Beyaz Saray’ın
İngilizlerce Kontrolü
İngilizlerin Beyaz Saray’daki kontrolüne en güzel örnek Churchill’in
Missourili havalı Başkan Truman’a empoze ettiği “Truman Doktrini”dir. Truman en
üst dereceden Mason üstadıdır. İngilizlerin gücünü anlamak için yakın
tarihimizde Temsilciler Meclisi NAFTA oylamasına bakmak yeterli olacaktır. Bu oylamada
Temsilciler Meclisi’nde bulunan 132 Cumhuriyetçi Parti temsilcisi oy birliği
ile NAFTA’yı desteklemişlerdir.
300’ler Komitesi’nin bazı eski üyeleri ve yerlerini ölüm nedeni ile
alanlar Sir Mark Turner, Gerald Villiers, Samuel Montague, Inchcape, Keswick,
Pease, Schroeder, Airlie Churchill, Fraser, Lazar ve Jardine Matheson
gibidirler. Bu kişiler Başkan Wilson’u I. Dünya Savaşı’nda Almanya’ya karşı
savaşa sokanlardır. Bu adamlar ayrıca Başkan Roosevelt’e Pearl Harbor’a Japon
saldırısını organize ettirerek II. Dünya Savaşı’na sokanlardır.
Komite Amerika’ya Kore, Vietnam ve Irak’ta savaşmasını emretmiştir.
Kısacası Amerika Birleşik Devletleri bu yüzyıl pek az bilinen 300’ler Komitesi
emirleriyle altı savaşa girmiştir. Gözüktüğü kadarıyla birkaç kişi dışında
“Neden savaşıyoruz?” diye soran olmamıştır. Milliyetçilik, savaş marşları,
bayrak törenleri, sarı kurdeleler bu büyük ulusun aklını başından almıştır.
Pearl Harbor saldırısının 50. yıldönümünde Tavistock’un organize ettiği
“Japonya’dan Nefret Et” kampanyası başlatılmıştır.
300’ler Komitesi’nin İngiltere üstünde baskısı o kadar fazladır ki
1700’lerden beri İngiltere nüfusunun %95’i milli gelirin sadece %25’i ile
yetinmek zorunda kalmıştır. İngiltere’deki feodal lordlar buna “demokrasi”
demektedirler.
Bu görünüşte nazik, efendi, centilmenler gerçekte çok acımasızdırlar. Bu
adamların Hindistan, Mısır, Güney Afrika, Irak, Türkiye, İran ve Yugoslavya’da
yaptıkları acımasızlıklar Yeni Dünya Düzeni - Tek Dünya Devleti kurulana kadar
tüm diğer ülkelerde de tekrarlanacaktır. Bu adamlar ülkeleri işgal ederek
imtiyazlı yaşamlarını devam ettirmek için işgal altındaki ülkelerin doğal
kaynaklarına el koyacaklardır. Yeni Dünya Düzeni - Tek Dünya Devleti’nin elit
kesimi servetleri uyuşturucu kaçakçılığı, altın, elmas, silah, bankacılık,
petrol, medya ve eğlence sektörlerinden gelen İngiliz aristokrasisi ve onun
Amerikalı akrabalarından oluşacaktır.
İngiliz hiyerarşisi ve siyasetindeki önemli kişiler asalet unvanlı
ailelerden gelmektedirler ve asalet unvanları babadan oğla geçmektedir. Bu
sistem dışarıdan İngiliz siyasetine girişleri önlemeye yarasa de bazı dışarıdan
sızmalar gerçekleşmektedir.
Bu aristokratlara örnek olarak II. Dünya Savaşı boyunca Amerikan
hükümetine 300’ler Komitesi emirlerini ileten İngiltere’nin Washington
Büyükelçisi Lord Halifax verilebilir. Halifax’ın oğlu Charles Wood,
Rothschild’lerin İngiltere kolundan Miss Primrose ile evlidir. Diğer örnekler
Bank of England direktörü ve Shell Petrol şirketi büyük sermayedarları
danışmanı Lord Swaythling, Montague Norman, Kraliçe Juliana ve Kraliçe
Elizabeth gibidirler. Tüm bu kişiler ayrıca 300’ler Komitesi üyeleridir. Son
zamanlarda Komite’ye girişte bazı eski kurallar değişmiştir. Bu gün unvan tek
başına Komite’ye kabule yetmese de hâlâ kişisel gösteriş açısından önem
taşımaktadır. Kapsadığı bankalar, sigorta firmaları, kuruluşlar vs. girmeden
Komite’nin ne yapmak istediği ve hedeflerinin neler olduklarına bakmamız iyi
olacaktır. Aşağıda verdiğim bilgileri toplamak için yıllarımı harcadım ve
isimlerini sakladığım bazı arkadaşlarım sayesinde yüzlerce belge inceledim.
300’ler Komitesi her biri alanında uzman kişilerden oluşmaktadır.
Uzmanlık alanları şeytana tapma, bilinci etkileyen ilaçlar gibiyken aranan
uzmanlar zehir uzmanları, istihbaratçılar, bankacılar, emtia ticareti
spekülatörleri, makro ekonomik dengeleri kontrol eden kişiler, iletişim ve
ulaştırma gibi sektörleri yönetenler gibidirler. 300’ler Komitesi’nde ölen
üyelerin yerleri aile üyelerine veya bu pozisyonu hak edenlere verilmektedir.
Üyelerin Geldikleri Bazı Bağlantılı
Kurumlar:
Venedik ve Avrupa Kara Asalet aileleri Amerikan Doğu Liberal Oluşumu En üst
derece Masonlar
En üst derece Kafatası ve
Kemikler Cemiyeti
Mumma Grubu
İlluminati
Dünya Kiliseler Birliği
Girişim Çemberi
Dokuz Bilinmez Adam
Lucious Trust
Siyonist İhtiyar Meclisi
Cizvit Özgürleşme
Teolojisi
IMF üst düzey yöneticiler
Uluslararası Takas Bank
üst düzey yöneticiler
Dünya Bankası üst düzey
yöneticiler Birleşmiş Milletler üst düzey yöneticiler İtalyan P2 Mason Locası
üyeleri
İngiliz Quator Coronati
Locası üyeleri
Merkezi Haber Alma:
Tavistock Enstitüsü’nün istihbarat faaliyetleri için uzman seçtiği ve
yerleştirdiği kuramlardan bazıları aşağıdaki gibidir:
H5BC Bank
Milner Group
Yuvarlak Masa
Cim Vakfı
Alman Ma ishali Fonu
Ditchley Vakfı
NATO
Sierra Kulüp vr Grup
Dünya Doğal Ya^am. Fonu
Gıea ıpeact Kudüs St. John birliği
Tek Dünya
Kilisesi Sosyalist Enternasyonal
Kara Düzen Thuie Cemiyeti Gül ve ilaç
Orgum Büyük
Üstünler Cernıvetı
Bunlardan
başka yüzlerce irili ufaklı kurum ve kuruluş 300’ler Komitesi ile bağlantılıdır
ve ona hizmet etmektedir. Ayrıca İngiliz monarşilerine sundukları üstün
hizmetler karşılığı “sir” unvanı almış pek çok kişi de bulunmaktadır.
300’ler Komitesi’nin
Hedefleri
Neyle karşı karşıyayız? Burada ortak fikir ve amaçlar etrafında toplanmış
gevşek bir organizasyondan mı söz ediyoruz? 300’ler Komitesi için bu kesinlikle
sözkonusu değildir. 150 yıllık Komite fikirlerinin çoğunu İsis, Osirus ve
Dionysos kültlerinden alan pek çok entelektüel kişinin tamamen totaliter yeni
bir toplum yaratmasını amaçlayan bir kurumdur.
Komitenin amacı üyelerinden H. G. Wells’in Açık Komplo: Dünya Devrimi
İçin Planlar kitabında anlatılanlara benzer. Wells’in kitabının ismi
oldukça cesur olsa da kendisine “Büyük Üstünler” ve “Gül ve Haç” örgütleri gibi
bazı bağlantılı kurumlar dışında pek inanan olmamıştır. Wells’in teklifinin bir
bölümü aşağıda verilmektedir:
“Açık Komplo değişik sosyal ve politik hedefleri olan ve var olan
düzeni sadece siyasi güç veya toplumu bir yöne sürüklemek amacıyla kullanan
akıllı ve zengin kişiler topluluğu olarak ortaya çıkacaktır. Habersizce
yönlendirilen toplum sonunda nereye götürüldüğünü fark ettiğinde geç olacaktır.
Bu grup insan baştaki hükümeti pek çok yol ve yöntemle etkileyecek ve kontrol
edecektir. ”
George Orwell’in 1984 isimli kitabında olduğu gibi Wells de Tek
Dünya Devleti’nden bahsetmektedir. Özetlemek gerekirse 300’ler Komitesi hanedan
şeklinde süren ve ortaçağdaki feodal yapıya benzer tek para birimi kullanan tek
dünya devletini hedeflemektedir. Bu tek dünya devletinde nüfusa kaç çocuk sahibi olacaklarına dair
sınırlama getirilecektir. Hastalıklar, kıtlıklar ve savaşlar yönetici elit
grubun işine yarar 1 milyar insan kalana kadar “fazlalık nüfusu” yok
edeceklerdir. Bu toplum yöneten ve hizmetkârlardan oluşacak olup orta sınıf
bulunmayacaktır. Tüm kanunlar her yerde aynı olacak olup dünya mahkemelerince
uygulanacaklar, Tek Dünya Devleti polis gücü ve silahlı kuvvetleriyle
destekleneceklerdir. Tek Dünya Devleti sosyal yardım sistemini uygulayarak
itaatkâr vatandaşlarının yaşamasına izin verirken isyankâr olanları açlık ile
cezalandıracaktır. Bu devlette şahıslara silah satışı ve vatandaşların silah
bulundurmaları yasak olacaktır.
Dünyada tek
bir din olacak olup 1920 yılında kurulmuş olan Tek Dünya Kilisesi altında tüm
insanlar toplanacaktır. Özel ve dini okullara izin verilmeyen tek dünya
devletinde eğitim müfredatında büyücülük, satanizm, Gnostik öğretiler yer
alacaktır. Hıristiyanlık ortadan kalkacak olup Hz. İsa ve Hıristiyanlık
ibareleri tüm yazılı ve sözlü ibadetlerden çıkarılacaktır. Hz. İsa sıradan bir
insan haline getirilerek ona yapılan ibadetler yasaklanacaktır. Deccal yönetimi
hüküm sürecektir. Tekrar hatırlatmak gerekirse Da Vinci Şifresi Hz.
İsa’yı sıradanlaştıran ve Gnostik öğretiyi öne çıkaran bir propaganda malzemesidir.
Bireysel özgürlüğün olmadığı bu sistemde milliyetçilik, bağımsızlık veya
cumhuriyetçilik kavramları da olmayacaklardır. Amerikan Anayasası kaldırılacak
ve okunması yasaklanacaktır. Geçiş döneminde milliyet ve etnik kimliği
vurgulayanlara ağır cezalar verilecektir. Her kişi Tek Dünya Devleti’nin bir
üyesi olduğunu kabul etmeye zorlanacak ve kişinin vücuduna Brüksel NATO
karargâhındaki bilgi işlem merkezince tanımlanacak bir numara vurulacaktır.
CIA, FBI, eyalet ve yerel polis, Maliye, FEMA ve SGK master dosyaları
genişletilip birleştirilerek Amerika’daki tüm insanları kapsayan bir veri
tabanı oluşturulacaktır. Bu veri tabanı daha sonra Tek Dünya Devleti
veritabanına entegre edilecektir.
Evlilik
yasadışı olacak, aile kavramı kaldırılacak, çocuklar küçük yaşlarda
annelerinden alınarak devletçe yetiştirileceklerdir. Bu uygulama Erich
Honnecker döneminde Doğu Almanya’da uygulanmıştır ve devlete karşı olduğu kabul
edilen ailelerin çocukları ellerinden alınmıştır. Kadın hakları hareketinin
desteklenmesiyle kadınlar toplum içinde aşağılanır duruma getirileceklerdir.
Yirmi yaş öncesi özgür seks mecburi kılınacak, kadınların kendi başlarına
kürtaj yapabilmeleri öğretilecektir. Kadınların kürtaj bilgileri Tek Dünya
Devleti veritabanındaki dosyalarına işlenecektir. İki çocuktan fazla çocuk
doğurup üçüncüsüne kürtaj uygulamayan kadın polis zoruyla kürtaj kliniğine
götürülerek kendisine müdahalede bulunulacak ve daha sonra da bu kadın
kısırlaştırılacaktır. Homoseksüellik dahil olmak üzere okul, sinema ve televizyonlarda
pornografi serbest olacaktır. Zevk için madde kullanımı yasal olacak herkes
kendisine verilecek kota dahilinde istediği maddeyi Tek Dünya Devleti
dükkânlarından satın alabilecektir. Düzen dışı veya isyankâr kişilere bilinç
kontrol ilaçları zorla verileceklerdir. Hizmetkâr köle sınıfın boş vakitlerinde
gidebileceği uyuşturucu barları Tek Dünya Devleti’nce açılacaktır. Böylece
hizmetkâr sınıf beyinsiz kolay kontrol edilebilir ve yönetilebilir bir toplum
haline gelecektir.
Ekonomik
sistem elit grupça kontrol edilecek olup kölelere yaşayacak kadar gıda, eşya ve
hizmet sunulacaktır. Tüm servet 300’ler Komitesi üyelerinin elinde
toplanacaktır.
Her kişinin
yaşamak için devletin yardımına ihtiyacı olduğu kendisine öğretilecektir.
300’ler Komitesi kararnameleri derhal kanunlaşacak ve dünya bunlarla
yönetilecektir. Bu gün Amerika Birleşik Devletleri’nde gördüğümüz kararnameler
yönetimi geçiş döneminde yapılan bir denemedir. Halkın bu yönetim tarzına
reaksiyon vermemesi halinde daha aşırı uygulamalar başlayacaktır. Mahkemeler
artık adalet dağıtmak için değil cezalandırmak için kullanılacaktır. Endüstri
kaldırılacak nükleer santraller kapatılacaktır. Sadece 300’ler Komitesi üyeleri
dünyadaki doğal kaynakları kullanma hakkına sahip olacaklardır. Tarım
Komite’nin elinde olacak ve gıda üretimi sıkı kontrolde tutulacaktır. Bu
uygulamalar sayesinde büyük şehirlerin nüfusu kırsalda yaşamaya zorlanacaktır.
Benzer uygulama Kamboçya’da Pol Pot rejimince uygulanmıştır. Yaşlı ve ölümcül
hastalıkları olanlar için ötenazi mecburi hale gelecektir. Büyük şehirlerin
nüfusları Richard Coudenhove Kalgeri’nin yazılarında belirtildiği şekilde
önceden belirlenen sayıyı aşmayacaktır.
Şehirlerin
nüfuslarının limiti aşması halinde eğitimli işçiler başka şehirlere
nakledileceklerdir. Vasıfsız işçiler ise kura ile belirlenerek limit altı kalan
şehirlerde yaşamaya zorlanacaklardır. 2050 yılına kadar en az üç milyar “gereksiz kaşık düşmanı” Tek Dünya
Devleti’nce başlatılacak açlık, hastalık salgınları, kanser ve savaşlarla yok
edilecektir. Batı Avrupa
ve Kuzey Amerika’daki beyaz halklardan başlamak üzere hizmetkârlar için enerji,
su ve gıda yaşamı idame edecek seviyede tutulacaktır. Amerika Birleşik
Devletleri, Kanada ve Batı Avrupa nüfusları, dünya nüfusu 1 milyar kişiye
düşene kadar diğer kıtalardan daha hızlı azalacak olup bu nüfusun 500 milyonu
yüzyıllardır üstün ırklardan emir almaya alışkın Çinli ve Japonlardan
oluşacaktır. Zaman zaman özellikle yaratılacak su, enerji, gıda
sıkıntıları veya hastane hizmetlerinde aksamalar halka 300’ler Komitesi’ne ne
kadar bağımlı olduklarını hatırlatmakta kullanılacaktır.
Otomotiv,
çelik, makine ve diğer önemli endüstri kollarının yok edilmesinden sonra konut
ve endüstriyel tesis sayısı iyice azaltılacaktır. NATO’ya bağlı Roma Kulübü
direktifinde bilimsel araştırmalar ve uzay çalışmaları sadece elit kesime
hizmet edeceklerdir. Tüm ülkelerin uzayda konuşlandırdıkları silahlar ve
dünyadaki nükleer başlıklar yok edileceklerdir. Tüm ilaçlar, doktorlar,
dişçiler ve sağlık çalışanları merkezi veritabanına kayıt olacaklar dolayısı
ile tıbbi hizmet veya ilaç reçeteleri bölgesel otoritelerce kontrol
edileceklerdir. Amerika Birleşik Devletleri dışarıdan gelen, tek amaçları yemek
ve barınma olan ve Amerikan Anayasası hakkında hiçbir bilgisi olmayan kişilerin
istilasına uğrayacaktır. Uluslararası Takas Bankası, Dünya Bankası ve birkaç
özel banka dışında tüm bankalar kapatılacaklardır. Tüm dünya üzerinde işçi
ücretlerine zam aynı oranda yapılacaktır. Bu düzende işçi haklarını koruyacak
sendikalara izin verilmeyecektir.
Hizmetkâr
sınıfın elinde para bulunmayacak ve tüm alışveriş kişilerin kimlik
numaralarının yazılı olduğu kartlarla yapılacaktır. 300’ler Komitesi kural ve
kanunlarını ihlal eden kişilerin kartlarına suçlarına bağlı şekilde el
konacaktır. Dolayısı ile bu kişiler alışveriş yapamayacaklardır. Eski paraları
kullanmaya çalışmanın cezası ölüm olacaktır. Tüm eski paralar, tüfekler,
tabancalar, patlayıcılar ve otomobillerle beraber devlete teslim
edileceklerdir. Sadece Tek Dünya Devleti’ndeki elitlerin özel araç, silah ve
para bulundurmaya hakları olacaktır.
Kartları
ellerinden kişiler “kanun kaçaklarına” dönüşecekler ve şehirlerden uzak
bölgelerde yaşam savaşı vereceklerdir. Kanun kaçaklarına yardımın cezası ölüm
olacaktır. Verilen süre içinde polise teslim olmayan kanun kaçakları yerine
ailelerinden biri ceza çekecektir. Araplar, Yahudiler ve Afrika kabilelerinden
gelen gruplar arasına fitne atılarak Birleşmiş Milletler ve NATO gözetiminde
birbirleriyle savaşmaları sağlanacaktır. Bu taktikler Tek Dünya Devleti kontrolü
tam ele geçirmeden etnik ve mezhepsel farklılıklar gösteren Sihler, Sünni ve
Şiiler, Hindular, Afrika’daki farklı etnik gruplar arasında uygulanarak
birbirlerini kırmaları sağlanacaktır. Etnik ve dini farklılıklar abartılarak bu
gruplar birbirlerine düşürüleceklerdir.
Tüm
televizyon, radyo, internet ve yazılı basın Tek Dünya Devleti hükümeti
kontrolünde olacaktır. Amerika’da harika uygulandığı şekilde beyin yıkama
eğlence ve şov programları şeklinde yaygınlaştırılacaktır. Asi gençler vahşet
konusunda eğitilerek tek Dünya Devleti tutuklu işçi kamplarında gardiyan olarak
görevlendirileceklerdir. Görüldüğü gibi Yeni Dünya Düzeni’ne geçmek için
yapacak daha çok şey vardır. 300’ler Komitesi medeniyetimizi çok uzun zamandır
istikrarsızlaştırma planlarını düzeltmiş ve kusursuzlaştırmıştır. Bunu
Polonyalı aristokrat Zbigniew Brzezinski’nin İki Çağ Arasında ve Roma
Kulübü kurucusu Aurelio Peccei’nin Karşımızdaki Uçurum kitaplarında
görmekteyiz. Her ne kadar George Orwell’in 1984 isimli eseri bilimkurgu
olarak isimlendirilse de bu esere temel olan bilgiler Londra’daki gizli dosya
ve arşivlerden alınmışlardır.
Karşımızdaki
Uçurum isimli kitabında Peccei “düşman” olarak nitelendirdiği insanların
300’ler Komitesi planına göre nasıl yola getirileceğini açıklamıştır. Peccei Felix
Dzerzhinski’nin milyonlarca Rus’un katledildiği “Kızıl Terör” sırasında Sydney
Reilly’e söylediklerinden bahsetmektedir: “Kaç kişinin öldüğü konusunda
neden üzüleyim? Hıristiyanların İncil’i bile insanların Tanrı’nın gözünde
değersiz olduklarından bahsetmektedir. Bana göre insan bir ucunda beyin diğer
ucunda bok fabrikası olan bir yaratıktan fazla değildir. ”
Hz. İsa işte
bu hastalıklı görüşlerden insanları kurtarmak için dünyaya gelmiştir. Sydney
Reilly Dzerzinski’nin faaliyetlerini incelemek üzere görevlendirilmiş bir MI6
ajanıdır. İddialara göre Reilly Rusya’dan kaçmak isterken arkadaşı Felix
tarafından vurularak öldürülmüştür. İngiliz Parlamentosu Reilly’nin Rusya’daki
faaliyetleri konusunda daha fazla bilgi istemeye başladığında 300’ler Komitesi’nin
Bakü petrol alanları ve Bolşevik Devrimi esnasında Lenin ve Troçki’ye
yaptıkları yardımların ortaya çıkma olasılığı belirmiştir. Reilly’nin
sorgulanması yerine MI6 ortadan kaldırılmasını daha doğru bulmuştur. Reilly
günlerini Wallenberg ailesinin lüks villasında geçirmektedir. Wallenberg ailesi
300’ler Komitesi üyeleri olup İsveç’teki pek çok büyük firmanın sahibidirler.
Reilly’nin yaşadığı villa tam Rus sınırındaki pek çok Wallenberg villasından
biridir.
Post
endüstriyel sıfır büyüme döneminde Amerika’yı yönetecek bir “Atlantik Paktı”
kurulmadığı takdirde kaosun ortaya çıkacağını düşünen Peccei küresel ölçekte
Maltlhus sınıflandırmasının yapılmasını istemektedir. Peccei, Batı ve Sovyetler
Birliği arasında bilimsel-teknolojik-askeri çatışma olacağını düşünmektedir.
Peccei’ye göre bunu önlemek için SSCB ve Varşova Paktı devletlerine Tek Dünya
Devleti altında toplanma teklifi yapılmalıdır. Varşova Paktı ve Sovyetler
Birliği’nin yıkılışı sonrası ortaya çıkan bağımsız devletlerin durumu tam
Peccei ve Roma Kulübü’nün hayal ettikleri gibi olmuştur. Sovyetler Birliği
parçalanarak daha kolay idare edilebilir küçük devletlere bölünmüştür.
Parçalanmış Sovyetler Birliği parçalarını içine alacak Tek Dünya Devleti
Komite’nin planıdır. Bu olayların Komite tarafınca uzun vadede planlanmış
olmaları çok korkunçtur. Yalnız burada Vladimir Putin’in başa geçişinin 300’ler
Komitesi’ni şaşırttığını belirtmeliyim. Milliyetçi bir lider olan Putin Rusya
için 300’ler Komitesi’nin değil kendi vizyonunu benimsemiştir.
Batı
Avrupa’da tek para birimi olan bir federatif devlete geçiş halen devam
etmektedir. Tek Dünya Devleti’nin kurulmasıyla AB modeli Amerika ve Kanada’ya
da uygulanmaya başlanacaktır. Yavaş yavaş Birleşmiş Milletler Teşkilatı Irak ve
Sırbistan vakalarında gördüğümüz gibi Amerika’ya dikte ettirilecek Komite
kararlarının noteri haline gelmektedir. Aynı şey İngiltere’de de yaşanmakta
olup Körfez Savaşı’na katılma kararı tam parlamento toplantısına ara
verilecekken aniden alınmıştır. İngiliz tarihinde bir ilk olan böyle önemli bir
kararın bu kadar kısıtlı süre içinde alınması medya sayesinde halkın dikkatine
sunulmamıştır. Öyle bir noktaya gelmekteyiz ki Amerika, Birleşmiş Milletler’in
önüne konan her sorunu askeri gücünü kullanarak çözmeye mecbur edilecektir.
Rüşvetçi Birleşmiş Milletler eski genel sekreteri Perez de Cuellar Amerika’nın
sözünden çıkmayan bir kişidir. Halefi Kofi Annan ise ondan daha fazla
Amerikancıdır. Bu adamların Birleşmiş Milletler teşkilatının başına
getirilmeleri Tek Dünya Devleti için önemli bir adımdır. Afrika’dan seçilen ne
idüğü belirsiz Kofi Annan Amerika ve İngiltere’yi kontrolü altında tutan Komite
için çok önemlidir çünkü böyle adamlar sayesinde Birleşmiş Milletler noter
haline gelmektedir.
Lahey’de
Kurulu Uluslararası Adalet Divanı ileriki yıllarda her türlü yasal problemin
çözülmesinde daha fazla kullanılacaktır. Bu tabii ki Tek Dünya Devleti adalet
sisteminin temelini oluşturacaktır. Diğer taraftan üye ülke bankalarının
sermaye yeterlilik oranlarını belirleyen Uluslararası Takas Bankası zaten pek çok
ülkedeki küçük bankaları batırmak suretiyle “Büyük 10” diye adlandırılan dev
bankaların önünü IMF ile birlikte açmaktadır. Avrupa zaten sosyal güvenlik
sistemi güçlü ülkelerle dolu olup Amerika bu alanda dünyanın en büyük ülkesi
olmaya adaydır. Halkı devlet yardımına muhtaç hale getirdikten sonra bu halkı
tekrar bu alışkanlıktan kurtarmak imkânsız gibidir. Nitekim 2004 seçimlerinde
“sosyal güvenlik” taraftarı kadroların tekrar iş başına getirilmeleri bunu
göstermektedir.
Kişilerin
silah sahibi olmaları hakkı zaten dünyadaki pek çok ülkede yasaktır. Amerika’da
halk halen silah sahibi olma hakkına sahipse de bu anayasal hak yerel ve eyalet
kanunlarıyla ihlal edilmektedir. Amerikan Devrimi kahramanı ve William and Mary
College hukuk profesörü St George Tucker’a göre Amerika Birleşik Devletleri’nde
silah taşıma 2020 tarihinde tarih olacaktır. Eğitim sistemi hızla yozlaşmaya
giderken özel okullar yasal problemler ve finansman güçlüğü nedeniyle
kapanmaktadırlar. Amerika’daki eğitim seviyesi o hale gelmiştir ki artık bunu
eğitim diye niteleyebilmek zordur. Bu çocuk ve gençlerimizin iyi eğitim
almasını istemeyen 300’ler Komitesi planıyla uyumlu bir gidişattır. Milli
kimliğin yok edilmesi hızla devam etmektedir. Komite’nin doğal kaynaklarını
kapmasına engel olmaya çalışan devletlere karşı açılacak savaşlar dışında
milliyetçilik veya vatanseverlik artık istenmeyen özelliklerdir. Irk ve
milliyet gururu artık Amerika, İngiltere, Almanya, diğer AB ülkeleri ve
dünyanın pek çok ülkesinde yasalarla illegal duygu haline getirilmiştir. Kanada
gibi kahir çoğunluğun beyaz olduğu bir ülkede milliyet ve ırktan bahsetmek
neredeyse “nefret suçu” olmak üzeredir.
İkinci Dünya
Savaşı sonrası Amerika’daki gizli kurumlar tarafından dünyadaki cumhuriyet
yönetimi taraftarı hükümetler hızla yok edilmektedirler. Cumhuriyet rejimleri
yok edilen ülkeler listesi çok uzun olup, bu ülkelerde yaşayan ve kendilerinin
anayasal cumhuriyetle yönetildiklerini sanan insanların bu gerçeği kabul
etmeleri çok zordur. Ama bu Komite tarafından yüz yıl önce planlanmış bir
gelişmedir. Amerika Birleşik Devletleri dünyadaki anayasal cumhuriyet
yönetimlerine yok etmek üzere saldırmaktadır ve saldırmaya devam edecektir.
Hatta bu gizli kurumlar Amerika Birleşik Devletleri’ndeki cumhuriyetçi tabanı
yok etmeye çalışmaktadırlar. Eski başkan Carter’ın hukuk danışmanı Lloyd Cutler
ve anayasa hukukçuları Amerikan Kongresi’ni temsili demokrasinin olmayacağı bir
parlamenter sisteme geçirmek üzere çalışmalara başlamışlardır. 1979 yılında
başlayan bu çalışmalar kesintisiz devam etmekte olup gösterdiği başarıdan
dolayı Cutler 300’ler Komitesi’ne üye olarak alınmıştır.
Yeni
parlamenter sistemde temsilciler kendilerini seçenlere karşı sorumlu olmayıp
parti grup kararları veya parti lideri emirleri uyarınca hareket edeceklerdir.
Bu aslında de facto bir durum olup uzun süredir Temsilciler Meclisi, Senato ve
Beyaz Saray kontrolünün aynı parti çoğunluğunda olması başkan kararlarının
Kongrece noter gibi onaylanmasına neden olmaktadır. Dolayısı ile bürokrasi ve
yargı elleriyle Anayasa ortadan kaldırılmakta, bu konuda medya çakallarından
ses çıkmamaktadır. Bireysel özgürlükler zaten yokuş aşağı gitmektedirler. Büyük
siyasi ve anayasal değişikliklerin farkına varılmaması için sosyal dejenerasyon
hızlandırılmıştır. Yeni cinsel sapkın tarikat ve kültler İngiliz monarşisi için
çalışan SIS ve MI6 tarafından kurulmaktadırlar. Bilindiği üzere din farkı
olmaksızın şu anda dünya üzerindeki tarikatlar İngiliz monarşisinin
ürünleridir. Dejenere cinselliğe odaklanan bir tarikatın kurulması bize hayal gibi
gelse de bildiğim kadarıyla bu çalışmalar 2005 yılından beri hızlandırılmıştır.
2050 yılında
“canlı” seks şovlar en prestijli kulüplerde bile seyredilir eğlence haline
geleceklerdir. Bu tip şovların zararsızlığı ve masumiyeti halka şimdiden
pompalanmaya başlanmıştır. Pek yakında Hollywood yıldızları veya eğlence
dünyasının ünlüleri canlı seks şovlardaki kendi favori kulüplerini halka
duyurarak reklam yapmaya başlayacaklardır. Homoseksüellik son yirmi yıldır
“tedricen” sosyal olarak kabul edilebilir hale getirilmiştir. Pornografi artık
“yetişkin eğlencesi” olarak isimlendirilmektedir. Ahlaki değerlerimize saldırı
1994 yılında “Herkesin yaptığını neden saklayalım!” sloganıyla zirveye
ulaşmıştır. Kısa süre sonra porno müptelalarının karanlık ve pis “sex shop”
lara gitmelerine gerek kalmayacaktır. Çünkü elit kesimin gittiği kulüpler “seks
şovları”, “artistik eğlence” haline getireceklerdir. Daha da kötüsü bazı din
adamları bile bunu destekleyeceklerdir. Tavistock Enstitüsü’nün büyük ölçekli
sosyal psikoloji projesi ve bu kuruma bağlı kurumlar ağı tek bir güç tarafından
kontrol edilmektedir.
Tavistock
İnsan İlişkileri Enstitüsü 300’ler Komitesi isimli komplocular hiyerarşisinin
ayrılmaz bir parçası olup John F. Kennedy’nin de fark ettiği gibi dünyadaki
hiçbir hükümet, lider veya kurum Komite’den daha kuvvetli olamaz. Komite
İngiltere, Hollanda, Danimarka kraliçelerinin de içinde bulunduğu ve dokunulmaz
kişilerden oluşan mutlak gizli güçtür. Kraliçe Viktorya’nın ölümü sonrası bu
aristokratlar dünyadaki kontrolü ele geçirebilmek için aristokrat üyelerin
aristokrat olmayan ancak çok güçlü kişilerle küresel iş ortaklıkları yapmasına
karar vermişlerdir. Böylece Komite’nin kapıları İngiliz Kraliçesinin deyimiyle
“avam” tabakasına da açılmıştır. Alan çalışmalarım esnasında yabancı devlet
adamlarının bu oluşuma “Sihirbazlar” ismini verdiğini gördüm. Bu teşkilata
Stalin “Karanlık Güçler,” Komite tarafından “Yahudi’si Ayakçı” diye
isimlendirilen Eisenhower “Askeri Endüstriyel Kompleks” adını vermişlerdir.
Stalin SSCB’yi “Karanlık Güçlere” güvenmediğinden nükleer ve konvansiyonel
silahlarla donatmıştır. Stalin’in güvensizliği ve kuşkuları çok yerindedir.
Eğlence
dünyası özellikle de film endüstrisi, bireysel özgürlükler ve insanlığın
boyunduruk altına alınması konusunda halkı uyaranları sistematik olarak küçük
düşürmüştür. Özgürlük hissi insana Tanrı tarafından verilmiş bir duygu olup
açgözlü ve ahlaksız liderlerce sürekli yok edilmek istenmiştir. Ancak her
insanın içinde bu duygu o kadar güçlüdür ki şimdiye kadar hiçbir lider veya
sistem bunu kökten yok edememiştir. Bu konuda SSCB, İngiltere ve Amerika’da
halk üzerine yapılan tüm deneyler başarısız olmuşlardır. Çünkü insanın özgürlük
hissi hükümetlerden değil Tanrı’dan gelmektedir. Yeni Dünya Düzeni’ne geçişin
hazırlıkları yapıldığı günümüzde insan Tanrı tarafından verilen özgürlük
hissinin onun aklından, ruhundan ve vücudundan sökülüp atılması üzerine pek çok
deney yapılmaktadır. Şimdiye kadar yaşadıklarımız yaşayacaklarımız yanında hiç
kalmaktadır. Hazırlanan yeni planda insan ruhuna saldırı ana hedefi
oluşturmaktadır. Bu tip deneylerde Amerika Birleşik Devletleri toprakları başı
çekmekte olup James Forestall’ın kapatıldığı Bethesda Deniz Kuvvetleri
Hastanesi ve Charles Manson’un tutulduğu Kaliforniya’daki Vacaville hapishanesi
bunun kanıtlarıdır.
James Bond filmlerinde gördüğümüz
“Suikast Bürosu” ve “Matarese Çemberi” böyle organizasyonların varlığını
saklamak için uydurulmuş kurgu kurumlardır. Ancak bu kurumlardan çok daha
korkunçları hatta Hollywood senaristlerinin bile aklına gelmeyecek kadar
büyükleri şu anda dünyada vardır. Suikast Bürosu tamamen gerçektir. Bu büro
Amerika ve Avrupa’da olup başka yöntemlerin işe yaramadığı durumlarda
cinayetler işlemektedir. Bu bürolardan biri İngiltere kraliçesinin “haşerat
itlafçısı” Sir William Stephenson tarafından yönetilen ve Kennedy suikastını
düzenleyen PERMINDEX’tir. CIA sözleşmeli ajanlarından Clay Shaw New
Orleans merkezli PERMINDEX firmasının sahibidir. Eski New Orleans Bölge Savcısı
Jim Garrison Kennedy suikastını aydınlatmaya ve Clay Shaw’u yakalamaya çok
yaklaşmıştır. Ancak Garrison’un hesabı görülmüş ve Shaw suçsuz bulunmuştur.
Garrison diğer sözleşmeli ajan Jack Ruby gibi hızla ilerleyen kanserden
ölmüştür. Garrison’un ani ölümü onun doğru yolda olduğunu göstermektedir.
İkinci
suikast bürosu İsviçre’de olup 1941 sonrası hiçbir fotoğrafları bulunmayan eski
Fransız lejyonerlerince işletilmektedir. Operasyonlar İsviçre Kara Asaleti
tarafından finanse edilip bu iş için 300’ler Komitesi bankaları Cenevre Lombard
Odier Bank ve Londra Schroeder’s Bank kullanılmaktadır.
Amerikan Kara
Kuvvetleri G2 kayıtlarına göre eski Fransız subayı Jacques Soustelle tarafından
cumhurbaşkanı de Gaulle’e yapılacak suikast bu grupça planlanmıştır. Büro Allen
Dulles ve 300’ler Komitesi üyesi Texas petrol zengini Jean de Menil ile çok
yakın ilişki içindedir. Kara Kuvvetleri G2 kayıtları büronun Ortadoğu silah
satışlarında önemli rol oynadığı ancak daha önemlisi General Charles de
Gaulle’e 30 suikast düzenlediğini göstermektedirler. Soustelle ismi gazetelerde
300’ler Komitesi’nin Peru kokain ticaretini koruyan Sendero Luminosa (MI9)
gerilla grubu konusunda sıkça geçer. Tüm suikast girişimleri Fransız
istihbaratı DGSE (eski ismi SDECE) tarafından başarıyla önlenince de Gaulle’ü
öldürme görevi MI6’e “çakal” kod ismiyle verilir. SDCE genç ve kabiliyetli
istihbaratçılarla çalışan ve MI6 ya da KGB tarafından sızılması çok zor bir
kuruluştur.
Yabancı
ajanları takip sistemi tüm istihbarat servislerince kıskanılan SDCE “çakalı”
bulur ve resmi geçitte General de Gaulle’ü vuramadan öldürür. SDCE Sovyet
casusu Thyraud de Vosjoli’yi de Gaulle kabinesinde tespit eden kurumdur. Bu
adam ayrıca CIA ile bağlantı noktasıdır. SDCE’yi gözden düşürmek isteyen Allen
Dulles (de Gaulle’den nefret etmektedir) ajanlarından biri olan Roger de
Louette’in 12 milyon dolarlık eroin ile yakalanmasını ayarlar. Uzun süren
sorgulama sonucu de Louette SDCE’ye çalıştığını itiraf eder ancak neden eroin
kaçırdığını açıklayamaz. Bu tam bir tezgâhtır. SDCE’nin de Gaulle’yi resmi
geçitlerde nasıl koruduğunu detaylı inceleyen FBI, CIA ve Gizli Servis Başkan
Kennedy’nin resmi geçitte korumasız kalması için ne yapılması gerektiğini
tespit ederler. Böylece üç PERMINDEX nişancısı başkanı Kasım 1963’te Dealey
Plaza resmi geçidinde kolaylıkla öldürürler. Leon Uris’in kitabı Topaz’da
SDCE tarafından yakalanan KGB’nin CIA bağlantısı Thyraud de Vosjoli’nin gerçek
faaliyetleri anlatılır.
Mossad
“Enstitü” diye bilinir. Pek çok yeniyetme yazar Mossad hakkında pek çok uyduruk
şey yazmaktadırlar. Amerikan milliyetçi sağ kanadında Mossad hakkında yapılan
pek çok dezenformasyon çalışması vardır. Mossad ilk başta üç gruptan
oluşmaktaydı. Bunlar Askeri İstihbarat Bürosu, Dışişleri Siyasi Şube ve
Güvenlik Şubesidir (Sherut Habitachon). 300’ler Komitesi üyesi David Ben Gurion
Mossad’ı kurmak için MI6’dan çok yardım almıştır ancak tam başarılı
olamamıştır. 1951 yılında MI6’den Sir William Stephenson Mossad’ı İsrail
Dışişleri Siyasi Şubesi altında tek bir kurum olarak istihbarat toplama
göreviyle yeniden yapılandırmıştır. Mossad ayrıca “kara işler” operasyonlarını
da götürmeye başlamıştır. İngiltere ayrıca kendinde bulunan Hava Kuvvetleri
Özel Harekât Birliği’ne benzer İsrail Genel Kurmay Keşif Birimi’ne eğitim
vermiştir. “Sarayet Maktal” denilen Mossad’ın bu bölümü ismiyle hiç anılmamış
ve “Adamlar” ismiyle tanınmıştır.
“Adamlar”
İngiliz istihbaratı SAS gibi sürekli yeni teknikler üzerindeki çalışmalarına
devam etmiştir. “Adamlar” FKÖ liderlerini öldüren ve Adolph Eichman’ı kaçıran
gruptur. “Adamlar” hatta tüm Mossad ajanları her zaman savaş durumdadırlar.
Mossad’ın diğer istihbarat servislerine karşı en büyük avantajı dış ülkelerde
bulunan Yahudi topluluklarıdır. Mossad’ın bir diğer avantajı ise tüm Amerikan
emniyet ve istihbarat kayıtlarına ulaşabilmesinde yatar.
Deniz
Kuvvetleri İstihbaratı (ONI) Mossad’a ücretsiz hizmet etmektedir. Amerikalılar
Mossad’ın politik yaşamı olmayan Amerikan vatandaşlarının bile özel hayatlarına
dair neler bildiğini bilseler şaşırır kalırlar. İlk Mossad başkanı Reuben
Shiloach 300’ler Komitesi’ne kabul edilse de haleflerinin aynı onuru taşıyıp
taşımadıkları belli değildir. Mossad dezenformasyon hizmetlerinde çok başarılı
bir kurumdur. Mossad’ın Amerikan halkına yutturduğu dezenformasyon miktarı
utanç vericidir ancak daha da utanç verici olanı Amerikalıların bu yalanları
kolaylıkla yutmalarıdır. Aslında Mossad büyük bir organizasyonun küçük bir
parçasıdır. Olimpos Kurulu üyeleri Mossad gibi pek çok örgütü yöneterek,
gazete, eğlence, yayıncılık, televizyon, kamuoyu araştırma sektörlerini kontrol
altında tutarak küresel gücü ellerinde bulundurmaktadırlar. Ted Turner CNN’i
kurması nedeni ile Komite üyeliğine seçilmiştir. Rupert Murdoch Fox News ile
sağladığı propaganda hizmeti nedeni ile 1999 yılından beri Komite üyesidir.
300’ler Komitesi’nin örtüsünü kaldırma başarısını gösteren her araştırmacı ya
satın alınır veya Tavistock’ta özel eğitime tabii tutularak ileride James Bond
tipli yayınların yazarı haline gelir yani ödüllendirilir. Eğer böyle bir
araştırmacı doğruyu söylemekte ısrar ederek satın alınmayı kabul etmezse ve
tehditlerden korkmazsa bir cinayete kurban gider.
Başkan
Kennedy halkın gözleri önünde ve geniş medya yayını içinde öldürülerek dünya
liderlerine gözdağı verilmiştir. Papa I. John Paul Vatikan’daki Mason
faaliyetleri araştırarak Komite’ye yaklaştığından sessizce öldürülmüştür.
Halefi Papa II. John Paul’a Mehmet Ali Ağca ile halkın içinde gözdağı verilerek
emirlere mutlak itaati sağlanmıştır. Göreceğimiz gibi bazı Vatikan liderleri de
300’ler Komitesi üyeleridirler. Komiteyi araştıran ciddi araştırmacıların
kafaları MI6’in yeni kurduğu New Age, Yogai Zenn Budizm, Büyücülük, Apollo
Delfi gibi kültlerle karıştırılır.
Doğru izi
süren bir grup eski İngiliz istihbaratçı komplocuların hiyerarşisini “Force X”
diye isimlendirerek bu organizasyonun KGB, Vatikan istihbaratı, CIA, ONI,
Savunma İstihbarat Ajansı (DIA) ve Dışişleri İstihbarat Servisi ve hatta en
gizli Amerikan servisi olan Ulusal Haber Alma Ofisi’ni çökerttiğini
belirtmişledir. Ulusal Haber Alma Ofisi’nin (NRO) varlığı Truman yanlışlıkla öğrenene
kadar 300’ler Komitesi dışında kimse tarafından bilinmezdi. Churchill NRO’nun
kuruluşunda rol oynamış olup Truman bu örgütü fark ettiğinde hâlâ işin
içindedir. Her Komite üyesi gibi Churchill de Truman’ı “Independence’ten gelen
küçük adam” diye isimlendirmektedir. Truman’ın her hareketi Masonların kontrolü
altındadır. Bu gün bile NRO yıllık bütçesi bilinmemektedir ve kurum sadece
Kongre’den birkaç kişiye hesap vermektedir. NRO Komitenin yavrusu olup ona
birkaç saat arayla rapor verir. MI6 Kraliçe I. Elizabeth’in casus başı Sir
Francis Walsingham tarafından kirli işler için kurulmuştur. Kuruluşundan
itibaren bugüne kadar MI6 tüm diğer istihbarat örgütlerinden daha iyi olmuştur.
Bunun tek istisnası Willi Munzenberg yönetiminde gerçekleşen “Kızıl orkestra”
operasyonudur. Bu operasyonda orkestra şefi Leon Tepper’dir. MI6 ajanları
dünyanın dört bir köşesinden bilgi toplar, herkesi şaşırtacak büyük
operasyonlar düzenlerler. Bu nedenle MI6’in 300’ler Komitesi için çok
önemli bir yeri vardır. 1998 yılındaki değişikliklere kadar MI6 hiçbir zaman
resmi olarak var olmamıştır. Bu kurumun 450-650 milyon dolar olduğu sanılan
bütçesi kraliçenin özel hesaplarından karşılanmaktadır. MI6 bugünkü halini 1911
yılında Kraliyet Donanması Yüzbaşı Sir Mansfield Dimming yönetiminde almıştır.
MI6’in başarıları veya başarısızlıkları hakkında hiçbir resmi yazışma bulunmaz
ve ajanların kimlikleri mahkemelerde bile açıklanmaz. Burgess-Maclean-Blake-
Blunt felaketleri MI6 ajanlarının morallerine büyük zarar vermişlerdir. MI6
ajanları üniversite mezunlarından seçilirler ve yabancı dil bilme
mecburiyetleri vardır. Adaylar karakterlerindeki bozuklukları ortaya çıkaran
çok zor testlerden geçerler. Böyle mükemmel bir gücü bünyesinde bulunduran
300’ler Komitesi’nin açığa çıkarılmaktan korkusu tabii ki yoktur.
300’ler
Komitesi büyük ölçüde İngiliz Kraliyetinin kontrolü altındadır yani şimdi
başında Kraliçe II. Elizabeth vardır. Kraliçe Viktorya “Karın deşen Jack”
cinayetlerinde cinayet mahalline bırakılan ve Komite’nin İskoç Mason Locasından
gelen Kraliyet Ailesi mensubunca işlenen cinayetlerdeki bağlantısını ima eden
Masonik yazmaları yok etmek için büyük çaba harcamıştır. 300’ler
Komitesi’nin Rusya dahil her ülkenin iş dünyasında güçlü aristokrat üyeleri
vardır. Ancak Stalin’in müdahalesi Komiteye 60 yıl kaybettirmiş, Kremlin’in
askeri kanadınca desteklenen Başkan Putin’in göreve gelmesiyle Komite’nin Rusya
planlarına ciddi muhalefet başlamıştır. Eski bir istihbaratçı olan Başkan
Putin’in 300’ler Komitesi ve Tek Dünya Devleti hakkında bilgisi gayet iyidir.
Komitenin yapısı aşağıdaki gibidir:
Sussex
Üniversitesi’ndeki Tavistock Enstitüsü Kraliyet Uluslararası İlişkiler
Enstitüsü’nce kontrol edilir. Bush
ailesine geçmeden önce Amerika ile olan ilişkileri “Yahudi hizmetkâr” Henry
Kissinger götürmektedir.
Eagle Star
Group isimli holding II. Dünya Savaşı sonrası ismini Star Group’a çevirmiş olup
uluslararası arenada faaliyet gösteren pek çok firmayı bünyesinde
bulundurmaktadır. Bu holding firmalarının faaliyet alanları:
Bankacılık
ana gelir kaynağı olmasa da özellikle 1997 sonrası artan uyuşturucu
ticaretindeki para aklama operasyonlarında çok önemli rol oynamaktadır.
Komiteye bağlı bazı bankalar aşağıdaki gibidir:
American
Express Bank seyahat çekleri uyuşturucu dolarlarını aklamanın iyi bir yoludur.
Bu büyük bankaların her biri dünyadaki yüzlerce hatta binlerce irili ufaklı
bankayla ilişki içindedirler. 300’ler Komitesi networkunda bulunan bu irili
ufaklı bankalardan bazıları aşağıdaki gibidir:
Banca Ounmerciale d'Itaka
Odier Bank
Banca Pnvaıa
B*âCO Ambmaanö
Ban: o S'atujaata ±t| Lflvçıng
Ban:o del Caiccnbu
The N«herlaads Bank
Credise Simse
Barut® de Ibero- Araefica
Bangkok Metopalılan Bank
Bantû Mercanu] de Mejritü
Uuııjiar nl Lutrmbocjrg
Banc* N’ecâûftll de Panama
Bask Leumi
Bank Hapdelıffl
Standard Bank
Söırfh African Reler™ Bank
Barclay: Bank
Bank af Gtftrtl
Bank af Ireknd
Lombardı Bilil:
Lombard Odıer Bask
Gr»rr.ıllr Bank
Llöyds Bank
Kati anal Vrstmınitn Bank
Bu liste tüm
önemli bankaları kapsamamaktadır. Örneğin Amerika’ya giren ve çıkan sıcak
parayla uğraşan Banca del la Svizzeria Italiana (BSI) genelde Amerikan doları
ve Amerikan tahvilleri üzerine uzmanlaşmıştır. Amerika’dan çıkan dolar ve
bonolar Venedik Kara Asaleti’nin sıcak para merkezi olarak bilinen “tarafsız”
Lugano’ya getirilirler. Lugano İtalya ve İsviçre’nin bir parçası olmayan ve
kara sermaye operasyonlarının çevrildiği bir yerdir. Şimdi ölmüş olan George
Ball BSI büyük sermayedarlarından ve bankanın Amerika temsilcisiydi.
Güney
Afrikalı Oppenheimer Hanedanı’nın Lugano BSI’da hesapları vardır. Aslında
Oppenheimer Hanedanı Rockefeller Hanedanı kadar önemlidir. Örneğin 1981 yılında
elmas ve altın devi Anglo American Corporation firması başkanı Harry
Oppenheimer Kuzey Amerika bankacılık piyasasına gireceğini belirtmiştir.
Oppenheimer Citicorp dahil Amerika’daki pek çok bankayı almak için Bermuda’da
kurduğu MINORCA isimli kuruma 10 milyar dolar yatırmıştır. MINORCA yönetim
kurulunda Citicorp’tan Walter Writson ve yardımcısı Robert Clare vardır.
Değerli maden ve mineraller pazarında Oppenheimer’ın tek ciddi rakibi Konsolide
Güney Afrika Altın Madenleri firmasıdır. Oppenheimer bu firmanın %28 hissesini
alarak en büyük sermayedarı olmuştur. Dolayısı ile altın, elmas, platin,
titanyum, tantalit, bakır, demir, tungsten, uranyum ve Amerika için stratejik
önemi olan 52 diğer madde 300’ler Komitesi tekeline girmiştir. Bu hareketle
300’ler Komitesi’nin eski Güney Afrikalı üyesi ve beklide dünyanın en acımasız
ve kalpsiz insanı olan Cecil John Rhodes’in vizyonu gerçekleşmiştir. Ki o
vizyon binlerce masum Boer’in Güney Afrika’da soykırıma uğramasıyla
başlamıştır. Tüm diğer dünya ülkeleri gibi Amerika hareketsiz olarak dururken
bu küçük ülkede dünya tarihindeki en önemli soykırımlardan biri yaşanmıştır.
Amerika Birleşik Devletleri de zamanı gelince 300’ler Komitesi’nden aynı muameleyi
görecektir ve buna az kalmıştır.
Sigorta
firmaları 300’ler Komitesi işleri içinde önemli rol oynarlar. Bunlar içinde
dünya devleri Venedikli Assicurazioni Generale (ASG) ve Riunione Adriatica di
Sicurta (RAS) vardır. Bu firmalar hesaplarını Uluslararası Takas Bankasında
altın İsviçre frankı olarak tutarlar. Bu sigorta şirketlerin Wall Street’teki
hisse senedi ticaretleri en büyük Amerikan kurumsal yatırımcısının en az iki
hatta üç katı olan yatırım bankalarına sahiptirler. Bu sigorta firmalarının
yönetim kurulları içinde 300’ler Komitesi üyesi, soylarını Roma imparatoru
Jüstinyen’e dayatan Roma ve Venedik Kara Asalet Ailesi Giustiniani ailesi
bulunmaktadır. Diğer yönetim kurulu üyeleri arasında Sir Jocelyn Hambro Banktan
Sir Jocelyn Hambro ve Kara Asalet ailelerinden gelen Pierpaolo Luzzatti Fequiz
ve Umberto Ortolani gibi isimler vardır.
300’ler
Komitesi üyesi ve bu sigorta firmaları yönetim kurulunda Venedik Kara Asalet
üyeleri İspanyol Habsburgların finansörü Doria ailesi, Rothschildslerin Fransa
kolundan Elie de Rothschild, zamanında Almanya’nın ikinci büyük zengini olan
Baron August von Finck ve Orsini Kara Asaletinden gelen Franco Orsini
Bonacassi, soyu Alba Düküne dayanan Alba ailesi ve Rothschild’lerin Belçika
kolundan Baron Pierre Lambert bulunmaktadır.
İngiliz
Hanedanı tarafından kontrol edilen İngiliz firmalarından bazıları aşağıda
verilmektedir:
-
Prudential Reasürans
firması
-
Allstate sigorta dahil pek
çok Amerikan sigorta firması
Listenin
başındaki Eagle Star tahminen Askeri İstihbarat Servisi (MI6)’ın en büyük
firmasıdır. Eagle Star Assicurazioni Generale kadar büyük olmasa da en az onun
kadar önemlidir çünkü hissedarları kraliyet ailesinden gelmektedirler ve
Kraliçe II. Elizabeth Komite’nin başkamdir.
Eagle Star
MI6’ten Hill -Samuels, N. M. Rothschild and Sons (altın piyasasını kontrol eden
banka) ve Barclays Bank, (Güney Afrika Cumhuriyetinde Afrika Ulusal Kongresini
[ANC] finanse ederek karışıklık çıkaran banka) gibi büyük İngiliz bankaların da
görünen yüzü olarak faaliyet göstermektedir. Eagle Star İngiliz aristokrat
ailelerce 300’ler Komitesi’ne karşı çıkanlara yapılacak “kara operasyonları”
düzenlemesi için kurulmuştur denebilir.
İngiliz
kanunları MI6 yetkililerini açıklamayı büyük suç saymaktadırlar dolayısı ile aşağıdaki
liste sadece bazı 300’ler Komitesi üyesi MI6 üst düzey yetkililerini
kapsamaktadır. Tüm bu isimler Londra merkezdendirler:
Sir Mansfîeld Cumming |
1909-J923 |
Sİr Hvch Sinclair |
1B2M939 |
Sir Stevrart Menzifs |
1939-1952 |
Sir John Sinclair |
1952-1956 |
Sir Dick tfhite |
|
Sir John Rennie |
1968-1973 |
Sir Motris OldfİEİd |
1973-1976 |
Sir Aıthur Frank* |
1973-1962 |
Sir Colîn Fıçurts |
1982-1385 |
Sir ChTİsıopher Cunvin |
1985-1909 |
MI6 Kuzey
Amerika Operasyon sorumluları aşağıda verilmektedir:
Yukarıda
isimleri geçenler her türlü iş kolunda faaliyet gösteren yüzlerce hatta
binlerce 300’ler Komitesi firmalarıyla çalışmışlardır. Bu firmaların bazıları
aşağıda verilmektedir:
* RJnk Orjınjzj1:an |
• Brndiı |
* Xrr» Cotpcrad«ı |
* Atlantic Richfield |
• ITT |
• British Pftaakum |
• IBM |
• Royal Dutch Shell |
•RCA |
• Manı» Msdland Bank |
•CBS |
•Lehman Braîhers |
• NEC |
• Ruha Loeb |
•BBC |
• General Eîecmc |
• CBC |
• WMtLfi:ghûUM |
• Rıyıhroo |
• Corporariûn |
•TtİMO |
• United İ ruıt ( '.ıınıpjiıy |
MI6 II. Dünya
Savaşı’nda yukarıda isimleri verilen pek çok firmayı Kuzey Amerika
operasyonları sorumlusu Sir William Stephenson yönetiminde New York RCA
binasından yönetmiştir. Radio Corporation of America (RCA) General Elektric,
Westinghouse, Morgan Guarantee and Trust ve United Fruits katılımıyla 1919
yılında İngiliz istihbarat merkezi olarak kurulmuştur. RCA’in ilk başkanı ismi
“Young Planına” verilen J. P. Morgan’dan Owen Young’dır. 1929 yılında David
Sarnoff RCA’in başına getirilir. Sarnoff yenik Almanya’nın müttefiklerce
sırtından defalarca bıçaklandığı ve II. Dünya Savaşı’nın çıkmasını garantileyen
1919 Paris Barış Konferansı’nda Young’ın yardımcılığını yapmıştır.
Komite için sermaye
piyasası işleri yapan Wall Street bankaları ve aracı kurumlardan bazıları
aşağıdaki gibidir:
Bank Of
England’ın haberi olmadan Wall Street’te hiçbir şey olamaz çünkü Bank of
England emirleri Morgan Bank ve diğer 300’ler Komitesi aracı kurumları
tarafından işleme konur. Morgan Guarantee tarafından konan sınırları ihlal
etmediği dönemde Komite’nin favori finans kurumu Drexel Burnham Lambert’tir.
1981 itibarıyla nerdeyse tüm büyük Wall Street aracı kurumları 300’ler
Komitesi’ne geçmiştir. Elindeki bu kontrol mekanizmasıyla Komite, üyelerinin
Wall Street’te sıradan bir yabancı yatırımcıdan en az iki kat daha fazlasını
kazanmasını sağlamaktadır. Dünyanın en zengin bazı aileleri Avrupa’da
yaşamaktadır dolayısı ile bunların diğer Komite üyelerinden daha üstün olmaları
normaldir. Örneğin bir zamanlar Avrupa Postane Hizmetlerini tekelinde tutan Von
Thurn ve Taxis ailesi servet açısından David Rockefeller’i solda sıfır
bırakacak kadar zengindir. Von Thurn ve Taxis Hanedanı 300 yıldır devam
etmektedir ve her zaman 300’ler Komitesi’nde üyelikleri vardır. Bu ailenin
tarihçesi Rothschild Hanedanı ile bağlantılıdır çünkü bu aile tekelinde
bulundurduğu posta hizmetlerinde Rothschild’ler adına defalarca casusluk
yapmıştır.
300’ler
Komitesi firmaları tüm strateji ve hareket planlarının tek elden yürütüldüğü
bir çatı altında faaliyet gösterirler. Kendilerini ne kadar güçlü ve bağımsız
sanırlarsa sansınlar dünyadaki tüm hükümetler ve insanlar Komite hiyerarşisinin
kontrolünde veya hedefindedirler. Bu kontrol finans, savunma ve siyasi partiler
gibi pek çok alanı kapsar. Ancak Yeni Dünya Düzeni planı içinde sosyalist
partilerin yeri Komite için ayrıdır. Dünyadaki dinler dahil Komite’nin ulaşıp
kontrol edemeyeceği hiçbir varlık yoktur. Üst yönetimi Olimpos Kurulu’ndan
oluşan Londra merkezli 300’ler Komitesi bankacılık, metal, mineral, değerli
taşlar, afyon, ilaç, kokain pazarlarının hâkimidir. İngiliz Hanedanı bu kurumun
başında bulunur.
Tabii ki bu
organizasyonda iletişim çok önemlidir. RCA’e geri dönersek bu kurumun yönetim
kurulunda CFR, NATO, Roma Kulübü, Üçlü Komisyon, Masonlar, Kafatası ve Kemikler
Cemiyeti, Yuvarlak Masa, Milner Group, Cini Vakfı, Mont Pelerin Cemiyeti
üyeleri ve Anglo-Amerikan oluşumundan kişiler vardır. David Sarnoff Londra’ya
giderken Sir William Stephenson New York’taki RCA binasına yerleşmektedir. Üç
büyük ulusal kanal RCA’in bölünmesiyle ortaya çıkmışlardır. National
Broadcasting Company (NBC) ve American Broadcasting Company (ABC) 1951 yılında
RCA’den koparak faaliyetlerine başlamışlardır.
Üçüncü büyük
televizyon firması olan Columbia Broadcasting System (CBS) kardeş kurumları
gibi İngiliz istihbaratı tarafından yönetilmektedir. CBS’in başına getirilmeden
önce William Paley Tavistock’ta toplu beyin yıkama üzerine eğitim almıştır.
Keşke biz Amerikalılar tüm büyük ulusal kanallarımızın İngilizlerce kontrol
edildiğini ve tüm önemli haberlerin biz duymadan önce Londra’da denetlendiğini
bilebilseydik. Tavistock için Standford tarafından yazılan “Kova Burcu
Komplosu” raporu Da Vinci Şifresi isimli kitap gibi üç büyük ulusal
kanalca finanse edilmiştir. Ulusal yayınlarda “Üç Büyükler” 300’ler
Komitesi’nde temsil edilirler. Gazete imparatoru Rupert Murdoch Fox Televizyonu
haber servisini Tavistock ürünü propaganda için kurmuştur. Rochester New
York’ta Kurulu Xerox firması Komitede aynı zamanda Prudential Yaşam Sigortası
firmasının direktörü olan Robert M. Beck tarafından temsil edilir. Xerox
yönetim kurulunda American Express’ten Howard Dark, eski Hazine Bakanı William
Simon ve Komite adına Senatoda illegal Panama Kanal Anlaşmasını kotaran Sol
Linowitz vardır.
Panama Kanal
Anlaşması illegaldir çünkü 50 eyaletin onayı alınarak yapılacak anayasa
değişikliği olmadan Amerika Birleşik Devletleri toprakları satılamaz veya bu
konuda görüşmeler yapılamaz. Linowitz Marine Midland Bank ve HSBC üzerinden
yaptığı kara para aklama operasyonları nedeni ile Komite için önemli bir
adamdır. Bir başka önemli Xerox yönetim kurulu Robert Sproull’dur. Sproull
mütevelli heyeti başkanı olduğu Rochester Üniversitesi’nde Tavistok’un 20 yıl
boyunca CIA ile ortak LSD deneyleri yapmasına izin vermiştir. Daha sonra 85’ten
fazla okul aynı programa katılmışlardır. Xerox çok büyük bir firma olmasına
rağmen kraliçe ve akrabaları tarafından sahip olunan Londra merkezli Rank
Organizasyonu yanında cüce kalmaktadır. Rank Organizasyonun yönetim kurulunda
olanlardan bazıları ayrıca 300’ler Komitesi üyeleridirler. Bu kişilerden
bazıları kara para aklayıcısı Marine Midland Bank yönetim kurulu başkanı Lord
Helsby, Londra metrosunun sahibi Tube Investments direktörü ve Federal Rezerv
Bankalarını kontrol eden Bank of England direktörü Sir Arnold France, English
Property Corporation ve Eagle Star Group yönetim kurulu başkanı Sir Dennis
Mountain, “Firmaların Prensi “ olarak bilinen, Bank of England direktörü, dev
LONRHO holding başkanı ve Kent Dükünün kız kardeşi Prenses Alexandria ile evli
Angus Ogilvie vardır.
Kent dükü İskoç Mason Locasının üstadı ve kraliçenin yurtdışında olduğu
zaman vekilidir.
Diğer
üyelerle devam edersek Cyril Hamilton Xerox ve Malta International Banking
Corporation (Malta Şövalyeleri bankası) yönetim kurulu üyesi, Standard Bank of
South Africa (Güney Afrika’nın en büyük bankası) ve Banque Belgic d’Afrique
direktörü, Standard and Chartered Bank (eski Lord Milner- Cecil Rhodes Bank)
başkanı ve Bank of England yönetim kurulu üyesidir. Bir başka üye olan Lord
O’Brien of Lotherby İngiliz Bankacılar Birliği eski başkanı, Morgan Grenfell,
Prudential Reasürans firması, J.P. Morgan, Unilever ve Bank of England
direktörü ve Uluslararası Takas Bank yönetim kurulu üyesidir. Sir Reay Geddes
Dunlop ve Pirelli firmaları ve Midland Bank başkanı ve Bank of England
direktörüdür. Bu güçlü adamların çoğunun Bank of England direktörleri
olduklarını düşündüğümüzde Amerikan ekonomisini nasıl kolayca idare ettiklerini
anlayabiliriz.
RCA’in
yönetim kurulunda Atlantic Richfield yönetim kurulu başkanı ve NATO, Dünya
Doğal Yaşamı Koruma Cemiyeti, Roam Kulübü, Aspen Enstitüsü ve CFR üyesi
Thornton Bradshaw vardır. Bradshaw ayrıca NBC televizyonu yönetim kurulu
başkanıdır. RCA’n ana görevi hâlâ İngiliz istihbaratına çalışmaktır.
Komite
üyelerinin Amerikan Senatosu McCarthy soruşturma komisyonunu durdurmadaki önemleri
pek az kişi tarafından bilinir. Ancak Komite Dışişleri Bakanlığı ve CIA’nın
Çin’in komünistleştirilmesi projesinin içinde olduklarını saklamak
istemektedir. Senatör Joe McCarthy nerdeyse gerçeği ortaya çıkartmıştır. Eğer
McCarthy tam başarılı olsa belki de Başkan John F. Kennedy vurulmayacaktır.
McCarthy William Bundy’i komisyona ifade vermek üzere çağıracağını söylediğinde
Washington ve Londra panik olmuşlardır. Bundy ifade vermiş olsa belki İngiliz
aristokrasisi ve onların Amerikalı kuzenlerinin arasındaki “özel ilişkiyi”
anlatacaktır.
Panik havası
içinde Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü McCarthy komisyonunu durdurmak
için göreve çağrılır. RIIA İngiliz aristokrasisi hayranı Allen Dulles’ı
McCarthy’e saldırtır. Dulles Patrick Lyman ve Richard Helms’i McCarthy davası
ile görevlendirir. Helms McCarthy karşıtı hizmetleri nedeni ile daha sonra CIA
başkanlığı ile ödüllendirilir. CFR üyesi ve Londra camiasında sevilen biri olan
General Mark Clark General Eisenhower tarafından McCarthy’nin CIA saldırılarını
terse çevirmek üzere görevlendirilir. Clark CIA’nin Uzak Doğu faaliyetlerini
incelemek üzere bir komite kurulacağını açıkladığında McCarthy’nin önüne geçmiş
olur. RIIA emirleri uyarınca Clark Kongrenin devlet istihbarat servislerini
düzenli denetleyecek bir komite kurmasını teklif eder. Bu Amerika için bir
bozgun McCarthy’nin olası başarısı karşısında Amerika’daki gücü ortaya çıkacak
olan Komite için bir zaferdir. Joe McCarthy hâlâ bilinmeyen bir nedenle aniden
ölür ve böylece CIA Kongre kontrolü dışı kalır. Lehman Brothers ve Kuhn Loeb’in
eski yönetim kurulu başkanı Peter G. Peterson CFR üyesidir ve MI6 Kuzey Amerika
Masası şefi altında görev yapmıştır. Kuzey Amerika Masası şefi Sir William
Wiseman İngiliz monarşisine çok yakın bir isimdir. Peterson ayrıca Aspen
Enstitüsü ile bağlantılıdır.
John R. Petty
uyuşturucu parası aklama faaliyetleri HSBC Bank tarafından satın alınmadan önce
başlayan Marine Midland Bank’ın yönetim kurulu başkanıdır.
300’ler
Komitesi’nin varlığını Kayser II. Wilhem’in danışmanı ve dev AEG firmasının
başkanı Walter Rathenau’nun söyledikleriyle kanıtlayabilirim. Rathenhau’nun
söylediklerinin tümü bu kitapta verilmiştir. Komite’nin varlığı hakkındaki
ikinci kanıtım ise Justice Brandeis’in biyografisini yazan Dr. Jacob de Haas’ın
sözleridir ki bu nedenle Haas öldürülmüştür. Haas’ın ne dediğini daha sonra
göreceğiz. Başka bir kanıt Eagle Group ile beraber İngiliz kraliyet ailesini
temsil eden Rank Organizasyonudur. Bir başka kanıt ise MI6’in “Kara
Operasyonlar” Merkezidir. Bunların arasında iki 300’ler Komitesi firması
Bronfman ailesi sayesinde Majestelerinin toprağı Kanada’yı kontrol
etmektedirler. Bronfman ailesinin sahibi olduğu söylenilen Trizec Holdings
aslında Kraliçe Elizabeth’in Kanada’daki en büyük mal varlığıdır. Tüm Güneydoğu
Asya uyuşturucu trafiği içinde Bronfman Hanedanı vardır ve eroinin Amerika’ya
giriş yollarından biri de bu ailece kontrol edilmektedir. Bir yerde Kanada
İsviçre gibi güzel, temiz, karlı tepelerin bulunduğu şirin bir ülkedir. Ancak
bu güzelliklerin altında eroin ticaretinin belkemiği olan kurumlar yatmaktadır.
Bronfman
ailesi MI6 Londra bürosu tarafından yönetilen bir maskedir.
Ailenin lideri Edgar Bronfman daha önce KGB’nin bulunduğu 2 Dzerzhinsky
Square, adresindeki “Moskova Merkezine” defalarca gönderilmiştir. Düşük
seviyeli görevler için Edgar Bronfman Moskova’da önemli bir bağlantı noktası
oluşturmuştur. Bronfman hiçbir zaman MI6’te sözleşmeli olarak çalışmamıştır ve
istihbaratçıların bir birbirlerini tanımak için kullandıkları “Parolayı” hiçbir
zaman taşımamıştır. Bu durum Bronfman ailesinin liderini aşırı derecede
rahatsız etmiştir. Bir tarihte şüphelenilen Bronfmanlar MI6 tarafından
görevlendirilen kişilerce incelenmişler ve sonuçta bir aile üyesinin bir CIA
yetkilisine övünerek Edgar Bronfman’ın MI6 için çalıştığını söylediği
anlaşılmıştır. Tabii bu hata kısa sürede düzeltilmiştir.
MI6 ajanı
olan iki Eagle Star direktörü Bronfman ailesinin kontrolünü II. Dünya
Savaşı’nın bitiminden altı ay sonra ele geçirmişlerdir. Bronfmanlar içki yasağı
döneminde Kanada’dan Amerika’ya içki kaçakçılığı yapan bir ailedirler. Bu
kaçakçılığı başında tabii ki İngiliz monarşisi vardır. Kraliçe II. Elizabeth
sembolik olarak Genel Vali kanalıyla Kanada’yı yönetmektedir. Genel Vali
Kraliçenin kişisel temsilcisi olarak ayrıca Privy Council ve Kudüs St John
Birliği örgütlerinde görev alır. Bu iki örgüt Kanada ticaretini
yönetmektedirler.
İngiliz
yönetimine muhalefet Kanada’da derhal ceza görür. İngiliz Lordlar Kamarasınca
Kanada’ya empoze edilen “Nefret Suçları” kanunları dünyanın başka yerinde
görülmeyecek kadar serttir. Kanada’nın çeşitli yerlerinde bu suçtan şimdiye
kadar dört yargılama yapılmıştır. Bunlar Finta, Keegstra, Zundel ve Ross
davalarıdır. İngiltere’nin Kanada üstündeki kontrolünü araştıran veya
kanıtlamaya çalışan herkes “Nefret Suçundan” yargılanmaktadır.
Görüldüğü
gibi 300’ler Komitesi Rusya ve Çin dışındaki tüm ülkelerde fazlasıyla söz
sahibidir. Sir Kenneth Keith ve Sir Kenneth Strong “Trizec Holdings” isimli bir
firma kurarak Bronfman ailesini yasallaştırmışlardır. Dünyada hiçbir örgüt MI6
kadar iyi maske firma kuramaz. Kanada’nın İsviçre gibi olan kirli ve gizli yüzü
Komite tarafından “Resmi Sırlar Kanunu” adı altında korunmaya alınmıştır. Bu
kanun İngiltere’de 1913 yılında kabul edilen kanunun aynısıdır. Uyuşturucu,
kara para aklama, dolandırıcılık gibi suçlar bu kanun tarafından örtbas
edilirler.
Çok az kişi “Resmi Sırlar
Kanunu” uyarınca mahkûm olan birinin kraliyet temsilcilerinin kararı ile idam
edilebileceğini bilir. 1980’den beri söylediğim gibi Kanada Fransa, Hollanda
veya Belçika gibi bir ülke olmayıp her zaman kraliçenin eteğinin altında
kalmayı yeğlemiştir. Kraliçenin her isteğini kabul eden ülkelerin başında
Kanada gelir.
1899-1903
Boer Savaşı dahil Kanada askerleri İngiltere’nin girdiği tüm savaşlarda
dövüşmüşlerdir. Amerikan meslektaşı CFR gibi Kanada Uluslararası İlişkiler
Enstitüsü (CIIA) Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nce (RIIA)
kurulmuştur. CIIA’nın 1925 yılında Montreal’da kurulmasından itibaren CIIA
üyeleri Dışişleri kadrolarını oluşturmaktadırlar. Pasifik İlişkileri
Enstitüsü’nün (IPR) Pearl Harbor baskınını organize etmesinde adı geçen ve
vatana ihanetten aranan Owen Lattimore ve bazı arkadaşları 1947 yılında
Kanada’ya sığınarak paçayı kurtarmışlardır.
CIIA Rank
organizasyonunda II. Dünya Savaşı sonrası MI6’in ikinci adamlığına yükselen Sir
Kenneth Strong tarafından temsil edilir. Kudüs St. John birliği üyesi Strong
Rank Organizasyonunun Kanada’daki ikinci önemli adamıdır ve HSBC Banktan sonra
dünyadaki en büyük uyuşturucu parası aklayan banka olan Bank of Nova Scotia
yönetim kurulundadır.
Kanada’daki
bir numara Kudüs St John Birliği üyesi Sir Brian Edward Mountain’dır.
Hatırlayın Amerika’nın II. Dünya Savaşı’na girmesini sağlamak için İngiliz
monarşisi Lord Beaverbrook ve Sir Brian Mountain’ı Başkan Roosevelt’e Kraliyet
emirlerini sunmak için göndermiştir. Roosevelt bu emri Amerikan donanmasının
bir kısmını Alman denizaltı gücüne saldırmak üzere Grönland’da konuşlandırarak
Pearl Harbor saldırısından dokuz ay önce yerine getirmiştir.
Tüm bunlar
Kongrenin haberi olmadan yapılmışlardır. Kanada Rank Organizasyonundaki bir
başka önemli isim Bank of Nova Scotia direktörü Sir Kenneth Keith’dir. Keith
İngiltere’nin en eski gazeteleri London Times ve Sunday Times’ın
yönetim kurullarındadır. 100 yıldan uzun süredir Times Kraliyetin finans,
siyaset ve dış ilişkiler hakkındaki sözcüsü olarak çalışır.
Pek çok
Komite üyesi gibi Sir Kenneth zamanını genelde MI6 ve Hong Kong- Çin uyuşturucu
işlerinde harcıyordu. Kenneth ayrıca Kanada Uluslararası İlişkiler Enstitüsü
üyesi ve Hill Samuels Bank direktörüydü. MI6 dışındaki en yakın arkadaşı
300’ler Komitesi için Muhafazakâr veya İşçi partilerinden olsun tüm İngiliz
başbakanlarını denetleyen Sir Philip de Zuleta’ydı. Sir Kenneth Strong
uyuşturucu ticaretin tüm ayaklarında yani afyon üretimi, terörizm, altın ve
kara para aklama piyasalarında faaliyet göstermekteydi.
İngiliz
monarşisinin Kanada’daki en üst ismi Walter Gordon’dur. Kraliçenin kişisel
olarak ilgilendiği Privy Council’in eski üyesi olan Gordon Pasifik İlişkileri
Enstitüsü’nü Kanada Uluslararası İlişkiler Enstitüsü kanalıyla finanse
etmiştir. Eski bir Maliye Bakanı olarak Gordon Komitece seçilen finansçı ve
avukatları Bank of Nova Scotia, Canadian Imperial Bank ve Toronto Dominion Bank
gibi kurumlara yerleştirmekte zorluk çekmemiştir. Gordon’a rapor eden bu üç
büyük kraliyet bankası sayesinde 300’ler Komitesi dünyanın ikinci büyük
uyuşturucu parası akalama operasyonlarını kontrol etmektedir. Ölümünden önce
Gordon MI6 tarafından Kanada’nın en iyi Çin uzmanları olarak kabul edilen James
Endicott, Chester Ronning ve Paul Linn’i kontrol etmektedir. Bu üç adam ÇuEnLay
ile yakın çalışma içindedirler. ÇuEnLay bir keresinde Cemal Abdülnassır’a
“İngiltere ve Amerika’ya onların Çin’e yaptıklarının aynısını yapmak isterim.”
(Çinlilerin uyuşturucu bağımlısı edilmeleri) demiştir. Gerçekten de ÇuEnLay
sözünü tutarak Vietnam’daki Amerikan askerlerini bağımlılar haline getirmiştir.
Kanada uyuşturucu ticaretindeki diğer önemli kişiler Kudüs St John birliğine
mensup John D. Gilmer ve John Robert Nicholson’dur
Kraliçe II.
Elizabeth’e doğrudan rapor veren Lord Hartley Shawcross RII yönetim kurulu
üyesi ve Tavistock Enstitüsü’nün bulunduğu Sussex Üniversitesi mütevelli heyeti
başkanıdır. Amerika operasyonları içinde en başarılı kurum New York Hayat
Sigortası ve Metropolitan Hayat Sigortası firmalarını bünyesinde bulunduran
Corning Grup’tur. 300’ler Komitesi üyeleri Amory Houghton ve kardeşi James
Houghton bu iki firma ve Cornig Cam Sanayi, Dow Corning ve Corning International
isimli firmalarda çalışarak kraliçeye uzun yıllar hizmet etmişlerdir.
Houghton
kardeşler ayrıca IBM ve Citicorp yönetim kurullarında da vardırlar. James
Houghton Princeton Yüksek Eğitim Enstitüsü, J. Pierpoint Morgan Kütüphanesi
direktörüdür. Bu iki kurum CFR ve RIIA’nın önemli kaleleridirler. Houghton
ayrıca CBS’te direktörlük yapmıştır.
Houghton
kardeşler Maryland’de bulunan ve “Wye Çiftliği” diye bilinen binlerce dönüm
araziyi Aspen Enstitüsü’ne bağışlamışlardır. Corning Cam firmasının yönetim
kurulunda Boston Anglikan Kilisesi Patriği bulunmaktadır. Sigorta firmalarının
toplumda saygın görüntü yaratmaları işleri gereğidir. Corning yönetim kurulunda
bulunan James Houghton yanında Keith Funston ve John Harper Metropolitan Hayat
Sigortası firmasını yönetmektedirler. Böyle karmaşık ve güçlü ilişkiler
Amerikan başkanları dahil olmak üzere neden herkesin 300’ler Komitesi
karşısında diz çöktüğünü okuyucuya açıklamaktadırlar.
Burada
bilinmesi gereken Corning gibi yüzlerce Amerikan firmasının İngiliz istihbarat servisi
ve onun Kanada, Güney Afrika ve Uzak Doğu bağlantılarıyla ilişkili
olduklarıdır. Tabii ayrıca bu firmalardaki İngiliz istihbaratı bağlantılı
yöneticilerin pek çok kurumda aynı anda görev almalarının da önemi
bulunmaktadır. 300’ler Komitesi’nin sigorta devi Assicurazioni Generale ile
yarışamasa bile Metropolitan Hayat Sigortası Houghton’un gücünün Amerika
Birleşik Devletleri ve Kanada’daki yayılmasının güzel bir örneğidir. R.H. Macy
ile başlamak üzere Houghton iştirakleri Royal Bank of Canada, National and
Westminster Bank, Intertel, Canadian Pacific, The Reader’s Digest, RCA,
AT&T, Harvard Business School, W.R. Grace Shipping Company, Ralston Purina
Company, US Steel, Irving Trust, Consolidated Edison of New York ve ABC
çalışanları tabii ki komünist olduklarını yakalarına taktıkları kırmızı
karanfillerle göstermezler. Houghton güç matrisi HSBC Bank’a kadar
uzanmaktadır.
Amerika’daki
bir başka başarılı Rank Organizasyonu firması Reliance Sigorta Grubudur.
Stratejik Bombardıman Araştırması uyarınca Reliance merkezi Amerika’da
Tavistock yöntemleriyle beyin yıkama, fikir oluşturma, kamuoyu araştırmaları ve
sistem analizi yapmaktadır.
Philadelphia
merkezli Reliance Sigorta firması on yıldır habersiz beyni yıkanan Amerikan
vatandaşlarına karşı operasyonlar içindedir. Bu operasyonlarda Komitenin hukuk
firmalarından Wilkie, Farr and Gallagher’dan gelen Bialkin başkandır. Bialkin
Yahudi Anti Defamation League’i (ADL) yıllarca yönetmiştir.
MI6
tarafından Amerika’da kurulan ADL ilk başta Tavistock’un önemli sosyal
bilimcilerinden Saul Steinberg ve Eric Trist tarafından yönetilmiştir.
Steinberg Londra merkezli Jacob de Rothschild’in Amerika’daki temsilcisidir.
Reliance firması New York’taki gökdelenin 44. katından düşerek ölen Eli
Black sonrası Carl Lindner tarafından yönetilmiştir. Reliance firması Boston ve
New Orleans’ta Kurulu olup eski Detroit mafya üyesi Max Fisher tarafından
yönetilen United Fruits Company ile yakın ilişkiler içindedir. United Fruits
Rapid American Firması başkanı Mishulam Riklis yönetiminde Amerika’ya giren
eroinin çoğundan sorumludur. Tüm bu operasyonların 300’ler Komitesi’ne doğrudan
bağlı ve yüzlerce firmayı şemsiyesi altında barındıran bir firma tarafından
yapıldığını unutmayalım. Reliance Grubu Tavistock’a bağlı çalışarak
Amerikalıların beynini yıkayan, kamuoyu araştırmaları yapan bir firmanın
bölünmesiyle ortaya çıkmıştır. Diğer bir ortak firma Leasco ise AT&T,
Disclosure Incorporated, Western Union International, Imbucon Ltd., Kroll
Associates and White, Yankelovitch, Skalley ve White gibi başka firmalarla
bağlantılıdır.
İleride pek
çok okur için yeni bir isim olacak olan Kroll Associates’i anlatacağım.
Wellington House’da I. Dünya Savaşı’nda çalışan iki Amerikalıdan biri olup daha
sonra yurda döndüğünde Yankelovitch, Skalley and White isimli prestijli reklam
firmasına katılan Edward Bernays Leasco’nun misyonu için “siyasi, ekonomik ve
sosyal konularda kamuoyu oluşturmak” demiştir. Firmanın önemli müşterileri
arasında Kanada devleti ve Kraliçe II. Elizabeth vardır. Bu firma değil Saddam ismini
duymak Irak’ın haritadaki yerini bile bilmeyen Amerikan halkını Saddam
Hüseyin’in kafasını isteyen bir topluma dönüştürmüştür.
Daniel
Yankelovich II. Dünya Savaşı’nda Tavistock’tan öğrendiği tüm propaganda
yöntemlerini ve kamuoyu araştırma tekniklerini sonuna kadar kullanmıştır.
İkinci nesil savaşçı olan Yankelovich piyasada rakibi yoktur o nedenle firması
tarafından ABC için yapılan kamuoyu araştırmaları her zaman diğerlerinden önde
gitmektedir. Amerikan nüfusu Alman işçi konutlarına yapılan sürekli bombardımana
benzer bir yöntemin hedefindedir. Bu tabii ki CIA ve diğer önemli istihbarat
servislerine öğretilen bir tekniktir. Yankelovich’in görevi geleneksel Amerikan
değerlerine saldırarak onları Yeni Nesil - Kova Burcu Dönemi inançlar ve
davranışlarla değiştirmektir. 300’ler Komitesi’nin en kıdemli kamuoyu
yaratıcısı olan Daniel Yankelovich’in harika bir iş çıkardığından kimsenin
şüphesi yoktur.
Kroll Associates zamanında University of California Fizik Bölümü
başkanlığını yapmış, Savunma Analizleri Enstitüsü (DIA)’nın önemli bilim
adamlarından ve prestijli Jason Grubu üyesi Norman Kroll tarafından
kurulmuştur. Jason Grubundan bazı bilim adamlarının çok gizli projelerde
çalıştıkları bilinmektedir. Daha sonra Jason Grubu göreceğiz.
Kroll Associates’in 60 ülkede şubesi vardır ve Kroll Özgeçmiş Bölümü,
misyonu “uluslararası firmalara başvuran kişilerin özel ve iş yaşamlarının
kontrol edilerek işverenlere bildirilmesi” diye beyan edilmektedir. Kroll kendi
bilgi toplama sistemlerini kullanarak uzmanlarına en detaylı ve doğru bilgileri
hızla sunmaktadır. Uzmanların adaylar üzerine yaptıkları araştırmalar
tamamlandıktan sonra hazırlanan rapor online veya şifrelenmiş pdf formatında
işverenlere gönderilmektedir. Kroll büyük İngiliz firmalarıyla online araştırma
sitemini kullanmaya başlamıştır. Norman Kroll şöyle demektedir:
“Asya, Afrika, Kuzey Amerika, Kanda ve Latin Amerika’daki araştırma
merkezleri sayesinde Kroll dünyanın neresinde olursa olsun bir iş başvurusu
yapmış adayın özgeçmişini araştırabilir. Kroll kadrosunda yabancı dilleri bilen
uzmanlar vardır ve mülakatlar, raporlar 20 dilde yazılabilmektedirler. ”
Bize göre Kroll Associates Amerika’daki bireysel gizliliğe büyük risk
oluşturan dev bir casus ağıdır. 1997 yılında the EQUIFAX firmasının sigorta
grubu Kroll Associates’i satın aldığını ilan etmiştir. Bu satış sonrası kurulan
yeni firmanın ismi Choice Point’tur. Satın alınan firmaya ismini de veren
kurucu Jules Kroll satışı “veri yönetimi teknolojisi ve risk yönetimi
alanlarında harika bir birleşme” olarak nitelendirmiştir. Wall Street Journal
bu satış işleminin bilgi teknolojisi sektöründe önemli etkisi olacağını
belirtmektedir. Wall Street Journal şöyle yazmaktadır:
“Bu işlem sigorta firmaları, kredi değerlendirme şirketleri arasında
yeni bir satın alma veya birleşme dalgası başlatabilir. ”
Böyle büyük bireysel veritabanının devletin eline geçmesi olasılığı halkı
endişelendirmelidir. Federal hükümetin hazır bekleyen bu veri tabanıyla
ilgilenmemesi düşünülemez. Bu Brzezinski’nin İki Çağ Arasında isimli
kitabı yazarken aklında olan projedir. Biz milyonlarca vatandaşın özel
bilgilerini kapsayan bu veri tabanının anayasal olduğunu düşünmüyoruz. Burada
Anayasamızın “Bireysel Özel Yaşamı” kapsayan 4. Ek Maddesinin ihlal edildiğini
düşünüyoruz.
John Naisbitt’e dönersek bu kişi Lyndon Johnson, Eastman Kodak, IBM,
American Express, Siyasi Çalışmalar Merkezi, Chase Manhattan Bank, General
Motors, Louis Harris Polls, Beyaz Saray, Institute of Life Insurance, Amerikan
Kızılhaçı, Mobil Oil ve British Petroleum’a danışmanlık yapmıştır. Ünlü Trend
Report’u yazarken Naisbitt’in yöntemlerini ve beklediği sonuçları en iyi onun
kendi sözlerinden bulabiliriz:
“Önce metodolojimizi özetlemek isterim. Müşterilerimiz için Trend
Report yazarken biz genelde yerel olaylar ve davranışlara bakarız. Tabandan
zirveye oluşmuş bu toplumun nasıl daha başarılı kontrol edileceğini
bildiğimizden Washington veya New York’taki olaylar yerine yerelde ne olup
bittiğine bakarız. Pek çok şey Los Angeles, Tampa, Hartford, Wichita, Portland,
San Diego ve Denver’de başlamaktadır.
Burası tabandan zirveye yükselen bir toplumdur. Uyguladığımız yöntemin
kökleri II. Dünya Savaşı’na dayanmaktadır. Savaşta istihbarat görevlileri
düşman hakkında kamuoyu araştırmalarına benzer sonuçlar verecek bir yöntem
aradılar. Paul Lazarsfeld ve Harold Laswell yönetiminde günlük gazetelerin konu
başlıklarının analizi ile yeni bir yöntem geliştirildi.
Bu yöntem hâlâ istihbarat servislerinin gözdesidir. Toplumdaki sosyal
değişimi takip eden bu sistemin başarılı olmasının nedeni gazetelerdeki habere
ayrılan yerlerdir. Ekonomik nedenlerle bir gazetede haberlere ayrılan yer zaman
içinde pek değişmez. Dolayısı ile yeni düşen bir haber gazete sayfasına
girdiğinde bazı eski haberlerin çıkartılmaları gerekir. Burada uygulanan
prensip kapalı bir sistemde zorunlu tercihtir. Bu zorunlu tercih nedeni ile
toplumlar yeni mevzularla ilgilenirken eskilerini unuturlar. Biz de ajandadan
çıkarılan ve yeni eklenen haberleri takip ederiz. Bir insanın kaç tane problemi
bir anda kafasında tuttuğunu bilmiyorum ama toplumlar insanlar gibidirler. Ve
yeni problemlere yer açmak için eskilerini unuturlar. İşte biz de
Amerikalıların kafalarına yeni giren ve kafalarından attıklarını takip
etmekteyiz. Amerika hızla endüstriyel bir ülke olmaktan bilgi toplumuna geçmektedir.
Bu geçişin etkisi 19. yüzyılda yaşanan tarım toplumundan endüstriyel topluma
geçişten çok daha büyük olacaktır. 1979’dan beri Amerika’da masa başı işler
tercih edilmektedirler. Yani Amerika işçi ve çiftçi toplumlarından memur
toplumuna geçmektedir. Son cümle Amerikan tarihinin bir özeti gibidir. ”
Naisbett’in Roma Kulübü veya 300’ler Komitesi üyesi olması tesadüfi
değildir. Naisbitt ayrıca Yankelovich, Skelly and White firmasının kıdemli
başkan yardımcılarındandır. Naisbitt’in yaptığı trendleri tahmin değil onları
oluşturmaktır.
1980 yılında yayımladığım “Çelik Endüstrisinin Ölümü” isimli çalışmamda
aşağıdakileri söylemiştim:
“1990’ların ortalarında Amerikan çelik endüstrisi geri dönülmez bir
çöküşe uğrayacaktır. Aynı şeyler makine yan sanayi ve gemi inşa sanayilerinin
de başına gelecektir. Yaşanan yanlış ekonomi politikalarınca ortaya çıkan bir
resesyon değil planlı şekilde Amerikan endüstriyel tabanının dolayısı ile
Amerikan orta sınıfının yok edilmesidir. Amerikan ekonomisinin bel kemiği olan
orta sınıf endüstriyel gelişim, sürekli iş ve iyi işçilik yevmiyelerine
bağlıdır. ”
İşte 1991 yılında başlayan resesyonun depresyona dönüşmesindeki bir neden
budur. 1991’de başlayan 2003 yılına kadar süren depresyon sonucu Amerikan
toplumu çok farklı bir hale geldi. Bu değişimde kamuoyunu fikirlerini
oluşturanların rolü büyüktür. Bu nedenle tüm bu işlerde Komite’nin ve ona bağlı
sosyal mühendislerin rolleri iyice incelenmelidirler.
Whitehall Londra Savaş
Ofisi’nde yaptığım araştırmalarda 300’ler Komitesi’nin Tavistock Enstitüsü’nü
savaş haberlerinin manipüle edilmeleri veya kısaca propaganda savaşı konusunda
görevlendirdiğini tespit ettim. Bu görev Lord Northcliffe, Lord Rothmere ve o
zaman MI6 ajanı olarak RIIA’da görevli Arnold Toynbee’ye verilmiştir.
Lord Rothmere’nin ailesinin sahip olduğu gazeteler zinciri değişik
bakanlıkların desteklenmesinde ve ortaya çıkmaya başlayan muhalefete karşı
kullanılacaktır. Proje merkezi ismini İrlandalı aristokrat Wellington Dükü
Arthur Wellesly’den alan Wellington House’dır. Lord Rothmere ve Northcliffe’e
yardımcı olarak atanan Amerikalılar Edward Bernays ve Walter
Lippmann’dırlar. Bernays Sigmund Freud’un yeğenidir. Grup savaşa destek
konusunda özellikle de askere evlatlarını yollayacak olan orta sınıfın desteği
konusunda beyin fırtına seansları düzenler. Altı ay boyunca denen manipülatif
tekniklerin işe yarayacakları görülür. Araştırmacılar toplumda sorunu tespit
eden ve nedenlendiren kesimin çok küçük olduğunu fark etmişlerdir. Bu İngiliz
toplumundaki nüfusun %87’nin savaşa yaklaşımını göstermektedir ve tabii ki tüm
diğer tezgâhlar için de geçerlidir.
Bu yolla
irrasyonalite toplum bilincinde en üst düzeye çekilmektedir. Manipülatörler
artık gerçeği kavramayı sağlayan mekanizmayı istedikleri gibi kontrol
edebilmektedirler. Sosyal yaşam kompleks hale geldikçe halkın dikkatini
dağıtmak kolaylaşmaktadır. Tekniği pek çok kere deneyen araştırmacılar daha
önce savaşa karşı çıkan toplulukların nedeninin ne olduğunu bilmedikleri
savaşın yanlısı olduklarını görmüşlerdir. Nitekim 1914 yılında yüz binlerce
İngiliz genci Fransa’da ölürken İngiltere’de savaş karşıtı ciddi ve organize
bir muhalefet görülmemiştir.
Belgelere
göre 1917 yılında Amerika savaşa girmeden hemen önce çalışan İngiliz kesimin
%94’ü medya tarafından yaratılan düşman dışında savaşın nedenini bilmemektedir.
Bu arada medya Almanların kötü bir ırk olup İngiliz Hanedanını ortadan
kaldırmayı planladıklarını dolayısı ile Almanların ortadan kaldırılmaları
gerektiğini sistematik olara halka duyurmaktadır. Bakılınca fazla bir şeyin değişmediği
ortadadır çünkü medya başkan George Herbert Walker Bush anayasayı ihlal ederek
girdiği Irak savaşında halkın %78 desteğini arkasına almıştır.
Başkan Wilson
ya da daha doğrusu Albay House direktifleriyle Amerika’da Tavistok
yöntemleriyle toplu propaganda ve kamuoyu oluşturmak üzere ilk defa Creel
Komisyonu kurulmuştur. Psikolojik savaş teknikleri Wellington House tarafından
daha da iyi hale getirilerek II. Dünya Savaşı’nda kullanılmışlardır ve 1946
yılından bu yana Amerikan halkı üstünde uygulanmaktadırlar. Yöntemler değil
hedef değişmiştir. Artık Amerikan orta sınıfı hedeftedir. Her zaman olduğu gibi
komplocular yine sevinç içindedirler.1922 yılında Walter Lippmann RIIA
çalışmalarını kitabı Kamuoyu’nda şöyle anlatmaktadır:
Kamuoyu dolaylı, görünmeyen ve karmaşık faktörlerden oluşur.
Kamuoyunun oluştuğu durumlar fikirler olarak bilinirler. Bunlar
insanların kafalarında oluşan resimlerdir; kendi resimleri, diğerlerininkiler,
ihtiyaçların resimleri, amaçları, ilişkilerinin resimleri kamuoyunu oluştururlar.
İnsanlar bu resimlere göre harekete geçerler. Çoğunlukla insanların
kafalarındaki resimler onları dünya ile olan ilişkilerinde yanlış yöne
sürükler. ”
Beatles
grubunu Amerikalılara sevdirmek için Lippmann’ın seçilmesine şaşırmamak lazım.
Radyo ve televizyonlardan geceli gündüzlü propaganda ile Beatles kısa sürede
“popüler” olmuştur. Kullanılan tekniğe göre radyo istasyonları hayali
dinleyicilerden Beatles şarkıları için yüzlerce istek alırlar ve bu istekler
doğrultusunda “Top 10” şarkı belirlenir. Bu liste 1991 yılında “Top 100”e kadar
yükselmiştir. 1928 yılında Lippmann’ın meslektaşı Edward Bernays Kamuoyunun
Kristalleştirilmesi isimli bir kitap yazmıştır aynı kişinin yazdığı ikinci
kitabın ismi ise Propaganda’dır. Kitapta Bernays Wellington House’taki
deneyimlerini anlatmaktadır. Bernays büyük manipülatör H. G. Wells’in yakın
dostudur ve onun kitaplarında yazdıklarını toplu beyin kontrol tekniklerinde
kullanmıştır. Wells İngiliz Kraliyet Ailesin’in yakın dostu ve yüksek düzey
politikacılarla çok zaman harcayan bir kişi olarak alt sınıf halkın algılarını
değiştirmekte lider olduğunu kabul etmekte mütevazı değildir. Wells’in ortak
zaman geçirdiği politikacılar arsında Sir Edward Grey, Lord Haldane ve Cecil
ailesinden Robert Cecil vardır. Cecil çetesi, Cecil Kraliçe I. Elizabeth’in
özel sekreteri ve sevgilisi olduktan sonra İngiliz monarşisini kontrol
etmiştir.
Wells’in sık
görüştüğü diğer ünlüler arasında Leo Amery, MI6’ten Halford Mackinder vardır.
Mackinder daha sonra London School of Economics’in başına geçmiştir.
Mackinder’in öğrencisi Bruce Lockhart Bolşevik devrimi esnasında Lenin ve
Troçki’yi kontrol eden MI6 ajanıdır. Wells Lord Alfred Milner ile bile dost
olmuştur. Wells takıldığı yerlerin başında ünlü “Katsayı Kulübünün” de
toplantılarını yaptığı St. Ermins Hotel vardır. Katsayı Kulübü seçilmiş
beylerin girdiği ve ayda bir toplantı yapan bir oluşumdur. Yukarıda bahsedilen
kişilerin tümü “Katsayı” ve “Ruhlar” kulüplerinin üyeleridirler. Wells
dünyadaki her devletin çatışarak değil insan aklını anlayarak fethedileceğini
söylemektedir. Wells bunu “Kişilik ötesi beyin hinterlandın anlaşılması” olarak
tanımlamıştır. Wells geliştirdiği bu teknik Tavistock’tan Edward Bernays
tarafından daha ileriye taşınmıştır. Propaganda isimli kitabında Bernays
aşağıdakileri vurgulamaktadır:
“Medeniyetini karmaşık hale gelişi ve gizli devlete olan ihtiyacın
artışı ile birlikte kamuoyunu oluşturacak teknoloji geliştirilmiştir. Matbaa,
gazeteler, telgraf, radyo ve uçaklarla fikirler artık çok kısa sürede tüm
Amerika sathına yayılmaktadırlar. Toplum fikirleri ve alışkanlıklarını bilinçli
ve zeki şekilde yönlendirmek demokratik bir toplumun kaçınılmazı olmuştur. Bu
görünmeyen mekanizmayı yönetenler gizli hükümeti oluştururlar ve bu ülkemizdeki
en büyük güçtür. ”
Bernays televizyonun söylediği şeyleri ne kadar güzel yaptığını
görememiştir. Fikirlerini desteklemek açısından Bernays H. G. Wells’in New
York Times’da basılan ve modern iletişimi öven makalesinden alıntı yapar: “Bugünkü
siyasetin belgelenmesi ve ihanetlere karşı korunmasını sağlayacak yeni bir
siyasi süreç dünyası açılmaktadır.” Propaganda isimli kitapta Bernays şöyle
devam etmektedir:
“Tanımadığımız kişilerce yönetilip, fikirlerimiz, düşüncelerimiz ve
zevklerimiz oluşturuluyor. Bir kişi bu duruma karşı ne yaparsa yapsın,
yaşamındaki her şeyin, iş yaşamı, siyasi görüşü, sosyal ilişkileri ve
ahlakının, yüz yirmi milyon Amerikalıdan sadece bir avuç bilişsel süreçleri ve
toplumun hareket tarzlarını bilen kişiler tarafından şekillendirildiği
gerçeğini değiştiremez. Bu adamlar toplumun beynini kontrol eden telleri
kontrol eder, eski sosyal güçleri boyunduruk altına alarak dünyayı yönetmek
için yeni yöntemlere yol açarlar. ”
Bernays, “telleri kimin çektiğini” söyleyecek kadar açık değildir ancak
kitabında bahsettiği “tanımadığımız bir avuç kişi” herhalde 300’ler Komitesi
üyeleridir. Walter Rathenau’ya şükürler olsun ki sayesinde mutlak gizli örgütle
tanıştık. Bernays CFR tarafından takdir edilip CBS’in başına geçirilmiştir.
William Paley Bernays’in öğrencisi olarak kamuoyu kararlarını oluşturma
konusunda yeterli bir düzeye ulaştıktan sonra CBS’e başkan olacaktır. Paley
CBS’i radyo ve televizyonculukta o zamana kadar yaşamadığı liderlik koltuğuna
oturtacaktır.
Bernays’in bahsettiği “bir avuç kişi” tarafından politik ve mali kontrol
pek çok gizli örgüt kanalıyla gerçekleştirilmededir. Bunların içinde nerdeyse
tüm Amerikan başkanlarının üyesi olduğu İskoç Mason Locası önemlidir. Bundan
daha önemlisi ise İngiliz monarşisi tarafından 300’ler Komitesi’nin devamı için
özel seçilmiş yöneticilerden oluşan Kudüs St John Birliği örgütüdür. 1986
yılında basıl Kudüs Birliği isimli kitabımda örgüt aşağıdaki gibi
tanımlanmaktadır:
(...) dolayısıyla bu gizli bir örgüt değildir, ancak Diz Bağı grubu
gibi iç kurullarında bazı sapkın amaçlar bulunmaktadır. Kudüs St John Birliği
İngiliz monarşisi tarafından özel seçilmiş elit bir düzendir. Örneğin ateist
Lord Peter Carrington Anglikan Hıristiyan gibi davransa da Osiris kültü ve
diğer satanik tarikatlarla ilişkilidir. Bu kişi Windsor Şatosundaki St George
Kilisesi’nde Diz Bağı nişanıyla ödüllendirilmiştir. Nişanı takan Kraliçe II.
Elizabeth Kara Asalet Gueleph ailesinden gelmekte olup küçük gördüğü Anglikan
Kilisesi’nin başıdır.
Carrington 300’ler Komitesi’ne Rodezya hükümetini devirmek, Angola ve
Güneybatı Afrika mineral zenginliklerini Londra’ya peşkeş çekmek, Arjantin’e
zarar vermek ve NATO’yu sol kanat siyasi bir örgüt haline getirmek için
seçilmiştir. (...) Kutsal Hıristiyan Kudüs Birliğine kendini kapılamış bir
başka tuhaf kişi de Başkan John F. Kennedy suikastına yardımcı olan Binbaşı
Louis Mortimer Bloomfield’dir. Bu adamın “Malta Haçı” nişanını gururla taşırken
çekilmiş fotoğrafları mevcuttur. ”
Durumu inceledikçe İngiltere halkı hatta tüm İngilizce konuşan halkların
beyinlerinin yıkanarak İngiliz Kraliyet Ailesi’ni tatlı, zararsız ve renkli bir
kurum olarak görmelerinin sağlandığını, İngiliz monarşisi denen kurumun ne
kadar yozlaşmış ve ahlaksız olduğunu görmediklerini anlıyoruz. Diz Bağı
Şövalyeleri denen grup kendilerine olan halkın ve devletin güvenini en kötü
şekilde istismar etmiş çok üst düzey bir oluşumdur. Diz Bağı Şövalyeleri
kraliçenin özel konseyi olarak hareket ederler. Kudüs üzerine yıllar önce
araştırma yaparken Oxford’da modern ve eski İngiliz gelenekleri uzmanı bir hoca
ile görüştüm. Bu hoca bana Dizbağı Şövalyelerinin en elit kesiminden gelen
kişilerden oluştuğunu ve kraliçenin bunlardan devletin en gizli konuları
hakkında danışmanlık aldığını anlattı.
Tabii ki
Hıristiyan kahramanı ve St John Birliği kurucusu Peter Gerard bu birliği böyle
kurmamıştır ancak ele geçirilen her organizasyon içten yıkılmıştır. Oxford
sonrası Londra’daki Victoria ve Albert Müzelerini ziyaret ettim ve burada bana
Çin afyon ticareti mimarı Lord Palmerston belgelerini inceleme fırsatı tanındı.
Kendisine benzer kişiler gibi Palmerson’da Mason’du ve Gnostik öğretiye
bağlıydı. Palmerston Şeytan’a taparken her zaman Hıristiyan olduğunu vurgulayan
biriydi. Pek çok Satanist İngiliz aristokrasisinde üst görevlere gelmişlerdir.
Bu kişiler Çin afyon ticaretinden büyük servetler kazanmışlardır. Belgelerden
anlaşıldığı kadarıyla Gnostikler Hz. İsa dinini yaymaya başladığı günden beri
ondan nefret etmektedirler ve bu nefret kesintisiz olarak yaşadığımız çağa
kadar taşınmıştır.
Da Vinci Şifresi Hz. İsa’ya karşı yürütülen
savaşın sadece bir parçasıdır. Arşivlerdeki belgelerde özellikle çocukların Hz.
İsa inançlarının “sihir” yoluyla değiştirilmesinin amaçlandığı görülmektedir.
300’ler Komitesi kararınca çocuklarımızın beyinlerinin “Harry Potter”
masallarıyla işgali aslında bir uyarı işareti niteliğindedir. Dolayısı ile
Beatrice Potter’in babası ve Fabian örgütü kurucularından Richard Potter’in
karanlık ve sapık fikirleri 21. Yüzyılda çocuklarımızın beyninde “Harry Potter”
sayesinde kök salmaktadır.
Kraliçe
Viktorya ve kocası Prens Albert ile ilgili belgelerde 1885 yılında kurucusu
Peter Gerard ve Katolik Kilisesi bağlantısını kesmek için Kudüs St John
Birliğinin isminin “Protestan Pek Kıymetli Kudüs Birliği” olarak değiştirildiği
görülmektedir. Bu cemiyete üyelik servetini Çin afyon ticaretinden yapan tüm
monarşi üyelerine ve Yeni Dünya Düzeni içinde üst katmanda bulunan kişilere
açıktır. Bu cemiyetteki “Pek Kıymetli” beyefendilerden bazıları içki
yasaklarını savunurlarken diğerleri Amerika Birleşik Devletleri’ne viski kaçırmaktadırlar.
Bu cemiyette 300’ler Komitesi üyesi olup ailesine ait viski satış imtiyazını
Amerika Birleşik Devletleri’nde Kennedy ailesi ile paylaşan General Earl Haig
önemlidir. İçki yasağı ve talebi karşılamak için kurulan kaçak üretim
merkezleri 300’ler Komitesi kanalıyla yaratılmış İngiliz monarşisi
ürünleridirler. Bu aslında bugünlerde ortaya atılan “zevk için kullanılan
maddelerin” yasallaştırılması projesinin bir başlangıcıdır.
300’ler
Komitesi Yuvarlak Masa Teşkilatı altında Uluslararası Stratejik Araştırmalar
Enstitüsü’nü (IISS) kurmuştur. IISS aslında MI6-Tavistok ortaklığının kara
propaganda, kanlı işler ve anti-nükleer mücadelede kullandığı bir araçtır.
Amerikan Savunma Bakanlığı IISS tarafından ele geçirilmiştir. IISS üyeleri 87
önemli haber ajansı temsilcisi ve 138 kıdemli uluslararası köşe yazarından
oluşmaktadır. Şimdi en sevdiğiniz köşe yazarının size ilettiği bilgileri
nereden aldığını anladınız mı? Jack Anderson, Tom Wicker, Sam Donaldson, John
Chancellor, Mary McGrory, Seymour Hersh, Flora Lewis, Anthony Lewis, Dan
Rather, Larry King ve Mike Wallace gibi isimleri hatırlıyor musunuz? IISS
tarafından Saddam Hüseyin ve Slobodan Miloseviç senaryolarında verilen haberler
savaşa girilmesi için özellikle üretilmişlerdir. Seymour Hersh tarafından yayımlanan
Me Lai katliamı haberi tamamen IISS’den gelmiştir. Ben size Hersh gibi
adamların araştırmalarında yaptıkları hataları göstereceğim.
IISS Lippmann
ve Bernays tarafından tanımlanan üst düzey fikir oluşturma teşkilatından başka
bir şey değildir. IISS sadece fikir oluşturmakla değil oluşturulan fikirlerin
hızlı ve büyük toplum kitlelerine ulaştırılmasıyla yükümlüdür. IISS’nin
kurulması fikri 1957 Bilderberg toplantısında ortaya çıkmıştır. Bildiğiniz gibi
Bilderberg Grubu MI6’in Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü yönetiminde
kurduğu bir kurumdur. Bu grubun amacı sosyal, ekonomik, siyasi ve dini
alanlarda umut veren sosyalistleri bularak onları etkin sosyalizmi hayata
geçirmek için pozisyonlara getirmektir.
IISS’yi kurma
fikri Lord Tweedsmuir’in oğlu Bilderberg başkanı, RIIA ve Yuvarlak Masa üyesi,
Kraliyet Ailesi’ne yakınlığı ile tanınan Alastair Buchan’dan çıkmıştır. Aynı
toplantıda İngiliz İşçi Partisi’nin yeni bir imaja kavuşması gereğine karar
alınarak İşçi Partisi lideri Dennis Healey gruba kabul edilmiştir. Toplantıya
diğer katılanlardan bir diğeri Üçlü Komisyon’un başkanı Jean Monet Duchenes’in
öğrencisi olan Francois Duchenes’tir. Bu dev propaganda makinesinin yönetim
kurulunda aşağıdakiler vardır:
-
John Loudon- IRA ve Kenya
Mau-Mau Ayaklanma Sorumlusu
-
Lazard Freres- Temsilcisi
Robert Ellsworth.
-
N.M. Rothschild- Temsilcisi
John Loudon.
Schroeder
Bank - temsilcisi Paul Nitze
-
New York Times - Temsilcisi
C. L. Sulzberger
-
Stansfield Turner - Eski
CIA Başkanı
-
Penguin Yayıncılık -
Temsilcisi Peter Calvocoressi
-
RIIA- Temsilcisi Andrew
Schoenberg.
-
Count Etienne Davignon -
Amerika İçin Post Endüstriyel Sıfır Büyüme yazarı
Köşe
Yazarları ve Muhabirler
-
Flora Lewis, Drew
Middleton, Anthony Lewis, Max Frankel, Cal Thomas, Seymour Hersh
Bilderberg
Grup, Yuvarlak Masa ve Kissinger
1957
Bilderberg toplantısında Kissinger’e Manhattan’da bir Yuvarlak Masa Ofisi
açarak Nixon yönetimine katılacak RIIA ve dolayısı ile kraliçeye sadık Yuvarlak
Masa üyelerini seçmesi talimatı verilmiştir. Kissinger’in operasyon merkezi
olarak başkan Nixon’un eskiden takıldığı Hotel Pierre’i seçmesi tesadüf
değildir. Yuvarlak Masa- Kissinger operasyonun önemi aşağıdaki gibidir:
“RIIA Başkanı
Andrew Schoefield’in emri üzerine tüm istihbarat servislerine kısıtlama
getirilmiştir. Kısıtlama Kissinger görmeden hiçbir istihbarat raporunun başkana
iletilmemesi şeklindedir. Bu şekilde Kissinger tüm istihbarat bilgilerini ve
FBI 5. Şube dahil tüm iç ve dış emniyet güçleri raporlarını başkana verilmeden
önce veto etme hakkına sahip olacaktır. Bu şekilde MI6’nın Amerika’daki
terörist faaliyetlerinin sızması önlenecektir. Bu alan zaten Morton Halperin’e
aittir. Başkan Clinton 1993 yılında Halperin’i kabinesinde üst bir göreve
atamaya kalksa da bu kişinin adaylığı Senato komitesince kabul edilmemiştir.
Kendisine sunulan bilgilerle Kissinger Nixon yönetiminde hegemonyasını
kurmuştur. Nixon’un devrilip aşağılanması sonrası Kissinger sınırsız güçle
ortaya çıkmıştır.”
Kissinger’in
sınırsız gücünü kullandığı bazı olaylara aşağıda değinmekteyim.
Kissinger
Ulusal Güvenlik Kararı memorandum No. 1’in Halperin tarafından yazılmasını
emretmiş Halperin ise Yuvarlak Masa bağlantıları sayesinde RIIA’nın belirttiği
her şeyi noktasına dokunmadan bu memoranduma geçmiştir. Memorandum Kissinger’i
Onay Panelinin başına geçirerek Amerika Birleşik Devletlerindeki en büyük güç
olmasını sağlamıştır. Tüm SALT pazarlıkları Kissinger’in ofisinden Paul Nitze,
Paul Warnke Cenevre Silahların Kontrolü Misyonundaki uzmanlarca
götürülmüşlerdir. Bu komite önemli bilgilerin Başkan Nixon’a ulaşmalarını
engellemektedir. Bunun yanında Kissinger Vietnam’dan gelen tüm sivil ve askeri
raporları değerlendiren Vietnam Özel çalışmalar grubunun başına getirilmiştir.
Kissinger ayrıca talebi üzerine tüm gizli operasyonların düzenleyicisi olan “40
Komitesi” yönetimini eline almıştır.
Tüm bunlar
olurken kendisinin her şeyin kontrolüne sahip olduğunu göstermek için Kissinger
en yakın asistanları dahil tüm tanıdıklarının FBI tarafından dinlenmelerini
sağlamıştır. Kissinger’in tüm yakın çalışma arkadaşları dinlendikleri konusunda
bilgilendirilmişlerdir. Kissinger’in bilgilendirmeyi unuttuğu ve London Times
muhabiri olarak gözüken MI6 ajanı Henry Brandon neredeyse Kissinger’in sonunu
getirmiştir çünkü London Times tarihinde böyle bir şeye izin vermemiştir.
Ellsberg skandalı ve sonrası çıkan Watergate skandalını tüm detaylarıyla burada
anlatmaya gerek yoktur ancak kısaca belirtmek gerekirse Kissinger daha
Cambridge’de okurken Ellsberg’in kontrolünü ele almıştır. Ellsberg Vietnam
taraftarı biri olduğu halde zaman içinde solcu eğilim göstermeye başlamıştır.
Amerika’daki “Yeni Sol” Yuvarlak Masa ve Siyasi Çalışmalar Enstitüsü (IPS)
kanalıyla MI6 tarafından yaratılmıştır. Aynı teknikler cumhuriyetle yönetilen
ancak Washington tarafından beğenilmeyen tüm ülkelerde kullanılmaktadırlar. IPS
Güney Afrika ve Güney Kore Cumhuriyetlerinde en önemli rolleri oynamıştır.
IPS
faaliyetleri hakkında 1990’da IPS İncelemesi, isimli bir eserim vardır.
IPS’nin başlıca görevi toplumda kaos çıkaracak fitne ve dezenformasyon
faaliyetleridir. Amerikan gençliğini hedef alan böyle bir program uyuşturucu
konusunda uygulamadadır. IPS Nixon’un arabasının taşlanması, çeşitli
bombalamalar gibi faaliyetlerle Amerikan halkında KGB, GRU, Küba istihbarat
servisi ve DGI tehdidi algısı yaratmıştır. Halk arasında bu istihbarat
servislerinin George McGovern kanalıyla Demokrat Partiyle ilişki kurdukları
yalanı yayılmıştır. Gizli hükümetçe kontrol edilip gerektiğinde 300’ler
Komitesi için “doğru” yola sokulmayan hiçbir Amerikan günlük yaşam alanı
yoktur. Bu gücün dışında kalan hiçbir resmi yetkili veya lider de yoktur.
Amerikan başkanları dahil bu korkunç örgütü açığa vurup cezalandırılmayan kişi
de yoktur. Fransız Devrimi planlayıcıları Jeremy Bentham ve Shelburne Kontu
William Petty İngiliz monarşisi tarafından kolonileri yola getirmeleri için işe
alındıkları 1776 tarihinde, İngiliz askerlerinin 1812’de genç Amerikan
devletine yapılan ihanet belgelerini yakmalarına, Watergate skandalından Kennedy
suikastına kadar 300’ler Komitesi’nin eli bizi hep “doğru” yola sokmuştur. Bu
kitap Amerikan halkının gözünü açmak için yazılmıştır. Biz özgür bir ülke
değiliz ve 300’ler Komitesi’nin gizli hükümeti tarafından yönetildiğimiz sürece
özgür olamayacağız.
Kennedy Suikastı
Kennedy
suikastı FBI ve CIA’nin önemli rol oynadıkları bir MI6 operasyonudur. Amerikan
halkının bilmesi gereken suikast öncesi Başkan’ın tüm güvenlik kalkanlarından
mahrum edilerek çaresiz bırakıldığı gerçeğidir. Dallas Polisi ve Gizli Servis
korumalarını çekmişlerdir. Amerikan Silahlı Kuvvetleri, Başkan’ı korumak üzere
eğitilmiş olmasına rağmen Silahlı Kuvvetlerin, Başkan’ı korumak için yaptığı
başvuru Gizli Servis tarafından 22 Kasım tarihinde refüze edilmiştir. Fort Sam
Houston Texas’ta bulunan 4. Ordu 112. Askeri İstihbarat Grubu subaylarından
William McKinney Albay Maximillian Reich ve Yarbay Joe Cabaza’nın 22 Kasım 1963
tarihinde “yerlerinde oturmalarını” bildiren emir karşısında isyan ettiklerini
söylemektedir. McKinney şöyle demiştir:
“Gizli
Servisin yapması gereken Dallas’taki Başkan’ı korumak için Holabird Maryland
Kampında eğitilen askerlere görevlerini yapmaları için izin vermekti.
Holabird
kampında koruma konusunda özel eğitim verilmektedir. Bu eğitimler içinde askeri
güçlerin Gizli Servise sağlayacağı destek de vardır. Destek talebimiz refüze
edilmeseydi biz Dallas’ta olurduk. ”
Kennedy
suikastı ihtilal grubu içinde büyük bir güç kaymasının işaretidir. Amerikan
yakın tarihindeki bu olay üzerinde medyanın oto sansürünü delmedikçe
vatandaşlarımızın bu suikastın arakasındaki gerçeği bulma şansları yoktur.
Tarihçiler bu olayı derinlemesine irdelemedikçe tarihçi olmaktan
çıkmaktadırlar. Diğer taraftan Amerika’yı yöneten çok önemli insanların aracı
olan medya bu olayın kapatılmasına yardım ederek büyük suç işlemiştir. Eğer
durum böyleyse tarihçiler ve gazeteciler bu cinayet sonrası aksesuar olmaktan
öteye gidememişlerdir. Zaten Warren Raporunun uydurma olduğu ortaya çıktıktan
sonra bu adamların sessizliğini başka nasıl açıklayabiliriz?
Suikast
Belgeleri İnceleme Kurulu (ARRB) Kennedy cinayetinin üstünün örtüldüğünü
gösterir 60.000’e yakın belgeyi 1994-1998 döneminde yayımlamıştır. Tarihçiler
Pearl Harbor olayına bir şekilde değinirler ancak 20. yüzyılda en az onun kadar
önemli olan Kennedy suikastı her zaman gizliliğini korumaktadır. Medya ise
Amerikan kurumları ve halkına yapılan bu hakarette eşit derecede sorumudur.
Diğer taraftan Warren Komitesi’ne önyargılı olduklarını bildiği insanları
atayan Başkan Gerald Ford da eleştirilmelidir. Warren Raporunu bulgularının tam
tersine kanıtlar ARRB tarafından Pandora’nın Kutusu gibi açılmış olmalarına
rağmen yeni kanıtlar tarihçiler ve medya tarafından ilgi görmemişlerdir.
Tarihçilerin kırk üç yıl boyunca bu trajik ve önemli olayı göz ardı etmeleri
sonucu meydan medyaya kalmıştır. Medya bilimsel bir kurum olmamakla beraber çok
güçlüdür ve “tek katil” teorisi medyaca halka inandırılmıştır. Şimdi ortaya
çıkan adli tıp delillerine göre kafatası röntgenleriyle oynandığı ve otopsi
fotoğraflarında başkasının beyni kullanıldığı anlaşılmaktadır. ARRB otopsi
gecesi orada bulunan patologları röntgenlerde gözüken mermi parçası konusunda
sorgulamış ancak üç patologdan hiçbiri bu mermi parçasını gördüğünü
hatırlamamıştır.
(Kaynak: Harrison
Livingstone “High Treason”)
Aslında
otopside iki mermi parçası çıkarılmıştır ancak şimdi Ulusal Arşivde bulunan bu
parçaların 6.5mm’lik mermiyle alakaları yoktur. ARRB’ye göre Kennedy’nin
başının arkasından vurulduğunu gösteren tek delil otopsi fotoğraflarıdır. Hal
böyleyken patologlar neden bunu hatırlamamaktadırlar veya bu konu hakkında
ifade vermek istememektedirler? Daha da enteresan olan otopsi fotoğraflarını
çeken makine diye kanıt dosyasına giren fotoğraf makinesi ile arşivlerdeki
filmler birbirlerine uymamaktadırlar. Tüm kanıtlar zamanında Temsilciler
Meclisi Suikast Komitesi’ne gösterildiklerinde Komite bazı kanıtları yok mu
etmiştir?
ARRB’den
Jeremy Gunn ve Douglas Horn orijinal otopsi raporlarında kullanılan
fotoğrafların kaybolduğunu söyleyen tanıklarla konuşmuşlardır.
Tanıklar kayıp fotoğraflarda kafatasının arkasında değil önünde mermi
deliği bulunmaktadır. Anlaşıldığı kadarıyla “tek katil” teorisini desteklemek
için Temsilciler Meclisi Komitesi’ne yeni fotoğraflar verilmiştir. (Kaynak:
Gunn and Horn, Mantik Sturdivant)
Bir başka
kafa karıştırıcı husus ARRB başkan koruma raporlarını Gizli Servisten resmen
istedikten sonra bu raporların imha edilmeleridir. Adaleti böyle engelleyen
kişi ve kişiler yargılanmaktan nasıl kurtulmaktadırlar? Ne zamandan beri kanıt
saklamak veya yok etmek suç değildir? Burada ARRB Raporu sayesinde tarihi
gerçekleri saptıran bir komplonun olduğu görülmektedir. Bu sahtecilik en üst
düzeyde tarihi gerçekleri saptırmak amacıyla yapıldıklarından suç daha da
büyüktür.
Tüm bu
kanıtlar ışığında artık Warren Komitesi raporu geçersizdir. Artık tarihçi ve
gazetecilerin halk içine çıkacak yüzleri kalmamıştır. Artık “Tavistock”tan
bahsedenlerin “paranoyak” veya “komplo manyakları” diye etiketlenemeyecekleri
de anlaşılmıştır.
Bu tip
suçlamalar doğru tartışmaları saptırmak veya gerçekleri söyleyenleri küçük
düşürmek amacı taşımaktadırlar. Aynı taktikler Dışişleri Bakanlığı’ndaki bir
gizli grubun 300’ler Komitesi emirleri doğrultusunda Çin’in komünistleşmesi
için çalıştığını ispatlamaya yönelik McCarthy Senato sorgusu karşısında da
kullanılmışlardır.
McCarthy’ye
yapılan saldırılar başarısız olsalardı Pearl Harbor belki olmayacak, belki
Amerika II. Dünya Savaşı’na girmeyecek ve belki Çin komünist rejimi
benimsemeyecekti. Kennedy öldürülmese Vietnam Savaşı duracaktı.
McCarthy’e
uygulanan tacizlerin aynısı Kennedy suikastında cinayeti tezgahlayanlardan
olduğundan şüphelenilen Clay Shaw’u tutuklamak isteyen New Orleans Bölge
Savcısı Jim Garrison’a da uygulanmışlardır. O uğursuz Kasım günü Dealey
Plaza’yı saran sis perdesi hâlâ Kennedy suikastını kapamaktadır ancak hiçbir
sis sonsuza kadar süremez. Her zaman söylediğim üzere Washington’daki
düşmanımız Moskova’dakinden daha korkunçtur.
Tavistock
propaganda fabrikası sayesinde Kennedy suikastı sürecinde Amerikan halkının
dikkati Moskova’dan gelecek komünizm tehlikesine çekilerek cinayet örtbas
edilmiştir. Bu cinayetin işlendiği günden bugüne kadar saklı kalması klasik bir
vaka çalışması olabilir. Benzer yalan ortamı CIA’nin kesintisiz ve ölümcül
gelişiminde yine Tavistok Enstitüsü tarafından yaratılmıştır. CIA Amerikan
halkı veya devleti için değil 300’ler Komitesi için oluşturulmuş bir kurumdur.
İran Şahı’nın devrilmesi olayında olduğu gibi CIA 300’ler Komitesi planlarının
uygulayıcısıdır. Bu tehlikeli örgüt Amerikan Anayasası ile bağlı değildir ve
korkak Kongremizin yeterli cesareti göstererek bu örgütün fonlarını kesmesiyle
ancak yok edilebilir. New York Times gazetesinin yaşayan en önemli
muhabirlerinden Arthur Krock Amerika Birleşik Devletleri’nde bir gün darbe yaşanacak
olursa bunun silahlı kuvvetler değil CIA tarafından gerçekleştirileceğini
belirtmektedir. Bu örgüt çok büyük gücü olup kimseye hesap verme mecburiyetinde
olmayan bir yapıdır.
Kennedy
suikastında Oswald resmen tek katil olarak açıklandığından tarihçi ve
gazeteciler ARRB tarafından ortaya çıkarılan delillerin karartılması gerçeğini
inceleme ve halka duyurma zahmetine girmemişlerdir.
Araştırmalarım
ve gözlemlerim adli tıp raporlarının değiştirildikleri ve kanıta dayanmayan
beyanatların verildiklerini kesin şekilde göstermektedirler. Bu dayanaksız
beyanatlara en güzel örnek hiçbir patolog ile görüşmeden ve hiçbir adli tıp
raporuna dayandırılmadan Gerald Ford’un “tek katil, tek kurşun” tezini
doğrulamak için Kennedy’nin boynunun arkasından tek bir mermi ile vurulduğunu
belirtir sözleridir. Ford adli tıp uzmanını mıdır? Bu sözleri sarf eden Ford
Kennedy’nin boynunun arkasında hiçbir yara görmemiş görgü tanıklarını, o gün
Elm Caddesinde ağaçlara çarpan pek çok merminin sesini duyan halkı yok
saymaktadır. Böyle iddialı bir açıklamayı Ford kendisine verilen hangi yetkiye
dayanarak vermiştir ve Ford’un bu açıklaması neden medya tarafından
sorgulanmamıştır?
İşte tüm bu
nedenlerle Kennedy suikastının peşini bırakmamamız gerekmektedir. Bu büyük
yalan ve onun kara lekesinin Amerikan halkı ve vicdanında kalmasına ve gerçeğin
sonsuza kadar saklanmasına izin verilmemelidir.
Tarihçiler Sınıfta Kalmıştır
Tarihçiler Ford’un beyanatını
her zaman gerçek olarak kabul etmişlerdir. Amerikan tarihçileri
mesleklerinde sınıfta kalmışlardır. Tarihçiler konuşmaları gereken zamanda
susmuşlardır. Tarihçilerin Warren raporundaki anormalliklere duyarsız kalışları
Amerikan halkının görmesi gereken gerçeklerin örtülmesine zemin hazırlamıştır.
Tarihçiler tarih karşısında kendilerine göre sorumlulukları olmayan gazeteciler
ile birlikte hiçbir hakları olmamasına rağmen gerçekleri örtbas etmişlerdir.
Allahtan tüm
tarihçiler “suskunluk yasasının” kapsamında değillerdir. Birkaç cesur tarihçi
isimlerini ve mesleklerini riske atarak doğruları konuşmaktan kaçınmamıştır.
Bunlardan biri Güneydoğu Louisiana Üniversitesi tarih bölümünden Prof. Dr.
Michael L. Kurtz’tur. Son yirmi yıldır verdiği suikastlar dersinde Kurtz
meslektaşlarının sessizliğini bilimsel makalelerle destekli şekilde protesto
etmektedir. Ayrıca Hugh Trevor Roper gibi Kennedy suikastının bir komplo
olduğunu derhal gören ve söylemekten çekinmeyen birkaç Avrupalı yazar da
vardır. Gerçeği görerek Amerikalı meslektaşlarından farklı olarak Kennedy
suikastındaki büyük komployu ispatlamaya çalışan Avrupalı gazeteciler de
bulunmaktadır.
Bu
gazetecilerden biri Fransa’nın prestijli gazetesi Le Figaro haber şefi Leo
Sauvage’dir. Mart 1963 tarihinde yani Warren raporunun yayımlanmasından sadece
altı ay sonra Sauvage The Oswald Davası isimli kitabını yayımlamıştır.
Avrupa’da çok tutulan bu kitap Amerika’da kabul görmemiştir.
Aslında Sauvage
kitabının Amerika’da yayımlanması için New York Times ile bir sözleşme
imzalamıştır. Ancak 300’ler Komitesi üst kurulunda bulunan ve New York Times’in
sahipleri olan Sulzberger ailesi Warren raporu yayımlandıktan sonra
imzaladıkları sözleşmeden geri çekilmişlerdir. İşte bu davranış tarzı McCarthy
soruşturması sırasında New York’taki gökdelenlerden yalanlarını gür sesleriyle
haykıran Amerikan basın patronlarının gerçek yüzüdür. Basın veya medya Kennedy
suikastının Amerikan halkı gözünde İç Savaş gibi tarihin bir dip notu olmasını
istemektedir. Ama durum böyle değildir. Bu olayın tarihin sayfalarında bu
şekilde yer almasını önleyecek pek çok yanıtlanmamış soru ve çelişki
bulunmaktadır.
Amerikan
halkı bu oldu bittiye izin vermemelidir. Ulus olarak Amerika Birleşik
Devletleri Tek Dünya Devleti - Yeni Dünya Düzeni tezgâhına son hızla ilerlerken
Kennedy suikastını unutmamamız gerekmektedir. Halkın dikkatine sunulmayan durum
Amerika’daki Yeni Dünya Düzeni tezgâhının tam da genç başkanın ölümü sonrası
gündeme getirilmiş olmasıdır. Kennedy’nin ölümü sonrası 300’ler Komitesi diye
bilinen ve Amerikan devletinin en üst düzeyine çöreklenmiş gizli paralel
yapının lehine çok büyük bir güç kayması yaşanmıştır.
(Kaynak:
Deep Politics and the Death of John F. Kennedy, Peter Dale Scott)
Kanadalı bir
tarihçi olan Scott’a göre Kennedy’nin tüm görev süresini tamamlaması halinde
Amerika Vietnam Savaşı’ndan erkenden çıkacaktır. Hatta Kennedy suikastı sonrası
tetiklenen tarihsel gelişim de farklı olacaktır. Örneğin BBaşkan Clinton yıllar
sonra seçilemeyecek dolayısı ile Yugoslavya ve Irak savaşları devam
etmeyeceklerdir.
(Kaynak: John F.
Kennedy and Vietnam, 1999 John Newman)
Gerald Posner
Warren raporunun en büyük destekçilerindendir. Bu kişi hakkında gerçekleri
Michael Parenti ve Gary I. Aguilar’ın son zamanlarda ortaya koymuşlardır. Konu
hakkında bir başka referans kitabı Harry Livingstone tarafından 1995’te
yayımlanan Killing Kennedy isimli eserdir. Konu hakkındaki referanslara
HSCA baş danışmanı Robert Blakely’in 15-21 Kasım 1993 tarihlerini kapsayan Haftalık
Washington Post baskısındaki makalesi, Wisconsin Üniversitesi
tarihçilerinden David Wrone’nun Şubat 1995’te Journal of Southern History’de
yayımlanan makalesi eklenebilirler.
Oswald’ın
Kennedy suikastındaki tek tetikçi olduğu inancı hâlâ yaygın olmakla beraber
Dale Scott ve Henry Hurt gibi kişilerce bu inanç çürütülmektedir. Ama “Büyük
Yalan” yok olmakta hâlâ direnmektedir. Kennedy suikastında James Jesus Angleton
ve kendisine bağlı gizli Karşı Haber Alma, Özel Araştırma gruplarının işlevleri
nelerdir? Angleton’un rolü eski Silahlı Kuvvetler İstihbarat görevlisi
yazar-tarihçi John Newman tarafından Oswald ve CIA isimli eserde verilmektedir.
Bu kitapta Oswald’ın tutarsız bir kişiliği olmadığı gibi Deniz Kuvvetleri
İstihbarat Servisinde çalışan çok zeki biri olduğu anlatılmaktadır.
Kennedy
cinayeti bugün için çok önemli olup artık her gün yeni “Kennedy Dosyaları”
açıklanmaktadır. 300’ler Komitesi’nin hâlâ Amerika’yı yönettiği gerçeği
ortadadır ve dolayısı ile suçlular cezadan kaçabilmektedirler. Kennedy suikastı
ile gerçekleştirilen “rejim değişikliği” milyonlarca Amerikan vatandaşının
gözleri önünde yaşanmıştır. Hâlâ halk bu olayın neden ve kimler tarafından
gerçekleştirildiğini bilmemektedir. Bu konuda biraz aydınlatıcı bilgi
vereceğimi ümit ediyorum. Tarihçilerin çoğu ya da tarih bilimi, Warren raporu
üçkâğıtçılığını oluşturan yüzlerce uyduruk delili araştırarak çürütmeyi
reddetmektedir. Burada saklanan gerçeklerin en ufak kısmını ifşa etmemiz bile
çok önem taşımaktadır. Kennedy suikastına bakarken aşağıdaki referans
noktalarını dikkate almamız gereklidir:
-
John F. Kennedy neden
öldürülmüştür ve cinayet neden halkın gözü önünde cereyan etmiştir?
-
Bu cinayette emri kim
vermiştir ve katiller kimlerdir?
-
Başarılı bir örtbas
operasyonu ile cinayeti planlayanlar ve katiller kaybolup gitmişlerdir.
Bu noktaları
elimden geldiğince açıklamaya çalışacağım. Söylediklerimin bazıları kabul
görürken diğerleri göz ardı edileceklerdir. Sizler yani okurlarımdan tek ricam
açıklamalarımı önyargısız okumalarıdır.
22 Kasım 1963
tarihinde Amerika’yı derinden sarsan bir olay yaşanmıştır. O uğursuz günde
uzmanlarca planlanmış bir cinayet Dallas Dealey Plazada toplanmış binlerce
vatandaş ve milyonlarca televizyon seyircisinin gözleri önünde işlendiğinde
mermi sesleri tüm dünyada yankılanmıştır.
Suikast iki
yıllık titiz bir planlama sonucu ortaya çıkmış ve Amerika’nın en keskin
nişancıları olan üç kişilik bir grup tarafından 100 metre menzilli 7.65
kalibrelik Mauser tüfekleriyle gerçekleştirilmiştir. O gün Amerika ve tüm Batı
dünyası derin bir travmatik şoka girmiştir. Dealey Plazada cereyan eden kanlı
olay kurucularımızın ülkemiz için oluşturdukları rotayı kökten değiştirmiştir.
Bu cinayet sonrası Amerikan sosyal yaşamında hâlâ etkileri devam eden ve
uyuşturucu kültürünün yerleşmesini sağlayan Vietnam Savaşı hızlanmıştır. Bu
savaş hâlâ bu ülkenin siyasi ve ekonomik yaşamını etkilemektedir.
John F. Kennedy neden öldürüldü?
Kennedy ailesinin hikâyesi
oldukça iyi bilindiğinden burada tekrar detaylı anlatmaya gerek görmüyorum.
Kennedyler İrlandalı isyancılar olarak bilinirler. “Baba Joe” yani John’un
babası savaşta Almanya’yı desteklediğini söyledikten sonra Amerika Birleşik
Devletleri Londra Büyükelçiliği’nden alınmıştır. 300’ler Komitesi hizmetkârı
Roosevelt ve tüm savaşların sorumluları olan uluslararası bankerler “Baba
Joe”yu harcamışlardır. Joe Kennedy Londra’dan geri çağrılmıştır ancak kendisine
yapılan bu hakareti hiçbir zaman unutmamıştır. Joe Kennedy ve oğulları
Roosevelt gibi edilgen bir hizmetkâr olmayı hiçbir zaman kabul etmemişlerdir.
Beyaz Saray’a seçildiğinde John F. Kennedy bunun kendi başarısı olduğunu
sanmaktadır. Gizli güç genç Kennedy’i ürkütmemek için profilini bu süreçte çok
düşük tutmaktadır. Başta nazikçe ancak sonradan tüm şiddetiyle 300’ler Komitesi
Kennedy’nin boynuna taktıkları dizginleri kabul etmesini talep etmektedir.
Durumu fark eden Kennedy başkanlık üzerindeki tüm vesayeti kaldıracağını haykırmaya
başlamıştır.
Kennedy
araştırmaları gösterdiği üzere bir İngiliz örgütü olan Kraliyet Uluslararası
İlişkiler Enstitüsü (RIIA)’nın başkanlığı ve Amerika Birleşik Devletleri
üzerindeki hegemonyasını fark etmişti. Kennedy ulusları kontrol eden gizli teşkilatlardan
nefret etmekteydi ve ait olduğu Katolik Kilisesi ile Masonluk arasındaki
düşmanlık çerçevesinde devletin üst düzey pozisyonlarında bulunan Mason sayısı
karşısında dehşete düşmüştü. Kennedy büyük Disraeli’nin (Lord Beaconsfield) bir
keresinde söylediği “Seçilmiş hükümetler ülkeleri nadiren yönetirler.” sözünü
iyi bilmekteydi. Kennedy ayrıca Winston Churchill’in Amerika ve İngiltere
arasında özel ilişki bulunduğu şeklindeki sözlerinin de farkındaydı. Başkan
bunun “özel ilişkiden” çok “özel kontrol” olduğunu biliyordu.
Kennedy’nin
yabancı devletlerin başkanlık üzerindeki kontrolünü kaldırma çabaları özellikle
Kruçev, RIIA, CIA ve Beyaz Saray yetkililerince kandırıldığını anladığı Küba
Misil Krizi esnasında sertleşti.
Kennedy şöyle
kandırılmıştı: Kruçev CIA’nin Amerika için büyük tehdit olarak gösterdiği
Ruslarca Küba’ya gizlice yerleştirilen misilleri kaldırmaya razı olmuştu.
Aslında bu misiller kısa menzilli ve neredeyse kullanım süreleri dolmuş
silahlardı. Buna karşılık Amerika Türkiye’ye yerleştirdiği son model uzun
menzilli roket sistemlerini kaldırdı. Yani sonuçta kaybeden Amerika olmuştu.
Kennedy Küba
Misil Krizindeki fiyaskonun CIA ve özellikle Henry Kissinger gibi Beyaz Saray
yetkililerinin sorumluluğunda olduğunu gördüğünde eşine Kissinger’in Beyaz
Saray’a alınmaması için gerekli emirleri verdiğini söylemiştir. Kissinger’in
Beyaz Saray’dan atılması 300’ler Komitesi’ne ağır bir darbedir çünkü Kissinger
RIIA’nın başkana danışmanlık yapan en önemli adamıdır.
Burada Henry
Kissinger’in başkan Nixon’un görevinden alınmasında da büyük rol oynadığını
tekrar hatırlatmak isterim. Başkan Kennedy’nin Kissinger’e koyduğu yasak
İngiltere ve Amerika arasındaki “özel ilişkideki” iletişimi fena şekilde
bozmuştu. Tabii ki buna 300’ler Komitesi’nin oluru yoktur. Kissinger’in RIIA
adına kuryelik yaptığını eski Sovyet ajanı Oleg Penkovsky ortaya çıkarmıştır.
Beyaz Saray güvenlik amiri MI6 ajanı McGeorge Bundy Başkanla yüz yüze görüşmesi
için harcanan tüm çabalara rağmen Penkovsky’i Kennedy’den uzak tutmuştur. Ancak
McGeorge Bundy’e karşı çarpışanlar bir yolunu bularak gizli belgeleri Beyaz
Saray’a sokarak başkana ulaştırmışlardır. Belgeleri inceleyen Kennedy özellikle
Kissinger tarafından nasıl ihanete uğratıldığını ve 300’ler Komitesi’nin ülke
üzerindeki kontrolünü açıkça görmüştür. Artık durumdan haberdar olan başkan
Güney Vietnam’daki savaşın durdurulması ve Amerikan askerlerinin en kısa sürede
geri çekilmeleri konusunda 263 numaralı memorandumu yayımlamıştır.
Kennedy 2
Ekim tarihinde Savunma Bakanı McNamara’dan çok gizli emrini Dışişleri Bakanı ve
Genel Kurmay Başkanına duyurmasını talep etmiştir. Emre göre tüm Amerikan
askerleri Ekim 1965 itibarı ile Vietnam’dan çekileceklerdir. Bu noktada Kennedy
300’ler Komitesi’ne en can alıcı darbeyi vurmak istemiştir yani Komitenin
Federal Rezerv Bankaları kontrolünü kaldırmak istemiştir. Belki aranızdan
birileri “Böyle bir kontrol olamaz.” diyebilirler. Bu nedenle vatansever
parlamenter ve Temsilciler Meclisi Bankacılık Komitesi Başkanı Louis T.
McFadden’in aşağıdaki sözlerini aktarmak isterim:
“4 Mayıs 1933 Perşembe
İngiltere kârını konsolide etmeye başlamıştır. Temmuz 1931 tarihinde
Londra’da yapılan 7. Güç Konferansı’nda imzalanan sözleşme ile birlikte Federal
Rezerv sistemi Uluslararası Takas Bankası kontrolüne girmiş ve İngiltere
Amerika Birleşik Devletleri’nin boynuna taktığı ilmeği sıkmaya başlamıştır...”
McFadden eski sosyalist Ramsey McDonald’ın Federal Rezerv Bankasının
yönetimini uluslararası bankerlere bırakmak için Amerika’ya geldiğini ve
Amerikan halkının aleyhine nasıl bir suç işlendiğini açıklamaktadır:
“4 Mart öğlen saatlerinde Roosevelt bir eli İncil üstünde olmak üzere
Amerika Birleşik Devletleri Anayasasını koruma ve muhafaza etmek üzerine ant
içmiştir. 5 Mart 1933 gece yarısı ise aynı Roosevelt Amerikan halkının mal
varlığına el koymuştur. Başkan Federal Rezerv’in altın karşılığı veya altına
pariteyle bağlı para basımına son vermiştir. Bu gün Amerikan halkının elinde
para niyetine kâğıt parçaları bulunmaktadır. Hazine bu kâğıt parçaları
karşılığını altın veya gümüş olarak ödememektedir.”
Bilinmeyen bir şahsın McFadden’in konuşma tutanaklarını gizlice Beyaz
Saray’a sızdırması sonucu Kennedy Federal Rezerv sisteminin gözden geçirilmesi
için emir erir. Gözden geçirme raporları sonrası Kennedy Amerika Birleşik Devletleri’nde
Anayasal paranın basılması için kararname çıkarır.4 Temmuz 1963 tarihli ve
11110 numaralı kararnameye göre Federal Rezerv bankalarınca basılan Federal
Rezerv banknotları yerine Hazineden Amerikan Doları basması istenir.
Kararnameler kurucularımız tarafından anayasal kabul edilmelerse de hukuka
uygun olmaları halinde kanun hükmündedirler. Bu anayasal hüküm nerededeyse tüm
başkanlarımız tarafından ihlal edilmiş olup Theodore Roosevelt binden fazla
kanun hükmünde kararname imzalamıştır. Kennedy’nin Federal Rezerv sistemini
baypas ederek tasfiyeye götürmesi Londra ve Washington’daki hainleri paniğe
sürükler çünkü bu durumda 300’ler Komitesi’nin para kaynakları kurutulmaktadır.
Hâzineye Amerika Birleşik Devletleri Doları basma görevini veren kanun hükmündeki
kararnamenin yayımlanması sonrası 300’ler Komitesi üst düzey bir toplantı
düzenleyerek Amerika’yı kontrol etmelerine olanak sağlayan mekanizmaya yapılan
bu saldırıyı değerlendirir.
Federal Rezerv sistemini pasifize etme kararı sonrası Kennedy yabancı
devlet ve organizasyonların hükümranlıklarına son verecek bir dizi karar alır:
-
55,56 ve 57. Ulusal
Güvenlik Aksiyon memorandumları uyarınca CIA’nin çoğu yetkisi Genel Kurmay
Başkanlığı’na devredilir. Bu kararlar James Jesus Angleton ve Dulles kardeşleri
paniğe sokar.
-
Kennedy Moskova ile Nükleer
Denemelerin Yasaklanması Anlaşmasını imzalar ve Sovyetler Birliği ile
ilişkilerin geliştirileceği mesajını verir.
-
Kennedy “Soğuk Savaşı”
bitirme mesajları vermektedir.
-Büyük petrol firmaları ve uluslararası dev şirketlere avantaj sağlayan
vergi yasaları kaldırılırlar.
-
Kennedy Nathan Goldman ve
Meyer Lansky’nin Amerika Birleşik Devletlerinden sınır dışı edilmeleri emrini
verir. FBI Başkanı J Edgar Hoover’ın gitmesi gereği hakkında söylemlerde
bulunur.
Homoseksüelliği herkesçe bilinen Hoover istifa etmeyi kabul etmeyince
Başkan Kennedy’nin kardeşi Robert Kennedy bir gün Hoover’ın ofisine zor zapt
ettiği bir kurt köpeği ile girerek “Oğlanlardan nefret ediyorum!” diye bağırır.
Göründüğü kadarıyla Katolik öğretisi içinde yetişen Kennedy kardeşler Hoover’in
özel yaşamından ve erkek arkadaşı Clyde Tolson’dan çok rahatsızdırlar.
Washington’daki gizli paralel yapıyı paniğe sokan bir başka olay ise
Kennedy’nin devlet sırlarına karşı çıkmasıdır. 27 Nisan 1961 tarihinde bir grup
gazeteciye Kennedy şunları söylemiştir:
“Sır açık ve özgür toplamlarda iğrenç bir kavramdır. Biz gizli
örgütler, gizli yemin törenleri ve toplantılara kesinlikle karşıyız. Olası
tehlikelere karşı gerçeklerin gizlenmelerinin toplamlara yarardan çok zarar
verdiklerine azan süre önce karar verdim. ”
Kennedy’e
yanıt gelmekte gecikmeyecek ve Başkan halkının gözünün önünde en acımasız
şekilde cezalandırılacaktır. İstihbarat kaynaklarım Texas Valisi John
Connally’nin katil çetesine ekstra “bonus” sağladığını belirtmektedirler. Belki
de bu nedenle Dallas halka açık infaz için ideal yer olarak seçilmiştir.
Connally
suikast tarihinde Amerika Birleşik Devletleri’nin Ortadoğu politikalarını
petrol firmaları ve İsrail’e karşı olmakla suçlamakta ve değiştirilmelerini istemektedir.
Şimdi
araştırılması gereken konu:
Kennedy
suikastından kim sorumludur ve cinayeti kim işlemiştir?
Bu konu
yüzlerce kitap, açık oturum ve filmde işlenmiş olup size sunacağım senaryonun
gerçeğe en yakını olduğunu düşünmekteyim. İstihbarat kaynaklarına göre 300’ler
Komitesi Kennedy’nin başkanlıktan alınmasına karar vermiştir. Kennedy’nin Küba
Misil krizinde alevlenen öfkesi, Vietnam Savaşı’na son verme isteği, ulusal
para birimi üzerine yayımladığı kararname ve kendisini Beyaz Saray’a çıkaranların
sözlerine kulak kendisinin Komite için gerekliliğini ortadan kaldırmıştır.
Kennedy’nin para veya seks ile satın alınması da sözkonusu değildir çünkü
başkan bu iki şeye fazlasıyla sahiptir. Burada Kennedy’nin 300’ler Komitesi
karşısında galip geleceğini özellikle de para kontrolünü ele geçirmeden bunu
yapabileceğini düşünmek hayalperestlik olacaktır. Amerikan halkının bilmediği
kararname sonrası Amerikan Hazinesinin 4 milyar dolar tutarında yeni Amerikan
Doları bastığıdır. Bu yeni paralar dolaşıma konsa Federal Rezerv yani 300’ler
Komitesi’nin para kaynakları üzerindeki hegemonyası sona erecektir.
Hz. İsa
karanlık güçlere hizmet eden maneviyatları sapık siyasi grupların her milletin
başına musallat olduğunu belirtmektedir. Ben de Amerikan tarihinde yaptığım araştırmalar
sonucu 300’ler Komitesi denen bu kara örgütün elinde olduğumuzu fark etmiş
durumdayım.
Bazı komplo
teorisyenleri sadece CFR, Üçlü Komisyon, Bilderberg Grubu, Rhodes Vakfı ve
Yuvarlak Masa teşkilatının 300’ler Komitesi denen canavarın icra merkezleri
olduğunu savunurlar. Bazıları bu organizasyonun gerçek liderlerinin Masonluk,
Kafatası ve Kemikler, Parşömen ve Anahtarlar ya da İlluminati örgütlerinde
olduklarını iddia ederler. Konuya yeni giren komplo teorisyenleri ise her şeyi
dolayısı ile Kennedy suikastını de Yeni Dünya Düzenine bağlamaktadırlar.
Aslında Yeni Dünya Düzeni veya Tek Dünya Devleti kavramları 4000 yıldır
varlıklarını sürdürmektedirler. 1917 yılında Komünizmin ortaya çıkmasıyla bu
kavramlar iyice açığa çıkmışlardır. Kennedy suikastı ve Nixon skandalı 300’ler
Komitesi’nin Amerika’daki acımasız terör gücünü göstererek tüm Amerikalı
siyasileri korkutmayı amaçlayan şovlardır.
Kennedy
Projesi İngiliz İstihbarat Servisine Verilir?
Başkan Kennedy’nin ortadan
kaldırılma işi İngiliz gizli istihbarat servisi MI6 Kuzey Amerika Masası eski
şefi Sir William Stephenson’a verilir. Stephenson 1938 yılında Başkan Roosevelt
ile Winston Churchill’in temsilcisi olarak görüşen kişidir. 1938 buluşmasında
enteresan olan o sırada Churchill’in İngiliz Başbakanı olmayışıdır. Amerika’yı
her zaman yönetmiş olan İngiliz hükümdarları dünyayı kanlı bir savaşa sokma
hevesindedirler ve o an Churchill Başbakan olarak değil 300’ler Komitesi
yöneticisi olarak Stephenson’nu Roosevelt’e gerekli emirleri vermek üzere göndermiştir.
Sözlü emir
verme yöntemi Kraliçe I. Elizabeth’e bağlı çalışan ünlü casus Sir Francis
Walsingham’dan beri devam eden bir gelenektir. Bu yöntem ileride ortaya
çıkabilecek yazışmaları baştan önlemektedir. İngiliz dış politikasının
uygulanmasında MI6 casuslarının kullanılmalarına bir başka örnek ise Bolşevik
Devrimi’nde Troçki ve Lenin’i sürekli kontrol eden Bruce Lockhart’tır. MI6
halen Kraliçe II. Elizabeth adına dış politika icra etmektedir ve kraliçenin
yerine geçecek kişi zamanında da bunu yapmaya devam edecektir.
Kraliyet
ailesinin yakın dostu olan Stephenson usta bir casustur ve MI6 içinde Kraliçeye
direkt bağlı çalışan elit Özel Operasyonlar Birimini yönetmektedir (SOE
-“1001”). Aslında Stephenson’un Roosevelt’e söylediği Tavistock İnsan İlişkileri
Enstitüsü’nce kavramlaştırılan “Amerika ve İngiltere arasındaki özel ilişkinin”
önemidir. Bu özel ilişki devlet veya özel kurumların her düzeyinde hatta resmi
gizli belgelerde bile geçerli olacaktır.
“Özel İlişki” kelime anlamından
farklı bir anlam taşır ve kendine özgü bir yaşamı vardır. Stephenson
Roosevelt’e “Özel İlişkinin” bir parçası olarak Stratejik Servis Ofisini (OSS)
Amerikan istihbarat servisi olarak kuracağını söylemiştir. Bu kurum daha sonra
CIA adını alacaktır. Stephenson ayrıca bu kurumu idare edeceğini ve olası
savaşa karşı hazırlayacağını Roosevelt’e anlatmıştır. Halen CIA bir İngiliz
kurumudur ve İngiltere tarafından yönetilmektedir. Burada dikkat edilmesi
gereken 1938 yılında gelecekteki büyük değişikliklerin Roosevelt’e aktarılmalarıdır.
Stephenson bir yıl sonra çıkacak savaşı önceden bilmektedir. Bu görüşme
hiçbir şekilde resmi kayıt altına alınmamış olup Roosevelt’in Amerikan halkını
hiç istemediği bir savaşa sürüklemesine zemin hazırlamıştır. Bu görüşme ayrıca
İsrail devletinin kurulmasına ve milyonlarca Amerikalının yaşamlarına ve
korkunç devlet borçlanmasına neden olacak Kore ve Vietnam savaşlarına da yol
açmış, Amerikan halkını tam anlamıyla 300’ler Komitesi’ne bağlı Wall Street,
uluslararası bankerlere köle haline getirmiştir.
300’ler
Komitesi’ne bağlı bankerler I. ve II. Dünya Savaşı borçlarının hemen
ödenmelerine karşı çıkmışlardır. Bu bankerler borç ödemelerinde faiz kazancı
için ödemesi ancak 1930’da biten Amerikan İç Savaş borçlarının tasfiyesi
takviminde ısrar etmişlerdir. Rothschild’ler İç Savaş borçlanması protokolüne
aykırı olarak sözlerinden dönmüşler ve savaş borçlarının gümüş olarak
ödenmesini kabul etmeyeceklerini Amerikan makamlarına bildirmişlerdir. Kennedy
suikastı için Stephenson OSS zamanında sağ kolu olan ve kendisi gibi Kanada
vatandaşı Binbaşı Mortimer Louis Bloomfield’i göreve getirmiştir.
Bloomfield
Stephenson tarafından FBI’ın karşı istihbarat bölümü olan 5. Bölümünün başına
getirilmiş ve II. Dünya Savaşı sonuna kadar bu mevkide kalmıştır. Hıristiyan
olmamasına rağmen Kudüs Düzeni isimli örgüt üyesi ve FBI başkanı J. Edgar
Hoover’ın yakın arkadaşıdır. Ne enteresan ki CIA ve FBI’ın 5. Bölümü iki
Kanadalı tarafından uzun yıllar yönetilmişlerdir. Daha sonra önemini
göreceğimiz şekilde Hoover ve Bloomfield rahip Carl McIntyre ve General John.
B. Medaris ile çok yakın dostturlar.
Tüm bunlar
300’ler Komitesi’nin Amerika Birleşik Devletleri iç ve dış siyasetinde elinde
bulundurduğu gücü ve kontrolü göstermektedirler. Stephenson ve Bloomfield Özel
Operasyonlar Birimi (SOE) ve MI6 çalışanlarıdırlar. Bu kurumun hikâyeleri daha
önce orada çalışan Ian Fleming tarafından “James Bond” filmlerine konu
olmuştur. Belki Bond filmlerindeki senaryolar kurgudur ancak bu örgüt kurgu
değil gerçektir. “Fleming” isminin şahsın kendi ismi mi yoksa MI6 tarafından
verilen ikinci ismi mi olduğu hâlâ şüphelidir. İngiliz istihbarat örgütü
İngiliz parlamentosuna hesap vermez ve direk olarak monarşi tarafından
fonlanır. Dolayısı ile MI6’in başındaki birkaç kişi dışında
Stephenson-Bloomfield misyonunu bilen kişi yoktur.
Stephenson
ile birlikte çalışan Bloomfield dünya tarihindeki en başarılı suikast ve örtbas
etme operasyonunu planlamıştır. Bu başarının arkasında Alman Komünist Willi
Munzenberg’in geliştirdiği ve MI6 tarafından Bolşevik Devrimi’nde kullanılan
“hücre” yapılanması sistemi bulunmaktadır. Munzenberg birçok tabela firması
arkasından operasyon yapma olanağı sağlayan sistemin mucididir.
Winston
Churchill gibi ünlü kişilerin temsilciliğini yapan Sir William Stephenson
Jamaika’daki Montego Körfezinde bulunan Tryall Sitesinde yaşamaktadır.
Stephenson buraya “Tryall Kulübü” demektedir. Zengin İngiliz emeklilerin
yaşadığı bu yerde lan Fleming’in ilk “James Bond” filminin çekilmesi tesadüf
değildir. Bu yerde yaşayan lan Fleming, Binbaşı Louis Mortimer Bloomfield ve
Edward Plunkett Taylor gibi kişilerin istihbarat örgütleri ve gizli
operasyonlarla olan ilişkileri de tesadüf değildir. 1940 yılında Toronto’ya MI6
“Özel projeleri” için gönderilen Taylor daha sonra Washington’daki gizli
iletişimi sağlamak üzere Churchill’in temsilcisi olarak atanmıştır. Taylor’un
görevleri arasında “Tarafsızlık Kanununa” aykırılıktan Amerika için yasal
olmayan ancak Lord Beaverbrook (Max Aiken) tarafından üstesinden gelinen
İngiltere’ye silah sanayinde kullanılmak üzere yapılan hammadde satışı vardır.
Bu işi gizlice becermek için Argus Grup isimli ticari kurum kurulmuştur. Kurum
HSBC Bank sahiplerinden Keswick ailesi, Rupert Hambro ve Sir James Goldsmith
tarafından finanse edilmiştir. Amerikalıların çoğunluğu hâlâ Amerika’nın
Stephenson ve Roosevelt arasında kararlaştırılan “Özel İlişki” çerçevesinde
300’ler Komitesi’nce yönetildiğinin farkında değildir.
1956
Bloomfield Montreal’e gönderilerek gizli operasyonlar için Permanent Industrial
Exhibitions (Permindex) isimli firmayı kurar. Bu firma daha sonra New Orleans
Dünya Ticaret Merkezinde Clay Shaw tarafından işletilmeye başlanır. Clay
göreceğimiz gibi John F. Kennedy cinayetinde önemli rol üstlenecektir. İşin
enteresan tarafı Permindex firmasının köklerinin Keswick, Hambro, Jardine
Matheson, H.M Rothschild ve Barclays Bank tarafından desteklenen Argus Grup
aracılığı ile British East India Company’e dayanmasıdır. Argus Grup daha sonra
ismini Hollinger Gruba çevirecektir. Bloomfield çok gizli bir grup olan “1001”
üyesidir ve Prens Philip kanalıyla Kraliyet ailesiyle bağlantılıdır.
Böyle bir
korkunç güce karşı kim ayakta kalıp mücadele edebilir? 300’ler Komitesi’ni
çökertecek tek güç Hıristiyanlık olmasına rağmen son yirmi yıldır zayıflatılan,
yolundan çıkarılan, içine ajanların yerleştiği kilise bunu yapacak cesaret, güç
ve niyete sahip değildir. Günümüzde Hıristiyanları böyle bir Haçlı Seferine
çıkaracak Martin Luther yoktur. Siyasi olarak Senatör “Kavgacı Bob” Follette
kalibresinde adam da yetişmemektedir.
Papa II. John
Paul buna niyetlendiyse de kendisine Mehmet Ali Ağca tarafından suikast
yapılması sonrası geri çekilmeye karar vermiştir. Amerika Birleşik Devletleri
başkanlığı Kennedy’i kurtaracak güçte değildir. Ancak çok kuvvetli ve tam
destekli bir lider Olimpos Kurulu karşısında kalabilir. Ancak kaç Amerikalı
300’ler Komitesi’nin varlığından haberdardır? John F. Kennedy’nin halkın içinde
vahşice infazı Komite için Tek Dünya Devleti denen feodal sisteme geçişte bir
araçtır.
Hıristiyan Rusya’nın yıkılışı
hepimiz için bir ders olmalıdır. Tehlikenin ortadan kalktığını veya Rusya’da
olanların Amerika’da olmayacağına inanmak tam bir saçmalıktır. Washington’daki
düşmanın tüm dış düşmanlardan daha kötü olduğunu görmediğimiz sürece Rusya’da
olanlar başımıza gelecektir. Hz. İsa açık konuşan bir kişiydi ve o günkü siyasi
yönetici ve bankerler aleyhinde mesajlar vermekteydi. O insanlara onları
kurtarmak için gönderildiğini söylüyordu. Hz. İsa gizli teşkilatlar ve okült
teokrasi aleyhinde konuşmaya başladığında kendi ölüm emrini imzalamıştı.
Bizim anayasamızı ihlal edenlere
ve 180 cinayet ritüeline katıldığını kabul eden canavar Alasteir Crowley
tarafından kurulduğundan beri çok yol almış olan Kova Burcu Çağına karşı güç
oluşturmamız gerekmektedir. Crowley 300’ler Komitesi’nin büyük rahibi olarak
otoritesine karşı gelmekten dolayı Kennedy’nin öldürülmesi emrini veren
kişidir. Daha önce belirttiğim gibi Kennedy eşine Kissinger’ı deli olarak
nitelediğini ve Beyaz Saray’a girişini yasakladığını söylemiştir. Bu konuşma
McGeorge Bundy isimli Beyaz Saray güvenlik amirinin atlatılarak başkana gizli
belgelerin ulaştırılmasından sonra gerçekleşmiştir.
Eski KGB
ajanı Penkovsky Kennedy’e başta Kissinger olmak üzere danışmanları tarafından
Sovyetler hakkında nasıl yanlış yönlendirdiğini ispatlar belgeler sunmuştur.
Penkovsky bir aracı kanalıyla başkana Küba Krizinin Dr. Leo Szilzard isimli
kişinin kurgusu olduğunu anlatmıştır. Bu adam Stanley Kubrick’in filmi Dr.
Strangelove’da aynı isimle canlandırılmıştır. Kennedy’nin bilmediği tüm
başkanların kontrol altında oldukları ve tüm bilgilere ulaşma imkânlarının
olmadığıdır. Bu gelenek başkan Wilson zamanında kontrolörlüğünü yapan MI6 Kuzey
Amerika Masası şefleri Albay House ve Sir William Wiseman ile başlamıştır.
Kennedy’nin ölüm emri Kissinger’in Beyaz Saray’dan kovulması, Kennedy’nin
Federal Rezervi pasifize etme ve Vietnam’dan çekilme kararları sonrası
alınmıştır. Kennedy bunları yaparken Amerika Birleşik Devletleri başkanı olarak
kimsenin ona zarar veremeyeceği yanlış inancıyla hareket etmektedir.
Kennedy’i
ikna etmek için iki başarısız suikast girişimi gerçekleştirilmiş ancak başkan
pes etmemiştir. İkinci başarısız girişimden sonra infaz MI6’ten Stephenson ve
yardımcısı Bloomfield’e verilmiştir. İkili Kennedy suikast stratejisini gözden
geçirmek üzere Mart 1963’te Jamaika’daki Tryall Sitesine gelir. O andan
itibaren Tryall Sitesi Kennedy suikastı operasyon merkezi olur. Bu süreçte
siteye Stephenson’un “tatil arkadaşları” dediği pek çok kişi gelip gitmektedir.
1963 yılı Mart ayında pek çok Komite toplantısı düzenlenir. Tryall Sitesine
gelenlerden biri de New Orleans Dünya Ticaret merkezi sahibi Albay Clay
Shaw’dur. Shaw Malta Şövalyeleri örgütü üyesi ve Hoover ve Bloomfield gibi
homoseksüelliği bilinen biridir.
Tryall
Sitesine düzenli gelip giden yedi kişi saptanmıştır. Bu adamlar benim deyimimle
“suikast komitesi” üyeleridirler. Bunların içinde General Bruce Mederas ve eski
McCarthy danışmanı Roy Cohn vardır.
Suikast komitesinin arkasında
300’ler Komitesi’nin sınırsız maddi gücü vardır. Yedi suikast komitesi üyesinin
yönetim kurulunda bulunduğu holding İsviçre’de kayıtlı olup Roma, New Orleans,
Toronto ve Güney Afrika’da şubeleri bulunmaktadır. Bu holding şirketinin ismi
PERMINDEX olup bir ahtapot gibi tüm Avrupa’yı kavramıştır. Centro Mondiale
Commercial isimli firma PERMINDEX’in talimatlarıyla Fransa Cumhurbaşkanı
General De Gaulle’e suikast girişiminde bulunmuştur. Fransa’daki PERMINDEX
operasyonları Fransız istihbarat servisi SDECE tarafından MI6 uzantısı olarak
deşifre edilince durdurulmuş ve merkez Güney Afrika’ya çekilmiştir. New Orleans
Ticaret Merkezinin PERMINDEX yapısı içindeki önemi büyüktür. PERMINDEX ticaret
portföyünün büyük bölümü uyuşturucu kaçakçılığına ayrılmıştır. Firma
Güney Afrika’da kurduğu düzen içinde uyuşturucu parası ile elmas toplayarak tüm
dünyaya satmaktadır. Zaman zaman emniyetin yaptığı uyuşturucu operasyonlarda
yakalananlar zavallı taşıyıcılar olup büyük patronlara hiçbir zaman
ulaşılmamaktadır. Baştaki patronlar eski Monako Prensi Rainer gibi haklarından
fazlaya tamah etmedikleri sürece villalarında, şatolarında lüks yaşamlarını
güvenlik içinde sürdürmektedirler. Grimaldi ailesinden gelen Prens Rainer
kendisinin dokunulmaz olduğunu düşünerek 300’ler Komitesi’nce iki kere
uyarılmasına rağmen kâr payını arttırmıştır.
Uyarıları dikkate
almayan prensin eşi eski sinema yıldızı Grace Kelly kaza süsü verilerek
öldürülmüştür. Roberto Calvi 300’ler Komitesi’ne uyuşturucu işinde kazık atan
bir başka kişi olup Londra’da Mason infazlarına benzer şekilde asılarak
öldürülmüştür. İlk bakışta İngiltere’nin Kennedy cinayetine bulaşması akıl
almaz gözükse de burada bahsedilen İngiltere sıradan İngiliz vatandaşları değil
İngiliz devleti içinde bulunan gizli paralel yapı ve Avrupa Kara Asaletinden
gelen kişiler ile onların uluslararası bankaları olarak anlaşılmalıdır.
Amerikan tarihi incelendiğinde İngiltere’nin dört Amerikan başkanına düzenlenen
suikastlarda başrolü oynadığı görülebilir. Bu başkanlar Lincoln, Garfield,
McKinley ve Kennedy’dir. Öldürülen tüm başkanların İngiliz ve Avrupa jeopolitik
planlarına aykırı hareket ettikleri ve bu başkanların yerine getirilen
kişilerin ise derhal bu Avrupa karşıtı siyaseti değiştirdikleri açıktır.
Lincoln ve
Kennedy kendi ölüm emirlerini Amerikan bankacılık sistemindeki yabancı
kontrolüne son vermek istediklerinde imzalamışlardır hatta Kennedy daha da
öteye giderek Vietnam Savaşı’na son vermeye kalmıştır. Lincoln İç Savaşta Güney
ordusu başkomutanı Robert E. Lee’nin teslim olmasından beş gün sonra 14 Nisan
1865 tarihinde Booth tarafından öldürülmüştür. Göründüğü kadarıyla Lincoln
Amerikan eyaletleri arasındaki kanlı savaşta görevini yerine getirmiş ancak
300’ler Komitesi’nin Amerikan halkının parasını kontrolüne karşı çıkınca
“gereksiz” hale gelmiştir. Lincoln tefecilik faaliyetlerine karşı sıkı kontrol
getirmiş ve Amerikan devlet tahvillerinin halka aracı olmadan satılmalarına
izin vermiştir. (Eskiden halk ancak Baring Brothers ve Rothschild bankaları
aracılığı ile bu tahvilleri alabilmektedir.) Başkan İngiliz “Serbest Ticaret”
politikalarını dizginleyerek 300’ler Komitesi’ne büyük maddi zarar vermiştir.
Tüm bunlara ek olarak Lincoln British East India Co. yöneticilerinden ünlü
ekonomist Adam Smith’in “Serbest Ticaret” prensiplerine karşı gelmiş ve George
Washington tarafından konulan “Gümrük Tarifelerini” tekrar uygulamaya
koymuştur. Lincoln’un çelik ithalatına koyduğu % 50 vergi başkan ile Baring
Brothers ve Rothschild bankaları arasında büyük savaşı başlatmıştır. O verginin
konması anından itibaren başkanın öldürülmesi kesinleşmiştir. Lincoln’ün
ekonomik siyasetinin mimarı Henry C. Carey düşmanın kimliğini bilmektedir ve
1860 yılındaki seçim konuşmasında şöyle demektedir:
“Onlar
(İngilizler) diğer ülkelerdeki sanayileşme ile sürekli siyasi ve ekonomik
mücadele içindedirler ve diğer ülkelerde yaşayan insanların sadece tarım ile
uğraşmalarını isteyerek onları fukaralaşmaya zorlarlar. ”
Bu British
East India Company ve haleflerinin başında gizli Amerikan paralel devleti CFR
olacak şekilde Tek Dünya Devleti politikasından başka bir şey değildir.
John F.
Kennedy cinayeti British East India Co.’nun Çin afyon ticaretine karşı çıkan
herkesi temizlemesi gibi 300’ler Komitesi darbelerine karşı duran her ulusal
lideri yok etme siyasetinin bir parçasıdır. Amerikan İç Savaşı’nda İngiltere
doğumlu Judah Benjamin James Bulloch (Theodore Roosevelt‘in amcası) ile
birlikte Konfederasyon İstihbarat Servisinin başına getirilmiştir. Lincoln‘ün
ölümü sonrası Benjamin İngiltere’ye kaçarak İngiliz monarşisine yakın kişilerin
korumasına girer. Benjamin’in kaçışı 1870 yılında bu adamla beraber Lincoln’ü
kaçırma planları yaptıklarını itiraf eden John Starrat ile bağlantısını
sorgulanır hale getirir. Daha önce söylediğim gibi Bulloch Anglofon Teddy
Roosevelt’in amcası ve akıl hocasıdır. Teddy Roosevelt’in en önemli görevi
ülkeyi kararnameler ile yönetmektir ki süresi içinde kendisi 1000’den fazla
kararnameyi imzalamıştır. Teodore Roosevelt başkanlığını İngiliz kontrollerinin
emirleri altında bir “Genel Vali” şeklinde geçirmiştir. Benjamin’in ihaneti
başkan Garfield’in Dışişleri Bakanı James B. Blaine tarafından şöyle
açıklanmaktadır:
“Benjamin
İngiliz ticari gücünün bu kıtada kalmasını sağlayacak bir konfederasyon
yaratmak için çabalamıştır. Benjamin sonuçta doğduğu ülkeye kaçmıştır. Bu adama
Londra’da gösterilen saygı ve onu büyük gösterme çabaları sadece hükümetimize
duyulan nefret ve Mr. Benjamin’in başarısız ihanetini örtme çabalarından
ibarettirler. ”
Ayrıca
unutulmaması gereken şey Tek Dünya Devleti kavramının Kral III. George ve
birkaç Avrupa hanedanın ortak ürünü olduğudur. Bu plan Amerikan Devrimi ile
suya düşmüştür. Plan iptal edilmemiş ancak masaya yatırılarak yeni
değişikliklere uğramış ve tarihte daha uygun bir dönemde uygulanmak üzere rafa
kaldırılmıştır. Konfederasyon kanadına iltica eden iki kişi yani Bulloch ve
Benjamin’in İngiltere bağlantıları çok kuvvetli olup bu adamların Teddy
Roosevelt zamanında büyük rol oynayan Rothschild uluslararası bankacılık
örgütünün casusları oldukları açıktır.
Verdiğim
açıklamaların Kennedy suikastındaki İngiliz Gizli Servisinin rolünü kafalarında
sorular olan okurlarımı aydınlattıklarını umarım. “Islak İşler” genelde özel
organizasyonlara verilirler. Kennedy suikastını planlayanların kesin sonucu
alacak deneyimleri ve finansal kaynakları vardır. Binbaşı gizli servis
kaynaklarından en keskin yedi nişancıyı bulur. Keskin nişancı olmaları dışında
bu adamlar gizli servis prosedürleri ve teknikleri konularında eğitimli
kişilerdir. Yedi keskin nişancı iki ay boyunca tüfek talimi ve yoğunlaştırılmış
eğitim için Pueblo Mexico’da bulunan Hıristiyan misyonuna gönderilirler. Bu
misyon FBI Başkanı J. Edgar Hoover ile beraber Amerikan Hıristiyan Kiliseler
Kurulunu FBI 5. Bölümü altında kuran rahip Carl McIntyre tarafından
yönetilmektedir.
Keskin
nişancılara suikastta kullanılmak üzere Alman yapısı Mauser suikast tüfekleri
verilir. Oswald Texas Okul Kitapları Deposundan kaçtıktan sonra iki emniyet
görevlisi binada arama yapmışlar ve dışarı çıkarken uyanık bir fotoğrafçı
tarafından görüntülenmişlerdir. Bu emniyet görevlilerinin ellerindeki
tüfeklerin birinin üstünde görünür şekilde “Mauser 7.65. Made in Germany”
yazmaktadır.
MacIntyre’ın
misyonunda keskin nişancılar Bloomfield tarafından oluşturulan maketlerde
suikastın işleneceği Dealey Plaza’ya iyice alışırlar. Tüm eğitimler kanıt
bırakmamak üzere en ufak detay hafızalara işlenecek kadar kâğıt kullanılmadan
veya kayıt tutulmadan yapılırlar. Ancak suikast timi ölümcül bir hata yapar.
Planlayıcılar tek katil diye gösterilecek olan Lee Harvey Oswald’ı vuracak ve
yanına Manlicker marka tüfeği bırakarak intihar süsü verecek artçı timin hızını
iyi ayarlayamamışlardır.
Oswald’ın
başkanı vurduktan sonra intihar etmesi kuşkusuz mükemmel bir plandır. Bu böyle
gerçekleşse Amerikan halkının kafasında Oswald’ın “tek katil” olduğu konusunda
zerre şüphe doğmayacaktır. Suikastı planlayanların hesap edemediği bir başka
şey ise tahminen Deniz Kuvvetleri İstihbarat Servisine çalışan ve çok zeki olan
Oswald’ın durumu kavrayıp hızla olay yerinden uzaklaşması olmuştur.
Şu anda
devlet sırrı olarak mühür altında tutulan otopsi raporları bugün açıklansa
Kennedy’i öldüren mermilerin II. Dünya Savaşı’ndan kalma İtalyan yapımı
Manlicher marka silahtan çıkmadığı görülecektir. Başkan Kennedy’n kafatasının
arkasını parçalayan dum dum kurşunu Mauser tüfekten çıkmıştır. Dealey
Plaza’daki korkunç cinayet sonrası örtbas için derhal Warren Komisyonu
kurulmuştur. Warren Komisyonu 300’ler Komitesi’nin PERMINDEX ile bağlantılı
çalışan United Brands Fruit Company yöneticisi Max Fisher kontrolündedir.
Fisher’in üyelere verdiği yalan bilgiler karşısında Warren Komisyonunun gerçeği
istese bile ortaya çıkaramayacağı açıktır.
Pueblo’daki
misyona gönderilen yedi keskin nişancıdan sadece üçü suikast için seçilir
diğerleri ise suikast sonrası Oswald’ı öldürecek ve polisi durduracak artçı
takıma ayrılırlar. Silahlar ve lojistikten biraz anlayan bir kişi bile
Oswald’ın Kennedy’i bu şekilde öldüremeyeceğini bilir. Her şeyden önce Oswald
böyle bir suikastı gerçekleştirecek kadar soğukkanlı değildir. Örneğin SAS
keskin nişancıları ilk başta çok zorlu bir taramadan geçirilerek seçilirler ve
daha sonra da çok uzun süreli eğitim ve koşullama sürecinden geçerler.
Oswald’ın böyle bir taramadan geçme şansı yoktur. O kadar ki Oswald’ın attığı
mermi ile başkan Kennedy’in öldürülmesi son yüzyılın en büyük şans eseri
olmalıdır.
Ayrıca Oswald’ın
fotoğraflandığı anda elinde bulunan silahın hareket eden hedefleri vurma
yeteneği yoktur. Tüm bunların ötesinde açılan ateş Kennedy konvoyunun önündeki
üst geçit ve caddedeki lagarların bulunduğu yönden gelmektedir. Okul Kitapları
Deposundan açılan ateş yoktur zaten konvoy cinayet anından önce bu binayı
oldukça geçmiş durumdadır. Zaten Kennedy konvoyun arkasından açılan bir ateş
sonrası öldürülse merminin kafasının arkasından girerek önünden çıkması
gereklidir halbuki durum bunun tam tersidir. Bu durumu otopsi fotoğraflarında
gizlemek için Kennedy’nin kafatası tamamen açılmış ve beyni araştırma için
çıkartılmıştır.
Emniyet
güçlerince yazılan tüm raporlarda Oswald’ın binayı terk etmek gibi bir
niyetinin olmadığı ve şahsın ateş edildiği söylenen katta bulunmadığı
belirtilmektedir. Ateş açıldığında Oswald alt kattaki kola makinesinin
yanındadır ve bu bilgi pek çok tanık tarafından doğrulanmıştır. Tahminen Oswald
ateş sesi karşısında şaşırmış sonra tuzağa düşürüldüğünü anlayarak artçı tim
gelmeden kaçmıştır. Bundan sonrası günümüz tarihinde benzeri görülmeyecek kadar
büyük bir örtbas operasyonudur. Böyle bir operasyonu ancak pek çok istihbarat
örgütünü birden kontrol eden bir üst yapı gerçekleştirebilir. Ortadan
kaldırılacağını anlayan Oswald halk ve gazetecilerin paniği içindeki caddeye
çıkar ve kaldığı eve doğru gider. Eve geldiğinde Dallas Polisi üniforması giyen
ancak kendisinin CIA toplantılarından Tippet diye tanıdığı adamı motosikletle
beklerken görür. Oswald Tippit’in neden orada olduğunu ve kendisini
öldüreceğini anlar. Oswald anında 38 kalibrelik silahını çeker ve Tippit’i
öldürür.
Şimdi
PERMINDEX’e biraz geri dönelim. Fransa Cumhurbaşkanı General Charles De
Gaulle’e yapılan birkaç başarısız suikast girişimi sonrası Fransız istihbaratı
SDEC girişimlerin arkasında PERMINDEX’in olduğunu ve PERMINDEX’in bu
girişimleri finanse ettiğini kanıtlar. Böyle önemli bir haberin New York
Times, Washington Post, Los Angeles Times ve diğer önemli basın
organlarında manşetten verilmesi gerekir. Ancak hiçbir basın kuruluşu bu
haberleri vermez ve PERMINDEX bugüne kadar yoğun bir sis tabakası ardına
saklanır.
Enteresan
şekilde görmemezlikten gelinen bir başka şey de Tryall Sitesine ziyaretlerini
daha önceden gördüğümüz Binbaşı Bloomfield’in PERMINDEX’in CEO’su oluşudur.
Bloomfield istihbarat çevrelerinde iyi tanınan bir subaydır ve Sir William
Stephenson’un MI6 operasyonlarına katılmıştır. Bloomfield daha sonra J. Edgar
Hoover’a direkt bağlı olarak FBI 5. Şube Karşı Haber alma Servisinde görev
almıştır.
İstihbarat
raporlarına göre homoseksüel olan Bloomfield ile Hoover ilk günden itibaren
cinsellik yaşamaya başlamışlardır. II. Dünya Savaşı sonrası Bloomfield
Montreal’e dönerek ünlü Philips & Vineberg hukuk firmasında çalışmaya
başlar. Bronfman ailesi bu firmanın en önemli müşterilerindendir. Firmasındaki
önemli pozisyonu nedeni ile Bloomfield İsviçreli bankacılık devi Credite
Suisse’in yönetim kuruluna atanır. 1952 yılında İngiliz aristokrasisi adına
bilgi toplamakla ünlü Uluslararası Hukuk Cemiyeti yönetim kuruluna atanan
Bloomfield her zaman FBI 5. Şubeye eleman toplayan kişi pozisyonunu korur. 1945
yılında İngiliz Kraliyet ailesi Stephenson’u tüm istihbarat örgütlerinin
toplanacağı bir şemsiye kurum oluşturarak monarşinin dünya üstündeki
yatırımlarının korunması görevini verir. Bu talimat karşısında Stephenson
Panama’ya giderek “The British American Canadian Corporation” isimli firmayı
kurar.
Firmanın
yönetim kurulunda Sir Max Aiken (Lord Beaverbrook’un oğlu), Sir Brian Mountain
(Eagle Star Sigorta Başkanı), David Ogilvy, Sir Rex Benson, Albay Louis Frank,
John Peppe ve Edmund Safra gibi isimler vardır. Altın işinde olan Safra
dışındaki tüm kurul üyeleri İngiliz istihbarat servisleriyle bağlantılıdırlar.
Panama’daki kuruluş tarihinden birkaç ay sonra firmanın ismi “Dünya Ticaret
Firması”na çevrilir ve New York’ta ofis açılır. Ancak Panama Ofisi de açık
kalmaya devam eder. Tryall emlak yatırımını Jamaika’da gerçekleştiren
Stephenson firmanın güvenlik açısından Panama’da kalmasını tercih etmektedir.
Yeni firma
Clay Shaw’un New Orleans’ta bulunan Dünya Ticaret Merkezi isimli firmasıyla çok
yakın çalışmaktadır. 1956 yılında Binbaşı Mortimer Bloomfield, Permanent
Industrial Expositions Incorporated (PERMINDEX) isimli bir başka yeni firma
kurar. Bu noktada Dünya Ticaret Firması lağvedilir ve Dünya Ticaret Merkezi ile
PERMINDEX firmaları birleşirler. Kennedy suikastı tarihinde Bloomfield hâlâ FBI
5. Şube’de çalışmaktadır. Amerika’da oturma izni bile bulunmayan bir yabancı
nasıl olur da FBI’da böyle önemli bir pozisyonda çalışabilir? Nasıl olur da
Kongreden bir kişi bile “Orda neler oluyor?” diye sormaz? Ve neden böyle önemli
bir konu Amerikan halkına yansıtılmaz? İşin aslı Bloomfield’in dünyadaki
hükümetlere yerleştirdiği “Truva Atları” sayesinde istediği her şeyi
yaptırabilen 300’ler Komitesi üyesi oluşudur. Güney Afrika Cumhuriyeti
Başbakanı Henrik Verwoerd, İran şahı Nikaragua başkanı Somoza hatta Papa II.
John Paul bile aynı yöntemle başa getirilmiş kişilerdir.
FBI ajanı
Bloomfield New Orleans’ta CFR, Milner Grup ve Yuvarlak Masa teşkilatının
koruması altında faaliyetlerini gerçekleştirmektedir. Bloomfield’in ortakları
Max Fisher, Roy Cohn (senatör McCarthy’nin eski danışmanı) ve Orgeneral Bruce
Medaris’tir. Bu isimler Bloomfield’in kalibresini göstermeye yeter ve artar.
Medaris
suikasttaki görevi Kennedy öldürüldükten sonra keskin nişancıları Dealey
Plazadan kaçırmaktır. Ulusal Havacılık ve Uzay Çalışmaları Yönetim Merkezinin
(NASA) güvenlik birimi Alabama Mussel Shoals Redstone tersanelerinde bulunan
Savunma Teknolojileri Güvenlik karargâhı ve Medaris’in çalıştığı Ohio
Columbus’taki East Broad Street’te bulunmaktadır. PERMINDEX Kennedy suikastında
300’ler Komitesi adına oynadığı büyük rol düşünüldüğünde Tryall Sitesindeki
suikast komitesi toplantısına katılanların isimlerinin verilmesi yararlı
olacaktır diye düşünüyorum:
Huıs S »İşınlan
Man Fisher
Edçir Bronfman
Lemis Dreyfurs
Roy C o En
Emest [srael Japheth
Kont Samuel
Bruce Medanı
Clay Shau Morum er LDLÛS
Bloomfield.
Başkan Wilson
döneminde MI6 Kuzey Amerika Masası şefi Sir William Wiseman yönetiminde çalışan
Stephenson’un referansları çok güçlüdür. Wilson’un İngiliz kontrolörü Wiseman
ayrıca başkanın en yakın danışmanı Albay Mandel House’ı da kontrol altında
tutmaktadır. House ile Wiseman aynı binada yaşamaktadır ve aralarında
birbirleriyle ve Beyaz Saray ile her an görüşebilecekleri kırmızı telefon hattı
bulunmaktadır.
İngiliz
istihbaratının Lincoln, Garfield ve McKinley suikastlarıyla olan bağlantısı
bilinmektedir. New Orleans’taki FBI merkezinden operasyonu yöneten Bloomfield
Jerry Brooks Gatlin, David Ferrie ve Guy Bannister isimli adamları da yanına
almıştır. Bu üç kişi Kennedy suikastından kısa süre sonra şüpheli şekilde
ölürler. Bannister’in odası ölümünden birkaç dakika sonra FBI tarafından
basılır ve bazı dosyalarına el koyulur. Bu dosyalar kaybolur ve FBI’a yaptığı
bu hukuksuz işlemden dolayı hiçbir dava açılmaz. Gatlin Porto Riko San
Juan’daki bir otelin altıncı katından düşerek ölür. Gatlin ve Bannister’ın
görevleri suikast komitesi için bitmiştir ve bu adamların ileride zorla veya
büyük paralar karşılığı konuşmaları riski büyük tehlike oluşturmaktadır. Bu iki
adam tam New Orleans Bölge Savcısı Jim Garrison onları yakalamak üzereyken
ölürler. Garrison Kennedy suikastını en azından Clay Shaw’la bağdaştıracak
kadar çözmek üzeredir. Clay’in baş şahidi Baton Rouge’lu Perry Raymond Russo
kaybolmasından bir gün sonra büyük jüri önünde ifade verecektir. Büyük jüri
Garrison tarafından Russo’nun Kennedy suikastında Shaw bağlantısı hakkında
ifadesini almak üzere göreve çağrılmıştır.
Bu konuyu araştırırken konuştuğum uzmanlar Russo’nun büyük jüri önünde
konuşması halinde Warren Raporu’nun çöpe atılacağını belirtmişlerdir. Russo
Kennedy cinayetinde “Büyük” bir gücün rol oynadığını gösterecek kadar
bilgilidir. Zaten Russo Garrison’un baş dedektifi Paris Flammond’a daha önceden
Kennedy suikastında Shaw, Ferrie, Bannister, Gatlin ve “Oswald” (bir FBI
ajanının kullandığı takma isim, gerçek Oswald değil) bağlantılarını net şekilde
anlatmıştır. Şu bir gerçek ki eğer Garrison 300’ler Komitesi’nin öfke ve
gazabına uğramasa ortaya çıkacak gerçekler dünyayı yerinden sarsacak
niteliktedirler.
Savcı Garrison soruşturmasına gerçek Oswald’ın Küba lehine bildiri
dağıtmaktan tutuklanması olayını ele alarak başlar. Oswald’a New Orleans’lı
avukat Dean Andrews’un ismi kendini “Clay Bernard” diye tanıtan bir kişi tarafından
verilmiştir. Çoğunlukla olduğu gibi takma isimlerdeki ilk isim bu vakada da
doğru olandır. Bu isim sayesinde Garrison New Orleans Dünya Ticaret Merkezi
sahibi PERMINDEX yönetim kurulu üyesi Clay Shaw ismine ulaşır. Dedektifler 1963
yaz aylarında Shaw, Bannister ve Ferrie’nin sıkça buluştukları 544 Camp Street
adresine odaklanırlar. Bu adres daha önce FBI Chicago bürosunda çalışan özel
dedektif Guy Bannister’e aittir. Bu adresi sık ziyaret eden “Oswald” karanlık
biri olarak tanınır. Bannister’in özel sekreteri Delphine Roberts ifadesinde
Oswald’ı “Sürgündeki Kübalılar” grubundan biri olarak tanımlamıştır. Rusya’ya
zamanında iltica ettiği söylenen Oswald ört basçı grup tarafından karanlık, içe
dönük, Kennedy kardeşleri kıskanan tam bir başarısızlık hikâyesidir. Suikast
sonrası basın Oswald’ı “Şeytan”, “Kudurmuş Adam” olarak linçe kalkışmıştır.
Gerçi Amerika tarihinde hükümetler ne zaman yasadışı işlere girişseler veya
yabancı bir ülkeyi işgale kalkışsalar ortalık “şeytan” ve “canavarlarla”
doldurulur.
Yakın tarihte
Kayzer Wilhelm II, Hitler, Diem kardeşler, Slobodan Milosevic, Dr. Verwoerd,
Kim Dai Jung ve Saddam Hüseyin bu canavarlardan bazılarıdırlar. Diğer taraftan
da Amerika kendine uyan Stalin gibi canavarlarla işbirliği yapmaktan kaçınmaz.
Oswald korkunç bir adam olarak etiketlendi ve en kötü özellikler kendisine
yapıştırıldı.
Warren
Komisyonu’na göre Oswald halkın dikkatini “Komplocular ve onların uşakları
kimlerdir?” sorusundan çekmek için ideal bir kişidir. Oswald iki nedenle ideal
aday olmaktadır: (1) Bu adamın tek katil diye yutturulması kolaydır (2) Halk
böyle bir günah keçisinin yakalanmasıyla tatmin olacak haldedir.
Tavistock
bilim adamları bir kişinin halkın “canavar” adam tanımına uyması için kolayca
tanınabilir özellikleri olması gerektiğini keşfetmişlerdir. Bu rol için Oswald
biçilmiş kaftandır. Halkın Oswald’ı suikastçı olarak algılaması resmi tarihçi
William Manchester tarafından desteklenmiştir. Güya tarafsız olan bu tarihçi
yöneticilerine kendini sevdirebilmek için Oswald’a mesnetsiz ithamlarda
bulunmuş hatta bir keresinde onun vücut yapısını “gelincik” isimli hayvanla
kıyaslayacak kadar ileriye gitmiştir. Bu süreçte Oswald’a hiçbir tıbbi kanıt
göstermeden “ileri seviye paranoya” teşhisi koyan Dr. Lewis Robbins’e karşı tek
görüş ortaya sürülmemiştir. Tam tersine bu adamın teşhisi Warren Komisyonunda
sorgulanmaksızın kabul görmüştür.
Yaşamının bir
kısmını yetiştirme yurdunda geçiren Oswald 118 IQ’ya sahip akıllı bir kişi
olarak bilinmektedir. Oswald donanmaya 17 yaşında kabul edilir ve gösterdiği
olağanüstü uyum sayesinde Japonya’ya ileri düzey radyo iletişimi eğitimi almak
üzere gönderilir. İki yıllık eğitim sonrası Oswald radar operatörü diploması
alarak Japonya Asugi U2 üssüne atanır. Özel lisan dersleri alan Oswald
İspanyolca ve Rusçayı akıcı seviyede konuşabilmektedir. Üstleri tarafından
düzenli, düzgün ve efendi bir kişi olarak tanımlanan Oswald 1959 yılında üst
düzey U2 operasyonları için seçilenlerdendir. Bundan sonrası istihbarat
raporlarında net olarak verilmemekle beraber Oswald’ın bu süreçte CIA’ya
katıldığı bilinmektedir. 20 Eylül 1959 tarihinde Oswald Finlandiya üzerinden
Sovyetler Birliği’ne girer. Bu kişi CIA ajanı olmasa o günlerin koşulları
içinde FBI tarafından uzun sorgulardan geçmeksizin Sovyetler Birliği’ne gitme
izni alması olanaksızdır. Ayrıca Oswald bu seyahati için gerekli parayı nereden
temin etmiştir? Oswald’ın bir Amerikan vatandaşı olarak Sovyetler Birliği’nde
iş bulma şansı sıfırdır.
Warren
Komisyonu’nun Oswald hakkında tüm bilgilere sahip olması gereklidir. Dolayısı
ile rapor dikkatle okunmalıdır. Rapora göre Oswald beş parasız komünizme
sürüklenmiş ve Marksizm için Amerikan vatandaşlığını bırakmayı göze almış bir
kişidir. Warren Komisyon raporunda Oswald’ın SSCB’de nasıl bu kadar hızlı iş
bulduğunun açıklaması yoktur.
Rus gizli
servisi GRU dünyadaki en iyi istihbarat servislerinden biridir. Dolayısı ile bu
kurumun Oswald’ın kimliğini, Japonya’da ne yaptığını ve bu kadar iyi Rusça
konuşmayı nerede öğrendiğini bildiği açıktır. Tüm bunlara rağmen GRU Oswald’a
bulaşmaz ve bu şahıs Minsk şehrindeki bir fabrikada elektrikçi olarak iş bulur.
GRU adına
büyük bir hata gibi gözüken yukarıda anlatılanlar aslında büyük istihbarat
servislerinin önemli tekniklerinden olan yabancı ajanları hissettirilmeden
gözetim altında tutulması yöntemine örnek teşkil etmektedir. Yine istihbarat
servislerince kullanılan bir yöntem çerçevesinde Oswald tesadüf eseri genç ve
çekici bir kadınla tanışır. Tabii ki bu da tesadüf değildir. Bu hanım aynı
fabrikada eczacı olarak çalışan KGB ajanı Marina Nikolaevna Prusakova’dır. İki
genç birbirlerine âşık olurlar ve evlenirler.
1962 yılında
Marina ve Lee Harvey Oswald Amerika Birleşik Devletleri’ne dönüş yaparlar.
Marina’nın SSCB’den çıkışına neden ve nasıl izin verildiği bilinmemektedir. O
dönemde Sovyet vatandaşlarının görev dışı olarak yurtdışına çıkmaları yasaktır.
Komünist mülteci olarak ülkesinden daha önce kaçan eski donanma mensubu Oswald
ve karısı Deniz Kuvvetleri İstihbarat Servisi tarafından hiç sorgulanmadan
Amerika’ya giriş yapabilmişlerdir.
Daha da
ilginç olan şey J. Edgar Hoover tarafından Oswald gibi şüphelileri de
kapsayacak hale getirilen FBI Güvenlik Endeksi’nde Oswald’ın isminin
bulunmamasıdır. 1962 yılında Hoover Oswald ve karısı için yeni bir dosya açar
ve sürekli gözetim altında tutulmalarını ister. CIA’de çalışan Oswald,
Dallas’ta CIA adına kurulu ve önemli dokümanların taklitlerinin yapıldığı belge
üretim merkezinde işbaşı yapar. Oswald’ın burada yaptığı işin niteliği tarafsız
tarihçi Manchester tarafından çizilen “kişilik bozukluğu olup cinayet işleyecek
boyutta şiddet kapasitesinde, saldırgan, aptal ve gelincik gibi bir görünüme
sahip” kişilerce yapılacak gibi değildir.
26 Haziran
1962 tarihinde “aptallık abidesi” Oswald’a FBI ajanları Carter ve Fain Forth
Worth’teki komünist gruplara FBI adına sızması için iş teklifi yaparlar. Oswald
görevi kabul eder ve büyük bir başarı ile tamamlar. 1963 yılında Oswald’ın eşi
Marina ile birlikte New Orleans’a defalarca gittiği görülür. Nisan 1963
tarihinde Oswald’a New Orleans’a yerleşerek oradaki komünist gruplara sızma
görevi verilir. Yani Haziran 1962 tarihinden itibaren “aptallık abidesi” Oswald
CIA ve FBI için çalışmaktadır. Bu önemli ayrıntıların William Manchester ve
Warren Komisyonu’nca atlandıkları açıktır. Acaba tarihçi Manchester ve Warren
Komisyonu daha başka hangi delilleri göz ardı etmiştir?
New
Orleans’ta Oswald SSCB’ye iltica etmeden tanıdığı Ferrie ile buluşur.
Ferrie’nin grubu içinde Bannister, Ward ve General Edwin Walker’la bağlantılı
bazı kişiler vardır. Bu kişiler Oswald’ı Clay Shaw ile tanıştırırlar. Bu
tanıştırmanın amacı FBI’ın Oswald’ın Kennedy suikastına uygun bir günah keçisi
olup olmadığının tespitidir. Bu tanışma toplantısı Başkan Kennedy’nin SSCB ile
barış süreci başlatacağını ve nükleer silahların denemelerinin yasaklanmasını
içeren anlaşmayı imzalayacağını söylemesi üzerine 31 Temmuz 1963 tarihinde
“acil” olarak gerçekleştirilir. Çeşitli kaynaklara göre Ferrie ve Shaw Oswald’a
Kennedy-Kremlin yakınlaşmasını önlemek amacıyla anti- komünist bir grup
kuracaklarını söylerler. Bu grubun içinde Oswald New Orleans sokaklarında
Castro lehtarı bildiri dağıtırken polisçe yakalanır. FBI ajanı John L. Quigley
sayesinde Oswald kısa sürede serbest bırakılır. Oswald 3 Haziran tarihinde
Houston’a Kennedy aleyhtarı propaganda yapmak üzere yerleşir.
Tüm bu
seyahat ve hareketler Ulusal Arşivlerdeki CD 698: Oswald’ın Seyahatleri ve
Faaliyetleri isimli kayıtlarda mevcuttur. General Walker emrindeki gönüllüler
artık Oswald’ı günah keçisi haline getirecek delilleri üretmeye başlamışlardır.
Önce Manlicher marka tüfeğin posta yoluyla alımı yapılır sonra fotomontaj
tekniği ile Oswald’ın bu tüfek ile atış yaparken çekilmiş resimleri
hazırlanırlar. Ajanlar Kennedy suikastı sonrası Oswald’dan kurtulma planlarını
detaylı şekilde hazırlamışlardır. 7-10 Ekim tarihleri arası Pueblo’dan yedi
keskin nişancı Dallas’a varırlar. Oswald Dallas’a geldiğinde FBI tarafından
bilinmektedir. Özel ajan James P. Hosty Oswald ile teması sağlayarak ondan
bölgedeki vatan hainleri ile gelecek bilgileri toplamakla görevlendirilmiştir.
Oswald’ın Hoover için çalışan paralı bir muhbir olup olmadığı bilinmemektedir.
16 Ekim
tarihinde Oswald Texas Okul Kitapları Deposunda saati 1.25 dolar yevmiye ile
çalışmaya başlar. Oswald gibi Rusça ve İspanyolcayı akıcı şekilde konuşan birinin
Dallas gibi bir yerde böyle düşük ücretli bir işi neden kabul ettiğini
araştırmalarımda bulamadım. Ayrıca Oswald gibi radyo, radar ve elektronik
üzerinde deneyimli birinin kitap deposunda iş araması tuhaftır. Oswald’ın bu
kitap deposuna CIA veya FBI tarafından düzenlenecek Kennedy suikastında rol
almak üzere girdiği bellidir. 1967 itibarıyla Kennedy suikastına bulaşmış
Ferrie, Bannister, Ward, Tippit, Ruby ve pek çok CIA bağlantılı kişi ortadan
kaldırılmışlardır. Bu adamların hepsi gizemli ve bazen korkunç şekillerde
ölmüşlerdir. Bunlardan biri Ruby’nin yakın arkadaşı Rose Cheramie’dir. 17 Mayıs
tarihinde Ruby için Miami’ye giderken Rose Louisiana eyaleti Eunice şehrinde
büyük bir trafik kazası geçirir. (Bazıları Rose’un giden bir araçtan Ruby’nin
iki adamı tarafından atıldığını iddia etmektedirler.)
Kaza sonrası
komaya giren Cheramie ambulans ile Jackson’daki East Louisiana Hastanesine
getirilir. 19 Kasım tarihinde komadan çıkan kadın doktorlara başkan Kennedy’nin
22 Kasım tarihinde öldürüleceğini söyler. Öbür gün Chermaine aynı şeyi iki
hemşire ve bir doktora söylediğinde kendisine sakinleştirici iğne yapılır.
Cheramie iyileştikten sonra Texas’a döner ancak burada bir aracın kendisine
çarpması sonucu yaşamını kaybeder. Bu aracı kullanan kişi hiçbir zaman
bulunamaz. Bir başka tuhaf olay Kasım 1963’te gerçekleşir. Bu tarihte Oswald
öfkeli şekilde Özel ajan Hosty’nin Dallas ofisine gelerek ajanla görüşmek
ister. FBI’a göre Oswald’a ajanın ofis dışında olduğu söylenir. Ofisi terk
etmeden önce Oswald Hosty bir not yazarak eşinin tacizine son verilmesini talep
eder. FBI böyle derken başka kaynaklarda bu olay Oswald’ın aslında notu
Hoover’a yazdığı ve gerçekleşecek Kennedy suikastını detaylı tarif ettiği
şeklinde geçmektedir.
Oswald’ın
Japonya’daki U2 projesinde şifreleme ve şifre çözme uzmanı olacak kadar zeki
biri olduğunu düşündüğümüzde şahsın Kasım ayı içinde suikast hakkında bazı
şüphelerinin olduğu açıktır. Tüm bunların ışığında kim Oswald’ı suikastın tek
planlayıcı ve uygulayıcısı olarak düşünebilir? Oswald New Orleans günlerinden
beri FBI’ca tanınan biri olarak böyle bir işi tek başına becerebilir mi?
Kennedy’i öldürmeyi planlayan Oswald’ın cinayet önce Dallas FBI bürosunda olay
çıkartması mantıklı mıdır?
Tabii ki en
geri zekâlı suikastçı bile cinayetten önce dikkatleri üzerine toplayacak böyle
bir şey yapmayacaktır. Ayrıca Dallas FBI Bürosundaki olaydan sonra Oswald’ın
Hoover’a telgraf ile Kennedy suikastını bildirdiği bilinmektedir. Bir
suikastçının bunu yapması kadar aptalca bir şey olabilir mi? Belli ki Oswald bu
tezgâh içinde kendini korumaya almaya çalışmaktadır. Telgraf ve FBI bürosunda
yazılan not ortadan kaldırılmışlardır. Oswald Dallas Polisinin gözetimindeyken
Jack Ruby tarafından vurularak öldürülmüştür. FBI Houston Bürosu şefi H. Gordon
Shanklin Hosty arayarak kendi ofisine çağırmış ve 9 Kasım tarihinde Oswald’ın
yazdığı notu imha etmesini söylemiştir. Oswald’ın yakalanışı sonrası Hosty’nin
yazdığı notlar da imha edilmişlerdir.
Daha sonra
Hoover Hosty’i, Oswald’ı gözetim altında tutamamaktan suçlamış ve görevden
almıştır. Kansas Eyaleti Polisinde çalışmaya başlayan Hosty 1975 yılında bir
gazeteciye olan bitenleri anlatmıştır. Gazete haberi sonrası Kaliforniya
temsilcisi Don Edwards Temsilciler Meclisi Adalet Komitesi’nden Hosty’nin
Oswald ile ve Oswald’ın Hoover ile ilişkilerini sorgulamasını istemiştir. Ancak
daha soruşturma başlamadan Hoover ölmüş (kimilerine göre öldürülmüş) ve elinde
tuttuğu tüm FBI dosyaları yok edilmişlerdir. Aynı şey New Orleans’taki David
Ferrie’nin evinde de yaşanmıştır. Eve giren kimliği belirsiz kişiler suikast
ile ilgili olabilecek her şeyi alarak kaçmışlardır. Bölge savcısı Garrison’un
dedektifleri Clay Shaw’u Kennedy suikastı ile ilişkilendirecek kanıt arama
işini hızlandırırlarken komplocular da önlemlerini almaktadırlar. Savcı
Garrison daha tutuklama emri çıkaramadan Shaw, Bannister, Oswald ve Ferrie
öldürülürler. Garrison’un dedektifleri Jack Ruby’nin (gerçek ismi Jack
Rubenstein) FBI’ın Chicago’da kullandığı bir muhbir olduğunu ve Bannister’ca
yakından tanındığını tespit ederler. Ferrie’in ölümü resmi kayıtlara “intihar”
diye geçer. Yani Shaw aleyhine konuşacak tüm önemli tanıklar ortadan
kaldırılırlar. Ama savcı Garrison olayın peşini bırakmaz.
Jürinin
seçimi sonrası 6 Şubat 1966 tarihinde Clay Shaw davası başlar. Savcı
Garrison’un “Clay Bernard” isimli kişinin gerçekte Clay Shaw olduğunu
kanıtlaması gerekmektedir. Önemli tanıklardan Perry Russo Shaw ve Ferrie’nin
Kennedy suikast planlarını konuşurken duyduğunu mahkemede söyler. Bölge Savcısı
en önemli delillerden olan Clay’in tutuklanma tutanağını mahkemeye sunmak
istemesi ve Clay’i tutuklayan polis Habighorst’u tanık makamına çağırması Hâkim
Edward Haggerty tarafından reddedilir. Hâkim Haggerty’nin hangi yasal
nedenlerle bunlara izin vermediği hâlâ bilinmemektedir. Hâkim Haggerty ölmeden
önce WLAE TV muhabiri Stephen Tyler’a Shaw’un mahkemede yalan söylediğinden
emin olduğunu söylemiştir. Haggerty şöyle demiştir, “Shaw mahkemede tamamen
yalan konuştu ve jüriyi kandırdı.” Haggerty eğer polis memuru Habighorst’a tanık
olma izni verse memurun jüriye tutuklama anında Shaw’a takma isim kullanıp
kullanmadığını sorduğunu ve Shaw’un bu soruya “Evet, Clay Bernard” diye yanıt
verdiğini söyleyeceğini anlatmıştır. Ve tüm bunlar dava dosyasına Haggerty’nin
alınmasına izin vermediği tutuklama tutanağında kayıt altına alınmıştır. Tanık
kürsüsünde Ferrie’nin öldüğünü bilen Shaw Ferrie ile asla karşılaşmadığını
söylemiştir.
Clay Shaw
davası sanığın 1 Mart 1969 tarihinde beraat etmesiyle sonuçlanır. Karar
karşısında şok olan Garrison olayın peşini yine bırakmaz ve bu sefer de Clay
Shaw’u yalancı tanıklıktan dolayı tutuklar. Bölge savcısının amacı Shaw’u
tekrardan kürsüye çıkararak kamuoyunun PERMINDEX yöneticisi bu adamın
usturupsuz yaşam detaylarını öğrenmesini sağlamaktır.
Polis Shaw’u
tutukladığında evinden kutular dolusu homoseksüellikle ilgili resimler ve
sadomazoşist aletler çıkar. Evde bulunan diğer kutularda ise Shaw’u Binbaşı
Louis Mortimer Bloomfield, Permindex’in İtalyan, İsviçre ve Montrealli
ortaklarıyla ilişkilendiren belgeler vardır. Daha da önemlisi bu kutularda 1962
De Gaulle suikast girişiminde PERMINDEX’in olduğunu gösterir belgelerin
bulunmalarıdır.
(Kaynaklar: Paesa
Sera, Corrierre Della Sera, Le Devoir).
Bu bilgi ve
belgelerin hiçbiri Amerikan gazetelerinde yer almamış ve radyo,
televizyonlarınca yayımlanmamıştır. Ancak Bölge Savcısı Garrison’un davada çok
önemli deliller sunacağı duyulduğunda Federal Bölge Mahkemesi Hâkimi devreye
girerek “aynı kişinin aynı dava için iki kere yargılanamayacağı” prensibi
ihlali nedeni ile Garrison durdurulur. Halbuki Shaw aynı suçtan tekrar
yargılanmamaktadır. Federal Bölge hâkimi Amerikan Anayasası 10. Ekini açıkça
ihlal ederek Shaw’u kurtarmıştır.
Amerikan
Anayasası 10. Ek Maddesi Federal hükümetin bir eyaletin sınırları içinde işlenen
bir suç hakkında açılan davalara karışamayacağını söylemektedir. Amerika
Birleşik Devletleri Yüksek Hâkimlerinden John Marshall 10. Ek Maddenin suçun
niteliği değil suçun nerede işlendiği ile ilgili oluğu konusunda hüküm
vermiştir. Marshall kalpazanlık, anarşi ve korsanlık dışındaki suçlarda Federal
hükümetin eyaletlere karışamayacakları ve davaları Federal Mahkemelere havale
edemeyeceklerini söylemiştir.
Yüksek
Mahkeme 9. Temyiz Dairesi bu önemli prensibi Lopez davasında uygulamıştır.
Ancak Kennedy davasında hiçbir yetkisi olmayan Federal Mahkeme Hâkimi ortaya
fırlayarak Clay Shaw’u kurtarmıştır.
Lopez davası
bizim hukuk tarihimizde en gizli saklı kalmış hükmü içermektedir. Bu durum
korkak avukat ve hâkimler olmaya devam ettikçe sürecektir. Mahkemelerin birer
paçaları olarak avukatlar böyle zorlu bir işe girişmek istememekte, diğer
taraftan federal hâkimler de işsiz kalmaktan korkmaktadırlar. Lopez davası
hükmünün uygulanması halinde federal hapishanelerde yatan insanların dörtte üçü
yetkisizlik nedeni ile serbest kalacaklardır.
(Kaynak:
Amerikan Anayasası ve İnsan Hakları Beyannamesi Hakkında Bilmeniz
gerekenler, John Coleman)
Hukuk
tarihinde Garrison ailesine yapılan yalan, dolan, haksızlık, tehdit, taciz ve
pek çok korkunç şey hiçbir kanun adamına ve ailesine yapılmamıştır.
Garrison’u
korkutma ve sindirme operasyonu Walter Sheridan tarafından yönetilmiştir.
Yapılan şeylerin çirkinlikleri ve korkunçlukları Kennedy suikastı arakasında ne
kadar büyük bir kara gücün olduğunu göstermektedir. Medyadaki “Çakallar”
kendilerine verilen bu ismi Kennedy davasında tam anlamıyla hak etmektedirler.
Komik duruma düşmekten korktukları için tarihçiler bu korkunç cinayetin örtbas
edilmesi operasyonunu araştırmaktan kaçmışlardır. Bu dönemin tarihçileri
korkaklıklarıyla tarihe geçeceklerdir.
“Olimpos”
Kurulu üyeleri her zaman Temsilciler Meclisi ve Senatoyu kontrol etseler de bu
cinayette ilk defa mahkemeye intikal etmiş bir davya müdahale etme güçlerini
göstermişlerdir. Hem de mahkemeye intikal eden dava Amerika Birleşik Devletleri
başkanı cinayetidir! İşte bu tip yöntemlerle İngiltere gibi küçük bir ülke
Amerika Birleşik Devletleri gibi bir devi yönetmektedir.
Ve Korkunç Suç Tamamlanır
17 Kasım 1963
tarihinde Amerikan Hıristiyan Kiliseleri Kurulu çiftliğinden keskin
nişancıların ayrılmalarıyla beraber Kennedy suikastı başlar. Dallas’a gelen
keskin nişancılar Bloomfield tarafından ayarlanan ve Dealey Plazayı gören
güvenli bir evde iki gün boyunca daha önce maketler üzerinden defalarca
çalıştıkları suikast mahallini incelerler.
22 Kasım
1963 tarihinde vurucu tim Başkan Kennedy’i öldürür ve vali John Connally’i
yaralar. Birkaç gün sonra CIA tetikçisi Jack Ruby’nin gerçek Lee Harvey
Oswald’ı öldürmesi sağlanır. (O gün Dallas’ta “Oswald” diye tutuklanmış iki
kişi daha vardır.) Ruby çok iyi korunan Dallas Polis Merkezi bodrum katına
nasıl inebilmiştir? Bu soruya yanıt çok basittir. Ruby CIA ajanıdır ve CIA
kimliğini göstermesiyle merkeze girmesi sorunsuz gerçekleşmiştir. Ruby gece
kulübü işletmecisi maskesi altında faaliyet göstermektedir. Ruby Ferrie ve
Bannister ile gece kulübü ve pek çok farklı işletmede ortaktır. Merkeze
girdikten sonra Ruby Oswald’ın polislerin korumasında getirilişini bekler ve
onu öldürür. Cinayet sonrası Ruby polislere onu Washington DC’deki Özel Federal
ajanlara teslim etmeleri için yalvarır. Ancak bu gerçekleşmez. Ruby kendisini
de aynı sonun beklediğinden şüphelenmektedir. Ve şüphelendiği şey başına
gelecektir.
Pueblo
takımındaki yedi keskin nişancı derhal Dallas’tan kaçırılarak kendilerini
Alabama’ya götürecek olan General Bruce Medaris’e teslim edilirler. Bu noktadan
sonra bu adamlardan haber alınamaz. Kennedy suikastına uzaktan yakından bulaşan
herkesin öldürüldüğü bu hikâyede bu yedi kişinin (daha önceden avukatları
vasıtasıyla kendilerine yasal güvence sağlamadılarsa) ortadan kaldırılmış
olmaları muhtemeldir. Shaw, Bannister, Oswald ve Ferrie fazla ileri görüşlü
davranmadıklarından hepsi ortadan kaldırılmışlardır. Tabii ki bizim hikâyemizde
bazı boşluklar bulunmaktadır. Bana en fazla sorulan soru “Kanıtın nedir?”
olmuştur.
Kanıt bulmak
zor ise de aynı sonuca uzanan ikincil kanıtlar gerektiğinden fazladırlar.
Cinayet davalarının çoğunluğu ikincil kanıtlar ile çözülürler ve bu vaka da bir
gün böyle çözülecektir. Aşağıda isimleri verilen kişiler Kennedy suikastının
bir komplo olduğuna inanan toplam 55 kişiden bazılarıdır:
-
FBI İç İstihbarat Başkanı
William Sullivan
-
CIA Örtülü Operasyonlar
İstasyon Şefi David Attlee Philips
-
Beyaz Saray doktoru Amiral
Dr. Burkley
-
Gizli Servis Başkanı James
J. Rowley
Tüm bu önemli
adamları komplo teoricileri diye göz ardı edebilir miyiz? Bir gün bu cinayetin
tam olarak açığa çıkmasını sağlayacak delil büyük bir riski göze alanlarca
ortaya konacaktır.
Bu vakada bir
başka dikkat çeken nokta Gizli Servis ajanlarının silahlarını çekerek başkanın
cesedini Texas dışına kaçırmalarıdır. Başkana suikast federal değil eyalet
suçudur dolayısı ile bu suikastın cezası Texas eyaletinde verilmelidir. Gizli
Servis elamanları bunun farkında olmalarına rağmen silah zoruyla kanunları
çiğnemişlerdir.
Aynı kanun
Oswald için de geçerlidir. FBI’ın Oswald’ı tutuklamaya yetkisi yoktur. Bunu
gerçekleştirenler Anayasanın 10. Ekini ve Lopez davasında Amerikan Yüksek
Mahkemesi kararını ihlal etmişlerdir. Tüm polis işleri eyaletlerin
yetkisindedir ve eyaletler 10. Ek Maddeden doğan yetkilerini geçici olarak
kaldıramazlar. FBI pek çok eyalette tutuklama yapma hakkına sahip değildir.
Ancak örtbas operasyonu içinde gerçek katilleri gizlemek için tüm bu yasal
ihlaller gerçekleşmiştir. Aynı örtbas operasyonu içinde “William Bobo” Forth
Worth’teki bir mezarlığa apar topar gömülmüştür. Mezar taşında “William Bobo”
yazmasına rağmen burada gömülü kişi Lee Harvey Oswald’dır.
Tüm bunlar
olurken Texas eyalet polisi, şerifler ve yardımcıları nerededirler? Bu eyalet
emniyet birimleri eyalet vatandaşlarını federal zorbalara karşı korumak
durumunda değiller midir? Silahlı çatışma riski olsa bile bu eyalet güçlerinin
anayasanın 10. Ek maddesini korumak amacıyla federal zorbalara karşı çıkmaları
gerekirdi. Texas eyalet askerleri federal ajanlara karşı göreve çağrılmış
olmalıdırlar. Eyalet askerleri Amerikan anayasasına ve Dick Kanununa aykırı
şekilde yabancı ülkelere savaşmaya gönderilmek için beslenmezler.
Enteresan
şekilde benim ortaya çıkan kanıtlar üzerinden tahmin ettiğim senaryo yani sel
suyu logarlarından konvoya ateş edildiği senaryosu 1984 “X” Files dizisinde
başka bir hikâye eşliğinde canlandırılmıştır.
Örtbas
Operasyonu
Hikâyemi
destekleyecek bulgular önümüzdeki yıllarda gün ışığına çıkacaktır. Kennedy
cinayeti sanılanın aksine hiçbir komplonun sonsuza kadar gizli kalamayacağı
gibi ebediyen örtbas edilemeyecektir. Ulusal vicdanımızdaki bu lekenin
sorumlularından biri halka gerçekleri yansıtmayan medya çakalları ve
tarihçilerden bazılarıdır. Bazı yazarlar cinayetin “Mason Komplosu” olduğu
şeklindeki iddialarını suçluları Mason olan Gerald Ford, Justice Warren,
Senatör Arlen Specter, Allen Dulles ve diğer önemli yetkilileri göstererek
kanıtlamaya çalışmışlardır.
Bence bu
örtbas operasyonu bir tane gizli organizasyonun becerebileceği bir iş değildir.
Amerikan başkanı Kennedy’nin halk içinde öldürülüşü ve bu suçun sorumlularının
örtbas edilmesi ancak çok güçlü ve gizli üst bir organizasyon tarafından
gerçekleştirilebilir.
Adli tıp
delillerinin karartılmaları, örtbas operasyonunda Gizli Servis, Dallas Polisi,
CIA ve FBI’ın harmoni içinde elbirliği yapmaları ancak hükümetin en üst
düzeyinden sağlanabilecek bir şeydir. Eğer Oswald yaşasa ve mahkemeye çıksa
Columbia Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Henry Graff “Tüm deliller
aleyhineyken Oswald ateş ettiğini kabul etmedi.” diyemezdi. Ve böyle saçma
sapan örtbas kokan bir söylem ulusal gazetelerin sütunlarında yer alamazdı.
Otopsi sahtekârlığı, kafatasına verilen zarar ve Kennedy’nin beyninin çıkarılması
Gizli Servisin bilgisi haricinde yapılacak şeyler değildirler. Kenndy’nin
cesedinin Texas eyaletinden yasadışı şekilde kaçırılması da Gizli Servis
işidir. Tüm sahtekârlıklar “tek katil-tek kurşun” tezini doğrulamak için
yapılmışlardır. Burada en önemli soru: “Hükümetin yüksek mevkilerinde bulunan
kişiler cinayet ve örtbas operasyonuna karışmışlar mıdır?”
-
Orijinal otopsi
fotoğrafları kimler tarafından ve neden yok edilmiştir?
-
Patologlar neden
raporlarımızı ceset, saç, doku ve deri örneklerine bakmadan yazdık
demektedirler?
-
Patologlar sadece
fotoğraflara bakarak nasıl Kennedy’nin boynun arkasından giren mermiyle
öldürüldüğünü söyleyebilmektedirler?
-
Kennedy vakası dışında
otopsilerde bu tip uygulamaların yapıldığı başka vakalar var mıdır? Bizce
yoktur çünkü hiçbir mahkeme normal koşullar altında bu tip kanıtları kabul
etmeyecektir.
Otopsiye
katılan John Eberole neden kendisine soru yönlendiren özel bir dedektifle
konuşmayı reddetmiştir? Tam tersine radyolog konuşmak ve bir daha dedektifi
görmek istemediğini belirterek kaçmıştır. ARRB araştırma komisyonunun belge
taleplerine CIA, FBI, Gizli Servis ve Deniz Kuvvetleri İstihbarat Servisi neden
sözbirliği etmişçesine yanıt vermemektedirler? Görüldüğü kadarıyla Amerikan
devleti Kennedy suikastını kara bir deliğe gömmüştür. Elm Street’te o gün
birden fazla ateş sesi duyan tanıklara ne olmuştur? Texas Okul Kitapları
Deposundan çıkarılan iki Mauser tüfeğe ne olmuştur?
Şerif
yardımcıları Roger Craig ve Eugene Boone verdikleri yeminli ifadelerde
“Namlusunda Mauser 7.65 yazan tüfek bulduk.” demektedirler.
Bu iki kanun
adamını kimler taciz etmiştir? Bir otomobil patlamasından son anda kurtulan
Craig’in sonradan intihar etmiş olması tesadüf müdür?
Craig’in ismi
Kennedy suikastını takip eden gizemli Clay Shaw, David Ferrie, Guy Bannister,
Hugh Ward, Jerry Brooks Gatlin ve William Sullivan cinayet listesine
eklenmiştir. 1977 yılının ilk altı aylık bölümünde altı üst düzey FBI ajanının
öldürülmeleri ayrıca FBI üst düzeyini hedefleyen bir planın olduğunu
göstermektedir. Ancak Kennedy suikastını araştıran Warren Komisyonundan
Jacqueline Hess hâlâ “gizemli ölümleri Kennedy suikastı ile ilişkilendirecek
bir kanıt yoktur” demektedir.
Gizli Servis
elamanlarının Zapruder fotoğraf makinesini sahibinden zorla alarak el
koymalarının nedeni nedir? Bu kameradan çıkarılan filmdeki 208-211 numaralı
karelerin alınma nedenleri nelerdir? Aslında filmden alınan bu kareler konvoyun
saldırıya uğradığı anı ve ateşin yönünü ispat edecek en önemli kanıtlardır.
Domuzlar Körfezi fiyaskosunun sorumluluğunu üstlendiği halde Kennedy neden “CIA
ile uğraşmak gerekli.” demiştir. Başkan Kennedy CIA başkanı Allen Dulles ve
yardımcısı General Charles Cabell’i işten atmıştır. Başkanın kovduğu Dulles
nasıl olur da Kennedy suikastını araştıran Warren Komisyonu’na atanır? Kennedy
1961 yılında Senatör Mike Mansfield’e “CIA’yı bin parçaya ayırıp yok edeceğim.”
dediğinde tarihi bir hata yapmıştır. Bana göre yukarıda belirtilen tüm kurum ve
kuruluşlar Kennedy suikastının örtbas edilmelerinde elbirliği yapmışlardır. Bu kurumlar
belki bilmeden Tek Dünya Devleti - Yeni Dünya Düzeni devrimine yardımcı
olmuşlardır.
Amerika Birleşik
Devletleri’nde Yeni Dönem
Daha önce belirttiğim üzere Kennedy suikastı sonrası güç dengesi başkan
Johnson döneminde görüldüğü gibi radikal şekilde değişmiştir. Michael
Beschloss’a göre Johnson kendi güvenliği konusunda korku içindedir:
“Richard Helms 1964’te Lyndon Johnson’un Kennedy suikastının bir
komplo olduğu hakkında korkuları olduğunu görür. Helms’e göre CIAyeni başkana
çok yardımcı olur ve CIA üzerine yazılacak bağımsız bir rapora destek verir. ”
(Kriz Yılları:
Kennedy ve Kruçev, 1960-1963,
Michael Beschloss)
Yeni başkan Johnson göreve gelir gelmez Vietnam’daki Amerikan asker
sayısını üç katına çıkartır. Halbuki Johnson başkan Kennedy’nin General
McArthur’a danışarak Vietnam’dan askerlerimizi çekme kararı aldığını iyi
bilmektedir. Johnson Tonkin Körfezi vakasını körfezde hayalet Kuzey Vietnam
deniz altılarının Amerikan gemilerine saldırdığı yalanı üzerine başlatmıştır.
Yalan tutar ve Güney Vietnam’a Amerikan asker ve silahlarının yığılmasına
başlanır. Başkan Kennedy’nin Hazine’ye Amerikan doları basma talimatı gizlice
iptal edilir ve o ana kadar basılmış olan yeni banknotlar Hazine’nin kalorifer
kazanında yakılırlar. 300’ler Komitesi’nin istediği değişikliklerin
yapılabilmeleri için Kennedy’nin ortadan kaldırılması yeni bir yöntem değildir.
Benzer şekilde Birinci Dünya Savaşı’nı başlatmak için Arşidük Ferdinand Haziran
1914’te Saraybosna’da öldürülmüştür.
2006 yılının son günlerinde etrafımıza baktığımızda gizli paralel
hükümetin
Kennedy suikastı sonrası bu devlete kurucularımız tarafından sağlanan
cumhuriyet rejimini nasıl yıktıklarını görebiliriz. Kennedy suikastından 2006
yılı sonuna kadar olan süreçte Birleşik Amerika, federal bir cumhuriyetten
dikta rejimine geçmiştir. Anayasamızı destekleyen tüm vatandaşlarımız
dışlanmış, etkisiz hale getirilerek ölümcül yara almış durumdadırlar. Amerikan
Anayasası federal hükümet için değil federal hükümetin güç suiistimallerinden
özgür halkımızı korumak için yazılmıştır.
Amerikan
halkının gerçekleri görmemeye devam etmesi halinde, Amerika Birleşik Devletleri
300’ler Komitesi istekleri doğrultusunda kurulacak olan “Tek Dünya Devleti”
isimli feodal yapıda başı çekecektir.
300’ler Komitesi’nin Gizli
Hizmetkârları
300’ler
Komitesi’nin bu büyük ölçekte operasyonları nasıl gerçekleştirdiği hep merak
edilir. Aslında bu sorunun yanıtı basittir çünkü Komite vatanını satmayı göze
alarak Yeni Dünya Düzeni- Tek Dünya Devleti hiyerarşisi içinde yükselmek
isteyen eğitimli kişileri saflarında kullanmaktadır. Aşağıda dünyayı yöneten bu
uluslar üstü karanlık, gizemli örgüte bulundukları yüksek mevkilerden hizmet
eden bazı insanlar hiçbir sıra takip edilmeksizin verilmektedirler.
Douglas
Dillon
Dillon’un
John Foster Dulles ve kardeşi Allen üzerindeki ekonomik planlama ile ilgili
kontrol ve manipülasyonu Amerika’nın dış ve ekonomik siyasetinde büyük rol
oynamıştır. Her ne kadar Arthur Burns Başkan Dwight D. Eisenhower’ı
yönlendiriyor gibi görülmüşse de başkanın döneminin son bölümünde Amerika
Birleşik Devletleri dış siyaseti ve ekonomisini sabote eden Allen ve John
Foster Dulles kardeşler olayların şekillendiricileri haline gelmişlerdir.
Dillon 300’ler Komitesi için yaptığı üstün çalışmalar sonucunda Amerika’da
başkan seçilecek kişinin Demokrat veya Cumhuriyetçi olmasının önemini ortadan
kaldırmıştır.
Artık
Amerikan halkının uyanarak seçtikleri kişilerin ait oldukları partilerin hiçbir
önemi olmadığını görmesi gerekmektedir. Dillon 1960 yılında Amerikan
ekonomisine sabotaj yapmak üzere 300’ler Komitesi’nce seçilmiştir. Görünüşte
Cumhuriyetçi gibi gözükse de Dillon’un Demokratlarla ortak noktaları çok
fazladır. Dillon Amerika’daki üst pozisyonlara yerleştirdiği kişilerle bilinen
Dillon Reed firmasının kurucusunun oğludur. Dillon bir Wall Street bankeri
olarak güya Eisenhower’ı ülke için yararlı olan ticari politikalar konusunda
yönlendirmiştir. Tabii ki bu yararlı ticari politikalar Komitenin belirlediği
amaçları kapsamaktadırlar.
1960 yılında
Dillon Cenevre’ye gönderilerek Amerikan ticaretine büyük zarar vermeyi
amaçlayan Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT) pazarlıklarına
katılması sağlanmıştır. Amerikan Uluslararası Ticaret Komisyonu raporuna göre
Dillon’un yönlendirmesiyle Eisenhower Amerika’nın hâlihazırda zemin kaybettiği
ürünlerin gümrük tarifelerini düşürmüş ve Amerikan ekonomisini bir daha
toparlayamaz hale getirmiştir. Ekonomistlere göre yapılan gümrük
tarifelerindeki indirimler iç üretimin sonu anlamına gelmektedir. Amerika için
ölümcül olan bu ticari davranışı Eisenhower “Ortak Pazardan daha fazla pay”
almak amacıyla açıklamaktadır. Adam Smith “Serbest Ticaret” prensiplerinin sıkı
bir takipçisi olan Dillan Başkan John F. Kennedy tarafından Hazine Bakanlığına
getirilmiştir.
Eisenhower döneminin sonunda salgına
dönüşen Amerikan altın rezervlerinin eritilmesi felaketi Dillon’un eseridir.
Dillon George Ball’un takımı ile birlikte Başkan John F. Kennedy’i Avrupa
piyasalarına daha fazla altın göndermeye ikna etmiştir. Paranın devrimler ve
savaşlarda oynadığı rolün büyüklüğünü bilmeyen Kennedy yapılacak korkunç
işlemin Amerikan ödemeler dengesini sağlayacağını düşünmektedir. Kennedy
Dillon’un gümrük tarifelerini %50 düşürme planına onay vermiştir.
İstihbarat
raporlarına göre bu ölümcül planın arkasında MI6 vardır ve görevi Kraliyet
Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’ne (RIIA)’ya vermiştir. Dillon RIIA tarafından
Komite’nin görevini yerine getirecek kişilerden biri olarak tespit edilmiştir.
George Ball ile ortak çalışmalar sonucu Amerikan endüstriyel gücüne büyük darbe
NAFTA anlaşmasının ilk denemesi de Dillon tarafından gerçekleştirilmiştir.
İyileşme trendinde olan Amerikan ekonomisine ölümcül zehir Eisenhower
tarafından verilmiş ve ülkemizin cenazesini kaldırmak Kennedy’e düşmüştür.
Dean Rusk
Dean Rusk
Kore Savaşı sırasında General Douglas MacArthur’e oynadığı oyun ile 300’ler
Komitesi’nde bir hizmetkâr olarak yükselmiştir. Kore Savaşı 300’ler Komitesi
emirlerini hiçbir şekilde kabul etmeyen Stalin’e karşı ortaya çıkmış bir
olaydır. Stalin kendi deyimi ile “Washington kozmopolitleri (Yahudileri) ve
işbirlikçilerinin Rusya’yı ele geçirmelerine izin vermeyecektir.” Kuzey Kore
tanklarının 39. Paraleli geçmeleri sonrası Amerika’dan “Berlin Duvarı” tepkisi
beklenmektedir. Berlin duvarını yıkarak Sovyet ordusu ile karşılaşmayı göze
alamayan Amerika Berlin’e “hava köprüsü” kurmuştur. İngiltere ve Amerika’daki
medya çakalları “hava köprüsünü” Amerikan’ın bir zaferi olarak göstermelerine
karşın aslında bu tam bir yenilgidir. Amerika’nın Mao’nun Çin’de, Castro’nun
ise Küba’da başa geçmelerine izin verdiğini gören Kuzey Koreliler giriştikleri
işgale karşı Amerika’dan bir tepki beklememektedirler. 300’ler Komitesi
Stalin’ce desteklenen Kuzey Korelileri yenmek değil baskı altında tutmak
istemektedir. Sonuçta Başkan Truman Amerika Birleşik Devletleri’ni hazır
olmadığı bir savaşa Birleşmiş Milletler’in kendisine verdiği yetki yalanıyla
sokar.
General
Douglas MacArthur Truman gönderdiği şifreli mesajda kendisinin Amerikan Hava
Kuvvetleri’nden General George E. Stratemeyer’e Yalu Nehri kıyısında bulunan 56
artçı lojistik Çin ordusu merkezini bombalaması emrini vereceğini bildirir.
Amerikan Hava Kuvvetleri ayrıca Yalu Nehri üzerindeki tüm köprüleri de
bombalayacaklardır.
Mesaj üzerine
Truman tüm danışmanlarını Blair House’da toplar danışmanlardan Dean Rusk
MacArthur’un planına çok karşı çıkmaktadır. İstihbarat raporlarına göre
toplantıda Rusk Truman’a RIIA ile görüştüğünü söyler ve “Amerika Birleşik
Devletleri’nin Yalu Nehrinin Mançurya tarafındaki Çin mevzilerine saldırmadan
önce İngiltere’nin onayını alması gerektiğini” hatırlatır. Truman’ın yıllar
sonra kaleme aldığı Years of Trial and Hope isimli kitapta tüm bunlar
vardır.
Çin
hükümetiyle afyon ticaretinde ortak çalışan Forbes, Delano ve Perkins aileleri
MacArthur’un saldırısının gerçekleşmesi halinde büyük zarar göreceklerdir.
Kendileri de 300’ler Komitesi üyeleri olan bu büyük aileler Komiteden bu
saldırıyı durdurmasını isterler. İngiliz afyon hanedanın baskılarına boyun eğen
Başkan Truman MacArthur’e “Mançurya sınırına beş mil alan içindeki hiçbir
hedefe ateş açılmaması” emrini verir.
Amerikan
halkının MacArthur’e verdiği büyük desteğe rağmen Dean Rusk Truman’ı verdiği
emri değiştirmemesi konusunda ikna eder. 26 Kasım tarihinde McArthur istifa
etmek üzereyken 250.000 Çin askeri Yalu Nehrini geçerek Amerikan güçlerine
saldırırlar. Truman ve Rusk’ın ihanetlerine karşın Amerikan askerleri bu büyük
saldırı karşısında ellerinden geleni yaparlar ancak o zamana kadar Amerikan
tarihinde görülen en büyük askeri yenilgiyi almaktan kurtulamazlar. Rusk
Truman’dan MacArthur’u görevden alması için baskı yapmaktadır. Uzun ve zorlu
bir dönemden sonra Amerikan ordusu Kore’de üstünlüğü ele alır. Bu durumda Rusk
300’ler Komitesi’nden gelen emirleri Truman’a iletir ve derhal “ateşkes”
çağrısı yapmasını ister. Komite’ye her zaman sadık bir hizmetkâr olan Truman
“ateşkes” çağrısını “Komünistler geri çekilmekteler, derhal Çin’e Kore’den
çıkması veya askeri gücünün yok edileceği ültimatomunu verelim.” diyen
MacArthur’un muhalefetine karşın yapar.
Daha da ileri
giderek MacArthur’u görevinden alan Truman vatana ihanet etmiş ve Kore
Savaşı’nda binlerce askerimizin gereksiz ölümüne neden olmuştur. Askeri
raporlara göre Kore Savaşı’ndaki kayıplarımızın %60’ı General MacArthur
görevden alındıktan sonra gerçekleşmiştir. Tüm bunlar afyon ticaretinde ortak
olduğu Çin’i kırmamaya çalışan 300’ler Komitesi nedeniyle gerçekleşmiştir.
Israel
Helphand (Parvus)
1917 yılında
gerçekleşen Bolşevik Devrimi Amerika’da yerleşik sosyalist oluşumlarda zafer
havası yaratarak faaliyetlerinin hızlanmasını sağlamıştır. Pek çok tarihçi bu
başarıyı Israel Helphand’e bağlamaktadır. “Parvus” olarak tanınan Helphand pek
çok devrimciye ev sahipliği yapan İsviçre’de okur ve daha sonra Sosyalist
Enternasyonal temsilcisi olarak çok büyük servet yapacağı Osmanlığı
İmparatorluğu’na yerleşir. Buradan Almanya’ya geçen Helphand sosyalist Die
Glocke gazetesini çıkarır. O zamanlar Sosyalist Enternasyonal’in küçük bir
parçası olan Rus Sosyal Demokrat Parti Başkanı olan Lenin Helphand ile tanışır.
Helphand Lenin ve Troçki’yi bir araya getirerek “Rusya’nın iyiliği” için
çalışmaya ikna eden kişidir.
Walter
Rathenau
Alman
hükümetinde görev alan ve Almanya’da Sosyalist lider olarak bilinen Rathenau
300’ler Komitesi’nce Almanya’ya sosyalizmi getirecek kişi olarak görülmektedir.
Birinci Dünya Savaşı sonrası organize ettiği büyük gösteriler Alman
sanayicileri korkuya düşüren Rathenau bu çevrelerin Hitler’i desteklemelerine
ve kendisini toplum düşmanı ilan etmelerine neden olmuştur. Rathenau Paris
Barış görüşmelerinde Clemencau’nun baş ekonomik danışmanı ile Almanya’nın savaş
tazminatlarını ayni olarak ödemesi konusunda anlaşırken sadece 300’ler
Komitesi’nin emirlerini yerine getirmektedir. Rathenau Dr. Jacob De Hass ile
birlikte 300’ler Komitesi’ni açıklayan ilk kişilerden biridir. Bu nedenle
Rathenau 24 Haziran 1922’de öldürülür. Ölümünden kısa süre önce şöyle
demektedir:
“Kimlikleri
sadece birbirleri tarafından bilinen kişilerce oluşturulan 300 kişilik bir
komite tüm dünyayı yönetmektedir. ”
Rathenau’nun
katilleri tutuklandıktan sonra intihar etmişlerdir.
Harry Hopkins
Hopkins
300’ler Komitesi’nce John Maynard Keynes’in ekonomik intihar teorilerini
Roosevelt’e pazarlamak üzere işe alınmıştır. Tanınmış bir sosyalist olan
Hopkins Roosevelt’in “işsizlik yardımı” amacıyla kurduğu organizasyonun başına
getirilmiştir. Hopkins 1940 seçimlerini Başkan Roosevelt’e kazandırarak Beyaz
Saray’da üç dönem kalmasını sağlayarak 300’ler Komitesi emirlerini yerine
getiren kişidir. Kendisini Londra’dan uzaklaştıran Fabian Örgütü’ne göre Hopkins
Roosevelt’ten sonraki en güçlü insandır. Hopkins’in hocaları Prof. Dr. Jesse
Macey ve Dr. Edward A. Steiner isimli Yahudi dönmesidir. Bu iki kişi Amerikan
Sosyalist Partisi başkanı Dr. George Heron ile sıkı dostluk içindedirler.
Hopkins
1928 yılında Londra Fabian Örgütü’nü ziyaretinde Eleanor Roosevelt ve Amerikan
sosyalizm tarihinde önemli yeri olan Miss Jane Addams’ın dikkatini çeker. Bu
iki kadın Hopkins’in söylediklerine hiç kimse onay vermezken inanmaya
başlarlar. Bu şekilde başkana ulaşan Hopkins 1941 Kiralama Anlaşması’nın
imzasıyla Stalin’e istediğinden fazlasını kazandırmıştır. Bilindiği kadarıyla
RIIA direktifleri doğrultusunda Hopkins Kira Anlaşması’nı Roosevelt’e
pazarlamıştır. 27 Temmuz 1941 yılında Moskova’ya giden Hopkins imzalı anlaşmayı
Stalin’e sunmuştur.
•
Chamberlain, Houston
Stewart
•
Coudenhove ailesi
temsilcisi
•
Doria, Count Andre ve
mirasçıları
•
France, Sir Arnold. Fraser,
Sir Hugh
•
Frederik IX, Danimarka hanedanı
temsilcisi
•
Dent, R. Deterding, Sir
Henri
•
de’Aremberg, Markisi
Charles
•
Greenhill, Lord Dennis
Arthur
•
Majesteleri Kraliçe II.
Eizabeth
•
Majesteleri Kraliçe
Margrete
•
Jodry, J. J. Joseph, Sir
Keith
•
Jodry, J. J. Joseph, Sir
Keith
•
Nicols, Lord Nicholas of
Bethal
•
Ormsby Gore, David (Lord
Harlech)
•
Philip, Prince, Edinburgh
Dükü
•
Price Waterhouse,
temsilcisi
•
Rothschild, Elie de veya
Edmon de ve/veya Baron Rothschild
Not:
“Windsor”
soyadı Kral V. George tarafından 1917’de alınmış bir isimdir. Ailenin gerçek
ismi “Guelph” olup Kara Venedik Asaleti’ne dayanmaktadır. Kraliçe Victoria’nın
soyağacı kolaylıkla Venedik Kara Guelph ailesine kadar takip edilebilmektedir.
300’ler
Komitesi’ne tarihte iki kez Birleşmiş Milletler hiyerarşisinden üye
katılmıştır. Bazen üyeler MI6’den gelmektedirler.
300’ler
Komitesi ile Japonya arasındaki ilginç ilişki “İmparator Hirohito’nun savaş
suçlusu olarak yakalanıp yargılanmaması için” Danimarka Kralı IX Frederik,
Norveç Kralı Haakon, İngiltere Kralı VI George, Hollanda Kraliçesi Wilhelmina
ve Lüksemburg Grand Düşesi Charlotte’un çabalarında görülmüştür. Ancak
İmparatoru tutuklanıp yargılanmaktan kurtaran Diz Bağı Nişanı örgütüdür.
Kraliçe II. Elizabeth İmparator Hirohito ile ilişkilerini imparator ölene kadar
iyi tuttuğu gibi şimdi de imparatorun ailesi ile dostluğu devam etmektedir. Bu
ilişki dışında 300’ler Komitesi’nin Japonya ile fazla bir işi olmamıştır.
Avrupa’daki
her “asil” aile ve hanedan 300’ler Komitesi’nde bazen vekâleten de olsa temsil
edilirler. Örneğin Hohenzollern Hanedanı Kent Dükü Edward, Braganzas hanedanı
York Dükü tarafından temsil edilmektedirler. Avrupa’da Komite’nin
sandalyelerine oturacak çok fazla sayıda hanedan üyesi bulunmaktadır. Burada
önemli olan Komite’ye kabulde takip edilen yoldur yani önce kraliyet üyeleri
sonra dük, marki, kont ve lordlar en sonunda ise avam üyeler bu örgüte
girebilmektedirler.
UZMAN
GRUPLAR
Muhasebe/
Denetim
Price
Waterhouse
Ulusal
Eğitim Laboratuarları (NTL)
NTL
Uluslararası Uygulamalı Davranış Bilimleri Enstitüsü olarak da bilinir. Enstitü
Kurt Lewin’in prensipleriyle hareket eden bir beyin yıkma merkezi olup
deneklere aniden aşırı stres uygulama deneyleriyle ünlüdür. NTL Amerika’nın en
büyük öğretmen sendikası olan Ulusal Öğretmenler Birliği (NTA)’yı yönetir ve
ülkede ilk ve ortaokul eğitimlerindeki tüm düzenlemelerde sözü geçer.
NTA Carnegie
Corporation ve Ford Vakfı gibi ünlü kurumlarca desteklenir. Büyük finansal gücü
sayesinde NTA çocuklarını özel okullara gönderen ailelere yapılacak çocuk başı
2600 dolar yardımı öngören 174 nolu California kanun teklifini reddettirmiştir.
NTA ultra
sosyalist San Francisco Chronicle ve bağlantılı televizyon kanallarınca
desteklenen 174 nolu kanun teklifini ortadan kaldırmak için 16 milyon dolar
harcamıştır. Kanun teklifi büyük çoğunlukla reddedilmesine karşın ebeveynlerin
ne tür öğretmenlerle karşı karşıya olduklarını anlamalarını sağlamıştır. NTA
Yeni Dünya Düzeninin “Sonuç Odaklı Eğitim” yöntemini desteklemektedir. Kurum
resmi olarak ırkçılık karşıtı olduğunu söylese de zamanında yaptığı bir
teklifte öğrenme güçlüğü çeken öğrencilerin diğer öğrencilerden ayrılmaları
gerektiğini ve normal düzeydeki öğrencilere aralarından ayıklanan öğrenme
güçlüğü çeken öğrenci sayısı ile orantılı maddi yardım yapılmasını önermiştir.
Pennsylvania
Üniversitesi, Wharton Finans ve Ticaret Okulu (University of Pennsylvania, Wharton
School of Finance & Commerce)
Ünlü
Tavistock bilim adamı Eric Trist tarafından kurulan okul Tavistock’un Amerika
Birleşik Devletleri’ndeki önemli kurumlarından biri haline gelmiştir. Kurum
Amerika Çalışma Bakanlığı gibi müşterilere sahip olup ekonometrik modellerin
kullanımıyla uyduruk istatistikler üretimi üzerine uzmandır. Bu yöntem 2006
yılında milyonlarca işsiz ile baş başa kaldığımız dönemde tam hükümetin ihtiyaç
duyduğu tekniğin ta kendisidir.
Wharton’un
Ekonometrik modelleri Amerika ve Avrupa’daki tüm 300’ler Komitesi kurumları,
IMF, Birleşmiş Milletler ve Dünya Bankası’nca kullanılmaktadır. Wharton’dan
çıkan ünlüler arasında George Schultz, Alan Greenspan ve Jeffrey Sachs gibi
isimler vardır. 300’ler Komitesi Wharton’a Rusya için tam kapsamlı bir
özelleştirme projesi hazırlatmıştır. Jeffrey Sachs’in önderliğinde yönetilen
plan sonunda 300’ler Komitesi ve bağlantılı bankerler Rusya’daki dev devlet
kurumlarını (GAZPROM, YUKOS, vs.) özelleştirme adı altında yok pahasına ele
geçirmişlerdir.
Rus halkının
varlıklarını ele geçiren “Sekizler Çetesi” hayal edilemeyecek servetler
kazanmış ve milyarlarca doları off shore hesaplarına aktarmıştır. Komite’nin
amacı Rusya’nın tüm kaynak ve üretim tesislerine el koyarak Rus halkını perişan
hale getirmektir.
Yalnız çete
başkan Putin’i hesaba katmamıştır. Putin başa geçer geçmez “Sekizler Çetesini”
çökertmiş ve bu organizasyon içinde olanları Rus kanunlarına göre ağır suçlarla
yargılamaya başlamıştır. Başkan Putin’in cesur davranışları 300’ler Komitesi’ni
ürküterek GAZPROM ve YUKOS’un Rus halkına geri verilmelerini sağlamıştır.
Putin’in başa gelmesiyle Jeffrey Sachs- Wharton soyguncuları büyük hayal
kırıklığına uğramışlardır.
Rusya’nın
doğal kaynakları ve dev tesislerinin ele geçirilmelerini kariyerinin başında
300’ler Komitesi’ne seçilen Mihail Gorbaçov sağlamıştır. Komite emirlerini
yerine getiren Gorbaçov SSCB’nin yıkılmasına neden olmuştur. Gorbaçov
Wharton-Jeffrey modeli uyarınca Rusya’da devlet kontrolünde olan petrol, doğal
gaz, kömür, bankalar, havayolları, otomotiv ve pek çok endüstriyi 300’ler
Komitesi’ne peşkeş çekmiştir. Tüm bu hizmetler karşılığında Gorbaçov’a San
Francisco’da süresiz ikamet izni ve Gorbaçov Vakfını kurma hakkı verilmiştir.
Sosyal
Araştırmalar Enstitüsü (Institute for Social Research)
Bu kurum
Tavistock Enstitüsü’nden Rensis Likert, Darwin Cartwright ve Ronald Lippert
tarafından kurulmuştur. Enstitünün yaptığı araştırmalar arasında “Sosyal
Değişimin İnsani Anlamı”, “Geçiş Döneminde Gençlik” ve “Amerikalıların Aklı
Sağlıkları Hakkındaki Düşünceleri” ünlü olanlarıdır.
Gelecek
Enstitüsü (Institute for the Future)
Kurum
Tavistock tahmin modellerini kullanmakta ve Ford Vakfı’nca fonlanmaktadır.
Enstitü ellişer yıllık zaman dilimlerinde olabilecek değişiklikleri ön görmeye
çalışmaktadır. Ellişer yıllık sosyoekonomik trendleri tahmin etmesi beklenen
enstitü olması gerekenden sapmalar ortaya çıktığında toplumu haberdar etmeyi
görev saymaktadır. Enstitü şimdi müdahale ile geleceğin inşasına inanmaktadır.
Kurumdaki Delfi Panelleri (komisyonlar) Amerika için neyin normal olup
olmadığına karar vererek hükümeti önlem almaya yönlendiren raporlar
yazmaktadırlar. Enstitünün tavsiyeleri arasında kürtajın yasallaştırılması,
uyuşturucuların yasallaştırılmaları, şehir merkezlerine giren otomobillerden
ücret alınması, doğum kontrol yöntemlerinin okullarda öğretilmeleri, okul
başarılarına maddi ödül verilmesi, homoseksüelliğe hoşgörü, aile planlamasının
teşviki ve Pol Pot tarzı büyük şehirlerin boşaltılarak halkın kırsala sürgünü
gibi konular vardır. Gördüğünüz gibi enstitünün pek çok tavsiyesi hali hazırda
gerçekleşmiştir.
Siyasi
Çalışmalar Enstitüsü (Institute for Policy Studies (IPS))
Amerikan iç
ve dış siyasetini defalarca şekillendirmiş olan “Büyük Üçler”den IPS’in James
P. Warburg ve Rothschild’ler tarafından kuruluşuna öncülük edilmiş, Bertrand
Russell ve İngiliz Fabian networkuyla büyümüştür. Network içinde perde
arkasında Leonard Woodcock’un olduğu Endüstriyel Demokrasi Ligi vardır. Bu
kurum için çalışan yerel oyuncular arasında muhafazakâr Jean Kirkpatrick,
Yahudi lobici Irwin Suall, Silahların Kontrolü anlaşmalarında pazarlıklara
katılan Eugene Rostow, işçi liderlerinden Lane Kirkland, Albert Shanker ve
özellikle enerji-eğlence sektörlerindeki büyük kuruluşların başındakiler
bulunmaktadır. IPS 1963 yılında resmi olarak Tavistock mezunlarından Marcus
Raskin ve Richard Barnett tarafından kurulmuştur. Kurumun finansmanı
Rothschild’lerin Amerika’daki kuruluşları olan James Warburg Ailesi Vakfı,
Stern Ailesi Vakfı ve Samuel Rubin Vakfınca sağlanmaktadır. Samuel Rubin
Faberge ismini çalan kişi ve Komünist Partinin kayıtlı üyesidir.
Faberge Rus
Hanedanı’nın resmi mücevhercisi olup Rubin Faberge ismini illegal olarak
kullanmak suretiyle milyonlarca dolar kazanmıştır. Kurumun bir başka fon
kaynağı Carnegie Vakfı’dır. IPS amaçları İngiliz Yuvarlak Masa Teşkilatı ve
Tavistock tarafından empoze edilmektedirler. Yarattıkları “Yeni Sol” kavramı
içinde IPS’in rolü sosyal kaos çıkartmak, sol düşünceleri yaymak, Amerika
Birleşik Devletleri resmi politikalarına saldırmak ve uyuşturucu kullanımını
teşvik etmek gibidirler.
Stanford
Araştırma Enstitüsü
(Stanford
Research Institute-SRI)
Stanford
Araştırma Enstitüsü’nün ilk başkanı olan Jesse Hobson 1952 yılında yaptığı
konuşmada enstitünün izleyeceği yolu tanımlamıştır. Amerika’da halen oynamakta
olduğu rol düşünüldüğünde Stanford Tavistock Enstitüsü hanedanının
mücevherlerinden biridir. İkinci Dünya Savaşı’nı takiben 1946 yılında kurulan
Stanford beyin kontrolü ve “gelecek bilimleri” araştırmalarına önem
vermektedir.
Stanford
şemsiyesi altında bulunan Charles F. Kettering Vakfı Kova Burcu Komplosu
uyarınca “İnsanın Değişen İmajı” çalışmasını gerçekleştirmiştir. Stanford
Willis Harmon yönetiminde Amerikan Eğitim Bakanlığı’na pek çok çalışma
yapmıştır. Stanford Araştırma Enstitüsü altında bulundurduğu yüzlerce
think-tank ile Amerikan yaşamının her alanında araştırmalar yapmaktadır. DARPA
network diye bilinen bu ağ ülkedeki her vatandaşın yaşamını kontrol etmeyi
amaçlayan en büyük projelerden biridir. Şu anda Stanford bilgi işlem sistemi
aşağıda en büyükleri verilen 2.500 kardeş kurum bilgisayarlarıyla bağlantı
halindedir:
SRI’ın
çalıştığı pek çok devlet projesinde elektronik iletişimdeki gizliliği
düzenleyen Amerikan Anayasası Ek 4. Maddesi ihlal edilmektedir. Bell ve
AT&T gibi telefon ve iletişim firmalarının savunma, güvenlik ve emniyet
güçleriyle yakın çalıştıkları bilinen bir gerçektir. Bu durumda Kongrenin bu
faaliyetler karşısında ihlal edilen kanun ve nizamnameleri araştırması
gereklidir. Stanford tüm DARPA belgelerini kataloglayarak tüm ilgili kurumlara
kütüphane rolü oynamaktadır. Özellikle bilgisayar kartları tasarlayan veya
üreten firmalarla yaptığı çalışmalarda SRI tüm vatandaşların bilgisayarlarını
hükümetçe ulaşılabilecek hale getirmektedir.
STI’n hizmet
ettiği tüm kurumlar veritabanını her türlü “anahtar” kelime için gözden
geçirebilmektedirler. Bu kurumlar SRI veritabanı sayesinde kendi master
dosyalarını güncel hale getirmektedirler.
SRI
veritabanını adalet kurumları, emniyet ve güvenlik güçleri yanında en fazla
Pentagon’un kullandığı bilinmektedir. Pentagon “komuta ve kontrol” problemleri
SRI tarafından çözülmektedir. Pentagon’un genelde askeri bilgilerle ilgilendiği
düşünülse de uzun süredir sivil kurum ve kişilerin bilgileriyle de uğraştığı
ortaya çıkmıştır. Düşünceme göre SRI’n Amerikan Sayıştay’ı tarafından denetlenmesi
halinde ortaya çıkacak gerçekler halkta büyük infial yaratacaklardır.
Massachusetts
Teknoloji Enstitüsü (Massachusetts Institute of Technology (MIT) Alfred P.
Sloan School of Management)
Bu önemli
kurum genelde Tavistock İnsan İlişkileri Enstitüsü ile ilişkili görülmeyip
Amerikan hüviyetinde kabul edilse de bu sadece kuruluş döneminde geçerlidir.
MIT yıllar içerisinde uzmanlaşmış bölümleriyle Tavistock yörüngesine girmiş bir
kurumdur. MIT kabaca aşağıdaki bölümlerle Tavistock’a hizmet etmektedir:
Çağdaş
Teknolojiler
Endüstriyel
İlişkiler
Lewin
Psikoloji Grubu
NASA-ERC
Bilgiişlem Araştırma Laboratuvarları
Donanma
Psikolojik Araştırma Grubu
NSA Psikoloji
Araştırma Grubu
Sistem
Dinamikleri
Savunma
Analizleri Enstitüsü
(The
Institute for Defense Analyses [IDA])
Reklam
yapmayı sevmeyen IDA askeri think-tankler içinde en büyük ancak en az
tanınanıdır. Üstünde “Suburban National Bank” tabelası bulunan ve Pentagon
yakınındaki büyük IDA Merkezi ilk başta bir banka gibi görülür. IDA’nın yaptığı
her iş devlet sırrı niteliğindedir. Bu kurum çok büyük etki ve güç sahibi olup
çalıştırdığı elemanlar en üst kaliteden bilim adamlarıdırlar. Kurumun bir
görevi küresel ekonomik çalışmalar yapmaktır. Kurum en üst düzeyde CIA, FBI,
NSA ve ONI gibi çok önemli kuruluşlarla işbirliği yapar.
IDA
tarafından üstlenilen en önemli projelerden biri ELF radyo dalgalarıyla hava
koşullarının değiştirilerek suni hava koşullarının yaratılmasıdır. NSA
Rusya’nın benzer iklim ve hava koşulları araştırmaları yaptığını bilmekte ve
endişe duymaktadır. IDA’nın bir başka projesi ise Çin’deki ekonomik ve
endüstriyel gelişmenin tahminidir. IDA raporları uyarınca David Rockefeller’ın
Çin’e giderek buradaki en önemli ailelerden Li ailesi ile ortaklıklar
oluşturduğu söylenmektedir.
IDA’da “Jason
Bölümü” diye bilinen şube tam “James Bond” filmlerine uygun çalışılan süper
gizli projelerin gerçekleştirildikleri yerdir. Bu şubenin en önemli
görevlerinden biri vatandaşların anayasal haklarının ihlal edilmek suretiyle
bilgi toplanırken bu vatandaşların casusluk faaliyetlerini fark etmemelerinin
teminidir. Jason Şubesinde çalışanların listesi bilinmese de buradaki en önemli
bilim adamının bir zamanlar California Üniversitesi Fizik Bölümü Başkanlığını
yapan Norman M. Kroll olduğu sanılmaktadır. Daha önce bu kişinin 30 ülkede özel
araştırmalar icra eden Kroll Associates firmasını kurduğunu belirtmiştik.
Yine
bildiğimiz kadarıyla “Jason Şubesi” çalışanları hafta sonları ve yaz
tatillerini bile beraber geçirmektedirler. Bu grubun yönettiği ve en fazla beş
kişinin en yüksek güvenlik seviyesinde ulaşabildiği projeler Balistik füzeler,
denizaltı tespit teknikleri ve ELF radyo dalgaları gibi önemli çalışmaları
kapsamaktadır.
Rand
Araştırma ve Geliştirme Kurumu
(Rand
Research and Development Corporation)
Şüphesiz
Tavistock Enstitüsü’nce kontrol edilen RAND RIIA’nın Amerika Birleşik
Devletleri’ni kontrolde kullandığı en prestijli think-tanktir. RAND tarafından
oluşturularak Amerikan devletince uygulanan projeler Amerikan ICBM programı,
ABD dış politika analizleri, uzay programları, ABD nükleer politikaları, LSD ve
benzeri akıl kontrolü maddelerinin geliştirilmeleri gibidirler.
Yirmi yıl
süren gizli MK-Ultra operasyonunda rızaları alınmayan ve hiçbir şeyden habersiz
deneklere yirmi yıl boyunca LSD verilmiştir.
RAND’ı kullanan
binlerce büyük firma, devlet kurum ve kuruluşu bulunmaktadır. Bu kurumun
belirtilmesi gereken en önemli projelerinden biri termo- nükleer savaş
senaryoları üretmektir. RAND bir keresinde Amerika Birleşik Devletleri’nin
teslim olma senaryosunu Rusya için hazırlamaktan suçlanmıştır. Bu suçlama
senatör Symington tarafından Amerikan Senatosu’na taşınmıştır. Ancak Senato
araştırması medyadan gelen büyük baskı sonu sonlandırılmıştır.
Özetlemek
gerekirse Tavistock Enstitüsü tarafından Amerika’da hükümet, silahlı kuvvetler,
dini kurumlar, iş dünyası ve eğitim kuramlarının beynini yıkamak üzere çalışan
organizasyonlar aşağıdaki listedeki gibidirler:
Brookings
Enstitüsü
Hudson
Enstitüsü
IPS
MIT
NTL
Rand
Araştırma ve Geliştirme Kurumu
Stanford
Araştırma Enstitüsü
Pennsylvania
Üniversitesindeki Wharton Okulu
Yaptığım
araştırmalarda bu kuramlarda çalışan sayısının 50.000’den 200.000’e çıktığını
ve kuramların toplam bütçelerinin 50 milyar dolara yaklaştığını tespit ettim.
Amerika Birleşik Devletleri bu kuramlara yılda milyarlarca dolar harcamasına
rağmen bu kuramların çoğu Kongre’ye faaliyetleri hakkında rapor verme durumunda
zorunluluğu taşımamaktadırlar.
300’ler
Komitesi Direkt Kontrolü Altındaki Kurumlar
BÖLÜM 32
Uzman Kurumların
Faaliyetleri ve Yayınları
•
Steps to the Ecology
of the Mind: Bateson, Gregory.
Bateson
Tavistock’un en önemli 5 yeni bilim adamından birisidir. Tavistock tarafından
Amerika’da uygulanan 60 yıllık savaşı formüle etmesiyle tanınır.
•
British Opium Policy
in China: Owen, David Edward,
•
Goals of Mankind:
Lazlo, Ervin,
•
Technetronic Era:
Brzezinski, Z,
•
The Structure of the
Popular Music Industry, Sosyal Araştırmalar Enstitüsü.
Sosyal
Araştırma Enstitüsü’nce hazırlanan bu çalışmada halkın tüketimini arttırmak
üzere yapılan ve bu amaç için müzik parçalarını filtreleme sistemi anlatılır ve
insanların dinledikleri parçaları kendi favori şarkılarıymış gibi görmelerini
sağlayan “Top 10,” veya “Top 40” gibi listelerin tasarımı incelenmektedir.
•
Invasion from Mars:
Hadley, Cantril.
Cantril bu
eserinde Orson Wells’in adaptasyonu olan ve H. G. Wells’e ait Dünya
Savaşları isimli kitaptaki insanların panik ve histeri içindeki
davranışları analiz etmektedir.
•
King Makers, King
Breakers, the Story of the Cecil Family, John Coleman,
•
Papers of Sir George
Birdwood: India House Documents, London Professor Frederick Wells
Williamson,
•
India House Documents, London,
•
Miscellaneous Old
Records: India House Documents, London,
•
Creating a Particular
Behavioral Structure: Cartwright, Dorwin,
•
Revolution Through
Technology: Coudenhove Kalergi, Count Richard,
•
National Council of Churches:
Josephson, Emmanuel.
Rockefeller
Internationalist isimli kitabında Josephson Rockefeller’ların servetleri
sayesinde nasıl Hıristiyan kilisesine sızdıklarını ve daha sonra da bir
numaralı ajanları John Foster Dulles sayesinde Amerikan yaşamının her noktasını
kontrol eder olduklarını anlatmaktadır.
•
Understanding Man’s
Social Behavior. Cantril, Hedley.
Cantril San
Fransisco’daki Humanistik Psikoloji Derneği’nde Tavistock teknikleri
öğretmektedir. Bu tip organizasyonlarda bilim ve sosyal mühendislik alanları
iyice birbirlerine karışmaktadırlar. ”Sosyal mühenslik” Tavistock tarafından
kitlelerin sosyal, ekonomik, manevi ve siyasi olaylara karşı davranışlarını
değiştirme veya beyin yıkama yöntemleriyle insanların daha önce sahip oldukları
fikir ve inançları değiştirmeyi amaçlayan bir yöntemin adıdır. Seçilen kişiler
Tavistock “içsel yönelim koşullaması” tedavisinden sonra kişilik ve davranışsal
değişimler göstermektedirler.
Bu projenin
ülke boyutundaki etkileri korkunç olup, bu uygulamalar 2006 yılında Amerika
Birleşik Devletleri’nin çöküş sürecini etkileyen faktörlerden biridir. Bu
konuda yazdığım ve 1987 yılında basılan kitabımın ismi: Twilight, Decline
and Fall of the United States of America’dır.
•
Investigation of the
Kennedy Assassination, The Un-commissioned report on Jim Garrison Findings:
Paris, Flammonde.
Democratic Ideals and Reality:
Mackinder, Halford, The Engineering of Consent: Bernays.
1955
yılındaki kitabında Bernays hedef kitlelerin fikir ve davranışlarının ülkenin
milli stratejisini değiştirecek şekilde önemli ulusal konularında nasıl
etkilenebileceklerini açıklamaktadır. Kitapta ayrıca kullanılacak “Psikiatrik
Şok Milisleri”den bahsedilmektedir. Bunlar lezbiyen, homoseksüel gruplar,
“kürtaj yanlısı” STK’lar ve çevreci örgütler gibidirler. “Psikiatrik Şok
Milisleri” kavramı Tavistock İnsan İlişkileri Enstitüsü kurucusu John Rawlings
Reece tarafından ortaya atılmıştır.
•
Cecil Rhodes: The
Anatomy of an Empire: Marlowe, John,
•
The Open Conspiracy:
Wells, H. G.
Wells bu
çalışmasında Yeni Dünya Düzeninde (Wells buna Yeni Cumhuriyet demektedir)
“kaşık düşmanları” yani nüfus fazlası ile başa çıkılacağını açıklamaktadır.
Amerika Birleşik Devletleri’nde bugün Yeni Dünya Düzeni kurulması halinde bu
siyaseti izleyecek büyük bir kitle vardır. Örneğin Walter Lippmann yaşamı
boyunca Wells öğretisinin bir öğrencisi olmuştur.
•
The Works of Jeremy
Bentham: Bowering, John
Bentham
zamanının önemli liberallerinden olup Amerikan Bağımsızlık Savaşı sonunda
İngiliz Başbakanı olan Lord Shelburne için çalışan bir ajandır.
Bentham
insanların sıradan bir hayvandan farklı olmadığına inanır ve bu konudaki
teorileri asistanı David Hume tarafından yazılmıştır. Hume şöyle demektedir:
“(...)kendimizi
üstün ve kompleks varlıklar olarak görmeyeyatkınızdır. Ancak bu görüşümüz tüm
evrendeki yaşamın kurulduğu temellerde hayvanlar ile ortak taraflarımızı
gördüğümüzde ortadan kalkabilir. Çünkü evrende yaşam içgüdü dediğimiz mekanik
güce bağlıdır. İçgüdüler farklı olsalar bile sonuçta hepsi içgüdüdür. ”
•
Mind Games:
Murphy, Michael,
•
Toward a Humanistic
Psychology: Cantril,
•
The Politics of
Experience: Laing, R. D.,
•
Everson vs. Board of
Education: 330 US I, 1947,
Amerikan
Anayasasında yer almayan “sivil haklar”, Amerikan hukukunun büyük
hatalarındandır.
•
Frankfurter Papers,
box 99 and box 125; Hugo Black Correspondence,
•
Justice Black’s
Papers, box 25, General Correspondence,
•
My Father, A
Remembrance: Black, Hugo L, Jr.
•
God’s Banker:
Cornwell, Rupert.
Bu kitap P2
ve Roberto Calvi cinayetinde P2 Mason Locasının rolünü anlatmaktadır.
The
British Museum
Bu müze 1753
Sir Hans Sloane’nın koleksiyonunun İngiliz hükümetince satın alınmasıyla
kurulmuştur. Müze pek çok tarihçi tarafından dünyanın en gelişmiş tarih arşivi
olarak görülür. Müzenin bazı bölümleri halka kapalı olup ciddi bir araştırma
yapmak için rehberlik almanız gerekir. Bu müzenin raflarında değer biçilemez
kitaplar, haritalar ve el yazmaları gibi hazineler bulunur.
300’LER
KOMİTESİNİN BAZI ÖZEL KURUMLARI
•
Stanford Araştırma
Enstitüsü
•
Massachusetts Institute of
Technology (MIT)
•
Emperyal Uluslararası
İlişkiler Enstitüsü (RIIA)
ÖZGÜRLÜK VE ADALET KARŞITI ÖRGÜTLER
•
Emperyal Uluslararası
İlişkiler Enstitüsü (RIIA)
•
Tavistock İnsan İlişkileri
Enstitüsü
UYUŞTURUCU TRAFİĞİ
AMERİKAN SİYASETİNİN KONTROLÜ
Konuları Tespit ve Kararlaştırma Mercileri: 300’ler
Komitesi, Roma
Kulübü, Emperyal Aileler, Yüksek İlluminati
Üyeleri, Dokuz Bilinmeyen Adam
Örgütü, Tavistock İnsan İlişkileri Enstitüsü.
Araştırma
Faaliyetler: Üniversiteler, Vakıflar, Think Tank’ler, Hudson, MIT,
Stanford, IPS Enstitüleri , İş Dünyası Yuvaralak Masa Toplantıları, Milner
Grup, American Yatırm Enstitüsü, Heritage Vakfı, Brookings Enstitüsü, Nüfus
Kurulu, RAND Enstitüsü.
Emirlerin
Uygulanması: Dış İlişkiler Kurulu, Bilderberg Grup, Üçlü Komisyon, Cini
Vakfı, Ulusal Güvenlik Kurulu, Roma Kulübü, Morgan Bank (ABD), Kurumlar,
bankalar ve sigorta firmalarınca desteklenen Operasyon Koordinasyon Kurulu
suikast ve saldırı emirlerini verirken, aşağıdaki örgütler de uygulamaları
gerçekleştirirler:
•
Fransa (DGSE). Israil
(Mossad), Avustralya (ASIO)
•