlamak.
Elinde avucunda kalmamak : Sıfırı tüketmek2.
Elli liralık [bütün] : Japon, Mor.
Emanet :
Denyo2.
Emanet bırakmak :
Denge koymak.
Enayi :
Pilâki, Yurağa.
Enayileşmek :
Pilâkiloşmek. .
Enayioğlu enayi :
lspanakzade.
En mükemmel :
Sıfır numara.
Eritmek [birini karşısında] : Pişmaniyeye çevirmek.
Erkek : Sap.
Erkek öğretmen :
Aynasız, Ağabey, Bıdık, Kasap2, Kıl, Kobra, Kırpış, Tin tin.
Erkeklik bezi :
Kampana, Gavgav, incir dolması.
Eroin :
Beyaz; [bir tutam] Çekim; Horain, Mal3, Orain; [bir tutam] Prez; Toz.
Esas :
Daniska2.
Eski otomobil :
Haşat, Lâtarna.
Espiyonluk etmek :
Çivilemek.
Esrar [içilen] : Ampes, Cigaralık,
Cuk, Çayşekeri, Dalgal, Dem, Diş, Duman; Fino, Gogo, Gubar, Hanteriş; [ufak].
Hurda, Ihı; [bir avuçluk] Kabza; Kapakeyif, Keçi, Kâmil; [iyi] konca; Keçi,
Keyif, Kuru, Mal, Püf; [Kötü] Paspal2, [bozuk] Toprak; Nefes, Ot, Sarı- kız2.
Esrar çekmek : Nefesleşmek.
Esrar içilen otomobil [içinde] : Seyyar tekke.
Esrar içilen yer : Bitirim2, Tekke.
Esrar içmek : Nefesleşmek, Ot yemek.
Esrarkeş : Gogocu.
Esrarkeşlerin büyüğü : Sultan.
Esrarlı sigara [kalın sarılmış] : Palamut.
Esrar sarhoşu : Dumancı, Mastor, Mastur, Metizmenos.
Etli
pilâv [bol] : Molozlu pilâv.
Etmek
: Atmak.
Ev
: Peçiz.
Eve
gitmek : Peçiz etmek. Evlenmek
: İntihar etmek.
Ezmek
: Ufalamak2.
F
Fahişe : Aynalı
pembe, Çürük, Dizel, Kamyon, Yatık, Sırma, Esnafı,
Fakir
[kimse] : Kırtipil.
Falso
: Fiyaskos.
Fasılasız
: Deliksiz.
Fasıla
vermek : Nefeslenmek.
Faydalanma [kandırarak] : Ha- minto.
Faydalanmak : Anlamak; [uzun zaman] emmek, Sağmak.
Faydalanmamak
: Hava almak.
Fazla para almak [bir kumarbazdan] : Kesmek’.
Fena [şey, yer, kimse] : Aynasız2, Boru2,
Duman2, Dümbük; [durum] Kertan, Haşat, Kesik, Madara’, Yaş.
Fena duruma düşmek : Çarşaflamak, Göt
altına gitmek.
Fena durumda görülmek : Fire vermek.
Fena tabanca : Çakar
almaz.
Ferç
: Çatı, Duka, Enginar,
Folluk’, Geceyolu, Şeriat evi, Koko2, Fırsat
[oyunda] : Kolpo.
Fırsat
düşkünü : Tırnaksız. Fısıldamak : Fıs geçmek.
Fransız
lirası : Çıngarlımoruk oksisi. Fit olmak : Pata gelmek.
Foyası meydana çıkmak : Hat karıştırmak.
G
Garip
: Antika.
Gariplik
: Antikalık.
Gâvurun
piçi : İstavroz fidesi. Gebe
kalmak : Küpe sıçan düşmek. Gecikmek
: Telefon arızalanmak. Geç anlamak : Jeton düşmek.
Geçinmek [şöyle böyle] : Hallenmek.
Geçmek
[yarışta] : Ekmek®.
Gelir
kaynağı : Sağmal.
Gelmek : Düşmek,
Düşüzlemek, Sökmek.
Genç kız : Kokoniça,
Yavşak.
Genç kız [evlenmemiş] : Ev pilici.
Genç tecrübesiz [kimse] : Rafadan, Toy.
Genelev : Aşağı
mahalle, Banka, Kırmızı fener, Koltuk, Mektep, Üniversite, Yaş deri
ticarethanesi.
Genelev
işleten : Markacı2.
Geri
kafalı : Bayat.
Geri
zekâlı : Geri vites.
Geri vermek : Sökülmek, Toslamak2, Yırtılmak.
Geveze : İspinoz,
Perdahçı, Tıraşçı, Usturacı.
Gevezelik
: Perdahçılık, Tıraş.
Gevezelik etmek: Dikine
traş etmek, Gırgıra getirmek, Kesmek2, Ötmek, Perdahlamak’, Tıraş etmek, Tıraşlamak’^,
Vızıldamak.
Gezeleme
: Volta.
Gezelemek : Volta
etmek.
Gidelim 1 : Ertak 1 Pami 1
Gitme
: Fertik.
Gitmek : Açmaki,
Akmak, Ançizle- mek, Aralanmak, Basmaki, Cız- dam etmek, Cızdamı çekmek, Cicozlamak,
Cızlamı çekmek, Çözülmek, Dümeni kırmak, Düşmek2, Ferlemek,
Fertiği çekmek, Fertiklemek, Fırttırmak, Fıymak, Gaza basmak, Gazlamak, İpini
kesmek, Kaymak, Kırmaki, Kiı işi kırmak, Nokta olmaki, Palamarı koparmak veya
çözmek, Panik kırmak, Paniklemek, Payandaları çözmek, Tığmak, Tırlamak, Toz
olmak, Tüymek, Voltasını almak, Yaylanmak, Yelkenlemek, Zamkinos etmek,
Zıplamak.
Gizlenmek [birisi] : Araziye uymak. Gizli
söylemek : Akozlamak.
Gizli [en.-] yer : Sirkaflı.
Göndermek [birini] : Ballandırmak,
Tüydürmek2.
Gönül
vermek : Abayı yakmak.
Görmek : Dikiz
etmek, Dikizlemek, Dikiz gelmek, Pansumanlamak.
Gösteriş : Afi, Caka, Fasarya, Fiyaka, Lolo, Rüzgâr, Tıraka2.
Gösterişli : Afili,
Alengirli, Aynalı, Cakalı, Fiyakalı.
Gösteriş yapmak : Afi kesmek, Caka satmak, Dümen yapmaki, Filim
çevirmek, Numara yapmak, Po- 1 im yapmak. Racon kesmek2.
Göt : Amet,
Atras, Bohça, Boyata, Cura; Çukur [yalnız deliği], Davul, Defransiyel, Ense,
Kâse, Küfe, Paket, Petka, Popo, Semer, Sportoto, Şişe, Tiz, Toto.
Göz : Dikiz.
Gözcü [gözetleyen] : Dikizci, Erketeci,
Fileci, Radarcı, Rontgenci. Gözcülük : Dikizcilik, Filecilik, Radarcılık.
Gözetlemek : Camcılık etmek, Dikiz etmek, Dikizlemek, iskandil etmek,
Kitakse etmek, Rontgen işletmek.
Gözetleyen : Camcı.
Gözetleyicilik : Camcılık, Radarcılık, Rontgencilik.
Gözlemek : Pansumanlamak. .
Gözle işaret vermek : Selektör yapmak.
Gurur : Kasıntı.
Gururlanmak : Hava basmak.
Gusül aptesi alması gerekmek : Arabayı devirmek.
Gücendirmek : Tel kırmak.
Güçlü kuvveti [kimse] : Meşebü- ken.
Güleryüz : Piyaz.
Güleryüzlülük : Piyazcılık.
Gülmek : Kilo almak, Pirzola yemek.
Gürültü, kavga : Haraza,
Hır, Maraza.
Gürültücü : Kaz.
Güzel [kız, kadın] : Filinte, Mali, parça; [kimse] Afili, Aynalı, Cakalı,
Fiyakalı; [kız] Bıldırcın, Pil iç; [şişman kadın] Hoşor.
Güzel [delikanlı] :.
Moro.
Güzelce, güzel : Belûce.
H
Haberci : Fileci.
Habercilik :
Filecilik.
Habersiz almak [bir kimseden] : Otlamak.
Haber ver 1 :
Akoza, Aktize l
Haber vericilik : Dikizcilik.
Haddini bildirmek : Yarım profil atmak.
Hafif yaralama : Hacamat.
Hafif yaralamak : Çivilemek,
Hacamat etmek, Hacamatlamak, Mıhlamak, Şişirmeki, Şişlemek.
Hafiye : İspiyon, Radarcı.
Hafiyelik : İspiyonculuk.
Hafiyelik etmek :
İspiyonlamak.
Hakkından gelmek : Duman attırmak, Düz nefes etmek, Horozuna kıravat
takmak, İyi etmek.
Hal : Dalga3.
Halis :
Daniska2, Kıyak.
Hamam : Tepegöz.
Hamamcı olmak : Arabayı
devirmek. Hapı yutmak : İfadesi tamam olmak. Hapise
girmek : Deliğe girmek, İçeri düşmek,
Kodese girmek, Kafese girmek.
Hapishane : Dam,
Delik, Kafes, Kodes, Mektep.
Hapishane
müdürü : Hükümat. Hapsetmek : Palanlamak.
Harcamak [para] : Ballandırmak,
Bayılmak, Ekmeki, Elden gelmek, Sulamak.
Hasılatı yemek [şöför] : Kilometre açmak.
Hasis :
Demirhindi.
Hasta : Pencidü.
Hasta [paralı-].: Ördek2.
Hastalığı yenmek : Azraile elense çekmek.
Hastaneye yatmak : Revizyondan
geçmek.
Haşefe : Avadanlık.
Hatırlamak : Sipşaklamak.
Hatırlı [adam] :
Beybaba.
Haya [lar] :
Gavgav [lar], İncir dolmaları, Kampana[lar].
Hayasızlık etmek : Keçeyi
suya salmak.
Haydi l : Pami l
Hayta : Zırtapos.
Hazır bir durumda bulunan : A- lesta2, Apiko3.
Hazret 1 :
Cici baba 1
Hemen : Şıpınişi, Şıplan. Şipşak. Zıngadak.
Hesap :
Yaylım.
Hesap etmek [oyunda] : Yaylım- lamak, Yaylım
etmek.
Heyi : Ulan!
Hırsız :
Arakçı, Arpacı; [kilit açan] Çilingir, Dalgıç, Hasırcı, İşçi, Kaldırımcı,
Kapkaççı, Markacı; [merdivenle çalışan] Minareci, Muslukçu, Numaracı,
Panduflacı; Tırnakçı, Tırtıkçı; [zorlu] Tutacı; [ölünün dişini çalan] Dişçi.
Hırsızlık : Arak,
Arakçılık, Aşiremen- to, Kaparoz, Muslukçuluk, Pandufla; [zorlu] Tufacılık.
Hırsızlık etmek : Anaforlamak, Araklamak, Aşıremento etmek, Bomba
patlatmak, Cebellezi etmek, Gelberi etmek, Hasıra sarmak, Hasır etmek, İşlemeki,
Kaldırmak, Kaparoz etmek, Kapa- rozlamak, Omuzlamak, Sırıklamak, Taramak,
Tırtıklamak, Tu- falamak, Tüydürmek, Yürütmek2, Zula etmek.
Hışmına uğramak [bir komuta, nın] : Torpile çarpmak.
Hızlandırma : Fayrap1.
Hızlandırmak : Fayrap
etmeki, Fay- raplama(Sı,2.
Hızlı yürümek :
Makasları açmak. Hiç bir imtihanı
verememek : Kaput gitmek.
Hiç yok :
Cicoz, Şinanay. Hiddetlenmek : Kafası bozulmak. Hile
: Açmaz, Dolmai, Dubara, Dümen. Kaşkariko, Katakulli,
Madik, Mandepsi, Martaval, Numara, Palavra, Tongai, Zoka.
Hilekilr : Dolmacı,
Dubaracı, Kalleş, Kayışçı, Kerizci2, Madikçi, Mar- kacıoğlu, Polimci,
Üçkâğıtçı.
Hilekârlık : Dalaverecilik,
Dolma- cılık, Polimcilik.
Hile etmek :
Kulpa oynamak.
Hileli oyun oynamak: Kerize etmek.
Hileli
zar : Fındık, Gebe, Havâi.
Hilesiz [oyun] : Harbi.
Hile yapmak : Açmaz yapmak, Afiş yutmak, Kayış aşırmak.
Hileye düşmek : Açmaza
gelmek. Tongaya basmak, Tongaya düşmek, Tora düşmek.
Hileye düşürmek : Mandepsiye
bastırmak, Posta kurmak, Tongaya düşürmek.
Himaye eden : Adamım.
Hisse [kumarda] : Mano.
Hissetmek : Çakmak’.
Hissettirmek : Çaktırmak.
Hişti : Ulanl
Homoseksüel : Ütü.
Hoş : Dızlak.
Hoşa giden [nesne, kimse, yer]: Palas’.
Hoşa
gitmek : Açmak’.
Hoşa gitmeyen durumda bulun.- mak : Aynasızlanmak.
Hoşuna gitmek : Hoşafına gitmek, Gevşemek.
Hovarda : Adadiyoz,
Bitirim, Dıra- gon2, [acemi] Keşsavak; Kopuk, Mırmır, Pırpırı.
Hovarda [yaşlı-] : Mastori.
Hovardalık etmek : Küp yıkamak.
Hovardalık etmek [kadın] : Otlamak.
Husye : Gavgav,
İncir dolması, Kampana.
Hüküm vermek : Racon
kesmek’.
Ismarlamak . [çay, kahve. içki] : Ceza kesmek.
Israr
etmek : Asılmak, Ekşimek2.
İbne
[bk. me'bun]
İçine çekmek [tütün. eroin]: Yumulmak’.
İçki [bütün sulu-ler] : Akaryakıt. Antifiriz, Anzarot, Carmak, Car- makcur.
Duziko, Gençlik suyu, İmam suyu, İstim, Mazot, Pırna, Pırne, Pırnı. Piyiz;
[şişe halinde] Tabanca; [keskin] Ustura. Yaş.
İçki
içmek : Ağzını ıslatmak, Çak- mak2,
[birinin masasında] Has işlemek; İstimini almak. Piyiz kay- _ mak. Rampa etmek;
[fazla] Ma" zutu yerinde olmak; Mideyi ateşlemek, Papaz uçurmak, Parlatmak,
Piyizlenmek, Vurmak, Yakıştırmak, Yapındırmak; [karşılıklı] Vuruşturmak’.
|çkili
: Tütsülü.
flâs etmek : Sıfırı tüketmek2, Top atmak’ .
flâs etmiş : Topçu’.
İftira
etmek : Çamur atmak.
İ!lneli
söz söylemek : Morfin atmak. İhmal etmek : Asmak3,
Sermek.
İhtiyar
: Buruşuk, Moruk’, Muşmula, Pinpon, Pompuruk.
|htiyarlamak
: Moruklamak, Moruklaşmak.
İhtiyar
hoca : Salatalık.
İhtiyar
zampara : Eski kulağı kesik.
İkilik
[kuruş] : Diyari.
İkram
: Kerez.
İlgilendirmek
: lrgalamak.
|ltifat
: Piyaz.
İltifatçı
: Piyazcı.
İ
ltifat etmek : Piyazlamak.
Htimas : Dayı’,
Torpil2.
|ltimaslı
[kimse] : Dayısı dümende, Pistonlu.
Htimaslı [olmak] : Dayısı dümende [olmak].
Htimas yaptırmak : Torpil patlatmak. |mam
: Mortucu’.
|mrenmek
: Hallenmek3. Sulanmak2,
Yeşillenmek.
İmtihanlardan birini vermek : Kaputu kesmek,
Kaputu yırtmak.
İmtihanda
[yazılı.-] konuşmak : Deplasman yapmak.
İnanmamak : Çakaralmazlıktan gelmek.
İnanmayan
: Çakaralmaz.
İncelemek
: Pansumanlamak.
İngiliz : Conkikirik.
İngiliz
lirası : Gaco oskici.
kiyarı [adam] : Zirman.
İriyarı [kadın] : Babaçko,
Vardakosta.
|shal
olmak : Makineyi bozmak.
|skambilin
işlenmişi : Papel2.
|skambil
kâğıdı [çok karışık] : Fransız salatası.
iskambil kâğıdını karıştırmak : Fransız salatası yapmak.
İskambil
oyunu : Harp.
İspirto
[mavi-] : Boyalı.
İstekli
olmak : Damarları şaha kalkmak.
|stimnada
bulunmak : Asılmak2, Bilek-spor, El arabasına binmek, Tek kürek
yalova yapmak, Tespih çekmek.
|ş :
İfade.
|şaretli
iskambil : Babalı kâğıt, Çivili kâğıt, Doktorlu kâğıt.
|şemek
: Motorun suyunu değiştirmek, Nargilenin suyunu
değiştirmek, Radyatör boşaltmak, Tel çekmek, Telefon etmek.
|şe
yaramaz [şey, kimse] : Cavalacoz, Çırnık,
Fasafiso, Haşat, Külüstür, Külüstür marka, Voltajı düşük, Zımbırtı3.
|şi
bitmek [kötü durumda]: İfadesi tamam olmak.
|şi
bozulmak : Arpalamak, Ayvayı yemek, Keleğe bağlamak.
İşinden
ayrılmak [büsbütün] : Yü- rümek2.
|şini
bitirmek : Ufalamak2.
İşi
yolunda gitmek : Yeşilden gitmek.
Işsiz güçsüz [adam] : Kopuk.
İştahlı
[aç] : Abazan, Habazan, Zil.
İşten
çıkarmak : Dehlemek, Sepetlemek, Yürütmek, Yüzdürmek.
İt,
anasının ipini satmış : Yandan fırlama.
İtinalı
: Kokorozlu.
İtiraz
etmek : Makariyoslamak.
İyi : Ayna, Dızlak.
İyi
idare etmek [bir işi] : Dümen kullanmak.
İyi
numara almak [öğrenci] : Kefal tutmak.
İyi
tabanca : Makine, Taahütlü.
İzmarit
[cigara-i] : Kebabiye, Kefal,
Kırkambar.
J
Jandarma : Aynasız2, Dayı2, Gelin- alıcılar, Mikropl, Tahtakoz.
K
Kaba adam : Ahlat,
Pantollu hayvan. Kabadayı [hatırlı] : Çaça, Mortides. Kabadayılık
: Afi, Caka, Fasarya2, Fiyaka, Lolo, Traka.
Kabadayılık yapmak : Afi kesmek, Caka
satmak, Çavanozlaşmak, Numara yapmak, Polim yapmak, Racon kesmek2.
Kabristan : Bamye
tarlası, Servialtı.
Kabul etmemek : Klark
çekmek.
Kaçma : Cızdam, Cızlam, Fertik.
Kaçmak : Açmak, Ançizlemek, Cız- dam etmek, Cızdamı veya
cızlamı çekmek, Cız etmek, Cicozlamak, Çözülmek, Dümeni kırmak, Fer- lemek,
Fertiği çekmek, Fertikle- mek, Fırttırmak, Fıymak, Gazlamak, İpini kesmek,
Kırmak, Kirişi kırmak, Kuskunu koparmak, Nokta olmaki, Palamarı koparmak veya
çözmek, Panik kırmak, Paniklemek, Payandaları çözmek, Tığ- mak, Trrlamak,
Topuklamak, Toz olmak, Voltasını almak, Yaylanmak, Yelkenlemek, Yırtmak! Zamkinos
etmek. Zıplamak.
Kadın : Kancıki, Gümüş, Dalga.
Kadın bacağı :• İniş takımları.
Kadın öğretmen : Kontes,
Saçaklı, Cımbız, Fos2, Davul2, Kuru2, Zil- Ii2, Abla,
Lokum.
Kadın parasıyla yaşayan erkek : Uskumru.
Kafa [akıl) : Torik.
Kafa : Enginar, Saksı.
Kafadar : Büzüktaş,
Hampa, Omuzdaş.
Kafası başka şeylerle meşgul ve düşünür olmak : Kafası izinli olmak.
Kafasını kesmek : Kopsi
kefâli etmek.
Kafa şişirmek : Plağı bozulmak.
Kafa tutmak : Tüylenmek.
Kafayı çalıştırmak : Torik işletmek.
Kâfil : Makası, Mum.
Kâğıt para : Papeli.
Kâğıt oyunu : Harp.
Kahpece hila : Orostopolluk.
Kahpe mizaçlı erkek : Kancık2.
Kalabalık âile : Bozuk
para.
Kalabalık yer : Câmi.
Kalın cigara : Hizmetçi baldırı.
Kalın kafa[lı] : Natokafa[s].
Kalın kafalı, sersem : Abullabut, Andavallı, Angut, Armut, Aval, Bangoboz,
Cacıklık, Denyo, Gebeş, Gebeşâki, Hafız, Hırbo, Hırt, H ışır, H ıyar, Kanser
ilâcı, Kandıralı, Kaşkaval, Kerestel, Ke- riz2, Keş, Koroydo, Mayın, Pan-
godoz, Pilâki, Saloz, Tereyağı, Yanbolu.
Kama : Falçata,
Gaddare, Kebap şişi, Kulaklı.
Kan : Pekmez.
Kancıklık : Fos dalga.
Kandırıcı : Tavcı.
Kandırmak, aldatmak : Ayak yapmak, Dolaba koymak, Dümen yapmak, Kulpa
oynamak, Madik atmak, Madik etmek, Madik oynamak, Mantara bastırmak, Üçkllğı-
da getirmek, Uyutmak, Zokayı yutturmak.
Kandırmaya çalışmak : Numarasını yapmak.
Kanını akıtmak : Pekmez
akıtmak.
Kanmak : Tav olmak, Yemek.
Kanun, nizam : Racon,
Zagon.
Kapatma [metres] : Mantunita, Nannik.
Kapap kaçan : Arpacı,
Kapkaççı.
Kapıp kaçma : Arpacılık, Kapkaççılık.
Kapıp koyuverme : Fayrapi.
Kapıp koyuvermek : Fayrap
etmek! Fayraplamak.
Kâr : Voli.
Kardeşim I :
Hacım, İmanım l
Karı koca arasına girmek : Böcek sokmak.
Karışık : Yengen.
Karışmak [bir iş, bir şey] : Sigortası atmak.
Karmakarışık duruma getirmek: Pilâki yapmak.
Karnı ac [kimse] : Abazan,
Haba- zan, Zil.
Karnını doyurmak : Habe
etmek, Habe kaymak, Habe uçlanmak, Mazot almak, Mideyi kurtarmak, Zilliyi
kırmak.
Karşıdan : Bodoslamadan.
Karşı gelmek, kafa tutmak : Ma- kariyoslamak,
Palazlanmak.
Karşılıklı içki içmek: Vuruşturmak!
Karşılıklı yalan söylemek : Vuruşturmak2.
Kart
[kimse] : Tohumluk.
Kartlaşmak : Molozlaşmak, Kartala kaçmak.
Kartlaşmış
[kimse] : Kartaloz.
Kavga : Çıngar, Haraza, Hır, Maraza.
Kavga gürültü etmek : Çıngar çıkarmak, Hır
çıkarmak, Maraza etmek.
Kavga çıkarmak : Çıngar
çıkarmak, Hır çıkarmak.
Kavrayamamak
: Jeton düşmek.
Kaybetmek : Ekmek2
Kaybolmak, çalınmak : Kalk gidelim olmak, Kaynamak.
Kayetmek: Bozalamak,
Böğürtlen çıkarmak, Kartvizit bırakmak, Konfırans vermek, Ötmek2, Tavus kuyruğu
çıkarmak.
Kayırma : Dayı1, Torpil2.
Kayırtmak [birini] : Torpil patlatmak.
Kaymak
takımı : Sosyete.
Kaytarmak
: Kayış atmak.
Kazancı yemek [şöför] : Kilometre açmak.
Kazanç : Voli.
Keyfi gelmek : Çamura
yatmak, Sekiz köşe olmak, Yassılmak.
Kehle : Macar, Piyanço.
Kekelemek [konuşurken]: Teklemek.
Kekeme
: Gâvur bozuntusu.
Kelepçe [hırsızlara takılan] : Bilezik.
Kendinden geçmiş, allahlık [kimse] : Müsvedde.
Kendine güvenir olmak : Petkası sıkmak.
Kendini beğenmiş [erkek] : Hüs- nübey, Vaziyo.
Kendini beğenmiş [kadın, kız]: Hüsniyânım.
Kendini beğenmiş olmak : Bokunda boncuk
bulmak, Mayalamak.
Kertmek [birisini] : Kasnaklamak.
Keskin içki : Ustura’.
Keyif : Zar.
Keyiflenmek : İki seksen uzanmak.
Keyifli : Ağzı
paça.
Keyifli olmak : Ağzı
dört köşe olmak, Gptü trampet çalmak.
Kıç : Amet, Atras, Bohça, Boyata, Cura, Çukur [yalnız
deliği]: Davul, Defans, Defransiyel, Ense, Kâse, Küfe, Mabat, Paket, Petka,
Pilâv, Popo, Semer, Spor-toto, Ş işe, Tiz, Toto.
Kılıksız
: Çapaçul.
Kıranta
[adam] : Kırçoz.
Kırantalaşmak:
Kırçozlaşmak.
Kısa kes : Makas’ !
Kısa kesmek! : Gaz
kesmek.
Kıskıvrak bağlamak : Tieye almak.
Kışı hapishanede geçirmeyi Adet edinen [kimse] : Kışçı.
Kıvam [punt] : Kolpo.
Kıvrak : Cimdallı.
Kıyafetsiz : Çapaçul.
Kıyafetsizlik : Çapaçulluk.
Kıyasıya vurmak : Sağlama
gitmek, Sarkıtmak.
Kıymetli. değerli [nesne] : Yüklü’.
Kıymetsiz [şey] : Çırnık, Moloz, Tapon.
Kız : Dalga.
Kızdıran : Gıcık.
Kızdırmak [birini] : Afyonunu patlatmak,
Gıcık vermek.
Kızlığını bozmak : Cam kırmak, Çerçeve dağıtmak.
Kızmak : Kafası bozulmak.
Kızmamak : Serin
gelmek.
Kibir : Kasıntı.
Koç yumurtası [ızgara] Şenlik.
Kof [şey] : Pofyos. '
Kokain : Kristal,
Koku.
Kolay [nesne, kimse, yer]: Palas’.2, Simit.
Kolay geçmek : Palas
geçmek.
Kolay yenilen [oyunda] : Ekmeklik, Yahnilik.
Kolejli kız : Köfte.
Koltukçu : Piyazcı.
Koltuklamak [birini] : Piyazlamak, Yağ
yakmak.
Komisyon
[kumarda] : Mano. Kompliman
: Piyaz.
Komplimancı : Piyazcı.
Komplimancılık : Piyazcılık.
Kompliman yapmak : Piyazlamak. Konfırans
: Çene oyunu, Kumpas. Kontrol
etmek [gözle] : Dikizlemek, İskandil
etmek, Kitakse etmek.
Konuşmak [biriyle]: Gır
atmak, Gır kaynatmak’, Musluğu açılmak, Peniz etmek2.
Konuşmaya devam etmek : Lafın gümrüğünü
vermek.
Kopuk [kimse] : Adadiyoz,
Dıra- gon2, Mırmır.
Korkak : Duman3,
Ökçesiz, Tırakalı, Yürek Selânik.
Korkmak : Besmele görmüş şeytana dönmek, Şeytan çarpmış keçi yavrusu
gibi titremek.
Korku : Tıraka’.
Korkulu [durum] : Kertan.
Korkutmak : Kokorozlanmak,
Osuruğunu düğümlemek.
Koruyan [kimse] : Adamım, Dayı’.
Koşarken birden hızlanmak : Yu- mulmak2-3,
Koşmak [eski tulumbacılıkta] : Takım açmak.
Kovma : Afaroz, lşınlamak.
Kovma belgesi : Afarozname.
Kovmak : Dehlemek, Haydamak, Oksulamak, Pasaportunu vermek,
Sepet havası çalmak, Sepetlemek, Sıpıtmak, Tüydürmek2,Yürütmek’, Yüzdürmek.
Kovulmak [büsbütün] : Dehlenmek,
Pasaportunu almak, Sepetlenmek, Yürümek2.
Koymak : Bastırmak.
Köhne fikirli [kimse] : Bayat.
Körpe, güzel kız : Bıldırcın, Piliç.
Kötek : Mariz,
Patak.
Kötü duruma sokmak : Duman attırmak.
Kötü duruma düşmek : Çarşaflamak, Göt
altına gitmek.
Kötü durumu görülmek : Fire vermek.
Kötü giyimli adam : Potas.
Kötü kadın : Antin’, Esnaf, Gaco, Paçoz.
Kötüleşmek [birinin işi veya durumu] : Duman olmak, Sigortası
atmak.
Köylü sigarası : Kinin.
Kubur deliği : Açık göz, Makaslık.
Kulampara : Babuk, Çocukçu, Keskin, Lâğımcı, Şapçı, Şişeci, Üçku-
yucu, Keriz’.
Kulamparalık : Manifolttan egzost.
Kulamparalık etmek : Güverteden yürümek.
Kumar : Keriz’ .
Kumarbaz : Esnaf2, Kıyakçı.
Kumarda kaybeden : Ekmeklik,
Halalım, lspanak, Keriz2, Mayın, Pilâki, Tasma,
Yahnilik.
Kumarda kaybetmek : Kerize bayılmak veya
kesilmek, Sabunlanmak.
Kumarhane : Bitirim2, Bitirim yeri, Boğuntu yeri, Dükkân, Tekke,
Tripo.
Kumarbane işleten : Bitirimci.
Kumar hırsızı : Esnaf2.
Kumar hırsızlığı : Kapak.
Kurada [kimse] : Sam yeli vurmuş mayıs çirozu.
Kurnaz [oyunda] : Acı badem, Bitirmiş, Bizden, Camcı, Çakal! Hapetmez,
Kaşar, Kaşarpeyniri, Yemez.
Kurşunla vurulmak : Postu deldirmek.
Kuruntu : Efkâr.
Kuruntulanmak : Efkârlanmak,
Efkâr etmek.
Kur yapmak : İş
almak.
Kusmak : Bozalamak, Böğürtlen çıkarmak, Kartvizit bırakmak,
Kon- fırans vermek, Ötmek2, Tavus kuyruğu veya Tavus tüyü çıkarmak.
Kusmuk : Böğürtlen.
Kuvveti, takati kalmamak- : Pili bitmek.
Kuzum : İmanım.
Küçük aptest etmek : Motorun suyunu
değiştirmek, Nargilenin suyunu değiştirmek, Tel çekmek.
Küçük hanım : Kokoniça.
Küçük, terbiyeli [öğrenci]: Yavru.
Küfür ': Bayramlık ağız,
[sunturlu] Defteri kebir, Kalay; [ağır] Kantarlı.
Küfür etme [topuna birden] : Ana avrat asfaltta
koşuyor, Ana avrat dümdüz gitme. '
Küfür etmeye yeltenmek : istifinden başlamak
veya başlatmak.
Küfür etmek : Bayramlık ağzını açmak, Kalayı basmak, Kalaylamak,
Kantarl ı atmak, Kayarlamak, Okumak, Perdahlamak2.
Külhanbeyi [nazlı-]: Sünbül bebek.
Külhanbeyi : Adadiyoz,
Bitirim, Dı- ragon2, Kopuk, Mırmır, Morti- des, Pırpırı; [sıfır numara] Uçarı
Sırıkçıoğlu, Zadegân,
Külhanbeyilik : Bitirimlik.
Külhan : Valde.
Külüstür hale gelmek : Külüstürleşmek.
L
Laf etmek : Musluğu açılmak, Peniz etmek2.
Lafını kesmek : Taş koymak.
Lafı uzatmamak : Gaz kesmek, Lafa yekûn tutmak.
Lllf olsun diye : Gırgırına.
Lakırdı : Gır!
Lakırdı etmek : Gır atmak, Gır kaynatmak!
Lakırdıya çanak tutmak : Açmaz yapmak.
Lastikli [söz] : Armalı.
Laübali : Farmason.
Lira [altın] : Küflü, Malama, Oski, Sarıkız! [kâğıt] Asker; Cumhuriyet,
Papeli, Teklik.
Lodos rüzgârı : Antin3.
Lostracı : Lustur.
M
Mağlup etmek : Takımı yatırmak, Yatırmak.
Mahcup etmek : Biçimlemek, Bozmak, Bozum havası çalmak, Façasını
almak, Keş etmek, kurdelesini kesmek2, Mor etmek.
Mahcup olmak : Amorf olmak, Bozum olmak, Dut gibi olmak, Ekşimek!
Foslamak, Kanemi olmak, Madara olmak, Mor olmak, Muz gibi olmak, Şişmek.
Mahcupluk : Bozum, Bozum havası.
Mahrum : Abazan, Habazan.
Makat : Büzük,
Karanfil, Menekşe. Mâli hülya : Efkâr.
Manasız konuşmak : Ötmek! Perdahlamak, Vızıldamak, Zartzurt etmek.
Mano hesabı tutmak : Fasulye yazmak.
Manzara : Filim.
Me'bun : Beşlik, Beş yıldız, Düğme, Dümbeleki, Esnafi, Folluk2,
Götlek, Götoş, Halka. Ibnetor, lnek3, Kayarto. Keçi, Kekez, Kova, Kovan,
Lubun, Lubunya, Nakka, Soluğan, Tayıncı, Tekerlek, Tünek, Verek, Yatık,
Yavşak.
Mecidiye [gümüş] : Dökme.
Meme [kadın, kız-si] : Ampul, Balkon, Far, İkizler, Kristal lamba, Şanzıman,
Tampon.
Memeler : Yedek parçalar, Taret.
Meni : Kafayağı.
Merdivenle çalışan hırsız : Minareci.
Mermi : Demir
çekirdek.
Meslekdaş : Omuzdaş.
Metres, dost : Aftos,
Antin, Dalga- motor, Gaco, Mantunita, Nannik, Paçoz, Zamazingo, Zamkinos.
Meyhane : Kilbe; [bol ve ucuz rakı satan] Küplüi.
Meyhaneci [ihtiyar] : Çomar.
Mezar : Bamye tarlası, Servialtı, Tahtalı köy.
Mezarlık : Bamye tarlası, Servialtı, Tahtalı köy.
Mısır lirası : Mavro oskisi.
Minet : Altmış dokuz (69).
Modası geçmiş [elbise, giyecek, takacak] : Eski enayi biçimi.
Muhabbet etmek : Gır
atmak, Kay- natmaki.
Muhakkak : Sigorya.
Musallat : Alabanda. •
Musallat etmek : Kışlatmak.
Musallat olmak : Alabanda olmak, Cavlaklaşmak, Cıvıkmak, Sulanmak1.
Mutlaka : Sigorya.
Mübadele : Kamanço, Kavançoi.
Mübalâğacı
: Palavracı, Zartçı.
Mükemmel
: Kıyak, Kimya.
Münasebetsiz [kimse] : Kaşmer- dikoz.
Müteahhit
[mütâyit] : Pezevenk.
Müzakere
: Kumpas.
Müzakere
etmek : Kumpas kurmak. Müzevir
: İspiyoncu, Radarcı.
Müzevirlik etmek : Çivilemek, İspiyonlamak.
N
Nakil vasıtası [külüstür] : Takatu- rist.
Nargile
: Emzik.
Naz
: Fasarya2.
Nazik
[vaziyet] : Kertan.
Nesne
: Dalga2.
Neşelenmek
: İki seksen uzanmak. Neşeli : Ağzı paça, ağzı dört köşe. Neşeli olmak : Ağzı paça olmak, Ağzı dört köşe olmak.
Neticesiz
: Sifos.
Neticesiz bırakmak : Atmış altıya
bağlamak.
Nihayet vermek [söze] : Yekün çekmek.
Nişanlanmak : Kapalı
dükkâna kira vermek.
Nutku
tutulmak : Kabız olmak2.
o
Obur
: Raspacı.
Olumsuz cevap vermek : Reçete yazmamak.
On liralık [kâğıt] : Alaman, Bar- bunya2,
Bütün, Evlek.
Onluk,
On para : Dekarya. On numara : Barbunya.
Ortak: Haver.
Otomobil :
İnek ; [çok yıpranmış] Haşat, Lâtarna.
Otomobil bagajı [nda oturma] : Güverte seyahati.
Otomobil çarpmak : Fotoğrafını
çıkarmak, Model değiştirmek, Toslamak2.
Otomobili kullanmak : Arabayı sallamak, Topuklamak.
Otomobilin
dış lastiği : Çarık2. Otomobili
yıkamak: Aptes aldırmak. Otomobil tamiri[uzun süren] : Haftalık.
Oyuna düşmek :
Mantara basmak, Sallamak.
Oyun etmek : Karagöz indirmek,
Kulpa oynamak. .
Oyuna teşvik etmek [kumarda]: Teke düşürmek.
Ödemek [para] :
Ballandırmak, Bayılmak, Dökülmek, Elden gelmek, Sökülmek, Toka etmeki, Tosla-
mak2, Uçlanmak, Yırtılmak.
Öfkelendirmek
[birini] : Afyonunu patlatmak.
Öldürmek
[bıçak, tabanca...] defterini dürmek,
Harcamak, Mortlat- rnak2, Nallamak, Temizlemek, Ufalamak.
Öldürülmek [kancıklıkla-]: Kötüye boğulmak.
Ölmek
: Adres değiştirmek,
Cartayı çekmek, Cavlağı çekmek, Cavlamak, Çıngırağı çekmek; [boş yere] Güme
gitmek; Gümlemek, Kakırdamak, Kalıbı dinlendirmek, Mortiyi çekmek, Mortlamak,
Nalları atmak, Nalları dikmek, Sıfırı tüketmek3, Tıngırdamak, Tır- lamakl,
Yürümek, Zartayı çekmek, Zıbarmak.
Ölü : Mortu. '
Ölümden
kurtulmak : Azraile elense
çekmek.
Önemsiz iş :
Havacıva.
Önemsiz söz : Havacıva.
Önem vermek : İplemek,
İp takmak, Takmak2'.
Önem
vermemek : Boşlamak, Boş vermek, Dalga
geçmek, Gır geçmek, Haspi geçmek, Haylama- mak, lska geçmek, Kayış atmak,
Keşlemek, Kumpas sallamak, Mandallamak, Omuz vermek, Reçete yazmamak,
Takmamak, Ta- tava yapmak, Tonel geçmek, Yan çizmek, Yan sallamak.
Öpüşmek :
Öperlemek, Kapışmak. Öz : Daniska2.
P
Pahacı :
Kazıkçı.
Pahalı [mal, yer] : Kazık3,
Kazık marka, Tuzlu.
Pahalıya satmak :
Kazık atmak, Ka- zıklamaki .
Para : Arpa, Asker, Dırav, Döviz, Dünyalık, Mal2,
Damgalı,Mangır,Man- giz; [kumarda] Mano; Patpat, Pul, Taş.
Para alma [bir kumarbazdan] : Kesim.
Para cüzdanı : Cep
astarı, Çarık.
Paradan kırpmak [şöför] : Makas yapmak.
Para harcamak : Bayılmak,
Ezmek, Kesilmek2, Mangiz eritmek.
Para kaptırmak :
Boğulmak, Kafeslenmek.
Para kazanmak [hırsızlıkla] : Ke- mentlemek.
Paralı [kimse]: Kalantor,
Kalın, Yağlı, Yüklü2.
Paralı olan [oyunda] : Galan.
Paralı olmak : Bitlenmek, Mangiz veya taş tutmak, Solumak, Tutmak.
Parasını almak [birinin bütün] : Kazımak’, Sızdırmak, Sövüşlemek.
Parasını almak [kumarda] : Mort- latmak2, Temizlemek2.
Parasını almak [kurnazlıkla] : Kazık atmak, Kazıklamak, Yolmak, Yolunu bulmak.
Parası olmak : Taş
tutmak, Tutmak.
Parasız [kimse] : Bitli,
Dıragon’, Hafif, Hasta’, Kokoz, Terso, Tıngır, Tırıl, Uyuz, Yolsuz.
Parasız [şey, yer] : Anafor, Avanta,
Beleş, Habeden, Haybeden, Lüp.
Parasız bırakmak : İpini
kesmek.
Para sızdıran dolandırıcı: Manitacı.
Para sızdırma : Manita.
Parasız elde eden : Anaforcu, Avantacı,
Beleşçi, Kaparozcu.Lüp- çü, Otlakçı.
Parasız elde etmek : Anafora konmak, Lüpe konmak.
Parasız geçinmek : Haraç yemek.
Parasız kalmak : Burnunu
çekmek, Kokozlamak, Uyuz olmak.
Parasız kazanmak : Avanta etmek.
Parasızlık : Yolsuzluk.
Para vermek : Ballandırmak, Bayılmak, Elden gelmek’, Koklatmak,
Sökülmek, Toka etmek, Tosla- mak2, Uçlanmak, Yırtılmak.
Para yemek : Mangiz
eritmek.
Parazit [kimse] : Ahtapot,
Tırıl.
Parazit
yaşamak : Abanmak.
Patırtı gürültü yapmak : Şirden- lik etmek.
Patron : Çorbacı.
Pay [kumarda] : Mano.
Paylamak : Harcını vermek, Fırça atmak.
Paylanmak : Fırça yemek.
Peder, baba : Moruk2, Pinpon, Pom- puruk.
Peşin
vermek : Elden gelmek.
Peşinden gitmek : Tabanının altına takılmak.
Peykede sabahlayan [kimse] : Peyke kurusu.
Pezevenk : Alfons, Asılzade, Astik, Çiçekçi, Dasnik, Esnaf’,
Geyik, Koz, Kuşçu, Pezo, Organizatör.
Pezevenklik : Çiçekçilik.
Piç [çocuk] : Cumartesi çocuğu, Çulgerme, Fır, Gündüzleme, Kapı
aralığı, Misafir tohumu.
Pinti : Demirhindi.
Pişkin [kimse] : Fırın kapağı.
Pişmiş aşa su katmak : Kamış koymak’ .
Plak [gramofon veya pikap,ı] : Müzik konservesi.
Pohpohlamak [birini] : Yağ yakmak.
Poker : Bob, Dörtyüz [4X100],
Pot, Temiz.
Poker hilesi : Köprü.
Poker oynamak : Pot
yapmak, Temiz çevirmek.
Polis : Akrep, Aynasız2, Dayı2, Da- yıbey, Gelinslıcılar,
Mikrop’, Tah- takoz.
Polis arabaları [makam arabalarının arkasına takılan]
: Güzeller resmi geçidi.
Puntuna getirmek : Sotaya getirmek.
Puşt : Beş, Dümbelek,. Esnaf’, Fol- luk2, Götlek, Hafız,
İbnetor, inek, Kayarto, Kova, Kuzu, Tayıncı, Tekerlek, Verek.
Puştlar : Puşlavat.
R
Rahat [nesne, kimse.yer]: Palas’,2.
Rahat geçmek : Palas geçmek.
Rahatlıkveren [nesne,kimse,yer] : Palas’,2.
Rakı : Anzarot, Carmak, Carmakcur, Duziko, İmam suyu, istim,
Kıra- vatlı, Pırna, Pırne, Pırnı, Piyiz.
Rakı Alemi yapmak : Papaz
uçurmak, Piyizlemek.
Rakı içmek: Çakmak2,
Papaz uçurmak, Parlatmak, Piyizlenmek.
Randevu evi : Koltuk.
Razı olan : Fit.
Razı olma : Mum.
Raddetmek :
Klark çekmek.
Rehin : Denyo2.
Rehirte koymak : Denyo2ya koymak.
Rind : Farmason.
RiyakAr :
Bomcu, Dubaracı, Kalleş, Kıtırcı, Madikçi.
Rus kadını : Haraşo.
s
Saat
[cep, duvar-i] : Değirmen. Sabretmek
: Karanfili sıkmak.
Sabrı
tükenmek : Sıfırı tüketmekl.
Saçmalamak :
[sarhoşken] Filim ko- _ parmak; Hilâliahmere laf konuşmak, Tozutmak, Üşütmek
-[kafayı], Zartzurt etmek.
Saçmalamaya başlamak : Parazit yapmak. -
Saf [kimse] : Naval.
Saflık : Andavallılık.
Sağlama bağlamak :
Altı kapıya almak.
Sağ sol : Sancak iskele.
*
Sahte :
Fosl.
Sakal : Dızgal.
Sakallı :_ Dızgallı, Fenerli.
Saklama : Uçurma.
Saklanmak [birisi] : Araziye uymak.
Salak :
Mantar2.
Saldırmak :
Kolonya sıkmak.
Salhane : Kızılırmak.
Sarhoş :
Bulut, Dut, Elli dirhem otuz, Filispit, Fitil, Kandil, Kandilli.Küp, Küplü2,
Mastor, Mastur, Matiz, Pestil2, Tekel bayii, Turşu, Tüt- sülü, Vapur, Yüklü2,
Zom2.
Sarhoşluktan başı bir yana düş, mek : Sarkmak.
Sarhoş olmak: istimini
almak, Mas- torlaşmak, Masturlaşmak, Matiz olmak, Pilot olmak.
Sarılmak [bir şeye] : Yumulmak^. Sarkıntılık etmek : Hallenmek2, 1s- kele
almak, Karga taşlamak, Peşrev atmak, Saraka etmek2, Yeşillenmek.
Satmak :
Mektebe başlatmak, Okutmak.
Savsaklamak : Asmak3.
Savuşma : Cızdam, Cızlam, Fertik,
Savuşmak :
Açmak, Ançizlemek, Cızdam etmek, Cızdamı veya cız- lamı çekmek, Cicozlamak,
Çözülmek, Dümeni kırmak, Ferlemek, Fertiği çekmek, Fertiklemek, Fıy- mak,
İpini kesmek, Kırmak, Kirişi kırmak, Kuskunu koparmak, Nokta olmakl,
Paniklemek, Palamarı koparmak veya çözmek, Panik kırmak, Payandaları çözmek,
Tığ- mak, Tırlamak, Tüymek, Voltasını almak, Yaylanmak, Yelkenlemek, Zamkinos
etmek, Zıplamak.
Sayın [bay] :
Babalık.
Selâm vermek [elle] :
Pata çakmak. Sersem : Abeci, Abullabut,
Ahlat, Andavallı, Angut, Armut, Aval, Ayran ağızlı, Bangoboz, Cacıklık, Denyo,
Dilgoz, Düdük, Düdük makarnası, Enayi pilllkisi, Gebeş, Gebeşâki, Göt, Habeci,
Habeci kostik, Hafız, Halalım, Handavallı Hırbo,Hırt, Hırtapoz, Hışır, Hıyar,
Ispanak, Kanser ilâcı, Kaşalot, Ka- şalotzade, Kaşkaval, Kerestel, Ke- riz2,
Keş, Keşkekaleyhisselâm,Key, Koroydo, Lâhmacun pidesi, Man- tar2, Mayın, Naval,
Pangodoz, Pilâki, Saloz, Tereyağı, Yanbolu.
Sersemleşmek : Pilâkileşmek, Şabanlaşmak.
Sersemlik: Avallık,
Hırtapozluk, Hırtlık, Hıyarlık, Kaşkavallık, Şabanlık.
Serseri [kimse] : Hayta, İpi kırık, ipsiz, Kopuk, Sapısilik.
Serserilik : Haytalık.
Sert hoca : Ayazağa.
Ses çıkarmamak : Akoz etmek, Us- kutlamak.
Sevgi : Rampi.
Sevgili : Helâllı.
Sevici [kadın] : Ablacı.
Sevimsiz [kimse] : Firigo.
Sevimsiz [nesne] : Madara!
Sevinçli : Ağzı paça, Ağzı dört köşe.
Sevişmek [uzun süre-] : Rölantide kalmak.
Sevmek : Abayı yakmak, Çarpılmak, Gevşemek.
Seyredilen şey : Filim.
Seyrek bıyık : Kenef sazlığı, Kenef süpürgesi.
Seyretmek : Dikiz etmek, Dikiz gelmek, Dikizlemek, İskandil
etmek, Kitakse etmek.
Sıfır [numara] : Tophane
güllesi, Simit.
Sıkıntısız geçmek : Palas geçmek. Sıkıntıyı gidermek : Efkâr dağıtmak. Sıkmak [karşısındakini] : Gıcık vermek.
Sınıfta kalan [iki yıl] : Çifte dikiş, Çifte
kavrulmuş, Gedikli.
Sınıfta kalmak : Atomlamak, Çakmak3, Çuvallamak,
Takmak3,Tır- lamak2, Top atmak2, Torpillemek.
Sırnaşık [kimse] : Cıvık, Çamur, Maya, Paçavra, Sıvık.
Sırnaşıklık etmek: Cavlaklaşmak,
Cıvıkmak, Çamurlaşmak, Su kaçırmak, Su koyuvermek.
Sırnaşmak
: Asılmak, Ekşimek2.
Sır
söylemek: Tınmak.
Sır
tutmamak : Peniz etmek.
Sızmak
: Moz olmak, Zıbarmak2.
Silâh
taşımak : Sağlam gezmek. Sille
: Ellialtı,
Pendifırank, Tingoz.
Sinirlendiren
: Gıcık. Sinirlendirmek : Gıcık vermek. Sinirlenmek
: Asabatı bozulmak. Sirkat
: Arak, Aşiremento,
Kaparoz, Pandufla.
Sivil polis : Pil.
Sofraya oturmak [davetsiz] : Has işlemek, Pıyiz kaymak, Rampa etmek.
Soğuk (kimse] : Firigo.
Soğuk soğuk konuşmak : Esmek.
Sohbete dalmak : Gır atmak, Kaynatmak .
Sokağa çıkmak : Temiz havaya çıkmak.
Son verilme : Mayna.
Son verilmek : Mayna olmak.
Son vermek [söze] : Yekün çekmek. Sopa [otomobilde] : Gece zammı. Soyguncu : Bulgurcu.
Soymak [birini]: Elemekl,İyi
etmek, Sızdırmak, Yolmak.
Soyulmak : Boğulmak,
Kafeslenmek. Sövme [topuna birden]
: Ana avrat asfaltta
koşuyor, Ana avrat dümdüz gitme.
Sövmek : Kalaylamak, Okumak, Kantarlıyı basmak, PerdahlaQlak2.
Söyle!
: Akoza, Aktize I Söylemek [şarkı] : Açmak,
Atmak. Söz : Gırl.
Sözlü yoklama yapmak [okulda]: Piyango çekmek.
Söz söylemek : Musluğu açılmak. Stadyum
: Hastane.
Sulu [kimse] : Cıvık,
Çamur, Maya, Paçavra. Sıvık.
Sululuk etme : Sulantı.
Sululuk etmek : Cavlaklaşmak, Cıvıkmak, Limon sıkmak,Sulanmak.
Surat : Faça2.
Sus!: Kım,
Makas! Pırtı, Resto, Terso, Uskut I '
Susmak : Akoz etmek, Uskutlamak.
Susturmak : Kafaya almak.
Sürgün etmek : Künyesini silmek.
Sürtüklük, haylazlık etmek : Yortmak.
Süslü: Afili,
Alengirli, Apiko2, Aynalı, Cakalı, Covino.
Süslü püslü : Kokorozlu.
Süzme afyon : Şıra.
ş
Şaka, latife etmek : Numara
yapmak2
Şamar : Ellialtı, Pendifırank, Tingoz.
Şamatacı [kadın] :
Zilli.
Şansı olmak : Balık tutmak.
Şarlatan :
Kampanacı.
Şaşakalmak :
Salozlaşmak.
Şaşırmak,soğukkanlılığını kaybetmek : Abliyi kaçırmak,
Abliyi bırakmak.
Şaşırtmak [birini] : Açmaz yapmak, Dümen
yapmak, Sotada bırakmak.
Şaşkınlık : Hıyarlık.
Şekersiz çay [şekeri tabakta] Yandan çarklı2.
Şey : Dalga2.
Şık : Afili, Alengirli, Apiko2 Aynalı, Cakalı, Covino,
Filispit, Fiyakalı.
Şık kadın : Parça.
Şıklık : Apiko’.
Şimdi : Alesta’.
Şiş : Falçata.
Şişko [kimse] : Çuval, Meflaket.
Şişman [kimse] :
Çuval.
Şişman [öğrenci] : Umum müdür.
Şom ağızlı olmak : Ağzının kaytanını çekmek.
Şöför [arabayı yıpratan] : Kasap.
Şöför, bir arabada bir sene çalışmak : İkmalsiz geçmek.
Şöför, iş yapamamak : Hasırlara sarılmak
veya yatmak.
Şöför, kovulmak :
Mavi kâğıt almak.
Şöför, müşteriden fazla para almak : Kesmek3.
Şöför muavini [iyi yetişmiş]: Profesyonel talebe.
Şöför, otomobille gezmek [patrondan izinsiz] : Piston kırmak.
Şöförü kovmak[patron] :Mavi kâğıt vermek.
Şüphelenmek
: Uyuzlanmak. ' Şüphesiz
: Eyvala.
T
Tabanca kurşunu : Badem şekeri, Leblebi.
Tabansız, korkak : Ökçesiz. Tırakalı.
Tabii : Eyvala.
Tabut : İmam kayığı.
Tadını kaçırmak :
Su koyuvermek.
Tahammül etmek : Karanfili sıkmak.
Tahammülü kalmamak : Sıfırı tüketmek’ .
Takma göğüs :
Babana yuttur, Protez.
Talihi
olmak : Balık tutmak.
Tamahkilr
: Demir hindi.
Tasa
: Efkâr.
Tasalanmak : Efkılrlanmak, Efkâr etmek.
Taşıt
[kiilüstür] : Taka.
Tavla zarı [küçük boyda] : Karagöz.
Tavla zarı [bir çeşit] : İzmir.
Tavsiye getirmek : Torpil almak.
Tecavüz etmek : Kolonya sıkmak.
Tecrübeli, bilgili [kimse] : Bitirmiş.
Tecrübesiz [kimse] :
Alafıranganın bebesi, Çaylak, Rafadan, Toy.
Tefeci
: Kafesçi.
Tehdit
etmek : Kokorozlanmak.
Tehlikeli
[vaziyet, yer] : Ayaz’.
Tehlikeli kimse : Trafik kazası.
Tehlikeye düşmek : Faka basmak.
Tekdir [büyük] : Arma2, İngiliz arması, Papara.
Tembel [öğrenci] : Hasta3.
Tembellik etmek [öğrenci] : Hasta olmak,
Toslamak3.
Temiz [oyun] : Harbi.
Tepelemek : Uıalamak2.
Terbiye dışı [konuşmak] : Greko -romen
[konuşmak].
Terbiyesiz (kimse] : Cıvık. Çamur, Maya,
Paçavra, Sıvık.
Tercüme etmek : PelOz etmek.
Terelelli : Cimdallı.
Tevkifhane : Delik, Kafes, Kodes, Mektep.
Tıraş olmak [sakal] : Yüzünü yıkamak.
Tokat : Düşeş, Ellialtı, Pendifırank, Tingoz.
Toplum polisi [açık arabada dolaşan] : Fruko, Yoğurtlu
bakla, ikramiyeli.
Toy : Kuş.
Tufeyli [kimse] : Ahtapot, Tırtıl.
Tuhaf : Antika.
Tuhaflık : Antikalık.
Tulumba alayı : Koç boynuzu.
Turist [pis] : Adembaba.
Tutmak, -yakalamak : Ayıklamak, Enselemek,
Piyastos etmek.
Tutmak [bir şeyi eliyle] : Yumulmak!
Tutulmak : Enselenmek, Piyastos ol mak.
Tuzağa düşmek : Mantara basmak.
Tuzağa düşürmek, aldatmak : Ça- parize getirmek,
Mandepsiye bastırmak, Mandepsiye düşürmek, Mantara bastırmak, Posta kurmak,
Tongaya düşürmek, Voli çevirmek.
Tuzak : Açmaz, Dümen, Katakulli, Mandepsi, Numara, Tonga,
Zoka.
Tuzakçı : Numaracı.
Tüketmek : Elemek2, Eritmek.
Tütün kaçakçısı : Ayınka, Ayınkacı. Tüysüz,
bıyıksız [kimse] : Palabıyık.
u
Ufak tefek kimse : Az gelişmiş ülke. Ukalâlık
eden : Üç günlük seyisliği var, kırk yıllık atboku eşeler.
Ukalâlık
etmek : Ötmek!.
Umudu
kesmek : Yenge olmak. Ustalıkla
: Usturuplu.
Ustura
: Tüydöken.
Usul, âdet : Racon, Zagon.
Utandırmak : Biçimlemek,
Bozmak, Bozum havası çalmak, Façasını almak, Keş etmek, Kurdelesini kesmek,
Mor etmek.
Utangaçlık : Bozum, Bozum havası. Utanma
: Bozum, Bozum havası.
Utanmak : Amorf olmak, Bozum olmak, Dut gibi olmak, Ekşimek!,
Foslamak, Kanemi olmak, Madara olmak, Muz gibi olmak, Şişmek.
Utanmazlık etmek : Keçeyi suya salmak.
Uyanık olmak : Çuval ağzı açmak.
Uydurma [söz, haber] : Atmasyon, Bom. Dolma,
Dubara, Eftaminto- kofti, G ır2, Kantin, Katakofti, Kıtır, Kıtırbom, Kofti,
Madik, Mantar, Martaval, Masal, Palavra, Polim, Şorolop.
Uygun düşmek : Kıyak kaçmak.
Uygun düşürmek : Tavına getirmek.
Uygunsuz durumda bulunmak: Aynasızlanmak.
Uygunsuz kadın : Antin!, Esnaf, Gaco, Paçoz, Sırma, Tamir atel- yesi,
Yollu, Zerzevat.
Uyku : İstif.
Uyumak : Zıbarmak2.
Uzak durmak : Alarga durmak.
Uzaklaşmak : Açık gelmek, Alarga etmek.
Uzaklaştırmak [birini bir yerden]: Ballandırmak, Dehlemek, Sepet havası çalmak,
Sepetlemek, Sıpıt- mak, Tüydürmek2
Uzun süre faydalanmak : Emmek, Sağmak.
Üçlü [otuzbir oyununda] : Filiz.
Üçüncü kimse [iki kişiye karışan]:
Tartaracı. •
Üste çıkmak istemek : Kokorozlanmak. -
Üstün çökmek : Hındımlamak.
Üşümek : Götünün kılları diyapazon olmak.
v
Vakit geçirmek : Kilometre doldurmak.
Vaktini boş geçirmek : Havyar kesmek.
Valde : Kocakarı.
Vaz geçmek : Boşlamak, Boş vermek, Dalga geçmek, Harcamak2, Hasbi
geçmek, Haylamamak, lska Geçmek, Kanat kırmak, Keş- lemek, Kumpas sallamak,
Omuz vermek, Tonel geçmek, Yan çizmek, Yan sallamak.
Vaziyet : Dalga3.
Vaziyeti idare etmek : Vatanı kurtarmak.
Vermek : Atlamak, Ballandırmak, Bastırmak, Bayılmak,
Çalıştırmak, Çıkmak, Dökülmek, Ekmek1,Elden gelmek, Pasalamak, Sökülmek, Toka
etmek! Tokalamak, Tos!a- mak2, Uçlanmak, Yırtılmak.
Wolkswagen arabası : Asfalt biti. Vurdumduymazlık
: Andavallılık. Vurgun : Tufa. Voli.
Vurgun vurmak : Voli vurmak.
Vurmak [elle, tokat, yumruk] :
Çakmak! Dokunu dokunuvermek, Ekmek! İnmek, Konmak,
Okşayı Okşayıvermek, Sarkıtmak.
y
Yabancı : Baru.
Yakalamak [birini] : Enselemek, Pi- yastos
etmek.
Yakalanmak : Enselenmek, Piyastos olmak, Yakamaz olmak.
Yakışık almak : Kıyak kaçmak.
Yakışıklı [kimse] : Afili, Alengirli,
Aynalı, Cakalı, Fiyakalı.
Yakışmak : Açmak!
Yalan [söz, haber] : Afiş, Asma
sakal-takma bıyık, Atmasyon, Bom, Dolma1, Dubara, Eftamin- tokofti, Gazozağacı,
Gır2, Kantin!, Kaşkariko2, Katakofti, Kıtır, Kıtırbom, Kofti, Madik, Mantar!
Martaval, Masal, Maval, Palavra, Pencidü, Polim, Şorolop, Torpil!, Ustura.
Uydurmasyon.
Yalancı : Atmasyoncu, Bomcu, Dol- macı, Dubaracı, Filimci,
Kerizci2, Kıtırcı, Madikçi, Mantarcı, Palavracı, Polimci, Tavcı, Üçkâğıtçı,
Uydurmasyoncu.
Yalancılık : Atmasyonculuk, Dalaverecilik, Dolmacılık,
Mantarcılık, Palavracılık, Polimcilik, Uydur- masyonculuk.
Yalanı çıkmak : Madara olmak, Hat karıştırmak.
Yalan söylemek : Bom
atmak, Güm atmak, Hava basmak2, Kantin atmak, Kıtır atmak, Küllüm yutmak,
Madik atmak, Mangalda kül bırakmamak, Mantar atmak, Mantarla- mak, Martaval
atmak veya okumak, Masal okumak, Maval oku--' mak, Palavra atmak veya sıkmak,
Palavra savurmak, Piyaz doğramak, Polim atmak, Ustura çalıştırmak, Viraj
almak; [karşılıklı] Vuruşturmak’.
Yalan söylememek : Harbi konuşmak.
Yalan
söylemeyiş : Harbilik.
Yaman
[kötü] : Malın gözü.
Van : Borda.
Yanağı
kıstırma : Makas2.
Yanağı kıstırmak : Kesme almak, Makas almak, Makas geçmek, Makaslamak.
Yanaşmak [birisine, bir şeye] : Raspalamak.
Yanaşmamak : Açık gelmek, Alarga etmek.
Yangın çıkaran [kasden-] kimse: Donanma cemiyeti, Donanmacı.
Yankesici
: Panduflacı.
Yanlış hesap etmek : Kül yemek. Yan
yana [oturma] : Borda borda. Vara
almak : Postu deldirmek.
Yaralamak [bıçak, şiş... ile] : Çivilemek’, Hacamat
etmek, Hacamatlamak, Mıhlamak, Şişirmek’, Şişlemek.
Yaramak : Açmak’.
Yararlanmak : iş almak.
Vardım etmek : Torpillemek2.
Yaslanmak [bir yere] : Kasılmak.
Yaşlanmak : Moruklamak, Moruklaşmak.
Yaşlı [kimse] : [öğrenci] Dede; Moruk’, [çok] Muşmula; Buruşuk,
Pinpon, Pompuruk, Tohumluk.
Yaşlı hoca : Salatalık.
Yayan yola çıkmak : Patiniyi tutmak.
Yemek yemeğe koyulmak : Yu- mulmak2.
Yemek
yemek : Zilliyi kırmak.
Veni
: Gıcır.
Yenmek
: Takımı yatırmak,
Yatırmak. Verinde : Dızlak.
Yeter!
: Makas’, Resto, Terso,
Uskutl Yetinme : Mum.
Yıldırmak : Duman attırmak, Düz nefes etmek.
Yirmi
[sayı] : Vagon.
Yirmibeş kuruşluk bütün nikel para : Mandagözü.
Yiyinti
: Hapaz.
Yok
: Iska, Nanay.
Yok
olmak : Yenge olmak.
Yok etmek [iz bırakmadan] : Kay- natmak2.
Yol
: Racon, Zagon.
Yola koyulmak [dosdoğru] : Pupa gitmek.
Yollardan müşteri toplamak [şöför] : Ördek avlamak.
Yolsuz işlerde bulunmak : Sessiz filim
çevirmek.
Yolsuzluk : Aynasızlık, Salamurya. Yolunda : Ayna.
Yol
yordam : Racon, Zagon.
Yumurtalar [erkekte] : Top arabası, Gavgav,
İncir dolması.
Yutturmak
: Çakmak4.
Yürü!
: Pami 1 Yüz : Faça2. Vüzegülerlik
: Piyazcılık. Yüze gülmek : Piyazlamak.
Yüz
liralık [bütün] : Keçili, Yeşil.
Yüz tuvaleti [kadınların] : Mar- şal yardımı.
Yüzük
: Çıban. Yüz vermek : Şan vermek.
z
Zabıta memuru : Aynasız2, Dayı2, Gelinalıcılar, Mikrop,
Tahtakoz.
Zabıtaya şikâyet etmek : İyilik yapmak.
Zamane kopuğu : Bobstil.
Zamparalık [etmek] : Horta [etmek].
Zaptiyelerle hoş geçinmek : Bıyıklıya piyaz
vermek.
Zar [Tavla.-ı] : Aynasız!; [hileli] Gebe zar; [cıvalı] Öküz, Ölü.
Zarara sokmak [birini] : Kam.ş koymak, Kazık
atmak.
Zarar görmüş olmak : Ayvayı yemek.
Zararlı [yer, şey. kimse] : Aynasızı, Boru2, Kazık!.
Zar atma [bir çeşit] : Mıhlama, Sürtme.
Zar
gelmemek : Yalan söylemek.
Zarif
: Apiko2,
Filispit.
Zariflik
: Apikol.
Zavallı
[kimse] : Kırtipil.
Zayıf [kimse] : Çiroz.
Zekâ : Santıral, Vites.
Zeker : Alat, Baba, Babafingo, Ba- batorik, Bombili, Çomak,
Çöp, Hacıbaba, Haydar, Kamış, Kereste, Kontrol kalemi, Kuş, Malafa, Maslahat,
Matafor, Matrakuka, Pantolon balığı, Saksafon, Similya, Tespih, Torik, Zurna2,
Zekeriya.
Zenci : Mavro.
Zengin [kimse] : Amerika, Kalantor, Kalın, Sucuk, Yağlı.
Zengin olmak : Köşeyi
dönmek, Solumak.
Zevklenmek : İki seksen uzanmak.
Zıpır : Zırtapos.
Ziyafet : Çamur.
Zor ders: Ayaz
[ders]2, Majino hattı.
Zor durumdan kurtulmak : Yırtmak2.
Zorla : Kaspanak, Metazori.
Züğürt, parasız : Bitli, Dıragon!, Hafif, Hasta!. Kokoz, Terso, Tıngır,
Tırıl.
Züğürtleşmek : Burnunu çekmek, Kokozlamak, Tırıllamak.
Züppe : Abuzettinbey, Carrom, Çarliston [marka], Didon;
Magazin çocuğu, [kadın] Tango.
[*] [italyancada "fitto?'dan G.Mayer Türkisch studien, 1. Die
Griechischen und Ror,,a- nischen
{Jestandtheile in Wortschatze der Oamanlsch-Tuıkischen s. 59].
[†] İtalyanca, yelkenleri toplamak manasına gelen bu
kelime. grekçe «stingaro», Portekizce «estingar», İtalyanca «stringare»
sözlerinden gelmedir. G. Mayer'in yukarıda anılan
eserine bk. (s. 77).