"OSMANLICA
İNCİL İ ŞERİF İLE TEFSİRİ" ADLI ESERİN SADELEŞTİRİLMESİ VE DİNLER TARİHİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
Hazırlayan: Osman
Zinnuri ÖZSU
GİRİŞ
İncil,
sözlükte “iyi haber” ya da müjdeli haber demektir. Hıristiyan literatüründe ise
Matta, Markos, Luka ve Yuhanna tarafından yazılan dört kitap anlamına
gelmektedir. Ancak bu dört kitabın yanında İncil sözü ile Yeni Ahid’in diğer
yirmi üç kitabı da kastedilmektedir[1].
İncil, İsa
Mesih’in hayatını ve öğretisini anlatmaktadır. Matta, Markos, Luka ve Yuhanna’nın
yazmış olduğu İnciller dört İncil olarak bilinmektedir. Bu İnciller, milattan
sonraki ilk yüzyılda yazılmıştır.
Incil’in
içinde bu dört Incil’den başka, son kısımda ilk Hıristiyanların Müjde’yi
Kudüs’te, tüm Yahudiye ve Samariye’de ve dünyanın dört bir tarafında nasıl
yaymaya başladıklarını anlatan Elçilerin İşleri bölümü, İsa Mesih’in
öğrencileri tarafından, ilk Hıristiyan topluluklara yol göstermek ve İsa’nın
öğretisine uygun bir hayat sürmelerini sağlamak ve karşılaştıkları sorunların
üstesinden nasıl gelebileceklerini göstermek amacıyla yazılan Mektuplar bölümü,
Yuhanna’nın gelecekteki olayları haber veren peygamberlik sözlerinden oluşan
Vahiy bölümü yer almaktadır.[2]
Incil’e göre
İsa Mesih’in kendisine ne gökten bir kitap indirilmiştir ne de kendisi bir
kitap yazmıştır. Buna karşılık İncil’de İsa’nın Tanrı’yı insanlara açıklamak
için dünyaya gelmiş olan “Tanrı Sözü” olduğu belirtilir. Tanrı sözü olan İsa
Mesih’in yaptıklarını ve öğrettiklerini yazılı olarak aktarma görevi ise
İsa’nın öğrencilerine verilmiştir. İsa’nın öğrencileri, O’na ilişkin bilgileri
başlangıçta sözlü olarak aktarmışlardır. Ama yıllar sonra bu bilgilerin
sağlıklı bir şekilde korunması amacıyla hem elçiler hem de onların yakın
arkadaşları Isa’nın hayatına ilişkin bilgileri yazıya geçirmişlerdir.
Yine Incil’e
göre İsa’nın annesi Nasıra şehrinde marangozluk yapan Yusuf ile nişanlı bakire
Meryem’dir.
İsa’nın doğum
yılı ve günü kesin olarak bilinmemekle birlikte, miladî tarihin başlangıcı olan
sıfır olarak kabul edilmektedir. Yaklaşık 30 yaşına geldiğinde doğduğu Nasıra
şehrinden ayrılarak, yakın akrabası vaftizci Yahya’nın ardından vaaza
başlamıştır. İsa’nın temel mesajı iki bölümden oluşmaktadır:
1.
Pişman olun (günahtan
koparak Tanrı’ya dönün),
2.
Tann’nın hayatınıza
hükmetmesini kabul edin.
İsa vaazı ve
öğretisi dışında:
a)
Mucizeler gösterdi ve Tanrı
gücü ile hastalara şifa verdi.
b)
Şeytanlarla savaştı ve
onları kovdu.
c)
Tanrı adına günahları
affetti.
d)
Hastaları, üzgünleri,
yoksulları avuttu.
e)
Günahkarlarla dostluk
kurdu.
f)
Yahudi ileri gelenleri ve
yasa yorumcularını şiddetle eleştirdi.
g)
Dünyanın büyük bir bunalım
yaşayacağını ve bunalımın Tanrı’nın zaferi ile neticeleneceğini bildirdi.
h)
Kendisi gibi yaşayacak ve
öğretisini tüm insanlara iletecek bir şakirt topluluğu kurdu.
İsa, kendine
inananlardan meydana gelen bir topluluk kurmuştur. Bunlara Havariler (Elçiler)
denilir. 30 yaşında tebliğe başlayan İsa'nın toplam tebliğ süresi üç yıldır.
O dönemdeki
dinî önderler İsa’nın öğretisinde kendilerine yönelik bir tehdit sezdiler ve
Isa’yı öldürmek istediler. İsa yakınlarının ihanetine uğradı ve 12 Havari’den
biri olan Yahuda tarafından ihbar edilerek Romalı yetkililere cezalandırılmak
üzere teslim edildi.
Hayatının son
gecesi, Isa Havarileri ile birlikte yediği son yemekte onlara Kendi vücudu
olarak yemeleri için “ekmek”, kendileri ve dünya için dökülecek kam [3] olarak da içmeleri için “şarap”
verdi. Bu son yemekten sonra İsa Romalı yetkililerce tutuklanarak yargılandı ve
ölüme mahkum edildi. İnciller İsa’nın çarmıha gerilerek öldüğünü ve
defnedildiğini yazmaktadır. Üç gün sonra Tanrı, İsa’yı tekrar diriltti. İsa
birçok kez öğrencilerine göründü ve göklere yükseldi. Öğrenciler Pentekost’te
Kutsal Ruh’la donatıldılar. Kutsal Ruh tarih boyunca İsa’nın mesajını taşıyarak
bir topluluk haline getirdi[4].
Havariler
zamanında Pavlus'tan önce hareketin merkezi Kudüs'tü. İsa'dan sonra bir araya
toplanan öğrenciler, Yahudiliği sürdürürler ama İsa'nın Mesih olduğunu
düşünürler. Kiliseleri yoktur ve Yahudiler ve Romalılarla araları iyi değildir.
Pavlus dine girince ilk işi Yahudi şeriatından kopan bu yeni dine bir zemin
hazırlamak oldu ve bu dini evrensel bir mesaj çerçevesinde yorumladı ve geniş
bir coğrafyaya yaydı. Önceleri Yahudi olmayanlar arasında yayılan bu dinin asıl
gelişmesi Avrupa coğrafyasında oldu. Ancak IV. yüzyıla kadar yer hareketi
olarak kaldı. Romalılar zamanında özellikle Neron, Titus, Flarius tarafından
zulme uğradılar. IV. yüzyılda Roma İmparatoru Konstantin Hıristiyan olup onları
himayesi altına alınca din gelişimini hızlandırdı ve Roma'da birleştirici güç oldu.[5]
Bugün dünya
üzerinde geniş bir coğrafyaya yayılan Hıristiyanlık yaklaşık 2 milyar nüfusa
sahiptir.
Hıristiyanlık
hakkında verdiğimiz bu bilgilerden sonra çalışmasını yaptığımız “İncil-i Şerîf
ile Tefsiri” adlı eser hakkında bilgi vermek istiyoruz.
“İncil-i Şerîf
ile Tefsiri” adlı eserin İsa’ya çeşitli ünvanlar da verilmiştir. Bunlar; Tanrı
oğlu, İnsanoğlu, Rabb, Mesih, Tanrı Kelamı, Rabbın Kulu’dur.
Bilinen ilk
Türkçe İncil» 1666 yılında, Sultan IV. Mehmed’in baş tercümanı Ali Bey
tarafından yapılan çeviridir. Bu çevirinin Kitab-ı Mukaddes Şirketi tarafından
1819 yılında basıldığı bilinmektedir. 1827 yılında ise Kitab-ı Mukaddes’in
tamamı Türkçe olarak yayınlanmıştır. Kutsal Kitap’ın mevcut Türkçe
çevirilerinin tamamı Ali Bey’in çevirisine dayanmaktadır.[6]
OsmanlIca
harflerle basılan “İncil-i Şerîf ile Tefsiri”nin ise çeviri olmayıp telif eser
olduğunu düşünmekteyiz. Bu eser, 1865 yılında İstanbul Vezirhanı’nda
Erzincanlıoğlu Artin Minasyan matbaasında basılmıştır. Yazarının kim olduğu
bilinmemekle birlikte Osmanh tebasından Osmanlı Türkçesine vakıf bir Hıristiyan
din adamı tarafından kaleme alındığını söyleyebiliriz.
îki cilt
olduğunu tahmin ettiğimiz eserin elimizde bulunan bölümünde Birinci Cilt
yazılıdır. Yapmış olduğum kütüphane taraması ve Kitab-ı Mukaddes Şirketi
yetkilileriyle yaptığım görüşmede kitabın ikinci cildinin ve nüshalarının
bulunmadığını tesbit ettik. 400 sayfalık birinci ciltte Matta ve Markos’un
yazmış oldukları İncillerin tefsiri yer almaktadır. Muhtemelen İkinci Cilt’te
de Luka ve Yuhanna’nın yazdıkları İncillerin tefsiri bulunmaktadır. Eserde sade
bir üslup kullanılmıştır.
Matta’nın
anlatıldığı kısım yirmi sekiz bölüme ayrılmıştır. Markos ile ilgili kısım 16
bölümdür. Her bölümün girişinde hangi konuların yer aldığı başlıklar halinde verilmiştir.
İncil-i Şerif ve Tefsiri’nin niçin kaleme alındığı yazarın kendi önsözünde açıklanmaktadır.
Sonsuz şükür,
ilk önce var olan, insanları ve zamanı yaratan ve insanları eğiten Tanrı’ya
olsun ki, üstün merhamet ve lütuftan dolayı ilahi emir ve ilhamıyla her çeşit
insanı ebedi kurtuluş ve hayata delalet etmek için kutsal sözlerini
buyurmuştur.
Bu Incil’in
kutsal sözlerden olduğunda şüphe yok ise de anlam olarak bir miktar daha açık
olması için acizane tefsirine başlanılıp bazı gerekli konular hakkında asıl
amacın daha iyi anlaşılması için bir önsöz yazılıp sunulmuştur.
Birinci
olarak, bu İncil elçiler tarafından İsa Mesih’e iman edenlere verilen İncil
olduğu birçok delil ile isbat olur.
(1)
Her ne kadar Hıristiyanlar
bazı ayinlerine göre ittifak üzere bulunmazlarsa da yine genellikle bu Incil’in
asıl İncil olduğu konusunda ittifak ederler.
(2)
Hıristiyan dini günden güne
yeryüzünde çoğalarak milyonlarca nüfusa ulaşıp, bunlar dinlerinin esası olmak
üzere kabul ettikleri İncil gerçekte İncil olup olmadığı bütün bilgi sahibi
Hıristiyanlar tarafından araştırılıp yazılmış ise de şimdiye değin yapılan
araştırmalardan bu Incil’e şüphe getirecek bir işaret ve onun doğruluğuna
eksiklik getirecek düşünceler görülmemiştir.
(3)
Yalnız Hıristiyanlar değil
belki onların düşmanları olup Hrıstiyan ismini küçük görme ve özellikle
Hıristiyanlar arasında bulunup filozof olan bir takım dinsiz kimseler bütün
dinleri küçük görerek ortadan kaldırmak istemişler ise de bu boş ve yanlış
düşüncelerine uygun bir ipucu bulamadıklarından, bu Incil’in değiştirilmeyip
asıl İncil olduğunu doğrulamaya mecbur olmuşlardır.
(4)
Eski zamanlarda, yani 1300
seneden önce el yazısıyla Yunanca yazılmış olan dört beş adet mükemmel İncil
şimdi Londra, Paris ve Roma’nın kütüphanelerinde mevcut bulunduğundan başka,
birbirine uyan bu Incil’in pekçok sayfası bu kütüphaneler ile diğer yerlerde de
mevcut olduğundan isteyen kişiler görerek şüphelerini giderebilir.
İkinci olarak,
bütün Hıristiyanların bu Incil’in Tanrı sözü olduğunu elçiler tarafından kabul
ettiklerini anlatır.
(1)
Incil’in ilahi ilham ile
gönderildiği bütün herkes tarafından kabul edilmiştir.
(2)
Düşünen her insanın kendi
kurtarıcısı olan Tanrı oğluna inanmaları için bu İncil gönderilmiştir.
(Yuhanna’nm 20. Bölüm 31. Ayetine bakınız).
(3)
Bu İncil kitabı İsa’nın
doğumu, yani insan şeklinde ortaya çıkması ve öğrenciler ile diğer topluluklara
buyurduğu emirlerin, gösterdiği mucizelerin ve keffaret olması için kendisini
feda etmesinin anlatılmasından ibaret olup, bu anlatma ayrıntılı değil, özet
olarak buyurulmuştur.
(4)
İncil’in asıl sözleri
İsa’ya gönderilmeyip, O’nun tarafından da bizzat insanlara gönderilmedi ise de,
ancak Incil’in ihtiva ettiği konu ve asıl sözleri yazmak için İsa’nın
öğrencilerinden uygun kişiler seçildi. Bunlardan ikisi yani Matta ve Yuhanna
elçilerden olarak bu konulan gözleriyle görerek, Markos ve Luka da elçilerin
arkadaşlan olup onlann yol göstermesiyle yazmışlardır. İncil yani Ahd-i Cedid,
Matta, Markos, Luka ve Yuhanna’nm yazdıkları İnciller ile (Elçilerin İşleri),
(Yuhanna’nm Mektubu) ve yirmi bir adet mektuptan ibarettir. Bu Elçilerin İşleri
ile Yuhanna’nm Mektubu ve mektupların ilham olunması, yazılması ve gönderilmesi
hakkında olan araştırma onlann tefsirleriyle birlikte anlatılacaktır.
(5)
İncil’i yazan kişilerin
doğru şahitler olmasından başka, yazdıkları sırada Tann’mn yol göstermesi ile
yazdıklanndan bu İncil’in Tanrı sözü olduğu açıktır. Çünkü insanların ebedi
hayata kavuşmalan için fikirlerini aydınlatma ve kalplerine etki ile ahlakını
yenilemek için ne kadar ve ne şekilde ilham eden sözler lazım olduğu yalnız
Tanrı tarafından bilindiğinden elçilere ilahi ilham ile şu şekilde yol
gösterildi. Anılan bu sözleri olduğu gibi yazıp, fazla ve eksik hiçbir şey
yazmadılar. Hıristiyanlar arasında genel olarak kabul edilip inanıldığına göre
kutsal kitapların ilahi ilham ile' gönderilmesi, anılan kitaplar Tann’mn
kulları olan insanlar aracılığıyla, Tann’mn yol göstermesiyle yazıldı demektir.
(6)
Her ne kadar elçiler
zamanında bazı yazarlar tarafından İncil ismiyle bir takım kitaplar yazılmış
ise de, Hıristiyanların bazı grupları tarafından kabul olunarak genel
Hıristiyan toplulukarı taraflarından bu kitaplar Incil’den kolayca
ayrıldığından güvenilmeyip yalnız bu Incil’in Tanrı sözü olduğu kabul
olunmuştur.
İsa’nın gerçekleştirdiği mucizeler ile
diğer olaylardan bazı durumlar elçilerden birisinin yol göstermesiyle kısaca,
diğerinin yol göstermesiyle ayrıntılı anlatılıp, her ne kadar bu iki türlü
ifade arasında açık farklılık görünür ise de birbirleriyle karşılaştırıldığı
halde birleşip belki bu şekilde ifade etmek, bu durumun daha açık olmasına
işaret eder. Örneğin; bir hakim huzuruna bir konu için birkaç şahit geldiğinde,
eğer o şahitler söz birliği ile konu hakkında şahitlik ederler ise, aralarında
birlik olduğu şüphesi anlaşılır. Eğer şahitler bir manaya gelen farklı sözler
ile şahitlik ederlerse daha makbuldür.
MATTA’NIN YAZDIĞI İNCİL
İncil kelimesi
Yunan dilinde Evangeliyon diye ifade edilir. Bu kelime önce müjdeciye verilen
bahşiş demektir. Sonra aynı müjde anlamına, özellikle hayat ve kurtuluş müjdesi
anlamına kullanılmıştır. Çoğu zaman İncil ve Ahd-i Cedid ifadelerinin 1
bir anlamda
oldukları anlaşılır. (Önsöz’ün ikinci maddesinin dördüncü kısmına bakınız. )
Matta, Markos’un yazdıkları üzere İncil yada Matta’nm İncili, Markos’un İncili
ifadeleri görüldüğünde, Matta’nm yada Markos’un Tann’nın yol göstermesi ile
yazdığı Incil’in yani Ahd-i Cedid’in parçası anlaşılmalıdır. Matta’nm bu
Incil’i İsa’nın doğumunun tahminen altmış senesinde yazılıp ilk önce Yahudiler
için yazıldığı açıktır. Çünkü İsa’nın hakkında İsrailoğullanna eskiden beri
gönderilen peygamber tebliğleri ve Musa’mn dini ile İsa’nın talimatının
ilişkisi bu Incil’de ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Matta’nm ismi İbranî
dilinde Levî olup o zaman idaresi altında bulunduğu devletin gümrük memuru idi
(Markos 2. Bölüm 4. Ayet). Matta’nm yazdığı İncil özellikle Yahudiler için
yazılmış ise de yine o zamanda genellikle kullanılan Yunan dili ile
yazıldığında şüphe yoktur. Bu dil insanlar arasında meşhur ve geçerli bir dil
olduğundan başka kolayca okunup tercüme olunabildiğinden Incil’in bu dil ile
yazılmasından fazlasıyla müteşekkir olunması gerekir.
BİRİNCİ BÖLÜM
İsa Mesih’in soyu ve doğumunu açıklar.
1
. Ayet: “İbrahim oğlu,
Davut oğlu İsa Mesih ’in soyuyla ilgili kayıt şöyledir ”
İsa kelimesinin
aslı Yesu’ olup anlamı kurtarıcı veya kurtaran demektir. Mesih mesholunmuş yani
başka şekle sokulmuş yada güzel kokulu yağ sürülmüş demektir. Şöyle ki, İsa
Mesih, sözlerinin anlamı gereğince dünyada insanoğlunu kurtarmak üzere Tanrı
tarafından gönderilen kişi demektir. Yahudiler arasında padişahlar ile kahinler
güzel kokulu yağlar sürerek görevlerine başlarlardı. (1. Krallar 16. Bölüm 13.
Ayet; Çıkış 28. Bölüm 41. Ayet ). * Davut oğlu İbrahim* Eskiden bir adamın
silsilesinde bulunan kişiye onun oğlu derlerdi. Şöyle ki, İsa Mesih’in İbrahim
ve Davud’un oğlu diye anılmasının sebebi onların soyundan olduğunu açıklamak
içindir. İsa Mesih’in İbrahim ve Davud’un soyundan çıkacağı ileride
bahsedilecek ayetlerden açıkça görülecektir (Tekvin 12. Bölüm 3. Ayet; 21.
Bölüm 12. Ayet,Galatyalılara Mektup 3. Bölüm 12. Ayet, Yeremya 24. Bölüm 5 ve
6. Ayet, Elçilerin İşleri 12. Bölüm 22 ve 24. Ayet).
Soy kitabı
kelimelerinden mesihilerin çıkardığı anlam sadece soyu açıklaması değil, belki
İncil’deki her şeyi kapsadığıdır. Çünkü İncil’in tamamı İsa hakkındadır.
2
ile 16. Ayetler : “İbrahim,
İshak’ın babasıydı. İshak Yakup’un babası; Yakup da Yahuda ve onun
kardeşlerinin babasıydı. Yahuda, Tamar’dan doğan Peres ve Zara’nın babasıydı.
Peres, Hesron'un babası; Hesron da Ram’ın babasıydı. Ram, Aminadab ’ın babası;
Aminadab, Nahşon 'un babası; Nahşon ise Salmon 'un babasıydı. Salmon, Rahav’dan
doğan Boaz’ın babasıydı. Boaz, Rut’tan doğan Obed’in babası; Obed de Işay’ın
babası; Işay da, kral Davud’un babasıydı. Davut, Uriya’nın karısından doğan
Süleyman’ın babasıydı. Süleyman, Rehavam’ın babası; Rehavam, I
Abiya’nın
babası; Abiya da Asa’mn babasıydı. Asa, Yehoşafat’ın babası; Yehoşafat, Yoram
’ın babası; Yoram, Uziya’mn babasıydı. Uziya, Yotam’ın babası; Yotam, Ahaz'ın
babası; Ahaz da Hizkiya’nın babasıydı. Hizkiya, Manaşe’nin babası; Manaşe, Amon
'un babası; Amon ise Yoşiya ’nın babasıydı. Yoşiya, Babil sürgünü sırasında
doğan Yekonya ve onun kardeşlerinin babasıydı. Yekonya, Babil sürgününden sonra
doğan Şaltiyel ’in babası; Şaltiyel ise Zerubabel’in babasıydı. Zerubabel,
Abihud’un babası; Abihud, I
Elyakim’in
babası; Elyakim de Azor’un babasıydı. Azor, Sadok’un babası; Sadok, Ahim’in
babası; Ahim ise Elihud’un babasıydı. Elihud, Elazar’ın babası; Elazar, Matan
’ın babası; Matan da Yakup ’un babasıydı. Yakup, Meryem 'in kocası Yusuf'un
babasıydı. Meryem 'den de Mesih denilen İsa doğdu. "
Yahudiler soy
kitaplarını büyük bir dikkat ile ezberlerlerdi. Fakat adetleri gereği burada
bulunan ve aynı soydan olan isimlerin hepsini anmazlardı. Buradaki İsa Mesih’in
soy kaydı, Luka’nın üçüncü babında bulunan kayıt ile karşılaştırıldığında
birbiriyle Davut isminden sonra farklı olduğu görülür. Çünkü Matta’nın yazdığı
kayıt, Yusuf un ve Luka’nın yazdığı kayıt, Meryem’in soyunun kaydıdır. Buradaki
kayıtta anılan en meşhur kişiler ilk doğan ya da büyük oğullar değildirler.
Örneğin İbrahim, Yakup, Yahuda, Davut ve Süleyman ikinci ayette Yahuda’nm
kardeşleri olan meşhur kişiler olduklarından anıldıkları gibi dört tane kadının
isimleri de anılmıştır. Yani Tamar, Rahab, Rut ve Uriya’nın eşidir. *Kral
Davut* Davud’un atası her ne kadar kral değilse de kendisi Rabb’ in emri ve
Samuel peygamberin aracılığı ile güzel kokulu yağ ile yağlanıp kral Unvanını
elde etmiştir. * Babil sürgünü sırasında * Bu nitelikler 2. Krallar’m yirmi
dördüncü babında etraflıca açıklanmıştır.
17.
Ayet: "Buna göre,
İbrahim’den Davud’a kadar toplam on dört kuşak Davud’dan Babil sürgününe kadar
on dört kuşak ve Babil sürgününden Mesih ‘e kadar da on dört kuşak geçti. ’’
Yani Davut’un
adı iki kere anılır, birinci on dördün sonuncusu ve ikinci on dördün ilkidir.
18.
Ayet: "İsa Mesih’in
doğurttu da şöyle oldu: Annesi Meryem, Yusuf ile nişanlanmıştı. Ama evlenip
birleşmelerinden önce Meryem’in Kutsal Ruh'tan gebe kaldığı anlaşıldı. ”
Bu nitelikler
Luka’nın yazmış olduğu İncil’de uzun uzadıya açıklanır (Luka 1. Bölüm. 26-31.
Ayetler). * Kutsal Ruh* İncil’de geçen Kutsal Ruh, Tann’mn birliğinde üçleme
olup, Kutsal Ruh ve Ruhullah aynı anlamı taşırlar. * Kutsal Ruh’tan gebe kaldı
* Tabii yönü olmayan ancak ilahi bir güçle Meryem bakire olduğu halde gebe
kalmıştır. Bu durumu yalnızca Meryem biliyordu. Başka hiçbir kimsenin bu durum
hakkında bilgisi yoktu.
19.
Ayet: "Meryem ’in
nişanlısı Yusuf doğru bir adam olduğu ve onu herkesin önünde utandırmak
istemediği için onu gizlice boşamak niyetinde idi. ”
Yusuf ilahi
kanuna boyun eğen, dürüst bir kişi olduğundan ve Meryem bu halde bulunduğundan
onu boşamaya mecbur olmuştur. * Onu herkesin önünde utandırmak istemediği için
* Fakat Yusuf merhametli ve şefkatli olduğundan, şefkatli olması yönüyle adı
geçen olayı sessizce ve gizlice Tesniye’nin 24. Bölüm 1. Ayetinin hükmü üzerine
boşanma kağıdı verip boşanmak niyetinde idi.
20.
Ayet: “Ama böyle
düşünmesi üzerine Rabb’in bir meleği ona rüyada görünerek şöyle dedi: Davut
oğlu Yusuf, Meryem ’i kendine eş olarak almaktan korkma! Çünkü onun rahminde
oluşan, Kutsal Ruh 'tandır. ”
*Bunu
düşünürken * Yukarıda adı geçen olaydan dolayı Yusuf un fazlaca acı çektiği
şüphesizdir. * Rabb’in meleği ona rüyada görünüp * Tanrı tarafından bazı
zamanlar insanlara haber vermeye meleklerin aracı oldukları gelecek ayetlerle
desteklenir ( Tekvin 22. Bölüm 11. Ayet, İbranilere Mektup 1. Bölüm 14. Ayet).
Bazı zamanlarda ise insanlara rüyada haber alma bağışlanmıştır ( Tekvin 20.
Bölüm, 3. Ayet; Birinci Krallar 3. Bölüm 5. Ayet). * Onun rahminde oluşan
Kutsal Ruh’tandır. * Yusuf bu sözleri duyduğuna fazlasıyla memnun olmuştu,
çünkü eşi hakkındaki kötü düşüncelerini tamamen gidermekten başka, kadınların
hepsinden fazla temiz ve şerefli olduğunu anlamıştır.
21.
Ayet: “Meryem bir oğul
doğuracak. Adını İsa koyacaksın. Çünkü halkını günahlarından kurtaracak olan O
'dur. "
*Adını îsa *
Bu söz Yusufa büyük bir müjdeydi. Çünkü eskiden beri beklenilen ve Tevrat’ta
sözü verilen Mesih’in Meryem’den doğacağını anlamıştı. * Kavmini *
İsrailoğullarından ve diğer milletlerden ebedi kurtuluşa ermek için İsa’ya iman
edip işini Tanrı’ya bırakanlar onun kavmi sayılırdı. * Kahinlerden * Bu sözden
de açıkça görüleceği gibi İsa Mesih efendimizin asıl görevi ruhla ilgili olup,
kavmini zalimlerin zulmüyle esirlikten değil, ancak kahinlerden kurtarmaktı.
Çünkü insanlar en çok günahlarından temizlenmeye muhtaçtır. Tanrı tarafından
insanları kurtarmaya aracı edilmiş kişi onları kahinlerden ve ebedi yok oluştan
kurtaracaktır. Eski zamanlardan beri İsrailoğullarının kurtarıcı ve hükümdarları
her ne kadar kuvvet, paklık ve büyük bir şöhrete sahip olmuşlarsa da hiçbirisi
kendi kavmini kahinlerden kurtaracak güce sahip olamamıştır.
22.
Ayet: “Bütün bunlar,
Rabb 'in peygamber aracılığıyla bildirdiği şu sözün yerine gelmesi için oldu.
"
Incil’de İsa
Mesih hakkında yazılan korjular eski zamanlarda peygamberlere açıklanan
(söylenen) yada esinlenen sözleri tamamlar. Çünkü Tann’mn ezelde büyük
iradesiyle yarattığı bütün varlıklar tamam olunmalıdır. Şöyle ki bu alem
yaratılmadan önce baki olan Tann sonsuz iradesinde insanlar için bir kurtuluş
ve bağışlanma yolunun bulunmasına karar verdi ve bu dünyadaki insanlara yapılan
en büyük iyilik budur.
23.
Ayet: “İşte, kız gebe
kalıp bir oğul doğuracak Onun adını İmanuel koyacaklar. İmanuel, 'Tanrı bizimle
’ demektir. ”
Bu mukaddes
söz için Yeşaya’nın 7. Bölüm 14. Ayetine başvurulduğunda görülecektir ki bu
olaylar İsa’nın doğumunun belirtileri ve benzeri idi. * Tanrı bizimle * İsa
Mesih’in isminden de açıkça görülecektir ki O’nun aracılığıyla Tanrı insanlar
arasında açıkça görüldü.
24.
Ayet: “Yusuf uykudan
uyanınca Rabb’in meleğinin kendisine buyurduğu gibi yaptı ve Meryem ’i eş
olarak yanına aldı. ”
Yani Yusuf
Meryem’i kendi evine getirdi.
25.
Ayet: “Ne var ki, Meryem
oğlunu doğuruncaya kadar Yusuf onunla birleşmedi. Doğan çocuğun adını İsa
koydu. ”
İKİNCİ BÖLÜM
(1-12) Doğudaki Mecusi alimlerinin
bazılarının İsa Mesih’i ziyaret etmeleri, (13-15) Kral Hirodes’in onu öldürme
girişiminden sonra Mesih’in Mısır’a kaçması, (16-18) adı geçen kralın
Beytlehem’dc bulunan çocukları öldürmesi, (19-23) Hirodes’ten sonra Mesih’in
geri dönüp Nasıra’da oturmaya başlaması hakkındadır.
1.
Ayet: “İsa Kral
Hirodes’in devrinde Yahudiye’nin Beytlehem kasabasında doğduktan sonra bazı
yıldızbilimciler doğudan Kudüs ’e gelip şöyle dediler. ”
Adı geçen
Hirodes bu isimde olanların en meşhuru idi. Yahudi olmadığı halde Yahudi
mezhebini seçerek Roma İmparatoru tarafından Yahudiye hükümdarı olarak atandı.
Çok sert, insafsız ve zalim bir hükümdardı. Merhametsizliğinden iki oğlunu ve
eşini öldürdü ve o zamanda Kudüs’teki meşhur ve büyük ibadethaneyi onarıp
süslediyse de Yahudiler onun diğer işlerinden dolayı kendisinden razı
değillerdi. Otuz sekiz senelik hükümdarlıktan sonra yetmiş yaşında öldü. *
Beytlehem * Bu isimde iki küçük şehir vardır. Biri Celile’de diğeri
Yahudiye’dedir. Buradakini Celile’dekinden ayırmak için bu ayette Yahudiye’de
olan Beytlehem ifadesiyle anılmıştır. Mika peygamberin beyanlarına göre adı
geçen Beytlehem, bereketli topraklara sahip olduğundan bu manada olan efrata
lafzı ona bağlanırdı. Burası Kudüs’e iki saat uzaklıkta ve Davud’un doğduğu
yerdi ( Luka 2. Bölüm, 4. Ayet ). * Doğu tarafından yıldızbilimciler * Bu da
bilinsin ki doğu halkı ve özellikle îsrailoğullarmm inançlarını bilenler arasında
bazı ilim sahibi kişiler vardı. Bu dünyaya büyük bir kurtarıcının gelmesini
bekliyorlardı ve İsa’nın bu dünyayı şereflendireceğini biliyorlardı. O’na secde
etmeye gelen bu kişilerin asıl memleketlerinin Arabistan mı, İran mı olduğu
bilinmez ama bunların felsefe, astronomi, tıp ve diğer ilimlerde ehil kişiler
olduğu hatta bu ilimleri öğreten kişiler olduğu ihtimali büyüktür.
2.
Ayet: "Yahudilerin
kralı olarak doğan çocuk nerede? Doğuda O'nun yıldızını gördük ve O’na secde
etmeye geldik dediler. ”
Doğuda bulunan
yıldızbilimciler batıda büyük ve parlak bir yıldız görüp, bekledikleri kişinin
alameti olduğunu anlayarak Tanrı’nm yol göstermesiyle ona secde etmeye Kudüs’e
geldiler. Çünkü bu şehir Yahudiye’nin başkenti idi. Bu yıldızbilimciler ve
alimlerden başka Yahudilerin kralı adıyla büyük kişinin geleceğini bekleyen
kişilerin sayısı bilinmez ama onların Mesih hakkmdaki bu bilgileri ilimlerinin
kuvvetiyle değil ancak Tann’nın yol göstermesi ile olduğu açıktır.
3.
Ayet: "Kral Hirodes
bunu duyunca bütün Kudüs halkıyla birlikte çok tedirgin oldu. ”
Hirodes
Mecusîlerden bu haberi duyduğu zaman fazlasıyla tedirgin oldu. Çünkü Hirodes,
bu haberden cismani bir padişahıp geleceği fikrine kapılarak kendisine engel
olacağını zannederdi. Kudüs’ün halkı da çok sessiz ve sakin olduğundan bu
olaydan çok, fitne ve fesat çıkacağını zannederek korkardı.
4.
Ayet: "Tüm
başkahinleri ve ulusun din bilginlerini toplayarak onlara Mesih ’in nerede
doğacağını sordu. ”
Hirodes’in bu
konuyu inceden inceye araştırıp zahmet çekmesi saçmaydı. Çünkü Mesih’in nerede
doğacağını kutsal kitapların manasını bilen ve özellikle peygamberlerin
getirdiklerini okuyan herkes biliyor iken bu olay için meclisi toplamaya gerek
yoktu.
1.
6. Ayetler: “Onlar da:
’Yahudiye’nin Beytlehem kasabasında’ dediler. Çünkü peygamberler aracılığıyla:
‘Sen Yahuda diyarında olan ey Beytlehem, Yahuda önderleri arasında hiç de en
önemsizi değilsin! Çünkü benim halkım İsrail’i güdecek olan önder senden
çıkacaktır ’ diye yazılmıştır.
Başkahinler
Mika peygamberin verdiği habere göre İsa Mesih’in doğacağı yeri Hirodes’e
söylediler (Mika 5. Bölüm, 2. Ayet). Bu konu için oluşturulan meclis Yahudi
milletinin en büyük meclisiydi.
2.
8. Ayetler: “Bunun
üzerine Hirodes yıldızbilimcileri gizlice çağırıp onlardan yıldızın göründüğü
anı tam olarak öğrendi. ‘Gidin, çocuğu dikkatlice arayın, bulduğunuzda bana
haber verin, ben de gelip O’na tapınayım’ diyerek onları Beytlehem ’e gönderdi.
”
Bu ayetler
üçüncü ayetle bağlantılıdır. Hirodes Mesih’i bulmak için araştırmalar yapan
Mecusîlere parasal yardımda bulunarak adı geçen yıldızın göründüğü zamanı
onlardan öğrendi. Çünkü İsa Mesih’ten korkuyordu ve doğduğu yer ve zamanı
öğrenerek bir hile ile O’nu öldürmeye çalışacağını yıldızbilimcilerden
gizleyerek kendisini dindar bir adam gibi gösterdi.
9.
Ayet: “Yıldızbilimciler
kralı dinledikten sonra gittiler ve doğuda gördükleri yıldız, çocuğun bulunduğu
yere kadar onlara yol gösterdi ve gelip çocuğun bulunduğu yerin üzerinde durdu.
”
Bu
yıldızbilimcilerin kendi illerinde gördükleri yıldız veya yıldız gibi gökte
görünen parlak işaret, onlar Beytlehem kasabasına yaklaştıklarında İsa Mesih’in
doğduğu evi göstermek için yere yaklaştı. Bu yıldızın bu şekilde görünmesi bir
mucizeydi.
10.
Ayet: “ Onlar yıldızı
gördüklerinde büyük bir sevinç duydular. ”
Yıldızbilimciler
bu büyük insanı görmek için çok uzun bir yol geldiklerinden ve O’nu görmeyi çok
istediklerinden O’nu bulduklarına olağanüstü bir sevinç gösterdiklerine şüphe
yoktur.
11.
Ayet: “Eve girip çocuğu
annesi Meryem’le birlikte görünce yere kapanarak O ’na tapındılar. Hâzinelerini
açıp O ’na hediye olarak altın, tütsü ve mür sundular. ”
Bu
yıldızbilimciler İsa’nın olduğu eve girip O’nu annesiyle birlikte düşünüyor
görünce şaşırmadılar. Bunlar dindar, Tanrı’dan korkan ve yumuşak huylu kişiler
olduklarından çocuğa tapınıp değerli hediyeler sundular. İşte burada dikkate
değer bir nokta vardır ki, her ne kadar İsa Mesih görünüşte kuvvetsiz bir çocuk
ise de yıldızbilimciler onun görünüşüne bakmayıp, onun kişiliğindeki büyüklüğü
fark ederek ona fazlasıyla saygı gösterip tapındılar.
12.
Ayet: ‘‘Sonra Hirodes’in
yanına dönmesinler diye Tanrı tarafından uyarıldıklarından, ülkelerine başka
yoldan döndüler. ”
Bu
yıldızbilimcilerin Tanrı’dan korkan kimseler ve Tanrı’nın huzurunda değerli
insanlar oldukları bu ayetten anlaşılır. Çünkü onlar ilimleriyle değil ancak
ilahi bir vahiyle gelip îsa Mesih’e tapındılar, kendi ülkelerine geri döndüler.
Bunlar hakkında başka bilgimiz yoktur.
13-15.
Ayetler: "Yıldızbilimciler yola çıktıktan sonra Rabb’in bir meleği
Yusuf’a rüyada göründü. Ona ' Kalk! Çocuğu ve annesini al ve Mısır ’a kaç. Ben
haber verinceye kadar orada kal. Çünkü Hirodes çocuğu öldürmek amacıyla onu
arayacaktır ’ dedi. Böylece Yusuf kalktı, aynı gece çocuğu ve annesini alıp
Mısır ’a doğru yola çıktı. Hirodes ’in ölümüne dek orada kaldı. Bu Rabb ’in
peygamber aracılığıyla bildirdiği şu sözün yerine gelmesi için oldu: Oğlumu
Mısır’dan geri çağırdım. ”
Yusuf bu sözü
duyunca hemen o gece İsa ve Meryem ile birlikte Mısır’a doğru yola çıktı.
Mısır, Yahudiye’den pek uzak değildir. Tanrı kendi oğlunu korumak için Mısır’a
gönderdi ve bunların Mısır’a kavuşmalarından bir sene sonra Hirodes öldü. Tanrı
peygamberi aracılığıyla İsa’yı Mısır’dan çağıracağını önceden bildirmişti. (
Hoşeya 11. Bölüm, 1. Ayet). Bu peygamber tarafından verilen haber önce İsrailoğulları
hakkında buyurulmuştur. Şöyle ki, İsrailoğulları bir süre Mısır’da kalıp
fazlasıyla zorluk çektiklerinden, Musa’nın aracılığıyla çıkarılıp Ken’an’a
geldiler. Bunlar diğer milletlerden daha fazla ilahi lütufa nail olduklarından
Tanrı tarafından ‘Oğul’ ifadesiyle anıldıkları Ahd-i Atik’te yazılıdır. Bundan
başka Musa, Davud ve eski zamanlardaki peygamberler İsa Mesih’in örnekleri ve
delilleridir. Bazen İsrailoğulları aynı soydan olmaları sebebiyle İsa Mesih’in
benzerleri olduğu iddia edilir. Bunun gibi Tanrı’nın İsrailoğullarına
gönderdiği Ahd-i Atik’in hükmü, İsa Mesih aracılığıyla gönderilen Ahd-i
Cedid’in hükmünün delili ve benzeridir.
16.
Ayet: “Hirodes,
yıldızbilimciler tarafından aldatıldığını görünce büyük bir öfkeye kapıldı.
Onlardan tam olarak öğrenmiş olduğu zamana göre, Beytlehem ve tüm yöresinde
bulunan iki ve daha küçükyaştaki erkek çocukların hepsini öldürttü. ”
Hirodes çok
zalim, merhametsiz ve sinirli bir adam olduğundan, öldürtmek istediği kişinin
yani İsa’nın kesinlikle ölmesi için iki yaşından aşağı tüm çocukları öldürttü.
Bu olayda kaç çocuğun öldürüldüğü tam olarak bilinmese de Beytlehem’in küçük
bir şehir olduğu düşünülürse pek çok çocuğun öldürüldüğü anlaşılır.
17-18.
Ayetler: “O zaman Yaremya peygamberin söylediği şu söz yerine gelmiş oldu
çünkü Ramah ’ta bir ses duyuldu; ağlayış ve acı feryat sesleri. Rahel kendi
çocuklarına ağlayıp onlar olmadıkları için teselli kabul etmezdi, demiştir. ”
Yeremya 31.
Bölüm 15. Ayete bakınız. Bu ayetlerde anlatılan Rahel Yakup’un eşi olup,
Bünyamin adındaki küçük oğlunu Ramah’ta doğurdu. Ramah Beytlehem'e yakın bir
köydü ve Bünyamin kabilesi de o civarda ikamet ettiler. Yeremya peygamberin bu
ifadesi iki olayı içine alır. Birincisi Babil padişahı Buhtunnasır idaresi
zamanında yani milattan 588 sene önce Yahuda kralı bulunan Sıdkiya ile Yahuda
ve Bünyamin kabilelerini esirlik altında Babil’e götürmüş olduğu olayı anlatır.
İkincisi Hirodes’in orada günahsız çocukları öldürttüğünü anlatır.
19-23.
Ayetler: “Hirodes öldükten sonra, Rabb’in bir meleği Mısır’da Yusuf'a rüyada
görünerek, 'Kalk! Çocuğu ve annesini al, İsrail diyarına dön. Çünkü çocuğu
öldürmek isteyenler öldü. Bunun üzerine Yusuf kalktı, çocuğu ile annesini alıp
İsrail diyarına döndü. Ama Yahudiye 'de Hirodes ’in yerine oğlu Arhelas ’ın
tahta geçtiğini duyunca oraya gitmekten korktu. Rüyasında aldığı buyruğa uyarak
Celile bölgesine gitti. Oraya varınca Nasıra denen kente yerleşti. Bu,
peygamberler aracılığıyla bildirilen, ‘O ’na Nasıra ’lı denecektir ’ sözünün
yerine gelmesi için oldu. ”
Bu ayetleri
açıklamaya gerek yoktur. Manaları zaten açıktır. İsa Mesih ilahi emir ile
Mısır’a gidip bir sene' kadar ikamet ettikten sonra düşmanı ölünce Mısır’da
kalmasına bir sebep kalmayınca yine ilahi emirle asıl vatanı olan Yahudistan’a
dönmek istemişse de Hirodes’in oğlu Arhelas’tan korkup Celile’ye gitti. Ama 23.
Ayette söylenen peygamberler kelimesi hepsi anlamında olup bir peygamberden
değil, belki bütün peygamberlerin söylediğini açıklar. Ama îsa Mesih hakkında
Nasıra’h tabiri hiçbir peygamber tarafından bildirilmemişse de Nasıra halkı
İsrailoğullarınm gözünde l
hor görülen
halk olması sebebiyle çoğu zamanlar hor görüldüklerinden Isa Mesih’in de İsrail
illerinde hor görüleceği, fakir olacağı ve eziyet çekeceği bu sözlerle ima
edilir ( Yeşaya 53. Bölüm, Yuhanna 1. Bölüm 46. Ayet ve 7. Bölüm 52. Ayet).
1.
Ayet: "O günlerde
vaftizci Yahya ortaya çıktı. Yahudiye çölünde şu çağrıda bulunuyordu: ”
Tefsir edilen
birinci ve ikinci bölümlerde İsa Mesih’in çocukluğu anlatılmıştı. Üçüncü
bölümde anlatılacak konular onun kurtarıcı ünvanı, dolayısıyla zorlu alın
yazısına uygun olan büyük işlerine başlamasına dair olup, çocukluğundan otuz
yaşına kadar Luka’nm ikinci bölümünde anlatılan şeylerden başka bir bilgimiz
yoktur ( Luka 2. Bölüm 41-52. Ayetler ve 3. Bölüm 23. Ayet). * O günlerde * O
günlerde sözcüğü genel manada kullanılıp, özel bir zaman ifade etmez. * Vaftiz
edici Yahya * Bu kişinin doğumu ve diğer durumları hakkında Matta her lne
kadar anlatmamışsa da Luka’nm birinci bölümünde doğumuyla ilgili bazı konular
açıklanır. Adı geçen Yahya, İsa Mesih’ten biraz önce gelip onun
peygamberliğinin ortaya çıkacağım müjdeleyen biriydi ve Yahya’ya vaftiz edici
adı verildi. Çünkü vaftizin su ile temizlenmek geleneklerinden bir işaret
olduğunu Yahudiler de biliyordu. * Çölünde * Yani çok az insanın yaşadığı bir
yerde kendisine gelenlere işledikleri günahları gösterip tövbe etmeye davet
ederek ilahi kanun gereğince herkesin boyun borcunu gösterirdi.
2.
Ayet: " Tövbe edin!
Çünkü Göklerin Egemenliği yaklaşmıştır. ”
*Tövbe edin* O
zamandaki Yahudilerin durumlarına bakıp Tann’nın azabını açıklayıp onları tövbe
etmeye davet etmek çok uygun bir davranış idi. Çünkü bütün işleri fesat
çıkarmak, günah işlemek ve şeytani işlerle uğraşmaktı. Dolayısıyla Tann’nın
gazabım hak etmişlerdi. * Göklerin Egemenliği * Göklerin Egemenliği ya da
Tann’nın Egemenliği sözü Ahd-i Cedid yani Incil’de seksen defadan fazla
söylenmiştir. Bunun anlamı iki üç türlü olabilir. Bazı yerlerde dünyevi
nesnelerin hepsi yok olduktan sonra baki olan ruhani ve semavi hal ile Tann’nın
huzurundaki kıymetli mutluluk yada cennet demektir. ( Matta 3. Bölüm 11. Ayet;
Markos 14. Bölüm 25. Ayet; Elçilerin İşleri 14. Bölüm 22. Ayet). Ve bazı
yerlerde insanlann kurtuluş ve sonsuz hayata kavuşmaları için Tanrı tarafından
eski zamanlardaki Ahd-i Atik yani Tevrat ve Zebur’da söz verilmiş ve İsa Mesih
aracılığıyla Ahd-i Cedid yani Incil’de açıklığa kavuşan kurtuluş anlamındadır.
Bundan dolayı Göklerin Egemenliğine kavuşmak İsa Mesih’in emirlerini açık
yüreklilikle kabul ederek onun nimetleriyle sonsuz kurtuluşa ermekten
ibarettir. ( Markos 1. Bölüm 14. Ayet; Luka 16. Bölüm 16. Ayet; Matta 23. Bölüm
13. Ayet). Diğer yerlerde anlatılan birinci ve ikinci manalarını içine alarak
yani İsa Mesih’in aracılığıyla hak yoluna delil olmakla beraber sonsuz
kurtuluşa, mutluluk ve cennet manalarına gelir. Yani İsa Mesih’in kendine
verilenlere layık olduğu ve bizim günahlarımıza bedel olarak alındığına inanmak
anlamıyla Tanrı katında bağışlanmış ve değer verilen kullarından ibaret olan,
yerde ve gökte bulunan Tanrı’nın milleti anlaşılır. ( Matta 13. Bölüm 14 ve 47.
Ayetler; 5. Bölüm 19. Ayet; Yahya 3. Bölüm 3. Ayet). * Göklerin Egemenliği
yaklaştı * Yani Rabb İsa Mesih’in ortaya çıkmasında, müjde ve ilahi lütuf ile
insanlara iyilik ve vesile olunmuştur.
3.
Ayet: “Nitekim Yeşaya
peygamber aracılığıyla sözü edilen kişi Yahya'dır. Yeşaya şöyle demişti: ‘Çölde
yükselen ses, Rabb ’in yolunu hazırlayın, geçeceği yolları düzleyin’diyor. ”
Bu ayette
anlatılan söz Yeşaya’nın 40. Bölüm 3. Ayetindedir. Rabb İsa Mesih’in geleceğine
şahitlik etmesi için Yahya’yı göndermesi, bir padişah sefere çıkarken yolunu ve
mola yerlerini hazırlamak için önceden gönderilen müjdecilerin görevleri
gibidir.
4.
Ayet: “Yahya’nın deve
tüyünden giysisi, belinde deriden kuşağı vardı. Tek yediği çekirge ve yaban
balıydı. ”
Yahya’nın
giyecek ve yiyeceği İlyas peygamberinki gibiydi. ( 2. Kralların 1. Bölüm 8.
Ayetine bakınız.). Şık giyecekler, pahalı yiyecekler Yahya’nın memuriyetine (
vazifesine) uygun değildi. Onun yiyecek ve giyecekleri fakirlerinki gibi
olmalıydı. * Çekirgeleri * Çekirge yemek ibadet yada gelenek idi (Levililer 11.
Bölüm 22. Ayet).
5.
Ayet: “O zaman Kudüs ’ün
ve bütün Yahudiye ’nin ve Şeria nehri yöresinin halkı O ’na geliyordu. ”
S
Yahya’nın şan
ve şöhreti her tarafa yayılıp ilan edildikten sonra Yahudiler, İsa Mesih’in
gelmesini beklediklerinden büyük bir kalabalık ile sözü edilen vaizin müjdelerini
dinlemek için toplanırlardı.
6.
Ayet: “Günahlarını
itiraf ediyor, onun tarafından Şeria nehrinde vaftiz ediliyordu. ”
* Şeria * Bu
Şeria ırmağı Kudüs’ün güney doğusunda bulunan küçük bir ırmak olup, Celile
tarafından Kudüs’ün güneyinde Lut gölüne dökülür. Burada vaftiz edilen
Yahudiler Yahya’nın öğütlerini ve haykırışlarını işitip perişan hallerini
anlayıp günahlarım anlayan kişilerdi ve bizler günahkarız ve bir kurtarıcıya
muhtacız diyerek vaftiz edildiler. Yahya’nın bu vaftizi İsa’ya iman etmenin
işareti değildir, çünkü o zamanda İsa daha ortaya çıkmamıştı ve ona iman etmeye
ne kadar hazır olsalar da onların mamudiyeti iman mamudiyeti değil, ancak tövbe
mamudiyeti idi. Yalnız samimi kalple kendi günahlarını itiraf eden kimseler
vaftiz olundular.
7.
Ayet: “Ne var ki,
Ferisilerle Sadukilerden birçok kişinin vaftiz olmak için kendisine geldiğini
gören Yahya onlara şöyle seslendi: ‘Ey engerekler soyu! Gelecek olan gazaptan
kaçmanız için sizi kim uyardı?’”
O zamanlar
Yahudiler arasında Ferisiler, Sadukiler ve Eseniler adıyla üç büyük ve saygın
grup vardı. Bunlardan Eseniler hakkında Ahd-i Cedid’de bir şey anlatılmamışsa
da tarihçi Yosifos’un yazısına göre bunlar nefislerini kıran ve sofu kimseler
olduklarından dünya lezzetlerini terkeden ve dünyaya çok önem vermeyen dört bin
askerden ibaret idiler. Ferisiler Yahudilerin öğretmenleri idiler ve ruhaniler
grubundan sayılırdılar. Ferisi tabiri İbranice’de ayrılma, dağılma
manasındadır. Bunlar kendilerini diğer gruplardan ve avam takımından üstün
tutup elbise, bilgi ve buna benzer şeylere dair İsrail arasında kabul edilen
ayin ve ibadetlere bazı sözler ekleyip tabi oldukları dinin esası olan
Tevrat’tan ziyade bu sözlere dikkat ederek fazlaca nüfuz ve şöhret edinip
halkın arasında saygın adamlar oldular ve aralarında hadis kabul ettikleri
ibareleri Tevrat’tan önemli ve saygın tuttukları halde yine kendilerini millet
arasında ehl-i Tevrat ve şeriat gösterirlerdi. Bunlar her ne kadar açıktan dine
bağlı ve
I
doğru dürüst
görünürlerse de gizliden ara bozucu ve zalim olduklarından Matta’nın 23.
Bölümünde onların gurur ve iki yüzlülükleri hakkında İsa Mesih tarafından
onların ahlakları ve terbiyeleri şeytani özellikler gösterdiklerini açıklayan
sözler söylemiştir.
Bu ayette
geçen Sadukiler kıyameti inkar ederlerdi. (Elçilerin İşleri 23. Bölüm 8. Ayete
bakınız) Sadukiler hadislerin hepsini reddedip yalnız Tevrat’ta Musa ile ilgili
açıklamaları peygamberlik işaretleri kabul ederlerdi. Sadukilerin inancı kuru
ve verimsiz olmakla birlikte Tanrı’nın kainatın koruyucusu ve gözeteni olduğunu
inkar ettiler. Sadukiler çoğu zamanlar milletin büyük hizmetlerinde bulunsalar
da Ferisilerle muhalif idiler. Bu iki grup ta dünyayı seven gururlu adamlar
olup, Tann’nın şeriatının ruhani manasını terkedip İsa Mesih’e karşı durdular.
Bu anlatılan grupların milattan yüz elli yıl önce var olduklanna dair
bilgilerimiz vardır. Ama îsrailoğullan arasında ne zaman ortaya çıktıktan tam
bilinmiyor. Vaftiz edici Yahya’nın vaazlarını dinlemeye ve vaftiz olmaya gelen
cemaatler arasında bazı Ferisiler ve Sadukiler vardı. Ama onların vaaz ve öğüt
kabul edip ıslah olmayacaklarını gören Yahya onlara şiddet dolu sözler ile
"■Engerekler soyu* diyerek onların gerçek ahlaklarını ortaya serdi. Çünkü
onlar kendilerini İbrahim’in oğlu sayarak yılanın özelliklerini gösterirlerdi.
*Gelecek gazaptan* Bu gazap sözünden iki anlam çıkarılır: Öncelikle Roma
İmparatoru tarafından Yahudi milletiyle Kudüs’ün harap olması için gelecek
gazaptan, ikinci olarak kendi yanlış iş, hareketleri ve bozuk fikirlerine göre
ahirette hak ettikleri büyük azaptan ibarettir.
8.
Ayet: “Bundan böyle
tövbeye yaraşır meyveler verin. ”
Görüntü ve
şekil olarak tövbe etmek bir fayda getirmez. Hayırlı işlerle Tanrı katında
kabul göreceğini uman kimse tövbenin gerçek manasını anlamıştır. Tövbe eden
kimse bütün uygunsuzluklardan kurtulup alçak gönüllülükle ilahi emirlere uyarak
doğru işler ve övgüye değer ahlaklarıyla Tann’nın merhamet ve iyiliklerine
tevekkül eder. Ama bu Ferisiler ve Sadukiler yalnız kendi boş işleri ve boş
inançlarına tevekkül edip, yine zulüm, kibir, gurur ve iki yüzlülük
özelliklerini taşıyorlardı. Bundan dolayı tövbenin meyveleri temiz yaşantıda
bulunur. ( Matta 7. Bölüm 20. Ayet; Elçilerin İşleri 26. Bölüm 20. Ayet;
Titus’a Mektup 2. Bölüm 11 ve 13. Ayetler; Yeşaya 1. Bab 11-27. Ayetler;
Efeslilere Mektup 5. Bölüm 9. Ayet; Filipililere Mektup 1. Bölüm 11. Ayet)
9.
Ayet: “Kendi kendinize:
‘ Bizim babamız İbrahim’dir” diye düşünmeyin. Çünkü size: ‘Tanrı İbrahim ’e şu
taşlardan bile çocuk yaratacak güçtedir’ denmekte. ”
Bu ayet
Yuhanna’nın 8. Bölüm 33 ve 39. Ayetleriyle karşılaştırılınca İsrailoğullanndan
olmak onlara elbette Tanrı katında değer kazandırsa da Yahya onlara buyurur ki:
İbrahim’in soyundan olman bir kazanç getirmez, çünkü Tanrı bütün insanları
topraktan yarattığı gibi isterse taşlardan da insan yaratabilir.
10.
Ayet: “Balta şimdiden
ağaçların köküne dayanmıştır. İyi meyve vermeyen ağaç kesilip kesilip ateşe
atılacak. ”
*Balta
ağaçların köküne dayandı * Bu ayet sadece bir benzetmeden ibaret olup
kararlaştırılmış olan ceza veya tehlikeyi açıklar. Çünkü kesilecek şey yalnız
dal değil, ağacın köküdür. Kuru ve meyvesiz ağaçlar, kesilip kaldırıldıkları
gibi İsrailloğulları gibi Tanrı’nın büyük nimetlerine kavuşmuş olan bir kavim
ilahi emirlere uymayıp asi ve ara bozucu olursa bu kavim bile kökünden kesilip
ortadan kaldırılır. Ve bu hüküm o zamanlarda Yahudilere gelmek üzereydi. Az
vakit geçtikten sonra Kudüs Romalılar tarafından harap edildi. Yahudi
milletinden geriye kalanlar her tarafa kaçıp bugüne kadar tek başlarına ve
perişan yaşadılar.
11.
Ayet: “Gerçi ben sizi
tövbe için suyla vaftiz ediyorum, ama benden sonra gelen benden daha güçlüdür.
Ben bile O ’nun çarıklarını taşımaya bile layık değilim. O sizi Kutsal Ruh ’la
ve ateşle vaftiz edecek ”
Yahya İsa
Mesih’in geleceğini açıklayarak insanların imana hazır olmalarını öğütleyip
kendine gelenleri suyla vaftiz ederdi. Ama tövbe eden kişilerin kendisinin
kurtarıcı olduğunu zannetmemeleri için alçak gönüllülükle onlara gelecek
kurtarıcıyı göstererek kendisinin de onun bir kulu olduğunu söylerdi. * Kutsal
Ruh ve ateş ile vaftiz edecektir. * Yani Kutsal Ruh’un güç ve tesirleriyle
insanlar huy ve ahlakta değiştirilip yenilenecekler, yalnız cesetleri su ile
değil ruhları ilahi güç ile yıkanacaktır. (temizlenecektir) İsa Mesih’in
mamudiyeti bir adamın içinden tazelenip İsa Mesih’e iman ederek onun
aracılığıyla hediye edilen nimetlerden pay almasının işaretidir ve böyle
yenilenip vaftiz olanlar saf ateş ile denenip saf kılındığı gibi bunlar da
diğerleri tarafından gizli düşmanlık beslenip üzüntü ve keder ile
sınanacaklardır. Şöyle ki onların iman ve sevgileri samimi ve içten olup,
gerçekten İsa Mesih’e itaat ediyorlar mı yoksa sadece görünüşte bir imandan
ibaret midir diye ortaya çıksın. ( Matta’nm 16. Bölüm 24. Ayet; Petrus’un
Birinci Mektubu 1. Bölüm 7. Ayetine bakınız).
12.
Ayet: “Yabası elindedir.
Harmanını iyice savurup buğdayını ambara yığacak ama samanını sönmeyen ateşle
yakacaktır. ”
Harman tabiri
öncelikle Yahudi milleti için söylenmişse de diğer milletleri de içine alır.
Şöyle ki bir çiftçi kendi harmanım savurup buğdayını samandan ayırıp ambarına
koyduğu gibi İsa Mesih de kendi harmanının görevlisi ve elindeki yaba da onun
hakemidir. Doğru kişiyi, ara bozuculardan, iki yüzlülerden ayırıp mü’minlere
sonsuz hayat ve mutluluk hediye edip, ara bozucuları ve münafıkları işkence ve
sonsuz yok oluşla cezalandıracaktır. (Matta 25. Bölüm 31-46. Ayetler)
13.
Ayet: "Bu sırada
İsa, Yahya tarafından vaftiz edilmek üzere Celile’den Şeria nehrine, Yahya’nın
yanına geldi. ”
îsa otuz yaşma
kadar Celile vilayetinin Nasıra şehrinde ikamet ederdi ( Luka 2. Bölüm 15 ve
49. Ayet; 3. Bölüm 23. Ayet) İsa İsrailoğullarmın soyundan olup, ezelden
kendisine gönderilen şer’i hükümleri ve özel görevini yapmaya başlamak için
Yahya’nın yanma gelip vaftiz olacaktır. Kendisi doğduğu andan itibaren ilahi
kanunlara tamamen itaat ederek Tanrı’nın gazabını hak eden insanları sonsuz
hayata kavuşturmak için layıkıyla çalışmasından başka kişiliğinde de temiz ve
günahsız olduğundan günahkar insan şeklinde ve şeriat hükmü altında bulunmaya
alçak gönüllülükle gerçekleştireceği keffaret kurbanına tevekkül ve iman
edenleri Tanrı yanında sadık ve makbul ettirmek düşüncesindeydi. ( Romalılara
Mektup 8. Bölüm 3. Ayet ve 10. Bölüm 4. Ayet; Galatyalılara Mektup 4. Bölüm 4.
Ayet)
14.
Ayet: "Ne var ki
Yahya, ‘ Benim senin tarafından vaftiz edilmem gerekirken sen mi bana
geliyorsun? ’ diyerek O ’na engel olmak istedi. ”
İsa’nın
görevine bakarak değil, belki temiz kişiliği gereği Yahya tarafından vaftiz
edilmesi doğru değildi. Çünkü tövbeye kesinlikle muhtaç değildi. Fakat kefaleti
altında bulunduğundan vaftiz olması gerekiyordu ve gerçekten Yahya İsa’dan ruh
ile vaftiz olmaya muhtaçtı.
15.
Ayet: "îsa O’na şu
karşılığı verdi: ‘ Şimdilik buna razı ol! Çünkü doğru olan her şeyi bu şekilde
yerine getirmemiz gerekir'. ' O zaman Yahya O ’nun dediğine razı oldu. ”
Şimdi gelmesi
burada önemli bir anlam ifade eder. Yani İsa Mesih görevine başlamak üzere iken
demektir. * Bütün şer’i * yani ilahi kanunlara dair bütün şeriat hükümleri
demektir. Bu yönüyle İsa’nın söylediği sözden sonra Yahya sustu.
16.
17. Ayetler: "İsa
vaftiz olur olmaz sudan çıktı. O anda gökler açıldı ve İsa, Tanrı ’nın Ruhunun
güvercin gibi inip üzerine konduğunu gördü. Göklerden gelen bir ses de şöyle
dedi: ’ Sevgili oğlum budur, O ’ndan hoşnudum. ’ ’’
İsa Yahya
tarafından vaftiz edildi ve öncelikle Tanrı olaya şahitlik etti. Ruhu’l Kudüs
yani Ruhullah ( Kutsal Ruh ) bir güvercin şeklinde ona geldi ve geldiği şekilde
bir süre kaldı ve bu mucizeyi İsa ve Yahya’dan başka kimsenin görüp görmediğini
bilmiyoruz ( Luka 3. Bölüm 32. Ayet; Yuhanna 1. Bölüm 33. Ayet). İşte İsa Mesih
görevini yapmaya izin almıştı. Çünkü Kutsal Ruh’un güvercin şeklinde onun
üzerine inmesi ruhun Tanrı’ya ait olduğunun belirtisidir ve İsa Mesih’in
yumuşak huylu, merhametli ve insanları sevici olduğunu Ruhullah’ın güvercin
şeklinde görünmesi kanıtlar. ( Matta 11. Bölüm 29. Ayet; Yeşaya 42. Bölüm 1-3.
Ayetler ). Tanrı kendi sözü ile şahitlik edip, ‘Bu benim oğlumdur’ diye
buyurur. İsa Tanrı’nın oğlu olduğundan bütün ilahi özelliklere sahipti. İsa
Mesih tertemiz, lekesiz ve günahsız bir kişiliğe sahip olup, şeriata tamamen
itaat ederek Tanrı tarafından atandığı görevini yapmaya başlamasının
belirtileri görünüp insanları günah ve şeytandan ve sonsuz yok oluştan
kurtarıp, sonsuz hayatı bağışlamaya hem gücü yeterdi hem de hazırdı.
1.
Ayet: "O zaman İsa
İblis ’in denemelerinden geçmek üzere Ruh tarafından çöle götürüldü. ”
*0
zaman* Yani 3. Bölümün son ayetinde yazılana göre tsa Mesih’in vaftiz edilerek
görevine başlamak üzere demektir. * Şeytan* Sözcüğü İbranice olup düşman
demektir. Ve gerçekten şeytan hem Tanrı’ya hdm de insanlara düşmandır. Ahd-i
Cedid’de şeytan adı birçok kere anılır ve bu sözcük bazen bütün Tanrı’ya isyan
eden melekler demek olduğu gibi onların reisi olduğu da anlaşılır. *Ruh
tarafından götürüldü* İsa Mesih vaftiz edildiğinde üzerine konan kutsal ruh ya
da Ruhullah’ın yol göstermesiyle çöle götürüldü. Bundan da anlaşılacağı gibi
Kutsal Ruh İsa’dan önceliklidir. Halbuki Yuhanna’nın 16. Bölümünde bunun tersi
yani İsa Mesih’in öncelikli olduğu görülür. Çünkü bu öncelikler görev
gereğidir. Şerefle alakalı değildir. *Çöle* Çöl halkın olmadığı yer sanılır.
Burada söylenen çölün Kudüs’ün batı tarafında ıssız bir yer olduğu sanılır.
Günahtan kaçmayı amaç edinenlere ıssız yerlere gitmesi pek de akıllıca
değildir. Her ne kadar ıssız yerlere gitsek de şeytandan kurtulamayız. *
Şeytanın denemelerinden geçmek için* İsa Mesih kendi büyük davasına başlamak
üzere Tann’nın ve insanın büyük düşmanı şeytan ile denendiği halde onu yenen ve
onu yenilen insanları da onu bedenden çıkarıp bu büyük düşmanın başını ezmekle
onun verdiği zararları gidermek İsa Mesih’in görevi idi ve gerçekten İsa şeytan
ile savaşarak onun göstermiş olduğu sapıklıkların hepsini yendi ve bu
sapıklıkların ortasında bulunduğu halde İlahî emirlerin dışına çıkmamak onun
görevi idi. Ve bunlar gibi günahsız olarak hiçbir şekilde dünyaya yönelmeyen
kişi ne kadar sapık olabilir. Ve sapıklık o ruhu pek etkilemez diye sorulsa
şöyle cevap verilir ki, gerçekten burada ısrar vardır. Ama Adem önceleri
günahsız ve temiz bir şekilde yaratılmış bir kişi iken cüz’i iradesiyle günah
işlemesi mümkündü, ve günah işledi de. Yine sorulabilir ki niçin Tanrı günahın
dünyada ortaya çıkmasına izin verdi? Bunda da bir sır vardır ve en uygun cevap
şu olabilir. Tanrı böyle uygun gördü ve Tanrı günahı yaratmadı. Kendisi Adem’e
günah işletmedi. Ancak Adem’i cüz’i iradeye sahip bir kişi olarak yarattı. Ve
Adem’in ruhunun yaratıldığı gibi temiz ve itaatkar kalması veya günah işlemesi
tamamen Adem’in iradesi altındadır. Hatalar ve suçlar Adem’in cüz’i iradesi ile
meydana gelir. Eğer jsa cüz’i iradesini yasak meyveyi yemek için kullansaydı
asla bizim kurtuluşumuza gücü yetmezdi (Ibranilere Mektup 4. Bölüm 15. Ayet; 6.
Bölüm 18. Ayet). Ama kurtarıcımız şeytanı her hususta yendiğinden iman ile ona
sığınanlar ümit bulabilirler ve onlar da İsa aracılığıyla şeytanı yenerek
sonsuz hayata sahip olurlar (Luka 4. Bölüm 1-13. Ayetler).
2.
Ayet: “Ve kırk gün kırk
gece oruç tuttuktan sonra acıktı. ”
İsa tam kırk
gün kırk gece oruç tutmuştur. Bu oruç insan gücünün ötesindedir ve bir
mucizedir. Bu kırk gün kırk gece de şeytan tarafından yoldan çıkarılmaya
çalışıldığı Markos ve Luka’nın yazdıkları İncillerde açıklanır. * Sonra acıktı*
Yani İsa adı geçen sapkınlık esnasında şöyle saklandı ki asla cismani
ihtiyaçlarından haberi olmazdı.
3.
Ayet: “O zaman ayartıcı
ona gelip: “Tanrı’nın oğlu isen söyle de şu taşlar ekmek olsun ” dedi.
♦Ayartıcı
yanma gelip* Bu imtihanı yapan şeytanın İsa’ya şeklen görünüp görünmediğini
tefsir eden tarafından tam olarak bilinmiyor. Burada yazılan (yani 4. Bölümde)
sözlere bakılırsa şeytanın şeklen göründüğü anlaşılır ve İbranilere Mektup
kitapçığının 4. Bölüm 15. Ayetine bakılırsa, İsa her hususta bizim gibi
dalalete çok sapan biri olduğu söylenir ve bundan da anlaşılır ki şeytan İsa’yı
imtihan ettiğinde hem şeklen göründü hem de insanların ruhlarına sapıklıklar
yerleştirdiği için şekil olarak ortadan kaldırdıysa da imtihan çok zorlu geçti.
O zaman şeytan bütün kuvvetiyle İsa Mesih’i yenmek için çalışmaya başladı ve
imtihan başladı ve şeytan kuvvetini üçe
bölmüştü. Yani
İsa’yı denemek için üç çeşit tuzak hazırlamış idi. Şeytanın birinci tuzağı
Yuhanna’nın 1. Mektubunun 2. Bölüm 16. Ayetinde anlatıldığı gibi nefsin
şehvetinden ortaya çıkan günahlardır. Şöyle ki nefsin kuvvetinden dolayı zina
gibi günahlar ortaya çıkar. *Eğer Tanrı’nın oğluysan* Şunun bilinmesi gerekir
ki İsa şeytanın bu tuzaklarından İlahî kuvvetlerini kullanarak değil, sadece
İnsanî kuvvetlerini kullanarak kurtulmuştur. Adem şeytanın tuzağına düşerek hem
kendisini hem de tüm soyunu günaha soktu. İsa ise insanları şeytanın tuzakları
ve denemelerinden kurtarmak amacıyla şeytanı yalnız İnsanî kuvvetiyle yenmeyi
uygun gördü ve böyle yapması da lazımdı. Şöyle ki o zaman İsa Mesih şeytana
İlahî güçlerini gösterseydi bir yönüyle tuzağa düşmüş olurdu. *bu taşlar ekmek
olsunlar* İsa Mesih kırk gün kırk gece oruç tuttuğu için acıkmıştı ve bir
şeyler yemesi gerektiğinden şeytanın bu tuzağını atlatması çok zor oldu. Ama
İsa birkaç adama yetecek kadar yemek ile büyük kitleleri doyurmuş ise de asla
kendi nefsi için bir mucize göstermedi.
4.
Ayet: "İsa ona
şöyle cevap verdi: ‘Kutsal yazılarda insan yalnız ekmekle değil, Tanrı ’nın
ağzından çıkan her sözle yaşar. ’ diye yazılmıştır. ”
Şeytanın
tuzağına karşı efendimizin verdiği cevap Tesniye’nin 8. Bölüm 3. Ayetinde yazılanlardır.
Bu cevap verilebilecek en uygun ve en iyi cevaptır. Çünkü Tanrı
İsrailoğullarını çölde kurak geçen bir senede gökten inen bir ekmek ile
doyurduğunu herkes bilirken ona temiz bir kalp ve alçak gönüllülükle Tanrı’ya
sığınan ve iman eden kişilere dünyevi nimetleri göndermez mi ve bütün
yarattıklarını beslerken en değerli yaratığım beslemez mi? (Matta 6. Bölüm 25
ve 26. Ayet).
5.
Ayet: "Sonra İblis
onu kutsal kente götürdü. Tapınağın tepesine çıkardı. ”
Tapmak
Kudüs’te Tanrı’nın emriyle Süleyman’ın yaptığı Tanrı’nın evidir. Tapmak
İsrailoğullarının ibadet ettiği yer olup kubbesi çok yüksekti. Bu ibadet yeri
M. S. yetmiş senesinde Roma imparatorunun Kudüs’ü kuşattığı sırada yıkıldı.
6.
Ayet: "Ve ona ‘Eğer
sen Tanrı’nın oğlu isen, kendini buradan aşağı at. Çünkü şöyle yazılmıştır.
Tanrı senin için meleklerine ayağın yere çarpmasın diye seni ellerinin üzerinde
taşımalarını emredecek’ dedi. "
Şeytan da
kutsal yazıları söyleyebilir ve onun burada söylediği sözler Mezmurlann 91.
Bölüm 11. Ayetinde bulunur. Tuzağa düşürücü şeytanî özelliği ile Isa’ya
görünmeyip tekrar Tanrı’nın oğlu olduğunu göstermesini istedi. Eğer kendini
kubbeden aşağı atıp zarar görmediğini görürler ise iman edecekler dedi. Ve
tuzak da gururluluğa işaret eder. Yine Yuhanna’nın 2. Bölüm 16. Ayetine
bakınız. İşte uygun olmayan zamanda ve durumda bir şeyi yapmak için ‘Tanrı’ya
sığındım’ diyerek o şeyi yapmak günaha girmek demektir. Bundan dolayı İsa
şeytanın bu önerisini kabul etmedi.
7.
Ayet: "Isa da İblis
’e: “Tanrı ’n olan Rabb ’i sınama diye yazılmıştır. ’ diye karşılık verdi. ” >
i
Bu söz
Tesniye’nin 6. Bölüm 13. Ayetindedir. İsa Mesih’in kendini kubbeden aşağı
atması Tanrı’yı sınaması demekti.
8.
9. Ayetler: “İblis onu
tekrar yüksek bir dağa çıkarıp ona tüm görkemleriyle dünyanın bütün ülkelerini
gösterdi. ‘Yere kapanıp bana taparsan, bütün bunları sana vereceğim’dedi. ”
Üçüncü olarak
önerilen tuzak hırs, şan ve bunlar gibi gözlerin dünyayı istemesi sonucu ortaya
çıkan günahlara işaret eder. Lanetli şeytan üçüncü tuzağını önerdiğinde kendi
şeytanî özelliklerini ortaya serdi.
10.
Ayet: “O zaman İsa ona:
‘Çekil git, Şeytan! Tanrın olan Rabb ’e tap, yalnız ona kulluk et diye
yazılmıştır ’ karşılığını verdi.
İsa’nın
Şeytan’a verdiği bu cevap Tesniye’nin 6. Bölüm 31. Ayetinde bulunur. İşte İsa
Şeytan’m bütün kuvvetini kullanarak hazırladığı bu tuzaklara düşmemiş ve
şeytanı yenerek yanından kovmuştur. İsa Şeytan’ı her yönüyle yenmesi insanların
Şeytanların tuzakları ve tesiriyle sonsuz yok oluştan kurtulacağına güçlü ve
yeterli bir isbattır.
11.
Ayet: “Bunun üzerine
Şeytan İsa’yı bırakıp gitti. Melekler de gelip İsa’ya hizmet ettiler. ”
Ama İsa
çarmıha gerilmeden bir gün önce Şeytan Getsemani isimli bahçede gelip bütün
gücünü kullanarak O’nu tuzağa düşürmek istedi (Luka 22. Bölüm 53. Ayet; Yuhanna
14. Bölüm 30. Ayet). "“Melekler ona hizmet ettiler* Bu sözden de
anlaşılacağı gibi melekler İsa’nın dünyevi ihtiyaçlarını gidermesine yardım
ettiler.
12.
Ayet: “ İsa Yahya’nın
tutuklandığını duyunca Celile’ye döndü. ”
Yuhanna’nm
yazdıklarına göre İsa Mesih’in bazı durumlarını Matta burada anlatmadı. Yani
İsa çölden döndükten sonra vaftizci Yahya halkın önünde ona şahitlik etti
(Yuhanna 1. Bölüm 29. Bölüm). Yuhanna’nm 2. Bölümüne göre İsa Celile’ye gidip
yine Kudüs’e dönerek orada bir müddet durduktan sonra 12. Ayette de Matta’nm
anlattığı gibi Celile’ye döndü. Yuhanna’nm 3 ve 4. bölümlerinde anlatılan durum
İsa’nın Kudüs’e dönüşünden önce oldu. *Yahya’nm tutuklandığını* Bu olay
Matta’nm 14. Bölüm 3-12. Ayetlerinde anlatılır.
13-16.
Ayetler: “Nasıra’dan ayrılarak Zebulun ve Naftali yöresinde Celile gölü
kıyısında bulunan Kefernahum ’a gelip yerleşti. Bu, Yeşaya peygamber aracılığı
ile bildirilen şu sözün gelmesi için oldu: ‘Zebulun diyarı ve Naftali diyarı,
Şeria nehrinin ötesinde, deniz tarafı, ulusların Çelilesi! Karanlıkta yaşayan
halk, büyük ışık gördü. Ölümün gölgelediği diyarda yaşayanların üzerine ışık
doğdu. ’ ”
*Nasıra’dan
ayrılarak* Biliyoruz ki İsa Mesih çocukluğundan Nasıra’dan ayrılıncaya kadar
burada idi (Matta 2. Bölüm 23. Ayet). Bu şehri terk etmesinin sebebi Luka’nın
4. Bölümünün 16. Ayetinden 31. Ayetine kadar yazdığı sözlerden anlaşılır. Yani
o şehrin halkı İsa Mesih’e suikast düzenleyip onu öldürmek niyetinde idiler.
İsa da orayı terk etti. *Zebulun ve Naftali diyarında * İsrailoğulları Yakub’un
son iki evladından türeyen on iki kabileden meydana gelip her biri Yakub’un
oğullarının adlarıyla anılırlardı ve bu ayette geçen isimler bunların ikisidir.
Yahudistan İsa’nın bulunduğu yerdi ve Yahudiye, Samariye ve Celile denen üç
bölgeden ibaretti. Bunlardan Yahudiye Sefid ve Lut göllerinin ortasında idi.
Celile ise Yahudistan’ın kuzeyinde idi. Samariya kıtası Yahudiye ve Celile
kıtasının arasında idi. Ve İsrailoğulları eski zamanlarda İsrailoğulları orayı
kendilerine mal ettikleri zaman on iki parçaya böldüler ve Zebulun ve Naftali
halkı Celile kıtasının doğusuna yerleştiler (Yeşu 19. Bölüm 1-16. Ayetler ve
34-38. Ayetler). *Göl kıyısındaki * Buradaki göl Taberiya gölü olup Celile’nin
doğusunda idi. *Kefemahum * Kefernahum şehri de Taberiya gölünün batısında idi.
İsa burada ikamet ettiğinden onun şehri olarak anılır (Matta 9. Bölüm 1. Ayet).
15 ve 16. Ayetlerde söylenen sözler Yeşaya’nın 8. Bölüm 1 ve 2. Ayetlerinden
çıkarılmıştır. Naftali ve Zebulun kabilelerine eski zamanlarda putperest
kabileleri hep hakaret ve zulüm etmişler. İsa’nın o tarafta boy göstermesi ile
bunların iman edecekleri ve onun aracılığıyla sonsuz hayata ve mutluluğa
ulaşacakları ve bunlara sahip olacakları Yeşaya peygamberin söylemiş olduğu
haberlerden anlaşılırdı.
17. Ayet: “O
zaman İsa şu çağrıda bulunmaya başladı: 'Tövbe edin! Göklerin egemenliği
yaklaştı.
Vaftizci Yahya
öğüt vermeye: ‘Tövbe edin göklerin egemenliği yakındır’ diye bağırarak
başlardı. îsa Mesih de kendi öğütlerini vermeye başladığında ilk sözü insanın
günahkar olduğunu ve tövbe etmesi gerektiğini bildirirdi. Markos’un 1. Bölüm
15. Ayetine göre İsa öncelikle tövbe edin ve Incil’e inanın diye buyurmuştur.
Çünkü kurtarıcı olan ve hayat müjdesini getiren kendisidir. Vaftizci Yahya ise
sadece tövbe ile kurtarıcının geleceği vaktin yakın olduğunu söyledi.
1
18-20.
Ayetler: “İsa Celile gölünün kıyısında gezerken Petrus denen Simun ile
kardeşi Andreya’yı gördü. Balıkçılık yapan bu iki kardeş göle ağ atıyorlardı.
İsa onlara, ‘Ardımdan gelin, sîzleri insan tutan balıkçılar yapacağım. ’ dedi.
Onlar da hemen ağlarını bırakıp O ’nun ardından gittiler. ”
*Celile
gölünün* Yani Taberiya gölü ve Ginesar gölü diye de anılırdı (Luka 5. Bölüm 1.
Ayet). *Petrus ve Andreya* İsa kendi yanında bulunmaları için daima bu iki
havariyi çağırırdı. Bunlar önceleri de îsa Mesih’in öğrencileri sayılsalar da o
zamana kadar işlerini bırakıp her zaman yanında bulunmaları için çağrılmamıştı
(Yuhanna 1. Bölüm 40 ve 41. Ayet, 2. Bölüm 2. Ayet). Luka’nm yazdığına göre
îsa’nm onları çağırması bir mucize idi (Luka 5. Bölüm 5 ve 6. Ayet). *Sizleri
insan tutan balıkçılar yapacağım* Yani îsa Mesih onlara încil’den öğütler
vererek insanları kendisine inanmaya aracı etti. * Ağlarım bırakıp onun
arkasından gittiler* Bu söz ile tereddütsüz İsa’ya uyanlardan ancak
kendilerinin ona tamamen inanarak itaat etmiş oldukları anlaşılır. Bunların
birdenbire temiz kalple ve alçak gönüllülükle efendimize uymaları kendilerinden
değil ancak İlahî bir ilham ile ruha tesir edilmesi sonucu olmuştur. Bunlar
gibi îsa’nm arkasından gitmek isteyenlerin öncelikle temiz kalple iman edip
İsa’nın emirlerine uymaları için İlahî bir güce ihtiyaç duyulduğu da
anlaşılmalıdır.
21-22.
Ayetler: "Oradan daha ileri giden İsa, başka iki kardeşi, Zebedi’nin
oğulları Yakup'la Yuhanna'yı gördü. Babaları Zebedi'yle birlikte kayıkta
ağlarını onarıyorlardı. İsa onları çağırdı. Onlar da hemen kayığı ve babalarını
bırakıp İsa ’nın ardından gittiler. ”
Bu Yakup ve
Yuhanna anlatılan Petrus ve Andreya gibi Celile halkından olup balıkçılık
yapıyorlardı. Bunların da önceleri birkaç kez îsa ile konuştukları sanılır.
Hemen işlerini ve yakınlarını bırakıp îsa’nm öğrencileri oldular.
23.
Ayet: "İsa, Celile
bölgesinin her tarafım dolaştı. Buralardaki havralarda ders veriyor, Göksel
Egemenliğin müjdesini duyuruyor, halk arasında rastlanan her hastalığı, her
illeti iyileştiriyordu. ”
* Bütün
Celile’yi * Yani Celile ve etrafındaki bütün şehir, kasaba ve burada bulunan
halkı dolaşıp * Havralarında* Onların ibadet yerlerinde *Göksel Egemenliğin
müjdesini* Yani insanoğlunun kurtuluşu hakkındaki müjdeyi veriyordu. *Her türlü
hastalığı ve her türlü illeti iyileştirdi. * İsa insanları günahlarından
kurtarmak için atanmış olduğundan kurtuluş müjdesini verip ruhsal hastalıklara
şifa verdikten sonra bedensel hastalık ve illetlere bakıp iyileştiriyordu (Yeşaya
53. Bölüm 4. Ayet; Matta 8. Bölüm 17. Ayet). İsa yüce görevini açıklamak
için bu mucizeleri gösteriyordu.
24.
Ayet: "Onun ünü
bütün Suriye ’ye yayılmış idi. Çeşit çeşit hastalıklara yakalanmış, ıstırap
içinde olan, cine tutsak, saralı, felçli olanların hepsini ona getirdiler; O da
onları iyileştirdi. ”
*Suriye
yöresine * Yani Celile ilinin doğusunda bulunan yerlerde İsa’nın gösterdiği
mucizeler her tarafta ilan edilince şifaya muhtaç olan her türlü hastalıklı
insanlar da gelerek onun mübarek nefesi ve meshiyle iyileşti.
25.
Ayet: "Celile,
Dekapolis, Kudüs, Yahudiye ve Şeria nehrinin ötesinden gelen büyük kalabalıklar
O ’nun ardından gidiyordu. ”
Dekapolis
Yunanca olup anlamı on şehir demektir. Yani on şehri olan bir il olarak
Taberiya gölünün güneyinde ve Şeria ırmağının doğu tarafında idi. *Şeria
nehrinin ötesinde * Şeria nehrinin doğusu demektir.
BEŞİNCİ BÖLÜM
(1-2) İsa’nın dağda verdiği öğütlerin
başlangıcı, (3-12) Gerçek mutluluk, (3-16) Mesih’in öğrencilerinin yerin tuzu
ve alemin nuru olmalarını, (17-20) O’nun şeriatı tamamlaması için gelmesini,
(21-42) O’nun adam öldürme, zina, yemin ve intikam hakkındaki emirlerinin
açıklanması ve tefsirini, (43-48) O’nun düşmanları sevmemiz hakkındaki emrini
anlatır.
26.
Ayet: "İsa
kalabalıkları görünce dağa çıktı. Oturduktan sonra öğrencileri yanına geldiler.
”
Bu
kalabalıkların İsa’nın etrafına her taraftan toplanmış insanlardan oluştuğu 4.
Bölüm 23-25. Ayetlerden anlaşılır. *Dağa çıktı* İsa Yahudilerin ibadet
yerlerinde öğüt vermiş ise de onun yanına gelen halkın buralara sığması mümkün
değildi. Bundan dolayı İsa öğüdünü duyurabilmek için yüksek bir yere çıktı.
*Oturduktan sonra* Yahudi hocaları kalabalığa bir şeyler öğrettikleri zamanlar
genelde otururlardı (Luka 2. Bölüm 46. Ayet). *Öğrencileri* İsa bunları
öncelikle öğrencilerine söylese de, öğrettiği şeyleri buradaki halk dinlerken
açıkladığından onlann ruhlarının çıkarlan için buyurduğu şüphesizdir.
27.
Ayet: “Onlara seslenip
şöyle ders vermeye başladı. ”
Matta’nm 4.
Bölüm 26. Ayetine göre halkın çoğu hastalıkları ve illetlerinden kurtulmak için
İsa Mesih’in yanma geldiklerinde onlara yalnız bir ilaç vererek bir hastalıktan
kurtardıktan sonra onlann şiddetli ağnlarma ve bütün dertlerine tam bir derman
vermeye gücü yeten bir kişinin geleceğine hazır oldularsa da, İsa onların kendisi
hakkında olan kötü düşüncelerini def etmek için büyük görevini yapacaktır. Bu
dersin özeti Luka’nın 6. Bölüm 20-39. Ayetlerinde bulunur.
28.
Ayet: “Ne mutlu ruhta
yoksul olanlara! Göklerin egemenliği onlarındır. ”
O büyük
öğretmenin o toplumda birinci söylediği söz “Ne mutlu”dur. *Ruhta yoksul
olanlara * Adı geçen toplumun tamamı bedensel ihtiyaçlarını gidermek için
İsa’nın yanma gelmişler ise de İsa Mesih ağzını açtığı anda ‘Kendi
hükümdarlığında bulunan mutlu kişiler dünya hallerinden ruhça yoksul olanlardır’
der. Çünkü yoksul durumda bulunanlar her ne kadar hayat müjdesini dinleyip onun
teslimini kabul etmeye diğer kimselerden daha hazır olsalar da yoksul kimseler
küfürbaz ve yaramaz olduklarından iyilik sahibi olamazlar ve bazı zengin
adamların doğru olup ruhsal mutluluğa ermesini istemezler. Ruhça yoksul olmak
kişinin kendisini topraktan yaratılmış bir günahkar olarak bilmesidir.
Tanrı’nın temiz şeriatına uymayıp temizlikten ilim ve kudretten ayn kalarak
pis, kabahatli ve Tanrı’nın azabını hak etmiş olduğunu kalpten hissetmektir.
Bundan dolayı ruhta yoksul olan insan her şeye muhtaç olup her yönüyle
borçludur. Hiçbir şeye gücü yetmeyip sadece Tanrı’nın merhamet ve iyiliklerine
sığınarak bulunduğu durumu anlayan kişi Tanrı’nın huzurunda kırık kalple söyler.
Bunların delilleri ve örnekleri için önceki ayetlere bakınız (Luka 18. Bölüm
13- 14. Ayet; Mezmurlar 51. Bölüm; Eyub 22. Bölüm 6. Ayet; 2. Tarihler 34.
Bölüm 27. Ayet; Yeşaya 57. Bölüm 15. Ayet). *Göklerin Egemenliği onlarmdır*
Göklerin Egemenliği tabiri için 3. Bölümün 3. Ayetine bakınız. Ruhta yoksul
olanlar Göklerin Egemenliğini memnuniyetle kabul ettiklerinden o alemin bütün
ümit, mutluluk ve nimetlerine kavuşacaklardır.
29.
Ayet: “Ne mutlu yaslı
olanlara! Onlar teselli edilecekler. ”
Dünyada
keyfince yaşayanlara, zevk, sefada olanlar için “Ne mutlu onlara!” denir.
Mesih’in bulunduğu yerde Yahudiler, bedensel güç ve mutluluğa ulaşmak için
uğraşsalar da, Rabb İsa Mesih gelip dünyevi gücü bulunmadığından başka üzgün
hali seçenlere yönelik “Ne mutlu yas çekenlere!” buyurur. Ama üzüntü ille de
dünyevî işlerden dolayı duyulan üzüntü değildir. Çünkü dünya ölümü meydana
getirir. Ama bir üzüntü vardır ki mutluluğa varır (Korintlilere İkinci Mektup
7. Bölüm 9-10. Ayet).' Günahlardan tövbe eden her kişi üzüntülü olmalıdır. Bu
yönüyle matem çekenlerin hepsine ‘Ne mutlu!’ denilmiştir. Çünkü kendi
kusurlarını görerek üzülüp Tanrı’dan iyilik isteyerek göz yaşı dökenler, biraz
üzüldükten sonra teselli olunacaklardır.
30.
Ayet: “Ne mutlu yumuşak
huylu olanlara! Onlar yer yüzünü miras alacaklardır. ”
* Yumuşak
huylu olanlara* Yahudiler, Rabb Mesih’in zamanında bütün düşmanlarını yenip
onlardan büyük bir intikam alacaklarını zannederlerdi. Ne mutlu! Düşmandan
gördüğü hakaret için intikam alanlara denildiğinde, intikamın tatlı sayıldığı
anlaşılırsa da îsa yumuşak huylu olanlara ne mutlu diyor ve Tanrı: ‘İntikam
benimdir, cezayı ben veririm’ diye emreder (Romalılara Mektup 12. Bölüm 19.
Ayet). Yumuşak huylular başkalarından dolayı uğradığı zararları sabır ve
tahammül ile karşılarlar. Ansızın gocunup ve gizlenerek kötülüğe karşı kötülük
etmezler. * Yeryüzünü miras alacaklar* Tanrı’ya sığınanlar korunacaklar, ama
'gururlu ve zalim olanlar ve kötülüğe karşı kötülük yapmaya hazır olan
kimselerin yok olacaklarını İsa buyurdu. Toplumda gördüğümüz de bu değil midir
ki; yumuşak huylu, sabırlı ve kin tutmayan kimsenin işleri iyidir, ama
sabırsız, kin güden ve intikam peşinde koşan insanlar kendilerine düşman üretip
işleriyle meşgul olamazlar. Hem zamanlarım mücadele ve kavgalarla geçirirler hem
de emellerine ulaşamayıp tehlikelere düşerler. Sonunda mallarını, itibar ve
ömürlerini tüketirler. Hem şimdiki hem de gelecek hayatta geçerli olmak, her
yönüyle faydalıdır (Timoteyus’a Birinci Mektup 4. Bölüm 8. Ayet). Yahudilere
göre yeryüzünü miras almak yani söz Verilmiş (vaat edilmiş) Ken’an iline sahip
olmak bütün nimet ve mutluluklara ermek demekti.
31.
Ayet: “Ne mutlu
doğruluğa acıkıp susayanlara! Onlar doyurulacaktır. ”
Bu dünyada
mal, mülk, şan, şöhret ve zevk peşinde koşanlar değil ancak kurtuluş nimetlerini
isteyenlere mutlu denir. Çoğunlukla kurtuluş ya da sadakat bütün ruhsal şeyler
gibi Tanrı’ya söylenir. * Onlar doyurulacaklar* Günahın kötülüğünü bütün
kalbiyle hissedenler tövbeyle sonsuz hayatı isteyerek tövbekar olduklarından
istedikleri iyiliklere ve mutluluğa ererek sonsuza kadar doyurulacaklardır.
32.
Ayet: “Ne mutlu
merhametli olanlara! Onlar merhamet bulacaklardır. "
Merhamet
Tann’nın en güzel sıfatlarından biridir. Tanrı bizim birbirimize, edegeldiğimiz
şekilde bizim gibi biçare ve ebedi yok oluşa mahkum olan kimseler hakkında öfke
göstermeyip ancak bizlere acıyıp kurtarmak için kendini feda eden oğlunu
göndermesiyle bizler hakkındaki sonsuz merhametini gösterdi. Bizler hiç birine
layık olmadığımız halde her an bize verilen büyük nimetler Tann’nın merhameti
ve şefkatli olduğunu ispatlar. Bundan dolayı fakir ve çaresizlere ve de
düşmanlarına merhamet gösterenler Tann’nın merhamet sıfatına ortak olmuş
olurlar. Dünya dertler ve üzüntülerle dolu olduğundan merhametli olmaya her gün
fırsatımız olur. * Merhamet bulacaklar*Her kim ki başka kimselere merhamet
ederse kendisine de merhametli olunacaktır. Başlangıçtan sonsuza dek (ezelden
ebede) Tann’nın iyiliği bunlarla olacaktır. 1
33.
Ayet: “Ne mutlu yüreği
temiz olanlara! Onlar Tanrı ’yı görecekler. ”
Her ne kadar
Ferisiler kendilerini temiz göstermek isteseler de yürekleri fesat ve pislikle
doluydu. Oysa Tanrı insanın yüreğini gördüğünden bu iddia geçersizdir.
Dünya ile
ilgilenen adamlar bedensel isteklerini ortaya koymaya gücü yeten adamları mutlu
sayarlardı. Çoğu kimse dinsel ibadetlerini ve adetlerini yerine getirdikten
sonra nefsinin tüm isteklerini yerine getirmeye hakları vardır sanır. Ama İsa
bu kişileri değil de kötü isteklerini yenenleri müjdeler. *Onlar Tanrı’yı
görecekler* Yani yüz yüze olmayıp belki değerleri yönüyle Tanrı’nın huzuruna
çıkmak şerefiyle şerefleneceklerdir ve sonsuz bir mutluluk elde edeceklerdir
(Vahiy 22. Bölüm 4. Ayet, Korintlilere Birinci Mektup 13. Bölüm 12. Ayet,
İbranilere Mektup 12. Bölüm 14. Ayet, Yuhanna’nm Birinci Mektubu 3. Bölüm 2.
Ayet).
34.
Ayet: “Ne mutlu barışı
sağlayanlara! Onlara Tanrı ’nın oğulları denecektir.
*Banşı
sağlayanlara* Yahudilerin fikirlerine göre Mesih kendileriyle beraber olup
düşmanlar ile savaşarak onları yenip intikamlarını alıp meşhur İskender ve diğer
dünya hükümdarları gibi bir hükümet kuracaktı. Ama Rabb İsa Mesih’in ahlak ve
karakteri (huyu) onlann bu düşüncelerine tamamen ters çıktı. O, barışçıl
olduğundan iyilik meleği adıyla anılır (Yeşaya 9. Bölüm 6. Ayet). Bundan dolayı
savaşanlara değil de savaşı yok etmeye çalışanlara ne mutlu demiştir. *
Oğulları denecektir. * Bunlara benzer banşı sağlayanlann huylan İlahî ahlaka
benzetilip onlar İsa’nın öğrettiklerini dinleyip emirlerine uymakla onun
kardeşleri sayılırlar (Matta 12. Bölüm 50. Ayet). İyiler bunu Tann diye kutsal
kalplerde adlandırmakla ümit etmektedirler ki onlann ahlak ve huylan Tann’mn
ahlakına benzeyecektir (Matta 5. Bölüm 45. Ayet, Efeslilere Mektup 5. Bölüm 1.
ve 2. Ayet).
35.
Ayet: “Ne mutlu doğruluk
uğruna zulüm görenlere! Göklerin egemenliği onlarındır. ’’
Yani haksız ve
boş inançlar için Hakk ya da Rabb İsa Mesih’in kendisiyle öğretisi için zulüm
görenlere ne mutlu buyurmuştur (Petrus’un Birinci Mektubu 3. Bölüm 14. Ve 16.
Ayetler, 4. Bölüm 12-16. Ayetler, Mezmurlar 69. Bölüm 9-13. Ayetler). *Zulüm
görenlere* Yahudiler Mesih’in sayesinde sadece kuvvet ve gösteriş gibi bu
dünyaya ait şeylere sahiptiler. Ama Mesih’in hem kendisi hem de kendisine
uyanlann göçebe olacaklarını söyler (Matta 10. Bölüm 20. Ve 22 ayet). İkinci
olarak İsa Mesih onlarla o kadar ilgili ki onlara zulüm edenler Mesih’e
zulmetmiş gibidirler. Üçüncü olarak da onlann Mesih’in Suriye’sinde olup onun
otlağının koyanlarından oldukları hakkında bir kanıt vardır (Yuhanna 10. Bölüm
1. Ayet). Dördüncüsü göklerin egemenliği onlar kadar kuvvetli bir senedi
olduğundan belirtisini kalplerinde hissederler.
36.
Ayet: “Bana olan
bağlılığınızdan ötürü insanlar size sövüp zulmettikleri, yalan yere size karşı
her türlü kötü sözü söyledikleri zaman ne mutlu size! ”
* Yalan
söyleyerek* Eğer size karşı söylenen sözler gerçekse bu mutluluktan payımız
yoktur, ama hepsi yalan ise o zaman ne mutlu bize ki mübarek kurtarıcı
efendimiz (gösterdiği) yolun izlerindeyiz. Zira ona haksızlık ve zulüm
etmişlerdi (Matta 26. Bölüm 23. Ayet). Çok kere Mesihiler kendi düşmanlarından
büyük yalanlar ile şikayet olunup dünyaya puta tapıcılardan(putperestlerden)
kötü gösteriler gördüler ve onlara rezil ve alçak göz ile bakılırdı. Ama İsa’ya
inananların yaramazlardan gördükleri bu eziyet ve lanetler hayır duaya bedeldir.
37.
Ayet: “Sevinin, sevinçle
coşun! Çünkü göklerdeki ödülünüz büyüktür. Sizden önceki peygambere de böyle
zulmettiler. ”
Rabb İsa Mesih
için çekilen eziyet sonucu ortaya çıkan sevap, çekilen eziyetten derecesiz
büyüktür. İsa Mesih için eziyet çekenlere çok büyük sevap verilir. Ayrıca çoğu
kimseler Mesih’in adı için ölmek ümidinde iken kalplerinin duyduğu sevinç ile
(mimli olduklarından) eziyet görürken gösterdikleri sabır ve bağlılıktan
birçokları incelik gerçeğine susarak eskiden yok etmeye çalıştıkları dini
onaylayarak kabul etmeye delil sayarlar. Bu yönüyle eski zamandan beri
şehitlerin kanı Mesih topluluğunun şükretmesi; sözü çok doğrudur. *Sizden
önceki peygamberleri*Başlangıçtakiler siz değilsiniz Tanrı’nın bütün dostlan
eziyet yolundan geçmiş ve geçmektedirler. Salih (doğru) Kabil’den beri bütün
silsileler içinde bulunmuş olan en değerli ve en iyi adamlar bu yoldan çıktılar
(1. Krallar 18. Bölüm 4. Ayet ve 19. Bölüm 10. Ayet; Yeremya 38. Bölüm 6. Ayet;
Danyal 6. Bölüm 16. Ayet, Elçilerin İşleri 7. Bölüm 52. Ayet, Yakup’un Mektubu
5. Bölüm, 10. Ayet).
38.
Ayet: “Yeryüzünün tuzu
sîzsiniz. Ama tuz tadını yitirirse, ona tekrar nasıl tuz tadı verilebilir?
Artık dışarı atılıp insanların ayakları altında ezilmekten başka bir şeye
yaramaz. ”
*Yeryüzünün
tuzu* Tuz en büyük nimetlerden olup beslenme için en gerekli şeylerden birisi
sayılır. İsa her ne kadar öğrencilerine, kin ve düşmanlık edilse de yine de
dünyaya büyük bir nimet olduklarını söylemiştir. Çünkü onlar dünya üzerinde tuz
gibi yayılarak insanları genel fesattan korurlar. Öğretiler ve dualar
aracılığıyla Tann’nın nza ve keremini kazanıp günahlann çoğalmasını engellemeye
çalışarak insanların fikirlerini İlahî lütufa delil göstererek terbiye ederler
(Pavlus 4. Bölüm 6. Ayet). Eğer bu tuzdan Sodom’da on tane bulunmuş olsaydı o
şehir yok olmazdı (Tekvin 18. Bölüm 32. Ayet). *Tuz tadını yitirdiğinde*
Güneşte veya yağmurda durmakla ya da başka bir sebepten bozulduğunda *Nasıl tuz
tadı verilebilir* Tuz bozulduğunda yine de tuz gibi görünse de artık onda tuzun
hiçbir özelliği yoktur. Tuz o zaman hiçbir işe yaramaz (Luka 14. Bölüm, 35.
Ayet). Bundan dolayı başkalarına iyi davranmak için önce kendimize iyi
olmalıyız. Mesihiler Incil’de bulunan öğretiler hakkındaki boş inançları kabul
ederek hayatlarında temizlikten uzak oldukları halde Mesihilik dinine hakaret
getirip insanları Incil’e düşman etmeye sebep olarak onları gösterirler ve bu
yönüyle onlar insanların en kötüsü olup kabul ettikleri öğretileri reddederek
sonsuz hayat ümitlerinden yoksun kalırlar. Çünkü buna benzer Mesihiler sonsuz
yok oluşa giden yoldadırlar. Halbuki putperestlere încil anlatıldığında onlar
bile sonsuz hayata erebilirler.
39.
Ayet: “Dünyanın ışığı
sîzsiniz. Tepenin üzerine kurulan kent gizlenemez. ”
* Dünyanın
ışığı* Bu ayetin bundan önce açıklanan ayetin tefsirine benzer yanları varsa
da, başka şekilde açıklanması gerekir. İsa kendi öğrencilerinin her birini ışık
gibi görerek dünyaya ışık vermeleri için öteye beriye gönderdi. Havariler ile
öğretmenler ve bütün Mesihiler de İncil öğretilerine göre hareket ederlerse
onlara da dünyanın ışığı (nuru) denilebilir. Çünkü karanlık içinde ışıyıp
kurtuluş yolunu aydınlatırlar. *Tepenin üzerine kurulan kent* İsa bu sözü
söylerken tepe üzerirte kurulmuş bir şehir gördüğü sanılır. Öğrencilerine bu
şehire benzersiniz demiştir. Çünkü onların hepsi ünlü kimseler olarak İsa
insanlığın ışığı olduğu gibi onlar da ışık saçan kişiler olup dünyaya ışık
vereceklerdi. Güneş ışık verdiği zaman dünya onu nasıl yasaklayabilir. Pavlus:
‘Biz dünyanın ve meleklerin baktığı yer (nazar gah) olduk. ’ der (Korintlilere
Birinci Mektup 4. Bölüm 9. Ayet). Bundan dolayı İsa’nın öğrencilerinden başka
bütün Mesihiler de temiz, kötülükten uzak olmalıdırlar.
40.
Ayet: “İnsanlardan
kandil yakıp tahıl ölçeği altına koymazlar. Tersine, kandilliğe koyarlar,
oradan da evdekilerin hepsine ışık verir. ”
İsa Mesih’in
öğrencilerini aydınlatmasındaki asıl amaç onların insanlara ışık olması
içindir. Bundan dolayı hiçbir Mesihî nurunu alemden gizleyerek ömrünü yalnız
nefsine harcayarak zaman geçirmek niyetinde olmamalıdır. Mum yakmak, ışık
vermek için olduğundan kendi çıkarını düşünen kişi kandillikte yanan mumun
etrafına ışık vermesinden ders alsın ve herkes gösterdiği ışığın temiz ve
parlak olmasına dikkat etsin.
41.
Ayet: "Sizin
ışığınız insanların önünde öyle parlasın ki, iyi işlerinizi görerek göklerdeki
Babanızı yüceltsinler. ”
İyi işlerinizi
ve övülesi ahlakınızı, alçak gönüllü ve yumuşak huyunuzu asla kişilere iyi
görünmek ve övünmek için değil; güneşin bütün dünyayı aydınlattığı gibi dünyayı
aydınlatmak için kullanın. Bulunduğunuz her yerde İsa’nın öğrencileri olduğunuz
anlaşılsın. *Göklerdeki Babanızı yüceltsinler* Yani yüceltme size değil yalnız
Baba olan Tanrı’nındır.
Bu Baba
ifadesi 6. Bölüm 9. Ayette tefsir olunacaktır. İncil sîzlerden müjdelendiği
yönüyle ruhanî gerçeklerini görerek başkaları tarafından da kabul edilip iman
ve itaat ile insanoğlu hakkmdaki Tanrı’nın açık olan sonsuz merhameti için
sonsuz şükür ederler. Her şeyde amacımız ancak Tanrı’nın şan ve yüceliği için
olmalıdır (Korintlilere Birinci Mektup 10. Bölüm 31. Ayet). Tefsir ettiğimiz bu
dört ayetten bir adamın kalp ve iradesi değiştirilip yenilenmişse gizli
kalamayacağı anlaşılır. Çünkü Hıristiyanlık iddiasında bulunan kimsenin işleri
ve huyu dünyevî kimselerin huyuna benzerse onun yalnız isminin Hıristiyan
olduğu açıkça görülür ve bunların imanı boştur. Tann’mn insanlara hediye ettiği
ruhanî gerçeği gizleyip diğerlerini bundan faydalandırmazsa vasiyet edilen emre
uymamakla Hıristiyanlık dinine zarar vererek ömrünü de faydasız geçirmiş olur.
Ve diğer iyi işlerinin düzelmesine sebep olup diğer konu ile insanlara bir
iyilik etmeye Mesih’in gücü yetmezse, iyi bir ders vermesiyle de iyilik
edebilir. Az aydınlığın, karanlıkta aydınlık göründüğü gibi, iyi bir iş de her
ne kadar az olsa da yine görünür. Biz de gerçek yerin tozu ve dünyanın ışığı
olmak için kalplerimizi İlahî lütuf ile terbiye etmeliyiz. Kandillerimizde
rabbani sevgiyle dolu yağdan daha fazla dolsun. Şöyle ki onlann büyükleri,
ışığından nice canlar ışıklanıp göklerdeki babamıza sonsuz şükür etsinler diye
dua etmek gerektir.
42.
Ayet: "Kutsal
Yasa’yı ya da peygamberlerin sözlerini geçersiz kılmak için geldiğimi sanmayın.
Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim. ”
Isa’nın
öğrettiği bu öğreti Yahudilerin hocalan, din bilginleri ve Ferisilerin
öğretisine tamamen ters olduğundan onlar: “Kutsal Yasa’yı (şeriat) geçersiz
kılıp kaldırmak isteği var. ” diye şikayet etmeye başladılarsa da Tanrı’nın
Kutsal Yasası’na sevgi duyan bir dindar Yahudi, îsa’nm Kutsal Yasa’yı geçersiz
kılmakla insanın fesatlık eden kalbinden ortaya çıkan pis isteklerine izin
vererek Tanrı’nın şerefli emrine uymaktan kurtaracağım sanmamalıdır.
*Kutsal Yasa
ve peygamberler* Musa’nın baş kitabına Kutsal Yasa adı verilir. Peygamberlerin
yazdıkları kitaplara burada peygamberlerin adı verilir, yani Ahd-i Atik’in
bütün kitapları anlaşılmalıdır. îsa: “Ben onları kaldırmaya ya da hükümlerini
zayıflatmaya gelmedim” der (Matta 22. Bölüm 37-40. Ayetler). * Ancak
tamamlamaya geldim* Yani onların hükmünü ve onlarda açıklanan konuların
tamamını uygulamaya geldim. Peygamber kitaplarında Rabb îsa Mesih’in gelip
öleceği konusunda esinlenmiş çok şeyler vardır. Ve bu esinler İsa Mesih’in
mucizeleri, öğretileri ve çektiği eziyet ile tamam oldu. Kutsal Yasa iki
kısımdır, bir bölümü esas ve edeb hakkındadır. Kutsal Yasa’nın ayin (dinî
ibadet) ve adetler hakkmdaki bölümü güne gün ayinler ve kurbanlardan ibarettir.
Pavlus’un îbranilere yazdırdığı kitapçığın dokuzuncu bölümünde açıklandığı
şekilde îsa gelip kendini dünyanın günahları için kurban ettiğinde hepsi
tamamlandı. Esas ve edep hakkmdaki bölümü kısaca çeşitli emir içindedir (Çıkış
20. Bölüm 1-17 ayetler). Onlar hükümsüz bırakılmayıp daima uygulanmaları için
Tann’nm parmağı ile taş levhaların üzerine yazılmıştır (Tesniye 9. Bölüm 10.
Ayet) Kutsal Yasa’nın bu bölümü ortadan kaldırılmayıp saygıyla onun ruhanî
gerçeklerini ortaya çıkararak yalnız taş levhalarda değil belki insanların
kalpleri üzerinde de işlendiği şekilde oda gönülden derin sevgi duyarak
emirlerine uymanın herkesin görevi olduğunu açıkladı.
43.
Ayet: “Size doğrusunu
söyleyeyim, gök ve yer ortadan kalkmadan, her şey gerçekleşmeden, Kutsal
Yasa’dan ufacık bir harf ya da nokta bile eksilmeyecek. ”
*Size
doğrusunu söyleyeyim* Açıklanan maddenin çok önemli olduğunu göstermek için bu
söz geçmiştir. Isa bu sözü çok defa söyler, bazen tekrarlardı (Yuhanna 3. Bölüm
3. Ayet) *Yer ile gök ortadan kalkmadan* Yani bütün varlıklar yok olunacağı
gibi yer ile gök de yok olacaktır (Yeşaya 15. Bölüm 6. Ayet, îbranilere Mektup
1. Bölüm, 11. Ve 12. Ayetler). Ama Tanrı’nın Kutsal Yasa’sı tamam oluncaya
kadar geçersiz olmayacaktır. İsa Mesih’in gelecek hakkında esinsel söylediği
sözler de bunun gibidirler. (Matta 24. Bölüm 35. Ayet) * Kutsal Yasa’dan bir
harf ya da nokta* Bir harf ya da nokta değişirse anlamda değişir, bunun için
Yahudiler Kutsal kitapları yazdıkları zaman bir noktanın değişmesini büyük hata
sayarlardı. Bu harf ya da nokta sözü aralarında bir özlü sözdü. Kutsal Yasa’nın
en küçük emri ortadan kaldırılırsa ya da değiştirilirse doğru olmaz anlamında
kullanılıyordu. Çünkü Kutsal Yasa insanların kanunlarına ve düzenlerine
uygulanmaz. Her harfi korunmalıdır. *ta ki hepsi tamamlayıncaya kadar yok
olmaz* Yukarıda anlatılanlara göre Rabb îsa Mesih’in gelmesiyle Kutsal Yasa’nın
ayin ve adet hakkındaki bölümü tamamlanmıştı. Çünkü İsrailoğullannın
peygamberler ve başkanlan zaten İsa’nın benzerleriydi. Kestikleri kurbanlar,
ibadet ve adetler hakkındaki hususları îsa ile aynıydı. Bu benzerlikler İsa
Mesih’in insanlığın günahlarına karşı kurban edilmesiyle tamamlandı. Ama Kutsal
Yasa’nın ibadet ve adetler hakkındaki bölümü Tann’nın sözleridir. Onu iyice
anlamak için elçi Pavlus’un hanlılara yazdığı kitapçığa bakmak gerekir. Çünkü
bu kitapçık Kutsal Yasa’nın ibadet ve adetler hakkındaki konulannı açıklar. Kutsal
Yasa’nın esas ve edep hakkındaki bölümüyse tamamlanmadığı gibi tamamlanması da
mümkün değildir.
44.
Ayet: “Bu nedenle, hu
buyrukların en küçüklerinden birini kim çiğner ve başkalarına öyle yapmayı
öğretirse, Göklerin Egemenliğinde en küçük sayılacak. Ama bu buyrukları kim
yerine getirir ve başkalarına öğretirse, Göklerin Egemenliğinde büyük
sayılacak. ”
I
Yahudiler
Kutsal Yasa’yı layık olduğu şekilde koruyamadıkları gibi hocalarının
çıkardıktan boş öğretilerle bozmaktaytılar. (Tesnıye 27. Bölüm 26. Ayete bakınız.
). *En küçük sayılır* Böyle bir kimse insanlar arasında her ne kadar yüksek
mertebeye sahipse de Rabb İsa Mesih’in anlattığına göre o kişi Hıristiyanların
bir hocası ya da üyesi olmaya layık değildir. Bir öğrenciyse bile öğrenciliğe
layık olmayan ve zayıflarından biridir. Bundan dolayı her kim işleminde,
hareketlerinde ya da Tann’nın sözlerini tefsir ederken insanları Tann’nın
emirlerine uymaktan başka bir harekette bulunmaya yönlendirir ve her kim de
Tann’nın emirlerinden birini batıllaştırırsa o kişi ister Yahudilerin baş
kahini ister Roma’mn papazı olsun, bu dünyada İsa Mesih’in grubunda bir üye ve
ahirette onun kuvvetinden pay sahibi olmaya layık değildir. *Büyük denilecek*
însanlann gözünde ne kadar aşağıysa da göklerin büyük egemenliği ondan razı
olup onu gönül hoşluğuyla kabul edecektir.
45.
Ayet: “Size şunu
söyleyeyim: “Doğruluğunuz din bilginleriyle Ferisilerinkini kat kat aşmadıkça,
Göklerin Egemenliğine asla giremezsiniz. ”
* Çünkü* Çünkü
sözcüğü yukarıda söylenen ayet ile bu ayette açıklanacak sözleri birbirine
bağlar. Bundan da anlaşılır ki din bilginleri 19. Ayeti söylerken eğer İsa din
bilginleri ve Ferisileri adlarıyla söylemediyse de yine onlann öğretilerini
anlatmış olduğu ortadadır *Size derim* yani ben gerçek şahit olduğum halde
gerçeği size ifade ederim. *Eğer doğruluğunuz din bilginleriyle
Ferisilerinkinden fazla olmaz ise* Din bilginlerinin ve Ferisilerin mezhebce en
yüce kişiler olduklarını sayan kimselere bu tür öğretilerin pek acayip
göründüğü bellidir. Yahudiler arasında batıl bir inanç vardı; eğer cennete
sadece iki kişi girmeyi hak edecek olsa, biri bir din bilgini diğeri bir Ferisi
olacaktır. Fakat onların sadakatinin neden ibaret olduğuna dair bu ayetlere
bakılmalıdır. (Matta 23. Bölüm 2-5 ve 25-28. Ayetler, Luka 11. Bölüm 39-40 ve
44. Ayetler, 18. Bölüm 1-14. Ayetler ve 20. Bölüm 46 ve 47 Ayetler). Bizim
iyiliğimiz onların kötülüğünden ne konuda fazla olmalıdır? Onlar haftada iki
kere oruç tutarlardı. Biz üç veya dört kere mi oruç tutmalıyız? İranlılar kendi
mallarının onda birini sadaka ve iyilik için verirlerdi. Biz yarısını mı
vermeliyiz? Onlar uzun dualar ederler idi. Biz daha uzun mu etmeliyiz? Onlar
yemek yemeden önce ellerini yıkarlar idi. Biz ayaklarımızı da mı yıkamalıyız?
İşte bunun gibi sadakati her ne derece arttıracak olursa Mesih’in bizden
istediği düzelmeye asla yönelmeyip ondan daha fazla uzak bulunuruz. Bizim
düzgünlüğümüz onların düzgünlüğünden tamamen farklı olmalıdır. Onlar, düzgünlük
için kalbin saf olup olmadığına bakmayıp düzgünlüğün yalnız açıkça görünen bir
şeyden ibaret olduğunu sanırlar, Tanrı’nın görmesi için değil, ancak insanların
gözleri görsünler diye iyilikte bulunurlar idi. Ya iki yüzlülük ya da nefis
sevgisi için görünen ayin ve adetlerin korunması ve yaptıkları iyi işlere
tevekkül etmekte idiler (Romalılara Mektup 9. Bölüm 30- 32. Ayetler). İşte
kurtuluşumuz darağacında ölen tövbekar suçlunun kurtuluşu gibi olmalıdır (Luka
23 Bölüm 39-43 ayetler). Eğer suçlu bütün ömrünü tamamen haksız bir günahda
geçirmiş ise de son nefeste din bilginlerinin ve Ferisilerin kurtuluşunun
hepsinden daha iyi bir kurtuluş kazandı. Bu suçlu tövbe ve imana istekli olup
Rabb İsa Mesih’e kendi kurtuluşu için tam güvenmekle onun kurtuluşu ile
giyinmiş idi. *Asla giremezsiniz. * Kendi kazandıkları sadaka ve liyakatma
güvenen kimseler Rabb îsa Mesih’e yani bir kurtarıcıya muhtaç olduklarını
hissetmediklerinden onun ile alakalan yoktur. Onlar onun hükümdarlığının
mensubu değildir. Onlar, ta ölüm günlerine varıncaya dek bu halde olurlar ise
şüphesiz önce azap içinde olacaklar diye Rabb İsa Mesih söylemiştir.
46.
Ayet “Atalarımıza, 'Adam
öldürme. Öldüren, yargılanmayı hakedecek’ denildiğini duydunuz. ”
*Adam öldürme*
Yani insanı haksız yere öldürmeyin. Tekvin’in 9. Bölüm 5 ve 6. Ayeti, Çıkış’ın
20. Bölüm 13. Ayet ve 2. Tarihlerin 5. Bölüm 17. Ayetine bakınız. *Yargılanmayı
hakedecek* Bu ayetlerde îsa Kutsal Yasa’yı tefsir ederken ona verilen yanlış
manalardan onu tamamen temiz gösterdi. Yahudiler altıncı emri tefsir
ettiklerine göre bu emir yalnız fiile gelen öldürmeyi yasaklar. Bu emre insanı
itaat etmeye sebep sadece cezası olan ölüm korkusu yeter diyerek emrin bütün
ruhani gerçekliğini yok edip, her gün emre kalben aykırı bulunduktan başka
diğerlerine de ibret olarak Tanrı’nın heybetli lanetine düşürmeye delalet
ederlerdi. Şimdi İsa onun ruhani büyük manasını açıklamasıyla Tanrı her ne
kadar görünene bakarsa da kalbin gizli hislerine, arzularına ve isteklerine
daha fazla bakar. Bunun için efendimiz on yedinci ayette şeriatı iptal etmeye
değil illa onu tamamlamaya geldim diye söylediğini burada ispatlar.
47.
Ayet: “Ama ben size
diyorum ki, kardeşine karşı öfkelenen her kişi yargılanmayı hakedecek. Kim
kardeşine aşağılayıcı bir söz söylerse, Yüksek Kurul ’un yargısını hakedecek.
Kim kardeşine ahmak derse, cehennem ateşini hak edecek. ”
*Ben size
diyorum ki* Yani kanun sahibi olduğum halde kanunda mevcut olan her bir emrin
mana ve hükmünü size açıklarım. *Her kim kendi kardeşine sebepsiz yere t
öfkelenirse*
Kardeşin manası burada mümkün mertebe vasidir. Şöyle ki yalnız ailece, mezheb
ve millet kardeşi olmayıp belki bütün insanlık demek olur. Kötü işe razı
olmamak için kötü niyet bulunmadıkça öfkelenirsen günah değildir. Bu nedenle
İsa da iki yüzlü Ferisilere öfke ile baktı.1 (Markos 3. Bölüm 5.
Ayet) Öfkelendiğinizde günah işlememek bize emrolunur. (Efeslilere Mektup 4.
Bölüm 26. Ayet). Fakat her türlü öfkelenme haddinden fazla olursa sebepsiz olup
günahtır. İntikam arzusu oluşturan her türlü öfkelenme ve sevgiye karşı olan
söz ve uygulamayı oluşturan öfkelenme, suçlunun düzeltilmesini değil ancak
azarlanmasını istediğinden sebepsizdir hem de günahtır. Bu tür öfke ile
öfkelenen kimsenin arzularına kanun sahibi tarafından kararlaştırılan ceza ve
öfke şiddetlidir. O kimsenin arzularına ölüm cezası verilmiştir. Onda katil
yüreği vardır. Eğer yüreğinde olanı tamamen gerçekleştirecek olsa öldüreceği
kesin emirdir. (Yuhanna’nın Birinci Mektubu 3. Bölüm 15. Ayet). *Aşağılayıcı
bir söz* Bu kelime değersizlik anlatan Süryani ya da Keldani bir ifade olup,
bir kimsenin bu kelime ile diğerini anması, ona sövüp itibarına hakaret
getirmekten ibarettir. Kurtarıcımız olan İsa Mesih buyurur ki bu gibi kötü
sözleri kullanmak altıncı emre aykırıdır. * Yüksek Kurul* Bundan önce anlatılan
ceza kurulu, her bir şehirde bulunup çoğunlukla yedi üyeden oluşan mahkemedir.
Bu yüksek kurul ise, yetmiş iki üyeden oluşan milletin büyük danışma kurulu
olup başkanı başkahindi. *Ahmak* Bu söz Ahd-i Atik zamanında putperestler ile
dinsizler, suç ve isyan sahibi kimselere söylenmiş olmakla yalnız hakaret
anlatan bir kelime olmayıp, muhatabın suç ve isyana alışmış olduğunu anlatan
bir ifade idi. İhtimal ki, bu kelime tehdit içeren bir ifadeydi. Çünkü
putperestlerin ve bu gibi yaramazların öldürülmesi kanunen caiz idi. *Cehennem
ateşine* Cehennem kelimesi îbranice iki kelimeden oluşur. Onların biri ‘ce’
olup manası dere demektir. Diğeri Hinnom adında bir adamın ismi olup adı geçen
dere Kudüs’ün yakınında olup eskiden güzel ve berrak bir dere idi. Fakat
putperest Yahudiler o derede Mülevveh adında bir puta ibadet ederlerdi (2.
Tarihler 28. Bölüm 3. Ayet, 33. Bölüm 6. Ayet, Yeremya 7. Bölüm 31. ve 32.
Ayet, 17. Bölüm 2-6. Ayetler). Yahudi yazarlarının yazdıklarına göre bu
Mülevveh putu bakırdan yapılmış olup başı padişah tacı ile donanmış öküz başı
şeklinde, bir kimseyi kucaklayacak gibi kollarını açmış ve ona çocukları kurban
ettiklerinde ateş ile kıpkırmızı oluncaya kadar kızdırıp, o çaresiz çocukları
onun kucağına atarlar idi. Onların feryat ve figanları işitilmesin diye o putun
etrafında davul gibi aletler ile büyük şamatalar ederlerdi. Sonra Yusya adında
dindar Yahudi padişahı bu yere lanet etti. Bundan dolayı Yahudi milleti için
çok kötü bir yer sayıldı. (2. Kırallar 23. Bölüm 10. Ayet). Çünkü bütün şehrin
pislik ve leşlerini atacak bir yer olarak kullandılar. Hatta yaramazların
öldürüleceği yer bile olmuştu. Şimdi bu yer, iyi bir Yahudinin yanında çok kötü
ve pis bir yer sayıldığından, onun ismi kalpleri korku ile doldurururdu. O
derenin havası çok kokmuş ve öldürücü olup, son derece bozuktu. Onu mümkün
mertebe temizlemek için gece gündüz ateşler yakarlardı. İşte bu yerin bu derece
kötülüğü, pisliği, çürüklüğü, havasının kokmuşluğu ve ağırlığı, orada gece
gündüz yanmakta olan ateşlerin dumanları, bir Yahudinin gözüne göründüğü halde
onun büyük belasından korkarak yüreğine tehdid gelirdi. Bu yer bilinen diğer
yerlerin en pis, kötü ve lanetlisi olduğundan, ölen lanetli kimselerin yerini
anlatan son azabın anlaşılması için kurtarıcımız bu cehennem kelimesini
kullanmakla eskiden beri bu şekilde kullanılarak bu manada anlaşılır. Bu ayetin
özet olarak manası gelecek ifade ile anlatılır. Ferisilerin talimatına göre
altıncı emre aykırı harekette bulunmak yalnız insanın öldürülmesinden ibaret
ise de kurtarıcımız olan İsa bize anlatır ki, bu emir diğer konulan da kapsayıp
Ferisilerin anlattıklarından çok farklıdır. Bu emir, açık durumlarla sınırlı
olmayıp gizli durumları da kapsamaktadır. Yani ağızdan çıkan sözlere ve kalpte
oluşan fikir ve hareketlere de hakimdir. Çünkü bu yirmi ikinci ayette, altıncı
emre aykırı olmanın üç şekli açıklanır. Yani önce kalpte haksız öfke, ikinci
kötü sözler ile beraber olan öfke, üçüncü tehdit ve korku göstermekle olan
öfkedir. Yahudilere göre üç çeşit öfkelenmenin hükmü (cezası) vardı. Onlann
biri ceza kurulu ile, diğeri yüksek kurul ile, üçüncüsü Hinnom deresinde öldürülmek
ile cezalandırırlardı. Bu ayette efendimizin anlattığı ifadeler Yahudilerin
adetlerinden alınmıştır.
48.
Ayet: "Bu yüzden
kurbanını sunağa getirdiğinde, orada kardeşinin sana karşı bir şikayeti
olduğunu hatırlarsan. ”
*Kurbanını*
Din gereğince Tanrı’ya sunacağın hediye kurban demekdir. * Sunağa* Tapmağın
önünde olup kurbanların konduğu yerdi. Sunağa hediye getirmek Tann’ya ibadet
etmek demekti. Bu ifadeler eskilerde ibadet etmek şeklinden alınmıştır. Ama
şimdi de her zaman Tann’ya ibadet etmek her bir şekli konusunda kullanılır. *
Orada kardeşinin* İnsan olarak biri, özellikle senin ile beraber ibadet
edenlerin biri her kim olur ise olsun. *Sana karşı bir şeyi* Yani senden
incinmiş veya onun kendi fikrince bir husus ile bir zarar görmüş kısacası sana
gücenrpiş olduğunu, *Hatırlarsan* Tann’ya ibadet etmek için onun huzuruna
vardığında öncelikle o konuda iyi düşünüp kendimizi iyice kontrol edip
günahlarımızı hatırlamak gerekir.
49.
Ayet: "Orada
kurbanını sunağın önünde bırak git, önce kardeşin ile barış, sonra gel,
kurbanını sun. ”
*Önce kardeşin
ile banş* Hatanı görerek aranızda olan çekişmeyi ortadan kaldır. Eğer onu
zarara uğrattın ise zaranm gider ve rızasını al. (Romalılara Mektup 13. Bölüm
8. Ayet). Eğer onun itibanna eksiklik getirecek kötü muamele yaptın ise
söyleyip özür dileyerek affım dile, eğer kardeşin sana sebepsiz bir konu için
gücenmiş ise, gerçeği ona layıkıyla anlatıp mümkün mertebe kötülüğün ortadan
kaldırılmasını ondan rica et. Kurbanım sunmadan, ibadethaneye gitmeden, dua
etmeye başlamadan önce kardeşlik hukukunu yerine getir. Yoksa senin duan ve
ibadetin kabul olmaz. Ferisilerin batıl fikirlerine göre bir adam dua ederek
oruç ile yortu tutup belirli kurbanların arzıyla milletin talimat, ayin ve
adetlerini ezberleyip içinde her ne kadar haset ve kin tutmuş olursa olsun hiç
hata sahibi olmayıp takva ehli kabul edilirdi. Onların düşüncelerine göre
yalnız açık amellerden başka bir şey övgüye layık veya hükme müstahak
sayılmazdı. Fakat bu ayin ve adetlerin talimatından ilgisiz olan insan her ne
kadar kalbi temiz, amel ve hareketinden saf ve sadık, Tanrı’dan korkan bir
insan olsa böyle günahkar ve dinsiz bir insan sayılır idi. Ama İsa’nın
emirlerine göre görünüşte ayin ve adetlerin gerçekleştirilmesinden başka
gizlide kalbin temizliği ve ondan oluşan itaat, kulluk ve alçak gönüllülük
şüphesiz Tanrı tarafından kabul edilip, dince insanlıktan asıl istenen budur
(1. Kırallar 15. Bölüm 22. Ayet Yeşaya 1. Bölüm 10-17 ayetler). Bu Yahudi
hocaları aralarında olduğu gibi bazı Hıristiyan toplulukları arasında da ayin,
adet ve görünüşteki hal ve hareketlerin ezberlenmesine fazla dikkat ve gayret
etmektedirler. Çünkü bu konu sürekli din hocalarının kendi çıkarlarına yardım
etmekte olduğundan bunun desteklenmesine mecburdurlar. Ama İsa’nın talimatı
bunlara tamamen aykırı olup kalbe etki ederek herkesi saf sevgiyle Tanrı’nın
emirlerine itaat etmeye delalet eder.
50.
Ayet: "Senden
davacı olanla, daha yolda iken çabuk anlaş. Yoksa o seni yargıca, yargıç da
gardiyana teslim edebilir; sonunda da hapse atılabilirsin. ”
* Senden
davacı olanla* İsa açıklar ki, düşman ile barışmak ve birinin hakkını iptal
iddasında bulunmak ve kavgaları def etmek mümkün iken arttırma gayretinde
bulunan inatçı kimse altıncı emre aykırı harekette bulunmuş olur. Çünkü dava ve
kavga daima inşam boş masrafa sevk ettiğinden başka ihtimaldir ki kendi
menfeatlerimiz için ilahi şeriata uygunsuz harekette bulunmamıza sebeb olur.
Bir dava kendi aramızda görüldüğünde daha faydalı olur. (Korintlilere Birinci
Mektup 6. Bölüm 6, 7 ve 8. Ayetler). *Düşmanmla daha yolda iken* Onun ile
hakime giderken yol üzerinde bile mümkün mertebe düşmanına yalvar ki inat
etmeyip gardiyana vermeden önce isteğiyle barışsın ki, verdiği yardımdan
vazgeçerek seni şeriatın şiddetine teslim etmesin. * Yoksa o seni yargıca
teslim edebilir* Bu ifade o zamanlarda mahkemelerde kullanılan bir ifadeydi.
Bundan anlaşılır ki her ne sebep için olursa yargıç huzuruna çıkmadan önce
barışı seçip işi düzeltmek gerektir. Çünkü eğer uzlaşarak bitmezse, yargıç ve
görevli huzurunda bile bitmeyip şeriatın tayin eylediği ceza
gerçekleştirilecektir. Ama bu söz yirmi ikinci ayet gibi daha geniş bir manayı
kapsayıp bundan ahiretİ anlayabiliriz. Yani Tanrı adil, hakim ve mutlak olup
her günahkarın cezasını tayin etmişken kemal merhametinde insanların hak etttikleri
cezaya bırakmayarak bu dünyada merhamet gösterip biz bile barışmamış olduğumuz
halde vefat edersek altıncı emre aykırı bulunmuş olduğumuzdan azabı hak ederiz.
Çünkü davaya ve kavgaya yatkın olmak gibi halde bulunmak adamların mutluluğuna
zıt olduğu gibi Tanrı’nın şairatına da zıttır. Hayatta bulunduğumuz halde
yargıç huzuruna gitmek üzere yoldayız. Fakat ömür bittikten sonra yargıç bize
müsaade etmez. Şimdi biz Tanrı tarafından ihsan olunmuş uzlaşmayı kabul etmeyi
ihmal edersek işimiz yargıç huzuruna kalarak suçun cezası verilip, cezayı
uygulayanların eline teslim olunmayla suçlu cehenneme gönderilir. ( Yeşaya 55.
Bölüm 6 ve 7. Ayet, Korintlilere İkinci Mektup 6. Bölüm 2. Ayet, İbranilere
Mektup 3. Bölüm 7 ve 13. Ayet ve 12. Bölüm 17. Ayet)
51.
Ayet: “Sana doğrusunu
söyleyeyim, son kuruşu ödemedikçe oradan asla çıkamazsın”
Bir borçlu,
borcunu ödemeye gücü yada borç alabilecek dostlan var ise, hapiste çok kalmaz.
Hapis zamanını doldurmadan kurtuluş ümidi yoktur. Çünkü borçlu ilk kuruşu
ödemeye gücü yokken, son kuruşu nasıl ödeyebilecektir. Bu emir bize ceza gününü
de gösterir. Tann’nın öfkesine uğrayıp,' cehennemi hak eden her bir adam
Tann’nın adaletine göre borcunu ödemeye gücü olmadığı, arkadaş ve dostlarından
da bir yardım ümidinde olmadığı ve kendinin borcu da gün be gün artmakta olduğu
halde cehennem hapisinden nasıl kurtulabilir. ‘Son kuruşu ödemeyince oradan
asla çıkmazsın’ sözü ümidi kesen bir ifadedir. Çünkü ahirette kavgalar
kesilmeyip barışmalara meydan verilmez. Ancak her bir kimsenin suçuna göre cezası
hüküm olunup azap olunacaktıb. ( Matta 18. Bölüm 34 ve 35. Ayetler, 25. Bölüm
41 ve 46. Ayetler, Luka 12. Bölüm 59. Ayet, Selaniklilere İkinci Mektup 1.
Bölüm 9. Ayet)
52.
Ayet: “ ’Zina etme ’
denildiğini duydunuz. ”
Çıkış’ın 20.
Bölüm 14. Ayetine bakınız. Yahudi müfessirler bu emri de altıncı emir gibi
tefsir ederler idi. ‘Yalnız işlenen suçun cezası var’ derlerdi. Ama kalpte
oluşan pis hevesler onların yanında hiçbir şey değildi.
53.
Ayet: “Ama ben size
diyorum ki, bir kadına şehvet ile bakan her adam, zaten kalbinde onun ile zina
etmiştir ”
Kurtarıcımız
yedinci emrin gerçek manasını burada açıklar. Altıncı emir kalplerin hırs ve
kin ile düşmanlıklarını yasak ettiği gibi yedinci emir de kalpte olan şehvet ve
kötü düşünceleri yasak eder. îsa açıklar ki, bu emir insanın gizli işlerine ve
gözlerin hareketlerine hüküm eder. Şöyle ki, her gün cismani pisliği yani
fahişeler ile kötü muameleyi ve livatayı ve şehveti tahrik eden hareketleriyle
sözleri ve pis fikirleri yasak eder. Tanrı kalbe bakar. Çünkü işin kaynağı
kalptir (Süleyman’ın Meselleri 4. Bölüm 23. Ayet). Fikir karışmadıkça hiçbir
kötülük meydana gelmez. Fikir temiz olduğu zaman işler temiz olur. Kötü
fikirleri öğrenmek tehlikeli bir şeydir. Davud’un büyük günaha maruz kalması
kalbinde dolaşan kötü arzular ve gözlerinin şehvet ile bakmasından oldu (2.
Kırallar 11. Bölüm 2. Ayet), ileride gelecek ayetler bu konuyu tasdik eder
(Süleyman’ın Meselleri 6. Bölüm 25. Ayet, Yakub 1. Bölüm 14 ve 15. Ayetler).
Tanrı’nın şeriatı gerçekten son derece sağlam, geniş ve ruhani bir şeriattır
(Mezmurlar 119. Bölüm 96. Ayet).
54.
30. Ayetler: “ Eğer sağ
gözün seni günaha sokarsa, onu çıkar at. Çünkü vücudunun bir üyesinin yok
olması, tüm vücudunun cehenneme atılmasından iyidir. Eğer sağ elin seni günaha
sokarsa, onu kes, at. Çünkü vücudunun bir üyesinin yok olması, tüm vücudunun
cehenneme atılmasından iyidir. ”
*Sağ gözün ve
sağ elin* Zikredilen göz ve el gibi faydalı ve kıymetli aza ve diğeri de bunlar
gibidir. Bunun için burada göz ve el, örnek olarak kullanılmıştır. *Seni günaha
sokarsa* Yani seni günaha düşürür veya düşürmeye sebep olursa. *Onu çıkar at* O
haram arzu yada hırs ne kadar kuvvetli, şiddetli ve üstün olur ise olsun
atılmalıdır. Bu tür bir arzunun atılması, bir sağ gözü çıkarmak, bir sağ eli
kesmek kadar zahmet verir ise de yine atılmalıdır. Kötü düşüncenin bizden
atılması için İsa onu, kesip atmak ve öldürmek sözleriyle açıkladı. *Tüm
vücudunun cehenneme atılmasından* Bu vücudumuz ruhumuz ile beraber olduğundan
her şekilde teiniz olarak korunmalıdır. (Selaniklilere Birinci Mektup 4. Bölüm
4 ve 5. Ayet) Kötü düşünceler, şehvetler ve kötü huylardan hemen vazgeçelim
çünkü, organın biri ile işlediğimiz günahtan dolayı bütün vücudumuzun cehennem
azabım hak edeceğini efendimiz bize anlattı. Elde fırsat varken kalbimizi Kutsal
Ruh ile yenileyip, şehvetlerden, kötü arzulardan bizi temizleyip vücudumuzu
cehennem ateşinden kurtararak ebedi mutluluk ve izzete delalet etsin diye
Tanrı’ya yalvarmalıyız. (Matta 16. Bölüm 26. Ayet, Luka 9. Bölüm 24 ve 25.
Ayet) Bu dünyada bir kimse her ne kadar şiddetli azaba ve eziyete uğramış olsa
yine cehennem azabından daha iyidir. Bir kimse kendi ömrünü kurtarmak için
organından birini feda etmekle razı olduğu ruhunu ebedi azabtan kurtarmak için
her ne kadar dünya azablarına uğramış olsa bile iftihar etmelidir. Zengin
olupta cehenneme gitmekten fakir olmak iyidir. Şan ve şöhret sahibi olupta
kaybolmaktan alçak olmak daha iyidir.
55.
Ayet: "Kim karısını
boşarsa ona boşanma belgesi versin, denilmiştir. ”
*Boşanma
belgesi versin* Bir kimse karısını boşayacak olduğu zaman, kadın kendinin eşi
olup, nikahından boşadığına dair onun eline bir boşanma belgesi vermek şer’an
gerekli idi. (Tesniye 24. Bölüm, 1-4. Ayet) İsrailoğulları Musa’dan önce kendi
karılarına kızdıklarında bir söz ile boşayıp, başka bir kadınla evlenmek adeti
erindendi. Musa, bu konu üzerinde iyice düşünmeye zaman verip hırs ile diğer
sebepsiz konulardan dolayı kadınlan boşamalarını yasaklamak için bir boşanma
belgesi belirledi.
56.
Ayet: "Ama ben size
diyorum ki, karısını zinadan başka bir nedenle boşayan her adam, onu zinaya
itmiş olur. Boşanmış bir kadınla evlenen de zina etmiş olur “.
*Kim karısını
zinadan başka bir nedene boşarsa* Yahudilerin hocaları bu konuda Musa’nın bu
iznini kendi fikirlerince değiştirerek yine karılarını boşamak adetinden
vazgeçmediler. Bu günah, aralannda ortak bir günah idi. İsa Mesih’in talimatı
Tann’mn önce İsrailoğullanna gönderdiği şeriata uygun olmakla, insani fikirlere
ne bu şeriatı ne de o talimatı değiştirebilir. Bir kadına boşamak konusunda
zinadan başka bir sebep makbul değildir.
57.
Ayet: “ Yine
atalaramıza, ‘Yalan yere ant içme, ama Rabb ’e içtiğin antları tut’denildiğini
duydunuz. ”
Çıkış 20.
Bölüm 7. Ayet, Levililer 19. Bölüm 12. Ayet, Tesniye 23. Bölüm 21- 23.
Ayetlerine bakınız. Yahudiler sohbette yemin edip yeminleri yerine getirmeye
güneş ve en çok tapmak, Kudüs, sunak, yer ve gök ile kendi başlan veya (gözleri
ve bu gibi şeyler ile yemin ederlerdi. Öğrendiklerine göre halklarının ismi ile
yemin etmedikçe ve onun ismi ile hakim huzurunda yada halkın arasında ettikleri
yemini bozmadıkça kalıcı yeminleri istedikleri gibi edip bozarlardı.
58.
Ayet: “ Oysa ben size
diyorum ki, hiç ant içmeyin, ne gök üzerine- çünkü orası Tanrı ’nın tahtıdır. ”
İsa Mesih bu
ayette hakim huzurunda olan haklı bir konunun tasdiki için yemini yasaklamaz.
Çünkü bu gibi yeminlere Musa’nın şeriatinde yalnız izin verilmeyip, istenirdi.
(Çıkış 22. Bölüm 11. Ayet). Efendimiz Yüksek Kurul’un huzurunda başkahin
tarafından kendisine verilen yemini geri çevirmedi. (Matta 26. Bölüm 23 ve 24.
Ayetler). Fakat efendimizin günah saydığı yemin aralarında yukarıda geçip, adet
olan yeminler idi. İsa, yaratılmışların yaratanı ile akrabalığı olduğunu
açıklar. Bu açıdan onlara hürmetsizlik göstermek, ona hürmetsizlik
göstermektir. Onun yüce ismi kendisine bağlandığı gibi gök, yer, Kudüs ve
başımız da onundur. O kader onun bakışı altındadır. Bir kılını bile ak veya
kara etmeye gücümüz yetmez. Bunun için bunlar ile yemin etmek ona hürmetsizlik
göstermek demektir. Onların hepsi onun meleği olup bizim meleğimiz değildir.
Onları bir yemin ile emanete vermek onun ismini küçük düşürmektir. *Tanrı’nın
tahtıdır* (Yeşaya 66. Bölüm 1. Ayet, Matta 13. Bölüm 22. Ayet) 1
59.
Ayet: "Ne de yer
üzerine- çünkü orası O’nun ayaklarının basamağıdır. Ne de Kudüs üzerine- çünkü
orası BüyükKıral’ın şehridir. ”
♦Ayaklarının
basamağıdır* (Mezmurlar 24. Bölüm 1. Ayet, 50. Bölüm 12. Ayet ve 89. Bölüm 11.
Ayet). Büyük Kıral’ın şehridir (2. Tarihler 6. Bölüm 6. Ayet, Mezmurlar 48.
Bölüm 2. Ayet, 132. Bölüm 13 ve 14. Ayet).
60.
Ayet: “Başınızın üzerine
de ant içmeyin. Çünkü saçınızın tek telini ak ya da kara edemezsiniz. ”
Bu yemin
îsrailoğulları zamanında Yahudilerin başka grupları arasında yaygın adet idi.
Şimdi Yahudilerin arasında da atasözü derecesinde yaygın bir yemin olmuştur.
Baş ile yemin etmek ömür ile yemin etmektir. Yani eğer söylediğim gerçek değil
ise ömrüm yok olsun demektir. Fakat ömrü veren Tanrı’dır. Bunun için ömür ile
yemin etmek Tanrı ile yemin etmektir.
61.
Ayet: “Evet’iniz evet,
hayır’ınız hayır olsun. Bundan fazlası kötü olan (Şeytan) dandır. ”
Sözünüz doğru
ve ikiyüzlülükten uzak olarak, gerçek olan şeyi yeminsiz, söylenen ve inkar
edilecek şeyi yeminsiz inkar eden. *Kötü olandandır* Yani bir kötü kalpten ya
da lanetli olan şeytandandır. Doğrulukla hakka teslim olan, iyi bir adam herhangi
bir şeyi tasdik veya inkar eylediği zaman, söylediğini inandırmaya sadece sözü
yeterli olur. Yemine asla muhtaç değildir. Fakat yemin etmeyi kendisine adet
etmiş olan kimselerin yeminleri ne kadar çok ise onun sözünde şüphe olur. Çünkü
bu şekilde yemin etmeye korkmayan adam, yalan söylemekten de korkmaz. Bu sebep
ile üçüncü emre aykırı bulunan adam dokuzuncu emre de aykırı bulunmaktan
korkmaz. Her kim boş yere yemin ederse kalbinin kötü olduğunu gösterir.
Özellikle ellerimize, gözlerimize ve canlarımıza veya diğerlerinin tenlerine
ant, yemin ve beddua etmek günahtır. Bu gibi yeminler ve beddualar Tann’nın
yanında çok mekruhtur. Şimdi söylediğimiz uygunsuz şeyleri araştırmak ve tasdik
etmek ya da diğerleri üzerine bir bela ya da yalvarmak için Tann’nın hem de
Rabb îsa Mesih’in yüce isimlerini asla zikretmemeliyiz. Biz onu gerek duada
gerek sohbet arasında huşu ile zikretmeliyiz. İnşallah, maşallah, Tann’ya
sığındık, Tann uzak eylesin, Tann’ya emanet ve bunun gibi diğer ifadeleri
sohbette huşu ile zikretmeliyiz. Ağzımızdan çıktığını iyice düşünmeden bu
ifadeleri hemen nasıl olur ise olsun boş yere kullandığımız takdirde Tanrı’nın
büyük ve yüce ismini aşağılamış ve üçüncü emre aykırı harekette bulunmuş
oluruz.
62.
Ayet: “Göze göz dişe diş
denildiğini işittiniz. ”
Bu kanun için
Çıkış’ın 61. Bölüm 23-25. Ayetlerine bakınız. Bu kanun hakimlere ait bir kanun
olup, davaları dinleyip sonuçlandırdıktan sonra suçlunun üzerine suçuna göre
karar versin. Ama bu kanun ancak hakimlere mahsus ise de din bilginleri onu
intikam almaya bir emir sayarlar. Şöyle ki eğer bir adam sana vurursa sen de
onu vur. Eğer sana bir zarar ederse sen de ona karşılık ver, derlerdi. Fakat bu
düşünceler, bu emrin anlamım değiştirerek herkesin ters anlamasına sebep
olurdu.
63.
Ayet: “Ama ben size
diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin. Sağ yanağınıza tokat atana öbür yanağınızı
da çevirin. ”
*Ama ben size
diyorum ki* Musa'nın şeriatı da bunu açıklar. (Levililer 19. Bölüm 18. Ayet).
*Kötüye karşı direnmeyin* İntikam benimdir, cezayı veren benim diye Tann söyler.
(îbranilere Mektup 10. Bölüm 30. Ayet). *Sağ yanağınıza tokat atana* Yani bize
kötülük eden yaramaz kimseler ile mücadele etmeyip tahammül ve sabır etmeliyiz.
Fakat tabiatın hissi ile ilahi ve insani kanunların hepsi katil bir kimsenin
elinde, ömrümüz tehlikede olduğu zaman kurtulmak için o kötü adama karşı
durmanın caiz olduğunu açıklar. İsa’nın talimatına göre intikam ya da kavga ve
davalara bedel sabır ve tahammül etmeye borçluyuz.
64.
Ayet: “Size karşı davacı
olup kaftanınızı almak isteyene abanızı da verin ”
(Luka 6. Bölüm
29. Ayet). İsa’nın 39. Ayette buyurduğu söz rezalet ve hakaret konusunda olup
özellikle itibara eksiklik getirecek şeylerdi. Bu ayet ise mal konularına ait
olup bir kötü adam yalan söyleyerek kalkıp, şeriat usulünü layıkıyla bilerek
bunu kendisine bir fırsat saymakla bizi hakim huzurunda sıkıntı ve masrafa
düşürmek ve biz ruhani hakikate tabi olduğumuz için düşmanlık kastıyla
işlerimizi terk ettirerek uzun uzadıya şeriat ve hükümet mahallerinde
sürüklendirmek gibi hareketlerde bulundurmak ile bizlere eziyet edebilir.
Efendimiz bize mübarek sözüyle öğüt verir ki, intikam almak niyetinde olmayarak
malımıza gelen zarara da razı olalım.
65.
Ayet: “Sizi bin adım yol
yürümeye zorlayanla iki bin adım yürüyün. ”
*Zorlayan* o
zaman bunun fiili Acemistan’da ve Türkistan’da çoğunlukla yapılmıştır. Yani
devletçe ve hükümetçe gerektiği halde adamların rızalarına bakılmayıp zorla
işte çalıştırılmaktadır. İsa nasihat eder ki, bu şey bizlere her ne kadar ağır
ve haksız görünür ise de hükümetin işi olup bundan da devletimize ve
milletimize fayda hasıl olacağından hükümetçe işleri görmek borcumuz olduğu ve
devletin emirlerine itaat etmek borcumuz bulunduğunu açıklar. Yani bu adet Roma
devleti zamanında da vardı. Bağlı bulunduğun hükümete itaat etmek konusu hakkında
Romalılara Mektup 13. Bölüm 1-7. Ayetlerini okuyunuz.
66.
Ayet: “Sizden birşey
dileyene verin, sizden ödünç isteyeni geri çevirmeyin, ii
Layık olmayan
bir kimseye iyilik etmek ve ona iyi şey vermek gerçekten muhtaç olanı boş
göndermekten iyidir. Cömertliği kendimize adet etmek akla uygun ve itibarlı bir
şeydir. Fakat işe güce kadir olan kimselere vermek onları tembelliğe davet
etmektir. Böylece kötü adama para ödünç vermek, malımızı boşa harcayarak
tembelliğe izin verip israfa, hem de suç yoluna yardım ve ailelerimizi
yoksulluğa uğratmaktır. (Timoteyus’a Birinci Mektup 5. Bölüm 8. Ayet,
Selaniklilere İkinci Mektup 3. Bölüm 10-13. Ayetler).
67.
Ayet: “Komşunu sev,
düşmanından nefret et, denildiğini işittiniz. ”
*Komşunu sev*
(Levililer 19. Bölüm 18. Ayet). *Düşmanından nefret et* Komşuları sevmek
hakkında olan emri, din bilginleri ile Ferisiler yalnız kendi millet, grup ve
akrabalarına aittir diye anlam verirlerdi. Onlar bu emre düşmekten tiksinmeyi
ilave ettiler. Fakat bu tür bir emir Ahd-i Atik’te bulunmaz ve bir kimseye kin
beslemek Ahd-i Atik’in ruhani buyruklarına aykırıdır. Tanrı bazı putperestleri,
çok kötü milletleri ve kavimleri helak etmeyi takdir edip kendi emri ile
İsrailoğullan kavmini onların yer yüzünden yokolunmalarma ayırdı ise de kin ve
düşmanlığa izin verdi.
I
68.
Ayet: “Ama ben size
diyorum ki, düşmanlarınızı sevin size beddua edenlere hayır dua edin. Size kin
tutanlara iyilik, eziyet edenler için dua edin. ”
*
Düşmanlarınızı sevin* Bize el ve dil uzatan, malımıza, nefsimize ve itibarımıza
zarar veren bir adamın iş ve hareketini övmek mümkün değildir. Bu tür harekette
bulunan kimselere kin beslememeliyiz. Aksine onların hareketinden sakınmakla
beraber onların kötülüklerine karşı, iyiden başka şey arzu etmemeliyiz. Biz
onların cehaletine ve delice hareketine bakarak can-ı gönülden acıyıp sıkıntı
zamanlarında onlara yardım etmeye çalışanlar için bu dünyada iyilik edip
ahirette kurtuluş ve ebedi hayata sahip olmalarının sebeplerine teşebbüs
etmeliyiz. Tann’nın insanoğluna ihsan ettiği kutsal sözü ve ilahi buyrukları da
bunu açıklar. Bunun için bizi incitenler için dua etmek ve bizim cehenneme
gitmemizi isteyenler için semaya ve ebedi mutluluğa kavuşmalannı istemeliyiz.
69.
Ayet: “Öyle ki, göklerde
olan Babanızın oğulları olasanız. Çünkü O, güneşini hem kötülerin hem de
iyilerin üzerine doğdurur. Yağmurunu da hem doğruların hem de haksızların
üzerine yağdırır. ”
Düşmanlan
sevmek, Tann’nın merhamet sıfatına uygundur. Sabır ve şefkat ile harekette
bulunan kimselerden Tanrı razı olur. Bu tür hareket bizi ona yaklaştırır. Nice
ki çocuklar atalarının tabiatıyla tabiatlanıp onların ahlakına göre terbiye
olup amel ve hareketlerde onlara benzerler * Güneşini hem kötülerin hem de
iyilerin üzerine doğdurur, yağmurunu da iyiler ve haksızların üzerine yağdırır*
Tanrı güneşi kötü Mısırlılar üzerine ışık vermesin diye bir defa emir eyledi.
Ama İsraillilerin mekanlarında ise güneşin ışığı vardı. Bu peşpeşe üç gün
sürdü. (Çıkış 10. Bölüm 21-23. Ayetler). Fakat Tanrı doğrular ile günahkarlar
arasında bu farkı daima uygulamaya kadir iken sabır ve merhametinden dolayı
insanların en kötüleri onun nimetlerinden diğerleriyle eşit paya sahip olurlar.
Bundan bilinir ki, (Birinci olarak) Kişinin görünen halleri kişiliğini ortaya
çıkarmaz. (İkinci olarak) Doğrular en iyi nimetlere dünyada sahip olmaz iseler
de, onların kendi mirasları için belirlenmiş bir zaman vardır. (Üçüncü olarak)
Günahkarlar için azap ve ceza saklanır. Bu tecrübe dünyasında bulundukça onlar
her ne kadar güneş ışığına, yağmura ve ömrün nimetlerine Tann’nın en makbul kulları
ile hissedar olurlar ise de, dünyadan gittikleri gibi o anda aralarında olan
fark ebedi ortaya çıkar. Bu kadar binlerce nimetlerin hiç birini bir daha
göremezler.
70.
Ayet: “Eğer yalnız sizi
sevenleri severseniz, ne ödülünüz olur? Vergi görevlileri de öyle yapmıyor mu?
”
Eğer din
bilginlerinin talimatına göre yalnız sizi sevenleri severseniz, kinsiz ve
tarafsız olmayıp çıkannızı arayanlarsanız, insana doğru sevginiz yoktur. Yalnız
çıkara bakarsanız övgüye layık değilsiniz. Çünkü size iyilik edenlere iyilik
etmeniz sadece bir insaniyetten ibarettir. İnsanların en günahkarları arasında
bile bu çeşit kimseler vardır.
*Vergi
memurları* Yani vergi tahsildarları demektir. Yahudi eyaletini Roma imparatoru
yönetirdi. Yahudiler bu yabancı hükümetin hükmünü gerekli kabul ettiklerinden
vergilerini çaresiz verirlerdi. Bunun için bu vergileri tahsil etmekle görevli
olanlara gayet nefret ile bakarlardı. Bu gibi kötü bir işe çoğunlukla insafsız
ve zalim kimseler tayin olunup, bunlar Yahudilerin yanında çok kötü sayılmışlardır.
(Matta 18. Bölüm 17. Ayet, Luka 19. Bölüm 2 ve 7. Ayetler).
71.
Ayet: “Eğer yalnız
kardeşlerinize selam verirseniz, fazladan ne yapmış olursunuz? Vergi memurları
da öyle yapmıyor mu? ”
Kendi kardeş
ve dostlarına selam vermek genellikle insanların adetlerinden olduğundan iyiyi
kötüden ayırmaz. Dünya ehlinden fazla ruhanî bilgimiz olduğu halde onlardan
fazla tevazu ile sevgi ve iyi işler yapmaya borçluyuz.
72.
Ayet: “Bu nedenle,
göksel Babanız yetkin olduğu gibi, siz de yetkin olun"
* Yetkin olun*
Yetkin kelimesi ile tercüme olan Yunanca kelimenin manası tamam olmuş her bir
konuda eksik ve kusuru olmayan bir şeye ifade olunur. Yetkin kelimesi insana
uygulandığında onun ahlak ve huyu ile amel ve hareketleri temiz ve bütün insani
faziletlere mazhar olup dindarlıkta olgunlaşmış kimse anlaşılır. Yani İsa’nın,
bu beşinci bölümün başlangıcından sonuna kadar açıkladığı sözler ilahi şeriate
dair olduğundan bir dindar kimsenin görevlerinin gerek görünenini, gerek gizli
olanım açıklayarak özellikle bu, kırk sekizinci ayet ile sözü bitirip bu
emirleri anlayan kimse din ve edep hususlarında yetkin olur. Sözler de size
açıkladığım buyruklar ve ilham ile öğretilip gökte olan Babanız temiz ve yetkin
olduğu gibi sîzler de gerek şeriatın emir ve yasaklarının uygulanmasında gerek
edep, insaniyet, acıma ve şefkat hususlarından kusursuz ve noksansız amel ve
hareket ederek yetkin olun. Çünkü bu şekil üzere şeriat ile peygamberleri icra
ve tamamlamış olursunuz diye buyurur. Şimdi İsa Mesih’in örneğine bağlı olarak
kendi ahlak ve huyumuz ile iş ve hareketlerimizi onun işleriyle ahlak ve huyuna
benzetelim. O Tanrı Oğlu olduğundan biz de onun örneğince hareket ettiğimiz
halde Tann’ya benzemiş oluruz.
ALTINCI BÖLÜM
İsa Mesih’in dağda öğüt vermesi
(1-4), sadaka (5-15), ibadet ve dua (16- 18), oruç (19-22), göksel hazineler
(25-32), dünya işlerine gönlünü vermeden yasaklamak (33), önce Tann
hükümdarlığının talebinin vacip olduğuna dairdir.
1.
Ayet: "Dikkat edin!
Yapmanız gereken doğru işleri gösteriş için insanların gözü önünde yapmayın.
Öyle yaparsanız, göklerdeki Babanızdan ödül alamazsınız. ”
*Dikkat edin*
Beşinci bölümde anlatıldığı gibi Musa’nın şeriatı ile Mesih’in şeriatı ve
talimatı aynı olup, ancak Yahudi mühimlerinin batıl talimatları fark edilir. Bu
bölümde de onların iyi işler hakkında olan talimatı, gerçek (hak) talimata
aykırı bulunduğundan İsa öğrencilerine ‘sakının’ diyerek nasihat edip fakirlere
ve muhtaçlara ne amaçla sadaka vermenin farz olduğunu açıklar. *insanların gözü
önünde* Bu ayetin manası ‘insanların gözü önünde’ sözünden açık olarak
anlaşılıp, illaki adamların önünde sadaka vermeyi yasaklamaz. Ancak kötü niyeti
yasaklar. Çünkü bu gibi kimsenin niyeti sadaka vermek değil, belki insanlar
tarafından övülmek niyetiyle sadaka vermektir. Bu da Tanrı’nın katında makbul
olmadığını gösterir. Gerçekte bir adam iyi niyetiyle bir iyilik yaptığında onun
açık yada gizli olmasında bir fark yoktur. Ancak iyi amellerde bulunmak
görevimiz olduğundan yalnız gökte olan Babamıza övgüde bulunalım ve ondan
güzelliğe kavuşalım diye iyiikleri iyi niyet ile yapmak gerekir. Çünkü bu gibi
kimselere sevap verilecektir.
2.
Ayet: "Bu nedenle,
birisine sadaka vereceğiniz zaman bunu ilan etmek için insanların gözü önünde
borazan çaldırmayın. İkiyüzlü kişiler, insanların övgüsünü kazanmak için
havralarda ve sokaklarda böyle yaparlar. Size doğrusunu söyleyeyim, onlar
ödüllerini almışlardır. ”
*Sadaka
vereceğiniz zaman* Sadaka vermek Ahd-i Atik’de ve Ahd-i Cedid’de önemli ve
herkese farz olduğu açıklanır. (Eyub 31. Bölüm 19-22. Ayetler, Mezmurlar 37.
Bölüm 21. Ayet, Luka 11. Bölüm 14. Ayet, Korintlilere İkinci Mektup 9. Bölüm 6-
15. Ayetler, Yakup’un Mektubu 2. Bölüm 15 ve 16. Ayet). *Borazan çaldırmayın*
Bundan anlaşılır ki, bu söz atasözü olup manası, hayır işlerini borazan çalar
gibi büyük şamata ile etmemelisin. *İki yüzlüler* Bu kelimenin aslı
Yunanca’dır. Oyun meydanlarında oynaşan kimselere söylenir. Onlar oyun
esnasında kendi durumlarını gizleyerek, taklit ettikleri kimselerin durumlarını
anlatırlar. Bunların bu hareketleri şahsi menfaatleri için olup bu gibi şeyleri
şan, şöhret ve mal kazanmak için yaparlardı. Din ve mezhepçe ikiyüzlüler de bu
maksatla hemen şahsi ahlakları olmayan, ahlak ve meşrebi taklit ederek daima
şan, şöhret ve mal kazanmak emelinde bulunurlar. Yahudi hocaları görünüşte dine
bağlılık, takva, iş ve hareketlerinde Tanrı’ya makbul bir durum gösterip,
gizlide kötü ve çirkin amellerde bulunduklarından îsa onlara çok defa
ikiyüzlüler derdi. (Matta 23. Bölüm 13-29. Ayetler). *Havralarda* Yani
ibadethanelerde *Kendi ödüllerini almışlardır* Onlar bu dünyada isteklerine
kavuşup insanlardan şan, şöhret ve mal kazanmakla hisselerin hepsini aldılar.
Ama ahirette alacakları yalnız cezadır.
3.
Ayet: "Siz sadaka
verdiğiniz zaman, sol eliniz sağ elinizin ne yaptığını bilmesin. ”
Bu tabir bir
atasözüdür. Manası bir hayır işinin ilanını gerekli bir sebeb olmadıkça kimseye
duyurmadan gerçekleştirmektir. İyi amelde bulundum diyerek övünmek, onu bir
sevap sayıp karşılık bekleme ümidlerinde olmadan ve her ne kadar hayır ve
iyilikte bulunsa da yine de bunları yok sayarak kusur sahibi ve çok da değerli
biri olduğunu unutmamalıdır (Luka 17. Bölüm 10. Ayet).
4.
Ayet: "Öyle ki,
verdiğiniz sadaka gizli kalsın. Gizlilik içinde yapılanı gören Babanız sizi
ödüllendirecektir. ”
Tanrı’dan
hiçbir şey gizlenmez. (Mezmurlar 139. Bölüm 1-3 ve 12. Ayetler, İbranilere
Mektup 4. Bölüm 13. Ayet, Vahiy 2. Bölüm 23. Ayet). Tann’nın gizliyi görmesi,
iki yüzlüye ne kadar heybetli bir şey ise temiz kalpli doğru kimseye bir
tesellidir. Yaptığımız iyiliği başkaları görmese de Tann’nın göreceğinden şüphe
yoktur. *Babanız sizi ödüllendirecektir* Hizmetçiye sadece ücret veren ağa gibi
olmayıp sevgisinden oğluna veren baba gibi Tanrı sana büyük ödül verecektir.
(Korintlilere Birinci Mektup 4. Bölüm 5. Ayet).
5.
Ayet: "Dua
ettiğiniz zaman iki yüzlüler gibi olmayın. Onlar herkes kendilerini görsün diye
havralarda caddelerin köşe haşalarında dikilip dua etmeyi severler. Size
doğrusunu söyleyeyim, onlar ödüllerini almışlardır. ”
Sadaka vermek
farz olduğu gibi dua etrtıek de farzdır. Dua hakkındaki bu ayetlere de
bakabilirsiniz. (Matta 7. Bölüm 7 ve 8. Ayetler, Luka 18. Bölüm 1. Ayet,
Yuhanna 16. Bölüm 24. Ayet, Koloselilere Mektup 4. Bölüm 2 ve 3. Ayetler,
Selaniklilere Birinci Mektup 5. Bölüm 17. Ayet, Yakup’un Mektubu 5. Bölüm
14-18. Ayeter). *Dua ettiğiniz zaman ikiyüzlüler gibi olmayın. * (Luka 18.
Bölüm 11 ve 12. Ayetler, Yeşaya 1. Bölüm 13-15. Ayetler). Onlar duanın farz
olduğunu her ne kadar dille söyleseler de, kalpleriyle inanmazlardı. Ama şahsi
çıkarları için havralarda ve sokakların köşe başlarında herkes kendilerini
görsün diye ve dine olan bağlılıklarını göstermek için uzun uzadıya dua
ederlerdi. Onların fikirleri Tanrı’ya temiz kalple ibadet etmek olmayıp ancak
kendilerini halka doğru ve dindar göstermekten ibaretti. *Havralarda* Bu ayet
gönül birliği ile ibadethaneye toplanıp samimi dua etmeyi yasaklamaz, ancak
ikiyüzlülüğü yasaklar. Çünkü yukarıda açıklandığı gibi Ferisiler dua etmeyi
sevmediklerinden evlerinde ve gizlide dua etmek akıllarına bile gelmezdi.
*Onlar ödüllerini almışlardır* Bu bölümün dördüncü ayetinin açıklamasına
bakılabilir.
6.
Ayet: "Siz ise, dua
edeceğiniz zaman odanıza girip kapıyı örtün ve gizlide olan Babanıza dua edin.
Gizlilik içinde yapılanı gören Babanız sizi ödüllendirecektir. ”
*Odanıza girip
kapıyı örtün* Burada emredilen dua Tanrı ile ruh arasındaki gizli görüşme
olduğundan bu konuda Tanrı’nın huzurunda durur gibi kalbin temiz, fikirlerin
dünya işlerinden uzak olarak arkadaş ve akrabaların olmadığı tenha bir yerde
yalnız olup Tann’ya samimiyetle teşekkür ederek, kendini layıksız, günahkar ve
emirlerine tam olarak uyamadığını söyleyip, belirlenen ve gönderilen
şefaatçinin aracılığıyla işi Tann’ya bırakıp ihtiyaçlarını ondan istesin. O
seni kutsayarak iyilik yapmaya hazırdır. Bu ruhani hizmeti yaparken fikirlerin
dünyevî nesneler ile tahrik olmaması için gizli bir yerde yani yalnız bir odaya
mahsus değil, belki bir dağ , bahçe, tarla ve bunun gibi gizli bir yerde dua
etmek gereklidir. Hezekyel padişah hasta olunca yüzünü duvara doğru çevirip dua
etti. (İkinci Krallar 20. Bölüm 2. Ayet). Petrus elçilerin evinin damında dua
etti (Elçilerin İşleri 10. Bölüm 9. Ayet). İsa Mesih bir dağın üzerinde ıssız
yerlerde ve bahçe kenarlarında dua ederdi (Matta 14. Bölüm 23. Ayet, Markos 1.
Bölüm 35. Ayet, Matta 26. Bölüm 36-39 ayet). *Gizlide olan Babanıza 1
dua edin*
Tenha yerde olan Baba olan Tanrı’dan başka bir kimse bizi göbemez, işitemez ve
bizim oraya gitmemizin sebebini yalnız o bilir (Tekvin 18. Bölüm 22-33. Ayet).
Danyal Tanrı’nın huzuruna kabul edildiğinin müjdesini aldığı zaman Tanrı ile
yalnızdı (Danyal 10. Bölüm 11,12,18 ve 19. Ayetler). Biliyoruz ki bizi yoktan
var eden Tann, her yerde bulunan ve gören olup, uzak yerlerde yani dağlarda ve
çöllerde onu aramaya gerek yoktur. Her nefeste yalvarmalarımızı ona arz etme
fırsatımız vardır. ♦Babanız sizi ödüllendirecektir* Dördüncü ayetin
açıklamasına bakınız.
7.
Ayet: "Dua
ettiğinizde, onlar gibi boş sözler tekrarlayıp durmayın. Onlar, söz
kalabalığıyla seslerini duyurabileceklerini sanırlar. ”
Onlar ifadesi,
Yahudi’den başka milletlerin hepsine yani putperestlere söylenirdi. Boş sözler
tekrarlamak ifadesinin aslı Yunanlı bir şairin isminden alınmıştır.
Çünkü bu
şairin şiiri boş sözler ile doluydu. İsa boş sözlerle dolu uzun uzun duaları ve
Tanrı’nın yüce ismini anlamsız ve gereksiz yere tekrar etmeyi yasaklar ve bu
tekrar da üçüncü emre aykırıdır (Çıkış 20. Bölüm 7. Ayet, Vaiz 5. Bölüm 2, 3 ve
7. Ayetler). *Onlar* Onlar arasında Ba’l adında meşhur bir put olup,
İsirailoğulları’ndan da onu Tanrı kabul edenler vardı. 2. Kırallar 18. Bölüm 19-40.
Ayetlerde yazıldığı gibi adı geçen putun kahinlerinden dört yüz elli kişi, altı
saat kadar birlikte “Ya Ba’l bizi işit!” diyerek çağırırlardı. Efesliler de iki
saat putlarının ismini tekrar ederlerdi. Elçilerin İşleri 19. Bölüm 34. Ayete
bakınız. *onlar, söz kalabalığıyla seslerini duyurabileceklerini sanırlar*
Duanın ruhani maddesi kalbin temizliğidir. Kelimelerin azlığı veya çokluğu
duanın kabul edilmesini sağlamaz. Bir takım söylemler, kalıplaşmış ve boş
sözler söylemek ile değil ancak kalpten gelen yalvarma ve ulvi fikirler ile
edilen duanın kabul olacağından şüphe edilemez. Bazı zamanlar İsa, Süleyman ve
diğerleri de uzun dualar ettiler ise de bunların duası boş ve kalıplaşmış
sözler olmayıp temiz kalplerinden ortaya çıktı. (Matta 26. Bölüm 39, 40, 42 ve
44. Ayetler, İkinci Tarihler 6. Bölüm 14-32. Ayetler).
8.
Ayet: “Siz onlara
benzemeyin! Çünkü Babanız, nelere gereksinmeniz olduğunu daha siz O ’ndan
dilemeden önce bilir ”
Yani Tanrı
sonsuz bilgisiyle her şeyi bildiğinden bizim ihtiyaçlarımızı ve hangi gün hangi
iyiliğin ne zaman gerekli olduğunu ondan dilememizden önce bilip, şüphesiz
bizlere o an gönderir. Fakat bu nimetleri ondan istememiz de onun hoşnutluğuna
uygunluk gösterir. (Mezmurlar 938. Ayet, Yeşaya 65. Bölüm 24. Ayet).
9.
Ayet: “Bunun için siz
şöyle dua edin. ”
İsa bize dedi
ki, dua, aynen gece- gündüz dua etmeyi isteyip ancak edeceğimiz duanın esas ve
örneklerini söyler. Ettiğimiz dua bu sözlere uygun olmalıdır.
10.
13. Ayetler: “Göklerdeki
Babamız, adın kutsal kılınsın. Egemenliğin gelsin. Gökte olduğu gibi yeryüzünde
de senin istediğin olsun. Bugün bize gündelik ekmeğimizi ver. Bize karşı suç
işleyenleri bağışladığımız gibi sende bizim suçlularımızı bağışla.
Ayartılmamıza izin verme. Kötü olandan bizi kurtar. Çünkü egemenlik, güç ve
yücelik sonzuzlara dek şenindir. Amin. ”
*Göklerdeki*
Tanrı mekansızsada her yerde bulunan ve gören olup her yer onun büyüklük ve
gücüyle kaplıdır. Fakat bizim fikirlerimize göre onun sadece bir yerde olması
gerektiğini bize kutsal kitaplar söyler. Şöyle ki, ona secde ve kulluk
ettiğimizde gökler gibi temiz, aydınlık ve kutsal bir yere yönelelim diye ve
orada, Tann’nın büyüklüğünü ve parıldadığını anlayalım. (Matta 33. Bölüm 9.
Ayet, Mezmurlar 110. Bölüm 3. Ayet, Yeşaya 57. Bölüm 15. Ayet ve 66. Bölüm 1.
Ayet). *Babamız* Burada baba kelimesinin gerçek anlamı ruhanice anlaşılmalıdır.
(Öncelikle) Tanrı büyük gücüyle bütün yaratılmışları ve varlıklan sözüyle
yoktan var etti. (Tekvin 1. Bölüm 1 ve 3. Ayetler). Fakat Tann insanı kendi
benzerliği üzere yaratıp kendi ruhundan hayat nefesini üfledi. (Tekvin 1. Bölüm
26. Ayet ve 2. Bölüm 7. Ayet). Bu şekilde insan türü hayvan gibi bitkilere
muhtaç olan can ile sonsuz hayata kavuşan ruha sahip oldu. Bundan dolayı
ruhumuz o sonsuz denizde olan Tanrı’ya oranla her ne kadar bir damla bile
değilse de îsa öğretir ki, istek ve ihtiyaçlarımız o hiç birşeye ihtiyacı
olmayan yaratıcının huzuruna sunmak üzere iken ruhen vardığımızda ruh yönüyle
ona ‘Ey göklerde olan Babamız’ diyerek dua etmeye izin vermiştir. (Yeşaya 63.
Bölüm 16. Ayet, 64. Bölüm 8. Ayet, Yeremya 3. Bölüm 4. Ayet, Elçilerin îşleri
17. Bölüm 28 ve 29. Ayetler, Malaki 20. Bölüm 10. Ayet). (İkinci olarak) Tanrı
sonsuz bilgisiyle biliyordu ki, cüz’i iradeye sahip insan, şeytanın
aldatmasıyla günaha düşmekle Tann’nın adalet ve kutsallığı yönüyle cezaya
çarptırılacaktır. Bu ceza da sonsuz yokoluştur. Bu şekilde şeytanın kuvvetini
yok edecek büyük merhametiyle yok oluştan kurtanp, büyük adaletini göstermek
üzere Tannsal bir kişinin insan şeklinde ortaya çıkmasını bilmesinden ortaya çıkan
bu yüce kişi, kendisine uyanlara kardeş gözüyle bakıp onlara cesaret verir ki,
ruhça Tann’nın huzuruna yaklaştıkları zaman ona Babamız diyerek dua etsinler.
(Romalılara Mektup 8. Bölüm 15-17. Ayetler, Yuhanna’nın 1. Mektubu 3. Bölüm 1.
Ayet, Matta 5. Bölüm 16, 45 ve 48. Ayetler). Çünkü Rabb İsa Mesih, tam iman ile
uyanların ahlakı, ilahi güç ve Kutsal Ruh’un etkilerinden kurtanhp İsa’nın
öğretilerinin ruhani gerçeklerine sahip ve ilahi emirlerine uymak üzere
bulunduklan halde Tanrı’ya secde ve dua ettikleri anda Babamız diyerek dua
etmelerini emreder. Bu amaçsız iyilikler ve sonsuz nimetler insan aklından
başka bir iyilik olmakla sevinç ve temiz sevgi ile Babamıza teşekkür edip dert
ve sıkıntıdan kurtulmak için ona başvurarak kurtarıcımız olan İsa Mesih’in
keffaretine güvenerek günahlarımızın atfıyla sonsuz hayata kavuşmak ümidinde
oluruz. * Senin ismin kutsal kılınsın* Bu duanın birinci yalvarması Tann’nın
büyüklüğüne saygı ve yüceltme, onun kutsal ismini yüceltmenin öncelikli farz
olduğunu onaylayarak bizim de bütün insanlar gibi günahkar olduğumuzu anlayarak
Tann’nın kutsal ismini bütün insanlar
tarafindan
yüceltilmesini ve bu yalvarmayı arz ettiğimizde kutsal bir hali istememiz
gerekir. (Yeşaya 6. Bölüm 3. Ayet, Vahiy 4. Bölüm 8. Ayet ve 5. Bölüm 12 - 14.
Ayetler). * Senin egemenliğin gelsin* Bu ifade padişahlığın gereği yapılsın
demektir. Çünkü Tann’mn gücünün eseri güneş gibi ortadadır. Bu adı geçen
egemenlik, kutsallık ve merhameti kapsar. Yani bunun gerçek anlamı Tanrı’nın
gücünün eserleri gibi kutsallığının ve Rabb İsa Mesih’in aracılığıyla olan
merhametinin ortaya çıkması ve eserleri de dünyanın her tarafında yayılıp her
insan bu egemenlikte var olan ruhani gerçekleri kabul etmekle sonsuz hayata
kavuşsun. Çünkü Göksel Babamızın egemenliği bütün adaletli ve merhametli
padişahların hükmünde sonsuz adil, merhametli ve bütün yaratılmışların
güvenliklerini sağlayan bir egemenliktir. Bu tür bir egemenliğin ortaya
çıkmasını kalben isteyerek beklediğimiz halde bu yalvarmayı edemeyiz. Buradaki
I
egemenliğin
kurucusu ve hakimi îsa Mesih’dir. (Mezmurlar 2. Bölüm 2-12. Ayetler) Danyal
peygambere ilham olunan egemenlik budur. (Danyal 2. Bölüm 44. Ayet, 7. Bölüm 13
ve 14. Ayetler) Vaftizci Yahya’nın müjdelediği egemenlik budur. Matta 3. Bölüm
2. Ayet ve Yahya 3. Bölüm 3. Ayette anlatıldığı gibi bir insan ilahi güç ile
yenilenmedikçe bu egemenliğin nimetlerine kavuşamaz. Bu duayı arz ettiğimizde
şeytanın kuvvet, yoldan çıkarmaları ve günahın karanlıklarını dünyanın her
tarafından kovulmasını ve giderilmesini istemeliyiz. *Senin istediğin olsun*
Tanrı’nın iradesi şüphesiz her zaman ve her yerde gerçekleşse de onun
yaptıkları hakkında yalvarılmasını emreder ve kalben böyle bir istekte
bulunmamız kendi cüz’i iradelerimizi onun iradesine boyun eğmesine işaret eder.
Tanrı’nın yüce isteği tam olarak insanoğlu tarafından bilinmez. Ama insanlık
görevimiz hakkında olan iradesi, kendi kutsal sözüyle ilham olunmuştur ki emir
ve yasaklarını bizlere açıkladı. Onun iradesi geçekleşsin diyerek dua
ettiğimizde bütün insanların her konuda insanlık görevimiz hakkındaki Tann’mn
emirlerine tam olarak uymalarım istememizi anlatır. * Göklerde* Tann’mn gökle
ilgili iradesi meleklerden (Öncelikle) Zorunlu değil ancak isteyerek ve
sevinçle yapılır. (İkinci olarak) Devam edilir. Şöyle ki onlar Tanrı’nın
iradesine uyanlar olarak hiçbir an kendi dileklerini istemezler. (Üçüncü
olarak) Bütün melekler tarafindan yapılır. Şöyle ki hiçbir melek Tann’mn emrine
karşı gelmeyip uymayanlardan olmaz. (Dördüncü olarak) tamamen ve eksiksiz
olarak yapılır. Yani meleklerin uymalarında ve kulluklarında asla bir eksiklik
ve kusur bulunmaz. Biz dua ettiğimiz iradeyi bir kere değerlendirip düşünürsek
Tann’mn emirlerini yapan konusunda meleklerin itaatına oranla insanların hal ve
hareketleri her yönüyle oldukça farklıdır. Mezmurlar 14. Bölüm 2 ve 3.
Ayetlerinde analtıhr ki Rabb gökten bakıp Tann’yı bilip isteyen var mı diye
insanoğullarına baktığımızda, hepsi azmışlar idi ve hepsi kirlenmişti ve iyilik
yapan bir kişi bile yok idi. Bu dünyada kendisini doğru ve iyi bilip Tanrı’nın
sonsuz iradesine bağlı kalarak gökte meleklerin devamlı, tam büyük bir istek
ile Tanrı’nın isteklerini yaptıkları gibi Tann’ya itaat ve kulluk iddia eden
bir kimse yoktur. Çünkü iyi kimsenin itaati bile şahsi çıkan için olduğundan,
eksik veya Tann’nın öfkesinden korktuğundan gerekli olacaktır. Şimdi doğru
insanın itaati tam olmadığı halde diğerlerinin itaati nasıl tam olabilir.
(Petrus’un Birinci Mektubu 4. Bölüm 18. Ayet). îsa’nm bize öğrettiği dua
gereğince Babamızın gökte yapılan iradesi yeryüzünde de yapılıp bütün insanlar
tarafından sevinçle yapılır ise bu dünya barış ve sevgiyle dolu olur mu?
(Mezmurlar 40. Bölüm 8. Ayet, îbranilere Mektup 13. Bölüm 21. Ayet, Petrus’un
Birinci Mektubu 2. Bölüm 15. Ayet)* Gündelik ekmeğimizi bize bugün ver* Bu
yalvarmadan anlaşılsın ki, bedeni ihtiyaçlarımız için dua etmek bize farzdır.
(Filipililere Mektup 4. Bölüm 6. Ayet, Mezmurlar 33. Bölüm 18 vel9. Ayetler ve
34f Bölüm 10. Ayet). (İkinci olarak) İhtiyacımız olan nimetler
verilmedikçe onlar ile götürmek için her ne kadar çaba sarfetmiş olsak da yine
boş ve faydasız olur. (Mezmurlar 127. Bölüm 1 ve 2 ayetler). (Üçüncü olarak)
Bir iş ile meşgul olmanın farz olduğunu anlatır. Şöyle ki tembel, hileci veya
ikiyüzlülük ile kazandığımız nzık değil, ancak kendi işimiz ile kazandığımız
ekmeği istememizi bize emreder. (Selaniklilere İkinci Mektup 3. Bölüm 10-12.
Ayetler, Süleyman’ın Meselleri 31. Bölüm 27. Ayet). (Dördüncü olarak) Rızkımızı
gün-be-gün yeniden alırız. Bir yıllık, bir aylık, bir haftalık veya yarınki
günün bile tedarikini istemeyip yalnız bugünkü için yalvarırız. İhtimaldir ki,
yarın ekmeğe asla ihtiyacımız olmayacaktır. (Timoteyus’a Birinci Mektup 6.
Bölüm 7 ve 8. Ayetler, Çıkış 16. Bölüm 16-35. Ayetler). Bu yalvarma yalnız
bedeni ihtiyaçların gün-be-gün verilmesini anlattığı gibi ruhani
ihtiyaçlarımızın karşılanmasını da anlatır. Yani insanların ruhları her gün
ihtiyaç duydukları ruhani nimetleri isterler. (Matta 4. Bölüm 4. Ayet).
Süleyman’ın söylediği dua pek uygun bir duadır. Yani beni ne fakir, ne de
zengin et. Bana vereceğin ekmeği ver ve ta ki, tok olup ve küfür edip Tanrı
kimdir demeyeyim. Ve de fakir olup hırsızlık edip Tann’nın ismini
aşağılamayayım. (Süleyman’ın Meselleri 10. Bölüm 6- 10. Ayetler). *Bize karşı
suç işleyenleri bağışladığımız gibi sen de bizim suçlarımızı bağışla* Bu
yalvarma bir adamın Tann’nın bağışlaması hakkında olan isteğini anlatır.
(Mezmurlar 33. Bölüm 1-6. Ayetler, 51. Bölüm 1-4. Ayetler, 130. Bölüm 3 ve 7.
Ayetler).
însan her
zaman aklına getirerek Tanrı’ya ve onun kanununa göre günahkar ve suçlu olduğu
halde huzurunda durup ondan nimet istemeye nasıl cesaret edebilir ve Tann’nın
emirlerine karşı olduğundan dilediği nimetin bir lanete sebep olacağını aklına
getirerek öncelikle Tann’nın bağışlamasına ihtiyacı olduğunu iyi bilmesi
gerekir. Ama eğer bir kimse kendisinin günahtan kurtulmuş olduğunu sanırsa bu
yalvarmayı arz edemez. Çünkü bu yalvarma günah işlemiş ve bağışlanmaya ihtiyacı
olanlara aittir. Ama Tanrı’dan bağışlanmasını samimi olmayarak istemek pek
kolay genel bir şeydir ama temiz kalple dileyen kimseler pek azdır. Bu yalvarma
arz olunca birkaç gerekli şart vardır. (Öncelikle) Günah ve kötü iş yapanın
Tann’nın öfkesine sebep olacağı gerçeğini anlayarak, kalben anlaması gerekir.
(İkinci olarak) Günahtan ve onun sebebiyle hak ettiği öfkeden kurtulmak için
can-ı gönülden istemesi gerekir. (Üçüncü olarak) Bağışlanma İsa Mesih’in
keffareti aracılığıyla olduğunu bilip kalben onaylaması vaciptir. (Dördüncü
olarak) Günahlannı itiraf edip Tann’nın mutlak hükmeden ve kutsal olduğunu
bilerek onun huzurunda kendi kendini suçlu yerine koymak bize farzdır. (Beşinci
olarak) Tanrı’nin bağışlanmasına kavuşmak için kendi kendini hiç yerinde
sayarak kurtarıcıya muhtaç olduğunu hissedip bağışlanmak için yalvarmak
gerekir. (Altıncı olarak) Bu adı geçen şartlar gereğince dua ederken Tanrı’ya
iman etmek ve emirlerine uymak ilk farzdır. (Luka 15 20-24. Ayetler, Elçilerin
İşleri 13. Bölüm 38. Ayet, Efeslilere Mektup 1. Bölüm 7. Ayet, Yuhanna’nm
Birinci Mektubu 1. Bölüm 7-9. Ayetler). *Bize karşı suç işleyenler* Yani
başkalarından eziyet gördüğümüz halde öç almak niyetinde olmayıp ancak onlann
düzelmesi için dua ederek onları iyi bakışımızla, aşağılamayıp babamızın sonsuz
merhamet ve iyiliğinin zenginliğini hatırlamalıyız ki o bu dünyadaki asiler ve
kafirler hakkında bile her zaman nzık verdiği halde bu yalvarmayı arz ettiğimiz
zaman kardeşimizin bize karşı olan günahı affetmedikçe günahımızı affet demeye
nasıl cesaret edebiliriz. (Matta 5. Bölüm 45. Ayet)*Ayartılmamıza izin verme*
Ayartma şeytanın bir hareketidir ki onunla insanı Tanrı’ya karşı günah işlemeye
kışkırtır ve insanın günahı Tann’nın gücüyle ortaya çıkar demek boş bir
hatadır. Tam tersine Tanrı günahın sebebini gösterip onu yasak eder (Tekvin 2.
Bölüm 16 ve 17. Ayetler). Ayartma ve tahrik şeytandan ortaya çıkıp adamın
günaha düşmesi cüzi iradesine bağlanmıştır. Ayartmanın Yunan dilindeki kelime
anlamı tecrübe sebebi veya imtihan demektir. Tanrı insanı şeytanın ayartması
ile dener ve hem de çok kimseleri böyle ayartma ile denedi. Eyyub’u, İbrahim’i,
Yusuf u, Musa’yı, Danyal ile Sevgili oğlu Mesih’i böyle denedi (Tekvin 22.
Bölüm 1. Ayet,
Mezmurlar 105.
Bölüm 19. Ayet, Matta 4. Bölüm 1-4. Ayetler). Ve bütün insanlar denenmektedir.
(Öncelikle) İnsanları kötü etmeye çalışıp çabalayan şeytandır (İkinci olarak)
şeytanca kimseler ile ilişki kurmak ve insan iradesinde bulunan haram
adetlerden sakınmamak ve nefsin isteklerini arttıracak şeyler arasında bulunmak
adamı günaha düşürür. (Üçüncü olarak) İnsanların karşılaştığı denemeler şeytan
için fırsattır ki insanın günah işlemesine sebep olur. Mesela bir memur gücünü
arttırarak ve saygı gösterilerek görev yaptığı memuriyetiyle denenir. İnsanlar
fikir ve ahlakiyle de denenir. (Dördünncü olarak) ağırlık, eziyet, fakirlik ve
bunun gibi şeyler ile denenir. (Beşinci olarak) İnsan hiçbir sebeple denemeden
uzak olamaz. Her nerede ve her ne halde bulunursa ayartılma tehlikesinden
kurtulamaz. Ve insan ilahi gücüyle korunmadığı ve rabbimiz İsa Mesih’in
iyiliklerine sığınmadığı zaman yok olur. Milyonlarca insan ayartmadan dolayı
yokolmuşlardır. *Bizi kötü olandan kurtar* Bu yalvarma da önceki yalvarmaya
uygundur. Şöyle ki ayartma şeytan ile ortaya çıkacak her türlü kötü işten koru.
Yani fikirleri bozan, kötü adamların alışkanlıklarından ve hoş olmayan istekten
kısacası günah olacak ve şehvet uyandıracak her türlü fani ve dünyevi şeylerin
kuvvet ve tesirlerinden bizi koru ve bunlardan korunmak için sana sığınırız
diye dua etmeliyiz. * Egemenlik, güç ve yücelik sonsuzlara dek şenindir. Amin*
Bu dua ne güzel ve ne uygun fikirlerle tamamlanır. Gerçekte hükümet emri
Tanrı’ya ait olup güç sahibi odur. Bütün padişahların kuvvet ve güçleri ise
onun güç denizine oranla bir damla bile olamaz. Onun büyüklüğü ve yüceliği
bütün melekler ve yaratılmışların duasına layıktır. Bu övgüye layık olan ondan
başka bir kişi yoktur. Tanrı sonsuza kadar mevcut ve baki olduğundan onun
büyüklük ve şamna sonsuza kadar dua olunacaktır.
14-15.
Ayetler: "Başkalarının suçlarını bağışlarsanız, göksel Babanız da sizin
suçlarınızı bağışlar. Ama siz başkalarının suçlarını bağışlamazsanız, Babanız
da sizin suçlarınızı bağışlamaz”
Bu iki ayette
geçen sözler 12. Ayetle ilgilidir. O ayeti tefsir ve kuvvetlendirmek için îsa
bu sözleri burada söyler. Bunların anlamını doğrudan doğruya anlayan kimse kendi
kendisine tevekkül ederse kurtuluş ümidinden mahrum kalır. Çünkü affetmenin ne
demek olduğunu iyi anlamaz. Çünkü zarar getiren kimse hakkında sözle affedip
zerre kadar bir ilişik bulunur ise affedilmiş sayılmaz. Affetmek samimi kalple
olup suç sahibi olan kimseyi kendin gibi severek onun suçu yokmuş gibi
sayılmalıdır. Böyle affetmek insan tabiatının hariç olup ancak Tanrı’ya
mahsustur. Ve kardeşine bu şekilde affetmiş adam bulunursa bu fazilet
kendisinden olmayıp ancak Tanrı’nın iyiliğindendir. Bize suçlu olanları
gerçekte affetmeye gücümüzün yetmesi için “ya Rabb bize affedici bir ruh ver!”
diye dua etmek uygundur. Şöyle ki Tanrı’nın bağışlamasından mahrum kalmayalım.
16-18.
Ayetler: “Oruç tuttuğunuz zaman, iki yüzlüler gibi surat asmayın. Onlar,
oruç tuttuklarını insanlara belli etmek için kendilerine perişan bir görünüm
verirler. Size doğrusunu söyleyeyim, onlar ödüllerini almışlardır. Siz oruç
tuttuğunuz zaman, başınıza yağ sürüp yüzünüzü yıkayın. Öyle ki, insanlara
değil, gizlide olan Babanıza oruçlu görünesiniz. Gizlilik içinde yapılanı gören
Babanız sizi ödüllendirecektir. ”
(Öncelikle)
Oruç tutmak yas ve sıkıntı çekmenin bir belirtisidir. Şöyle ki bir ilahi afetin
ortaya çıkmasıyla tehlikede, yani şiddetli hastalık, kıtlık ve pahalılık ve
belanın ortaya çıkmasında Tanrı’nın rahmet ve şefkatini istemek ortaya çıkan
belanın giderilmesi için oruç tutmak pek münasiptir. (İkinci olarak) Oruç
nefsin isteklerine meydan vermemeye bir vesiledir. Şöyle ki insan oruç ile
nefsini zayıflandırıp şehveti uyandırarak şeytanın aldatmalarını ve kötü
fikirleri kolaylıkla yener. Bu oruç bütün Mesihi huylardan feyz almaya bir
sebeptir (Hakimler 20. Bölüm 26. Ayet, İkinci Krallar 12. Bölüm 16. Ayet, Ester
4. Bölüm 3. Ayet, Danyal 9. Bölüm 3. Ayet, Yeşaya 58. Bölüm 3-7. Ayetler). Ama
Ferisiler oruç tuttukları zaman kendilerini topluluklarına oruç tutar ve ilahi
emiri yerine getirdiklerini göstermek için topluluk arasında ve gelip
geçtikleri yerlerde kendilerini perişan bir halde gösterip insanlar arasında
övülmek isterlerdi. İsa bunların kötü durumlarına bakarak öğrencilerine şöyle
emreder; oruç tuttukları zaman kendilerini insanların övgüsünden koruyarak
Tanrı’ya yakınlaşmak ve onun beğenisini kazanmak için samimi bir şekilde oruç
tutun. Kendilerini insanlara oruçlu göstermek için adetleri üzere yüzlerini
yıkayıp başlarını yağlayarak her günkü halleri ile görünmelerini emreder. Ama
Ferisiler ve Sadukilerin ayin ve adetleri Tann’nın istediklerine aykın olduğu
üçüncü ayetten beşinci ayete kadar açıklanmıştır. Bu ayetlerin incelenmesinden
de anlaşılır. Gerçekten de nefsin isteklerinden kendimizi korumak ve günaha
sebep olacak ddüşüncelere meydan vermemek için oruç tutmak takva ehlinin
yaptığı işlerdendir. Ama bunu kendimize sevap sayıp bununla kurtuluş veya
Tann’nın övgüsüne layık olacağız diyerek oruç ile işimize gücümüze engel olacak
kadar vücutlanmıza zarar vermek uygun değildir.
19-21.
Ayetler: “Yeryüzünde kendinize hazineler biriktirmeyin. Burada güve ve pas
onları yiyip bitirir, hırsızlar da girip çalarlar. Bunun yerine kendinize gökte
hazineler biriktirin. Orada ne güve ne pas onları yiyip bitirir, ne de
hırsızlar girip çalar. Hâzineniz neredeyse, yüreğinizde orada olacak. ”
İnsan
topraktan olan eşya, mal ve altın yığmak için değil, daha büyük hizmetler ile
meşgul olmak için yaratılmıştır. Onun ömrü sonsuz miras için harcanmalıdır.
Ahirette bu dünyanın hâzineleri geçerli değildir. Hem orada altın ve gümüş
geçmez. Hile, yalan ve zulüm ile geçimin alakası olduğundan genelde dünyaya
fazla önem veren adamın bu gibi fenalıklara kendini kaptıracağı bellidir
(Tımoteyus’a Birinci Mektup 6. Bölüm 8-10. Ayetler, Yuhanna’mn Birinci Mektubu
2. Bölüm 15 ve 16. Ayetler). *Gökte hazineler* Hâzineleriniz semavi şeyler
olsun. Şöyle ki siz sonsuza kadar zengin ve saygı gören biri olabilirken yalnız
yirmi otuz sene süresinde geçici ve boş zenginliğe niçin heveslenip bütün
kuvvetinizi harcarsınız. Gayret ve hevesimizi sonsuz nesnelere bağlamak
gerekir. Gökte hazineler yığmak budur. Yani göğün temizliği, sonsuz yüceliği ve
gösterişi, sonsuz mutluluğa sahip olmayı ve ebedi bir mirasa varis olacağımızı
ümit etmektir (Romalılara Mektup 8. Bölüm 17. Ayet). *Ne güve ne pas*
Hâzinelerimizi yığmak için göğün çok sağlam bir yer olması bize büyük bir
gayret vermelidir. Çünkü orada ne hırsız ne de ateş yok eder. Ne de ölüm bizi
hâzinelerimizden ayırabilir (Matta 19. Bölüm 21. Ayet ve Tımoteyus’a Birinci
Mektup 6. Bölüm 17-19. Ayetler ve İbranilere Mektup 10. Bölüm 34. Ayet).
Genelde insan kısmı yalnız bu dünya için çalışıp dünyevi işler sebebi ile
ebediyen fakir ve sefil olmaya mahkum olunmuş gibi hareket ediyor. Bu dünyada
bulundukça kendi ailelerimizi idare, fakirler ile muhtaçlara yardım için bir
sanat veya bir iş ile meşgul olmak her adama öncelikli farz ise de bütün
dünyayı kazanacağım diyerek ömrünü bunun üzerine harcayan adam divane değil
midir? (Efeslilere Mektup 4. Bölüm 28. Ayet). Ama Tanrı merhametiyle bize izin
verir ve sonsuz keremi ile emr eder ki yok olmayacak ve sonsuz bir mirastan bir
hisse edinmekle ahiret için hazırlanıp sonsuza kadar mutlu ve kutlu olalım.
*Çünkü
hâzineniz nerede ise yüreğiniz de orada olacaktır* (Luka 12. Bölüm 24. Ayet).
Bu ifade bir atasözü olup anlamı çok açıktır. Şöyle ki bir kimsenin isteği her
neredeyse aklı ve fikri de orada olup sözleri de odur. Bundan dolayı on dokuzuncu
ve yirminci ayetlerde bulunan emir çok önemlidir. Çünkü bütün ömrünü dünyevi
hazineler yığmak için harcamış olan kimsenin semavi hâzinelerle hiç alakası
olamaz. Ve göğün saflık ve mutluluğundan mahrum kalır.
22.
ve 23. Ayetler: “Bedenin
İşığı nuru gözdür. Gözünüz sağlamsa tüm bedeniniz aydınlık olur. Gözünüz
bozuksa tüm bedeniniz karanlık olur. Buna göre I içinizdeki ışık
karanlıksa, o karanlık ne korkunçtur. ”
Bu ayetler bir
yönüyle yukarıdaki ayetlere bir açıklamadır. Şöyle ki İsa göz ile can gözünü
kasteder. Çünkü ruhani göz ile can ve ruhani nesneleri görüp tanıyabiliriz.
Şimdi bu göz sağlam ise semavi nesneleri ruhumuz görüp arayacaktır. Ve böyle
bir adamın her konuda mutlu olacağı belidir. * Gözünüz bozuksa* Yani fikir ve
istekleriniz semavi nesnelere bakıp yalnız dünyevi nesnelere yönelirse *Bütün
bedeniniz karanlık olur* Sen tamamen dünyevi nesnelere yönelirsen ruhun dünyaya
ve dünyanın karanlığı ile geçiciliği tarafından ele geçirilir. *Buna göre
içinizdeki ışık karanlıksa, o karanlık ne korkunçtur. * Semavi, sonsuz ve
ruhani nesneleri arayıp onlara değer vermek için yaratılmış ruhu dünyevi
nesneler ile meşgul ettiğinde sana verilen ışığı karanhka değiştirmiş olursun.
Çünkü günah insanın akıl ve fikrini bulandırır. İmansızlık, açgözlülük, dünya
sevgisi ve bunun gibi şeyler ruhun ışığını söndürür. İşte yaramazlar karanlıkta
gezerler (Mezmurlar 82. Bölüm 5. Ayet, Efeslilere Mektup 4. Bölüm 18. Ayet ve
5. Bölüm 8. Ayet, Yuhanna’nm Birinci Mektubu 2. Bölüm 11. Ayet).
24.
Ayet: “Hiçkimse iki
efendiye kulluk edemez. Ya birinden nefret edip öbürünü sever, ya da birine
bağlanıp öbürünü hor görür. Siz hem Tanrı ’ya, hem de paraya kulluk
edemezsiniz. ”
Bir kulun iki
ağası olduğu ve ağaları her zaman bir görüşte olmayacağından ikisinin
rızalarını tam olarak kazanarak onlara hizmet etmek mümkün değildir. Burada
para sözü örnek olarak verilir. Çünkü para insana göre değerli olup bütün
adamlar para kazanarak yükselmeyi isterler. Çünkü bir adamın dünyevi isteği her
ne olursa olsun ona kauşmak için paraya muhtaçtır. Şöyle ki para sözünün anlamı
burada pek geniş olup bütün dünyevi şeyleri kapsar. Paraya hizmet etmek onu
diğer şeylere tercih edip ele geçirmek için bütün kuvvetle çaba ve gayret
etmektir. Şöyle ki paraya hizmet eden adam Tanrı’nın emirlerinin her birisine
karşı hareket etmekten çekinmez. Ama Tanrı her adamdan ister ki bütün can ve
kuvvetiyle kendisine sevgi duyup emirlerine temiz kalp ile itaat etmeksin.
Elbette dünyayı seven kimse Tanrı’nın bu gibi emirlerine itaat edemez. Gerçekte
çoğu kimseler “Tanrı’nın emirlerine itaat ederiz” zannıyla kendilerini
aldatırlar. Şöyle ki Tanrı’nın buyrukları q kimselerin kalpleriyle isteklerine
her ne kadar zıt ise de onlar ya şahsi çıkarlarına bakarak ya da Tanrı’nın
gazabından korkarak mecburen itaat ederler. Onlar her ne kadar itaat ederlerse
de gönülleri ve sevgileri dünyevi şeylere olup onları elde etmek için yaşarlar.
Bu gibi ibadetler makbul değildir. Tanrı’yı sevmek onun buyruklarını temiz
kalple, isteyerek ve itaat ederek yapmaktan ibarettir (Yuhanna’nın Birinci
Mektubu 2. Bölüm 15 ve 16. Ayetler).
25.
Ayet: “Bu nedenle size
şunu söylüyorum: Canınız için ‘ne yiyip ne içeceğiz’ ya da bedeniniz için ‘ ne
giyeceğiz’ diye endişelenmeyin. Can yiyecekten, beden de giyecekten daha önemli
değil midir? ’’
İsa : “Artık
yarınki gün için işlemek ve ekip biçmek size lazım değildir” diye buyurmayıp
ancak “endişelenmeyin” diye buyurur. Kendimiz ile ailemizin nafakası için
gün-be-gün bir iş ile meşgul olup bize gerekli olan şeyleri karşılamamız
gerekli ise de, bütün fikirlerimiz ile onları iyice düşünerek gece-gündüz
sıkıntı çekmek, imanın zayıflığı ve kanaatsizliğin bir işaretidir. Çok kimseler
dünyevi şeyleri elde etmek için gayret ve endişelerinden ruhani gereklerini
unuturlar. Her günkü nafakamız için Tann’nın iyiliklerine sığınarak kendi
işimiz ile meşgul ve sahip olduğumuz nimete kanaat etmeyip de, gereğinden
fazlasını elde edelim diyerek gayret ve sevgimizi dünyevi şeylere harcayarak
gece-gündüz endişe edersek, paraya hizmet etmiş oluruz. *Can yiyecekten beden
de giyecekten daha önemli değil midir?* Burada can kelimesi öbür anlamında
kullanılır. Tann can ile bedeni yarattığı halde onlar istediği zamana kadar
korumak için gerekli olan nimetleri ihsan etmez mi? Çünkü can ile bedeni yoktan
var etmesi her şeye gücü yeten Tann’ya mahsus olduğu gibi yarattığı
yaratılmışları koruyup onların ihtiyaçlarını karşılaması her şeyin sahibi olan
Tann’ya kolay olduğu açık bir emirdir.
26.
Ayet: “Gökte uçan
kuşlara bakın! Ne eker, ne biçer ne de ambarlarda yiyecek biriktirirler. Göksel
Babanız yine de onları doyurur. Siz onlardan daha değerli değil misiniz? ”
îsa 25. Ayette
buyurduğu sözü bize açıklamak için bizden düşük hayvanları örnek vererek bize
ibret gösterir. Çaresiz kuşlar ve diğer zayıf hayvanlar kendi nafakalan için
asla endişe ve kaygı çekmeyerek bütün yaratılmışların koruyucusu olan Tann’nın
merhametinden beslenirler ise, onlann hepsinden daha değerli ve şerefli olan
insan rızkı için endişe ve kaygı ettiği zaman Tann’nın sonsuz merhametini inkar
edip kendi nimetine küfür ettiğini göstermez mi?
27.
Ayet: "Hangi
biriniz kaygılanmakla ömrünü bir anlık uzatabilir. ”
Endişe etmek
için zayıflık ve çaresizliğimiz sebebi ile îsa bize bir delil gösterir. Yani
herkes biliyor ki bir adam her ne kadar endişe ve gayret etse de Tann’nın
belirlediği zamandan fazla ömrüne bir dakika bile eklemeye gücü yetmeyeceğinden
ömrünü zamanından fazla uzatmaya çalışması asla fayda etmez (Matta 5. Bölüm 36.
Ayet, Luka 12. Bölüm 25. ve 26 ayetler).
28-29.
Ayetler: "Giyecek konusunda neden kaygılanıyorsunuz? Kır zanbaklarının
nasıl büyüdüğüne bakın! Ne çalışırlar ne de iplik eğirirler. Ama size şunu
söyleyeyim, tüm görkemine rağmen Süleyman bile bunlardan biri gibi giyinmiş
değil idi.
Tanrı insanı
güzel elbiseler giyip öğünmek ve böbürlenmek için yaratmadı. Bu konuda îsa bize
kırda biten çiçekleri göstererek bizi utandırır. Böbürlenmek ve kibirlenmeye
sebep olan elbiseler ve süsler önceden yeni oldukları zaman, koyunların,
böceklerin, istiridyelerin ve otların elbise ve süsleri idi. İnsan ne ahmak ne
gafildir ki, kendisi hepsinin en değerlisi ve şereflisi iken kendinden aşağı ve
alçak bir yaratılmışın giyecekleriyle övünür. Süleyman büyük bir kral olduğu
halde onun elbiseleri bir tarlanın zambağı kadar süslü olamaz idi. Çünkü zambak
ilahi bir şekilde yaratıldı. Zambak ölümlü olduğu halde giyecek ve süsü ne
kadar yaşayabilir.
30.
Ayet: "Bugün var
olup yarın ocağa atılacak olan kır otunu böyle giydiren Tanrı ’nın sizi de
giydireceği çok daha kesin değil mi, ey kıt imanlılar? ”
Tanrı ocağa
layık olan geçici otlan bu kadar süslediği halde bize gerekli olan giyecek için
ona sığınmayıp da endişe edersek gerçek imanımız ne kadar zayıf olur.
31.
Ayet: "öyleyse ‘Ne
yiyeceğiz?’ ‘Ne içeceğiz?’ya da ‘Ne giyeceğiz?’ diyerek endişelenmeyin. ”
Endişe
çekmemek hakkında îsa 25. Ayette bu kadar sebep göterdikten sonra bu ayette
yine anlatır ki, insanlar bu dünyevi fikirlerden tamamen armalar.
32.
Ayet: "Uluslar hep
bu şeylerin peşinden giderler. Oysa göksel Babanız tüm bunlara ihtiyacnız
olduğunu bilir. ”
Uluslar
ifadesi İsrailoğullanndan olmayan bütün putperestler için kullanılırdı.
İsrailoğulları Tann’mn emri ile seçildiklerinden । kendilerini diğer milletlerden daha üstün
saydıklanndan diğer uluslara benzetmemeleri gerekli idi. Çünkü uluslar geçici,
alçak ve bitmek zorunda olan dünyevi şeyleri severlerdi. Çünkü onlar Tann’mn
ruhani nimetlerinden haberdar olmadıktan için dünyevi şeyleri kazanmak ve
onlara kavuşmak için çok acı ve sıkıntı çekmişlerse de Israiloğullannm
fikirleri, sevgilerin Tann’mn sonsuz ve ruhani olan nimetlerine harcanması
gerektiğiydi. * Göksel Babanız bunlann hepsine ihtiyacınız olduğunu bilir*
Göksel Babanız neye ihtiyacımız olduğunu bizden iyi bilir. O her ne kadar gökte
büyüklük ve gücü ile oturuyorsa da bu yeryüzünde bulunan en aşağılık ve en
fakir kimsenin neye muhtaç olduğunu bütünüyle bilir. Yani bizim yaratıcımız
olan Babamız bizim hallerimizi ve ihtiyaçlarımızı sevgili dostlarımızdan ve
kendimizden fazla bilip bize her zaman onlardan fazla vermeye hazırdır.
33.
Ayet: "Siz önce
O’nun egemenliğinin ve O’ndaki doğruluğun ardından gidin, o zaman size tüm
bunlar da verilecektir. "
Tann’mn
Egemenliği sözü 3. Bölüm 2. Ayetinde söylenmiş ve açıklanmıştır, îsa geçici ve
cismani şeyleri aramaya ve onlar için endişe ve sıkıntı çekmemeyi öğrettikten
sonra ruhani ve sonsuz nesneler daha iyi ve saygıdeğer bir miras olduğunu bize
açıklayarak ‘Önce onu isteyin’ diye emreder. Bu emre itaat edene lazım gelen
bütün cismani nimetleri de vereceğim söz verir. Gerçekte ilahi buyrukları
öğrenmek ile kalp temizliğini isteyip günahtan kurtularak Tanrı’nın yüceliği
için ömür sürmeyi isteyen adama dünyevi önemli nesneler her ne kadar eksik olur
ise de Tanrı’nın iyiliği ile bu kişi her zaman rahat ve huzur içinde ömrünü
geçirir. Çünkü Tanrı’nın verdiği nimetlere kanaat edip teşekkür ederek hazır
olan sonsuz mirasının ümidinde bulunur.
34.
Ayet: "O halde
yarın için endişelenmeyin. Yarının endişesi yarının olsun. Her günün derdi
kendine yeter. ”
İsa’mn bize
öğrettiği duaya göre yalmz bugünkü ekmeği dilemek bize vaciptir. İhtimaldir ki
yarını hiç göremeyeceğiz. Eğer görürsek bugün aldığımız gibi babamızdan
nimetlerini almaya şüphemiz olur mu? Biz kendi çocuklarımızdan ders alabiliriz.
Çünkü onlann muhtaç oldukları nafakalannı gün-be-gün veririz. Bugünkü
ihtiyaçlarımızı gören yarınki ihtiyaçlanmızı görmez mi? Bugünkü dert, keder ve
sıkıntılarımızda bize teselli ve kuvvet veren yann için bakmaz mı? Bize her gün
lazım olduğu kadar nimetleri veren Babamız yann da vereceğinden asla şüphemiz
olmamalıdır. İnsan ise her gün dert ve kederden uzak değildir. Dert gün ile
beraber gelir ve bugünün dertlerini yarın için endişe etmeyerek tahammül
ettiğimiz halde alıştığımız dertleri daha kolay buluruz.
YEDİNCİ BÖLÜM
İsa Mesih’in dağda öğüdünün
tamamlanması, (1-5) bir kimsenin başka birisi hakkında karar verilmesini
yasaklaması, (6) kutsal eşyanın köpeklere atılması, (7-12) yalvarmaya
özendirmeye, (13-14) doğru yol, (15-23) yalancı peygamberlerden sakınma,
(24-29) kaya ve kum üzerine yapılan ev ile ilgili olan dersin açıklamasıdır.
1.
Ayet: "Başkasını
yargılamayın ki, siz de yargılanmayasınız. ”
İsa bu sözü bir
meleğin veya bir hakimin kanunları gereğince doğru şekilde verdikleri yargı
hakkında değil, ancak insanoğlundan her kim olursa olsun bir kişiye seslenip
görevi olmayan konulan yargılamayın diye pmumen, sebepsiz ve kanunsuz hükmü
yasaklar. Çünkü mutlak hakim Tanrı olduğundan hüküm onundur. İnsan da onun
hükmüne layıktır. Hükme layık olan kimsenin karar vermesi uygun değildir
(Romalılara Mektup 2. Bölüm 1-3. Ayetler, 14. Bölüm 3, 4, 10-14. Ayetler,
Yakup’un Mektubu 4. Bölüm 11 ve 12. Ayetler).
2.
Ayet: “Başkasını nasıl
yargılarsanız, siz de aynı yoldan yargılanırsınız. ”
Çünkü
yargılamayı kendisine adet eden kimse ancak kendi itibar ve iyi yönlerini
arttırmak isteğindedir. Çünkü böyle bir adam insanlar arasında makbul olur ise
itibarını arttırmasına bir vesile olur. Bu sebeple çoğu kimseler karar
verecekleri konuların iç yüzünü bilmeyerek karar vermekte hakkı iptal edip
haksız bir farz ile karar verirler. Bu gibi adamlar bu dünyada verdikleri
kararlar ile mahkum olacaklarından başka, ahirette de hakim olan Tanrı’nın
huzurunda sonsuza kadar mahkum olacaklarına hiç şüphe yoktur. Çünkü karar veren
kimse mahkumda görünen kusurların biri üzerine karar verir. Ama karar vermeyi
adet eden kimse ise ömründe acaba ne kadar gizli suç ve isyanda bulunmuştur.
Hükmedicinin isyanı ile hüküm verilenin isyanı karşılaştırıldığında
hükmedicinin isyanı ne kadar büyük ve ne kadar ağırdır. *Siz de aynı yoldan
yargılanırsınız* Bu bir atasözüdür. Anlamı ne ekersen onu biçersin atasözünden
daha açıktır ki, bir kişi buğday ekip, arpa biçemez. Aynı adam da ne iş yaparsa
onun meyvelerini alır (Galatyahlara Mektup 6. Bölüm 7 ve 8 ayetler).
3.
Ayet: “Sen neden
kardeşinin gözündeki çöpü görürsün de kendi gözündeki merteğifarketmezsin. ”
Çöp
çok ufak ve mertek büyük bir şeydir. Bu örnek Yahudiler arasında kullanılan
atasözünden idi. Şöyle ki insan yaratılışı gereği kendi suçunu görmeyip
başkalarının kabahatlerini gördüğü açıktır. Çünkü insan her zaman kendi
kusurunu 11 arkasına ve başkalarının kusurunu
gözleri önüne koyup onu görür ama kendi kusurlarını göremez. Ama insan kendi
suçunu görüp hissettiğinde diğerlerinin suçunu nasıl görebilir. Elbette insanın
günahı kendisine büyük görününce onun büyüklüğü göze perde olup başkalarının
suçunu görmesini engeller. İnsan kendi kendisini temizlemedikçe diğer insanlara
ne diyebilir (Yuhanna 8. Bölüm 7-9. Ayetler, Galatyahlara Mektup 6. Bölüm 1.
Ayet). 1
4-5. Ayetler: “Senin
gözünde mertek varken nasıl olur da kardeşine, 'izin Ver de gözündeki çöpü
çıkarayım’ dersin? Seni ikiyüzlü! Önce kendi gözündeki merteği çıkar, o zaman
kardeşinin gözündeki çöpü çıkarmak için daha iyi görürsün. ”
Bir adamın
kendisi günahkar olup ve kendi kötü ahlak ve hareketlerine bakmayıp
başkalarının kusurlamı görerek onu rezil edip itibar ve namusuna noksanlık
getirmek isteğinde olarak onun edep ve terbiyesi üzerine gayret gösterirse
efendimiz bu kişi iki yüzlüdür der. Gerçekten de o kimse iki yüzlüdür. Çünkü
kendini düzeltmek istemeyip, başkalarının düzelmesini istemek ikiyüzlülüktür.
*Önce kendi gözündeki merteği çıkar* Diğer kimseleri düzeltmek isteyen kimse,
önce kendi işlerini ve ahlakım düzeltip nefsini ıslah etmesi gerekir.
Başkalarına kardeş gözüyle bakıp onların düzelmesini gönülden isteyip gücü
yettiği kadar onlara söz ve hareketleriyle yardım edip onlar için Davut
Peygamber gibi dua ede. (Mezmurlar 51. Bölüm 9-13. Ayetlere başvurulabilir.
6-
Ayet: “Kutsal olanı
köpeklere vermeyin. İncilerinizi domuzların önüne atmayın. Yoksa bunları
ayaklarıyla çiğnedikten sonra dönüp sizi parçalayabilirler. ’ ’
*Kutsal olanı*
Incil’in ruhani Öğretileri anlamındadır. *Köpeklere ve domuzlara* Efendimiz bu
ifade ile insani ahlaktan iki cinsin iğrenç olduğunu söyler. (Öncelikle) İlahi
gerçeği bilip Tann’nın sıfatını kendi kötü hayaliyle değiştiren yani hakkı
bırakıp boş fikirler üzerinde inat eden kimselerdir. (İkinci olarak) Bütün
ömrünü günah ve nefsin istekleri ile geçirip pislik ve kirliliği kendisine huy
eden kimselerdir ki bir domuz ahlakında olup domuz gibi daima yuvarlanırlar. Bu
iki cins kötü ahlakta bulunan kimselerin Mesih’in ruhani öğretisi ve ebedi
mirasından hisseleri olmadığından bu gibi kimselere her ne kadar nasihat olunur
ise de onlara asla etki etmeyeceği pek açıktır. (Filipililere Mektup 3. Bölüm
2. Ayet, Tımoteyus’a İkinci Mektup 4. Bölüm 15. Ayet).
7-
8. Ayetler: "Dileyin,
size verilecek; arayın, bulacaksınız; kapıyı çalın, size açılacaktır. Çünkü her
dileyen alır, arayan bulur, kapıyı çalana kapı açılır. ”
*Dileyin,
arayın, çalın* Burada bir birinden farklı üç şekilde bir emir vardır. Bu
emirler ne büyük inayet ve ihsan olunmuş nimetdirler. Ve ne kadar sıradışı
müjdedirler. Bu ifade Tann’mn sonsuz hâzinelerini gösterir. Dilediğimiz halde
bir kimse bir iki gün aç olup ekmek bulamaz ise öleçeğini anlayıp bir ekmek
sahibinden ısrarla ekmek istediği gibi bu ruhani nimetleri de bu şekilde istemesi
gerekir. Aradığımız halde sahip olduğumuz çok kıymetli ve yanımızda çok makbul
bir şeyimiz kayıp olduğu halde onu arayıp bulamayınca rahatımız olmadığı gibi
aramalıyız ve kapıyı çaldığımız da dışarda kalıp içeri giremez ise helak
olacağını anlayan kimse gibi kapıyı çalmalıyız. *Size verilir, bulursunuz,
açılır* Bu güzel vaat önce kıymetli emre uygun olup o da birbirinden farklı üç
şekilde söylenir. Şöyle ki kendi isteğimizi Tanrı’ya arz ve ifade ettiğimizde
bize verilen sonsuz izinden dolayı cesur ve şükreden olalım. Bundan daha
cesaret verici müjde olabilir mi? *Her dileyen ahr ve arayan bulur ve çalana
kapı açılır* Tanrı’nın ulu iradesine uygun olan konulardan istersek kabul
olacağına bir şüphemizin olmaması için bu sözü iki ayette altı kere söyleyerek
gelecek bir zamanda alacağına ve bulacağına işaret etmeyip ancak dilediği ve
aradığı anda alır bulur diye söz verilmiştir. Bu sözler şüphesiz olup
kazanılmış sayılmakla imanda kuvvet bulan kimse yukarda geçen sözlere
iyiliklere kavuşunca onları mirasımızdır diye tutar.
9-10. Ayetler:
"Hanginiz kendisinden ekmek isteyen oğluna taş verir? Ya da balık
isterse ona yılan verir. ”
İsa bizi
babanın çocuklarına olan şefkatiyle karşılaştırıp semavi Babamız yani yoktan
bizi var eden Tanrı’mıza ibadet etmeye teşvik eder. Çocuklarına ekmek yerine
taş veya besleyici bir şey yerine zehirli bir şey veren bir babaya baba değil
insan bile denmez. Şöyle ki bütün merhametlilerden merhametli olup bizi yoktan
var ettikten sonra nimetlerine boğan semavi Babamızın huzuruna varıp
yalvardığımızda o bizi boş gönderir mi? Ama bir küçük çocuk aklı ermediğinde
babasından bir yılan veya zehirli bir şey veya kendisine tehlikeli ustura ve
bıçak gibi şeyler isteyerek ağladığı zaman babası o konuda çocuğun faydası ile
zararını elbette kendisinden iyi bilerek ona zararsız şeyler verir. Çünkü baba
çocuğun faydası ile zararını elbette kendisinden iyi bildiği gibi biz de
dünyevi nimetleri dilediğimizde hakkımızda zarar getirecek bir şey talebinin
ihtimali olduğundan daima bu tür dualarımızda ‘Benim istediğim değil ancak
senin istediğin olsun’ sözlerini söyleyelim. Çünkü her şeyi bilen Tanrı, duamız
karşılığında dilediğimiz şeyleri bize vermediği zaman onlardan daha değerli
olan başka şeyler vermesi, hakkımızda aynı iyilik olacağından şüphe yoktur.
îşte semavi Babamız bize bu ömürde gerekli olan bütün şeyleri bağışlayıp
isyanlarımızı af ile canlarımızı kurtarıp, kötü zamanlarımızda bize yardım ve
iyilik ve son nefeste mümin olan kullarını kabul ile
1
hepsine
esenlik ve iyilikler vermeye her zaman hazırdır. Şimdi bunlardan daha büyük ve
çıkarh ne isteyebiliriz. Tanrı’dan bu gibi nimetleri istemeye fırsatımız olduğu
takdirde bir yaratılmışın yaratanı tarafından kavuşmak isteğinin mümkün mertebe
en büyüğüne kavuşuruz.
11.
Ayet: “Sizler kötü
yürekli olduğunuz halde çocuklarınıza güzel armağanlar vermeyi biliyorsanız,
göklerde olan Babanızın, kendisinden dileyenlere güzel şeyler vereceği çok daha
kesin değil mi? ”
*Kötü yürekli
olduğunuz halde* İnsanın ahlak ve yaratılışı eksik ve hatalıdır (Tekvin 6. Bölüm
5. Ayet, Romalılara Mektup 3. Bölüm 9-19 ayetler, Efeslilere Mektup 2. Bölüm
1-3 ayetlere bakınız). *Göklerde olan Babanız ne kadar fazla* İnsan her bir
işte, ahlak, yaratılışta ve emirleri yerine getirmede eksik kusurlu olduğu
biliniyorken kendi çocuğu hakkında olan şefkatinden dolayı düştüğü zorluğu
herkesçe ' doğrudur. Semavi Babamız ise ilahi vasıflarında kamil ve sataşmadan
uzak iken bizim hakkımızdaki şefkati ne kadar büyük ve ne kadar farklıdır. Biz
ondan hakkımızda hayırlı olacak nimetleri temiz kalple istersek karşılık
vereceğinden asla şüphemiz yoktur.
12.
Ayet: “İnsanların size
nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de onlara öyle davranın. Kutsal Yasa ’nın
ve peygamberlerin söylediği budur. ”
İsa’nın bu
doğru sözü o derece büyük ve kıymetli bir sözdür ki Hristiyanlar arasında altın
kanun diye ifade edilir. Çünkü dünyevi hocalar bu sözün gerçeğine eremediler.
Bu söz kendi kardeşine sevgi duymayıp da şahsi çıkarını arayanlara çok terstir
ve bu söz ne kadar temiz ve kutsal biri söz olup, anlamı ne kadar geniş ve
büyüktür. Ama bu söz bütün Kutsal Yasaları ve peygamberleri kapsasa da onun
ruhani anlamı o derece kolay ve anlaşılır ki bir küçük çocuk bile anlamını
anlayabilir. *Kutsal Yasa’nın ve peygamberlerin söylediği budur* Bu ifadelerin
manası için 5. Bölüm 17. Ayete başvurulabilir. Ahd-ı Atik’in özeti bu sözde
gizlidir. Yani ilahi farzlardan insana olan borcumuzu kapsayıp Kutsal Yasa ve
peygemberler gerçekten budur. Ruhani gerçek bu söz ile tamamlanır. Efendimizin
Kutsal Yasaları ve peygamberleri iptal etmek için değil kesinlikle tamamlamaya
geldim diye buyurduğu bu söz ile sabit olur (Matta 22 Bölüm 39. Ve 40. Ayet ve
Galatyalılara Mektup 5. Bölüm 14 ayete başvurulabillir).
13.
14. Ayetler: “Dar
kapıdan girin. Çünkü kişiyi yıkıma götüren kapı geniş ve yol enlidir. Bu
kapıdan girenler çoktur. Yaşama götüren kapı ise dar, yol da çetindir. Bu yolu
bulanlar azdır. ”
Yıkıma götüren
kapı ve yol kötü yol olup çok geniş olduğu bu anlamda anlaşılır. Yani insan
yaratılışına göre her insan kendi iradesini günaha harcar ve şahsi çıkarını
ister ve şehevani işlerini yapmaya istekli olduğundan şeytani azmayı, dinin
yasak ettiği şeyleri o kadar çok yapar ki, Kutsal Yasa’yı tamamen unutarak
şehvet ve kötü işleri arttıkça bu yolda rahat olur. Çünkü kötü işleri serbest
yapar. *Bu kapıdan girenler çoktur* Bu yol ise çok rahat, şahsi çıkara ve
şeytani şehvete uygun olduğundan divane ve kötü insan hemen o yola yönelir. Ne
kadar çok kimseler ve ne kadar alim, zengin ve saygıdeğer kişiler bile bu yolda
bulunurlar. Bunlar doğru yola kavuşamayanlardır (Romalılara Mektup 3. Bölüm
9-19 ayetler, Korintlilere Birinci Mektup 2. Bölüm 26 ayet ve Efeslilere Mektup
2. Bölüm 2 ve 3. Ayete bakınız). * Yaşama götüren kapı ise dar, yol da
çetindir* Dar kapı ve çetin yol doğru yol veya hakikat yoludur. İnsanların iki
yolu vardır. Biri kötü yol olup onda yürüyenler karanlığa ve sonsuz yokoluşa
uğrarlar ve diğeri hidayet yoludur ki onda yürüyenler ebedi hayat ışığına
ererler. Bunların arasında vasat bir hal olmayarak diğer bir yol ve bir hedef
de yoktur. Doğru yol ise çok dar, zahmet ve zorluk yoludur. Nefsin emirlerini,
yokoluşu ve şeytani azmayı yok eden bir yoldur. İşte bu yol rahatlama yolu
olmayıp ancak savaşma yoludur. *Bu yolu bulanlar azdır* Bu yol doğru yoldur ki
bir kişi yeniden doğmaz ise onu göremez, inayet yoludur ki onda yürüyenler
Tann’nın saltanatına kavuşurlar. Bu yol tövbe, iman ve sevgi yolu olup
yolcuları nefsini inkar ile can ve malım bağışlama ve kendi çıkarlan için değil
sadeçe Tann’nın izzeti ve egemenliği için yaşarlar (Luka 16. Bölüm 24. Ayet,
Yuhanna 3. Bölüm 3. Ayet, 4. Bölüm 6. Ayet ve 15. Bölüm 18-20. Ayetler) Kapı o
kadar dardır ki hiçbir kimseye Tanrı’nın hidayeti erişmeyince kendi kudretiyle
ondan girmeye kadir değildir. Fakat her kim olursa olsun 1
İsa’ya iman
ederek dünyayı inkar ile kendi günahlarını terkederek Tann’ya övgüde bulunan bu
kapıdan girebilir.
15. Ayet: "Yalancı
peygamberlerden sakının! Onlar size kuzu postuna bürünerek gelirler, ama
içeriden yırtıcı kurtlardır. ”
* Yalancı
peygamberler* Peygamber kelimesi gelecek şeyleri olmadan önce haber veren
kimseye ünvan olmuş ise de burada din hocası anlamı da vardır. Yalancı
peygamber demek Tann’mn ilhamından ayrı olarak yeniden bir din izhar eden kimse
veya dinin hakikatim saklayıp kendisinin ilhama sahip olduğunu iddia ile kötü
yola götüren kimseye denilir. *kuzu postuna bürünerek* Bu gibi kimseler kendi
kötü fikirlerini insanlara kabul ettirmek için görünüşte zararsız koyun gibi
halim ve salih kimseler görünürler. *Yırtıcı kurtlardır. * Ama bunlann bu
halleri görüntüde olup görünüşleri hallerine uygun değildir. Bunlar bu şekilde
insanları aldatmakla kötü fikirlerini aşılayarak haktan uzaklaştırarak ebedi
helak olmalarına vesile olurlar. Bu gibi kimseler daima ilahi ilhama yanlış
manalar vererek ruhani hakikate karşı dururlar. Bunlardan sakınma hakkında
gerek Ahd-i Atik’ten ve gerek Ahd-i Cedid’den bize çok delil gösterilir.
(İkinci Tarihler 13. Bölüm 1-3 ayetler, Yeremya 14. Bölüm 14-16. Ayetler ve 23.
Bölüm 13-16. Ayetler, Matta 24. Bölüm 4, 5, 11, 24 ve 25. Ayetler, Markos 13.
Bölüm 22-23 ayetler, Elçilerin İşleri 20. Bölüm 29-31. Ayetler, Korintlilere
İkinci Mektup 11. Bölüm 1-15. Ayetler, Koloselilere Mektup 2. Bölüm 8. Ayet,
Timoteyus’a Birinci Mektup 4. Bölüm 1-3. Ayetler, Timoteyus’a İkinci Mektup 4.
Bölüm 3-4. Ayetler, Petrus’un İkinci Mektubu 2. Bölüm 1-3. Ayetler, Yuhanna’nm
Birinci Mektubu 4. Bölüm 1. Ayet ve Vahiy 2. Bölüm 2. Ayet).
16-20.
Ayetler: "Onları meyvelerinden tanıyacaksınız. Dikenli bitkilerden
üzüm, devedikenlerinden incir toplanabilir mi? Bunun gibi, her iyi ağaç iyi
meyve verir, kötü ağaç ise kötü meyve verir. İyi ağaç kötü meyve veremez. Kötü
ağaç da iyi meyve veremez. İyi meyve vermeyen her ağaç kesilip ateşe atılır.
Böylece yalancı peygamberleri meyvelerinden tanıyacaksınız. ”
Müctehidler
yani din adamları olduklarını iddia eden kimseleri denemek için İsa durumumuza
uygun örnekle bize bir delil gösterdi. Şöyle ki bir ağacın değerli olup
olmadığı
dallarından veya yapraklarından değil ancak meyvesinden anlaşıldığı gibi
bunların da hak yeya batıl oldukları iddialarından değil ancak sözlerinin
hallerine uygun olup olmadıklarından anlaşılabilir. Onlar gerçekten Tanrı’nın
rızasını kazanmak için kendi nefislerini feda etmişler midir yoksa çalıştıkları
şahsi çıkarları için midir? Onların iş ve hareketleri Tevrat ve İncil’e uygun
mudur yoksa sözce uygun, halen aykırı mıdır? Onlar ömürlerini insanları
dalaletten kurtarıp hidayet yoluna işaret ederek Rabb İsa Mesih’in aracılığıyla
sonsuz kurtuluş için mi, yoksa dünyevi hallerini hoşça geçirmek için mi harcarlar?
*Dikenli bitkilerden üzüm* Ağacın meyvesi cinsine has olduğu gibi insanın da
ahlak ve huyu yaratılışına mahsustur. Bu şekilde kötü ve iki yüzlü bir insan
alim, faziletli ve akıllı olabilirse de yaratılışı gereği onun sözü, haline
uygun olmayıp her ne kadar gizlemek isteğinde olsa da yine de onun yaptığı
işler Tanrı’nın sözüne ve Mesih’in muradına uygun olmayıp şeytani, nefsani ve
şehevati olduğundan onun sözü ancak bir ağacın zarif yaprağı ve çiçeği gibi
olup her ne kadar zarif ve latif görünür ise de ihtimaldir ki, meyvesinden
zehir olup insanları yok eder ve böylece iyi insanın da ahlak ve yaratılışından
daima iyilik çıkarak onun iş ve hareketleri Tanrı’nın büyük buyruklarına uyup
kardeşini kendi nefsi gibi severek bu iyi insanın iddiası haline uygun olur.
(Mezmurlar 1. Bölüm 3. Ayet ve 92. Bölüm 13-14. Ayetler, Yeremya 17. Bölüm 7-
8. Ayetler, Matta 12. Bölüm 35-38. Ayetler, Filipililere Mektup 1. Bölüm 11.
Ayet, Koloselilere Mektup 1. Bölüm 10. Ayet) *İyi meyve vermeyen her ağaç*
Herkes bilir ki odun için, kötü meyve veren ile hiç meyve vermeyen ağaçlar
kesilir. Bu söz herkesi içine alır ve özellikle din adamları hakkında
kullanıldığı gibi onlar adamları dalaletten hidayet yoluna işaret ederek Rabb
îsa Mesih’in aracılığıyla ebedi hayata ulaştırdıkları halde iyi meyve verirler.
Aksine bir din adamı yukarıda anlatıldığı gibi kötü meyve meydana getirir veya
mahsulsüz kalır ise meyve vermeyen ağacın ateşe atıldığı gibi bunun da cehennem
ateşine atılacağı şüphesizdir. * Onları meyvelerinden tanıyacaksınız* Bu
kuralın uygulanması pek faydalı ve pek kolay olup insanların hepsine
gereklidir. Şöyle ki kendisinin din adamı veya müctehid olduğunu iddia eden
kinsenin sözüne değil, ancak haline ve yaptığı iş ile görünen ahlak ve huyuna
bakılabilir. <
21-23. Ayeter:
“Beni ‘Rabb! Rabb!’ diye çağıran herkes Göklerin Egemenliğine girecek
değildir. Ancak göklerde olan Babamın isteğini yerine getiren girecektir. O gün
birçokları ‘Rabb ’ Rabb! ’ Biz senin isminle peygamberlik etmedik mi? Senin
isminle cinler kovmadık? Senin isminle birçok mucize yapmadık mı? O zaman ben
onlara açıkça şöyle diyeceğim: Ben sizi hiç tanımadım. Çekilin önümden, ey
kötülük yapanlar. ”
*Beni Rabb!
Rabb! Diye çağıran herkes* Bu ayet ile îsa yüceliğini göstererek kendi mübarek
sözüyle buyurur ki, hemen açıkça benim ismimi söyleyerek övünen herkes benim
ebedi saltanatıma mirasçı olamaz. Din hizmetlerinin hangisinde bulunur ise
bulunsun onun memuriyeti ve bulunduğu işin fazileti onu kurtaramaz. Çünkü bu
tür adamlar yalnız bir dava ve iddia ile kendi cismani faziletlerini isterlerse
onların ücreti Ferisilerin ücretlerine benzer olur (Yeşeya 29. Bölüm 13. Ayet,
Hezekyel 33. Bölüm 31-32. Ayetler, Matta 15. Bölüm 8. Ayet, Romalılara Mektup
2. Bölüm 13. Ayet, Titus’a Mektup 1. Bölüm 16. Ayet). * Göklerde olan Babamın
isteğini yerine getiren* Kendi isteği için değil, ancak Tann’nın büyük isteği
için ömürlerini geçirenler kendi nefislerini feda edip Tann’nın buyruklanna
sanlarak ve yasaklarına uyarak insanlann kurtuluşu ve Tann’nın saltanatına
mirasçı olacaklardır. (Matta 12. Bölüm 50. Ayet, Luka 3. Bölüm 7. Ayet, Yuhanna
6. Bölüm 40. Ayet ve 7. Bölüm 17. Ayet, Vahiy 22. Bölüm 14. Ayet). *0 gün* O
gün ceza günüdür. Kutsal kitapların bazı yerlerinde kıyamet günü o gün
ifadesiyle anlatılmıştır. (Selaniklilere Birinci Mektup 5. Bölüm 4. Ayet,
Selaniklilere îkinci Mektup 1. Bölüm 10. Ayet, Timeteyus’a İkinci Mektup 1.
Bölüm 12. Ve 18. Ayetler ve 4. Bölüm 8. Ayet). Çünkü bütün fikirler ve sırlar o
günde görünüp bütün insanlara malum olacaktır. *Birçokları* İsa birkaç kimse
demeyip çok kimseler diyerek anlatır, bu söz tehdit edici bir sözdür. Bu söz
her zaman kendimizi kontrol etmeye bizi mecbur eder. Olmaya ki o çok
kimselerden birisi biz olahm. * Senin ismin ile peygamberlik etmedik mi, senin
ismin ile cinler kovmadık mı? Senin isminle birçok mucize yapmadık mı?* Bu
dünyada çok günahkar kimseler mucize, alamet ve kerametleriyle insanlar
arasında sevilip sayıldılarsa da bunların gösterdikleri alamet ve keramet
Tann’nın yanında makbuliyetlerine sebep olamaz. Örneğin iş ve fikirlerde
günahkar bir doktor, usta olarak bir hastayı kurtarmaya sebep olursa da onun
ustalığı ile hastanın iyileşmesi onun Tanrı katında makbuliyetini gerekli
kılmaz. İşte bu gibi Tanrı ölülerden birini diriltmek veya bir kulu tehdit
etmek için bir yaramaz günahkar kimseyi veya bir hayvanı kullanırsa da kuvvet
ve gücü yine kendisinindir. Örneğin günahkar Balam’ı ve onun eşeğinin gözlerini
ve ağzım istihdam etti. Fakat Balam kötülüğünden ve eşek hayvanlıktan
kurtulamadı. Petrus’un İkinci Mektubu 2. Bölüm 15-17 ayetler, Sayılar 22. Bölüm
22-33 ayetlere bakınız. İsa’yı teslim etmeye çalışan Yahuda İskariyot
havarilerden sayılırdı. Tanrı onu da diğer havariler gibi müjdeleri müjdeleyip
mucizeler
ve
alametler göstermekle kendi güç, şan ve büyüklüğünü göstermeye görevlendirdi, i •
(Matta 10.
Bölüm 1-7 ayetler) Böylece İsa’nın düşmanı olan başkahin Kayafa da kullandı
(Yuhanna 11. Bölüm 50-52. ayetler).
*0 zaman ben
de onlara açıkça şöyle diyeceğim: Ben sizi hiç tanımadım* O zaman ben
büyüklüğüm ile bütün kainat hazır olduğu halde sizi reddederim. Çünkü her ne
kadar benim ismimle görünüşte kardeşlerim arasında çok alametler ve mucizeler
gösterdinizse de, benim için değil ancak şahsi çıkarınız için gayret ettiniz.
Dilleriniz ile benim ismimi söyleyip sözümü açıkladınızsa da yaptıklarınız ile
beni ve beni göndereni inkar ettiniz ve sözünü küçümsediniz. Hala huzurumda
bile benim merhametime ve insana olan sevgime güvenmeyip ancak kendi
yaptıklarınızı söylüyorsunuz. Ne kadar vaizler ve hocalar vardır ki, Tanrı’nın
isteği değil, ancak kendi faziletleriyle şahsi çıkarları için çalışırlar.
Gerçekte Tann’ya ve Rabb İsa Mesih’e kulluk etmek isteğinde olanlar dünyevi
çıkarlannı aramadıktan başka ruhani hizmeti ve iyi işlerini de zikretmeyerek
Tann’mn rahmetine ve Mesih’in göstermiş olduğu değerlilik ve eksiksiz
keffaretine mütevekkil olarak hakka teslim olunmuşlardır. * Çekilin önümden*
Tann’mn iyi nzasmda bulunmak ne büyük nimet ve ne güzel istenilene uygun bir
lütuftur. Tersine ondan aynlmak ve onun kutsal huzurundan kovulmak ne büyük
cehennem azabıdır. İşte bu tür kovulmuş kimse insan ismiyle bu dünyaya gelmemiş
olsa idi hakkında daha hayırlı olur idi (Matta 25. Bölüm 41. Ayet, Luka 13.
Bölüm 27. Ayet, Mezmurlar 5. Bölüm 4-6. Ayetler). *Ey kötülük yapanlar* Onlar
bu dünyada işledikleri kötü işlerini asla hatırlarına bile getirmeyerek ancak
kendilerini insanların arasında üstün ve hakka yakın sayıp, herkesin ruhani
ihtiyaçlarını kendilerinin çalışmalarına bağlı olduğunu zannederek Tamı’dan
cennet ve cehennem kendilerine teslim olunmuş gibi dilediklerim cennete,
dilediklerini cehenneme gönderirlerdi. Ama İsa onları beklemedikleri bir söz
ile uyarır. Çünkü onlann iş ve hareketlerinin kötü olduğunu onlara anlatır ve
onlan Ferisiler gibi uyanr.
24-27.
Ayetler: “İşte bu sözlerimi duyup uygulayan herkes, evini kaya üzerinde
kuran akıllı adama benzer. Yağmur yağmış, seller yükselmiş, yeller esmiş ve eve
saldırmış; ama ev yıkılmamış. Çünkü kaya üzerine kurulmuştu. Bu sözlerimi duyup
da uygulamayan herkes, evini kum üzerinde kuran budala adama benzer. Yağmur
yağmış, seller yükselmiş, yeller esmiş ve eve yüklenmiş. Ve ev çökmüş; çöküşü
de korkunç olmuş.
Matta’mn
yazdığına göre, Incil’in 5, 6 vö 7. Bölümlerinde İsa Mesih’in dağ üzerinde
bulunan topluluğa vermiş olduğu vaazı anlatılmıştır. Bu 24. Ayetten 27. Yedinci
ayete kadar söylediği örnek ile kendi vaazını sona erdirir. *İşte bu sözlerimi
duyup uygulayan herkes * Her kim olur ise olsun gerek Yahudi gerek diğer
gruplardan alim, cahil, zengin veya fakir olsun benim sözümü yalnız duyup bilmenin
bir kuralı yoktur. Her kim akıllı ise duyduktan sonra ona itaat; etmelidir.
*Bir kaya üzerine* Akıllı olan adam kendi evini daima bilinen tehlikelerden
korur. Bazı memleketlerde yer nedeniyle fazlaca yağmur yağarak seller basıp
evlerini yıktığından akıllı bir adam kendi evini selden korumak için sağlam bir
kaya üzerine yapar. *Seller yükselmiş, yeller esmiş, ama ev yıkılmamış. * Bu
örnekten murad akıllı bir adam kendi evini sellerden ve rüzgarın şiddetinden ve
diğer bu ve benzeri tehlikelerden korumak için sağlam bir kaya üzerine yaptığı
gibi bu geçici alemi de sıkıntı, zorluk, gam, keder ve kısacası şeytani azma
ile dolu bir yer olduğundan rüzgarların ve sellerin birden bire hücumu gibi
olmak, dert ve sıkıntının birden bire hücumu çok zaman olup düşüp yıkılmamak ve
ebedi olmak, yıkılmasına ve yok olmasına uğramamak için iman ve ümit ile ahlaki
kurallarımızın temelleri sağlam ve güvenli bir kaya üzerine kurulsun. O kaya da
İsa Mesih’in mübarek sözleri olup, o mübarek sözler üzerine her kim kendi iman ve
ümid temellerini kurmuş ise ne mutlu ona. Çünkü dünyanın her ne kadar gam ve
kederi sıkıntı ve zorlukları ona çarparsa onun temeli kaya üzerinde
kurulduğundan asla etki edemezler. *Bu sözlerimi duyup da uygulamayan herkes,
evini kum üzerinde kuran budala adama benzer. * Budala akıllının zıttıdır.
Budala adam daima ilgisiz olup insanın akılca sahip olduğu özelliklerin çoğuna
sahip olamaz. Çünkü bu adam, zavallı bir hayvan gibi tehlikeleri göremeyip
kendisini korumak için her ne kadar bir ev yapabilirse de kum veya çürük bir
şey üzerine yaptığı zaman sellerin ve rüzgarların hücumu ile bu evin yıkılarak
yok olacağını akıl edemez. * Yağmur yağmış, seller yükselmiş, yeller esmiş ve
eve çarpmış. Ve ev çökmüş; çöküşü de korkunç olmuş. * Rabb îsa Mesih’in mübarek
sözü ebedi kaya olup, ondan başkası kum ve çamurdur. Her kim onun sözünü
uygulamayıp kendi iman temellerini onun üzerine kurmaz ise o kimse kum üzerine
kurulmuş ev gibi yok olacağı kesindir. Ey akıllı kimse gafil olma. Olmaya ki
evini kum veya çamur üzerine kurmuş olasın. Çünkü sağlam kaya Rabb İsa
Mesih’tir. Ve ondan başkası kumdur (Korintlilere Birinci Mektup 3. Bölüm 11.
Ayet, Efeslilere Mektup 2. Bölüm 20. Ayet, Petrus’un Birinci Mektubu 2. Bölüm
6. Ayet).
28.
Ayet: “İsa konuşmasını
bitirince, halk onun öğretisine şaşıp kaldı. ”
Her zaman vaaz
ve nasihat dinleyenler nasihatlara uyup gereğince amel ve hareket etmek
gerektir diye kendi kalplerini yönlendirirler ve bununla beraber efendimizin
vaazını dinleyenler hayrette kalıp hakkaniyet ve ruhaniyet onların kalplerini
kazanmış ve bu ruhani nimetlere arzu çekmişse de şeytani azma ve nefsani gaflet
onları kuşatmış olduğundan onun talimatına göre hareket eden kimseler pek az
idi. Çok kimseler imansızlıkla yok oldular. Bizler de efendimizin vaazını
dinleyip amel etmezsek, hemen bu topluluğun çoğu gibi imansız ve tövbesiz yok
olmamız kesin emirdir.
29.
Ayet: “Çünkü onlara
kendi din bilginleri gibi değil, yetkili biri gibi ders veriyordu. ”
Din bilginleri
ile Ferisilerin topluluklara anlattıkları nasihatler, ayin, adetler ve
siparişlerden ibaret olup bir takım anlamlar ile ilahi emrin nimet ve
ihsanlarına kavuştuklarını açıklarlardı. * Yetkili biri gibi* Yetki sahibi bir
padişah veya hakim kendi hüküm ve nüfuzunda bağımsız bir görüşü olduğu halde
adı geçen kişi kendi fermanını sözle açıklarsa duyanları heybet ve celalet
kaplar. Ama İsa o topluluğa son derece alçak gönüllülükle vaaz ve nasihat
ederek ruhani hakikati tarif ve ilahi emirleri tefsir ettiğinde onun büyüklüğü
bütün topluluğu kuşatırdı. Onun mübarek ağzından çıkan söz büyük bir güç ve
tesirat ile çıkmıştır.
İsa’nın dağ
üzerinde olan bu vaazı ne kadar yüce ve ne derece ruhanidir. Bunun her bir sözü
vicdan sahibi ve insaflı insanlar yanında dünyevi nimetlerin en makbul ve
kıymetlisinden bin derece iyidir. Hak sözle,r ve haktan gelen sözler olmakla
her ne kadar makbul, kıymetli ve değeriyle ele geçmez ise de güneş gibi açık
olup, her istek bu nimet ile varlık içinde olabilir. Bu sözler îsa Mesih’in
inübarek ağzından çıkmış ve halen dünyanın her tarafında dağ üzerinde vaaz
olunduğu gibi vaaz olunmaktadır. Bu hayat çeşmesi dünyanın sonuna değin her
tarafta olup, ebedi hayata susamış olanları kandırmaktadır. Şimdi bizler de
canlarımız tende iken bu sözleri temiz kalple dinleyip bunun 'ruhani hakikatine
kavuşmak, ebedi nurla nurlanmak ve ruhani nimetiyle nimetlenmenin kurtarıcımız
olan îsa Mesih’e güvenerek bizi yoktan var eden Tanrı’dan isterim ve kendi
kendimizi, çocuklar ile akrabamızı ve insan kardeşlerimizin hepsini bu ebedi
hayatından hissedar olmalarına dua ile gayret edelim. Tanrı hepimizi başarılı
kılsın. Amin.
I
(1-4) İsa Mesih’in cüzzam hastalığını
iyileştirmesi, (5-13) bir yüzbaşının kötürüm hizmetkarını iyileştirmesi,
(14-17) Petrus’un kayın validesi ile diğerlerini iyileştirdiği, (18-22) Ona
tabi olmanın ne şekilde olacağı, (23-27) rüzgarı dindirdiği, (28-34) emlilerden
şeytanı kovduğu mucizelerini anlatır.
Yukarıdaki
bölümlerde anlatıldığı gibi İsa Mesih topluluklara ders vermekle rabbani ilmi
herkese duyurduktan sonra bu sekizinci bölümde bildirildiği gibi mucizeler
gösterirken ilahi gücü de gösterir idi. Mucizenin ne olduğu sorulunca şu cevap
verilir: Tabiat kanunlarının koyucusu olan Tanrı bahsedilen kanunları aracı
kullanmaksızm özel bir niyet üzerine gücünü kullandığı halde bunun eseri veya mahsulü
bir mucizedir. Fakat bir mucize görünüşte tabiat kanunlarına ters görünürse de
gerçekte ters olmayıp şaşılacak bir şey olmasından başka Tanrı’nın gücünün
hazır ve sebep olduğunun işaretidir. Özellikle İncil’de bildirilen bütün
mucizeler eski zamanlardan beri peygamberler tarafından haber verildiğine göre
dünyanın kurtarıcısı olarak ortaya çıkacak kişinin İsa Mesih olduğunu tasdik
etmek için buyurulmuştur. İsa kendi çıkarı için asla bir mucize göstermediği
gibi yalnız halkın bedeni ihtiyaçlarını da gidermek için göstermemiştir. Belki
rabbani gerçeği ortaya koymak ve onu tasdik etmek için mucizelerini
göstermiştir.
1
-2. Ayetler: "İsa
dağdan inince büyük bir kalabalık onun ardından gitti. Bu sırada cüzzamlı bir
adam yaklaşıp 'Ya Rabb’ eğer istersen beni temiz kılabilirsiri diyerek ona
secde etti. ”
Bu sekizinci
bölümün başında anlatılan mucizeyi îsa Mesih beşinci bölümün birinci ayetinde
geçen dağdan indiği zaman gösterdi. Dağ üzerinde olan kalabalık, onunla
birlikte dağdan indiler ise de derhal dağılarak dördüncü ayete göre bu mucizeyi
görmedikleri anlaşılır. Bu mucize Markos’un 1. Bölüm 40. Ayetinde ve Luka’nın
5. Bölüm 16. Ayetinde de yazılıp, Matta’nm yazdığı Luka’nın yazdığı ile
karşılaştırıldığında bu mucizenin Kefernahum şehrinin kapısında gerçekleştiği
anlaşılır.
Cüzzam
hastalığının pek gözyaşı ve ilaç kabul etmeyen bir hastalık olduğunu herkes
bilir. Bu hastalığa yakalanan bir kimseyi iyileştirmenin ilahi güce mahsus bir
mucize olduğu açıktır. *Eğer istersen* Bu söz cüzzamlı hastanın itimat ve
imanına bir delildir.
3.
Ayet: "İsa elini
uzatıp adama dukundu, 'isterim, temiz ol’ dedi. Adam hemen o anda cüzzamdan
temizlendi. ”
Rabb İsa Mesih
her ne kadar hastalıklı adama dokundu ise de yine * İsterim temiz ol* sözüyle
rabbani gücü gösterdi. Bu ayet ile Tekvin’in 1. Bölüm 3. Ayetini
karşılaştıralım. * Ve Tanrı ışık olsun dedi, ve ışık oldu*
4.
Ayet: "Sonra İsa
adama, 'Sakın kimseye bir şey söyleme! Git, kahine görün ve cüzzamdan
temizlendiğini herkese kanıtlamak için Musa ’nın emrettiği kurbanı sun ’ dedi.
”
Gösterilen bu
mucizeden dolayı dedikodu artarak mucizeden gerçek maksadın kaybolmaması için
hastaya, ‘kimseye bir şey söyleme’ emri verilmiştir. *Git, kahine görün ve
cüzzamdan temizlendiğini herkese kanıtlamak için Musa’nın emrettiği kurbanı
kes* Hasta adamın bu emre itaatle hareket etmesi Musa’nın şeriatine bağlı
olduğunu açıklar. Levililerin 14. Bölüm 4. Ayetine bakınız.
5-13.
Ayetler: "İsa Kefernahum’a varınca bir yüzbaşı O’na gelip, ‘Ya Rabb!
felçli hizmetkarım korkunç acılar içinde evde yatıyor’ diye yalvardı. İsa,
‘gelip onu iyileştireceğim’ dedi. Ama yüzbaşı, 'Ya Rabb, ben layık değilim ki,
çatımın altına giresin! Sen yeter ki bir söz söyle, hizmetkarım iyileşir ’
karşılığını verdi. Çünkü ben de emir altında bir adamım, benim de emrimde
askerlerim var. Birine ‘Git' derim, gider; bir diğerine ‘Gel’ derim, gelir;
Hizmetkarıma, ‘Şunuyap’ derim,
yapar. îsa, duyduğu
bu sözlere
hayran kaldı. Ardından gelenlere, ‘Size doğrusunu söyleyeyim, ben böyle imanı
İsrail’de kimsede görmedim’ dedi. Size şunu söyleyeyim, doğudan ve batıdan
birçok insan gelecek, Göklerin Egemenliğinde İbrahim, îshak ve Yakup’la sofraya
oturacaklar. Ama bu egemenliğin asıl mirasçıları dışarıya, karanlığa atılacak.
Orada ağlayış ve diş gıcırtısı olacaktır. Sonra İsa yüzbaşıya, ‘Git, inandığın gibi
olsun ’ dedi. Ve o anda hizmetkar iyileşti. ’’ , i
Yüzbaşı
îsrailoğullarından olmadığı halde alçak gönüllülük ile imanının pek büyük
olduğu anlaşılır. Kendi askerler ve hizmetkarları üzerine gücü olduğu gibi,
Rabb İsa Mesih’in bütün hasta ve ruhlar üzerine gücü olduğuna güvenerek
hizmetkarının İsa Mesih’in bir sözüyle iyileşeceğini biliyordu. Bu mucizeyi
Luka daha ayrıntılı yazdığından daha iyi anlaşılması için Lukanın 7. Bölüm 1.
Ayetine bakılması gerektir. Fakat Lukada bulunmayan bu 12 ve 13. Ayetlerin'anlamı
budur ki, her ne kadar hayat müjdesi İsrailoğullanna önce müjdelendi ise de,
onlar reddedip gafillik ve ilgisizliklerinden ebedi hayata kavuşamadılar. Diğer
milletler ise bu ebedi hayat sözlerini kabul edip Yahudilerin mührüm oldukları
nimetlere kavuşup Rabb îsa Mesih aracılığıyla kurtulacaklardır. Delilleri için
aşağıdaki ayetlere bakılabilir (Malaki 1. Bölüm 11. Ayet, Luka 13. Bölüm 29.
Ayet, Romalılara Mektup 1. Bölüm 9. Ayet ve 9. Bölüm 20. Ayet).
14-15.
Ayetler: “ İsa Petrus’un evine geldiğinde, onun kaynanasının ateşler içinde
yattığını gördü. İsa kadının eline dokununca ateşi düşüverdi. Kadın kalkıp İsa
’ya hizmet etmeye başladı. ”
Bu ayetler 16.
Ayet ile karşılaştırıldığı halde 15. Ayet gereğince iyileşmiş olan kadın
Petrus’un akrabası olduğundan bu mucize anlatılmıştır. Her ne kadar emir ve
ilahi merhametle doktorlar hastaların hastalıklarını iyileştirebilirlerse bir
istemeyi bile hemen def etmek en iyi doktorun güç ve kuvvetinde yoktur.
16-
17. Ayetler: “Akşam
olunca cine tutsak birçok kişiyi kendisine getirdiler. İsa anlardaki kötü
ruhları bir sözle kovdu, hastaların hepsini iyileştirdi. Bu, Yeşaya peygamber
aracılığıyla bildirilen şu sözün yerine gelmesi için oldu: Zayıflıklarımızı O
kaldırdı, hastalıklarımızı O yüklendi. ”
Cinlerin
kovulmasına dair Matta’nm 8. Bölüm 28. Ayetiyle Markos’un 5. Bölüm 1-30.
Ayetlerine bakınız. 17. Ayette geçen söz Yeşaya’nın 53. Bölüm 4. Ayetinde
bulunur ve özellikle bu söz îsa Mesih’in günahkârlar için yaptığı keffaret
hakkında buyurulmuştur. İsa’nın gösterdiği mucizelerin adamlar için eylediği
büyük keffarete pek çok uygunluk olduğu anlaşılır. Çünkü günahlarımız için
keffaret ettikten başka yakalanmış olduğumuz hastalıklarımızı da duyardı.
18.
Ayet: “İsa, çevresindeki
kalabalığı görünce gölün karşı yakasına geçilmesini buyurdu. ” ।
* Karşı yaka*
Yani Taberiya gölünün öte tarafıdır.
19.
Ayet: "O sırada din
bilginlerinden biri gelip O’na şöyle dedi: Öğretmenim, nereye gidersen, senin
ardından geleceğim. ”
*Din
bilginlerinden biri* Yani yazı yazma ile meşgul olmaktan başka Musa şeriatının
hocalarından birisi demektir.
20.
Ayet: "İsa ona,
‘tilkilerin ini, gökte uçan kuşların yuvası var, ama İnsanoğlunun başını
yaslayacak bir yeri yok ’ dedi. ”
Isa’nın bu din
bilginine verdiği cevaptan, temiz kalpli olmadığı ancak ümit ettiği şahsi çıkan
için Isa Mesih’e tabi olmak istediği anlaşılır, insanoğlu ifadesi İsa Mesih’in
insaniyetini anlatmak için Incil’de açıklanmıştır. * Başını yaslayacak bir yeri
yok* İsa'nın hiç evi olmadığını açıklar.
21-22.
Ayetler: "Öğrencilerinden biri İsa’ya, 'Rabb, bana izin ver önce gidip
babamı gömeyim’ dedi. İsa ona, ' Sen ardımdan gel. Ölüleri bırak, kendi
ölülerini kendileri gömsünler ’ dedi. ”
Rabb İsa Mesih
kendisine tabi olmayı isteyenleri imtihan etmek için bu tür ağır teklifleri
etmiştir. İsa bu tür tekliflerden bir kimsenin ailesinden tabii sevgisini
kesmeyi istemeyip, bunun temiz ve ziyadesi ile beraber kendisine olan sevginin
daha fazla olmasını isterdi (Yuhanna 19. Bölüm 26 ve 27. Ayetler).
23-27.
Ayetler: " İsa kayığa binince, ardından öğrencileri bindi. Gölde
ansızın büyük bir fırtına koptu. Öyle ki, dalgalar kayığın üzerinden aşıyordu.
İsa ise uykuya dalmıştı, öğrenciler gidip O’nu uyandırarak, ‘Rabb, kurtar bizi,
batıyoruz!’ dediler. İsa, ' Ey imanı kıt olanlar, neden korkuyorsunuz? ’ dedi.
Sonra kalkıp rüzgarı ve gölü azarladı. Ortalık sütliman oldu. * Hepsi hayret
içinde kaldı. ‘Bu nasıl bir adam ki, rüzgar da göl de O ’nun sözünü dinliyor ’
dediler. ”
Bu ayetlerde
anlatılan mucize Markos’un yazdığına göre daha ayrıntılı olduğundan Markos’un
4. Bölüm 35. Ayetine bakmjz.
28-34.
Ayetler: “ İsa gölün karşı yakasında Cürcüslerin (Gadaraldarın) memleketine
vardığında, cine tutsak iki kişi mezarlık mağaralardan çıkıp O’nu karşıladı.
Bunlar öyle tehlikeliydi ki, o yoldan kimse geçemiyordu. İsa ’ya, 'Ey Tanrı
’nın Oğlu, bizden ne istiyorsun? ’ diye bağırdılar. Buraya zaman dolmadan
işkence etmeye mi geldin? dediler. Onlardan uzakta otlayan büyük bir domuz
sürüsü vardı. Cinler l
İsa’ya,
‘Bizi kovacaksan, şu domuz sürüsüne gönder’ diye yalvardılar. İsa onlara,
‘Gidin’ dedi. Cinler de adamlardan çıkıp o domuzların içine girdiler. O anda
bütün sürü dik yamaçtan aşağı koşuşarak göle atlayıp boğuldu. Domuzları
güdenler ise kaçıp şehre gittiler. Cinli adamlarla ilgili haberleri dahil, olup
bitenlerin hepsini anlattılar.
Bunun
üzerine bütün şehir halkı İsa ’yı karşılamaya çıktı. O ’nu görünce
bölgelerinden ayrılması için yalvardılar. ”
Incil’de
bulunan şeytanh, cinli ve kötü ruhlu veya kirli ruhlu ifadelerinin hepsi bir
anlamdadır.
Incil’e göre
şeytanlar ile cinler arasında fark olmayıp, bütün kötü ruhlar ve kötülüklerin
reisi mel’un şeytandır. Bu ruhlar hayalet cinsinden olmayıp gerçekte var olarak
onların aracılığıyla insanları azdırıp kötü yola girdirdikleri Tanrı sözünde
anlatılır. Bunun delilleri adı geçen sözde çokluk üzeredir. Bize görünmeksizin
şeytan ve onun ile ilişkisi olan ruhlar ne şekilde ruhlarımıza tesir
ettiklerini anlatamazsak da onların tesirlerini inkar edemeyiz. Fakat gizli
olmaya ki şeytanın tesirleri insanlara ne kadar şiddetli olur ise de, bu tesirlerin
kuvvetiyle mecburen insan günaha girmeyip ancak kendi iradesiyle razı olur veya
şeytanın azdırmasına galip olur. Bundan başka bazı kimselerin batıl inançlarına
göre ‘Şeytanın kuvveti Tanrı’nın kudreti ile eşit olup, sonunda hangisinin
galip olacağı şüphelidir’ gibi sözler Incil’de asla bulunmaz. Her ne kadar
Tanrı’nın bize anlatmadığı takdir ve tedbir mukaddesine göre önce melekler
yaratılıp sonradan günaha düşmüş olan şeytan ile arkadaşlarına insan üzerine
tesir etmelerine izin verildi ise, sonunda bunların cehennemde sonsuza kadar
kalacakları sözüyle bildirilmiştir. Kaldı ki, şeytanlılann halinin ne çeşit bir
hal olduğunu tarif edelim.
Cinli veya
kötü ruhlu kimse kör veya deli olmuşsa yine onun hali yalnız bu durumlara
mahsus olmayıp birkaç hususdan ibarettir. Şöyle ki, bir adam nefsine esir
olarak şehvet ile diğer cismani heveslere alışmış ve ondan meydana gelen
günahları kendisine adet edip hem iradesi hem de vücudu zayıflayınca kalp ve
aklı susarak hevesleri de gittikçe artıp kontrol edilmeyecek derece
kuvvetlendikleri halde şeytan fırsat bulup ruhunu ele geçirir. Bu gibi adamın
yalnız ilahi güç ile şeytanın elinden kurtulması mümkündür. Bu ayetlerin
ayrıntılı olarak açıklaması için Markos’un 5. Bölüm 1-20. Ayetlerine bakınız.
I
DOKUZUNCU BÖLÜM
(-1-8) İsa Mesih’in felçli bir adamı
iyileştirmesi, (9-13. Ayetler) Matta’yı çağırıp, onun evinde bir takım adamlar
ile beraber yemek yemesi, (14-17) Oruçla ilgili söylediği örnekler, (18-26) Bir
hükümdarın kızıyla diğer bir kadını
J
1. Ayet: " îsa bir kayığa binip karşı kıyıya geçti ve
kendi şehrine gitti. ”
Yani Cürcüs
(Gadara) vilayetinden ayrılarak, Taberiya gölünün batı tarafında bulunan
Kefemahum şehrine gitti.
2-8 Ayetler: “
Kendisine döşekte yatan felçli bir adam getirdiler. Onların imanını gören îsa
felçliye, ‘Oğlum, cesur ol, günahların bağışlandı ’ dedi. Bunun üzerine bazı
din bilginleri içlerinden ‘Bu adam Tanrı ’ya küfrediyor! ’ dediler. Onların ne
düşündüklerini bilen İsa dedi ki, ‘Kalbinizde neden kötü düşüncelere yer
veriyorsunuz? Hangisi daha kolay? 'Günahların bağışlandı’ demek mi, yoksa ‘Kalk
yürü ’ demek mi? Ne var ki, İnsanoğlunun yeryüzünde günahları bağışlama yetkisine
sahip olduğunu bilesiniz diye. . . Sonra felçliye, ‘Kalk döşeğini kaldır ve
evine git' dedi. O da kalkıp evine gitti. Halk bunu görünce korkuya kapıldı.
İnsana böyle bir yetki veren Tanrı ’yı yücelttiler. ”
Bu mucizeyi
Markos ve Luka daha ayrıntılı anlattığından, tefsiri için Markos’un 2. Bölüm 1.
Ayetine bakınız.
9.
Ayet: “ İsa oradan
geçerken, Gümrükte oturan birini gördü. Adı Malla olan bu adama, ‘Ardımdan gel
’ dedi. Adamda kalkıp İsa ’nın ardından gitti. ”
Matta kendi
memuriyetini söyleyip İbrani dilinde daha makbul olan Levi ismini ifade
etmemiştir.
Matta önceden
İsa Mesih’in yadında bazı defalar bulunmuşsa da o zamana kadar hesaplarım
devlete teslim ile İsa’ya hemen tabi olmak üzere memuriyetini terk i etmemiş
idi.
10.
Ayet: " Sonra İsa,
Matta’nm evinde sofrada otururken, birçok vergi memuru ve günahkar gelip İsa ve
onun öğrencileri ile sofrada oturdular. ”
Luka’nm 5.
Bölüm 29. Ayetinden bu ziyafetin Matta’nm evinde olduğu anlaşılır. *Vergi
memuru ve günahkarlar* Vergi memurlarının insanlar arasında olan itibarlarının
neden ibaret olduğu 5. Bölüm 46. Ayetin tefsirinde anlatılır. Günahkar ifadesi
burada, Ferisilerin arasında itibarı olmayanlara ve özellikle yedinci emre
aykırı harekette bulunmuş olanlara söylenir. Matta önceki arkadaşlarından
bazılarını bu ziyafete davet etmiştir. Çünkü îsa ahlakça zayıf olanlara bile
ruhani menfaat etmekten geri durmadığından dersini dinlemeye fırsat olsun diye
bu adamlar ziyafete davet olunmuşlardır.
11.
Ayet: “Bunu gören
Ferisiler, İsa’nın öğrencilerine, 'Sizin öğretmeniniz neden vergi memurları ve
günahkarlar ile birlikte yemek yiyor? ’ diye sordular. ”
Ferisilerin bu
itirazı ziyafet bitip îsa Mesih’in öğrencileri evden çıktıklarında olmuştur.
Çünkü Ferisiler bu ziyafet evine girerlerse kirleneceklerini zannederlerdi. İsa
Mesih ile Ferisiler arasında ne kadar ayrılık olduğu anlaşılır. Çünkü onlar
görünüşte temiz iseler de gizlide pistiler. İtibarsız vergi memurları ile
günahkarların dostluğundan çekinirlerdi. İsa ise günahsız ve temiz iken hiçbir
şekilde adamları alaya almaktan başka hepsine hayat müjdesini müjdeleyip her
çeşit insan için kendisini feda ederek keffaret etti.
12.
Ayet: “İsa söylenenleri
duyunca şöyle dedi: Sağlamların değil, hastaların doktora ihtiyacı var. Gidin
de, 'Ben kurban değil, merhamet isterim ’ sözünün anlamını öğrenin. Çünkü ben
doğru kişileri değil, günahkarları çağırmaya geldim. ”
Ferisiler
kendilerini ruhça kusursuz saydıklarından hiçbir konuda bir şeye muhtaç
olmadıkları halde, Rabb İsa Mesih ile onların hiçbir şekilde alakası olamaz
idi. Çünkü İsa Tann’mn huzurunda makbuliyet ile bağışlanmayı samimi kalple arzu
edenleri büyük ruhani nimetlerden hissedar etmeye davet ederdi. Yuhanna’nm 7.
Bölüm 37. Ayetiyle Matta’nm 5. Bölüm 16. Ayetini karşılaştırınız. Kendi
günahlarını görüp gerçekten tövbe edenler îsa Mesih tarafından davet olunur.
*Ben kurban değil, merhamet isterim. * Sözü Hoşeya’nın 6. Bölüm 6. Ayetinde
bulunup manası budur ki: ‘Tanrı kurbanlar ile hayır ve iyilik edenlerin
kalplerine fazla bakıp yalnız kalbi temiz olanlardan razı olur.
14.
Ayet: " Bu arada
Yahya’nın öğrencileri gelip İsa’ya, ‘Biz ve Ferisiler oruç tutuyoruz da, senin
öğrencilerin niçin tutmuyor? ’ diye sordular. ”
Markos’un
yazdığına göre Yahya’nın öğrencileri ile beraber Ferisilerin bazı öğrencileri
de bulundular (Markos 2. Bölüm 16. Ayet) Luka’nın yazdığına göre Ferisiler
yalnız zikrolunurlar. Bu üç mektup birbiriyle karşılaştırıldığında birbirlerini
tamamlar ve tasdik ederler. Oruç tutmak Ahd-i Atik’in ayini ile hükmüne uygun
olup Yahya ve onun öğrencileri oruç tutarlardı. Ferisilerin ise daha çok oruç
tutmak adetlerinden idi.
15.
Ayet: “îsa da onlara
dedi ki: Güvey hala aralarındayken, davetliler yas tutar mı hiç? Ama güveyin
aralarından alınacağı günler gelecek, onlar işte o zaman oruç tutacaklar. ”
îsa Mesih’in
bu konuda verdiği cevap pek uygundur. Kendisi öğrencileri ile beraber bulunduğu
halde oruç tutmak yakışmaz fakat yanlarından alındığı zaman onlar üzülüp
şüphesiz oruç tutacaklardır. Çünkü oruç üzüntünün işaretidir.
16-17.
Ayetler: “ Hiç kimse eski bir giysiyi çekmemiş bir kumaş parçasıyla yamamaz.
Çünkü konulan yama, giysiden kopar ve yırtık daha kötü duruma gelir. Hiç kimse
yeni şarabı eski tulumlara doldurmaz. Yoksa tulumlar patlar; hem şarap dökülür,
hem de tulumlar mahvolur. Yeni şarap yeni tulumlara doldurulur, böylece her
ikisi de korunmuş olur. ”
Bu iki örneğin
görünürdeki manası bellidir. Yeni kumaş parçası suyu çekilmemiş kumaş parçası
demektir. Eski tulumlar, yeni tulumlar gibi esneyemediğinden kaynayacak yeni
şarap eski tulumlara konulduğunda elbette patlayacaktır. Bu iki örneğin ruhani
manası bir şey anlatır. Yani İsa Mesih her şeyin: yapılmasında
dikkat edilmesi gerektiğini anlatmaktan başka, Yahudilere hitaben kendi ruhani
talimatını Musa’nın şeriatına yalnız ilave olmayıp belki ondan daha faziletli
ve büyük olduğunu anlatır. Fakat Ferisiler Luka’nm 5. Bölüm 39. Ayetine göre
eski ayinleri tercih ederler.
I
18-26.
Ayetler: “ İsa onlara bu sözleri söylerken bir havra yöneticisi gelip O’nun
önünde yere kapanarak, 'Kızım az önce öldü. Ama sen gelip elini onun üzerine koyarsan,
dirilecek’ dedi. İsa kalkıp öğrencileri ile beraber adamın ardından gitti. Tam
o sırada, on iki yıldır kanaması olan bir kadın İsa ’mn arkasından yaklaşıp
elbisenin eteğine dokundu, içinden, ‘Elbisesine bir dokunsam kurtulacağım’
diyordu. İsa arkasına dönüp onu görünce, ' Cesur ol, kızım! İmanın seni
kurtardı ’ dedi. Ve kadın o anda iyileşti. İsa, yöneticinin evine varıp kaval
çalanlarla gürültülü kalabalığı görünce, ‘Çekilin! Kız ölmedi, sadece uyuyor’
dedi. Onlar ise kendisiyle alay ettiler. Kalabalık dışarı çıkarılınca İsa içeri
girip kızın elinden tuttu, kız da ayağa kalktı. Bu olayın haberi o yörenin
tümüne yayıldı. ”
Bu ayetlerde
anlatılan mucizeler Markos’un 5. Bölüm 22-43. Ayetlerinde tefsir olunacaktır.
27.
Ayet: " îsa oradan
ayrılırken iki kör adam, 'Ey Davut Oğlu, halimize acı! ’ diye feryat ederek O
’nun ardından gittiler. ”
*Oradan* yani
adı geçen yöneticinin evinden îsa çıktığında iki kör adam gelip onun
merhametinden hissedar olmak istediler. İsa onların imanını tecrübe etmek için
önce hiç cevap vermeyerek onları ardınca boş yere gelmeye bırakıp bir müddet
susmuştur.
28-29.
Ayetler: “ İsa eve girince iki kör adam da yanına geldi. Onlara,
‘İstediğinizi yapabileceğime inanıyor musunuz? ’ diye sordu. Adamlar,
‘İnanıyoruz, ya Rabb! ’ dediler. Bunun üzerine İsa körlerin gözlerine
dokunarak, ‘İmanınıza göre olsun ’ dedi. ”
Adı geçen ev
İsa’nın oturduğu ev idi. İsa onların imanını tekrar tecrübe etti. ♦İmanınıza
göre* bundan anlaşılır ki, her şeyden daha faziletli imandır. Bu iman gerçek ve
kalpten olduğundan sahibi büyük ruhani nimetlere kavuşmaya layıktır. Genellikle
her kimse saf imanının miktarına göre İsa Mesih’in aracılığıyla gönderilen
nimetlere kavuşur. İmanı olmayanın Rabb İsa ile alaka ve hissesi olmaz. İman az
olursa nimet azdır. İman tam olursa ruhani nimetler yeterlidir.
30-31.
Ayetler: "Ve adamların gözleri açıldı. İsa, 'Sakın bunu kimse bilmesin’
diyerek onları kesin bir şekilde uyardı. Olar ise çıkıp İsa ’yla ilgili haberi
o yörenin tümüne yaydılar. ”
Elbette bu tür
bir mucize halk tarafından bilinecektir. Adı geçen körler buldukları şifa
üzerine haddinden fazla dedikodu yapmasınlar diye adı geçen emir söylenmiştir.
Anlatıldığı gibi bunlar her tarafa îsa’nm şöhretini ilan ettikleri halde Rabbin
emrine itaat etmeyerek hata etmişlerse de yine fazlasıyla memnun ve müteşekkir
olduklarından böyle yaptılar.
32-33.
Ayetler: “ Adamlar çıkarken İsa'ya, cine tutsak dilsiz biri getirildi. Cin
kovulunca adamın dili çözüldü. Halk hayret içinde, ‘İsrail ’de böylesi hiç
görülmemiştir' diyordu. ”
Bu adamın iki
hastalığı var idi. Çünkü Markos’un 5. Bölümünün başında bulunan sözlerinden
anlaşılır ki, cinli olmak korkunç bir hastalıktır.
34.
Ayet: “ Ferisiler ise,
‘Cinleri, cinlerin reisinin gücüyle kovuyor’ diyorlardı ”
Matta’nm 12.
Bölüm 24. Ayetine bakılması gerektir.
35.
Ayet: “ İsa tüm şehir ve
köyleri dolaştı. Buralardaki havralarda ders veriyor, Göksel Egemenliğin
müjdesini duyuruyor, her hastalığı, her illeti iyileştiriyordu. ”
Bu söz 4.
Bölüm 23. Ayetinde yazılmış sözle aynıdır.
36.
Ayet: “ Kalabalıkları
görünce onlara acıdı. Çünkü çobansız koyunlar gibi şaşkın ve perişan idiler. ”
İsa’nın
ardından yerden yere giden kalabalığın çoğunluğu fakir olduğundan Rabb İsa’nın
dersini dinleyip ruhani yemeği ararlarken bedeni ihtiyaçlarına göre çok defa
muhtaç olup çobanı olmayan koyunlar gibiydiler. Ama İsa bu sözü buyurduğunda
onlann ruhani haline bakardı.
37-38.
Ayetler: "O zaman öğrencilerine şöyle dedi: Ürün bol, ama işçi az. Bu
nedenle ürünün sahibi olan Rabbe yalvarın da, ürününü kaldıracak işçiler
göndersin. ”
O adamların
ruhani haline bakarak onları ürün için olgunlaşmış tarlaya t benzetirdi. Bu
anlam ile 38. Ayetin duası her yerde ve her zaman uygun ve iyidir. Çünkü
insanların hali ruhanice çoğunlukla adı geçen kalabalığın hali gibi bulunup
adamların ruhani çıkarı için temiz kalp ile gayret edenler ne kadar azdır.
ONUNCU BÖLÜM
(1)
İsa Mesih on iki öğrencisine mucize
göstermeleri için göç vererek müjdesini müjdelemeye göndermesi, (2-4) Elçilerin
isimleri, (5-13) İsa Mesih’in onlara verdiği nasihat ile buyruklar, (14-39) Adamlar
tarafından eziyet ve cefaya uğracaklannı ifade ile onlara söylediği teselliler,
(40-42) Onları kabul edenler, Tann katında kabul olunacaklarını buyurduğunu
anlatır.
1. Ayet:
" îsa on iki öğrencisini yanına çağırdı; kötü ruhları kovmak ve her
hastalığı, her illeti iyileştirmek üzere onlara kötü ruhlar üzerine yetki
verdi. ”
Her ne kadar
bu on iki adam İsa’ya önceden tabi olmuşlar ise de, o zamana dek İsa Mesih
bizzat mucizeleri göstermiştir. Bu ayette yazıldığına göre İsa efendimiz
gitmediği bazı şehir ve köylere ebedi hayat müjdesini alametleri ile müjdelemek
için havarileri çağırıp gönderdi. Şöyle ki bunlar îsa efendimizden aldıkları
güç ile onun gösterdiği gibi mucizeler gösterdiler.
2-4. Ayetler: "Bu
on iki elçinin isimleri şöyle: Birincisi Petrus adıyla bilinen Simun, onun
kardeşi Andreya, Zebedi’nin oğulları Yakup ve Yuhanna, Filipus ve Bartalmay,
Tomas ve vergi memuru Matta, Alfay oğlu Yakup ve Taday, Yurtsever Simun ve İsa
’yı sonradan ele veren Yahuda İskariyot. ”
Markos’un 3.
Bölüm 16. Ayeti ve Luka’nm 6. Bölüm 14. Ayeti ile Elçilerin İşleri 1. Bölüm 13.
Ayeti karşılaştırıldığında Yurtsever Simun ile Gayur Simun bir olup adı geçen
Lebavus Luka’nm zikrettiği Yakub’un kardeşi Yahuda ile de aynı kişi olduğu
anlaşılır.
5- 6. Ayetler:
"İsa onikileri şu emirle halkın arasına gönderdi: Diğer milletlere ait
yerlere gitmeyin. Samiriyelilere ait şehirlerin de hiçbirine uğramayın. Bunun
yerine, İsrail halkının kaybolmuş koyunlarına gidin. ”
*Onikiler *
Elçilerden diğerleri ile beraber sonradan İsa efendimize ihanet I
etmiş olan
Yahuda îskariyot’a da mucizeler göstermeye güç verilmesi herkese ağır gelen bir
ibrettir ki, hocalar ve Yahudi önderlerinin şahsına bakmayıp ancak onların
tebliğ ettikleri rabbani emirlere bakarak müjdeledikleri ilahi gerçeği kabul ederek
ilahi inayete de güvenerek yalnız Rabb İsa Mesih’in örneğince amel ve hareket
etmek gerekir. Bunun ile Matta’nm 23. Bölüm 2 ve 3. Ayetleri
karşılaştırılabilir. *Diğer milletlere ait yerlere gitmeyin* O zaman yani ilk
başta ebedi hayat müjdesi İsrailoğullarma anlatılıp ve sonradan Rabb İsa
Mesih’in emrine uyarak bütün insanlara anlatılması gerekti. Mesihiler bunu
dünyanın her tarafına yaymaya gayret etmektedirler. Matta’nm 28. Bölüm 19.
Ayetine bakınız. *Samiriyelilere* Bu kavim Yahudiler ile gariplerden oluşmuş
olup Samiriye vilayetinde otururlar. *İsrail halkının kaybolmuş koyunları* Yani
bunlar gerçek Yahudiler olarak onların ruhani hallerine göre doğru yoldan
sapmış ve doğruluğa muhtaç olan millet arkadaşları demektir.
7-8. Ayetler:
“ Gittiğiniz her yerde Göklerin Egemenliğinin yaklaştığını duyurun.
Hastaları iyileştirin, ölüleri diriltin, cüzzamlıları temiz kılın, cinleri
kovun. Karşılıksız aldınız, karşılıksız verin. ”
Elçiler görev
ve güçlerini îsa Mesih’ten alıp onun ismi ile vekil olarak halka öğretip
Mesih’in geldiğini tasdik etmeye ve adamları ona iman ettirmeye alamet
gösterip
mucizeler göstermeye görevlendirilmişlerdir. *Karşılıksız aldınız, karşılıksız
verin* onların liyakatlan yok iken İsa Mesih tarafından büyük nimetler
aldıkları gibi diğer insanlara da arzsız iyilik etmek üzere can u gönülden
hazır olmak gerekdir. Bu gibi Tanrı tarafından olmayarak liyakate nail
olduğumuz bunca inayet ve ihsanın bedeline elden geldiği kadar diğerlerine de
her an iyilik etmeye hazır olmalıyız.
9-10. Ayetler:
"Kuşağınıza altın, gümüş, yada bakır para koymayın. Yolculuk i
için ne
torba, ne yedek mintan, ne çarık, ne de değnek alın. Çünkü işçi kendi
yiyeceğini hak eder. ”
Bu emirler o
zaman tayin olunan işe mahsus olup Havarilerin kendileri için çok hazırlıkları
birleştirmeleri hususunda buyurulmuştur. Çünkü bunlar kendilerine yük olacak
şeylerden uzak olmalıdırlar. Ve genellikle ebedi hayat müjdesini yayıp
adamların ruhani menfaati için çalışan kişiler kendi rahatlarım düşünmeyip
daima bütün kuvvet ve arzularını asıl görevlerine feda etmek gerektir.
11. Ayet: "
Hangi şehir yada köye girerseniz, orada saygıdeğer birini arayın ve ayrılıncaya
dek onunla kalın. ”
* Saygıdeğer*
Yani elçileri kabul etmeye iyi rızası ile hazır ve hem de uygun evi olan adam
demektir. *Kahn* Ziyafet ve saygı gösterme arayıp veya kanaatsizlik ile
dolaşarak evden eve misafirliğe gitmeyesiniz.
12-13.
Ayetler: “ Bir eve girdiğiniz zaman ona selam verin. Eğer o evdekiler buna
layık ise selamınız onun üzerine kalsın, layık değiller ise selamınız size
dönsün. ”
Bulundukları
yerlerin adetlerine göre elçiler edep üzere hareket edip bir eve yada bir
kişiye selam ettikleri zaman açık olmayıp can-ı gönülden selam verdikleri halde
adı geçen ev veya adam bu selama layık değil ise selam veren kişi verdiği
selamı kendi alır. Ev sahibi selamet bereketinden mahrum kalır.
14-15.
Ayetler: " Sizi kabul etmeyen, sözlerinizi dinlemeyen bir evden ya da
bir şehirden ayrılırken, ayaklarınızın tozunu silkin. Size doğrusunu
söyleyeyim, ceza günü Sodom ve Gomora diyarının hali o şehrin halinden daha
daynılır olacaktır. ”
Elçileri kabul
etmeyen adamlar İsa Mesih’i de kabul etmemişler demektir. Elçilerin ayaklarının
tozunu silkmeleri ev sahibinin aleyhine şahitlik olur. * Sodom ve Gomora* Bu
şehirler eski zamanlarda Lut gölünün şimdiki yerinde çok fazla kötülük ile dolu
şehirler olup Tekvin’in 18. Bölümünde yazıldığına göre gökten yağan ateş ile
halkı yokolup ve kendileri perişan olmuşlardır. Fakat adı geçen şehirlerin
halkı rabbani kelimelerle nurlanmadıklarmdan kıyamet gününde onlann cezası adı
geçen kelimeleri duyarak reddedenlerin cezası kadar şiddetli olmayacaktır.
16.
Ayet: “İşte, ben sizi
kurtların arasına koyunlar gibi gönderiyorum. Yılan gibi akıllı, güvercin gibi
saf olun. ”
Yukanda geçen
ayetler o zaman elçilerin nail oldukları memuriyete mahsus idi. Fakat gelecek
ayetler genel olup, özellikle İsa Mesih dünyadan gökyüzüne çıktıktan sonra
meydana gelecek olayları içine alır. Elçiler genel görevlerini yapmaya
başlamakla karşılaşacakları zorluk, eziyet ve uzaklaştıracakları keyfiyetlerini
Rabb İsa Mesih peygamberane anlatır. * Kurtların arasına koyunlar gibi* Bu söz
sonradan ortaya çıkmıştır. Çünkü düşmanlar yırtıcı hayvanlar gibi onları idam
etmek isterlerdi. * Yılanlar gibi akıllı, güvercinler gibi saf* Bu sözden yılanın
hilesi anlaşılıp yalnız kuvvetinin fazlalığı nedeniyle tehlikeden sakınmak
üzere basiretli olması anlaşılır. Çünkü her ne kadar akıllı bulunursanız bu
akıllılık güvercin tabiatına uygun olup hile ve riyadan uzak olarak saf ve
temiz olmak gerektir.
17-18.
Ayetler: "İnşalardan sakının. Sizi mahkemelere verecekler, havralarında
kamçılayacaklar. Hatta benden ötürü valilerin ve kralların önüne
çıkarılacaksınız. Böylece onlara ve uluslara şahitlik edeceksiniz. ”
ı
Bu sözlerin
tamamlandığının görülmesi için Elçilerin İşleri 4. Bölüm 5. Ayet ve 5. Bölüm
40. Ayetine bakmak gerekir. Sayı ile zikrolunan bu ayetlerde yazıldığı üzere
çoğu zamanlarda elçiler hakimler ve hükümdarlar huzuruna çıkarılıp çok eza ve
cefaya uğramışlar ise de bu durumlar onların müjdeledikleri sözlerin daha fazla
yayılmasına sebep oldu.
19-20.
Ayetler: "Sizleri mahkemeye verdikleri zaman, neyi nasıl
söyleyeceğinizi düşünerek diye endişelenmeyin. Ne söyleyeceğiniz o anda size
bildirilecek. Çünkü konuşacak olan siz olmayacaksınız, Babanızın Ruhu sizin
aracılığınızla konuşacaktır. ”
Her ne kadar
bu sözler özellikle elçilere hitaben söylenmiş ise de yine bütün temiz kalple
İsa Mesih’e iman ve Ruhul-Kudüs’ün inayet ve tesiratına tevekkül edenlere de
söylenmiş olup fakat onların yardımına mucizeler gösterileceği veya gerekli
olan sözler onlara ilham olunacağı anlaşılmamış ise de onlar Tanrı’nın makbul
kulları olduklarından tevazu ve saf iman ile Tann’ya teslim oldukları taktirde
Tanrı onların hal ve ihtiyaçlannı görüp akıllannı aydınlatıp ve kalplerine
tesir ile onlara uygun ve makbul cevaplar vermesinde imdad ve delalet edeceği
anlaşılır.
21-22.
Ayetler: " Kardeş kardeşini, baba çocuğunu ölüme teslim edecek.
Çocuklar anne babalarına baş kaldırıp onları öldürtecekler. Benim ismimden
dolayı herkes sizden nefret edecek. Ama sonuna kadar dayanan kurtulacaktır.
"
Hınstiyanlık
tarihi incelenirse bu sözlerde anlatıldığı üzere çok defa bu gibi 1
durumun
meydana geldiği anlaşılır. Hıristiyan ismi genel olarak ikrah olunduğundan eza,
cefa ve zıtlar vukuunda çoğu zaman eziyete uğrayanlar kendi akrabasından
uğramışlardır. *Sonuna kadar dayanan kurtulacaktır. * Yani imanında samimi olup
ömrü son buluncaya dek rabbani emirlere itaatkar olanlar ebedi hayata
kavuşurlar.
23.
Ayet: “ Bir şehirde size
zulmettikleri zaman ötekine kaçın. Size doğrusunu söyleyeyim, İnsanoğlu
gelinceye dek İsrail ’in tüm şehirlerini dolaşmış olmayacaksınız.
Yani kendinizi
düşmanlardan korumak için akıllıca hareket edesiniz. *îsrail’in şehirleri* Yani
bütün Yahudistan demektir. *İnsanoğlu gelince* Bu söz Kudüs’ün Romalılar
tarafından harap olunduğu zamanı anlatır.
24-25.
Ayetler: “Öğrenci öğretmeninden, köle de efendisinden üstün değildir.
Öğrencinin öğretmeni gibi, kölenin de efendisi gibi olması yeterlidir. Eğer
insanlar evin efendisine Beelzebub derlerse, ev halkına daha neler demezler. ”
24.
Ayette bulunan atasözü
İsa’nın öğrencileri ile olan halini anlatır. Şöyle ki İsa’nın kendisine hakaret
ve kin gösterilirse elbette onun öğrencilerine de diğerleri tarafından o
sebeple bu muamele yapılacaktır. Beelzebub şeytan demektir. Elçiler ile bütün
Hınstiyanlar gerçekte İsa’ya tabi olurlarsa, dünya ehli tarafından küçük
görülmeyi ve rezil olmayi kabul ederler.
26.
Ayet: “Bunun için
onlardan korkmayın. Örtülü olup da açığa çıkarılmayacak, gizli olup da
bilinmeyecek hiçbir şey yoktur. ”
Eğer onlar İsa
Mesih’in kulları oldukları halde onun hatırı için eziyet çekerlerse onun
rızasını almak için düşmanlarından korkmamalıdırlar. Çünkü onunla birlikte
hakarete uğramaları, kendilerine her şey ceza gününde açığa çıkarılıp İsa ile
mutluluk ve büyüklükte ortak olacaklardır.
27.
Ayet: “Size karanlıkta
söylediklerimi siz aydınlıkla söyleyin. Kulağınıza fısıldananı, damlardan
duyurun. ” ‘
Yani size
tenhada gerçek ve Rabbani kelimelere dair talim ve müjdelerimi siz açık ve
genel olarak halka müjdeleyin ve öğretin.
28.
Ayet: “ Bedeni öldüren,
ama canı öldürmeye gücü yetmeyenlerden korkmayın. Hem canı hem de bedeni
cehennemde mahvedecek güçte olan Tanrı ’dan korkun. ” 1
Bu emre uyarak
Hırıstiyanlardan pek çok kişi sonradan şehit olarak öldürüldükleri halde
çekinmeksizin İsa’nın ismini söyleyip adamlardan değil ancak Tann’dan
korktuklarından İsa Mesih’in semavi celaletinde beraber hissedar olurlar.
29-31.
Ayetler: “İki serçe bir meteliğe satılmıyor mu? Ama Babanızın oluru olmadan
bunlardan bir teki bile yere düşmez. Size gelince, başınızdaki saçlar bile tek
tek sayılıdır. Öyleyse korkmayın, siz birçok serçeden daha değerlisiniz. ”
Matta’nm 6.
Bölüm 30. Ayetine bakınız. Yaratanımız Tanrı bütün yaratılmışlarına, en alçak
ve en aşağısına bile kemal merhamet ile bakarken hepsinden yüce olan insanı
özellikle onun inayetine temiz kalple tevekkül edenleri asla terk etmeyecektir.
Matta’nm 6. Bölüm 26. Ayetine bakınız.
32-33.
Ayetler: “ İnsanların önünde beni açıkça kabul eden herkesi, ben de göklerde
olan Babamın önünde açıkça kabul edeceğim. İnsanların önünde beni inkar edeni,
ben de göklerde olan Babamın önünde inkar edeceğim. ”
*Herkes* bu
söz geneldir. İsa’nın ismini söylemek yalnız onun peygamberliğini tasdik ile
büyük hoca ve kamil bir adam olduğunu söylemekten ibaret olmayıp ebedi hayata
kavuşmak hususunda bütün ümidlerimizin ondan olduğunu kalben hissederek can-ı
gönülden söyleyip ve tasdik etmekten ibarettir. Tersine İsa’nın ismini inkar
etmek yukarıda anlatıldığı gibi söylememekten ibarettir. Onun ismi insanlar
arasında aşağılandığından ona iman edenlerin öncekileri hem Yahudiler ve hem de
sonradan Roma devleti tarafından eziyet çektiklerinde layıkı ile söyleyenleri
ve hem de her zaman bu ve benzerleri İsa kabul edip Tanrı huzurunda onlar için
şefaat eder. Peder tabiri için Matta’nm 6. Bölüm 9. Ayetine bakınız.
34-39.
Ayetler: “Yeryüzüne barış getirmeye geldiğimi sanmayın! Ben barış değil,
kılıç getirmeye geldim. Çünkü ben oğulla babasının, kızla annesinin, gelinle
kaynanasının arasına ayrılık sokmaya geldim. İnsanın düşmanları, kendi ev halkı
olacaktır. Annesini yada babasını beni sevdiğinden çok seven, bana layık
değildir. Oğlunu yada kızını beni sevdiğinden çok seven, bana layık değildir.
Çarmıhını yüklenip ardımdan gelmeyen, bana layık değildir. Canını kurtaran, onu
yitirecek. Benim uğruma canını yitiren ise onu kurtaracaktır. ”
Bu sözler ile
gelecek ayetler (Luka 2. Bölüm 14. Ayet, Elçilerin İşleri 10. Bölüm 36. Ayet,
Romalılara Mektup 5. Bölüm 1. Ayet). Karşılaştırılıp incelenmesi gerektir. Layıkı
ile incelenince bu sözler daha açık anlaşılır ki; burada anlatılan muhalefet ve
kavga İsa’nın bu dünyaya gelmesinin asıl maksadı olmayıp ve onun niyetinden
asla çıkmamış ancak onun muradı, insanlara yeterli ve ebedi saadete kavuşturmak
oldu ise de insanların hepsi ilahi buyruklara aykırı, asi ve kaba olduklarından
nankör olarak İncil’e göre olan ebedi hayat müjdesini kabul etmemekle, kabul
edenlere muhalif olup onlara buğz ederler. İsa’nın ve Incil’in hatırı için
akraba ile bütün varlığını terk etmeye razı ve hazır olan her kişi önce kendi
akrabasından eziyet çeker. Hıristiyanlık tarihine bakılırsa bu ayetlerde
yazılan sözlerin tamamının pek çok defa meydana geldiği görülür. İsa, kendi
aile ve akrabamızı sevmeyi yasaklamaz ancak daha fazla ona sevgi gösterip ve
hepsinden fazla onu tercih etmek gerekir. Hem de kendimizden fazla ona sevgi
göstermek herkesden istenir ki onun hatırı için kendimizi hakaret ve rezalete
düşürerek can feda etmek de bizlere ağır bir şey olmayıp belki iftiharımız
olmalıdır.
40-42.
Ayetler: “Sizi kabul eden, beni kabul etmiş olur. Beni kabul eden de beni
göndereni kabul etmiş olur. Bir peygamberi, peygamber olduğu için kabul eden,
peygambere yaraşan bir ödül alacak. Doğru bir adamı, doğru biri olduğu için
kabul eden, doğru adama yaraşan bir ödül alacak Bu sıradan kişilerden herhangi
birine, öğrencim olduğu için bir bardak soğuk su bile içiren, size doğrusunu
söyleyeyim, ödülsüz kalmayacaktır. ”
Yani temiz
kalp ile sizi kabul edip ismimi söyleyen kimse Tanrı’ya makbul olur. Bir doğruyu,
onun doğruluğu için kabul etmek, kabul edenin doğru olduğuna bir delildir.
*Sıradan kişilerden herhangi biri* Yani imanda zayıf olan bir kişi demektir.
*Öğrencim olduğu için* Bu söze dikkatlice bakılmalıdır.
ON BİRİNCİ BÖLÜM
(1-6) Yahya’nın öğrencilerinden iki
öğrencinin İsa Mesih’in yanma gönderildiği, (7-15) İsa Mesih’in Yahya ile
ilgili söylediği şahitlik, (16-19) İsa Mesih I
ve Yahya ile ilgili insanlar arasında
bulunan batıl görüşler, (20-24) İsa Mesih’in Beytsayda, Horazin ve Kefejrnahum
şehirlerini azarladığı, (25-27) Tanrı’nın hikmetinin bilinmesi, (28-30) İsa
Mesih’in ruhani ihtiyaçları sebebiyle rahatsız olanlara söylediği merhametli
daveti anlatır.
1. Ayet: "İsa,
on iki öğrencisine bütün bu emirleri verdikten sonra onların şehirlerinde ders
vermek ve Tanrı sözünü duyurmak üzere oradan ayrıldı. ”
10. bölümde
yazıldığı üzere İsa öğrencilerine lazım olan tenbihleri verdikten sonra kendisi
de onlar gibi diğer şehirlerde vaaz etmeye gitti.
2-3. Ayetler: "Zindanda
bulunanYahya, Mesih’in yaptığı işleri duyunca, O’na gönderdiği öğrencileri
aracılığıyla şunu sordu: Gelecek olan sen misin, yoksa başkasını mı bekleyelim?
”
*Zindanda*
Matta’nm 4. Bölüm 12. Ayetine bakınız. Hem de Yahya’nın zindana atılması 14.
Bölümde daha ayrıntılı anlatılacaktır. Yahya hapse girdiği zaman İsa genel
olarak halka vaaz edip daha mucizeler göstermeye başlamamış idi. Sonradan
İsa’nın şöhreti etrafa yayılınca hapishanede Yahya’ya da ulaştı. İsa’nın gerçek
Mesih olduğuna Yahya’nın şüphesi olmamış ise de, daha açık kendisini göstermesine
bir sebep göstermek için öğrencileri İsa’ya gönderdi.
4-5. Ayetler: “İsa
onlara şöyle karşılık verdi: Gidin, işitip gördüklerinizi Yahya 'ya bildirin.
Körlerin gözleri açılıyor, kötürümler yürüyor, cüzzamlılar iyileşiyor, sağırlar
işitiyor, ölüler diriliyor ve müjde yoksullara duyuruluyor. ”
Yahya’nın
sorusuna İsa o zamana uygun ve kafi cevap olmak üzere bu gördüğünüz şeyleri
Yahya’ya bildirin diye onlara emretti. Çünkü peygamber tebligatına göre Mesih
bu çeşit mucizeleri gösterecektir. İsa’nın gerçekte Mesih olduğuna bunlar
yeterli delillerdir. Yeşaya 35. Bölüm 5 ve 6. Ayetler, 61. Bölüm 1. Ayete
bakınız.
6.
Ayet: " Benden
ötürü sendeleyip düşmeyene ne mutlu! ”
Bu söz
geneldir. Beni dünyevi halime bakarak fakir buldukları halde küçük görmeyenler,
sonradan Tanrı tarafından yüceltildiği halde ebedi saadete kavuşacaklardır.
7.
Ayet: "Yahya’nın
öğrencileri ayrılırken îsa halka Yahya’dan söz etmeye başladı. 'Çöle ne görmeye
gittiniz? ’ dedi. Rüzgarda sallanan bir kamış mı? ”
Bu sözler
Yahya'nın öğrencilerinin dinlemesi için olmayıp halka hitaben buyurulmuştur ki,
şayet İsa’nın Yahya’ya gönderdiği cevaptan halk, Yahya hakkında batıl fikirlere
sahip olmasınlar. Çünkü hazır bulunan toplulukta çok kimseler eskiden Yahya’nın
yanında bulunup ve nasihatlarmı dinlemişlerdi. İsa onlara hitaben rüzgar ile
sallanan kamışı görmek üzere mi yani hafif mizaç ve kararsız bir adamın yanına
mı gittiniz diye sordu. Halbuki Yahya'nın bunun aksi olduğu herkes tarafından
biliniyordu.
8.
Ayet: "Söyleyin, ne
görmeye gittiniz? Zarif giysilere bürünmüş bir adam mı? Oysa zarif elbise
giyenler, kralların saraylarında bulunur. ”
Yahya’nın
bildiği elbiseler ve yemeği 3. Bölüm 3. Ayette anlatıldı. Zarif elbise ile
giyinen kişilerin çölde bulunmadığı pek açıktır.
9.
Ayet: "Öyle ise ne
görmeye gittiniz? Bir peygamber mi? Evet! Ve size şunu söyleyeyim, gördüğünüz
kişi peygamberden de üstündür. ”
Peygamber diye
halktan büyük bir gurubun Yahya’nın yanma vardıklarına şüphe yoktur. Fakat
Yahya'nın onların zannettiklerinden daha büyük bir kişi olduğu gelecek ayetlerden
anlaşılır.
10-11.
Ayetler: " Bak, habercimi senin önünden gönderiyorum; o önden gidip
senin yolunu hazırlayacak diye yazılmış olan sözler onunla ilgilidir. Size
doğrusunu söyleyeyim, kadından doğanlar arasında, Vaftizci Yahya 'dan daha
üstün olanı ortaya çıkmamıştır. Bununla birlikte, Göklerin Egemenliğinde en
küçük olan, ondan üstündür.
Yahya’nın
büyüklüğü iki şeyden meydana gelmiştir. Birincisi, İsa Mesih’den biraz önce
geldiğinden vaftiz etti. İkincisi önceden gelen peygamberlerin tebligatında
Yahya hakkında haber verilmiştir. Malaki 3. Bölüm 1. Ayetine bakınız. Bunun
için ondan büyük ve şerefli bir kişi yok idi. Fakat peygamberlik hali Göklerin
Egemenliğinde mirasçı olmak ile karşılaştırıldığında onun şerefi İsa Mesih’in
aracılığıyla sonradan müminlere ihsan olunacak saadetten eksiktir.
12.
Ayet: "Vaftizci
Yahya’nın ortaya çıktığı günden bu yana Göklerin Egemenliği zorlanıyor, zorlu
kişiler onu ele geçirmeye çalışıyor.
Yani Yahya
Göklerin Egemenliği müjdesini müjdelediğinde halkın çoğunluğu pek çok gayret
ile vaazlarım dinlerler idi.
13-15.
Ayetler: “ Yahya’ya dek tüm peygamberler ile Kutsal Yasa, olacakları önceden
bildirdiler. Eğer bunu kabul etmek isterseniz, gelecek olan îlyas odur. Kulağı
olan işitsin. ”
Yahya ile İsa
Mesih’ten önce olan peygamberlerin sayısı tamamlandı. *llyas odur* Sözün
anlamım anlamak için Malaki’nin 4. Bölüm 5. Ayet ve Luka’nın 1. Bölüm 17.
Ayetini incelemek gerektir. Yahudiler peygamberlerin tebligatını
anlamadıklarından İlyas peygamberin bizzat geleceğim zannederler idi. Fakat
Yahya’nın ahlak ve hareketleri İlyas’m ahlak ve hareketlerine benzer olacağı
anlaşılır. *Kulağı olan işitsin* İsa önemli hususları açıklarken bu sözü
defalarca söylemiştir ( 13. Bölüm 9 ve 43. Ayetler, Markos’un 4. Bölüm 9 ve 23.
Ayet ve 7. Bölüm 16. Ayet).
16-19.
Ayetler: " Ben bu neslin insanlarını neye benzeteyim. Çarşı
meydanlarında oturup arkadaşlarına, size kaval çaldık, oynamadınız; ağıt
yaktık, dövünmediniz diye seslenen çocuklara benziyorlar. Yahya geldiği zaman
oruç tutup içkiden kaçındı, ona 'cinli ’ diyorlar. İnsanoğlu geldiği zaman hem
yedi, hem içti. Bu kez de diyorlar ki, 'şu obur ve ayyaş adama bakini Vergi
görevlileri ve günahkarlarla dost oldu! ’ Ne var ki bilgelik, ortaya koyduğu
işlerle doğrulanır. ”
İsa Mesih
kendisi ve Yahya ile ilgili halk arasında bulunan kötü düşünceyi bu örnek ile
anlatır. Bir takım hafif mizaç çocuklar oyun oynar iken biri bunu diğeri şunu
istediğinden ittifak edemedikleri gibi bu adamların da bazısı, Yahya perhizkar
olduğundan itiraz ve bazısı adet üzere yiyip, içip büyükleri nezdinde itibarı
olmayanlar ile onlann ruhani çıkarı için fırsat bulup yemek yediği için ona
itiraz ederler. Fakat bunlar dalalet ehli olduklarından böyle haksız yere
hükmederler. Çünkü yalnız hikmet ehlini ve hikmet yolunu anlar ve tasdik
ederler.
20-24.
Ayetler: "Sonra İsa, mucizlerinin çoğunu yapmış olduğu şehirleri, tövbe
etmedikleri için, şöyle azarlamaya başladı: Vay haline, ey Horazin! Vay haline,
ey Beytsayda! Sizlerde yapılan mucizeler Sur ve Sayda ’da yapılmış olsaydı,
onlar çoktan çulla örtünüp kül içinde oturarak tövbe etmiş olurlardı. Size şunu
söyleyeyim, ceza günü Sur ve Sayda ’nın hali sizinkinden daha dayanılır olacak.
Ya sen, ey Kefernahum, göğe mi çıkarılacaksın? Hayır, sen ta cehenneme
ineceksin. Çünkü sende yapılan mucizeler Sodom 'da yapılmış olsaydı, o şehir bu
güne dek ayakta kalırdı. Sana şunu söyleyeyim, ceza günü Sodom diyarının hali,
seninkinden daha dayanılır olacak. ”
Horazin şehri
küçük bir şehir olup Taberiya gölünün kenarında bulunan ve Kefernahum’dan biraz
uzak idi. Beytsayda Petrus ile Andreya ve Filipus’un şehri olup Taberiya
gölünün batı tarafında idi. Sur ve Sayda şehirleri Akdeniz’in doğu tarafında
eski zamanlardan beri mevcut ve meşhur büyük ve servet sahibi şehirlerdi. Halkı
dünyevi va günahkar olduğundan Hezekyal peygamber tarafından onların harap
olacakları haber edilip sonradan harap olmuşlar ise de imar olunmuşlar. Fakat
önceki gibi servet sahibi ve büyük değildirler. Bu şehirler ruhani gerçeğe göre
karanlık devirde bulunduklarından anlatılan şehirler gibi ağır azaba
uğramayacaklardır. Kefernahum şehri İsa’nın oturduğu şehir olduğundan
fazlasıyla lütufa mazhar oldu ise de İsa’nın talimatını kabul etmediğinden
şiddetli azaba müstahak olmuş idi. *Sodom diyarının hali seninkinden daha
dayanılır olacak. * 1. Bölüm 15. Ayete bakınız.
25-26.
Ayetler: “ îsa bundan sonra şöyle dedi: Ey yerin ve göğün sahibi Baba! Bu
gerçekleri bilge ve akıllı kişilerden gizleyip küçük çocuklara açtığın için
sana şükrederim. Evet Baba, bunun böyle olması senin isteğin idi. ”
îsa, Baba
kelimesini Tanrı’nın hükümet ve büyüklüğünü anlatmak için manevi Baba ünvanı
kullanmakla kendi fikirlerini yukardaki şehirlerin nankör ve günahkar halkından
çevirip ebedi hayat müjdesini fakir ve cahil adamlar tarafından kabul
olunduğunu hatırına getirerek Tanrı’nın hikmet, adalet ve ilahi merhametine
teşekkür edip külli iradesine saygı gösterir idi. 27. Ayetin tefsiri için
Yuhanna’nın 1. Bölüm 18. Ayetine bakınız.
28-30.
Ayetler: "Ey bütün.yorgunlar ve yükü ağır olanlar! Bana gelin, ben size
huzur veririm. Ben yumuşak huylu ve açak gönüllüyüm. Boyunduruğuma girin ve
benden öğrenin, böylece canlarınız huzur bulur. Boyunduruğum kolay taşınır,
vereceğim yük de hafiftir. ”
îsa Mesih
bizzat Tanrı’nın insanlıkta gösterilmesi ve Tanrı’yı insanlara ilham eden kişi
olduğundan büyük ruhani nimetlere susamış olanları kendisine davet etmeye hakkı
vardır. Bu davet ne kadar güzeldir. Bu vaadin buyurulmuş olan ruhani rahatlık
olduğu anlaşılır. Kalbi uyanık ve ruhani ihtiyaçlarını gören her kimse Tanrı
tarafından bağışlanma için yalvardığı halde İsa Mesih’e varıp onun aracılığı
ile ebedi hayata kavuşmak ümidinde rahat olacaktır. Fakat İsa’ya tabi olanlar
farz ve hizmetden kurtulmuş olmayıp kurtarıcıları olan İsa’nın hatırı için
gördükleri işler ve çektikleri eziyetler dünyaya ve şeytana hizmet ettikleri
halde tahammül ettikleri Tanrı, yükten derecesiz kolay, âyin ve adetlerden
hasıl olan yükten hafiftir.
[2] İncilin Çağdaş Türkçe Çevirisi,
Yeni Yaşam Yayınlan, İstanbul 1995, s. 1, 624
[4] Thomas Michel; Hıristiyan Tann
Bilimine Giriş, Ohan Basımevi, İstanbul 1992, s. 58-60,
[5] İslam Ansiklopedisi, Hıristiyanlık maddesi,
C. XVII.
[6] G. Barker; O’nun İzinde
Hıristiyanlık ve Laiklik Tarihi, Zafer Matbaası, İstanbul 1985, s. 230.