GÜNÜMÜZDE SÖYLENEN ELFÂZ-I KÜFÜRDEN
BAZILARI (SÖYLEYENİN KÜFRE GİRMESİNDEN KORKULAN KÖTÜ SÖZLER)
“Allah Ondan Verdiği Canı Alamıyor.”
“Allah’ımı İnkâr Edeyim!...”
“Bu
İş, İnşaallaha Mâşaallaha
Kaldıysa Yandık.”
“Allah Baba”
“ Ye Allah ye”
“Güzele bakmak sevaptır.”
“Haram, helâl, ver; Allah’ım senin kulun yer.”
Bir terim olarak, kişiyi
küfre götüren ve dinden çıkmasına sebep olan sözlere “elfâz-ı küfür” denir.
Daha önceden de
belirttiğimiz gibi mü’min için en değerli şey imandır. İmanı korumak, kollamak
için fiil, davranış ve sözlerimize çok dikkat etmemiz gerekir.
Hele günümüzde küfre
götüren tutum, davranış ve sözler gittikçe yaygınlaşmaktadır. Halk müslüman
olduğu halde İslâmî öğretiden, kültüründen yoksun yetişmektedir. Böylece
müslüman olduklarını rahatlıkla söyledikleri halde İslâm’la bağdaşmayan söz ve davranışları olmaktadır.
İslâmî bilgiden mahrum bırakılmış
kişiler tabiî ki, bu büyük hatalara
düşmektedirler. Bu hatalardan, söylememesi gereken sözlerden
dolayı kişinin küfre girmesi söz konusudur. Halk arasında bu çirkin
sözler çok kullanılmaktadır. Bir mü’min olarak, bu duruma üzülmemek mümkün
değil. Gayr-i İslâmî uygulamalar yaparak, insanların İslâm’a aykırı
yetişmelerine sebep olanlar, âhirette cezalarını göreceklerdir. Rabbimiz bu
gerçeği şöyle bildirmektedir:
“Kötülük
yapmakta düzen kuranlar için çetin azap vardır.”[1]
“Küfre sapıp
da Allah’ın yolundan (insanları) alıkoyanlar, Biz işledikleri bozgunculuğa
karşılık, onlara azap üstüne azap ilâve ettik.” [2]
İki
kat azap olması; birincisi kendileri küfre girmeleri, diğeri ise başkalarını
Allah yolundan alıkoydukları içindir. İslâm’a aykırı yaşamalarına sebep
olduklarından dolayı azâbı kat kat olacaktır.
Müslüman kişinin söz ve
davranışları İslâm’a aykırı olmamalıdır. Dolayısıyla söyleyeceği sözler,
söylenmemesi gereken kötü, çirkin sözler olmamalıdır.
Günümüzde dikkat edilmeden
konuşulan sözlerin neler olduğunu; bunların bazılarını açıklayalım ki, bunlara
benzeyen sözlerin de söylenmemesi gerektiği bilinsin.
Bazıları diyor ki:
“Allah
Ondan Verdiği Canı Alamıyor.”
Aldığı bir emaneti
zamanında veremeyen, geciktiren, vermemek içinmâzeret uyduran kişilerin bu
yanlış hallerini anlatmak için kullanılan “Allah ondan verdiği canı alamıyor,
ben nasıl ona verdiğimi alayım?” gibi sözler, söylenecek söz değildir. Bunu
söyleyen, bilerek veya bilmeyerek, Allahu Teâlâ’ya eksiklik, âcizlik isnat
etmiş olmaktadır. Bu sözde “Allah verdiği canı alabilecek güçte değil” mânâsı
vardır. Bunu söylemek küfre götürür.
Allah (c.c.)’nın kudret
sıfatı vardır. Kudret: Gücü yetmek demektir. Allah’ın gücü her
şeye yeter. “O, bir şeye ‘ol’ dedi mi hemen o oluverir.” [3]
Müslüman kişinin ağzından çıkan söze çok dikkat etmesi gerekir.
“Allah’ımı İnkâr Edeyim!...”
Bu söz tabiî ki, İslâmî
duyarlılıktan uzak kalmış kişilerin, neyin söylenip neyin söylenmeyeceğine önem
vermeyen veya bilmeyenlerin düştüğü büyük hatalardandır. Birisi, birine savunduğu
şeyin doğruluğunu ispat etmek için söylediği söz: “Allah’ımı inkâr edeyim!”,
‘söylediğim doğru’ diyor. Bu çok yanlış ve tehlikeli bir sözdür. Söylediği
doğru dahi olsa; Allah’ı inkâr etmeyi ihtimal olarak kabul ve inkârı basite
alma açısından tehlikelidir. Çünkü Allah’ı inkâr, küfürdür. Küfrün neticesi ise
ebedî Cehennemdir. Onun için yemin ederken dikkat edilmesi gerekir. Neye yemin
edilir, neye yemin edilmez, bunları bilmek gerekir.
Bir hadis-i şerifte Ebu
Hureyre (r.a.)’dan rivâyet edildiğine göre
Resulullah (s.a.s.) “Üç şey
var ki: hakikati hakikat, şakası da hakikattir; yemin, nikâh ve talak.”
[4]
buyrulmuştur.
Şaka da olsa bunlardan
sakınmak gerekmektedir. Bazıları da şöyle yemin ediyor: “Allah çarpsın,
Kur’an çarpsın, ekmek çarpsın, şu veya bu
çarpsın!” diyorlar. Galiba çarpılmaya, perişan olmaya çok meraklılar veyahut
yemin etmesini bilmiyorlar. İslâmî bilgilerden mahrum olan kişiler, şeytan ve
dostları tarafından rahatlıkla
kandırılarak gayr-i İslâmî tutum, davranış ve sözlerde bulunmaktadırlar.
Onun için hadis-i şerifte buyurulduğu gibi:
“İlim
öğrenmek, her müslümana farzdır.” [5]
Şeytan ve dostlarına aldanmamak için İslâm’ı iyi öğrenmek ve icaplarını yerine getirmek lâzımdır. Zira
imtihanı kazanmak için bu, böyledir.
“Bu İş, İnşaallaha Mâşaallaha Kaldıysa Yandık.”
Bu da söylenmemesi gereken bir sözdür.
İnşaallah demek; Allah nasip ederse
demektir. Başlıktaki söz şu anlama geliyor: “Bu iş Allah’a kaldıysa netice
beklenmez, bu iş olmaz” anlamı çıkmaktadır. Allah’ın büyüklüğünden, her şeye
gücü yettiğinden şüphe eden kişinin, Allah’ın kudret sıfatını inkâr etmesi söz konusu
olmaktadır. Dolayısıyla akla geleni, duyduğumuz bir sözü düşünmeden söylemek
değil; doğru olan, söylenmesinde, sakınca
olmayan sözleri söylemek gerekmektedir.
“Allah
Baba”
Bu da söylenecek bir söz
değildir. Bugünkü hıristiyanlar teslis akîdesine inanırlar. Bu inanışa göre Tanrı
-hâşâ- üç tanedir. İzahı da şöyledir. Hâşâ Hz. Meryem Tanrı ile izdivaç yapmış,
bu birleşmeden Hz. İsa doğmuş. Böylece Baba, Oğul ve Ruhü’l-Kudüs dünyayı idare
ederler. Baba dedikleri Allah, oğul dedikleri Hz. İsa, Ruhu’l-Kudüs dedikleri
Cebrâil’dir. Bu Üçe Hıristiyanlar Tanrı derler. Allah’a Hz. İsa’nın babası
olarak inandıkları için “Allah baba”
derler. Bu düşünce sonradan hıristiyanlar tarafından uydurulmuştur. Bu sapık
düşünceyi şimdiki hıristiyanlar da kabul etmektedirler.
Rabbimiz Allah şöyle beyan
ediyor:
“Yahudiler
Üzeyir Allah’n oğludur dediler. Hıristiyanlar Mesih (İsa) Allah’ın oğludur
dediler. Bu, onların (uydurdukları) ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir.
(Sözlerini) önceden kâfir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin. Nasıl
da (haktan bâtıla) döndürülüyorlar.” [6]
Ülkemizdeki bazı kimselerin de hıristiyanların etkisi altında kalarak bazen
şakadan, bazen gerçekten Allah (c.c.)’ya “Allah baba” dediklerine zaman zaman şahit
oluyoruz. Bazıları şöyle diyor: “Allah baba görüyor” , “ Allah baba taş eder” ,
“Allah baba taş yağdırır.” Her ne vesile ile olursa olsun, kim “Allah baba”
derse veya diğer ifadelerle Allah’a babalık isnat ederse, o kişi bunun ne
anlama geldiğini bilerek söylüyorsa küfre girer. Bazıları da bilmeden söylüyor.
Dolayısıyla müslüman kişinin söyleyeceği söz, söylenmemesi gereken söz olmamalı,
çok dikkat etmelidir. İslâmî konuları
iyi bir şekilde öğrenmek lâzımdır. Dolayısıyla bu tür hatalara düşülmemesi
gerekir.
“
Ye Allah ye”
Bu tür sözlerden son
derece sakınmak gerekir. Çünkü, bu sözde
Allah’ı insanlara benzetme vardır. “Yürü Allah yürü”, “uyu Allah uyu”, “vur
Allah vur” gibi sözler insanı küfre götürür. Bir kimse, eğer bu sözlerin ne
anlama geldiğini bilmiyorsa, öğrendiği zaman bu tür sözleri kesinlikle ağzına
almamalıdır.
Bazıları da şöyle der:
“Seni elimden Allah bile kurtaramaz” (Allah’ın gücü bile yeterli
olmaz anlamında).
“Burada Allah yok, peygamber izinde” (karakolda, hapishanede vb.
Allah’ın yardım edemeyeceği anlamında).
“Falan
kişi, içkicinin, üçkâğıtçının, (hırsızın) kumarcının vs. Allah’ı” (Bir
yaratığın Allah olma ihtimalini
çağrıştıracak anlamda).
“Allah’ın
hükmü burada geçmez.” Veya “o eskidendi, şimdi Allah’ın hükmü uygulanmaz, devir değişti.” (Allah’ın
hükmünün geçersizliğini iddia veya tüm zamanlara ait olduğunu inkâr anlamında).
“Tapılacak
kadın” (Allah’tan
başka tapılacak/ibâdet edilecek mâbut anlamında).
“Futbol,
müzik ilâhı, tanrıçası” (Allah’tan başka ilâh kabulü
anlamında).
“Allah
bizi unuttu” (Allah’ın zorluklarla denemesi konusunda
Allah’ı “unutma” gibi bir eksiklikle vasfetme anlamında).
“Allah’ın
başka işi mi yok, bununla uğraşacak?” (Allah, her
şeyi takdir edip her şeye hükmünü geçiremez; O’nun dediğinin ve müdahalesinin
dışında da işler olur anlamında).
“Allah,
keşke şunu haram kılmasaydı, şunu farz etmeseydi” (Allah’ın hükmünü beğenmemek anlamında).
(O konuda âyet ve kudsî
hadis olmadığı halde)
“Allah
şöyle buyurmuştur” demek (Kur’an’da olmayan,
ispatlanmayan cümleleri Allah’a isnat etmek, dolayısıyla Allah’a iftira etmek
anlamında).
(Allah’ın kesin olarak
haram kıldığı bir şeyi yiyip içerken)
“Allah’ın
ismiyle (Bismillâh)” demek (Allah’la, Allah’ın haram
hükmüyle alay etme anlamında).
“Allah’tan başka mutlak
gaybı bilen olduğunu kabul etmek”
“Din
ayrı, dünya ayrı” demek (Dünyayı dinin dışına itmek,
dini dünya işlerine karıştırmamak anlamında).
“Din
ayrı, siyaset ayrı” diye kabul etmek (İnsanların
yönetiminin dinle ilgisi yok, siyaset dinden bağımsız olmalıdır anlamında).
“İslâm
dini akıl dinidir, mantık dinidir” demek (Nakli
dışlama, vahyi temel ölçü almama, aklı putlaştırma anlamında).
“Dine
bağlı yaşamanın, dindar olmanın zamanı geçti, doğru olursan bu devirde aç
kalırsın” demek (Dinin bütün zamanlar için
geçerli olmasının reddi anlamında).
“Hayat
yalnız bu dünyadadır”(âhireti inkâr anlamında).
“Bu
benim özel hayatımdır, kimse karışamaz”, “Demokrasi var, kimse
karışamaz, canım ne isterse onu yaparım” demek
(Allah’ı, Allah’ın hükümlerini önemsememek ve O’na teslim olmamak, nefsini,
hevâ ve hevesini putlaştırıp ilâhlaştırmak anlamında).
“Biz
babamızdan, atalarımızdan böyle gördük” (Geleneği, ataların
yolunu mutlak doğru olarak kabul etmek, dine ters düşse de atalarının yolunun
en doğru yol olduğunu kabul anlamında).
“Paranın
açmadığı kapı yoktur” (Parayı putlaştırmak,
kapitalizmin her şey olduğu anlamında).
“Demokrasilerde
çare tükenmez” (Beşerî bir düzen olan
demokrasi (halkın kendi kendisini yönetmesi)nin her konuya çözüm getiren, en
üstün idare şekli olduğu anlamında).
“Aşırı
dinciler, dinciler, fundamentalistler, İslâmî teröristler”gibi
çirkin ithamları gerçek mü’minlere etiket olarak takmak (müslümanları,
dolayısıyla İslâm’ı kötülemek anlamında).
İslâm’a irtica, gericilik,
taassup vb. sıfatlar takmak. İslâm’a,
tesettüre karşı tavır almak veya bu tür dinle ilgili hususlarda düşman
olanları desteklemek.
“Eşek cennetini boyladı” (Cenneti küçümsemek, cenneti yakışıksız
bir şeyle vasıflandırmak anlamında).
“ Sensiz Cennet kötü, seninle cehennem bana ödül” gibi sözler
(Cenneti ve cehennemi önemsiz görmek veya âşık olduğu bir insanı bunlardan daha
önemli kabul anlamında).
Bir insana “meleğim” demek, “Çarli’nin melekleri” ismini vermek, filmlerde melek kılığına girmek
(melekleri insan gibi kabul etmek anlamında).
“Azrâil onun canını yanlış yere aldı” “Azrail’le savaşıyor”gibi sözler (Melek olan Azrail’e hakaret, alay
etmek, onu eleştirmek anlamında).
“Ben
öldükten sonra cesedim ne olursa olsun” (Ölümden
sonraki âhiret âlemini inkâr etmek anlamında).
“Ben
Allah’la kontrat yaptım, daha 30 yıl yaşayacağım”(Allah’la
alay etmek anlamında).
“Cehennem
daha iyi, hiç olmazsa orada artistler, şarkıcılar, dansözler var. Orada bol bol
eğleniriz.” (Cehennem ceza yeri değil, mükâfat yeriymiş gibi, Cehennemle dalga
geçme, hafife alma anlamında).
“Allah
yazdıysa bozsun” (Kadere karşı çıkma anlamında).
“Kader
utansın” , “Kaderin böylesine yazıklar olsun!”
(Kadere isyan anlamında) .
Tabiî ki, bunlar
sorumsuzca söylenen sözlerin hazin göstergesidir.
“Anam
avradım olsun” demek. Bu sözün de kesinlikle
söylenmemesi gerekir. Günümüzde İslâmî kültürden ve ahlâktan mahrum kalmış
kişilerin câhillikleri o kadar çok belirgin halde görülüyor ki, ağızlarından
çıkan lafları sanki kulakları duymuyor. Ne söylediklerini veya
söyleyeceklerini, neyi ifade ettiğini
dahi düşünemeyecek kadar âciz hale gelmiş olduklarına istemeyerek de olsa zaman
zaman şahit oluyoruz. Halkın büyük çoğunluğu, kendilerinin Müslüman olduğunu
belirttiği halde gayr-i İslâmî tutum ve davranış sergilemektedirler, o kadar ki
ağızlarından çıkan sözlerin neyi ifade ettiğini dahi düşünmüyorlar. Tabiî ki,
bu İslâmî bilgiden ve ahlâktan mahrum
olmanın hazin göstergesidir. Nice insanın ağzından çıkan lafların çoğu, kötü,
çirkin, pervasızca sarf edilen sözlerdir. Bu şekilde haddi aşmaktadırlar.
Birbirlerine bir şeyi
inandırmak için sanki söylenecek başka söz yok da, başlıkta belirtilen ağza
alınmayacak o çirkin sözü birbirlerine şu şekilde söylüyorlar:
“Anam avradım olsun, şu
işi yaparım” veyahut “yapmadım” gibi sözler hiç söylenecek söz mü? Bazı
kişilerin ne anlama geldiğini hiç düşünmeden söylediği bu söz, sorumsuzca sarf
edilen ağza alınmayacak sözlerdir.
Müslüman bir kişi, asla
böyle sözler söyleyemez; ahmakça, câhilce böyle söz söylenmişse derhal tevbe
etmeli, böyle bir sözü kesinlikle bir daha söylememeli, hatta söyleyenleri de uyarmalıdır.
“Arkadaş, sen ne söyledin? Bu hiç söylenecek bir söz mü, başka söylenecek söz
kalmadı mı?” diyerek bu tür sorumsuzca söz söyleyen kişileri uyarmak lâzımdır.
“Güzele
bakmak sevaptır.”
Zaman zaman bu sözü de
duymaktayız. Şu şekilde kullanıyorlar. Meselâ bir erkek, bir kadına çok
dikkatli şekilde baktığında birisi onu uyarmak için; “Ne
bakıyorsun? Ayıptır, günahtır; vazgeç!” dediğinde bakan kişi de diyor ki:
‘Olur mu? Güzel bir kadın’
“Güzele bakmak da sevaptır” diyor, nâmahrem olan kadınlara bakmanın yanlış
olmadığını, hatta sevap olduğunu dile getiriyorlar. Rabbimiz şöyle buyuruyor:
“Mü’min erkeklere
söyle gözlerini harama bakmaktan
sakınsınlar.” [7] İbn
Kesir, bu âyetin tefsirinde şöyle izah ediyor: “Allahu Teâlâ inanan kullarına
gözlerini haramdan sakınmalarını, ancak kendisine bakmayı mubah kıldıklarına
bakmalarını, gözlerini nâmahrem yerlerden sakınmalarını emrediyor. Şâyet
kasıtsız olarak göz tesadüfen bir harama ilişirse, bakarsa gözünü hemen ondan
çevirmelidir. Nitekim Müslim’in Sahih’inde Yunus İbn Ubeyd kanalıyla... Cerir
İbn Abdullah el-Beceli (r.a.)’dan
rivâyetine göre; o şöyle demiştir. “Hz. Peygamber (s.a.s.)’e bir kasıt
olmadan ansızın bir kadına bakmayı sordum. Bana gözümü çevirmemi emretti.” [8] Ebu
Hureyre (r.a.)’nın rivâyetine göre Allah Rasûlü Hz. Ali (r.a.) şöyle
buyurmuştur:
“Bakmanın
peşinden, ikinci bir bakmayı ekleme. Birinci bakış (elinde olmayarak) senin
içindir; ama sonuncusu senin lehine değildir.” [9]
Nâmahrem kadınlara (şehevî
arzuyla) bakmanın câiz olmadığı âyet ve hadislerde belirtilmiştir. Dolayısıyla
günah olan bir şeye sevaptır denmesi tehlikeli bir sözdür, kişiyi küfre
götürür; şaka da olsa söylenmez.
Rabbimiz Allah Kur’an-ı Kerimde
bildirmektedir:
“Mü’min
kadınlara da söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar. Kendilerinden
görünen kısmı müstesna, üstlerini açmasınlar. Başörtülerini yakalarının üstüne
salsınlar.” [10]
Ebû Dâvud ve Tirmizî’nin
Zührî kanalıyla Ümmü Seleme’den (r.a.) rivâyet etmiş oldukları şu hadise göre:
Ümmü Seleme ve Meymune Allah Rasûlü (s.a.s.) yanında imişler. Ümmü Seleme şöyle
anlatıyor:
“Biz Allah Rasûlü
(s.a.s.)’in yanında iken İbn Ümmü Mektüm gelip, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in
yanına girdi. Allah Rasûlü (s.a.s.) ondan kaçınmamızı buyurdu. Ben:
‘Ey Allah’ın elçisi, o kör
değil mi? Bizi görmüyor’ dedim.
Allah Rasûlü (s.a.s.):
“Siz ikiniz de
kör müsünüz? Siz onu görmüyor musunuz?” buyurdu. [11] Kadınların da erkeklere arzulu ve çekici bir
şekilde bakmaması gerekir. “Irzlarını korusunlar” âyeti hakkında merhum
Mevdudi de şöyle der: “Yani, gizli yerlerini başkalarının yanında açmaktan ve
cinsel arzularını gayr-i meşru yollarla gidermekten (zinâdan) sakınsınlar.” Bu
konudaki hüküm kadınlar ve erkekler için aynıysa da, avret yerinin sınırları
kadınlar ve erkekler için farklıdır. Kadınların, erkekler karşısındaki avret
yerleri el ve yüz dışındaki kalan tüm vücutlarıdır. Avret yerlerini açması
kocası dışında, kardeşleri ve babaları için dahi doğru değildir. Vücut yapısı
ve deriyi ortaya koyacak biçimde ince ve dar giyinmek de câiz değildir. Hz.
Aişe (r.a.)’dan gelen bir rivâyete göre bir defasında kız kardeşi Esma ince bir elbise içinde Hz.
Peygamber (s.a.s.)’e gelir, hemen yüzünü çeviren Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle
buyurur:
“Ey Esma, bir
kadın, ergenlik çağına geldiği zaman yüz ve el dışında vücudunun herhangi bir
yerinin açığa çıkmasına izin yoktur.” (Ebû
Dâvud, Libas, Hds. 4104) [12] “Başörtülerini, yakalarının üstüne
salsınlar” âyeti hakkında İbn Kesir, tefsirinde şöyle der: Kadınlar için
yapılan ve uçları geniş olan başörtüleri kast edilmektedir. Bunlar câhiliyye
devri kadınlarının âdet ve görünüşlerine muhalefettir. Göğüs ve gerdanlıkları
örtmek üzere kadınların göğüslerinin
üzerine konulur, göğüsler görünmezdi. Câhiliyye devri kadınları böyle
yapmazlardı. Aksine kadın, erkekler arasında göğsü açık olarak dolaşır, göğsünü
herhangi bir şeyle örtmezdi, açık gezerdi. Saç örgüleri ve kulaklarındaki
küpeleri de açıkta bırakırlardı, görünürdü. Allahu Teâlâ Mü’min kadınlara,
gerek görünüşleriyle ve gerekse halleriyle örtünüp gizlenmelerini emretmiştir.
Nitekim başka bir âyeti kerimede:
“Ey Peygamber;
eşlerine, kızlarına ve mü’min kadınlarına söyle: Üstlerine örtü alsınlar; bu,
onların tanınması ve incitilmemeleri için daha doğrudur.”
[13] buyurulurken,
burada:
“Başörtülerini
yakalarının üstlerine salsınlar”
buyurulmuştur. Hz. Aişe (r.a.)’nin rivâyetinde, şöyle demiştir: “Allahu Teâlâ
ilk muhâcir kadınlara rahmet eylesin. Allahu Teâlâ ‘başörtülerini
yakalarının üstlerine salsınlar’ âyeti indirildiğinde onlar, duyar duymaz
hemen dışa giyilen elbiselerinin en sık dokulu olanlarını ortalarından böldüler
ve bunlarla başlarını örttüler.”[14]
Mü’min kişiler İslâm’a böyle teslim olmalıdır. İyi bir Mü’min, ancak böyle
teslim olmakla olunur. Örtünme dendiği zaman, tesettür gündeme gelmektedir.
Kısaca tesettür konusuna değinelim:
Tesettür: Tesettür,
sözlükte; bir şeyin içinde veya arkasında gizlenmek demektir. Terim olarak;
kadın veya erkeğin, açık bulundurulmaması gereken yerlerinin örtülmesi
demektir. İslâm’a göre, ergenliğe ermiş müslümanların, “avret mahalli” denilen yerlerini örtmeleri
farzdır. Kadınlar, el, yüz ve ayakları dışında her yerini örtmek zorundadırlar.
Bundan maksat, “avret mahalli” olarak bilinen bütün vücut ölçülerini ve
hatlarını gösteren, belli eden dar ve şeffaf giysiler örtü sayılmaz. Bu tür
örtünme, tesettür hikmetine tamamen zıttır ve şehveti daha çok kamçılar.
Kadınların evde yabancı kimselerin bulunmadığı bir sırada mahremlerinin yanında
saçını, boynunu, kollarını açması sakıncalı görülmemiştir. (Ancak dikkat
edilmesi gerekir.) “Erkeklerin avret mahalli ise, göbekten diz kapağına kadar
olan bölgedir.” [15]
Kur’an’da tesettürle ilgili âyetlerde, mü’min kadın ve erkeklere, bu vb.
konularda haramdan kaçınmaları emredilmiştir.[16]
Tesettür; kadınların eli, yüzü, ayakları
dışındaki vücutlarının bütün organlarını belli olmayacak şekilde örtmesidir. Bu örtünme yabancı erkeklere
karşı örtünmedir. Bu çarşaf, bol ve uzun pardesü, manto vs. olabilir. Önemli olan vücut hatlarının belli
olmamasıdır. Örtünmenin amacı başkalarının bakışlarından korunmak ve meşrû olmayan
cinsel isteklerden sakınmaktır. Tesettür; vücut hatlarının belli olmaması ve
câzibeyi gidermek içindir. Zaten tesettür câzibeli, çekici olmamaktır.
Güzelliğini dışarı yansıtmak değil, gizlemektir, örtünme budur, tesettür budur,
fakat günümüzde bazı kadınlar ve genç kızlar, başlarını örtüyor ancak, pardesü giymiyor, ya dar bir ceket veya bluz,
bir de dar pantolon; kendini tesettürlü sanıyor. Vücut hatları belli olmakta,
çok çekici elbiseler içerisinde, onları gören tekrar tekrar bakıyor. Çünkü
kendine baktıracak kadar câzibeli oluyorlar. Bazıları da makyaj yapıyor, parfüm
kullanıyor bu sayede de câzibeli olmayı artırıyorlar. Bu şekilde sadece baş
örtmekle tesettür olmaz. Hüseyin Üzümcü kardeşimiz bu konuda şöyle demektedir:
“Bazı tesettürlü görünen hanımlar, o kadar câzibeli giyiniyorlar ki eğer
başörtülerinin, giydikleri pardesülerin kendilerine yakışmadığını, câzibeli,
güzel görünmediklerini bilseler, başörtüsünden vazgeçerler, çıkarırlar. Böyle
tesettür olmaz.”
Resûlullah (s.a.s.):
“Kadınlar koku
(parfüm) sürünmeden evlerinden dışarı çıksınlar” [17]
buyurmaktadır.
Kadınların süslenmek için
kullandığı boya, krem, pudra, ruj ve
parfüm vb. süs maddelerini yalnız evin içinde kocası için kullanması câizdir.
Fakat dışarıya çıktıkları vakit erkeklerin dikkatini çekmek için, kadınların
kullandıkları süsler haramdır. [18]
“Cehennem ehlinden bazı
kadınlar vardır ki, örtülü fakat çıplaktırlar. Yolda kırıtarak yürürler. Bunlar
Cennete giremeyeceklerdir.” [19]
Hadis-i şerifteki “örtülü fakat çıplaktırlar”
ifadesinin mânâsı şudur:
Onların giydiği
elbiselerin örtme vazifesini tam yapamayacak kadar ince ve şeffaf olması
demektir.[20]
İslâm, kadının altındaki tenini gösterecek kadar ince ve bel, kalça, göğüs gibi
organları şekil olarak belli edecek kadar dar ve açık elbiseler giyilmesini
haram kılmıştır. [21]
Eğer Allah’ın emri,
İslâm’ın gereği olduğu için örtünmüyorsa zaten hiçbir önemi yoktur
Örtünmek, Allah rızası
içinse o zaman câzibeli giyinmek, süslenmek değil; güzelliği, cazibeyi dışarıya
yansıtmayacak şekilde giyinmelidir. Giyinmek görünmek için mi, örtünmek için
mi? Tabiî ki, örtünmek için olmalıdır.
Bir de başı açık, kısa
etekler, dekolte giysiler, dar pantolon giyerek bol makyajlı, yeni model
saçlarla; bu şekildeki bayanlar câzibe odağı haline geliyorlar. Böylece erkekleri
tahrik ediyorlar, kendilerini ve
başkalarını da günaha sokuyorlar.
Bu açıklık saçıklık
televizyonlarda, gazetelerde, dergilerde, sinemalarda vs. daha müstehcen
şekliyle gözükmektedir. Bu sayede ahlâkın bozulmasına sebep olmaktadırlar.
Okullarda kız talebelerin
tesettürlü bir şekilde giyinmeleri, başlarını örtmeleri yasaktır. Müslüman
talebelere müslümanlığın gereği olan tesettürün yasak olması, ülkeyi
yönetenlerin İslâm’ın prensiplerine önem vermediklerinden kaynaklanmaktadır.
Rabbimiz Allah şöyle buyuruyor: “Doğru yol
Allah’ın yoludur” [22]
Keşke bilselerdi. Tabiî ki doğru yol Allah’ın
yoludur, Allah’a kulluktur. Doğru olmayan Allah’tan başkalarına kulluk
yapmaktır. Onların prensiplerinin yolunda gitmektir. Rabbimiz Allah kendisine
kulluk yapmayanlara şöyle buyuruyor:
“Bana
kulluk yapmaya tenezzül etmeyenler, aşağılık olarak cehenneme gireceklerdir.”
[23]
Allah’a kulluk yapmaya
gerek duymayanlar, Allah’ın emrettiği İslâm’ın yolunu bırakıp gayr-i İslâmî
yoldan gidenleri, bu yol hüsrana, cehenneme götürür.
“Haram,
helâl, ver; Allah’ım senin kulun yer.”
Yani, şu demek oluyor; “ Para, mal, mülk gelsin de
haram helâl fark etmez, kabul ederim” anlamında. Bu söz de söylenecek söz
değildir. Fakat günümüzde bu tür söylenmeyecek sözleri duyuyoruz. Helâl, Allah’ın
serbest ettiği, haram ise, Allah’ın kesin olarak yasakladığı şeylerdir. Bu
yasaklardan biri de kendisinin hakkı olmadığı, başka birisinin parasını, malını,
başka bir şeyini rızâsı olmadan almak veya faiz parası ve kumar çeşitlerinden
elde edilen paralar da haramdır. Buna rağmen para gelsin de nereden gelirse
gelsin, haram da olsa fark etmez, ‘senin kulun yer’ diyorsa, haram, helâl
konularını önemsemediğinden dolayı âhirette cezasını görür. Bu tür sözler
Müslüman’ın söylememesi gereken çirkin sözlerdendir. Bu tür sorumsuzca söylenen
sözler çok. [24]
Bunlardan bazılarını belirttik. Bu tür sözler kesinlikle söylenmemeli ve
söyleyenleri de uyarmalıdır.
[1] Fâtır: 35/10
[2] Nahl: 16/88
[3] Yâsin: 36/82
[4] S. Ebû Dâvud, K. Talak, B. 9, Hds. 2194
[5] İbn Mâce, Mukaddime 17
[6] Tevbe: 9/30
[7] Nûr:, 24/30
[8] S. Müslim. K.
Âdâb, B. 10, Hds, 45
[9] S. Ebû Dâvud, K. Nikâh, B. 42, Hds. 2149; Tirmizi, K.
Âdâb, B. 62, Hds, 2926; İbn Kesir, Hadislerle Kur’ân-ı Kerim Tefsiri Terc., c.
11, s. 5856
[10] Nûr: 24/31
[11] İbn Kesir, A.g.e., c. 11, s. 5860; S. Tirmizî , K.
İsti’zan ve’l-Âdâb, B. 63, Hds.
2927; S. Ebû Dâvud, K. Libas, B. 37,
Hds, 4112
[12] Mevdudi, Tefhimu’l-Kur’an, Çevr. Muhammed Han Kayanî
vdğ, c. 3, s. 524
[13] Ahzâb: 33/59
[14] İbn Kesir Tefsiri Terc., c. 11, s. 5862-5865; Bkz. S.
Ebû Dâvud, K. Libas, B. 32-33, Hds,
4100-4102
[15] Ahmed b. Hanbel, 2/187
[16] Dr. Hasan Akay, İslâmî
Terimler Sözlüğü, İslâm Bilgi Merkezi Yay., s. 324
[17] S. Ebû Dâvud, K. Salât, B. 53, Hds. 565
[18] Yusuf
el-Kardavi, İslâm’da Helâl ve Haramlar,
s. 164
[19] S. Müslim, K. Libas, B. 34, Hds. 125
[20] Yusuf el-Kardavi, A.g.e., s. 172
[21] Yusuf
el-Kardavi , A.g.e., s. 90
[22] Bakara: 2/120
[23] Mü’min: 40/60
[24] Geniş bilgi için bkz, Mevlüt Özcan, Sorumsuzca
Söylenen Sözler, 4. Cilt, Sabır Yay.; Emine Şenlikoğlu, Gençliğin İmanını Sorularla
Çaldılar, Mektup Yay.