Ana içeriğe atla

  
 
Print Friendly and PDF

FERİT DEVELLİOĞLU...TÜRK ARGOSU

 

 

Abanmak (tr. f.) Birine yük olup, o­nun sırtından geçinmeye çalışmak. Görüyorum hep bize abanıyorsun, sen de aç bakalım çarığın ( = para cüzdanının) ağzını.

Abayı yakmak (ar. tr. dey.) Sev­mek, gönül vermek, gönlünü kap­tırmak. Ne o, pis pis düşünüyorsun, büsbütün Zehra'ya abayı yaktın mı yoksa.

Abazan (s.) 1. İştahlı ve karnı aç olan [kimse]. Herifkaç gündürabazan (bk. Habazan, Zil). 2. Uzun süre kadınsız kalan [adam]. Herif altı aydan beri abazanmış.

Abeci (s. öğr. arg.) Aptal. Buraya bak, abeci. (bk. Aval. Bangoboz, Cacıklık, Dilgoz, Düdük makarnası, Gebeş, Gebeşâki, Hafız, Halalım, Hır­bo, Hırt, Hışır, Hıyar, Kanser ilâcı, Kaşkaval, Kerestel, Koroydo, Mayın, Pangodoz, Pilâki, Saloz, Tereyağı, Yanbolu).

Abla '(öğr. arg.) Öğrencilere ya­kınlık gösterip bol not veren kadın öğretmen.

Ablacı (i.) Sevici kadın. Kıtım, o ablacıdlf, alarga dur.

Abliyi kaçırmak veya Abliyi bırak­mak (ita. tr. dey.) Soğukkanlılığını kaybetmek, şaşırmak. Abliyi kaçırınca veya bırakınca telden yuvarlandı.

Abullabut (s.) Kabasaba, anlayışsız, ahmak, sersem adam. Abullabutun biri. (bk. Andavallı, Aval, Bangoboz Cacıklık, Dilgoz, Düdük makarnası, Gebeş, Gebeşâki, Hafız, Halalım, Hır­bo, Hırt, Hışır, H 1yar, Kanser ilâcı, Kaşkaval, Kerestel, Keş, Koroydo, Mayın, Pangodoz, Pilâki, Saloz, Te­reyağı, Yanbolu).

Abuse etmek (f.) Durmak, durak­lamak. Herifçioğlu korkusundan abu- se etti.

Abuzettinbey (i.) Züppe. Abuzet- tinbeyin biridir, yançizl (bk. Çarlis­ton "-marka", Didon).

Acıbadem (tr. b. s.) Kurnaz, açık­göz. Nafile uğraşma, bir şey yemez; herifçioğlu acıbadem. (bk. Bitirmiş, Çakalı, Hapetmez, Kaşar, Kaşarpey­niri).

Acın kabadayısı (tr. s. şöf. arg.) Pa­rasız olduğu halde, cömert, eliaçık kimse. Meteliğe kurşun atar ama, acın kabadayısıdır vesselam...

Açbaşı (tr. f.) Çekil, defol I

Açık gelmek (tr. f.) Yaklaşmamak, uzaklaşmak, yanaşmamak (bk. Alar­ga etmek).

Açık göz (tr. i. dey.) Ayakyolunun kubur deliği.

Açlıktan götü örümcek bağla­mak (tr. dey.) İyiden iyiye züğürtle­mek, çok parasız kalmak. Açlıktan götün örümcek bağlamış da, hâlâ fiyakadan vazgeçmiyorsun ha!

Açmak (tr. f.) 1. Gitmek, savuşmak, defolmak. (bk. Ançizlemek, Cızdam etmek, Cızdamı çekmek, Cicozlamak, Cızlamı çekmek, Çözülmek, Dümen kırmak, Fertiği çekmek, Ferlemek. Fertiklemek, İpini kesmek, Kırmak Kirişi kırmak, Nokta olmak, Palamar koparmak veya çözmek, Panik kır­mak, Payandaları çözmek, Tırlamak Tüymek, Voltasını almak, Zamkinos etmek) . 2. Yaramak, hoşa gitmek yakışmak. Bizi açmaz, böyle yerler 3. - Söylemek.

AÇM

Açmaz (tr. i.) Hile, dalavere. (bk. Mandepsi, Tonga, Zoka).

Açmaza gelmek (tr. f.) Hileye, tu­zağa düşmek. (bk. Tongıya bas­mak, Tongaya düşmek, Tora düş­mek).

Açmaz yapmak (tr. f.) Lakırdıya çanak tutmak, lakırdıyı davet etmek; hile, dalavere yapmak. (bk. Ayak yapmak, Dümen yapmak, Filim çe­virmek).

Adadiyoz (gr. s.) Külhanbeyi tavırlı [kimse]. (bk. Bitirim, Dragon2, Ko­puk, Mırmır, Pırpırı).

Adamım (tr. n.) Kendisine yakınlığı olan kimseye karşı: "aziz kardeşim" makamında kullanılır. Adamım, ne­relerde dolaşıyordun sen. (bk. Anam babam}.

Adembaba (ibr. tr. b. i.) Kılıksız kı­yafetsiz, saçı sakalı birbirine karış­mış olan pis turist.

Adres değiştirmek (fr. tr. dey.) Ölmek. (bk. Cavlağı çekmek, Ka- kırdamak, Mortiyi çekmek, Nalları dikmek, Tıngırdamak, Tırlamak2).

Afaroz (gr. i.) Kovma.

Afarozlamak (gr. tr. f.) Kovmak. Herifi yerinden afarozlamışlar. (bk. Dehlemek, Haydamak, Oksulamak, Pasaportunu vermek, Sepet havası çalmak, Sepetlemek, Sıpıtmak, Yü- rütmekl ).

Afarozname (gr. far. b. i.) Kovma belgesi. "Afaroz nameyi eline ver­mişler." -H.R.G.

Afi (gr. i.) Gösteriş, kabadayılık Hırbonun işi hep afi. (bk. Caka, Fa­sarya2, Fiyaka).

Afi kesmek (gr. tr. dey.) Gösteriş yapmak, caka satmak (bk. Dümen yapmak, Numara yapmak, Polim yap­mak, Racon kesmek2).

Afili (gr. tr. s.) Gösterişli, cakalı, Şu afili paçoza kitakse 1 (bk. alengirli, aynalı, cakalı, fiyakalı).

Afiş (fr. i.) Yalan, dolan, hiyle. (bk. Martaval, Palavra...)

Afiş yutmak (fr. tr. dey.) Yalana, dolana, hiyleye kanmak. Azbuçuk harbi konuş be agam, artık kolayına afiş yutmuyoruz.

Aftos (gr. i.) Dost, metres, Çakal Ali, dün gece aftosunu hacamat etmiş diyorlar. (bk. Antin, Dalgamotor, Ga­co, Nannik, Paçoz).

Aftospiyoz (gr. b.i.) 1. Önemsiz, de­ğersiz, derme çatma şey. (bk. Fa- safiso, Kırtipil, Külüstür, Mıcır, Mo­loz, Pofyos, Tapon, Zımbırtı). 2. Bu da kim, sen kim oluyorsun. Aftospi- yoz bel

Afyonunu patlatmak (far. tr. dey.) Birini rahatsız ederek öfkelendirmek. Herifin afyonunu patlatmaya çalışı­yorsun ama vız gelir ona.

Ağabey (öğr. arg.) Öğrencilere ya­kınlık gösterip bol not veren erkek öğretmen.

Ağaç olmak (tr.dey.) Bir yerde ve ayakta çok beklemek. Nerdesin ya­hu bu saate kadar? Seni bekleye bekleye ağaç olduk.

Ağır işçi (b.) Uygunsuz kadın, fâhi- şe. Dalga geçtiğin kadın ağır işçidir be, sakm evlenmeye kalkma 1 (bk. Çürük, Esnafı, Antinl).

Ağzı dört köşe olmak (dey.) Keyifli, neşeli, olmak. Bakıyorum işin iş ya­ni, ağzın dört köşe bugünlerde, (bk. Ağzı paça olmak).

Ağzı paça (s.) Keyifli, neşeli, se­vinçli. Paçozu tavladın ya, ağzın pa­ça artık.

Ağzı paça olmak (dey.) Keyiften enayileşmek, aptallaşmak. Hangi dal­gadasın gene, görüyorum ağzın pa­ça olmuş. (bk. Ağzı dört köşe olmak).

Ağzını ıslatmak (tr. dey.) İçki iç­mek: Ktrk yılda bir ağzımızı ıslata­lım deriz, cebimiz metelik yüzü gör­mez. (bk. Çakmak2, [birisinin ma­sasında] Has işlemek, Piyiz kaymak, Rampa etmek, [fazla] Mazotu ye­rinde olmak, Papaz uçurmak, Par­latmak, Piyizlemek, Vurmak, Yakış­tırmak, Yapındırmak, [karşılıklı] Vu­ruşturmak).

Ağzının kaytanını çekmek (tr. dey.) Şom ağızlı olmak. "Ağzının kaytanını çek/ eski vakitler geçti". H.R.G.

Akaryakıt (b. i.) Alkollü içki. (bk. Antifriz, Anzarot, Carmak, Carmak- cur, Duziko, Gençlik suyu, İstim, Ma­zot, Pırna, Pırne, Pırni, Piyiz; [şişe halinde] Tabanca; [keskin] Ustra, Yaş).

Ahlat (gr. i.) Kaba saba adam. Ahla­tın biridir, boş ver! (bk. Hırt, Hışır, Hıyar, Kereste1, Keş, Yanbolu).

Ahlatağa (gr. tr.s.) Kaba; Budala, ahmak. (bk. Aballabut, Ahlat, An­davallı, Hırt, Hışır, Hıyar.. )

Akmak (f.) Basıp gitmek. O çoktan aktı. (bk. Açmak1, Ançizlemek, Ara­lanmak, Basmak1, Cızdam etmek, Cicozlamak, Cızlamı çekmek, Çö­zülmek, Dümeni kırmak, Düşmek1, Ferlemek, Fertiği çekmek, Fertikle- mek, Gaza basmâk, Gazlamak. İpini kesmek, Kırmak1, Kirişi kırmak, Nok­ta olmak1, Palamarı koparmak veya çözmek, Panik kırmak, Payandaları çözmek, Tığmak, Tırlamak, Toz ol­mak, Tüymek, Voltasını almak, Yay­lanmak, Yelkenlemek, Zamkinos et­mek, Zıplamak).

Akordeon .olmak (fr. tr. dey.) İç içe geçmek. Fren patlayınca araba­lar akordeon oldu.

Akortlu (fr. tr. s.) Bağışıklı. "Burada tüm millet mikroplara karşı akort­ludur." - Akbaba, Muzaffer Izgü.

Akrep (a.i.) Polis. Akrebin işi hiç belli olmaz, insam bir yana kıstmve- rir.

Ahtapot (gr. i.) Parazit, başkasının sırtından geçinmek isteyen. Şu ah­tapotu sepetleyiverl (bk. Tırtıl).

Ahtu (i.) Cimağ. (bk. Enjeksiyon naturel, Haniş, Tıngırtı).

Akoza, Aktize (gr. f.) Sağlamlaştır, söyle, haber ver 1

Akoz etmek (gr. tr. f.) Susmak, sü­kût etmek. Herifçioğlu, bal gibi ka­laylarken akoz edilir mi be abi? (bk. Uskutlamak).

Akozlamak (gr. tr. f.) Gizlice söy­lemek.

Alabanda (ita. i.) Musallat. O da sana alabanda.

Alabanda olmak (ita. f.) Musal­lat olmak. Kalantora alabanda olun­ca, elli papeli uçlandı.

Alabandayı yemek (ita. tr. dey.) Adamakıllı azarlanmak. Alabandayı yiyince muma döndü.

Alafranganın bebesi (ita. fr.tr.dey.) Toy, cahil, bilgisiz, tecrübesiz kimse. Alafranganın bebesi, adam olmana on fırın ekmek lâzım senin. (bk. Çaylak, Rafadan, Toy.)

Alaman (i.) Bütün on liralık. Herif amerika ( = çok zengin), çarığın­da ( = cüzdanında) alamanın bini bir paraya. (bk. Bütün, Evlek).

Alarga durmak (ita. tr. f.) Uzak durmak, açık durmak. Hacım, sen biraz alarga dur bakalım.

Alarga etmek (ita. tr. f.) Açıktan gelmek, açık gelmek.

Alat (ar. i.) Erkeklik uzvu. (bk. Ba­bafingo, Bombili, Kereste?, Masla­hat, Matrakuka, Saksafon, Zurna?).

Alengir (i.) Gösteriş. (bk. Afi, Caka, Fasarya, Fiyaka, Lolo, Tıraka2).

Alengirli (s.) Yakışıklı, gösterişli. Alengirli bir adam; alengirli bir se­lam çaktı. (bk. Afili, Çakalı, Fiyakalı).

Alesta (ita. zf.) 1. Şimdi, derhal. 2. (s.) Hazır, hazır bir halde bulunan, tetikte. Hırsız alesta, nerde ise atla­yacak.

Alfons (i.) Pezevenk. (bk. Asıl- zade, Astik, Dasnik, Esnaf1, Geyik).

Alirıza (a. i.) Tekelin Binboğa votkası. [Şarkıcı Ali Rıza Binboğanın soyadından kinaye olarak.]

Altı kapıya almak (tr. dey.) Sağ­lama bağlamak, kımıldayamayacak hale getirmek. Seni altı kapıya al­mışım artık, parmağını bile kıplfdata- mazsm, her zaman tependeyim.

Altı patlar (tr. dey.) Altı zedelen­miş ayakkabı.

Alyon (gr. s.) Çok zengin. (bk. Ka­lantor, Kalın, Yağlı.)

Amele (öğr. arg.) Devamlı iş el­bisesiyle gezen erkek öğretmen.

Ameliyat (ar. i.) Karakolda da­yak atma. Bu hırboya biraz ameli­yat lazım. (bk. Mariz, Patak.)

Amerika (s.) Zengin. Duyduğuma göre amerikaymışsın bugünlerde. (bk. Kalın, Yağlı).

Amet (i.) Göt. (bk. Atras, Bohça, Boyata, Çukur, Davul, Defans, Def- ransiyel, Ense, Kase, Küfe, Paket, Semer, Tiz Toto).

. Ametci (i.) Kulampara (bk. Babuk, Keskin, Şapçı).

Amorf olmak (dey.) 1. Mahcup olmak, bozum olmak. Fransızca pa­tırdatmak ( = çat pat konuşmak) senin nene, ustası çıkınca amorf olursun böyle. (bk. Bozum olmak, Dut gibi olmak, Ekşimek, Fosla­mak, Madara olmak). 2. Dayak yemek. Örümcek İbo'yu gorUnce a­larga et, amorf olursun sonra. (bk. Marizlenmek).

Amorti çarpmak (dey.) Yanına yaşlı bir kadın düşmek. Şans yok ki herifte, hep amorti çarpar da böy­le nevri döner.

Ampes (i.) Esrar, duman. Ampesin rengini bilirsem ampes gibi sapsan olayım. (bk. Dalga, Diş, Hurda, Ne­fes, Kabza, Konca, Paspal, Sarıkız, Toprak).

Ampul (fr. i.) Kadın veya kız me­mesi. (bk. Balkon, Far, Tampon).

Ana avrat asfaltta koşuyor (tr. ar. gr. dey. şöf. arg.) Topuna birden sövüp saymak. Herif bir ağzını açtı görme, ana avrat asfaltta koşuyor. (bk. Ana avrat dümdüz gitmek).

Ana avrat dümdüz gitmek (tr. ar. dey. şöf. arg.) Çok ağır küfür­lerde bulunmak. Herifcioğlu ana av­rat dümdüz gidiyor... hiç şakası yok! (bk. Ana avrat asfaltta koşu­yor).

Anafor (gr. s.) Bedavadan gelen, emek ve zahmet çekmeksizin elde edilen [para, eşya ...]. Anafor, se­vilmez mi be oğlum 1 (bk. Avanta, Beleş, Habeden, Lüp).

Anafora konmak (gr. tr. dey.) Be­dava elde etmek. Anafora konma- sma bayılıyorum be abi. (bk. Be­leşe konmak, Lüpe konmak).

Anaforcu (gr. tr. s.) Bedavacı, bir şeyi parasız elde etmek isteyen. A­naforcudur, iyi dikiz et 1 (bk. Avan­tacı, beleşçi, lüpçü, otlakçı).

Anaforculuk (gr. tr. i.) Bedava­cılık, bir şeyi parasız elde etmek isteme. Anaforculuk burada sökmez. (bk. Avantacılık, Beleşçilik, Lüpçü­lük, Otlakçılık. Kaparozculuk).

Anafor (-dan) gelmek (gr. tr. dey.) Bedava, parasız elde etmiş olmak. Bu tabaka bize anafordan geldi.

Anaforlamak (gr. tr. f.) Çalmak, aşırmak, emeksiz ve zahmetsizce, bedavadan elde etmek. Anaforla­dığın papelleri sökül bakalım 1 (bk. Araklamak, Bomba patlatmak, Ce­bellezi etmek, İşlemeki, Kaldırmak, Kaparoz etmek, Kerizlemek, Omuz­lamak, Sırıklamak, Tırtıklamak, Tu- falamak, Tüydürmek, Zula etmek).

Anam babam (tr. n.) Candan se­vilenlere karşı hitap yollu bir söz. Anam babam amma da konuşur­muşsun sen. (bk. Adamım).

Anasının gözü (tr. s. dey.) Çok açıkgöz, hinoğlu hin. Herif, anası­nın gözü bel  '

Anasının ipini satmak (dey.) Za­rarlı, aşağılık ve bayağı kimse olmak. Görmüyor musun oğlum, anasının ipini satmış bir herif, ondan ne bek­lenir? (bk. Çakal).

Anasının rahminde babasına gö­tünü dönmek (tr. ar. dey.) Anadan doğma, her haliyle me'bOn olmak.

Ançizlemek (f.) Ayrılmak, uzak­laşmak. (bk. Açmak, Cicozlamak, Cızdam etmek, Cızdamı çekmek, Cız- lamı çekmek, Çözülmek, Dümeni kırmak, Ferlemek, Fertiği çekmek, Fertiklemek, İpini kesmek, Kırmak, Kirişi kırmak, Nokta olmak, Pala­marı çözmek, Palamarı koparmak, Panik kırmak, Payandaları çözmek, Tırlamak, Tüymek, Voltasını almak, Zamkinos etmek).

Andavallı (gr. s.) Aptal, saf, vurdum­duymaz; bön, saf, görgüsüz [kimse]. Boş ver şu andavallıya 1 "Ulan andavallı dolap beygiri misin?". -H.R.G. (bk. Abullabut, Angut, Ar­mut, Aval, Bangoboz, Cacıklık, Den- yo, Düdük makarnası, Gebeş, Ge- beşâki, Hafız, Hırbo, Hırt, Hışır, Hıyar, Kanser ilâcı, Kerestel, Keriz2, Keş, Koroydo, Mayın, Pangodoz, Pilâki, Saloz, Tereyağı, Yanbolu).

Andavallılık (gr. i.) Aptallık, saf­lık, vurdumduymazlık. Çek arabam oğlum, andavallıhktan hoşlanmam^ (bk. Kaşkavallık).

Angut (r. s.) Kalın kafalı, sersem, hödük, vurdumduymaz. Şu angutu sövüşleyiverl (bk. Abullabut, An­davallı. Armut, Aval, Bangoboz, Ca­cıklık, Denyo, Düdük makarnası, Ge­beş, Gebeşâki, Hafız, Halalım, Hır­bo, Hırt, Hışır, H ıyar, Kanser ilâcı, Kerestel, Keriz2, 'Keş, Koroydo, Ma­yın, Pangodoz, Pilâki, Saloz, Tere­yağı, Yanbolu).

Anlamak (tr. f.) Faydalanmak. Oğ­lum, yediğinden biz de anlayalım 1

Anoş (i.) Sevgili, dost. Etme be anoşum, seviyoruz işte, harcama bizi.

Anten (fr. i.) Akıl. Anteni çalıştır. Antifiriz (i.) İçki. Antifirizi çok kul- lanıyormuş. (bk. İstim. Mazot).

Antika (lat. .s.) Tuhaf, acayip, ga­rip. Ne antika herifmiş be 1

Antikalık (lat. tr. i.) Tuhaflık, aca- iplik, gariplik. Antikalığı bırak da, adam gibi konuş 1

Antin (i.) 1. Kötü,. uygunsuz kadın, alüfte. (bk. Aftos, Ağır işçi, Dal- gamotor, Esnaf, Gaco, Paçoz). 2. Arka, ard (kapı). 3. Lodos rüzgârı.

Anut (i.) Kapalıçarşı'da turistlere yol gösteren onursal kılavuz.

Anzarot (i.) Rakı. Anzarotu yuvar- lamaymca işimiz rastgitmiyor be abi! "tam eğleneceğimiz sırada an­zarot bitti" - H.R.G. (bk. Carmak, Carmakcur, Duziko, İmam suyu, Is- timl, Pırna, Pırne, Piyiz).

Apiko (ita. i.) 1. Şıklık, zariflik. 2.(s.) Şık, zarif, süslü. Şu abuzettinbeye bak, amma da apiko. (bk. Afili, Alengirli, Covino). [aslı: a picco'- dur]. 3. (s.) Hazır, tetik, derli toplu.

APT

Aptes aldırmak [Arabaya] (far. tr. dey. şöf. arg.) Kadınlı erkekli bir eğlencenin dönüşünde [şöför] ara­bayı yıkamak veya yıkatmak. Oğ­lum şu arabaya bir aptes aldır ba­kalım I

Arabayı çekmek (tr. dey.) Defolup gitmek. Ulan hırbo, çek arabam şur- dan I

Arabayı devirmek (tr. dey.) Gusül aptesi alması gerekmek, hamamcı olmak.

Arabayı sallamak (tr. dey. şöf. arg.)' Yabancı şöför, arabada bir­kaç saat çalışmak. Ver şu koca Ford' u, biraz da biz sallayalım.

Arak (tr. i.) Çalma, sirkat, hırsızlık. (bk. Aşiremento, Kaparoz, Panduf- |a).

Arakçı (tr. s.) Bir şeyi habersizce alan, aşıran kimse, hırsız. Arakçıdır, gözünü1 (bk. Tırtıkçı).

Arakçılık (tr. i.) Hırsızlık, aşırıcı­lık. Arakçılığın sonu enselenmektir be abil (bk. Arak, Aşıremento, Ka­paroz, Muslukçuluk, Pandufla).

Araklamak (tr. f.) Çalmak, herhangi bir şeyi sahibi görmeden almak, kimseye sezdirmeden aşırmak, hır­sızlık etmek. Hacıağadan arakladı­ğın papelleri sökül bakalım! (bk. Anaforlamak, Cebellezi etmek, Kal­dırmak, Kaparoz etmek, Kaparozla- mak, Omuzlamak. Sırıklamak, Tırtık­lamak, Tüydürmek!, Yürütmek?, Zula etmek) .

Aralanmak (tr. f.) Yavaş yavaş git­mek, çekilmek. Buradan aralan ba­kalım 1 (bk. Basmak?).

Araziye uymak (ar. tr. dey. şöf. arg.) Saklanmak, gizlenmek. Üç gün araziye uyduk, sonra enselendik.

Arma (ita. i.) 1. Altın saat, köstek, pırlanta yüzük. 2. Tekdir, azarlama. (bk. Papara).

Armalı (s.) Lastikli [söz]. Armalı sözlere karnımız tok.

Armut (tr. i.) Çok saf, bön kimse. Armudun biridir, şipşak enselenir. (bk. Abullabut, Andavallı, Angut, Aval, Bangoboz, Cacıklık, Denyo, Düdük makarnası, Gebeş, Gebeşâki, Hafız, Halalım, Hırbo, Hırt, Hışır, Hıyar, Kanser ilâcı, Kerestel, Keş, Koroyd.o, Mayın, Pangodoz, Pilâki, Saloz, Tereyağı, Yanbolu).

Arpa (tr. i.) Para. Bu iş için biraz arpa gerek 1 (bk. Asker, Dırav, Dün­yalık, Mal?, Damgalı, Mangır, Man­giz, [kumarda] Mano; Pul, Taş).

Arpacı (gr. s.) [arpaksi ( = aşı­ran)] hırsız. (bk. Kapkaççı).

Arpacılık (gr. tr.) Paket, çanta, başkaca 'eşyayı alenen çalıp kaç­mak suretiyle yapılan hırsızlık.

Arpalamak (f.) [birinin] İşi bozul­mak. Herifçioğlu arpalamış gezele­yip duruyor.

Arşiv karıştırmak (fr. tr. dey.) Ma­sa altından kadın ve erkek birbirle­rinin cinsel organlarıyle oynamak.

As âbâtı bozulmak (ar. tr. dey. öğr. arg.) Sinirleri bozulmak. Asâbâtmı bozma be kodoş.

Asfalt biti (gr. tr. b.i.) Volkswagen arabası.

Asfalyaları gevşemek (dey.) Diz­lerinin • bağı çözülmek. Şu paçozu iyice dikizle, ama, sakm asfalyalarm gevşemesin.       .

Asılma depoya gider (dey.) iş çıkmayacak bir kadını tavlamaya uğ­raşan zamparaya söylenir. [Otobüs­lerin, troleybüslerin müşteri alma­dan boş olarak depoya veya garaja gitmelerinden kinaye olarak].

Asılmak (tr. f.) 1. Sırnaşmak, ısrar etmek, ayak diremek. Asılırsan, kur­tarırsın yirmi papeli. (bk. Ekşimek?). 2. İstimnada bulunmak. (bk. El ara­basına binmek, Tek kürek yalova yapmak).

Asılzâde (ar. far. b. i.) Pezevenk. Bizim asilzade görünürlerde yok. (bk. Astik, Dasnik, Esnafı }.

Asker (ar. i. şöf. arg.) Para. Bugün birkaç askerin yolunu buldum. (bk. Dırav. Dünyalık, Mal2, Mangır, Man­giz, Pul, Taş). [fransız argosunda da, paraya "soldat = asker" derler].

Askıcı (tr. s.) Borcunu vermeyen. Askıcıdtr, oğlum, gözlerini iy1

Asma dikmek (tr. dey.) Borcunu vermemek.

Asmak (tr. f.) 1. Borcunu ödeme­mek. (bk. Kaynatmak2, Takmak!). 2. Yolda giderken bir vesiyle ile ar­kadaşından ayrılmak. Onu yan yol­da astık. {bk. Ekmek4, Satmak). 3. İhmal etmek, sürüncemede bırakmak. Bu iş asmaya gelmez. 4. Gidilmesi gereken bir yere gitmemek. İşini asarsan, sepetlerler seni sonra 1

Asma sakal - takma bıyık {dey.) Yalan dolan, palavra; Ulan, hiç har­bi konuşmazsın, işin gücün asma sakal-takma bıyık. (bk. Atmasyon, Bom, Dolma1, Dubara, Eftamintokofti, Gır2, Kantin1, Kaşkariko2, Katakofti, Kıtır, Kıtırbom, Kofti, Madik, Man­tar!, Martaval, Masal, Maval, Palav­ra, Polim, Şorolop, Torpil! ).

Astar etmek {dey.) Beklemek, bek­letmek. Aynasız yolumu astar edi­yor.

Astik (erm. i.) Pezevenk. {bk. Asıl- zâde, Dasnik, Esnaf!).

Aşağı mahalle (tr. ar. i.) Genelev. Papelleri uçlanınca aşağı mahalle­ye doğru sarkmış.

Aşırmasyon (tr. fr.) Çalma, hırsız- 1 ık etme.

Aşıremento (tr. fr. i.) (bk. Arak, Kaparoz. Pandufla}.

Aşıremento etmek (tr. gr. f.} Çal­mak, habersiz almak, hırsızlık et­mek. Bizim tabakayı gene aşiremen- to etmişler. (bk. Araklamak, Anafor­lamak, Bomba patlatmak, İşlemek!, Kaldırmak, Kaparoz etmek, Kapa- rozlamak, Omuzlamak, Sırıklamak, Tırtıklamak, Tufalamak, Tüydürmek!, Zula etmek).

Atlamak (tr. f.) Vermek. Bir cıgara atla da ciğerlerimiz bayram etsin 1 {bk. Ballandırmak, Bayılmak, Çalış­tırmak, Ekmekl, Elden gelmek, Sö­külmek, Toka etmek!, Toslamak2, Uçlanmak, Yırtılmak). 2. Cimağ et­mek. (bk. Çivilemek!, Fişek atmak, Kalıba çekmek, Kaskaslamak, Le­himlemek. Mazgalına kargı sapla­mak, Nefes çekmek, Parmağını ıs­latmak, Perçinlemek, Pipo temizle­mek, Şimendiferi raya sokmak, Şi- şirmek2, Tezgâh kurmak, Uçuşa git­mek, Üflemek, Üfürmek, Yefallemek, Zımbalamak).

Atmak (tr. f. şöf. arg.) Etmek, söy­lemek. Dans attı; şarkı attı.

Atmasyon (tr. fr. i.} Asılsız, anlam­sız, uydurma, yalan söz veya haber. Ne kadar da hoşlanılmışsın atmas­yondan. (bk. Bom, Dolma!, Duba­ra, Eftamintokofti, Kantin!, Kaşka- riko2, Katakofti, Kıtır, Kıtırbom, Kofti, Madik, Mantar, Martaval, Masal, Pa­lavra, Polim, Şorolop}.

Atmasyoncu (tr. fr. s.) Yalancı. At­masyoncudur, anlattıkları hep tıraş (bk. Bomcu, Kıtırcı, Palavracı).

Atmasyonculuk (tr. fr. i.) Yalancı­lık. Herifin işi gücü atmasyonculuk. {bk. Mantarcılık, Palavracılık, Uy- durmasyonculuk).

Atmasyonel (tr. fr. zf.) Yalan.uydur- ma tarafından. Atmasyonel partifis- yon=mübalagal ı tarzda yalan.

Atmış altıya bağlamak (tr. dey.) Bir işi neticeye bağlamadan halle­dilmiş göstermek. Saloz gene bizi altmış altıya bağlamak istiyor, ama kim yutar.

Atmış dokuz (69) (dey.) Minet- leşme, minet yapma.

Atomlamak (fr. tr. öğr. arg.) Sınıfta- kalmak. Bizim Ali fizikten de atom- lamış. (bk. Çakmak3, Çuvallamak, Tırlamak, Top atmak2, Torpillemek). Atras (i.) Kıç, makat. (bk. Bohça, Boyata, Çukur, Davul, Defans, Def- ransiyel, Ense, Kâse, Semer, Tiz).

Avadanlık (tr. i.) Haşefe.

Aval (fr. s.) Saf, budala, bön, ah­mak. Ulan aval, sayı ile kendine gell (bk. Abullabut, Andavallı, Angut, Armut, Ayran ağızlı, Bangoboz, Ca­cıklık, Denyo, Düdük makarnası, Ge­beş, Gebeşâki, Hafız, Hırbo, Hırt, Hışır, Hıyar, Kanser ilâcı, Kerestel, Keriz2, Keş, Koroydo, Mayın, Pan­godoz, Pilâki, Saloz, Tereyağı, Yan- bolu).

Aval aval (fr. zf.) Aptal aptal. Aval aval yüzüme ne bakıyorsun, may­mun mu oynuyor.

Avallık (fr. tr. i.) Aptallık, sersemlik, bönlük. Bulduğumuz paranın yarı­sını sahibine bırakmakla avallılıktan başka bir şey yapmış olmazsmız.- H.R.G. (bk. Hırtapozluk, Hırtlık, Hı­şırlık, Hıyarlık).

Avans vermek (fr. tr. dey.) Bakı­şıyla ümit vermek [kız veya kadın]. Şu kıza bak yahu, düpedüz avans veriyor; eyvala ağa, ben asılıyorum (= peşine takılıyorum). (bk. Pas vermek).

Avanta (ita. i.) 1. [kumarda] Önemsiz bir faydalanma, yarım hırsızlıkla para kazanan bir kumarbazdan "sus payı" alma. Sirkafta işliyordu; bekledim, avantamı aldım. 2. [kumarda] Hile ile oyun oynama, kâğıt tanıma. Kağıt tanıyordum, üstelik façayı gördüm, işin avantasma kaçtım. 3. Bedava, zahmetsizce, parasız elde edilen şey. (bk. Anafor, Beleş, Habeden, Lüp). Avantacı (ita. tr. s.) Bir şeyi para­sız ele geçirmek isteyen kimse. Avan­tacıdır, çalışırsa nazik bedeni incinir. (bk. Anaforcu, Beleşçi, Lüpçü, Ot­lakçı).

Avantacılık (ita. tr. i.) Bir şeyi pa­rasız ele geçirmek isteme. Bırak şu avantacılığı da çalışmaya bak 1 (bk. Anaforculuk, Beleşçilik, Kaparozcu­luk, Lüpçülük, Otlakçılık).

Avanta etmek (ita. tr, f.) Zahmet­siz, bedavadan kazanmak. Bugün­lerde avanta ettiğimiz yok.

Averta (ita. zf.) Açık, serbest. İste­diğiniz kadar para koyabilirsiniz, ka­sa averta [yalnız "paseta"da kul­lanılır].

Ayak yapmak (tr. dey.) Birini al­datmak, kandırmak için dalavere çe­virmek. Anoşa ayak yapma, dolma yutmaz. (bk. Açmaz yapmak, Dü­men yapmak, Filim çevirmek).

Ayaz (tr. s.) 1. Fena, zararlı veya tehlikeli durum, yer. Orası ayazdır, ben gitmem; işler ayaz. (bk. Ayna- sızi, Kertan, Madara, Yaş). 2.(öğr. arg.) Korkulan, zor [ders]. Bugünkü dersler hep ayaz.

Ayazağa (tr. i. öğr. arg.) Gayet sert, yüzü gülmez, talebeyi korkutan ho­ca. İlk ders ayazağanmdır, gözünü açl

Ayazlamak (tr. f.) Boş yere, bey­hude yere bir yerde beklemek. Sa­bahtan beri burada ayazladık, ne gelen var, ne giden. (bk.Kazıklamak2). Ayıklamak (tr. f.) 1. Yakalamak, tutmak. "Kelleyi tutup çıksın, virane­lik tarafında ayıklarız/' -Salata Der­gisi, Ş.Sualp). (bk. Enselemek, E- gavlamak, Piyastos etmek). 2. Cinsel ilişki amacıyla kadının giysilerini çıkarmak.

AZR

Ayınka. Ayınkacı (erm. i.) Tütün kaçakçısı. Şu gelen atlı, ayınkacıya benziyor.

Ayıp sallamak (ar. tr. dey. şöf. arg.) Ayıp etmek, yolsuz bir harekette bulunmak. [Gazino veya kahve gibi yerlerde para vermek lâzım geldiği zaman birbirlerine ikram etmek üze­re iki şöför arasında kullanılır]. Abi, ayıp sallıyorsun, masanın şerefi bi­zimdir.

Ayna (far. zf.) İyi bir halde, yolun­da. işimiz ayna.

Aynalı (far. tr. s.) Güzel, yakışıklı [kimse]. (bk. Afili, Alengirli, Cakalı, Fiyakalı).

Aynalı pembe (far. tr. s.) Hafifmeş­rep kadın, fllhişe.

Aynasız (far. tr. s.) 1. Hoşa gitme­yen, fena. zararlı, tehlikeli, yakışıksız, biçimsiz [şey veya yer]. Amma da aynasız bir yermiş burası, beni hiç- açmadr, böyle aynasız heriflerle ba­şım hoş değil. (bk. Boru2.) 2. (i.) Polis, jandarma. Aynasıza kitakseI (bk. Dayı2, Gelin alıcılar, MikropV Tahtakoz). 3. (i.) Tavla zarı. 4. (öğr. arg.) Katı disiplinli erkek öğretmen.

Aynasızlanmak (far. tr. f.) Uygun­suz, yakışıksız, hoşa gitmeyen du­rumda bulunmak. "Bir daha böyle aynasızlanma I" - H.R.G.

Aynasızlık (far. tr. i.) Aynasızı ol­ma hali. Yan çiz, böyle aynasızlıklar olagan şeylerdir.

Ayran ağızlı (s. dey.) Aptal, budala, sersem. (bk. Abeci, Abullabut, Ahlat, Andavallı, Angut, Armut, Aval, Ban- goboz, Cacıklık, Denyo, Düdük ma­karnası, Dümbelek, Gebeş, Gebe- şllki, Hafız, Helalım, Handavallı, Hır­bo, Hırt, Hırtapoz, Hışır, Hıyar, lspa- nak, Kanser ilâcı, Kaşalotzllde, Kaş­kaval, Kerestel, Keriz2, Keş, Koroy- do, Mantar2, Mayın, Naval, Pango- doz, Pilâki, Saloz, Tereyağı, Yan- bolu).

Ayvayı yemek (tr. dey.) Zarar gör­müş olmak; işi, kazancı, geliri bo­zulmak; çıkar sağlayamamak. Yarm maaş alamazsak, ayvayı yedik. A­damcağız, zamanından önce emek­liye ayrılınca ayvayı yedi. (bk. Ka­zık yemek).

Az gelişmiş ülke (dey. tr.) Ufak- tefek, çelimsiz kimse. Az gelişmiş ül­kelere yardımı esirgememeli.

Azraile elense çekmek (ar. tr. dey). Hastalığı yenmek; tehlikeden kur­tulmak. Herifi yolcu derken, Azrail'e öyle bir elense çekti ki, sorma git­sin)

Baba (tr. i.) Erkeklik âleti. (bk. Ba­bafingo, Babatorik, Bombili, Keres­te2, Maslahat, Matrakuka, Zurna2). Babaçko (s.) İriyarı [en çok kadın hakkında]. (bk. Vardakosta).

Babafingo (ita. i.) Erkeklik âleti. (bk. Babatorik, Bombili, Kereste2, Maslahat, Matrakuka, Zurna2).

Babalı kâğıt (b. i.) İşaretli iskambil. (bk. Çivili kâğıt, Doktorlu kâğıt). Karonun yanındaki babalı kağıttır, çaktırma sakın kimseye 1

Babalık (tr. i.) Saygı gösteren bir söz. Afiyettesin inşallah babalık 1

Babana yuttur (b. i.) Yapma, Tak­ma göğüs. (bk. Protez).

Babatorik (i.) Zeker. (bk. Alat, Bombil i, Kereste2, Maslahat, Mat- rakuka, Zekeriya, Zurna2).

Babuk (i.) Kulampara. (bk. Keskin, Şapçı).

Babukluk (i.) Kulamparalık. (bk. Keskinlik, Şapçılık).

Badanalamak (ita. tr. f.) (bk. Fırça çekmek, Fırçalamak).

Badem şekeri (tr. i.) Tabanca kur­şunu. Badem şekerini tüketirsen, ça- karalmazı kaldır at. (bk. Leblebi).

Balık tutmak (öğr. arg. dey.) Şansı, talihi yardım edivermek. Fizikten bir yer biliyordum o çıkıvermedi mi 7 ulan, amma balık tutmuşsun ha 1

Balkon (fr. i.) Kadın veya kız me­mesi. (bk. Ampul, Far, Tampon).

Ballandırmak (tr. f.) Göndermek, vermek. Partiyi kaybettik, hala ne du­ruyorsun, askerleri ( = paraları) bal­landır bakalım. (bk. Çaldırmak, El­den gelmek, Sökülmek, Toka et- mekl, Toslamak2, Uçlanmak, Yır­tılmak).

Bamburuklarını sökmek (dey.) Bi­rini berbat ve perişan etmek. Piyas- tos olunca, herifin bamburuklarmı sökmüşler.

Bamye tarlası (tr. i.) Mezarlık. Bü­tün binliği yuvarlarsan, boylarsın sonra bamye tarlasını.

Bangoboz (s.) Saf, bön, budala, ahmak. (bk. Abullabut, Andavallı, Angut, Armut, Aval, Ayran ağızlı, Ca- cıklık, Denyo, Düdük makarnası, Ha­fız, Hırbo, Gebeş, Gebeşâki, Hırt, Hışır, Hıyar, Kanser ilâcı, Kereste!, Keriz2, Keş, Koroydo, Mayın, Pan- godoz, Pilâki, Saloz, Tereyağı, Yan- bolu).

Banka (ita. i.) Genelev. Biraz taş (= para) tutuyorduk, dün alayını bir­den bankaya yatırdık. (bk. Kırmızı fener, Mektep, Üniversite).

Barbunya (gr. i. öğr. arg.) 1. Tam not (on numara). Ayazağadan, ko­lay barbunya alınmaz. 2. On liralık bütün kâğıt. Üç barbunyayı iki saatte ezmiş. (bk. Alaman, Bütün, Evlek).

Barsak çıkıntısı (tr. i.) Çük. Bar­sak çıkıntısına güvenip de kendini erkek sanıyorsun ha...

Baru (s.) 1. Saf, enayi, budala [âşık] Baruyu haşladım. [bu kelime en çok, sokak kadınları tarafından kullanılır]. 2. Yabancı. Baruyu sepetledim.

Basmak (tr. f.) 1. Yürümek, çekil­mek, gitmek. Bas şurdan 1 (bk. Aç­mak, Ançizlemek, Aralanmak, Cızlamı çekmek, Cicozlamak, Çözülmek, Dü­meni kırmak, Ferlemek, Fertiği çek­mek, Fertiklemek, İpini kesmek, Kır­mak, Kirişi kırmak. Nokta olmak, Pa­lamarı koparmak veya çözmek, Panik kırmak, Payandaları çözmek, Tırla- mak, Toz olmak, Tüymek, Voltasını almak, Yelkenlemek, Zamkinos et­mek). 2. Tehlikeye düşmek. Tongtya bastı.. 3. Aldanmak. (bk. Boğul­mak, Kafeslenmek, Tora düşmek).

Bastırmak (tr. f.) Koymak, bırak­mak, vermek. "Postu serdin haydi basttr beşliği de al voltaml" - Kemal Tahir.

Bastonu kırmak (ita. tr. dey.) Bel- soğukluğu olmak. Kırmızı fenere ya­naşma, karışmam sonra bastonu kı­rarsın. {bk. Kamışı kırmak).

Başka (tr. i.) Çingene. Başka diye çingeneye derler.

Baş parmağını bükmek (tr. dey.) Yankesicilik etmek.

Bayat (tr. s.) Köhne fikirli ve düşün­celi, geri kafalı [kimse]. Şu bayatın kellesini az buçuk törpülemeli.

Bayılmak (tr. f.) Para vermek, borç ödemek. Bayıl bakalım papelleri. (bk. Ballandırmak, Çalıştırmak, Elden gel­mek, Sökülmek, Toka etmek1, Tosla- mak2, Uçlanmak, Yırtılmak).

Bayramlık ağız (tr. st.) Küfür. Ona bayramlık bir ağız lazım. (bk. Ka­lay, Kantarlı).

Bayramlık ağzını açmak (dey.) Küfretmek. Adama zorla bayramlık ağzını açtırıyorlar be birader. (bk. Ana avrat asfaltta dolaşmak veya Koşmak, Ana avrat dümdüz gitmek. Kalayı basmak, Kalaylamak, Kan­tarlı atmak, Kantarlıya basmak, O­kumak, Perdahlamak2).

Beleş (ar. s.) Zahmetsizce, beda­vadan elde edilen [para, eşya]. Be­leşi kim sevmez be oğlum 1 (bk. A­nafor, Avanta, Habeden, Lüp).

Beleşçi (ar. tr. s.) Beleşe konmak isteyen, bedavacı [kimse]. Beleş­çidir, pek yanaşma I (bk. Anaforcu, Avantacı, Lüpçü, Otlakçı).

Beleşçilik (ar. tr.) Bedavacılık, Bir şeyi parasız elde etmek isteme. Bırak şu beleşçiliği de çalışmana bak 1 (bk. Anaforculuk, Avantacılık. Ka­parozculuk, Lüpçülük, Otlakçılık).

Beleşe konmak (ar. tr. dey.) (bk. Anafora konmak).

BelOce (s. şöf. arg.) Güzel, güzelce. Beriki daha beluce.

Besmele görmüş şeytana dön^ mek (dey.) Korkmak. (bk. Şeytan çarpmış keçi yavrusu gibi titremek).

Beş (tr. s.) Puşt. (bk. Dümbelek, Esnaf1, Folluk, Götlek, İbnetor, İnek, Kayarto, Kova, Kuzu, Tayıncı, Teker­lek, Verek).

Beşlik (tr. s.) Me'bOn. (bk. beş yıldız, Dümbelek1, Esnaf, Folluk2, Götlek, Halka, İbnetor, İnek, Kayar- to, Keçi, Kova, Tayıncı, Verek).

Beş yıldız (tr. b. s.) Me'bOm. Beş yıldızdır, boşverl (bk. Beşlik, Dümbe- lek2, Esnaf, Folluk2, Götlek, İbnetor, lnek3, Kayarto, Keçi, Kova, Tayıncı, Verek) .

Beton gibi (fı. tr. s. öğr. arg.) Der­sine iyi çalışmış, kendisine çok güvenen öğrencinin durumu. Bizim dede bugün beton gibi, barbunyaya (=on numaraya) konacak.

Beyaz (ar. i.)Eroin. Beyaz mı ister­sin, siyah mı? (bk. Horain, Mal3, Orain, Toz).

Beybaba (tr.b.i.) Ağırbaşlı, hatırlı [adam]. Beybabaya boş verme, yer­sin marizi, karışmam ha 1

BID

Bıdık (öğr. arg.) Kısa boylu erkek öğretmen.

Bıyıklıya piyaz vermek (tr. far. dey.) Polis, jandarma, inzibat gibi kimselerle hoş geçinmek.

Bıldırcın (tr. i.) Kısa boylu, etine dolgun kadın veya kız. Bıldırcına gel, bıldırcına. (bk. Piliç).

Bızdık (erm. i.) Çocuk. Bu bızdık da nereden türedi. (bk. Şorulu).

Biçimlemek (tr. f.) 1. Utandırmak, morartmak. Herifi öyle bir biçimle­diler ki. 2. Cimağetmek. (bk. Atla­mak, Çarpışmak, Çatıya çıkmak, Çi- vilemekl, Düdüklemek, Fişek at­mak. Gırnavlamak, Kalıb.a çekmek, kaskaslamak, Kiremit aktarmak, Le­himlemek, Lötrefil yapmak, Mazga- I ına kargı saplamak, Nefes çekmek, Parmağını ıslatmak, Perçinlemek, Pi­po temizlemek, Saat ayarlamak, Şi­mendiferi raya sokmak, Su pişir­mek, Şişirmek2, Tezgâh kurmak, Tığ- lamak, Uçuşa gitmek, Üflemek, U- fürmek, Vuruşmak, Yefallemek, Zım­balamak).

Bilek.-spor yapmak (tr. fr.) İstim­nada bulunmak. (bk. Asılmak2, El arabasına binmek, Tek kürek yalova yapmak, Tespih çekmek.)

Bilezik (tr. i.) Hırsızlara takılan ke­lepçe. Ayı Yakup, bileziği kırmış di­yorlar.

Bitik (tr. s.) Aşık. Ulan, bitiksin sen bel

Bitirim (tr. s.) 1. Külhanbeyi [ta­vırlı kimse]. Bitirim adammışsın, ves­selam 1 (bk. Adediyoz, Pırpırı). 2. (i.) Barbut oynanılan yer, kahve, ku­marhane (bk. Bitirim yeri, Dükkân, Tekke, Tripo). 3. Çok hoşa giden [kimse, yer].

Bitirimci (tr. i.) Barbut kahvesi iş­leten, barbut oynatan adam. Bizim bitirimciyi enselemişler.

Bitirimlik (tr. i.) Külhanbeyilik: "Bu bitirimlik diplomasını sıyırttım" (Salata Dergisi S.Süalp).

Bitirim yeri (tr. i.) Kumarhane. Bi­tirim yerleri bizi açmıyor artık. (bk. Bitirim2, Dükkân, Tekke, Tripo).

Bitirmiş (tr. s.) Tecrübeli, bilgili, açıkgöz [kimse]. Herifi görme, bitir­miş.

Bitlemek (tr. f.) Kavga çıkarmak için bahane aramak.

Bitlenmek (tr. f.) Paralı olmak, pa­rası olmak. Şu hacıağayı sövüşte de, biraz bitlenelim be oğlum 1 (bk. Taş tutmak, Tutmak).

Bitli (tr. s.) Az paralı; hiç parasız. (bk. Dıragonl, Hafif, Hastal, Kokoz, Tıngır, Tırıl).

Bizden (tr. s.) Kurnaz, açıkgöz. Ha- san bizdendir, korkma istediğin gibi işle l

Bocurgat yapmak (dey.) Burnu­nu karıştırarak hap yapmak.

Bodoslama (i. bah.) burun [insan­da].

Bodoslamadan (zf.) Cepheden, ön­den, karşıdan. Bodoslamadan bir iniş iniyor ( = vuruyor) ki, sorma.

Boğulmak (tr. f.) Aldanmak, so­yulmak, para kaptırmak. Boş ver Tepebaşt'na, orda boğulursun; şaş­ma Kumkapfdan 1 (bk. Basmak3, Kafeslenmek).

Boğuntu yeri (tr. i.) Kumarhane. (bk. Bitirim2, Bitirim yeri, Dükkân, Tekke, Tripo).

Bohça (tr. i.) Kıç, makat. (bk. Atras, Boyata, Davul, Defans, Defransiyel, Ense, Kâse, Semer, Tiz).

Bokunda boncuk bulmak (tr.dey.) Düşüncelerini bir matah sanmak, kendini beğenmiş olmak. Hele şü­kür bokunda boncuk buldun, sa­tacağına sakla 1

Bom (tr. s.) Yalan. (bk. Atmasyon, Dolma, Dubara, Eftamintokofti, Kan­tin, Kaşkariko2, Katakofti, Kıtır, Kıtır­bom, Kofti, Madik, Mantar, Martaval, Masal, Polim, Palavra, Şorolop).

Bom atmak (tr. f.) Yalan söylemek. İşi gücü bom atmak. (bk. Mantar atmak, Martaval okumak, Maval o­kumak).

Bomba patlatmak (ita. tr. f.) Çarp­mak. aşırmak, çalmak. (bk. Anafor­lamak, Cebellezi etmek, Kaldırmak, Kaparoz etmek, Kaparozlamak, O­muzlamak, Sırıklamak, Tırtıklamak, Tu- falamak, Tüydürmeki, Yüıütmek, Zu- la etmek).

Bombili (i.) Zeker. (bk. Alat, Ba­bafingo, Babatorik, Kereste2, Mas­lahat, Matrakuka, Zekeriya, Zurna2).

Bomcu (tr. s.) Yalancı. Amma da bomcu imişsin ha 1 (bk. Dubârâcı, Kıtırcı, Madikçi).

Bop bop (i.) Poker oyunu.

Bora patlatmak (gr. tr. f.) Çok kız­mak, hiddetlenmek, ateş püskürmek.

Borda (ita. i.) Yan. Bordama gell

Borda borda (ita. zf.) Yan yana [oturma].

Boru (tr. s.) 1. Boş, anlamsız [söz]. (bk. Fasarya!, Madara, Pofyos, Si- fos). 2. Fena (bk. Aynasızl). [boru mu bu = olur şey mi bu].

Boşlamak (tr. f.) Peşini bırakmak, vazgeçmek, önem vermemek. Gö­rüyorum, sen bizi boşladın artık. (bk. Boşvermek, Dalga geçmek, Haspi geçmek, Haylamamak, lska geçmek, Keşlemek, Kumpas sallamak, Omuz vermek, Tonel geçmek, Yan çizmek, Yan sallamak).

Boş vermek (tr. f.) Kulak asmamak, önem vermemek. Ne halt ederse et­sin, boş veri (bk. Boşlamak, Dalga geçmek, Haspi geçmek, Haylama- mak, lska geçmek, Keşlemek, Kum­pas sallamak, Omuz vermek, Tonel geçmek, Yan çizmek, Yan sallamak).

Boyalı (tr. i.) Renkli (mavi) ispirto. Yolsuzluktan boyalı içe içe iflahımız kesiliyor.

Boyata (i.) Göt, kıç. (bk. Atras, Bohça, Davul, Defransiyel, Ense, Kâ­se, Küfe, Semer, Tiz).

Bozalamak (f.) Kusmak, kayetmek. Pırnayı fazla alınca bozaiamaya baş­ladı. (bk. Kartvizit bırakmak, Ötmek, Tavus kuyruğu çıkarmak).

Bozmak (tr. f.) Mahcup etmek, utandırmak. Maval okumaya baş- iaymca, herifi bozdum. (bk. Biçim­lemek, Bozum havası çalmak, Keş etmek).

Bozuk para (tr. far. s.) Çoluklu çocuklu aile.

Bozum (tr. i.) Paraların suyunu çek­mesi; mahçupluk, utangaçlık. Bo­zum kötü şeymiş be hacım 1

Bozum etmek (tr. dey.) Mahcup etmek, utandırmak. Bir alay ada- mm içinde beni bozum edersen, bir alay köteğe hazır oll (bk. Bi­çimlemek, Bozmak, Bozum havası çalmak, Façasını çalmak, Keş etmek).

Bozum havası (tr. ar. b. i.) Mah­cupluk, utangaçlık. Atar mısın iş- kembe-i kübradan, al sana bir bo­zum havası şimdi!

Bozum havası çalmak (tr. ar. dey.) Mahcup etmek, utandırmak. Zibidiye, iyiden iyiye bozum havası çalıyorsun da, hiç oralı olmuyor ya­hu I (bk. Biçimlemek, Ekşitmek, Fos­latmak).

Bozum olmak (tr. f.) Mahcup ol­mak, utanmak, Bozum olunca yo­ğurt gibi kızarma sakın I (bk. Amorf olmak, Dut gibi olmak, Ekşimeki, Foslamak, Madara olmak, Şişmek).

BÖC

Böcek sokmak (tr. dey.) Karı koca arasına girmek. "Sana tavsiye yu­vamıza böcek sokma I". (Salata Der­gisi -S.Süalp)

Böğürtlen (tr. i.) Kusmuk. Şurada böğürtlen var, öteden dolan I

Böğürtlen çıkarmak (tr. dey.) Kay- etmek, kusmuk. Şişenin hepsini yu­varlama, böğürtlen, çıkarırsın sonra. (bk. Ötmek2, Tavus. kuyruğu çıkar­mak, Kartvizit bırakmak).

Bulgurcu (tr. i.) Soyguncu. "Harp zamanında halkı soyan bir iki bul­gurcu var." - H.R.G. (bk. Arakçı).

Bulgurculuk (i.) Soygunculuk. Bulgurculuğu bırakıp dişçiliğe baş­lamış. (bk. Arakçılık).

Bulut (tr. i.) Çok sarhoş. Herife bak, bulut! (bk. Dut, Filispit, Fitil, Kan­dil, Kandilli, Küp, Matiz, Turşu, Va­pur, Yüklü2, Zom2).

Burnunu çekmek (tr. dey.) Para­sız kalmak, züğürtlemek. Herifçioğ­lu aylardanberi burnunu çeker du­rur. (bk. Kokozlamak, tırıllamak, Uyuz olmak).

Buruşuk (tr. s.) İhtiyar, yaşlı. "Bana bakm buruşuklar" (Salata Dergisi - S.Süalp)

Bütün (tr. i.) On liralık kâğıt para. (bk. Evlek).

Büyük kurna (tr. ar. öğr. arg.) O­kulun disiplin kurulu başkanı. Bü­yük kurnaya düşen, çok terler.

Büzük (tr. i.) Cesaret, yürek. Onun karşısnda konuşmaya büzük ister.

Büzüktaş (tr. b. i.) Kafadar, kafa dengi olan arkadaş. Senin büzükta­şın geliyor işte I


Ellialtı (tr. i.) Tokat, sille, şamar. El- lialttyı özlemişe benziyorsun (bk. Dü­şeş, Pendifırank, Tingoz).

Elli dirhem otuz (s.) Sarhoş. Herif, elli dirhem otuz. [rakının elli dirhemi otuz paraya satıldığı devirden kal­ma]. (bk. Bulut, Dut, Filispit, Fitil, Kandil, Kandilli, Küp, Küplü, Turşu, Vapur, Zom2).

Ellisekiz (s.) Me'bun. {bk. Beşlik, Beş yıldız, Dümbelek, Esnaf, Folluk2, Götlek, İbnetor, inek3, Kayarto, Ko­va, Tayıncı, Verek).

Elpeşrevi (tr. far. b.i.) Kadın-erkek, çirkin bir şekilde, ellerle birbirlerini sevmek. Sinemada ışıklar sönünce eipeşrevine başladılar.                                  -

Emmek (tr. f.) Uzun süre faydalan­mak. Paralı bir enayi bulmuş emip duruyor. (bk. Sağmak).

Emzik (tr. i.) Nargile. Şu emziği dol­dur bir görelim.

Emzirmek (tr. f. şöf. arg.) Otomo­bilin arka deposundan hortumla ben­zin çalmak. Bizim ineği (= otomo­bili) gene emzirmişier yahu. (bk. Sağmak).

Enayi (s.) Kendini beğenen, hodbin. Hoşlanmıyorum böyle enayilerden.

Enayi dümbeleği (dey.) Katmerli e­nayi. Enayi dümbeleği, karşında kim var senin!

Enayi pilâkisl (tr. gr.dey.) Sersem, budala. ahmak. "Seni yarm yağlı bir çömlekten sonra enayi pilâkisiyle tım- tıkız şişiririm".-H.G.R. (bk. Abulla­but, Andavallı, Angut, Armut, Aval, Ayran ağızlı, Bangoboz. Cacıklık, Denyo, Dilgoz, Düdük makarnası, Gebeş, Gebeşâki, Hafız, Habeci kos­tik, Halalım, Hırbo, Hırt, Hışır, Hıyar, Kanser ilâcı, Kaşalot, Kaşalotzade, Kaşkaval, Kerestel, Keriz2, Keş, Ko- roydo, Mantar2, Mayın, Maval, Pan­godoz, Pilâki, Saloz, Tereyağı, Yan- bolu).

Enginar (i.) Ferç, kadın tenasül or­ganı. (bk. Follukl, Şeriat evi). 2. Baş, kafa. Şu dazlak enginara kitaksel

Enjeksiyon natürel (fr. i.) Cimağ. (bk. Ahtu, Haniş, Tıngırtı).

Ense (i.) Göt, Kıç. Kadının ensesi yerinde. (bk. Atras, Bohça, Boyata, Davul, Defans, Defransiyel, Kâse, Kü­fe, Semer, Tiz.)

Enselemek (tr. f.) Tutmak, yaka­lamak, ele geçirmek. Herifi ensele­mişler. {bk. Egavlamak, Piyastos et­mek).

Enselenmek (tr. f.) Tutulmak, ya­kalanmak, ele geçmek. Enselenme­den kirişi kırmış. {bk. Piyastos ol­mak).

Eritmek (tr. f.) Bitirmek, tüketmek. Ne çabuk da erittin otuz beş papeli.

Erketeci (i.) Gözcü, kollayıcı [en çok barbut kahvelerinin önünde bek­leyen ve bir aşağı bir yukarı dolaşarak uzaktan polis ve sivil memurların geldiğini içerideki oyunculara haber veren adam). (bk. Dikizci).

Ertak [erm. "Ertank"] (n.) Gide­lim I (bk. Pami).

Eski enayi biçimi (s.) Demode el­bise; giyecek, takacak. Sen hâlâ o kırlangıç yakayı tak, şu eski enayi biçiminden kurtulamadn gitti.

Eski kulağı kesik (s.) İhtiyar, tec­rübeli, görmüş geçirmiş zampara. Ka­rının yollusunu ( = hafifmeşrep, kolay kandırılır) bilmez olur mu? eski ku­lağı kesiklerdendir.

Eski memur (tr. ar. öğr. arg.) 1. Eski öğrenci, her yıl ikişer yıl okuyarak s'ınıf geçen talebe. Eski memurdur, vız gelir ona. 2. Feleğin çemberin­den geçmiş, malın gözü.

Esmek (tr. f.) Soğuk soğuk söyle­mek. Çenen pırtı, gene ne esiyorsun orada.

ESN

Esnaf (ar. ç. i.) 1. Ahlâksız kadın; mu­tavassıt erkek; me’bûn. (bk. Ağır işçi, Antini, Beşlik, Beş yıldız, Ellisekiz, Gaco, Götlek, Kova, Kayarto, Paçoz, Tayıncı, Verek). 2. Kumarbaz, kahve kahve dolaşan kumar hırsızı. Hüseyin, bizim esnaftandır, iyi keriz eder.

Eşekten düşmüş karpuza dönmek (dey.) Şaşakalmak, .donup kalmak, şoke olmak. Karşısında ayı Bekir'i gö­rür görmez, eşekten düşmüş karpuza döndü.

Evlek (gr. i.) On liralık kâğıt para: Dün akşam gene iki evlek bayıldık. (bk. Bütün).

Evpilici (b. i.) Ellenmemiş genç kız. Böyle evpilicini nerede kullanacak­sın I

Eyvala (ar. zf.) Elbette, tabii, şüphe­siz. Yarın iki buçuğa doğru bekliyo­rum; eyvala abicim . [arapça "ey- vallah'dan].

Ezmek (tr. f.) Para harcamak. Yüz yirmi papeli bir günde eziyor.

Faça (ita. i.) 1? iskambil destesinin en altındaki kâğıt, Façayı gösterme, a­vanta avantadır. 2. Yüz, çehre, surat. Şu hırbonun façasına bak da, saatini ayar et. 3. Elbise. Façayı düzmüşsün, keyfin gıcır.

Façasını almak (ita. dey.) Mahcup etmek, bozum etmek, forsunu kır­mak, fiyakasını bozmak. Alırım fa­çam aşağıya, amorf olursun ( = mah­cup olursun). (bk. Biçimlemek, Boz­mak, Bozum havası çalmak, Keş et­mek, Kurdelesini kesmek?, Mor et­mek).

Faka basmak (ar. tr. dey.) Tehlike­ye düşmek. Kaçm kurasıyız oğlum, faka basar mı sanıyorsun sen bizi. Falçata (i.) Bıçak, kama, şiş gibi şeyler.

Far (fr. i.) Kadın veya kız memesi. (bk. Ampul, Balkon, Tampon).

Farmason (fr. s.) Lâübâli, rind. He­rifçioğlu farmason, dünyaya boş ve­riyor.

Fasafiso (s.) Entipüften, değersiz, işe yaramaz [söz]. Herifin söyledikleri hep fasafiso. (bk. Cavalacoz, Çır­nık, Külüstür, Zımbırtı3),

Fasarya (s.) 1. Boş [söz]. (bk. Borul, Madara, Pofyos, Sifos). 2. (i.) Naz, cilve, çalım. Şu paçozun ( = kadı­nın) fasaryasına kitakse ( = bak).

Fasulye mi dedin (dey.) Anlamsız bir söz karşısında alay olsun diye kullanılır.

Fasulye yazmak (gr. tr. dey.) Biti­rimcinin oyun oynatma hakkı olarak aldığı "mano" nun hesabını tutmak. İki gündür fasulye yazmaktan ima­nım gevredi.

Fayrap (ing. i.) 1. Kapıp koyuverme, hızlandırma. 2. Açma; çıkarma [kapı, pencere, üstbaş gibi şeyleri].

Fayrap etmek (ing. tr. f.) 1. Kapıp koyuvermek, hızlandırmak. Beleş is- timi (= rakıyı) bulunca, fayrap etti. 2. Çıkarmak. Pencereleri fayrap etti; yakayı, gömleği fayrap etmiş.

Fayraplamak (ing. tr. f.) (bk. Fay­rap etmek).

Fazla viraj almak (ar. fr. tr. dey. şöf. arg.) Çok yalan söylemek. Faz­la viraj alma oğlum, yavaş gell

Fenerli (gr. tr. i.) Önünde sakalı sar­kan kimse. Şu fenerliyi sövüşler­sen (= para sızdırırsan) işimiz ayna­dır. (bk. Dızgallı).

Ferlemek (f.) Kaçmak, sıvışmak. Ma­riz ( = dayak) in kokusunu alınca terledi. (bk. Açmak, Ançizlemek, Bas- maki, Cızdam etmek, Cızdamı çek­mek, Cızlamı çekmek, Cicozlamak, Çözülmek, Dümeni kırmak, Fertiği çekmek, Fertiklemek, Gaza basmak, ipini kesmek, Kırmak, Kirişi kırmak, Nokta olmak, Palamarı koparmak, Panik kırmak, Payandaları çözmek, Tığmak, Tırlamak, Toz olmak, Tüy­mek, Voltasını almak, Yelkenlemek, Zamkinos etmek, Zıplamak).

Fertiği çekmek (al. tr. dey.) Sa­vuşmak, kaçmak, uzaklaşmak. Ay­nasızlar ( = polisler) geliyor abi, fer­tiği çekmezsek piyastos oluruz ( = yakalanırız). (bk. Ferlemek).

Fertik (al. i.) Kaçma, savuşma, uzak­laşma, gitme. "içine atlayınca fer­tik. .. " - H.R.G. (bk. Cızdam, Cızlam)-

FER

Fertiklemek (al. tr. f.) Ayrılmak, u­zaklaşmak, savuşup gitmek. (bk. Fer- lemek, Fertiği çekmek).

Feslemek (tr. i.) (bk. Kafeslemek). Festival (fr. i.) Curcuna; bir toplan­tıda her taraftan çıkan seslerden mey­dana gelen gürültü, bağrışma, garip, olaylar. Dün akşamki manzara kıyak festivaldi be abil

Fındık (tr. i.) Dolu , hileli zar. Be­nim fındığı Refik yaptt, hiç aldatmaz. Fır (s.) Fırlama, piç. Ne firdir o. (bk. Cumartesi çocuğu, Gündüzleme, Ka­pı aralığı).

Fırça atmak (tr. dey.) Azarlamak, hakaret etmek, Sövüp saymak.

Fırça çekmek (tr. dey.) [bir kadına veya kıza] Badana yapmak. (bk. Ba­danalamak, Fırçalamak).

Fırçalamak (f.) (bk. Badanalamak, Fırça çekmek).

Fırça yemek (tr. dey.) Azarlanmak. Fırın kapağı (tr. s.) Kumarda kay­bettiği halde üzülmeyen, sinirlenme­yen, pişkin, tecrübeli, hayatın acı­larını, zevklerini tatmış, öyle olur ol­maz şeylere aldırış etmeyen. Hüseyin mi?... fırın kapağıdır o, öyle her şeye kulak asmaz.

Fırlama (tr. i.) Çocuk. Dünkü fırla­malar, adama bayağı kafa tutuyor yahu! (bk. Kopil, Şıkırdım, Şopar, Şorulu, Velet).

Fırttırmak (f.) Gitmek, kaçmak, ay­rılmak. (bk. Açmak, Ançizlemek, A­ralanmak, Basmak1, Cızdam etmek, Cızdamı çekmek, Cızlamı çekmek, Çözülmek, Dümeni kırmak, Düş- mek2, Ferlemek, Fertiği çekmek, Fer­tiklemek. Gaza basmak, İpini kes­mek, Kırmak, Kirişi kırmak, Nokta ol­mak, Palamarı koparmak veya çöz­mek, Panik kırmak, Payandaları çöz­mek, Tığmak, Tırlamak, Tüymek, Vol­tasını almak, Yelkenlemek, Zamkinos etmek, Zıplamak).

Fıs geçmek (tr. dey.) Yavaşça an­latmak, kulağına fıslamak. Ne fıs geçiyorsun oğlum, çık meydana.

Fıstığını kullanmak (dey.) Aklını kullanmak. (bk. Toriğini çalıştırmak). Fıstık (i.) Akıl. (bk. Torik.)

Fıymak (f.) Kaçmak, savuşmak. Biz gelene kadar çoktan fıymış. (bk. Aç­mak!, Ançizlemek, Aralanmak, Bas- mak1, Cızdam etmek, Cızdamı çek­mek, Cicozlamak, Cızlamı çekmek, Çözülmek, Dümeni kırmak, Düşmek2, Ferlemek, Fertiği çekmek, Fertikle­mek, Fırttırmak, Gaza basmak, Gaz­lamak, ipini kesmek, Kırmakl, Kirişi kırmak, Nokta olmak1, Palamarı ko­parmak veya çözmek, Panik kırmak, Payandaları çözmek, Tığmak, Tırla- mak, Toz olmak, Tüymek, Voltasını almak, Yaylanmak, Yelkenlemek, Zam- kinos etmek, Zıplamak).

Fileci (fr. i.) (bk. Dikizci, Radarcı» Rontgenci).

Filecilik (fr. tr. i.) (bk. Dikizcilik, Radarcılık, Rontgencilik).

Filim (fr. i.) Seyredilen şey, manza­ra. Kıza ' açıkça balta oldu; ama ne filim, bütün millet onlara bakıyordu.

Filimci (fr. tr. i.) Sözünde durmaz, yalancı, düzenbaz. Filimcidir, pa­lavrasına boş ver! (bk. Atmasyoncu, Bomcu, Dubaracı, Kerizci2, Kıtırcı, Madikçi, Mantarcı, Palavracı, Uy­durmasyoncu).

Filim çevirmek (fr. tr. dey.) Göste­riş yapmak. Bugün çok güzel bir fi­lim çeviriyorum. (bk. Afi kesmek, Caka satmak, Dümen yapmak, Nu­mara yapmak, Polim yapmak, Racon kesmek2).

Filim koparmak (fr. tr. dey.) Sar­hoşken saçmalamak, düşündüklerini sırasıyle söyleyememek. sözün ar­kasını getirememek. Ali bu, iki tek parlatınca filim koparmaya başlar.

Filimler! yakmak (dey.) Bir işi ber­bat etmek, yüzüne gözüne bulaştır­mak. Senden ummazdım ulan, yak­tın filimleri.

Filinta (ing. s.) Güzel, yakışıklı. Fi- linte gibi kız [çok zaman "gibi" e­datı ile birlikte kullanılır.]

Filispit (ing. s.) 1. Son derece sar­hoş bulunan [kimse]. (bk. Bulut, Dut, Fitil, Kandil, Kandilli, Küp, Ma­tiz, Turşu, Vapur, Yüklü2, Zom). 2. Çok şık, çok zarif "Al...fakat beş sa­niyede üst değiştiren artist gibi fi­lispit giyinmelisin." - H.R.G. (bk. Afili, Alengirli, Apiko2, Aynalı, Cakalı, Co- vino, Fiyakalı).

Filo (ita. i.) Bit. Lan Ekrem, sağ ce­nahta 4 filo göründü. (bk. Macar, Piyanço).

Fino (ita. i.) [içilen] Esrar. (bk. Am­pes, Cigaralık, Cuk, Dalgal, Dem, Diş, Duman, Gubar, Hanteriş, [ufak] Hurda. lhı, [bir avuçluk] Kabza; Ka- pakeyif, Kaynar, Keçi, Keyif, Konca, Mal, [kötü] Paspal, Püf, [bozuk] Top­rak, Nefes, Ot, Sarıkız2).

Fire vermek (dey.) Kötü durumu görülmek. İki tek parlatınca fire ver­meye başladı. Hizmetçi hiç fire ver­medi.

Firigo (s.) Sevimsiz, soğuk [kimse].

Firikik yakalamak (dey.) Açık ba­cak görmek.

Fişek atmak (tr. f.) Cimağ etmek. {bk. Lehimlemek, Nefes çekmek, Per­çinlemek, Şişirmek2, Tezgah kur­mak, Üfürmek, Yefallemek, Zımba­lamak).

Fit[*] (ita. s.) Razı olan. Herif iki papele fit.

Fitil (ar. s.) Son derece sarhoş bulu­nan [kimse]. Şu moruğa bak, fitil, mübarek. (bk. Bulut, Dut, Filispit, Kandil, Kandilli, Küp, Matiz, Turşu, Vapur, Yüklü, Zom2). [Kelime en çok "gibi" edatiyle birlikte kulla­nılır].

Fit olmak (ita. tr.f.) Razı olmak. Yedi buçuk papele fit olduk. [kelime,"mü- savi olmak", "ödeşmek" manasına gelirse, argoluktan çıkar]

Fiyaka (i.) Kabadayılık, gösteriş. Se­nin fiyakan burada sökmez (bk. Afi, Caka, Fasarya2, Lolo).

Fiyakalı (s.) Gösterişli, süslü, zarif, kabadayı, Fiyakalı paçoz; imanım fiyakalı, çözül ( = git) karşımdan. (bk. Afili, Alengirli, Aynalı, Cakalı).

Fiyaka satmak (dey.) Gösteriş yap­mak, kabadayılık satmak. Oğlum, bize de mi fiyaka satıyorsun? (bk. Afi kes­mek, Racon kesmek2).

Fiyaskos (gr. i.) Falso, başarısızlık. Bu dalganın ( = işin) sonu fiyaskos- tur be kardeşim.

Folluk (gr. tr. i.) 1. Kadın tenasül aleti. (bk. Enginar, Şeriat evi). 2. Ahlaksız genç. (bk. Beşlik, Beş yıl­dız. Dümbelek, Ellisekiz, Götlek, İb- netor, İnek, Kayarto, Tayıncı, Verek).

Fos (fr. s.) 1. Çürük, boş, kof, temel­siz. Fos bir dalga (= iş). 2. (öğr. arg.) Bilgisiz, kendi dalında yetersiz ka­dın öğretmen.

Fos dalga (dey.) Kancıklık, kalleş­lik. Bir gün olur bu fos dalganın acı­sın çıkarırım senden.

Foslamak (fr. tr. f.) Utanmak, sıkıl­mak, mahcup olmak. Okuduğu mar­tavalları kimse yutmayınca, öyle bir fosladı ki... (bk. Amorf olmak, Bo­zum olmak, Dut gibi olmak, Ekşimekl, Madara olmak).

Foslatmak (fr. tr. f.) Mahcup etmek, utandırmak. Palavralarını suratına çar­pınca, enayiyi foslattım. (bk. Bi­çimlemek, Bozum havası çalmak, Ek­şitmek).

Fotoğraf çıkarmak (gr. tr. dey. şöf. arg.) Şöför, arabayı bir yere çarp­mak. Bizim Kör Ali gene bu sabah fotoğraf çıkarmış. (bk. Model de­ğiştirmek, Toslamak?).

Fransız salatası (tr. ita. b. i.) Mey­dana dökülen çok ve karışık iskam­bil kâğıtları. Kaldır ortadan şu tran­sız salatasını.

Fransız salatası yapmak (tr. ita. dey.) Meydana dökülen birçok is­kambil kâğıdını karıştırmak. Şu dökü­lenleri bir fransız salatası yap da, sonra başlayalım kerize.

Fruko (i.) Açık arabada dolaşan top­lum polisi. Fruko geliyor, çabuk yel­kenle 1 (bk. Yoğurtlu bakla).

Gaco (i.) Kadın; dost; metres. Şu gacoya bak, amma da sapanorya ( = çirkin) ha 1 (bk Aftos, Dalga- motor, Mantunita, Nannik, Paçoz, Zamazingo).

Gaco oskisi (b.i.) lngiliz lirası. Bu taahütlüye ( = tabancaya) üç gaco oskisi tosladım (= verdim).

Gaddara (ar. i.) Kama. Bu külüstür gaddarede iş yok. (bk. Kulaklı).

Galan (fr. s.) Paralı [oyunda]. (bk. Kalın, Yağlı, Yüklü2).

Gargı etmek (dey.) Bütün parasını bir kâğıda koymak, altı yedi defada kazandığını geri çekmemek, hepsine bir zar atmak. Baktım şans istiyor, kazancımın hepsini gargı ettim.

Gavgav (i.) Husye. Güreşte gavgav- lara sarılmak yasaktır. (bk. İncir dol­ması, Kampana [lar].

Gâvur bozuntusu (s. öğr. arg.) Ke­keleyen, kekeme. Şu gelen çocuk da gavur bozuntusu imiş.

Gaza basmak (dey.) Def olmak, sa­vuşmak, çekip gitmek. Çok ötme bakalım, hafiften gaza bas I (bk. Nok­ta olmak).

Gazete çıkarmak (dey. öğr. arg.) Gece yatakhanede dedikodu yap­mak. Çocuklar, müdiramm gazete çıkardığımızı haber almış, bu gece bizi dinleyecekmiş.

Gaz kesmek (dey.) Kısa kesmek, lafı uzatmamak. Gaz kes ağa, sıktı.

Gazlamak (f.) Def olmak; basıp git­mek. Haydi yavrum gazla artık. (bk. Açmakl, Ançizlemek, Aralanmak, Basmakl. Cızdam etmek, Cızlamı çekmek, Çözülmek. Gaza basmak, Kırmak, Düşmek2, Ferlemek, Fertiği çekmek, Fertiklemek, Fırttırmak, İpini kesmek, Kırmak, Kirişi kırmak, Nokta olmak, Palamarı koparmak veya çöz­mek, Panik kırmak, Payandaları çöz­mek, Tığmak, Tırlamak, Tüymek, Vol­tasını almak, Yelkenlemek, Zamkinos etmek, Zıplamak).

Gazozağacı (fr. tr. b. i.) Saçmalayan, saflığından, bönlüğünden dolayı o­laylardan habersiz bulunan kimselere karşı alay yollu kullanılan bir deyim. Falanca falanca ile evlenecekmiş, o senin dediğin gazozağacı ( = yani, ayrılalı kaç ay oldu, farkında bile değilsin).

Gebeş (tr. s.) Enayi, aptal, sersem. Boş ver şu gebeşe. (bk. Abullabut, Andavallı, Angut, Armut, Aval, Ay­ran ağızlı, Bangoboz, Denyo, Ca- cıklık, Düdük makarnası, Gebeşilki, Hafız, Halalım, Hırbo, Hırt, Hışır, Hı­yar, Kanser ililcı, Kaşkaval, Kerestel, Keriz2, Keş, Koroydo, Mayın, Pan- godoz, Pililki, Saloz, Tereyağı, Yan- bolu).

Gebeşâki (s.) Aptal, sersem, enayi, Gebeşaki, hıyar gibi ne sırıtıyorsun karşımda l (bk. Abullabut, Andavallı, Angut, Armut, Aval, Ayran ağızlı, Bangoboz, Cacıklık, Denyo, Düdük makarnası, Gebeş, Hafız, Hırbo, Hırt, Hışır, Hıyar, Kerestel, Keş, Koroy- do, Mayın, Pangodoz, Pililki, Saloz, Tereyağı, Yanbolu).

Gebe zar (tr. far. st.) Hileli zar. Se­nin zar gebeye benziyor, değiştir onu. (bk. Fındık, Havai).

GEC

Geceyolu (b. i.) Ferç. (bk. Enginar, Folluk, Şeriatevi).

Gece zammı (tr. ar. b. i. şöf. arg.) Şöförün oturduğu yerin altında bu­lundurduğu sopa. Arabada çıngar çıkaran müşterilere, bazan gece zam­mı lazım gelir.

Gedikli (i. tr. ) İki yıllık öğrenci, bir sınıfta ikinci yılını okuyan öğrenci. Senin gedikli, gene çakacağa ben­ziyor. (bk. Çiftedikiş, Çifte kavrul­muş).

Gelberi etmek (tr. dey.) Aşırmak, çalmak. Bizim çakmağı gelberi et­mişler. (bk. Anaforlamak, Araklamak, Aşıremento etmek, Bomba patlat­mak, Cebellezi etmek, lşlemek1, Kal­dırmak, Kaparoz etmek, Kaparozla- mak, Omuzlamak, Sırıklamak, Tırrıkla- mak, Tufalamak, Tüydürmek, Yürüt­mek?, Zula etmek).

Gelinalıcılar (tr. ç. i.) Polis [bas­kın esnasında kullanılır]. Gelinalıcı­lar hizaya gelmiş oğlum, gözümü aç 1 (bk. Aynasız?, Dayı?, Mikropi, Tah- takoz).

Gelmek (tr. f.) Bakmak. Güzele gel güzele. (bk. Dikiz etmek, Dikizlemek, Kitakse etmek).

Gençliksuyu (b. i.) İçki. Moruğa bak, gençliksuyunu çekmiş, nasıl yalpa vuruyor. (bk. İstim, Mazot, Tabancı, Ustura).

Gerdan süpürgesi (far. tr. dey.) Bıyık. (bk. Yapa).

Geri vites (tr. fr. s.) Geri zekâlı. Küp kafalı herifin geri vites olduğu besbelli.

Geştapu (al. i. şöf. arg.) Belediye zabıtası. Yine bugün geştapular kur­deleni kesmiş ( = ceza yazmış).

Gevşemek (tr. f.) Sevmek, hoşlan­mak. (bk. Çarpılmak}.-

Geyik (tr. i.). (bk. Alfons, Asılzâde, Astik, Dasnik, Esnafi ).

Gıcık (s.) Sözleriyle, davranışlarıyla karşısındakini kızdıran, sıkan , sinir­lendiren [kimse]. Ne gıcık adam!

Gıcık vermek (tr. dey). Sözleriyle, davranışlarıyla karşısındakini kızdır­mak, sinirlendirmek, sıkmak. Bu a­dam da artık iyice gıcık verdi. (bk. Gır açmak, Ham hum etmek, Kafa,.. kmek, Kafa ütülemek, Kafese almak, Kavallanmak, Su kaçırmak).

Gıcır (tr. s.) Yeni. Gıcır yemenileri ayağma çekmiş, caka satıyor.

Gıdıklamak (f.) Aramak, araştırmak. Geçen gece aynasızlar bizim kahveyi bi(r) gıdıkladılar, üç tane çakaralmaz çıktı.

Gır (tr. i.) 1. Lakırdı, söz. Herifin işi gücü hep gır. 2. (s.) Yalan, uydurma. Gır söze karnımız tok.

Gır açmak (tr. dey.) Saçmasapan sözlerle karşısındakinin canını sık­mak.

Gır atmak (tr. f.) Laf atmak, çene çalmak, konuşmak. Bizim babalığın işi gücü, kahvede gır atmak. (bk. Gır kaynatmak, Kaynatmak!).

Gır veya gırgır geçmek (tr. dey.) Dikkat etmemek, aklı başka yerde olmak. Görüyorum gır geçiyorsun. (bk. Boşlamak, Boş vermek, Dalga geçmek, Haspi geçmek, Haylama- mak, Keşlemek, Omuz vermek, Tak­mamak, Tonel geçmek, Yan çizmek, Yan sallamak).

Gırgır (i.) Laf, söz, gevezelik.

Gırgıra almak veya getirmek [lafı, sözü] (tr. dey.) Gevezelik etmek.

Gırgırına (tr. zf.) Laf olsun diye. Herifin gevezeliği hep gırgırına.

Gır kaynatmak (tr. f.) (bk. Gır at­mak).              ,              -

Gırla (tr. zf.) Boyuna, bir düziye, alabildiğine. Herifte çene mi dedin, gırla.

Gırnavlamak (f.) Cimağ etmek. (bk. Çivilemekl, Fişek atmak. Kalıba çek­mek, Kaskaslamak, Lehimlemek, Maz­galına kargı saplamak, Nefes çek­mek, Parmağını ıslatmak. Perçinle­mek, Pipo temizlemek, Şimendiferi raya sokmak, Şişirmek2, Tezgah kur­mak, Uçuşa gitmek, Üflemek, Üfür- mek, Yefallemek, Zımbalamak).

Gogo (i.) [içilen] Esrar, Gogondan biz de anlayalım be oğlum 1 (bk. Ampes, Cıgaralık, Cuk, Dalgal, Dem, Diş, Duman, Fino, Gubar, Hante- riş; [ufak] Hurda, lhı; [bir avuç- luk] Kabza; Kaynar; [iyi] Konca, Ke­çi, Keyif, Nal, [kötü] Paspal, Püf; [bozuk] Toprak, Nefes, Ot, Sarıkız2).

Gogocu(lar) (i.) Esrarkeş (ler), es­rar çeken (ler). Gogocular piyastos olmuşlar be hacım 1

Göbeğinden işetmek {dey.) Bı­çaklamak. Reşat ağabey, pinti Ö­mer'i göbeğinden işetti. (bk. Çivi­lemek, Hacamat etmek, Hacamatla- mak, Şişirmekl, Şişlemek).

Göt (i.) 1. Aptal, sersem, budala. Kulak asma şu götün lafına. (bk. Abeci, Abullabut, Ahlat, Andavallı, Cacıklık, Bangoboz, Denyo, Dilgoz, Düdük makarnası, Dümbelek2, Ge­beş. Gebeşaki, Habeci, Habeci kostik, Hafız, Halalım, Handavallı, Hırbo, Hırt, Hırtaboz, Hışır, Hıyar, lspanak, Kan­ser ilacı, Kaşalot, Kaşalotzade, Kaş­kaval, Kerestel, Keriz2, Keş, Koroy- do, Malak, Mantar2, Mayın, Maval, Pangodoz, Pilâki, Saloz, Şaban, Ta- şarabası, Tereyağı, Yanbolu). 2. Cesa­ret. (Göt ister = cesaret ister).

Göt altına gitmek (tr. dey.) Hiç yoktan kötü bir duruma düşmek. Boşu boşuna göt altına gitmeyelim.

Götlek (tr. s.) Me'bûn (bk. Beşlik, Beş yıldız, Dümbelekl, Ellisekiz, Es­nafı, Follukl, Götoş, İbnetor. lnek3, Kayarto, Kova, Tayıncı, Verek).

Götoş (i.) Me'bûn. (bk. Beşlik, Beş yıldız, Dümbelek], Ellisekiz, Esnafı, Folluk2, Götlek, İbnetor, lnek3, Ka- yarto, Kova, Tayıncı, Verek).

Götü trampet çalmak (dey.) Key­fi yerinde, neşeli olmak. Papelleri kıvırdın, şimdi götün trampet çalı­yor. (bk. Ağzı dört köşe olmak). Götünün kılları diyapazon ol­mak (tr. gr. dey.) Üşümek. Greko.-romen [konuşmak] Konu­şurken belden aşağıdan bahsetme[k]. Beybabanın yanında greko-romen konuşmayalım, ayıp ederiz sonra.

Gubar (ar. i.) [içilen] Esrar. (bk. Ampes, Cıgaralık, Cuk, Dalgal, Dem, Diş, Duman, Fino, Hanteriş; [ufak] Hurda, lhı; [bir avuçluk]: Kabza, Kapakeyif, Kaynar, Keçi, Keyif, Kon­ca, Mal; [kötü] Paspal, Püf; [bo­zuk] Toprak, Nefes, Ot, Sarıkız2).

Güm (s.) Yalan, asılsız, uydurma (söz veya haber). Gümü bırak da, biraz harbi ( = doğru) konuş be hacım 1 (bk. Atmasyon, Bom, Dol­ma, Dubara, Eftamintokofti, Kantin, Kaşkariko2, Katakofti, Kıtır, Kıtır­bom, Kofti, Palavra, Mantar, Marta­val, Masal, Polim).

Güm atmak (dey.) Yalan söylemek, aldatmak, kandırmak, Gene güm tıyorsun.

Güme gitmek (dey.) 1. Boş yere ölmek. Herifçioğlu güme gitti. (bk. Gümlemek). 2. Yok yere heder ol­mak, boşa gitmek. Bizim sözlerimiz güme gidiyor yahu.

Gümlemek (tr. f.) Ölmek; yok yere heder olmak. Bizim papeller gümle- di; herifçioğlu gümledi, gitti. (bk. Cavlağı çekmek, Cavlamak, Kakır- damak, Mortiyi çekmek, Mortlamak Nalları atmak veya dikmek, Sıfır tüketmek, Tıngırdamak).

Gümüş (i.) Kadın. (bk. Kancıki).

Gündüzleme (tr. i.) Piç. ... boş ver kimbilir kimin gündüzlemesidir. (bk. Cumartesi çocuğu, Fır, Kapı aralığı).

Güverte (ita. i.) Barbut oynanılan küçük masa. Bizim dükkanm (= kumarhanenin) güvertesini arakla­mışlar ( = çalmışlar).

Güverteden yürümek (ita. tr. dey.) Kulamparalık etmek.

Güverte seyahati (ita. ar. şöf. arg.)

Şöför, muavinini arka bagaja bin­dirme. Yükümüzü aldık, haydi sen de güverte seyahatine 1

Güzeller resmi geçidi (tr. ar. it. şöf. arg.) Makam arabalarının arka­sına takılan polis arabaları.

Habazan (s.) İştahlı ve karnı aç olan [kimse]. Yirmi gündür herif habazan. (bk. Abazan).

Habe (i.) Ekmek. Habe kaymak (= ekmek yemek, karnını doyurmak).

Habeci (s.) Aptal, sersem, budala. (bk. Abeci, Abullabut, Ahlat, Anda­vallı, Angut, Armut, Ayran ağızlı, Bangoboz, Cacıklık, Denyo, Dilgoz, Düdük makarnası, Dümbelek2, Ge­beş, Gebeşâki, Habeci kostik, Hafız, Halalım, Handavallı, Hırbo, Hırtapoz, Hışır, Hıyar, lspanak, Kanser ilacı, Kaşalotzâde, Kaşkaval, Kereste1, Ke- riz2, Keş, Koroydo, Mantar2, Ma­yın, Naval, Pangodoz, Pilaki, Saloz, Tereyağı, Yanbolu).

Habeci kostik (s.) Aptal, sersem, budala. {bk. Habeci).

Habeden (s.) Bedava olarak elde edilen [para, eşya]... (bk. Anafor, Avanta, Beleş, Lüp).

Habe etmek (tr. f.) Karnını doyur­mak. Üç günden beri habe etmedim be abi, açlıktan imanım gevriyor. (bk. Habe kaymak, Zilliyi kırmak).

Habe kaymak (dey.) Yiyecek ye­mek. Mangırın varsa, habe kayalım 1 {bk. Habe etmek.)

Habe uçlanmak (dey.) Yemek ye­mek. Birkaç papel tırtıkla da, kel Bo- dos'ta bir habe uçlanalım. (bk. Ha­be etmek, Habe kaymak, Zilliyi kır­mak).

Hacamat (ar. i.) Hafif yaralama. Hacamata boş ver de, şu kalantoru sövüşleyelim.

Hacamat etmek (ar. tr. f.) Hafif yaralamak. Dün gece, bizim kör Hüsnü'yü de hacamat etmişler. (bk. Çivilemek1, Hacamatlamak, Mıhla­mak, Şişirmek1, Şişlemek).

Hacamatlamak (ar. tr. f.) Yarala­mak. (bk. Hacamat etmek).

Hacıağa (ar. tr. i.) Anadolu'dan İs­tanbul, Ankara gibi büyük şehirlere bol para ile gelen ve buraların, belli başlı eğlenti yerlerinde, gösteriş yap­mak maksadıyle, fazla para harca­yan dışarlıklı kimseler. Şu hacıağayı sövüşlersek, işimiz aynadır hacım 1

Hacıağalık etmek (ar. tr. dey.) Lü­zumsuz yere bol para harcamak, israf etmek. Hacıağalık etme, yeter bu kadar.

Hacıbaba (ar. tr. f. i.) Zeker. (bk. Alat, Babafingo, Babatorik, Bombili, Kamış, Kereste2, Malafa, Maslahat, Matrakuka, Pantolon balığı, Saksa­fon, Similya, Torik, Zurna2, Zeke- riya).

Hacım (ar. tr. n.) Teklifsiz ahbaba "Azizim, kardeşim" gibi hitap olarak söylenen söz. Hacım, sen daha koy­duğum yerde otluyorsun be.

Hacı pintorosa kavuşmak (dey.) Dayak yemek. Canın hacı pintorosa kavuşmak istiyor galiba. {bk. Amorf olmak2, Marizlenmek).

Hafız (ar. i.) 1. Saf, bön, ahmak. Şu hafızın kulağını bük de, çok kaval- lanmasm ( = can sıkmasın). (bk. Abullabut, Andavallı, Angut, Armut, Aval, Ayran ağızlı, Bangoboz, Ca- cıklık, Denyo, Düdük makarnası, Ge­beş, Gebeşaki, Halal ım, Hırbo, Hırt,

HAF

Hışır, Hıyar, Kerestel, Keriz?, Keş, Koroydo, Mayın, Pangodoz, Pilâki Saloz, Tereyağı, Yanbolu). 2. Der­se kendini aşırı derecede kaptıran öğrenci. O, hafızın biridir, kolay ko­lay çuvallamaz. 3. Puşt, Güzel sesli hafızlarımız var abil (bk. Beş, Düm­belek, Esnafı, Folluk?, Götlek, İb- netor, İnek, Kayarto, Kova, Kuzu, Tayıncı, Tekerlek, Verek).

Hafızlamak (ar. tr. f.) Aşırı derece­de derse çalışmak, iyiden iyiye der­sini ezberlemek. Çiftedikiş olduğu için gece gündüz hafızlıyor. (bk. İneklemek, Kuşlamak).

Hafızlık (ar. tr. i.) 1. Aptallık, saflık, bönlük. Şu hafızlığı bırak da, aç gözünü biraz! (bk. Kaşkavallık). 2. Puştluk. 3. (öl}r. arg.) Kendini aşırı derecede derse kaptırma. Tarihten çakmamak için biraz hafızlık lazım.

Hafif (ar. s.) Parasız, az paralı, zü­ğürt. Hafiftir, yanaşma I (bk. Bitli, Dıragoni, Hastal, Kokoz, Tıngır, Tırıl).

Halalım (s.)Enayi, aptal, kumar hile­lerini yutan adam. (bk. Ekmeklik, Ispanak, Keriz?, Mayın, Pilâki, Tas­ma, Yahnilik).

Halka (i.) Me'bOn. Halkadır, ustu­ralarına ( = yalanlarına) boş veri (bk. Beşlik, Beş yıldız, Dümbelek, Esnafi, Folluk?, Götlek, Götoş, lb- netor, lnek3, Kayarto, Kova, Tayıncı, Verek).

Hallenmek (ar. tr. f.) 1. Şöyle böy­le geçinmek, oluruyle idare etmek. Allah ne verdi ise halleniyoruz. 2. Kadına veya kıza fena gözle bak­mak, sarkıntılık etmek. Hanım abla­ya hallenmeyelim oğlum! (bk. Ye­şillenmek, saraka etmek?). 3. Bir şe­ye imrenmek, o şeye karşı istek duy­mak. Oğlum çakıya hallenmeyelim. (bk. Sulanmak?).

Hamam (ar. i. öğr. arg.) Lisenin disiplin kurulu [Öğrencinin içeride terlemesinden kinaye olarak]. Çe­neni tutmazsan soluğu hamamda alırsın, karışmam I

Ham hum (i.) Dırıltı, başağrıtma. Herifin işi gücü ham hum...

Ham hum etmek (f.) Dırıltı etmek, baş ağrıtmak. Bir araba ham hum etti. Ham hum şaralop (b. s.) İşe yara­maz değersiz [söz]. Ham hum şara- lopla vakit geçiriyor. (bk. Cavalocoz, Çırnık, Fasafiso).

Haminto (i.) Birisini aldatarak fay­dalanma, anafor. Herifin işi gücü haminto.

Hampa (far. i.) Kafadar arkadaş. (bk. Omuzdaş).

Handavallı (s.) Aptal, saf, vurdum­duymaz. O ne anlar, handavallnn biridir. (bk. Andavallı, Abullabut, Angut, Armut, Aval, Bangoboz, Ca- cıklık, Denyo, Gebeş, Gebeşâki, Hırt, Hışır, Hıyar, Kereste, Keriz, Keş, Ko­roydo, Mayın, Pangodoz, Pilâki, Sa­loz, Tereyağı, Yanbolu).

Hanım evlâdı (s. öğr. arg.) Çokter- biyeli [çocuk]. Üzerine pek varma, hanım evladıdır, ağlayıverir.

Haniş (i.) Cimağ. (bk. Ahtu, Enjeksi­yon naturel, Tıngırtı).

Hantavallı (tr. s.) (bk. Andavallı).

Hanteriş (i.) [içilen] Esrar. (bk. Ampes, Cıgaralık, Cuk, Dalgai, Dem, Diş, Duman, Gubar; [ufak] Hurda, Ihı; [bir avuçluk] Kabza; Kapakeyif, Kaynar, Keçi, Keyif, Konca, Mal; [kö­tü] Paspal, Püf; [bozuk] Toprak, Ne­fes, Ot, Sarıkız?).

Hap (ar. i.) Bir yudumluk afyon. Çok harmanm, bir hap ver bana I

Hapaz (i.) Yiyinti. Aklı fikri hep hapazda.

Hapçı (ar. tr. s.) 1. Afyon çeken. Ulan, hapçı gibi ayakta uyuyorsun beI 2. Burnunu karıştırıp sümüğünü parmak uçlarında yuvarlayan.

Hap etmez (ar. tr. s.) Kurnaz, açık­göz olan [oyunda]. Hap etmez, dik­kat eti (bk. Bizden, Çaka11, Kaşar­peyniri, Yemez).

Hap yapmak (ar. tr. dey.) Burnunu eliyle karıştırıp sümüğünü parmak uçlarında yuvarlamak. (bk. Bocur­gat yapmak).

Haraç yemek (dey.) Parasız, beda­vadan geçinmek. Oğlum, biz senin gibi haraç yemiyoruz.

Haraşo (rus. i.) Rus kadını. Haraşo- iara bak, sürü ile denize giriyorlar.

Haraza (i.) Kavga, gürültü. Haybe- ciyi ( = tuzağa düşürülen adamı) haraza çıkarmadan sövüşle 1 ( =pa- rasını al). (bk. Çıngar, Hır, Maraza).

Harbi (s.) Doğru, hilesiz, temiz [o­yun, iş]. Bizim kel Mahmut'un oyunu harbidir; herifçioğlunun her işi har­bidir.

Harbi konuşmak (f.) Dosdoğru ko­nuşmak, yalan söylememek. Bizim­le harbi konuşursan eyvala, yoksa çek arabam.

Harbilik (i.) Doğruluk, yalan söyle­meme. Harbilikten ayrılırsan, bir ara­ba sopa yersin sonra 1

Harbi zar (far. st.) Kahvelerde tavla için verilen cıvasız, doğru zar.

Harcamak (f.) 1. Öldürmek [bıçak, tabanca gibi şeylerle]. Oğlam pisi pi­sine harcamışlar. (bk. Mortlatmak2, Nallamak, Temizlemel). 2. Vazgeç­mek; mağdur etmek.

Harcını vermek (ar. tr. dey.) Tekdir etmek, azarlamak. Aynasızlık ederse harcını veririm.

Harman (far. i.) Çakırkeyif [esrar içenler hakkında]. Harmanım, bir ampes daha toka et de mastorlaşa- yım.

Harp (ar. i.) Kâğıt oyunu. Haydi, öy­le aylak durma be oğlum, ufak yol­lu harbe başlayalım I

Hasbi geçmek (ar. tr. f.) Kısa kes­mek, önem vermemek, aldırış etme­mek, itibar etmemek. Hasbi geç­me oğlum, aç gözünü biraz 1 (bk. Boşlamak, Boş vermek, Dalga geç­mek, Haylamamak, lska geçmeki, Keşlemek, Kumpas sallamak, Omuz vermek, Tonel geçmek, Yan çizmek, Yan sallamak).

Hasıra sarmak (dey.) Hırsızlık et­mek. Herifçioğlu japonu ( = elli li­ralık bütün) hasıra sarmış. (bk. Ha­sır etmek).

Hasırcı (i.) Hırsız. Hasırcıdır, alarga geçi

Hasır etmek (dey.) Çalmak, hırsız­lık etmek. (bk. Hasıra sarmak).

Hasırlara sarılmak veya yatmak (ar. dey. şöf. arg.) Şöför, o gün hiç iş yapmamış olmak. Bugün hasırlara sarıldık.

Hasır olmak (ar. dey.) Yenilmek, oyunda kaybetmek.

Has işlemek (ar. tr. dey.) Birisinin yemeğinden, izinsiz ve davetsiz ola­rak, bitinceye kadar yemek. Görüyo­rum, babanın malı gibi has işliyor­sun 1 (bk. Piyiz kaymak, Rampa et­mek).

Hasta (far. s.) 1. Parasız, züğürt. Ali kaç gündür hep hasta. (bk. Bitli, Dragoni, Hafif, Kokoz, Tıngır, Tırıl).

2. Peseta oyununda kaybeden [kâ­ğıt]. 3. (öğr. arg.) Hazırlıksız sınıfa giren, tembel öğrenci. Ali, gene has­ta galiba.

Hastane (far. b.i.) [içinde futbol maçı yapılan] Stadyum.

Hasta olmak (far. tr. dey. öğr. arg.) Derse çalışmadan sınıfa girmek. Bu­gün, çok hastayım.

Haşat (i. şöf. arg.) 1. Çok eskimiş, yıpranmış otomobil. Senin haşatı kaç papele okuttun 1 (bk. Lâtarna) 2. (s.) Darmadağınık, işe yaramaz; fena, bozuk; kötü. O araba haşat; işler haşat; herifin hali haşat. (bk. (Külüstür).

Haşmetli (ar. tr. i.) Erkeklik âleti (bk. Baba, Babafingo, Babatorik, Bombili, Kereste2, Maslahat, Matraku- ka, Zurna2).

Hat karıştırmak (ar. tr. dey.) Fo­yası meydana çıkmak, bozum ol­mak. "Nermin, Nermin .. ne oldun? devam et... Hat mı karıştı Nerminl"- Akbaba, Süavi Süalp.

Hava almak (ar. tr. f.) Kovulmak, yüz vermemek; muvaffak olamamak. Papel mi istiyorsun, hava alırsın sen 1

Hava basmak (ar. tr. dey.) 1. Gu- ru lanmak, şişinmek. Seninki temiz­leri görünce etrafa ayrı bir hava bastı. 2. Palavra savurmak, yalan atmak.

Havacıva (b. i.) Boş, önemsiz, de­ğersiz [söz] vaya [iş]. Söyledikleri hep havacıva; bu iş de havacıva. (bk. Havagazı).

Havagazı (b. i.) Boş, değersiz, ö­nemsiz, nafile, boşuna. Senin dedik­lerin havagazı.

Havai (ar. i.) Hileli zar. Benim havai hiç şaşmaz. (bk. Fındık, Gebe).

Hava sıkmak (ar. tr. dey. öğr. arg.) Can sıkmak, baş ağırtmak. Başladın yine hava sıkmaya be birader.

Haver (i.) Ortak. Bizim haver, ipe un sermeye başlamış.

Havyar kesmek (dey.) Vaktini boş geçirmek, bir iş yapmamak veya yap­maz olmak. (bk. Kilometre doldur­mak).

Haybeci (i.) Dolandırıcıların tuzağa düşürmek istedikleri kimse. Şu hay- beciyi tavlayalım.

Haybeden (ar. zf.) Bedavadan, bo­şuna. Haybeden, metelik koklatmaz­lar adama. (bk. Anafor, Avanta, Be­leş, Habeden, Lüp).

Haydamak (tr. f.) Defetmek, kov­mak. Ali'yi fabrikadan da hayda­mışlar. (bk. Dehlemek, Sepetlemek, Yürütmeki).

Haydar (i.) Erkeklik âleti. (bk. Ba­bafingo, Bombili, Kereste2, Masla­hat, Matrakuka, Saksafon, Zurna2).

Haylamamak (tr. f.) Aldırış etme­mek, önem vermemek. Herifin kim­seyi hayladığı yok. (bk. Boşlamak, Boş vermek, Dalga geçmek, Haspi geçmek, Iska geçmek, Keşlemek, Kumpas sallamak, Omuz vermek, Takmamak, Tonel geçmek, Yan çiz­mek, Yan sallamak).

Hayta (s.) Serseri, havai. Bu hayta ne dolanıyor buralarda. (bk. İpikırık, İpsiz).

Haytalık (i.) Serserilik, havailik. Hiç bir işe yaramaz, var mı ona haytalık.

Helallı (ar. i.) Sevgili, dost. Şu kar­şıdan gelen kız Çamur Hüsnünün helallısına benziyor. (bk. Aftos, An- tin, Dalgamotor, Gaco, Nannik, Pa- çoz, Zamazingo).

Her boka maydanoz olmak (tr. dey.) Her şeye karışmak.

Hındım (i.) Çalgılı toplantı, eğlenti. Bugün Ayvansaray"da hındım var...

Hındımlamak (tr. f.) Üstüne çök­mek, çullanmak. Bir de baktım Ah­met'i hındımlamış, az kaldı boğazlı­yordu.

Hınt (erm. s.) Deli; budala. İbiş'te ka­fa ne gezer, hmtm biri.

Hır (tr. i.) Kavga, gürültü. (bk. Çın­gar, Haraza, Maraza).

Hırbo (kürt. i.) 1. Irikıvım, iriyarı adam. (bk. Zıpır, Zirman). 2. (s.) Ah­mak, budala, sersem. (bk. Abulla­but, Andavallı, Angut, Armut, Aval, Ayran ağızlı, Bangoboz, Cacıklık, Denyo, Düdük makarnası, Gebeş, Gebeşâki, Hafız, Hırt, Hırtapoz, Hışır, Hıyar, Kerestel, Keriz?, Keş, Koroy­do, Mayın, Pangodoz, Pilâki, Saloz, Tereyağı, Yanbolu).

Hır çıkarmak (tr. f.) Kavga, gürül­tü etmek. Hır çıkarayım deme, çabuk enselenirsin burada.

Hırt (s.) Sersem, budala, ahmak. Hırtın biri, ne derse desin. (bk. Hır­bo?).

Hırtapoz (s.) Aptal, sersem; şaş­kın. Boş ver şu hırtapoza 1 (bk. Hırbo). Hırtapozluk (i.) Aptallık, sersemlik, budalalık, şaşkınlık. Hırtapozluğu bı­rak da doğru dürüst konuş. (bk. Aval- lık, Hırtlık, Hıyarlık).

Hırtlık (i.) Aptallık, sersemlik, bön­lük. Onun aldığı tutum, hırtlıktan başka, bir şey değil. (bk. Avallık, Hırtapozluk, Hıyarlık).

Hışır (tr. s.) (bk. Andavallı, Hırbo, Hırt).

Hıyar (tr. s.) Kaba saba, yol yordam bilmeyen, yontulmamış [kimse]. He­rifçioğlu öyle bir hıyar ki, Akdeniz'e doğrasam, koca denizi cacık yapar./ Hıyar gibi dolaşırsan, şıpşak ensele­nirsin böyle.

Hıyarağa (tr. f. s.) (bk. Hıyar).

Hıyarlık (i.) Aptallık, Sersemlik, bu­dalalık, şaşkınlık. Oğlum hıyarlıkla iş yürümez, az buçuk gözünü aç I (bk. Avallık, Hırtapozluk, Hırtlık).

Hızlı şöför (tr. fr. şöf. arg.) Kendini metheden , tecrübesiz, toy şöför. Hızlı şöfördür, ne öğrensek kardır be oğlum.

Hilftliahmere laf konuşmak (ar. tr. dey.) Birinin hoşuna gitmeyecek, birini öfkelendirecek boş ve değer­siz şeyler söylemek. Ulan amma da hilaliahmerelaf konuşurmuşsun be...

Hindi (s.) Şaşkın; kolaylıkla aldatı­lan zeng in. Hindiyi biraz yemle de kafesleyelim.

Hizmetçi baldırı (ar. tr. b. i.) Ga­yetle kalın sarılan cigara. Şu hizmetçi baldırını bana toka et 1

Hoca (ar. öğr. arg.) Öğrenci ara­sında hitap şeklinde kullanılır. Hoca defterini biraz versene I

Horain (tr. i.) Eroin. (bk. Beyaz, Mal3, Orain, Toz).

Horozuna kıravat takmak (tr.fr. dey.) Adamakıllı dövmek, hakkın­dan gelmek. (bk. Duman attırmak, Düz nefes etmek; iyi etmek).

Hortlamak (f.) Çok öfkelenmek. Herif hortluyor, çabuk yaylan. (bk. Uyuz olmak).

Hoşafına gitmek (far. tr. dey.) Ho­şuna gitmek, pek memnun olmak. Herifin kalaylaması hoşafna gitti ga­liba...

Hoşor (erm. i.) Eti budu yerinde şişman ve güzel kadın. Adam ol da şu hoşoru sana alayım.

Hurda (far. i.) Esrar. Hacım, iki diş hurda uçlan da kafamı toparlayayım. (bk. Ampes, Dalga, Nefes, Kabza, Konca, Paspal, Toprak) .

Hükümat (ar. i.) Hapishane müdü­rü. Hükümat çakarsa dalgayı, boy­larız sonra münferidi.

Hüsnübey (ar. tr. b. s.) Kendini be­ğenen, kendini öven [adam].

Hüsniyftnım (ar. tr. b. s.) Kendini beğenen kendini öven [kadın, kız]. lhı (i.) Esrar [çekilen]. (bk. Ampes. Cıgaralık, Cuk, Dalgal, Diş, Duman, Sarıkız).

Irgalamak (tr. f. öğr. arg.) İlgilen­dirmek. O iş, beni hiç ırgalamaz.

Iska (ed. ) Yok. (bk. Nanay).

Iska geçmek (dey.) 1. Ehemmiyet, önem vermemek, aldırış etmemek. (bk. Boşlamak, Boş vermek, Dalga geçmek, Haylamamak, Keşlemek, Kumpas sallamak, Omuz vermek, To- nel geçmek, Yan çizmek, Yan salla­mak). 2. Atılan şey hedefe isabet etmemek . 3. Hedefe isabet ettire­memek. Amma keskin nişancı imiş, her atışında ıska geçiyor.

Iskata (n.) Bokl Bas şuradan, ıska­ta! .

Iskota bacak (st.) içine doğru eğri bacak. [Skoda marka otomobille­rin, arka tekerleklerinin biraz içeri basmasından kinaye].

(slak (tr. s.) Henüz cimağ eylemiş (kadın). Yeniyıla ıslak girdim.

Islatmak (tr. f.) Birini dövmek. Dün akşam kıl kuyruk Hüsnü'yü, aynasız­lar sabaha kadar ıslatmışlar. (bk. içer­mek, Mariz atmak, Marizine kay­mak, Marizlemek, Mariz uçlanmak).

Ispanak (gr. s.) Enayi, budala. lspa- nak, az bana baki (bk. Andavallı, Angut, Armut, Aval, Bangoboz, Ca- cıklık, Denyo, Gebeş, Gebeşâki, Ha­fız, Hırbo, Hırt, Hışır, Hıyar, Kanser ilâcı, Kerestel, Keriz2, Kaşkaval, Keş, Koroydo, Mayın, Pilâki, Saloz, Yan­bolu). [grekçe "ispanaki", latince kökü "spinaceum"dur.]

Ispanakzâde (gr. far. b. s.) Enayi- oğlu enayi, aptaloğlu aptal. Bırak şu ıspanakzadeyi, işi gücü hep palavra.

Işınlamak (tr. f.) Kovmak, başından savmak (bk. Sepetlemek).

 

ibiğini kaldırmak (dey.) Karşı gel­mek, kafa tutmak. Şu kaşalotzade- ye bak, bize de başladı ibiğini kal­dırmaya.

İbiş (s.) Aptal, sersem. (bk. Hırbo2). İbnetor (ar. s.) Ahlâksız genç, me'- bun. (bk. Beşlik, Beş yıldız, Dümbe­lek, Ellisekiz, Esnafı, Folluk2, Göt­lek, Kayarto, İnek, Kova, Tayıncı, Ve- rek).

içeri düşmek (tr.) Hapse girmek. Peynirci Yusuf gene içeri düşmüş. (bk. Kodese girmek, Deliğe girmek, Kafese girmek).

içirmek (tr. f.) Dayak atmak, döv­mek. Tahtakoza enselenirsen, saba­ha kadar içirirler seni. (bk. Islat­mak, Mariz atmak, Marizine kaymak, Marizlemek, Mariz uçlanmak).

ifade (ar. i.) İş. Ne ifadedir, anlama­dım yahul

ifadesi tamam olmak (ar. tr. dey.) Hapı yutmak, işi bitmek. Altı ay ko­deste kalsın, ifadesi tamamdır.

iki seksen uzanmak (dey.) Keyiflen­mek, neşelenmek, zevklenmek. He­rifçioğlu mangizleri vurunca iki sek­sen uzandı, hala da uzamyor.

ikizler (i.) Kız, kadın memeleri veya göğsü. İkizlere takke giydirmek ( = Sutyen takmak). (bk. Ampul, Bal­kon, Far, Tampon) [çoğul hâlinde: Yedek parçalar, Taret].

İkmalsiz geçmek (ar. tr. şöf. arg.) Şöför, yeni girdiği bir arabada bir sene devamlı olarak çalışmak. Bu sene ikmalsiz geçemezsin I

İkramiye düşmek (ar. tr. dey. şöf. arg.) Ceza kesmek. Bizim hız/J şo­före ikramiye düşmüş.

İkramiyeli (ar. tr. s.) Toplum polisi. İkramiyeli karşıdan söktü şıpşak top­la tası tarağı (bk. Fruko, Yoğurtlu bakla). [Frukodan ikramiye çıkması dolayısıyle aldığı ad].

İmam kayığı (ar. tr. b. i.) Tabut. Bu binliği tek başma yuvarlarsan, sa­baha karşı seni imam kayığna bin­dirip Eyupsultanı gezdirirler anam babam.

İmam suyu (ar. tr. b. i.) Rakı. İmam suyundan biz de anlayalım, oğlum. (bk. Anzarot, Carmak, Carmakcur, Duziko, Istiml, Pırna, Pırne, Pırnı, Piyiz).

İmanım (ar. n.) Anam, canım, ku­zum, kardeşim. Imamm, bize de mi ■ fiyaka ? ; İmanım tahtelbahir, bize de mi torpil.

İncir dolması (b.i.) Erkeklik bezi, haya. (bk. Gavgav, Kampana[lar.] inek (i.) 1. Otomobil. İnekler ne a­lemde, süt ( = benzin) ün var mı? biraz emzirelim [sivil şöförün res­mi bir makam arabasından ucuz ben­zin satın almak üzere yaptığı teklif ve hortumla benzin çekmek istemesi]. 2. (öğr. arg.) Kendisini tamamıyle derse kaptırmış olan çalışkan ve saf öğrenci. ineğin biri, futboldan ne anlar. 3. Me'bûn. (bk. Beşlik, Beş yıldız, Dümbelekl, Ellisekiz, Esnafı, Folluk2, Götlek, İbnetor, Kayarto, Ko­va, Tayıncı, Verek).

İnekçil (b. i. öğr. arg.) Aşırı derecede kendini derse kaptırmış olan çok çalışkan ve saf öğrenci. Ahmet mi? birak, inekçilin tekidir, (bk. İnek2).

İNE

İneklemek (f. öğr. arg.) Fazla der­se çalışmak. Fiziğe adamakıllı inek­lemek lazım, yoksa çaktırırlar bizi. (bk. Kuşlamak).

İngiliz arması (tr. ita. b. i.) Tekdir [büyük]. İngiliz armasını yiyince,süt dökmüş kediye benzedi''- (bk. Papa­ra).

İniş takımları (dey.) Kadının bacak­ları. Şu dalgamotor ( = dost, sevgili, metres) un iniş takımları, değme pa- çozda ( = kadında) bulunmaz.

İnmek (tr. f.) Vurmak, lâtife yollu vurmak. Bodoslamadan bir tane iner­sem şeşi beş görürsün, alimallah 1 İntihar etmek (ar. tr. dey. şöf. arg.) Evlenmek. Yazık, intihar etmiş, de­sene.

lpikırık (tr. b. s.) Başıboş, serseri. Herif adam değil ki, ipikırığın biri, nereye gitse sepetleniyor ( = ko­vuluyor). (bk. Hayta, İpsiz).

İpini kesmek (tr. dey.) 1. Savuşmak, kaçmak, ayrılmak. (bk. Açmak, An- çizlemek, Cicozlamak, Cızdam et­mek, Cızdamı çekmek, Cızlamı çek­mek, Çözülmek, Dümeni kırmak, Fer- lemek, Fertiği çekmek, Fertiklemek, Kırmak, Kirişi kırmak, Nokta olmak, Palamarı koparmak, Panik kırmak, Payandaları çözmek, Tırlamak, Tüy­mek, Voltasını almak, Zamkinos et­mek, Zıplamak). 2. Parasız bırak­mak. Bizim hacının, yirmi günden beri ipini kesmişler.

İplememek (tr. f.) Saymamak, iti­bar göstermemek, ehemmiyet verme­mek, kulak asmamak, dinlememek. Bizim beybaba, kimseyi iplemez. (bk. İp takmamak).

İpsiz (tr. s.) Başıboş, serseri. İpsizin biri, yan çiz! (bk. İpikırık).

İp takmamak (tr. f.) Önem verme­mek, dinlememek, saymamak, iti­bar etmemek. (bk. İplememek).

İskandil etmek (ita. tr. dey.) Bak­mak, seyretmek, gözetlemek, ağız a­ramak, yoklamak. Bir iskandil eder­sen, anlarsn herifin dalgasnı. (bk. Dikizlemek, Kitakse etmek).

İskele almak (dey.) Bir erkek, ka­dına musallat olmak, sarkıntılık et­mek. Hırboya bak, deminden beri şu külüstür paçoza iskele alıyor.

İspinoz (gr. s.) Geveze, boşboğaz. is­pinozdur o, güven olmaz ha.

İspiyon (fr. i.) Hafiye, müzevir. İspi­yondur, uskutl (bk. Radarcı).

İspiyonculuk (fr. tr. i.) Hafiyelik, müzevirlik.

İspiyonlamak (fr. tr. f.) Hafiyelik etmek, müzevirlik etmek. Şu gördü­ğün avalı dün ispiyonlamışlar, bugün de enselemişler.

İstavroz fidesi (gr. r. it.) [küfür ma­kamında] Gâvurun piçi. Ulan bize de mi madik, istavroz fidesi.

İstif (gr. i.) Uyku.

İstifinden başlamak veya başlat­mak (dey.) Küfür etmeye yelten­mek. Şimdi istifinden başlarm veya başlatırsın ha!

İstim (ing. i.) Rakı, şarap ve saire gibi ispirtolu içkiler. (bk. Anzarot, Carmak, Carmakcur, Duziko, İmam suyu, Pırna, Pırne, Piyiz).

İstimini almak (ing, tr. dey.) Sar­hoş olmak, içki içmek. "Tam istimini alınca yüreğine dolanlar taşar." -H. R.G. (bk. Mastorlaşmak, Masturlaş- mak, Matiz olmak, Pilot olmak).

İstinga[†] [etmek] (i.f.) Ceket, pan­tolon, don, şalvar gibi şeyleri aşağı sıyırma [k].

İYİ


(tr. i.) Hile, dalavere. Herifin işini çakmışlar ( = anlamışlar) (bk. Aç­maz, Kaşkariko, Mandepsi, Tonga, Zoka).

İş almak (tr. dey.) Kur yapmak, ya­rarlanmak. "Kalk be, böyle uydurma filim seyredilir mi? - Dur ulan, kızdan iş alıyorum." (Akbaba- S.Süalp)

İşçi (tr. i.) Hile yapan oyuncu, kumar hırsızı, fendbaz, rişör (bk. Markacı, Numaracı).

İşlemek (tr. f.) 1. Aşırmak, çalmak, hırsızlık etmek. Oğlan daha toy ama, hiç çaktırmadan işliyor. (bk. Anafor­lamak, Araklamak, Bomba patlatmak, Kaldırmak, Kaparoz etmek, Kapa- rozlamak, Omuzlamak, Sırıklamak, Tır­tıklamak, Tufalamak, Tüydürmek1 ). 2. Araştırmak. 3. (şöf. arg.) Alay et­mek. İşin gücün işlemek. (bk. Çalış­tırmak, Maytaba almak, Maytabet- mek, Saraka etmek, Sarakaya almak).

İşletmek (f.) (bk. İşlemek3).

İt kırıntısı (tr. b.i.) Yarım yamalak it olan kimse.

İyi etmek (tr. f.) 1. Soymak, para­sını pulunu almak. Dayın sökmeden şipşak iyi et şu kalantor/J. 2. Çalmak, iç etmek, kendine mal etmek. (bk. Yürütmek, Tırtıklamak). 3. Hakkın­dan gelmek. "Fındığı, fıstığı, leblebiyi 1 O dakikada iyi etti." (Akbaba-S. Süalp).

Japon (i.) Elli liralık [bütün]. Dün­den beri beş japon vurmuş ( = ka­zanmış). (bk. Mor).

Jeton (fr. i.) "Geç anlama, çabuk anlayamayış ve kavrayamayış" anla mına gelen:'Jeton düştü' veya "Jeton geç düştü"; "nihayet anladın, aklın erdi" deyimlerinde kullanılır.

KAbe (ar. i. şöf. arg.) İçki yeri. Herif gece gündüz kâbede.

Kabız olmak (dey.) 1. Boş, işsiz kalmak, iş göremez olmak. İşler ay­nasız, on gündür kabız olduk. 2. Nut­ku tutulmak, bir şey söyleyemez ol­mak. Çakal Mahmut'u görünce bir­denbire kabız oldun ha 1

Kabza (ar. i.) Bir avuçluk esrar. Bir kabzaya seksen papel bayıldık ( = verdik).

Kafası bozulmak (ar. tr. dey.) Kız­mak, hiddetlenmek. Herifçioğlu iki kelâm etti, kafamı bozdu.

Kafası izinli olmak (ar. tr. dey.) O aralık aklı başında olmamak, düşün­me kabiliyetini geçici olarak kaybet­miş olmak, kafası başka şeylerle meş­gul ve düşünür bulunmak. Sen söy­lediğini unutmuşsun be oğlum 1 U- nutmasma unutmadım ama, o zaman kafam izinli idi.

Kafa ütüleme (i. dey.) Çok lafla birini rahatsız etmek. Sabahtan beri dikine tıraşla kafamı ütüledi (bk. Ka­fese almak, Kavallanmak).

Kafaya almak (ar. tr. dey.) 1. Bir işi engelleyeni susturmak. Şu hırboyu kafaya al da, işlerimiz yürüsün. 2. İş yapacak kimseyi bulmak, adamını bulmak. Kafaya alırsan bir sonuç elde ederiz.

Kafa yağı (b. i.) Bel, sperma.

Kafes (far. i.) Hapishane, tevkifhane. Arakçılığını çaktmrsan ( = bel I i e­dersen) gideceğin yer kafestir. (bk. Delik, Kodes).

Kafesçi (far. tr. i.) Her hangi bir suretle birisinin elindeki parayı veya malı elde eden kimse, tefeci. Kafes- çidir, güven olmaz sözüne.

Kafese almak (far. tr. dey.) Lakır­dıyı uzatarak birinin canını sıkmak. Ispinozdur, kimi görse, kafese alır. (bk. Kafa ütülemek, Kavallanmak).

Kafese koymak (far. dey.) Kandır­mak, aldatmak. Kafese koyup enayi­den elli papel çekecek. (bk. Tongıya düşürmek).

Kafeslemek (far. tr. f.) Aldatmak, kandırmak, her hangi bir suretle bi­risinin elindeki parayı veya malı el­de etmek. Şu moruğu kafeslersek dünyalığımız doğrulur. (bk. Atmış al­tıya bağlamak, Sağmak).

Kafeslenmek (far. tr. f.) Aldanmak, soyulmak, para kaptırmak. Kaçm kur- rastyız biz, kafeslenir miyiz kolay ko­lay! (bk. Açmaza gelmek, Basmak3,

Boğulmak, Tongıya düşmek, Tora düşmek, Yemek).

Kakanos (s.) Çirkin. Bir kakanos aftos enselemiş, aklınca fiyaka satt- yor bize.

Kakırdamak (tr. f.) Ölmek. Bizim moruk Ali de kaktrdanuş. (bk. Cav­lağı çekmek, Cavlamak, Çıngırağı çekmek, Gümlemek, Mortiyi çek­mek, Mortlamak, Nalları atmak, Nal­ları dikmek, Sıfırı tüketmek3, Tıngır­damak, Yürümek1).

Kalantor (ita. i. ve s.) Zengin, vari­yetli, kelliferli, paralı pullu adam. Ş/J kalantoru enselersek, dünyalığı doğ­rulturuz. (bk. Kalın, Yağlı).

KAL

Kalay (tr.) Küfür. Harbi söz çıkmı­yor bu adamın ağzından be, işi gü­cü hep kalay.

Kalayı basmak (tr. f.) Küfür etmek. Herif öyle bir kalayı bastı ki; deme gitsin. (bk. Okumak, Perdahlamak2).

Kalaylamak (tr. f.) Küfür etmek: Şu hıyara bak, önüne geleni kalaylıyor. (bk. Kalayı basmak. Okumak).

Kaldırımcı (gr. i.) Dolandırıcı, yan­kesici. Senin gibi kaldırımcıları çok gördük biz oğlum I (bk. Arakçı, Pan- duflacı, Tırnakçı, Tufacı).

Kaldırmak (tr. i.) Çalmak, aşırmak. Ahmet bugün yüklü ( = çok para eden değerli eşya) kaldırmış, işi iş. (bk. Anaforlamak, Araklamak, Bom­ba patlatmak, Cebellezi etmek, İşle- meki, Kaparoz etmek, Kaparozla- mak, Omuzlamak, Sırıklamak, Tırtık­lamak, Tufalamak, Tüydürmeki, Yü- rütmek2, Zula etmek).

Kalıba çekmek (dey.) Cimağ etmek. (bk. Çivilemeki, Fişek atmak, Le­himlemek, Nefes çekmek, Parmağını ıslatmak, Perçinlemek, Pipo temiz­lemek, Şimendiferi raya sokmak, Şi- şirmek2, Kaskaslamak, Tezgâh kur­mak, Uçuşa gitmek, Üfürmek, Ye- fallemek, Zımbalamak.)

Kalıbı dinlendirmek (tr. dey.) Öl­mek, vefat etmek. (bk. Cavlağı, Çek­mek, Cavlamak, Gümlemek, Kakır- damak, Mort olmak, Nalları dikmek, Tıngırdamak, Yürümeki).

Kalın (tr. s.) Zengin, paralı [kimse]. Herif, kalın, günde yüz papel eritiyor. (bk. Amerika, Kalantor, Yağlı).

Kalk gidelim olmak (tr. dey.) Kay­bolmak, çalınmış olmak. Bizim paket, kalk gidelim olmuş.

Kalleş (ar. s.) Sözünde durmayan, hilekâr, düzenbaz, yalancı. Kalleştir, tıraşına boş veri (bk. Dubaracı).

Kamanço etmek (dey.) Aktarmak, elden ele devretmek; yüklemek, ver­mek. Tırtıkladığın papelleri bana ka­manço et, alt yanını düşünme 1 (bk. Kavanço2).

Kamış atmak (tr. dey.) Aldatmak, Kazıklamak, kazık atmak. Bana felek yine kamış attı. (bk. Kayışa çekmek, Madik oynamak).

Kamışı kırmak (tr. dey.) Belsoğuk- luğu olmak. Herifçioğlu külüstür pa- çozu eniseleyince kamışı kırmış. (bk. Bastonu kırmak).

Kamış koymak (dey.) 1. Aralarını bozmak, pişmiş aşa su katmak. Ara­mıza kamış koydu. Bana kamış mı koyan lan. 2. Kurnaz, hilekâr oyuncu aleyhine, enayi oyuncuya gıyaben söz söylemek. Kamış koy da, ben yapışayım. (bk. Kazık atmak, Kazık­lamak).

Kâmil (ar. i.) [içilen] Esrar. Kamilden ne haber oğlum I (bk. Ampes, Cıga- ralık, Cuk, Dalgai, Diş, Duman, Fi­no, Gubar, Hanteriş; [ufak] Hurda, lhı; [bir avuçluk] Kabza, Kapakeyif, Kaynar, Keçi, Keyif, Konca, Mal; [kö­tü] Paspal, Püf; [bozuk] Toprak, Nefes, Ot, Sarıkız2).

Kampana [lar] (i.) Erkeklik bezi, haya[lar]. (bk. Gavgav, İncir dol­ması).

Kampanacı (ita.tr. s.) Şarlatan, Sah­tekâr, Riyakâr. Sözüne boş ver, kam- panacıdır.

Kamyon (i.) Ahlâksız kadın. (bk. Esnafi, Antini, Paçoz).

Kanatlandırmak (tr. f.) Çalmak, a­şırmak. Bizim kitabı da kanatlandır­mışlar. (bk. Kaldırmak).

Kanat kırmak (tr. dey.) Söyledi­ğinden, verdiği sözden caymak.

Kancık (tr. i.) 1. Kadın. 2. (s.) Kah­pe mizaçlı erkek. Ne derse desin, kan. cıktır vesselam...I

Kandıralı (i.) Laf anlamayan, kalın- kafal ı [kimse]. Herifçioğlu kandıralı, davul çalsan yine anlamaz. (bk. An­davallı, Angut).

Kandil (ar. i.) Çok sarhoş. Herif kan­dil, kibriti dokunsan parlayacak. (bk. Bulut, Dut, Filispit, Fitil, Kandilli, Küp, Matiz, Turşu, Vapur, Yüklü?, Zom2),          

Kandilli (ar. tr. i.) Fitil gibi sarhoş* (bk. Kandil).

Kanemi olmak (dey.) Kızarmak, mo­rarmak, mahcup olmak.

(bk. Amorf olmak, Bozum olmak, Dut gibi olmak, Ekşimeki, Foslamak, Ma­dara olmak).

Kanser ilâcı (fr. ar. s.) Görgüsüz, kaba, aptal, budala [Yunanistan'da, bir hıyarın kansere iyi geldiği, gaze­telerde ilân edildikten sonra, "kaba saba, aptal, hantal" anlamına gelen "hıyar" sözünün bir benzeri olarak kullanılmaktadır]. (bk. Abullabut, An­davallı, Aval, Bangoboz, Cacıklık, Gebeş, Hırt, Hıyar, Kerestel).

Kantarlı (ar. tr. i.) Ağır küfür. Bir kantarlı savurdu.

Kantarlı atmak (ar. tr. dey.) Küfür etmek, sövüp saymak.

Kantarlıyı basmak (ar. tr. dey.) Sö­vüp saymak, küfür etmek. Herifin damarma basınca, o da kantarlıyı basmış. (bk. Bayramlık ağzını aç­mak, Kalayı basmak, Kalaylamak, Kan­tarlı atmak, Okumak, Perdahlamak?). Kantin (s.) Yalan, uydurma, boş, a­sılsız [söz ve haber]. Herifin aklı fikri hep kantin. (bk. Atmasyon, Bom, Dol­ma, Dubara, Eftamintokofti, Kaşka­riko?, Katakofti, Kıtır, Kıtırbom, Kofti, Madik, Mantar, Martaval, Masal. Pa­lavra, Polim, Şorolop).

Kantin atmak (dey.) Yalan uydur­mak, asılsız, boş söz söylemek. "Sen bu nazlılara ne kantin atıyorsun bil­mem, ben de senin gibi irat kan isti­yorum". - H.R.G. (bk. Bom atmak, Güm atmak, Kıtır atmak, Madik at­mak, Mantar atmak, Mantarlamak, Martaval atmak veya okumak, Ma­sal okumak, Maval okumak, Palavra atmak veya sıkmak, Palavra savur­mak, Piyaz doğramak, Polim atmak, Ustura çalıştırmak, Viraj almak; [kar­şılıklı] Vuruşmak).

Kapak (tr. i.) Bir nevi kumar hırsız­lığı [bütün oyunlarda yapılan bir hile değildir. Bazı oyunlarda çok avan­tajı vardır. Pokerde de uygulanan hi­lelerin en önemlisidir].

Kapakeyif (tr. ar. b. i.) [içilen] Esrar. [bir hafta güneşte bırakıldıktan son­ra, çiçeklerin dişisi makbuldür, bun­lar el veya bir araçla ufalanarak toz haline getirilir.] (bk. Ampes, Cıgara- 1 ık, Cuk, Dalgal, Dem, Diş, Duman, Fino; Hanteriş; [ufak] Hurda, İki;[bir avuçluk] Kabza, Kaynar, Keçi, Keyif, Konca; [kötü] Paspal, [bozuk] Top­rak, Nefes, Ot, Sarıkız?).

Kapak kâğıdına pişti vermek (dey). [oyunda] Aptallaşmak, enayileşmek. (bk. Ağzı paça olmak, Salozlaşmak).

Kapalı dükkâna kira vermek (dey). Nişanlamak.

Kaparna (i.) Dost, metres, kapatma. "O enayileri tanırım, onun biri bizim Hisarlı Bey'in kapamasıdır/' - H.R.G. (bk. Aftos, Antin, Dalgamotor, Gaco, Mintoni, Nannik, Paçoz, Zamazingo, Zamkinos).

Kaparoz (i.) Kötüye kullanmak yo­luyle havadan gelen mal veya para. Her zaman ele geçmez böyle bir ka­paroz. (bk. Arak, Aşıremento, Pan- dufla).

Kaparozcu (s.) Kötüye kullanma yoluyle havadan mal ve para kazanan veya kazanmak isteyen [kimse]. Ka­parozcunun biridir, yan çizi (bk. A­naforcu, Avantacı, Beleşçi,. Otlakçı).

Kaparozculuk (i.) Bir şeyi kötüye kullanarak havadan mal veya para kazanma veya kazanmak isteme. Ka­parozculuk sökmez oldu bu memle­kette artık. (bk. Anaforculuk, Avan­tacılık, Beleşçilik, Lüpçülük, Otlak­çılık).

Kaparoz etmek (tr. f.) Bir şeyi elde etmeye yeltenmek, elde etmek. Ulan bu papelleri nerden kaparoz ettin?

Kaparozlamak (tr. f.) İç etmek, a­şırmak, çalmak. Seksen papelini ka- ' paroz etmiş . (bk. Anaforlamak, A­raklamak, Bomba patlamak, Kaparoz etmek, Kaynatmak2, Omuzlamak, Sırık­lamak, Tırtıklamak, Tufalamak, Zula etmek).

Kapı aralığı (i.) Piç. Boş ver şu kapı aralığına. (bk. Cumartesi ço­cuğu, Fır, Gündüzleme).

Kapışmak (tr. f.) Öpüşmek. Ne gü­zeldi o kapışma sahnesi. (bk. Öper- 1 emek).

Kapkaççı (tr. s.) Elden kaparak ça- I ıp kaçan hırsız. (bk. Arpacı).

Kapkaççılık (tr. i.) Elden kaparak çalıp kaçma (bk. Arpacık).

Kaput gitmek (dey. öğr. arg.) Hiç bir sınavı verememek. Fizikten çıkın­ca asabatım bozuldu, kaput gittim.

Kaputu kesmek (dey. öğr. arg.) Sı­navlardan birini vermek. (bk. Kapu­tu yırtmak).

Kaputu yırtmak (dey. öğr. arg.) (bk. Kaputu kesmek).

Karagöz (tr. b. i.) Küçük boyda tav­la zarı. Şu karagözü kaldır da öküzü (= cıvalı zarı) getir.

Karagöz indirmek (tr. dey.) Oyun etmek. "Eğer paylarımıza karagöz in­dirmeyi düşünüyorsan, bu iş fenaya varır." - H.R.G.

Karanfil (gr. i.) Makat, büzük. Ka­ranfili sıkı mı? (bk. Menekşe).

Karanfili sıkmak (gr. tr. f.) Uğraş­mak, meşakkate dayanmak, sabret­mek. Biraz daha karanfili sıkarsan, iki ay sonra taburcusun. [grekçe "ka- riofillon" aslından].

Karanfilli (gr. tr. i.) İhtiyar kadın ferci.

Karga taşlamak (dey.) Duraklarda bir kıza veya kadına sarkıntılık et­mek. Sus, sus Hüsrev'i karga taşlar­ken yakaladım. (bk. Hallenmek2, İs­kele almak, Saraka etmek2, Yeşillen­mek.)

Kartaloz (s.) Kartlaşmış [kimse]. Şu kartaloz herifi adam edemedik gitti.

Kartvizit bırakmak (fr. tr. dey.) Kusmak, kayetmek. Hangi kerata bu­raya kartvizit bırakmış. (bk. Böğürt­len çıkarmak, Konferans vermek, Öt- mek2, Tavus kuyruğu çıkarmak).

Kasap (ar. i. şöf. arg.) 1. Otomobili çok hor kullanan, yıpratan şöför. Herifçioğlu şöför değil, safi kasap.

2. (öğr. arg.) Çok zayıf not veren er­kek öğretmen.

Kâse (far. i.) Göt. Damdan atlamış ama, kaseyi de kırmış. (bk. Atras, Bohça, Boyata, Davul, Defrans, Def­ransiyel, Ense, Küfe, Semer, Tiz).

Kasılmak (tr. f. şöf. arg.) Müşteri, otomobile kurulup yaslanmak. Ka­rıya bak , amma kasılmış ha 1

Kasıntı (i.) Kibir, gurur, azamet, bü­yüklük. Bize de mi kasıntı be karde­şim.

Kaskaslamak (f.) Cimağ etmek. (bk. Çivilemeki, Fişek atmak, Lehim­lemek, Nefes çekmek, Parmağını ıs­latmak, Kalıba çekmek, Perçinlemek, Pipo temizlemek, Şimendiferi raya sokmak, Şişirmek2, Tezgâh kurmak, Uçuşa gitmek, Üfürmek, Yefallemek, Zımbalamak).

Kasnaklamak (f.) Kertmek [birisini].

Kaspanak (ar. zf.) Zorla. Kaspanak uçlanmış papelieri.(bk. Metazori).

Kaşalot (s.) Aptal, budala. Ulan ka­şalot, nereden düştün buraya. (bk. Abeci, Abullabut, Ahlat, Andavallı, Angut, Armut, Aval, Ayran ağızlı, Cacıklık, Denyo, Dilgoz, Düdük ma­karnası, Dümbelek, Gebeş, Gebeşil- ki, Habeci kostik, Hafız, Halalım, Handavallı, Hırbo, Hırt, Hırtaboz, Hışır, Hıyar, lspanak, Kanser ilâcı, Kaşalotzilde. Kaşkaval, Kerestel, Ke- riz2, Keş, Koroydo, Mantar2, Mayın, Naval, Pangodoz, Pililki, Saloz, Te­reyağı, Yanbolu).

Kaşalotzâde (b.s.) Enayi oğlu enayi, aptal oğlu aptal. Kaşalotzâde, baba­nın zenginliği para etmez.

Kaşar, Kaşarpeyniri (s.) Oyunda açıkgöz, kurnaz olan [kimse]. Ya­nındaki kaşarpeyniridir, dalga geçme, aç gözünü! (bk. Çakalı, Hapetmez, Yemez.) -

Kaşkariko (i.) 1. Hile, dolap. Herifin işi gücü hep kaşkariko. 2. Yalan, do­lan. (bk. Atmasyon, Bom, Dolmai, Dubara, Eftamintokofti, Kantin, Ka- takofti, Kıtır, Kıtırbom, Madik, Mar­taval, Masal, Palavra, Polim, Şoro- lop). 3. Fesat.

Kaşkaval (ita. s.) Aptal, sersem. Herif safi kaşkaval, ne anlar vot­kadan. (bk. Andavallı, Aval, Cacık­lık, Hafız, Hırbo, Hırt, Hışır3, Hıyar, Keş, Koroydo, Pilâki, Saloz).

Kaşkavallık (ita. tr. i.) Aptallık, budalalık. Kaşkavallık para etmez, gözünü dört aç I buraya İstanbul de­mişleri

Kaşmerdikoz (s.) Münasebetsiz, çirkin, acayip, tuhaf [kimse]. Kaş- merdikozun biri, yan çiz I

Katakofti (i.) Uydurma, asılsız, ya­lan söz. Sen onun katokoftisine bak­ma. (bk. Atmasyon, Bom, Dolma, Dubara, Eftamintokofti, Kantin, Kı­tır, Kıtırbom, Kofti, Madik, Mantar, Martaval, Masal, -Palavra, Polim, Şo- rolop).

Katakulli (i.) Dalavere, tuzak. Böy­le katakullileri takma be ağam. (bk. Açmaz, Mandepsi, Tonga, Zoka).

Katalaviz (gr. f.) Anladın mı? Çok ötme buralarda, yersin marizi sonra, katalavizl

Kavallanmak (ar. tr. f.) Can sıkmak, baş ağrıtmak. Yeter be, sabahtan beri kavallamyorsun I (bk. Kafa ütülemek, Kafese almak.)

Kavanço (i.) 1. 'Değiştirme, aynı cinsten bir şeyin yerine başkasını koyma. Kahvecinin getirdiği kâğıt­ları, çaktırmadan, cebimdeki dok- torlu kâğıtla kavanço ettim. 2. Bir işi, başka birine yükleme, başına sar­ma. O dalgayı da mı sana kavanço ettiler?

Kayarlamak (f.) Ağzını bozmak, küfretmek. Çok kayarlama, bir ara­ba sopa yersin sonra 1 (bk. Kalayı basmak, Kalaylamak, Kantarlı atmak, Okumak, Perdahlamak2).

Kayarto (tr. s.) Ahlâksız kimse, me'- bOn. Kayartonun biridir, sepetle git­sin! (bk. Beşlik, Beş Yıldız, Dümbe­lek, Ellisekiz, Esnafi, Folluk2, Göt­lek, İbnetor, İnek, Kova, Tayıncı, Ve- rek) .

Kayışa çekmek (tr. dey.) (bk. Ton- gıya düşürmek).

Kayış aşırmak (tr. dey.) Hile yap­mak. Herifin işi gücü kayış aşırmak. (bk. Açmaz yapmak, Kayış atmak).

Kayış atmak (tr. dey.) 1. Hile yap­mak. (bk. Açmaz yapmak, Kayış aşır­mak). 2. Önem vermemek, üzerinde durmamak, Kaytarmak. "Ulan be, ye­diğini yersin, benle beraber uyursun, benle beraber gezer eğlenirsin, ara­da bir iş dedik mi hemen kayış a- tarsm." - Akbaba, Suavi Süalp.

Kaymak (f.) Basıp gitmek. O çok­tan kaydı. (bk. Açmaki, Ançizlemek, Aralanmak, Basmaki, Cızdam etmek, Cızdamı çekmek, Cicozlamak, Cızlamı çekmek, Çözülmek, Dümeni kırmak, Düşmek?, Ferlemek, Fertiği çekmek, Fertiklemek, Gaza basmak, Gazla­mak, İpini kesmek, Kırmaki, Kirişi kırmak, Nokta olmaki, Palamarı ko­parmak veya çözmek, Panik kırmak, Payandaları çözmek, Tığmak, Toz olmak, Tüymek, Voltasını almak, Yay­lanmak, Yelkenlemek, Zamkinos et­mek, Zıplamak).

Kaymak takımı (tr. it.) Sosyete. Kaynamak (tr. f.) İz bırakmadan kaybolmak, yok olmak. Bizim çakı kaynamış.

Kaynar (i.) Esrar [içilen]. (bk. Am- pes, Cıgaralık, Cuk, Dalgai, Diş, Duman, Hurda, Kabza, Konca, Ne­fes, Ot, Paspal, Sarıkız?, Toprak).

Kaynatmak (tr. f.) 1. Tatlı sohbete dalmak, konuşmak, yarenlik etmek. Sabah beri ne kaynatıyorsun orada 7 (bk. Gır atmak) 2. İz bırakmadan yok etmek. Herifin gümüş ağızlığını kay­natmışlar. 3. Borcunu ödememek. Düz tabanın kırk papeli kaynadı gitti. (bk. Asmakl, Kaparozlamak, Tak- makl ).

Kaz (i.) 1. Gürültücü, patırdıcı [kim­se]. 2. (s.) Pezevenk. (bk. Dasnik).

Kazık (tr. s.) 1. Zararl ı iş. O, sana kazıktır. 2. Alışverişte aldatılma. 3. Pahalı [mal veya yer]. On papele kazıktır bu ustura. (bk. Kazık mar­ka, Tuzlu).

Kazık atmak (tr. f.) 1. Aldatıp zi­yana, zarara sokmak. Sana kazık at­mışlar, boşuna yoruldun. 2. Bir malı, değerinden pahalıya satmak. (bk. Kazıklamak).

Kazıkçı (tr. s.) Alışverişte aldatan, bir malı değerinden pahalıya satan, pahacı [kimse]. O adam kazıkçıdır, başkasına git I O çorbacı kazıkçıdır, boş ver.

Kazıklamak (tr. f.) 1. (bk. Kazık- atmak). 2. (şöf. arg.) Beklemek, iş yapamamak. Ne parası, oğlum, sa­bahtan beri kazıklıyoruz.

Kazık marka (tr. ita. b. s.) Çok pa­halı olan [şey veya yer]. Orası kazık markadır, bizi açmaz! (bk. Kazık3, Tuzlu).

Kazımak (tr. f.) 1. Lakırdıya boğ­mak; birisini asılsız şeylerle kandır­maya çalışmak. Ne de çene varmış beybabada, amma da kazıyor ha I (bk. Kesmek, Perdahlamak, Tıraş et- mekl, Ustura çalıştırmak). 2. Birinin bütün paralarını almak, elindekini, avucundakini kurutmak. (bk. Sız­dırmak, Sövüşlemek).

Kazlamak (tr. f. öğr. arg.) Enayi yerine koymak.

Kebabiye (ar. i.) Cıgara izmariti. (bk. Kefal?).

Kebap şişi (tr. it.) Kama. "O kebap şişlerini yerlerine koyunuz".-H.R.G.

Keçeyi suya salmak (tr. dey.) Ar ve namusu terk etmek. Herif düpe­düz keçeyi suya saldı.

Keçi (i.) Me'bûn. (bk. Beşlik, Beş yıldız, Dümbelek,ı Esnafi, Folluk3, Götlek, Götoş, Halka, İbnetor, lnek3, Kayarto, Kova, Tayıncı , Verek). 2. [içilen] esrar. (bk. Ampes, Cıgaralık, Cuk, Dalgai, Dem, Diş, Duman, Gubar; [ufak] Hurda, lhı; [bir avuç- luk] Kabza, Kapakeyif, Kaynar, Keyif, Konca, Mal; [kötü] Paspal, Püf; [bozuk] Toprak, Nefes, Ot, Sarıkız?).

Keçili (i.) Yüz liralık [bütün]. Şu hacıağanm iki keçilisini yürütmüşler. Kefal (gr. i. öğr. arg.) 1. Orta not (= beş numara). Bir kefal beni kurta­rır. 2. Cıgara izmariti. (bk. Kebabiye).

Kefal tutmak (dey.) iyi numara, kurtarıcı numara almak. Bugün ben amma kefal tuttum ha 1

Kekez (i.ve.s.) Me'bOn. (bk. Beşlik, Beş yıldız, Dümbelek!, Esnafı, Fol- luk2, Götlek, Götoş, Halka, İbnetor, lnek3, Kayarto, Keçi, Kova, Kovan, Lubun, Lubunya, Nakka, Tayıncı, Te­kerlek, Tünek, Verek).

Keleğe bağlamak (tr. dey.) Ku­rulu ve düzenli bir işi bozmak. Herif bu sağlam işi de keleğe bağladı.

Kelek (i.) Aptal, sersem. (bk. Hırt, Hışır, Hıyar...)

Kementlemek (far. tr. f.) Hırsızlık­la, trişörlükle para kazanmak, birini bu suretle boğmak. Otuz askeri var­dı, bir saatte alayım birden kementle- dim.

Kenef sazlığı (b. i.) Seyrek bıyık. (bk. Kenef süpürgesi).

Kereste (far. s.) 1. Anlayışsız, ter­biyesi kıt, kabasaba [kimse]. (bk. Abullabut, Andavallı, Angut, Armut, Aval, Bangoboz, Cacıklık, Denyo, Gebeş, Gebeşâki, Hafız, Hırbo, Hırt, Hışır, Hıyar). 2. Zeker. (bk. Alat, Babafingo, Bombili, Maslahat, Mat- rakuka, Zurna2).

Kereviz (far. i. öğr. arg.) Öğrenci arasında kullanılan küfürümsü bir söz. Bana bak kerevizi

Kerez (gr. i.) İkram. Dün akşam ke- reze konduk.

Keriz (i.) 1. Kumar. Keriz deyince, gözleri fal taşı gibi açılıyor. 2. (s.) Enayi, aptal, hîle yutan [oyuncu]. (bk. Ekmeklik, Halalım, lspanak, Kaş­kaval, Mayın, Pilâki, Tasma, Yahni- l ik). 3. Eğlenti.

Kerizci (i.) 1. Çalgıcı, 2. (s) Hile- kâr oyuncu. Kerizcidir, pek yüz ver­me.

Kerize bayılmak (dey.) Kumarda kaybetmek. Topu topu kırk üç pa­pelimiz vardı, onu da kerize bayıl­dık. (bk. Kerize kesilmek, Sabunlan­mak).

Kerize etmek (tL f.) Hileli oyun oy­namak, cıvalı zar kullanmak, işaretli kâğıtla oyun oynamak.

Kerize kesilmek (i. dey.) Kumar­da kaybetmek. Bugün de kerize ke- siidik. (bk. Kerize bayılmak, Sabun­lamak).

Kerizlemek (tr. f.) Çalgı çalmak. Dün akşam ikiye kadar kerizledik.

Kertan (s.) Endişeli, nazik, korkulu, fena [durum]. Baktım ki vaziyet ker- tan, cızdamı çektim.

Kerteriz vermek (dey.) Hissettir­mek. (bk. Çaktırmak).

Kesik (tr. s.) 1. Fena, kötü Karman­yolacı İsmail'in enselendiği günden- beri vaziyetler kesik. (bk. Aynasız!, Duman2, Kertan, Madara!, Yaş). 2. [Aşırı sevgiden] bitkin hâle gelmiş kimse, âşık.

Kesilmek (tr. f.) 1. Çok hoşlanmak, memnun olmak, bayılmak. Kesildim ben bu işe. 2. Kumar veya eğlence yerlerinde para harcamak. Dün ge­ce de yirmi papel kesildik.

Kesişmek (f.) Bakışlarla anlaşmak [erkek ve kadın]. "Dünkü toplantıda onlar iyiden iyiye kesişiyorlardı." - H.R.G. (bk. Avans vermek, Pas­laşmak, Pas vermek).

Keskin (tr. i.)Kulampara. (bk. Ba- buk, Şapçı).

Keskinlik (i.) Kulamparalık. (bk. Babukluk, Şapçılık).

Kesme almak (tr. dey.) işaret ve orta parmakla yanağı kıstırmak. (bk. Makas almak, Makas geçmek).

Kesmek (tr. f.) 1. Kandırmak, saf­dil bir oyuncunun hile ile parasını almak. Bizim halatımı gene kesmiş­ler. (bk. Tavlamak). 2. Gevezelik et­mek. Sabahtan beri kesiyor. (bk. Per­dahlamak!, Tıraş etmek). 3. (şöf. arg.) Şöför, müşteriden fazla para almak. Gene'bugün on kağıdı kes­tim.

Kestane geçmek (gr. tr. dey.) Ters, uğursuz, tatsız bir zaman, bir devre olmak. "Bence 1970, pek kestane geçen bir yıl oldu." -Akbaba. S. Süalp

Keş (tr. s.) Aptal, budala, sersem, ahmak. Keştir, harcını verirsen ( = azarlarsan) uskutlar ( = susar). (bk. Abullabut, Andavallı, Angut, Armut, Aval, Bangoboz, Cacıklık, Denyo, Gebeş, Gebeşilki, Hafız, Hırbo, Hırt, Hışır, Hıyar, Kanser ilâcı, Kaşkaval, Kereste1, Koroydo, Mayın, Pango­doz, Pilâki, Saloz, Tereyağı, Yan- bolu).

Keş etmek (tr. dey.) Utandırmak, bozmak, mahcup etmek. İki çift sö­ze herifi keş ettin be kardeşim. (bk. Bozum havası çalmak, Façasını al­mak, Mor etmek).

Keşkekaleyhisselâm (tr. ar. b.s.) Aptal, budala, sersem. Bana güven­miyorsun da, keşkekaleyhisselamm sözüne güveniyorsun ha I (bk. Abe- ci, Abullabut, Ahlat, Andavallı, Ban- goboz, Cacıkl ık, Denyo, Dilgoz, Dü­dük makarnası, Dümbelek?, Gebeş, Gebeşilki, Habeci, Habeci kostik, Ha­fız, Halalım, Handavallı, Hırbo, Hırt, Hırtapoz, Hışır, Hıyar, Ispanak, Kan­ser ilâcı, Kaşalot, Kaşalotzâde, Kaş­kaval, Kerestel, Keriz?, Keş, Koroy­do, Malak, Mantar?, Mayın, Maval, Pangodoz, Pilâki, Saloz, Şaban, Ta- şarabası, Tereyağı, Yanbolu).

Keşlemek (tr. f.) Bir işe veya bir kimseye önem vermemek, aldırış et­memek, itibar etmemek. Keşleme, çeksin arabasını. (bk. Boşlamak, Boş vermek, Dalga geçmek, Haspi geç­mek, Iska geçmek, Haylamamak, Kum­pas sallamak, Omuz vermek, Tonel geçmek, Yan çizmek, Yan sallamak).

Keşsavak (tr. s.) Acemi ve saf ho­varda. Keşsavaktır, akşama doğru piyastos olur ( "' yakalanır).

Keyif (ar. i.) [içilen] Esrar. (bk. Am- pes, Cıgaralık, Cuk, Dalga1, Dem, Diş, Duman, Gubar; [ufak] Hurda, Ihı; [bir avuçluk] Kabza, Kapakeyif, Kaynar. Konca, Mal; [kötü] Paspal, Püf; [bozuk] Toprak, Nefes, Ot, Sa- rıkız?).

Kıçı kırık (tr. s.) Önemsiz, kıymet­siz, değersiz. Kıçı kırık bir saat yü­zünden başım belaya giriyordu. (bk. Cavalacoz, Çırnık, Fasafiso, Kırtipil, Külüstür marka, Mıcır, Moloz, Ta­pon, Zımbırtı3).

Kıçının kılları enginar çiçeği gibi ağarmak (dey.) Yaşlı, ihtiyar me'bûnlar hakkında kullanılır.

Kıçının kıllarıyla balık yakala­mak (dey.) Çok şanslı olmak.

Kıçının kılı kiliseye direk olmak (tr. dey.) Çocukluk yıllarını atlatıp büyümüş olmak [çocukça davranış­lar içinde olan gençler için söylenir].

Kıkırdamak (tr. f.) Ölmek. Herif çoktan kıkırdamış. (bk. Cavlağı çek­mek, Cavlamak, Çıngırağı çekmek, Mortiyi çekmek, Mortlamak, Nalları dikmek, Sıfırı tüketmek, Tıngırdamak, Yürümeki).

Kılbaz (s.) Dalkavuk. Ne kılbazdlf o, bana sor! (bk. Piyazcı, Yağcı).

Kıl (öğr. arg.) Öğrenciler için iyilik düşünmediği sanılan erkek öğretmen. l çekmek (dey.) Dalkavukluk et­mek. (bk. Yağcılık etmek).

Kıllı (tr. i.) Erkeklik âleti. (bk. Baba, Babafingo, Babatorik, Bombili, Ke­reste?, Maslahat, Matrakuka, Zurna?).

Kım (ünl.) Sus! Kım ulan! (bk. Ma­kas1, Patı, Resto, Terso, Uskut).

Kıravatlı (fr. tr.) Kulüp rakısı. Bir klfavathya üç buçuk papel bayıhyo- ruz be kardeşim.

Kırçoz (tr. s.) Orta yaşlı, bıyıklı dam, kıranta. Şu klfçozu kaçırma, onda iş var.

Kırçozlaşmak {tr. f.) Orta yaşı bu­lup kırantalaşmak. Epiydir görmü­yordum, bayağı kırçozlaşmışsın yahu 1 Kırık (tr. i.) Oğlan . Oksu/a ( = kov) başından şu kırığı. (bk. Şıkırdım, Şo- rulu).

Kırıntı (tr. i.) Ufak, küçük esrar. Kaç gündür harmanız, bize de bir iki kı­rıntı uç/ani

Kıristal {fr. i.) Kokain. Bizim kris­taller kalk gidelim olmuş be karde­şim. {bk. Koku).

Kırkanbar (tr. a.) İzmaritlerden elde edilen tütün. Boş ver sipsiye, kır- kanbar nene yetmez senin.

Kırmak (tr. f.) Savuşmak, kaçmak, uzaklaşmak. O çoktan kırdı. (bk. Aç­mak, Ançizlemek, Cızdam etmek, Cız- damı çekmek, Cızlamı çekmek, Ci­cozlamak, Çözülmek, Dümeni kır­mak, Ferlemek, Fertiği çekmek, Fer- tiklemek, İpini kesmek veya kırmak, Kirişi kırmak, Nokta olmak, Palamarı koparmak, Payandaları çözmek, Yır­lamak, Tüymek, Voltasını almak, Yay­lanmak, Yelkenlemek, Zamkinos et­mek, Zıplamak).

Kırmızı fener {ar. gr. b. i.) Genelev. Papelleri uçlanınca soluğu kırmızı fenerde a/Jyor. (bk. Banka, Mektep, Üniversite).                            

Kırpış (öğr. arg.) Sağ gözünde tik bulunan erkek öğretmen.

Kırro {s.) Cahil, bilgisiz. Gelenlerin yarısı kırro, pek güvenmeye gelmez. Kırtipil (s.) Zavallı, fakir, perişan, değersiz;dermeçatma. Kırtipilin bi­ridir, sepetleyiver. İki klftipil pırtısı var, kendini sarayda imiş gibi görüyor. (bk. Kıtipiyos, Külüstür, Tapon).

Kışçı {tr. i.) Kışı geçirmek üzere hapse giren kimse. Ulan kışçı mısın, yoksa birini mi yürüttün ( = temiz­ledin).

Kışlatmak {tr. f.) Musallat etmek. Bu serserileri başıma neden kışlattın.

Kıtıpiyos {s.) 1. {bk. Kantin). 2. Derme çatma, boktankünet.

Kıtır (s.) Asılsız, anlamsız, yalan [söz, haber]. Söylediklerinin alayı kıtır. (bk. Atmasyon, Bom, Dolma, Dubara, Eftamintokofti, Kantin, Kı­tırbom, Kofti, Masal, Palavra, Polim, Şorolop).

Kıtır atmak (dey.) Yalan söylemek, yutturmak. Amma da kıtır atarmışsın ha 1 {bk. Mantar atmak, Martaval at­mak, Martaval okumak, Maval o­kumak).

Kıtırbom (s.). {bk. Kıtır).

Kıtırcı (tr. s.) Yalancı. Kıtırcı/arla işimiz yok. (bk. Bomcu, Dubaracı, Madikçi).

Kıyak (s.) Çok güzel, âlâ. mükem­mel, üstün. Ne kıyak aftostur, o. (bk. Kimya, Sıfır numara).

Kıyakçı (tr.s.) Gözü pek oyuncu, cesur kumarbaz; altı yedi oyunda kazandığı parayı, birden bir kâğıda koyan ve bu paralara bir zar atan a­dam. Kıyakçıdır, üstüne varsa, do­mino.

Kıyak kaçmak (tr. dey.) Çok uy­gun düşmek, çok yakışık almak. "Yemekte şarap de olacak mı?;Ta- bii olacak, kıyak kaçar değil mi?" - Akbıldırcın, Varlık yayınları.

Kıytırık (s.) (bk. Kıtıpiyos?).

Kız gibi [Nesne] (tr. b. s.) Çok yeni [nesne]. Kız gibi araba.

Kızılırmak (tr. b. i.) Salhane.

Kik (is.) Burun [insanda]. Kikinin üstünü hafif yollu okşayı okşayıver- miş.

Kilo almak (gr. tr. dey.) Gülmek. Ayı Mahmut'a bak, durmadan kilo a/Jyor.

Kilometre açmak (fr. tr. dey. şöf. arg.) Şöför, hasılatı yemek. Hergün kilometre açarsan sepetlenmen ya­kındır.

Kilometre doldurmak (fr. tr. dey. öğr. arg.) Vakit geçirmek. Ne yapa­lım, kilometre doldurmak için bu usulü bulduk.

Kimya (ar. is.) Herhangi bir işin, bir şeyin en âlâsı. Ne korkuyorsun oğ­lum, kimya değil a 1 (bk. Kıyak).

Kinin (i.) Köylü sigarası. Bir kinin toka et be abil '

Kiremit aktarmak (yun. tr. dey.) Cimağ etmek. (bk. Çarpışmak, Ça­tıya çıkmak, Çivilemeki, Fişek at­mak, Kalıba çekmek, Gırnavlamak, Kaskaslamak, Lehimlemek, Mazga­lına kargı saplamak, Nefes çekmek, Parmağını ıslatmak, Perçinlemek, Pi­po temizlemek, Şimendiferi raya sok­mak, Şişirmek^, Tezgâh, kurmak, U­çuşa gitmek, Üflemek, Üfürmek, Vu­ruşmak, Yefallemek, Zımbalamak).

Kirişi kırmak (tr. f.) Ayrılmak, kaç­mak, gitmek, uzaklaşmak, gözden kaybolmak. Kirişi kırmadan bizim iki papeli sula 1 (bk. Açmak, Ançizlemek, Cızdam etmek, Cızdamı çekmek, Ci­cozlamak, Çözülmek, Dümeni kır­mak, Ferlemek, Fertiği çekmek, Fer- tiklemek, ipini kesmek, Kuskunu ko­parmak, Nokta olmaki, Palamarı ko­parmak veya çözmek, Panik kırmak, Payandaları çözmek, Tırlamak, Tüy­mek, Voltasını almak, Yaylanmak, Yelkenlemek, Zamkinos etmek, Zıp­lamak).

Kitap gibi [karı] (ar. tr. s. şöf. arg.) Çok güzel [kadın]. Kitap gibi kart, sahife sahife oku. [yalnız "kadın, kız" hakkında kullanılır].

Kitakse etmek (gr. tr. f.) Seyret­mek, bakmak, gözetlemek. Hacıağa­ya kitakse I (bk. Dikizlemek, iskandil etmek).

Klark çekmek (sinema arg. dey.) Reddetmek, menfi cevap vermek, yüz vermemek. Ona ne söylesen, klark çeker.

Kobra (öğr. arg.) Öğrencilere karşı acımasız olan erkek öğretmen.

Kocakarı (tr. i.) Valde. Bizim koca­karıya meram anlatamıyorum bir türlü be abil

Koçboynuzu (tr. b. i.) Koç boy­nuzu şeklinde yan yana iki sokak­tan iki tulumba alayının birden mey­dana çıkması.

Kodes (gr. tr.i.) Hapishane, tevkif­hane; karakol. Sayı ile kendine gel, kodesi boylarsın sonra. (bk. Kafes, Mektep2).

Kofti (s.) Asılsız, yalan, uydurma [söz]. Koftiye karnımız toktur. (bk. Atmasyon, Bom, Dolma, Dubara, Ef­tamintokofti, Kantin, Kaşkariko2, Ka­takofti, Kıtır, Kıtırbom, Madik, Mar­taval, Masal, Palavra, Polim, Şoro- lop.)

Koklatmak (tr. f.) Para vermek. Bize de biraz dünyalık koklat be abil

Kokoniça (rom. gr. i.) Genç kız, küçük bayan. Şu kokoniçaya bak, daha bu yaşta iken keriz ( = kumar) dalgasında.

Kokoroz (rom. s.) Çirkin [kimse]. Boş ver, şu kokoroza.

Kokorozlanmak (rom. tr. f.) Tehdit etmek, korkutmak. gözdağı vermek, üste çıkmak istemek. Şu kokorozla­nan hanım evladına bak I

Kokorozlu (rom. tr. s.) Özenli, süs­lü püslü. Şuna bak, ne de kokorozlu aftos.

Kokoz (uyg. s.) Parasız, züğürt, cebi delik. Kokozun biri, metelik tutmaz. (bk. Bitli, Dıragoni, Hafif, Hastai, Tıngır, Tırıl).

Kokozlamak (uyg. tr. f.) Parasız kal­mak, züğürtleşmek. Kokozlayınca, ne de kötü kötü düşünürmüşsün 1

Koku (tr. i.) Kokain. Bizim kokuları yürütmüşler ( = çalmışlar). (bk. Kıris- tal).

Kolonya sıkmak (tr. dey.) Teca­vüz etmek, saldırmak. "Bir gacoya kolonya sıkmaya kalkıyorlar galiba". - Salata Dergisi, S.Süalp.

Kolpo (i.) Kıvam, punt, fırsat [oyun­da]. Kolposuna getirirsem, bir araba mangır çekerim.

Koltuk (tr. i.) Randevu evi, genelev. Aynasızlar koltuğa girmişler.

Komalık etmek (gr. tr. f.) Aşırı de­rece sinirlenmesine yol açmak, dö­verek kıpırdayamayacak hale getir­mek. Belinde sopayı kırarak herifi ko­malık etti.

Komalık olmak (gr. tr. f.) Çok yorul­mak.

Komaya girmek (gr. tr. dey.) Aşırı derecede şaşırıp çok üzülmek ve çok hiddetlenmek. O sözü duyar duymaz komaya girdim.

Komaya sokmak (gr. tr. dey.) 1. Birini pek çok dövmek. Çala sopa herifi komaya sokmuş. 2. İçinden çı­kamayacak kadar güç bir duruma düşürmek.

Konca (far. i.) İyi esrar. Az buçuk konca koklat, yoksa halim duman 1 (bk. Ampes, Dalga, Hurda, Kabza, Nefes).

Konfırans vermek (fr. tr. dey.) Kus­mak. Anzarotu yuvarlayınca konfırans vermeye başladı. (bk. Böğürtlen çı­karmak, Kartvizit bırakmak, Ötmek, Tavus kuyruğu çıkarmak).

Konmak (tr. f.) 1. Elle vurmak. Bir ta­ne konarsam, sustalı maymuna dö­nersin. (bk. Sarkıtmak). 2. Hazır bul­mak, bedavadan kazanmak. Gene kondun.

Kontak (fr. s.) Kafası iyi işlemeyen, abuk sabuk konuşan kimse. Herif kafadan (veya anadan) kontak, boş veri

Kontes (fr. tr. i. öğr. arg.) Herhangi bir kadın hoca. Kontes bizi bu sene çaktıracak galiba.

Kontraplaklı (fr. i.) Tehlikeli du­rum. " Biraz sonra kontraplaklık bir vaziyet olacaktı." - Salata Dergisi, S. Süalp.

Kontrol kalemi (fr. ar. it.) Zeker. (bk. Babafingo, Babatorik, Bombili, Kereste2, Malafa, Maslahat, Matra- kuka, Pantolon balığı, Saksafon, Si- milya, Torik, Zurna2, Zekeriya).

Kopil (rom. i.) Çocuk. Ulan şu ko­pile bak, fasulye gibi nimetten sanı­yor kendini. (bk. Fırlama, Şıkırdım, Şopar, Şorulu, Velet).

Kopsi kefali etmek (tr. gr. dey.) Ka­fasını, başını kesmek. Bizim horozu kopsi kefali ettim.

Kopuk (tr. s.) İşsiz güçsüz, serseri. Kopuğun biridir, boş veri

Koridor (fr. s.) Oyunda çok gol yi­yen [kaleci] ... . Kulübüne elyafı düz­gün bir kaleci gelmedi gitti, hepsi, koridor.

Koroydo (gr. s.) Budala, ahmak, ser­sem. Herif, buz gibi koroydo. (bk. Abullabut, Andavallı, Angut, Armut, Aval, Cacıklık, Gebeş, Gebeşâki, Ha­fız, Halalım, Hırbo, Hırt, Hışır, Hıyar, Kanser ilâcı, Kaşkaval, Keş, Mayın, Pangodoz, Pilâki, Tereyağı, Yanbo- lu).

Korta etmek (ita. tr. f.) Kadın peşin­de dolaşmak, zamparalık etmek. İbişe bak, korta etmekten çakala dönmüş.

Kova (ar. i.) Me'bûn. O kovanın tıra­şına boş veri (bk. Beşlik, Beş yıl­dız, Dümbeleki, Ellisekiz, Esnafı, Folluk2, Götlek, Halka, İbnetor, İnek3, Kayarto, Keçi, Lubun, Lubunya, Ta- yıncı, Verek).

Kovan (s.) Ahlâksız kimse, me'bûn. Bırak şu kovan canm, palavra kıra- lıdıri (bk. Beşlik, Beş yıldız, Dümbe- leki, Ellisekiz, Esnafı, Folluk2, Göt­lek, Götoş, Halka, İbnetor, İnek3, Kayarto, Keçi, Kova, Lubun, Lubun­ya, Tayıncı, Verek).

KÖF

Köfte (far. i.) Kolejli kız. Bir köfte enselemiş, gününü gün ediyor.

Köprü (i.) Bir çeşit kumar hilesi. [a­şağı yukarı bütün oyunlarda tatbik edilen bu hırsızlık, en fazla pokerde yapılır].

Köşeyi dönmek (far. tr. dey.) Kısa sürede zengin olmak.

Köşk (i.) Sayının en üstünü, yirmi sayı ["fitil" terimidir].

Kötelemek (f.) Arkasını okşamak.

Kötüye boğmak (tr. dey.) Aldat­mak. Oğlum seni bal gibi kötüye boğ­muşlar.

Kötüye boğulmak (tr. dey.) Da­lavere ile bir yere düşürülüp kancık­lıkla öldürülmek.

Kristal lamba (fr. gr. st.) Kadın ve­ya kız göğsü, meme. (bk. Yedek par­çalar, Taret).

Kulak delmek (tr. dey.) Aptal oyun­cunun boğulduğunu kendisine ha­ber vermek. Hırtın kulağını deliyo­rum da, hiç tınmıyor.

Kulaklı (tr. i.) Büyük ve iki tarafı keskin bıçak, gaddâre. Bu kulaklıya altı papel tosladım. (bk. Gaddâre).

Kulpa oynamak (dey.) Hile etmek, dalavere yapmak, kandırmak, oyun etmek. "Beyin fikrini anladık, kadı- nmkini de anlarsak, ikisine de kese­lerin ağızlarını açtırarak birer kulpa oynarım." - H.R.G. (bk. Kerize et­mek.)

Kumpas (fr. 7 i.) Bir iş hakkında birkaç kişinin müzakeresi. Kumpas­tan önce tahtakozlara kitakse I

Kumpas kurmak (fr. ?. tr. dey.) Mü­zakere etmek, tertibat almak. Koltuk­ta kumpas kurulmaz, alayımızı bir­den piyastos ederler.

Kumpas sallamak (fr. ?. tr. dey.) Dalgın olmak, önem vermemek, iti­bar etmemek, saymamak. (bk. Boş­lamak, Boş vermek, Dalga geçmek, Haspi geçmek, Iska geçmek, Hayla- mamak, Keşlemek, Tonel geçmek, Yan çizmek, Yan sallamak).

Kurabiye (i.) Parlak, güzel çocuk. Kurdelesini kesmek (fr. tr. dey. şöf. arg. ) 1. Şoföre, zabıta ceza yaz­mak. Gaza çok basma, gene kurdeleni keserler ha... 2. Fiyakasını bozmak, utandırmak, mahcup etmek. (bk. Boz­mak, Bozum havası çalmak. Façasını almak).

Kurşun atmak [lafa, söze lakır­dıya] (dey.) Sözünü kesmek, lafını kesmek. Lafımıza kurşun atma be ağa­bey.

Kuru (i.) 1. Esrar. Az buçuk kuru tosla da efkar dağıtayım be abi. (bk. Ampes, Cıgaralık, Cuk, Dalgai, Diş, Duman; [ufak] Hurda, lhı; [bir avuç- luk] Kabza, Kaynar; [iyi] Konca; [kö­tü] Paspal; [bozuk] Toprak, Nefes, Ot, Sarıkız?). 2. (öğr. arg.) Çok za­yıf kadın öğretmen.

Kuskunu koparmak (tr. dey.) Kaç­mak. (bk. Açmak, Ançizlemek, Cız- dam etmek, Cızdamı çekmek, Cicoz­lamak, Cızlamı çekmek, Çözülmek, Dümeni kırmak, Fertiği çekmek, Fer- lemek, Fertiklemek, İpini kesmek, Kır­mak, Kirişi kırmak, Palamarı kopar­mak veya çözmek, Panik kırmak, Payandaları çözmek, Tırlamak, Tüy­mek, Voltasını almak, Yaylanmak, Yelkenlemek, Zamkinos etmek, Zıp­lamak).

Kuş (tr. i.) 1. Aptal kumarbaz. Kuş olmasaydı 300 papeli bayılmazdı. 2. Acemi. 3. Zeker. Kuşu ötmek [ ikti­darsızlığa uğramamış olmak. cinsi muamelede bulunabilecek durumda olmak]. (bk.Alat, Babafingo, Baba- torik, Bombili, Çöp, Kamış, Kereste?, Malafa, Maslahat, Matrakuka, Meh­metçik, Pantolon balığı.Saksafon, Si- milya, Torik, Zurna?, Zekeriya).

Kuşçu (i.) Pezevenk, Kuşçudur, pek ahbaplık etme. (bk. Alfons, Asılzftde, Astik, Çiçekçi, Dasnik, Esnafı, Geyik, Koz, Pezo).

Kuşlamak (tr. f. öğr. arg.) Çok ça- 1 ışmak. İmtihana üç gün kala öyle bir kuşladı ki sormaI (bk. İneklemek).

Kuzu (tr. i.) Puşt. (bk. Beş, Dümbe­lek, Esnafı, Folluk, Götlek, İbnetor, İnek, Keyarto, Kova, Tayıncı, Teker­lek, Verek).

Küçük kurna (tr. ar. b. i. öğr. arg.) Okulun disiplin kurulu başkan mua­vini. Bizim dede ( = yaşlı talebe) kü­çük kurnaya düştü.

Küfe (gr. i.) Kıç. Kırk yıllık kabzımal­lık yaptım, böyle küfe görmedim( bk. Atras, Bohça, Boyata, Çukur, Davul, Defans, Defransiyel, Ense, Kâse, Se­mer, Tiz).

Küflü (i.) Altın lira. Bir küflü sekiz papeli buluyormuş da haberimiz yok­muş. (bk. Malama, Oski, Sarıkız).

Küllüm [yutmak] (tr. dey.) Yalan (söylemek), palavra (atmak), ağız kalabalığı (yapmak). Lo lo lo istemez, küllüm yutmayız, sökülün bakalım. (bk. Ayak yapmak, Bom atmak, Dü­men yapmak, Güm atmak, Kıtır at­mak, Madik atmak, Madik oynamak, Mantar atmak, Mantarlamak, Marta­val atmak veya okumak, Masal oku­mak, Maval okumak, Palavra atmak veya sıkmak, Palavra savurmak, Piyaz doğramak, Polim atmak, Ustura ça­lıştırmak, Viraj almak; [karşılıklı] Vu­ruşturmak!).

Külüstür (s.) İşe yaramayan, değer­siz [şey veya kimse]. Bu külüstür de­ğirmene kaç papel toka ettin 7 ; Şu külüstür herif kimi dikizliyor? (bk. Cavalacoz, Çırnık, Fasafiso, Mıcır,' Moloz, Tapon, Zımbırtı3).

Külüstürleşmek (f.) Külüstür hale gelmek [en çok canlılar hakkında]. Babalık, bugünlerde sen iyiden iyiye külüstürleştin be 1

Külüstür marka (b. s.) (bk. Kü­lüstür).

Kül yemek (tr. dey.) Yanlış hesap etmek. Kül yemek üç papele patladı, keseden ödedik.

Künyesini silmek (ar. tr. dey.) Sür­gün etmek.

Küp (s.) Sarhoş. (bk. Bulut, Dut, Fi­lispit, Fitil, Kandil, Kandilli, Matiz, Turşu, Vapur, Yüklü2, Zom2).

Küpe sıçan düşmek (tr. dey.) Ge­be kalmak.

Küplü (tr. i.) 1. Rakısı bol ve ucuz olan meyhane. Bizim küplü top at­mış. 2. (s.) Çok rakı içen, ayyaş. Bırak o küplüyü, gavur parasıyle metelik etmez.

Küp yıkamak (tr. dey.) Hovardalık etmek. Yirmi yıldan beri küp yıkı­yoruz be oğlum 1

Labunya (s.) Me'bOn. (bk. Lubun).

Lâfa yekûn tutmak (far. ar. tr.dey.) Sözü bitirmek, konuşmaya son ver­mek. "Artık lafa yekun tut, işimize bakalım babam." - H.R.G.

Lafın gümrüğünü vermek (tr.dey.) Konuşmasına devam etmek. "İki ka­deh daha çekersem dayanamam, la­fın gümrüğünü verir, yine söylerim". - Can Pazarı, H.R.G.

Lağımcı (i.) Kulampara. Lağımcıdır. alarga eti (bk. Babuk, Keskin, Şapçı). Lâhmacun pidesi (ar. gr. dey.) Ser­sem, budala, ahmak. Ahmet mi? he­rif bal gibi lahmacun pidesi, hiç gü­venmeye gelmezi (bk. Abeci, Abul­labut, Ahlat, Andavallı, Cacıklık, Ban- gaboz, Denyo, Dilgoz, Düdük ma­karnası, Dümbelek^, Gebeş, Gebeşâki, Habeci, Habeci kostik, Hafız, Hala- lım, Handavallı, Hırbo, Hırt, Hırtapoz, Hışır, Hıyar, Ispanak, Kanser ilâcı, Ka­şalot, Kaşalotzade, Kaşkaval, Keres- tei, Keriz2, Keş, Korodyo, Malak, Mantar2, Mayın, Maval, Pangodoz, Pilâki, Saloz, Şaban, Taşarabası, Te­reyağı, Yanbolu).

Latarna (ita. i şöf. arg.) Çok eski, yıpranmış, hırpalanmış otomobil. Ba­balık, artık bu /atamayı mektebe baş­latma ( = satma) zamam gelmiş.(bk. Haşat) .

Lantoş (? i.) İri ve çirkin vücutlu uy­gunsuz kadın.

Leblebi (i.) Tabanca kurşunu. Kaç gündür leblebisiz kaldık, (bk. Ba­dem şekeri).

Lehimlemek (ar. tr. f.) Cimağ et­mek. (bk. Fişek atmak, Nefes çek­mek, Perçinlemek, Şişirmek2, Tez­gâh kurmak, Üfürmek, Yefallemek, Zımbalamak).

Leş yapmak (far. tr. dey. şöf. arg.) Çiğnemek, öldürmek...Şöförlüğü ne ki be, güzelim km leş yaptı.

Leylâ (ar. i.) Çok sarhoş. Herif leylâ be, duracak hâili yok. (bk. Bulut, Dut, Filispit, Fitil, Kandil, Kandilli, Küp, Pes- til2, Turşu, Vapur, Yüklü2, Zom2).

Limon sıkmak (tr. dey.) Sululuk ederek söze karışmak, can sıkmak, baş ağrıtmak. Sen de sözümüze limon sıkmaya dünden hazırmışsın be ya­hu I (bk. Cavlaklaşmak, Sulanmaki).

Lodosçu (gr. tr. s.) Denizin kıyıya vurduğu çörçöp arasından işe yarar bir şeyler toplıyan kimse [kaçakçılık argosu].

Lokum (i. öğr. arg.) Öğrenciye ken­dini çok sevdiren, yumuşak huylu,. notu bol, halim selim kadın öğret­men. Yarm ilk ders lokum'un, boş veri

Lolo (i.) 1. Gösteriş, kabadayılık. i- mamm, bize de mi lolo ? (bk. Afi, Fiyaka). 2. Çük. (bk. Bağırsak çıkın­tısı, Paçacı kemiği).

Lötrefil yapmak (dey.). (bk. Pom­palamak).

Lubun (s.) me'bOn. (bk. Beşlik, Beş yıldız, Dümbeleki, Esnafi, Foluk2, Götlek, Götoş, Halka, İbnetor, İnek3, Kayarto, Keçi, Kova, Kovan, Lubunya, Tayıncı, Verek).

Lustur (i.) Lostracı, ayakkabı boya­cısı.

LÜP

Lüp (i.) Parasız veya emeksiz elde edilen [nesne]. Andavallıya bak, lüp af/yor. (bk. Anafor, Avanta, Beleş, Ha- beden).

Lüpçü (s.) Bir nesneyi emeksiz, pa­rasız elde etmek isteyen [kimse]. Lüpçünün biridir, yan çizi (bk. Ana­forcu, Avantacı, Beleşçi, Otlakçı). lüpçülük (i.) Bir nesneyi emeksiz, parasız elde etmek isteme. Oğlum, lüpçülüğe karnımız toktur bizim.

Lüpe konmak (dey.) Emek ve zah­met çekmeden, bedavadan elde et­mek. Dün akşam lüpe konduk. (bk. Anafora konmak, Beleşe konmak).

Mabat (ar. i.) Kıç [insanda]. (bk. Atras, Bohça, Boyata, Çukur, Da­vul, Defans, Defransiyel, Ense, Kâse, Küfe, Paket, Petka, Popo, Semer, Tiz, Toto).

Macar (i.) Bit, kehle. (bk. Piyanço). Macun (ar. i.) Süzme afyon. Oğlum, senin macundan da anlayalım.

Madara (s.) 1. Adi, fena; sevimsiz; boş. (bk. Boru!, Fasarya!, Pofyos). 2. (i. öğr. arg.) Derste hocanın bir yanlışını bulup yüzüne vurma, ho­cayı bozum etme. Senin de işin gü­cün madara yahu I

Madara olmak (dey.) Yalanı çık­mak, mahcup olmak. Gözünü aç, ma­dara olursan bir araba dayak yersin 1 (bk. Amorf olmak, Bozum olmak, Dut gibi olmak, Ekşimeki, Foslamak).

Madik (erm. i.) Hile, yalan dolan. Madik bizi açmaz. 'Gazetecilerin pin­tiliklerinden, kitapçıların madiklerin­den uzak ve serbest yaşıyorum."- H.R.G. (bk. Açmaz, Mandepsi, Ton­ga, Kaşkariko2, Zoka).

Madik atmak (erm. tr. dey.) Yalan söylemek, hilekârlık etmek, aldat­mak; kandırmak. Bize madik atılır mı?

Madikçi (erm. tr. s.) Hilekâr, riya­kâr, aldatıcı. Madikçidir, anlattığını iskonto eti (bk. Bomcu, Dubaracı, Kıtırcı, Palavracı.)

Madik etmek (erm. tr. f.) Kandır­mak, aldatmak. Bize madik edilir mi? Madik oynamak (erm. tr. dey.) Al­datmak, kandırmak. Madik oynama, yersin mar/z/. (bk. Madik etmek).

Magazin çocuğu (fr. tr.) [giyiniş bakımından] Züppe. Magazin çocu­ğu gibi giyinmiş.

Majino hattı (fr. ar. tr. öğr. arg.) Öğrenciyi çok korkutan dersler [fi­zik, kimya, cebir, geometri... gibi]. Yarm ilk ders majino hattı, simite ( = sıfıra) şimdiden hazırlan.

Makara geçmek (dey.) Alay etmek. (bk. Çalıştırmak, lşletmek3, Mayta­ba almak, Maytap etmek, Saraka et­mek!, Sarakaya almak, Matrağa al­mak, Matrak geçmek, Peliz kesmek).

Makarios (gr. i.) Mark.

Makariyoslamak (gr. t. f.) Her şeye karşı söyleme, karşı durma. itiraz et­me. Görüyorum hiç durmadan ma- kariyosluyorsun.

Makas (ar. n.) 1. Yeter, kâfi, kısa kes I (bk. Resto, Terso, Uskut). 2. (i.) İşaret ve orta parmakla yanağı kıstırma.

Makas almak (dey.) İşaret ve orta parmakla yanağı kıstırmak. (bk. Kes­me almak, Makas geçmek).

Makasçı (ar. tr. s.) Mal sahibinin, patronun parasından kesen veya aşı­ran şöför.

Makas geçmek (dey.) (bk. Kesme almak, Makas almak).

Makaslamak (ar. tr. f.) İşaret ve or­ta parmakla yanağı kıstırmak.

(bk. Kesme almak, Makas almak, Makas geçmek).

Makasları açmak (ar. tr. dey.) Hız­lı yürümek.

Makaslık (i.) Apteshane kuburu. Kıçma şakul takmamış ya tam makas- flğa yapsın. (bk. Açık göz).

Makas yapmak (ar. tr. dey. şöf. arg.) Şöförün, patronun, malsahibi- nin parasından kırpmak. Ulan, kaç papel makas yaptın bugün? [bu de­yim, umumi argoya da mal olmuştur].

Makine (ita. i.) iyi tabanca. Senin makine çakaralmaza benziyor. (bk. Taahütlü).

Makineyi bozmak (ita. tr. dey.) is­hale tutulmak, sürgün olmak. Bizim moruk Hamdi, yemiş inciri çekmiş suyu makineyi bozmuş.

Mal (ar. i.) 1. Güzel, yakışıklı kadın veya kız. Mala bak, mala 1 2. Para. (bk. Asker, Dırav, Dünyalık, Mangır, Mangiz, Pul, Taş). 3. (bk. Beyaz, Horain, Orain, Toz). 4. (öğr. arg.) Cıgara. Aman Ali, bana malından bir tek ver. (bk. Çıkıntı, Sipar, Sipsi).

Malafa (i.) Erkek tenasül organı. (bk. Alat, Babatorik, Bombili. Ka­mış. Kereste?, Maslahat, Matrakuka, Saksafon, Zekeriya, Zurna?).

Malak (s.) Aptal. (bk. Abeci, Abul­labut, Ahlat, Andavallı, Angut, Ar­mut, Aval, Ayran ağızlı, Bangoboz, Cacıklık, Denyo, Dilgoz. Düdük ma­karnası, Dümbelek?, Gebeş, Gebe­şâki, Habeci, Habeci kostik, Hafız, Halalım, Handavallı, Hırbo, Hırt, Hır­tapoz, Hışır, Hıyar, lspanak, Kanser ilâcı, Kaşalot, Kaşalotzllde, Kaşkaval, Kerestel, Keriz?, Keş, Koroydo, Man­tar?, Mayın, Maval).

Malama (gr. i.) Altın lira. Tırtıkladı­ğın malamaları başladın mı okutmaya? (bk. Küflü, Oski, Sarıkız).

Malın gözü (ar. tr. dey.) Kötülükte eşsiz. Malın gözü imiş de haberimiz yok. (bk. Süzme).

Mandagözü (tr. b. i.) Yirmi beş ku­ruşluk büyük nikel para. Bir manda gözü uçlandım bu tabakaya. [1938'de tedavülden kaldırılmıştır].

Mandallamak (ar. tr. f. ) Aldırma­mak, hiçe saymak, önemsememek, vız gelmek. "Şaban, o anda trafiğin kurbanı olmaya bite mandallamadan koşmaya başladı." - Salata Dergisi, S. Süalp.

Mandepsi (gr. i.) Tuzak. oyun, dalavere. Bize de mi mandepsi? (bk. Açmaz, Katakulli, Numara, Tonga, Zoka).

Mandepsiye bastırmak (gr. tr. dey.) (bk. Mandepsiye düşürmek).

Mandepsiye düşürmek (gr. tr. dey.) (bk. Tongıya düşürmek). Ce- lallı Bekir'i, aynasızlar dün gece mandepsiye düşürmüşler.

Mangalda kül bırakmamak (tr. dey.) Yalan söylemek. Herifçioğlu bir ağzını açtı, mangalda kül bırak­madı. (bk. Bom atmak, Güm atmak, Kıtır atmak. Madik atmak, Mantar atmak, Mantarlamak, Martaval at­mak veya okumak, Masal okumak, Maval okumak, Palavra atmak ve­ya sıkmak, Palavra savurmak, Pi­yaz doğramak, Polim atmak, Ustu­ra çalıştırmak, Viraj almak; [karşı­lıklı] Vuruşturmak! ).

Mangır (gr. i.) Para. Bugünlerde mangır tutmuyoruz. (bk. Asker, Dı- rav, Dünyalık, Mal?, Mangiz, Pul, Taş).

Mangiz (çing. i.) Para. Bugünlerde mangiz tutmuyoruz. (bk. Mangır).

Mangiz eritmek (çing. tr. dey.) Para yemek, para harcamak. Boru değil, su gibi mangiz eritiyor.

Mangiz tutmak (çing. tr. dey.) Paralı olmak, paralı bulunmak. Pa­raları olup da imrenenler iştahadan depreşen midelerinin isteğini yeri­ne getirirler. Fakat mangiz tutma­yanlar. (bk. Bitlenmek, Taş tutmak, Tutmak).

Manifolttan egzost (i.) Kulam­paralık. (bk. Babukluk, Keskinlik, Şapçılık).

Manita (ita. i.) Tanışır gibi bir hâl alarak para sızdırma.

Manitacı (ita. i.) Tanışır bir hal alarak para sızdıran dolandırıcı. Du­yuyor musun, manitacıların kün­yesini siliyorlarmış ( = sürgün e­diyorlarmış).

Manitacılık (ita. i.) Tanışır gibi bir hal alarak para sızdırmak mes­leği, bir çeşit dolandırıcılık. Mani­tacılık sökmüyor burada. (bk. Arak, Kaparoz, Pandufla).

Mano (i.) [kumarda] Para, hisse, pay, komisyon. Bu partinin ma- nosu bizim olacak, haa.

Mantar (gr. i.) 1. Yalan. İşi gücü hep mantar. (bk. Atmasyon, Bom, Dolma, Dubara, Eftamintokofti, Kan­tin, Kaşkariko2, Katakofti, Kıtır, Kıtır- bom, Kofti, Madik, Martaval, Ma­sal, Palavra, Polim, Şorolop) [grek- çesi, "manitari", eski yunancası "a- manites"dir]. 2. (s. öğr. arg.) Sa­lak, budala, hacıağa tipi i kimse. Mantar Mehmet'i gördün mü? 3. Boş, manasız, netice vermeyen. Man­tar iş ( = boş iş.)

Mantar atmak (gr. tr. dey.) Ya­lan söylemek. Bize de mantar at­maya başladın, kaşkaval! (bk. Mar­taval atmak, Martaval okumak, Ma­val okumak).

Mantara basmak (gr. tr. dey.) Biri tarafından oyuna, tuzağa düşmek. Mantara basmıyor.

Mantara bastırmak (gr. tr. dey.) Aldatmak, kandırmak, oyuna, tuza­ğa düşürmek. Aç gözünü be oğlum, yoksa tripoda mantara bastırırlar adamı.

Mantarcı (gr. tr. s.) 1. Yalancı, dü­zenbaz. Mantarcının biridir, tıraşı­na boş veri (bk. Atmasyoncu, Bomcu, Dubârâcı, Kerizci2, Kıtırcı, Madikçi, Palavracı). 2. Saf kimseleri birtakım hileli hareketlerle şaşırtıp para sızdıran [hırsız].

Mantarcılık (gr. tr. i.) 1. Yalancı­lık. Mantarcılık bize sökmez l (bk. Atmasyonculuk, Palavracılık). 2. Mantarcı usulüyle yapılan hırsızlık.

Mantarlamak (gr. tr. f.) Aldat­mak, yalan söylemek. Öküzleri koş­muştu, tam mühim bir yerde man- tarladı.

Mantunita (ita. i.) Kapatma, met­res. (bk. Nannik).

Maraza (ar. ? i.) Kavga, gürültü. (bk. Çıngar, Haraza, Hır) [kelime­nin, arapça "muârazada" dan gelmiş olması mümkündür].

Maraza etmek (ar. ? tr. f.) Kav­ga, gürültü etmek. (bk. Çıngar çı­karmak, Hır çıkarmak).

Mariz (i.) Dayak, dövme. Ma­rizden korkmuyoruz biz.

Mariz atmak (f.) Dayak atmak, dövmek. Herife öyle mariz attılar ki, deme gitsin (bk. Marizine kaymak, Marizlemek, Mariz uçlanmak).

Marizine kaymak (tr. dey.) Çul­lanıp dövmek. Herifin marizine kay­mışlar. (bk. Mariz atmak, Mariz- lemek) .

Marizlemek (f.) Dövmek, dayak at­mak. Herifçioğlunu, eşek sudan ge­linceye kadar marizlemişler. (bk. Mariz atmak, Marizine kaymak, Ma­riz uçlanmak).

Marizlenmek (f.) Dayak yemek. Kaşalotzâde iyiden iyiye marizlen­miş (bk. Amorf olmak2, Hacı pin- torosa kavuşmak).

Mariz uçlanmak (dey.) (bk. Ma­riz atmak, Marizine kaymak, Ma- rizlemek).

Markacı (ita. tr. i.) 1. Dalavereci, tuzakçı, dolandırıcı. (bk. Arakçı, Kaldırımcı, Muslukçu, Panduflacı, Tutacı). 2. Genelev işleten.

Markacıoğlu (ita. tr. s.) Hilekâr, yalancı, düzenbaz. (bk. Dubârâcı, Kerizci2, Madikçi).

Marşal [ders] (fr. s. öğr. arg.) Öğretmenin gelmediği, yahut gelip de sözlü yoklama yapmadığı ders. O ders nasıl olsa marşal, hiç kork­ma!

Marşal yardımı (fr. tr. öğr. arg.) Kadınların yüz tuvaleti. Şu gelenler, marşal yardımı yapmamışlar.

Martaval (s.) Yalan, uydurma, i­nanılmayacak, asılsız [söz ve ha­ber]. Gene mi martavala başladın? (bk. Atmasyon, Bom, Dolma, Du­bara, Eftamintokofti, Kantin, Kaş- kariko2, Katakofti, Kıtır, Kıtırbom, Kofti, Madik, Mantar, Palavra, Po- lim, Şorolop).

Martaval atmak (dey.) Yalan, ina­nılmayacak sözler söylemek. At­tığın martavalı kimse yutmuyor. (bk. Bom atmak, Kıtır atmak, Ma­dik atmak, Mantar atmak, Mantar- lamak, Martaval okumak, Maval okumak, Perdahlamakl, Palavra at­mak, Piyaz doğramak).

Martavalcı (s.) Yalan, uydurma, asılsız söz söyleyen, yalancı. (bk. Palavracı).

Martavalcılık (i.) Yalan, uydur­ma, asılsız söz söyleme.. Martaval­cılıkta, üstüne varsa domino I (bk. Palavracılık).

Martaval okumak (dey.) Yalan söylemek, birisini kandırmaya ça­lışmak. Başladı gene martaval o­kumaya. Bu adamın işi gücü mar­taval okumak. (bk. Bom atmak, Kıtır atmak, Madik atmak, Mantar at­mak, Mantarlamak, Martaval at­mak, Maval okumak, Perdahlamak!, Palavra atmak, Piyaz doğramak). Masal (tr. i.) Yalan, dolan. Masa­la karnımız tok. (bk. Atmasyon, Bom, Dolmal, Dubara, Eftaminto­kofti, Kantin, Kaşkariko2, Katakof­ti, Kıtır, Kıtırbom, Kofti, Madik, Mantar, Martaval, Palavra, Polim, Şorolop).

Masal okumak (tr. dey.) Birisini kandırmaya çalışmak, yalan söyle­mek. Masal okuma oğlum, dünden beri ben burdayım. (bk. Mantar at­mak, Martaval atmak, Martaval o­kumak, Maval okumak, Perdahla­mak, Ustura çalıştırmak!).

Maslahat (ar. i.) Zeker. (bk. Alat, Bombili, Kereste2, Matrakuka, Sak­safon, Zekeriya, Zurna2).

Mastor, Mastur (gr. s.) Esrar sar­hoşu. Kurbağa Ali gene mastur. (bk. Metizmenos) [başka içkiden sar­hoş olanlara da "mastor, mastur" denilir].

Mastori (i.) Yaşlı hovarda, tecrübe-

I i çapkın.

Mastorlaşmak, Masturlaşmak (gr. tr. f.) Sarhoş olmak. Bir ampes daha toka et de mastorlaşayım. (bk. Matiz olmak).

Matafor (i.) Erkeklik âleti (bk. Ba­ba, Babafingo, Babatorik, Bombili, kereste2, Maslahat, Matrakuka, Zur- na2).

Matine (fr. i.) Olay. "Olur böyle matineler." - Salata Dergisi, S.Süalp. Matiz (gr. i.) Sarhoş. Herif matiz be. "Karının da matizi ne sulu oluyor bi­lir misin? »-. H.R.G. (bk. Bulut, Dut, Filispit, Fitil, Kandil, Kandilli, Küp, Pestil2, Turşu, Vapur, Yüklü2, Zom2). Matiz olmak (gr. tr. f.) Sarhoş ol­mak. Hacıağaya bak, sapına ka- . dar matiz olmuş. (bk. Mastorlaşmak, Masturlaşmak).

Matrağa almak (dey.). (bk. Mat­rak geçmek).

Matrak (i.) Alay, eğlence. Herifin işi gücü matrak.

Matrak [ders] (s. öğr. arg.) [Resim, müzik, idman gibi] Hoşa giden, ko­lay. alaylı (ders). Yarınki dersler hep matrak... (bk. Palas).

Matrakçı (s.) Dalgacı, alaycı.

Matrak geçmek (dey.) Alay et­mek, eğlenmek. Herif, matrak geçi­yor bizimle. (bk. Matrağa almak).

Matrakuka (i.) Zeker. (bk. Baba­fingo, Bombili. Kereste?, Saksafon, Zekeriya, Maslahat, Zurna?).

Maval (s.) Yalan, masal, asılsız ve uydurma [söz veya haber]. Söyle­dikleri hep maval. (bk. Atmasyon, Bom, Dolma, Dubara, Eftamintokof- ti, Kantin, Kaşkariko?, Katakofti, Kı­tır, Kıtırbom. Kofti, Madik, Mantar, Martaval, Palavra, Polim, Şorolop).

Maval okumak (dey.) Kandırma­ya çalışmak, yalan söylemek, ma­sal okumak. Oğlum maval okuya­cağına innafetahnâleke'yi oku da, biraz sevap kazan. (bk. Mantar at­mak, Martaval atmak, Martaval o­kumak, Perdahlamakl ).

Mavi kâğıt almak (tr. dey. şöf. arg.) Şöför, patron tarafından kovulmak. Gözünü aç, mavi kağıt alman ya­kındır.

Mavi kâğıt vermek (tr. dey. şöf. arg.) Patron, malsahibi, şöförü i­şinden uzaklaştırmak. Ali'ye mavi kağıt vermişler.

Mavro (gr. i.) Siyah, zenci. Mavroya boş ver, taş ( = para) tutmaz o. ,

Mavro oskisi (gr. erm. tr. b. i.) Mı-- sır lirası. İki mavro oskisi tırtıkladım, gel okutalım ( = satalım).

Maya (far. s.) Sulu arsız, yapışkan, sırnaşık [kimse]. Keriz ettiğini gö­rürse, yakam bırakmaz, mayanın bi­ridir. (bk. Cıvık, Çamur, Paçavra, Sıvık).

Mayalamak (far. tr. f.) Yüksekten atmak, böbürlenmek. Amma da ma­yaladın be hacım I

Mayın (s.) Enayi. aptal, kumar ace­misi. Mayındır, yapış yakasına. (bk. Abullabut, Andavallı, Angut, Aval, Bangoboz, Cacıklık, Denyo, Gebeş, Gebeşâki, Hafız, Halalım, Hırbo, Hırt, Hışır, Hıyar, Kanser ilâcı, Kerestel, Kaşkaval, Keş, Koroydo, Pangodoz, Plâki, Saloz, Tereyağı, Yahnilik, Yan­bolu).

Mayışmak (f.) Aptal aptal bakmak, aptallaşmak. Ulan, afili paçozu gö­rünce nasıl da mayıştın. (bk. Ağzı paça olmak, Kapak kâğıdına pişti vermek, Salozlaşmak, Şabanlaşmak).

Mayna (it. i.) Bırakılma, son veril­me. Çıngar, şıpşak mayna oldu be kardeşim.

Maytaba almak (far. tr. dey.) Alay etmek, eğlenmek. Aç gözünü. bizi de maytaba almak istersen, yersin marizi. "Bu evde hepsi beni maytaba alıyorlar. " - H.R.G. (bk. Çalıştırmak, Maytap etmek, Saraka etmekl, Sa­rakaya almak).         .

Maytap etmek (far. tr. f.) Eğlen­mek, alay etmek. (bk. Maytaba al­mak, Saraka etmek, Sarakaya al­mak).

Mazgalına kargı saplamak (dey.) Cimağ etmek. (bk. Atlamak, Düzelt­mek, Üflemek, Vuruşmak).

Mazot (rus. i. şöf. arg.) 1 . f çki. Mazotun çok gelmiş be oğlum. (bk. İstim). 2. Cıgara. (bk. Çıkıntı, Mal4, Sipar, Sipsi).

Mazot almak (rus. tr. dey.) Karın doyurmak. Akşam oluyor, daha ma­zot olmadık. (bk. Habe etmek, Ha­be kaymak, Habe uçlanmak, Zilliyi kırmak).

Mazotu olmak (dey.) Cıgarası ol­mak. Mazotun var mı reis, bir tüt­türelim I

Mazotu yerinde olmak (rus. tr. dey. şöf. arg.) Şöför, fazla içki içmiş olmak. Görüyorum, bu ak­şam da mazotun yerinde 1

Meflaket (i.) Fazla etli, şişko ka­dın.

Mekiği doğru işlemek (dey.) Sö­zünü, sohbetini bilmek, saçmalama­mak [laf hakkında] "İçimizde mekiği çarpık işleyen yok'' - H.R.G.

Mektebe başlatmak (ar. tr. dey.) Elden çıkarmak, satmak. Ulan bu külüstür pantolu da mektebe baş- lattrsan, taburcu olunca ne giyersin? (bk. Okutmak).

Mektep (ar. i. öğr. arg.) Fena ka­dınların bulunduğu yer, genelev. Ah­met, bu akşam mektebe, gidiyor. (bk. Banka, Kırmızı fener, Üniversite, 2. Hapishane. (bk. Delik, Kafes, Kodes).

Mektep etmek (Ar. tr. dey.) Sat­mak. (bk. Mektebe başlatmak, Okut­mak).

Memleket (ar. i.) İstanbul'un Bey­oğlu semti. Memlekete hacıağalar düşmeye başladı, gözünü aç I

Menekşe (i.) Makat, Büzük, Menek­şen sıkı ise çık karşıma 1 (bk. Karanfil).

Meşebüken (s.) Güçlü kuwetli [kim­se]. O meşebüken, ne anlar bu dal­gadan.

Metazori (gr. zf.) cebren, zorla. He­rifi metazori sövüşlersin. (bk. Kas- panak) .

Metizmenos (gr. s.) Esrar sarhoşu. (bk. Mastor, Mastur).

Mıcır (s.) Değeri pek az olan [kim­se]. Böyle mıcırlar, karşımda sayı ile hizaya geliyor. (bk. Aftospiyosi, Fasa- fiso, Kırtıpil, Külüstür, Moloz, Pofyos, Tapon, Zımbırtı).

Mıhlama (far. tr. i.) Zar atma şekli. Abdi, mıhlamada istediğini kondurur. (bk. Sürtme).

M.ıhlamak (far. tr. f.) Bıçak, kama, çakı, şiş gibi şeylerle vurmak. Zavallıyı beş yerinden mıhlamışlar. (bk. Çivi­lemek, Hacamat etmek, Hacamatla­mak, Şişirmeki, Şişlemek).

Mırmır (i.) Külhanbeyi. (bk. Adadi- yoz, Dıragon2, Kopuk).

Mideyi ateşlemek (ar. tr. dey.) içki içmek. "Ulan Aziz, sen mideyi çok ateşleme, attıkça zevzek oluyorsun..." -H. R. G. (bk. Çakmak2, [birinin ma­sasında] Has işlemek, Piyiz kaymak, Rampa etmek; [fazla] Mazotu yerin­de olmak, Papaz uçurmak, Parlatmak, Piyizlemek, Vurmak, Yakıştırmak, Ya­pındırmak; [karşılıklı] Vuruşturmak).

Mideyi kurtarmak (ar. tr. dey.) Aç­lığı gidermek."Mideyi kurtardık ağbi".- Salata Dergisi, S. Süalp. (bk. Habe et­mek, Habe kaymak, Habe uçlan­mak, Zilliyi kırmak).

Midye çıkarmak (yun. tr. dey.) De­rin derin düşünmek. Ulan saloz, kara- denizde gemilerin mi battı, oturmuş midye çıkarıyorsun orada.

Migrosa vermek (fr. tr. dey.) Biri­sini atlatmak, başından savmak. ­lum bizi de mi migrosa veriyorsun I

Mintoni (i.) Aşık, dost. "Bu kadınla erkek, kan koca mı, yoksa birbirine yanmış minimini mintoni mi?" -H.R. G. (bk. Aftos, Antin, Dalgamotor, Ga­co, Nannik, Paçoz, Zamazingo).

Model değiştirmek (fr. tr. dey. şöf. arg. ) Şöför, arabayı adamakıllı bir tarafa çarpmak. Görüyorum gene mo­del değiştirmişsin, uğurlu kademli ola. (bk. Fotoğrafını çıkarmak, Toslamak2),

MOL

Moloz (gr. s.) Kıymetsiz, süprüntü [şey veya kimse]. Şu molozları yürüt baka/imI (bk. Cavalacoz, Çırnık, Kü­lüstür, Mıcır, Tapon, Zımbırtı).

Molozlaşmak (gr. tr. f.) Kartlaşmak, çirkinleşmek, sakilleşmek. Şu gacoya bak, iyiden iyiye molozlaşmış.

Molozlu pilAv (gr. tr. far.) Bol etli pilâv.

Mor (i.) Elli liralık [bütün]. Şu keçiyi (= yüz liralığı) iki mor yap banal (bk' japon).

Mor etmek (dey.) Mahcup etmek, utandırmak. (bk. Biçimlemek, Boz­mak, Bozum havası çalmak, Keş et­mek).

Morfin atmak (gr. tr. dey.) Kinaye­li, iğneli sözlerle zehirlemek. Ortaya bir morfin atıp kirişi kırdı.

Morfin koymak (gr. tr. dey. öğr. arg.) Öğretmeni her bakımdan al­datmak.... abecinin biridir, ne bilir morfin koymasını.

Moro (i.) Güzel delikanlı. Şu biti­rim moroya bak I

Mor olmak (dey.) Dayak yemek; bo­zum olmak, utanmak. (bk. Amorf ol­mak, Dut gibi olmak, EkşimekLFos- lamak, Kanemi olmak, Madara ol­mak, Muz gibi olmak).

Mortides (i.) Külhanbeyi; kabadayı.

Mortiyi çekmek (fr. tr. dey.) Ölmek, vefat etmek. Kör Hüsnü mortiyi çek­miş diyorlar. (bk. Cavlağı çekmek, Cavlamak, Çıngırağı çekmek, Güm- lemek, Kakırdamak, Mortlamak, Mort olmak, Nalları atmak veya dikmek, Sıfırı tüketmek3, Tıngırdamak, Yü- rümeki ).

Mortlamak (fr. tr. f.) Ölmek. ... çok­tan mortladı. (bk. Mortiyi çekmek).

Mortlatmak (fr. tr. f.) 1. Öldürmek. Keleş Hakkı'yı mortlatmışlar. 2. Oyun­da birinin bütün parasını almak. Avalı iki saatte mortlattım.

Mort olmak (fr. tr. f.) Ölmek. Bir kilo anzarotu yuvarlayınca herif mort olmuş, (bk. Cavlağı çekmek, Cavla­mak, Çıngırağı çekmek, Gümlemek, Kakırdamak, Mortiyi çekmek, Mort­lamak, Nalları atmak veya dikmek, Sı­fırı tüketmek3, Tıngırdamak, Yürü­mek!).

Mortu (ita. i.) Cenaze, mevta, ölü. Ş!J evde bir mortu var galiba, Mortucu (ita. tr. i.) 1. İmam. 2. Ce­naze arabacısı.

Moruk (erm. i.) 1. İhtiyar, yaşlı adam. Moruğun dızgalma (= sakalına) ki- taksel (bk. Pinpon, Pompuruk). 2. Pe­der. Moruğu kafeslersem akşama sen- deyim.

Moruklamak, Moruklaşmak (f.) İhtiyarlamak, yaşlanmak. Seni gör­meyeli iyice moruklarmışsın (= mo­ruklaşmışsın ) yahu I

Motor (fr. s.) 1. Ahlâkı zayıf [kadın]. Şu gördüğün sarışın safi motordur. (bk. Esnafı, Antinl, Kamyon, Paçoz, Sırma). 2. Kendisiyle alay edilen kim­se. Herif öyle motor ki, sabahtan beri işletiyorlar da çakmıyor dalgayı.

Motorun suyunu değiştirmek (fr. tr. dey.) Küçük aptest etmek. (bk. Nargilenin suyunu değiştirmek, tel çekmek).

Moz olmak (dey.) İçki içip sızmak. Daha dün on paralık rakı ile moz olurken şimdi bize içki dersi mi ver­meye kalkıyorsun? (bk. Zıbarmak2). Mum (i.) Yetinme, razı olma. On pa­pele mumdur.

Musluğu açılmak (tr. dy.) Söz söy­lemek, konuşmak, laf etmek. "Biz la­fın musluğunu açıyoruz, fakat şırıltın çarpık akıyor."H.R.G. (bk. Gır at­mak, Gır kaynatmak).

Musluk (tr. i.) Çiftleşme Aleti.

Muslukçu (tr. i.) Hırsız, yankesici. Muslukçu kodesi boyladı. (bk. Arak­çı, Kaldırımcı, Panduflacı, Tırnakçı, Tu­tacı).

Muslukçuluk (tr. i.) Hırsızlık, aşırı­cılık. Herifçioğlu muslukçulukla işini yürütüyor. (bk. Arak, Arakçılık, Aşı- remento, Kaparoz, Pandufla).

Muşmula (s.) İhtiyar. Muşmulanın biri, onda iş yok. (bk. Moruk, Pinpon, Pompuruk).

MÜZ

Muz gibi olmak (dey.) Mahcup ol­mak, utanmak. (bk. Amorf olmak, Bozum olmak, Dut gibi olmak, Ek­şimek!, Foslamak, Kanemi olmak, Madara olmak).

Müsvedde (ar. s. öğr. arg.) İçi geç­miş, kendinden geçmiş. Allahlık. Müs­vedde Fehmi'yi gördün mü?

Mütayit (ar. i.) Pezevenk. Herif mü- tayittir, istediğin paçozu ısmarla. (bk. Alfons, Asılzade, Astik, Dasnik, Es­nafı, Geyik, Koz, Pezo).

Müzik konservesi (fr. tr. dey.) Gra­mofon ve pikap plağı.

Nafakasını almak (ar. tr. dey.) Da­yak yemek. Karakolda adamakıllı na­fakasını almış. (bk. Hacı pintorosa kavuşmak, Marizlenmek).

Nahik çelebi (s.) Daima önüne ba­karak oyun oynayan aptal oyuncu. Nahik çelebinin biridir, çabuk boğu­lur ( = oyunda kaybeder).

Nakka (s.) Me'bOn. (bk. Beşlik, Beş yıldız. Dümbelek1, Esnafı, Folluk2, Götlek, Götoş, Halka, İbnetor, lnek3, Kayarto, Keçi, Kova, Kovan, Lubun, Lubunya, Tayıncı, Tekerlek, Tünek, Verek).

Nallamak (ar. tr. f.) Öldürmek. Kürt Hüsnü'yü pisi pisine nallamışlar. (bk. Mortlatmak2, Temizlemek).

Nalları atmak (ar. tr. dey.) Ölmek. Cingöz Mehmet, gece yarısı nalları atmış. (bk. Cavlağı çekmek, Cavla­mak, Çıngırağı çekmek, Gümlemek, Kakırdamak, Mortiyi çekmek, Mort- lamak, Nalları dikmek, Sıfırı tüket- mek3, Tıngırdamak, Yürümek1 ).

Nalları Dikmek (ar. tr. dey.) Ölmek' (bk. Nalları atmak).

Nanay (çing. s.) Yok. Mangiz nanay. (bk. lska).  ,

Nannik (erm. i.) Kapatma, metres. Bizim nannik ayda beş yüz papel ezi­yor. (bk. Aftos, Antin, Dalgamotor, Gaco, Paçoz, Zamazingo).

Nargile (i.) Boşboğaz.

Nargilenin suyunu değiştirmek (dey.). (bk. Motorun suyunu değiş­tirmek, Tel çekmek).

Natokafa (gr.s.) Kalınkafa [lı]. Nato- kafa, nato mermeri.

Naval (s.) Saf, budala, ahmak. (bk. Abullabut, Andavallı, Armut, Aval, Bangoboz, Cacıklık, Denyo, Hafız, Hırbo, Hırt, Hıyar, Keş, Pilâki, Saloz, Tereyağı, Yanbolu).

Nefes (ar. i.) Esrar [içilen]. Biraz nefes uçlan yahuI (bk. Ampes, Ci-

garalık, Cuk, Dalgal, Diş, Hurda, Kab­za, Konca, Ot, Paspal, Sarıkız2, Top­rak) .

Nefes çekmek (ar. tr. f.) Cimağ et­mek. (bk. Fişek atmak, Lehimlemek, Perçinlemek, Şişirmek2, Tezgâh kur­mak, Üfürmek, Yefallemek, Zımbala­mak).

Nefeslenmek (ar. tr. f.) [bir çalgıyı] Çalarken ara vermek, durmak, dinlen­mek. Biraz nefeslen be kardeşim, bu­na kafa derler.

Nefesleşmek (ar. tr. f.) Esrar çek­mek. Bugünlerde harmanız, nefesleş- tiğimiz yok. (bk. Deveye binmek, ot yemek).

Niyazi olmak (ar.tr. dey.) Hiç yok­tan yere ölmek, pisipisine gitmek, Çatıdan düştü, az kalsın niyazi ola­caktı.

Nokta olmak (ar. tr. dey.) 1. Git­mek, defolmak, kaçmak. Nokta ol karşımdan. (bk. Açmak, Ançizlemek, Cızdam etmek, Cızdamı çekmek, Ci­cozlamak, Cızlamı çekmek, Çözül­mek, Dümeni kırmak, Fertiği çekmek, Ferlemek, Fertiklemek, İpini kesmek, Kırmak, Kirişi kırmak, Kuskunu kopar­mak, Palamarı koparmak veya çöz­mek, Panik kırmak, Payandaları çöz­mek, Tırlamak, Tüymek, Voltasını al­mak, Yaylanmak, Yelkenlemek, Zam- kinos etmek, Zıplamak). 2. Esrarkeş,

NUM

sızıp büzülmek. Herif iki çekti, nokta oldu. (bk. Moz olmak, Zıbarmak?).

Numara (ita. i.) Dalavere, tuzak. Bo - şuna efkarlanma, yaptığı hep numa­ra. (bk. Açmaz, Dümen?, Katakulli, Mandepsi, Tonga, Zoka).

Numaracı (ita. tr. s.) Dalavereci, tu- zakçı. Boş ver oğluml numaracının biri.

Numarasını yapmak (it. tr. dey.) 1. Kandırmaya, bir işi iyi göstermeye çalışmak. O, işin numarasını yapıyor ama, yutan yok. 2. Kendini göster­mek, ortaya çıkmak. "Sonbaharda grip, zatürree gibi hastalıklar numara­sını yapmaya başlar." -Akbaba, Süa- vi Süalp.

Numara yapmak (ita. tr. dey.) 1. Gösteriş yapmak. Görüyorum bize de numara yapıyorsun hal (bk. Afi kes­mek, Dümen yapmak, Filim çevir­mek, Polim yapmak, Racon kesmek). 2. Şaka, lâtife etmek. Numara yapı­yor, boş verl

-o

O duraktan iş almak (tr. dey. şöf. arg.) O kadına yaklaşmak, yanaşmak. O duraktan iş alma, başm belaya gi­rer.

Okkalı (ar. tr. s.) Ağır, önemli. Amma da okkalı bir palavra savurdu ha I

Oksi (n.) Yürü, bas, defol, çek ara­banı/

Oksulamak (tr. f.) Defetmek, ba­şından savmak. Bir araba mariz atıp oksulamışlar. (bk. Dehlemek, Sepet­lemek).

Okşamak (tr. f.) Hafif tertip döv­mek. Dün Ali'yi biraz okşamışlar.

Okşayı okşayıvermek (tr. f.) [yum­rukla] Birkaç defa vurmak. Gözünün üstünü okşayı okşayıvermişler. (bk. Dokunu dokunuvermek).

Okul (tr. i.) Anarşik olaylar çıkaran gençlerin polisler tarafından dövül­dükleri yer.

Okumak (tr. f.) 1. Ağzını bozmak, küfür etmek. O kadar çok okuma, hafız olursun sonra/ (bk. Kalaylamak, Perdahlamak). 2. İhbar etmek. (bk. İspiyonlamak).

Okutmak (tr. f.) Elden çıkarmak, sat­mak. Senin afili çakmağı kaç papele okuttun?. (bk. Mektebe başlatmak).

Omuzdaş (tr. i.) Meslekdaş; boyca akran olan, tulumbanın altında bera­ber koşan arkadaş. Bizim omuzdaş­lar bir yumulsun, beş dakkada Kule- dibi'ndeyiz.

Omuzlamak (tr. f.) Habersizce alıp götürmek, çalmak, aşırmak. Bizim al kuşağı, çakalın biri omuzlamış. (bk. Anaforlamak, Araklamak, Bomba pat­latmak, işlemek!, Kaldırmak, Kapa­roz etmek, Kaparozlamak, Sırıklamak, Tırtıklamak, Tufalamak, Tüydürmek, Zula etmek).

Omuz vermek (tr. dey.) Aldırış et­memek, önem vermemek. Görüyo­rum kainata omuz veriyorsun be abi! (bk. Boşlamak, Boş vermek, Dalga geçmek, Haspi geçmek, lska geçmek, Haylamamak, Keşlemek, Kumpas sal­lamak, Tonel geçmek, Yan çizmek, Yan sallamak).

Orain (i.) Eroin. Sen orain ( = ora­ya in). (bk. Beyaz, Horain, Mal3, Toz). [kelime, "eroin" sözünün an­laşılmaması için parola olarak "orain" şekline sokulmuştur].

Organizatör (fr. i.) Pezevenk, bar ve pavyonlara kadın bulan kimse. Güzel paçoz enselemek için bir or­ganizatör aramalı. (bk. Alfons, Asıl- zade, Astik, Dasnik, Esnafi, Geyik, Koz, M ütayit, Pezo).

Orostopolluk (i.) Kahpece hile. Bu dalganın içinde bir orostopolluk var ama...

Ortanın sağı (tr. it.) Çok şekerli kah­ve. Benimki ortann sağı olsun I

Ortanın solu (tr. it.) Az şekerli kah­ve. Bir ortanın solu söyle I

Oski (Erm. i.) Lira. Arakladığın oski- lerden biz de anlayalım. (bk. Küflü, Malama, Sarıkız).

Osuruğunu düğümleme (dey.) Bi­risini korkutmak, tehdit etmek. Ne ol­du lan, osuruğunu mu düğümlediler, Kâhyanın kahvesine çıkmaz olmuş­sun?    '

Ot (tr. i.) Esrar. Otun var mı? (bk. Ampes, Cıgaralık, Cuk, Dalga1, Diş, Duman, Hurda, Kabza, Konca, Nefes, Paspal, Sarıkız2, Toprak).

Otlakçı (tr. s.) İhtiyaçlarını parasız elde etmek isteyen [kimse]. Otlakçı­dır, pek yüz verme! (bk. Anaforcu, Avantacı, Beleşçi, Lüpçü).

Otlakçılık (tr. i.) Otlakçının tuttuğu geçim yolu. Otlakçılığa karnımız tok, çek arabam şurdan I

Otlakıye (i.) Beleşçilik, bedavacılık, sağdan soldan geçinme. En hoşuma giden şey otlakıyedir. {bk. Lüpçülük, Otlakçılık).

Otlamak (tr. f.) 1. izinsiz ve habersiz olarak birinin malından almak. Bi­zim cigaradan kim otlamış? 2. Kadın, kocasından habersiz olarak başka ta­raflarda hovardalık etmek. Baksana haline, o kadın kimbilir nerelerde ot­luyor.

Otomatik gibi [adam] (fr. s. şöf. arg.) Çok konuşan ve hareketli [a­dam] .

Ot yemek (tr. dey. şöf. arg.) Esrar içmek. Kaç gündür ot yemedik, be abil (bk. Deveye binmek, Nefesleş- mek).

Oynak (tr. i.) Cimdallı.

Ökçesiz . (tr. s.) Korkak, tabansız, çe­kingen. Ökçesizin biri, höt desen ak// bokuna karışır. (bk. Tırakalı).

Öküz (tr. i.) Cıvalı zar. Öküzleri koştum, başladım kerize, enayinin tam yirmi askerini arakladım. (bk. Dolu zar).

Öküz koşturmak (tr. dey. öğr. arg.) Zar tutmak.

Ö(tr. i.) 1. Cıvalı zar. 2. İşaretli kâğıt, iskambil; hileli kumar âleti.Ö- lüyü ortada bırakma, hemen kaldır.

Ölüsü kandilli (tr. ar. dey.) İyi git­meyen bir iş için hafif küfür olarak kullanılır. Hay ölüsü kandilli, bu böy­le mi olacaktı.

Ölüsü kınalı (dey.) (bk. Ölüsü kan­dilli).

Öperlemek (tr. f.) Öpüşmek.

Öpüşmek (tr. f. şöf. arg.) İki araba çarpışmak. Otuz sekiz model senin latama ile kör Hüsnü'nün kırk dört model yandan çarklısı, dün sabah ö­püşmüşler.

Ördek (i. şöf. arg.) 1. Uzun yolcu­lukta yollardan toplanan müşteri. İs­tanbul'a giderken biraz da ördek top­ladık, dünyalık (= para) doğruldu. 2. Para! ı hasta.

Ördek avlamak (tr. dey.) Uzun yol­culukta şöför, yollardan müşteri top­lamak. Ördek avladığımın sakm çak­tırma patrona, sonra mavi kağıt alı­rız ( = kovuluruz).

Öte (tr. i.) Bulgaristan.

ötmek (tr. f.) 1. Gevezelik etmek, boş söz söylemek. Ne ötüp duruyor­sun orada, yoksa bülbül mü oldun? 2. Kayetmek, kusmak. Saloz Mehmet, dün geceden beri ötüyor. (bk. Böğürt­len çıkarmak, Kartvizit bırakmak, Kon- fırans vermek, Tavus kuyruğu çıkar­mak).

Pabuçlu (fa. tr. b. i.) Alim[ler], bil­gin [ler].

Paçacı kemiği (i.) Çük. (bk. Bağır­sak çıkıntısı, Lolo).

Paçavra (s.) Bulaşık, sulu, sırnaşık, arsız [adam]. Herif paçavra, dehle gitsin! (bk. Cıvık, Çamur, Sıvık).

Paçoz (s.) Uygunsuz, orta malı [ka­dın]; metres. Şu gelen paçoza bak, filinte gibi. (bk. Aftos, Antin, Dalga- motor, Esnaf, Gaco, Motor, Zamazin­go).

Paket (i.) Kıç. (bk. Atras, Bohça, Boyata, Davul, Defans, Defransiyel, Ense, Kâse, Küfe, Semer, Tiz, Toto).

Palabıyık (b. s.) Tüysüz, bıyıksız [kimse].

Palamarı çözmek (gr. tr. dey.) Ay­rılmak, kaçmak, uzaklaşmak. Tah- takozu görünce palamarı çözdü. (bk. Açmak, Ançizmek, Cızdamı çekmek, Cızlamı çekmek, Cicozlamak, Dü­meni kırmak, Ferlemek, Fertiği çek­mek, Fertiklemek, İpini kesmek, Kır­mak, Kirişi kırmak, Nokta olmakl, Pa­nik kırmak, Payandaları çözmek, Tığ- mak, Tırlamak, Tüymek, Voltasını al­mak, Yaylanmak, Yelkenlemek, Zam- kinos etmek, Zıplamak).

Palamarı koparmak ' (gr. dey.) Ay­rılmak, kaçmak, uzaklaşmak. Piyas- tos olmadan, palamarı koparmalı. (bk.

Palamarı çözmek). ["Palamar" sö­zünün, İtalyancası "palamara", grek- çesi "palamari"dir].

Palamut (gr. i.) Kalın sarılmış esrar­lı sigara. Palamutu bulunca öyle bir yumuldu ki.

Palanlamak (far. tr. f.) İçeri sok­mak, içeri tıkmak. Herifçioğlunu içe­riye palanlarmışlar.

Palas (s. öğr. arg.) 1. Kolay, rahat [nesne]. Yarınki derslerin, hepsi pa­las. 2. İnsana rahatlık veren, kolaylık gösteren, hoşa giden [nesne, kimse, yer). Bizim fizik hocası çok palas; Kabataş lisesi, Haydarpaşa lisesinden daha palas.

Palas geçmek (dey. öğr. arg.) Ra­hat, kolay, sıkıntısız geçmek. Bizim askerlik çok palas geçti doğrusu.

Palavra (isp. ita. i. s.) Yalan, asılsız, uydurma [söz veya haber). Palav­raya karnımız tok. (bk. Atmasyon, Bom, Dolma, Dubara, Eftamintokofti, Kantin, Kaşkariko2, Katakofti, Kıtır, Kıtırbom, Kofti, Madik, Mantar, Mar­taval, Masal, Polim, Şorolop, Tirişko). Palavra atmak, savurmak, sık­mak (isp. tr. dey.) Yalan söylemek, şişirmek, yüksekten atmak. Amma da palavra atarmışsın ha I (bk. Bom at­mak, Kıtır atmak, Mantar atmak, Mar­taval atmak veya okumak, Maval o­kumak, Pencidü atmak, Piyaz doğ­ramak).

Palavracı (isp. tr. s.) Yüksekten at­mayı, palavra söylemeyi huy edinmiş [kimse]. Palavracıdır, okuduğu ma­salların yüzde doksanım iskonto et! (bk. Bomcu, Kıtırcı, Mantarcıl ).

Palavra savurmak veya Palavra sıkmak (isp. ita. tr. dey.) Yalan söy­lemek, asılsız, uydurma söz veya ha­ber ortaya çıkarmak. Oğlum harbi ko­nuş, palavra savurmaI (bk. Bom at­mak, Kıtır atmak, Madik atmak, Man­tar atmak, Mantarlamak, Martaval atmak veya okumak, Maval okumak, Palavra atmak, Piyaz doğramak).

PAL

Palazlanmak (f.) Karşı gelmek, ka­fa tutmak. Sen mi kaldın bize palaz­lanacak, imanım.

Pami (gr. e.) Haydi, çabuk, yürü, gidelim. Oğlum, pami, dalga geçme!

Pandispanya gazetesi (dey.) Uy­durma, inanılmayacak sözler anlatan kimsenin yalanlarına karşı: "pandis­panya gazetesi yazıyordu" şeklinde, alay yollu söylenen bir deyim.

Pandufla (i.) Habersizce alma, aşır­ma, çalma, dolandırma. (bk. Arak, Aşıremento, Kaparoz).

Panduflacı (s.) Dolandırıcı, hırsız, yankesici. Herif, yaman panduflacı imiş, bir türlü enselenmiyor. (bk. A­rakçı, Kaldırımcı, Mantarcı, Markacı, Muslukçu, Numaracı, Tırnakçı, Tırtık­çı, Tufacı).

Pangodoz (s.) Sünepe, içkici [ihti- tiyar]. Pangodozun biri, iki tek parlat- sa imamın kayığına biner (= ölür).

Panik kırmak (fr. tr. dey.) Savuş­mak, uzaklaşmak, kaçmak, ayrılmak. Aynas/ZI görünce şipşak paniği kır­dı. (bk. Açmak, Ançizlemek, Cızdam etmek, Cızdamı çekmek, Cızlamı çek­mek, Cicozlamak, Çözülmek, Dü­meni kırmak, Ferleme,k, Fertiği çek­mek, Fertiklemek, İpini kesmek, Kır­mak, Kirişi kırmak, Kuskunu kopar­mak, Nokta olmak1, Palamarı ko­parmak veya çözmek, Tığlamak, Tır- lamak, Tüymek, Voltasını almak, Yay­lanmak, Yelkenlemek, Zamkinos et­mek, Zıplamak).

Paniklemek (fr. tr.f.) Savuşmak, u­zaklaşmak, kaçmak, ayrılmak. Seni görünce paniği kırdı. (bk. Açmak, Ançizlemek, Cızdam, Cızdamı veya Cızlamı çekmek, Cicozlamak, Çö­zülmek, Dümeni kırmak, Ferlemek, Fertiği çekmek, Fertiklemek, Fırttır­mak, Gazlamak, İpini kesmek, Kırmak, Kirişi kırmak, Kuskunu koparmak, Nokta olmak1, Palamarı koparmak veya çözmek, Panik kırmak, Payan­daları çözmek, Tığmak, Tırlamak, Toz- olmak, Voltasını almak, Yaylanmak, Yelkenlemek, Zamkinos etmek, Zıp lamak).

Pansumanlamak (fr.tr. f.) incele­mek, izlemek; gözlemek, bakmak, göz atmak. " ... evine gidelim biraz da o hayatı pansumanlıyalım."- Sa­lata Dergisi, S. Süalp.

Pansuman yapmak (fr. tr. dey.) Ka­dının dişilik organıyle elle oynamak. Pantollu hayvan (b.s.) Kaba adam. (bk. Ahlat, Hırt, Hışır, Hıyar).

Pantolon balığı (ita. b. i.) Zeker. (bk. Alat, Babafingo, Babatorik, Bom­bili, Kamış, Kereste?, Malafa, Mas­lahat, Matrakuka, Saksafon, Zeke- riya, Zurna?).

Papazı göt altında bulmak (gr. tr. dey.) Belâsını bulmak. Bu gidişle sen papazı göt altında bulacaksın galiba. Papaz uçurmak (gr. tr. dey.) Etraflı eğlence yapmak, rakı âlemi yapmak. Şu moruğu sövüşlersen, akşama bir papaz uçururuz. (bk. Piyizlenmek).

Papel (ita. i.) 1. Bir liralık kâğıt para. Sekiz papeli doğrulttuk. (bk. Asker, Cumhuriyet). 2. İskambil kâğıdı, iş­lenmiş kâğıt.

Paraşütçü (fr. tr. i.) Açıkgöz, her­hangi bir yere bedavadan giren. Şu paraşütçülerin de biletlerini kes ba­kalım. (bk. Beleşçi).

Parazit yapmak (fr. tr. dey.) Saç­malamaya, sıkmaya başlamak. Ka­fayı fazla çekince çok parazit yap­maya başladı. (bk. [sarhoşken] -Fi­lim koparmak; Hilılliahmere laf ko­nuşmak, Tozutmak, Zart zurt etmek). Parça (far. i.) 1. Şık, güzel, çekici kadın. Gelen parçaya kitakse (= bak).

2. Esrar [içilen]. (bk. Ampes, Cıgara- 1 ık, Cuk, Dalgai, Diş, Duman, Hurda, Kaynar, Konca, Paspal, Toprak, Ne­fes, Ot, Sarıkız?).

Parlatmak (tr. f.) İçki içmek. Gel, iki tek parlatalım I (bk. Çakmak2, Pa­paz uçurmak, Piyizlenmek).

Parmağını ıslatmak (dey.) Cimağ etmek. (bk. Çivilemekl, Fişek atmak, Lehimlemek, Nefes çekmek, Perçin­lemek, Şişirmek2, Tezgâh kurmak, Uçuşa gitmek, Üfürmek, Yefallemek, Zımbalamak).

Parsellemek (fr. tr. f.) Birini çok dövmek, paralamak. Herifçioğlunu a­damakıllı parsellemişler. (bk. Islat­mak, İçermek, Mariz atmak, Mari­zine koymak, Marizlemek, Mariz uç­lanmak).

Pasalamak (f.) Vermek. (bk. Atla­mak, Ballandırmak, Bayılmak, Çalış­tırmak, Ekmekl, Elden gelmek, Sö­külmek, Toka Etmekl, Toslamak2, Uçlanmak, Yırtılmak).

Pasaportunu almak (fr. tr. dey.) Koğulmak [büsbütün) ... den çoktan pasaportunu aldı. (bk. Dehlenmek, Sepetlenmek, Yürümek2).

Pasaonrtunu vermek (fr. tr. dey.) Koğulmak [büsbütün]. Memoya pa­saportunu vermişler. (bk. Dehlemek, Sepetlemek).

Pas geçmek (fr. tr. dey.) Aldırış et­memek, vazgeçmek. Pas geç, kendi düşünsün !

Pasını almak (dey.) Davetkâr bir bakış yakalamak. Dün bir kadının pa­sını almıştım ama, işim vardı boş verdim.

Paslaşmak (f.) Bakışlarla anlaşmak. Şu gördüğün kızla paslaştık, sonra konuştuk.              .

Paso (ita. i.) "Ben karışmam", "işin içinde ben yokum" gibi bir işten vaz geçildiğini, bir işin içine girilmeye­ceğini anlatır. Aman kardeşim, ben­den paso.

Paspal (i.) Esrarın kötüsü, fenası. Konca değil, paspal bu. (bk. Toprak).

Pas vermek (dey.) Bakışiyle ümit vermek [kız veya kadın]. (bk. Avans vermek) .

Pata (i.) Fit olma, berabere kalma. Ne kadar keriz etsen gene patayız. (bk. fit2).

Pata çakmak (tr. dey.) Selâm ver­mek [eliyle]. Kandilli bir pata çaktı, papeli uçlandı.

Pata gelmek (dey.) Fit olmak, bera­bere kalmak. "Birbirinize yaptığınız fenalıklarla pata geldiniz. "-H.R.G.

Patagos (gr. i.) Bütün beş kuruşluk. Kayıkçıya patagosu toka edince so­luğu Cibali'de alırsın hacım.

Patak (i.) Dayak, kötek. Bu sefer patağı hak ettin artık. (bk. Mariz).

Patalya durmak (dey.) Dolandı­rıcıya yardımcılık etmek. Sen de o zarfçıya patalya, mı duruyorsun?

Patırdatmak (f.) Bir yabancı dili pat çat konuşmak. Biraz İngilizce pa­tırdatıyoruz.

Patlak istepne (st. şöf. arg.) Ahlâksız kadın. Güvenemezsin, patlak istepne- dir. (bk. Esnafı, Antin, Dizel, Kam­yon, Motor, Paçoz, Yatık, Sırma).

Patpat (i.) Para. (bk. Arpa, Asker, Dırav, Döviz, Dünyalık, Mal2, Dam­galı, Mangır, Mangiz; [kumarda] Mano, Pul, Taş).

Pavurya (gr. s.) Çarpık, bir omuzu düşük olarak yürüyen. Pavuryaya bak, afi kesmeye kalkıyor.

Pavuryalaşmak (f.) Bir omuzu dü­şük olarak yürümek, omuzunu ileri çıkarıp, çenesini eğerekyürümek. "Ben görmeyeli bayağı pavuryalaşmışsın". -H.R.G. (bk. Çağanozlaşmak).

PAY

Payandaları çözmek (far. tr. dey.) Ayrılmak, kaçmak, uzaklaşmak. Ma­rizin kokusunu alınca şipşak payan­daları çözdü. (bk. Açmak, Ançizlemek, Cızdam etmek, Cızdamı çekmek, Cız- lamı çekmek, Cicozlamak, Çözülmek, Dümeni kırmak, Ferlemek, Fertiği çekmek, Fertiklemek, İpini kesmek veya kırmak, Kirişi kırmak, Kuskunu koparmak, Nokta olmak1, Palamarı çözmek veya koparmak, Panik kır­mak, Tığmak, Tırlamak, Tüymek, Vol­tasını almak, Yaylanmak, Yelkenle­mek, Zamkinos etmek, Zıplamak).

Peçiz (i.) Ev.

Peçiz etmek (dey.) Eve gitmek. Af­tosunu özledi, peçiz ediyor.

Pekmez (far. i.) Kan. Yüzündeki pekmez nedir, hacamat mı ettiler seni?

Pekmez akıtmak (far. tr. dey.) Kanını akıtmak. Çıngar çıkarıp pekmez akı­tırsan, şipşak kodesi boylarsın ha I

Pelese (i.) Derece, durum. "Ben bu pelesede iken yine şansım açıldı." - H.R.G.

Peliz kesmek (dey.) Alay etmek [biriyle]. İşi gücü peliz kesmek. (bk. Çalıştırmak, İşlemek3, Maytaba al­mak, Saraka etmek1, Sarakaya almak, Matrağa almak, Matrak geçmek).

Pelûz etmek (f.) Tercüme etmek. Hakim bey, müsaadeniz olursa çiyan Mehmet'in sözlerini bir peluz edeyim.

Pembenin kolu (tr. it.) Çengi takımı. Penaltı yakalamak (dey.) Kadının bacaklarını karşıdan yukarı kadar gör­mek.

Pencidü [atmak] (far. b. i.) Yalan [atmak]. (bk. Atmasyon, Bom, Dol­ma, Eftamintokofti, Kıtır, Kıtırbom, Kofti, Madik, Mantar, Martaval, Ma­sal, Polim, Şorolop, Tirişko).

Pendifırank (gr. fr. b. i.) Tokat, sille, şamar. Pendifırank yiyince, dut ye­miş bülbüle döndü. (bk. Ellialtı, Tın- goz) .

Peniz etmek (dey). 1. Bir sırrı mey­dana çıkarmak. Ulan, bu dalgayı pe- niz edersen, alayımıza birden kodesi boylatırlar. 2. Konuşmak, lâf etmek. "Şimdi ciddi bir dav§ üzerine peniz ediyoruz."- Salata Dergisi, S.Süalp.

Perçinlemek (f.) Cimağ etmek. (bk- Çivilemek2, Fişek atmak, Lehimle­mek, Nefes çekmek, Şişirmek2, Tez­gâh kurmak, Üfürmek, Yefallemek, Zımbalamak).

Perdahçı (far. tr. s.) Birisini asılsız sözlerle kandırmaya çalışan, ağız ka­labalığı eden [kimse]. Perdahçıdır, yan çiz/ (bk. Tıraşçı).

Perdahçılık (far. tr. i.) Perdahçının sanatı. Perdahçılığa karnımız tok bi­zim, az buçuk harbi konuş l

Perdahlamak (far. tr. f.) 1. Birisini sözlerle kandırmaya çalışmak. Amma da perdahlıyormuşsun ha! (bk. Di­kine tıraş etmek, Tıraş etmek, Vızıl­damak). 2. Sövmek, küfür etmek. Hrifi tepeden tırnağa kadar bir perdah­ladı ki... (bk. Kalaylamak, Okumak).

Pestil (i.) 1. Hasta 2. Sarhoş. (bk. Bulut, Dut, Filispit, Fitil, Kandil, Kan­dilli, Küp, Turşu, Vapur, Yüklü, Zom).

Pestil [atmak] (fa. b. i.) Yalan [at­mak]. (bk. Atmasyon, Bom, Dolma, Eftamintokofti, Kantin, Katakofti, Kı­tır, Kıtır bom, Kofti, Madik, Mantar, Martaval, Masal, Polim, Şorolop, Tirişko).

Peşrev atmak (far. tr. dey.) Sarkın­tılık etmek. Şu hıyara bak, deminden beri şu külüstür paçoza peşrev atı­yor. (bk. Hallenmek2, iskele almak, Karga taşlamak, Saraka etmek2, Ye­şillenmek).   ' Petka (i.) Kıç. (bk. Atras, Bohça, Bo- yata, Davul, Ense, Defans, Defran- siyel, Kâse, Küfe, Paket, Semer, Tiz).

Petkası sıkmak (dey.) Kendine gü­venir olmak. Petkan sıkıyorsa çık karşıma l

Peygamber (far. i.) Aşırı derecede sarhoş olan kimse. Herife baksana be, buz gibi peygamber! (bk. Bulut, Dut, Filispit, Fitil,' Kandil, Kandilli, Küp, Küplü?, Mastor, Matiz, Pestil, Tur­şu, Vapur, Yüklü?, Zom).

Peygamber olmak (far. tr. dey.) Aşı­rı derecede sarhoş olmak. O, pey­gamber olmuş... yarm derdini anlat! (bk. Matiz olmak, Pilot olmak).

Peyke kurusu (b.s.) Sabahçı kah­velerinde peyke üzerinde sabahlayan [kimse]. Ulan peyke kurusu, ampes çekmekten sam yeli vurmuş mayıs çirozuna dönmüşsün be I

Pezo (i.) Pezevenk. (bk. Alfons, Asil­zade, Astik, Dasnik, Esnafi, Geyik, Koz).

Pırna (gr. i.) Rakı. Plfnayı çekince soluğu Kemeraltı'nda aldı. (bk. An­zarot, Carmak, Carmakcur, Duziko, İmam suyu. İstiml, Pırne, Pırnı, Piyiz).

Pırne (erm. i.) Rakı. (bk. Pırna).

Pırnı (gr. i.) Rakı. (bk. Pırne).

Pırpırı (s.) Hovarda, çapkın. Bizim babalık bayağı pırpın imiş. (bk. Ada- diyoz, Bitirim, Dıragon?, Kopuk, Mır- mır).

Pırtı (n.) Sus 1 (bk. Makasl, Resto, Terso, Uskut). Çenen pırtı, illallah bel

Pil (fr. i.) Sivil polis.

Piliç (tr. i.) Körpe ve güzel kız. Bu aynasız yerde de yeni yeni piliçler türedi, (bk. Bıldırcın).

Pilâki (gr. i.) Aptal, sersem, enayi. Ne de pilâki be, tuzlayım da kokma f "Ulan, ne enayipilâkilersiniz."-H.R.G. (bk. Abullabut, Andavallı, Angut, Ar­mut, Aval, Bangoboz, Cacıklık, Den- yo, Gebeş, Gebeşâki, Hafız, Hırbo, Hırt. Hışır, Hıyar, Kaşkaval, Kanser ilâcı, Kerestel, Keş, Koroydo, Mayın, Pangodoz, Saloz, Tereyağı, Yanbolu).

Pilâkileşmek (gr. tr. f.) Sersemleş­mek, enayilik etmek. "Moruğun nasi­hatleriyle pilâkileşme oğlum İsmail!»- Salata Dergisi, S. Süalp. (bk. şaban­laşmak).

Pilâki yapmak (gr. tr. dey.) Karma karışık duruma getirmek. Sen de şu işi pilâki yaptın be oğlum 1

Pilâv (i.) Kıç. (bk. Atras, Bohça, Bo- yata, Davul, Defransiyel, Ense, Kâse, Küfe, Paket, Petka, Popo, Semer, Tiz, Toto).

Pili bitmek (fr. tr. dey.) Gücü kuv­veti, takati bulunmamak; başarısızlığa uğramak. Onun pili bitti, artık eskisi gibi verimli olamaz.

Pilot olmak (dey.) Sarhoş olmak. (bk. Mastorlaşmak, Matiz olmak).

Pinpon (ing. s.) İhtiyar, yaşl ı, saçı sakalı ağarmış [adam]. Şu pinponun dızgalma (= sakalına) kitakse 1 (bk. (Moruk, Pompuruk).

Pipo temizlemek (dey.) Cimağ et­mek. (bk. Çivilemekl, Fişek atmak, Lehimlemek, Nefes çekmek, Parma­ğını ıslatmak, Perçinlemek, Şişirmek?, Tezgâh kurmak, Uçuşa gitmek, Üfür- mek, Yefallemek, Zımbalamak).

Pirzola yemek (ita. i.) Gülmek. (bk. Kilo almak).

Piston kırmak (fr. tr. şöf. arg.) Şöför patrondan habersiz otomobil ile gez­mek. Piston kırmak sevdasından vaz geç be oğlum !

Pistonlu (fr. tr. s.) Taraflı, arkalı, bir mesnede güvenen, iltimaslı. Pistonlu olduğu için dünyaya boş veriyor. (bk. Dayısı dümende).

Pistonu var (fr. tr. f.) İltimaslı. Ehli­yetimiz yoksa da pistonumuz var. (bk. Pistonlu).

Pişmaniyeye çevirmek (far. ar. dey.). Karşısında eritmek. "Bütün dünya erkeklerini soyunduğu anda pişmaniyeye çeviren bu - kadına iyi bakın". -Akbaba, Suavi Süalp.

Piyanço (i.) Bit, kehle. Kuyruklu piyançoya boş ver, kerizde kaybeder. (bk. Macar).

Piyango çekmek (ita. tr. dey. öğr. arg.) Sözlü yoklama yapmak. Yarın piyango çekilecek, iyice ineklemez­sen (= çalışmazsan) simite ( = sıfıra) hazır ol!

Piyango vurmak (ita. tr. dey.) Ya­nına güzel bir kadın düşmek. Bizim tüysüz Hüsnü'ye piyango vurmuş, bak nasıl kasılıyor ( = kuruluyor) ka­dının yanında.

Piyastos etmek (gr. tr. f.) Birini ya­kalamak, tutmak, canlı olarak ele ge­çirmek. Beni piyastos edenin arnını karışlarım. (bk. Piyastos olmak).

Piyastos olmak (gr. tr. f.) Yaka­lanmak, tutulmak, cani ı olarak ele geç­mek. Gavur Nuri, çorbacıyı sövüşler­ken piyastos olmuş. (bk. Enselenmek).

Piyaz (tar. i.) Güleryüz, iltifât, komp­liman. Piyaza karnımız tok, papelleri sökül!

Piyazcı (far. tr. s.) Koltukçu, kompli- mancı, yüzegüler. Piyazcıdır, boş ver. (bk. Yağcı).

Piyazcılık (far. tr. i.) Koltukçuluk, komplimancılık, yüzegülerlik. Piyaz­cılığına kanma, kalleştir.

Piyazlamak (far. tr. f.) Yüze gül­mek, bir işin halli için başkasının ho­şuna gidecek sözler söylemek, iltifat etmek, kompliman yapmak. Papelle­rin kokusunu alınca nasıl da piyazlı­yorsun- moruğu. (bk. Yağcılık etmek).

Piyaz doğramak (far. tr. dey.) Ya­lan söylemek. Piyaz doğramaya baş­ladı, kır kirişi! (bk. Bom atmak, Kıtır atmak, Mantar atmak, Mantarlamak, , Martaval atmak, Martaval okumak, Maval okumak, Palavra atmak veya savurmak).

Piyiz (i.) Rakı. Piyizin kokusunu a­lınca, gözleri faltaşı gibi açılıyor. (bk. Anzarot, Carmak, Carmakcur, Duzi­ko, imam suyu, İstiml, Pırna, Pırne, Pırnı).

Piyiz kaymak (dey.) Birinin içki ma­sasına -davetsiz olarak- çökmek. Be­leşçidir, piyiz kayar. (bk. Has işle­mek, Rampa etmek).

Piyizlenmek (f.) Rakı içmek. Bey abi, kaç gündür piyizlenmiyoruz da hır­boya döndük. (bk. Çakmak2, Papaz uçurmak, .Parlatmak).

Plağı bozulmak (fr. tr. dey.) Can sıkmak, kafa şişirmek. Onun plağı bozulmuştur, pek ciddiye alma l (bk. Gır açmak, Ham hum etmek, Kafa ütülemek, Kafese almak, Kavallan- mak, Su kaçırmak).

Pofyos (s.) Kof, boş, değersiz [şey.]- Yan çiz, alt tarafı pofyos. (bk. Af- tospiyos!, Fasafiso, Kırtipil, Külüs­tür, Mıcır, Moloz, Tapon, Zımbırtı).

Polim (gr. s.) Yalan, asılsız [söz ve­ya haber]: Tıraşçıdır, her sözü polim. (bk. Atmasyon, Bom, Dolma, Du­bara, Eftamintokofti, Kantin, Kaşka­riko!, Katakofti, Kıtır, Kıtırbom, Kof­ti, Mantar, Martaval, Masal, Palav­ra, pencidü, Şorolop).

Polim atmak (gr. tr. dey.) Yalan, asılsız söz söylemek. Bu kadar polim atma, din kardeşiyiz oğlum l (bk. Bom atmak, Kıtır atmak, Madik atmak, Man­tar atmak, Mantarlamak, Martaval at­mak veya okumak, Maval okumak, Palavra atmak veya savurmak, Piyaz doğramak).

PUS

Polimci (gr. tr.) Dalavereci, hileci, - yalancı. Ne po/imcidir, onu sen bi(r) bilsen. (bk. Atmasyoncu, Bomcu, - Dolmacı, Dubaracı, Filimci, Kerizci2, Kıtırcı, Madikçi, Mantarcı, Palavracı, Uydurmasyoncu).

Polimcilik (gr. tr. i.) Yalancılık, düzencilik, hilecilik. Bırak şu polim- ciliği de az buçuk harbi konuş be abi. (bk. Atmasyonculuk, Dalavere­cilik, Mantarcılık, Muslukçuluk, Pa­lavracılık, Tavcılık, Uydurmasyoncu- luk).

Polim yapmak '{gr. tr. dey.) Göste­riş yapmak. Herifçioğlu cicoz, polim yapıyor. (bk. Afi kesmek, Caka sat- . mak, Dümen yapmakl, Filim çevir­mek, Numara yapmak, Racon kes- mek2).

Pompalamak (ita. tr.) Cimağ et­mek. (bk. Çivilemek, Düdüklemek, Fişek atmak, Lehimlemek...).

Pompuruk (s.) Yaşlı, ihtiyar [adam]. Pompuruk, işin ne burada? (bk. Moruk, Pinpon).

Popo (i.) Kıç [insanda]. (bk. Atras, Bohça, Boyata, Çukur, Davul, De­fans, Defransiyel, Ense, Kâse, Küfe, Mâbad, Paket, Petka, Semer, Tiz, Toto).

Posta kaldırmak (ita. tr. dey. öğr. arg.) Birkaç öğrenci bir araya gelerek okulu asmak. Bugün posta kaldıran­ların alayı birden enselenmiş.

Posta koymak veya kurmak (ita. tr. dey.) Aleyhte tertibat atıp birisini körlemek. Bana posta kuracak hıya­rın aklma turp sıkayım. (bk. Kumpas kurmak).

Postu deldirmek (far. tr. ask. arg.) Yara almak, kurşunla vurulmak.

Pot. (i.) Poker. (bk. Dörtyüz [4x100]).

Potas (s.) Kötü giyimli [adam]. (bk. (külüstür).

Pot yapmak (dey.) Poker oynamak.

Prez (i.) Birtutam eroin. (bk. Çekim).

Profesyonel talebe (fr. ar. i. şöf. arg.) iyi yetişmiş şöför muavini. Bi­zim hızlı ( = acemi) şöför, artık pro­fesyonel talebe oldu.

Protez (fr. i.) Takma göğüs. (bk. ' Babana yuttur).

Pul (gr. i.) Para. Bugünlerde pul tuttuğumuz yok I (bk. Asker, Dırav, Dünyalık, Mal2, Mangır, Mangiz, Taş).

Pupa gitmek (it. tr. dey.) Dosdoğru yola koyulmak. "Bu yangın körük istemez a beyim... ’ havasım bulmuş pupasına gidiyor."- H.R.G.

Puşlavat (s.) Puştlar. Puştu puşla- vatı hep burada. [" -lavat" ve "-at" sonekiyle yapılan çoğul şekli; gidiş gidişat; geliş = gelişat; bok = bok- lavat... gibi).

Racon (ita. i.) Adet, usOl, yol, yol- yordam. Afi kesmenin raconu budur. {bk. Zagon).

Racon kesmek (ita. tr.dey.) 1. Mu­hakeme edip hüküm vermek. Antika bir racon kesti. 2. Gösteriş yapmak. İki paralık adam, bize racon kesiyor. (bk. Afi kesmek, Caka satmak, Filim çevirmek, Numara yapmak, Polim yapmak).

Radarcı (i. öğr. arg.) Haber verici, müzevir. Arkadaşlar, dikkatli olun, smtfa yeni bir radarcı geldi. (bk. Es- piyoncu).

Radarcılık (ing. tr. i. öğr. arg.) (bk. Dikizcilik, Filecilik, Rontgencilik).

Radyatör boşaltmak (fr. tr. dey.) İşemek. (bk. Motorun suyunu değiş­tirmek, Nargilenin suyunu değiştir­mek, Tel çekmek).

Radyatör su kaynatmak (fr. tr. dey.) Çişi gelmek. Prostatlılar için, sık sık radyatör de su kaynatırsa, o­tobüs yolculuğu pek kolay geçmez.

Rafadan (ar. s.) Genç ve tecrübesiz [kimse.] Rafadandır, boş ver palav­rasına. (bk. Toy.)

Rampa etmek (ita. tr. f.) Birinin içki masasına- davetsiz olarak- oturmak.

Beleşi bulunca şipşak rampa eder. (bk. Has işlemek, Piyiz kaymak).

Rampı (i.) Sevgi; eğlenti; zina. Rampı etmek = sevmek; eğlenmek; zina etmek.

Raspa (ita.' i.) Çok yeme, boğazlı olma. Raspadan başka bir dalgası yok/

Raspacı (ita. tr. s.) Obur, boğazlı. Herif, raspacı imiş be, bir somunu bir oturuşta kıvırıyor.

Raspalamak (ita. tr. f.) Yanaşmak. Kalantora bir iki raspa/ayalım, dedik, sökmedi.

Reçete yazmamak (ita. tr. dey.) Ö­nem vermemek, üzerinde durmamak, aldırış etmemek, olumsuz cevap ver­mek. Ahmet be I bir evlek tosla da idare edelim; kır kirişi be oğlum, o hastalığa doktor reçete yazmıyor (bk. Boşlamak, Boşvermek, Dalga geçmek, Gır geçmek, Haspi geçmek, Hayla- mamak, lska geçmek, Keşlemek, Kum­pas sallamak, Omuz vermek, Takma­mak, Tonel geçmek, Yan çizmek, Yan sallamak).

Resto (ita. ünl.) Yeter, dur, kâfi, kal­sın. Resto be, amma da bülbülmüş­sün I {bk. Makasl, Terso, Uskut).

Revizyondan geçmek (fr. tr. dey.) Hastaneye yatmak. Bizim peder yine revizyondan geçti.

Rontgen (alm. tr. i.) (bk. Dikiz?).

Rontgenci (alm. tr. i.) (bk. Dikizci, Erketeci).

Rontgencilik (alm.jr. i.) (bk. Cam­cılık).

Rontgen işletmek (alm. tr. dey.) Gözetlemek. Aç gözünü, rontgen iş­letirken piyastos olursun sonra. (bk. Dikiz etmek, Dikizlemek, İskandil etmek, Kitakse etmek).

Rölantide kalmak (fr. tr. dey.) Se­vişirken ileri gitmemek, sevişmeyi uzatmak; cinsel faaliyete geçmemek. Rüzgâr (far. i.) Gösteriş, çalım. Pa- çozun işi gücü hep rüzgâr. {bk. Afi, Caka, Fiyaka, Lolo, Tıraka?).

Saat ayarlamak (ar. tr. dey.) Ci- mağ etmek. (bk. Çarpışmak, Çatıya çıkmak, Çivilemekl, Fişek atmak, Gır- navlamak, Kalıba çekmek, Kaskasla- mak, Kiremit aktarmak, Lehimlemek, Mazgalına kargı saplamak, Nefes çekmek, Parmağını ıslatmak, Perçin­lemek, Pipo temizlemek, Şimendiferi raya sokmak, Su pişirmek, Şişirmek1, Tezgâh kurmak, Uçuşa gitmek, Üf­lemek, Üfürmek, Vuruşmak, Yefalle- mek, Zımbalamak).

Sabunlanmak (f.) Kumarda bütün paralarını kaybetmek. Bizim Abuzed- dinbey, dün akşam sabunlanmış. (bk. Kerize bayılmak).

Saçaklı (öğr. arg.) Giyinişine özen göstermeyen kadın öğretmen.

Sağlama gitmek (tr. dey.) Kıyasıya, öldüresiye vurmak. Bi tane yerleştir­miş ama, sağlama gitmiş. (bk. Sarkıt­mak).

Sağlam gezmek (tr. dey.) [yanında] Silâh taşımak. Bizim çorbacı her za­man sağlam gezer.

Sağmak (tr. f.) Birinin elindeki mal veya parayı yavaş yavaş elde etmek. Kalantoru kafese koyup sağmal!. (bk. Emmek).

Sağmal (tr. s.) Gelir kaynağı [kimse]. Bir sağmal paçoz enselemiş.

Saksafon (fr. i.) Erkeklik aleti. (bk. Babafingo, Bombili, Kereste2, Mas­lahat, Matrakuka, Vites, Zekeriya, Zur- na2).

Saksafoncu (fr. tr. i.) Saksafonla oynayan kız veya kadın.

Saksı (i.) Baş. kafa. Saksıyı biraz sula ("' Kafanı azıcık çalıştır).

Salamurya (i.) Yolsuz hareket, alay, festival. "Baba senin burnun o kadar ince koku alaydı ev altındaki salamur- yayı duyardın." -H.R.G. (bk. Saraka, Matrak).

Salatalık (ita. i. öğr. arg.) ihtiyar hoca. Salatalık, bizim dedeyi piyan­go çekerken hamama göndermiş yahu I [bir ihtiyar hoca, sözlü yoklama sıra­sında, bizim yaşlı talebeyi inzibat mec- I isine sevketmiş].

Sallamak (tr.) istimna bilyette bu­lunmak. (bk. Asılmak2, El arabasına binmek, Tek kürek yalova yapmak). Sallamamak (tr. f.) Önem verme­mek, aldırış etmemek, saymamak. Arap Ali, kimseyi sallamaz. (bk. Boş vermek, Dalga geçmek, Haspi geçmek, Haylamamak, lska geçmek1, Keşle- mek, Kumpas sallamak, Omuz vermek, Tonel geçmek, Yan çizmek, Yan sal­lamak).

Saloz (gr. s.) Aptal, sersem, budala, ahmak. Salozun biridir... (bk. Abul­labut, Andavallı, Angut, Armut, Aval, Ayran ağızlı, Bangoboz, Cacıklık, Denyo, Düdük makarnası, Gebeş, Gebeşâki, Hafız, Hırbo, Hırt, Hışır, Hı­yar, Kanser ilâcı, Kaşkaval, Kerestel, Keş, Koroydo, Mayın, Pangodoz, Pilâki, Tereyağı, Yanbolu).

Salozlaşmak (gr. tr. f.) Afallamak, aptallaşmak, şaşakalmak. Papelleri gö­rünce salozlaştı.

Sam yeli vurmuş mayıs çirozu (dey.) Çok zayıf, kuru, kadidi çıkmış kimse [hapishanede]. Daha yıllanma­dan, sam yeli vurmuş mayıs çirozuna dönmüşsün be hacım.

SAN

Sancak iskele (tr. dey.) Sağ sol.. Sancak iskele pendi frank atmak (= sağına soluna vurmak).

Sanduviç (i.) Bir yatakta yatan üç kişinin ortasında bulunan kimse.

Santıral (fr. i. öğr. arg.) Zeka. Sen­de iyi santıral var. / Santıralın iyi iş­lemiyor bugün.

Santıralını işletmek, çalıştırmak (fr. tr. dey.) Aklını kullanmak. Herif- ■ çioğlu santıralını iyi işletti, çalıştırdı. (bk. Fıstığını kullanmak, Toriğini ça­lıştırmak, Torik işletmek).

Sap (tr. i.) Erkek. Aç gözünü, kızımı­zın yanma sap oturmasın.

Sapanorya (s.) Çirkin, biçimsiz [kimse]. Sapanoryanm biri, surata bak da, süngüye davran. (bk. Çırnık, Kokoroz).

Sapısilik (b. i.) Serseri, baldırıçıplak. Birkaç sapısiliğin gözdağmdan mı kor­kacaksın. (bk. Hayta, İpikırık, İpsiz, Kopuk).

Saraka (is.) Alay, eğlence. Saraka­dan hoşlanmıyorum vesselam I

Saraka etmek (gr. tr. f.) 1. Alay etmek, eğlenmek. Dünkü çoluk çocuk, bizimle saraka ediyor. (bk. Çalıştır­mak, Maytaba almak, Maytap etmek, Sarakaya almak). 2. Sarkıntılık etmek, Paçozlarla saraka ederken enselen­miş. (bk. Hallenmek2, Yeşillenmek).

Sarakaya almak (gr. tr. dey.) Alay etmek, alaya almak. Harbi konuşu­yorum, sarakaya alırsan marizlerim ha! (bk. Çalıştırmak, Maytaba almak, Maytap etmek, Saraka etmek1 ).

Sarıkız (tr. i.) 1. Altın lira. Yüz yirmi papele bir sarıkız. (bk. Küflü, Malama, Oski). 2. Esrar (bk. Ampes, Cigaralık, Cuk, Dalga1, Duman, Diş, Hurda, Ne­fes, Ot).

Sarkıtmak (tr. f.) Vurmak, indirmek. Bodoslamadan bir sarkıtırsam, anlar­sın Hanya'yı Konya'yı. (bk. Marizine kaymak, Marizlemek, Mariz uçlanmak).

Sarkmak (tr. f.) Sarhoşluktan başı bir yana düşmek. Pıtnayı yuvarlayınca sarkmış.

Satıra yatmak (dey.) Birinin yalan dolan sözlerini dinlemeye mahkûm olmak. Tıraşçı Zühtuye enselendik, on ikiden deliksiz ikiye kadar aç karnı­mıza satıra yattık. (bk. Üç as'la mah­kum olmak).

Satmak (tr. f.) Herhangi bir vesile ile, yolda arkadaşından, birinden ayrıl­mak, başından savmak. Hırboyu da­ha yan yolda sattım. (bk. Asmak2, ekmek4).

Savsa vermek (tr. dey.) Gizlice bir kadının koynuna girmek [eski metin­lerde geçer, yaygın bir argo değildir].

Sekiz köşe olmak (dey.) Keyfi gel­mek, keyifli olmak. Görüyorum gene sekiz köşe olmuşsun, ağzn kulak­larına varıyor, (bk. Çamura yatmak2).

Seksoloji penceresi (fr. far. i.) [pantolonda] önünün düğmesinin açık olması.

Selektör yapmak (fr. tr. dey.) Göz kırpmak, gözle işaret vermek. Kız se­lektör yapıyor, takılmana bak I

Selman etmek (tr. f.) Avuç açmak, dilenmek. Elli papeli bir günde ezer­sen, selman edersin sonra.

Semer (gr. i.) Kıç. Amma da semer varmış şu paçozda. (bk. Atras, Boh­ça, Boyata, Çukur, Davul, Defans, Defransiyel, Ense, Kilse, Küfe, Tiz, To­to) .

Semer devirmek (gr. tr. dey. öğr. arg.) Rüyada şeytan aldatmasına uğ­ramak, hamamcı olmak.

Senin söylediğin gazoz ağacı Ho- livut'ta (Hollywood) yetişir (dey.) Manasız, saçma bir söz karşısında söylenir.

Sepet havası çalmak (tr. ar. dey.) Esaslı olarak kovmak. ... 'e üç günde sepet havası çalmışlar. (bk. Dehlemek, Haydamak, Oksulamak, Pasaportunu vermek, Sepetlemek, Sıpıtmak).

Sepetlemek (tr. f.) Kovmak, başın­dan savmak. Şu hıyarı sepetlersem on dakika kalmaz düşerim. (bk. Dehle­mek, Haydamak, Oksulamak, Pasapor­tunu vermek, Sepet havası çalmak, Sıpıtmak).

Sepetlenmek (tr. f.) Kovulmak, baş­tan savulmak. Herifçioğlu, yuım saat­te sepetlenmiş, (bk. Pasaportunu al­mak).

Serin gelmek (tr. dey.) Kızmamak, sinirlenmemek. Serin gel evladım,lağan şeydir bunlar.

Sermek (tr. f. öğr. arg.) Bırakmak, meşgul olmamak, ihmal etmek. Bu günlerde tarih dersini serdim. (bk. Asmak3).

Serseri mayın (far. ing.) Askerî nakil vasıtası.

Servialtı (far. tr. i.) Mezar. Bizim çiroz Hasan, servialtma, gezintiye çıkmış. (bk. Bamye tarlası).

Sessiz filim çevirmek (tr. ing. dey.) Kimseye belli etmeden gizli gizli yol­suz işlerde bulunmak. Bana kalırsa o adam, karısının üzerine sessiz filim çeviriyor./ Sessiz filim çevirmeseydi, bu kadar zengin olamazdı.

Seyyar tekke (ar. b. s.) İçinde esrar içilen otomobil. Ahmet'in lâtarnası (= yıpranmış eski otomobil) seyyar tekke imiş de haberimiz yok.

Sıçan (tr. i.) Bakkal [daima müşteri­den çaldığı için].

Sıfırı tüketmek (ar. tr. dey.) 1. Ta­hammülü kalmamak, dayanamamak, sabrı tükenmek. Sıfırı tüketince gad- dareye sarıldı. 2. iflâs etmek, elinde avucunda kalmamak. Sıfırı tüketti, meteliğe kurşun atıyor. 3. Ölmek (bk. Cavlağı çekmek, Cavlamak, Çıngırağı çekmek, Gümlemek, Kakırdamak, Mor- tiyi çekmek, Mortlamak, Nalları at­mak veya dikmek, Tıngırdamak, Yü­rümekl );

Sıfır numara (ar. ita. s.) En mükem­mel, fevkalâde. Sıfır numara külhan­beyi. (bk. Kıyak). [daha çok külhan­beyliğin sıfatı olarak kullanılır].

Sıkı (tr. s. öğr. arg.) Hoşa giden, iyi [ders; öğretmen; öğrenci]. Sıkı bir ders / sıkı bir öğretmen / sıkı bir öğ­renci.

Sıpıtmak (tr. f.) Defetmek, başından savmak; kovmak. Şu mikrobu, sıpıt başından. (bk. Dehlemek, Haydamak, Oksulamak, Pasaportunu vermek, Se­pet havası çalmak, Sepetlemek).

Sırıkçıoğlu (i.) Külhanbeyi ve tu- lumbacıoğlu. "Vay sırıkçıoğlu be, ü­çün birine kanaat etmiyor da..." -H. R.G.

Sırıklamak (tr. f.) Çalmak, aşırmak, kaldırıp götürmek. Bizim ceketi sırık­lamışlar. (bk. Anoforlamak, Arakla­mak, Bomba patlatmak, lşlemekl, Kaldırmak, Kaparoz etmek, Kaparoz- lamak, Omuzlamak, Tırtıklamak, Tu- falamak, Tüydürmek!, Yürütmek?, Zu- la etmek).

Sırma (i.) Fahişe. (bk. Esnafı, Kam­yon, Motor, Tamir atölyesi, Yollu).

Sırtıkara (tr. far. b. i.) Tavla zarında düşeş. Öküz ( = cıvalı zar) leri ko­şarsam sırtıkarayı kondururum.

Sıvık (tr. s.) Sırnaşık, sulu [adam]. Sıvığın biridir, pek yüz verme/ (bk. Cıvık, Çamur, Maya, Paçavra).

Sıvırya (s.) Ağız ağıza dolu bulunan [şey]. Şu kayığı dikiz et, sıvırya balık.

Sıyırtmak (f.) Almak, ele geçirmek. "Bu bitirimlik diplomasını sıyırttım". - Salata Dergisi, S. Süalp.

sız

Sızdırmak (tr. f.) Korkutarak birisin­den para koparmak. Şu moruğun o­tuz beş papelini sızdırdım. (bk. Sö- vüşlemek).

Sifos (s.) Neticesiz, boş [şey]. Boş ver, alt yam sifos.

Sigortası atmak (ita. tr. dy.) Bo­zulmak, kötüleşmek, çığırından çık­mak, karışmak, düzensiz bir duruma girmek. Dünyanın sigortası bi [r] a­tarsa halimiz dumandır. / O Kurum'un çoktan sigortası atmış.

Sigorya (ita. zf.) Muhakkak, mut­laka. Kendi giderse, sigorya yüz papeli koparır.

Silkelemek (tr. f. şöf. arg.) Dolmuş yapan şöför, müşterilerini gidecekleri yere bırakmak. Hanımanne, seni ner- de silkeleyeceğiz?

Similya (i.) Zeker (bk. Alât, Baba­fingo, Babatorik, Bombili, Kamış, Kereste2, Malafa, Maslahat, Matraku- ka, Pantolon balığı, Zurna2).

Simit (i. öğr. arg.) 1. Sıfır [numara]. Yarm geometriden simite hazır ol! (bk. Tophane güllesi). 2. Kolay ele geçen şey.

Simokinli bey (ing. b. i. şöf. arg.) Temiz giyinmiş, efendiden Şöför. Si- mokinli bey geliyor, hep birden se­lâmlayalım.

Sipar (i.) Cigara (bk. Çıkıntı, Mal4, Sipsi).

Sipari (i.) Eğlenti, oyun gibi şeyler için düğün sahiplerinden alınan para, bahşiş. Bu işin siparisini hangimiz uç­lanacak ( = alacak) 7

Sipsi (tr. i.) Cigara. Bi sipsi toka et de, aklımı devşireyim. (bk. Çıkıntı, Mal4, Sipar).

Sirkaf (i.) Ayakkabı. Sirkafları gı- dıklattırmak ( = ayakkabılarını bo­yatmak).

Sirkaflı (s.) En gizli [yer]. Tam motelin en sirkaflı yerine zula edecek miyiz?" - Salata Dergisi, S. Süalp.

Siyah (far. i.) Afyon. Bir siyah par­çaya yirmi papel tosladım. (bk. Hap, Cephane, Macun, Şıra, Toprak).

Soğan doğramak (tr. dey.) Lâzım olan erzakı aşırmak.

Soba (i.) Tulumbacıların talimat al­mak üzere toplandıkları yer. Dün ak­şam reis, bizi sobaya çağırdı.

Sokmak (tr. f. öğr. arg.) Ceza vermek. Muavin gene bize on günü soktu (= on gün geçici tart verdi). [kelime daima "soktu" olarak, sokmak mas­tarının dili geçmiş zamanı şeklinde kullanılır].

Sollamak (tr. f.) Trafiğe göre sağdan gidilmesi gerekirken soldan gitmek. Bugün solladığımız için kurdelemizi kestiler (= ceza yazdılar).

Soluğan (tr. s.) (bk. Yavşak).

Solumak (tr. f.) İyi bir durumda ol­mak, paralı olmak. "Bir gece de biz soluyalım be abi." - Varlık Dergisi, Faik Baysal.

Sosyete (fr. i.) Kaymak takımı.

Sotada bırakmak (dey.) Şaşırtmak, çıkmaza sokmak, dalavereye getirmek. Yapmışım numarasını, aynasızı sotada bırakmışım.

Sotaya düşürmek [dey.] Aldatmak, hileye düşürmek.

Sotaya getirmek (dey.) Puntunu bulmak, biçimine getirmek. "İlk siftah iriyao olanını sotaya getirip alaşağı ettikten sonra..." Akbaba, Suavi Sü- alp.

Sökmek (tr. f.) Gelmek. Dayın kar­şıdan sökmesin, dikiz et!

Sökülmek (tr. f.) Para vermek, ö­demek; vermek. Sökül bakalım man­gizleri. (bk. Atlamak, Ballandırmak, Bayılmak, Çalıştırmak, Elemekl, El­den gelmek, Toka etmekl, Toslamak2, Uçlanmak, Yırtılmak).

Sövüşlemek (tr. f.) Birinden para koparmak. Şu çorbacıyı sövüşlersek, kekaI (bk. Sızdırmak).

Spor.-toto (fr. b. i.) Göt. Abla, spor -totona ben de bir kolon oynayabilir miyim? (bk. Atras, Bohça, Boyata, Çukur [yalnız deliği], Davul, Defans, Defransiyel, Ense, Kâse, Küre, Paket, Petka, Popo, Semer, Tiz, Toto).

Stil (fr. s.) Bobstil, zamane kopuğu. Herif safi stil.

Sucuk (tr. i.) Zengin. (bk. Amerika, Kalantor, Kal:n, Yağlı).

Su kaçırmak (dey.) Baş ağrıtmak, can sıkmak. Üçtür söylüyorum, su kaçırma da başımı belaya sokma be­nim. (bk. Ham hum etmek, kafa ...k- mek,. Kafa ütülemek, Kafese almak, Kavallanmak).

Su koyuvermek (dey.) Sululuk et­mek, arsızlanmak, tadını kaçırmak. Su koyuverme de, şu oyunu güzel oynayalım.

Sulamak (tr. f.) Vermek, geri ver­mek [para], ödemek; harcamak. Yir­mi beş papeli, yarım saatte sulamış. (bk. Ballandırmak, Bayılmak, Elden gelmek).

Sulanmak (tr. f.) 1. Musallat olmak, takilmak, sululuk etmek. Fazla su­lanma, yersin marizi, (bk. Cavlak­laşmak, Cıvıkmak). 2. Bir nesneye imrenmek, bir kadın veya kıza istekle, fena gözle bakmak. Bizim çakmağa sulanmayalım I / Rasgeldiği gacoya sulanıyor. (bk. Hallenmek3, Yeşillen­mek).

Sultan (ar. i.) Esrarkeşlerin büyü­ğü, hatırlısı. Vay sultan, eyvallah! Su pişirmek (tr. dey.) Cimağ etmek. (bk. Çarpışmak, Çatıya çıkmak, Çi­vilemek, Fişek atmak, Gırnavlamak, Kalıba cekmek, Kaskaı.lamak, Kiremit aktarmak, Lehimlemek, Mazgalına kar­gı saplamak, Nefes çekmek, Parmağını ıslatmak, Perçinlemek, Pipo temizle­mek, Şimendiferi raya sokmak, Şişir- mek2, Tezgâh kurmak, Uçuşa gitmek, Üflemek, Üfürmek, Vuruşmak, Yefal- lemek, Zımbalamak).

Sulantı (i.) Sululuk etme, birine asıl­ma. Bunun da sulantısmdan illallah be I

Suyolu (tr. b. i.) Doğru yol, cadde.

Suyolunda yatmak (tr. dey.) Cad­delerde iş görmek.

Sübyancı (ar. tr. i.) Küçük kızlara musallat olan erkek.

Sünbül bebek (far. tr. i.) Nazlı, züppe külhanbeyi.

Sürtme (tr. i.) Bir çeşit zar atma. Bizim öküzler ( = cıvalı zarlar) sürt­meye iyi gelir, (bk. Mıhlama).

Süt (tr. i. şöı. arg.) Benzin. Sütün varsa, biraz emzirelim! ( = hortumla çekelim).

Süzme (tr. s.) Hergele, malın gözü. Ne süzmedir o, şeytana ters giydirir pabucu, (bk. Malın gözü).

Şaban (ar. s.} Aptal, sersem, enayi (bk. Abeci, Abullabut, Ahlat, Anda­vallı, Angut, Armut, Aval, Ayran ağızlı, Bangoboz, Cacıklık, Denyo, Digoz, Düdük makarnası, Dümbelek?, Gebeş, Gebeşâki, Habeci, Haboci kostik, Ha­fız, Halalım, Handavallı, Hırbc, Hırt, Hırtapoz, Hışır, Hıyar, lspanak, Kan­ser ilâcı, Kaşalot, Kaşalotzade, Kaş­kaval, Kerestel, Keriz?, Keş, Koroydo, Mantar?, Mayın, Naval, Pangodoz, Pilâki, Saloz, Tereyağı, Yanholu}.

Şabanlamak (ar. f.) Aptallaşmak, sersemleşmek... Taban halısını ( = bin liralık) görünce şabanladı.

Şabanlık (ar. tr. i.) Aptallık, sersemlik. Şalgam (i.} Aptal, enayi. "Şalgam gibi konuşma, tam on milyonluk a­vanta var ucunda" - Akbaba, Suavi Süalp.

Şamdan (ar. i.) Arkadaş.

Şan vermek (dey.} Yüz vermek, al­dırış etmek. Şan vermiyor.

Şanzıman [doğrusu changement] (fr. i. şöf. arg.-) Kadın göğüsleri. Oğ­lum, şanzımanla oynama, dişliyi kı­rarsın sonra.

Şapçı (s.) Kulampara. Şu gördüğün moruk, şapçı imiş (bk. Babuk}.

Şapçılık (i.} Kulamparalık. (bk. Ba- bukluk, Keskinlik).

Şaşı bakmak (dey.} Otomobilin iki ön farından bir tanesi kırılmış olmak. Senin araba, tek gözü kör olmuş, şaşı bakıyor.

Şenlik (i.) lzgara koç yumurtası. Şu imamsuyunun yannda bir de şenlik olsal '

Şeriat evi (ar. tr. i.) Kadının tenasül yeri (bk. Enginar, Follukl).

Şeytan çarpmış keçi yavrusu gi­bi titremek (dey.) Korkmak.

Şıkırdım (tr. i.) Oğlan çocuk (bk. Kırık, Şorulu}.

Şıpınişi (tr. zf.) Hemen, derhal, ça­bucak, çarçabuk. Papellerin kokusu­nu alnca şıpnişi damladı. (bk. Şıp- lan, Şipşak).

Şıplan (tr. zf.) Hemen (bk. Şıpınişi, Şipşak).

Şıra (far. i.) Süzme afyon. Bizim Ah­met'in biraz şırası kalmış.

Şimendiferi raya sokmak (dey). Cimağ etmek (bk. Çivilemekl, Fişek atmak, Lehimlemek, Nefes çekmek, Parmağını ıslatmak, Perçinlemek, Pipo temizlemek, Şişirmek?, Tezgâh kur­mak, Uçuşa gitmek, Üfürmek, Yefal- lemek, Zımbalamak).

Şinanay (ed). Hiç yok. Onda mangiz şinanay.

Şipşak (tr. zf.) Çabucak, çarçabuk. Şu hıyarın şipşak işini bitiriver, (bk. Şıpın işi, Şıplan).

Şipşaklamak (tr. f.) Derhal haber almak; hatırlamak. Onun dalgasını çoktan şipşakladım.

Şirdenlik etmek. (öğr. arg.) Şamata yapmak, altını üstüne, getirmek, gü­rültü, patırtı yapmak. Şirdenlik etme­yi bırak da hafızlamaya bak, sonra çuvallarsın ha I

Şişe (i.) Göt. Dikkatli yürü be kızım, sonra düşer şişeyi kırarsın. (bk. Atras, Bohça, Boyata, Çukur [yalnız deliği], Davul, Defans, Defransiyel, Ense, Kâ­se, Küfe, Paket, Petka, Popo, Semer, Spor-Toto, Tiz, Toto).

Şişeci (i.) Kulampara. Eski tayıncı, yeni şişeci. (bl<. Babuk, Keskin, Şapçı). Şişirmek (tr. i.) 1. Birini bıçak veya çakı ile vurmak. Bizim Aposto'lu dün gece şişirmişler. (bk. Çivilemek, Ha­camat etmek, Hacamatlamak, Mıh­lamak). 2. Cimağ etmek (bk. Fişek atmak, Lehimlemek, Nefes çekmek, Perçinlemek, Tezgâh kurmak, Üfür- mek, Yefallemek, Zımbalamak).

Şişlemek (f.) Kama, çakı, şiş gibi şeylerle vurmak. Despina'yı şişlemiş­ler. (bk. Çivilemek, Hacamat etmek, Hacamatlamak, Mıhlamak, Şişirmeki). Şişmek (f.) Bozum olmak, mahcup, olmak, utanmak. Ben demedim mi sana, bu herifin karşısında aşık atıl­maz diye, şiştin mi şimdi. (bk. Amorf olmak, Bozum olmak, Dut gibi olmak, Ekşimeki, Toslamak, Kanemi olmak, Madara olmak, Mor olmak, Muz gibi olmak).

Şişti (tr. f. öğr. arg.) Dersini bilmedi, öğretmenden fena not aldı. [mastar hâli kullanılmaz]. Ahmet, bugün de şişti.

Şopar (çing. i.) Çocuk. Sizin gibi şopariar, bizim yanımızdan salavatla geçer, katalaviz.

Şorolop (s.) Yalan. Ham hum şoro- iop ( = yalan yanlış, ağzında geve­leyerek). (bk. Atmasyon,- Bom, Dol- mal, Dubara, Eftamintokofti, Kantin, Kaşkariko, Katakofti, Kıtır, Kıtırbom, Kofti, Madik, Mantar, Martaval, Ma­sal, Palavra, Polim).

Şorulu (i.) Oğlan, çocuk; güzel kız (bk. Kırık, Şıkırdım).

Şutlamak (ing. tr. f.) Defetmek, ba­şından savmak, atmak. Kıyak paçozu görünce bizi şutladı.

Taahütlü (ar. tr. i.) İyi, sağlam, gü­venilir tabanca. Bu taahütlü senin çakaralmaza benzemez, oğlum. {bk. Makine).

Tabanının altına takılmak (tr. dey.) Peşini bırakmamak, yanından ayrılma­mak. "Ulan , ağdalı köpek tersi gibi, bu akşam tabanımın altına ne takıl­dın?" - H.R.G.

Tabanca (i. şöf. arg.) Şişe halinde rakı, şarap. Ver şu tabancayı bakalım, bir de biz çakalım I

Taban halısı (b. i.) Bin liralık [bü­tün]. Kalantor, çarığını taban halısı ile doldurmuş.

Taharetsiz (ar. tr. s.) Müslümanlıkla ilişkisi olmayan [kimse], beynamaz. Bırak, o tahretsizden fayda gelmez.

Tahtakoz (gr. i.) Polis; jandarma; taharri memuru. Uskut, tahtakoza di­kiz I piyastos olursun ha I {bk. Ayna- sız2, Dayı2, Gelin alıcılar, Mikrop1 ).

Tahtalı köy (tr. i.) Mezarlık. Bizim solcan Yusuf'u tahtalı köye gönder­mişler. {bk. Bamye tarlası).

Taka (i.) Külüstür taşıt. Şu takayı ar­tık mektebe başlatmak zamanı gelmiş. (bk. Lâtarna, Takaturist).

Takaturist (b. i.) Külüstür taşıt.

Takım açmak {dey.) [eski tulum­bacılıkta] Yürürken, giderken koş­mak. Önce takım açtık, arkadan muşa yumulduk.

Takımı yırtmak (dey.) Mağlup et­mek, yenmek! İnşallah bu maçta takımı biz yırtacağız. {bk. Yatırmak).

Takmak (tr. f.) 1. Borcunu verme­mek, aldatıp elinden almak, dolan­dırmak. Bizim patronun bin beş yüz papelini takmışlar. (bk. Asmakl, Kay- natmak3). 2. Önem vermek, Aldırış etmek [kelime, menfi olarak kulla­nılır]. Deli Bekir kimseyi takmaz! {bk. Boş vermek, İplemek, İp takmak). 3. Sınıfta veya ikmale kalmak, Felsefe­den taktık galiba. {bk. Atomlamak, Çakmak3, Çuvallamak, Tırlamak2, Top atmak, Torpillemek). 4. "Kan­cayı takmak" deyiminin anlamı. Hep de bu adama takıyorsun.

Talaşını almak (tr. dey.) Bir piye­sin kabataslak ilk provasını yapmak.

Tamir atelyesi (ar. tr. fr. dey.) Uy­gunsuz kadın. (bk. Antin2, Esnaf, Ga­co, Paçoz, Sırma, Yollu).

Tampon (fr. i.) Kız veya kadın me­mesi. (bk. Ampul, Balkon, Far).

Tango (i.) Züppe kadın [eskimiş bir kelimedir]. Şu afili tangoya bak, sülün gibi mübarek.

Tapon (s.) değersiz [şey veya kimse]. Bu taponu nerden buldun yahu I (bk. Külüstür, Külüstür marka).

Taramak (tr. f.) 1. Hırsızlık etmek, çalmak. "Altı yüz papeli tarayıp sa­vuşmuşlar". - H.R.G. 2. Tüketmek, bi­tirmek, harcamak. (bk. Elemek2, Erit­mek).

Taret (i. dz.) Kadının göğüsleri [ge­minin önünde bulunan iki büyük top­tan kinaye olarak]. Taretlere kitakse.

Tartarıcı (i.) İki kişinin konuşmasına karışan bif üçüncü şahıs. Oğlum, iki kişi konuşurken tartarıcıya ne düş­tüğünü biliyor musun sen?

Tasma (s.) Enayi, her çeşit hileyi yu­tan oyuncu. Tasmanın biri imiş, bü­tün mangırları bayıldı. (bk. Ekmeklik, Halalım, lspanak, Keriz!, Mayın, Yah­nilik).

Taş (tr. i.) Para (bk. Asker, Dırav, Dünyalık, Mal2, Mangır, Mangiz, Pul).

Taş arabası (s.) Aptal, sersem, bu­dala (bk. Abeci, Abullabut, Ahlat, An­davallı, Angut, Armut, Aval, Ayran ağızlı, Bangoboz, Cacıklık, Denyo, Dilgoz, Düdük makarnası, Dümbelek, Gebeş, Gebeşâki, Habeci, Habeci kos­tik, Halalım, Handavallı, Hırbo, Hırt, Hırtapoz, Hışır, Hıyar, Ispanak, Kanser ilâcı, Kaşalot, Kaşalotzade, Kaşkaval, Kerestel, Keriz2, Keş, Koroydo, Man­tar?, Mayın, Naval, Pangodoz, Pilâki, Saloz, Şaban, Tereyağı, Yanbolu).

Taş koymak (tr. dey.) Bir veya bir­kaç kişi konuşurken, dışarıdan birinin gelmesiyle, o konuşma yarıda kal­mak. Tatlı tatlı kaynatırken herifçioğ­lu geldi, taş koydu.

Taş tutmak (tr. dey.) Parası olmak. Bugünlerde taş tutmuyoruz be abi! (bk. Bitlenmek, Tutmak).

Tatava yapmak (dey. öğr. arg.) Ö­nem vermemek, üzerinde durmamak. Tatava yapmayı bırak az buçuk inekle.

Tavcı (i.) Yalancı , kandırıcı, aldatıcı. "Şu tavcılar patlıcan Ahmet'i soyan şehir haydutları Yavuzlar Çetesi mi? - H.R.G. (bk. Kıtırcı, Madikçi, Pa­lavracı).

Tavcılık (tr. i.) Tavlamak işi. "Onlar şimdi tavcılığa başladılar, anası babası hep evcek çalışıyorlar/’ - R.H.G. (bk. Dalaverecilik, DolmacılıK, Mantarcı­lık, Muslukçuluk. Palavracılık, Polim- cilik, Uydurmasyonculuk).

Tavına getirmek (tr. dey.) Biçimine getirmek, uygun düşürmek. Tavına getirip de iki tane ekersem, soluğu yerde alır.

Tavlamak (tr. f.) Kandırıp elde et­mek. Şu moruğu tavlarsak işimiz ay­na be kardeşim!

Tav olmak (tr. dey.) Kanmak, al­danmak. O aftos bize tav oldu. (bk. Açmaza gelmek, Basmak3, Boğul­mak, Kafeslenmek, Tongıya düşmek, Tora düşmek, Yemek.)

Tavus kuyruğu veya Tavus tüyü çıkarmak (tr. dey.) Kusmak, kay et­mek. İstimi fazla alınca tavus kuyruğu çıkarmaya başlıyor. (bk. Böğürtlen çıkarmak, Kartvizit bırakmak,Konfırans vermek, Ötmek?).

Tayıncı (ar. s.) Me’bûn. Taymcıdır yan cizl (bk. Beşlik, Besyıldız, Düm­belek, Ellisekiz, Esnaf!, Folluk?, Göt­lek, Ibnetor, İnek, Kayarto, Tünek, Te­kerlek, Kova, Verek).

Taze ot görmüş eşek gibi sırıtmak (dey.) Keyiften, zevkten aptallaşmak.

Teke düşürmek (tr. dey.) Biri, bir kumarhanede yüksek oynayan ve ser­best oyunlarından zenginliği göze çarpan bir oyuncuyu kumarhaneye git­mekten caydırarak kendisiyle oyun oynamasını sağlamak. Çok uğraştım ama, sonunda teke düşürerek bütün mangırlarını sızdırdım.

Tekel bayii (tr. ar. b. i.) Sarhoş (bk. Mastor).

Tekerlek (s.) Me'bûn (bk. Beşlik, Beş yıldız, Dümbelek!, Esnaf!, Fol­luk?, Götlek, Götos, Halka, İbnetor, İnek3, Kayarto, Keçi, Kova, Kovan, Kuzu, Lubun, Lubunya, Nakka, Ta- yıncı, Verek).

Tekke (ar. i.) Esrar içilen üstü kapalı yer, izbe. Görüyorum, bugünlerde tek­keye boş veriyorsun l (bk. Bitirim?, Boğuntu yeri, Tripo).

Tek kürek yalova yapmak (dey.) İstimnada bulunmak (bk. Asılmak?, El arabasına binmek).

Teklemek (tr. f. şöf. arg.) Konuşurken kekelemek, [normal çalışmayan mo­torun teklemesinden kinaye olarak]. Herif sıkıyı görünce teklemeye baş­ladı.

Teklik (i.) Lira. At bir teklik be yahu! {bk. Asker, Cumhuriyet, Papel).

Tel çekmek (dey.) İşemek (bk. Mo­torun suyunu değiştirmek, Nargile­nin suyunu değiştirmek).

Telefon arızalanmak (fr. ar. tr.) Ya­pılması gereken bir işi bir engel dola- yısıyle yapamamak, gecikmek. Telefon arızalanmasaydı tam üçte sende idim. Telefon etmek (fr. tr. dey.) İşemek. Amma da sık telefon edermişsin ha! (bk. Motorun suyunu değiştirmek, Nargilenin suyunu değiştirmek).

Telemetreyi ayarlamak (fr. ar. tr. dey.) Pantolonunun cebinden zeke­rini kurcalamak. Telemetreyi ayarlar­ken çakozlarlarsa, çok ayıp olur be abi!

Telgraf (fr. i.) Oyun oynayan bir a­damın yanına oturup elini işaretleme, kâğıtlarını haber verme. Burada tel­graf var, oyuna benden paso.

Tel kırmak (dey.) Gücendirmek, da­rıltmak, hatır kırmak. Yobazdır, nere­ye gitse tel kırar. ..

Temiz (ar. i.) Poker. Hüsam, geceki temizde iki yüz kağıt tırtıklamış. (bk. Dörtyüz. [4x100], Pot).

Temiz çevirmek (dey.) Poker oy­namak. Çocuklar be, hadi ufaktan bir temiz çevirelim. (bk. Pot yapmak).

Temiz havaya çıkmak (ar. tr. dey.) Dışarı, sokağa çıkmak. " Acele etme ulan Basur, temiz havaya çıksm, on­dan sonra atlarız". Salata Dergisi, S. Süalp.

Temizlemek (ar. tr. f.) Öldürmek. Bi­zim pehlivan temizlemişler. (bk. Mort- latmak2, Nallamak). 2. Oyuncunun hile ile. bütün parasını almak. Kerizde çolak İbo'yu temizlemişler.

Tepegöz (tr. i.) Hamam.

Tereyağı (tr. s.) Bön, saf, budala [kimse]. Amma da tereyağı imiş, ne de kolay sövüş/eniyor. (bk. Abulla­but, Andavallı, Angut, Armut.Aval, Ayran ağızlı, Bangoboz, Cacıklık, Denyo, Düdük makarnası, Gebeş, Ge­beşâki, Hafız, Halalım, Hırt, Hışır, Hıyar, Kerestel, Keş, Koroydo, Ma­yın, Pangodoz, Pilâki, Saloz ,Yanbolu).

Terso I (ünl.) 1. Sus, dur, yeter, kal­sın 1 Sabahtan beri bülbül gibi ötü­yorsun, terso be! (bk. Makas1, Resto, Uskut). 2. Parasız, Züğürt, Herif ter­so, meteliğe kurşun atar. (bk. Bitli, Dıragoni, Hafif, Hastai, Kokoz, Tın­gır, Tırıl, Yolsuz).

Tespih (ar. i.) Zeker. (bk. Alat, Baba­fingo, Babatorik, Bombili, Kamış, Ke­reste2, Malafa, Maslahat, Matrakuka, Pantolon balığı, Saksafon, Similya, Torik, Zurna2, Zekeriya).

Tespih çekmek (ar. tr. dey.) İstim­nada bulunmak. (bk. Asılmak2, El arabasına binmek, Tek kürek Yalova yapmak).

Tezgâh kurmak (far. tr. dey.) Cimağ etmek. Bizim muslukçunun işi gücü tezgah kurmak. (bk. Fişek atmak, Le­himlemek, Nefes çekmek, Perçinle­mek, Şişirmek2, Üfürmek, Yefallemek, Zımbalamak).

Tezgâhından geçmek (far. tr. dey.) [kendisine] Cimağ edilmiş olmak. O paçoz çok kimsenin tezgâhından geç­miştir.

Tığmak (f.) Savuşmak, kaçmak. Çok­tan tığmış. (bk. Açmak, Ançizlemek, Cızdamı çekmek, Cızlamı çekmek, Ci­cozlamak, Çözülmek, Dümeni kırmak, Ferlemek, Fertiği çekmek, Fertikle- mek, İpini kesmek, Nokta olmaki, Pa­lamarı koparmak veya çözmek, Panik kırmak, Payandaları çözmek, Tırlamak, Tüymek, Voltasını almak, Yaylanmak, Yelkenlemek, Zamkinos etmek, Zıp­lamak) .

Tığlamak (tr. f.) Cimağ etmek. "Ka­rıyı hem tığlıyorsun, hem de kaz gibi yoluyorsun." - H.R.G. (bk. Çivilemekl, Fişek atmak, Kalıba çekmek, Kaskasla- mak, Lehimlemek, Mazgalına kargı saplamak, Nefes çekmek, Parmağını ıslatmak, Perçinlemek, Pipo temizle­mek, Şimendiferi raya sokmak, Şi- şirmek2, Tezgâh kurmak, Uçuşa gıt- mek, Üflemek, Üfürmek, Yefallemek, Zımbalamak).

Tıngır (tr. s.) Parasız ve malsız kalan kimse. züğürt. Tıngır gezmek, insam bayağı efkârlandırıyor be abi! (bk. Bit­li, Dıragonl, Hafif, Hastal, Kokoz, Tırıl).

Tıngırdamak (tr. f.) Ölmek. Üç gün­dür zilliyi kırmıyoruz, bu gidişle tın­gırdıyoruz galibaI (bk. Cavlağı çek­mek, Cavlamak, Çıngırağı çekmek, Gümlemek, Kakırdamak, Mortiyi çek­mek, Mortlamak, Nalları atmak veya dikmek, Sırırı tüketmek3).

Tıngırtı (tr. i.) Cimağ (bk. Ahtu, En­jeksiyon naturel, Haniş).

Tınmak (tr. f.) 1. Açmak, bahsetmek; sır söylemek, haberli kılmak. Piyastos olduğunu kimseye tınmıyor. 2. üze­rinde durmak, aldırış etmek, önem ver­mek. Sen gene kimseye tınma!

Tıraka (i.) 1. Korku. Yaman heriftir. tıraka nedir bilmez. 2. Kabadayılık, gösteriş. Şimdi tırakadan başlatırsın ha! (bk. Afi, Caka, Fasarya2, Fiyaka, Lolo).

Tırakalı (s.) Korkak. Amma da tlfa- kalı aftosmuş bel (bk. Ökçesiz).

Tıraş (far. i.) Gevezelik; yalan [söz]. Bizim koca kodoş, başladı gene tıraşa. Tıraşçı (far. tr. s.) Birini asılsız söz­lerle kandırmaya çalışan, çok konu­şan, işi lakırdıya boğan, çalçene, ge­veze. Amma da tıraşçı imişsin be I (bk İspinoz).

Tıraş etmek (far. tr. dey.) 1. Birini asılsız sözlerle kandırmaya çalışmak, gevezelik etmek. Tıraş etme oğlum, çakıyorum senin numaram. (bk. Ka­zımak, Kesmek, Perdahlamak, Tıraşla­mak). 2. Çok söylemek, lakırdıya boğ­mak. Sabahtan beri bizi tıraş ediyor­sun be abi! Kafamız kazana döndü. (bk. Kesmek2, Perdahlamak).

Tıraşlamak (far. tr. f.) 1. Lakırdıya boğmak. Bizim molla gene tıraşlama­ya başladı. 2. Birini asılsız sözlerle kandırmaya çalışmak. Tıraşlama oğ­lum, yutmuyoruz bu palavrayı. (bk. Kazımak, Kesmek, Perdahlamak, Tıraş etmek) .

Tırıl (s.) Parasız, züğürt. Tırıldır, taş ( = para) tutmaz. (bk. Bitli, Dıragonl, Hafif, Hastal Kokoz).

Tırıllamak (tr. f.) Çıplak ve parasız kalmak, züğürtleşmek.

Tırıvırı (s.) Sersem, budala, hacıağa tipli adam. (bk. Abeci, Abullabut, Ah­lat, Andavallı, Cacıklık, Bangoboz, Denyo, Dilgoz, Düdük makarnası, Dümbelek2, Gebeş, Gebeşilki, Ha­beci, Habeci kostik, Hafız, Halalım, Handavallı, Hırbo, Hırt, Hırtapoz, Hı­şır, Hıyar, lspanak, Kanser ilâcı, Ka­şalot, Kaşalotzade, Kaşkaval, Kerestel, Keriz2, Keş, Koroydo, Malak, Man­tarı, Mayın, Maval, Pangodoz, Pilâki, Saloz, Şaban, Taşarabası, Tereyağı, Yanbolu).

Tırlamak (tr. f.) 1. Kaçmak, savuş­mak, bir yerden ayrılmak. Paparayı duyunca çoktan tırladı. (bk. Açmak, Ançizlemek, Cızdam etmek, Cızdamı çekmek, Cızlamı çekmek, Cicozlamak, Dümeni kırmak, Ferlemek, Fertiği çek­mek, Fertiklemek, İpini kesmek, Kır­mak, Kirişi kırmak.Kuskunu koparmak, Nokta olmakl, Palamarı koparmak ve­ya çözmek, Panik kırmak, Payanda­ları çözmek, Tığmak, Tüymek, Volta­sını almak, Yaylanmak, Yelkenlemek, Zamkinos etmek, Zıplamak). 2. Öl­mek. Herif rakıdan fırlamış. 3. (öğr. arg.) Sınıfta kalmak. Cebirden bu se­ne de tlfladık. (bk. Çakmak, Atom- lamak, Çuvallamak, Top atmak2, Tor­pillemek).

Tırnakçı (tr. s.) Hırsız, yankesici. Şu enselenen hırbo tırnakçı imiş. (bk. Arakçı, Kaldırımcı, Markacı, Musluk- çu, Numaracı, Panduflacı, Tırtıkçı, Tu­tacı).

Tırnaksız (tr. s.) [fenalık yolunda] Fırsat düşkünü olan [kimse]. Senin gibi tırnaksızlara gün doğdu desene!

Tırtıkçı (tr. s.) Yankesici, hırsız. De­min aynasızın piyastos ettiği ibiş, tır­tıkçı imiş. (bk. Arakçı, Kaldırımcı, Mar­kacı, Muslukçu, Numaracı, Panduf­lacı, Tırnakçı, Tutacı).

Tırtıklamak (tr. t.) Çalmak, habersiz almak. aşırmak. Bizim anzarotu tırtık­lamışlar. (bk. Anaforlamak, _ Arakla­mak, Bomba patlatmak, İşlemekl, Kaldırmak, Kaparoz etmek, Kaparoz- lamak, Omuzlamak, Sırıklamak, Tu- talamak, Tüydürmek, Yürütmek, Zula etmek) .

Tırtıl (tr. s.) Tufeyli, parazit [kimse]. Tırtılın biri, işi gücü beleşçilik.

Tieye almak (dey.) Kıskıvrak bağ­lamak, perişan etmek.

Tin tin (öğr. arg.) Derslere hazırlıksız gelen erkek öğretmen.

Tiye almak (dey.) Alaya almak, Eğ­lenmek.

Tingoz (i.) Tokat. Tingozu sarkıtınca (= vurunca) süt dökmüş kediye dön­dü. (bk. Ellialtı, Pendifirank).

Tipsiz (fr. tr. s.) Şekilsiz, biçimsiz, çirkin [kimse]. Böyle tipsiz adamlar­dan hoşlanmıyorum be abi/

Tipsizlik (tr. tr. i.) Şekilsizlik, biçim- sizl ik, çirkinl ik. Ulan hakimin huzuruna çıksan tipsiziikten üç ay fazla yersin!

Tirişko (s.) Yalan, asılsız, uydurma [söz veya haber]. Tirişko değil arka­daş, bu iş böyle oldu. (bk. Atmasyon, Bom, Dolma, Dubara, Eftamintokofti, Kantin, Kaşkariko2, Katakofti, Kıtır, Kıtırbom, Kofti, Madik, Mantar, Marta­val, Masal, Polim, Şorolop).

Tiz (i.) Makat, kıç. (bk. Atras, Bohça, Boyata, Davul, Çukur [yalnız deliği], Defans, Defransiyel, Ense, Kâse, Kü­fe, Paket, Semer, Toto).

Todi (i.) Çingene.

Tohumluk (tar. s.) Kart, yaşı ilerle­miş. Bu tohumluk paçozu nerde bul­dun yahu!

Toka etmek (ita. tr. dey.) Vermek, ödemek, geri vermek. Bana beş pa­pel toka et! (bk. Atlamak, Ballan­dırmak, Bayılmak, Çalıştırmak, Ek- meki, Elden gelmek, Sökülmek, Tos­lamak, Uçlanmak, Yırtılmak).

Tokalamak (ita. tr. f.) Vermek. Ke­çiliyi tokalayınca ifadeniz düzeldi.

Tokat (i.) Dolandırma. İşi gücü hep tokat. (bk. Aşıremento, Kaporoz, Pan- dufla).

Tokatçı (i.) Dolandırıcı. Yine tokat­çılar kol geziyor. (bk. Arakçı, Tırtıkçı). Tokatçılık (i.) Dolandırıcılık (bk. A­rak, Kaparoz, Manitacılık, Pandufla).

Tonel geçmek (ing. tr. dey.) Dal­gın olmak, önem vermemek. Tonel geçme be abi! (bk. Boşlamak, Boş vermek, Dalga geçmek, Haspi geç-.- mek, lska geçmek, Haylamamak, Keş- lemek, Omuz vermek, Yan çizmek, Yan sallamak).

Tonga (i.) 1. Hile, dalavere, tuzak. Kaşkavalın her işinde bir tonga var/ (bk. Açmaz, Katakulli, Mandepsi, Numara, Zoka). 2. Çürük tahta; Man­tar.

Tongıya basmak veya düşmek (dey.) Hileye düşmek, çıkmaza gir­mek. Şu kırtipil herif az kalsın bizi tongıya bastıracaktı [veya] düşü­recekti. (bk. Açmaza gelmek, Tora düşmek).

Topallamak (tr. f.) Beceriksizlik et­mek.

Top arabası (tr. b. i.) Yumurtalar, hayalar [erkekte]. Rasgele çifte at­ma oğlum, herifin top arabasına gelir de şipşak kakırdayıverir ( = ölür).

Top atmak (tr. dey.) 1. İflâs etmek.

Bizim Miço top atmış. (bk. Sıfırı tü- ketmek2). 2. Sınıfta kalmak (bk. A- tomlamak, Çakmak3, Çuvallamak, Tak- mak3, Tırlamak?, Torpillemek).

Topçu (tr. s.) 1. İflâs etmiş. 2. Dönek. Bizim Ali bu sene de topçu.

Tophane güllesi (tr. far. b. i.) Sıfır [öğrencinin aldığı].

Toprak (tr. i.) Bozuk eroin, esrar, afyon gibi şeyler. Bu, safi toprak, bir diş beyazından uçlan l

Topuklamak (f. şöf. arg.) 1. Motor­lu taşıtları gazlamak, sürmek. Topuk­la bakalım şu külüstür /atamayı. 2. Kaçmak. (bk. Toz olmak).

Topuk safası (dey.) Kadının istim­nada bulunması.

Topuz (tr. i.) Erkeklik âleti (bk. Ba­bafingo, Babatorik, Bombili, Ke­reste?, Maslahat, Matrakuka, Zur­na?).

Tora düşmek (dey.) Hileye düş­mek, aldanmak. Oğlum, tora düşer miyiz biz? (bk. Açmaza gelmek, Ton- gıya düşmek).

ToriOini çalıştırmak (dey. öğr.arg.) Aklını kullanmak. Ezbercilikte iş yok oğlum , toriğini çalıştırmadın mı, şap gibi yanarsın.

Toriğini kaşımak (dey.) Düşünmek.

Torik (i.) 1. Akıl; kafa. Ne toriksiz adamsın bel 2. Erkeklik aleti, (bk. Babafingo, Bombili, Kereste?, Mas­lahat, Matrakuka, Saksafon, Vites, Zekeriya, Zurna).

Torik- işletmek (dey.) Kafayı çalış­tırmak, aklını kullanmak. Toriğini iş­letirsen kimin haklı olduğunu kolay anlarsınl

Torpil (fr. i.) 1. Kuyruklu yalan. Hır­bonun işi gücü torpil. 2. İltimas, kayır­ma. Torpilini bulursam içeri beleşten girerim. (bk. Dayıl ).

Torpil almak (fr. tr. dey.) Tavsiye getirmek. Torpil alırsan, işin yoluna girer.

Torpile çarpmak (fr. tr. ask. dey.) Bir komutanın hışmına uğramak. Tef­tişte bir torpile çarpmamak için o gün okula (veya kışlaya) uğrama- malı.

Torpillemek (fr. tr. f. öğr. arg.). 1. Sınıfta kalmak. Bu sene de torpiller­sek belgeyi alırız. (bk. Atomlamak, Çakmak?, Çuvallamak, Takmak3, Tır­lamak?. Top atmak). 2. Gizlice yar­dım etmek, desteklemek. Hasta2yı tor­pillemek gerek.

Torpil patlatmak (fr. tr. dey.) İltimas yaptırmak. Torpil patlatmasaydı bir üst kademeye geçemezdi.

Toslamak (f.) 1. Çarpmak. Gemi is­keleye tosladı. 2. Vermek, geri ver­mek, ödemek. Sen bizim otuz papeli hâlâ toslamadın (bk. Atlamak, Bal­landırmak, Bayılmak, Çalıştırmak, Ek- mekl, Elden gelmek, Sökülmek, To­ka etmek, Uçlanmak, Yırtılmak). 3. (öğr. arg.) Tembellik etmek, dersini bilmemek, bir kitabı kekeleyerek oku­mak. Edebiyattan tosladık.

Toto (i.) Kıç. (bk. Atras, Bohça, Bo- yata, Davul, Defans, Defransiyel, En­se, Kâse, Küfe, Paket, Semer, Tiz).

Toy (tr. s.) Tecrübesiz genç. Oğlum, sen daha toysun I (bk. Rafadan).

Toz (tr. i.) Eroin. Biraz toz uçlan da zarım ( = keyfim) kaçmasın. (bk. Be­yaz, Horain, Mal3, Orain).

Toz olmak (dey.) Defolmak, gitmek, kaçmak, uzaklaşmak. Bak, hâlâ kar­şımda sırıtıyor, toz ol! (bk. Açmak, Ançizlemek, Cızdam etmek, Cızdamı veya cızlamı çekmek, Cicozlamak, Çözülmek, Dümeni kırmak, Ferlemek, Fertiği çekmek, Fertiklemek, Fırttır­mak, Gazlamak, ipini kesmek, Kır­mak, Kirişi kırmak, Nokta olmak1, Pa­lamarı koparmak veya çözmek, Panik kırmak, Payandaları çözmek, Tığmak, Tırlamak, Tüymek, Voltasını almak, Yaylanmak, Yelkenlemek, Zamkinos etmek, Zıplamak).

Tozutmak (tr. f.) Sapıtmak, saçma sapan konuşmak. Tozutayım deme, bir araba mariz yersin sonra.

Trafik kazası (fr. ar. dey.) Belâlı, tehlikeli kimse. Çatma o herife, trafik kazasıdır.

Transit geçmek (fr. tr. dey. şöf.arg.) Şöför, işaret memuruna veya kırmızı lambalara önem vermeden basıp yü­rümek. Kızılay'dan transit geçmişiz diye on papeli tosladık.

Tripo (gr. i.) Kumarhane. Gece gün­düz tripoda. (bk. Bitirim yeri, Boğun­tu yeri, Dükkân).

Tufa (i.) Vurgun. Adamın işi gücü hep tufa . (bk. Voli).

Tufacı (s.) Hırsız, geceleri çalışan ve silâh taşıyan zorlu hırsız. Bizim pa­pelcilerin hepsi, şimdi tufacı olmuş­lar.

Tufacılık (i.) Tufacının mesleği, hır­sızlık. Memlekette ( = Beyoğlu'nda) tufacılık sökmüyor.

Tufalamak (f.) Aşırmak, çalmak, sal­lasırt etmek. İki bin papeli Ufalamış­lar. (bk. Anaforlamak, Araklamak, Bomba patlatmak, İşlemekl, Kaldır­mak, Kaparoz etmek, Kaparozlamak, Omuzlamak, Sırıklamak, Tırtıklamak, Tüydürmek^, Yürütmek, Zula etmek).

Turist (fr. i.) Gece yatısına gelen mi­safir. Dün gece de bizde iki turist vardı.

Turna olmak (dey.) Batmak [oyun­da]. İki buçuk papelimiz şıpmişi tur­na oldu be abi, hâla mı oynayalım?

Turşu (far. s.) Son derece sarhoş. Herifçioğluna bak, safi turşu. (bk. Bu­lut, Dut, Filispit, Fitil, Kandil, Kandilli, Küp, Matiz, Vapur, Yüklü2, Zom2).

Tutmak (tr. f.) Paralı bulunmak, pa­rası olmak, Mangiz tutmak. Beybaba tutuyor, ona yanaş I (bk. Bitlenmek, Taş tutmak).

Tuzakçı (tr. s.) Dalavereci, dolan­dırıcı. Herif, bayağı tuzakçı imiş, şim­di çakıyorum dalgayı. (bk. Markacı). Tuzlu (tr. s.) Pahalı. Orası tuzludur, açmaz bizi.

Tüfeği duvara dayamak (dey.) Gü­cü kuvveti kalmamak, manen iflâs et­mek, iktidarsız! ığa uğramak.

Tünek (s.) Me'bOn (bk. Beşlik, Beş yıldız, Dümbelek!, Esnafı, Folluk2, Götlek, Göıoş, Halka, İbnetor, lnek3, Kayarto, Keçi, Kova, Kovan, Lubun, Lubunya, Nakka, Tayıncı, Tekerlek, verek).

Tütsülü (tr. s.) Sarhoş. Tütsülü heri­fe meram anlatmak deveye hendek atlatmaktan daha zor! (bk. Bulut, Dut, Elli dirhem otuz, Filispit, Fitil, Kandil, Kandilli, Küp, Küplü2, Mastor, Mas- tur, Matiz, Pestil2, Tekelbayii, Tur­şu, Vapur, Yüklü2, Zom2).

Tüydöken (tr. b. i.) Ustura. Bu kü­lüstür tüydökeni nerden arakladın ?

Tüydürmek (f.) 1. Çalmak, aşırmak. Bizim kalemi tüydürmüşler . (bk. A­naforlamak, Araklamak, Cebellezi et­mek, İşlemekl, Kaldırmak, Kaparoz et­mek, Kaparozlamak, Omuzlamak, Sı­rıklamak, Tırtıklamak, Zula etmek). 2. Göndermek, Uzaklaştırmak. Şu herifi tüydür de bize sıkıntı olmasın I (bk. Ballandırmak).

Tüylenmek (tr. f.) 1. Kafa tutmak. Oğlum tüyleneyim deme, yersin ma­rizi sonra. (bk. Palazlanmak). 2. Pa­ralı olmak, paralı bulunmak. Bizim

kakavan Ali de bugünlerde tüylenmiş. (bk. Bitlenmek, Mangiz tutmak, So­lumak, Taş tutmak).

Tüymek (f.) Kaçmak, savuşup git­mek, uzaklaşmak. Bizim çopur Ali, dün kodesten tüymüş. (bk. Açmak, Ançizlemek, Cızdam etmek, Cızdamı çekmek, Cızlamı çekmek, Cicozlamak,

TÜY

Çözülmek, Dümeni kırmak, Ferlemek, Fertiği çekmek, Fertiklemek, İpini kes­mek, Kırmak, Kirişi kırmak, Kuskunu koparmak, Palamarı koparmak, Nok­ta olmak1, Panik kırmak, Payandaları çözmek, Tığlamak, Tırlamak, Voltasını almak, Yaylanmak, Yelkenlemek, Zam- kinos etmek, Zıplamak).

uçarı (tr. s.) Sıfır numara külhanbeyi. Gördün mü yaptığı numarayı, tam u­çarı imiş. (bk. Zadegân).

Uç baba torik (tr. ünl.) Alay, istiskal için söylenir. Uç baba torik, nerde bu bolluk.         

Uçlanmak (tr. f.) Vermek, geri ver­mek, ödemek. Dalga geçme beybaba, şu papelleri uçlan bakalım! (bk. At­lamak, Ballandırmak, Bayılmak, Çalış­tırmak, Elden gelmek. Sökülmek, To­ka etmekl, Toslamaki, Yırtılmak).

Uçlu (tr. s.) Sigara.

Uçurma (tr. i.) Kapatma, geçici bir zaman için bir yerde saklama.

Uçuşa gitmek (tr. dey. öğr. arg.) Cinsî münasebette bulunmak... Dün akşam uçuşa gitmiş. (bk. Çivilemekl, Fişek atmak, Lehimlemek, Nefes çek­mek, Perçinlemek, Şişirmek2, Tezgâh kurmak, Üfürmek, Yefallemek, Zım­balamak).

Ufaklık (tr. i.) Küçük çocuk. (bk. Bızdık, Fırlama, Kopil, Şıkırdım, Şo- par, Şorulu, Velet).

Ufalamak (f.) 1. Öldürmek. "Çünkü daha önce ben seni ufalayacağım ko­koreç". - Salata Dergisi, S.Süalp. 2. Tepelemek, adamakıllı dövmek, ez­mek, zararsız hâle getirmek. Herifçi- oğlunu oracıkta şıpşak tarafından ufa­layıverdi.

Ulan (tr. ünl.). "Hey, hişt, buraya bak I" gibi ünlem ve seslenme. Ulan, haspi geçiyorsun gene.

Umum müdür (ar. b. i. öğr. arg.) Şişman öğrenci. Şu umum müdüre benden selam söyle, sayı ile kendine gelsin!

Uskumru (gr. i.) Kadın parasıyle ya­şayan erkek. Herif ne çalışır, ne eder; bulmuş yağlı bir paçoz, olmuş sana bir uskumru.

Uskut l (ar. ünl.) Sus, yeter, dur. Uskut be! hala ispinozluk ( = ge­vezelik) ediyor. (bk. Makasî, Res- to, Terso).

Uskutlamak (ar. tr. f.) Susmak. Mü­barek çenen motor gibi işliyor, us- kutla biraz I (bk. Akoz etmek).

Ustura (far. ? s.) 1. Keskin [içki]. Öyle bir duziko çekti ki, bizim anza­rotlardan daha ustura. 2. Asılsız, ya­lan [söz, haber]. Vur usturanı oğlum, buldun kesecek adam. (bk. Atmas­yon, Bom, Dolma, Eftamintokofti, Kantin, Kaşkariko?, Katakofti, Kıtır, Kıtırbom, Kofti, Madik, Mantar, Mar­taval, Masal, Polim, Şorolop, Tirişko).

Usturacı (far. s.) Tıraşçı, geveze, çal­çene. Usturacınm biridir, yan çiz söy­lediklerini. (bk. İspinoz).

Ustura çalıştırmak (dey.) Yalan söylemek. Oğlum, ustura çalıştırma­yalım, keseriz bir tarafımızı sonra. (bk. Bom atmak, Güm atmak, Kıtır atmak, Madik atmak, Mantar atmak, Mantarlamak, Martaval atmak veya okumak, Masal okumak, Maval o­kumak, Palavra atmak veya savurmak, Piyaz doğramak, Polim atmak, Viraj almak).

Usturuplu (s. zf.) Derlitoplu ve us­talıkla. Usturuplu konuş, boylarsın kodesi sonra.

Uydurmasyon (tr. fr. s.) Asılsız, anlamsız, yalan [söz veya haber]. (bk. Atmasyon, Bom, Kıtır, Palavra).

UYU

Uydurmasyoncu (tr. fr. s.) Yalancı Uydurmasyoncudur, usturasın/ ( = yalanını) boşlat (bk. Atmasyoncu, Bomcu, Kıtırcı, Palavracı).

Uydurmasyonculuk (tr. fr. i.) Ya­lancılık. Uydurmasyonculuğu bırak da, az buçuk harbi konuş be oğlum I (bk. Atmasyonculuk).

Uyutmak (f.) Aldatmak, kandırmak.

Uyuzlanmak (tr. f.) Huylanmak, şüp­helenmek [en çok dışardan oyunu seyreden kumar hırsızı, arkadaşını u­yandırmak için söyler]. Uyuziand/, dikkatli oyna i

Uyuz (tr. s.) Parasız. (bk. Bitli, Dıra- gon1, Hafif, Hasta1, Kokoz, terso, Tıngır, Tırıl, Yolsuz).

Uyuz olmak (dey.) 1. Parasız kal­mak. İşler kesat be abi, yok ki bir yahnilik (= enayi), uyuzuz iştet (bk. Kokozlamak). 2. Çok kızmak, öfke­lenmek. Herifçioğlu kantarlıyı duyun­ca uyuz oldu. (bk. Hortlamak).

Üç as'la mahkûm olmak (dey.) Bi­rinin palavrasını dinlemeve mecbur olmak (bk. Satıra yatmak).

Üç günlük seyisliği var, kırk yıllık at boku eşeler (dey.) Bilmediği işe karışan, burnunu sokanlar hakkında kullanılır.

Üç kâğıda getirmek (dey) Aldat­mak, kandırmak. Beybabayı üç kâğı­da getirip 100 papelini yürütmüşler. Üç kâğıt açmak (tr. dey.) Dolandır­mak. Gözünü açmayana, üç kâğıt a­çarlar. (bk. Asmak’, Dızlamak, Kay- natmak3, Takmakl ).

Üçkâğıtçı (b. i.) Yalancı, hileci. Herif üçkâğıtçının biridir, sözüne boş ver. (bk. Atmasyoncu, Bomcu, Dubaracı, Kerizci2, Kıtırcı, Madikçi, Mantarcı, Palavracı, Uydurmasyoncu).

Üçkuyucu (b. i.) Kulampara. (bk. Babuk, Keskin, Lâğımcı, Şapçı).

Üflemek (tr. f.) Cimağ etmek. (bk. Atlamak, Vuruşmak).

Üfürmek (tr. f.) Cimağ etmek (bk. Fişek, atmak, Lehimlemek, Nefes çek­mek, Perçinlemek, Şişirmek2, Tezgâh kurmak, Uçuşa gitmek, Yefallemek, Zımbalamak).

Üniversite (fr. i. öğr. arg.) Eğlenceli çevre, eğlence yeri, bar; genelev. Şu aftos üniversiteye devam ediyor.

Üşütmek [kafayı] Anlamsız konuş­mak, saçmalamak. Herifçioğlu biraz üşütmüş veya kafayı üşütmüş kusura kalmayın. (bk. Hilâliahmere laf ko­nuşmak, Tozutmak, Zartzurt etmek).

Ütü (i.) Homoseksüel.

Vagon (ing. s.) Yirmi sayı [yalnız fitil oyununda kullanılır].

Valde (ar. i.) Külhan.

Vallah billâh cebi (ar. tr. dey.) Gö­rünen cep. "Benim ceplerim iki tür­lüdür, vallah bil/ah cebi, gizli cep ..." - H.R.G.

Vapur (fr. s.) Son derece sarhoş bu­lunan kimse. Herif vapur, vinçnen bile kıpırdamaz. (bk. Bulut, Dut, Filispit, Fitil, Kandil, Kandili i, Küp, Matiz, Tur­şu, Zom2).

Vardakosta (ita. s.) Şık, zarif, alımlı, çalımlı, kurumlu, kostak, iriyarı [kim­se]. Şu aftosa bak, iyiden iyiye var­dakosta.

Vaşington (Washington) Tipi (ing. fr. tr. b. s.) Biraz garip görünüşü o­lan, yeni icat, yeni moda. Herifçioğ- luna bak, buz gibi Vaşington tipi.

Vatanı kurtarmak (ar. tr. dey.) Va­ziyeti idare etmek. Neyse ki, garson beni tanıyordu da vatanı kurtardık.

Vaziyo (i.) Çirkin, tapon, kendini be­ğenmiş.

Velet (ar. i.) Küçük çocuk. Bak şu veledin yediği nâneye. (bk. Fırlama, Kopil, Şıkırdım, Şopar, Şorulu).

Verek (tr. s.) Ahlâksız genç, me'bOn. Verektir, kancıklık eder hal (bk. Beş- I ik, Beş yıldız, Dümbelek, Ellisekiz, Esnafı, Folluk2, Götlek, İbnetor, İnek, Kayarto, Tayıncı, Tekerlek, Tünek).

Vız gelip tırıs gitmek (dey.) Aldı­rış etmemek, önem vermemek. Böyle tıraşlar, bize vız gelip tırıs gider, (bk. Boşlamak, Boş vermek, Haylamamak, Keşlemek, Kumpas sallamak, Omuz vermek, Yan çizmek, Yan sallamak).

Vızıldamak (tr. f.) Anlamsız ve çok söylemek. Ne vızıldayıp duruyorsun be, sabahtan beri kafamı törpüledin. (bk. Ötmek2, Perdahlamak).

Vidaları gevşemek (ita. tr. dey.) Kendini tutamayıp çok gülmek, sü­rekli olarak gülmek. Alengirli paçoz- dan yüz bulunca herifçioğlunun vi­daları gevşedi.

Viraj almak (fr. tr. şöf. arg.) [çok] Yalan söylemek ["fazla viraj alıyor­sun" şeklinde kullanılır]. Fazla viraj alma be oğlum, hepimizi yuvarlarsın hendeğe.

Vites (fr. i.) 1. Erkeklik aleti (bk. Babafingo, Bombili, Kereste2, Mas­lahat, Matrakuka, Saksafon, Vites, Zekeriya, Zurna2). 2. Zekâ.

Vites değiştirmek (fr. tr. dey.) Maslahatı, pantolonun bir tarafından öbür tarafına aktarmak. Göz göre gö­re vites değiştirmek çok ayıptır.

Voli (yun. i.) Vurgun, kâr, kazanç. "Hem ben voli başına yüzde otuz is- konto yaparım." - H.R.G.

Voli çevirmek (yun. tr. dey.) Tu­zağa, ağa düşürmek. "Ha şöyle, öy­le bir voli çevir ki, hem senin, hem de bizim işimize yarasın!" -H.R.G.

Voli vurmak (yun. tr. dey.) Vurgun vurmak.

Volta (ita. i.) Bir aşağı bir yukarı dolaşma. Ne aylak adammışsın be, işin gücün hep volta.

Volta atmak (dey.) Bir aşağı bir yukarı dolaşmak.

Volta etmek (ita. tr. dey.) Bir aşağı, bir yukarı dolaşmak, gezelemek. Şu karşıda volta eden hırbo, nenin nesi. kimin fesidir?

VOL

Voltajı düşük (fr. tr. dey.) İş yok, bir işe yaramayan, enayi dümbeleği. Güvenemezsin o voltajı düşüğe. (bk. Pilâki).

Voltasını almak (ita. tr. dey.) Kaç­mak, savuşmak, gitmek, uzaklaşmak. Baktı ki aynasız geliyor, şipşak vol­tasını aldı. (bk. Açmak, Cızdam et­mek, Cızdamı çekmek, Cızlamı çek­mek, Cicozlamak. Çözülmek, Dü­meni kırmak, Fertiği çekmek, Fertik­lemek, İpini kesmek, Kırmak, Kirişi kırmak, Kuskunu koparmak, Nokta olmakl, Palamarı koparmak veya çöz­mek, Panik kırmak, Tığmak, Tüymek, Yaylanmak, Yelkenlemek, Zamkinos etmek, Zıplamak),

Voyvo (isp.) "Çürük yumurta" an­lamına gelen bu söz, biriyle alay et­mek için kullanılır. Ali'ye bak, voyvo! Vurmak (tr. f. şöf. arg.) İçki içmek. Getir, bir tane daha vurayım. (bk. Parlatmak).

Vuruşmak (f.) Cimağ etmek. (bk. Çivilemek, Fişek, atmak, Kalıba çek­mek, Kaskaslamak, Lehimlemek, Maz­galına kargı saplamak. Nefes çek­mek, Parmağını ıslatmak, Perçin­lemek, Pipo temizlemek, Şimendiferi raya sokmak. Şişirmek2, Tezgâh kur­mak, Uçuşa gitmek, Üflemek,' Üfür- mek, Yefallemek, Zımbalamak).

Vuruşturmak (tr. f.) 1i. karşılıklı içki içmek. 2. Karşılıklı yalan söylemek.

Vağcı (tr. s.) Dalkavuk. Herif amma da yağcı imiş. (bk. Piyazcı).

Yağcılık etmek (tr. dey.) Suyunca gitmek. Dalkavukluk etmek. Yağcılık etmek mert adama yakışmıyor, dobra dobra konuşmalı. {bk. Kıl çekmek, Piyazlamak, Yağı yakmak.

Yağ çekmek veya yakmak {tr. dey.) Birini pohpohlamak, koltuklarını ka­bartacak sözler söylemek, dalkavuk­luk etmek, suyuna gitmek. Yağ yak­mak harbi adama yakışmıyor be kar­deşim I {bk. Kıl çekmek, Piyazlamak, Yağcılık etmek).

Yağlı {tr. s.) Paralı, Zengin. Yağlı müşteriyi bulunca sövüşlüyorsun ha I {bk. Kalantor, Kalın).

Vağlıboya 1 {tr. ünl.) Destur, varda! Yağlıboya, değmesini [en çok -gişe önlerinde olduğu gibi - birikmiş hal­ka karşı kullanılır].

Yahnilik {far. s.) Enayi, oyunda her türlü hileyi yutan oyuncu. Mehmet yahniliktir, istediğin gibi yuttur. {bk. Ekmeklik, Gebeş, Gebeşâki, Halalım, lspanak, Keriz2, Mayın, Pilâki, Tasma).

Yakamoz olmak {dey.) Yakalan­mak. Arapoğlu, dün gece on ikide yakamoz olmuş. {bk. Enselenmek, Piyastos olmak).

Yakıştırmak (tr. f. şöf. arg.) Kaşla göz arası içki içmek. Herif, bir aralık yakıştırmış. {bk. Çakmak2, Has işle­mek, Papaz uçurmak, Parlatmak, Ya­pındırmak).

Valamacı {tr. s.) Dalkavuk. Ne ya- lamacıdir o herif. ben bilirim. {bk. Kılbaz, Piyazcı. Yağcı).

Yalan söylemek {tr. dey.) Hileli zar­la gelmesi beklenen sayı gelmemek. Öküzleri koştum ( = zarları attım), şeş gelecekti, yalan söyledi.

Vanbolu {s.) Ahmak, sersem, buda­la. Yanbolunun biri, onda kafa ne gezer! {bk. Abullabut, Andavallı, An­gut, Armut, Aval, Ayran ağızlı, Ban­goboz, Cacıklık, Denyo, Düdük ma­karnası, Gebeş, Gebeşâki, Hafız, Hırbo, Hırt, Hışır, Kanser ilâcı, Kaş­kaval, Kereste, Keş, Koroydo, Mayın, Hıyar, Pangodoz, Pilâki, Saloz, Tere­yağı).

Van çizmek {tr. dey.) Aldırış etme­mek, kulak asmamak. Ne söylersen yan çiziyor, amma da hıyar herif bel {bk. Yan sallamak).

Yandan fırlama {s.) Anasının ipini satmış, it. Öyle yandan fırlamaların palavrasına kulak asma!

Van sallamak {tr. dey.) Aldırış et­memek. dinlememek, önem verme­mek. Mehmet'e bakma! o, işi yan sallar. {bk. Boşlamak, Boş vermek, Dalga geçmek, Haspi geçmek, Hay- lamamak, Keşlemek, Kumpas salla­mak, Omuz vermek, Tonel geçmek, Yan çizmek).

Yandan çarklı {tr. fr. dey.) 1. Ağır giden taşıt. Onun lataması yandan çarklıdır. 2. Şekeri ayrı olarak barda­ğın yanında getirilen çay. Yandan çark­birrl

Yapa {i.) Bıyık. Bizim şopar da ya- pa'ya meraklı ha...

Yapındırmak {tr. f.) Hafif tertip içki içmek. Akşama uğra da biraz yapn- dıralım. {bk. Parlatmak). ■

YAR

Yarım porsiyon (tr. fr. s.) Ufak tefek, çelimsiz [kimse]. Şuna bak, yarım porsiyon herif, bir tane sarkıtsam (= vursam) yarısı boşa gider.

Yarım profil atmak (tr. fr. dey.) Haddini bildirmek. "..bezikçi kadın­ların karşısında yarım profil atarak di- kiliverdi." -Salata Dergisi, S. Süalp.

Yassılmak (tr. f.) Çok hoşlanmak. Parçayı görünce yasstldı.

Yaş (s.) 1. Zor, fena, korkulu [nes­ne, yer, kimse]. İşler yaş! 2. Bütün sulu içkiler. Hangi yaştan çekelim.

Yaş deri ticarethanesi (tr. ar. far. b. i.) Genelev. (bk. Banka, Kırmızı fener, Mektep, Üniversite).

Yatırmak (tr. f. öğr. arg.) MağlOp et­mek. Hüseyin, takımı sen yatırdın !

Yavru (tr. i. öğr. arg.) Küçük ve ter­biyeli öğrenci. Yavruyu fizikten çak­tırmışlar.

Yatık (tr. i.) Kendini kullandıran [ka­dın ve erkek].

Yavşak (tr. s.) 1. İbne [çocuk]. 2. Genç kız. (bk. Kokoniça).           '

Yaylanmak (f.) Çekilip gitmek. Hay­di bakalım yaylan şurdan. (bk. Aç- mak1, Ançizlemek, Aralanmak, Bas­mak, Cicozlamak, Cızdam etmek, Cız­damı çekmek, Cızlamı çekmek, Çö­zülmek, Dümeni kırmak, Ferlemek, Fertiği çekmek, Fertiklemek, Fırttır- -mak, Gaza basmak, Gazlamak, İpini kesmek, Kırmak, Kirişi kırmak, Kus­kunu koparmak, Nokta olmak, Pa­lamarı koparmak veya çözmek, Panik kırmak, Payandaları çözmek, Tığmak, Tırlamak, Toz olmak, Voltasını almak, Yelkenlemek, Zamkinos etmek, Zıp­lamak).

Yaylım (tr. i.) Hesap.

Yaylım etmek (tr. dey.) Hesap et­mek.

Yaylımlamak (tr. f.) İskambil oyu­nunda, arka arkaya çıkan kâğıtların, cinsine, nevine dikkat ederek öbür se­ferinde ona göre kâğıt çekmek. Ku­pa papazının arkasından dokuzlu çık­mıştı; onun arkasından da yedili; yay- lımladım, ona göre oynadım.

Yedek parçalar (dey.) Memeler.

Yedi sülâlesinden bando mızıkay­la geçmek (dey.) Cimağ etmek. (bk. Çarpışmak, Çatıya çıkmak, Çivilemekl, Fişek atmak, Gırnavlamak, Kalıba çek­mek, Kaskaslamak, Kiremit aktarmak, Lehimlemek, Mazgalına kargı sapla­mak, Nefes çekmek, Parmağını ıslat­mak, Perçinlemek, Pipo temizlemek, Saat ayarlamak, Şimendiferi raya sokmak, Su pişirmek, Şişirmek2, Tez­gâh kurmak, Uçuşa gitmek, Üflemek, Üfürmek, Vuruşmak, Yefallemek, Zım­balamak).

Yefallemek (ar. tr. f.) Cimağ etmek. (bk. Fişek atmak, Lehimlemek, Nefes çekmek. Perçinlemek, Şişirmek2, Tez­gâh kurmak, Üfürmek, Zımbalamak.)

Yekün çekmek (ar. tr. dey.) Söze nihayet, son vermek. Görüyorum, tıra­şın kuvvetli, artık, bir yekün çek ba­kalım !

Yeldeğirmeni (b. i.) Bedava. (bk. Beleş, Habeden, Lüp).

Yelkenlemek (f.) (bk. Yaylanmak).

Yemek (tr. f.) Aldanmak, kanmak. Ben bunu yemezdim ama, oldu bir kere.

Yemez (tr. s.) Kurnaz, hile yutmaz. Ne yemezdir, onu ben tanırım. (bk. Bizden, Çakal, Hap etmez, Kaşarpey­niri).

Yemlenmek (tr. f.) At yarışlarında kaybetmek. "Son ikiliden ne haber hayvanlar yemlenmiye gitti'- - Sa­lata Dergisi, S. Süalp.

Yengen (s.) Bozuk, düzensiz, berbat, karışık. Trafik bugünlerde yengen.

Yenge olmak (tr. dey.) Umudu kes­mek, unutmak, ağzına almamak; bit­mek, sona ermek; kaynamak, yok ol­mak. O çoktan yenge oldu.

Yeşil (i.) 1. Yüz liralık [bütün]. iki mor ( = elli liralık)un varsa, bir yeşil vereyim. (bk. Keçili). 2. Dolar.

Yeşilden gitmek (tr. dey.) İşleri yo­lunda gitmek. Görüyorum hep yeşil­den gidiyorsun be oğlum, bizimki ise duman.

Yeşillenmek (tr. f.) Bir nesneye, bir kadın veya kıza istekle, fena gözle bakmak. Oğlum, rasgele gacoya ye­şillenirsen, boylarsın kodesi. Bizim kösteğe yeşillenmeyelim. (bk. Sulan­mak2).

Yırtık dondan fırlamak (tr. dey.) Gereksiz yere her işe ve söze karış­mak, burnunu sokmak.

Yırtılmak (tr. f.) Ödemek, vermek, geri vermek. Yırtıl bakalım papelleri/ (bk. Atlamak, Ballandırmak, Bayıl­mak, Çalıştırmak, Elden gelmek, Sö­külmek, Toka etmek, Toslamak, Uç­lanmak).

Yırtmak (tr. f.) 1. Kaçmak. (bk. Zamkinos etmek). 2. Bir sırrı mey­dana çıkarmak, ifşa etmek. 3. Zor bir durumdan sıyrılmak, kurtulmak.

Yoğurtlu bakla (tr. ar. b. i.) Toplum polisi. [yeşil elbise, beyaz şapkadan kinaye olarak]. (bk. Fruko, İkramiyeli).

Yollu [kadın] (tr. s.) İffetine güvenil­meyen, o yolun yolcusu olan [kadın]. Kadının yollusunu üç günlük yoldan çakarız (= anlarız).

Yolmak (tr. f.) Birinden ödeyeceği paradan çok fazlasını alarak onu za­rara sokmak, kandırarak para ve saire almak. Bizim hacıağayı memlekette ( = Beyoğlu'nda) yolmuşlar. (bk. Ka­zık atmak, Kazıklamak).

Yolsuz (tr. s.) Parasız. Kaç gündür yolsuz kaldık. (bk. Bitli, Dragon1, Ha­fif, Hasta1, Kokoz, Tıngır, Tırıl).

Yolsuzluk (tr. i.) Parasızlık. Yolsuz­luk adamın iflahını keser be abil

Yolunu bulmak (tr. dey. öğr. arg.) (bk. Yolmak).

Yortmak (tr. f.) Sürtüklük ve hay­lazlık etmek. [az kullanılır]. Herifin işi gücü hep yortmak.

Yumulmak (tr. f.) 1. İçine çekmek. Ahmet beyaza ( = eroine) bir yumul­du, ki görme! 2. Yemek yemeye ko­yulmak. Pilava bir yumuldu ki... 3. Koşarken birden hızlanmak. Kaptan muş derdemez, hep birden yumulun­ca, sandık yağ gibi kayıyordu anam babam. 4. Sarılmak, tutmak. Birdenbi­re bacaklarına doğru bir yumuldu ki...

Yurağa (s.) Enayi, aptal.

Yuva (i.) Cami avlusu.

Yuvarlamak (tr. f.) Yemek, içmek. Yarım okka ekmeği yuvarladı! Koca binliği yuvarladı.

Yüklü (tr. s.) 1. Değerli, çok para eden, kıymeti i şeyler. Benim değir­men ( = saat) yüklüdür. 2. Paralı, zengin. Şu ibiş, yüklüye benziyor. (bk. Kalantor, Yağlı). 3. Çok sarhoş. Dün gece bayağı yüklü idim, hep filim ko­parıyordum!, = saçmalıyordum). (bk. Bulut, Dut, Filispit, Fitil, Kandil, Kan­dilli, Küp, Matiz, Turşu, Vapur, Zom2).

Yüksek atlamak (tr. dey.) Aldanmak, kazık yemek.

Yüksek ustura (s.) Yalanın, dolanın, katmerlisi. Yüksek ustura açmıyor be­ni hiç.

Yüreği söylemek (tr. dey.) Cesaret- 1 i olmak. Baksana, bu delikanlının yü­reği söylediği gözünden okunuyor.

Yürek Selânik (tr. dey.) Cesaretsiz, korkak. Herifçioğlunda nah yürek Se­lanik be...

Yürümek (tr. f.) 1. Ölmek. Bizim sansar Ali de yürümüş. (bk. Cavlağı çekmek, Cavlamak, Çıngırağı çekmek, Gümlemek, Kakırdamak, Mortiyi çek­mek, Mortlamak, Nalları atmak veya dikmek, Sıfırı tüketmek3, Tıngırda­mak). 2. İşinden ayrılmak. Bizim mü­dür de yürüdü. (bk. Pasaportunu al­mak).

Yürütmek (tr. f.) 1. Birini işinden çıkarmak, koğmak. İspinoz Mehmet'i fabrikadan yürütmüşler. (bk. Dehle­mek, Haydamak, Oksulamak, Pasa­portunu vermek, Sepet havası çalmak, Sepetlemek, Sıpıtmak). 2. Çalmak, şırmak. Bizim cigara paketini yürüt­müşler. (bk. Anaforlamak, Araklamak, Bomba patlatmak, İşlemek’, Kaldır­mak, Kaparoz etmek, Kerizlemek, O­muzlamak, Sırıklamak, Tırtıklamak. Tu- falamak, Tüydürmek’, Zula etmek).

Yüzdürmek (tr. f.) Koğmak, yol ver­mek. Patron, bizim Reşat'ı yüzdürmüş. (bk. Dehlemek, Sepetlemek).

Yüzünü yıkamak (tr. dey. öğr. arg.) Tıraş olmak. Hele şükür, bugün yü­zünü yıkamışsın.

Zagon (bulg. i.) Kanun, nizam, usOl, yol. Zagonunu bulursam dalma bi­nerim. ^k. Racon).

Zamazingo (i.) Dost, metres. Bu pa- çoz, bizim çopur Hasan'm zamazin­gosudur. (bk. Aftos, Antin, Dalgamo- tor, Gaco, Mantunita, Nannik, Paçoz).

Zamkinos (i.) 1. Adı birden hatırla- namayan ufak ve değersiz bir şeyi anlatmak için kullanılır. Saatin birzam- kinosu kırılmış. 2. Arkadaş, dost met­res gibi kimseler. Yalnız değildi, ya­nında zamkinosu vardı. (bk. Aftos, An­tin, Dalgamotor, Gaco, Nannik, Pa­çoz, Zamazingo).

Zamkinos etmek (dey.) Kaçmak, sa­vuşmak, uzaklaşmak. Marizleneceğini çakınca ( = anlayınca), şipşak zamki­nos etti. (bk. Açmak, Cızdam etmek, Cızdamı çekmek, Cızlamı çekmek, Ci­cozlamak, Çözülmek, Dümeni kırmak, Fertiği çekmek, Fertiklemek, Fırttır­mak, Ga;.:a basmak, Gazlamak, İpini kesmek veya kırmak, Kırmak, Kirişi kır­mak, Kuskunu koparmak, Nokta ol- mak1, Palamarı koparmak veya çöz­mek, Panik kırmak, Payandaları çöz­mek, Tığlamak, Tırlamak, Toz olmak, Tüymek, Voltasını almak, Yaylan­mak, Yelkenlemek, Zıplamak).

Zapartaya girişmek (dey.) Azarla­mak, çıkışmak. (bk. Harcını vermek, diskur geçmek).

Zar (i.) Keyif. Zarımı kaçırıyor, bu aynasız iş.

Zartayı çekmek (tr. dey.) Ölmek. (bk. Cavlağı çekmek).

Zartçı (tr. s.) Yüksekten atan, mü- ballgacı. Zartçıdır, tıraşlarını yan çiz I (bk. Palavracı).

Zar tutmak (dey.) (bk. Telemetreyi ayarlamak).

Zartzurt etmek (tr. f.) Lüzumlu lü­zumsuz, saçma sapan şeyler söyle­mek. Oraya oturmuş, zartzurt edip du­ruyor.

Zavazingo (i.) (bk. Dalga).

Zekeriya (is.) Erkeklik aleti. (bk. Alat, Babafingo, Bombili, Kereste2, Mas­lahat, Matrakuka, Saksafon, Zurna2).

Zerzevat (i.) Uygunsuz kadın, fahişe. Zıbarmak (f.) 1. Gebermek. Dür- zü, hala zıbarmadı. (bk. Cavlağı çek­mek, Cavlamak, Çıngırağı çekmek, Gümlemek, Kakırdamak, Mortiyi çek­mek, Mortlamak, Nalları atmak veya dikmek, Sıfırı tüketmek3, Tıngırdamak, Yürütmek ). 2. Uyumak; sızmak. Şi­şeyi yuvarlayınca, akşamdan zıbardı.

Zımbalamak (f.) 1. Cimağ etmek. (bk. Fişek atmak, Lehimlemek, Nefes çekmek, Perçinlemek, Şişirmek2, Tez­gâh kurmak, Üfürmek, Yefallemek). 2. Bıçaklamak, bıçakla vurmak. Kör Hüsnü'yü sabaha karşı zımbalamış­lar. (bk. Çivilemek, Göbeğinden işet­mek, Hacamat etmek, Hacamatlamak, Şişirmek, Şişlemek).

Zımbırdamak (f.) Gelmek. "Saba­hın beşinde zımbırdadık buraya." - Akbaba. Burhan Esen.

Zıngadak (zf.) Birdenbire, apansızın, hemen, derhal. Arabacı firenlere sa­rılınca, makine zıngadak durdu.

Zıpçıktı (i. ve s.) Hayta, Zıpır.

Zıplamak (tr. f. şöf. arg.) Basıp git­mek. Sen bir kerre zıpla bakalım. [kuyruklanmış otomobillerin, sıraya riayet etmeyenleri hakkında söylenir].

ZIR

Zırtapos (s.) Zıpır, hayta. Zırtaposun biri, ipiyle kuyuya inilmez.

Zil (far. s.) Karnı aç ve iştahlı [kimse]. Dünden beri zilim. (bk. Abazan, Ha- bazan).

Zilli (far. s.) 1. Kavgacı, gürültücü, patırtıcı, şamatacı [kimse]. [daha çok, kadınlar için kullanılır]. Ne zilli karı imiş be, bütün mahalleyi ayağa kal­dırdı. 2. (öğr. arg.) Hafif davranışlar içinde olan kadın öğretmen.

Zilliyi kırmak (far. tr. dey.) Yemek yemek, karnını doyurmak. Daha zilli­yi kırmadık. (bk. Habe etmek, Habe kaymak) .

Zirman (s.) İrikıyım, iriyarı [adam]. Zirmanın biri. (bk. Hırbo1 ).

Zoka (i.) Tuzak, hile, dalavere, oyun. Sana bir zoka hazırlıyorlarmış gibime geliyor, haspi geçme, gözünü aç! (bk. Açmaz, Katakulli, Mandepsi, Numa­ra, Tonga).

Zokayı yutmak (dey.) Aldatılmak.

Zokayı yutturmak (dey.) Kandır­mak, aldatmak. "Bulgurcuya zokayı yutturduk, paraları aldık". - H.R.G.

Zom (s. ) 1. Olgun, kemale gelmiş, tamamlanmış [kimse]. 2. Çok sar­hoş. Herif üç gündür zom. (bk. Bulut, Dut, Filispit, Fitil, Kandilli, Küp, Matiz, Turşu, Vapur, Yüklü2).

Zula (i.) Kaçak ve yasak şeylerin sak­landığı gizli yer, gizli bölme. Otomo­bilin zulasmda 1 5 kilo ampes vardı.

Zula etmek (f.) Aşırmak, çalmak, hırsızlık etmek. Kaç papel zula etmiş? (bk. Anaforlamak, Araklamak, Bom­ba patlatmak, İşlemek!, Kaldırmak, Ka­paroz etmek, Kaparozlamak, Omuz­lamak, Sırıklamak: Tırtıklamak, Tufa- lamak, Tüydürmek!, Yürütmek2).

Zurna (far. i. ) 1. İri burun. Herife bak, safi zurna. 2. Zeker. (bk. Alat, Babafingo, Bombili, Kereste2, Mas­lahat, Matrakuka, Saksafon). 3.Çok sarhoş. (bk. Bulut, Dut, Filispit, Fitil, Kandil, Kandilli, Küp, Leylâ, Matiz, Peygamber, Turşu, Vapur, Yüklü3, Zom2).

İNDEKS

A

Abuk sabuk [kimse] : Kontak.

Acayip : Antika.

Acayip [kimse] : Kaşmerdikoz.

Acayiplik : Antikalık.

Acemi : Çaylak, Kuş.

Acemi oyuncuyu uyarmak : Ku­lak delmek.

Acemi şöför : Hızlı şöför.

Âciz : Çakal2.

Aç : Abazan, Habazan.

Açık, serbest : Averta.

Açık bacak görmek : Firikik yaka­lamak.

Açık durmak : Alarga durmak.

Açık gelmek : Alarga etmek.

Açıkgöz [kimse] : Acıbadem, Ana­sının gözü, Bitirmiş, Bizden, Ça­kal’, Hapetmez, Kaşar, Kaşarpey­niri, Yemez.

Açıktan gelmek : Alarga etmek.

Açma [kapı pencere...] : Fayrap2.

Açmak [kapı, pencere...] : Fay­rap etmek2, Fayraplamak.

Adam çiğnemek : Leş yapmak.

Adet, usul : Racon, Zagon.

Adî : Duman2, Madara’.

Afallamak : Salozlaşmak.

Afyon : Cephane, [bir yudumluk] Hap; [süzme] macun;siyah; [süzme] şıra; [bozuk] toprak.

Afyon çeken : Hapçı.

Ağa düşürmek : Voli çevirmek. ,, Ağır, mühim : Okkalı.

Ağırbaşlı [adam] : Beybaba.

Ağır giden vasıta : Yandan çarklı’.

Ağız ağıza dolu : Sıvırya.

Ağzını bozmak : Kalaylamak, Ka­yarlamak, Okumak, Perdahlamak.

Ahlâkı zayıf [kadın]: Esnaf’, An- tin’, Dizel, Kamyon, Motor, Pa- çoz, Patlak istepne, Yatık, Sırma.

Ahmak : Enayi pilakisi, Saloz, Şal­gam.

Akıl : Fıstık, Torik.

Aklı başka yerde olmak : Gır veya gırgır geçmek.

Aklını kullanmak : Çalıştırmak. Fıs­tığını kullanmak, Santralini işlet­mek, Toriğini çalıştırmak, Torik işletmek.

Aktarma [elden ele] : Kamanço et­mek, Kavanço etmek.

Alâ : Daniska’, Kıyak, Kimya.

Alay, eğlence : Matrak, Salamurya, Saraka.

Alay edilen kimse : Motor2.

Alay etme, eğlenme : Saraka.

Alay etmek : Çalıştırmak, İşletmek3, Makara geçmek, Maytaba almak, Maytap etmek, Saraka etmek’, Sarakaya almak, Matrağa almak, Matrak geçmek, Peliz kesmek, Ti­ye almak.

Aldanmak : Açmaza gelmek, Bas- mak3, Boğulmak, Kafeslenmek, Tav olmak, Tongıya düşmek, Tora düşmek, Yemek, Yüksek atlamak.

Aldatıcı : Bomcu. Dubaracı, Kalleş, Kayışçı, Kıtırcı, Madikçi, Tavcı.

Aldatılma [alışverişte] : Kazık2.

Aldatılmak : Zokayı yutmak.

Aldatmak : Dolaba koymak, Kamış atmak; [bir işte] Kayışa çekmek, Kazık atmak’, Kazıklamak’; [ho­cayı] Morfin koymak; Madik at­mak, Madik etmek, Madik oyna­mak, Mandepsiye bastırmak, Man­depsiye düşürmek, Çaparize getir­mek, Mantara bastırmak, So­yaya düşürmek, Tongıya düşür­mek, Mantarlamak, Üç kâğıda getirmek, Uyutmak, Zokayı yut­turmak.

Aldırış etmek : Şan vermek.

Aldırış etmemek : Boşlamak, Boş vermek, Dalga geçmek, Haspi, geçmek, Haylamamak, Iska geç­mek, Keşlemek, Kumpas salla­mak, Omuz vermek, Reçete yaz­mamak, Tonel geçmek, Yan çiz­mek, Yan sallamak.

Aleyhte tertibat almak : Kumpas kurmak, Posta koymak veya kur­mak.

Allahlık [kimse] : Müsvedde.

Almak : Sıyırtmak.

Altın [saat, köstek] : Küflü, Mala­ma, Oski, Sarıkız.

Âlüfte : Esnafi, Antinl, Kamyon, Pa- çoz.

Amel olmak : Makineyi bozmak.

Ana, anne : Kocakarı.

Anam : İmanım.

Anlamak : Çakmaki, Çakallaınak, Çakız olmak, Çakoz etmek, Çakozla- mak.

Anlamamazlıktan gelen : Çakaral- maz.

Anlamamazlıktan gelmek : Çaka- ralmazlıktan gelmek.

Anormal [kimse] : Kaşmerdikoz, Kontak.

Ansızın gelmek : Düşmeki.

Antika [nesne] : Çarliston marka2. Apansızın : Zıngadak.

Aptal : Abeci, Abullabut. Ahlat, An­davallı, Bangoboz, Cacıklık, Den- yo, Dilgoz, Düdük, Düdük ma­karnası, Dümbelek2, Enayi pilâkisi, Gebeş, Gebeşâki, Göt, Habeci, Habeci kostik, Hafız, Halalım, Andavallı, Hırbo, Hırt, Hırtapoz, Hışır, Hıyar. Hıyarağa, lspanak, Kandıralı, Kanser ilâcı, Kaşalot, Kaşalotzade, Kaşkaval, Kaval, Ke­lek, Kerestel, Keriz2, Keş, Keşke- kaleyhisselâm, Koroydo, Lahma­cun pidesi, Malak, Mantar2, Ma­yın, Maval, Pangodoz, Pilâki, Sa­loz, Şaban, Şalgam, Taşarabası, Tereyağı, Tırıvırı, Yanbolu, Yu- rağa.

Aptal kumarbaz : Ekmeklik, Hala­lım, lspanak, Keriz2, Kuş, Mayın, Nahik çelebi, Yahnilik.

Aptallaşmak : Ağzı paça olmak, Ka­pak kâğıdına pişti vermek, Ma­yışmak, Salozlaşmak. Şabanlaş­mak.

Aptallık : Andavallılık, Avallık, Ha­fızlık, Hırtapozluk, Hırtlık, Hıyar­lık, Kaşkavallık.

Aptaloğlu aptal : Ispanakzade.

Araba sürmek [motorlu] : Topuk­lamak.

Arabayı çarpmak [şöför] : Fotoğ­raf çıkarmak, Model değiştirmek, Toslamak2.

Aralarını bozmak : Kamış koymakl. Aralık [mesafe] : Contal.k pay. Aralıksız : Deliksiz.

Aramak, araştırmak : Gıdıklamak. Ara vermek : Nefeslenmek.

Arka, ard : Antin2.

Arkadaş [kafadar] : Hampa, Omuz­daş, Şamdan, Zamkinos.

Arkalı [kimse] : Dayısı dümende, Pistonlu.

Arkasından gitmek : Tabanının al­tına takılmak.

Arkasını okşamak : Köteklemek. Arsızlanma : Su koyuverme.

Asılsız [söz, haber] : Kantin, Man- tarl, Polim.

Askeri nakil vasıtası : Serseri mayın. Asmak [okulu] ! Posta kaldırmak.

Âşık : Bitik, Mintoni.

Aşırıcılık : Arakçılık.

Aşırma [çalma] : Arak, Aşıremento, Kaparoz, Pandufla.

Aşırmak [çalmak] : Anaforlamak, Araklamak, Bomba patlatmak, Gelberi etmek, İşlemek’, Kal­dırmak, Kaparoz etmek, Kaparoz- lamak, Kerizlemek, Omuzlamak, Sırıklamak, Tırtıklamak, Tufala- mak, Tüydürmek’, Zula etmek.

Aşk : Rampı.

Ateş püskürmek : Bora patlatmak.

Atmak : Şutlamak.

At yarışlarında kaybetmek : Yem­lenmek.

Avanak : Duman4.

Avuç açmak : Selman etmek.

Ayak diremek : Asılmak. Ekşimek2.

Ayakkabı : Sirkat.

Ayakkabı boyacısı : Lustur.

Ayakkabı [eski] : Altı patlar.

Ayakta durmak [uzun süre] : Ağaç olmak.

Ayıp etmek : Ayıp sallamak.

Ayrılmak [arkadaşından] : Asmak2 Ekmek4, Satmak.

Ayyaş : Küplü2; [ihtiyar] Pangodoz.

Azamet : Kasıntı.

Azarlama [çok] : Ingiliz arması, Pa­para.

Azarlamak : Harcını vermek, Dis­kur geçmek, Fırça atmak, Zapar­taya girişmek.

Azarlanmak : Fırça yemek.

Az bulunur : Çarliston [marka]2.

Azizim : Hacım.

Az şekerli kahve : Ortanın solu.

B

Baba, peder : Moruk2. Bağışlıklı : Akortlu.

Bahane aramak [kavga için] : Bit­lemek.

Bahsetmek : Tınmak.

Bahşiş : Siparı.

Bak I : Dikiz 1

Bakışıyla ümit vermek [kız, kadın] : Pas vermek, Avans vermek.

Bakışmalarla anlaşmak : Kesişmek, Paslaşmak.

Bakkal : Sıçan.

Bakmak [bir yere] : Dikiz etmek, Dikizlemek, Dikiz geçmek, Dikiz gelmek, Pansumanlamak, İskan­dil etmek, Kitakse etmek.

Baldırı çıplak : Sapı silik.

Bar : Üniversite.

Barbut kahvesi : Bitirim2, Tekke.

Barbut kahvesi işleten : Bitirimci.

Barbut masası : Güverte.

Bas! : Oksil

Basıp gitmek : Zıplamak.

Baş [insanda] : Enginar, Saksı.

Başaçıkmak : Düz nefes etmek.

Baş ağrıtma : Ham hum.

Baş ağrıtmak : Ham hum etmek, Hava, sıkmak, Kafa ...kmek, Kafa ütülemek, Kafese almak, Kaval- lanmak, Limon sıkmak, Su kaçır­mak.

Başarısızlık : Fiyaskos.

Başarısızlığa uğramak : Copa sıç­mak, Pili bitmek, Çuvallamak.

Başarmak, hak etmek : Düz nefes etmek.

Başıboş [kimse] : Hayta, İpi kırık, İpsiz.

Başına sarma [birbirinin] : Ka- manço, Kavanço2.

Başından savmak : Asmak2, Deh­lemek, Ekmek4, Migrosa ver­mek, Oksulamak. Satmak, Sepet­lemek, Sıpırtmak, Şutlamak. Işın­lamak.

Başını kesmek : Kopsi kefâli etmek. Batmak [kumarda] : Turna olmak.

Bayağı [adam] : Çakal.

Beceriksizlik etmek : Topallamak. Becermek, başarmak : Düz nefes almak.   .

Bedava : Anafor, Avanta, Beleş, Ha- beden, Lüp, Yeldeğirmeni.

Bedavacı : Anaforcu, Avantacı, Be­leşçi, Kaparozcu, Lüpçü, Otlakçı, Paraşütçü.

Bedavacılık: Anaforculuk, Beleşçilik, Kaparozculuk, Lüpçülük, Otlak­çılık, Otlakıye.

Bedavadan : Anafor. Avanta, Beleş, Habeden, Haybeden, Lüp.

Bedavadan kazanmak : Anafora konmak, Avanta etmek, Lüpe konmak.

Beklemek : Astar etmek.

Beklemek [bir yerde uzun uzun]: Ayazlamak, Kazıklamak2.

Bel [sperma] : Kafa yağı.

Belâlı kimse : Trafik kazası.

BelAsını bulmak : Papazı göt altın­da bulmak.

Belediye zabıta memuru : Çarşı ağası.

Belediye zabıtası : Geştapu.

Belsoğukluğuna uğramak : Basto­nu kırmak, Kamışı kırmak.

Benzin : Süt.

Benzin çalmak : Emzirmek, sağmak.

Berabere kalma : Fit2, Pata.

Berabere kalmak : Pata gelmek.

Berbat : Yengen.

Beş kuruşluk [bütün] : Patagos.

Beş numara : Kefal.

Beynamaz : Taharetsiz.

Beyoğlu [İstanbul'da] : Memleket.

Bıçak : Falçata.

Bıçak [büyük] : Gaddâre, kulaklı.

Bıçaklamak : Çivilemek, Göbeğin­den işetmek, Hacamat etmek, Hacamatlamak, Şişirmek, Şiş­lemek, Zımbalamak.

Bıyık : Gerdan süpürgesi, Yapa.

Bikrini izale etmek : Cam kırmak, Çerçeve dağıtmak.        ,

Biçimine getirmek : Sotaya getir­mek, Tavına getirmek.      .

Biçimsiz : Tipsiz.

Biçimsizlik : Tipsizlik.

Bilmek : Çakmak.

Bin liralık [bütün] : Çarşafı, Taban halısı.

Bırakmak : Bastırmak.

Bir aşağı bir yukarı dolaşmak : Volta atmak, Volta etmek.

Birdenbire : Zıngadak.

Bir düziye : Gırla.

Birinden para koparmak : Sızdır­mak, Sövüşlemek.

Bir işi berbat etmek : Filimleri yak­mak.

Birli [otuzbir oyununda] : Filiz.

Bir omuzu düşük [kimse] : Çağa­noz, Pavurya.

Bir omuzu düşük olarak yürümek: Çağanozlaşmak, Pavuryalaşmak.

Bir sırrı meydana çıkarmak : Pe- niz etmek, Yırtmak2.

Bit : Filo, Macar, Piyanço.

Bitirmek : Elemek2, Eritmek.

Bitti : Cicoz.

Boğazlı [kimse] : Raspacı.

Boğazlı olma : Raspa.

Bok I : lskata I

Borcunu ödememek : Asmak, Ça­mura yatmak, Takmak, Kaynat­mak2.

Borcunu ödemeyen : Askıcı.

Borcunu vermemek : Asma dik­mek, Asmaki, Kaynatmak3, Tak­mak.

Borcunu vermeyen : Askıcı.

Boş iş : Havacıva.

Boş [söz] : Borul, Fasaryal, Hava­cıva, Madara, Pofyos, Sifos.

Boş, boşuna : Dumani, Mantar.

Boşboğaz : İspinoz, Nargile.

Boş geçen [ders] : Marşal [ders]. Boş, işsiz kalmak : Kabız olmaki. Boşuna ölmek : Niyazi olmak. Boyuna : Gırla.

Bozuk : Haşat.

Bozulmak [bir iş, bir şey] : Sigor­tası atmak.

Bozum etme : Madara2.

Bozum olmak : Amorf olmak, Dut gibi olmak, Ekşimek1, Foslamak, Hat karıştırmak, Madara olmak.

Böbürlenmek : Mayalamak.

Bön : Andavallı, Tereyağı.

Bönlük : Avallık, Hafızlık, Hırtlık.

Budala : Abullabut, Andavallı, An­gut, Armut, Aval, Ayran ağızlı, Bangoboz, Cacıklık, Denyo, Dil­goz, Düdük makarnası, Gebes, Gebeşâki, Hafız, Habeci, Habeci kostik, Halalım, Hınt, Hırbo, Hırt, Hışır, Hıyar, Kanser ilâcı, Kaşalot, Kaşalotzade, Kaşkaval, Kerestel, Keri;;.2, Keş, Keşkekaleyhisselâm, Koroydo, Lâhmacun pidesi, Man- tar2, Mayın, Maval, Pangodoz, Pilâki, Saloz, Tereyağı, Yanbolu.

Budala [tipli] : Tırıvırı.

Budalalık : Hırtopozluk, Hırtlık, Hı­yarlık, Kaşkavallık.

Buraya bak l : Ulan 1

Burnunu karıştırıp hap yapmak: Bocurgat yapmak, Hap yapmak.

Burnunu sokmak [bir işe] : Çatal atmak.

Burun [insan -nu]: Bodoslama, kik; [büyük] zurna.

Büyüklük : Kasıntı.

Büzük : Karanfil, Menekşe.

c

Cadde : Suyolu.

Caddelerde iş görmek : Suyolunda yatmak.

Cahil : Kırro.

Cami avlusu : Yuva.

Canım : imanım.

Canı çekmek veya istemek : Da­marları şaha kalkmak.

Can sıkmak : Gır açmak, Ham hum etmek, Hava sıkmak, Kafa...kmek, Kafa ütülemek, Kafese almak, Ka- vallanmak, Limon sıkmak, Plağı bozulmak, Su kaçırmak.

Casus : İspiyoncu, Radarcı.

Casusluk etmek : ispiyonlamak.

Cebi delik : Bitli, Dıragonl, Hafif, Hasta1, Kokoz. Tıngır, Tırıl.

Cebren : Kaspanak, Metazori.

Cenaze : Mortu.

Cenaze arabası : Mortucu2.

Cep [görünen, bilinen] : Yallah billâh cebi.

Cepheden : Bodoslamadan.

Cesaret : Göt.

Cesaretsiz, korkak : Yürek Selllnik.

Cesur olmak : Yüreği söylemek. Ceza vermek : Sokmak.

Ceza vermek [şöföre]: Kurdelesini kesmek, İkramiye düşmek.

Cıvalı zar : Dolu zar, Öküz, Ölü.

Cıvasız zar : Harbi zar.

Cıvıtmak : Çamurlaşmak.

Cigara : Çıkıntı, Mal4, Sipar, Sipsi.

Cigaranın dumanını içine çekmek: Ciğerleri bayram etmek.

Cigaranın son yudumu : Cura.

Cigara sarmak [esrarlı] : Diş kır­mak.

Cigarası olmak : Mazotu olmak.

Cimağ : Ahtu, Enjeksiyon naturel, Haniş, Tıngırtı.

Cimağa âlet olmak : Dibini döv­dürmek.

Cimağ edilmek [birine) : Tezgâ­hından geçmek.

Cimağ etmek : Atlamak, Çarpışmak, Çatıya çıkmak Çivilemekl, Dü- düklemek, Fişek atmak, Gırnav- lamak, Kalıba çekmek, Ka9kas- lamak, Kiremit aktarmak, Lehim­lemek, Lötrefil yapmak, Mazga­lına kargı saplamak, Nefes çek­mek, Parmağını ıslatmak, Perçin­lemek, Pipo temizlemek, Saat a­yarlamak, Şimendiferi raya sok­mak, Su pişirmek, Şişirmek2, Tez­gâh kurmak, Tığlamak, Uçuşa gitmek, Üflemek, Üfürmek, Vu­ruşmak, Yedi sülâlesinden bando mızıkayla geçmek, Yefallemek, Zımbalamak.

Cilve : Fasarya2.

Cimri : Demirhindi.

Cinaslı [söz] : Armalı.

Cinsel ilişkiye hazırlamak : Ayık- lamak2.

Cömert [parasız olduğu halde] : Acın kabadayısı.

Cünup [kadın] : Islak.

ç

Çabucak : Şıpınişi, Şıplan, Şipşak.

Çabuk : Pami.

Çakır keyif [esrar-i] ] Harman.

Çalçene : İspinoz, Perdahçı, Tıraşçı, Usturacı.

Çalgıcı : Kerizci’.

Çalgı çalmak : Kerizlemek.

Çalgılı eğlenti : Hındım.

Çalım : Fasarya2, Rüzgâr.

Çalınmak. kaybolmak : Kalk gide­lim olmak.

Çalma [aşırma] : Arak, Aşiremen- to, Aşırmasyon, Kaparoz, Pan- dufla.

Çalmak [hırsızlık] : Anaforlamak, Araklamak, Bomba patlatmak, Ce­bellezi etmek, Dızlamak, Gelberi etmek, işlemek’, Kaldırmak’, Ka­natlandırmak, Kaparoz etmek, Ka- parozlamak, Kerizlemek, Omuz­lamak, Sırıklamak, Taramak, Tır­tıklamak, Tufalamak, Tüydür­mek’, Yürütmek2, Zula etmek.

Çapkın : Adadiyoz, Bitirim, Dıragon2. Kopuk, Mırmır, Pırpırı.

Çapkın [yaşlı] : Çomar, Mastori.

Çarpık [kimse] : Pavurya.

Çarpışmak [taşıtlar] : Akordeon olmak, Öpüşmek.

Çarpmak [Çalmak] : Anaforlamak, Araklamak, Bomba patlatmak, Dızlamak, lşlemek2, Kaldırmak, Kaparoz etmek, Kaparozlamak, Kerizlemek, Omuzlamak, Sırıkla­mak, Tırtıklamak, Tufalamak,Tüy- dürmek2, Yürütmek2, Zula etmek.

Çarpmak [bir yere] : Toslamak’.

Çat pat konuşmak [yabancı dille]: Patırdatmak.

Çehre : Faça2.

Çek arabanı : Oksi l

Çekilmek, gitmek : Aralanmak, Bas­mak’, Yaylanmak, Yelkenlemek.

Çekip almak : Elado etmek.

Çekiştirmek [birini] : Çivilemek.

Çelimsiz [kimse] : Az gelişmiş ülke, Çiroz.

Çenebaz : İspinos. Perdahçı, Tıraşçı, Usturacı.

Çene çalmak : Gır atmak, Gır kay­natmak’, Kaynatmak’, Kazımak, Tıraş etmek.

Çengi takımı : Pembemin kolu.

Çığırından çıkmak [bir iş, bir şey]: Sigortası atmak.

Çıkagelmek : Damlamak, Düşmek’.

Çıkarma [üstbaş] : Fayrap2.

Çıkarmak [üstbaş] : Fayrap etmek2, Fayraplamak’-2.

Çıkar sağlayamamak : Ayvayı ye­mek.

Çiftleşme aleti : Musluk.

Çiftleşme aleti [kadınlarda] : Fol­luk’, Şeriatevi.

Çiğnemek [adam] : Leş yapmak.

Çingene : Başka, Todi.

Çirkin, biçimsiz [kimse] : Çırnak, Kakanos, Kokoroz, Sapanorya, Tipsiz, Vaziyo.

Çirkinlik : Tipsizlik.

Çirkinleşmek : Molozlaşmak.

Çişi gelmek : Radyatör su kaynat­mak.

Çocuk : Bızdık, Fırlama, Kopil, Şı- kırdım, Şopar, Şorulu, Ufaklık, Velet.

Çocuk [parlak. güzel] : Kurabiye.

Çocuk bilgili hoca : Depo.

Çok çalışkan ve saf öğrenci : Ha­fız, İnek, İnekçil.

Çok gol yiyen kaleci : Koridor.

Çok gülmek : Vidaları gevşemek.

Çok güzel : Kıyak , Kimya.

Çok güzel [kadın] : Kitap gibi [ka­dın].

Çok hoşlanmak : Kesilmek1.

Çok iyi hoca : Lokum.

Çok kızmak [hiddet] : Bora pat­latmak, Hortlamak, Komaya gir­mek, Uyuz olmak.

Çok konuşan : ispinoz. Perdahçı, Tıraşçı, Usturacı.

Çok konuşmak : Dikine tıraş etmek, Kesmek2, Perdahlamak, Tıraş et­mek, Tıraşlamak1>2, Vızıldamak.

Çok memnun olmak : Kesilmek,

Çok pahalı olan [şey, yer] : Kazık3, Kazık marka, Tuzlu.

Çok para harcamak [gereksiz] : Hacıağalık etmek.

Çok para harcayan [gereksiz] : Hacıağa.

Çok para kazanan [oyuncu] : Du­mancı.

Çok para kazanmak [oyunda]: Du­man yapmak.

Çok sarhoş : Bulut, Dut, Filispit, Fi­til, Kandil, Kandilli, Küp, Leylâ, Matiz, Peygamber, Turşu, Vapur, Yüklü3, Zom2, Zurna3.

Çok sarhoş olmak : Peygamber ol­mak, Dut gibi olmak2.

Çok şanslı olmak : Kıçının kıllarıyla balık yakalamak.

Çok şaşırmak : Komaya girmek.

Çok şekerli kahve : Ortanın sağı.

Çok terbiyeli [öğrenci] : Hanım ev­lâdı.

Çok üzülmek : Komaya girmek.

Çok yeme : Raspa.

Çok yeni [nesne] : Kız gibi.

Çok yorulmak : Komalık olmak.

Çok zayıf [kimse] : Sam yeli vur­muş mayıs çirozu.

Çok zengin [kimse] : Alyon, Kalan­tor, Kalın, Yağlı.

Çullanmak : Hındımlamak.

Çük : Bağırsak çıkıntısı, Paçacı ke­miği. Lolo,

Çürük .tahta : Tonga2.

Çürük yumurta : Voyvo.

D

Dağınıklık : Çapaçulluk.

Dalavere : Açmaz, Dolma1, Duba­ra, Dümen, Kaşkariko, Katakulli, Mandepsi, Numara. Tongal, Zoka.

Dalavereci : Dubaracı, Dümenci, iş­çi, Kalleş, Kerizci, Madikci, Nu­maracı, Polimci, Üçkâğıtçı.

Dalaverecilik : Polimcilik.

Dalavere yapmak : Açmaz yapmak, Dümen yapmak, Kulpa oynamak, Sotada bırakmak.

Dalgınlığa getirmek : Dalgaya ge­tirmek.

Dalgın olmak : Boşlamak, Boş ver­mek, Dalga geçmek, Dalgaya gel­mek, Haspi geçmek, lska geçmek, Haylamamak, Keşlemek, Kum­pas sallamak, Omuz vermek, To- nel geçmek, Yan çizmek, Yan sal­lamak.

Dalkavuk : Kılbaz, Piyazcı, Yağcı, Ya- lamacı.

Dalkavukluk etmek : Kıl çekmek, Yağcılık etmek, Yağ yakmak.

Darıltmak : Tel kırmak.

Davetkâr bir bakış yakalamak : Pasını almak.

Dayak, Kötek : Mariz, Patak.

Dayak yemek : Hacı pintorosa ka­vuşmak, Marizlemek, Nafakasını almak.

Dayak atma [karakolda] : Ameli­yat.

Dayak atmak : İçermek, Mariz at­mak, Marizine kaymak, Marizle- mek, Mariz uçlanmak.

Dayak yenilen yer [Anarşik o.- laylar çıkaran gençler için] : Okul.

Dayanmak [sabır] : Karanfilisıkmak.

Dedikodu yapmak : Gazete çıkar­mak.

Defetmek : Dehlemek, Haydamak, Oksulamak, Sepetlemek, Sıpıt­mak, Şutlamak, Yürütmeki.

Defol I : Oksi !, Açbaşı 1

Defolmak : Arabayı çekmek, Nokta olmak1, Gaza basmak, Toz olmak.

Değersiz [şey, kimse] : Cavalacoz, Cırnık, Fasafiso, Havacıva, Kıçı- kırık, Kırtipil, Külüstür, Külüstür marka, Mıcır, Moloz, Pofyos, Ta­pon, Zımbırtı3.

Değiştirme [bir şeyle] : Kamanço, Kavanço1.

Deli : Hınt.

Demode [elbise, giyecek, taka­cak] : Eski enayi biçimi.

Derece : Pelese.

Derhal : Şıpınişi, Şıplan, Şipşak.

Derhal haber almak : Şipşaklamak.

Derlitoplu : Usturuplu.

Dermeçatma [şey, kimse] : Ca­valacoz, Çırnık, Fasafiso, Kırtipil, Kıtıpiyos, Külüstür, Külüstür mar­ka, Mıcır, Moloz, Pofyos, Tapon, Zımbırtı3.

Derse çalışmak [fazla] : Hafızla­mak, İneklemek, Kuşlamak.

Desteklemek : Torpillemek2.

Dırıltı : Ham hum.

Dırıltı etmek : Ham hum etmek.

Dışarı çıkmak : Temiz havaya çık­mak.

Dikkat et! : Dikiz 1

Dikkatli olmak, bulunmak : Çuval ağzı açmak.

Dikkatli olmamak : Gır geçmek.

Dilenmek : Selman etmek.

Disiplin kurulu [okulda] : Hamam.

Disiplin kurulu başkanı [okulda] : Büyük kurna.

Disiplin kurulu başkanı muavini [okulda] : Küçük kurna.

Dizlerinin bağı çözülmek : Asfal- yaları gevşemek.

Doğru [oyun] : Harbi.

Doğruluk [bir işte] : Harbilik.

Doğru konuşmak : Harbi konuş­mak, Mekiği doğru işlemek.

Dolandırıcı : Arakçı, Dızdızcı, İşçi, Kaldırımcı, Manitacı, Markacı, Muslukçu, Numaracı, Panduf­lacı, Tırnakçı, Tırtıkçı, Tokatçı, Tu- facı, Tuzakçı.

Dolandırıcılık : Arak, Kaparoz, Ma­nitacılık, Pandufla, Tokatçılık.

Dolandırıcıya yardım etmek : Pa­talya durmak.

Dolandırılan [kimse] : Haybeci. .

Dolandırma [birini] : Arak, Aşire- mento, Kaparoz, Pandufla, Tokat. Dolandırmak : Asmak1, Dızlamak, Kaynatmak3, Takmak3, Üçkâğıt açmak.

Dolaşma [aşağı yukarı] : Volta. Dolmuş yapmak : Dolma yapmak. Dolu zar : Fındık.

Dost, metres : Aftos, Antin, Dalga- motor, Gaco, Helâllı, Kapama, Mintoni, Nannik, Paçoz, Zama­zingo, Zamkinos.

Dönek [öğrenci] : Eski memur, Top­çu2.

Dönmek [öğrenci] : Atomlamak, Çakmak3, Çuvallamak, Takmak3, Tırlamak2, Top atmak2, Torpil­lemek.

Dövmek : Islatmak, İçermek, Mariz atmak, Marizine kaymak, Mariz- lemek, Mariz uçlanmak, Okşa­mak [Hafif tertip]; Dokunu do­kunu veımek [yumrukla], Parsel­lemek.

Dövmek [çok-]: Komalık etmek, Ko­maya .sokmak. Ufalamak2.

Dur1 : Makasi, Resto I, Terso 1, Us- kut!

Durmadan geçmek [şöför] : Tran­sit geçmek.

Durmak : Abuse etmek.

Durum : Dalga3, Pelese.

Düşeş [tavlada] : Demiryolu, Sırtı­kara.

Düşünmek : Toriğini çalıştırmak.

Düşünmek [derin derin-] : Mid­ye çıkarmak.

Düzenbaz : Dubaracı, Filimci, İşçi, Kal leş, Kerizci2, Madikçi, Marka- cıoğlu.

Düzensiz : Yengen.

Düzülmüş iskambil : Dolma2.

E

Efendi şöför : Simokinli bey.

Eğlence, alay : Festival, Saraka.

Eğlence yeri : Üniversite.

Eğlenme, alay etme : Matrak, Mat­rak geçme, Saraka, Sarakaya al­ma, Tiye alma.

Eğlenti : Keriz3.

Eğri bacak : Iskota bacak.

Ekmek [yenilen] : Habe.

El atmak [bir işe] : Çatal atmak.

Elbette : Eyvala.

Elden ele aktarmak : Kamanço et­mek, Kavanço etmek.

Ele geçirmek [birini] : Egavlamak, Enselemek, Piyastos etmek, Sı­yırtmak, Tavlamak.

Elinde avucunda kalmamak : Sı­fırı tüketmek2.

Elli liralık [bütün] : Japon, Mor.

Emanet : Denyo2.

Emanet bırakmak : Denge koymak.

Enayi : Pilâki, Yurağa.

Enayileşmek : Pilâkiloşmek.           .

Enayioğlu enayi : lspanakzade.

En mükemmel : Sıfır numara.

Eritmek [birini karşısında] : Piş­maniyeye çevirmek.

Erkek : Sap.

Erkek öğretmen : Aynasız, Ağabey, Bıdık, Kasap2, Kıl, Kobra, Kırpış, Tin tin.

Erkeklik bezi : Kampana, Gavgav, incir dolması.

Eroin : Beyaz; [bir tutam] Çekim; Horain, Mal3, Orain; [bir tutam] Prez; Toz.

Esas : Daniska2.

Eski otomobil : Haşat, Lâtarna.

Espiyonluk etmek : Çivilemek.

Esrar [içilen] : Ampes, Cigaralık, Cuk, Çayşekeri, Dalgal, Dem, Diş, Duman; Fino, Gogo, Gubar, Hanteriş; [ufak]. Hurda, Ihı; [bir avuçluk] Kabza; Kapakeyif, Keçi, Kâmil; [iyi] konca; Keçi, Keyif, Kuru, Mal, Püf; [Kötü] Paspal2, [bozuk] Toprak; Nefes, Ot, Sarı- kız2.

Esrar çekmek : Nefesleşmek.

Esrar içilen otomobil [içinde] : Seyyar tekke.

Esrar içilen yer : Bitirim2, Tekke.

Esrar içmek : Nefesleşmek, Ot ye­mek.

Esrarkeş : Gogocu.

Esrarkeşlerin büyüğü : Sultan.

Esrarlı sigara [kalın sarılmış] : Palamut.

Esrar sarhoşu : Dumancı, Mastor, Mastur, Metizmenos.

Etli pilâv [bol] : Molozlu pilâv.

Etmek : Atmak.

Ev : Peçiz.

Eve gitmek : Peçiz etmek. Evlenmek : İntihar etmek.

Ezmek : Ufalamak2.

F

Fahişe : Aynalı pembe, Çürük, Dizel, Kamyon, Yatık, Sırma, Esnafı,

Fakir [kimse] : Kırtipil.

Falso : Fiyaskos.

Fasılasız : Deliksiz.

Fasıla vermek : Nefeslenmek.

Faydalanma [kandırarak] : Ha- minto.

Faydalanmak : Anlamak; [uzun za­man] emmek, Sağmak.

Faydalanmamak : Hava almak.

Fazla para almak [bir kumarbaz­dan] : Kesmek’.

Fena [şey, yer, kimse] : Aynasız2, Boru2, Duman2, Dümbük; [du­rum] Kertan, Haşat, Kesik, Mada­ra’, Yaş.

Fena duruma düşmek : Çarşafla­mak, Göt altına gitmek.

Fena durumda görülmek : Fire vermek.

Fena tabanca : Çakar almaz.

Ferç : Çatı, Duka, Enginar, Folluk’, Geceyolu, Şeriat evi, Koko2, Fırsat [oyunda] : Kolpo.

Fırsat düşkünü : Tırnaksız. Fısıldamak : Fıs geçmek.

Fransız lirası : Çıngarlımoruk oksisi. Fit olmak : Pata gelmek.

Foyası meydana çıkmak : Hat karıştırmak.

G

Garip : Antika.

Gariplik : Antikalık.

Gâvurun piçi : İstavroz fidesi. Gebe kalmak : Küpe sıçan düşmek. Gecikmek : Telefon arızalanmak. Geç anlamak : Jeton düşmek.

Geçinmek [şöyle böyle] : Hallen­mek.

Geçmek [yarışta] : Ekmek®.

Gelir kaynağı : Sağmal.

Gelmek : Düşmek, Düşüzlemek, Sök­mek.

Genç kız : Kokoniça, Yavşak.

Genç kız [evlenmemiş] : Ev pilici.

Genç tecrübesiz [kimse] : Ra­fadan, Toy.

Genelev : Aşağı mahalle, Banka, Kırmızı fener, Koltuk, Mektep, Üniversite, Yaş deri ticarethanesi.

Genelev işleten : Markacı2.

Geri kafalı : Bayat.

Geri zekâlı : Geri vites.

Geri vermek : Sökülmek, Toslamak2, Yırtılmak.

Geveze : İspinoz, Perdahçı, Tıraşçı, Usturacı.

Gevezelik : Perdahçılık, Tıraş.

Gevezelik etmek: Dikine traş etmek, Gırgıra getirmek, Kesmek2, Ötmek, Perdahlamak’, Tıraş etmek, Tıraş­lamak’^, Vızıldamak.

Gezeleme : Volta.

Gezelemek : Volta etmek.

Gidelim 1 : Ertak 1 Pami 1

Gitme : Fertik.

Gitmek : Açmaki, Akmak, Ançizle- mek, Aralanmak, Basmaki, Cız- dam etmek, Cızdamı çekmek, Ci­cozlamak, Cızlamı çekmek, Çö­zülmek, Dümeni kırmak, Düş­mek2, Ferlemek, Fertiği çekmek, Fertiklemek, Fırttırmak, Fıymak, Gaza basmak, Gazlamak, İpini kesmek, Kaymak, Kırmaki, Kiı işi kırmak, Nokta olmaki, Palamarı koparmak veya çözmek, Panik kırmak, Paniklemek, Payandaları çözmek, Tığmak, Tırlamak, Toz olmak, Tüymek, Voltasını almak, Yaylanmak, Yelkenlemek, Zamki­nos etmek, Zıplamak.

Gizlenmek [birisi] : Araziye uymak. Gizli söylemek : Akozlamak.

Gizli [en.-] yer : Sirkaflı.

Göndermek [birini] : Ballandırmak, Tüydürmek2.

Gönül vermek : Abayı yakmak.

Görmek : Dikiz etmek, Dikizlemek, Dikiz gelmek, Pansumanlamak.

Gösteriş : Afi, Caka, Fasarya, Fiyaka, Lolo, Rüzgâr, Tıraka2.

Gösterişli : Afili, Alengirli, Aynalı, Cakalı, Fiyakalı.

Gösteriş yapmak : Afi kesmek, Caka satmak, Dümen yapmaki, Filim çevirmek, Numara yapmak, Po- 1 im yapmak. Racon kesmek2.

Göt : Amet, Atras, Bohça, Boyata, Cura; Çukur [yalnız deliği], Da­vul, Defransiyel, Ense, Kâse, Kü­fe, Paket, Petka, Popo, Semer, Sportoto, Şişe, Tiz, Toto.

Göz : Dikiz.

Gözcü [gözetleyen] : Dikizci, Er­keteci, Fileci, Radarcı, Rontgenci. Gözcülük : Dikizcilik, Filecilik, Ra­darcılık.

Gözetlemek : Camcılık etmek, Dikiz etmek, Dikizlemek, iskandil et­mek, Kitakse etmek, Rontgen iş­letmek.

Gözetleyen : Camcı.

Gözetleyicilik : Camcılık, Radarcılık, Rontgencilik.

Gözlemek : Pansumanlamak.           .

Gözle işaret vermek : Selektör yap­mak.

Gurur : Kasıntı.

Gururlanmak : Hava basmak.

Gusül aptesi alması gerekmek : Arabayı devirmek.

Gücendirmek : Tel kırmak.

Güçlü kuvveti [kimse] : Meşebü- ken.

Güleryüz : Piyaz.

Güleryüzlülük : Piyazcılık.

Gülmek : Kilo almak, Pirzola yemek.

Gürültü, kavga : Haraza, Hır, Ma­raza.

Gürültücü : Kaz.

Güzel [kız, kadın] : Filinte, Mali, parça; [kimse] Afili, Aynalı, Ca­kalı, Fiyakalı; [kız] Bıldırcın, Pi­l iç; [şişman kadın] Hoşor.

Güzel [delikanlı] :. Moro.

Güzelce, güzel : Belûce.

H

Haberci : Fileci.

Habercilik : Filecilik.

Habersiz almak [bir kimseden] : Otlamak.

Haber ver 1 : Akoza, Aktize l

Haber vericilik : Dikizcilik.

Haddini bildirmek : Yarım profil at­mak.

Hafif yaralama : Hacamat.

Hafif yaralamak : Çivilemek, Ha­camat etmek, Hacamatlamak, Mıhlamak, Şişirmeki, Şişlemek.

Hafiye : İspiyon, Radarcı.

Hafiyelik : İspiyonculuk.

Hafiyelik etmek : İspiyonlamak.

Hakkından gelmek : Duman attır­mak, Düz nefes etmek, Horozu­na kıravat takmak, İyi etmek.

Hal : Dalga3.

Halis : Daniska2, Kıyak.

Hamam : Tepegöz.

Hamamcı olmak : Arabayı devirmek. Hapı yutmak : İfadesi tamam olmak. Hapise girmek : Deliğe girmek, İçe­ri düşmek, Kodese girmek, Ka­fese girmek.

Hapishane : Dam, Delik, Kafes, Ko­des, Mektep.

Hapishane müdürü : Hükümat. Hapsetmek : Palanlamak.

Harcamak [para] : Ballandırmak, Bayılmak, Ekmeki, Elden gel­mek, Sulamak.

Hasılatı yemek [şöför] : Kilometre açmak.

Hasis : Demirhindi.

Hasta : Pencidü.

Hasta [paralı-].: Ördek2.

Hastalığı yenmek : Azraile elense çekmek.

Hastaneye yatmak : Revizyondan geçmek.

Haşefe : Avadanlık.

Hatırlamak : Sipşaklamak.

Hatırlı [adam] : Beybaba.

Haya [lar] : Gavgav [lar], İncir dol­maları, Kampana[lar].

Hayasızlık etmek : Keçeyi suya sal­mak.

Haydi l : Pami l

Hayta : Zırtapos.

Hazır bir durumda bulunan : A- lesta2, Apiko3.

Hazret 1 : Cici baba 1

Hemen : Şıpınişi, Şıplan. Şipşak. Zıngadak.

Hesap : Yaylım.

Hesap etmek [oyunda] : Yaylım- lamak, Yaylım etmek.

Heyi : Ulan!

Hırsız : Arakçı, Arpacı; [kilit açan] Çilingir, Dalgıç, Hasırcı, İşçi, Kal­dırımcı, Kapkaççı, Markacı; [mer­divenle çalışan] Minareci, Mus­lukçu, Numaracı, Panduflacı; Tır­nakçı, Tırtıkçı; [zorlu] Tutacı; [ölünün dişini çalan] Dişçi.

Hırsızlık : Arak, Arakçılık, Aşiremen- to, Kaparoz, Muslukçuluk, Pan­dufla; [zorlu] Tufacılık.

Hırsızlık etmek : Anaforlamak, A­raklamak, Aşıremento etmek, Bomba patlatmak, Cebellezi et­mek, Gelberi etmek, Hasıra sar­mak, Hasır etmek, İşlemeki, Kal­dırmak, Kaparoz etmek, Kapa- rozlamak, Omuzlamak, Sırıkla­mak, Taramak, Tırtıklamak, Tu- falamak, Tüydürmek, Yürütmek2, Zula etmek.

Hışmına uğramak [bir komuta, nın] : Torpile çarpmak.

Hızlandırma : Fayrap1.

Hızlandırmak : Fayrap etmeki, Fay- raplama(Sı,2.

Hızlı yürümek : Makasları açmak. Hiç bir imtihanı verememek : Ka­put gitmek.

Hiç yok : Cicoz, Şinanay. Hiddetlenmek : Kafası bozulmak. Hile : Açmaz, Dolmai, Dubara, Dü­men. Kaşkariko, Katakulli, Ma­dik, Mandepsi, Martaval, Numa­ra, Palavra, Tongai, Zoka.

Hilekilr : Dolmacı, Dubaracı, Kalleş, Kayışçı, Kerizci2, Madikçi, Mar- kacıoğlu, Polimci, Üçkâğıtçı.

Hilekârlık : Dalaverecilik, Dolma- cılık, Polimcilik.

Hile etmek : Kulpa oynamak.

Hileli oyun oynamak: Kerize etmek.

Hileli zar : Fındık, Gebe, Havâi.

Hilesiz [oyun] : Harbi.

Hile yapmak : Açmaz yapmak, Afiş yutmak, Kayış aşırmak.

Hileye düşmek : Açmaza gelmek. Tongaya basmak, Tongaya düş­mek, Tora düşmek.

Hileye düşürmek : Mandepsiye bas­tırmak, Posta kurmak, Tongaya düşürmek.

Himaye eden : Adamım.

Hisse [kumarda] : Mano.

Hissetmek : Çakmak’.

Hissettirmek : Çaktırmak.

Hişti : Ulanl

Homoseksüel : Ütü.

Hoş : Dızlak.

Hoşa giden [nesne, kimse, yer]: Palas’.

Hoşa gitmek : Açmak’.

Hoşa gitmeyen durumda bulun.- mak : Aynasızlanmak.

Hoşuna gitmek : Hoşafına gitmek, Gevşemek.

Hovarda : Adadiyoz, Bitirim, Dıra- gon2, [acemi] Keşsavak; Kopuk, Mırmır, Pırpırı.

Hovarda [yaşlı-] : Mastori.

Hovardalık etmek : Küp yıkamak.

Hovardalık etmek [kadın] : Otla­mak.

Husye : Gavgav, İncir dolması, Kam­pana.

Hüküm vermek : Racon kesmek’.

Ismarlamak . [çay, kahve. içki] : Ceza kesmek.

Israr etmek : Asılmak, Ekşimek2.

İbne [bk. me'bun]

İçine çekmek [tütün. eroin]: Yu­mulmak’.

İçki [bütün sulu-ler] : Akaryakıt. Antifiriz, Anzarot, Carmak, Car- makcur. Duziko, Gençlik suyu, İmam suyu, İstim, Mazot, Pırna, Pırne, Pırnı. Piyiz; [şişe halinde] Tabanca; [keskin] Ustura. Yaş.

İçki içmek : Ağzını ıslatmak, Çak- mak2, [birinin masasında] Has işlemek; İstimini almak. Piyiz kay- _ mak. Rampa etmek; [fazla] Ma­" zutu yerinde olmak; Mideyi ateş­lemek, Papaz uçurmak, Parlat­mak, Piyizlenmek, Vurmak, Ya­kıştırmak, Yapındırmak; [karşılıklı] Vuruşturmak’.

|çkili : Tütsülü.

flâs etmek : Sıfırı tüketmek2, Top atmak’ .

flâs etmiş : Topçu’.

İftira etmek : Çamur atmak.

İ!lneli söz söylemek : Morfin atmak. İhmal etmek : Asmak3, Sermek.

İhtiyar : Buruşuk, Moruk’, Muşmu­la, Pinpon, Pompuruk.

|htiyarlamak : Moruklamak, Moruk­laşmak.

İhtiyar hoca : Salatalık.

İhtiyar zampara : Eski kulağı kesik.

İkilik [kuruş] : Diyari.

İkram : Kerez.

İlgilendirmek : lrgalamak.

|ltifat : Piyaz.

İltifatçı : Piyazcı.

İ ltifat etmek : Piyazlamak.

Htimas : Dayı’, Torpil2.

|ltimaslı [kimse] : Dayısı dümende, Pistonlu.

Htimaslı [olmak] : Dayısı dümende [olmak].

Htimas yaptırmak : Torpil patlatmak. |mam : Mortucu’.

|mrenmek : Hallenmek3. Sulanmak2, Yeşillenmek.

İmtihanlardan birini vermek : Ka­putu kesmek, Kaputu yırtmak.

İmtihanda [yazılı.-] konuşmak : Deplasman yapmak.

İnanmamak : Çakaralmazlıktan gel­mek.

İnanmayan : Çakaralmaz.

İncelemek : Pansumanlamak.

İngiliz : Conkikirik.

İngiliz lirası : Gaco oskici.

kiyarı [adam] : Zirman.

İriyarı [kadın] : Babaçko, Vardakos­ta.

|shal olmak : Makineyi bozmak.

|skambilin işlenmişi : Papel2.

|skambil kâğıdı [çok karışık] : Fransız salatası.

iskambil kâğıdını karıştırmak : Fransız salatası yapmak.

İskambil oyunu : Harp.

İspirto [mavi-] : Boyalı.

İstekli olmak : Damarları şaha kalk­mak.

|stimnada bulunmak : Asılmak2, Bilek-spor, El arabasına binmek, Tek kürek yalova yapmak, Tespih çekmek.

|ş : İfade.

|şaretli iskambil : Babalı kâğıt, Çivili kâğıt, Doktorlu kâğıt.

|şemek : Motorun suyunu değiştir­mek, Nargilenin suyunu değiştir­mek, Radyatör boşaltmak, Tel çek­mek, Telefon etmek.

|şe yaramaz [şey, kimse] : Cava­lacoz, Çırnık, Fasafiso, Haşat, Kü­lüstür, Külüstür marka, Voltajı dü­şük, Zımbırtı3.

|şi bitmek [kötü durumda]: İfa­desi tamam olmak.

|şi bozulmak : Arpalamak, Ayvayı ye­mek, Keleğe bağlamak.

İşinden ayrılmak [büsbütün] : Yü- rümek2.

|şini bitirmek : Ufalamak2.

İşi yolunda gitmek : Yeşilden git­mek.

Işsiz güçsüz [adam] : Kopuk.

İştahlı [aç] : Abazan, Habazan, Zil.

İşten çıkarmak : Dehlemek, Sepet­lemek, Yürütmek, Yüzdürmek.

İt, anasının ipini satmış : Yandan fırlama.

İtinalı : Kokorozlu.

İtiraz etmek : Makariyoslamak.

İyi : Ayna, Dızlak.

İyi idare etmek [bir işi] : Dümen kullanmak.

İyi numara almak [öğrenci] : Ke­fal tutmak.

İyi tabanca : Makine, Taahütlü.

İzmarit [cigara-i] : Kebabiye, Ke­fal, Kırkambar.

J

Jandarma : Aynasız2, Dayı2, Gelin- alıcılar, Mikropl, Tahtakoz.

K

Kaba adam : Ahlat, Pantollu hayvan. Kabadayı [hatırlı] : Çaça, Mortides. Kabadayılık : Afi, Caka, Fasarya2, Fiyaka, Lolo, Traka.

Kabadayılık yapmak : Afi kesmek, Caka satmak, Çavanozlaşmak, Nu­mara yapmak, Polim yapmak, Ra­con kesmek2.

Kabristan : Bamye tarlası, Servialtı.

Kabul etmemek : Klark çekmek.

Kaçma : Cızdam, Cızlam, Fertik.

Kaçmak : Açmak, Ançizlemek, Cız- dam etmek, Cızdamı veya cızlamı çekmek, Cız etmek, Cicozlamak, Çözülmek, Dümeni kırmak, Fer- lemek, Fertiği çekmek, Fertikle- mek, Fırttırmak, Fıymak, Gazla­mak, İpini kesmek, Kırmak, Kirişi kırmak, Kuskunu koparmak, Nok­ta olmaki, Palamarı koparmak ve­ya çözmek, Panik kırmak, Panik­lemek, Payandaları çözmek, Tığ- mak, Trrlamak, Topuklamak, Toz olmak, Voltasını almak, Yaylan­mak, Yelkenlemek, Yırtmak! Zam­kinos etmek. Zıplamak.

Kadın : Kancıki, Gümüş, Dalga.

Kadın bacağı :• İniş takımları.

Kadın öğretmen : Kontes, Saçaklı, Cımbız, Fos2, Davul2, Kuru2, Zil- Ii2, Abla, Lokum.

Kadın parasıyla yaşayan erkek : Uskumru.

Kafa [akıl) : Torik.

Kafa : Enginar, Saksı.

Kafadar : Büzüktaş, Hampa, Omuz­daş.

Kafası başka şeylerle meşgul ve düşünür olmak : Kafası izinli olmak.

Kafasını kesmek : Kopsi kefâli et­mek.

Kafa şişirmek : Plağı bozulmak.

Kafa tutmak : Tüylenmek.

Kafayı çalıştırmak : Torik işletmek.

Kâfil : Makası, Mum.

Kâğıt para : Papeli.

Kâğıt oyunu : Harp.

Kahpece hila : Orostopolluk.

Kahpe mizaçlı erkek : Kancık2.

Kalabalık âile : Bozuk para.

Kalabalık yer : Câmi.

Kalın cigara : Hizmetçi baldırı.

Kalın kafa[lı] : Natokafa[s].

Kalın kafalı, sersem : Abullabut, Andavallı, Angut, Armut, Aval, Bangoboz, Cacıklık, Denyo, Ge­beş, Gebeşâki, Hafız, Hırbo, Hırt, H ışır, H ıyar, Kanser ilâcı, Kandıralı, Kaşkaval, Kerestel, Ke- riz2, Keş, Koroydo, Mayın, Pan- godoz, Pilâki, Saloz, Tereyağı, Yanbolu.

Kama : Falçata, Gaddare, Kebap şişi, Kulaklı.

Kan : Pekmez.

Kancıklık : Fos dalga.

Kandırıcı : Tavcı.

Kandırmak, aldatmak : Ayak yap­mak, Dolaba koymak, Dümen yap­mak, Kulpa oynamak, Madik at­mak, Madik etmek, Madik oyna­mak, Mantara bastırmak, Üçkllğı- da getirmek, Uyutmak, Zokayı yutturmak.

Kandırmaya çalışmak : Numarasını yapmak.

Kanını akıtmak : Pekmez akıtmak.

Kanmak : Tav olmak, Yemek.

Kanun, nizam : Racon, Zagon.

Kapatma [metres] : Mantunita, Nannik.

Kapap kaçan : Arpacı, Kapkaççı.

Kapıp kaçma : Arpacılık, Kapkaççı­lık.

Kapıp koyuverme : Fayrapi.

Kapıp koyuvermek : Fayrap etmek! Fayraplamak.

Kâr : Voli.

Kardeşim I : Hacım, İmanım l

Karı koca arasına girmek : Böcek sokmak.

Karışık : Yengen.

Karışmak [bir iş, bir şey] : Sigor­tası atmak.

Karmakarışık duruma getirmek: Pilâki yapmak.

Karnı ac [kimse] : Abazan, Haba- zan, Zil.

Karnını doyurmak : Habe etmek, Habe kaymak, Habe uçlanmak, Mazot almak, Mideyi kurtarmak, Zilliyi kırmak.

Karşıdan : Bodoslamadan.

Karşı gelmek, kafa tutmak : Ma- kariyoslamak, Palazlanmak.

Karşılıklı içki içmek: Vuruşturmak!

Karşılıklı yalan söylemek : Vuruş­turmak2.

Kart [kimse] : Tohumluk.

Kartlaşmak : Molozlaşmak, Kartala kaçmak.

Kartlaşmış [kimse] : Kartaloz.

Kavga : Çıngar, Haraza, Hır, Maraza.

Kavga gürültü etmek : Çıngar çı­karmak, Hır çıkarmak, Maraza et­mek.

Kavga çıkarmak : Çıngar çıkarmak, Hır çıkarmak.

Kavrayamamak : Jeton düşmek.

Kaybetmek : Ekmek2

Kaybolmak, çalınmak : Kalk gide­lim olmak, Kaynamak.

Kayetmek: Bozalamak, Böğürtlen çı­karmak, Kartvizit bırakmak, Konfı­rans vermek, Ötmek2, Tavus kuy­ruğu çıkarmak.

Kayırma : Dayı1, Torpil2.

Kayırtmak [birini] : Torpil patlat­mak.

Kaymak takımı : Sosyete.

Kaytarmak : Kayış atmak.

Kazancı yemek [şöför] : Kilometre açmak.

Kazanç : Voli.

Keyfi gelmek : Çamura yatmak, Se­kiz köşe olmak, Yassılmak.

Kehle : Macar, Piyanço.

Kekelemek [konuşurken]: Tekle­mek.

Kekeme : Gâvur bozuntusu.

Kelepçe [hırsızlara takılan] : Bile­zik.

Kendinden geçmiş, allahlık [kim­se] : Müsvedde.

Kendine güvenir olmak : Petkası sıkmak.

Kendini beğenmiş [erkek] : Hüs- nübey, Vaziyo.

Kendini beğenmiş [kadın, kız]: Hüsniyânım.

Kendini beğenmiş olmak : Bo­kunda boncuk bulmak, Mayala­mak.

Kertmek [birisini] : Kasnaklamak.

Keskin içki : Ustura’.

Keyif : Zar.

Keyiflenmek : İki seksen uzanmak.

Keyifli : Ağzı paça.

Keyifli olmak : Ağzı dört köşe ol­mak, Gptü trampet çalmak.

Kıç : Amet, Atras, Bohça, Boyata, Cura, Çukur [yalnız deliği]: Da­vul, Defans, Defransiyel, Ense, Kâ­se, Küfe, Mabat, Paket, Petka, Pi­lâv, Popo, Semer, Spor-toto, Ş işe, Tiz, Toto.

Kılıksız : Çapaçul.

Kıranta [adam] : Kırçoz.

Kırantalaşmak: Kırçozlaşmak.

Kısa kes : Makas’ !

Kısa kesmek! : Gaz kesmek.

Kıskıvrak bağlamak : Tieye almak.

Kışı hapishanede geçirmeyi Adet edinen [kimse] : Kışçı.

Kıvam [punt] : Kolpo.

Kıvrak : Cimdallı.

Kıyafetsiz : Çapaçul.

Kıyafetsizlik : Çapaçulluk.

Kıyasıya vurmak : Sağlama gitmek, Sarkıtmak.

Kıymetli. değerli [nesne] : Yüklü’.

Kıymetsiz [şey] : Çırnık, Moloz, Tapon.

Kız : Dalga.

Kızdıran : Gıcık.

Kızdırmak [birini] : Afyonunu pat­latmak, Gıcık vermek.

Kızlığını bozmak : Cam kırmak, Çer­çeve dağıtmak.

Kızmak : Kafası bozulmak.

Kızmamak : Serin gelmek.

Kibir : Kasıntı.

Koç yumurtası [ızgara] Şenlik.

Kof [şey] : Pofyos. '

Kokain : Kristal, Koku.

Kolay [nesne, kimse, yer]: Palas’.2, Simit.

Kolay geçmek : Palas geçmek.

Kolay yenilen [oyunda] : Ekmek­lik, Yahnilik.

Kolejli kız : Köfte.

Koltukçu : Piyazcı.

Koltuklamak [birini] : Piyazlamak, Yağ yakmak.

Komisyon [kumarda] : Mano. Kompliman : Piyaz.

Komplimancı : Piyazcı.

Komplimancılık : Piyazcılık.

Kompliman yapmak : Piyazlamak. Konfırans : Çene oyunu, Kumpas. Kontrol etmek [gözle] : Dikiz­lemek, İskandil etmek, Kitakse etmek.

Konuşmak [biriyle]: Gır atmak, Gır kaynatmak’, Musluğu açılmak, Peniz etmek2.

Konuşmaya devam etmek : Lafın gümrüğünü vermek.

Kopuk [kimse] : Adadiyoz, Dıra- gon2, Mırmır.

Korkak : Duman3, Ökçesiz, Tırakalı, Yürek Selânik.

Korkmak : Besmele görmüş şeytana dönmek, Şeytan çarpmış keçi yav­rusu gibi titremek.

Korku : Tıraka’.

Korkulu [durum] : Kertan.

Korkutmak : Kokorozlanmak, Osu­ruğunu düğümlemek.

Koruyan [kimse] : Adamım, Dayı’.

Koşarken birden hızlanmak : Yu- mulmak2-3,

Koşmak [eski tulumbacılıkta] : Takım açmak.

Kovma : Afaroz, lşınlamak.

Kovma belgesi : Afarozname.

Kovmak : Dehlemek, Haydamak, Oksulamak, Pasaportunu vermek, Sepet havası çalmak, Sepetlemek, Sıpıtmak, Tüydürmek2,Yürütmek’, Yüzdürmek.

Kovulmak [büsbütün] : Dehlen­mek, Pasaportunu almak, Se­petlenmek, Yürümek2.

Koymak : Bastırmak.

Köhne fikirli [kimse] : Bayat.

Körpe, güzel kız : Bıldırcın, Piliç.

Kötek : Mariz, Patak.

Kötü duruma sokmak : Duman at­tırmak.

Kötü duruma düşmek : Çarşafla­mak, Göt altına gitmek.

Kötü durumu görülmek : Fire ver­mek.

Kötü giyimli adam : Potas.

Kötü kadın : Antin’, Esnaf, Gaco, Paçoz.

Kötüleşmek [birinin işi veya du­rumu] : Duman olmak, Sigor­tası atmak.

Köylü sigarası : Kinin.

Kubur deliği : Açık göz, Makaslık.

Kulampara : Babuk, Çocukçu, Kes­kin, Lâğımcı, Şapçı, Şişeci, Üçku- yucu, Keriz’.

Kulamparalık : Manifolttan egzost.

Kulamparalık etmek : Güverteden yürümek.

Kumar : Keriz’ .

Kumarbaz : Esnaf2, Kıyakçı.

Kumarda kaybeden : Ekmeklik,

Halalım, lspanak, Keriz2, Mayın, Pilâki, Tasma, Yahnilik.

Kumarda kaybetmek : Kerize ba­yılmak veya kesilmek, Sabunlan­mak.

Kumarhane : Bitirim2, Bitirim yeri, Boğuntu yeri, Dükkân, Tekke, Tripo.

Kumarbane işleten : Bitirimci.

Kumar hırsızı : Esnaf2.

Kumar hırsızlığı : Kapak.

Kurada [kimse] : Sam yeli vurmuş mayıs çirozu.

Kurnaz [oyunda] : Acı badem, Bi­tirmiş, Bizden, Camcı, Çakal! Hapetmez, Kaşar, Kaşarpeyniri, Yemez.

Kurşunla vurulmak : Postu deldir­mek.

Kuruntu : Efkâr.

Kuruntulanmak : Efkârlanmak, Ef­kâr etmek.

Kur yapmak : İş almak.

Kusmak : Bozalamak, Böğürtlen çı­karmak, Kartvizit bırakmak, Kon- fırans vermek, Ötmek2, Tavus kuyruğu veya Tavus tüyü çıkar­mak.

Kusmuk : Böğürtlen.

Kuvveti, takati kalmamak- : Pili bitmek.

Kuzum : İmanım.

Küçük aptest etmek : Motorun su­yunu değiştirmek, Nargilenin su­yunu değiştirmek, Tel çekmek.

Küçük hanım : Kokoniça.

Küçük, terbiyeli [öğrenci]: Yavru.

Küfür ': Bayramlık ağız, [sunturlu] Defteri kebir, Kalay; [ağır] Kan­tarlı.

Küfür etme [topuna birden] : Ana avrat asfaltta koşuyor, Ana avrat dümdüz gitme. '

Küfür etmeye yeltenmek : istifin­den başlamak veya başlatmak.

Küfür etmek : Bayramlık ağzını aç­mak, Kalayı basmak, Kalaylamak, Kantarl ı atmak, Kayarlamak, Oku­mak, Perdahlamak2.

Külhanbeyi [nazlı-]: Sünbül bebek.

Külhanbeyi : Adadiyoz, Bitirim, Dı- ragon2, Kopuk, Mırmır, Morti- des, Pırpırı; [sıfır numara] Uçarı Sırıkçıoğlu, Zadegân,

Külhanbeyilik : Bitirimlik.

Külhan : Valde.

Külüstür hale gelmek : Külüstür­leşmek.

L

Laf etmek : Musluğu açılmak, Peniz etmek2.

Lafını kesmek : Taş koymak.

Lafı uzatmamak : Gaz kesmek, Lafa yekûn tutmak.

Lllf olsun diye : Gırgırına.

Lakırdı : Gır!

Lakırdı etmek : Gır atmak, Gır kay­natmak!

Lakırdıya çanak tutmak : Açmaz yapmak.

Lastikli [söz] : Armalı.

Laübali : Farmason.

Lira [altın] : Küflü, Malama, Oski, Sarıkız! [kâğıt] Asker; Cumhu­riyet, Papeli, Teklik.

Lodos rüzgârı : Antin3.

Lostracı : Lustur.

M

Mağlup etmek : Takımı yatırmak, Yatırmak.

Mahcup etmek : Biçimlemek, Boz­mak, Bozum havası çalmak, Fa­çasını almak, Keş etmek, kurde­lesini kesmek2, Mor etmek.

Mahcup olmak : Amorf olmak, Bo­zum olmak, Dut gibi olmak, Ek­şimek! Foslamak, Kanemi olmak, Madara olmak, Mor olmak, Muz gibi olmak, Şişmek.

Mahcupluk : Bozum, Bozum havası.

Mahrum : Abazan, Habazan.

Makat : Büzük, Karanfil, Menekşe. Mâli hülya : Efkâr.

Manasız konuşmak : Ötmek! Per­dahlamak, Vızıldamak, Zartzurt etmek.

Mano hesabı tutmak : Fasulye yaz­mak.

Manzara : Filim.

Me'bun : Beşlik, Beş yıldız, Düğme, Dümbeleki, Esnafi, Folluk2, Göt­lek, Götoş, Halka. Ibnetor, lnek3, Kayarto. Keçi, Kekez, Kova, Ko­van, Lubun, Lubunya, Nakka, So­luğan, Tayıncı, Tekerlek, Tünek, Verek, Yatık, Yavşak.

Mecidiye [gümüş] : Dökme.

Meme [kadın, kız-si] : Ampul, Bal­kon, Far, İkizler, Kristal lamba, Şanzıman, Tampon.

Memeler : Yedek parçalar, Taret.

Meni : Kafayağı.

Merdivenle çalışan hırsız : Mina­reci.

Mermi : Demir çekirdek.

Meslekdaş : Omuzdaş.

Metres, dost : Aftos, Antin, Dalga- motor, Gaco, Mantunita, Nannik, Paçoz, Zamazingo, Zamkinos.

Meyhane : Kilbe; [bol ve ucuz rakı satan] Küplüi.

Meyhaneci [ihtiyar] : Çomar.

Mezar : Bamye tarlası, Servialtı, Tahtalı köy.

Mezarlık : Bamye tarlası, Servialtı, Tahtalı köy.

Mısır lirası : Mavro oskisi.

Minet : Altmış dokuz (69).

Modası geçmiş [elbise, giyecek, takacak] : Eski enayi biçimi.

Muhabbet etmek : Gır atmak, Kay- natmaki.

Muhakkak : Sigorya.

Musallat : Alabanda. •­

Musallat etmek : Kışlatmak.

Musallat olmak : Alabanda olmak, Cavlaklaşmak, Cıvıkmak, Sulan­mak1.

Mutlaka : Sigorya.

Mübadele : Kamanço, Kavançoi.

Mübalâğacı : Palavracı, Zartçı.

Mükemmel : Kıyak, Kimya.

Münasebetsiz [kimse] : Kaşmer- dikoz.

Müteahhit [mütâyit] : Pezevenk.

Müzakere : Kumpas.

Müzakere etmek : Kumpas kurmak. Müzevir : İspiyoncu, Radarcı.

Müzevirlik etmek : Çivilemek, İspi­yonlamak.

N

Nakil vasıtası [külüstür] : Takatu- rist.

Nargile : Emzik.

Naz : Fasarya2.

Nazik [vaziyet] : Kertan.

Nesne : Dalga2.

Neşelenmek : İki seksen uzanmak. Neşeli : Ağzı paça, ağzı dört köşe. Neşeli olmak : Ağzı paça olmak, Ağzı dört köşe olmak.

Neticesiz : Sifos.

Neticesiz bırakmak : Atmış altıya bağlamak.

Nihayet vermek [söze] : Yekün çekmek.

Nişanlanmak : Kapalı dükkâna kira vermek.

Nutku tutulmak : Kabız olmak2.

o

Obur : Raspacı.

Olumsuz cevap vermek : Reçete yazmamak.

On liralık [kâğıt] : Alaman, Bar- bunya2, Bütün, Evlek.

Onluk, On para : Dekarya. On numara : Barbunya. Ortak: Haver.

Otomobil : İnek ; [çok yıpranmış] Haşat, Lâtarna.

Otomobil bagajı [nda oturma] : Güverte seyahati.

Otomobil çarpmak : Fotoğrafını çıkarmak, Model değiştirmek, Tos­lamak2.

Otomobili kullanmak : Arabayı sal­lamak, Topuklamak.

Otomobilin dış lastiği : Çarık2. Otomobili yıkamak: Aptes aldırmak. Otomobil tamiri[uzun süren] : Haftalık.

Oyuna düşmek : Mantara basmak, Sallamak.

Oyun etmek : Karagöz indirmek, Kulpa oynamak.            .

Oyuna teşvik etmek [kumarda]: Teke düşürmek.

Ödemek [para] : Ballandırmak, Ba­yılmak, Dökülmek, Elden gelmek, Sökülmek, Toka etmeki, Tosla- mak2, Uçlanmak, Yırtılmak.

Öfkelendirmek [birini] : Afyonunu patlatmak.

Öldürmek [bıçak, tabanca...] def­terini dürmek, Harcamak, Mortlat- rnak2, Nallamak, Temizlemek, U­falamak.

Öldürülmek [kancıklıkla-]: Kötüye boğulmak.

Ölmek : Adres değiştirmek, Cartayı çekmek, Cavlağı çekmek, Cavla­mak, Çıngırağı çekmek; [boş ye­re] Güme gitmek; Gümlemek, Kakırdamak, Kalıbı dinlendir­mek, Mortiyi çekmek, Mortlamak, Nalları atmak, Nalları dikmek, Sıfı­rı tüketmek3, Tıngırdamak, Tır- lamakl, Yürümek, Zartayı çek­mek, Zıbarmak.

Ö: Mortu. '

Ölümden kurtulmak : Azraile elen­se çekmek.

Önemsiz iş : Havacıva.

Önemsiz söz : Havacıva.

Önem vermek : İplemek, İp takmak, Takmak2'.

Önem vermemek : Boşlamak, Boş vermek, Dalga geçmek, Gır geç­mek, Haspi geçmek, Haylama- mak, lska geçmek, Kayış atmak, Keşlemek, Kumpas sallamak, Mandallamak, Omuz vermek, Re­çete yazmamak, Takmamak, Ta- tava yapmak, Tonel geçmek, Yan çizmek, Yan sallamak.

Öpüşmek : Öperlemek, Kapışmak. Öz : Daniska2.

P

Pahacı : Kazıkçı.

Pahalı [mal, yer] : Kazık3, Kazık marka, Tuzlu.

Pahalıya satmak : Kazık atmak, Ka- zıklamaki .

Para : Arpa, Asker, Dırav, Döviz, Dün­yalık, Mal2, Damgalı,Mangır,Man- giz; [kumarda] Mano; Patpat, Pul, Taş.

Para alma [bir kumarbazdan] : Kesim.

Para cüzdanı : Cep astarı, Çarık.

Paradan kırpmak [şöför] : Ma­kas yapmak.

Para harcamak : Bayılmak, Ezmek, Kesilmek2, Mangiz eritmek.

Para kaptırmak : Boğulmak, Ka­feslenmek.

Para kazanmak [hırsızlıkla] : Ke- mentlemek.

Paralı [kimse]: Kalantor, Kalın, Yağ­lı, Yüklü2.

Paralı olan [oyunda] : Galan.

Paralı olmak : Bitlenmek, Mangiz ve­ya taş tutmak, Solumak, Tutmak.

Parasını almak [birinin bütün] : Kazımak’, Sızdırmak, Sövüşlemek.

Parasını almak [kumarda] : Mort- latmak2, Temizlemek2.

Parasını almak [kurnazlıkla] : Ka­zık atmak, Kazıklamak, Yolmak, Yolunu bulmak.

Parası olmak : Taş tutmak, Tutmak.

Parasız [kimse] : Bitli, Dıragon’, Hafif, Hasta’, Kokoz, Terso, Tın­gır, Tırıl, Uyuz, Yolsuz.

Parasız [şey, yer] : Anafor, Avanta, Beleş, Habeden, Haybeden, Lüp.

Parasız bırakmak : İpini kesmek.

Para sızdıran dolandırıcı: Manitacı.

Para sızdırma : Manita.

Parasız elde eden : Anaforcu, A­vantacı, Beleşçi, Kaparozcu.Lüp- çü, Otlakçı.

Parasız elde etmek : Anafora kon­mak, Lüpe konmak.

Parasız geçinmek : Haraç yemek.

Parasız kalmak : Burnunu çekmek, Kokozlamak, Uyuz olmak.

Parasız kazanmak : Avanta etmek.

Parasızlık : Yolsuzluk.

Para vermek : Ballandırmak, Bayıl­mak, Elden gelmek’, Koklatmak, Sökülmek, Toka etmek, Tosla- mak2, Uçlanmak, Yırtılmak.

Para yemek : Mangiz eritmek.

Parazit [kimse] : Ahtapot, Tırıl.

Parazit yaşamak : Abanmak.

Patırtı gürültü yapmak : Şirden- lik etmek.

Patron : Çorbacı.

Pay [kumarda] : Mano.

Paylamak : Harcını vermek, Fırça atmak.

Paylanmak : Fırça yemek.

Peder, baba : Moruk2, Pinpon, Pom- puruk.

Peşin vermek : Elden gelmek.

Peşinden gitmek : Tabanının altına takılmak.

Peykede sabahlayan [kimse] : Pey­ke kurusu.

Pezevenk : Alfons, Asılzade, Astik, Çiçekçi, Dasnik, Esnaf’, Geyik, Koz, Kuşçu, Pezo, Organizatör.

Pezevenklik : Çiçekçilik.

Piç [çocuk] : Cumartesi çocuğu, Çulgerme, Fır, Gündüzleme, Kapı aralığı, Misafir tohumu.

Pinti : Demirhindi.

Pişkin [kimse] : Fırın kapağı.

Pişmiş aşa su katmak : Kamış koy­mak’ .

Plak [gramofon veya pikap,ı] : Müzik konservesi.

Pohpohlamak [birini] : Yağ yak­mak.

Poker : Bob, Dörtyüz [4X100], Pot, Temiz.

Poker hilesi : Köprü.

Poker oynamak : Pot yapmak, Te­miz çevirmek.

Polis : Akrep, Aynasız2, Dayı2, Da- yıbey, Gelinslıcılar, Mikrop’, Tah- takoz.

Polis arabaları [makam arabala­rının arkasına takılan] : Gü­zeller resmi geçidi.

Puntuna getirmek : Sotaya getir­mek.

Puşt : Beş, Dümbelek,. Esnaf’, Fol- luk2, Götlek, Hafız, İbnetor, inek, Kayarto, Kova, Kuzu, Tayıncı, Te­kerlek, Verek.

Puştlar : Puşlavat.

R

Rahat [nesne, kimse.yer]: Palas’,2.

Rahat geçmek : Palas geçmek.

Rahatlıkveren [nesne,kimse,yer] : Palas’,2.

Rakı : Anzarot, Carmak, Carmakcur, Duziko, İmam suyu, istim, Kıra- vatlı, Pırna, Pırne, Pırnı, Piyiz.

Rakı Alemi yapmak : Papaz uçur­mak, Piyizlemek.

Rakı içmek: Çakmak2, Papaz uçur­mak, Parlatmak, Piyizlenmek.

Randevu evi : Koltuk.

Razı olan : Fit.

Razı olma : Mum.

Raddetmek : Klark çekmek.

Rehin : Denyo2.

Rehirte koymak : Denyo2ya koymak.

Rind : Farmason.

RiyakAr : Bomcu, Dubaracı, Kalleş, Kıtırcı, Madikçi.

Rus kadını : Haraşo.

s

Saat [cep, duvar-i] : Değirmen. Sabretmek : Karanfili sıkmak.

Sabrı tükenmek : Sıfırı tüketmekl.

Saçmalamak : [sarhoşken] Filim ko- _ parmak; Hilâliahmere laf konuş­mak, Tozutmak, Üşütmek -[kafa­yı], Zartzurt etmek.

Saçmalamaya başlamak : Parazit yapmak. -

Saf [kimse] : Naval.

Saflık : Andavallılık.

Sağlama bağlamak : Altı kapıya al­mak.

Sağ sol : Sancak iskele.

*

Sahte : Fosl.

Sakal : Dızgal.

Sakallı :_ Dızgallı, Fenerli.

Saklama : Uçurma.

Saklanmak [birisi] : Araziye uymak.

Salak : Mantar2.

Saldırmak : Kolonya sıkmak.

Salhane : Kızılırmak.

Sarhoş : Bulut, Dut, Elli dirhem otuz, Filispit, Fitil, Kandil, Kandilli.Küp, Küplü2, Mastor, Mastur, Matiz, Pestil2, Tekel bayii, Turşu, Tüt- sülü, Vapur, Yüklü2, Zom2.

Sarhoşluktan başı bir yana düş, mek : Sarkmak.

Sarhoş olmak: istimini almak, Mas- torlaşmak, Masturlaşmak, Matiz olmak, Pilot olmak.

Sarılmak [bir şeye] : Yumulmak^. Sarkıntılık etmek : Hallenmek2, 1s- kele almak, Karga taşlamak, Peş­rev atmak, Saraka etmek2, Yeşil­lenmek.

Satmak : Mektebe başlatmak, Okut­mak.

Savsaklamak : Asmak3.

Savuşma : Cızdam, Cızlam, Fertik,

Savuşmak : Açmak, Ançizlemek, Cızdam etmek, Cızdamı veya cız- lamı çekmek, Cicozlamak, Çözül­mek, Dümeni kırmak, Ferlemek, Fertiği çekmek, Fertiklemek, Fıy- mak, İpini kesmek, Kırmak, Kirişi kırmak, Kuskunu koparmak, Nok­ta olmakl, Paniklemek, Palamarı koparmak veya çözmek, Panik kır­mak, Payandaları çözmek, Tığ- mak, Tırlamak, Tüymek, Voltasını almak, Yaylanmak, Yelkenlemek, Zamkinos etmek, Zıplamak.

Sayın [bay] : Babalık.

Selâm vermek [elle] : Pata çakmak. Sersem : Abeci, Abullabut, Ahlat, Andavallı, Angut, Armut, Aval, Ay­ran ağızlı, Bangoboz, Cacıklık, Denyo, Dilgoz, Düdük, Düdük makarnası, Enayi pilllkisi, Gebeş, Gebeşâki, Göt, Habeci, Habeci kostik, Hafız, Halalım, Handavallı Hırbo,Hırt, Hırtapoz, Hışır, Hıyar, Ispanak, Kanser ilâcı, Kaşalot, Ka- şalotzade, Kaşkaval, Kerestel, Ke- riz2, Keş, Keşkekaleyhisselâm,Key, Koroydo, Lâhmacun pidesi, Man- tar2, Mayın, Naval, Pangodoz, Pi­lâki, Saloz, Tereyağı, Yanbolu.

Sersemleşmek : Pilâkileşmek, Şa­banlaşmak.

Sersemlik: Avallık, Hırtapozluk, Hırt­lık, Hıyarlık, Kaşkavallık, Şaban­lık.

Serseri [kimse] : Hayta, İpi kırık, ip­siz, Kopuk, Sapısilik.

Serserilik : Haytalık.

Sert hoca : Ayazağa.

Ses çıkarmamak : Akoz etmek, Us- kutlamak.

Sevgi : Rampi.

Sevgili : Helâllı.

Sevici [kadın] : Ablacı.

Sevimsiz [kimse] : Firigo.

Sevimsiz [nesne] : Madara!

Sevinçli : Ağzı paça, Ağzı dört köşe.

Sevişmek [uzun süre-] : Rölantide kalmak.

Sevmek : Abayı yakmak, Çarpılmak, Gevşemek.

Seyredilen şey : Filim.

Seyrek bıyık : Kenef sazlığı, Kenef süpürgesi.

Seyretmek : Dikiz etmek, Dikiz gel­mek, Dikizlemek, İskandil etmek, Kitakse etmek.

Sıfır [numara] : Tophane güllesi, Simit.

Sıkıntısız geçmek : Palas geçmek. Sıkıntıyı gidermek : Efkâr dağıtmak. Sıkmak [karşısındakini] : Gıcık vermek.

Sınıfta kalan [iki yıl] : Çifte dikiş, Çifte kavrulmuş, Gedikli.

Sınıfta kalmak : Atomlamak, Çak­mak3, Çuvallamak, Takmak3,Tır- lamak2, Top atmak2, Torpillemek.

Sırnaşık [kimse] : Cıvık, Çamur, Ma­ya, Paçavra, Sıvık.

Sırnaşıklık etmek: Cavlaklaşmak, Cıvıkmak, Çamurlaşmak, Su ka­çırmak, Su koyuvermek.

Sırnaşmak : Asılmak, Ekşimek2.

Sır söylemek: Tınmak.

Sır tutmamak : Peniz etmek.

Sızmak : Moz olmak, Zıbarmak2.

Silâh taşımak : Sağlam gezmek. Sille : Ellialtı, Pendifırank, Tingoz.

Sinirlendiren : Gıcık. Sinirlendirmek : Gıcık vermek. Sinirlenmek : Asabatı bozulmak. Sirkat : Arak, Aşiremento, Kaparoz, Pandufla.

Sivil polis : Pil.

Sofraya oturmak [davetsiz] : Has işlemek, Pıyiz kaymak, Rampa et­mek.

Soğuk (kimse] : Firigo.

Soğuk soğuk konuşmak : Esmek.

Sohbete dalmak : Gır atmak, Kay­natmak .

Sokağa çıkmak : Temiz havaya çık­mak.

Son verilme : Mayna.

Son verilmek : Mayna olmak.

Son vermek [söze] : Yekün çekmek. Sopa [otomobilde] : Gece zammı. Soyguncu : Bulgurcu.

Soymak [birini]: Elemekl,İyi etmek, Sızdırmak, Yolmak.

Soyulmak : Boğulmak, Kafeslenmek. Sövme [topuna birden] : Ana av­rat asfaltta koşuyor, Ana avrat dümdüz gitme.

Sövmek : Kalaylamak, Okumak, Kan­tarlıyı basmak, PerdahlaQlak2.

Söyle! : Akoza, Aktize I Söylemek [şarkı] : Açmak, Atmak. Söz : Gırl.

Sözlü yoklama yapmak [okulda]: Piyango çekmek.

Söz söylemek : Musluğu açılmak. Stadyum : Hastane.

Sulu [kimse] : Cıvık, Çamur, Maya, Paçavra. Sıvık.

Sululuk etme : Sulantı.

Sululuk etmek : Cavlaklaşmak, Cı­vıkmak, Limon sıkmak,Sulanmak.

Surat : Faça2.

Sus!: Kım, Makas! Pırtı, Resto, Terso, Uskut I '

Susmak : Akoz etmek, Uskutlamak.

Susturmak : Kafaya almak.

Sürgün etmek : Künyesini silmek.

Sürtüklük, haylazlık etmek : Yort­mak.

Süslü: Afili, Alengirli, Apiko2, Aynalı, Cakalı, Covino.

Süslü püslü : Kokorozlu.

Süzme afyon : Şıra.

ş

Şaka, latife etmek : Numara yap­mak2

Şamar : Ellialtı, Pendifırank, Tingoz.

Şamatacı [kadın] : Zilli.

Şansı olmak : Balık tutmak.

Şarlatan : Kampanacı.

Şaşakalmak : Salozlaşmak.

Şaşırmak,soğukkanlılığını kaybet­mek : Abliyi kaçırmak, Abliyi bı­rakmak.

Şaşırtmak [birini] : Açmaz yapmak, Dümen yapmak, Sotada bırak­mak.

Şaşkınlık : Hıyarlık.

Şekersiz çay [şekeri tabakta] Yan­dan çarklı2.

Şey : Dalga2.

Şık : Afili, Alengirli, Apiko2 Aynalı, Cakalı, Covino, Filispit, Fiyakalı.

Şık kadın : Parça.

Şıklık : Apiko’.

Şimdi : Alesta’.

Şiş : Falçata.

Şişko [kimse] : Çuval, Meflaket.

Şişman [kimse] : Çuval.

Şişman [öğrenci] : Umum müdür.

Şom ağızlı olmak : Ağzının kaytanını çekmek.

Şöför [arabayı yıpratan] : Kasap.

Şöför, bir arabada bir sene çalış­mak : İkmalsiz geçmek.

Şöför, iş yapamamak : Hasırlara sarılmak veya yatmak.

Şöför, kovulmak : Mavi kâğıt almak.

Şöför, müşteriden fazla para al­mak : Kesmek3.

Şöför muavini [iyi yetişmiş]: Pro­fesyonel talebe.

Şöför, otomobille gezmek [pat­rondan izinsiz] : Piston kırmak.

Şöförü kovmak[patron] :Mavi kâğıt vermek.

Şüphelenmek : Uyuzlanmak. ' Şüphesiz : Eyvala.

T

Tabanca kurşunu : Badem şekeri, Leblebi.

Tabansız, korkak : Ökçesiz. Tırakalı.

Tabii : Eyvala.

Tabut : İmam kayığı.

Tadını kaçırmak : Su koyuvermek.

Tahammül etmek : Karanfili sıkmak.

Tahammülü kalmamak : Sıfırı tü­ketmek’ .

Takma göğüs : Babana yuttur, Pro­tez.

Talihi olmak : Balık tutmak.

Tamahkilr : Demir hindi.

Tasa : Efkâr.

Tasalanmak : Efkılrlanmak, Efkâr et­mek.

Taşıt [kiilüstür] : Taka.

Tavla zarı [küçük boyda] : Ka­ragöz.

Tavla zarı [bir çeşit] : İzmir.

Tavsiye getirmek : Torpil almak.

Tecavüz etmek : Kolonya sıkmak.

Tecrübeli, bilgili [kimse] : Bitir­miş.

Tecrübesiz [kimse] : Alafıranganın bebesi, Çaylak, Rafadan, Toy.

Tefeci : Kafesçi.

Tehdit etmek : Kokorozlanmak.

Tehlikeli [vaziyet, yer] : Ayaz’.

Tehlikeli kimse : Trafik kazası.

Tehlikeye düşmek : Faka basmak.

Tekdir [büyük] : Arma2, İngiliz ar­ması, Papara.

Tembel [öğrenci] : Hasta3.

Tembellik etmek [öğrenci] : Has­ta olmak, Toslamak3.

Temiz [oyun] : Harbi.

Tepelemek : Uıalamak2.

Terbiye dışı [konuşmak] : Greko -romen [konuşmak].

Terbiyesiz (kimse] : Cıvık. Çamur, Maya, Paçavra, Sıvık.

Tercüme etmek : PelOz etmek.

Terelelli : Cimdallı.

Tevkifhane : Delik, Kafes, Kodes, Mektep.

Tıraş olmak [sakal] : Yüzünü yıka­mak.

Tokat : Düşeş, Ellialtı, Pendifırank, Tingoz.

Toplum polisi [açık arabada do­laşan] : Fruko, Yoğurtlu bakla, ikramiyeli.

Toy : Kuş.

Tufeyli [kimse] : Ahtapot, Tırtıl.

Tuhaf : Antika.

Tuhaflık : Antikalık.

Tulumba alayı : Koç boynuzu.

Turist [pis] : Adembaba.

Tutmak, -yakalamak : Ayıklamak, Enselemek, Piyastos etmek.

Tutmak [bir şeyi eliyle] : Yumul­mak!

Tutulmak : Enselenmek, Piyastos ol mak.

Tuzağa düşmek : Mantara basmak.

Tuzağa düşürmek, aldatmak : Ça- parize getirmek, Mandepsiye bas­tırmak, Mandepsiye düşürmek, Mantara bastırmak, Posta kur­mak, Tongaya düşürmek, Voli çevirmek.

Tuzak : Açmaz, Dümen, Katakulli, Mandepsi, Numara, Tonga, Zoka.

Tuzakçı : Numaracı.

Tüketmek : Elemek2, Eritmek.

Tütün kaçakçısı : Ayınka, Ayınkacı. Tüysüz, bıyıksız [kimse] : Palabıyık.

u

Ufak tefek kimse : Az gelişmiş ülke. Ukalâlık eden : Üç günlük seyisliği var, kırk yıllık atboku eşeler.

Ukalâlık etmek : Ötmek!.

Umudu kesmek : Yenge olmak. Ustalıkla : Usturuplu.

Ustura : Tüydöken.

Usul, âdet : Racon, Zagon.

Utandırmak : Biçimlemek, Bozmak, Bozum havası çalmak, Façasını almak, Keş etmek, Kurdelesini kes­mek, Mor etmek.

Utangaçlık : Bozum, Bozum havası. Utanma : Bozum, Bozum havası.

Utanmak : Amorf olmak, Bozum ol­mak, Dut gibi olmak, Ekşimek!, Foslamak, Kanemi olmak, Madara olmak, Muz gibi olmak, Şişmek.

Utanmazlık etmek : Keçeyi suya salmak.

Uyanık olmak : Çuval ağzı açmak.

Uydurma [söz, haber] : Atmasyon, Bom. Dolma, Dubara, Eftaminto- kofti, G ır2, Kantin, Katakofti, Kıtır, Kıtırbom, Kofti, Madik, Mantar, Martaval, Masal, Palavra, Polim, Şorolop.

Uygun düşmek : Kıyak kaçmak.

Uygun düşürmek : Tavına getirmek.

Uygunsuz durumda bulunmak: Aynasızlanmak.

Uygunsuz kadın : Antin!, Esnaf, Gaco, Paçoz, Sırma, Tamir atel- yesi, Yollu, Zerzevat.

Uyku : İstif.

Uyumak : Zıbarmak2.

Uzak durmak : Alarga durmak.

Uzaklaşmak : Açık gelmek, Alarga etmek.

Uzaklaştırmak [birini bir yerden]: Ballandırmak, Dehlemek, Sepet havası çalmak, Sepetlemek, Sıpıt- mak, Tüydürmek2

Uzun süre faydalanmak : Emmek, Sağmak.

Üçlü [otuzbir oyununda] : Filiz.

Üçüncü kimse [iki kişiye karışan]:

Tartaracı.                             

Üste çıkmak istemek : Kokoroz­lanmak. -

Üstün çökmek : Hındımlamak.

Üşümek : Götünün kılları diyapazon olmak.

v

Vakit geçirmek : Kilometre doldur­mak.

Vaktini boş geçirmek : Havyar kes­mek.

Valde : Kocakarı.

Vaz geçmek : Boşlamak, Boş ver­mek, Dalga geçmek, Harcamak2, Hasbi geçmek, Haylamamak, lska Geçmek, Kanat kırmak, Keş- lemek, Kumpas sallamak, Omuz vermek, Tonel geçmek, Yan çiz­mek, Yan sallamak.

Vaziyet : Dalga3.

Vaziyeti idare etmek : Vatanı kur­tarmak.

Vermek : Atlamak, Ballandırmak, Bastırmak, Bayılmak, Çalıştırmak, Çıkmak, Dökülmek, Ekmek1,Elden gelmek, Pasalamak, Sökülmek, Toka etmek! Tokalamak, Tos!a- mak2, Uçlanmak, Yırtılmak.

Wolkswagen arabası : Asfalt biti. Vurdumduymazlık : Andavallılık. Vurgun : Tufa. Voli.

Vurgun vurmak : Voli vurmak.

Vurmak [elle, tokat, yumruk] :

Çakmak! Dokunu dokunuvermek, Ekmek! İnmek, Konmak, Okşayı Okşayıvermek, Sarkıtmak.

y

Yabancı : Baru.

Yakalamak [birini] : Enselemek, Pi- yastos etmek.

Yakalanmak : Enselenmek, Piyastos olmak, Yakamaz olmak.

Yakışık almak : Kıyak kaçmak.

Yakışıklı [kimse] : Afili, Alengirli, Aynalı, Cakalı, Fiyakalı.

Yakışmak : Açmak!

Yalan [söz, haber] : Afiş, Asma sakal-takma bıyık, Atmasyon, Bom, Dolma1, Dubara, Eftamin- tokofti, Gazozağacı, Gır2, Kan­tin!, Kaşkariko2, Katakofti, Kıtır, Kıtırbom, Kofti, Madik, Mantar! Martaval, Masal, Maval, Palavra, Pencidü, Polim, Şorolop, Tor­pil!, Ustura. Uydurmasyon.

Yalancı : Atmasyoncu, Bomcu, Dol- macı, Dubaracı, Filimci, Kerizci2, Kıtırcı, Madikçi, Mantarcı, Palav­racı, Polimci, Tavcı, Üçkâğıtçı, Uydurmasyoncu.

Yalancılık : Atmasyonculuk, Dalave­recilik, Dolmacılık, Mantarcılık, Palavracılık, Polimcilik, Uydur- masyonculuk.

Yalanı çıkmak : Madara olmak, Hat karıştırmak.

Yalan söylemek : Bom atmak, Güm atmak, Hava basmak2, Kantin at­mak, Kıtır atmak, Küllüm yutmak, Madik atmak, Mangalda kül bırak­mamak, Mantar atmak, Mantarla- mak, Martaval atmak veya oku­mak, Masal okumak, Maval oku--' mak, Palavra atmak veya sıkmak, Palavra savurmak, Piyaz doğra­mak, Polim atmak, Ustura çalıştır­mak, Viraj almak; [karşılıklı] Vu­ruşturmak’.

Yalan söylememek : Harbi konuş­mak.

Yalan söylemeyiş : Harbilik.

Yaman [kötü] : Malın gözü.

Van : Borda.

Yanağı kıstırma : Makas2.

Yanağı kıstırmak : Kesme almak, Makas almak, Makas geçmek, Makaslamak.

Yanaşmak [birisine, bir şeye] : Raspalamak.

Yanaşmamak : Açık gelmek, Alarga etmek.

Yangın çıkaran [kasden-] kimse: Donanma cemiyeti, Donanmacı.

Yankesici : Panduflacı.

Yanlış hesap etmek : Kül yemek. Yan yana [oturma] : Borda borda. Vara almak : Postu deldirmek.

Yaralamak [bıçak, şiş... ile] : Çi­vilemek’, Hacamat etmek, Ha­camatlamak, Mıhlamak, Şişirmek’, Şişlemek.

Yaramak : Açmak’.

Yararlanmak : iş almak.

Vardım etmek : Torpillemek2.

Yaslanmak [bir yere] : Kasılmak.

Yaşlanmak : Moruklamak, Moruk­laşmak.

Yaşlı [kimse] : [öğrenci] Dede; Moruk’, [çok] Muşmula; Buru­şuk, Pinpon, Pompuruk, Tohum­luk.

Yaşlı hoca : Salatalık.

Yayan yola çıkmak : Patiniyi tut­mak.

Yemek yemeğe koyulmak : Yu- mulmak2.

Yemek yemek : Zilliyi kırmak.

Veni : Gıcır.

Yenmek : Takımı yatırmak, Yatırmak. Verinde : Dızlak.

Yeter! : Makas’, Resto, Terso, Uskutl Yetinme : Mum.

Yıldırmak : Duman attırmak, Düz nefes etmek.

Yirmi [sayı] : Vagon.

Yirmibeş kuruşluk bütün nikel para : Mandagözü.

Yiyinti : Hapaz.

Yok : Iska, Nanay.

Yok olmak : Yenge olmak.

Yok etmek [iz bırakmadan] : Kay- natmak2.

Yol : Racon, Zagon.

Yola koyulmak [dosdoğru] : Pupa gitmek.

Yollardan müşteri toplamak [şö­för] : Ördek avlamak.

Yolsuz işlerde bulunmak : Sessiz filim çevirmek.

Yolsuzluk : Aynasızlık, Salamurya. Yolunda : Ayna.

Yol yordam : Racon, Zagon.

Yumurtalar [erkekte] : Top arabası, Gavgav, İncir dolması.

Yutturmak : Çakmak4.

Yürü! : Pami 1 Yüz : Faça2. Vüzegülerlik : Piyazcılık. Yüze gülmek : Piyazlamak.

Yüz liralık [bütün] : Keçili, Yeşil.

Yüz tuvaleti [kadınların] : Mar- şal yardımı.

Yüzük : Çıban. Yüz vermek : Şan vermek.

z

Zabıta memuru : Aynasız2, Dayı2, Gelinalıcılar, Mikrop, Tahtakoz.

Zabıtaya şikâyet etmek : İyilik yap­mak.

Zamane kopuğu : Bobstil.

Zamparalık [etmek] : Horta [et­mek].

Zaptiyelerle hoş geçinmek : Bı­yıklıya piyaz vermek.

Zar [Tavla.-ı] : Aynasız!; [hileli] Ge­be zar; [cıvalı] Öküz, Ölü.

Zarara sokmak [birini] : Kam.ş koy­mak, Kazık atmak.

Zarar görmüş olmak : Ayvayı ye­mek.

Zararlı [yer, şey. kimse] : Ayna­sızı, Boru2, Kazık!.

Zar atma [bir çeşit] : Mıhlama, Sürtme.

Zar gelmemek : Yalan söylemek.

Zarif : Apiko2, Filispit.

Zariflik : Apikol.

Zavallı [kimse] : Kırtipil.

Zayıf [kimse] : Çiroz.

Zekâ : Santıral, Vites.

Zeker : Alat, Baba, Babafingo, Ba- batorik, Bombili, Çomak, Çöp, Hacıbaba, Haydar, Kamış, Ke­reste, Kontrol kalemi, Kuş, Ma­lafa, Maslahat, Matafor, Matra­kuka, Pantolon balığı, Saksafon, Similya, Tespih, Torik, Zurna2, Zekeriya.

Zenci : Mavro.

Zengin [kimse] : Amerika, Kalantor, Kalın, Sucuk, Yağlı.

Zengin olmak : Köşeyi dönmek, Solumak.

Zevklenmek : İki seksen uzanmak.

Zıpır : Zırtapos.

Ziyafet : Çamur.

Zor ders: Ayaz [ders]2, Majino hattı.

Zor durumdan kurtulmak : Yırt­mak2.

Zorla : Kaspanak, Metazori.

Züğürt, parasız : Bitli, Dıragon!, Hafif, Hasta!. Kokoz, Terso, Tın­gır, Tırıl.

Züğürtleşmek : Burnunu çekmek, Kokozlamak, Tırıllamak.

Züppe : Abuzettinbey, Carrom, Çarlis­ton [marka], Didon; Magazin ço­cuğu, [kadın] Tango.

 



[*] [italyancada "fitto?'dan G.Mayer Türkisch studien, 1. Die Griechischen und Ror,,a- nischen {Jestandtheile in Wortschatze der Oamanlsch-Tuıkischen s. 59].

[†] İtalyanca, yelkenleri toplamak manasına gelen bu kelime. grekçe «stingaro», Por­tekizce «estingar», İtalyanca «stringare» sözlerinden gelmedir. G. Mayer'in yukarıda anılan eserine bk. (s. 77).


Bu blogdaki popüler yayınlar

TWİTTER'DA DEZENFEKTÖR, 'SAHTE HABER' VE ETKİ KAMPANYALARI

Yazının Kaynağı:tıkla   İçindekiler SAHTE HESAPLAR bibliyografya Notlar TWİTTER'DA DEZENFEKTÖR, 'SAHTE HABER' VE ETKİ KAMPANYALARI İçindekiler Seçim Çekirdek Haritası Seçim Çevre Haritası Seçim Sonrası Haritası Rusya'nın En Tanınmış Trol Çiftliğinden Sahte Hesaplar .... 33 Twitter'da Dezenformasyon Kampanyaları: Kronotoplar......... 34 #NODAPL #Wiki Sızıntıları #RuhPişirme #SuriyeAldatmaca #SethZengin YÖNETİCİ ÖZETİ Bu çalışma, 2016 seçim kampanyası sırasında ve sonrasında sahte haberlerin Twitter'da nasıl yayıldığına dair bugüne kadar yapılmış en büyük analizlerden biridir. Bir sosyal medya istihbarat firması olan Graphika'nın araçlarını ve haritalama yöntemlerini kullanarak, 600'den fazla sahte ve komplo haber kaynağına bağlanan 700.000 Twitter hesabından 10 milyondan fazla tweet'i inceliyoruz. En önemlisi, sahte haber ekosisteminin Kasım 2016'dan bu yana nasıl geliştiğini ölçmemize izin vererek, seçimden önce ve sonra sahte ve komplo haberl

FİRARİ GİBİ SEVİYORUM SENİ

  FİRARİ Sana çirkin dediler, düşmanı oldum güzelin,  Sana kâfir dediler, diş biledim Hakk'a bile. Topladın saçtığı altınları yüzlerce elin,  Kahpelendin de garaz bağladın ahlâka bile... Sana çirkin demedim ben, sana kâfir demedim,  Bence dinin gibi küfrün de mukaddesti senin. Yaşadın beş sene kalbimde, misafir demedim,  Bu firar aklına nerden, ne zaman esti senin? Zülfünün yay gibi kuvvetli çelik tellerine  Takılan gönlüm asırlarca peşinden gidecek. Sen bir âhu gibi dağdan dağa kaçsan da yine  Seni aşkım canavarlar gibi takip edecek!.. Faruk Nafiz Çamlıbel SEVİYORUM SENİ  Seviyorum seni ekmeği tuza batırıp yer gibi  geceleyin ateşler içinde uyanarak ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi,  ağır posta paketini, neyin nesi belirsiz, telâşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi,  seviyorum seni denizi ilk defa uçakla geçer gibi  İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık,  içimde kımıldanan bir şeyler gibi, seviyorum seni.  'Yaşıyoruz çok şükür' der gibi.  Nazım Hikmet  

YEZİDİLİĞİN YOKEDİLMESİ ÜZERİNE BİLİMSEL SAHTEKÂRLIK

  Yezidiliği yoketmek için yapılan sinsi uygulama… Yezidilik yerine EZİDİLİK kullanılarak,   bir kelime değil br topluluk   yok edilmeye çalışılıyor. Ortadoğuda geneli Şafii Kürtler arasında   Yezidiler   bir ayrıcalık gösterirken adlarının   “Ezidi” olarak değişimi   -mesnetsiz uydurmalar ile-   bir topluluk tarihinden koparılmak isteniyor. Lawrensin “Kürtleri Türklerden   koparmak için bir yüzyıl gerekir dediği gibi.” Yezidiler içinde   bir elli sene yeter gibi. Çünkü Yezidiler kapalı toplumdan yeni yeni açılım gösteriyorlar. En son İŞİD in terör faaliyetleri ile Yezidiler ağır yara aldılar. Birde bu hain plan ile 20 sene sonraki yeni nesil tarihinden kopacak ve istenilen hedef ne ise [?]  o olacaktır.   YÖK tezlerinde bile son yıllarda     Yezidilik, dipnotlarda   varken, temel metinlerde   Ezidilik   olarak yazılması ilmi ve araştırma kurallarına uygun değilken o tezler nasıl ilmi kurullardan geçmiş hayret ediyorum… İlk çıkışında İslami bir yapıya sahip iken, kapalı bir to