Ana içeriğe atla

  
 
Print Friendly and PDF

OSMANLICA İNCİL İ ŞERİF İLE TEFSİRİ 1

 

"OSMANLICA İNCİL İ ŞERİF İLE TEFSİRİ" ADLI ESERİN SADELEŞTİRİLMESİ VE DİNLER TARİHİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

 Hazırlayan: Osman Zinnuri ÖZSU

GİRİŞ

 

İncil, sözlükte “iyi haber” ya da müjdeli haber demektir. Hıristiyan literatüründe ise Matta, Markos, Luka ve Yuhanna tarafından yazılan dört kitap anlamına gelmektedir. Ancak bu dört kitabın yanında İncil sözü ile Yeni Ahid’in diğer yirmi üç kitabı da kastedilmektedir[1].

İncil, İsa Mesih’in hayatını ve öğretisini anlatmaktadır. Matta, Markos, Luka ve Yuhanna’nın yazmış olduğu İnciller dört İncil olarak bilinmektedir. Bu İnciller, milattan sonraki ilk yüzyılda yazılmıştır.

Incil’in içinde bu dört Incil’den başka, son kısımda ilk Hıristiyanların Müjde’yi Kudüs’te, tüm Yahudiye ve Samariye’de ve dünyanın dört bir tarafında nasıl yaymaya başladıklarını anlatan Elçilerin İşleri bölümü, İsa Mesih’in öğrencileri tarafından, ilk Hıristiyan topluluklara yol göstermek ve İsa’nın öğretisine uygun bir hayat sürmelerini sağlamak ve karşılaştıkları sorunların üstesinden nasıl gelebileceklerini göstermek amacıyla yazılan Mektuplar bölümü, Yuhanna’nın gelecekteki olayları haber veren peygamberlik sözlerinden oluşan Vahiy bölümü yer almaktadır.[2]

Incil’e göre İsa Mesih’in kendisine ne gökten bir kitap indirilmiştir ne de kendisi bir kitap yazmıştır. Buna karşılık İncil’de İsa’nın Tanrı’yı insanlara açıklamak için dünyaya gelmiş olan “Tanrı Sözü” olduğu belirtilir. Tanrı sözü olan İsa Mesih’in yaptıklarını ve öğrettiklerini yazılı olarak aktarma görevi ise İsa’nın öğrencilerine verilmiştir. İsa’nın öğrencileri, O’na ilişkin bilgileri başlangıçta sözlü olarak aktarmışlardır. Ama yıllar sonra bu bilgilerin sağlıklı bir şekilde korunması amacıyla hem elçiler hem de onların yakın arkadaşları Isa’nın hayatına ilişkin bilgileri yazıya geçirmişlerdir.

Yine Incil’e göre İsa’nın annesi Nasıra şehrinde marangozluk yapan Yusuf ile nişanlı bakire Meryem’dir.

İsa’nın doğum yılı ve günü kesin olarak bilinmemekle birlikte, miladî tarihin başlangıcı olan sıfır olarak kabul edilmektedir. Yaklaşık 30 yaşına geldiğinde doğduğu Nasıra şehrinden ayrılarak, yakın akrabası vaftizci Yahya’nın ardından vaaza başlamıştır. İsa’nın temel mesajı iki bölümden oluşmaktadır:

1.                             Pişman olun (günahtan koparak Tanrı’ya dönün),

2.                             Tann’nın hayatınıza hükmetmesini kabul edin.

İsa vaazı ve öğretisi dışında:

a)                             Mucizeler gösterdi ve Tanrı gücü ile hastalara şifa verdi.

b)                             Şeytanlarla savaştı ve onları kovdu.

c)                             Tanrı adına günahları affetti.

d)                             Hastaları, üzgünleri, yoksulları avuttu.

e)                             Günahkarlarla dostluk kurdu.

f)                             Yahudi ileri gelenleri ve yasa yorumcularını şiddetle eleştirdi.

g)                             Dünyanın büyük bir bunalım yaşayacağını ve bunalımın Tanrı’nın zaferi ile neticeleneceğini bildirdi.

h)                              Kendisi gibi yaşayacak ve öğretisini tüm insanlara iletecek bir şakirt topluluğu kurdu.

İsa, kendine inananlardan meydana gelen bir topluluk kurmuştur. Bunlara Havariler (Elçiler) denilir. 30 yaşında tebliğe başlayan İsa'nın toplam tebliğ süresi üç yıldır.

O dönemdeki dinî önderler İsa’nın öğretisinde kendilerine yönelik bir tehdit sezdiler ve Isa’yı öldürmek istediler. İsa yakınlarının ihanetine uğradı ve 12 Havari’den biri olan Yahuda tarafından ihbar edilerek Romalı yetkililere cezalandırılmak üzere teslim edildi.

Hayatının son gecesi, Isa Havarileri ile birlikte yediği son yemekte onlara Kendi vücudu olarak yemeleri için “ekmek”, kendileri ve dünya için dökülecek kam [3] olarak da içmeleri için “şarap” verdi. Bu son yemekten sonra İsa Romalı yetkililerce tutuklanarak yargılandı ve ölüme mahkum edildi. İnciller İsa’nın çarmıha gerilerek öldüğünü ve defnedildiğini yazmaktadır. Üç gün sonra Tanrı, İsa’yı tekrar diriltti. İsa birçok kez öğrencilerine göründü ve göklere yükseldi. Öğrenciler Pentekost’te Kutsal Ruh’la donatıldılar. Kutsal Ruh tarih boyunca İsa’nın mesajını taşıyarak bir topluluk haline getirdi[4].

Havariler zamanında Pavlus'tan önce hareketin merkezi Kudüs'tü. İsa'dan sonra bir araya toplanan öğrenciler, Yahudiliği sürdürürler ama İsa'nın Mesih olduğunu düşünürler. Kiliseleri yoktur ve Yahudiler ve Romalılarla araları iyi değildir. Pavlus dine girince ilk işi Yahudi şeriatından kopan bu yeni dine bir zemin hazırlamak oldu ve bu dini evrensel bir mesaj çerçevesinde yorumladı ve geniş bir coğrafyaya yaydı. Önceleri Yahudi olmayanlar arasında yayılan bu dinin asıl gelişmesi Avrupa coğrafyasında oldu. Ancak IV. yüzyıla kadar yer hareketi olarak kaldı. Romalılar zamanında özellikle Neron, Titus, Flarius tarafından zulme uğradılar. IV. yüzyılda Roma İmparatoru Konstantin Hıristiyan olup onları himayesi altına alınca din gelişimini hızlandırdı ve Roma'da birleştirici güç oldu.[5]

Bugün dünya üzerinde geniş bir coğrafyaya yayılan Hıristiyanlık yaklaşık 2 milyar nüfusa sahiptir.

Hıristiyanlık hakkında verdiğimiz bu bilgilerden sonra çalışmasını yaptığımız “İncil-i Şerîf ile Tefsiri” adlı eser hakkında bilgi vermek istiyoruz.

“İncil-i Şerîf ile Tefsiri” adlı eserin İsa’ya çeşitli ünvanlar da verilmiştir. Bunlar; Tanrı oğlu, İnsanoğlu, Rabb, Mesih, Tanrı Kelamı, Rabbın Kulu’dur.

Bilinen ilk Türkçe İncil» 1666 yılında, Sultan IV. Mehmed’in baş tercümanı Ali Bey tarafından yapılan çeviridir. Bu çevirinin Kitab-ı Mukaddes Şirketi tarafından 1819 yılında basıldığı bilinmektedir. 1827 yılında ise Kitab-ı Mukaddes’in tamamı Türkçe olarak yayınlanmıştır. Kutsal Kitap’ın mevcut Türkçe çevirilerinin tamamı Ali Bey’in çevirisine dayanmaktadır.[6]

OsmanlIca harflerle basılan “İncil-i Şerîf ile Tefsiri”nin ise çeviri olmayıp telif eser olduğunu düşünmekteyiz. Bu eser, 1865 yılında İstanbul Vezirhanı’nda Erzincanlıoğlu Artin Minasyan matbaasında basılmıştır. Yazarının kim olduğu bilinmemekle birlikte Osmanh tebasından Osmanlı Türkçesine vakıf bir Hıristiyan din adamı tarafından kaleme alındığını söyleyebiliriz.

îki cilt olduğunu tahmin ettiğimiz eserin elimizde bulunan bölümünde Birinci Cilt yazılıdır. Yapmış olduğum kütüphane taraması ve Kitab-ı Mukaddes Şirketi yetkilileriyle yaptığım görüşmede kitabın ikinci cildinin ve nüshalarının bulunmadığını tesbit ettik. 400 sayfalık birinci ciltte Matta ve Markos’un yazmış oldukları İncillerin tefsiri yer almaktadır. Muhtemelen İkinci Cilt’te de Luka ve Yuhanna’nın yazdıkları İncillerin tefsiri bulunmaktadır. Eserde sade bir üslup kullanılmıştır.

Matta’nın anlatıldığı kısım yirmi sekiz bölüme ayrılmıştır. Markos ile ilgili kısım 16 bölümdür. Her bölümün girişinde hangi konuların yer aldığı başlıklar halinde verilmiştir.

İncil-i Şerif ve Tefsiri’nin niçin kaleme alındığı yazarın kendi önsözünde açıklanmaktadır.

TANRI'YA ŞÜKÜR OLSUN

Sonsuz şükür, ilk önce var olan, insanları ve zamanı yaratan ve insanları eğiten Tanrı’ya olsun ki, üstün merhamet ve lütuftan dolayı ilahi emir ve ilhamıyla her çeşit insanı ebedi kurtuluş ve hayata delalet etmek için kutsal sözlerini buyurmuştur.

Bu Incil’in kutsal sözlerden olduğunda şüphe yok ise de anlam olarak bir miktar daha açık olması için acizane tefsirine başlanılıp bazı gerekli konular hakkında asıl amacın daha iyi anlaşılması için bir önsöz yazılıp sunulmuştur.

Birinci olarak, bu İncil elçiler tarafından İsa Mesih’e iman edenlere verilen İncil olduğu birçok delil ile isbat olur.

(1)                           Her ne kadar Hıristiyanlar bazı ayinlerine göre ittifak üzere bulunmazlarsa da yine genellikle bu Incil’in asıl İncil olduğu konusunda ittifak ederler.

(2)                           Hıristiyan dini günden güne yeryüzünde çoğalarak milyonlarca nüfusa ulaşıp, bunlar dinlerinin esası olmak üzere kabul ettikleri İncil gerçekte İncil olup olmadığı bütün bilgi sahibi Hıristiyanlar tarafından araştırılıp yazılmış ise de şimdiye değin yapılan araştırmalardan bu Incil’e şüphe getirecek bir işaret ve onun doğruluğuna eksiklik getirecek düşünceler görülmemiştir.

(3)                           Yalnız Hıristiyanlar değil belki onların düşmanları olup Hrıstiyan ismini küçük görme ve özellikle Hıristiyanlar arasında bulunup filozof olan bir takım dinsiz kimseler bütün dinleri küçük görerek ortadan kaldırmak istemişler ise de bu boş ve yanlış düşüncelerine uygun bir ipucu bulamadıklarından, bu Incil’in değiştirilmeyip asıl İncil olduğunu doğrulamaya mecbur olmuşlardır.

(4)                           Eski zamanlarda, yani 1300 seneden önce el yazısıyla Yunanca yazılmış olan dört beş adet mükemmel İncil şimdi Londra, Paris ve Roma’nın kütüphanelerinde mevcut bulunduğundan başka, birbirine uyan bu Incil’in pekçok sayfası bu kütüphaneler ile diğer yerlerde de mevcut olduğundan isteyen kişiler görerek şüphelerini giderebilir.

İkinci olarak, bütün Hıristiyanların bu Incil’in Tanrı sözü olduğunu elçiler tarafından kabul ettiklerini anlatır.

(1)                           Incil’in ilahi ilham ile gönderildiği bütün herkes tarafından kabul edilmiştir.

(2)                            Düşünen her insanın kendi kurtarıcısı olan Tanrı oğluna inanmaları için bu İncil gönderilmiştir. (Yuhanna’nm 20. Bölüm 31. Ayetine bakınız).

(3)                           Bu İncil kitabı İsa’nın doğumu, yani insan şeklinde ortaya çıkması ve öğrenciler ile diğer topluluklara buyurduğu emirlerin, gösterdiği mucizelerin ve keffaret olması için kendisini feda etmesinin anlatılmasından ibaret olup, bu anlatma ayrıntılı değil, özet olarak buyurulmuştur.

(4)                           İncil’in asıl sözleri İsa’ya gönderilmeyip, O’nun tarafından da bizzat insanlara gönderilmedi ise de, ancak Incil’in ihtiva ettiği konu ve asıl sözleri yazmak için İsa’nın öğrencilerinden uygun kişiler seçildi. Bunlardan ikisi yani Matta ve Yuhanna elçilerden olarak bu konulan gözleriyle görerek, Markos ve Luka da elçilerin arkadaşlan olup onlann yol göstermesiyle yazmışlardır. İncil yani Ahd-i Cedid, Matta, Markos, Luka ve Yuhanna’nm yazdıkları İnciller ile (Elçilerin İşleri), (Yuhanna’nm Mektubu) ve yirmi bir adet mektuptan ibarettir. Bu Elçilerin İşleri ile Yuhanna’nm Mektubu ve mektupların ilham olunması, yazılması ve gönderilmesi hakkında olan araştırma onlann tefsirleriyle birlikte anlatılacaktır.

(5)                           İncil’i yazan kişilerin doğru şahitler olmasından başka, yazdıkları sırada Tann’mn yol göstermesi ile yazdıklanndan bu İncil’in Tanrı sözü olduğu açıktır. Çünkü insanların ebedi hayata kavuşmalan için fikirlerini aydınlatma ve kalplerine etki ile ahlakını yenilemek için ne kadar ve ne şekilde ilham eden sözler lazım olduğu yalnız Tanrı tarafından bilindiğinden elçilere ilahi ilham ile şu şekilde yol gösterildi. Anılan bu sözleri olduğu gibi yazıp, fazla ve eksik hiçbir şey yazmadılar. Hıristiyanlar arasında genel olarak kabul edilip inanıldığına göre kutsal kitapların ilahi ilham ile' gönderilmesi, anılan kitaplar Tann’mn kulları olan insanlar aracılığıyla, Tann’mn yol göstermesiyle yazıldı demektir.

(6)                           Her ne kadar elçiler zamanında bazı yazarlar tarafından İncil ismiyle bir takım kitaplar yazılmış ise de, Hıristiyanların bazı grupları tarafından kabul olunarak genel Hıristiyan toplulukarı taraflarından bu kitaplar Incil’den kolayca ayrıldığından güvenilmeyip yalnız bu Incil’in Tanrı sözü olduğu kabul olunmuştur.

İsa’nın gerçekleştirdiği mucizeler ile diğer olaylardan bazı durumlar elçilerden birisinin yol göstermesiyle kısaca, diğerinin yol göstermesiyle ayrıntılı anlatılıp, her ne kadar bu iki türlü ifade arasında açık farklılık görünür ise de birbirleriyle karşılaştırıldığı halde birleşip belki bu şekilde ifade etmek, bu durumun daha açık olmasına işaret eder. Örneğin; bir hakim huzuruna bir konu için birkaç şahit geldiğinde, eğer o şahitler söz birliği ile konu hakkında şahitlik ederler ise, aralarında birlik olduğu şüphesi anlaşılır. Eğer şahitler bir manaya gelen farklı sözler ile şahitlik ederlerse daha makbuldür.

MATTA’NIN YAZDIĞI İNCİL

İncil kelimesi Yunan dilinde Evangeliyon diye ifade edilir. Bu kelime önce müjdeciye verilen bahşiş demektir. Sonra aynı müjde anlamına, özellikle hayat ve kurtuluş müjdesi anlamına kullanılmıştır. Çoğu zaman İncil ve Ahd-i Cedid ifadelerinin 1

bir anlamda oldukları anlaşılır. (Önsöz’ün ikinci maddesinin dördüncü kısmına bakınız. ) Matta, Markos’un yazdıkları üzere İncil yada Matta’nm İncili, Markos’un İncili ifadeleri görüldüğünde, Matta’nm yada Markos’un Tann’nın yol göstermesi ile yazdığı Incil’in yani Ahd-i Cedid’in parçası anlaşılmalıdır. Matta’nm bu Incil’i İsa’nın doğumunun tahminen altmış senesinde yazılıp ilk önce Yahudiler için yazıldığı açıktır. Çünkü İsa’nın hakkında İsrailoğullanna eskiden beri gönderilen peygamber tebliğleri ve Musa’mn dini ile İsa’nın talimatının ilişkisi bu Incil’de ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Matta’nm ismi İbranî dilinde Levî olup o zaman idaresi altında bulunduğu devletin gümrük memuru idi (Markos 2. Bölüm 4. Ayet). Matta’nm yazdığı İncil özellikle Yahudiler için yazılmış ise de yine o zamanda genellikle kullanılan Yunan dili ile yazıldığında şüphe yoktur. Bu dil insanlar arasında meşhur ve geçerli bir dil olduğundan başka kolayca okunup tercüme olunabildiğinden Incil’in bu dil ile yazılmasından fazlasıyla müteşekkir olunması gerekir.

BİRİNCİ BÖLÜM

İsa Mesih’in soyu ve doğumunu açıklar.

1                            . Ayet: “İbrahim oğlu, Davut oğlu İsa Mesih ’in soyuyla ilgili kayıt şöyledir ”

İsa kelimesinin aslı Yesu’ olup anlamı kurtarıcı veya kurtaran demektir. Mesih mesholunmuş yani başka şekle sokulmuş yada güzel kokulu yağ sürülmüş demektir. Şöyle ki, İsa Mesih, sözlerinin anlamı gereğince dünyada insanoğlunu kurtarmak üzere Tanrı tarafından gönderilen kişi demektir. Yahudiler arasında padişahlar ile kahinler güzel kokulu yağlar sürerek görevlerine başlarlardı. (1. Krallar 16. Bölüm 13. Ayet; Çıkış 28. Bölüm 41. Ayet ). * Davut oğlu İbrahim* Eskiden bir adamın silsilesinde bulunan kişiye onun oğlu derlerdi. Şöyle ki, İsa Mesih’in İbrahim ve Davud’un oğlu diye anılmasının sebebi onların soyundan olduğunu açıklamak içindir. İsa Mesih’in İbrahim ve Davud’un soyundan çıkacağı ileride bahsedilecek ayetlerden açıkça görülecektir (Tekvin 12. Bölüm 3. Ayet; 21. Bölüm 12. Ayet,Galatyalılara Mektup 3. Bölüm 12. Ayet, Yeremya 24. Bölüm 5 ve 6. Ayet, Elçilerin İşleri 12. Bölüm 22 ve 24. Ayet).

Soy kitabı kelimelerinden mesihilerin çıkardığı anlam sadece soyu açıklaması değil, belki İncil’deki her şeyi kapsadığıdır. Çünkü İncil’in tamamı İsa hakkındadır.

2                            ile 16. Ayetler : “İbrahim, İshak’ın babasıydı. İshak Yakup’un babası; Yakup da Yahuda ve onun kardeşlerinin babasıydı. Yahuda, Tamar’dan doğan Peres ve Zara’nın babasıydı. Peres, Hesron'un babası; Hesron da Ram’ın babasıydı. Ram, Aminadab ’ın babası; Aminadab, Nahşon 'un babası; Nahşon ise Salmon 'un babasıydı. Salmon, Rahav’dan doğan Boaz’ın babasıydı. Boaz, Rut’tan doğan Obed’in babası; Obed de Işay’ın babası; Işay da, kral Davud’un babasıydı. Davut, Uriya’nın karısından doğan Süleyman’ın babasıydı. Süleyman, Rehavam’ın babası; Rehavam, I

Abiya’nın babası; Abiya da Asa’mn babasıydı. Asa, Yehoşafat’ın babası; Yehoşafat, Yoram ’ın babası; Yoram, Uziya’mn babasıydı. Uziya, Yotam’ın babası; Yotam, Ahaz'ın babası; Ahaz da Hizkiya’nın babasıydı. Hizkiya, Manaşe’nin babası; Manaşe, Amon 'un babası; Amon ise Yoşiya ’nın babasıydı. Yoşiya, Babil sürgünü sırasında doğan Yekonya ve onun kardeşlerinin babasıydı. Yekonya, Babil sürgününden sonra doğan Şaltiyel ’in babası; Şaltiyel ise Zerubabel’in babasıydı. Zerubabel, Abihud’un babası; Abihud, I

Elyakim’in babası; Elyakim de Azor’un babasıydı. Azor, Sadok’un babası; Sadok, Ahim’in babası; Ahim ise Elihud’un babasıydı. Elihud, Elazar’ın babası; Elazar, Matan ’ın babası; Matan da Yakup ’un babasıydı. Yakup, Meryem 'in kocası Yusuf'un babasıydı. Meryem 'den de Mesih denilen İsa doğdu. "

Yahudiler soy kitaplarını büyük bir dikkat ile ezberlerlerdi. Fakat adetleri gereği burada bulunan ve aynı soydan olan isimlerin hepsini anmazlardı. Buradaki İsa Mesih’in soy kaydı, Luka’nın üçüncü babında bulunan kayıt ile karşılaştırıldığında birbiriyle Davut isminden sonra farklı olduğu görülür. Çünkü Matta’nın yazdığı kayıt, Yusuf un ve Luka’nın yazdığı kayıt, Meryem’in soyunun kaydıdır. Buradaki kayıtta anılan en meşhur kişiler ilk doğan ya da büyük oğullar değildirler. Örneğin İbrahim, Yakup, Yahuda, Davut ve Süleyman ikinci ayette Yahuda’nm kardeşleri olan meşhur kişiler olduklarından anıldıkları gibi dört tane kadının isimleri de anılmıştır. Yani Tamar, Rahab, Rut ve Uriya’nın eşidir. *Kral Davut* Davud’un atası her ne kadar kral değilse de kendisi Rabb’ in emri ve Samuel peygamberin aracılığı ile güzel kokulu yağ ile yağlanıp kral Unvanını elde etmiştir. * Babil sürgünü sırasında * Bu nitelikler 2. Krallar’m yirmi dördüncü babında etraflıca açıklanmıştır.

17.                           Ayet: "Buna göre, İbrahim’den Davud’a kadar toplam on dört kuşak Davud’dan Babil sürgününe kadar on dört kuşak ve Babil sürgününden Mesih ‘e kadar da on dört kuşak geçti. ’’

Yani Davut’un adı iki kere anılır, birinci on dördün sonuncusu ve ikinci on dördün ilkidir.

18.                           Ayet: "İsa Mesih’in doğurttu da şöyle oldu: Annesi Meryem, Yusuf ile nişanlanmıştı. Ama evlenip birleşmelerinden önce Meryem’in Kutsal Ruh'tan gebe kaldığı anlaşıldı. ”

Bu nitelikler Luka’nın yazmış olduğu İncil’de uzun uzadıya açıklanır (Luka 1. Bölüm. 26-31. Ayetler). * Kutsal Ruh* İncil’de geçen Kutsal Ruh, Tann’mn birliğinde üçleme olup, Kutsal Ruh ve Ruhullah aynı anlamı taşırlar. * Kutsal Ruh’tan gebe kaldı * Tabii yönü olmayan ancak ilahi bir güçle Meryem bakire olduğu halde gebe kalmıştır. Bu durumu yalnızca Meryem biliyordu. Başka hiçbir kimsenin bu durum hakkında bilgisi yoktu.

19.                           Ayet: "Meryem ’in nişanlısı Yusuf doğru bir adam olduğu ve onu herkesin önünde utandırmak istemediği için onu gizlice boşamak niyetinde idi. ”

Yusuf ilahi kanuna boyun eğen, dürüst bir kişi olduğundan ve Meryem bu halde bulunduğundan onu boşamaya mecbur olmuştur. * Onu herkesin önünde utandırmak istemediği için * Fakat Yusuf merhametli ve şefkatli olduğundan, şefkatli olması yönüyle adı geçen olayı sessizce ve gizlice Tesniye’nin 24. Bölüm 1. Ayetinin hükmü üzerine boşanma kağıdı verip boşanmak niyetinde idi.

20.                            Ayet: “Ama böyle düşünmesi üzerine Rabb’in bir meleği ona rüyada görünerek şöyle dedi: Davut oğlu Yusuf, Meryem ’i kendine eş olarak almaktan korkma! Çünkü onun rahminde oluşan, Kutsal Ruh 'tandır. ”

*Bunu düşünürken * Yukarıda adı geçen olaydan dolayı Yusuf un fazlaca acı çektiği şüphesizdir. * Rabb’in meleği ona rüyada görünüp * Tanrı tarafından bazı zamanlar insanlara haber vermeye meleklerin aracı oldukları gelecek ayetlerle desteklenir ( Tekvin 22. Bölüm 11. Ayet, İbranilere Mektup 1. Bölüm 14. Ayet). Bazı zamanlarda ise insanlara rüyada haber alma bağışlanmıştır ( Tekvin 20. Bölüm, 3. Ayet; Birinci Krallar 3. Bölüm 5. Ayet). * Onun rahminde oluşan Kutsal Ruh’tandır. * Yusuf bu sözleri duyduğuna fazlasıyla memnun olmuştu, çünkü eşi hakkındaki kötü düşüncelerini tamamen gidermekten başka, kadınların hepsinden fazla temiz ve şerefli olduğunu anlamıştır.

21.                            Ayet: “Meryem bir oğul doğuracak. Adını İsa koyacaksın. Çünkü halkını günahlarından kurtaracak olan O 'dur. "

*Adını îsa * Bu söz Yusufa büyük bir müjdeydi. Çünkü eskiden beri beklenilen ve Tevrat’ta sözü verilen Mesih’in Meryem’den doğacağını anlamıştı. * Kavmini * İsrailoğullarından ve diğer milletlerden ebedi kurtuluşa ermek için İsa’ya iman edip işini Tanrı’ya bırakanlar onun kavmi sayılırdı. * Kahinlerden * Bu sözden de açıkça görüleceği gibi İsa Mesih efendimizin asıl görevi ruhla ilgili olup, kavmini zalimlerin zulmüyle esirlikten değil, ancak kahinlerden kurtarmaktı. Çünkü insanlar en çok günahlarından temizlenmeye muhtaçtır. Tanrı tarafından insanları kurtarmaya aracı edilmiş kişi onları kahinlerden ve ebedi yok oluştan kurtaracaktır. Eski zamanlardan beri İsrailoğullarının kurtarıcı ve hükümdarları her ne kadar kuvvet, paklık ve büyük bir şöhrete sahip olmuşlarsa da hiçbirisi kendi kavmini kahinlerden kurtaracak güce sahip olamamıştır.

22.                            Ayet: “Bütün bunlar, Rabb 'in peygamber aracılığıyla bildirdiği şu sözün yerine gelmesi için oldu. "

Incil’de İsa Mesih hakkında yazılan korjular eski zamanlarda peygamberlere açıklanan (söylenen) yada esinlenen sözleri tamamlar. Çünkü Tann’mn ezelde büyük iradesiyle yarattığı bütün varlıklar tamam olunmalıdır. Şöyle ki bu alem yaratılmadan önce baki olan Tann sonsuz iradesinde insanlar için bir kurtuluş ve bağışlanma yolunun bulunmasına karar verdi ve bu dünyadaki insanlara yapılan en büyük iyilik budur.

23.                           Ayet: “İşte, kız gebe kalıp bir oğul doğuracak Onun adını İmanuel koyacaklar. İmanuel, 'Tanrı bizimle ’ demektir. ”

Bu mukaddes söz için Yeşaya’nın 7. Bölüm 14. Ayetine başvurulduğunda görülecektir ki bu olaylar İsa’nın doğumunun belirtileri ve benzeri idi. * Tanrı bizimle * İsa Mesih’in isminden de açıkça görülecektir ki O’nun aracılığıyla Tanrı insanlar arasında açıkça görüldü.

24.                            Ayet: “Yusuf uykudan uyanınca Rabb’in meleğinin kendisine buyurduğu gibi yaptı ve Meryem ’i eş olarak yanına aldı. ”

Yani Yusuf Meryem’i kendi evine getirdi.

25.                           Ayet: “Ne var ki, Meryem oğlunu doğuruncaya kadar Yusuf onunla birleşmedi. Doğan çocuğun adını İsa koydu. ”

İKİNCİ BÖLÜM

(1-12) Doğudaki Mecusi alimlerinin bazılarının İsa Mesih’i ziyaret etmeleri, (13-15) Kral Hirodes’in onu öldürme girişiminden sonra Mesih’in Mısır’a kaçması, (16-18) adı geçen kralın Beytlehem’dc bulunan çocukları öldürmesi, (19-23) Hirodes’ten sonra Mesih’in geri dönüp Nasıra’da oturmaya başlaması hakkındadır.

1.                       Ayet: “İsa Kral Hirodes’in devrinde Yahudiye’nin Beytlehem kasabasında doğduktan sonra bazı yıldızbilimciler doğudan Kudüs ’e gelip şöyle dediler. ”

Adı geçen Hirodes bu isimde olanların en meşhuru idi. Yahudi olmadığı halde Yahudi mezhebini seçerek Roma İmparatoru tarafından Yahudiye hükümdarı olarak atandı. Çok sert, insafsız ve zalim bir hükümdardı. Merhametsizliğinden iki oğlunu ve eşini öldürdü ve o zamanda Kudüs’teki meşhur ve büyük ibadethaneyi onarıp süslediyse de Yahudiler onun diğer işlerinden dolayı kendisinden razı değillerdi. Otuz sekiz senelik hükümdarlıktan sonra yetmiş yaşında öldü. * Beytlehem * Bu isimde iki küçük şehir vardır. Biri Celile’de diğeri Yahudiye’dedir. Buradakini Celile’dekinden ayırmak için bu ayette Yahudiye’de olan Beytlehem ifadesiyle anılmıştır. Mika peygamberin beyanlarına göre adı geçen Beytlehem, bereketli topraklara sahip olduğundan bu manada olan efrata lafzı ona bağlanırdı. Burası Kudüs’e iki saat uzaklıkta ve Davud’un doğduğu yerdi ( Luka 2. Bölüm, 4. Ayet ). * Doğu tarafından yıldızbilimciler * Bu da bilinsin ki doğu halkı ve özellikle îsrailoğullarmm inançlarını bilenler arasında bazı ilim sahibi kişiler vardı. Bu dünyaya büyük bir kurtarıcının gelmesini bekliyorlardı ve İsa’nın bu dünyayı şereflendireceğini biliyorlardı. O’na secde etmeye gelen bu kişilerin asıl memleketlerinin Arabistan mı, İran mı olduğu bilinmez ama bunların felsefe, astronomi, tıp ve diğer ilimlerde ehil kişiler olduğu hatta bu ilimleri öğreten kişiler olduğu ihtimali büyüktür.

2.                             Ayet: "Yahudilerin kralı olarak doğan çocuk nerede? Doğuda O'nun yıldızını gördük ve O’na secde etmeye geldik dediler. ”

Doğuda bulunan yıldızbilimciler batıda büyük ve parlak bir yıldız görüp, bekledikleri kişinin alameti olduğunu anlayarak Tanrı’nm yol göstermesiyle ona secde etmeye Kudüs’e geldiler. Çünkü bu şehir Yahudiye’nin başkenti idi. Bu yıldızbilimciler ve alimlerden başka Yahudilerin kralı adıyla büyük kişinin geleceğini bekleyen kişilerin sayısı bilinmez ama onların Mesih hakkmdaki bu bilgileri ilimlerinin kuvvetiyle değil ancak Tann’nın yol göstermesi ile olduğu açıktır.

3.                       Ayet: "Kral Hirodes bunu duyunca bütün Kudüs halkıyla birlikte çok tedirgin oldu. ”

Hirodes Mecusîlerden bu haberi duyduğu zaman fazlasıyla tedirgin oldu. Çünkü Hirodes, bu haberden cismani bir padişahıp geleceği fikrine kapılarak kendisine engel olacağını zannederdi. Kudüs’ün halkı da çok sessiz ve sakin olduğundan bu olaydan çok, fitne ve fesat çıkacağını zannederek korkardı.

4.                        Ayet: "Tüm başkahinleri ve ulusun din bilginlerini toplayarak onlara Mesih ’in nerede doğacağını sordu. ”

Hirodes’in bu konuyu inceden inceye araştırıp zahmet çekmesi saçmaydı. Çünkü Mesih’in nerede doğacağını kutsal kitapların manasını bilen ve özellikle peygamberlerin getirdiklerini okuyan herkes biliyor iken bu olay için meclisi toplamaya gerek yoktu.

1.                            6. Ayetler: “Onlar da: ’Yahudiye’nin Beytlehem kasabasında’ dediler. Çünkü peygamberler aracılığıyla: ‘Sen Yahuda diyarında olan ey Beytlehem, Yahuda önderleri arasında hiç de en önemsizi değilsin! Çünkü benim halkım İsrail’i güdecek olan önder senden çıkacaktır ’ diye yazılmıştır.

Başkahinler Mika peygamberin verdiği habere göre İsa Mesih’in doğacağı yeri Hirodes’e söylediler (Mika 5. Bölüm, 2. Ayet). Bu konu için oluşturulan meclis Yahudi milletinin en büyük meclisiydi.

2.                             8. Ayetler: “Bunun üzerine Hirodes yıldızbilimcileri gizlice çağırıp onlardan yıldızın göründüğü anı tam olarak öğrendi. ‘Gidin, çocuğu dikkatlice arayın, bulduğunuzda bana haber verin, ben de gelip O’na tapınayım’ diyerek onları Beytlehem ’e gönderdi. ”

Bu ayetler üçüncü ayetle bağlantılıdır. Hirodes Mesih’i bulmak için araştırmalar yapan Mecusîlere parasal yardımda bulunarak adı geçen yıldızın göründüğü zamanı onlardan öğrendi. Çünkü İsa Mesih’ten korkuyordu ve doğduğu yer ve zamanı öğrenerek bir hile ile O’nu öldürmeye çalışacağını yıldızbilimcilerden gizleyerek kendisini dindar bir adam gibi gösterdi.

9.                            Ayet: “Yıldızbilimciler kralı dinledikten sonra gittiler ve doğuda gördükleri yıldız, çocuğun bulunduğu yere kadar onlara yol gösterdi ve gelip çocuğun bulunduğu yerin üzerinde durdu. ”

Bu yıldızbilimcilerin kendi illerinde gördükleri yıldız veya yıldız gibi gökte görünen parlak işaret, onlar Beytlehem kasabasına yaklaştıklarında İsa Mesih’in doğduğu evi göstermek için yere yaklaştı. Bu yıldızın bu şekilde görünmesi bir mucizeydi.

10.                                             Ayet: “ Onlar yıldızı gördüklerinde büyük bir sevinç duydular. ”

Yıldızbilimciler bu büyük insanı görmek için çok uzun bir yol geldiklerinden ve O’nu görmeyi çok istediklerinden O’nu bulduklarına olağanüstü bir sevinç gösterdiklerine şüphe yoktur.

11.                             Ayet: “Eve girip çocuğu annesi Meryem’le birlikte görünce yere kapanarak O ’na tapındılar. Hâzinelerini açıp O ’na hediye olarak altın, tütsü ve mür sundular. ”

Bu yıldızbilimciler İsa’nın olduğu eve girip O’nu annesiyle birlikte düşünüyor görünce şaşırmadılar. Bunlar dindar, Tanrı’dan korkan ve yumuşak huylu kişiler olduklarından çocuğa tapınıp değerli hediyeler sundular. İşte burada dikkate değer bir nokta vardır ki, her ne kadar İsa Mesih görünüşte kuvvetsiz bir çocuk ise de yıldızbilimciler onun görünüşüne bakmayıp, onun kişiliğindeki büyüklüğü fark ederek ona fazlasıyla saygı gösterip tapındılar.

12.                            Ayet: ‘‘Sonra Hirodes’in yanına dönmesinler diye Tanrı tarafından uyarıldıklarından, ülkelerine başka yoldan döndüler. ”

Bu yıldızbilimcilerin Tanrı’dan korkan kimseler ve Tanrı’nın huzurunda değerli insanlar oldukları bu ayetten anlaşılır. Çünkü onlar ilimleriyle değil ancak ilahi bir vahiyle gelip îsa Mesih’e tapındılar, kendi ülkelerine geri döndüler. Bunlar hakkında başka bilgimiz yoktur.

13-15. Ayetler: "Yıldızbilimciler yola çıktıktan sonra Rabb’in bir meleği Yusuf’a rüyada göründü. Ona ' Kalk! Çocuğu ve annesini al ve Mısır ’a kaç. Ben haber verinceye kadar orada kal. Çünkü Hirodes çocuğu öldürmek amacıyla onu arayacaktır ’ dedi. Böylece Yusuf kalktı, aynı gece çocuğu ve annesini alıp Mısır ’a doğru yola çıktı. Hirodes ’in ölümüne dek orada kaldı. Bu Rabb ’in peygamber aracılığıyla bildirdiği şu sözün yerine gelmesi için oldu: Oğlumu Mısır’dan geri çağırdım. ”

Yusuf bu sözü duyunca hemen o gece İsa ve Meryem ile birlikte Mısır’a doğru yola çıktı. Mısır, Yahudiye’den pek uzak değildir. Tanrı kendi oğlunu korumak için Mısır’a gönderdi ve bunların Mısır’a kavuşmalarından bir sene sonra Hirodes öldü. Tanrı peygamberi aracılığıyla İsa’yı Mısır’dan çağıracağını önceden bildirmişti. ( Hoşeya 11. Bölüm, 1. Ayet). Bu peygamber tarafından verilen haber önce İsrailoğulları hakkında buyurulmuştur. Şöyle ki, İsrailoğulları bir süre Mısır’da kalıp fazlasıyla zorluk çektiklerinden, Musa’nın aracılığıyla çıkarılıp Ken’an’a geldiler. Bunlar diğer milletlerden daha fazla ilahi lütufa nail olduklarından Tanrı tarafından ‘Oğul’ ifadesiyle anıldıkları Ahd-i Atik’te yazılıdır. Bundan başka Musa, Davud ve eski zamanlardaki peygamberler İsa Mesih’in örnekleri ve delilleridir. Bazen İsrailoğulları aynı soydan olmaları sebebiyle İsa Mesih’in benzerleri olduğu iddia edilir. Bunun gibi Tanrı’nın İsrailoğullarına gönderdiği Ahd-i Atik’in hükmü, İsa Mesih aracılığıyla gönderilen Ahd-i Cedid’in hükmünün delili ve benzeridir.

16.                            Ayet: “Hirodes, yıldızbilimciler tarafından aldatıldığını görünce büyük bir öfkeye kapıldı. Onlardan tam olarak öğrenmiş olduğu zamana göre, Beytlehem ve tüm yöresinde bulunan iki ve daha küçükyaştaki erkek çocukların hepsini öldürttü. ”

Hirodes çok zalim, merhametsiz ve sinirli bir adam olduğundan, öldürtmek istediği kişinin yani İsa’nın kesinlikle ölmesi için iki yaşından aşağı tüm çocukları öldürttü. Bu olayda kaç çocuğun öldürüldüğü tam olarak bilinmese de Beytlehem’in küçük bir şehir olduğu düşünülürse pek çok çocuğun öldürüldüğü anlaşılır.

17-18. Ayetler: “O zaman Yaremya peygamberin söylediği şu söz yerine gelmiş oldu çünkü Ramah ’ta bir ses duyuldu; ağlayış ve acı feryat sesleri. Rahel kendi çocuklarına ağlayıp onlar olmadıkları için teselli kabul etmezdi, demiştir. ”

Yeremya 31. Bölüm 15. Ayete bakınız. Bu ayetlerde anlatılan Rahel Yakup’un eşi olup, Bünyamin adındaki küçük oğlunu Ramah’ta doğurdu. Ramah Beytlehem'e yakın bir köydü ve Bünyamin kabilesi de o civarda ikamet ettiler. Yeremya peygamberin bu ifadesi iki olayı içine alır. Birincisi Babil padişahı Buhtunnasır idaresi zamanında yani milattan 588 sene önce Yahuda kralı bulunan Sıdkiya ile Yahuda ve Bünyamin kabilelerini esirlik altında Babil’e götürmüş olduğu olayı anlatır. İkincisi Hirodes’in orada günahsız çocukları öldürttüğünü anlatır.

19-23. Ayetler: “Hirodes öldükten sonra, Rabb’in bir meleği Mısır’da Yusuf'a rüyada görünerek, 'Kalk! Çocuğu ve annesini al, İsrail diyarına dön. Çünkü çocuğu öldürmek isteyenler öldü. Bunun üzerine Yusuf kalktı, çocuğu ile annesini alıp İsrail diyarına döndü. Ama Yahudiye 'de Hirodes ’in yerine oğlu Arhelas ’ın tahta geçtiğini duyunca oraya gitmekten korktu. Rüyasında aldığı buyruğa uyarak Celile bölgesine gitti. Oraya varınca Nasıra denen kente yerleşti. Bu, peygamberler aracılığıyla bildirilen, ‘O ’na Nasıra ’lı denecektir ’ sözünün yerine gelmesi için oldu. ”

Bu ayetleri açıklamaya gerek yoktur. Manaları zaten açıktır. İsa Mesih ilahi emir ile Mısır’a gidip bir sene' kadar ikamet ettikten sonra düşmanı ölünce Mısır’da kalmasına bir sebep kalmayınca yine ilahi emirle asıl vatanı olan Yahudistan’a dönmek istemişse de Hirodes’in oğlu Arhelas’tan korkup Celile’ye gitti. Ama 23. Ayette söylenen peygamberler kelimesi hepsi anlamında olup bir peygamberden değil, belki bütün peygamberlerin söylediğini açıklar. Ama îsa Mesih hakkında Nasıra’h tabiri hiçbir peygamber tarafından bildirilmemişse de Nasıra halkı İsrailoğullarınm gözünde l

hor görülen halk olması sebebiyle çoğu zamanlar hor görüldüklerinden Isa Mesih’in de İsrail illerinde hor görüleceği, fakir olacağı ve eziyet çekeceği bu sözlerle ima edilir ( Yeşaya 53. Bölüm, Yuhanna 1. Bölüm 46. Ayet ve 7. Bölüm 52. Ayet).

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

(1-10) Vaftizci Yahya’nın çöldeki vaazı, ( 11-12 ) Yahya’nın İsa Mesih’e sığınıp O’na yönelmesi, (13-17 ) İsa Mesih’in vaftiz edilmesini anlatır.

1.                       Ayet: "O günlerde vaftizci Yahya ortaya çıktı. Yahudiye çölünde şu çağrıda bulunuyordu: ”

Tefsir edilen birinci ve ikinci bölümlerde İsa Mesih’in çocukluğu anlatılmıştı. Üçüncü bölümde anlatılacak konular onun kurtarıcı ünvanı, dolayısıyla zorlu alın yazısına uygun olan büyük işlerine başlamasına dair olup, çocukluğundan otuz yaşına kadar Luka’nm ikinci bölümünde anlatılan şeylerden başka bir bilgimiz yoktur ( Luka 2. Bölüm 41-52. Ayetler ve 3. Bölüm 23. Ayet). * O günlerde * O günlerde sözcüğü genel manada kullanılıp, özel bir zaman ifade etmez. * Vaftiz edici Yahya * Bu kişinin doğumu ve diğer durumları hakkında Matta her lne kadar anlatmamışsa da Luka’nm birinci bölümünde doğumuyla ilgili bazı konular açıklanır. Adı geçen Yahya, İsa Mesih’ten biraz önce gelip onun peygamberliğinin ortaya çıkacağım müjdeleyen biriydi ve Yahya’ya vaftiz edici adı verildi. Çünkü vaftizin su ile temizlenmek geleneklerinden bir işaret olduğunu Yahudiler de biliyordu. * Çölünde * Yani çok az insanın yaşadığı bir yerde kendisine gelenlere işledikleri günahları gösterip tövbe etmeye davet ederek ilahi kanun gereğince herkesin boyun borcunu gösterirdi.

2.                                          Ayet: " Tövbe edin! Çünkü Göklerin Egemenliği yaklaşmıştır. ”

*Tövbe edin* O zamandaki Yahudilerin durumlarına bakıp Tann’nın azabını açıklayıp onları tövbe etmeye davet etmek çok uygun bir davranış idi. Çünkü bütün işleri fesat çıkarmak, günah işlemek ve şeytani işlerle uğraşmaktı. Dolayısıyla Tann’nın gazabım hak etmişlerdi. * Göklerin Egemenliği * Göklerin Egemenliği ya da Tann’nın Egemenliği sözü Ahd-i Cedid yani Incil’de seksen defadan fazla söylenmiştir. Bunun anlamı iki üç türlü olabilir. Bazı yerlerde dünyevi nesnelerin hepsi yok olduktan sonra baki olan ruhani ve semavi hal ile Tann’nın huzurundaki kıymetli mutluluk yada cennet demektir. ( Matta 3. Bölüm 11. Ayet; Markos 14. Bölüm 25. Ayet; Elçilerin İşleri 14. Bölüm 22. Ayet). Ve bazı yerlerde insanlann kurtuluş ve sonsuz hayata kavuşmaları için Tanrı tarafından eski zamanlardaki Ahd-i Atik yani Tevrat ve Zebur’da söz verilmiş ve İsa Mesih aracılığıyla Ahd-i Cedid yani Incil’de açıklığa kavuşan kurtuluş anlamındadır. Bundan dolayı Göklerin Egemenliğine kavuşmak İsa Mesih’in emirlerini açık yüreklilikle kabul ederek onun nimetleriyle sonsuz kurtuluşa ermekten ibarettir. ( Markos 1. Bölüm 14. Ayet; Luka 16. Bölüm 16. Ayet; Matta 23. Bölüm 13. Ayet). Diğer yerlerde anlatılan birinci ve ikinci manalarını içine alarak yani İsa Mesih’in aracılığıyla hak yoluna delil olmakla beraber sonsuz kurtuluşa, mutluluk ve cennet manalarına gelir. Yani İsa Mesih’in kendine verilenlere layık olduğu ve bizim günahlarımıza bedel olarak alındığına inanmak anlamıyla Tanrı katında bağışlanmış ve değer verilen kullarından ibaret olan, yerde ve gökte bulunan Tanrı’nın milleti anlaşılır. ( Matta 13. Bölüm 14 ve 47. Ayetler; 5. Bölüm 19. Ayet; Yahya 3. Bölüm 3. Ayet). * Göklerin Egemenliği yaklaştı * Yani Rabb İsa Mesih’in ortaya çıkmasında, müjde ve ilahi lütuf ile insanlara iyilik ve vesile olunmuştur.

3.                        Ayet: “Nitekim Yeşaya peygamber aracılığıyla sözü edilen kişi Yahya'dır. Yeşaya şöyle demişti: ‘Çölde yükselen ses, Rabb ’in yolunu hazırlayın, geçeceği yolları düzleyin’diyor. ”

Bu ayette anlatılan söz Yeşaya’nın 40. Bölüm 3. Ayetindedir. Rabb İsa Mesih’in geleceğine şahitlik etmesi için Yahya’yı göndermesi, bir padişah sefere çıkarken yolunu ve mola yerlerini hazırlamak için önceden gönderilen müjdecilerin görevleri gibidir.

4.                        Ayet: “Yahya’nın deve tüyünden giysisi, belinde deriden kuşağı vardı. Tek yediği çekirge ve yaban balıydı. ”

Yahya’nın giyecek ve yiyeceği İlyas peygamberinki gibiydi. ( 2. Kralların 1. Bölüm 8. Ayetine bakınız.). Şık giyecekler, pahalı yiyecekler Yahya’nın memuriyetine ( vazifesine) uygun değildi. Onun yiyecek ve giyecekleri fakirlerinki gibi olmalıydı. * Çekirgeleri * Çekirge yemek ibadet yada gelenek idi (Levililer 11. Bölüm 22. Ayet).

5.                           Ayet: “O zaman Kudüs ’ün ve bütün Yahudiye ’nin ve Şeria nehri yöresinin halkı O ’na geliyordu. ”

S

Yahya’nın şan ve şöhreti her tarafa yayılıp ilan edildikten sonra Yahudiler, İsa Mesih’in gelmesini beklediklerinden büyük bir kalabalık ile sözü edilen vaizin müjdelerini dinlemek için toplanırlardı.

6.                           Ayet: “Günahlarını itiraf ediyor, onun tarafından Şeria nehrinde vaftiz ediliyordu. ”

* Şeria * Bu Şeria ırmağı Kudüs’ün güney doğusunda bulunan küçük bir ırmak olup, Celile tarafından Kudüs’ün güneyinde Lut gölüne dökülür. Burada vaftiz edilen Yahudiler Yahya’nın öğütlerini ve haykırışlarını işitip perişan hallerini anlayıp günahlarım anlayan kişilerdi ve bizler günahkarız ve bir kurtarıcıya muhtacız diyerek vaftiz edildiler. Yahya’nın bu vaftizi İsa’ya iman etmenin işareti değildir, çünkü o zamanda İsa daha ortaya çıkmamıştı ve ona iman etmeye ne kadar hazır olsalar da onların mamudiyeti iman mamudiyeti değil, ancak tövbe mamudiyeti idi. Yalnız samimi kalple kendi günahlarını itiraf eden kimseler vaftiz olundular.

7.                           Ayet: “Ne var ki, Ferisilerle Sadukilerden birçok kişinin vaftiz olmak için kendisine geldiğini gören Yahya onlara şöyle seslendi: ‘Ey engerekler soyu! Gelecek olan gazaptan kaçmanız için sizi kim uyardı?’”

O zamanlar Yahudiler arasında Ferisiler, Sadukiler ve Eseniler adıyla üç büyük ve saygın grup vardı. Bunlardan Eseniler hakkında Ahd-i Cedid’de bir şey anlatılmamışsa da tarihçi Yosifos’un yazısına göre bunlar nefislerini kıran ve sofu kimseler olduklarından dünya lezzetlerini terkeden ve dünyaya çok önem vermeyen dört bin askerden ibaret idiler. Ferisiler Yahudilerin öğretmenleri idiler ve ruhaniler grubundan sayılırdılar. Ferisi tabiri İbranice’de ayrılma, dağılma manasındadır. Bunlar kendilerini diğer gruplardan ve avam takımından üstün tutup elbise, bilgi ve buna benzer şeylere dair İsrail arasında kabul edilen ayin ve ibadetlere bazı sözler ekleyip tabi oldukları dinin esası olan Tevrat’tan ziyade bu sözlere dikkat ederek fazlaca nüfuz ve şöhret edinip halkın arasında saygın adamlar oldular ve aralarında hadis kabul ettikleri ibareleri Tevrat’tan önemli ve saygın tuttukları halde yine kendilerini millet arasında ehl-i Tevrat ve şeriat gösterirlerdi. Bunlar her ne kadar açıktan dine bağlı ve

I

doğru dürüst görünürlerse de gizliden ara bozucu ve zalim olduklarından Matta’nın 23. Bölümünde onların gurur ve iki yüzlülükleri hakkında İsa Mesih tarafından onların ahlakları ve terbiyeleri şeytani özellikler gösterdiklerini açıklayan sözler söylemiştir.

Bu ayette geçen Sadukiler kıyameti inkar ederlerdi. (Elçilerin İşleri 23. Bölüm 8. Ayete bakınız) Sadukiler hadislerin hepsini reddedip yalnız Tevrat’ta Musa ile ilgili açıklamaları peygamberlik işaretleri kabul ederlerdi. Sadukilerin inancı kuru ve verimsiz olmakla birlikte Tanrı’nın kainatın koruyucusu ve gözeteni olduğunu inkar ettiler. Sadukiler çoğu zamanlar milletin büyük hizmetlerinde bulunsalar da Ferisilerle muhalif idiler. Bu iki grup ta dünyayı seven gururlu adamlar olup, Tann’nın şeriatının ruhani manasını terkedip İsa Mesih’e karşı durdular. Bu anlatılan grupların milattan yüz elli yıl önce var olduklanna dair bilgilerimiz vardır. Ama îsrailoğullan arasında ne zaman ortaya çıktıktan tam bilinmiyor. Vaftiz edici Yahya’nın vaazlarını dinlemeye ve vaftiz olmaya gelen cemaatler arasında bazı Ferisiler ve Sadukiler vardı. Ama onların vaaz ve öğüt kabul edip ıslah olmayacaklarını gören Yahya onlara şiddet dolu sözler ile "■Engerekler soyu* diyerek onların gerçek ahlaklarını ortaya serdi. Çünkü onlar kendilerini İbrahim’in oğlu sayarak yılanın özelliklerini gösterirlerdi. *Gelecek gazaptan* Bu gazap sözünden iki anlam çıkarılır: Öncelikle Roma İmparatoru tarafından Yahudi milletiyle Kudüs’ün harap olması için gelecek gazaptan, ikinci olarak kendi yanlış iş, hareketleri ve bozuk fikirlerine göre ahirette hak ettikleri büyük azaptan ibarettir.

8.                                              Ayet: “Bundan böyle tövbeye yaraşır meyveler verin. ”

Görüntü ve şekil olarak tövbe etmek bir fayda getirmez. Hayırlı işlerle Tanrı katında kabul göreceğini uman kimse tövbenin gerçek manasını anlamıştır. Tövbe eden kimse bütün uygunsuzluklardan kurtulup alçak gönüllülükle ilahi emirlere uyarak doğru işler ve övgüye değer ahlaklarıyla Tann’nın merhamet ve iyiliklerine tevekkül eder. Ama bu Ferisiler ve Sadukiler yalnız kendi boş işleri ve boş inançlarına tevekkül edip, yine zulüm, kibir, gurur ve iki yüzlülük özelliklerini taşıyorlardı. Bundan dolayı tövbenin meyveleri temiz yaşantıda bulunur. ( Matta 7. Bölüm 20. Ayet; Elçilerin İşleri 26. Bölüm 20. Ayet; Titus’a Mektup 2. Bölüm 11 ve 13. Ayetler; Yeşaya 1. Bab 11-27. Ayetler; Efeslilere Mektup 5. Bölüm 9. Ayet; Filipililere Mektup 1. Bölüm 11. Ayet)

9.                            Ayet: “Kendi kendinize: ‘ Bizim babamız İbrahim’dir” diye düşünmeyin. Çünkü size: ‘Tanrı İbrahim ’e şu taşlardan bile çocuk yaratacak güçtedir’ denmekte. ”

Bu ayet Yuhanna’nın 8. Bölüm 33 ve 39. Ayetleriyle karşılaştırılınca İsrailoğullanndan olmak onlara elbette Tanrı katında değer kazandırsa da Yahya onlara buyurur ki: İbrahim’in soyundan olman bir kazanç getirmez, çünkü Tanrı bütün insanları topraktan yarattığı gibi isterse taşlardan da insan yaratabilir.

10.                            Ayet: “Balta şimdiden ağaçların köküne dayanmıştır. İyi meyve vermeyen ağaç kesilip kesilip ateşe atılacak. ”

*Balta ağaçların köküne dayandı * Bu ayet sadece bir benzetmeden ibaret olup kararlaştırılmış olan ceza veya tehlikeyi açıklar. Çünkü kesilecek şey yalnız dal değil, ağacın köküdür. Kuru ve meyvesiz ağaçlar, kesilip kaldırıldıkları gibi İsrailloğulları gibi Tanrı’nın büyük nimetlerine kavuşmuş olan bir kavim ilahi emirlere uymayıp asi ve ara bozucu olursa bu kavim bile kökünden kesilip ortadan kaldırılır. Ve bu hüküm o zamanlarda Yahudilere gelmek üzereydi. Az vakit geçtikten sonra Kudüs Romalılar tarafından harap edildi. Yahudi milletinden geriye kalanlar her tarafa kaçıp bugüne kadar tek başlarına ve perişan yaşadılar.

11.                            Ayet: “Gerçi ben sizi tövbe için suyla vaftiz ediyorum, ama benden sonra gelen benden daha güçlüdür. Ben bile O ’nun çarıklarını taşımaya bile layık değilim. O sizi Kutsal Ruh ’la ve ateşle vaftiz edecek ”

Yahya İsa Mesih’in geleceğini açıklayarak insanların imana hazır olmalarını öğütleyip kendine gelenleri suyla vaftiz ederdi. Ama tövbe eden kişilerin kendisinin kurtarıcı olduğunu zannetmemeleri için alçak gönüllülükle onlara gelecek kurtarıcıyı göstererek kendisinin de onun bir kulu olduğunu söylerdi. * Kutsal Ruh ve ateş ile vaftiz edecektir. * Yani Kutsal Ruh’un güç ve tesirleriyle insanlar huy ve ahlakta değiştirilip yenilenecekler, yalnız cesetleri su ile değil ruhları ilahi güç ile yıkanacaktır. (temizlenecektir) İsa Mesih’in mamudiyeti bir adamın içinden tazelenip İsa Mesih’e iman ederek onun aracılığıyla hediye edilen nimetlerden pay almasının işaretidir ve böyle yenilenip vaftiz olanlar saf ateş ile denenip saf kılındığı gibi bunlar da diğerleri tarafından gizli düşmanlık beslenip üzüntü ve keder ile sınanacaklardır. Şöyle ki onların iman ve sevgileri samimi ve içten olup, gerçekten İsa Mesih’e itaat ediyorlar mı yoksa sadece görünüşte bir imandan ibaret midir diye ortaya çıksın. ( Matta’nm 16. Bölüm 24. Ayet; Petrus’un Birinci Mektubu 1. Bölüm 7. Ayetine bakınız).

12.                            Ayet: “Yabası elindedir. Harmanını iyice savurup buğdayını ambara yığacak ama samanını sönmeyen ateşle yakacaktır. ”

Harman tabiri öncelikle Yahudi milleti için söylenmişse de diğer milletleri de içine alır. Şöyle ki bir çiftçi kendi harmanım savurup buğdayını samandan ayırıp ambarına koyduğu gibi İsa Mesih de kendi harmanının görevlisi ve elindeki yaba da onun hakemidir. Doğru kişiyi, ara bozuculardan, iki yüzlülerden ayırıp mü’minlere sonsuz hayat ve mutluluk hediye edip, ara bozucuları ve münafıkları işkence ve sonsuz yok oluşla cezalandıracaktır. (Matta 25. Bölüm 31-46. Ayetler)

13.                            Ayet: "Bu sırada İsa, Yahya tarafından vaftiz edilmek üzere Celile’den Şeria nehrine, Yahya’nın yanına geldi. ”

îsa otuz yaşma kadar Celile vilayetinin Nasıra şehrinde ikamet ederdi ( Luka 2. Bölüm 15 ve 49. Ayet; 3. Bölüm 23. Ayet) İsa İsrailoğullarmın soyundan olup, ezelden kendisine gönderilen şer’i hükümleri ve özel görevini yapmaya başlamak için Yahya’nın yanma gelip vaftiz olacaktır. Kendisi doğduğu andan itibaren ilahi kanunlara tamamen itaat ederek Tanrı’nın gazabını hak eden insanları sonsuz hayata kavuşturmak için layıkıyla çalışmasından başka kişiliğinde de temiz ve günahsız olduğundan günahkar insan şeklinde ve şeriat hükmü altında bulunmaya alçak gönüllülükle gerçekleştireceği keffaret kurbanına tevekkül ve iman edenleri Tanrı yanında sadık ve makbul ettirmek düşüncesindeydi. ( Romalılara Mektup 8. Bölüm 3. Ayet ve 10. Bölüm 4. Ayet; Galatyalılara Mektup 4. Bölüm 4. Ayet)

14.                            Ayet: "Ne var ki Yahya, ‘ Benim senin tarafından vaftiz edilmem gerekirken sen mi bana geliyorsun? ’ diyerek O ’na engel olmak istedi. ”

İsa’nın görevine bakarak değil, belki temiz kişiliği gereği Yahya tarafından vaftiz edilmesi doğru değildi. Çünkü tövbeye kesinlikle muhtaç değildi. Fakat kefaleti altında bulunduğundan vaftiz olması gerekiyordu ve gerçekten Yahya İsa’dan ruh ile vaftiz olmaya muhtaçtı.

15.                            Ayet: "îsa O’na şu karşılığı verdi: ‘ Şimdilik buna razı ol! Çünkü doğru olan her şeyi bu şekilde yerine getirmemiz gerekir'. ' O zaman Yahya O ’nun dediğine razı oldu. ”

Şimdi gelmesi burada önemli bir anlam ifade eder. Yani İsa Mesih görevine başlamak üzere iken demektir. * Bütün şer’i * yani ilahi kanunlara dair bütün şeriat hükümleri demektir. Bu yönüyle İsa’nın söylediği sözden sonra Yahya sustu.

16.                            17. Ayetler: "İsa vaftiz olur olmaz sudan çıktı. O anda gökler açıldı ve İsa, Tanrı ’nın Ruhunun güvercin gibi inip üzerine konduğunu gördü. Göklerden gelen bir ses de şöyle dedi: ’ Sevgili oğlum budur, O ’ndan hoşnudum. ’ ’’

İsa Yahya tarafından vaftiz edildi ve öncelikle Tanrı olaya şahitlik etti. Ruhu’l Kudüs yani Ruhullah ( Kutsal Ruh ) bir güvercin şeklinde ona geldi ve geldiği şekilde bir süre kaldı ve bu mucizeyi İsa ve Yahya’dan başka kimsenin görüp görmediğini bilmiyoruz ( Luka 3. Bölüm 32. Ayet; Yuhanna 1. Bölüm 33. Ayet). İşte İsa Mesih görevini yapmaya izin almıştı. Çünkü Kutsal Ruh’un güvercin şeklinde onun üzerine inmesi ruhun Tanrı’ya ait olduğunun belirtisidir ve İsa Mesih’in yumuşak huylu, merhametli ve insanları sevici olduğunu Ruhullah’ın güvercin şeklinde görünmesi kanıtlar. ( Matta 11. Bölüm 29. Ayet; Yeşaya 42. Bölüm 1-3. Ayetler ). Tanrı kendi sözü ile şahitlik edip, ‘Bu benim oğlumdur’ diye buyurur. İsa Tanrı’nın oğlu olduğundan bütün ilahi özelliklere sahipti. İsa Mesih tertemiz, lekesiz ve günahsız bir kişiliğe sahip olup, şeriata tamamen itaat ederek Tanrı tarafından atandığı görevini yapmaya başlamasının belirtileri görünüp insanları günah ve şeytandan ve sonsuz yok oluştan kurtarıp, sonsuz hayatı bağışlamaya hem gücü yeterdi hem de hazırdı.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

(1-11) Mesih’in sınanması, (12-16) onun Kefernahum’da ikamet etmesi, (17) onun müjdelemeye başlaması, (18-22) onun Petrus, Andros, Yakup ve Yuhanna’yı çağırması, (23-25) onun hastaları iyileştirmesini anlatır.

1.                           Ayet: "O zaman İsa İblis ’in denemelerinden geçmek üzere Ruh tarafından çöle götürüldü. ”

*0 zaman* Yani 3. Bölümün son ayetinde yazılana göre tsa Mesih’in vaftiz edilerek görevine başlamak üzere demektir. * Şeytan* Sözcüğü İbranice olup düşman demektir. Ve gerçekten şeytan hem Tanrı’ya hdm de insanlara düşmandır. Ahd-i Cedid’de şeytan adı birçok kere anılır ve bu sözcük bazen bütün Tanrı’ya isyan eden melekler demek olduğu gibi onların reisi olduğu da anlaşılır. *Ruh tarafından götürüldü* İsa Mesih vaftiz edildiğinde üzerine konan kutsal ruh ya da Ruhullah’ın yol göstermesiyle çöle götürüldü. Bundan da anlaşılacağı gibi Kutsal Ruh İsa’dan önceliklidir. Halbuki Yuhanna’nın 16. Bölümünde bunun tersi yani İsa Mesih’in öncelikli olduğu görülür. Çünkü bu öncelikler görev gereğidir. Şerefle alakalı değildir. *Çöle* Çöl halkın olmadığı yer sanılır. Burada söylenen çölün Kudüs’ün batı tarafında ıssız bir yer olduğu sanılır. Günahtan kaçmayı amaç edinenlere ıssız yerlere gitmesi pek de akıllıca değildir. Her ne kadar ıssız yerlere gitsek de şeytandan kurtulamayız. * Şeytanın denemelerinden geçmek için* İsa Mesih kendi büyük davasına başlamak üzere Tann’nın ve insanın büyük düşmanı şeytan ile denendiği halde onu yenen ve onu yenilen insanları da onu bedenden çıkarıp bu büyük düşmanın başını ezmekle onun verdiği zararları gidermek İsa Mesih’in görevi idi ve gerçekten İsa şeytan ile savaşarak onun göstermiş olduğu sapıklıkların hepsini yendi ve bu sapıklıkların ortasında bulunduğu halde İlahî emirlerin dışına çıkmamak onun görevi idi. Ve bunlar gibi günahsız olarak hiçbir şekilde dünyaya yönelmeyen kişi ne kadar sapık olabilir. Ve sapıklık o ruhu pek etkilemez diye sorulsa şöyle cevap verilir ki, gerçekten burada ısrar vardır. Ama Adem önceleri günahsız ve temiz bir şekilde yaratılmış bir kişi iken cüz’i iradesiyle günah işlemesi mümkündü, ve günah işledi de. Yine sorulabilir ki niçin Tanrı günahın dünyada ortaya çıkmasına izin verdi? Bunda da bir sır vardır ve en uygun cevap şu olabilir. Tanrı böyle uygun gördü ve Tanrı günahı yaratmadı. Kendisi Adem’e günah işletmedi. Ancak Adem’i cüz’i iradeye sahip bir kişi olarak yarattı. Ve Adem’in ruhunun yaratıldığı gibi temiz ve itaatkar kalması veya günah işlemesi tamamen Adem’in iradesi altındadır. Hatalar ve suçlar Adem’in cüz’i iradesi ile meydana gelir. Eğer jsa cüz’i iradesini yasak meyveyi yemek için kullansaydı asla bizim kurtuluşumuza gücü yetmezdi (Ibranilere Mektup 4. Bölüm 15. Ayet; 6. Bölüm 18. Ayet). Ama kurtarıcımız şeytanı her hususta yendiğinden iman ile ona sığınanlar ümit bulabilirler ve onlar da İsa aracılığıyla şeytanı yenerek sonsuz hayata sahip olurlar (Luka 4. Bölüm 1-13. Ayetler).

2.                                                  Ayet: “Ve kırk gün kırk gece oruç tuttuktan sonra acıktı. ”

İsa tam kırk gün kırk gece oruç tutmuştur. Bu oruç insan gücünün ötesindedir ve bir mucizedir. Bu kırk gün kırk gece de şeytan tarafından yoldan çıkarılmaya çalışıldığı Markos ve Luka’nın yazdıkları İncillerde açıklanır. * Sonra acıktı* Yani İsa adı geçen sapkınlık esnasında şöyle saklandı ki asla cismani ihtiyaçlarından haberi olmazdı.

3.                           Ayet: “O zaman ayartıcı ona gelip: “Tanrı’nın oğlu isen söyle de şu taşlar ekmek olsun ” dedi.

♦Ayartıcı yanma gelip* Bu imtihanı yapan şeytanın İsa’ya şeklen görünüp görünmediğini tefsir eden tarafından tam olarak bilinmiyor. Burada yazılan (yani 4. Bölümde) sözlere bakılırsa şeytanın şeklen göründüğü anlaşılır ve İbranilere Mektup kitapçığının 4. Bölüm 15. Ayetine bakılırsa, İsa her hususta bizim gibi dalalete çok sapan biri olduğu söylenir ve bundan da anlaşılır ki şeytan İsa’yı imtihan ettiğinde hem şeklen göründü hem de insanların ruhlarına sapıklıklar yerleştirdiği için şekil olarak ortadan kaldırdıysa da imtihan çok zorlu geçti. O zaman şeytan bütün kuvvetiyle İsa Mesih’i yenmek için çalışmaya başladı ve imtihan başladı ve şeytan kuvvetini üçe

bölmüştü. Yani İsa’yı denemek için üç çeşit tuzak hazırlamış idi. Şeytanın birinci tuzağı Yuhanna’nın 1. Mektubunun 2. Bölüm 16. Ayetinde anlatıldığı gibi nefsin şehvetinden ortaya çıkan günahlardır. Şöyle ki nefsin kuvvetinden dolayı zina gibi günahlar ortaya çıkar. *Eğer Tanrı’nın oğluysan* Şunun bilinmesi gerekir ki İsa şeytanın bu tuzaklarından İlahî kuvvetlerini kullanarak değil, sadece İnsanî kuvvetlerini kullanarak kurtulmuştur. Adem şeytanın tuzağına düşerek hem kendisini hem de tüm soyunu günaha soktu. İsa ise insanları şeytanın tuzakları ve denemelerinden kurtarmak amacıyla şeytanı yalnız İnsanî kuvvetiyle yenmeyi uygun gördü ve böyle yapması da lazımdı. Şöyle ki o zaman İsa Mesih şeytana İlahî güçlerini gösterseydi bir yönüyle tuzağa düşmüş olurdu. *bu taşlar ekmek olsunlar* İsa Mesih kırk gün kırk gece oruç tuttuğu için acıkmıştı ve bir şeyler yemesi gerektiğinden şeytanın bu tuzağını atlatması çok zor oldu. Ama İsa birkaç adama yetecek kadar yemek ile büyük kitleleri doyurmuş ise de asla kendi nefsi için bir mucize göstermedi.

4.                           Ayet: "İsa ona şöyle cevap verdi: ‘Kutsal yazılarda insan yalnız ekmekle değil, Tanrı ’nın ağzından çıkan her sözle yaşar. ’ diye yazılmıştır. ”

Şeytanın tuzağına karşı efendimizin verdiği cevap Tesniye’nin 8. Bölüm 3. Ayetinde yazılanlardır. Bu cevap verilebilecek en uygun ve en iyi cevaptır. Çünkü Tanrı İsrailoğullarını çölde kurak geçen bir senede gökten inen bir ekmek ile doyurduğunu herkes bilirken ona temiz bir kalp ve alçak gönüllülükle Tanrı’ya sığınan ve iman eden kişilere dünyevi nimetleri göndermez mi ve bütün yarattıklarını beslerken en değerli yaratığım beslemez mi? (Matta 6. Bölüm 25 ve 26. Ayet).

5.                                                  Ayet: "Sonra İblis onu kutsal kente götürdü. Tapınağın tepesine çıkardı. ”

Tapmak Kudüs’te Tanrı’nın emriyle Süleyman’ın yaptığı Tanrı’nın evidir. Tapmak İsrailoğullarının ibadet ettiği yer olup kubbesi çok yüksekti. Bu ibadet yeri M. S. yetmiş senesinde Roma imparatorunun Kudüs’ü kuşattığı sırada yıkıldı.

6.                           Ayet: "Ve ona ‘Eğer sen Tanrı’nın oğlu isen, kendini buradan aşağı at. Çünkü şöyle yazılmıştır. Tanrı senin için meleklerine ayağın yere çarpmasın diye seni ellerinin üzerinde taşımalarını emredecek’ dedi. "

Şeytan da kutsal yazıları söyleyebilir ve onun burada söylediği sözler Mezmurlann 91. Bölüm 11. Ayetinde bulunur. Tuzağa düşürücü şeytanî özelliği ile Isa’ya görünmeyip tekrar Tanrı’nın oğlu olduğunu göstermesini istedi. Eğer kendini kubbeden aşağı atıp zarar görmediğini görürler ise iman edecekler dedi. Ve tuzak da gururluluğa işaret eder. Yine Yuhanna’nın 2. Bölüm 16. Ayetine bakınız. İşte uygun olmayan zamanda ve durumda bir şeyi yapmak için ‘Tanrı’ya sığındım’ diyerek o şeyi yapmak günaha girmek demektir. Bundan dolayı İsa şeytanın bu önerisini kabul etmedi.

7.                            Ayet: "Isa da İblis ’e: “Tanrı ’n olan Rabb ’i sınama diye yazılmıştır. ’ diye karşılık verdi. ”                        >

i

Bu söz Tesniye’nin 6. Bölüm 13. Ayetindedir. İsa Mesih’in kendini kubbeden aşağı atması Tanrı’yı sınaması demekti.

8.                            9. Ayetler: “İblis onu tekrar yüksek bir dağa çıkarıp ona tüm görkemleriyle dünyanın bütün ülkelerini gösterdi. ‘Yere kapanıp bana taparsan, bütün bunları sana vereceğim’dedi. ”

Üçüncü olarak önerilen tuzak hırs, şan ve bunlar gibi gözlerin dünyayı istemesi sonucu ortaya çıkan günahlara işaret eder. Lanetli şeytan üçüncü tuzağını önerdiğinde kendi şeytanî özelliklerini ortaya serdi.

10.                            Ayet: “O zaman İsa ona: ‘Çekil git, Şeytan! Tanrın olan Rabb ’e tap, yalnız ona kulluk et diye yazılmıştır ’ karşılığını verdi.

İsa’nın Şeytan’a verdiği bu cevap Tesniye’nin 6. Bölüm 31. Ayetinde bulunur. İşte İsa Şeytan’m bütün kuvvetini kullanarak hazırladığı bu tuzaklara düşmemiş ve şeytanı yenerek yanından kovmuştur. İsa Şeytan’ı her yönüyle yenmesi insanların Şeytanların tuzakları ve tesiriyle sonsuz yok oluştan kurtulacağına güçlü ve yeterli bir isbattır.

11.                            Ayet: “Bunun üzerine Şeytan İsa’yı bırakıp gitti. Melekler de gelip İsa’ya hizmet ettiler. ”

Ama İsa çarmıha gerilmeden bir gün önce Şeytan Getsemani isimli bahçede gelip bütün gücünü kullanarak O’nu tuzağa düşürmek istedi (Luka 22. Bölüm 53. Ayet; Yuhanna 14. Bölüm 30. Ayet). "“Melekler ona hizmet ettiler* Bu sözden de anlaşılacağı gibi melekler İsa’nın dünyevi ihtiyaçlarını gidermesine yardım ettiler.

12.                                              Ayet: “ İsa Yahya’nın tutuklandığını duyunca Celile’ye döndü. ”

Yuhanna’nm yazdıklarına göre İsa Mesih’in bazı durumlarını Matta burada anlatmadı. Yani İsa çölden döndükten sonra vaftizci Yahya halkın önünde ona şahitlik etti (Yuhanna 1. Bölüm 29. Bölüm). Yuhanna’nm 2. Bölümüne göre İsa Celile’ye gidip yine Kudüs’e dönerek orada bir müddet durduktan sonra 12. Ayette de Matta’nm anlattığı gibi Celile’ye döndü. Yuhanna’nm 3 ve 4. bölümlerinde anlatılan durum İsa’nın Kudüs’e dönüşünden önce oldu. *Yahya’nm tutuklandığını* Bu olay Matta’nm 14. Bölüm 3-12. Ayetlerinde anlatılır.

13-16. Ayetler: “Nasıra’dan ayrılarak Zebulun ve Naftali yöresinde Celile gölü kıyısında bulunan Kefernahum ’a gelip yerleşti. Bu, Yeşaya peygamber aracılığı ile bildirilen şu sözün gelmesi için oldu: ‘Zebulun diyarı ve Naftali diyarı, Şeria nehrinin ötesinde, deniz tarafı, ulusların Çelilesi! Karanlıkta yaşayan halk, büyük ışık gördü. Ölümün gölgelediği diyarda yaşayanların üzerine ışık doğdu. ’ ”

*Nasıra’dan ayrılarak* Biliyoruz ki İsa Mesih çocukluğundan Nasıra’dan ayrılıncaya kadar burada idi (Matta 2. Bölüm 23. Ayet). Bu şehri terk etmesinin sebebi Luka’nın 4. Bölümünün 16. Ayetinden 31. Ayetine kadar yazdığı sözlerden anlaşılır. Yani o şehrin halkı İsa Mesih’e suikast düzenleyip onu öldürmek niyetinde idiler. İsa da orayı terk etti. *Zebulun ve Naftali diyarında * İsrailoğulları Yakub’un son iki evladından türeyen on iki kabileden meydana gelip her biri Yakub’un oğullarının adlarıyla anılırlardı ve bu ayette geçen isimler bunların ikisidir. Yahudistan İsa’nın bulunduğu yerdi ve Yahudiye, Samariye ve Celile denen üç bölgeden ibaretti. Bunlardan Yahudiye Sefid ve Lut göllerinin ortasında idi. Celile ise Yahudistan’ın kuzeyinde idi. Samariya kıtası Yahudiye ve Celile kıtasının arasında idi. Ve İsrailoğulları eski zamanlarda İsrailoğulları orayı kendilerine mal ettikleri zaman on iki parçaya böldüler ve Zebulun ve Naftali halkı Celile kıtasının doğusuna yerleştiler (Yeşu 19. Bölüm 1-16. Ayetler ve 34-38. Ayetler). *Göl kıyısındaki * Buradaki göl Taberiya gölü olup Celile’nin doğusunda idi. *Kefemahum * Kefernahum şehri de Taberiya gölünün batısında idi. İsa burada ikamet ettiğinden onun şehri olarak anılır (Matta 9. Bölüm 1. Ayet). 15 ve 16. Ayetlerde söylenen sözler Yeşaya’nın 8. Bölüm 1 ve 2. Ayetlerinden çıkarılmıştır. Naftali ve Zebulun kabilelerine eski zamanlarda putperest kabileleri hep hakaret ve zulüm etmişler. İsa’nın o tarafta boy göstermesi ile bunların iman edecekleri ve onun aracılığıyla sonsuz hayata ve mutluluğa ulaşacakları ve bunlara sahip olacakları Yeşaya peygamberin söylemiş olduğu haberlerden anlaşılırdı.

17. Ayet: “O zaman İsa şu çağrıda bulunmaya başladı: 'Tövbe edin! Göklerin egemenliği yaklaştı.

Vaftizci Yahya öğüt vermeye: ‘Tövbe edin göklerin egemenliği yakındır’ diye bağırarak başlardı. îsa Mesih de kendi öğütlerini vermeye başladığında ilk sözü insanın günahkar olduğunu ve tövbe etmesi gerektiğini bildirirdi. Markos’un 1. Bölüm 15. Ayetine göre İsa öncelikle tövbe edin ve Incil’e inanın diye buyurmuştur. Çünkü kurtarıcı olan ve hayat müjdesini getiren kendisidir. Vaftizci Yahya ise sadece tövbe ile kurtarıcının geleceği vaktin yakın olduğunu söyledi.

1                   

18-20. Ayetler: “İsa Celile gölünün kıyısında gezerken Petrus denen Simun ile kardeşi Andreya’yı gördü. Balıkçılık yapan bu iki kardeş göle ağ atıyorlardı. İsa onlara, ‘Ardımdan gelin, sîzleri insan tutan balıkçılar yapacağım. ’ dedi. Onlar da hemen ağlarını bırakıp O ’nun ardından gittiler. ”

*Celile gölünün* Yani Taberiya gölü ve Ginesar gölü diye de anılırdı (Luka 5. Bölüm 1. Ayet). *Petrus ve Andreya* İsa kendi yanında bulunmaları için daima bu iki havariyi çağırırdı. Bunlar önceleri de îsa Mesih’in öğrencileri sayılsalar da o zamana kadar işlerini bırakıp her zaman yanında bulunmaları için çağrılmamıştı (Yuhanna 1. Bölüm 40 ve 41. Ayet, 2. Bölüm 2. Ayet). Luka’nm yazdığına göre îsa’nm onları çağırması bir mucize idi (Luka 5. Bölüm 5 ve 6. Ayet). *Sizleri insan tutan balıkçılar yapacağım* Yani îsa Mesih onlara încil’den öğütler vererek insanları kendisine inanmaya aracı etti. * Ağlarım bırakıp onun arkasından gittiler* Bu söz ile tereddütsüz İsa’ya uyanlardan ancak kendilerinin ona tamamen inanarak itaat etmiş oldukları anlaşılır. Bunların birdenbire temiz kalple ve alçak gönüllülükle efendimize uymaları kendilerinden değil ancak İlahî bir ilham ile ruha tesir edilmesi sonucu olmuştur. Bunlar gibi îsa’nm arkasından gitmek isteyenlerin öncelikle temiz kalple iman edip İsa’nın emirlerine uymaları için İlahî bir güce ihtiyaç duyulduğu da anlaşılmalıdır.

21-22. Ayetler: "Oradan daha ileri giden İsa, başka iki kardeşi, Zebedi’nin oğulları Yakup'la Yuhanna'yı gördü. Babaları Zebedi'yle birlikte kayıkta ağlarını onarıyorlardı. İsa onları çağırdı. Onlar da hemen kayığı ve babalarını bırakıp İsa ’nın ardından gittiler. ”

Bu Yakup ve Yuhanna anlatılan Petrus ve Andreya gibi Celile halkından olup balıkçılık yapıyorlardı. Bunların da önceleri birkaç kez îsa ile konuştukları sanılır. Hemen işlerini ve yakınlarını bırakıp îsa’nm öğrencileri oldular.

23.                            Ayet: "İsa, Celile bölgesinin her tarafım dolaştı. Buralardaki havralarda ders veriyor, Göksel Egemenliğin müjdesini duyuruyor, halk arasında rastlanan her hastalığı, her illeti iyileştiriyordu. ”

* Bütün Celile’yi * Yani Celile ve etrafındaki bütün şehir, kasaba ve burada bulunan halkı dolaşıp * Havralarında* Onların ibadet yerlerinde *Göksel Egemenliğin müjdesini* Yani insanoğlunun kurtuluşu hakkındaki müjdeyi veriyordu. *Her türlü hastalığı ve her türlü illeti iyileştirdi. * İsa insanları günahlarından kurtarmak için atanmış olduğundan kurtuluş müjdesini verip ruhsal hastalıklara şifa verdikten sonra bedensel hastalık ve illetlere bakıp iyileştiriyordu (Yeşaya 53. Bölüm 4. Ayet; Matta 8. Bölüm 17. Ayet). İsa yüce görevini açıklamak için bu mucizeleri gösteriyordu.

24.                            Ayet: "Onun ünü bütün Suriye ’ye yayılmış idi. Çeşit çeşit hastalıklara yakalanmış, ıstırap içinde olan, cine tutsak, saralı, felçli olanların hepsini ona getirdiler; O da onları iyileştirdi. ”

*Suriye yöresine * Yani Celile ilinin doğusunda bulunan yerlerde İsa’nın gösterdiği mucizeler her tarafta ilan edilince şifaya muhtaç olan her türlü hastalıklı insanlar da gelerek onun mübarek nefesi ve meshiyle iyileşti.

25.                            Ayet: "Celile, Dekapolis, Kudüs, Yahudiye ve Şeria nehrinin ötesinden gelen büyük kalabalıklar O ’nun ardından gidiyordu. ”

Dekapolis Yunanca olup anlamı on şehir demektir. Yani on şehri olan bir il olarak Taberiya gölünün güneyinde ve Şeria ırmağının doğu tarafında idi. *Şeria nehrinin ötesinde * Şeria nehrinin doğusu demektir.

BEŞİNCİ BÖLÜM

(1-2) İsa’nın dağda verdiği öğütlerin başlangıcı, (3-12) Gerçek mutluluk, (3-16) Mesih’in öğrencilerinin yerin tuzu ve alemin nuru olmalarını, (17-20) O’nun şeriatı tamamlaması için gelmesini, (21-42) O’nun adam öldürme, zina, yemin ve intikam hakkındaki emirlerinin açıklanması ve tefsirini, (43-48) O’nun düşmanları sevmemiz hakkındaki emrini anlatır.

26.                          Ayet: "İsa kalabalıkları görünce dağa çıktı. Oturduktan sonra öğrencileri yanına geldiler. ”

Bu kalabalıkların İsa’nın etrafına her taraftan toplanmış insanlardan oluştuğu 4. Bölüm 23-25. Ayetlerden anlaşılır. *Dağa çıktı* İsa Yahudilerin ibadet yerlerinde öğüt vermiş ise de onun yanına gelen halkın buralara sığması mümkün değildi. Bundan dolayı İsa öğüdünü duyurabilmek için yüksek bir yere çıktı. *Oturduktan sonra* Yahudi hocaları kalabalığa bir şeyler öğrettikleri zamanlar genelde otururlardı (Luka 2. Bölüm 46. Ayet). *Öğrencileri* İsa bunları öncelikle öğrencilerine söylese de, öğrettiği şeyleri buradaki halk dinlerken açıkladığından onlann ruhlarının çıkarlan için buyurduğu şüphesizdir.

27.                                                  Ayet: “Onlara seslenip şöyle ders vermeye başladı. ”

Matta’nm 4. Bölüm 26. Ayetine göre halkın çoğu hastalıkları ve illetlerinden kurtulmak için İsa Mesih’in yanma geldiklerinde onlara yalnız bir ilaç vererek bir hastalıktan kurtardıktan sonra onlann şiddetli ağnlarma ve bütün dertlerine tam bir derman vermeye gücü yeten bir kişinin geleceğine hazır oldularsa da, İsa onların kendisi hakkında olan kötü düşüncelerini def etmek için büyük görevini yapacaktır. Bu dersin özeti Luka’nın 6. Bölüm 20-39. Ayetlerinde bulunur.

28.                                                  Ayet: “Ne mutlu ruhta yoksul olanlara! Göklerin egemenliği onlarındır. ”

O büyük öğretmenin o toplumda birinci söylediği söz “Ne mutlu”dur. *Ruhta yoksul olanlara * Adı geçen toplumun tamamı bedensel ihtiyaçlarını gidermek için İsa’nın yanma gelmişler ise de İsa Mesih ağzını açtığı anda ‘Kendi hükümdarlığında bulunan mutlu kişiler dünya hallerinden ruhça yoksul olanlardır’ der. Çünkü yoksul durumda bulunanlar her ne kadar hayat müjdesini dinleyip onun teslimini kabul etmeye diğer kimselerden daha hazır olsalar da yoksul kimseler küfürbaz ve yaramaz olduklarından iyilik sahibi olamazlar ve bazı zengin adamların doğru olup ruhsal mutluluğa ermesini istemezler. Ruhça yoksul olmak kişinin kendisini topraktan yaratılmış bir günahkar olarak bilmesidir. Tanrı’nın temiz şeriatına uymayıp temizlikten ilim ve kudretten ayn kalarak pis, kabahatli ve Tanrı’nın azabını hak etmiş olduğunu kalpten hissetmektir. Bundan dolayı ruhta yoksul olan insan her şeye muhtaç olup her yönüyle borçludur. Hiçbir şeye gücü yetmeyip sadece Tanrı’nın merhamet ve iyiliklerine sığınarak bulunduğu durumu anlayan kişi Tanrı’nın huzurunda kırık kalple söyler. Bunların delilleri ve örnekleri için önceki ayetlere bakınız (Luka 18. Bölüm 13- 14. Ayet; Mezmurlar 51. Bölüm; Eyub 22. Bölüm 6. Ayet; 2. Tarihler 34. Bölüm 27. Ayet; Yeşaya 57. Bölüm 15. Ayet). *Göklerin Egemenliği onlarmdır* Göklerin Egemenliği tabiri için 3. Bölümün 3. Ayetine bakınız. Ruhta yoksul olanlar Göklerin Egemenliğini memnuniyetle kabul ettiklerinden o alemin bütün ümit, mutluluk ve nimetlerine kavuşacaklardır.

29.                                                  Ayet: “Ne mutlu yaslı olanlara! Onlar teselli edilecekler. ”

Dünyada keyfince yaşayanlara, zevk, sefada olanlar için “Ne mutlu onlara!” denir. Mesih’in bulunduğu yerde Yahudiler, bedensel güç ve mutluluğa ulaşmak için uğraşsalar da, Rabb İsa Mesih gelip dünyevi gücü bulunmadığından başka üzgün hali seçenlere yönelik “Ne mutlu yas çekenlere!” buyurur. Ama üzüntü ille de dünyevî işlerden dolayı duyulan üzüntü değildir. Çünkü dünya ölümü meydana getirir. Ama bir üzüntü vardır ki mutluluğa varır (Korintlilere İkinci Mektup 7. Bölüm 9-10. Ayet).' Günahlardan tövbe eden her kişi üzüntülü olmalıdır. Bu yönüyle matem çekenlerin hepsine ‘Ne mutlu!’ denilmiştir. Çünkü kendi kusurlarını görerek üzülüp Tanrı’dan iyilik isteyerek göz yaşı dökenler, biraz üzüldükten sonra teselli olunacaklardır.

30.                          Ayet: “Ne mutlu yumuşak huylu olanlara! Onlar yer yüzünü miras alacaklardır. ”

* Yumuşak huylu olanlara* Yahudiler, Rabb Mesih’in zamanında bütün düşmanlarını yenip onlardan büyük bir intikam alacaklarını zannederlerdi. Ne mutlu! Düşmandan gördüğü hakaret için intikam alanlara denildiğinde, intikamın tatlı sayıldığı anlaşılırsa da îsa yumuşak huylu olanlara ne mutlu diyor ve Tanrı: ‘İntikam benimdir, cezayı ben veririm’ diye emreder (Romalılara Mektup 12. Bölüm 19. Ayet). Yumuşak huylular başkalarından dolayı uğradığı zararları sabır ve tahammül ile karşılarlar. Ansızın gocunup ve gizlenerek kötülüğe karşı kötülük etmezler. * Yeryüzünü miras alacaklar* Tanrı’ya sığınanlar korunacaklar, ama 'gururlu ve zalim olanlar ve kötülüğe karşı kötülük yapmaya hazır olan kimselerin yok olacaklarını İsa buyurdu. Toplumda gördüğümüz de bu değil midir ki; yumuşak huylu, sabırlı ve kin tutmayan kimsenin işleri iyidir, ama sabırsız, kin güden ve intikam peşinde koşan insanlar kendilerine düşman üretip işleriyle meşgul olamazlar. Hem zamanlarım mücadele ve kavgalarla geçirirler hem de emellerine ulaşamayıp tehlikelere düşerler. Sonunda mallarını, itibar ve ömürlerini tüketirler. Hem şimdiki hem de gelecek hayatta geçerli olmak, her yönüyle faydalıdır (Timoteyus’a Birinci Mektup 4. Bölüm 8. Ayet). Yahudilere göre yeryüzünü miras almak yani söz Verilmiş (vaat edilmiş) Ken’an iline sahip olmak bütün nimet ve mutluluklara ermek demekti.

31.                                                  Ayet: “Ne mutlu doğruluğa acıkıp susayanlara! Onlar doyurulacaktır. ”

Bu dünyada mal, mülk, şan, şöhret ve zevk peşinde koşanlar değil ancak kurtuluş nimetlerini isteyenlere mutlu denir. Çoğunlukla kurtuluş ya da sadakat bütün ruhsal şeyler gibi Tanrı’ya söylenir. * Onlar doyurulacaklar* Günahın kötülüğünü bütün kalbiyle hissedenler tövbeyle sonsuz hayatı isteyerek tövbekar olduklarından istedikleri iyiliklere ve mutluluğa ererek sonsuza kadar doyurulacaklardır.

32.                                                  Ayet: “Ne mutlu merhametli olanlara! Onlar merhamet bulacaklardır. "

Merhamet Tann’nın en güzel sıfatlarından biridir. Tanrı bizim birbirimize, edegeldiğimiz şekilde bizim gibi biçare ve ebedi yok oluşa mahkum olan kimseler hakkında öfke göstermeyip ancak bizlere acıyıp kurtarmak için kendini feda eden oğlunu göndermesiyle bizler hakkındaki sonsuz merhametini gösterdi. Bizler hiç birine layık olmadığımız halde her an bize verilen büyük nimetler Tann’nın merhameti ve şefkatli olduğunu ispatlar. Bundan dolayı fakir ve çaresizlere ve de düşmanlarına merhamet gösterenler Tann’nın merhamet sıfatına ortak olmuş olurlar. Dünya dertler ve üzüntülerle dolu olduğundan merhametli olmaya her gün fırsatımız olur. * Merhamet bulacaklar*Her kim ki başka kimselere merhamet ederse kendisine de merhametli olunacaktır. Başlangıçtan sonsuza dek (ezelden ebede) Tann’nın iyiliği bunlarla olacaktır.           1

33.                                                  Ayet: “Ne mutlu yüreği temiz olanlara! Onlar Tanrı ’yı görecekler. ”

Her ne kadar Ferisiler kendilerini temiz göstermek isteseler de yürekleri fesat ve pislikle doluydu. Oysa Tanrı insanın yüreğini gördüğünden bu iddia geçersizdir.

Dünya ile ilgilenen adamlar bedensel isteklerini ortaya koymaya gücü yeten adamları mutlu sayarlardı. Çoğu kimse dinsel ibadetlerini ve adetlerini yerine getirdikten sonra nefsinin tüm isteklerini yerine getirmeye hakları vardır sanır. Ama İsa bu kişileri değil de kötü isteklerini yenenleri müjdeler. *Onlar Tanrı’yı görecekler* Yani yüz yüze olmayıp belki değerleri yönüyle Tanrı’nın huzuruna çıkmak şerefiyle şerefleneceklerdir ve sonsuz bir mutluluk elde edeceklerdir (Vahiy 22. Bölüm 4. Ayet, Korintlilere Birinci Mektup 13. Bölüm 12. Ayet, İbranilere Mektup 12. Bölüm 14. Ayet, Yuhanna’nm Birinci Mektubu 3. Bölüm 2. Ayet).

34.                                                  Ayet: “Ne mutlu barışı sağlayanlara! Onlara Tanrı ’nın oğulları denecektir.

*Banşı sağlayanlara* Yahudilerin fikirlerine göre Mesih kendileriyle beraber olup düşmanlar ile savaşarak onları yenip intikamlarını alıp meşhur İskender ve diğer dünya hükümdarları gibi bir hükümet kuracaktı. Ama Rabb İsa Mesih’in ahlak ve karakteri (huyu) onlann bu düşüncelerine tamamen ters çıktı. O, barışçıl olduğundan iyilik meleği adıyla anılır (Yeşaya 9. Bölüm 6. Ayet). Bundan dolayı savaşanlara değil de savaşı yok etmeye çalışanlara ne mutlu demiştir. * Oğulları denecektir. * Bunlara benzer banşı sağlayanlann huylan İlahî ahlaka benzetilip onlar İsa’nın öğrettiklerini dinleyip emirlerine uymakla onun kardeşleri sayılırlar (Matta 12. Bölüm 50. Ayet). İyiler bunu Tann diye kutsal kalplerde adlandırmakla ümit etmektedirler ki onlann ahlak ve huylan Tann’mn ahlakına benzeyecektir (Matta 5. Bölüm 45. Ayet, Efeslilere Mektup 5. Bölüm 1. ve 2. Ayet).

35.                           Ayet: “Ne mutlu doğruluk uğruna zulüm görenlere! Göklerin egemenliği onlarındır. ’’

Yani haksız ve boş inançlar için Hakk ya da Rabb İsa Mesih’in kendisiyle öğretisi için zulüm görenlere ne mutlu buyurmuştur (Petrus’un Birinci Mektubu 3. Bölüm 14. Ve 16. Ayetler, 4. Bölüm 12-16. Ayetler, Mezmurlar 69. Bölüm 9-13. Ayetler). *Zulüm görenlere* Yahudiler Mesih’in sayesinde sadece kuvvet ve gösteriş gibi bu dünyaya ait şeylere sahiptiler. Ama Mesih’in hem kendisi hem de kendisine uyanlann göçebe olacaklarını söyler (Matta 10. Bölüm 20. Ve 22 ayet). İkinci olarak İsa Mesih onlarla o kadar ilgili ki onlara zulüm edenler Mesih’e zulmetmiş gibidirler. Üçüncü olarak da onlann Mesih’in Suriye’sinde olup onun otlağının koyanlarından oldukları hakkında bir kanıt vardır (Yuhanna 10. Bölüm 1. Ayet). Dördüncüsü göklerin egemenliği onlar kadar kuvvetli bir senedi olduğundan belirtisini kalplerinde hissederler.

36.                            Ayet: “Bana olan bağlılığınızdan ötürü insanlar size sövüp zulmettikleri, yalan yere size karşı her türlü kötü sözü söyledikleri zaman ne mutlu size! ”

* Yalan söyleyerek* Eğer size karşı söylenen sözler gerçekse bu mutluluktan payımız yoktur, ama hepsi yalan ise o zaman ne mutlu bize ki mübarek kurtarıcı efendimiz (gösterdiği) yolun izlerindeyiz. Zira ona haksızlık ve zulüm etmişlerdi (Matta 26. Bölüm 23. Ayet). Çok kere Mesihiler kendi düşmanlarından büyük yalanlar ile şikayet olunup dünyaya puta tapıcılardan(putperestlerden) kötü gösteriler gördüler ve onlara rezil ve alçak göz ile bakılırdı. Ama İsa’ya inananların yaramazlardan gördükleri bu eziyet ve lanetler hayır duaya bedeldir.

37.                            Ayet: “Sevinin, sevinçle coşun! Çünkü göklerdeki ödülünüz büyüktür. Sizden önceki peygambere de böyle zulmettiler. ”

Rabb İsa Mesih için çekilen eziyet sonucu ortaya çıkan sevap, çekilen eziyetten derecesiz büyüktür. İsa Mesih için eziyet çekenlere çok büyük sevap verilir. Ayrıca çoğu kimseler Mesih’in adı için ölmek ümidinde iken kalplerinin duyduğu sevinç ile (mimli olduklarından) eziyet görürken gösterdikleri sabır ve bağlılıktan birçokları incelik gerçeğine susarak eskiden yok etmeye çalıştıkları dini onaylayarak kabul etmeye delil sayarlar. Bu yönüyle eski zamandan beri şehitlerin kanı Mesih topluluğunun şükretmesi; sözü çok doğrudur. *Sizden önceki peygamberleri*Başlangıçtakiler siz değilsiniz Tanrı’nın bütün dostlan eziyet yolundan geçmiş ve geçmektedirler. Salih (doğru) Kabil’den beri bütün silsileler içinde bulunmuş olan en değerli ve en iyi adamlar bu yoldan çıktılar (1. Krallar 18. Bölüm 4. Ayet ve 19. Bölüm 10. Ayet; Yeremya 38. Bölüm 6. Ayet; Danyal 6. Bölüm 16. Ayet, Elçilerin İşleri 7. Bölüm 52. Ayet, Yakup’un Mektubu 5. Bölüm, 10. Ayet).

38.                           Ayet: “Yeryüzünün tuzu sîzsiniz. Ama tuz tadını yitirirse, ona tekrar nasıl tuz tadı verilebilir? Artık dışarı atılıp insanların ayakları altında ezilmekten başka bir şeye yaramaz. ”

*Yeryüzünün tuzu* Tuz en büyük nimetlerden olup beslenme için en gerekli şeylerden birisi sayılır. İsa her ne kadar öğrencilerine, kin ve düşmanlık edilse de yine de dünyaya büyük bir nimet olduklarını söylemiştir. Çünkü onlar dünya üzerinde tuz gibi yayılarak insanları genel fesattan korurlar. Öğretiler ve dualar aracılığıyla Tann’nın nza ve keremini kazanıp günahlann çoğalmasını engellemeye çalışarak insanların fikirlerini İlahî lütufa delil göstererek terbiye ederler (Pavlus 4. Bölüm 6. Ayet). Eğer bu tuzdan Sodom’da on tane bulunmuş olsaydı o şehir yok olmazdı (Tekvin 18. Bölüm 32. Ayet). *Tuz tadını yitirdiğinde* Güneşte veya yağmurda durmakla ya da başka bir sebepten bozulduğunda *Nasıl tuz tadı verilebilir* Tuz bozulduğunda yine de tuz gibi görünse de artık onda tuzun hiçbir özelliği yoktur. Tuz o zaman hiçbir işe yaramaz (Luka 14. Bölüm, 35. Ayet). Bundan dolayı başkalarına iyi davranmak için önce kendimize iyi olmalıyız. Mesihiler Incil’de bulunan öğretiler hakkındaki boş inançları kabul ederek hayatlarında temizlikten uzak oldukları halde Mesihilik dinine hakaret getirip insanları Incil’e düşman etmeye sebep olarak onları gösterirler ve bu yönüyle onlar insanların en kötüsü olup kabul ettikleri öğretileri reddederek sonsuz hayat ümitlerinden yoksun kalırlar. Çünkü buna benzer Mesihiler sonsuz yok oluşa giden yoldadırlar. Halbuki putperestlere încil anlatıldığında onlar bile sonsuz hayata erebilirler.

39.                                                  Ayet: “Dünyanın ışığı sîzsiniz. Tepenin üzerine kurulan kent gizlenemez. ”

* Dünyanın ışığı* Bu ayetin bundan önce açıklanan ayetin tefsirine benzer yanları varsa da, başka şekilde açıklanması gerekir. İsa kendi öğrencilerinin her birini ışık gibi görerek dünyaya ışık vermeleri için öteye beriye gönderdi. Havariler ile öğretmenler ve bütün Mesihiler de İncil öğretilerine göre hareket ederlerse onlara da dünyanın ışığı (nuru) denilebilir. Çünkü karanlık içinde ışıyıp kurtuluş yolunu aydınlatırlar. *Tepenin üzerine kurulan kent* İsa bu sözü söylerken tepe üzerirte kurulmuş bir şehir gördüğü sanılır. Öğrencilerine bu şehire benzersiniz demiştir. Çünkü onların hepsi ünlü kimseler olarak İsa insanlığın ışığı olduğu gibi onlar da ışık saçan kişiler olup dünyaya ışık vereceklerdi. Güneş ışık verdiği zaman dünya onu nasıl yasaklayabilir. Pavlus: ‘Biz dünyanın ve meleklerin baktığı yer (nazar gah) olduk. ’ der (Korintlilere Birinci Mektup 4. Bölüm 9. Ayet). Bundan dolayı İsa’nın öğrencilerinden başka bütün Mesihiler de temiz, kötülükten uzak olmalıdırlar.

40.                           Ayet: “İnsanlardan kandil yakıp tahıl ölçeği altına koymazlar. Tersine, kandilliğe koyarlar, oradan da evdekilerin hepsine ışık verir. ”

İsa Mesih’in öğrencilerini aydınlatmasındaki asıl amaç onların insanlara ışık olması içindir. Bundan dolayı hiçbir Mesihî nurunu alemden gizleyerek ömrünü yalnız nefsine harcayarak zaman geçirmek niyetinde olmamalıdır. Mum yakmak, ışık vermek için olduğundan kendi çıkarını düşünen kişi kandillikte yanan mumun etrafına ışık vermesinden ders alsın ve herkes gösterdiği ışığın temiz ve parlak olmasına dikkat etsin.

41.                            Ayet: "Sizin ışığınız insanların önünde öyle parlasın ki, iyi işlerinizi görerek göklerdeki Babanızı yüceltsinler. ”

İyi işlerinizi ve övülesi ahlakınızı, alçak gönüllü ve yumuşak huyunuzu asla kişilere iyi görünmek ve övünmek için değil; güneşin bütün dünyayı aydınlattığı gibi dünyayı aydınlatmak için kullanın. Bulunduğunuz her yerde İsa’nın öğrencileri olduğunuz anlaşılsın. *Göklerdeki Babanızı yüceltsinler* Yani yüceltme size değil yalnız Baba olan Tanrı’nındır.

Bu Baba ifadesi 6. Bölüm 9. Ayette tefsir olunacaktır. İncil sîzlerden müjdelendiği yönüyle ruhanî gerçeklerini görerek başkaları tarafından da kabul edilip iman ve itaat ile insanoğlu hakkmdaki Tanrı’nın açık olan sonsuz merhameti için sonsuz şükür ederler. Her şeyde amacımız ancak Tanrı’nın şan ve yüceliği için olmalıdır (Korintlilere Birinci Mektup 10. Bölüm 31. Ayet). Tefsir ettiğimiz bu dört ayetten bir adamın kalp ve iradesi değiştirilip yenilenmişse gizli kalamayacağı anlaşılır. Çünkü Hıristiyanlık iddiasında bulunan kimsenin işleri ve huyu dünyevî kimselerin huyuna benzerse onun yalnız isminin Hıristiyan olduğu açıkça görülür ve bunların imanı boştur. Tann’mn insanlara hediye ettiği ruhanî gerçeği gizleyip diğerlerini bundan faydalandırmazsa vasiyet edilen emre uymamakla Hıristiyanlık dinine zarar vererek ömrünü de faydasız geçirmiş olur. Ve diğer iyi işlerinin düzelmesine sebep olup diğer konu ile insanlara bir iyilik etmeye Mesih’in gücü yetmezse, iyi bir ders vermesiyle de iyilik edebilir. Az aydınlığın, karanlıkta aydınlık göründüğü gibi, iyi bir iş de her ne kadar az olsa da yine görünür. Biz de gerçek yerin tozu ve dünyanın ışığı olmak için kalplerimizi İlahî lütuf ile terbiye etmeliyiz. Kandillerimizde rabbani sevgiyle dolu yağdan daha fazla dolsun. Şöyle ki onlann büyükleri, ışığından nice canlar ışıklanıp göklerdeki babamıza sonsuz şükür etsinler diye dua etmek gerektir.

42.                            Ayet: "Kutsal Yasa’yı ya da peygamberlerin sözlerini geçersiz kılmak için geldiğimi sanmayın. Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim. ”

Isa’nın öğrettiği bu öğreti Yahudilerin hocalan, din bilginleri ve Ferisilerin öğretisine tamamen ters olduğundan onlar: “Kutsal Yasa’yı (şeriat) geçersiz kılıp kaldırmak isteği var. ” diye şikayet etmeye başladılarsa da Tanrı’nın Kutsal Yasası’na sevgi duyan bir dindar Yahudi, îsa’nm Kutsal Yasa’yı geçersiz kılmakla insanın fesatlık eden kalbinden ortaya çıkan pis isteklerine izin vererek Tanrı’nın şerefli emrine uymaktan kurtaracağım sanmamalıdır.

*Kutsal Yasa ve peygamberler* Musa’nın baş kitabına Kutsal Yasa adı verilir. Peygamberlerin yazdıkları kitaplara burada peygamberlerin adı verilir, yani Ahd-i Atik’in bütün kitapları anlaşılmalıdır. îsa: “Ben onları kaldırmaya ya da hükümlerini zayıflatmaya gelmedim” der (Matta 22. Bölüm 37-40. Ayetler). * Ancak tamamlamaya geldim* Yani onların hükmünü ve onlarda açıklanan konuların tamamını uygulamaya geldim. Peygamber kitaplarında Rabb îsa Mesih’in gelip öleceği konusunda esinlenmiş çok şeyler vardır. Ve bu esinler İsa Mesih’in mucizeleri, öğretileri ve çektiği eziyet ile tamam oldu. Kutsal Yasa iki kısımdır, bir bölümü esas ve edeb hakkındadır. Kutsal Yasa’nın ayin (dinî ibadet) ve adetler hakkmdaki bölümü güne gün ayinler ve kurbanlardan ibarettir. Pavlus’un îbranilere yazdırdığı kitapçığın dokuzuncu bölümünde açıklandığı şekilde îsa gelip kendini dünyanın günahları için kurban ettiğinde hepsi tamamlandı. Esas ve edep hakkmdaki bölümü kısaca çeşitli emir içindedir (Çıkış 20. Bölüm 1-17 ayetler). Onlar hükümsüz bırakılmayıp daima uygulanmaları için Tann’nm parmağı ile taş levhaların üzerine yazılmıştır (Tesniye 9. Bölüm 10. Ayet) Kutsal Yasa’nın bu bölümü ortadan kaldırılmayıp saygıyla onun ruhanî gerçeklerini ortaya çıkararak yalnız taş levhalarda değil belki insanların kalpleri üzerinde de işlendiği şekilde oda gönülden derin sevgi duyarak emirlerine uymanın herkesin görevi olduğunu açıkladı.

43.                            Ayet: “Size doğrusunu söyleyeyim, gök ve yer ortadan kalkmadan, her şey gerçekleşmeden, Kutsal Yasa’dan ufacık bir harf ya da nokta bile eksilmeyecek. ”

*Size doğrusunu söyleyeyim* Açıklanan maddenin çok önemli olduğunu göstermek için bu söz geçmiştir. Isa bu sözü çok defa söyler, bazen tekrarlardı (Yuhanna 3. Bölüm 3. Ayet) *Yer ile gök ortadan kalkmadan* Yani bütün varlıklar yok olunacağı gibi yer ile gök de yok olacaktır (Yeşaya 15. Bölüm 6. Ayet, îbranilere Mektup 1. Bölüm, 11. Ve 12. Ayetler). Ama Tanrı’nın Kutsal Yasa’sı tamam oluncaya kadar geçersiz olmayacaktır. İsa Mesih’in gelecek hakkında esinsel söylediği sözler de bunun gibidirler. (Matta 24. Bölüm 35. Ayet) * Kutsal Yasa’dan bir harf ya da nokta* Bir harf ya da nokta değişirse anlamda değişir, bunun için Yahudiler Kutsal kitapları yazdıkları zaman bir noktanın değişmesini büyük hata sayarlardı. Bu harf ya da nokta sözü aralarında bir özlü sözdü. Kutsal Yasa’nın en küçük emri ortadan kaldırılırsa ya da değiştirilirse doğru olmaz anlamında kullanılıyordu. Çünkü Kutsal Yasa insanların kanunlarına ve düzenlerine uygulanmaz. Her harfi korunmalıdır. *ta ki hepsi tamamlayıncaya kadar yok olmaz* Yukarıda anlatılanlara göre Rabb îsa Mesih’in gelmesiyle Kutsal Yasa’nın ayin ve adet hakkındaki bölümü tamamlanmıştı. Çünkü İsrailoğullannın peygamberler ve başkanlan zaten İsa’nın benzerleriydi. Kestikleri kurbanlar, ibadet ve adetler hakkındaki hususları îsa ile aynıydı. Bu benzerlikler İsa Mesih’in insanlığın günahlarına karşı kurban edilmesiyle tamamlandı. Ama Kutsal Yasa’nın ibadet ve adetler hakkındaki bölümü Tann’nın sözleridir. Onu iyice anlamak için elçi Pavlus’un hanlılara yazdığı kitapçığa bakmak gerekir. Çünkü bu kitapçık Kutsal Yasa’nın ibadet ve adetler hakkındaki konulannı açıklar. Kutsal Yasa’nın esas ve edep hakkındaki bölümüyse tamamlanmadığı gibi tamamlanması da mümkün değildir.

44.                           Ayet: “Bu nedenle, hu buyrukların en küçüklerinden birini kim çiğner ve başkalarına öyle yapmayı öğretirse, Göklerin Egemenliğinde en küçük sayılacak. Ama bu buyrukları kim yerine getirir ve başkalarına öğretirse, Göklerin Egemenliğinde büyük sayılacak. ”

I

Yahudiler Kutsal Yasa’yı layık olduğu şekilde koruyamadıkları gibi hocalarının çıkardıktan boş öğretilerle bozmaktaytılar. (Tesnıye 27. Bölüm 26. Ayete bakınız. ). *En küçük sayılır* Böyle bir kimse insanlar arasında her ne kadar yüksek mertebeye sahipse de Rabb İsa Mesih’in anlattığına göre o kişi Hıristiyanların bir hocası ya da üyesi olmaya layık değildir. Bir öğrenciyse bile öğrenciliğe layık olmayan ve zayıflarından biridir. Bundan dolayı her kim işleminde, hareketlerinde ya da Tann’nın sözlerini tefsir ederken insanları Tann’nın emirlerine uymaktan başka bir harekette bulunmaya yönlendirir ve her kim de Tann’nın emirlerinden birini batıllaştırırsa o kişi ister Yahudilerin baş kahini ister Roma’mn papazı olsun, bu dünyada İsa Mesih’in grubunda bir üye ve ahirette onun kuvvetinden pay sahibi olmaya layık değildir. *Büyük denilecek* însanlann gözünde ne kadar aşağıysa da göklerin büyük egemenliği ondan razı olup onu gönül hoşluğuyla kabul edecektir.

45.                            Ayet: “Size şunu söyleyeyim: “Doğruluğunuz din bilginleriyle Ferisilerinkini kat kat aşmadıkça, Göklerin Egemenliğine asla giremezsiniz. ”

* Çünkü* Çünkü sözcüğü yukarıda söylenen ayet ile bu ayette açıklanacak sözleri birbirine bağlar. Bundan da anlaşılır ki din bilginleri 19. Ayeti söylerken eğer İsa din bilginleri ve Ferisileri adlarıyla söylemediyse de yine onlann öğretilerini anlatmış olduğu ortadadır *Size derim* yani ben gerçek şahit olduğum halde gerçeği size ifade ederim. *Eğer doğruluğunuz din bilginleriyle Ferisilerinkinden fazla olmaz ise* Din bilginlerinin ve Ferisilerin mezhebce en yüce kişiler olduklarını sayan kimselere bu tür öğretilerin pek acayip göründüğü bellidir. Yahudiler arasında batıl bir inanç vardı; eğer cennete sadece iki kişi girmeyi hak edecek olsa, biri bir din bilgini diğeri bir Ferisi olacaktır. Fakat onların sadakatinin neden ibaret olduğuna dair bu ayetlere bakılmalıdır. (Matta 23. Bölüm 2-5 ve 25-28. Ayetler, Luka 11. Bölüm 39-40 ve 44. Ayetler, 18. Bölüm 1-14. Ayetler ve 20. Bölüm 46 ve 47 Ayetler). Bizim iyiliğimiz onların kötülüğünden ne konuda fazla olmalıdır? Onlar haftada iki kere oruç tutarlardı. Biz üç veya dört kere mi oruç tutmalıyız? İranlılar kendi mallarının onda birini sadaka ve iyilik için verirlerdi. Biz yarısını mı vermeliyiz? Onlar uzun dualar ederler idi. Biz daha uzun mu etmeliyiz? Onlar yemek yemeden önce ellerini yıkarlar idi. Biz ayaklarımızı da mı yıkamalıyız? İşte bunun gibi sadakati her ne derece arttıracak olursa Mesih’in bizden istediği düzelmeye asla yönelmeyip ondan daha fazla uzak bulunuruz. Bizim düzgünlüğümüz onların düzgünlüğünden tamamen farklı olmalıdır. Onlar, düzgünlük için kalbin saf olup olmadığına bakmayıp düzgünlüğün yalnız açıkça görünen bir şeyden ibaret olduğunu sanırlar, Tanrı’nın görmesi için değil, ancak insanların gözleri görsünler diye iyilikte bulunurlar idi. Ya iki yüzlülük ya da nefis sevgisi için görünen ayin ve adetlerin korunması ve yaptıkları iyi işlere tevekkül etmekte idiler (Romalılara Mektup 9. Bölüm 30- 32. Ayetler). İşte kurtuluşumuz darağacında ölen tövbekar suçlunun kurtuluşu gibi olmalıdır (Luka 23 Bölüm 39-43 ayetler). Eğer suçlu bütün ömrünü tamamen haksız bir günahda geçirmiş ise de son nefeste din bilginlerinin ve Ferisilerin kurtuluşunun hepsinden daha iyi bir kurtuluş kazandı. Bu suçlu tövbe ve imana istekli olup Rabb İsa Mesih’e kendi kurtuluşu için tam güvenmekle onun kurtuluşu ile giyinmiş idi. *Asla giremezsiniz. * Kendi kazandıkları sadaka ve liyakatma güvenen kimseler Rabb îsa Mesih’e yani bir kurtarıcıya muhtaç olduklarını hissetmediklerinden onun ile alakalan yoktur. Onlar onun hükümdarlığının mensubu değildir. Onlar, ta ölüm günlerine varıncaya dek bu halde olurlar ise şüphesiz önce azap içinde olacaklar diye Rabb İsa Mesih söylemiştir.

46.                          Ayet “Atalarımıza, 'Adam öldürme. Öldüren, yargılanmayı hakedecek’ denildiğini duydunuz. ”

*Adam öldürme* Yani insanı haksız yere öldürmeyin. Tekvin’in 9. Bölüm 5 ve 6. Ayeti, Çıkış’ın 20. Bölüm 13. Ayet ve 2. Tarihlerin 5. Bölüm 17. Ayetine bakınız. *Yargılanmayı hakedecek* Bu ayetlerde îsa Kutsal Yasa’yı tefsir ederken ona verilen yanlış manalardan onu tamamen temiz gösterdi. Yahudiler altıncı emri tefsir ettiklerine göre bu emir yalnız fiile gelen öldürmeyi yasaklar. Bu emre insanı itaat etmeye sebep sadece cezası olan ölüm korkusu yeter diyerek emrin bütün ruhani gerçekliğini yok edip, her gün emre kalben aykırı bulunduktan başka diğerlerine de ibret olarak Tanrı’nın heybetli lanetine düşürmeye delalet ederlerdi. Şimdi İsa onun ruhani büyük manasını açıklamasıyla Tanrı her ne kadar görünene bakarsa da kalbin gizli hislerine, arzularına ve isteklerine daha fazla bakar. Bunun için efendimiz on yedinci ayette şeriatı iptal etmeye değil illa onu tamamlamaya geldim diye söylediğini burada ispatlar.

47.                            Ayet: “Ama ben size diyorum ki, kardeşine karşı öfkelenen her kişi yargılanmayı hakedecek. Kim kardeşine aşağılayıcı bir söz söylerse, Yüksek Kurul ’un yargısını hakedecek. Kim kardeşine ahmak derse, cehennem ateşini hak edecek. ”

*Ben size diyorum ki* Yani kanun sahibi olduğum halde kanunda mevcut olan her bir emrin mana ve hükmünü size açıklarım. *Her kim kendi kardeşine sebepsiz yere t

öfkelenirse* Kardeşin manası burada mümkün mertebe vasidir. Şöyle ki yalnız ailece, mezheb ve millet kardeşi olmayıp belki bütün insanlık demek olur. Kötü işe razı olmamak için kötü niyet bulunmadıkça öfkelenirsen günah değildir. Bu nedenle İsa da iki yüzlü Ferisilere öfke ile baktı.1 (Markos 3. Bölüm 5. Ayet) Öfkelendiğinizde günah işlememek bize emrolunur. (Efeslilere Mektup 4. Bölüm 26. Ayet). Fakat her türlü öfkelenme haddinden fazla olursa sebepsiz olup günahtır. İntikam arzusu oluşturan her türlü öfkelenme ve sevgiye karşı olan söz ve uygulamayı oluşturan öfkelenme, suçlunun düzeltilmesini değil ancak azarlanmasını istediğinden sebepsizdir hem de günahtır. Bu tür öfke ile öfkelenen kimsenin arzularına kanun sahibi tarafından kararlaştırılan ceza ve öfke şiddetlidir. O kimsenin arzularına ölüm cezası verilmiştir. Onda katil yüreği vardır. Eğer yüreğinde olanı tamamen gerçekleştirecek olsa öldüreceği kesin emirdir. (Yuhanna’nın Birinci Mektubu 3. Bölüm 15. Ayet). *Aşağılayıcı bir söz* Bu kelime değersizlik anlatan Süryani ya da Keldani bir ifade olup, bir kimsenin bu kelime ile diğerini anması, ona sövüp itibarına hakaret getirmekten ibarettir. Kurtarıcımız olan İsa Mesih buyurur ki bu gibi kötü sözleri kullanmak altıncı emre aykırıdır. * Yüksek Kurul* Bundan önce anlatılan ceza kurulu, her bir şehirde bulunup çoğunlukla yedi üyeden oluşan mahkemedir. Bu yüksek kurul ise, yetmiş iki üyeden oluşan milletin büyük danışma kurulu olup başkanı başkahindi. *Ahmak* Bu söz Ahd-i Atik zamanında putperestler ile dinsizler, suç ve isyan sahibi kimselere söylenmiş olmakla yalnız hakaret anlatan bir kelime olmayıp, muhatabın suç ve isyana alışmış olduğunu anlatan bir ifade idi. İhtimal ki, bu kelime tehdit içeren bir ifadeydi. Çünkü putperestlerin ve bu gibi yaramazların öldürülmesi kanunen caiz idi. *Cehennem ateşine* Cehennem kelimesi îbranice iki kelimeden oluşur. Onların biri ‘ce’ olup manası dere demektir. Diğeri Hinnom adında bir adamın ismi olup adı geçen dere Kudüs’ün yakınında olup eskiden güzel ve berrak bir dere idi. Fakat putperest Yahudiler o derede Mülevveh adında bir puta ibadet ederlerdi (2. Tarihler 28. Bölüm 3. Ayet, 33. Bölüm 6. Ayet, Yeremya 7. Bölüm 31. ve 32. Ayet, 17. Bölüm 2-6. Ayetler). Yahudi yazarlarının yazdıklarına göre bu Mülevveh putu bakırdan yapılmış olup başı padişah tacı ile donanmış öküz başı şeklinde, bir kimseyi kucaklayacak gibi kollarını açmış ve ona çocukları kurban ettiklerinde ateş ile kıpkırmızı oluncaya kadar kızdırıp, o çaresiz çocukları onun kucağına atarlar idi. Onların feryat ve figanları işitilmesin diye o putun etrafında davul gibi aletler ile büyük şamatalar ederlerdi. Sonra Yusya adında dindar Yahudi padişahı bu yere lanet etti. Bundan dolayı Yahudi milleti için çok kötü bir yer sayıldı. (2. Kırallar 23. Bölüm 10. Ayet). Çünkü bütün şehrin pislik ve leşlerini atacak bir yer olarak kullandılar. Hatta yaramazların öldürüleceği yer bile olmuştu. Şimdi bu yer, iyi bir Yahudinin yanında çok kötü ve pis bir yer sayıldığından, onun ismi kalpleri korku ile doldurururdu. O derenin havası çok kokmuş ve öldürücü olup, son derece bozuktu. Onu mümkün mertebe temizlemek için gece gündüz ateşler yakarlardı. İşte bu yerin bu derece kötülüğü, pisliği, çürüklüğü, havasının kokmuşluğu ve ağırlığı, orada gece gündüz yanmakta olan ateşlerin dumanları, bir Yahudinin gözüne göründüğü halde onun büyük belasından korkarak yüreğine tehdid gelirdi. Bu yer bilinen diğer yerlerin en pis, kötü ve lanetlisi olduğundan, ölen lanetli kimselerin yerini anlatan son azabın anlaşılması için kurtarıcımız bu cehennem kelimesini kullanmakla eskiden beri bu şekilde kullanılarak bu manada anlaşılır. Bu ayetin özet olarak manası gelecek ifade ile anlatılır. Ferisilerin talimatına göre altıncı emre aykırı harekette bulunmak yalnız insanın öldürülmesinden ibaret ise de kurtarıcımız olan İsa bize anlatır ki, bu emir diğer konulan da kapsayıp Ferisilerin anlattıklarından çok farklıdır. Bu emir, açık durumlarla sınırlı olmayıp gizli durumları da kapsamaktadır. Yani ağızdan çıkan sözlere ve kalpte oluşan fikir ve hareketlere de hakimdir. Çünkü bu yirmi ikinci ayette, altıncı emre aykırı olmanın üç şekli açıklanır. Yani önce kalpte haksız öfke, ikinci kötü sözler ile beraber olan öfke, üçüncü tehdit ve korku göstermekle olan öfkedir. Yahudilere göre üç çeşit öfkelenmenin hükmü (cezası) vardı. Onlann biri ceza kurulu ile, diğeri yüksek kurul ile, üçüncüsü Hinnom deresinde öldürülmek ile cezalandırırlardı. Bu ayette efendimizin anlattığı ifadeler Yahudilerin adetlerinden alınmıştır.

48.                           Ayet: "Bu yüzden kurbanını sunağa getirdiğinde, orada kardeşinin sana karşı bir şikayeti olduğunu hatırlarsan. ”

*Kurbanını* Din gereğince Tanrı’ya sunacağın hediye kurban demekdir. * Sunağa* Tapmağın önünde olup kurbanların konduğu yerdi. Sunağa hediye getirmek Tann’ya ibadet etmek demekti. Bu ifadeler eskilerde ibadet etmek şeklinden alınmıştır. Ama şimdi de her zaman Tann’ya ibadet etmek her bir şekli konusunda kullanılır. * Orada kardeşinin* İnsan olarak biri, özellikle senin ile beraber ibadet edenlerin biri her kim olur ise olsun. *Sana karşı bir şeyi* Yani senden incinmiş veya onun kendi fikrince bir husus ile bir zarar görmüş kısacası sana gücenrpiş olduğunu, *Hatırlarsan* Tann’ya ibadet etmek için onun huzuruna vardığında öncelikle o konuda iyi düşünüp kendimizi iyice kontrol edip günahlarımızı hatırlamak gerekir.

49.                           Ayet: "Orada kurbanını sunağın önünde bırak git, önce kardeşin ile barış, sonra gel, kurbanını sun. ”

*Önce kardeşin ile banş* Hatanı görerek aranızda olan çekişmeyi ortadan kaldır. Eğer onu zarara uğrattın ise zaranm gider ve rızasını al. (Romalılara Mektup 13. Bölüm 8. Ayet). Eğer onun itibanna eksiklik getirecek kötü muamele yaptın ise söyleyip özür dileyerek affım dile, eğer kardeşin sana sebepsiz bir konu için gücenmiş ise, gerçeği ona layıkıyla anlatıp mümkün mertebe kötülüğün ortadan kaldırılmasını ondan rica et. Kurbanım sunmadan, ibadethaneye gitmeden, dua etmeye başlamadan önce kardeşlik hukukunu yerine getir. Yoksa senin duan ve ibadetin kabul olmaz. Ferisilerin batıl fikirlerine göre bir adam dua ederek oruç ile yortu tutup belirli kurbanların arzıyla milletin talimat, ayin ve adetlerini ezberleyip içinde her ne kadar haset ve kin tutmuş olursa olsun hiç hata sahibi olmayıp takva ehli kabul edilirdi. Onların düşüncelerine göre yalnız açık amellerden başka bir şey övgüye layık veya hükme müstahak sayılmazdı. Fakat bu ayin ve adetlerin talimatından ilgisiz olan insan her ne kadar kalbi temiz, amel ve hareketinden saf ve sadık, Tanrı’dan korkan bir insan olsa böyle günahkar ve dinsiz bir insan sayılır idi. Ama İsa’nın emirlerine göre görünüşte ayin ve adetlerin gerçekleştirilmesinden başka gizlide kalbin temizliği ve ondan oluşan itaat, kulluk ve alçak gönüllülük şüphesiz Tanrı tarafından kabul edilip, dince insanlıktan asıl istenen budur (1. Kırallar 15. Bölüm 22. Ayet Yeşaya 1. Bölüm 10-17 ayetler). Bu Yahudi hocaları aralarında olduğu gibi bazı Hıristiyan toplulukları arasında da ayin, adet ve görünüşteki hal ve hareketlerin ezberlenmesine fazla dikkat ve gayret etmektedirler. Çünkü bu konu sürekli din hocalarının kendi çıkarlarına yardım etmekte olduğundan bunun desteklenmesine mecburdurlar. Ama İsa’nın talimatı bunlara tamamen aykırı olup kalbe etki ederek herkesi saf sevgiyle Tanrı’nın emirlerine itaat etmeye delalet eder.

50.                            Ayet: "Senden davacı olanla, daha yolda iken çabuk anlaş. Yoksa o seni yargıca, yargıç da gardiyana teslim edebilir; sonunda da hapse atılabilirsin. ”

* Senden davacı olanla* İsa açıklar ki, düşman ile barışmak ve birinin hakkını iptal iddasında bulunmak ve kavgaları def etmek mümkün iken arttırma gayretinde bulunan inatçı kimse altıncı emre aykırı harekette bulunmuş olur. Çünkü dava ve kavga daima inşam boş masrafa sevk ettiğinden başka ihtimaldir ki kendi menfeatlerimiz için ilahi şeriata uygunsuz harekette bulunmamıza sebeb olur. Bir dava kendi aramızda görüldüğünde daha faydalı olur. (Korintlilere Birinci Mektup 6. Bölüm 6, 7 ve 8. Ayetler). *Düşmanmla daha yolda iken* Onun ile hakime giderken yol üzerinde bile mümkün mertebe düşmanına yalvar ki inat etmeyip gardiyana vermeden önce isteğiyle barışsın ki, verdiği yardımdan vazgeçerek seni şeriatın şiddetine teslim etmesin. * Yoksa o seni yargıca teslim edebilir* Bu ifade o zamanlarda mahkemelerde kullanılan bir ifadeydi. Bundan anlaşılır ki her ne sebep için olursa yargıç huzuruna çıkmadan önce barışı seçip işi düzeltmek gerektir. Çünkü eğer uzlaşarak bitmezse, yargıç ve görevli huzurunda bile bitmeyip şeriatın tayin eylediği ceza gerçekleştirilecektir. Ama bu söz yirmi ikinci ayet gibi daha geniş bir manayı kapsayıp bundan ahiretİ anlayabiliriz. Yani Tanrı adil, hakim ve mutlak olup her günahkarın cezasını tayin etmişken kemal merhametinde insanların hak etttikleri cezaya bırakmayarak bu dünyada merhamet gösterip biz bile barışmamış olduğumuz halde vefat edersek altıncı emre aykırı bulunmuş olduğumuzdan azabı hak ederiz. Çünkü davaya ve kavgaya yatkın olmak gibi halde bulunmak adamların mutluluğuna zıt olduğu gibi Tanrı’nın şairatına da zıttır. Hayatta bulunduğumuz halde yargıç huzuruna gitmek üzere yoldayız. Fakat ömür bittikten sonra yargıç bize müsaade etmez. Şimdi biz Tanrı tarafından ihsan olunmuş uzlaşmayı kabul etmeyi ihmal edersek işimiz yargıç huzuruna kalarak suçun cezası verilip, cezayı uygulayanların eline teslim olunmayla suçlu cehenneme gönderilir. ( Yeşaya 55. Bölüm 6 ve 7. Ayet, Korintlilere İkinci Mektup 6. Bölüm 2. Ayet, İbranilere Mektup 3. Bölüm 7 ve 13. Ayet ve 12. Bölüm 17. Ayet)

51.                           Ayet: “Sana doğrusunu söyleyeyim, son kuruşu ödemedikçe oradan asla çıkamazsın”

Bir borçlu, borcunu ödemeye gücü yada borç alabilecek dostlan var ise, hapiste çok kalmaz. Hapis zamanını doldurmadan kurtuluş ümidi yoktur. Çünkü borçlu ilk kuruşu ödemeye gücü yokken, son kuruşu nasıl ödeyebilecektir. Bu emir bize ceza gününü de gösterir. Tann’nın öfkesine uğrayıp,' cehennemi hak eden her bir adam Tann’nın adaletine göre borcunu ödemeye gücü olmadığı, arkadaş ve dostlarından da bir yardım ümidinde olmadığı ve kendinin borcu da gün be gün artmakta olduğu halde cehennem hapisinden nasıl kurtulabilir. ‘Son kuruşu ödemeyince oradan asla çıkmazsın’ sözü ümidi kesen bir ifadedir. Çünkü ahirette kavgalar kesilmeyip barışmalara meydan verilmez. Ancak her bir kimsenin suçuna göre cezası hüküm olunup azap olunacaktıb. ( Matta 18. Bölüm 34 ve 35. Ayetler, 25. Bölüm 41 ve 46. Ayetler, Luka 12. Bölüm 59. Ayet, Selaniklilere İkinci Mektup 1. Bölüm 9. Ayet)

52.                                                  Ayet: “ ’Zina etme ’ denildiğini duydunuz. ”

Çıkış’ın 20. Bölüm 14. Ayetine bakınız. Yahudi müfessirler bu emri de altıncı emir gibi tefsir ederler idi. ‘Yalnız işlenen suçun cezası var’ derlerdi. Ama kalpte oluşan pis hevesler onların yanında hiçbir şey değildi.

53.                            Ayet: “Ama ben size diyorum ki, bir kadına şehvet ile bakan her adam, zaten kalbinde onun ile zina etmiştir ”

Kurtarıcımız yedinci emrin gerçek manasını burada açıklar. Altıncı emir kalplerin hırs ve kin ile düşmanlıklarını yasak ettiği gibi yedinci emir de kalpte olan şehvet ve kötü düşünceleri yasak eder. îsa açıklar ki, bu emir insanın gizli işlerine ve gözlerin hareketlerine hüküm eder. Şöyle ki, her gün cismani pisliği yani fahişeler ile kötü muameleyi ve livatayı ve şehveti tahrik eden hareketleriyle sözleri ve pis fikirleri yasak eder. Tanrı kalbe bakar. Çünkü işin kaynağı kalptir (Süleyman’ın Meselleri 4. Bölüm 23. Ayet). Fikir karışmadıkça hiçbir kötülük meydana gelmez. Fikir temiz olduğu zaman işler temiz olur. Kötü fikirleri öğrenmek tehlikeli bir şeydir. Davud’un büyük günaha maruz kalması kalbinde dolaşan kötü arzular ve gözlerinin şehvet ile bakmasından oldu (2. Kırallar 11. Bölüm 2. Ayet), ileride gelecek ayetler bu konuyu tasdik eder (Süleyman’ın Meselleri 6. Bölüm 25. Ayet, Yakub 1. Bölüm 14 ve 15. Ayetler). Tanrı’nın şeriatı gerçekten son derece sağlam, geniş ve ruhani bir şeriattır (Mezmurlar 119. Bölüm 96. Ayet).

54.                            30. Ayetler: “ Eğer sağ gözün seni günaha sokarsa, onu çıkar at. Çünkü vücudunun bir üyesinin yok olması, tüm vücudunun cehenneme atılmasından iyidir. Eğer sağ elin seni günaha sokarsa, onu kes, at. Çünkü vücudunun bir üyesinin yok olması, tüm vücudunun cehenneme atılmasından iyidir. ”

*Sağ gözün ve sağ elin* Zikredilen göz ve el gibi faydalı ve kıymetli aza ve diğeri de bunlar gibidir. Bunun için burada göz ve el, örnek olarak kullanılmıştır. *Seni günaha sokarsa* Yani seni günaha düşürür veya düşürmeye sebep olursa. *Onu çıkar at* O haram arzu yada hırs ne kadar kuvvetli, şiddetli ve üstün olur ise olsun atılmalıdır. Bu tür bir arzunun atılması, bir sağ gözü çıkarmak, bir sağ eli kesmek kadar zahmet verir ise de yine atılmalıdır. Kötü düşüncenin bizden atılması için İsa onu, kesip atmak ve öldürmek sözleriyle açıkladı. *Tüm vücudunun cehenneme atılmasından* Bu vücudumuz ruhumuz ile beraber olduğundan her şekilde teiniz olarak korunmalıdır. (Selaniklilere Birinci Mektup 4. Bölüm 4 ve 5. Ayet) Kötü düşünceler, şehvetler ve kötü huylardan hemen vazgeçelim çünkü, organın biri ile işlediğimiz günahtan dolayı bütün vücudumuzun cehennem azabım hak edeceğini efendimiz bize anlattı. Elde fırsat varken kalbimizi Kutsal Ruh ile yenileyip, şehvetlerden, kötü arzulardan bizi temizleyip vücudumuzu cehennem ateşinden kurtararak ebedi mutluluk ve izzete delalet etsin diye Tanrı’ya yalvarmalıyız. (Matta 16. Bölüm 26. Ayet, Luka 9. Bölüm 24 ve 25. Ayet) Bu dünyada bir kimse her ne kadar şiddetli azaba ve eziyete uğramış olsa yine cehennem azabından daha iyidir. Bir kimse kendi ömrünü kurtarmak için organından birini feda etmekle razı olduğu ruhunu ebedi azabtan kurtarmak için her ne kadar dünya azablarına uğramış olsa bile iftihar etmelidir. Zengin olupta cehenneme gitmekten fakir olmak iyidir. Şan ve şöhret sahibi olupta kaybolmaktan alçak olmak daha iyidir.

55.                                                  Ayet: "Kim karısını boşarsa ona boşanma belgesi versin, denilmiştir. ”

*Boşanma belgesi versin* Bir kimse karısını boşayacak olduğu zaman, kadın kendinin eşi olup, nikahından boşadığına dair onun eline bir boşanma belgesi vermek şer’an gerekli idi. (Tesniye 24. Bölüm, 1-4. Ayet) İsrailoğulları Musa’dan önce kendi karılarına kızdıklarında bir söz ile boşayıp, başka bir kadınla evlenmek adeti erindendi. Musa, bu konu üzerinde iyice düşünmeye zaman verip hırs ile diğer sebepsiz konulardan dolayı kadınlan boşamalarını yasaklamak için bir boşanma belgesi belirledi.

56.                           Ayet: "Ama ben size diyorum ki, karısını zinadan başka bir nedenle boşayan her adam, onu zinaya itmiş olur. Boşanmış bir kadınla evlenen de zina etmiş olur “.

*Kim karısını zinadan başka bir nedene boşarsa* Yahudilerin hocaları bu konuda Musa’nın bu iznini kendi fikirlerince değiştirerek yine karılarını boşamak adetinden vazgeçmediler. Bu günah, aralannda ortak bir günah idi. İsa Mesih’in talimatı Tann’mn önce İsrailoğullanna gönderdiği şeriata uygun olmakla, insani fikirlere ne bu şeriatı ne de o talimatı değiştirebilir. Bir kadına boşamak konusunda zinadan başka bir sebep makbul değildir.

57.                           Ayet: “ Yine atalaramıza, ‘Yalan yere ant içme, ama Rabb ’e içtiğin antları tut’denildiğini duydunuz. ”

Çıkış 20. Bölüm 7. Ayet, Levililer 19. Bölüm 12. Ayet, Tesniye 23. Bölüm 21- 23. Ayetlerine bakınız. Yahudiler sohbette yemin edip yeminleri yerine getirmeye güneş ve en çok tapmak, Kudüs, sunak, yer ve gök ile kendi başlan veya (gözleri ve bu gibi şeyler ile yemin ederlerdi. Öğrendiklerine göre halklarının ismi ile yemin etmedikçe ve onun ismi ile hakim huzurunda yada halkın arasında ettikleri yemini bozmadıkça kalıcı yeminleri istedikleri gibi edip bozarlardı.

58.                           Ayet: “ Oysa ben size diyorum ki, hiç ant içmeyin, ne gök üzerine- çünkü orası Tanrı ’nın tahtıdır. ”

İsa Mesih bu ayette hakim huzurunda olan haklı bir konunun tasdiki için yemini yasaklamaz. Çünkü bu gibi yeminlere Musa’nın şeriatinde yalnız izin verilmeyip, istenirdi. (Çıkış 22. Bölüm 11. Ayet). Efendimiz Yüksek Kurul’un huzurunda başkahin tarafından kendisine verilen yemini geri çevirmedi. (Matta 26. Bölüm 23 ve 24. Ayetler). Fakat efendimizin günah saydığı yemin aralarında yukarıda geçip, adet olan yeminler idi. İsa, yaratılmışların yaratanı ile akrabalığı olduğunu açıklar. Bu açıdan onlara hürmetsizlik göstermek, ona hürmetsizlik göstermektir. Onun yüce ismi kendisine bağlandığı gibi gök, yer, Kudüs ve başımız da onundur. O kader onun bakışı altındadır. Bir kılını bile ak veya kara etmeye gücümüz yetmez. Bunun için bunlar ile yemin etmek ona hürmetsizlik göstermek demektir. Onların hepsi onun meleği olup bizim meleğimiz değildir. Onları bir yemin ile emanete vermek onun ismini küçük düşürmektir. *Tanrı’nın tahtıdır* (Yeşaya 66. Bölüm 1. Ayet, Matta 13. Bölüm 22. Ayet) 1

59.                            Ayet: "Ne de yer üzerine- çünkü orası O’nun ayaklarının basamağıdır. Ne de Kudüs üzerine- çünkü orası BüyükKıral’ın şehridir. ”

♦Ayaklarının basamağıdır* (Mezmurlar 24. Bölüm 1. Ayet, 50. Bölüm 12. Ayet ve 89. Bölüm 11. Ayet). Büyük Kıral’ın şehridir (2. Tarihler 6. Bölüm 6. Ayet, Mezmurlar 48. Bölüm 2. Ayet, 132. Bölüm 13 ve 14. Ayet).

60.                            Ayet: “Başınızın üzerine de ant içmeyin. Çünkü saçınızın tek telini ak ya da kara edemezsiniz. ”

Bu yemin îsrailoğulları zamanında Yahudilerin başka grupları arasında yaygın adet idi. Şimdi Yahudilerin arasında da atasözü derecesinde yaygın bir yemin olmuştur. Baş ile yemin etmek ömür ile yemin etmektir. Yani eğer söylediğim gerçek değil ise ömrüm yok olsun demektir. Fakat ömrü veren Tanrı’dır. Bunun için ömür ile yemin etmek Tanrı ile yemin etmektir.

61.                           Ayet: “Evet’iniz evet, hayır’ınız hayır olsun. Bundan fazlası kötü olan (Şeytan) dandır. ”

Sözünüz doğru ve ikiyüzlülükten uzak olarak, gerçek olan şeyi yeminsiz, söylenen ve inkar edilecek şeyi yeminsiz inkar eden. *Kötü olandandır* Yani bir kötü kalpten ya da lanetli olan şeytandandır. Doğrulukla hakka teslim olan, iyi bir adam herhangi bir şeyi tasdik veya inkar eylediği zaman, söylediğini inandırmaya sadece sözü yeterli olur. Yemine asla muhtaç değildir. Fakat yemin etmeyi kendisine adet etmiş olan kimselerin yeminleri ne kadar çok ise onun sözünde şüphe olur. Çünkü bu şekilde yemin etmeye korkmayan adam, yalan söylemekten de korkmaz. Bu sebep ile üçüncü emre aykırı bulunan adam dokuzuncu emre de aykırı bulunmaktan korkmaz. Her kim boş yere yemin ederse kalbinin kötü olduğunu gösterir. Özellikle ellerimize, gözlerimize ve canlarımıza veya diğerlerinin tenlerine ant, yemin ve beddua etmek günahtır. Bu gibi yeminler ve beddualar Tann’nın yanında çok mekruhtur. Şimdi söylediğimiz uygunsuz şeyleri araştırmak ve tasdik etmek ya da diğerleri üzerine bir bela ya da yalvarmak için Tann’nın hem de Rabb îsa Mesih’in yüce isimlerini asla zikretmemeliyiz. Biz onu gerek duada gerek sohbet arasında huşu ile zikretmeliyiz. İnşallah, maşallah, Tann’ya sığındık, Tann uzak eylesin, Tann’ya emanet ve bunun gibi diğer ifadeleri sohbette huşu ile zikretmeliyiz. Ağzımızdan çıktığını iyice düşünmeden bu ifadeleri hemen nasıl olur ise olsun boş yere kullandığımız takdirde Tanrı’nın büyük ve yüce ismini aşağılamış ve üçüncü emre aykırı harekette bulunmuş oluruz.

62.                                                Ayet: “Göze göz dişe diş denildiğini işittiniz. ”

Bu kanun için Çıkış’ın 61. Bölüm 23-25. Ayetlerine bakınız. Bu kanun hakimlere ait bir kanun olup, davaları dinleyip sonuçlandırdıktan sonra suçlunun üzerine suçuna göre karar versin. Ama bu kanun ancak hakimlere mahsus ise de din bilginleri onu intikam almaya bir emir sayarlar. Şöyle ki eğer bir adam sana vurursa sen de onu vur. Eğer sana bir zarar ederse sen de ona karşılık ver, derlerdi. Fakat bu düşünceler, bu emrin anlamım değiştirerek herkesin ters anlamasına sebep olurdu.

63.                           Ayet: “Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin. Sağ yanağınıza tokat atana öbür yanağınızı da çevirin. ”

*Ama ben size diyorum ki* Musa'nın şeriatı da bunu açıklar. (Levililer 19. Bölüm 18. Ayet). *Kötüye karşı direnmeyin* İntikam benimdir, cezayı veren benim diye Tann söyler. (îbranilere Mektup 10. Bölüm 30. Ayet). *Sağ yanağınıza tokat atana* Yani bize kötülük eden yaramaz kimseler ile mücadele etmeyip tahammül ve sabır etmeliyiz. Fakat tabiatın hissi ile ilahi ve insani kanunların hepsi katil bir kimsenin elinde, ömrümüz tehlikede olduğu zaman kurtulmak için o kötü adama karşı durmanın caiz olduğunu açıklar. İsa’nın talimatına göre intikam ya da kavga ve davalara bedel sabır ve tahammül etmeye borçluyuz.

64.                                                Ayet: “Size karşı davacı olup kaftanınızı almak isteyene abanızı da verin ”

(Luka 6. Bölüm 29. Ayet). İsa’nın 39. Ayette buyurduğu söz rezalet ve hakaret konusunda olup özellikle itibara eksiklik getirecek şeylerdi. Bu ayet ise mal konularına ait olup bir kötü adam yalan söyleyerek kalkıp, şeriat usulünü layıkıyla bilerek bunu kendisine bir fırsat saymakla bizi hakim huzurunda sıkıntı ve masrafa düşürmek ve biz ruhani hakikate tabi olduğumuz için düşmanlık kastıyla işlerimizi terk ettirerek uzun uzadıya şeriat ve hükümet mahallerinde sürüklendirmek gibi hareketlerde bulundurmak ile bizlere eziyet edebilir. Efendimiz bize mübarek sözüyle öğüt verir ki, intikam almak niyetinde olmayarak malımıza gelen zarara da razı olalım.

65.                                                Ayet: “Sizi bin adım yol yürümeye zorlayanla iki bin adım yürüyün. ”

*Zorlayan* o zaman bunun fiili Acemistan’da ve Türkistan’da çoğunlukla yapılmıştır. Yani devletçe ve hükümetçe gerektiği halde adamların rızalarına bakılmayıp zorla işte çalıştırılmaktadır. İsa nasihat eder ki, bu şey bizlere her ne kadar ağır ve haksız görünür ise de hükümetin işi olup bundan da devletimize ve milletimize fayda hasıl olacağından hükümetçe işleri görmek borcumuz olduğu ve devletin emirlerine itaat etmek borcumuz bulunduğunu açıklar. Yani bu adet Roma devleti zamanında da vardı. Bağlı bulunduğun hükümete itaat etmek konusu hakkında Romalılara Mektup 13. Bölüm 1-7. Ayetlerini okuyunuz.

66.                          Ayet: “Sizden birşey dileyene verin, sizden ödünç isteyeni geri çevirmeyin, ii

Layık olmayan bir kimseye iyilik etmek ve ona iyi şey vermek gerçekten muhtaç olanı boş göndermekten iyidir. Cömertliği kendimize adet etmek akla uygun ve itibarlı bir şeydir. Fakat işe güce kadir olan kimselere vermek onları tembelliğe davet etmektir. Böylece kötü adama para ödünç vermek, malımızı boşa harcayarak tembelliğe izin verip israfa, hem de suç yoluna yardım ve ailelerimizi yoksulluğa uğratmaktır. (Timoteyus’a Birinci Mektup 5. Bölüm 8. Ayet, Selaniklilere İkinci Mektup 3. Bölüm 10-13. Ayetler).

67.                                                Ayet: “Komşunu sev, düşmanından nefret et, denildiğini işittiniz. ”

*Komşunu sev* (Levililer 19. Bölüm 18. Ayet). *Düşmanından nefret et* Komşuları sevmek hakkında olan emri, din bilginleri ile Ferisiler yalnız kendi millet, grup ve akrabalarına aittir diye anlam verirlerdi. Onlar bu emre düşmekten tiksinmeyi ilave ettiler. Fakat bu tür bir emir Ahd-i Atik’te bulunmaz ve bir kimseye kin beslemek Ahd-i Atik’in ruhani buyruklarına aykırıdır. Tanrı bazı putperestleri, çok kötü milletleri ve kavimleri helak etmeyi takdir edip kendi emri ile İsrailoğullan kavmini onların yer yüzünden yokolunmalarma ayırdı ise de kin ve düşmanlığa izin verdi.

I

68.                           Ayet: “Ama ben size diyorum ki, düşmanlarınızı sevin size beddua edenlere hayır dua edin. Size kin tutanlara iyilik, eziyet edenler için dua edin. ”

* Düşmanlarınızı sevin* Bize el ve dil uzatan, malımıza, nefsimize ve itibarımıza zarar veren bir adamın iş ve hareketini övmek mümkün değildir. Bu tür harekette bulunan kimselere kin beslememeliyiz. Aksine onların hareketinden sakınmakla beraber onların kötülüklerine karşı, iyiden başka şey arzu etmemeliyiz. Biz onların cehaletine ve delice hareketine bakarak can-ı gönülden acıyıp sıkıntı zamanlarında onlara yardım etmeye çalışanlar için bu dünyada iyilik edip ahirette kurtuluş ve ebedi hayata sahip olmalarının sebeplerine teşebbüs etmeliyiz. Tann’nın insanoğluna ihsan ettiği kutsal sözü ve ilahi buyrukları da bunu açıklar. Bunun için bizi incitenler için dua etmek ve bizim cehenneme gitmemizi isteyenler için semaya ve ebedi mutluluğa kavuşmalannı istemeliyiz.

69.                            Ayet: “Öyle ki, göklerde olan Babanızın oğulları olasanız. Çünkü O, güneşini hem kötülerin hem de iyilerin üzerine doğdurur. Yağmurunu da hem doğruların hem de haksızların üzerine yağdırır. ”

Düşmanlan sevmek, Tann’nın merhamet sıfatına uygundur. Sabır ve şefkat ile harekette bulunan kimselerden Tanrı razı olur. Bu tür hareket bizi ona yaklaştırır. Nice ki çocuklar atalarının tabiatıyla tabiatlanıp onların ahlakına göre terbiye olup amel ve hareketlerde onlara benzerler * Güneşini hem kötülerin hem de iyilerin üzerine doğdurur, yağmurunu da iyiler ve haksızların üzerine yağdırır* Tanrı güneşi kötü Mısırlılar üzerine ışık vermesin diye bir defa emir eyledi. Ama İsraillilerin mekanlarında ise güneşin ışığı vardı. Bu peşpeşe üç gün sürdü. (Çıkış 10. Bölüm 21-23. Ayetler). Fakat Tanrı doğrular ile günahkarlar arasında bu farkı daima uygulamaya kadir iken sabır ve merhametinden dolayı insanların en kötüleri onun nimetlerinden diğerleriyle eşit paya sahip olurlar. Bundan bilinir ki, (Birinci olarak) Kişinin görünen halleri kişiliğini ortaya çıkarmaz. (İkinci olarak) Doğrular en iyi nimetlere dünyada sahip olmaz iseler de, onların kendi mirasları için belirlenmiş bir zaman vardır. (Üçüncü olarak) Günahkarlar için azap ve ceza saklanır. Bu tecrübe dünyasında bulundukça onlar her ne kadar güneş ışığına, yağmura ve ömrün nimetlerine Tann’nın en makbul kulları ile hissedar olurlar ise de, dünyadan gittikleri gibi o anda aralarında olan fark ebedi ortaya çıkar. Bu kadar binlerce nimetlerin hiç birini bir daha göremezler.

70.                            Ayet: “Eğer yalnız sizi sevenleri severseniz, ne ödülünüz olur? Vergi görevlileri de öyle yapmıyor mu? ”

Eğer din bilginlerinin talimatına göre yalnız sizi sevenleri severseniz, kinsiz ve tarafsız olmayıp çıkannızı arayanlarsanız, insana doğru sevginiz yoktur. Yalnız çıkara bakarsanız övgüye layık değilsiniz. Çünkü size iyilik edenlere iyilik etmeniz sadece bir insaniyetten ibarettir. İnsanların en günahkarları arasında bile bu çeşit kimseler vardır.

*Vergi memurları* Yani vergi tahsildarları demektir. Yahudi eyaletini Roma imparatoru yönetirdi. Yahudiler bu yabancı hükümetin hükmünü gerekli kabul ettiklerinden vergilerini çaresiz verirlerdi. Bunun için bu vergileri tahsil etmekle görevli olanlara gayet nefret ile bakarlardı. Bu gibi kötü bir işe çoğunlukla insafsız ve zalim kimseler tayin olunup, bunlar Yahudilerin yanında çok kötü sayılmışlardır. (Matta 18. Bölüm 17. Ayet, Luka 19. Bölüm 2 ve 7. Ayetler).

71.                           Ayet: “Eğer yalnız kardeşlerinize selam verirseniz, fazladan ne yapmış olursunuz? Vergi memurları da öyle yapmıyor mu? ”

Kendi kardeş ve dostlarına selam vermek genellikle insanların adetlerinden olduğundan iyiyi kötüden ayırmaz. Dünya ehlinden fazla ruhanî bilgimiz olduğu halde onlardan fazla tevazu ile sevgi ve iyi işler yapmaya borçluyuz.

72.                                                  Ayet: “Bu nedenle, göksel Babanız yetkin olduğu gibi, siz de yetkin olun"

* Yetkin olun* Yetkin kelimesi ile tercüme olan Yunanca kelimenin manası tamam olmuş her bir konuda eksik ve kusuru olmayan bir şeye ifade olunur. Yetkin kelimesi insana uygulandığında onun ahlak ve huyu ile amel ve hareketleri temiz ve bütün insani faziletlere mazhar olup dindarlıkta olgunlaşmış kimse anlaşılır. Yani İsa’nın, bu beşinci bölümün başlangıcından sonuna kadar açıkladığı sözler ilahi şeriate dair olduğundan bir dindar kimsenin görevlerinin gerek görünenini, gerek gizli olanım açıklayarak özellikle bu, kırk sekizinci ayet ile sözü bitirip bu emirleri anlayan kimse din ve edep hususlarında yetkin olur. Sözler de size açıkladığım buyruklar ve ilham ile öğretilip gökte olan Babanız temiz ve yetkin olduğu gibi sîzler de gerek şeriatın emir ve yasaklarının uygulanmasında gerek edep, insaniyet, acıma ve şefkat hususlarından kusursuz ve noksansız amel ve hareket ederek yetkin olun. Çünkü bu şekil üzere şeriat ile peygamberleri icra ve tamamlamış olursunuz diye buyurur. Şimdi İsa Mesih’in örneğine bağlı olarak kendi ahlak ve huyumuz ile iş ve hareketlerimizi onun işleriyle ahlak ve huyuna benzetelim. O Tanrı Oğlu olduğundan biz de onun örneğince hareket ettiğimiz halde Tann’ya benzemiş oluruz.

ALTINCI BÖLÜM

İsa Mesih’in dağda öğüt vermesi (1-4), sadaka (5-15), ibadet ve dua (16- 18), oruç (19-22), göksel hazineler (25-32), dünya işlerine gönlünü vermeden yasaklamak (33), önce Tann hükümdarlığının talebinin vacip olduğuna dairdir.

1.                        Ayet: "Dikkat edin! Yapmanız gereken doğru işleri gösteriş için insanların gözü önünde yapmayın. Öyle yaparsanız, göklerdeki Babanızdan ödül alamazsınız. ”

*Dikkat edin* Beşinci bölümde anlatıldığı gibi Musa’nın şeriatı ile Mesih’in şeriatı ve talimatı aynı olup, ancak Yahudi mühimlerinin batıl talimatları fark edilir. Bu bölümde de onların iyi işler hakkında olan talimatı, gerçek (hak) talimata aykırı bulunduğundan İsa öğrencilerine ‘sakının’ diyerek nasihat edip fakirlere ve muhtaçlara ne amaçla sadaka vermenin farz olduğunu açıklar. *insanların gözü önünde* Bu ayetin manası ‘insanların gözü önünde’ sözünden açık olarak anlaşılıp, illaki adamların önünde sadaka vermeyi yasaklamaz. Ancak kötü niyeti yasaklar. Çünkü bu gibi kimsenin niyeti sadaka vermek değil, belki insanlar tarafından övülmek niyetiyle sadaka vermektir. Bu da Tanrı’nın katında makbul olmadığını gösterir. Gerçekte bir adam iyi niyetiyle bir iyilik yaptığında onun açık yada gizli olmasında bir fark yoktur. Ancak iyi amellerde bulunmak görevimiz olduğundan yalnız gökte olan Babamıza övgüde bulunalım ve ondan güzelliğe kavuşalım diye iyiikleri iyi niyet ile yapmak gerekir. Çünkü bu gibi kimselere sevap verilecektir.

2.                           Ayet: "Bu nedenle, birisine sadaka vereceğiniz zaman bunu ilan etmek için insanların gözü önünde borazan çaldırmayın. İkiyüzlü kişiler, insanların övgüsünü kazanmak için havralarda ve sokaklarda böyle yaparlar. Size doğrusunu söyleyeyim, onlar ödüllerini almışlardır. ”

*Sadaka vereceğiniz zaman* Sadaka vermek Ahd-i Atik’de ve Ahd-i Cedid’de önemli ve herkese farz olduğu açıklanır. (Eyub 31. Bölüm 19-22. Ayetler, Mezmurlar 37. Bölüm 21. Ayet, Luka 11. Bölüm 14. Ayet, Korintlilere İkinci Mektup 9. Bölüm 6- 15. Ayetler, Yakup’un Mektubu 2. Bölüm 15 ve 16. Ayet). *Borazan çaldırmayın* Bundan anlaşılır ki, bu söz atasözü olup manası, hayır işlerini borazan çalar gibi büyük şamata ile etmemelisin. *İki yüzlüler* Bu kelimenin aslı Yunanca’dır. Oyun meydanlarında oynaşan kimselere söylenir. Onlar oyun esnasında kendi durumlarını gizleyerek, taklit ettikleri kimselerin durumlarını anlatırlar. Bunların bu hareketleri şahsi menfaatleri için olup bu gibi şeyleri şan, şöhret ve mal kazanmak için yaparlardı. Din ve mezhepçe ikiyüzlüler de bu maksatla hemen şahsi ahlakları olmayan, ahlak ve meşrebi taklit ederek daima şan, şöhret ve mal kazanmak emelinde bulunurlar. Yahudi hocaları görünüşte dine bağlılık, takva, iş ve hareketlerinde Tanrı’ya makbul bir durum gösterip, gizlide kötü ve çirkin amellerde bulunduklarından îsa onlara çok defa ikiyüzlüler derdi. (Matta 23. Bölüm 13-29. Ayetler). *Havralarda* Yani ibadethanelerde *Kendi ödüllerini almışlardır* Onlar bu dünyada isteklerine kavuşup insanlardan şan, şöhret ve mal kazanmakla hisselerin hepsini aldılar. Ama ahirette alacakları yalnız cezadır.

3.                           Ayet: "Siz sadaka verdiğiniz zaman, sol eliniz sağ elinizin ne yaptığını bilmesin. ”

Bu tabir bir atasözüdür. Manası bir hayır işinin ilanını gerekli bir sebeb olmadıkça kimseye duyurmadan gerçekleştirmektir. İyi amelde bulundum diyerek övünmek, onu bir sevap sayıp karşılık bekleme ümidlerinde olmadan ve her ne kadar hayır ve iyilikte bulunsa da yine de bunları yok sayarak kusur sahibi ve çok da değerli biri olduğunu unutmamalıdır (Luka 17. Bölüm 10. Ayet).

4.                           Ayet: "Öyle ki, verdiğiniz sadaka gizli kalsın. Gizlilik içinde yapılanı gören Babanız sizi ödüllendirecektir. ”

Tanrı’dan hiçbir şey gizlenmez. (Mezmurlar 139. Bölüm 1-3 ve 12. Ayetler, İbranilere Mektup 4. Bölüm 13. Ayet, Vahiy 2. Bölüm 23. Ayet). Tann’nın gizliyi görmesi, iki yüzlüye ne kadar heybetli bir şey ise temiz kalpli doğru kimseye bir tesellidir. Yaptığımız iyiliği başkaları görmese de Tann’nın göreceğinden şüphe yoktur. *Babanız sizi ödüllendirecektir* Hizmetçiye sadece ücret veren ağa gibi olmayıp sevgisinden oğluna veren baba gibi Tanrı sana büyük ödül verecektir. (Korintlilere Birinci Mektup 4. Bölüm 5. Ayet).

5.                            Ayet: "Dua ettiğiniz zaman iki yüzlüler gibi olmayın. Onlar herkes kendilerini görsün diye havralarda caddelerin köşe haşalarında dikilip dua etmeyi severler. Size doğrusunu söyleyeyim, onlar ödüllerini almışlardır. ”

Sadaka vermek farz olduğu gibi dua etrtıek de farzdır. Dua hakkındaki bu ayetlere de bakabilirsiniz. (Matta 7. Bölüm 7 ve 8. Ayetler, Luka 18. Bölüm 1. Ayet, Yuhanna 16. Bölüm 24. Ayet, Koloselilere Mektup 4. Bölüm 2 ve 3. Ayetler, Selaniklilere Birinci Mektup 5. Bölüm 17. Ayet, Yakup’un Mektubu 5. Bölüm 14-18. Ayeter). *Dua ettiğiniz zaman ikiyüzlüler gibi olmayın. * (Luka 18. Bölüm 11 ve 12. Ayetler, Yeşaya 1. Bölüm 13-15. Ayetler). Onlar duanın farz olduğunu her ne kadar dille söyleseler de, kalpleriyle inanmazlardı. Ama şahsi çıkarları için havralarda ve sokakların köşe başlarında herkes kendilerini görsün diye ve dine olan bağlılıklarını göstermek için uzun uzadıya dua ederlerdi. Onların fikirleri Tanrı’ya temiz kalple ibadet etmek olmayıp ancak kendilerini halka doğru ve dindar göstermekten ibaretti. *Havralarda* Bu ayet gönül birliği ile ibadethaneye toplanıp samimi dua etmeyi yasaklamaz, ancak ikiyüzlülüğü yasaklar. Çünkü yukarıda açıklandığı gibi Ferisiler dua etmeyi sevmediklerinden evlerinde ve gizlide dua etmek akıllarına bile gelmezdi. *Onlar ödüllerini almışlardır* Bu bölümün dördüncü ayetinin açıklamasına bakılabilir.

6.                           Ayet: "Siz ise, dua edeceğiniz zaman odanıza girip kapıyı örtün ve gizlide olan Babanıza dua edin. Gizlilik içinde yapılanı gören Babanız sizi ödüllendirecektir. ”

*Odanıza girip kapıyı örtün* Burada emredilen dua Tanrı ile ruh arasındaki gizli görüşme olduğundan bu konuda Tanrı’nın huzurunda durur gibi kalbin temiz, fikirlerin dünya işlerinden uzak olarak arkadaş ve akrabaların olmadığı tenha bir yerde yalnız olup Tann’ya samimiyetle teşekkür ederek, kendini layıksız, günahkar ve emirlerine tam olarak uyamadığını söyleyip, belirlenen ve gönderilen şefaatçinin aracılığıyla işi Tann’ya bırakıp ihtiyaçlarını ondan istesin. O seni kutsayarak iyilik yapmaya hazırdır. Bu ruhani hizmeti yaparken fikirlerin dünyevî nesneler ile tahrik olmaması için gizli bir yerde yani yalnız bir odaya mahsus değil, belki bir dağ , bahçe, tarla ve bunun gibi gizli bir yerde dua etmek gereklidir. Hezekyel padişah hasta olunca yüzünü duvara doğru çevirip dua etti. (İkinci Krallar 20. Bölüm 2. Ayet). Petrus elçilerin evinin damında dua etti (Elçilerin İşleri 10. Bölüm 9. Ayet). İsa Mesih bir dağın üzerinde ıssız yerlerde ve bahçe kenarlarında dua ederdi (Matta 14. Bölüm 23. Ayet, Markos 1. Bölüm 35. Ayet, Matta 26. Bölüm 36-39 ayet). *Gizlide olan Babanıza 1

dua edin* Tenha yerde olan Baba olan Tanrı’dan başka bir kimse bizi göbemez, işitemez ve bizim oraya gitmemizin sebebini yalnız o bilir (Tekvin 18. Bölüm 22-33. Ayet). Danyal Tanrı’nın huzuruna kabul edildiğinin müjdesini aldığı zaman Tanrı ile yalnızdı (Danyal 10. Bölüm 11,12,18 ve 19. Ayetler). Biliyoruz ki bizi yoktan var eden Tann, her yerde bulunan ve gören olup, uzak yerlerde yani dağlarda ve çöllerde onu aramaya gerek yoktur. Her nefeste yalvarmalarımızı ona arz etme fırsatımız vardır. ♦Babanız sizi ödüllendirecektir* Dördüncü ayetin açıklamasına bakınız.

7.                            Ayet: "Dua ettiğinizde, onlar gibi boş sözler tekrarlayıp durmayın. Onlar, söz kalabalığıyla seslerini duyurabileceklerini sanırlar. ”

Onlar ifadesi, Yahudi’den başka milletlerin hepsine yani putperestlere söylenirdi. Boş sözler tekrarlamak ifadesinin aslı Yunanlı bir şairin isminden alınmıştır.

Çünkü bu şairin şiiri boş sözler ile doluydu. İsa boş sözlerle dolu uzun uzun duaları ve Tanrı’nın yüce ismini anlamsız ve gereksiz yere tekrar etmeyi yasaklar ve bu tekrar da üçüncü emre aykırıdır (Çıkış 20. Bölüm 7. Ayet, Vaiz 5. Bölüm 2, 3 ve 7. Ayetler). *Onlar* Onlar arasında Ba’l adında meşhur bir put olup, İsirailoğulları’ndan da onu Tanrı kabul edenler vardı. 2. Kırallar 18. Bölüm 19-40. Ayetlerde yazıldığı gibi adı geçen putun kahinlerinden dört yüz elli kişi, altı saat kadar birlikte “Ya Ba’l bizi işit!” diyerek çağırırlardı. Efesliler de iki saat putlarının ismini tekrar ederlerdi. Elçilerin İşleri 19. Bölüm 34. Ayete bakınız. *onlar, söz kalabalığıyla seslerini duyurabileceklerini sanırlar* Duanın ruhani maddesi kalbin temizliğidir. Kelimelerin azlığı veya çokluğu duanın kabul edilmesini sağlamaz. Bir takım söylemler, kalıplaşmış ve boş sözler söylemek ile değil ancak kalpten gelen yalvarma ve ulvi fikirler ile edilen duanın kabul olacağından şüphe edilemez. Bazı zamanlar İsa, Süleyman ve diğerleri de uzun dualar ettiler ise de bunların duası boş ve kalıplaşmış sözler olmayıp temiz kalplerinden ortaya çıktı. (Matta 26. Bölüm 39, 40, 42 ve 44. Ayetler, İkinci Tarihler 6. Bölüm 14-32. Ayetler).

8.                            Ayet: “Siz onlara benzemeyin! Çünkü Babanız, nelere gereksinmeniz olduğunu daha siz O ’ndan dilemeden önce bilir ”

Yani Tanrı sonsuz bilgisiyle her şeyi bildiğinden bizim ihtiyaçlarımızı ve hangi gün hangi iyiliğin ne zaman gerekli olduğunu ondan dilememizden önce bilip, şüphesiz bizlere o an gönderir. Fakat bu nimetleri ondan istememiz de onun hoşnutluğuna uygunluk gösterir. (Mezmurlar 938. Ayet, Yeşaya 65. Bölüm 24. Ayet).

9.                                              Ayet: “Bunun için siz şöyle dua edin. ”

İsa bize dedi ki, dua, aynen gece- gündüz dua etmeyi isteyip ancak edeceğimiz duanın esas ve örneklerini söyler. Ettiğimiz dua bu sözlere uygun olmalıdır.

10.                             13. Ayetler: “Göklerdeki Babamız, adın kutsal kılınsın. Egemenliğin gelsin. Gökte olduğu gibi yeryüzünde de senin istediğin olsun. Bugün bize gündelik ekmeğimizi ver. Bize karşı suç işleyenleri bağışladığımız gibi sende bizim suçlularımızı bağışla. Ayartılmamıza izin verme. Kötü olandan bizi kurtar. Çünkü egemenlik, güç ve yücelik sonzuzlara dek şenindir. Amin. ”

*Göklerdeki* Tanrı mekansızsada her yerde bulunan ve gören olup her yer onun büyüklük ve gücüyle kaplıdır. Fakat bizim fikirlerimize göre onun sadece bir yerde olması gerektiğini bize kutsal kitaplar söyler. Şöyle ki, ona secde ve kulluk ettiğimizde gökler gibi temiz, aydınlık ve kutsal bir yere yönelelim diye ve orada, Tann’nın büyüklüğünü ve parıldadığını anlayalım. (Matta 33. Bölüm 9. Ayet, Mezmurlar 110. Bölüm 3. Ayet, Yeşaya 57. Bölüm 15. Ayet ve 66. Bölüm 1. Ayet). *Babamız* Burada baba kelimesinin gerçek anlamı ruhanice anlaşılmalıdır. (Öncelikle) Tanrı büyük gücüyle bütün yaratılmışları ve varlıklan sözüyle yoktan var etti. (Tekvin 1. Bölüm 1 ve 3. Ayetler). Fakat Tann insanı kendi benzerliği üzere yaratıp kendi ruhundan hayat nefesini üfledi. (Tekvin 1. Bölüm 26. Ayet ve 2. Bölüm 7. Ayet). Bu şekilde insan türü hayvan gibi bitkilere muhtaç olan can ile sonsuz hayata kavuşan ruha sahip oldu. Bundan dolayı ruhumuz o sonsuz denizde olan Tanrı’ya oranla her ne kadar bir damla bile değilse de îsa öğretir ki, istek ve ihtiyaçlarımız o hiç birşeye ihtiyacı olmayan yaratıcının huzuruna sunmak üzere iken ruhen vardığımızda ruh yönüyle ona ‘Ey göklerde olan Babamız’ diyerek dua etmeye izin vermiştir. (Yeşaya 63. Bölüm 16. Ayet, 64. Bölüm 8. Ayet, Yeremya 3. Bölüm 4. Ayet, Elçilerin îşleri 17. Bölüm 28 ve 29. Ayetler, Malaki 20. Bölüm 10. Ayet). (İkinci olarak) Tanrı sonsuz bilgisiyle biliyordu ki, cüz’i iradeye sahip insan, şeytanın aldatmasıyla günaha düşmekle Tann’nın adalet ve kutsallığı yönüyle cezaya çarptırılacaktır. Bu ceza da sonsuz yokoluştur. Bu şekilde şeytanın kuvvetini yok edecek büyük merhametiyle yok oluştan kurtanp, büyük adaletini göstermek üzere Tannsal bir kişinin insan şeklinde ortaya çıkmasını bilmesinden ortaya çıkan bu yüce kişi, kendisine uyanlara kardeş gözüyle bakıp onlara cesaret verir ki, ruhça Tann’nın huzuruna yaklaştıkları zaman ona Babamız diyerek dua etsinler. (Romalılara Mektup 8. Bölüm 15-17. Ayetler, Yuhanna’nın 1. Mektubu 3. Bölüm 1. Ayet, Matta 5. Bölüm 16, 45 ve 48. Ayetler). Çünkü Rabb İsa Mesih, tam iman ile uyanların ahlakı, ilahi güç ve Kutsal Ruh’un etkilerinden kurtanhp İsa’nın öğretilerinin ruhani gerçeklerine sahip ve ilahi emirlerine uymak üzere bulunduklan halde Tanrı’ya secde ve dua ettikleri anda Babamız diyerek dua etmelerini emreder. Bu amaçsız iyilikler ve sonsuz nimetler insan aklından başka bir iyilik olmakla sevinç ve temiz sevgi ile Babamıza teşekkür edip dert ve sıkıntıdan kurtulmak için ona başvurarak kurtarıcımız olan İsa Mesih’in keffaretine güvenerek günahlarımızın atfıyla sonsuz hayata kavuşmak ümidinde oluruz. * Senin ismin kutsal kılınsın* Bu duanın birinci yalvarması Tann’nın büyüklüğüne saygı ve yüceltme, onun kutsal ismini yüceltmenin öncelikli farz olduğunu onaylayarak bizim de bütün insanlar gibi günahkar olduğumuzu anlayarak Tann’nın kutsal ismini bütün insanlar

tarafindan yüceltilmesini ve bu yalvarmayı arz ettiğimizde kutsal bir hali istememiz gerekir. (Yeşaya 6. Bölüm 3. Ayet, Vahiy 4. Bölüm 8. Ayet ve 5. Bölüm 12 - 14. Ayetler). * Senin egemenliğin gelsin* Bu ifade padişahlığın gereği yapılsın demektir. Çünkü Tann’mn gücünün eseri güneş gibi ortadadır. Bu adı geçen egemenlik, kutsallık ve merhameti kapsar. Yani bunun gerçek anlamı Tanrı’nın gücünün eserleri gibi kutsallığının ve Rabb İsa Mesih’in aracılığıyla olan merhametinin ortaya çıkması ve eserleri de dünyanın her tarafında yayılıp her insan bu egemenlikte var olan ruhani gerçekleri kabul etmekle sonsuz hayata kavuşsun. Çünkü Göksel Babamızın egemenliği bütün adaletli ve merhametli padişahların hükmünde sonsuz adil, merhametli ve bütün yaratılmışların güvenliklerini sağlayan bir egemenliktir. Bu tür bir egemenliğin ortaya çıkmasını kalben isteyerek beklediğimiz halde bu yalvarmayı edemeyiz. Buradaki I

egemenliğin kurucusu ve hakimi îsa Mesih’dir. (Mezmurlar 2. Bölüm 2-12. Ayetler) Danyal peygambere ilham olunan egemenlik budur. (Danyal 2. Bölüm 44. Ayet, 7. Bölüm 13 ve 14. Ayetler) Vaftizci Yahya’nın müjdelediği egemenlik budur. Matta 3. Bölüm 2. Ayet ve Yahya 3. Bölüm 3. Ayette anlatıldığı gibi bir insan ilahi güç ile yenilenmedikçe bu egemenliğin nimetlerine kavuşamaz. Bu duayı arz ettiğimizde şeytanın kuvvet, yoldan çıkarmaları ve günahın karanlıklarını dünyanın her tarafından kovulmasını ve giderilmesini istemeliyiz. *Senin istediğin olsun* Tanrı’nın iradesi şüphesiz her zaman ve her yerde gerçekleşse de onun yaptıkları hakkında yalvarılmasını emreder ve kalben böyle bir istekte bulunmamız kendi cüz’i iradelerimizi onun iradesine boyun eğmesine işaret eder. Tanrı’nın yüce isteği tam olarak insanoğlu tarafından bilinmez. Ama insanlık görevimiz hakkında olan iradesi, kendi kutsal sözüyle ilham olunmuştur ki emir ve yasaklarını bizlere açıkladı. Onun iradesi geçekleşsin diyerek dua ettiğimizde bütün insanların her konuda insanlık görevimiz hakkındaki Tann’mn emirlerine tam olarak uymalarım istememizi anlatır. * Göklerde* Tann’mn gökle ilgili iradesi meleklerden (Öncelikle) Zorunlu değil ancak isteyerek ve sevinçle yapılır. (İkinci olarak) Devam edilir. Şöyle ki onlar Tanrı’nın iradesine uyanlar olarak hiçbir an kendi dileklerini istemezler. (Üçüncü olarak) Bütün melekler tarafindan yapılır. Şöyle ki hiçbir melek Tann’mn emrine karşı gelmeyip uymayanlardan olmaz. (Dördüncü olarak) tamamen ve eksiksiz olarak yapılır. Yani meleklerin uymalarında ve kulluklarında asla bir eksiklik ve kusur bulunmaz. Biz dua ettiğimiz iradeyi bir kere değerlendirip düşünürsek Tann’mn emirlerini yapan konusunda meleklerin itaatına oranla insanların hal ve hareketleri her yönüyle oldukça farklıdır. Mezmurlar 14. Bölüm 2 ve 3. Ayetlerinde analtıhr ki Rabb gökten bakıp Tann’yı bilip isteyen var mı diye insanoğullarına baktığımızda, hepsi azmışlar idi ve hepsi kirlenmişti ve iyilik yapan bir kişi bile yok idi. Bu dünyada kendisini doğru ve iyi bilip Tanrı’nın sonsuz iradesine bağlı kalarak gökte meleklerin devamlı, tam büyük bir istek ile Tanrı’nın isteklerini yaptıkları gibi Tann’ya itaat ve kulluk iddia eden bir kimse yoktur. Çünkü iyi kimsenin itaati bile şahsi çıkan için olduğundan, eksik veya Tann’nın öfkesinden korktuğundan gerekli olacaktır. Şimdi doğru insanın itaati tam olmadığı halde diğerlerinin itaati nasıl tam olabilir. (Petrus’un Birinci Mektubu 4. Bölüm 18. Ayet). îsa’nm bize öğrettiği dua gereğince Babamızın gökte yapılan iradesi yeryüzünde de yapılıp bütün insanlar tarafından sevinçle yapılır ise bu dünya barış ve sevgiyle dolu olur mu? (Mezmurlar 40. Bölüm 8. Ayet, îbranilere Mektup 13. Bölüm 21. Ayet, Petrus’un Birinci Mektubu 2. Bölüm 15. Ayet)* Gündelik ekmeğimizi bize bugün ver* Bu yalvarmadan anlaşılsın ki, bedeni ihtiyaçlarımız için dua etmek bize farzdır. (Filipililere Mektup 4. Bölüm 6. Ayet, Mezmurlar 33. Bölüm 18 vel9. Ayetler ve 34f Bölüm 10. Ayet). (İkinci olarak) İhtiyacımız olan nimetler verilmedikçe onlar ile götürmek için her ne kadar çaba sarfetmiş olsak da yine boş ve faydasız olur. (Mezmurlar 127. Bölüm 1 ve 2 ayetler). (Üçüncü olarak) Bir iş ile meşgul olmanın farz olduğunu anlatır. Şöyle ki tembel, hileci veya ikiyüzlülük ile kazandığımız nzık değil, ancak kendi işimiz ile kazandığımız ekmeği istememizi bize emreder. (Selaniklilere İkinci Mektup 3. Bölüm 10-12. Ayetler, Süleyman’ın Meselleri 31. Bölüm 27. Ayet). (Dördüncü olarak) Rızkımızı gün-be-gün yeniden alırız. Bir yıllık, bir aylık, bir haftalık veya yarınki günün bile tedarikini istemeyip yalnız bugünkü için yalvarırız. İhtimaldir ki, yarın ekmeğe asla ihtiyacımız olmayacaktır. (Timoteyus’a Birinci Mektup 6. Bölüm 7 ve 8. Ayetler, Çıkış 16. Bölüm 16-35. Ayetler). Bu yalvarma yalnız bedeni ihtiyaçların gün-be-gün verilmesini anlattığı gibi ruhani ihtiyaçlarımızın karşılanmasını da anlatır. Yani insanların ruhları her gün ihtiyaç duydukları ruhani nimetleri isterler. (Matta 4. Bölüm 4. Ayet). Süleyman’ın söylediği dua pek uygun bir duadır. Yani beni ne fakir, ne de zengin et. Bana vereceğin ekmeği ver ve ta ki, tok olup ve küfür edip Tanrı kimdir demeyeyim. Ve de fakir olup hırsızlık edip Tann’nın ismini aşağılamayayım. (Süleyman’ın Meselleri 10. Bölüm 6- 10. Ayetler). *Bize karşı suç işleyenleri bağışladığımız gibi sen de bizim suçlarımızı bağışla* Bu yalvarma bir adamın Tann’nın bağışlaması hakkında olan isteğini anlatır. (Mezmurlar 33. Bölüm 1-6. Ayetler, 51. Bölüm 1-4. Ayetler, 130. Bölüm 3 ve 7. Ayetler).

însan her zaman aklına getirerek Tanrı’ya ve onun kanununa göre günahkar ve suçlu olduğu halde huzurunda durup ondan nimet istemeye nasıl cesaret edebilir ve Tann’nın emirlerine karşı olduğundan dilediği nimetin bir lanete sebep olacağını aklına getirerek öncelikle Tann’nın bağışlamasına ihtiyacı olduğunu iyi bilmesi gerekir. Ama eğer bir kimse kendisinin günahtan kurtulmuş olduğunu sanırsa bu yalvarmayı arz edemez. Çünkü bu yalvarma günah işlemiş ve bağışlanmaya ihtiyacı olanlara aittir. Ama Tanrı’dan bağışlanmasını samimi olmayarak istemek pek kolay genel bir şeydir ama temiz kalple dileyen kimseler pek azdır. Bu yalvarma arz olunca birkaç gerekli şart vardır. (Öncelikle) Günah ve kötü iş yapanın Tann’nın öfkesine sebep olacağı gerçeğini anlayarak, kalben anlaması gerekir. (İkinci olarak) Günahtan ve onun sebebiyle hak ettiği öfkeden kurtulmak için can-ı gönülden istemesi gerekir. (Üçüncü olarak) Bağışlanma İsa Mesih’in keffareti aracılığıyla olduğunu bilip kalben onaylaması vaciptir. (Dördüncü olarak) Günahlannı itiraf edip Tann’nın mutlak hükmeden ve kutsal olduğunu bilerek onun huzurunda kendi kendini suçlu yerine koymak bize farzdır. (Beşinci olarak) Tanrı’nin bağışlanmasına kavuşmak için kendi kendini hiç yerinde sayarak kurtarıcıya muhtaç olduğunu hissedip bağışlanmak için yalvarmak gerekir. (Altıncı olarak) Bu adı geçen şartlar gereğince dua ederken Tanrı’ya iman etmek ve emirlerine uymak ilk farzdır. (Luka 15 20-24. Ayetler, Elçilerin İşleri 13. Bölüm 38. Ayet, Efeslilere Mektup 1. Bölüm 7. Ayet, Yuhanna’nm Birinci Mektubu 1. Bölüm 7-9. Ayetler). *Bize karşı suç işleyenler* Yani başkalarından eziyet gördüğümüz halde öç almak niyetinde olmayıp ancak onlann düzelmesi için dua ederek onları iyi bakışımızla, aşağılamayıp babamızın sonsuz merhamet ve iyiliğinin zenginliğini hatırlamalıyız ki o bu dünyadaki asiler ve kafirler hakkında bile her zaman nzık verdiği halde bu yalvarmayı arz ettiğimiz zaman kardeşimizin bize karşı olan günahı affetmedikçe günahımızı affet demeye nasıl cesaret edebiliriz. (Matta 5. Bölüm 45. Ayet)*Ayartılmamıza izin verme* Ayartma şeytanın bir hareketidir ki onunla insanı Tanrı’ya karşı günah işlemeye kışkırtır ve insanın günahı Tann’nın gücüyle ortaya çıkar demek boş bir hatadır. Tam tersine Tanrı günahın sebebini gösterip onu yasak eder (Tekvin 2. Bölüm 16 ve 17. Ayetler). Ayartma ve tahrik şeytandan ortaya çıkıp adamın günaha düşmesi cüzi iradesine bağlanmıştır. Ayartmanın Yunan dilindeki kelime anlamı tecrübe sebebi veya imtihan demektir. Tanrı insanı şeytanın ayartması ile dener ve hem de çok kimseleri böyle ayartma ile denedi. Eyyub’u, İbrahim’i, Yusuf u, Musa’yı, Danyal ile Sevgili oğlu Mesih’i böyle denedi (Tekvin 22. Bölüm 1. Ayet,

Mezmurlar 105. Bölüm 19. Ayet, Matta 4. Bölüm 1-4. Ayetler). Ve bütün insanlar denenmektedir. (Öncelikle) İnsanları kötü etmeye çalışıp çabalayan şeytandır (İkinci olarak) şeytanca kimseler ile ilişki kurmak ve insan iradesinde bulunan haram adetlerden sakınmamak ve nefsin isteklerini arttıracak şeyler arasında bulunmak adamı günaha düşürür. (Üçüncü olarak) İnsanların karşılaştığı denemeler şeytan için fırsattır ki insanın günah işlemesine sebep olur. Mesela bir memur gücünü arttırarak ve saygı gösterilerek görev yaptığı memuriyetiyle denenir. İnsanlar fikir ve ahlakiyle de denenir. (Dördünncü olarak) ağırlık, eziyet, fakirlik ve bunun gibi şeyler ile denenir. (Beşinci olarak) İnsan hiçbir sebeple denemeden uzak olamaz. Her nerede ve her ne halde bulunursa ayartılma tehlikesinden kurtulamaz. Ve insan ilahi gücüyle korunmadığı ve rabbimiz İsa Mesih’in iyiliklerine sığınmadığı zaman yok olur. Milyonlarca insan ayartmadan dolayı yokolmuşlardır. *Bizi kötü olandan kurtar* Bu yalvarma da önceki yalvarmaya uygundur. Şöyle ki ayartma şeytan ile ortaya çıkacak her türlü kötü işten koru. Yani fikirleri bozan, kötü adamların alışkanlıklarından ve hoş olmayan istekten kısacası günah olacak ve şehvet uyandıracak her türlü fani ve dünyevi şeylerin kuvvet ve tesirlerinden bizi koru ve bunlardan korunmak için sana sığınırız diye dua etmeliyiz. * Egemenlik, güç ve yücelik sonsuzlara dek şenindir. Amin* Bu dua ne güzel ve ne uygun fikirlerle tamamlanır. Gerçekte hükümet emri Tanrı’ya ait olup güç sahibi odur. Bütün padişahların kuvvet ve güçleri ise onun güç denizine oranla bir damla bile olamaz. Onun büyüklüğü ve yüceliği bütün melekler ve yaratılmışların duasına layıktır. Bu övgüye layık olan ondan başka bir kişi yoktur. Tanrı sonsuza kadar mevcut ve baki olduğundan onun büyüklük ve şamna sonsuza kadar dua olunacaktır.

14-15. Ayetler: "Başkalarının suçlarını bağışlarsanız, göksel Babanız da sizin suçlarınızı bağışlar. Ama siz başkalarının suçlarını bağışlamazsanız, Babanız da sizin suçlarınızı bağışlamaz”

Bu iki ayette geçen sözler 12. Ayetle ilgilidir. O ayeti tefsir ve kuvvetlendirmek için îsa bu sözleri burada söyler. Bunların anlamını doğrudan doğruya anlayan kimse kendi kendisine tevekkül ederse kurtuluş ümidinden mahrum kalır. Çünkü affetmenin ne demek olduğunu iyi anlamaz. Çünkü zarar getiren kimse hakkında sözle affedip zerre kadar bir ilişik bulunur ise affedilmiş sayılmaz. Affetmek samimi kalple olup suç sahibi olan kimseyi kendin gibi severek onun suçu yokmuş gibi sayılmalıdır. Böyle affetmek insan tabiatının hariç olup ancak Tanrı’ya mahsustur. Ve kardeşine bu şekilde affetmiş adam bulunursa bu fazilet kendisinden olmayıp ancak Tanrı’nın iyiliğindendir. Bize suçlu olanları gerçekte affetmeye gücümüzün yetmesi için “ya Rabb bize affedici bir ruh ver!” diye dua etmek uygundur. Şöyle ki Tanrı’nın bağışlamasından mahrum kalmayalım.

16-18. Ayetler: “Oruç tuttuğunuz zaman, iki yüzlüler gibi surat asmayın. Onlar, oruç tuttuklarını insanlara belli etmek için kendilerine perişan bir görünüm verirler. Size doğrusunu söyleyeyim, onlar ödüllerini almışlardır. Siz oruç tuttuğunuz zaman, başınıza yağ sürüp yüzünüzü yıkayın. Öyle ki, insanlara değil, gizlide olan Babanıza oruçlu görünesiniz. Gizlilik içinde yapılanı gören Babanız sizi ödüllendirecektir. ”

(Öncelikle) Oruç tutmak yas ve sıkıntı çekmenin bir belirtisidir. Şöyle ki bir ilahi afetin ortaya çıkmasıyla tehlikede, yani şiddetli hastalık, kıtlık ve pahalılık ve belanın ortaya çıkmasında Tanrı’nın rahmet ve şefkatini istemek ortaya çıkan belanın giderilmesi için oruç tutmak pek münasiptir. (İkinci olarak) Oruç nefsin isteklerine meydan vermemeye bir vesiledir. Şöyle ki insan oruç ile nefsini zayıflandırıp şehveti uyandırarak şeytanın aldatmalarını ve kötü fikirleri kolaylıkla yener. Bu oruç bütün Mesihi huylardan feyz almaya bir sebeptir (Hakimler 20. Bölüm 26. Ayet, İkinci Krallar 12. Bölüm 16. Ayet, Ester 4. Bölüm 3. Ayet, Danyal 9. Bölüm 3. Ayet, Yeşaya 58. Bölüm 3-7. Ayetler). Ama Ferisiler oruç tuttukları zaman kendilerini topluluklarına oruç tutar ve ilahi emiri yerine getirdiklerini göstermek için topluluk arasında ve gelip geçtikleri yerlerde kendilerini perişan bir halde gösterip insanlar arasında övülmek isterlerdi. İsa bunların kötü durumlarına bakarak öğrencilerine şöyle emreder; oruç tuttukları zaman kendilerini insanların övgüsünden koruyarak Tanrı’ya yakınlaşmak ve onun beğenisini kazanmak için samimi bir şekilde oruç tutun. Kendilerini insanlara oruçlu göstermek için adetleri üzere yüzlerini yıkayıp başlarını yağlayarak her günkü halleri ile görünmelerini emreder. Ama Ferisiler ve Sadukilerin ayin ve adetleri Tann’nın istediklerine aykın olduğu üçüncü ayetten beşinci ayete kadar açıklanmıştır. Bu ayetlerin incelenmesinden de anlaşılır. Gerçekten de nefsin isteklerinden kendimizi korumak ve günaha sebep olacak ddüşüncelere meydan vermemek için oruç tutmak takva ehlinin yaptığı işlerdendir. Ama bunu kendimize sevap sayıp bununla kurtuluş veya Tann’nın övgüsüne layık olacağız diyerek oruç ile işimize gücümüze engel olacak kadar vücutlanmıza zarar vermek uygun değildir.

19-21. Ayetler: “Yeryüzünde kendinize hazineler biriktirmeyin. Burada güve ve pas onları yiyip bitirir, hırsızlar da girip çalarlar. Bunun yerine kendinize gökte hazineler biriktirin. Orada ne güve ne pas onları yiyip bitirir, ne de hırsızlar girip çalar. Hâzineniz neredeyse, yüreğinizde orada olacak. ”

İnsan topraktan olan eşya, mal ve altın yığmak için değil, daha büyük hizmetler ile meşgul olmak için yaratılmıştır. Onun ömrü sonsuz miras için harcanmalıdır. Ahirette bu dünyanın hâzineleri geçerli değildir. Hem orada altın ve gümüş geçmez. Hile, yalan ve zulüm ile geçimin alakası olduğundan genelde dünyaya fazla önem veren adamın bu gibi fenalıklara kendini kaptıracağı bellidir (Tımoteyus’a Birinci Mektup 6. Bölüm 8-10. Ayetler, Yuhanna’mn Birinci Mektubu 2. Bölüm 15 ve 16. Ayetler). *Gökte hazineler* Hâzineleriniz semavi şeyler olsun. Şöyle ki siz sonsuza kadar zengin ve saygı gören biri olabilirken yalnız yirmi otuz sene süresinde geçici ve boş zenginliğe niçin heveslenip bütün kuvvetinizi harcarsınız. Gayret ve hevesimizi sonsuz nesnelere bağlamak gerekir. Gökte hazineler yığmak budur. Yani göğün temizliği, sonsuz yüceliği ve gösterişi, sonsuz mutluluğa sahip olmayı ve ebedi bir mirasa varis olacağımızı ümit etmektir (Romalılara Mektup 8. Bölüm 17. Ayet). *Ne güve ne pas* Hâzinelerimizi yığmak için göğün çok sağlam bir yer olması bize büyük bir gayret vermelidir. Çünkü orada ne hırsız ne de ateş yok eder. Ne de ölüm bizi hâzinelerimizden ayırabilir (Matta 19. Bölüm 21. Ayet ve Tımoteyus’a Birinci Mektup 6. Bölüm 17-19. Ayetler ve İbranilere Mektup 10. Bölüm 34. Ayet). Genelde insan kısmı yalnız bu dünya için çalışıp dünyevi işler sebebi ile ebediyen fakir ve sefil olmaya mahkum olunmuş gibi hareket ediyor. Bu dünyada bulundukça kendi ailelerimizi idare, fakirler ile muhtaçlara yardım için bir sanat veya bir iş ile meşgul olmak her adama öncelikli farz ise de bütün dünyayı kazanacağım diyerek ömrünü bunun üzerine harcayan adam divane değil midir? (Efeslilere Mektup 4. Bölüm 28. Ayet). Ama Tanrı merhametiyle bize izin verir ve sonsuz keremi ile emr eder ki yok olmayacak ve sonsuz bir mirastan bir hisse edinmekle ahiret için hazırlanıp sonsuza kadar mutlu ve kutlu olalım.

*Çünkü hâzineniz nerede ise yüreğiniz de orada olacaktır* (Luka 12. Bölüm 24. Ayet). Bu ifade bir atasözü olup anlamı çok açıktır. Şöyle ki bir kimsenin isteği her neredeyse aklı ve fikri de orada olup sözleri de odur. Bundan dolayı on dokuzuncu ve yirminci ayetlerde bulunan emir çok önemlidir. Çünkü bütün ömrünü dünyevi hazineler yığmak için harcamış olan kimsenin semavi hâzinelerle hiç alakası olamaz. Ve göğün saflık ve mutluluğundan mahrum kalır.

22.                          ve 23. Ayetler: “Bedenin İşığı nuru gözdür. Gözünüz sağlamsa tüm bedeniniz aydınlık olur. Gözünüz bozuksa tüm bedeniniz karanlık olur. Buna göre I içinizdeki ışık karanlıksa, o karanlık ne korkunçtur. ”

Bu ayetler bir yönüyle yukarıdaki ayetlere bir açıklamadır. Şöyle ki İsa göz ile can gözünü kasteder. Çünkü ruhani göz ile can ve ruhani nesneleri görüp tanıyabiliriz. Şimdi bu göz sağlam ise semavi nesneleri ruhumuz görüp arayacaktır. Ve böyle bir adamın her konuda mutlu olacağı belidir. * Gözünüz bozuksa* Yani fikir ve istekleriniz semavi nesnelere bakıp yalnız dünyevi nesnelere yönelirse *Bütün bedeniniz karanlık olur* Sen tamamen dünyevi nesnelere yönelirsen ruhun dünyaya ve dünyanın karanlığı ile geçiciliği tarafından ele geçirilir. *Buna göre içinizdeki ışık karanlıksa, o karanlık ne korkunçtur. * Semavi, sonsuz ve ruhani nesneleri arayıp onlara değer vermek için yaratılmış ruhu dünyevi nesneler ile meşgul ettiğinde sana verilen ışığı karanhka değiştirmiş olursun. Çünkü günah insanın akıl ve fikrini bulandırır. İmansızlık, açgözlülük, dünya sevgisi ve bunun gibi şeyler ruhun ışığını söndürür. İşte yaramazlar karanlıkta gezerler (Mezmurlar 82. Bölüm 5. Ayet, Efeslilere Mektup 4. Bölüm 18. Ayet ve 5. Bölüm 8. Ayet, Yuhanna’nm Birinci Mektubu 2. Bölüm 11. Ayet).

24.                            Ayet: “Hiçkimse iki efendiye kulluk edemez. Ya birinden nefret edip öbürünü sever, ya da birine bağlanıp öbürünü hor görür. Siz hem Tanrı ’ya, hem de paraya kulluk edemezsiniz. ”

Bir kulun iki ağası olduğu ve ağaları her zaman bir görüşte olmayacağından ikisinin rızalarını tam olarak kazanarak onlara hizmet etmek mümkün değildir. Burada para sözü örnek olarak verilir. Çünkü para insana göre değerli olup bütün adamlar para kazanarak yükselmeyi isterler. Çünkü bir adamın dünyevi isteği her ne olursa olsun ona kauşmak için paraya muhtaçtır. Şöyle ki para sözünün anlamı burada pek geniş olup bütün dünyevi şeyleri kapsar. Paraya hizmet etmek onu diğer şeylere tercih edip ele geçirmek için bütün kuvvetle çaba ve gayret etmektir. Şöyle ki paraya hizmet eden adam Tanrı’nın emirlerinin her birisine karşı hareket etmekten çekinmez. Ama Tanrı her adamdan ister ki bütün can ve kuvvetiyle kendisine sevgi duyup emirlerine temiz kalp ile itaat etmeksin. Elbette dünyayı seven kimse Tanrı’nın bu gibi emirlerine itaat edemez. Gerçekte çoğu kimseler “Tanrı’nın emirlerine itaat ederiz” zannıyla kendilerini aldatırlar. Şöyle ki Tanrı’nın buyrukları q kimselerin kalpleriyle isteklerine her ne kadar zıt ise de onlar ya şahsi çıkarlarına bakarak ya da Tanrı’nın gazabından korkarak mecburen itaat ederler. Onlar her ne kadar itaat ederlerse de gönülleri ve sevgileri dünyevi şeylere olup onları elde etmek için yaşarlar. Bu gibi ibadetler makbul değildir. Tanrı’yı sevmek onun buyruklarını temiz kalple, isteyerek ve itaat ederek yapmaktan ibarettir (Yuhanna’nın Birinci Mektubu 2. Bölüm 15 ve 16. Ayetler).

25.                            Ayet: “Bu nedenle size şunu söylüyorum: Canınız için ‘ne yiyip ne içeceğiz’ ya da bedeniniz için ‘ ne giyeceğiz’ diye endişelenmeyin. Can yiyecekten, beden de giyecekten daha önemli değil midir? ’’

İsa : “Artık yarınki gün için işlemek ve ekip biçmek size lazım değildir” diye buyurmayıp ancak “endişelenmeyin” diye buyurur. Kendimiz ile ailemizin nafakası için gün-be-gün bir iş ile meşgul olup bize gerekli olan şeyleri karşılamamız gerekli ise de, bütün fikirlerimiz ile onları iyice düşünerek gece-gündüz sıkıntı çekmek, imanın zayıflığı ve kanaatsizliğin bir işaretidir. Çok kimseler dünyevi şeyleri elde etmek için gayret ve endişelerinden ruhani gereklerini unuturlar. Her günkü nafakamız için Tann’nın iyiliklerine sığınarak kendi işimiz ile meşgul ve sahip olduğumuz nimete kanaat etmeyip de, gereğinden fazlasını elde edelim diyerek gayret ve sevgimizi dünyevi şeylere harcayarak gece-gündüz endişe edersek, paraya hizmet etmiş oluruz. *Can yiyecekten beden de giyecekten daha önemli değil midir?* Burada can kelimesi öbür anlamında kullanılır. Tann can ile bedeni yarattığı halde onlar istediği zamana kadar korumak için gerekli olan nimetleri ihsan etmez mi? Çünkü can ile bedeni yoktan var etmesi her şeye gücü yeten Tann’ya mahsus olduğu gibi yarattığı yaratılmışları koruyup onların ihtiyaçlarını karşılaması her şeyin sahibi olan Tann’ya kolay olduğu açık bir emirdir.

26.                            Ayet: “Gökte uçan kuşlara bakın! Ne eker, ne biçer ne de ambarlarda yiyecek biriktirirler. Göksel Babanız yine de onları doyurur. Siz onlardan daha değerli değil misiniz? ”

îsa 25. Ayette buyurduğu sözü bize açıklamak için bizden düşük hayvanları örnek vererek bize ibret gösterir. Çaresiz kuşlar ve diğer zayıf hayvanlar kendi nafakalan için asla endişe ve kaygı çekmeyerek bütün yaratılmışların koruyucusu olan Tann’nın merhametinden beslenirler ise, onlann hepsinden daha değerli ve şerefli olan insan rızkı için endişe ve kaygı ettiği zaman Tann’nın sonsuz merhametini inkar edip kendi nimetine küfür ettiğini göstermez mi?

27.                                                  Ayet: "Hangi biriniz kaygılanmakla ömrünü bir anlık uzatabilir. ”

Endişe etmek için zayıflık ve çaresizliğimiz sebebi ile îsa bize bir delil gösterir. Yani herkes biliyor ki bir adam her ne kadar endişe ve gayret etse de Tann’nın belirlediği zamandan fazla ömrüne bir dakika bile eklemeye gücü yetmeyeceğinden ömrünü zamanından fazla uzatmaya çalışması asla fayda etmez (Matta 5. Bölüm 36. Ayet, Luka 12. Bölüm 25. ve 26 ayetler).

28-29. Ayetler: "Giyecek konusunda neden kaygılanıyorsunuz? Kır zanbaklarının nasıl büyüdüğüne bakın! Ne çalışırlar ne de iplik eğirirler. Ama size şunu söyleyeyim, tüm görkemine rağmen Süleyman bile bunlardan biri gibi giyinmiş değil idi.

Tanrı insanı güzel elbiseler giyip öğünmek ve böbürlenmek için yaratmadı. Bu konuda îsa bize kırda biten çiçekleri göstererek bizi utandırır. Böbürlenmek ve kibirlenmeye sebep olan elbiseler ve süsler önceden yeni oldukları zaman, koyunların, böceklerin, istiridyelerin ve otların elbise ve süsleri idi. İnsan ne ahmak ne gafildir ki, kendisi hepsinin en değerlisi ve şereflisi iken kendinden aşağı ve alçak bir yaratılmışın giyecekleriyle övünür. Süleyman büyük bir kral olduğu halde onun elbiseleri bir tarlanın zambağı kadar süslü olamaz idi. Çünkü zambak ilahi bir şekilde yaratıldı. Zambak ölümlü olduğu halde giyecek ve süsü ne kadar yaşayabilir.

30.                           Ayet: "Bugün var olup yarın ocağa atılacak olan kır otunu böyle giydiren Tanrı ’nın sizi de giydireceği çok daha kesin değil mi, ey kıt imanlılar? ”

Tanrı ocağa layık olan geçici otlan bu kadar süslediği halde bize gerekli olan giyecek için ona sığınmayıp da endişe edersek gerçek imanımız ne kadar zayıf olur.

31.                           Ayet: "öyleyse ‘Ne yiyeceğiz?’ ‘Ne içeceğiz?’ya da ‘Ne giyeceğiz?’ diyerek endişelenmeyin. ”

Endişe çekmemek hakkında îsa 25. Ayette bu kadar sebep göterdikten sonra bu ayette yine anlatır ki, insanlar bu dünyevi fikirlerden tamamen armalar.

32.                           Ayet: "Uluslar hep bu şeylerin peşinden giderler. Oysa göksel Babanız tüm bunlara ihtiyacnız olduğunu bilir. ”

Uluslar ifadesi İsrailoğullanndan olmayan bütün putperestler için kullanılırdı. İsrailoğulları Tann’mn emri ile seçildiklerinden kendilerini diğer milletlerden daha üstün saydıklanndan diğer uluslara benzetmemeleri gerekli idi. Çünkü uluslar geçici, alçak ve bitmek zorunda olan dünyevi şeyleri severlerdi. Çünkü onlar Tann’mn ruhani nimetlerinden haberdar olmadıktan için dünyevi şeyleri kazanmak ve onlara kavuşmak için çok acı ve sıkıntı çekmişlerse de Israiloğullannm fikirleri, sevgilerin Tann’mn sonsuz ve ruhani olan nimetlerine harcanması gerektiğiydi. * Göksel Babanız bunlann hepsine ihtiyacınız olduğunu bilir* Göksel Babanız neye ihtiyacımız olduğunu bizden iyi bilir. O her ne kadar gökte büyüklük ve gücü ile oturuyorsa da bu yeryüzünde bulunan en aşağılık ve en fakir kimsenin neye muhtaç olduğunu bütünüyle bilir. Yani bizim yaratıcımız olan Babamız bizim hallerimizi ve ihtiyaçlarımızı sevgili dostlarımızdan ve kendimizden fazla bilip bize her zaman onlardan fazla vermeye hazırdır.

33.                            Ayet: "Siz önce O’nun egemenliğinin ve O’ndaki doğruluğun ardından gidin, o zaman size tüm bunlar da verilecektir. "

Tann’mn Egemenliği sözü 3. Bölüm 2. Ayetinde söylenmiş ve açıklanmıştır, îsa geçici ve cismani şeyleri aramaya ve onlar için endişe ve sıkıntı çekmemeyi öğrettikten sonra ruhani ve sonsuz nesneler daha iyi ve saygıdeğer bir miras olduğunu bize açıklayarak ‘Önce onu isteyin’ diye emreder. Bu emre itaat edene lazım gelen bütün cismani nimetleri de vereceğim söz verir. Gerçekte ilahi buyrukları öğrenmek ile kalp temizliğini isteyip günahtan kurtularak Tanrı’nın yüceliği için ömür sürmeyi isteyen adama dünyevi önemli nesneler her ne kadar eksik olur ise de Tanrı’nın iyiliği ile bu kişi her zaman rahat ve huzur içinde ömrünü geçirir. Çünkü Tanrı’nın verdiği nimetlere kanaat edip teşekkür ederek hazır olan sonsuz mirasının ümidinde bulunur.

34.                            Ayet: "O halde yarın için endişelenmeyin. Yarının endişesi yarının olsun. Her günün derdi kendine yeter. ”

İsa’mn bize öğrettiği duaya göre yalmz bugünkü ekmeği dilemek bize vaciptir. İhtimaldir ki yarını hiç göremeyeceğiz. Eğer görürsek bugün aldığımız gibi babamızdan nimetlerini almaya şüphemiz olur mu? Biz kendi çocuklarımızdan ders alabiliriz. Çünkü onlann muhtaç oldukları nafakalannı gün-be-gün veririz. Bugünkü ihtiyaçlarımızı gören yarınki ihtiyaçlanmızı görmez mi? Bugünkü dert, keder ve sıkıntılarımızda bize teselli ve kuvvet veren yann için bakmaz mı? Bize her gün lazım olduğu kadar nimetleri veren Babamız yann da vereceğinden asla şüphemiz olmamalıdır. İnsan ise her gün dert ve kederden uzak değildir. Dert gün ile beraber gelir ve bugünün dertlerini yarın için endişe etmeyerek tahammül ettiğimiz halde alıştığımız dertleri daha kolay buluruz.

YEDİNCİ BÖLÜM

İsa Mesih’in dağda öğüdünün tamamlanması, (1-5) bir kimsenin başka birisi hakkında karar verilmesini yasaklaması, (6) kutsal eşyanın köpeklere atılması, (7-12) yalvarmaya özendirmeye, (13-14) doğru yol, (15-23) yalancı peygamberlerden sakınma, (24-29) kaya ve kum üzerine yapılan ev ile ilgili olan dersin açıklamasıdır.

1.                           Ayet: "Başkasını yargılamayın ki, siz de yargılanmayasınız. ”

İsa bu sözü bir meleğin veya bir hakimin kanunları gereğince doğru şekilde verdikleri yargı hakkında değil, ancak insanoğlundan her kim olursa olsun bir kişiye seslenip görevi olmayan konulan yargılamayın diye pmumen, sebepsiz ve kanunsuz hükmü yasaklar. Çünkü mutlak hakim Tanrı olduğundan hüküm onundur. İnsan da onun hükmüne layıktır. Hükme layık olan kimsenin karar vermesi uygun değildir (Romalılara Mektup 2. Bölüm 1-3. Ayetler, 14. Bölüm 3, 4, 10-14. Ayetler, Yakup’un Mektubu 4. Bölüm 11 ve 12. Ayetler).

2.                           Ayet: “Başkasını nasıl yargılarsanız, siz de aynı yoldan yargılanırsınız. ”

Çünkü yargılamayı kendisine adet eden kimse ancak kendi itibar ve iyi yönlerini arttırmak isteğindedir. Çünkü böyle bir adam insanlar arasında makbul olur ise itibarını arttırmasına bir vesile olur. Bu sebeple çoğu kimseler karar verecekleri konuların iç yüzünü bilmeyerek karar vermekte hakkı iptal edip haksız bir farz ile karar verirler. Bu gibi adamlar bu dünyada verdikleri kararlar ile mahkum olacaklarından başka, ahirette de hakim olan Tanrı’nın huzurunda sonsuza kadar mahkum olacaklarına hiç şüphe yoktur. Çünkü karar veren kimse mahkumda görünen kusurların biri üzerine karar verir. Ama karar vermeyi adet eden kimse ise ömründe acaba ne kadar gizli suç ve isyanda bulunmuştur. Hükmedicinin isyanı ile hüküm verilenin isyanı karşılaştırıldığında hükmedicinin isyanı ne kadar büyük ve ne kadar ağırdır. *Siz de aynı yoldan yargılanırsınız* Bu bir atasözüdür. Anlamı ne ekersen onu biçersin atasözünden daha açıktır ki, bir kişi buğday ekip, arpa biçemez. Aynı adam da ne iş yaparsa onun meyvelerini alır (Galatyahlara Mektup 6. Bölüm 7 ve 8 ayetler).

3.                           Ayet: “Sen neden kardeşinin gözündeki çöpü görürsün de kendi gözündeki merteğifarketmezsin. ”

Çöp çok ufak ve mertek büyük bir şeydir. Bu örnek Yahudiler arasında kullanılan atasözünden idi. Şöyle ki insan yaratılışı gereği kendi suçunu görmeyip başkalarının kabahatlerini gördüğü açıktır. Çünkü insan her zaman kendi kusurunu 11 arkasına ve başkalarının kusurunu gözleri önüne koyup onu görür ama kendi kusurlarını göremez. Ama insan kendi suçunu görüp hissettiğinde diğerlerinin suçunu nasıl görebilir. Elbette insanın günahı kendisine büyük görününce onun büyüklüğü göze perde olup başkalarının suçunu görmesini engeller. İnsan kendi kendisini temizlemedikçe diğer insanlara ne diyebilir (Yuhanna 8. Bölüm 7-9. Ayetler, Galatyahlara Mektup 6. Bölüm 1. Ayet).          1

4-5. Ayetler: “Senin gözünde mertek varken nasıl olur da kardeşine, 'izin Ver de gözündeki çöpü çıkarayım’ dersin? Seni ikiyüzlü! Önce kendi gözündeki merteği çıkar, o zaman kardeşinin gözündeki çöpü çıkarmak için daha iyi görürsün. ”

Bir adamın kendisi günahkar olup ve kendi kötü ahlak ve hareketlerine bakmayıp başkalarının kusurlamı görerek onu rezil edip itibar ve namusuna noksanlık getirmek isteğinde olarak onun edep ve terbiyesi üzerine gayret gösterirse efendimiz bu kişi iki yüzlüdür der. Gerçekten de o kimse iki yüzlüdür. Çünkü kendini düzeltmek istemeyip, başkalarının düzelmesini istemek ikiyüzlülüktür. *Önce kendi gözündeki merteği çıkar* Diğer kimseleri düzeltmek isteyen kimse, önce kendi işlerini ve ahlakım düzeltip nefsini ıslah etmesi gerekir. Başkalarına kardeş gözüyle bakıp onların düzelmesini gönülden isteyip gücü yettiği kadar onlara söz ve hareketleriyle yardım edip onlar için Davut Peygamber gibi dua ede. (Mezmurlar 51. Bölüm 9-13. Ayetlere başvurulabilir.

6-                           Ayet: “Kutsal olanı köpeklere vermeyin. İncilerinizi domuzların önüne atmayın. Yoksa bunları ayaklarıyla çiğnedikten sonra dönüp sizi parçalayabilirler. ’ ’

*Kutsal olanı* Incil’in ruhani Öğretileri anlamındadır. *Köpeklere ve domuzlara* Efendimiz bu ifade ile insani ahlaktan iki cinsin iğrenç olduğunu söyler. (Öncelikle) İlahi gerçeği bilip Tann’nın sıfatını kendi kötü hayaliyle değiştiren yani hakkı bırakıp boş fikirler üzerinde inat eden kimselerdir. (İkinci olarak) Bütün ömrünü günah ve nefsin istekleri ile geçirip pislik ve kirliliği kendisine huy eden kimselerdir ki bir domuz ahlakında olup domuz gibi daima yuvarlanırlar. Bu iki cins kötü ahlakta bulunan kimselerin Mesih’in ruhani öğretisi ve ebedi mirasından hisseleri olmadığından bu gibi kimselere her ne kadar nasihat olunur ise de onlara asla etki etmeyeceği pek açıktır. (Filipililere Mektup 3. Bölüm 2. Ayet, Tımoteyus’a İkinci Mektup 4. Bölüm 15. Ayet).

7-                            8. Ayetler: "Dileyin, size verilecek; arayın, bulacaksınız; kapıyı çalın, size açılacaktır. Çünkü her dileyen alır, arayan bulur, kapıyı çalana kapı açılır. ”

*Dileyin, arayın, çalın* Burada bir birinden farklı üç şekilde bir emir vardır. Bu emirler ne büyük inayet ve ihsan olunmuş nimetdirler. Ve ne kadar sıradışı müjdedirler. Bu ifade Tann’mn sonsuz hâzinelerini gösterir. Dilediğimiz halde bir kimse bir iki gün aç olup ekmek bulamaz ise öleçeğini anlayıp bir ekmek sahibinden ısrarla ekmek istediği gibi bu ruhani nimetleri de bu şekilde istemesi gerekir. Aradığımız halde sahip olduğumuz çok kıymetli ve yanımızda çok makbul bir şeyimiz kayıp olduğu halde onu arayıp bulamayınca rahatımız olmadığı gibi aramalıyız ve kapıyı çaldığımız da dışarda kalıp içeri giremez ise helak olacağını anlayan kimse gibi kapıyı çalmalıyız. *Size verilir, bulursunuz, açılır* Bu güzel vaat önce kıymetli emre uygun olup o da birbirinden farklı üç şekilde söylenir. Şöyle ki kendi isteğimizi Tanrı’ya arz ve ifade ettiğimizde bize verilen sonsuz izinden dolayı cesur ve şükreden olalım. Bundan daha cesaret verici müjde olabilir mi? *Her dileyen ahr ve arayan bulur ve çalana kapı açılır* Tanrı’nın ulu iradesine uygun olan konulardan istersek kabul olacağına bir şüphemizin olmaması için bu sözü iki ayette altı kere söyleyerek gelecek bir zamanda alacağına ve bulacağına işaret etmeyip ancak dilediği ve aradığı anda alır bulur diye söz verilmiştir. Bu sözler şüphesiz olup kazanılmış sayılmakla imanda kuvvet bulan kimse yukarda geçen sözlere iyiliklere kavuşunca onları mirasımızdır diye tutar.

9-10. Ayetler: "Hanginiz kendisinden ekmek isteyen oğluna taş verir? Ya da balık isterse ona yılan verir. ”

İsa bizi babanın çocuklarına olan şefkatiyle karşılaştırıp semavi Babamız yani yoktan bizi var eden Tanrı’mıza ibadet etmeye teşvik eder. Çocuklarına ekmek yerine taş veya besleyici bir şey yerine zehirli bir şey veren bir babaya baba değil insan bile denmez. Şöyle ki bütün merhametlilerden merhametli olup bizi yoktan var ettikten sonra nimetlerine boğan semavi Babamızın huzuruna varıp yalvardığımızda o bizi boş gönderir mi? Ama bir küçük çocuk aklı ermediğinde babasından bir yılan veya zehirli bir şey veya kendisine tehlikeli ustura ve bıçak gibi şeyler isteyerek ağladığı zaman babası o konuda çocuğun faydası ile zararını elbette kendisinden iyi bilerek ona zararsız şeyler verir. Çünkü baba çocuğun faydası ile zararını elbette kendisinden iyi bildiği gibi biz de dünyevi nimetleri dilediğimizde hakkımızda zarar getirecek bir şey talebinin ihtimali olduğundan daima bu tür dualarımızda ‘Benim istediğim değil ancak senin istediğin olsun’ sözlerini söyleyelim. Çünkü her şeyi bilen Tanrı, duamız karşılığında dilediğimiz şeyleri bize vermediği zaman onlardan daha değerli olan başka şeyler vermesi, hakkımızda aynı iyilik olacağından şüphe yoktur. îşte semavi Babamız bize bu ömürde gerekli olan bütün şeyleri bağışlayıp isyanlarımızı af ile canlarımızı kurtarıp, kötü zamanlarımızda bize yardım ve iyilik ve son nefeste mümin olan kullarını kabul ile

1

hepsine esenlik ve iyilikler vermeye her zaman hazırdır. Şimdi bunlardan daha büyük ve çıkarh ne isteyebiliriz. Tanrı’dan bu gibi nimetleri istemeye fırsatımız olduğu takdirde bir yaratılmışın yaratanı tarafından kavuşmak isteğinin mümkün mertebe en büyüğüne kavuşuruz.

11.                           Ayet: “Sizler kötü yürekli olduğunuz halde çocuklarınıza güzel armağanlar vermeyi biliyorsanız, göklerde olan Babanızın, kendisinden dileyenlere güzel şeyler vereceği çok daha kesin değil mi? ”

*Kötü yürekli olduğunuz halde* İnsanın ahlak ve yaratılışı eksik ve hatalıdır (Tekvin 6. Bölüm 5. Ayet, Romalılara Mektup 3. Bölüm 9-19 ayetler, Efeslilere Mektup 2. Bölüm 1-3 ayetlere bakınız). *Göklerde olan Babanız ne kadar fazla* İnsan her bir işte, ahlak, yaratılışta ve emirleri yerine getirmede eksik kusurlu olduğu biliniyorken kendi çocuğu hakkında olan şefkatinden dolayı düştüğü zorluğu herkesçe ' doğrudur. Semavi Babamız ise ilahi vasıflarında kamil ve sataşmadan uzak iken bizim hakkımızdaki şefkati ne kadar büyük ve ne kadar farklıdır. Biz ondan hakkımızda hayırlı olacak nimetleri temiz kalple istersek karşılık vereceğinden asla şüphemiz yoktur.

12.                           Ayet: “İnsanların size nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de onlara öyle davranın. Kutsal Yasa ’nın ve peygamberlerin söylediği budur. ”

İsa’nın bu doğru sözü o derece büyük ve kıymetli bir sözdür ki Hristiyanlar arasında altın kanun diye ifade edilir. Çünkü dünyevi hocalar bu sözün gerçeğine eremediler. Bu söz kendi kardeşine sevgi duymayıp da şahsi çıkarını arayanlara çok terstir ve bu söz ne kadar temiz ve kutsal biri söz olup, anlamı ne kadar geniş ve büyüktür. Ama bu söz bütün Kutsal Yasaları ve peygamberleri kapsasa da onun ruhani anlamı o derece kolay ve anlaşılır ki bir küçük çocuk bile anlamını anlayabilir. *Kutsal Yasa’nın ve peygamberlerin söylediği budur* Bu ifadelerin manası için 5. Bölüm 17. Ayete başvurulabilir. Ahd-ı Atik’in özeti bu sözde gizlidir. Yani ilahi farzlardan insana olan borcumuzu kapsayıp Kutsal Yasa ve peygemberler gerçekten budur. Ruhani gerçek bu söz ile tamamlanır. Efendimizin Kutsal Yasaları ve peygamberleri iptal etmek için değil kesinlikle tamamlamaya geldim diye buyurduğu bu söz ile sabit olur (Matta 22 Bölüm 39. Ve 40. Ayet ve Galatyalılara Mektup 5. Bölüm 14 ayete başvurulabillir).

13.                             14. Ayetler: “Dar kapıdan girin. Çünkü kişiyi yıkıma götüren kapı geniş ve yol enlidir. Bu kapıdan girenler çoktur. Yaşama götüren kapı ise dar, yol da çetindir. Bu yolu bulanlar azdır. ”

Yıkıma götüren kapı ve yol kötü yol olup çok geniş olduğu bu anlamda anlaşılır. Yani insan yaratılışına göre her insan kendi iradesini günaha harcar ve şahsi çıkarını ister ve şehevani işlerini yapmaya istekli olduğundan şeytani azmayı, dinin yasak ettiği şeyleri o kadar çok yapar ki, Kutsal Yasa’yı tamamen unutarak şehvet ve kötü işleri arttıkça bu yolda rahat olur. Çünkü kötü işleri serbest yapar. *Bu kapıdan girenler çoktur* Bu yol ise çok rahat, şahsi çıkara ve şeytani şehvete uygun olduğundan divane ve kötü insan hemen o yola yönelir. Ne kadar çok kimseler ve ne kadar alim, zengin ve saygıdeğer kişiler bile bu yolda bulunurlar. Bunlar doğru yola kavuşamayanlardır (Romalılara Mektup 3. Bölüm 9-19 ayetler, Korintlilere Birinci Mektup 2. Bölüm 26 ayet ve Efeslilere Mektup 2. Bölüm 2 ve 3. Ayete bakınız). * Yaşama götüren kapı ise dar, yol da çetindir* Dar kapı ve çetin yol doğru yol veya hakikat yoludur. İnsanların iki yolu vardır. Biri kötü yol olup onda yürüyenler karanlığa ve sonsuz yokoluşa uğrarlar ve diğeri hidayet yoludur ki onda yürüyenler ebedi hayat ışığına ererler. Bunların arasında vasat bir hal olmayarak diğer bir yol ve bir hedef de yoktur. Doğru yol ise çok dar, zahmet ve zorluk yoludur. Nefsin emirlerini, yokoluşu ve şeytani azmayı yok eden bir yoldur. İşte bu yol rahatlama yolu olmayıp ancak savaşma yoludur. *Bu yolu bulanlar azdır* Bu yol doğru yoldur ki bir kişi yeniden doğmaz ise onu göremez, inayet yoludur ki onda yürüyenler Tann’nın saltanatına kavuşurlar. Bu yol tövbe, iman ve sevgi yolu olup yolcuları nefsini inkar ile can ve malım bağışlama ve kendi çıkarlan için değil sadeçe Tann’nın izzeti ve egemenliği için yaşarlar (Luka 16. Bölüm 24. Ayet, Yuhanna 3. Bölüm 3. Ayet, 4. Bölüm 6. Ayet ve 15. Bölüm 18-20. Ayetler) Kapı o kadar dardır ki hiçbir kimseye Tanrı’nın hidayeti erişmeyince kendi kudretiyle ondan girmeye kadir değildir. Fakat her kim olursa olsun 1

İsa’ya iman ederek dünyayı inkar ile kendi günahlarını terkederek Tann’ya övgüde bulunan bu kapıdan girebilir.

15. Ayet: "Yalancı peygamberlerden sakının! Onlar size kuzu postuna bürünerek gelirler, ama içeriden yırtıcı kurtlardır. ”

* Yalancı peygamberler* Peygamber kelimesi gelecek şeyleri olmadan önce haber veren kimseye ünvan olmuş ise de burada din hocası anlamı da vardır. Yalancı peygamber demek Tann’mn ilhamından ayrı olarak yeniden bir din izhar eden kimse veya dinin hakikatim saklayıp kendisinin ilhama sahip olduğunu iddia ile kötü yola götüren kimseye denilir. *kuzu postuna bürünerek* Bu gibi kimseler kendi kötü fikirlerini insanlara kabul ettirmek için görünüşte zararsız koyun gibi halim ve salih kimseler görünürler. *Yırtıcı kurtlardır. * Ama bunlann bu halleri görüntüde olup görünüşleri hallerine uygun değildir. Bunlar bu şekilde insanları aldatmakla kötü fikirlerini aşılayarak haktan uzaklaştırarak ebedi helak olmalarına vesile olurlar. Bu gibi kimseler daima ilahi ilhama yanlış manalar vererek ruhani hakikate karşı dururlar. Bunlardan sakınma hakkında gerek Ahd-i Atik’ten ve gerek Ahd-i Cedid’den bize çok delil gösterilir. (İkinci Tarihler 13. Bölüm 1-3 ayetler, Yeremya 14. Bölüm 14-16. Ayetler ve 23. Bölüm 13-16. Ayetler, Matta 24. Bölüm 4, 5, 11, 24 ve 25. Ayetler, Markos 13. Bölüm 22-23 ayetler, Elçilerin İşleri 20. Bölüm 29-31. Ayetler, Korintlilere İkinci Mektup 11. Bölüm 1-15. Ayetler, Koloselilere Mektup 2. Bölüm 8. Ayet, Timoteyus’a Birinci Mektup 4. Bölüm 1-3. Ayetler, Timoteyus’a İkinci Mektup 4. Bölüm 3-4. Ayetler, Petrus’un İkinci Mektubu 2. Bölüm 1-3. Ayetler, Yuhanna’nm Birinci Mektubu 4. Bölüm 1. Ayet ve Vahiy 2. Bölüm 2. Ayet).

16-20. Ayetler: "Onları meyvelerinden tanıyacaksınız. Dikenli bitkilerden üzüm, devedikenlerinden incir toplanabilir mi? Bunun gibi, her iyi ağaç iyi meyve verir, kötü ağaç ise kötü meyve verir. İyi ağaç kötü meyve veremez. Kötü ağaç da iyi meyve veremez. İyi meyve vermeyen her ağaç kesilip ateşe atılır. Böylece yalancı peygamberleri meyvelerinden tanıyacaksınız. ”

Müctehidler yani din adamları olduklarını iddia eden kimseleri denemek için İsa durumumuza uygun örnekle bize bir delil gösterdi. Şöyle ki bir ağacın değerli olup

olmadığı dallarından veya yapraklarından değil ancak meyvesinden anlaşıldığı gibi bunların da hak yeya batıl oldukları iddialarından değil ancak sözlerinin hallerine uygun olup olmadıklarından anlaşılabilir. Onlar gerçekten Tanrı’nın rızasını kazanmak için kendi nefislerini feda etmişler midir yoksa çalıştıkları şahsi çıkarları için midir? Onların iş ve hareketleri Tevrat ve İncil’e uygun mudur yoksa sözce uygun, halen aykırı mıdır? Onlar ömürlerini insanları dalaletten kurtarıp hidayet yoluna işaret ederek Rabb İsa Mesih’in aracılığıyla sonsuz kurtuluş için mi, yoksa dünyevi hallerini hoşça geçirmek için mi harcarlar? *Dikenli bitkilerden üzüm* Ağacın meyvesi cinsine has olduğu gibi insanın da ahlak ve huyu yaratılışına mahsustur. Bu şekilde kötü ve iki yüzlü bir insan alim, faziletli ve akıllı olabilirse de yaratılışı gereği onun sözü, haline uygun olmayıp her ne kadar gizlemek isteğinde olsa da yine de onun yaptığı işler Tanrı’nın sözüne ve Mesih’in muradına uygun olmayıp şeytani, nefsani ve şehevati olduğundan onun sözü ancak bir ağacın zarif yaprağı ve çiçeği gibi olup her ne kadar zarif ve latif görünür ise de ihtimaldir ki, meyvesinden zehir olup insanları yok eder ve böylece iyi insanın da ahlak ve yaratılışından daima iyilik çıkarak onun iş ve hareketleri Tanrı’nın büyük buyruklarına uyup kardeşini kendi nefsi gibi severek bu iyi insanın iddiası haline uygun olur. (Mezmurlar 1. Bölüm 3. Ayet ve 92. Bölüm 13-14. Ayetler, Yeremya 17. Bölüm 7- 8. Ayetler, Matta 12. Bölüm 35-38. Ayetler, Filipililere Mektup 1. Bölüm 11. Ayet, Koloselilere Mektup 1. Bölüm 10. Ayet) *İyi meyve vermeyen her ağaç* Herkes bilir ki odun için, kötü meyve veren ile hiç meyve vermeyen ağaçlar kesilir. Bu söz herkesi içine alır ve özellikle din adamları hakkında kullanıldığı gibi onlar adamları dalaletten hidayet yoluna işaret ederek Rabb îsa Mesih’in aracılığıyla ebedi hayata ulaştırdıkları halde iyi meyve verirler. Aksine bir din adamı yukarıda anlatıldığı gibi kötü meyve meydana getirir veya mahsulsüz kalır ise meyve vermeyen ağacın ateşe atıldığı gibi bunun da cehennem ateşine atılacağı şüphesizdir. * Onları meyvelerinden tanıyacaksınız* Bu kuralın uygulanması pek faydalı ve pek kolay olup insanların hepsine gereklidir. Şöyle ki kendisinin din adamı veya müctehid olduğunu iddia eden kinsenin sözüne değil, ancak haline ve yaptığı iş ile görünen ahlak ve huyuna bakılabilir.         <

21-23. Ayeter: “Beni ‘Rabb! Rabb!’ diye çağıran herkes Göklerin Egemenliğine girecek değildir. Ancak göklerde olan Babamın isteğini yerine getiren girecektir. O gün birçokları ‘Rabb ’ Rabb! ’ Biz senin isminle peygamberlik etmedik mi? Senin isminle cinler kovmadık? Senin isminle birçok mucize yapmadık mı? O zaman ben onlara açıkça şöyle diyeceğim: Ben sizi hiç tanımadım. Çekilin önümden, ey kötülük yapanlar. ”

*Beni Rabb! Rabb! Diye çağıran herkes* Bu ayet ile îsa yüceliğini göstererek kendi mübarek sözüyle buyurur ki, hemen açıkça benim ismimi söyleyerek övünen herkes benim ebedi saltanatıma mirasçı olamaz. Din hizmetlerinin hangisinde bulunur ise bulunsun onun memuriyeti ve bulunduğu işin fazileti onu kurtaramaz. Çünkü bu tür adamlar yalnız bir dava ve iddia ile kendi cismani faziletlerini isterlerse onların ücreti Ferisilerin ücretlerine benzer olur (Yeşeya 29. Bölüm 13. Ayet, Hezekyel 33. Bölüm 31-32. Ayetler, Matta 15. Bölüm 8. Ayet, Romalılara Mektup 2. Bölüm 13. Ayet, Titus’a Mektup 1. Bölüm 16. Ayet). * Göklerde olan Babamın isteğini yerine getiren* Kendi isteği için değil, ancak Tann’nın büyük isteği için ömürlerini geçirenler kendi nefislerini feda edip Tann’nın buyruklanna sanlarak ve yasaklarına uyarak insanlann kurtuluşu ve Tann’nın saltanatına mirasçı olacaklardır. (Matta 12. Bölüm 50. Ayet, Luka 3. Bölüm 7. Ayet, Yuhanna 6. Bölüm 40. Ayet ve 7. Bölüm 17. Ayet, Vahiy 22. Bölüm 14. Ayet). *0 gün* O gün ceza günüdür. Kutsal kitapların bazı yerlerinde kıyamet günü o gün ifadesiyle anlatılmıştır. (Selaniklilere Birinci Mektup 5. Bölüm 4. Ayet, Selaniklilere îkinci Mektup 1. Bölüm 10. Ayet, Timeteyus’a İkinci Mektup 1. Bölüm 12. Ve 18. Ayetler ve 4. Bölüm 8. Ayet). Çünkü bütün fikirler ve sırlar o günde görünüp bütün insanlara malum olacaktır. *Birçokları* İsa birkaç kimse demeyip çok kimseler diyerek anlatır, bu söz tehdit edici bir sözdür. Bu söz her zaman kendimizi kontrol etmeye bizi mecbur eder. Olmaya ki o çok kimselerden birisi biz olahm. * Senin ismin ile peygamberlik etmedik mi, senin ismin ile cinler kovmadık mı? Senin isminle birçok mucize yapmadık mı?* Bu dünyada çok günahkar kimseler mucize, alamet ve kerametleriyle insanlar arasında sevilip sayıldılarsa da bunların gösterdikleri alamet ve keramet Tann’nın yanında makbuliyetlerine sebep olamaz. Örneğin iş ve fikirlerde günahkar bir doktor, usta olarak bir hastayı kurtarmaya sebep olursa da onun ustalığı ile hastanın iyileşmesi onun Tanrı katında makbuliyetini gerekli kılmaz. İşte bu gibi Tanrı ölülerden birini diriltmek veya bir kulu tehdit etmek için bir yaramaz günahkar kimseyi veya bir hayvanı kullanırsa da kuvvet ve gücü yine kendisinindir. Örneğin günahkar Balam’ı ve onun eşeğinin gözlerini ve ağzım istihdam etti. Fakat Balam kötülüğünden ve eşek hayvanlıktan kurtulamadı. Petrus’un İkinci Mektubu 2. Bölüm 15-17 ayetler, Sayılar 22. Bölüm 22-33 ayetlere bakınız. İsa’yı teslim etmeye çalışan Yahuda İskariyot havarilerden sayılırdı. Tanrı onu da diğer havariler gibi müjdeleri müjdeleyip mucizeler

ve alametler göstermekle kendi güç, şan ve büyüklüğünü göstermeye görevlendirdi, i  

(Matta 10. Bölüm 1-7 ayetler) Böylece İsa’nın düşmanı olan başkahin Kayafa da kullandı (Yuhanna 11. Bölüm 50-52. ayetler).

*0 zaman ben de onlara açıkça şöyle diyeceğim: Ben sizi hiç tanımadım* O zaman ben büyüklüğüm ile bütün kainat hazır olduğu halde sizi reddederim. Çünkü her ne kadar benim ismimle görünüşte kardeşlerim arasında çok alametler ve mucizeler gösterdinizse de, benim için değil ancak şahsi çıkarınız için gayret ettiniz. Dilleriniz ile benim ismimi söyleyip sözümü açıkladınızsa da yaptıklarınız ile beni ve beni göndereni inkar ettiniz ve sözünü küçümsediniz. Hala huzurumda bile benim merhametime ve insana olan sevgime güvenmeyip ancak kendi yaptıklarınızı söylüyorsunuz. Ne kadar vaizler ve hocalar vardır ki, Tanrı’nın isteği değil, ancak kendi faziletleriyle şahsi çıkarları için çalışırlar. Gerçekte Tann’ya ve Rabb İsa Mesih’e kulluk etmek isteğinde olanlar dünyevi çıkarlannı aramadıktan başka ruhani hizmeti ve iyi işlerini de zikretmeyerek Tann’mn rahmetine ve Mesih’in göstermiş olduğu değerlilik ve eksiksiz keffaretine mütevekkil olarak hakka teslim olunmuşlardır. * Çekilin önümden* Tann’mn iyi nzasmda bulunmak ne büyük nimet ve ne güzel istenilene uygun bir lütuftur. Tersine ondan aynlmak ve onun kutsal huzurundan kovulmak ne büyük cehennem azabıdır. İşte bu tür kovulmuş kimse insan ismiyle bu dünyaya gelmemiş olsa idi hakkında daha hayırlı olur idi (Matta 25. Bölüm 41. Ayet, Luka 13. Bölüm 27. Ayet, Mezmurlar 5. Bölüm 4-6. Ayetler). *Ey kötülük yapanlar* Onlar bu dünyada işledikleri kötü işlerini asla hatırlarına bile getirmeyerek ancak kendilerini insanların arasında üstün ve hakka yakın sayıp, herkesin ruhani ihtiyaçlarını kendilerinin çalışmalarına bağlı olduğunu zannederek Tamı’dan cennet ve cehennem kendilerine teslim olunmuş gibi dilediklerim cennete, dilediklerini cehenneme gönderirlerdi. Ama İsa onları beklemedikleri bir söz ile uyarır. Çünkü onlann iş ve hareketlerinin kötü olduğunu onlara anlatır ve onlan Ferisiler gibi uyanr.

24-27. Ayetler: “İşte bu sözlerimi duyup uygulayan herkes, evini kaya üzerinde kuran akıllı adama benzer. Yağmur yağmış, seller yükselmiş, yeller esmiş ve eve saldırmış; ama ev yıkılmamış. Çünkü kaya üzerine kurulmuştu. Bu sözlerimi duyup da uygulamayan herkes, evini kum üzerinde kuran budala adama benzer. Yağmur yağmış, seller yükselmiş, yeller esmiş ve eve yüklenmiş. Ve ev çökmüş; çöküşü de korkunç olmuş.

Matta’mn yazdığına göre, Incil’in 5, 6 vö 7. Bölümlerinde İsa Mesih’in dağ üzerinde bulunan topluluğa vermiş olduğu vaazı anlatılmıştır. Bu 24. Ayetten 27. Yedinci ayete kadar söylediği örnek ile kendi vaazını sona erdirir. *İşte bu sözlerimi duyup uygulayan herkes * Her kim olur ise olsun gerek Yahudi gerek diğer gruplardan alim, cahil, zengin veya fakir olsun benim sözümü yalnız duyup bilmenin bir kuralı yoktur. Her kim akıllı ise duyduktan sonra ona itaat; etmelidir. *Bir kaya üzerine* Akıllı olan adam kendi evini daima bilinen tehlikelerden korur. Bazı memleketlerde yer nedeniyle fazlaca yağmur yağarak seller basıp evlerini yıktığından akıllı bir adam kendi evini selden korumak için sağlam bir kaya üzerine yapar. *Seller yükselmiş, yeller esmiş, ama ev yıkılmamış. * Bu örnekten murad akıllı bir adam kendi evini sellerden ve rüzgarın şiddetinden ve diğer bu ve benzeri tehlikelerden korumak için sağlam bir kaya üzerine yaptığı gibi bu geçici alemi de sıkıntı, zorluk, gam, keder ve kısacası şeytani azma ile dolu bir yer olduğundan rüzgarların ve sellerin birden bire hücumu gibi olmak, dert ve sıkıntının birden bire hücumu çok zaman olup düşüp yıkılmamak ve ebedi olmak, yıkılmasına ve yok olmasına uğramamak için iman ve ümit ile ahlaki kurallarımızın temelleri sağlam ve güvenli bir kaya üzerine kurulsun. O kaya da İsa Mesih’in mübarek sözleri olup, o mübarek sözler üzerine her kim kendi iman ve ümid temellerini kurmuş ise ne mutlu ona. Çünkü dünyanın her ne kadar gam ve kederi sıkıntı ve zorlukları ona çarparsa onun temeli kaya üzerinde kurulduğundan asla etki edemezler. *Bu sözlerimi duyup da uygulamayan herkes, evini kum üzerinde kuran budala adama benzer. * Budala akıllının zıttıdır. Budala adam daima ilgisiz olup insanın akılca sahip olduğu özelliklerin çoğuna sahip olamaz. Çünkü bu adam, zavallı bir hayvan gibi tehlikeleri göremeyip kendisini korumak için her ne kadar bir ev yapabilirse de kum veya çürük bir şey üzerine yaptığı zaman sellerin ve rüzgarların hücumu ile bu evin yıkılarak yok olacağını akıl edemez. * Yağmur yağmış, seller yükselmiş, yeller esmiş ve eve çarpmış. Ve ev çökmüş; çöküşü de korkunç olmuş. * Rabb îsa Mesih’in mübarek sözü ebedi kaya olup, ondan başkası kum ve çamurdur. Her kim onun sözünü uygulamayıp kendi iman temellerini onun üzerine kurmaz ise o kimse kum üzerine kurulmuş ev gibi yok olacağı kesindir. Ey akıllı kimse gafil olma. Olmaya ki evini kum veya çamur üzerine kurmuş olasın. Çünkü sağlam kaya Rabb İsa Mesih’tir. Ve ondan başkası kumdur (Korintlilere Birinci Mektup 3. Bölüm 11. Ayet, Efeslilere Mektup 2. Bölüm 20. Ayet, Petrus’un Birinci Mektubu 2. Bölüm 6. Ayet).

28.                           Ayet: “İsa konuşmasını bitirince, halk onun öğretisine şaşıp kaldı. ”

Her zaman vaaz ve nasihat dinleyenler nasihatlara uyup gereğince amel ve hareket etmek gerektir diye kendi kalplerini yönlendirirler ve bununla beraber efendimizin vaazını dinleyenler hayrette kalıp hakkaniyet ve ruhaniyet onların kalplerini kazanmış ve bu ruhani nimetlere arzu çekmişse de şeytani azma ve nefsani gaflet onları kuşatmış olduğundan onun talimatına göre hareket eden kimseler pek az idi. Çok kimseler imansızlıkla yok oldular. Bizler de efendimizin vaazını dinleyip amel etmezsek, hemen bu topluluğun çoğu gibi imansız ve tövbesiz yok olmamız kesin emirdir.

29.                           Ayet: “Çünkü onlara kendi din bilginleri gibi değil, yetkili biri gibi ders veriyordu. ”

Din bilginleri ile Ferisilerin topluluklara anlattıkları nasihatler, ayin, adetler ve siparişlerden ibaret olup bir takım anlamlar ile ilahi emrin nimet ve ihsanlarına kavuştuklarını açıklarlardı. * Yetkili biri gibi* Yetki sahibi bir padişah veya hakim kendi hüküm ve nüfuzunda bağımsız bir görüşü olduğu halde adı geçen kişi kendi fermanını sözle açıklarsa duyanları heybet ve celalet kaplar. Ama İsa o topluluğa son derece alçak gönüllülükle vaaz ve nasihat ederek ruhani hakikati tarif ve ilahi emirleri tefsir ettiğinde onun büyüklüğü bütün topluluğu kuşatırdı. Onun mübarek ağzından çıkan söz büyük bir güç ve tesirat ile çıkmıştır.

İsa’nın dağ üzerinde olan bu vaazı ne kadar yüce ve ne derece ruhanidir. Bunun her bir sözü vicdan sahibi ve insaflı insanlar yanında dünyevi nimetlerin en makbul ve kıymetlisinden bin derece iyidir. Hak sözle,r ve haktan gelen sözler olmakla her ne kadar makbul, kıymetli ve değeriyle ele geçmez ise de güneş gibi açık olup, her istek bu nimet ile varlık içinde olabilir. Bu sözler îsa Mesih’in inübarek ağzından çıkmış ve halen dünyanın her tarafında dağ üzerinde vaaz olunduğu gibi vaaz olunmaktadır. Bu hayat çeşmesi dünyanın sonuna değin her tarafta olup, ebedi hayata susamış olanları kandırmaktadır. Şimdi bizler de canlarımız tende iken bu sözleri temiz kalple dinleyip bunun 'ruhani hakikatine kavuşmak, ebedi nurla nurlanmak ve ruhani nimetiyle nimetlenmenin kurtarıcımız olan îsa Mesih’e güvenerek bizi yoktan var eden Tanrı’dan isterim ve kendi kendimizi, çocuklar ile akrabamızı ve insan kardeşlerimizin hepsini bu ebedi hayatından hissedar olmalarına dua ile gayret edelim. Tanrı hepimizi başarılı kılsın. Amin.

SEKİZİNCİ BÖLÜM

I

(1-4) İsa Mesih’in cüzzam hastalığını iyileştirmesi, (5-13) bir yüzbaşının kötürüm hizmetkarını iyileştirmesi, (14-17) Petrus’un kayın validesi ile diğerlerini iyileştirdiği, (18-22) Ona tabi olmanın ne şekilde olacağı, (23-27) rüzgarı dindirdiği, (28-34) emlilerden şeytanı kovduğu mucizelerini anlatır.

Yukarıdaki bölümlerde anlatıldığı gibi İsa Mesih topluluklara ders vermekle rabbani ilmi herkese duyurduktan sonra bu sekizinci bölümde bildirildiği gibi mucizeler gösterirken ilahi gücü de gösterir idi. Mucizenin ne olduğu sorulunca şu cevap verilir: Tabiat kanunlarının koyucusu olan Tanrı bahsedilen kanunları aracı kullanmaksızm özel bir niyet üzerine gücünü kullandığı halde bunun eseri veya mahsulü bir mucizedir. Fakat bir mucize görünüşte tabiat kanunlarına ters görünürse de gerçekte ters olmayıp şaşılacak bir şey olmasından başka Tanrı’nın gücünün hazır ve sebep olduğunun işaretidir. Özellikle İncil’de bildirilen bütün mucizeler eski zamanlardan beri peygamberler tarafından haber verildiğine göre dünyanın kurtarıcısı olarak ortaya çıkacak kişinin İsa Mesih olduğunu tasdik etmek için buyurulmuştur. İsa kendi çıkarı için asla bir mucize göstermediği gibi yalnız halkın bedeni ihtiyaçlarını da gidermek için göstermemiştir. Belki rabbani gerçeği ortaya koymak ve onu tasdik etmek için mucizelerini göstermiştir.

1                             -2. Ayetler: "İsa dağdan inince büyük bir kalabalık onun ardından gitti. Bu sırada cüzzamlı bir adam yaklaşıp 'Ya Rabb’ eğer istersen beni temiz kılabilirsiri diyerek ona secde etti. ”

Bu sekizinci bölümün başında anlatılan mucizeyi îsa Mesih beşinci bölümün birinci ayetinde geçen dağdan indiği zaman gösterdi. Dağ üzerinde olan kalabalık, onunla birlikte dağdan indiler ise de derhal dağılarak dördüncü ayete göre bu mucizeyi görmedikleri anlaşılır. Bu mucize Markos’un 1. Bölüm 40. Ayetinde ve Luka’nın 5. Bölüm 16. Ayetinde de yazılıp, Matta’nm yazdığı Luka’nın yazdığı ile karşılaştırıldığında bu mucizenin Kefernahum şehrinin kapısında gerçekleştiği anlaşılır.

Cüzzam hastalığının pek gözyaşı ve ilaç kabul etmeyen bir hastalık olduğunu herkes bilir. Bu hastalığa yakalanan bir kimseyi iyileştirmenin ilahi güce mahsus bir mucize olduğu açıktır. *Eğer istersen* Bu söz cüzzamlı hastanın itimat ve imanına bir delildir.

3.                           Ayet: "İsa elini uzatıp adama dukundu, 'isterim, temiz ol’ dedi. Adam hemen o anda cüzzamdan temizlendi. ”

Rabb İsa Mesih her ne kadar hastalıklı adama dokundu ise de yine * İsterim temiz ol* sözüyle rabbani gücü gösterdi. Bu ayet ile Tekvin’in 1. Bölüm 3. Ayetini karşılaştıralım. * Ve Tanrı ışık olsun dedi, ve ışık oldu*

4.                            Ayet: "Sonra İsa adama, 'Sakın kimseye bir şey söyleme! Git, kahine görün ve cüzzamdan temizlendiğini herkese kanıtlamak için Musa ’nın emrettiği kurbanı sun ’ dedi. ”

Gösterilen bu mucizeden dolayı dedikodu artarak mucizeden gerçek maksadın kaybolmaması için hastaya, ‘kimseye bir şey söyleme’ emri verilmiştir. *Git, kahine görün ve cüzzamdan temizlendiğini herkese kanıtlamak için Musa’nın emrettiği kurbanı kes* Hasta adamın bu emre itaatle hareket etmesi Musa’nın şeriatine bağlı olduğunu açıklar. Levililerin 14. Bölüm 4. Ayetine bakınız.

5-13. Ayetler: "İsa Kefernahum’a varınca bir yüzbaşı O’na gelip, ‘Ya Rabb! felçli hizmetkarım korkunç acılar içinde evde yatıyor’ diye yalvardı. İsa, ‘gelip onu iyileştireceğim’ dedi. Ama yüzbaşı, 'Ya Rabb, ben layık değilim ki, çatımın altına giresin! Sen yeter ki bir söz söyle, hizmetkarım iyileşir ’ karşılığını verdi. Çünkü ben de emir altında bir adamım, benim de emrimde askerlerim var. Birine ‘Git' derim, gider; bir diğerine ‘Gel’ derim, gelir; Hizmetkarıma,          ‘Şunuyap’ derim, yapar. îsa, duyduğu

bu sözlere hayran kaldı. Ardından gelenlere, ‘Size doğrusunu söyleyeyim, ben böyle imanı İsrail’de kimsede görmedim’ dedi. Size şunu söyleyeyim, doğudan ve batıdan birçok insan gelecek, Göklerin Egemenliğinde İbrahim, îshak ve Yakup’la sofraya oturacaklar. Ama bu egemenliğin asıl mirasçıları dışarıya, karanlığa atılacak. Orada ağlayış ve diş gıcırtısı olacaktır. Sonra İsa yüzbaşıya, ‘Git, inandığın gibi olsun ’ dedi. Ve o anda hizmetkar iyileşti. ’’ , i

Yüzbaşı îsrailoğullarından olmadığı halde alçak gönüllülük ile imanının pek büyük olduğu anlaşılır. Kendi askerler ve hizmetkarları üzerine gücü olduğu gibi, Rabb İsa Mesih’in bütün hasta ve ruhlar üzerine gücü olduğuna güvenerek hizmetkarının İsa Mesih’in bir sözüyle iyileşeceğini biliyordu. Bu mucizeyi Luka daha ayrıntılı yazdığından daha iyi anlaşılması için Lukanın 7. Bölüm 1. Ayetine bakılması gerektir. Fakat Lukada bulunmayan bu 12 ve 13. Ayetlerin'anlamı budur ki, her ne kadar hayat müjdesi İsrailoğullanna önce müjdelendi ise de, onlar reddedip gafillik ve ilgisizliklerinden ebedi hayata kavuşamadılar. Diğer milletler ise bu ebedi hayat sözlerini kabul edip Yahudilerin mührüm oldukları nimetlere kavuşup Rabb îsa Mesih aracılığıyla kurtulacaklardır. Delilleri için aşağıdaki ayetlere bakılabilir (Malaki 1. Bölüm 11. Ayet, Luka 13. Bölüm 29. Ayet, Romalılara Mektup 1. Bölüm 9. Ayet ve 9. Bölüm 20. Ayet).

14-15. Ayetler: “ İsa Petrus’un evine geldiğinde, onun kaynanasının ateşler içinde yattığını gördü. İsa kadının eline dokununca ateşi düşüverdi. Kadın kalkıp İsa ’ya hizmet etmeye başladı. ”

Bu ayetler 16. Ayet ile karşılaştırıldığı halde 15. Ayet gereğince iyileşmiş olan kadın Petrus’un akrabası olduğundan bu mucize anlatılmıştır. Her ne kadar emir ve ilahi merhametle doktorlar hastaların hastalıklarını iyileştirebilirlerse bir istemeyi bile hemen def etmek en iyi doktorun güç ve kuvvetinde yoktur.

16-                              17. Ayetler: “Akşam olunca cine tutsak birçok kişiyi kendisine getirdiler. İsa anlardaki kötü ruhları bir sözle kovdu, hastaların hepsini iyileştirdi. Bu, Yeşaya peygamber aracılığıyla bildirilen şu sözün yerine gelmesi için oldu: Zayıflıklarımızı O kaldırdı, hastalıklarımızı O yüklendi. ”

Cinlerin kovulmasına dair Matta’nm 8. Bölüm 28. Ayetiyle Markos’un 5. Bölüm 1-30. Ayetlerine bakınız. 17. Ayette geçen söz Yeşaya’nın 53. Bölüm 4. Ayetinde bulunur ve özellikle bu söz îsa Mesih’in günahkârlar için yaptığı keffaret hakkında buyurulmuştur. İsa’nın gösterdiği mucizelerin adamlar için eylediği büyük keffarete pek çok uygunluk olduğu anlaşılır. Çünkü günahlarımız için keffaret ettikten başka yakalanmış olduğumuz hastalıklarımızı da duyardı.

18.                              Ayet: “İsa, çevresindeki kalabalığı görünce gölün karşı yakasına geçilmesini buyurdu. ”    

* Karşı yaka* Yani Taberiya gölünün öte tarafıdır.

19.                              Ayet: "O sırada din bilginlerinden biri gelip O’na şöyle dedi: Öğretmenim, nereye gidersen, senin ardından geleceğim. ”

*Din bilginlerinden biri* Yani yazı yazma ile meşgul olmaktan başka Musa şeriatının hocalarından birisi demektir.

20.                               Ayet: "İsa ona, ‘tilkilerin ini, gökte uçan kuşların yuvası var, ama İnsanoğlunun başını yaslayacak bir yeri yok ’ dedi. ”

Isa’nın bu din bilginine verdiği cevaptan, temiz kalpli olmadığı ancak ümit ettiği şahsi çıkan için Isa Mesih’e tabi olmak istediği anlaşılır, insanoğlu ifadesi İsa Mesih’in insaniyetini anlatmak için Incil’de açıklanmıştır. * Başını yaslayacak bir yeri yok* İsa'nın hiç evi olmadığını açıklar.

21-22. Ayetler: "Öğrencilerinden biri İsa’ya, 'Rabb, bana izin ver önce gidip babamı gömeyim’ dedi. İsa ona, ' Sen ardımdan gel. Ölüleri bırak, kendi ölülerini kendileri gömsünler ’ dedi. ”

Rabb İsa Mesih kendisine tabi olmayı isteyenleri imtihan etmek için bu tür ağır teklifleri etmiştir. İsa bu tür tekliflerden bir kimsenin ailesinden tabii sevgisini kesmeyi istemeyip, bunun temiz ve ziyadesi ile beraber kendisine olan sevginin daha fazla olmasını isterdi (Yuhanna 19. Bölüm 26 ve 27. Ayetler).

23-27. Ayetler: " İsa kayığa binince, ardından öğrencileri bindi. Gölde ansızın büyük bir fırtına koptu. Öyle ki, dalgalar kayığın üzerinden aşıyordu. İsa ise uykuya dalmıştı, öğrenciler gidip O’nu uyandırarak, ‘Rabb, kurtar bizi, batıyoruz!’ dediler. İsa, ' Ey imanı kıt olanlar, neden korkuyorsunuz? ’ dedi. Sonra kalkıp rüzgarı ve gölü azarladı. Ortalık sütliman oldu. * Hepsi hayret içinde kaldı. ‘Bu nasıl bir adam ki, rüzgar da göl de O ’nun sözünü dinliyor ’ dediler. ”

Bu ayetlerde anlatılan mucize Markos’un yazdığına göre daha ayrıntılı olduğundan Markos’un 4. Bölüm 35. Ayetine bakmjz.

28-34. Ayetler: “ İsa gölün karşı yakasında Cürcüslerin (Gadaraldarın) memleketine vardığında, cine tutsak iki kişi mezarlık mağaralardan çıkıp O’nu karşıladı. Bunlar öyle tehlikeliydi ki, o yoldan kimse geçemiyordu. İsa ’ya, 'Ey Tanrı ’nın Oğlu, bizden ne istiyorsun? ’ diye bağırdılar. Buraya zaman dolmadan işkence etmeye mi geldin? dediler. Onlardan uzakta otlayan büyük bir domuz sürüsü vardı. Cinler l

İsa’ya, ‘Bizi kovacaksan, şu domuz sürüsüne gönder’ diye yalvardılar. İsa onlara, ‘Gidin’ dedi. Cinler de adamlardan çıkıp o domuzların içine girdiler. O anda bütün sürü dik yamaçtan aşağı koşuşarak göle atlayıp boğuldu. Domuzları güdenler ise kaçıp şehre gittiler. Cinli adamlarla ilgili haberleri dahil, olup bitenlerin hepsini anlattılar.

Bunun üzerine bütün şehir halkı İsa ’yı karşılamaya çıktı. O ’nu görünce bölgelerinden ayrılması için yalvardılar. ”

Incil’de bulunan şeytanh, cinli ve kötü ruhlu veya kirli ruhlu ifadelerinin hepsi bir anlamdadır.

Incil’e göre şeytanlar ile cinler arasında fark olmayıp, bütün kötü ruhlar ve kötülüklerin reisi mel’un şeytandır. Bu ruhlar hayalet cinsinden olmayıp gerçekte var olarak onların aracılığıyla insanları azdırıp kötü yola girdirdikleri Tanrı sözünde anlatılır. Bunun delilleri adı geçen sözde çokluk üzeredir. Bize görünmeksizin şeytan ve onun ile ilişkisi olan ruhlar ne şekilde ruhlarımıza tesir ettiklerini anlatamazsak da onların tesirlerini inkar edemeyiz. Fakat gizli olmaya ki şeytanın tesirleri insanlara ne kadar şiddetli olur ise de, bu tesirlerin kuvvetiyle mecburen insan günaha girmeyip ancak kendi iradesiyle razı olur veya şeytanın azdırmasına galip olur. Bundan başka bazı kimselerin batıl inançlarına göre ‘Şeytanın kuvveti Tanrı’nın kudreti ile eşit olup, sonunda hangisinin galip olacağı şüphelidir’ gibi sözler Incil’de asla bulunmaz. Her ne kadar Tanrı’nın bize anlatmadığı takdir ve tedbir mukaddesine göre önce melekler yaratılıp sonradan günaha düşmüş olan şeytan ile arkadaşlarına insan üzerine tesir etmelerine izin verildi ise, sonunda bunların cehennemde sonsuza kadar kalacakları sözüyle bildirilmiştir. Kaldı ki, şeytanlılann halinin ne çeşit bir hal olduğunu tarif edelim.

Cinli veya kötü ruhlu kimse kör veya deli olmuşsa yine onun hali yalnız bu durumlara mahsus olmayıp birkaç hususdan ibarettir. Şöyle ki, bir adam nefsine esir olarak şehvet ile diğer cismani heveslere alışmış ve ondan meydana gelen günahları kendisine adet edip hem iradesi hem de vücudu zayıflayınca kalp ve aklı susarak hevesleri de gittikçe artıp kontrol edilmeyecek derece kuvvetlendikleri halde şeytan fırsat bulup ruhunu ele geçirir. Bu gibi adamın yalnız ilahi güç ile şeytanın elinden kurtulması mümkündür. Bu ayetlerin ayrıntılı olarak açıklaması için Markos’un 5. Bölüm 1-20. Ayetlerine bakınız.

I

DOKUZUNCU BÖLÜM

(-1-8) İsa Mesih’in felçli bir adamı iyileştirmesi, (9-13. Ayetler) Matta’yı çağırıp, onun evinde bir takım adamlar ile beraber yemek yemesi, (14-17) Oruçla ilgili söylediği örnekler, (18-26) Bir hükümdarın kızıyla diğer bir kadını

J

iyileştirmesi, (27-34) Amaların gözlerini açıp bir deliyi de iyileştirdiği mucizeleri, (35-38) Herkese vaaz ettiğini anlatır.

1. Ayet: " îsa bir kayığa binip karşı kıyıya geçti ve kendi şehrine gitti. ”

Yani Cürcüs (Gadara) vilayetinden ayrılarak, Taberiya gölünün batı tarafında bulunan Kefemahum şehrine gitti.

2-8 Ayetler: “ Kendisine döşekte yatan felçli bir adam getirdiler. Onların imanını gören îsa felçliye, ‘Oğlum, cesur ol, günahların bağışlandı ’ dedi. Bunun üzerine bazı din bilginleri içlerinden ‘Bu adam Tanrı ’ya küfrediyor! ’ dediler. Onların ne düşündüklerini bilen İsa dedi ki, ‘Kalbinizde neden kötü düşüncelere yer veriyorsunuz? Hangisi daha kolay? 'Günahların bağışlandı’ demek mi, yoksa ‘Kalk yürü ’ demek mi? Ne var ki, İnsanoğlunun yeryüzünde günahları bağışlama yetkisine sahip olduğunu bilesiniz diye. . . Sonra felçliye, ‘Kalk döşeğini kaldır ve evine git' dedi. O da kalkıp evine gitti. Halk bunu görünce korkuya kapıldı. İnsana böyle bir yetki veren Tanrı ’yı yücelttiler. ”

Bu mucizeyi Markos ve Luka daha ayrıntılı anlattığından, tefsiri için Markos’un 2. Bölüm 1. Ayetine bakınız.

9.                           Ayet: “ İsa oradan geçerken, Gümrükte oturan birini gördü. Adı Malla olan bu adama, ‘Ardımdan gel ’ dedi. Adamda kalkıp İsa ’nın ardından gitti. ”

Matta kendi memuriyetini söyleyip İbrani dilinde daha makbul olan Levi ismini ifade etmemiştir.

Matta önceden İsa Mesih’in yadında bazı defalar bulunmuşsa da o zamana kadar hesaplarım devlete teslim ile İsa’ya hemen tabi olmak üzere memuriyetini terk i etmemiş idi.

10.                       Ayet: " Sonra İsa, Matta’nm evinde sofrada otururken, birçok vergi memuru ve günahkar gelip İsa ve onun öğrencileri ile sofrada oturdular. ”

Luka’nm 5. Bölüm 29. Ayetinden bu ziyafetin Matta’nm evinde olduğu anlaşılır. *Vergi memuru ve günahkarlar* Vergi memurlarının insanlar arasında olan itibarlarının neden ibaret olduğu 5. Bölüm 46. Ayetin tefsirinde anlatılır. Günahkar ifadesi burada, Ferisilerin arasında itibarı olmayanlara ve özellikle yedinci emre aykırı harekette bulunmuş olanlara söylenir. Matta önceki arkadaşlarından bazılarını bu ziyafete davet etmiştir. Çünkü îsa ahlakça zayıf olanlara bile ruhani menfaat etmekten geri durmadığından dersini dinlemeye fırsat olsun diye bu adamlar ziyafete davet olunmuşlardır.

11.                           Ayet: “Bunu gören Ferisiler, İsa’nın öğrencilerine, 'Sizin öğretmeniniz neden vergi memurları ve günahkarlar ile birlikte yemek yiyor? ’ diye sordular. ”

Ferisilerin bu itirazı ziyafet bitip îsa Mesih’in öğrencileri evden çıktıklarında olmuştur. Çünkü Ferisiler bu ziyafet evine girerlerse kirleneceklerini zannederlerdi. İsa Mesih ile Ferisiler arasında ne kadar ayrılık olduğu anlaşılır. Çünkü onlar görünüşte temiz iseler de gizlide pistiler. İtibarsız vergi memurları ile günahkarların dostluğundan çekinirlerdi. İsa ise günahsız ve temiz iken hiçbir şekilde adamları alaya almaktan başka hepsine hayat müjdesini müjdeleyip her çeşit insan için kendisini feda ederek keffaret etti.

12.                            Ayet: “İsa söylenenleri duyunca şöyle dedi: Sağlamların değil, hastaların doktora ihtiyacı var. Gidin de, 'Ben kurban değil, merhamet isterim ’ sözünün anlamını öğrenin. Çünkü ben doğru kişileri değil, günahkarları çağırmaya geldim. ”

Ferisiler kendilerini ruhça kusursuz saydıklarından hiçbir konuda bir şeye muhtaç olmadıkları halde, Rabb İsa Mesih ile onların hiçbir şekilde alakası olamaz idi. Çünkü İsa Tann’mn huzurunda makbuliyet ile bağışlanmayı samimi kalple arzu edenleri büyük ruhani nimetlerden hissedar etmeye davet ederdi. Yuhanna’nm 7. Bölüm 37. Ayetiyle Matta’nm 5. Bölüm 16. Ayetini karşılaştırınız. Kendi günahlarını görüp gerçekten tövbe edenler îsa Mesih tarafından davet olunur. *Ben kurban değil, merhamet isterim. * Sözü Hoşeya’nın 6. Bölüm 6. Ayetinde bulunup manası budur ki: ‘Tanrı kurbanlar ile hayır ve iyilik edenlerin kalplerine fazla bakıp yalnız kalbi temiz olanlardan razı olur.

14.                           Ayet: " Bu arada Yahya’nın öğrencileri gelip İsa’ya, ‘Biz ve Ferisiler oruç tutuyoruz da, senin öğrencilerin niçin tutmuyor? ’ diye sordular. ”

Markos’un yazdığına göre Yahya’nın öğrencileri ile beraber Ferisilerin bazı öğrencileri de bulundular (Markos 2. Bölüm 16. Ayet) Luka’nın yazdığına göre Ferisiler yalnız zikrolunurlar. Bu üç mektup birbiriyle karşılaştırıldığında birbirlerini tamamlar ve tasdik ederler. Oruç tutmak Ahd-i Atik’in ayini ile hükmüne uygun olup Yahya ve onun öğrencileri oruç tutarlardı. Ferisilerin ise daha çok oruç tutmak adetlerinden idi.

15.                           Ayet: “îsa da onlara dedi ki: Güvey hala aralarındayken, davetliler yas tutar mı hiç? Ama güveyin aralarından alınacağı günler gelecek, onlar işte o zaman oruç tutacaklar. ”

îsa Mesih’in bu konuda verdiği cevap pek uygundur. Kendisi öğrencileri ile beraber bulunduğu halde oruç tutmak yakışmaz fakat yanlarından alındığı zaman onlar üzülüp şüphesiz oruç tutacaklardır. Çünkü oruç üzüntünün işaretidir.

16-17. Ayetler: “ Hiç kimse eski bir giysiyi çekmemiş bir kumaş parçasıyla yamamaz. Çünkü konulan yama, giysiden kopar ve yırtık daha kötü duruma gelir. Hiç kimse yeni şarabı eski tulumlara doldurmaz. Yoksa tulumlar patlar; hem şarap dökülür, hem de tulumlar mahvolur. Yeni şarap yeni tulumlara doldurulur, böylece her ikisi de korunmuş olur. ”

Bu iki örneğin görünürdeki manası bellidir. Yeni kumaş parçası suyu çekilmemiş kumaş parçası demektir. Eski tulumlar, yeni tulumlar gibi esneyemediğinden kaynayacak yeni şarap eski tulumlara konulduğunda elbette patlayacaktır. Bu iki örneğin ruhani manası bir şey anlatır. Yani İsa Mesih her şeyin: yapılmasında dikkat edilmesi gerektiğini anlatmaktan başka, Yahudilere hitaben kendi ruhani talimatını Musa’nın şeriatına yalnız ilave olmayıp belki ondan daha faziletli ve büyük olduğunu anlatır. Fakat Ferisiler Luka’nm 5. Bölüm 39. Ayetine göre eski ayinleri tercih ederler.

I

18-26. Ayetler: “ İsa onlara bu sözleri söylerken bir havra yöneticisi gelip O’nun önünde yere kapanarak, 'Kızım az önce öldü. Ama sen gelip elini onun üzerine koyarsan, dirilecek’ dedi. İsa kalkıp öğrencileri ile beraber adamın ardından gitti. Tam o sırada, on iki yıldır kanaması olan bir kadın İsa ’mn arkasından yaklaşıp elbisenin eteğine dokundu, içinden, ‘Elbisesine bir dokunsam kurtulacağım’ diyordu. İsa arkasına dönüp onu görünce, ' Cesur ol, kızım! İmanın seni kurtardı ’ dedi. Ve kadın o anda iyileşti. İsa, yöneticinin evine varıp kaval çalanlarla gürültülü kalabalığı görünce, ‘Çekilin! Kız ölmedi, sadece uyuyor’ dedi. Onlar ise kendisiyle alay ettiler. Kalabalık dışarı çıkarılınca İsa içeri girip kızın elinden tuttu, kız da ayağa kalktı. Bu olayın haberi o yörenin tümüne yayıldı. ”

Bu ayetlerde anlatılan mucizeler Markos’un 5. Bölüm 22-43. Ayetlerinde tefsir olunacaktır.

27.                           Ayet: " îsa oradan ayrılırken iki kör adam, 'Ey Davut Oğlu, halimize acı! ’ diye feryat ederek O ’nun ardından gittiler. ”

*Oradan* yani adı geçen yöneticinin evinden îsa çıktığında iki kör adam gelip onun merhametinden hissedar olmak istediler. İsa onların imanını tecrübe etmek için önce hiç cevap vermeyerek onları ardınca boş yere gelmeye bırakıp bir müddet susmuştur.

28-29. Ayetler: “ İsa eve girince iki kör adam da yanına geldi. Onlara, ‘İstediğinizi yapabileceğime inanıyor musunuz? ’ diye sordu. Adamlar, ‘İnanıyoruz, ya Rabb! ’ dediler. Bunun üzerine İsa körlerin gözlerine dokunarak, ‘İmanınıza göre olsun ’ dedi. ”

Adı geçen ev İsa’nın oturduğu ev idi. İsa onların imanını tekrar tecrübe etti. ♦İmanınıza göre* bundan anlaşılır ki, her şeyden daha faziletli imandır. Bu iman gerçek ve kalpten olduğundan sahibi büyük ruhani nimetlere kavuşmaya layıktır. Genellikle her kimse saf imanının miktarına göre İsa Mesih’in aracılığıyla gönderilen nimetlere kavuşur. İmanı olmayanın Rabb İsa ile alaka ve hissesi olmaz. İman az olursa nimet azdır. İman tam olursa ruhani nimetler yeterlidir.

30-31. Ayetler: "Ve adamların gözleri açıldı. İsa, 'Sakın bunu kimse bilmesin’ diyerek onları kesin bir şekilde uyardı. Olar ise çıkıp İsa ’yla ilgili haberi o yörenin tümüne yaydılar. ”

Elbette bu tür bir mucize halk tarafından bilinecektir. Adı geçen körler buldukları şifa üzerine haddinden fazla dedikodu yapmasınlar diye adı geçen emir söylenmiştir. Anlatıldığı gibi bunlar her tarafa îsa’nm şöhretini ilan ettikleri halde Rabbin emrine itaat etmeyerek hata etmişlerse de yine fazlasıyla memnun ve müteşekkir olduklarından böyle yaptılar.

32-33. Ayetler: “ Adamlar çıkarken İsa'ya, cine tutsak dilsiz biri getirildi. Cin kovulunca adamın dili çözüldü. Halk hayret içinde, ‘İsrail ’de böylesi hiç görülmemiştir' diyordu. ”

Bu adamın iki hastalığı var idi. Çünkü Markos’un 5. Bölümünün başında bulunan sözlerinden anlaşılır ki, cinli olmak korkunç bir hastalıktır.

34.    Ayet: “ Ferisiler ise, ‘Cinleri, cinlerin reisinin gücüyle kovuyor’ diyorlardı ”

Matta’nm 12. Bölüm 24. Ayetine bakılması gerektir.

35.                           Ayet: “ İsa tüm şehir ve köyleri dolaştı. Buralardaki havralarda ders veriyor, Göksel Egemenliğin müjdesini duyuruyor, her hastalığı, her illeti iyileştiriyordu. ”

Bu söz 4. Bölüm 23. Ayetinde yazılmış sözle aynıdır.

36.                            Ayet: “ Kalabalıkları görünce onlara acıdı. Çünkü çobansız koyunlar gibi şaşkın ve perişan idiler. ”

İsa’nın ardından yerden yere giden kalabalığın çoğunluğu fakir olduğundan Rabb İsa’nın dersini dinleyip ruhani yemeği ararlarken bedeni ihtiyaçlarına göre çok defa muhtaç olup çobanı olmayan koyunlar gibiydiler. Ama İsa bu sözü buyurduğunda onlann ruhani haline bakardı.

37-38. Ayetler: "O zaman öğrencilerine şöyle dedi: Ürün bol, ama işçi az. Bu nedenle ürünün sahibi olan Rabbe yalvarın da, ürününü kaldıracak işçiler göndersin. ”

O adamların ruhani haline bakarak onları ürün için olgunlaşmış tarlaya t benzetirdi. Bu anlam ile 38. Ayetin duası her yerde ve her zaman uygun ve iyidir. Çünkü insanların hali ruhanice çoğunlukla adı geçen kalabalığın hali gibi bulunup adamların ruhani çıkarı için temiz kalp ile gayret edenler ne kadar azdır.

ONUNCU BÖLÜM

(1)                            İsa Mesih on iki öğrencisine mucize göstermeleri için göç vererek müjdesini müjdelemeye göndermesi, (2-4) Elçilerin isimleri, (5-13) İsa Mesih’in onlara verdiği nasihat ile buyruklar, (14-39) Adamlar tarafından eziyet ve cefaya uğracaklannı ifade ile onlara söylediği teselliler, (40-42) Onları kabul edenler, Tann katında kabul olunacaklarını buyurduğunu anlatır.

1. Ayet: " îsa on iki öğrencisini yanına çağırdı; kötü ruhları kovmak ve her hastalığı, her illeti iyileştirmek üzere onlara kötü ruhlar üzerine yetki verdi. ”

Her ne kadar bu on iki adam İsa’ya önceden tabi olmuşlar ise de, o zamana dek İsa Mesih bizzat mucizeleri göstermiştir. Bu ayette yazıldığına göre İsa efendimiz gitmediği bazı şehir ve köylere ebedi hayat müjdesini alametleri ile müjdelemek için havarileri çağırıp gönderdi. Şöyle ki bunlar îsa efendimizden aldıkları güç ile onun gösterdiği gibi mucizeler gösterdiler.

2-4. Ayetler: "Bu on iki elçinin isimleri şöyle: Birincisi Petrus adıyla bilinen Simun, onun kardeşi Andreya, Zebedi’nin oğulları Yakup ve Yuhanna, Filipus ve Bartalmay, Tomas ve vergi memuru Matta, Alfay oğlu Yakup ve Taday, Yurtsever Simun ve İsa ’yı sonradan ele veren Yahuda İskariyot. ”

Markos’un 3. Bölüm 16. Ayeti ve Luka’nm 6. Bölüm 14. Ayeti ile Elçilerin İşleri 1. Bölüm 13. Ayeti karşılaştırıldığında Yurtsever Simun ile Gayur Simun bir olup adı geçen Lebavus Luka’nm zikrettiği Yakub’un kardeşi Yahuda ile de aynı kişi olduğu anlaşılır.

5- 6. Ayetler: "İsa onikileri şu emirle halkın arasına gönderdi: Diğer milletlere ait yerlere gitmeyin. Samiriyelilere ait şehirlerin de hiçbirine uğramayın. Bunun yerine, İsrail halkının kaybolmuş koyunlarına gidin. ”

*Onikiler * Elçilerden diğerleri ile beraber sonradan İsa efendimize ihanet I

etmiş olan Yahuda îskariyot’a da mucizeler göstermeye güç verilmesi herkese ağır gelen bir ibrettir ki, hocalar ve Yahudi önderlerinin şahsına bakmayıp ancak onların tebliğ ettikleri rabbani emirlere bakarak müjdeledikleri ilahi gerçeği kabul ederek ilahi inayete de güvenerek yalnız Rabb İsa Mesih’in örneğince amel ve hareket etmek gerekir. Bunun ile Matta’nm 23. Bölüm 2 ve 3. Ayetleri karşılaştırılabilir. *Diğer milletlere ait yerlere gitmeyin* O zaman yani ilk başta ebedi hayat müjdesi İsrailoğullarma anlatılıp ve sonradan Rabb İsa Mesih’in emrine uyarak bütün insanlara anlatılması gerekti. Mesihiler bunu dünyanın her tarafına yaymaya gayret etmektedirler. Matta’nm 28. Bölüm 19. Ayetine bakınız. *Samiriyelilere* Bu kavim Yahudiler ile gariplerden oluşmuş olup Samiriye vilayetinde otururlar. *İsrail halkının kaybolmuş koyunları* Yani bunlar gerçek Yahudiler olarak onların ruhani hallerine göre doğru yoldan sapmış ve doğruluğa muhtaç olan millet arkadaşları demektir.

7-8. Ayetler: “ Gittiğiniz her yerde Göklerin Egemenliğinin yaklaştığını duyurun. Hastaları iyileştirin, ölüleri diriltin, cüzzamlıları temiz kılın, cinleri kovun. Karşılıksız aldınız, karşılıksız verin. ”

Elçiler görev ve güçlerini îsa Mesih’ten alıp onun ismi ile vekil olarak halka öğretip Mesih’in geldiğini tasdik etmeye ve adamları ona iman ettirmeye alamet

gösterip mucizeler göstermeye görevlendirilmişlerdir. *Karşılıksız aldınız, karşılıksız verin* onların liyakatlan yok iken İsa Mesih tarafından büyük nimetler aldıkları gibi diğer insanlara da arzsız iyilik etmek üzere can u gönülden hazır olmak gerekdir. Bu gibi Tanrı tarafından olmayarak liyakate nail olduğumuz bunca inayet ve ihsanın bedeline elden geldiği kadar diğerlerine de her an iyilik etmeye hazır olmalıyız.

9-10. Ayetler: "Kuşağınıza altın, gümüş, yada bakır para koymayın. Yolculuk i

için ne torba, ne yedek mintan, ne çarık, ne de değnek alın. Çünkü işçi kendi yiyeceğini hak eder. ”

Bu emirler o zaman tayin olunan işe mahsus olup Havarilerin kendileri için çok hazırlıkları birleştirmeleri hususunda buyurulmuştur. Çünkü bunlar kendilerine yük olacak şeylerden uzak olmalıdırlar. Ve genellikle ebedi hayat müjdesini yayıp adamların ruhani menfaati için çalışan kişiler kendi rahatlarım düşünmeyip daima bütün kuvvet ve arzularını asıl görevlerine feda etmek gerektir.

11. Ayet: " Hangi şehir yada köye girerseniz, orada saygıdeğer birini arayın ve ayrılıncaya dek onunla kalın. ”

* Saygıdeğer* Yani elçileri kabul etmeye iyi rızası ile hazır ve hem de uygun evi olan adam demektir. *Kahn* Ziyafet ve saygı gösterme arayıp veya kanaatsizlik ile dolaşarak evden eve misafirliğe gitmeyesiniz.

12-13. Ayetler: “ Bir eve girdiğiniz zaman ona selam verin. Eğer o evdekiler buna layık ise selamınız onun üzerine kalsın, layık değiller ise selamınız size dönsün. ”

Bulundukları yerlerin adetlerine göre elçiler edep üzere hareket edip bir eve yada bir kişiye selam ettikleri zaman açık olmayıp can-ı gönülden selam verdikleri halde adı geçen ev veya adam bu selama layık değil ise selam veren kişi verdiği selamı kendi alır. Ev sahibi selamet bereketinden mahrum kalır.

14-15. Ayetler: " Sizi kabul etmeyen, sözlerinizi dinlemeyen bir evden ya da bir şehirden ayrılırken, ayaklarınızın tozunu silkin. Size doğrusunu söyleyeyim, ceza günü Sodom ve Gomora diyarının hali o şehrin halinden daha daynılır olacaktır. ”

Elçileri kabul etmeyen adamlar İsa Mesih’i de kabul etmemişler demektir. Elçilerin ayaklarının tozunu silkmeleri ev sahibinin aleyhine şahitlik olur. * Sodom ve Gomora* Bu şehirler eski zamanlarda Lut gölünün şimdiki yerinde çok fazla kötülük ile dolu şehirler olup Tekvin’in 18. Bölümünde yazıldığına göre gökten yağan ateş ile halkı yokolup ve kendileri perişan olmuşlardır. Fakat adı geçen şehirlerin halkı rabbani kelimelerle nurlanmadıklarmdan kıyamet gününde onlann cezası adı geçen kelimeleri duyarak reddedenlerin cezası kadar şiddetli olmayacaktır.

16.                            Ayet: “İşte, ben sizi kurtların arasına koyunlar gibi gönderiyorum. Yılan gibi akıllı, güvercin gibi saf olun. ”

Yukanda geçen ayetler o zaman elçilerin nail oldukları memuriyete mahsus idi. Fakat gelecek ayetler genel olup, özellikle İsa Mesih dünyadan gökyüzüne çıktıktan sonra meydana gelecek olayları içine alır. Elçiler genel görevlerini yapmaya başlamakla karşılaşacakları zorluk, eziyet ve uzaklaştıracakları keyfiyetlerini Rabb İsa Mesih peygamberane anlatır. * Kurtların arasına koyunlar gibi* Bu söz sonradan ortaya çıkmıştır. Çünkü düşmanlar yırtıcı hayvanlar gibi onları idam etmek isterlerdi. * Yılanlar gibi akıllı, güvercinler gibi saf* Bu sözden yılanın hilesi anlaşılıp yalnız kuvvetinin fazlalığı nedeniyle tehlikeden sakınmak üzere basiretli olması anlaşılır. Çünkü her ne kadar akıllı bulunursanız bu akıllılık güvercin tabiatına uygun olup hile ve riyadan uzak olarak saf ve temiz olmak gerektir.

17-18. Ayetler: "İnşalardan sakının. Sizi mahkemelere verecekler, havralarında kamçılayacaklar. Hatta benden ötürü valilerin ve kralların önüne çıkarılacaksınız. Böylece onlara ve uluslara şahitlik edeceksiniz. ”

ı

Bu sözlerin tamamlandığının görülmesi için Elçilerin İşleri 4. Bölüm 5. Ayet ve 5. Bölüm 40. Ayetine bakmak gerekir. Sayı ile zikrolunan bu ayetlerde yazıldığı üzere çoğu zamanlarda elçiler hakimler ve hükümdarlar huzuruna çıkarılıp çok eza ve cefaya uğramışlar ise de bu durumlar onların müjdeledikleri sözlerin daha fazla yayılmasına sebep oldu.

19-20. Ayetler: "Sizleri mahkemeye verdikleri zaman, neyi nasıl söyleyeceğinizi düşünerek diye endişelenmeyin. Ne söyleyeceğiniz o anda size bildirilecek. Çünkü konuşacak olan siz olmayacaksınız, Babanızın Ruhu sizin aracılığınızla konuşacaktır. ”

Her ne kadar bu sözler özellikle elçilere hitaben söylenmiş ise de yine bütün temiz kalple İsa Mesih’e iman ve Ruhul-Kudüs’ün inayet ve tesiratına tevekkül edenlere de söylenmiş olup fakat onların yardımına mucizeler gösterileceği veya gerekli olan sözler onlara ilham olunacağı anlaşılmamış ise de onlar Tanrı’nın makbul kulları olduklarından tevazu ve saf iman ile Tann’ya teslim oldukları taktirde Tanrı onların hal ve ihtiyaçlannı görüp akıllannı aydınlatıp ve kalplerine tesir ile onlara uygun ve makbul cevaplar vermesinde imdad ve delalet edeceği anlaşılır.

21-22. Ayetler: " Kardeş kardeşini, baba çocuğunu ölüme teslim edecek. Çocuklar anne babalarına baş kaldırıp onları öldürtecekler. Benim ismimden dolayı herkes sizden nefret edecek. Ama sonuna kadar dayanan kurtulacaktır. "

Hınstiyanlık tarihi incelenirse bu sözlerde anlatıldığı üzere çok defa bu gibi 1

durumun meydana geldiği anlaşılır. Hıristiyan ismi genel olarak ikrah olunduğundan eza, cefa ve zıtlar vukuunda çoğu zaman eziyete uğrayanlar kendi akrabasından uğramışlardır. *Sonuna kadar dayanan kurtulacaktır. * Yani imanında samimi olup ömrü son buluncaya dek rabbani emirlere itaatkar olanlar ebedi hayata kavuşurlar.

23.                            Ayet: “ Bir şehirde size zulmettikleri zaman ötekine kaçın. Size doğrusunu söyleyeyim, İnsanoğlu gelinceye dek İsrail ’in tüm şehirlerini dolaşmış olmayacaksınız.

Yani kendinizi düşmanlardan korumak için akıllıca hareket edesiniz. *îsrail’in şehirleri* Yani bütün Yahudistan demektir. *İnsanoğlu gelince* Bu söz Kudüs’ün Romalılar tarafından harap olunduğu zamanı anlatır.

24-25. Ayetler: “Öğrenci öğretmeninden, köle de efendisinden üstün değildir. Öğrencinin öğretmeni gibi, kölenin de efendisi gibi olması yeterlidir. Eğer insanlar evin efendisine Beelzebub derlerse, ev halkına daha neler demezler. ”

24.                             Ayette bulunan atasözü İsa’nın öğrencileri ile olan halini anlatır. Şöyle ki İsa’nın kendisine hakaret ve kin gösterilirse elbette onun öğrencilerine de diğerleri tarafından o sebeple bu muamele yapılacaktır. Beelzebub şeytan demektir. Elçiler ile bütün Hınstiyanlar gerçekte İsa’ya tabi olurlarsa, dünya ehli tarafından küçük görülmeyi ve rezil olmayi kabul ederler.

26.                           Ayet: “Bunun için onlardan korkmayın. Örtülü olup da açığa çıkarılmayacak, gizli olup da bilinmeyecek hiçbir şey yoktur. ”

Eğer onlar İsa Mesih’in kulları oldukları halde onun hatırı için eziyet çekerlerse onun rızasını almak için düşmanlarından korkmamalıdırlar. Çünkü onunla birlikte hakarete uğramaları, kendilerine her şey ceza gününde açığa çıkarılıp İsa ile mutluluk ve büyüklükte ortak olacaklardır.

27.                             Ayet: “Size karanlıkta söylediklerimi siz aydınlıkla söyleyin. Kulağınıza fısıldananı, damlardan duyurun. ”                         

Yani size tenhada gerçek ve Rabbani kelimelere dair talim ve müjdelerimi siz açık ve genel olarak halka müjdeleyin ve öğretin.

28.                            Ayet: “ Bedeni öldüren, ama canı öldürmeye gücü yetmeyenlerden korkmayın. Hem canı hem de bedeni cehennemde mahvedecek güçte olan Tanrı ’dan korkun. ”        1

Bu emre uyarak Hırıstiyanlardan pek çok kişi sonradan şehit olarak öldürüldükleri halde çekinmeksizin İsa’nın ismini söyleyip adamlardan değil ancak Tann’dan korktuklarından İsa Mesih’in semavi celaletinde beraber hissedar olurlar.

29-31. Ayetler: “İki serçe bir meteliğe satılmıyor mu? Ama Babanızın oluru olmadan bunlardan bir teki bile yere düşmez. Size gelince, başınızdaki saçlar bile tek tek sayılıdır. Öyleyse korkmayın, siz birçok serçeden daha değerlisiniz. ”

Matta’nm 6. Bölüm 30. Ayetine bakınız. Yaratanımız Tanrı bütün yaratılmışlarına, en alçak ve en aşağısına bile kemal merhamet ile bakarken hepsinden yüce olan insanı özellikle onun inayetine temiz kalple tevekkül edenleri asla terk etmeyecektir. Matta’nm 6. Bölüm 26. Ayetine bakınız.

32-33. Ayetler: “ İnsanların önünde beni açıkça kabul eden herkesi, ben de göklerde olan Babamın önünde açıkça kabul edeceğim. İnsanların önünde beni inkar edeni, ben de göklerde olan Babamın önünde inkar edeceğim. ”

*Herkes* bu söz geneldir. İsa’nın ismini söylemek yalnız onun peygamberliğini tasdik ile büyük hoca ve kamil bir adam olduğunu söylemekten ibaret olmayıp ebedi hayata kavuşmak hususunda bütün ümidlerimizin ondan olduğunu kalben hissederek can-ı gönülden söyleyip ve tasdik etmekten ibarettir. Tersine İsa’nın ismini inkar etmek yukarıda anlatıldığı gibi söylememekten ibarettir. Onun ismi insanlar arasında aşağılandığından ona iman edenlerin öncekileri hem Yahudiler ve hem de sonradan Roma devleti tarafından eziyet çektiklerinde layıkı ile söyleyenleri ve hem de her zaman bu ve benzerleri İsa kabul edip Tanrı huzurunda onlar için şefaat eder. Peder tabiri için Matta’nm 6. Bölüm 9. Ayetine bakınız.

34-39. Ayetler: “Yeryüzüne barış getirmeye geldiğimi sanmayın! Ben barış değil, kılıç getirmeye geldim. Çünkü ben oğulla babasının, kızla annesinin, gelinle kaynanasının arasına ayrılık sokmaya geldim. İnsanın düşmanları, kendi ev halkı olacaktır. Annesini yada babasını beni sevdiğinden çok seven, bana layık değildir. Oğlunu yada kızını beni sevdiğinden çok seven, bana layık değildir. Çarmıhını yüklenip ardımdan gelmeyen, bana layık değildir. Canını kurtaran, onu yitirecek. Benim uğruma canını yitiren ise onu kurtaracaktır. ”

Bu sözler ile gelecek ayetler (Luka 2. Bölüm 14. Ayet, Elçilerin İşleri 10. Bölüm 36. Ayet, Romalılara Mektup 5. Bölüm 1. Ayet). Karşılaştırılıp incelenmesi gerektir. Layıkı ile incelenince bu sözler daha açık anlaşılır ki; burada anlatılan muhalefet ve kavga İsa’nın bu dünyaya gelmesinin asıl maksadı olmayıp ve onun niyetinden asla çıkmamış ancak onun muradı, insanlara yeterli ve ebedi saadete kavuşturmak oldu ise de insanların hepsi ilahi buyruklara aykırı, asi ve kaba olduklarından nankör olarak İncil’e göre olan ebedi hayat müjdesini kabul etmemekle, kabul edenlere muhalif olup onlara buğz ederler. İsa’nın ve Incil’in hatırı için akraba ile bütün varlığını terk etmeye razı ve hazır olan her kişi önce kendi akrabasından eziyet çeker. Hıristiyanlık tarihine bakılırsa bu ayetlerde yazılan sözlerin tamamının pek çok defa meydana geldiği görülür. İsa, kendi aile ve akrabamızı sevmeyi yasaklamaz ancak daha fazla ona sevgi gösterip ve hepsinden fazla onu tercih etmek gerekir. Hem de kendimizden fazla ona sevgi göstermek herkesden istenir ki onun hatırı için kendimizi hakaret ve rezalete düşürerek can feda etmek de bizlere ağır bir şey olmayıp belki iftiharımız olmalıdır.

40-42. Ayetler: “Sizi kabul eden, beni kabul etmiş olur. Beni kabul eden de beni göndereni kabul etmiş olur. Bir peygamberi, peygamber olduğu için kabul eden, peygambere yaraşan bir ödül alacak. Doğru bir adamı, doğru biri olduğu için kabul eden, doğru adama yaraşan bir ödül alacak Bu sıradan kişilerden herhangi birine, öğrencim olduğu için bir bardak soğuk su bile içiren, size doğrusunu söyleyeyim, ödülsüz kalmayacaktır. ”

Yani temiz kalp ile sizi kabul edip ismimi söyleyen kimse Tanrı’ya makbul olur. Bir doğruyu, onun doğruluğu için kabul etmek, kabul edenin doğru olduğuna bir delildir. *Sıradan kişilerden herhangi biri* Yani imanda zayıf olan bir kişi demektir. *Öğrencim olduğu için* Bu söze dikkatlice bakılmalıdır.

ON BİRİNCİ BÖLÜM

(1-6) Yahya’nın öğrencilerinden iki öğrencinin İsa Mesih’in yanma gönderildiği, (7-15) İsa Mesih’in Yahya ile ilgili söylediği şahitlik, (16-19) İsa Mesih I

ve Yahya ile ilgili insanlar arasında bulunan batıl görüşler, (20-24) İsa Mesih’in Beytsayda, Horazin ve Kefejrnahum şehirlerini azarladığı, (25-27) Tanrı’nın hikmetinin bilinmesi, (28-30) İsa Mesih’in ruhani ihtiyaçları sebebiyle rahatsız olanlara söylediği merhametli daveti anlatır.

1. Ayet: "İsa, on iki öğrencisine bütün bu emirleri verdikten sonra onların şehirlerinde ders vermek ve Tanrı sözünü duyurmak üzere oradan ayrıldı. ”

10. bölümde yazıldığı üzere İsa öğrencilerine lazım olan tenbihleri verdikten sonra kendisi de onlar gibi diğer şehirlerde vaaz etmeye gitti.

2-3. Ayetler: "Zindanda bulunanYahya, Mesih’in yaptığı işleri duyunca, O’na gönderdiği öğrencileri aracılığıyla şunu sordu: Gelecek olan sen misin, yoksa başkasını mı bekleyelim? ”

*Zindanda* Matta’nm 4. Bölüm 12. Ayetine bakınız. Hem de Yahya’nın zindana atılması 14. Bölümde daha ayrıntılı anlatılacaktır. Yahya hapse girdiği zaman İsa genel olarak halka vaaz edip daha mucizeler göstermeye başlamamış idi. Sonradan İsa’nın şöhreti etrafa yayılınca hapishanede Yahya’ya da ulaştı. İsa’nın gerçek Mesih olduğuna Yahya’nın şüphesi olmamış ise de, daha açık kendisini göstermesine bir sebep göstermek için öğrencileri İsa’ya gönderdi.

4-5. Ayetler: “İsa onlara şöyle karşılık verdi: Gidin, işitip gördüklerinizi Yahya 'ya bildirin. Körlerin gözleri açılıyor, kötürümler yürüyor, cüzzamlılar iyileşiyor, sağırlar işitiyor, ölüler diriliyor ve müjde yoksullara duyuruluyor. ”

Yahya’nın sorusuna İsa o zamana uygun ve kafi cevap olmak üzere bu gördüğünüz şeyleri Yahya’ya bildirin diye onlara emretti. Çünkü peygamber tebligatına göre Mesih bu çeşit mucizeleri gösterecektir. İsa’nın gerçekte Mesih olduğuna bunlar yeterli delillerdir. Yeşaya 35. Bölüm 5 ve 6. Ayetler, 61. Bölüm 1. Ayete bakınız.

6.                            Ayet: " Benden ötürü sendeleyip düşmeyene ne mutlu! ”

Bu söz geneldir. Beni dünyevi halime bakarak fakir buldukları halde küçük görmeyenler, sonradan Tanrı tarafından yüceltildiği halde ebedi saadete kavuşacaklardır.

7.                           Ayet: "Yahya’nın öğrencileri ayrılırken îsa halka Yahya’dan söz etmeye başladı. 'Çöle ne görmeye gittiniz? ’ dedi. Rüzgarda sallanan bir kamış mı? ”

Bu sözler Yahya'nın öğrencilerinin dinlemesi için olmayıp halka hitaben buyurulmuştur ki, şayet İsa’nın Yahya’ya gönderdiği cevaptan halk, Yahya hakkında batıl fikirlere sahip olmasınlar. Çünkü hazır bulunan toplulukta çok kimseler eskiden Yahya’nın yanında bulunup ve nasihatlarmı dinlemişlerdi. İsa onlara hitaben rüzgar ile sallanan kamışı görmek üzere mi yani hafif mizaç ve kararsız bir adamın yanına mı gittiniz diye sordu. Halbuki Yahya'nın bunun aksi olduğu herkes tarafından biliniyordu.

8.                            Ayet: "Söyleyin, ne görmeye gittiniz? Zarif giysilere bürünmüş bir adam mı? Oysa zarif elbise giyenler, kralların saraylarında bulunur. ”

Yahya’nın bildiği elbiseler ve yemeği 3. Bölüm 3. Ayette anlatıldı. Zarif elbise ile giyinen kişilerin çölde bulunmadığı pek açıktır.

9.                            Ayet: "Öyle ise ne görmeye gittiniz? Bir peygamber mi? Evet! Ve size şunu söyleyeyim, gördüğünüz kişi peygamberden de üstündür. ”

Peygamber diye halktan büyük bir gurubun Yahya’nın yanma vardıklarına şüphe yoktur. Fakat Yahya'nın onların zannettiklerinden daha büyük bir kişi olduğu gelecek ayetlerden anlaşılır.

10-11. Ayetler: " Bak, habercimi senin önünden gönderiyorum; o önden gidip senin yolunu hazırlayacak diye yazılmış olan sözler onunla ilgilidir. Size doğrusunu söyleyeyim, kadından doğanlar arasında, Vaftizci Yahya 'dan daha üstün olanı ortaya çıkmamıştır. Bununla birlikte, Göklerin Egemenliğinde en küçük olan, ondan üstündür.

Yahya’nın büyüklüğü iki şeyden meydana gelmiştir. Birincisi, İsa Mesih’den biraz önce geldiğinden vaftiz etti. İkincisi önceden gelen peygamberlerin tebligatında Yahya hakkında haber verilmiştir. Malaki 3. Bölüm 1. Ayetine bakınız. Bunun için ondan büyük ve şerefli bir kişi yok idi. Fakat peygamberlik hali Göklerin Egemenliğinde mirasçı olmak ile karşılaştırıldığında onun şerefi İsa Mesih’in aracılığıyla sonradan müminlere ihsan olunacak saadetten eksiktir.

12.                             Ayet: "Vaftizci Yahya’nın ortaya çıktığı günden bu yana Göklerin Egemenliği zorlanıyor, zorlu kişiler onu ele geçirmeye çalışıyor.

Yani Yahya Göklerin Egemenliği müjdesini müjdelediğinde halkın çoğunluğu pek çok gayret ile vaazlarım dinlerler idi.

13-15. Ayetler: “ Yahya’ya dek tüm peygamberler ile Kutsal Yasa, olacakları önceden bildirdiler. Eğer bunu kabul etmek isterseniz, gelecek olan îlyas odur. Kulağı olan işitsin. ”

Yahya ile İsa Mesih’ten önce olan peygamberlerin sayısı tamamlandı. *llyas odur* Sözün anlamım anlamak için Malaki’nin 4. Bölüm 5. Ayet ve Luka’nın 1. Bölüm 17. Ayetini incelemek gerektir. Yahudiler peygamberlerin tebligatını anlamadıklarından İlyas peygamberin bizzat geleceğim zannederler idi. Fakat Yahya’nın ahlak ve hareketleri İlyas’m ahlak ve hareketlerine benzer olacağı anlaşılır. *Kulağı olan işitsin* İsa önemli hususları açıklarken bu sözü defalarca söylemiştir ( 13. Bölüm 9 ve 43. Ayetler, Markos’un 4. Bölüm 9 ve 23. Ayet ve 7. Bölüm 16. Ayet).

16-19. Ayetler: " Ben bu neslin insanlarını neye benzeteyim. Çarşı meydanlarında oturup arkadaşlarına, size kaval çaldık, oynamadınız; ağıt yaktık, dövünmediniz diye seslenen çocuklara benziyorlar. Yahya geldiği zaman oruç tutup içkiden kaçındı, ona 'cinli ’ diyorlar. İnsanoğlu geldiği zaman hem yedi, hem içti. Bu kez de diyorlar ki, 'şu obur ve ayyaş adama bakini Vergi görevlileri ve günahkarlarla dost oldu! ’ Ne var ki bilgelik, ortaya koyduğu işlerle doğrulanır. ”

İsa Mesih kendisi ve Yahya ile ilgili halk arasında bulunan kötü düşünceyi bu örnek ile anlatır. Bir takım hafif mizaç çocuklar oyun oynar iken biri bunu diğeri şunu istediğinden ittifak edemedikleri gibi bu adamların da bazısı, Yahya perhizkar olduğundan itiraz ve bazısı adet üzere yiyip, içip büyükleri nezdinde itibarı olmayanlar ile onlann ruhani çıkarı için fırsat bulup yemek yediği için ona itiraz ederler. Fakat bunlar dalalet ehli olduklarından böyle haksız yere hükmederler. Çünkü yalnız hikmet ehlini ve hikmet yolunu anlar ve tasdik ederler.

20-24. Ayetler: "Sonra İsa, mucizlerinin çoğunu yapmış olduğu şehirleri, tövbe etmedikleri için, şöyle azarlamaya başladı: Vay haline, ey Horazin! Vay haline, ey Beytsayda! Sizlerde yapılan mucizeler Sur ve Sayda ’da yapılmış olsaydı, onlar çoktan çulla örtünüp kül içinde oturarak tövbe etmiş olurlardı. Size şunu söyleyeyim, ceza günü Sur ve Sayda ’nın hali sizinkinden daha dayanılır olacak. Ya sen, ey Kefernahum, göğe mi çıkarılacaksın? Hayır, sen ta cehenneme ineceksin. Çünkü sende yapılan mucizeler Sodom 'da yapılmış olsaydı, o şehir bu güne dek ayakta kalırdı. Sana şunu söyleyeyim, ceza günü Sodom diyarının hali, seninkinden daha dayanılır olacak. ”

Horazin şehri küçük bir şehir olup Taberiya gölünün kenarında bulunan ve Kefernahum’dan biraz uzak idi. Beytsayda Petrus ile Andreya ve Filipus’un şehri olup Taberiya gölünün batı tarafında idi. Sur ve Sayda şehirleri Akdeniz’in doğu tarafında eski zamanlardan beri mevcut ve meşhur büyük ve servet sahibi şehirlerdi. Halkı dünyevi va günahkar olduğundan Hezekyal peygamber tarafından onların harap olacakları haber edilip sonradan harap olmuşlar ise de imar olunmuşlar. Fakat önceki gibi servet sahibi ve büyük değildirler. Bu şehirler ruhani gerçeğe göre karanlık devirde bulunduklarından anlatılan şehirler gibi ağır azaba uğramayacaklardır. Kefernahum şehri İsa’nın oturduğu şehir olduğundan fazlasıyla lütufa mazhar oldu ise de İsa’nın talimatını kabul etmediğinden şiddetli azaba müstahak olmuş idi. *Sodom diyarının hali seninkinden daha dayanılır olacak. * 1. Bölüm 15. Ayete bakınız.

25-26. Ayetler: “ îsa bundan sonra şöyle dedi: Ey yerin ve göğün sahibi Baba! Bu gerçekleri bilge ve akıllı kişilerden gizleyip küçük çocuklara açtığın için sana şükrederim. Evet Baba, bunun böyle olması senin isteğin idi. ”

îsa, Baba kelimesini Tanrı’nın hükümet ve büyüklüğünü anlatmak için manevi Baba ünvanı kullanmakla kendi fikirlerini yukardaki şehirlerin nankör ve günahkar halkından çevirip ebedi hayat müjdesini fakir ve cahil adamlar tarafından kabul olunduğunu hatırına getirerek Tanrı’nın hikmet, adalet ve ilahi merhametine teşekkür edip külli iradesine saygı gösterir idi. 27. Ayetin tefsiri için Yuhanna’nın 1. Bölüm 18. Ayetine bakınız.

28-30. Ayetler: "Ey bütün.yorgunlar ve yükü ağır olanlar! Bana gelin, ben size huzur veririm. Ben yumuşak huylu ve açak gönüllüyüm. Boyunduruğuma girin ve benden öğrenin, böylece canlarınız huzur bulur. Boyunduruğum kolay taşınır, vereceğim yük de hafiftir. ”

îsa Mesih bizzat Tanrı’nın insanlıkta gösterilmesi ve Tanrı’yı insanlara ilham eden kişi olduğundan büyük ruhani nimetlere susamış olanları kendisine davet etmeye hakkı vardır. Bu davet ne kadar güzeldir. Bu vaadin buyurulmuş olan ruhani rahatlık olduğu anlaşılır. Kalbi uyanık ve ruhani ihtiyaçlarını gören her kimse Tanrı tarafından bağışlanma için yalvardığı halde İsa Mesih’e varıp onun aracılığı ile ebedi hayata kavuşmak ümidinde rahat olacaktır. Fakat İsa’ya tabi olanlar farz ve hizmetden kurtulmuş olmayıp kurtarıcıları olan İsa’nın hatırı için gördükleri işler ve çektikleri eziyetler dünyaya ve şeytana hizmet ettikleri halde tahammül ettikleri Tanrı, yükten derecesiz kolay, âyin ve adetlerden hasıl olan yükten hafiftir.



' Şaban Kuzgun, Dört İncil Farlılıklan ve Çelişkileri, İstanbul, 1991, s. 91-92).

[2] İncilin Çağdaş Türkçe Çevirisi, Yeni Yaşam Yayınlan, İstanbul 1995, s. 1, 624

3 Çağdaş Türkçe Çeviri, s. 624.

[4] Thomas Michel; Hıristiyan Tann Bilimine Giriş, Ohan Basımevi, İstanbul 1992, s. 58-60,

[5] İslam Ansiklopedisi, Hıristiyanlık maddesi, C. XVII.

[6] G. Barker; O’nun İzinde Hıristiyanlık ve Laiklik Tarihi, Zafer Matbaası, İstanbul 1985, s. 230.


Bu blogdaki popüler yayınlar

TWİTTER'DA DEZENFEKTÖR, 'SAHTE HABER' VE ETKİ KAMPANYALARI

Yazının Kaynağı:tıkla   İçindekiler SAHTE HESAPLAR bibliyografya Notlar TWİTTER'DA DEZENFEKTÖR, 'SAHTE HABER' VE ETKİ KAMPANYALARI İçindekiler Seçim Çekirdek Haritası Seçim Çevre Haritası Seçim Sonrası Haritası Rusya'nın En Tanınmış Trol Çiftliğinden Sahte Hesaplar .... 33 Twitter'da Dezenformasyon Kampanyaları: Kronotoplar......... 34 #NODAPL #Wiki Sızıntıları #RuhPişirme #SuriyeAldatmaca #SethZengin YÖNETİCİ ÖZETİ Bu çalışma, 2016 seçim kampanyası sırasında ve sonrasında sahte haberlerin Twitter'da nasıl yayıldığına dair bugüne kadar yapılmış en büyük analizlerden biridir. Bir sosyal medya istihbarat firması olan Graphika'nın araçlarını ve haritalama yöntemlerini kullanarak, 600'den fazla sahte ve komplo haber kaynağına bağlanan 700.000 Twitter hesabından 10 milyondan fazla tweet'i inceliyoruz. En önemlisi, sahte haber ekosisteminin Kasım 2016'dan bu yana nasıl geliştiğini ölçmemize izin vererek, seçimden önce ve sonra sahte ve komplo haberl

FİRARİ GİBİ SEVİYORUM SENİ

  FİRARİ Sana çirkin dediler, düşmanı oldum güzelin,  Sana kâfir dediler, diş biledim Hakk'a bile. Topladın saçtığı altınları yüzlerce elin,  Kahpelendin de garaz bağladın ahlâka bile... Sana çirkin demedim ben, sana kâfir demedim,  Bence dinin gibi küfrün de mukaddesti senin. Yaşadın beş sene kalbimde, misafir demedim,  Bu firar aklına nerden, ne zaman esti senin? Zülfünün yay gibi kuvvetli çelik tellerine  Takılan gönlüm asırlarca peşinden gidecek. Sen bir âhu gibi dağdan dağa kaçsan da yine  Seni aşkım canavarlar gibi takip edecek!.. Faruk Nafiz Çamlıbel SEVİYORUM SENİ  Seviyorum seni ekmeği tuza batırıp yer gibi  geceleyin ateşler içinde uyanarak ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi,  ağır posta paketini, neyin nesi belirsiz, telâşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi,  seviyorum seni denizi ilk defa uçakla geçer gibi  İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık,  içimde kımıldanan bir şeyler gibi, seviyorum seni.  'Yaşıyoruz çok şükür' der gibi.  Nazım Hikmet  

YEZİDİLİĞİN YOKEDİLMESİ ÜZERİNE BİLİMSEL SAHTEKÂRLIK

  Yezidiliği yoketmek için yapılan sinsi uygulama… Yezidilik yerine EZİDİLİK kullanılarak,   bir kelime değil br topluluk   yok edilmeye çalışılıyor. Ortadoğuda geneli Şafii Kürtler arasında   Yezidiler   bir ayrıcalık gösterirken adlarının   “Ezidi” olarak değişimi   -mesnetsiz uydurmalar ile-   bir topluluk tarihinden koparılmak isteniyor. Lawrensin “Kürtleri Türklerden   koparmak için bir yüzyıl gerekir dediği gibi.” Yezidiler içinde   bir elli sene yeter gibi. Çünkü Yezidiler kapalı toplumdan yeni yeni açılım gösteriyorlar. En son İŞİD in terör faaliyetleri ile Yezidiler ağır yara aldılar. Birde bu hain plan ile 20 sene sonraki yeni nesil tarihinden kopacak ve istenilen hedef ne ise [?]  o olacaktır.   YÖK tezlerinde bile son yıllarda     Yezidilik, dipnotlarda   varken, temel metinlerde   Ezidilik   olarak yazılması ilmi ve araştırma kurallarına uygun değilken o tezler nasıl ilmi kurullardan geçmiş hayret ediyorum… İlk çıkışında İslami bir yapıya sahip iken, kapalı bir to